LOKMAN HEKİM aleyhisselâmın OĞLUNA NASİHATİ
Yazan:
Osman ÖZTÜRK
İstanbul Merkez Vaizi
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Ey yüce Allahım! Yalnız
sana ibadet eder ve ancak senden yardım dilerim. Salât ve selâm âlemlere rahmet
olarak gönderilen Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem'e ve diğer Enbiyâ'ya,
ehli beytine, ashabına ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun.
"LOKMAN HEKİMİN OĞLUNA NASİHATİ" adı verilen bu risâlede Hz.
Lokman Hekîm'in hakîkî hayatı, oğluna nasîhatları, hoş ve hikmetli sözleri ve
ibretli hikâyeleri yer almıştır. Başka başka eserlerin sahifelerinde mevcut
olan muhtelif bilgiler, bu kitapta toplanmış ve ayrıca kaynakları da
gösterilmiştir.
Hz. Lokman Aleyhisselâm, uzun bir hayata sahip olanlardan bulunduğu gibi,
onun nasîhat ve hikmetleri de asırlar boyu canlılığını muhafaza ederek devam
edegelmiştir.
Kitabın, okuyan her ferde hitap edeceğine inanıyorum. İlim âşıklarına
tavsiyemiz şudur: Hz. Lokman Hekim'i okumaktan zevk alasınız. Her bir öğüdünü, baba
nasihati bilesiniz. Pek hoş ve güzel öğütlerinden faydalanasınız: Vücudun
gıdası, yiyecek ve içecek; ruhun gıdası ise, ilim ve hikmettir...
İslâm'ın ana kaynağı Kur'an-ı Kerîmidir. Yüce Allah (c.c.), otuzdört
âyetli otuzbirinci sûreyi Hz. Lokman Hekîm'in şahsına tahsis buyurmuş ve bu
sûrede oğluna, onun şahsında insanlığa vermiş olduğu ölmez öğütlerini beyan
eylemiştir. Allah'ın izniyle Kur'an-ı Kerîm devam ettiği müddetçe, Lokman
Hekîm’in hikmetlerinin de devam edeceğinde asla şüphe yoktur. Lokman Sûresi,
Lokman Aleyhisselâm’ın başarılarının aynı zamanda güven belgesidir.
"Ayıp örtmek, ayıp aramaktan iyidir". Hatâlarıma vâkıf
olanların, şahsımı îkaz ile affetmelerini ümid ederim. Hatâ ve kusur bizden,
tevfîk ve hidâyet Allahü Teâlâ'dandır.
26 Receb 1412 Hicrî
31 Ocak 1992 Mîlâdî
Osman ÖZTÜRK
İst. Merkez Vaizi
A) KUR’AN-I KERİM DE
LOKMAN ALEYHİSSELÂM
Kur'an-ı Kerîm'e göre bütün peygamberlere îman etmek, Allah'a,
meleklerine ve kitaplarına îmandan sonra müslümanlıkta dördüncü îman esasını
teşkil etmektedir/1’
Kur'an'da peygamber anlamına gelen NEBİ, 161 ve RESÛL, 513 âyet-i
celilede geçmişlerdir/2’
Peygamberlik, Cenâb-ı Hakk’ın vergisi olup kullarından nübüvvet ve
risâlete kimlerin lâyık olduğunu yüce Allah dilemiş ve seçmiştir/3’
Peygamberler, Hakk Teâlâ’nın insanlara en büyük rahmetidir. Çünkü yüce
Allah'a kabul edeceği şekilde îman etmenin yolunu insanlara bildiren ancak
peygamberlerdir.
Allahü Teâlâ, peygambere îmanı kendisine îman kabul etmiş; peygamberlere
îman etmeyen kimse, Allah'a da îman etmemiş olur. Hattâ peygamberlerden yalnız
birine inanmamak, hepsini inkâr etmek gibidir ki, -Allah korusun-insanı
îmandan mahrum bırakır/4’ Hakk Teâlâ’nın peygamberleri arasından
hiçbirini ayırmaksızın hepsine inanmak, Kur'an'ın kesin hükmüdür/5’
(1) Bakara: 2/285, Nisa: 4/136,
(2) Mu'cemül Müfehres, s. 314, 686,
(3) Bakara:
2/151 kA'raf: 7/59, İsra: 17/55, Fetih: 48/28, Sâf: 61/9,
(4) Bakara:
177, Âl-i îmran: 31-33, Nisa: 80, Ahzab: 66. Muhammed: 33, Fetih: 13,
(5) Bakara:
136, 285, Âl-i îmran: 84, Nisa: 152,
İlk peygamber Hz. Âdem, son Resûl de Hz. Muhammed (Aleyhimesselâm)'dır.
Bu ikisi arasında pek çok peygamber gelip geçmiştir. Ne kadar peygamber gelmiş
ise hepsinin hak ve doğra olduklarına kısaca, isimleri Kur'an-ı Kerîm'de beyan
edilmiş olanlara da etraflıca îman etmek vâcib (ve hattâ farzdır diyenler
var)dır.e)
Kur'an-ı Kerîm'de mübarek isimleri bildirilen peygamberler -azdan çoğa
doğraşu zâtlardır:
Uzeyr (1), Zülkifl (2), Elyesa'(2), İlyas (2), LOKMAN (2), İdris (2),
Zülkarneyn (3), Muhammed S.A.V. (4), Yunus (4), Eyyub (4), Yahya (5), Zekeriyya
(7), Hud (10), Şuayb (11), İsmail (12), Davud (16), Ya'kub (16), Süleyman (17),
İshak (17), Haran (20), İsâ (25), Âdem (25), Yusuf (27), Lut (27), Nuh (43),
Salih (44), İbrahim (69) ve Musa (136) Aleyhisselâınlar'dır/6?
İsimleri Kur'an-ı Kerîm'de sarahaten zikredilmiş olduğu halde Uzeyr,
LOKMAN ve Zülkarneyn Aleyhisselâmlar haklarında "Nebî midir, Velî
midir?" tartışması yapılması sebebiyle konumuz olan Hz. Lokman
Aleyhisselâm’ın Enbiyâ'dan bulunduğuna dair deliller, maddeler halinde hulâsa
edilmiştir:
1. Lokman Aleyhisselâm, Kur'an-ı Kerîm'de ismi anılan ve kıssası
anlatılan peygamberlerdendir.
2. Otuzbirinci Lokman Sûresi, "LOKMAN" adına tahsis
edilmiştir.
3. Kendilerine müstakil birer sûre tahsis edilen yedi ENBİYÂ'dan beşincisi
Lokman Aleyhisselâm'dır.
(*) Şarih Aynî merhum diyor ki: "Peygamberimiz'in adının Muhammed
İbn-i Abdullah olduğunu, Kureyş kabilesinden ve Hâşim ahfâdmdan bulunduğunu,
Mekke’de doğup orada peygamber olduğunu, sonra Medine'ye hicret ettiğini
bilmek her müslümana farzdır."
(Sahîh-i Buhârî, Tecıîd-i Sarîh Tercemesi: 9/215)
(6) M.
Fuad Abdülbâkî: Mu'cemül Müfehres, s. 1-775,
4. Namına tahsis edilen LOKMAN SÜRESİ'nde "LOKMAN" ismi 12
veya 13'üncü âyetlerinde iki kere geçmiştir.
5. Mübarek isimleri Kur'an'da ikişer kere zikredilen beş peygamberden
birisi de Lokman Aleyhisselâm'dır.
6. Lokman Sûresi, 2, 9, 12 ve 27'inci âyetlerinde Lokman
Aleyhisselâm'ın "HAKİM (HEKİM)" ve "HİKMET” sahibi bulunduğu
açıklanır.
7. Lokman Aleyhisselâm'ın NEBİ olduğuna, Lokman Sûresi 15 ve 23'üncü
âyetlerinde geçen ve "Nebî" kelimesiyle aynı kökten türeyen
"ÜNEBBIÜ" ve "NÜNEBBİÜ" terimleri de delâlet ederler.
8. Hz. Lokman'ın RESÛL olduğuna, Lokman Sûresi 2, 12, 20 ve 28'inci
âyetleri delildirler. (Bunların açıklamaları LOKMAN HEKİM KİMDİR? bahsinde
yapıldı.)
9. Lokman Aleyhisselâm'ın, "Ya büneyye (Ey yavrucuğum!)"
şefkat dolu hitabiyle Lokman Sûresi 13, 16 ve 17'inci âyetlerinde oğluna
nasîhatlar vermesi;
10. Onun bu güzel nasîhatlarının Allahü Teâlâ tarafından beğenilmesi
ve Kur'an-ı Kerîm'de bahsedilmesi.
11. Lokman Aleyhisselâm, AZİM SAHİBİ (Şerîatlerinin tebliğ ve
tesirinde büyük gayret sarf etmiş, ortaya çıkan güçlüklere ve düşmanlıklara
göğüs germiş) RESÛLLER'dendir.
Çünkü oğluna ve onun şahsında bütün insanlığa: "Azmedilmeğe değer
işleri emredip de kendisinin onları yapmaması aslâ düşünülemez."(7)
12. Kur'an-ı Kerîm’deki 114 sûre arasında yer alan Lokman Sûresi’nin
sıra numarası (31), Lokman
(7) Lokman
Sûresi: 31/17, Ahzâb 33/7, Ahkâf: 46/35, Hak Dini Kur'an Dili: 6/4364,
Aleyhisselâm’ın RESÛLLER'den olduğunu -matematik olarakisbat eder:
Aşağıdaki sûre sıra sayılarına (11-21-31) dikkat edelim:
— 11. Hûd Sûresi'nin sıra sayısıdır,
— 21. ENBİYÂ Sûresi'nin sıra sayısıdır,
— 31.
LOKMAN Sûresi'nin sıra sayısıdır;
Bundan çıkarılan sonuç:
Olay, hangi yönden incelenirse aynı neticeye ulaşılır:
Hz. Hûd, Enbiyâ'dandır: Hz. Lokman da Enbiyadandır;
Hz. Lokman, Enbiyâ'dandır: Hz. Hûd da Enbiyâ'darıdır...
13. Lokman Sûresi, Rûm ve Secde Sûreleri arasında bir köprü vazifesi
gördüğü gibi, isimlerine özel birer sûre tahsis edilen (7) ENBİYA arasında
Lokman Aleyhisselâm da Hz. İbrahim ile Hz. Muhammed ( S.A.V.) aralarında köprü
vazifesi gören bir KÜBRÂ (büyük) RESÛL'dür/8’
14. Kur'an fihristinde isimleri bildirilen 28 ENBİYÂ'dan birisi de
Lokman Aleyhisselâm'dır:
Hâdis kaynaklarına göre Hz. Süleyman'ı takiben 19,
Peygamberler Tarihi'ne göre de 22'nci sırada Lokman Aleyhisselâm'a yer
verildiği görülmüştür/9’
15. Kur'an-ı Kerîm'de Lokman Sûresi haricindeki diğer sûre ve
âyetlerde de Lokman Aleyhisselâm’ın
(8) Kur'an harfleriyle "köprü" ile "kiibrâ"
kelimelerinin yazılışı ve okunuşları aynıdır.
(9) Sahîh-i Buhârî, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 9/163, 418
M. Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, 1/11,
Enbiyâ'dan olduğuna dair deliller bulunur:
a) En'am Sûresi 74'üncü âyetinden başlayarak 87'nci âyetine kadar
kendilerine üstün meziyet ve sıfatlar verilen 18 Enbiyâ zikredilmiştir. Bunlar:
— MÛKINÎN (Yakın îman sahibi): İbrahim Aleyhisselâm,
(6/74-81, 83) >
— MUHSÎNÂN (İyi davrananlar: İshak, Ya'kub, Nuh, Davud, Süleyman, Eyyub,
Yusuf, Musa ve Harun Aleyhisselâmlar, (6/84)
— SÂLİHÎN (İyiler): Zekeriyya, Yahya, İsâ ve İlyas Aleyhisselâmlar
— FADDALNA ALEL ÂLEMİN (Kendi zamanlarında âlemlere üstün kılınanlar):
İsmail, Elyesa', Yunus ve Lut Aleyhisselâmlar'dır. (6/86)
En'am Sûresi 82'nci âyetinde yukarıda isim ve sıfatları sayılan bu 18
peygambere ilâveten Lokman Aleyhisselâm'ın da 19'uncu Enbiyâ olarak eklenmiş
olduğu sevgili peygamberimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in -Abdullah İbn-i
Mes'ûd (R.A.)'den rivâyet edilen Buhârî, Müslim ve Tirmizîhadîsleriyle
bildirilmiştir?1®
Kur'an-ı Kerîmi anlama işinde bizzat Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve
sellem)'den yapılan nakle dayandırılmasında zarûret vardır/11)
b) Kendilerine sûre tahsis edilen YEDİ ENBİYÂ'nın sûre sıra numaralarının
incelenmesi de Lokman Aleyhisselâm'ın Enbiyâ'dan bulunduğuna işaret eder:
(10) Buhârî,
îman 23; Enbiyâ 8, 41; Tefsîr, En'am 3; Lokman 1; Müslim, îman 197, (124);
Tirmizî, Tefsîr, En'am, (3029).
(11) Prof.
Dr. İbrahim Canan: Kütüb-i Sitte, 3/218, Akçağ Yay. ANK. 1988.
Burada dikkat edilirse baştan üç Enbiyâ'nın sûre sayıları atlamadan
sırasıyla (10-11-12) ... olarak devam ediyor. Arada 13'üncü "RA'D
SÛRESİ" atlanıyor. Daha sonra da 14'üncü İbrahim Sûresi sayılıyor. Böylece
bütün dikkatlerimiz 13'üncü sûreye çekiliyor:
13’üncü RA'D SÛRESİ 43'üncü âyetinde Yüce Allah haber verir ki:
— Kâfir olanlar, "Sen Resûl olarak gönderilmiş bir kimse
değilsin" derler.
Ayet-i celîlenin asıl metninde:
"Leste mürselen (Sen Resûl değilsin)" (Menfi)
"İnneke lemürselün (Sen Hakk’ın Resûlüsün)” (Müsbet)
Kısaca açıklanan âyet, Ra'da Sûresi’nin bir cüz'üdür...
Ra'd Sûresi’nin bir cüz'ü olan âyetin hükmü, müsbete çevrilebildiği gibi
-rakamları da dahil olmak üzeresûrenin küllisini, menfîden-müsbete
(olumsuzdan-olumluya) çevirebileceğimize konumuz olan âyette işaret edilmektedir:
— 10
Menfî olarak Ra'd Sûresi'nin sûre ve âyet numaraları: 13 ve 43,
Bunların her ikisinin müsbete çevrilmiş sayıları: 31 ve 34'tür.
Kur'an-ı Kerîm'de 31 sıra nolu sûre: Lokman Sûresi’dir;
34 âyetli sûre de yine Kur'an'da: Lokman Sûresi’dir.
Bundan çıkarılan sonuç: Kâfirlerin, "Sen Hak Resûl değilsin"
diye hakkında menfî beyanda bulundukları HAK RESÛL, LOKMAN ALEYHİSSELÂM’dır *
c) Lokman
Aleyhisselâm’ın kendisine kitap verilen RESÛLLER’den birisi olduğuna Rum Sûresi
47’nci âyetiyle de işaret edilmiştir:
"Andolsun ki, Biz Senden önce kendi kavimlerine nice RESÛLLER
gönderdik de, onlara açık deliller getirdiler..." (30/47)
Ayet-i celilenin meâlinde geçen:
"Biz" zamiri ile "Allahü Teâlâ" kastedilir. Bunda hiçbir
şüphe ve tereddüt yoktur. Çünkü bütün peygamberleri seçen ve gönderen yalnız
yüce Allah’dır.*
"Sen" kelimesiyle de işaret edilen, Kur’an kendisine gönderilen
Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’dir.
"Sen'den evvel RESÛLLER gönderdik" hükmü içerisine bütün
peygamberler girmekle beraber Lokman Aleyhisselâm da buna dahildir. Çünkü:
(*) Müsbet ve
menfî'ye ikinci bir misâl:
Lokman
Aleyhisselâm’ın oğluna nasihat ederken:
— "Yavrum! Emr-i
bilma'rûfu (iyiliği) emret, (Müsbet) Nehy-i anil münkeri (kötülüğü) yasakla...”
(Menfî) demesidir. (Lokman: 31/17)
11
Sûre sıra numarası (30) ile âyet numarası (47) sayıları arasında
Kur'an'da (31) sıra nolu sûre kendisine tahsis buyurulan RESUL, arandığı
takdirde bulunabilecektir; O da Lokman Aleyhisselâm'dır,
16. Kur’an-ı Kerîm'den sonra İslâm'ın ikinci temel kaynağını teşkil
eden Hadîs-i Şeriflerde de Lokman Aleyhisselâm hakkında malûmat verildiği
görülmektedir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (salla'llâhü aleyhi ve sellem),
ashâb-ı Kirâmı'na Lokman Hekîm'in sûret ve sîretine, memleketine, kılık
kıyafetine, oğluna verdiği öğütlerine, hikmet ve vecîzelerine dâir önemine
binaen kıymetli bilgiler vermişlerdir. Tarafımızdan 60'ın üzerinde Hadîs-i
şerif derlenmiştir.
Esasen Kur'an-ı Kerîm'de bu konuya da geniş yer verilmiş ve
"Hadîs" kelimesi, Nisâ (4/140) ile Gâşiye (88/1) Sûreleri arasındaki
18 sûrede geçmiştir. "Hadîs" teriminin içinde geçtiği sûrelerden
6'ncısı Lokman (Aleyhisselâm) Sûresi'dir. (31/6)
Enbiyâ sözlerine "Hadîs" denilmesi ve "Hadîs"in
Lokman sûresi'nde zikredilmesiyle Lokman Aleyhisselâm'ın da RESÛLLER'den
bulunduğu böylece sarîh olarak anlaşılmaktadır.
17. Kehf Sûresi 83, 86 ve 994'üncü âyetlerinde üç kere adı geçen Hz.
Zülkarneyn ile Lokman Hekim arasında âyetlerin manâları sebebiyle kurulan yakın
alâka da her ikisinin peygamber olduklarının delilidir:
Âyetlerin yüce meâlleri:
"De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da
ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenir." (Kehf:
16/109)
"Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa ve hattâ
buna yedi deniz daha eklense, yine Al-
— 12
lah’ın
sözleri yazmakla tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak gâlip ve hikmet
sahibidir." (Lokman: 31127)
Her iki âyette de manâ aynıdır: Allah'ın ilim ve hikmetinin sonsuz ve
sınırsız; denizlerin ise, çokluğuna rağmen sonlu ve sınırlı olduğu
bildirilmektedir.
Aralarındaki fark ise Zülkernayn'den bahsederken kıssada "bir
misli", Lokman Hekîm'de ise "seb'at-ü ebhur ? (yedi deniz
veya yedi misli)dir.
Yahûdiler veya müşriklerin Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'e,
Zülkarneyn hakkında soru sormaları nedeniyle Resûlüllah Sallallahü Aleyhi
Vesellem, "O'ndan ümmetlerine bir hatıra okuyacağını bildirmiş ve bu
sûrenin 83 ilâ HO'uncu âyetleri arasında yer alan 27 âyet-i cehle ile
Zülkameyn'e dair oldukça geniş malûmat verilmiştir/12’
Zülkarneyn Aleyhisselâm’ın ismi, soyu ve peygamber olup olmadığı hakkında
birçok ve çelişkili rivayetler bulunmakta ise de:
"Hem Nebî idi, hem Resûl idi" diyenler olduğu gibi03’,
"Hayır! O, Resûl olmayan bir Nebî idi.
Resûl olmayan bir Nebî oluşu, inşaallah Sahîh'dir!" diyenler de
vardır/14’
Kanaatımıza göre Zülkarneyn kıssasının anlatıldığı Kehf Sûresi 106’ıncı
âyeti: "Zülkarneyn, hem Nebî idi, hem Resûl idi" diyenleri te'yîd
etmektedir:
"İşte, inkâr ettikleri, âyetlerimi ve RESÛLLER'imi alaya aldıkları
için onların cezası cehennemdir." (18/106)
(12) Kur'an-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, s. 301,
(13) M. Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, 2/285,
(14) Sâlebî: Arais, s. 361,
13 —
Âyetin orijinal metninde "RUSÜLÎ" terimi geçiyor.
"RUSÜL" kelimesi, ”RESÛL"ün~ çoğulu olup "RESÛLLER"
anlamına gelir. "RUSÜLÛ"nin manâsı ise, "BENİM RESÛLLERİM"
demektir. Bu sözü söyleyen, yüce Allah'tır. Ve bu âyet "ZÜLKARNEYN"
bahsinde geçmiş olmasına nazaran, Zülkameyn Aleyhisselâm da en başta olmak
üzere bütün peygamberleri içine aldığı görülmektedir.
"KUR'AN'DA PEYGAMBERLER VE PEYGAMBERİMİZ" isimli eserde Uzeyr,
Lokman ve Zülkarneyn'den hiç bahsedilmemiş olması ne kadar çok düşündürücüdür!11®
Hâlbuki Cenâb-ı Hak, Kur'an'da Kehf Sûresinde 27 âyet ile Zülkarneyn'e
dair bilgi vermiş; Lokman'ın şahsına ise 34 âyetli Lokman Sûresi'ni tahsis
buyurmuştur.
18. Lokman
Sûresi'nde geçtiği tefsir kitaplarında açıklanan 34 âyet ve 548 kelimeden
herbiri, Lokman Aleyhisselâm'ın peygamber olduğuna işaret ederler/1®
Yukarıda âyet-i çelil eden misâller verilmişti. Kelimelerden de
"Muhsinîn (Muhsin), Hamîd, kardel, sakrat, sabbâr, şekûr ve edrî
(tedrî-tedry) terimlerini veriyoruz:
a) MUHSİNÎN:
"Muhsinîn" kelimesi, Lokman Sûresi'nin üçüncü âyetinde geçmiştir.
Kur'an'da 33 âyette "Muhsinîn", Nahl Sûresi 128'inci âyetinde
"muhsinûn" şeklinde bir kere geçmiş olup her ikisinin toplamı 34
eder.
"Muhsinîn" teriminin içinde geçtiği sûre isimlerinden Enbiyâ'ya
ait olanlar: Hud, Yusuf ve LOKMAN
(15) Afif
Abdullah Tabbara: Kur'an’da Peygamberler ve Peygamberimiz, Mütercimler: Ali
Rıza Temel-Yahya Alkm, Yaylacık Matbaası, İstanbul1982.
(16) Mecmûatu t Tefâsîr: 5/55, Hak Dini Kur'an Dili: 6/3836.
— 14
(Aleyhimüsselâm)'dır. "Muhsinîn", çoğuldur; tekili ise
"MUHSİN"dir.
MUHSİN:
"Muhsin", Kur'an'da Bakara (2/112), Nisâ (4/125), LOKMAN
(31/22) ve Sâffât (37/113) Sûrelerinde dört âyette geçer. Bu dört sûreden
Enbiyâ ismi olan tek sûre: Lokman (Aleyhisselâm) Sûresi'dir.
Yüce Allah, En'am Sûresi 84'üncü âyetinde: İshak, Ya'kub, Nuh, Davud,
Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa ve Harun'u sayarak iş bu dokuz Enbiyâ hakkında
"Ve kezâlike neczil muhsinîn (İşte biz iyilik yapanları böylece
mükâfatlandırırız)" buyurdu.
Lokman Hekîm'in de böyle "Muhsinîn" ve "Muhsin'lerden
bulunduğuna, Lokman Sûresi'nin 3 ve 22'nci âyetleri şahitlik ediyorlar.
b) H A M î D :
"Hamîd" kelimesi Kur'an'da 13 sûrede (16 âyette) geçmiştir.
"Hamîd"in içinde geçmiş olduğu sûre isimlerinden Enbiyâ adı
olanlar: Hud, İbrahim ve LOKMAN Aleyhisselâmlar'dır.(17)
"Hamîd"in İbrahim, Hac ve Lokman Sûrelerinde ikişer kere
geçmesi İbrahim Aleyhisselâm ile Lokman Aleyhisselâm arasındaki yakın alâkayı
göstermektedir.(l8)
c) KARDEL:
"Kardel", Kur'an-ı Kerîm'de iki sûrede geçmiştir:
(17) Mu'cemül
Müfehres, s. 218, Hud: 11/73, İbrahim: 14/1, Lokman 31/12, 26.
(18) İbrahim:
14/1, 8, Hac: 22/24, 64, Lokman: 31/12, 26.
15 —
— 21
sıra nolu Enbiyâ Sûresi, 47'nci âyetinde;
— 31
sıra nolu Lokman Sûresi, 16'ncı âyetindedir.
Görüldüğü üzere "Kardel" kelimesi, "ENBİYÂ" ve
"LOKMAN" Sûrelerinde geçtiğine göre bu, Lokman Aleyhisselâm’ın
Enbiyâ'dan olduğuna açık olarak işaret etmiyor mu? Lokman Hekîm'in Enbiyâ'dan
bulunduğuna bundan başka hiçbir delil olmasaydı, bu da yeterli olmaz mıydı?
Bir de bu iki âyeti, rakamları bakımından karşılaştıralım:
— Enbiyâ Sûresi'nin âyet rakamı: 47,
— Lokman Sûresi'nin âyet rakamı: 16,
Her iki âyetin rakam farkları: 31 'dir.
Kur'an-ı Kerîm'de:
31 sıra nolu sûre: Lokman Aleyhisselâm;
47 sıra nolu sûre:: Muhammed (Aleyhisselâm) Sûreleri'dir.
d) SAKRAT:
"Sakrat" kelimesi, Kur'an'da Kehf (18/63), LOKMAN (31/16) ve
Fecr (89/9) Sûrelerinde geçmiştir.
"Sakrat"m içinde geçtiği bu üç sûrede anlatılan üç kıssa
şunlardır:
— Bir Genç ile Hz. Musa Aleyhisselâm,
— Oğlu ile Hz. LOKMAN Aleyhisselâm,
— Semûd kavmi ile Hz. Salih Aleyhisselâm'dır.
Bu üç kıssadan alınacak hisse:
"Sakrat" terimi, Lokman Aleyhisselâm’ın diğer Enbiyâ ile olan
bağlantısını göstermektedir...
— 16
e) SABBÂR:
"Sabbâr", Kur'an'da İbrahim (14/5), LOKMAN (31/31), Sebe'
(34/19) ve Şûra (42/23) Sûrelerinde geçmiştir/19’
"Sabbâr" terimi, "çok sabırlı"
manâsına olup dört âyette "şekûr" (çok şükreden)" kelimesiyle
beraber "SABBÂR"İN ŞEKÛR" şeklinde geçmiştir. '
ENBİYÂ SÛRESİ 85’inci âyetinde: "İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de
(yâdet). Hepsi de sabreden (SÂBİRÎN'den) kimselerdendi." buyuruldu/20’
Cenâb-ı Hak tarafından "SABBÂR" sıfatı kendilerine lâyık
görülen İbrahim ve Lokman Aleyhisselâmlar’ın;
"Sâbirîn"den olan "İsmail, İdris ve Zülkifl"
Aleyhisselâmlar ile karşılaştırıldıkları ve bunlardan üstün olduklarına işaret
edildiği görülmektedir.
f) ŞEKÛR:
"Şekûr", Kur'an'da 10 âyette geçmiştir/21’
"Şekûr"un geçtiği sûreler içinde birinci İBRAHİM, İkincide ise
LOKMAN Sûreleri yer alır.
Âyetlerde: Musâ (14/5), Nuh (17/3) ve Âl-i Dâvud (Süleyman: 34/12-13)
peygamberler geçmişlerdir.
g) E D R î (T E D R î):
"Edrî" kelimesinin kök harfleri (D-R-Y)'dir.
"Edrî (edry)" ve "tedrî (tedry)" terimleri,
aynı kökten
(19) Mu'cemül
Müfehres, s. 401,
(20) Kur'an-ı
Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi: s. 328,
(21) İbrahim: 14/5, Lokman: 31/31, Sebe': 34/13, 19, Fâtır: 35/30, 34,
İsrâ: 17/3, Şûra: 42/23, 33, Teğâbün: 64/17.
17 —
türeyen
ikiz kardeş birer kelime olup dörder âyette geçmişlerdir:
Edrî: Enbiyâ: 21/109,11, Ahkaf: 49/9, Cin: 72/25.
Tedrî: LOKMAN: 31/34-34, Şûrâ: 42/52, Talak: 65/1.
Kaynaklan incelendiğinde görülüyor ki:
"Edrî"nin geçtiği ilk iki âyet, Enbiyâ Sûresinde ayrı
âyetlerdir;
"Tedrî"nin geçtiği ilk iki âyet, LOKMAN Sûresi aynı âyettedir.
Bu husus, Lokman Aleyhisselâm’ın ENBİYÂ'dan olduğunun iki kat delili
olmaktadır, kanaatındayız...
19. Hz.
İbrahim ile Hz. Lokman (Aleyhimesselâm’ın, İslâma davet konusundaki ortak
vasıfları da Lokman Aleyhisselâm’ın Enbiyâ'dan bulunduğuna delâlet ediyorlar.
Şöyle ki:
a) Hz. İbrahim, îmana davete babası Âzer"den başlamıştır."
Ve iz kale İbrahim'ü liebîhi Âzer'e..." (İbrahim, babası Azer'e demişti
ki...)"(22)
Hz. Lokman, îmana davete oğlundan (çocuklardan) başlamıştır:
"Ve iz kale Lokman'ü libnihi... (Lokman, oğluna öğüt vererek demişti
ki...)"(23)
b) Hz. İbrahim babasına: "-Yâ ebedi (Ey babacığım!)",
Hz. Lokman oğluna: "Yâ büneyye (Ey yavrucuğum)" şeklinde
şefkat dolu hitaplarıyla nasîhatlar vermişlerdir/24’
(22) En’am:
6/74,
(23) Lokman:
31/13,
(24) Meryem:
19/42-43-44-45, Lokman: 31/13-16-17
— 18
c) Hz. İbrahim'in babası Âzer, putlara tapan kavmi ve Nemrut, daveti
reddedip Hz. İbrahim ile alay etmişler ve O'nu ateşe atmışlardır/2®
Hz. Lokman’ın oğlu, davete icabetle îmana gelmiştir/26’
d) Kur'an-ı Kerîm'de Hz. İbrahim, çeşitli büyük sıfat? larla
yâdedilmiştir: Evvâh, Halîm, Münîb, Hanîf, Kaanit, Sabbâr, Şâkir (Şekûr)...
sıfatları gibi/27’
Hz. Lokman'a ise: Hakîm (Hekim), Hikmet, Rahmet (Rahîm), Muhsin, Müflih,
Kerîm, Hamîd, Azîm, Münîr, Aliyy, Kebîr, Sabbâr, Şekûr (Şâkir)... sıfatları
lâyık görülmüştür/28’
e) Hz. İbrahim, rüyasında oğlu İsmail'i Allah Teâlâ'ya kurban ediyor
görüyordu../29’
Hz. Lokman ise, îmana gelen oğluna: Allah'a îman ve şükürden sonra
ana-babaya teşekkür ile ibâdet ve güzel ahlâka devam etmesini, îmanın salih
ameli gerektirdiğini hatırlatarak öğütlerine devam etmiştir/30’
f) 21 numaralı ENBİYÂ SÛRESİ, her ikisi arasında müşterektir; şu
kadar var ki:
14 numaralı İBRAHİM SÛRESİ, ENBİYÂ SÛRESİ'nden önce,
31 numaralı LOKMAN SÛRESİ, ENBİYÂ SÛRESİ'nden sonra,
Kur'an-ı Kerîm'deki yerlerini almışlardır...
(25) Enam:
6/74, 83, Tevbe: 9/70, Hac: 22/43, Ankebût: 29/16, Bakara: 285. Enbiyâ:
21/52-70, Şuârâ: 26/70-104, Zuhruf: 43/26, Mümtehme: 60/4.
(26) Lokman: 31/12-19.
(27) Mehmet Dikmen-Bünyamin Ateş: Peygamberler Tarihi, s. 252.
(28) Lokman: 31/2, 3, 5, 9, 10, 12, 13, 20, 26, 27, 30, 31.
(29) Sâffât: 37/101-111.
(30) Lokman: 31/13, 19.
19 —
B) HAZRET-İ
LOKMAN ALEYHİSSELÂM
Kur'an-ı Kerîm'de isimleri anılan ve kıssaları anlatılan peygamberlerden
birisi de Lokman Aleyhisselâm'dır/”
Hz. Lokman Hekîm'in kendisine Allah tarafından güzel bir isim
"LOKMAN" ve faydalı bir ilim "HİKMET" verilmiş; evlâdına
hikmetli nasîhatlarda bulunduğu adını taşıyan "LOKMAN SÛRESİ"nde
bildirilmiştir/2’
Lokman Hekîm, hikmetli sözler söyleyen, uzun bir ömür sürmüş, ünü
memleketimize ve dünyaya yayılmış, çok düşünen, keskin görüşlü bir
"BİLGE" kişidir. Derin anlamlı, güzel sözler söylemekle nam salmıştı.
Onun hikmetli sözleri, ibretli nasîhatlan, menkabe ve hikâyeleri aradan
binlerce yıl geçtiği halde unutulmamıştır. Çünkü onları, her devirde herkes
beğenmiştir/3’
Onun vecîze ve hikmetleri günlük konuşmalarda zikredilmekte, şair ve
hatipler tarafından sık sık iktibas edilmektedir/4’
Zamanımızda hayatı hakkında derin İlmî araştırma yapılması lâzım gelen
zâtlardan birisi de Lokman Aleyhisselâm'dır.
İslâm Kaynakları'nda yazılı, Lokman Hekîm'in halk arasında yayılmış nice
söz ve hikmetleri vardır ki, onlardan bazılarını Batılılar (Yunanlılar) alıp
kendilerine mal etmişlerdir. Şu iki husus misâl olarak gösterilebilir:
(1) M.
Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, 1/10,
(2) Lokman
Sûresi: 31/12-19,
(3) Mevdûdî: Tefhîmiil Kur'an, 4/285, Peygamberler Tarihi Ans. 4/160.
(4) Mevdûdî:
Tefhîmiil Kur'an, 4/285.
— 20
Birincisi: Hz. Lokman Hekîm'in "KALB ve DİL" hikmetini,
"EZOP ve DİL" veya "EZOP'UN DİLİ" başlığını koyarak bu
hikâyeyi EZOP’a isnad etmişlerdir/5’
İkincisi ise: Tıpta gelenek halinde devam edegelen "LOKMAN
YEMİNİ"ni, "HİPOKRAT YEMİNİ"ne tahvil etmek istemiş oldukları
esefle görülmektedir/6’
Lokman Aleyhisselâm’ın hayatının aydınlık kazanması için aşağıdaki
sorulara ciddî olarak cevaplar aranmalıdır:
Lokman Hekîm'in ismi Kur'an-ı Kerîm'de anılan ve kıssası anlatılan
peygamberlerden olup olmadığı, Lokman Sûresi'nin Kur'an-ı Kerîm'deki yeri.
Lokman Hekîm, Nebî midir Veli midir? Kur'an-ı Kerîm'de ismi geçen peygamberler
25 tane mi? Bu nereden kaynaklanıyor? Hz. Lokman'ın mesleği nedir? Lokman Hekîm
ile Lokman bin Âd, aynı zât mı veya ayrı ayrı kişiler midir? Lokman Hekim
kimdir? Hz. Lokman, hikmeti peygamberliğe tercih mi etti? Hz. Lokman Hekîm köle
miydi? Lokman Aleyhisselâm'ın yaşadığı devir? Memleketi neresidir? Nerede vefat
etmiştir? Kaç sene yaşamıştır? Soyu hakkında neler bilinmektedir? Kur'an'da
isimleri açıkça bildirilen Enbiyâ'ya aralarını ayırmaksızın îman etmemiz
gerekmiyor mu? Buna göre de peygamberlerin adedini bilmek lâzım değil midir?
îmanın temel esaslarından birisi olan Kur'an-ı Kerîm'de ismi geçen Enbiyâ
üzerinde -ihtilâf yerineittifak edilmesi ciheti daha kuvvetli olmaz mı?
(5) İslâm
Ans. (M.E.B.), 7/64-67, Meydan Larousse (Larus): 1/195, Türk ve Dünya
Meşhurları Ans. s. 28, Cumhuriyet Ans. 1/108, Dünya Yazarları ve Eserleri Ans.
1/46, Hayat Ans. 1/76,
(6) Muhammed
Selman: TIP YEMİNİ (Lokman Yemini-Hipokrat Yemini), 24.5.1983 tarihli YENİ
DEVİR Gazetesi. Prof. Dr. N. Uzluk: Hipokrat'ın Andı, Ank. Ü. Tıp. F. Yay.
Ankara-1958. Dr. Zeki Başar: Tarihte, Tıp Tarihinde, Yemin, Ank. Ü. Yay.
Ankara1973. Ord. Prof. Dr. S. Ünver: Tıp Tarihi, 1/43, Lokman Hekim: 3-10,
Lokman Sağlık Yayınları, İstanbul-1972.
21
C) KUR'AN’DA İSİM VE KISSASI
ANLATILAN PEYGAMBER
Kur'an-ı Kerîm'de insanlara gönderilen her peygamberin isim ve kıssası
bildirilmemiştir. Bu konuda meâlen şöyle buyurulmuştur:
"And olsun ki: Senden önce de birçok Resûller gönderdik. Onların
içinde Sana, kıssalarını anlattıklarımız vardır, Sana bildirmediklerimiz de
vardır." (Nisa: 4/164, Mümin: 40/78)
Hz. Lokman Aleyhisselâm, Kur'an-ı Kerîm'de isimleri anılan veya
kıssaları anlatılan peygamberlerdendir. (M.A. Koksal: Peygamberler Tarihi:
1/10)
Lokman Hekîm adına 31'inci Lokman Sûresi tahsis edilmiş ve 34 âyetiyle
Lokman kıssası anlatılmıştır.
D) LOKMAN SÛRESİNİN
KUR'AN-I KERÎM’DEKİ YERİ
îslâmın ana kaynağı hiç şüphesiz Kur'an-ı Kerîm’dir. Kur'an, 114 sûre ve
6000'den ziyade âyet-i celîleden meydana gelmiştir. Bu yüzondört sûreden 31
sıra numaralı olanı LOKMAN SÛRESİ’dir. Mekke devrinde nazil olup 34 âyettir.
"LOKMAN" adı bu sûrenin 12 ve 13'üncü âyetlerinde iki kere geçmiştir.
İşte bu sebeple bu sûreye "LOKMAN SÛRESİ" denilmiştir.
Kureyş'in "LOKMAN"dan sual sormaları üzerine11’ Cenab-ı
Hak, Cebrail Aleyhisselâm vasıtasıyla "Lokman
(1) E. H.
Yazır: Hak Dini Kur'an dili, 6/3836,
— 22 —
Sûresi"ni muhterem peygamberimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'e
inzal buyurdu. Lokman Hekîm'in kimliğini bizzat Kur'an-ı Kerîm'inde açıkladı.
Onun gerçek şâhidi oldu. Ona hikmeti verdi.® Kendisine bol hayırlar ihsan
buyurdu/3’ Lokman Aleyhisselâm'ı kendisine dost edindi. Ona
"VELİLİK" ve "NEBÎLİK" makamını verdi. Yüce Allah onu, o da
Rabbini sevdi. Ne mutlu ki, ne yüce mertebelere erdi.
Bundan böyle Kur'an-ı Kerîm'de Lokman vardır, hikmetleri vardır, oğlu
vardır, öğütleri vardır. Lokman önce öğütlerini oğluna verir. Oğluna verdiği
nasihatleri, aynı zamanda herkes için çok değerli, ölmez öğütlerdir.
Lokman Sûresi, Rum Sûresi ile Secde Sûreleri arasında yer alır. Rum
Sûresi'nin sıra numarası 30 olup 60 âyetli bir sûredir. Secde Sûresi ise 32
sıra nolu sûredir ve 30 âyettir.
Kur'an-ı Kerîm'de 114 sûre içinde 31'inci sırada yer alan Lokman Sûresi,
34 âyeti ve 548 kelimesiyle MUSHAF'ın diğer bütün sûre, âyet ve kelimeleriyle irtibatlı
bir halde bulunmaktadır:
Lokman Sûresi, sûre başlarında yazılan müstakil "BESMELE" ile
Kur'an-ı Kerîm'deki 113 sûreyle irtibat halindedir.
"Besmele"yi takiben jjelen Lokman Sûresi'nin birinci âyeti,
"ELİF LÂM MIM"dir. Bu âyetin, Kur'an-ı Kerîm'deki 6 sûre ile irtibatı
vardır. Aynı âyet, aşağıdaki 6 sûrenin birinci âyeti olup müşterektirler.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için şema halinde gösterilmesinin uygun
olacağı kanaatındayız.
(2) Lokman Sûresi: 31/12,
(3) Bakara Sûresi: 2/269,
23 —
"ELİF LÂM MİM" âyetinin şeması:
Sûre adı: |
Sûre no: |
Âyetin metni: |
Âyetin numarası: |
Bakara |
2 |
ELİF LÂM MÎM |
1 |
Âl-i İmran |
3 |
ELİF LÂM MÎM |
1 |
Ankebût |
29 |
ELİF LÂM MÎM |
1 |
Rûm |
30 |
ELİF LÂM MÎM |
1 |
LOKMAN |
31 |
ELİF LÂM MÎM |
1 |
SECDE |
32 |
ELİF LÂM MÎM |
1 |
Bu altı sûre de dahil olmak üzere Kur'an-ı Kerîm'de 29 sûrenin başında
"Elif, Lâm, Mîm, Yâ-sîn, Nûn, Kaaf, Ha-mîm..." gibi hece harfleri
geçmiştir ki, bunlara "Mukataât-ı süver (süre başları)" denir.
29 sûrenin sûre numaraları şunlardır:
2, 3, 7, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 19, 20, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 36,
38, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 50, 68.
Lokman Sûresi, işte bu 29 sûre ile de irtibat halindedir.
Suyûtî:
"Bu harfler, vahyin sesidir. Esrâr-ı ilâhiyyedendir. İl mini ancak
Allah bilir. Kulağınızı açın, bu tatlı nağmeleri dinleyin," der.t4)
Lokman Sûresi'nin her âyeti, "Elif, Lâm, Mîm" misâlinde olduğu
gibi incelenebilir...
(4) Mu'cemül
Müfehres, s. 37,
Nüzûlünden
Günümüze Kur'an-ı Kerîm Bilgileri, s, 68.
— 24
E) LOKMAN HEKÎM NEBÎ MİDİR,
VELİ MİDİR?
Selef âlimlerinin Lokman Aleyhisselâm’ın bir peygamber mi yoksa
peygamber olmayıp salih bir kul mu oli duğu konusunda iki görüşe ayrıldıkları
bildirilmektedir/5’
Mübarek isimleri Kur'an-ı Kerîm'de zikrolunan peygamberlere dair Enbiyâ
Tarihleri ile İslâm İlmihâli kitaplarında verilen bilgiler ihtilâfladır:
M. Asım Köksal'ın Peygamberler Tarihi'nde: "Kur'an-ı Kerîm'de
isimleri anılan veya kıssaları anlatılan peygamberler" bahsinde:
1. Âdem Aleyhisselâm,
22. Lokman Aleyhisselâm,
28. Muhammed Aleyhisselâm'a kadar (28) peygamber sayılmış ve sonunda şu
malûmatın verildiği görülmüştür:
"Bu Peygamberlerden ...Lokman, Zülkarneyn Aleyhisselâmlar gibi
bazılarının Peygamber mi, Veli mi? oldukları hakkında, bilginlerin görüş
birliği sağlanamamıştır"(6)
"Cenâb-ı Dâvud ve Süleyman zamanlarında yetişmiş peygamberlerden
biri de Lokman Aleyhisselâm'dır. Hazret-i Lokman’ın Nebî olmayıp Velî olduğu da
mervîdir (rivayet edilmiştir.) Muşarun ileyh (kendisine işaret edilen),
(5) Hadislerle
Kur'a-ı Kerîm Tefsiri İbn-i Kesîr: 12/6401,
(6) M.
Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, 1/10,
25 —
dâima
Dâvud Aleyhisselâm’ın meclisinde bulunurdu. Hem nübüvvet (peygamberlik) hem de
tabâbet (hekimlik) ederdi. İlm-i tıbbın vâzıı (tıp ilminin kurucusu) olarak
gösterilir.
Dâvud, Süleyman (Aleyhisselâm), Benî İsrâil'in hem Nebî'si, hem de
hükümdân idiler. Hazret-i Dâvud'a Zebur isminde kitap nâzil oldu. Lokman,
İlyas, Elyesa', Zülkifl, Üzeyr, Zekeriyyâ, Yahya, Âsâ (Aleyhimüsselâm) Enbiyâyı
Benî İsrail'dendir."®
Saîd İbn'il Müseyyeb, Mücâhid ve Katâde'ye göre: "Lokman Hekîm'dir,
Nebî değildir". Bunlar, Lokman Sûresi 12'nci âyetinde, Lokman'a verilen
"hikmet"i, "ince anlayış" ve "akıl" manâlarına
hamlettiler.
Şa'bî, jkrime ve Süddî ise, "Nübüvvet" manâsına aldılar/8’
İbn-i Cerîr ve İbn-i Ebû Hâtûn, Veki' kanalıyla ikrime'den rivayet
ediyorlar ki, "O, Lokman peygamberdi."(9)
RAVZATÜ'S SAFÂ'dan naklen deniliyor ki:
"Lokman'a Peygamber değildir denilirse, Kur'an'da peygamberler
arâsmda ismi geçmiş ve Sûre-i Lokman nâmiyle müstakil bir sûre nâzil olmuştur.”00’
Kanaatımıza göre Lokman Nebî'ye "VELÎ" denmesinin bir sebebi
de "Velî" kelimesinin çoğulu olan "Evliyâ"nın Kur'an-ı
Kerîm'de 34 âyette geçmiş olmasıdır. Kur'an'da 34 âyetli tek sûre de Lokman
Sûresi'dir. Bu iki rakam arasında tevafuk vardır.01’
"Kur'an-ı Kerîm'de Lokman Aleyhisselâm" bahsinde
(7) Ali Reşad-Ali Seyyidî: Tarih-i İslâm, s. 23, 26,
(8) Şeyh
Ebû Abdullah: Kitab-ı Şerhil Emâlî, Varak No: 9,1234 Hicrî.
(9) Hadislerle
Kur'an-ı Kerîm Tefsîri İbn-i Kesîr: 12/6402.
(10) Prof.
Dr. A. Süheyl ÜNVER: Lokman Hekim, s. 6.
(11) Mu'cemül
Müfehres, s. 766-767,
— 26
teferruatlı
olarak açıklandığı üzere Hz. Lokman Aleyhisselâm, hem NEBÎ'dir ve hem de
VELÎ'dir. VELÎ'dir, çünkü NEBÎ'dir. NEBÎ olup da VELÎ olmayan bir peygamber
düşünülemez.1®
Yazıldıkları şekilleriyle Kur'an-ı Kerîm'de isimleri zikredilmeyen, Hz.
Mûsa Aleyhisselâm'ın vefatından sonra sırasıyla peygamber oldukları Tecrîd-i
Sarîh Tercemesi not kısmında açıklanan Yûşa' İbn-i Nün, Kâlib, Hazkil gibi
kişilerin peygamberliği hususunda herhangi bir tartışma sözkonusu edilmiyorken;
hakkında 34 âyetli bir müstakil sûre nâzil olup şahsına tahsis edilen Lokman
Aleyhisselâm'a dair "VELÎ midir? NEBÎ midir?" münakaşası niçindir?
Hangi sebepten kaynaklanmaktadır?112’
F) KUR'AN'DA İSMİ GEÇEN
PEYGAMBERLER 25 TANE Mİ?
İslâm Dinini anlatmak için yazılan bazı eserlerde Kur'an'da adı geçen
peygamberlerin (25) olduğu bildirilmiştir.113’
Bu yirmibeş Enbiyâ'nın isimleri sayıldıktan sonra bazı kitaplarda şöyle
bir açıklamanın yapıldığı da görülmektedir: "Bunlardan başka Kur'an-ı Kerîm'de
kendilerine dair
(12) Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 9/88, Not.
(*) NEBÎ: Kendisine Allah tarafından
tebliğ edilen hükümleri halka haber veren, demektir; çoğulu ENBİYA
(NEBİLER)'dır.
RESUL: Allah tarafından İlâhî hükümleri
tebliğ etmek için gönderilen zat (Mürsel) manasınadır.
RESÛL ile NEBÎ terimlerini, bazıları eş
manâlı olarak kabul etmişler. dir... Resûllerin üçyüz onüç, Nebilerin ise yüz
yirmi dört binden fazla bulunduğu rivayet edilmiştir. (Mehmet Dikmen-Bünyamin
Ateş: Peygamberler Tarihi, s. 52)
(13) A. Hamdi Akseki: İslâm Dini, s. 85; S. Yazıcı:
Temel Dini Bilgiler, s. 33.
27 —
malûmat
verilen Uzeyr, Lokman, Zülkarneyn adında üç zat daha vardır ki, bunların da pek
büyük zatlar olduğunda şüphe yoktur."04’
Kur'an-ı Kerîm'de isimleri anılan ve kıssaları anlatılan peygamberlerin
sayısı (28) olduğu halde acaba (25) olarak bildirilmesi nereden kaynaklanıyor?
Kanaatımızca buna sebep, ilk peygamber Hz. Adem (A.S.) ile (son peygamber
Hz. Muhammed Aleyhisselâm'dan bir önceki Resûl) Hz. İsâ Aleyhisselâm’ın
Kur'an-ı Kerîm'de her ikisinin de (25)'er âyette geçmiş olmalarıdır.03’
Sayı bakımından aralarında bir mutabakat bulunduğu gibi yaratılış
yönünden de böyle bir benzerlik görülmektedir:
Bismillah..: "İnne mesele İsâ indellâhi kemeseli Âdem..."06’
Âyetin yüce meâli: "Allah nezdinde İsâ'nın durumu, Âdem'in durumu
gibidir. (Hz. Âdem'i topraktan, anasız ve babasız yaratan Allah, İsâ'yı da
babasız olarak yaratmıştır.)"07’
Kur'an'da Uzeyr: 1, Lokman: 2 ve Zülkarneyn: 3 âyette zikredilmişlerdir.08’
Böyle olmakla beraber Kur'an'da yalnız bir âyette ismi geçen Hz. Uzeyr
Aleyhisselâm ile 25 âyette adı zikredilen Hz. İsâ Aleyhisselâm, birbirlerine
eşit olan Enbiyâdandırlar. Aşağıda meâli verilen âyet-i celîle de buna işaret
etmektedir:
(14) Ö. Nasûhî Bilmen: Büyük İslâm İlmihali, s. 18.
(15) M. Fuad Abdülbâkî: Mu'cemül Müfehres, s. 24, 494.
(16) Âl-i İmran: 3/59,
(17) Kur'an-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, s. 56,
(18) Mu'cemül Müfehres, s. 459, 651, 278. Tevbe: 9/30, Kehf: 18/83, 86,
94, Lokman: 31/12-13,
— 28
"Yahûdîler, UZEYR Allah'ın oğludur, dediler.
Hıristiyanlar da İsâ Allah'ın oğludur (hâşâ), dediler!
Bu onların ağızlarıyla geveledikleri bâtıl sözlerdir. ”'19’
G) LOKMAN ALEYHİSSELÂM'IN
MESLEĞİ
Lokman Hekim, halk hekimliğinin sembolleşmiş adı olmuştur/20’
Q gerçekten sanat sahibi bir zat idi. Pek çok sanat Lokman Aleyhisselâm’a
izafe edilmiştir. Hekim (doktor) olduğuna âlimlerin ittifakı (görüş birliği)
vardır. İsrail oğullarına kadılık (hâkimlik) ettiği de bildirilmiştir/21’
Lokman Aleyhisselâm terzi idi. Kendisinin marangoz olduğu da rivayet
edilir. Dâvud Aleyhisselâm’a ilmiyle, hikmetiyle VEZİRLİK ederdi/22’
Aslı müşteşrik bilginler tarafından yazılan İslâm Ansiklopedisi (M.E.B.)
ve diğer batı kaynaklı eserlerde Lokman Hekim'in hayatı, efsaneleştirilmiş,
türlü simalar ile tasvir edilmiş, ayrıca muhtelif kıyafetlere sokulmuştur/23’
Lokman Hekim'in köle olduğu söylenmiş ise de, O köle değildir; kölesi
kaçan bir adam, onu kölesine benzetmiştir. Bu konuda "Hz. LOKMAN HEKİM
KÖLE MİYDİ?" bahsine de bakılmalıdır.
(19) Tevbe:
9/30.
(20) Türk
Kültürü: 4/412, Meydan Larousse: 8/41, Hayat An. 4/2194.
(21) Tecrîd-i
Sarih Ter. 9/162.
(22) M.
Asım Koksal; Peygamberler Tarihi: 2/229, 230.
29 —
Lokman Hekîm, Allahü Teâlâ’nın izniyle bir çok hastalıkların sebeplerini
bulmuş, ilâçlarını elde etmiş, insanların dertlerine derman olmuş, maddî ve
manevi hastalıklarına çareler aramıştı:
Şirk, küfür, gurur, kibir ve günah işlemek gibi manevî hastalıklardan
insanları kurtarmak için yaptığı çalışmaların ana esasları şunlardı:
— Allah'a ortak koşulmayacak.
— Allah, her şeyden haberlidir.
— Ana-babaya itaat edilecek.
— İbadet mutlaka yapılacak, aksatılmayacak.
— Allah en küçük bir kötülük yahut iyiliğin behemahal karşılığını verir.
— İnsanlara kötülükle değil, iyilikle rehber olunması gereklidir.
— İnsana kibir ve böbürlenme yakışmaz.
— Başa gelenlere sabır edilmelidir../24’
Lokman Hekim, her çeşit maddî hastalıklardan insanları korumak için de
hastalığa yakalanmadan önce tedbir alınmasını tavsiye etmiş, oğlunun şahsında bütün
insanlığa güzel öğütler vermiştir:
— Oğlum! Hasta olmadan önce tabîb çağır.
— Tabîbe hasta olmadan önce hürmet göster/25’
(23) İslâm Ans. (M.E.B.): 7/64-67, Mevdûdî: Tefhîmiil Kur'an:
4/292293.
(24) Kur'an-ı Kerîm, Lokman Sûresi: 31/12-19.
(25) Dr. Mahmud Denizkuşları: Kur'an-ı Kerîm ve Hadislerde Tıp, s. 9.
— 30
İ) LOKMAN HEKİM İN
HAKÎKÎ HÜVİYYETİ
Hz. Lokman Hekim'in Kur'an-ı Kerîm ile hadîs-i şeriflerle anlatılan nezih
hayatı ile Batı kaynakları ve onla> ra isnad edilerek yazılan kaynaklar
karşılaştırıldığında O'nun iki şahsiyeti karşımıza çıkmaktadır:
1. Lokman Hekim'in hakîkî hüviyyeti,
2. Efsaneler karıştırılmış hayatıdır.
Mevdûdî, Tefhîm'ül Kur'an Tefsirinde "Ravdul Unuf ve Mes'ûdî'den
naklen: "Lokman Hekîm ile Lokman bin Âd’ın iki ayrı şahıs olduğunu,
ikisini bir ve aynı şahıs olarak mütalâa etmenin doğru olmadığını beyan
ediyor..." (4/293) ise de tarafımızdan yapılan araştırma sonucunda
bahsedilen iki ayrı kişi olmayıp tek olan Lokman Hekim'in "hakîkî
hüviyyeti" ile "Efsaneler karıştırılmış hayatı"na işaret
edildiği görülmektedir.
Şimdi bu görüşümüzün doğru olduğunu kanıtlayan bazı eserlerden nakiller
verelim:
1. Milli
Eğitim Bakanlığınca yayınlanan İslâm Ansiklopedisi'nde deniliyor ki:
"Avrupa'da Assopos'a atfedilen bir çok nükteler, (Asya’da) Lokman’a isnad
olundu. Bu değişmenin ilk alâmetleri çok erken zamanlarda kendisini
göstermektedir. En eski kıssalar, Lokman'ı bir kahraman gördükleri, en eski
İslâmî (Doğu) Enbiyâ hikâyeleri onu HAKİM bir VEZİR ve hatta bir PEYGAMBER
yaptıkları halde, muahhar (sonraki) devrin (Batı kaynaklı) Şark hikâyeleri onu
bir MARANGOZ, bir ÇOBAN, biçimsiz bir KÖLE, Mısırlı bir köle, Nubyalı veya
Habeş bir köle halinde tasvir ediyordu..." (7/64-67)
31
Bu kısa nakilden anlaşılıyor ki Lokman Hekim:
"Hakîkî hüviyyeti"ne göre: HAKÎM'dir, VEZİR'dir, PEYGAMBER'dir.
"Efsaneler karıştırılmış hayatı"na göre de: MARANGOZ'dur,
ÇOBAN’dır, KÖLE'dir.
2. Peygamberler Tarihi'nde® "Kalb ve Dil" fıkrası
anlatıldıktan sonra: "Hz. Lokman'a ait bu zarîf nükte, Batıklar
tarafından Yunanlı Ezop'a izafe edilmiştir." denilmektedir.
3. Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, Lokman Hekim kitabında:
"Lokman Hekim, Şark'ta yirminci asrın bile sarsılmayan ve daima
tazeliğini muhafaza eden bir sembolü olmuştur...
Şimdiye kadar yazılanlara bir nazar atfedersek ona Peygamber, Velî,
Hekîm, velhasıl tanıyan tanıyabildiği ve şereflendirmek istediği nisbette bir
ünvan seçebiliriz. Asıl garibi bu muhtelif rivayetler bir çok me'hazlerde
(kaynaklarda) da yer almıştır... Leh ve aleyhinde olanlar vardır.
Lokman, Şark'ta daima iki sayılmıştır. Birisi Kur'an-ı Kerîm'in
vasfettiği Lokman'dır ki Peygamberler arasında sayıldığını gösterir.
Fakat burada yeni bir sonuç arayacak ve Lokman’ın hakîkî hüviyeti
üzerinde duracaksak düşündüklerimizi açıklayalım:
...Şark'ın bir çok ülkelerinde Tıp ilâhları vardır. Bunlar değişik
isimler almıştır. Eski Mısır'da: Hürmüz, Araplarda: İdris, Hint'te: Danvantarı,
İran'da: Trita, Yunan'da: Aesculape®’, İslâm âleminde Lokman, Asya Şimalî Türklerinde
Lokamo derler.
(*) Mehmet
Dikmen-Bünyamin Ateş: Peygamberler Tarihi, s. 514.
(**) Not: Prof. Dr. S. Ünver, 6.8.1978 Tarihli Tercüman Gazetesi'nde
yayınladığı LOKMAN HEKİM makalesinde: "Helenlerin benimsedikleri
Aeskülap’ın onların dilinde Lokman yerine söylendiğini" açıklamıştır.
— 32
Bunların da çoğu unutulmuş ve değişikliklere uğramış, fakat bir çok
mefhumlar bunlara izafe edilmiş. İşte Âb-ı Hayat konusunda Lokman'a
atfedilenler bu muhtelif isimde ve lâkin aynı Tıp ilâhlarına da
söylettirilmiştir...
Umûmî Tıp Tarihleri milletlerarası muhtelif yerlerde ve tarihlerde
toplanan umûmî Tarihi kongrelerinde ve ayrıca yayınlarımızda tebliğ etmemize
rağmen henüz bütün dünyada bir Tıp Tanrısı (Şifâ Tanrısı) olup muhtelif eski
memleketlerde çeşitli isimler alabileceği hakkında kesin bir kanaata yanaşılmamıştır.
Elbette bu vadide şimdilik münferit görülen bu kanaat her halde
umûmîleşecektir..." (s.3-10)
4. Mehmet Öten, LOKMANIN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ VE HİKMETLER kitabında:
"Lokman'ın... faydalı telkinleri ve nasîhatları hakkındaki
sözlerinin ya aynen veya bazı değişikliklerle eski Yunandaki Eskülap ve Ezop
gibi kimselere ve daha başkalarına izafe edilmesi en azından insafsızlık
olur..." (s.4) diyor.
5. Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu (Kur'an-ı Kerîm'in Terceme ve
Tefsiri) isimli eserinde, Lokman Sûresi ve mevzuu hakkında malûmat verip Lokman
Hekîm'in Habeşli olduğuna işaretten sonra:
"... Nasıl Hz. İsâ Allah'ın kelimesi idiyse Habeş Lokman da öyle
idi. Lokman umûmiyetle Ezop olarak kabûl olunuyor..." diyor.
6. Meydan Larus "Lokman Hekim" maddesinde verilen bilgi
şöyledir:
"İslâm Dininin doğuşundan çok önce ortaya çıkan Lokman Hekim
efsanesi, sonradan değişik biçimlere girdi. Halkın hayal gücü ile işlenerek
zenginleştirildi. Özellikle
F:3
33 —
İslâm Dininin yayılmasından sonra Lokman, hikmetli şiirler söyleyen bir
şair olarak anılmaya başladı. Onun tarihî bir kimse (Peygamber), bir Vezir,
büyük bir devlet adamı (Melîk-i Muktedir) olduğunu anlatan masallar,
söylentiler de vardır.
Arap edebiyatında bu konuda bir çok hikâye bulunur. Daha sonraki çağlarda
İran ve Türk edebiyatına giren bu hikâyeler biçim ve yapı değişikliğine uğradı.
Gerek İran ve gerek Osmanlı edebiyatında Lokman Hekim, hekimliğin atası olarak
tanındı. Her derde deva, çaresizliklere çare, şifâsızlara şifâ bulduğu
inancı yayıldı.
Onun ilk çağda yaşadığı bilinen Yunanlı Hekim Galenos olduğunu, İslâm
dünyasına sonradan değişerek girdiğini İleri sürenler de vardır. Aisopos,
Bile'am ve Ahikar hikâyeleriyle bir çok benzerlik gösteren Lokman efsanesinin
eski çağ kaynaklı olduğu, Arap dilinde yeni biçimlere girdiği söylenebilir.
Lokman Hekim masalı, eski çağ inanlarının öz değiştirmesi sonucu ortaya
çıkarak her milletin dilinde mahallî bir nitelik kazandı..."(8/41)
Yine Meydan Larus'ta "Lokman Sûresi: Kur'an'ın 31 'inci sûresi, 334
âyettir. Mekke'de indirildi, 27 ve 28'inci âyetlerinin Medine'de indirildiğini
bildiren kayıtlara rastlanır. Sûre, Lokman Hekim'in oğluna verdiği öğütleri
sıraladığı için bu adı alır." (8/41) denilerek Lokman Sûresi 334
(üçyüzotuzdört) âyetli bir sûre olarak gösterilmiştir ki bu durum inkârcıların
Lokman üzerinde neler yapmak istediklerinin açık bir delilidir. Halbuki Lokman
Sûresi aslında 34 (otuzdört) âyetli bir sûre iken buna üçyüz (300) ilâvesiyle
(334) âyete çıkarılması ne kadar düşündürücüdür!
Bundan çıkarılabilecek en basit sonuç:
— 34
Şark İslâm âleminde Lokman Hekim, 34 âyet ile hakîkî hüviyeti belli
edilmişken Batı dünyasında 300 sahte âyet uydurularak efsaneler karıştırılmış
bulunan ve şifâ tanrılığına yükseltilen Lokman Hekim aynı şahsiyettir...
7. Lokman
Hekim üzerinde oynanan oyunları Yüce Allah, Kur'an-ı Kerîminde bize haber
verir: Lokman Hekim'in şahsına tahsis buyurduğu 31 sıra nolu Lokman Sûresi
6'ncı âyetinde:
"İnsanlardan öyleleri vardır ki, her hangi bir İlmî delile
dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lâfı
safın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azâb vardır" buyurur. Bu âyetin
açıklamasında denilmiştir ki:
"Bu âyetin, Nadir b. Hâris'in davranışı üzerine nâzil olduğu
nakledilir. Rivayete göre, bu şahıs Acem masalları ihtiva eden kitaplar satın
alıp getirir ve Mekkelilere şöyle derdi:
"Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem) size Âd ve Semûd
kavimlerinin masallarını anlatıyor; ben de size Rum ve Acem masalları
söyleyeceğim..."
Böylece bunları okur, müşrikleri eğlendirir ve insanları Kur'an
dinlemekten alıkoymaya çalışırdı."
(Kur'an-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, s. 410)
Meâl ve açıklamasını verdiğimiz âyetin asıl metninde "el-hadîs"
kelimesi geçmektedir. Bu ”el-hadîs" terimi, Kur'an'da 18 sûrede geçmekte
olup altıncı sırada geçtiği sûre ise "LOKMAN SURESİ"dir. Bu sûrenin
de altıncı âyetinde geçmektedir. "Hadisen, ehadîs..." gibi daha pek
çok "el-hadîs"ten türetilen iştikakları da vardır. Peygamber
sözlerine "hadîs" denildiği de hatırlanmalıdır.
35 —
Kur'an-ı Kerîm'de "Hadîs-ü Mûsa"(20/9) ve "Hadîs-ü dayf-i
Îbrahîm (51/24) âyetlerinin verdiği işaret ile "Hadîs-ü Lokman)
denilmesiyle Lokman Aleyhisselâm’ın hakîkî hüviyet ve şahsiyeti başta olmak
üzere O'nun hadîslerine, hikmetli sözlerine, nasihatlerine, menkabe ve hikâyelerine
dikkatlerimizin çekildiğine şahit oluyoruz.
Aynı âyette, geçtiğine dikkatleri çektiğimiz "elhadîs"
kelimesinden önce "L E H V" gelmiş olup ibâre: LEHVEL HADÎS"
terkîbindedir. LEHV Kur'an’da En’am (6/32), Ankebût (29/64), LOKMAN (31/6),
MUHAMMED (47/36), Hadîd (57/20) ve Cum'a (62/11) Sûrelerinde 6 âyette
zikredilmiştir.
Ayrıca LEHV kelimesi, sûre adı Enbiyâ'ya tahsîs edilen LOKMAN ile
MUHAMMED (Aleyhimesselâm) Sûrelerinde geçmiş bulunduğuna göre bu ikisi
arasındaki yakınlık ve irtibatı da göstermektedir.
Bu kısa açıklamadan sonra "LEHVEL HADÎS" terimi, Lokman
Aleyhisselâm’ın hikmetli sözlerine "Lehviyyât
(Mevzûât-efsaneler-esâtîr)" karıştırılmış bulunduğuna da kesin olarak
işaret etmektedir!
Görüldüğü üzere Lokman, iki ayrı şahısmış gibi gösterilmek istenerek
hakkında çelişkili malûmat veriliyorsa da aslında bu, Lokman Hekîm'in Doğu
İslâm âlemi ile Batı dünyasına göre iki ayrı şekilde farklı yorumlanmasında
meydana gelen efsaneleştirilmiş bir görüşten ibarettir.
"Hz. LOKMAN HEKİM KALB VE DİL HİKMETİ" adlı risalemizde
inceleme ve araştırmasını yaptığımız üzere Lokman Hekim bir tanedir. Yunan
masalcısı olarak gösterilmek istenen Ezop ise, Lokman Hekim'in Batıklarca
verilen isminden ibarettir.
—■ 36
K) LOKMAN HEKİM KİMDİR?
Kur’an-ı Kerîm başta olmak üzere Doğu İslâm kaynaklarına göre Lokman
Hekim, Velî'dir, Hekîm'dir, Hekim'dir, Vezîr'dir ve de Nebî'dir, hem de
Resûl'dür. Şimdi bunları kısa kısa açıklayalım.
a) Lokman Hekim VELÎ'dir:
Hz. Lokman'ın "Hekim" ve "Velî" olduğunda ulemanın
ittifakının var olduğu bildirilmiştir. Kanaatımıza göre Lokman'a
"Velî" denmesinin hakîkî sebebi, Kur'an-ı Kerîm'de
"Velî"nin: 20, "Veliyyen"in: 13, her ikisinin toplamı: 33;
bunların çoğulu "Evliyâ" kelimesinin de: 34 âyette geçmiş olmasıdır:
Çünkü Kur'an'da 34 âyetli tek Sûre Lokman Sûresi'dir. Lokman Hekim'in
"VELÎ" olduğuna dair diğer delillerimizden bazısını da sonra yazmış
olacağız.
b) Hz. Lokman, HAKÎM’dir:
Çünkü Lokman Sûresi'nin 2,9 ve 27'nci âyetlerinde "Hekîm"
kelimesinin üç kere tekrarlanarak geçmiş olması, bunun pek açık ve kesin
delilini teşkil eder.
"Hekîm" terimi, Kur'an-ı Kerîm'de 81 âyette geçmiştir. Bunun,
Lokman Sûresi'nde üç kere geçmesi, son geçmiş olduğu âyet numarasının 27
olması ve üç yirmi yedinin 81 etmesi arasındaki ilgi üzerinde önemle durulması
gereken bir konudur!
Ayrıca "Lokman Hekîm'e verildiği bildirilen HİKMET (31/12)"de
"HAKÎM"den müştakdır: HAKÎM'in kök harfleri (H-K-M)'dir. İştikakları
ise: Hakem-hâkimmahkûm-mahkeme-mahkûmiyet-hikmet-hakîm(bundan
37 —-
galat
olarak: hekim) -hüküm-muhkem ve muhkemât'tır. Bütün bu zikredilen âyetler
Lokman'ın "Hekîm" olduğunun delilleridir; işte bu sebeple kendisine
"Lokman'ül Hekîm" denilmiştir.
c) Hz.
Lokman Hekîm, aym zamanda "VEZÎR"dir:
Rûh'ül Beyan Tefsîri'nde: "Lokman, kendisine verilen hikmetle Davud
Aleyhisselâm’a Vezirlik etmiştir" (7/75) denilmektedir.
Meydan Larus'ta: "Lokman'ın tarihî bir kimse, bir vezîr, büyük bir
devlet adamı olduğunu anlatan masallar, söylentiler vardır" (8/41)
şeklindeki görüş daha önce nakledilmişti.
İslam Ansiklopedisinde ise: "En eski İslâmî enbiyâ hikâyelerinin
Lokman'ı Hâkim bir Vezîr ve hattâ bir Peygamber yaptıklarına da..."
(7/64-67) işaret edilmişti.
"Vezîr" kelimesi, Kur'an'da Tâhâ (20/29) ve Furkan (25/35)
Sûrelerinde iki yerde geçmiştir. Her iki âyetin yüksek meâli şöyledir:
"Mûsâ (A.S.): Rabbim! Ruhuma genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır.
Dilimin bağını çöz. Ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden -Kardeşim Harun'ubir
de Vezîr ver..." dedi. (20/25-30)
"Andolsun ki Mûsâ'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona Vezîr
yaptık". (25/35)
Bu âyetlerden birincisinde Mûsâ Aleyhisselâm’ın kendisine yardım etmek
üzere kardeşi Harun'u "Vezîr" olarak talep etmiş olduğunu;
İkincisinde ise yüce Allah'ın Mûsâ’nın talebini yerine getirererek Harun'u
Mûsâ'ya "Vezîr" yaptığını bildirmektedir.
Biz bu açıklamaya iki hususu daha ekleyeceğiz:
— 38
Birincisi: Vezir'in iki ayrı âyette ve sûrede geçmesi iki ayrı olaya
işaret değil midir? Yalnız Harun Aleyhisselâm'ın Vezir olduğuna tek âyetle
işaret edilmek yeterli gelmez miydi?
İkincisi ise: Hz. Harun'un Vezir yapıldığını bildiren âyette geçen
"Velekad-âteyna..." kelimelerinin müştereken > biraz
remiz olmasıdır. Bunun misâllerini verelim:
1. "Velekad-âteyna Mûsâ'lkitabe vecealna maahû ehadü Harun'e
Vezîran." (25/35) (Meâli yukandq verilmişti.)
2. "Velekad-âteyna Davud'a ve Süleyman'e ilmen..." (Nemi:
27/ 15) (Andolsun ki biz Davud'a ve Süleyman'a ilim vermişizdir...)"
3. "Velekad-âteyna Mûsâ’lkitabe...” (Kasas:
28/43)
4. "Velekad-âteyna Lokman'el hikmet'e..." (Lokman: 31/12)
(Biz Lokman'a hikmet verdik.)
"Vezir"in Kur'an'da iki kere zikredilmesi, remiz olarak da
"Velekad-âteyna" kelimelerinin konumuz olan âyetlerde ortak olarak
geçmesi ve diğer kaynak eserlerde verilen bilgilerin müştereken
değerlendirilmelerine göre Hz. Mûsâ'ya Vezir yapılan Hz. Harun'dan sonra Davud
ve Süleyman Peygamberlere de Lokman Hekîm'in kendisine verilen hikmetle
"VEZİR" olduğuna bu âyetlerle işaret edildiği kanaatına varılmıştır.
Her şeyi en iyi bilen Allah (c.c.)'dır.
d) Hz. Lokman Nebî'dir:
Hz. Lokman, hakim olduğu gibi hem de "Nebî”dir. Aşağıda zikredilen
deliller, O'nun NEBÎ olduğunu gösteriyorlar:
— 39 —
1. Lokman Aleyhisselâm’ın Nebî olduğuna, Lokman Sûresinin 15 ve
23'üncü âyetlerinde geçen:
"Feünebbiüküm (Ben size haber veririm...)" (31/15),
"Fenünebbiühüm (Biz de onların neler yaptıklarını haber
veririz)" (31/23) kelimelerinin işaretinden anlıyoruz. Çünkü bu iki terim:
"ÜNEBBİÜ" ve "NÜNEBBÎÜ", "NEBÎ" kelimesinin
iştikaklarıdır ve ondan türemişlerdir. Aynı kökten ve aynı ailedendirler.
2. Nebî'nin bu iki iştikakına mukabil, "Lokman" adı da
Lokman Sûresi'nin 12 ve 13'üncü âyetlerinde yine iki defa geçmiştir ki tam bir
tevafuk eseridir ve Lokman Hekîm'in NEBÎ olduğuna da açık ve seçik bir işaret
teşkil ederler.
3. Kur'an-ı Kerîm'de isimleri ikişer defa zikredilen beş Enbiyâ
vardır. Bunlardan birisi de Lokman NEBÎ'dir. Bu beş Enbiyâ’ınn isimleri: İdris,
LOKMAN, İlyas, Elyesea' ve Zülkifl Aleyhisselâmlar'dır.
4. İsimlerine birer müstakil sûre tahsis edilen YEDİ ENBİYÂ'dan birisi
de yine Hz. Lokman'dır. Bu YEDİ ENBİYÂ -Sûre sıra numaralarıyla birlikteşu
mübarek zâtlardır:
10. Yunus Aleyhisselâm,
11. Hud Aleyhisselâm,
12. Yusuf Aleyhisselâm,
14. İbrahim Aleyhisselâm,
31. LOKMAN Aleyhisselâm,
47. Muhammed Aleyhisselâm,
71. Nuh Aleyhisselâmlar'dır.
— 40
e) Hz.
Lokman Resûl'dür:
Kur'an-ı Kerîm'de RESÛL kelimesi -iştikaklarıyla beraber513 ve^Nebî
kelimesi de 161 âyette geçmiştir. RESÛL ve NEBÎ'nin böylece Kur'an'da ayrı ayrı
zikredilmiş olmaları aralarında fark bulunduğunu gösterir. Kitap sahibi olana
RESÛL denildiği bildirilmiştir. Buna göre Hz. Lokman Aleyhisselâm’ın Risâletine
delâlet eden delilleri zikredelim:
1. Yüce Allah Lokman Sûresi 2'nci âyetinde:
"Hikmet dolu bir kitab'danhaber veriyor". Bu âyette:
"KİTAB-HAKÎM" ikisi beraber yanyana zikredilmişlerdir.
2. Lokman Sûresi 12'nci âyetinde:
"Biz Lokman'a hikmet verdik" buyurdu.
"Hikmet" kelimesi de Kur'an'da 12 sûre içindeki 20 âyette
geçmiştir. Bu 20 âyetten 10'unda "KİTAB" terimi "KİTAB-HİKMET”
ile birlikte böylece tam 10 kere zikredilmiş olması da ilim ehlini
düşündürücüdür.0’
Yine HİKMET'in içinde geçtiği 20 âyette dört Enbiyâ'nın isimleri
zikredilmişlerdir ki, sırasıyla: Davud, Îbrahîm, LOKMAN ve îsâ
Aleyhimüsselâm'dır. HÎKMET’in içinde geçmiş olduğu 12 sûre adı arasında ise yalnız
LOKMAN SURESİ ismi geçiyor ki, bu da Hz. Lokman Aleyhisselâm’ın HİKMET
konusunda nasıl ummanlaştığımn açık seçik belgesidir.
3. Lokman Sûresi 20'nci âyetinde:
"İlimsiz, kitapsız, cehaletle..." mücadele eden bir zümreye
karşılık, "ilimle, aydınlatıcı bir kitâba sahip olarak" mücadele
meydanına atılması emredilen "Rehber"den
(1) Mu'cemül Müfehres, 213-214,
— 41
söz
edilmekle Lokman’ın RESÛL olduğuna âyette işaret vardır.
4. Lokman Aleyhisselâm'ın kendisine kitap verilmiş bir Hak Resûlü
olo’uğuna işaret eden Lokman Sûresi'nin 28'inci âyetini de burada zikredelim.
Âyetin yüce meâli:
"Sizin (topunuzun) yaratılmanız da, diriltilmeniz de bir tek kişiyi
yaratmak ve diriltmek gibidir. Hakikat Allah, hakkıyla işiten, kemâliyle
görendir."(31/28)
Bu âyet-i celîlede "nefs-i vahide (bir tek kişi)"ye dikkatlerimiz
çekilmektedir. Bir taraftaki bir topluluğa karşılık diğer taraftaki "BİR
TEK KİŞİ" kimdir? Bu âyet Lokman Sûresinde zikredildiğine göre ilk cevabı
da "LOKMAN HEKİM'dir" olacaktır.
Ayrıca âyet-i celîlede Lokman Aleyhisselâm'ın bi'setine (Resul olduğuna)
da işaret edilmiştir. Şöyle ki:
Âyetin asıl metin kısmında "Ba'süküm"
kelimesi geçiyor. Bu terim, "Bease"nin iştikakıdır. Tıpkı
"Hekîm"in "HİKMET" ile aynı kök birliği olduğu gibi
"Beâse-ba'süküm-ba’s"... kelimeleri de aynı köktendirler. ,
"Ba's" kelimesi, uykudan uyarmak, ölüyü diriltmek manâlarına
geldiği gibi, göndermek ve irsâl anlamlarına da gelmektedir. (Ahterî, s. 138)
Âyetin metninde zikredilen "Nefs-i Vahide" ile
"Ba'süküm"ün aralarındaki manâ irtibatı sebebiyle "Nefs-i
Vahide" ile işaret edilen O bir tek kişi, "toplulukları daldıkları
derin uykularından uyandıran, kitap ve bi'set sahibi Lokman Hekimdir"
diyebiliriz.
5. Azim sahibi RESÛLLER'den birisi de Lokman RESÛL'dür:
— 42 —
Ahkaf Sûresi 35'inci âyetinde: "Habibim! Resûllerden azim sahibi
olanların sabrettiği gibi SEN de sabret..." buyurulmakla bunların en
başında Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın geldiği bildirilmektedir.
Müfessir Elmalı Hamdi Yazır'a göre:
"Ahzâb Sûresi yedinci Mîsâk âyetinde zikredilenler (Hz. Muhammed,
Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu: İsâ Aleyhimüsselâm) veya Kur'an'da isimleri
geçen peygamberlerin hepsi "Azim sahibi RESÛLLER" demek daha doğru
olur...” diyor. (Hak Dini: 6/4364)
Misâk âyetinde zikredilen "Azim sahibi beş RESÛL"e bir de
altıncı olarak "LOKMAN RESÛL"ün katılması Kur'an âyetiyle
bildirilmiştir:
Lokman, oğluna verdiği' öğütlerine devam ederek şöyle demişti:
— "Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten
vaz geçirmeye çalış. Başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeğe değer
işlerdendir.” (Lokman Sûresi: 31/17)
Hz. Lokman Hekîm'in azmedilerek yapılabilecek işleri oğluna emredip de
kendisinin bunları yapmadığı hükmü aslâ verilemez. Bilakis bu ve benzeri
âyetler, Lokman Aleyhisselâm’ın öncelikle azimli işleri kendisinin yaptıktan
sonra oğluna nasîhatlar verdiğini iş'ar ediyorlar.
7. Hud
Sûresi 42'nci âyetinde Hz. Nuh'un,
Yusuf Sûresi 5'nci âyetinde babası Hz. Ya'kub'un,
Sâffât Sûresi 102'nci âyetinde Hz. İbrahim'in oğullarına:
— "Ya Büneyye (Ey yavrum!)" diyerek nasîhat verdikleri
gibi: Hz. Lokman'ın da aynı hitâb (Ya Büneyye) ile Lokman Sûresi: 13, 16 ve
17'nci âyetlerinde üç kere tekrar ederek oğluna öğütler vermesi,
— 43 —
8. Bu güzel nasîhatlarının, Allahü Teâlâ hazretleri tarafından
beğenilmesi ve Kur'an-ı Kerîm'de bahsedilmesi,
9. Kur'an'da Lokman Sûresi haricindeki diğer sûre ve âyetlerde Lokman
Aleyhisselâm’ın Enbiyâ'dan bulunduğuna dair de başkaca delillerin bulunması ve
de O'nun "HAKÎM", "VELÎ" olduğunda âlimlerin ittifak
etmeleri sebebiyle "NEBÎ" olduğunda da ittifak edilmesini -ihtilafa
son verilmesinibilginlerin ıttılaına arz ederek deriz ki:
HZ. LOKMAN HEM VELİDİR, HEM HAKÎM'DİR (HEKİM'DİR), HEM VEZİR’DİR, HEM
NEBÎ'DİR VE HEM DE RESÛL'DÜR. HER ŞEYİ EN İYİ BİLEN ALLAHÜ TEÂLÂ
HAZRETLERİDİR.
L) HZ. LOKMAN HİKMETİ
PEYGAMBERLİĞE TERCİH Mİ ETTİ?
İbn-i Ebu Hâtim, Katâde'den rivâyetle garip bir haber zikreder ve der ki:
"Allah Teâlâ Lokman Hekîm’i Peygamberlikle hikmet arasında muhayyer
bırakmış da o, hikmeti Peygamberliğe tercih etmiş. O uykuda iken Cibrîl gelmiş
ve hikmeti onun üzerine serpmiş de hikmet söylemeye başlamış.
Said der ki: Katâde'nin şöyle söylediğini işittim: Lokman'a:
— Rabbin seni muhayyer bırakmışken nasıl oldu da hikmeti Peygamberliğe
tercih ettin? denilmişti. Şöyle dedi:
— Şayet bana Peygamberlikle birlikte önemli bir iş verilmiş olsaydı ondan
kurtulmayı umar, bununla beraber yerine getirmek de isterdim. Fakat beni
muhayyer bıraktı. Ben de Peygamberliği edâ etmekte güçsüz kalacağımdan
— 44
korktum.
Dolayısıyla hikmet bana daha sevimli geldi. Bu haber Saîd îbn-i Beşîr'den
gelmektedir. Bu zât ise zayıf olup onun yüzünden bu haber hakkında ileri geri
konuşulmuştur. En doğrusunu Allah bilir.
(Hadîslerle Kur'an-ı Kerîm Tefsîri İbn-i Kesîr: 12/6403)
Hz. Lokman Hekîm’in "HİKMET'i "PEYGAMBERLİK"e tercih
ettiğine dair bu ve bunun benzeri pek çok rivayetler nakledilmekte ise de
bunlar, Lokman’ın hikmet sahibi olduğunu bildirmekle birlikte O'nun peygamber
olmadığına delil teşkil etmiyorlar. Bilakis Lokman Hekîm’in önce hikmetine
sonra da Peygamberliğine delil teşkil ediyorlar. Çünkü Lokman aleyhisselam'a:
1. Cibril'in gelmesi,
2. Lokman Hekîm’in üzerine hikmeti serpmesi,
3. Onun hikmet söylemeye başlaması,
4. Hikmet'in Kur'an'da önce zikredilmesi:
Lokman Sûresi ikinci âyetinde "HAKÎM" geçmiş "LOKMAN” adı
ise yine aynı sûrenin 12 ve 13'üncü âyetlerinde iki kere sarîh olarak
açıklanmıştır.
5. Dâvud ve Süleyman Aleyhisselâmlar'a "Hikmetiyle
Vezirlik" etmesi:
Hz. Dâvud'un: "Ne mutlu sana ey Lokman! Sana hikmet verilmiş ve
senden belâ geri çevrilmiş"1” gibi rivayetlerin hayatının
"Vezir"lik yaptığı dönemine ait görülmesi gibi daha pek çok ve
muhtelif sebeplerle Hz. Lokman Aleyhisselâm'ın HİKMET'i Peygamberliğe tercih
etmediği görülmektedir.
(1) M. Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, s. 230, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara-1990.
45 —
M) HZ.
LOKMAN HEKİM KÖLE MİYDİ?
Hz. Lokman Hekîm'in hakîkî hüviyyeti daha önce kısaca anlatılmıştı. Onun
hayatının bu safhası efsaneler karıştırılmamış, yirminci asırda bile
sarsılmayan ve daima tazeliğini koruyan bir durumdadır. O Velî, Hakîm, (Hekim),
Vezîr, Nebî ve Resûl (Peygamber) olarak kendisine saygı gösterilen yüce bir
şahsiyettir.
Hz. Lokman Hekim'in köle olduğu iddialarına gelince, Taberî (21/39),
Ruh'ül Meânî (21/83), Hadîslerle Kur'an Tefsîri-İbni Kesîr (12/6401) ve
Tefhîmül Kur'an (4/292) Tefsîr kitaplarıyla İslâm Ansiklopedisi (7/64) gibi
kaynak eserlerde "Onun köle olduğu rivayetleri" nakledilmektedir.
Anlatılagelen bu rivayetler toplanıp mukayeseli olarak incelendiğinde onlar,
Lokman Hekim'in köle olmadığına birer delil teşkil ederler. Buna dair bir kaç
misal verelim:
1. A.
Gölpınarh: Mesnevi ve Şerhi'nde (2/231):
Mevlâna'dan "LOKMAN VE EFENDİSİ" başlıklı hikâyeyi nakleder:
"Lokman, tertemiz bir kul değil miydi?
Gece-gündüz, kullukta kusur etmez, gayret göstermez miydi?
Efendisi, iş gördürmede onu ileri sürer, Onu
oğullarından da daha hoş tutardı.
Lokman kul oğluydu ama efendiydi.
Nefis isteğinden hürdü...
— 46
Lokman, kul şeklinde bir efendiydi.
Kulluk, görünüşünde bir örtüydü ona.
Şunu iyi bil ki, o âlemden bu âleme, Tersine vuran
çok şeyler var.
Lokmanın efendisi,
Lokman 'sız yemek yemezdi."
2. Aynı
eserde "LOKMAN'ın EFENDİSİ"nin, "Tertemiz Dâvud" olduğu da
anlatılmaktadır:
"Lokman, tertemiz Davud'un yanına, gitmiş.
O'nun, demirden halkalar yapmakta, olduğunu görmüştü.
Lokman, bir zaman sustu, seyretti. Davud da işini bitirdi.
Bir zırh yaptı. Sabırlı Lokmanın karşısında giyindi:
— A yiğit dedi! '''Savaşta insanı, yaralanmaktan koruyan iyi bir
elbisedir bu!
Lokman, "Sabır hikmettir, ama yapanı azdır" dedi. (Mesnevi
ve Şerhi: 3/217)
3. İslâm
Ansiklopedisinde (7/64-67):
"Bir gün Lokman'ın köle arkadaşları, efendilerinin incirlerini
yerler ve Lokman'ı itham ederler. Lokman'ın tavsiyesi üzerine, efendisi (Davud)
hepsine sıcak su içirtir. Lokman yalnız sıcak su kusar. Diğer köleler, su ile
beraber incirleri kusarlar..."
Bu hikâye, Mesnevi ve Şerhi isimli kitapta: "Hizmetçilerin Turfanda
Meyveleri LOKMAN YEDİ diye İfti-
47 —
ra
Etmeleri" başlığıyla uzunca anlatılır ki Lokman Aleyhisselâm aleyhine
düzülen bir iftira olduğu görülmektedir.(l/588-589)
4. LOKMAN Aleyhisselâm'a yapılmak istenen böyle isnad ve iftiraları
Mevlâna (k.s.) şöylece reddeder:
"Lokman'ın tabanında diken arayıp duruyorsunuz.
Oysa onun ayağında diken değil, dikenin gölgesi bile yok.
Fakat hırsınızdan bu ayırt ediş yok ki sizde.
Lokmanın canı, Hakk’ın gül bahçesidir.
Onun can ayağı, niçin bir dikenle yaralansın!"
(Mesnevi ve Şerhi: 1/381)
5. Hz. Lokman Aleyhisselâm, köle değil-kaçan
köleye benzetilen bir Efendi'dir:
Şirazlı Şeyh Sa'dî: Bostan'ında (s. 189) anlatır:
"Bir gün bir yerden geçerken, birisi Lokman'ı kaçan kölesine
benzetmiş." — Gel bakalım demiş. Onu tutmuş, bırakmamış. Bir sene ona cefa
etmiş, cevretmiş ve bir sene çalıştırarak bir ev yaptırmış.
Bir sene sonra kaçan köle pişman olmuş. Efendisinin yanına gelmiş, özür
dilemiş. Fakat efendisi Lokman'a haksızlık etmiş olduğu için, Lokman'dan fena
halde korkmuş (Şimdi korku sırası Lokman'ı köleleştirmek ve efsane kahramanı
yapmak isteyenlerdedir) Lokman'ın ayağını çözmüş, özür dilemiş. Lokman gülmüş:
— "Özrün faydasızdır. Çünkü bir senedir bana kan yutturdun. Ettiğin
ezâlar ve cefalar iki söz ile gönülden nasıl çıkar?...
— 48
— Benim de kölelerim vardı. Onlara zaman zaman ağır işler gördürürdüm.
Şimdi çamur işlerinde çalıştığım, zahmet ne demek olduğunu öğrendiğim için,
bundan sonra kölelerime ağır iş teklif etmem...
Böyle olmakla beraber ey iyi adam seni affediyorum." demiş.
6. Emekli Vaiz Mehmet Öten: Hz. Lokman'ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler
isimli eserinde "Lokman'a kölelik isnad edenlerin iddialarının çürük ve
mesnedsiz olduğunu..." beyan ederek diyor ki:
"Lokman dudakları büyük, ayakları yarık, siyahi bir köle idi
diyenlerin iddiasının dayanağı yoktur. Ün yapmış olan şu iki hikâye (Kölesi
kaçmış olan adamın biri Lokman'ı kendi kölesine benzetmiş...olması ve diğeri de
Kalb ve Dil Hikmeti) de Lokman'ın köle olduğu kanısını meydana getirmiştir.
İşte aynı hikmet olan bu iki vakı'ada geçen köle ve efendi sözcükleri
Lokman'ı bir köle durumuna düşürmüş oldu. Halbuki vakı'alar dikkat ve düşünce
ile incelenmiş olsaydı, Lokman'ın köleliğine hükmedilmez, kula kul olma sıfatı
ona yakıştırılmazdı. Nitekim:
"Adamlarım arasında zaman zaman zor işlere koştuğum bir köle vardı.
Ben de bundan sonra, toprakta çalışmanın güçlüğünü hatırladıkça, onun gönlünü
incitmemeye karar verdim" diyor ki, kölenin köleleri olmayacağı hukuk
bakımından açık bir kuraldır. Böylece iddia da çürük ve mesnedsizdir."
(Aynı eser, s. 8-10)
7. Yukarıdan beri yedi madde halinde özetlenen:
"Hz. Lokman Hekim köle miydi?" sorusunu artık kısa ve öz
olarak şöylece cevaplandırabilmek mümkündür ve cevabın doğrusu da budur:
— 49 —
"Lokman köle değildir; kölesi kaçan bir adamın köleye benzetmiş
olduğu tertemiz bir EFENDİ'dir..."
Aynen Hz. Yusuf misalinde görüldüğü gibi; Yusuf Aleyhisselâm da önce köle
diye kardeşleri tarafından satılmışken, bilahare sahip olduğu ilim ve hikmetle
Mısır'a hem SULTAN ve hem de PEYGAMBER olmuştur.
N) LOKMAN ALEYHİSSELÂM’IN
YAŞADIĞI DEVİR
Hz. Lokman Hekîm, Dâvud Aleyhisselâm ile kırk yıl beraber bulunup Yunus
Aleyhisselâm zamanına kadar beş peygamber devrinde yaşamıştır.0’
Sahih kavle göre Lokman Aleyhisselâm, Dâvud Aleyhisselâm’ın devrinde
yaşamıştır.® O'ndan ilim de almıştır/3’
Muhammediye kitabı "Tertîb-i Enbiyâ Aleyhimüsselâm" bahsinde
Hz. Lokman'ın, Dâvud (A.S.)'un oğlu Süleyman Aleyhimesselâm'ı ta'kîben
peygamber olduğuna şöylece işaret olunmuştur:
"Gitti ol (Süleyman) da geldi
LOKMAN HEKİM,
Mahir etmiş hikmete anı Hekîm. "(4)
Sahîh-i Buhârî Tecrîd-i Sarîh Tercemesi "HAZRET-İ LOKMAN"
bahsinde verilen aşağıdaki bilgiler de Lok-
(1) Ruhü'l
Beyan Tefsiri: 7/76,
(2) A.
Davudoğlu: Sahîh-i Müslim ve Şerhi, 1/464, M. Âsim Koksal: Peygamberler Tarihi,
2/230,
(3) Ebu's
Suûd Tefsiri: 7/413,
(4) Yazıcızâde
Muhammed: Muhammediye, s. 68,
— 50
man
Aleyhisselâm'ın, Hz. Dâvud ve Süleyman Aleyhimesselâm zamanında yaşadığına ve
de Peygamber olduğuna delildirler:
"Buhârî'nin Süleyman kıssasından sonra Lokman ve Zekeriyya
peygamberlere ait iki bâbı daha vardır ki, müellif Zebîdî ihtisar için bunları
Tecrîd'e almamıştır. Bahsimiz (Ahâdîs-i Enbiyâ) olduğu için bunları
bildirmeden geçemiyeceğiz" diyor/®
Hz. Lokman Hekim ile çağdaş olduğu belirtilen Dâvud Aleyhisselâm'ın
Hicret'ten 1662 sene öncesinden 1622 tarihine kadar kırk yıl saltanatta
bulunduğu da bildirilmiştir/®
O) LOKMAN ALEYHİSSELÂM'IN
MEMLEKETİ
Lokman Aleyhisselâm, Mısır Nub (Nube veya Nevbe) kabilesine mensuptur.
Medyen ve Eyle halkındandı/7’
Tarihü'l hükemâ'da: "Hz. Lokman’ın Habeş'in Nevbee vilâyetinden olup
Şam'da ikamet ettiği, ilim ve güzel ahlâk öğrettiği, Eyle ve Medyen
taraflarında da oturduğu bildirilmiştir/8’
Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz, mübarek hadîs-i şeriflerinde
Lokman Aleyhisselâm'ın Sudan (Habeş)li olduğunu haber vermişlerdir:
"Sudanlıları dost edininiz. Çünkü onlardan üç tanesi Cennet ehlinin
efendilerindendir: Lokman Hekîm, Necâşî, Müezzin Bilâl."19’
(5) Tecrîd-i
Sarîh Tercemesi: 9/163,
(6) Fezleke-i
Tarih-i Umûmî: 1/109.
(7) M.
Âsim Koksal: Peygamberler Tarihi, 2/229.
(8) Mir'ât-ı
Kâinat: 1/198. 'Tecrîd-i Sarih Tercemesi: 9/162.
(9) îbn-i
Kesîr Tefsiri, s. 913. Fatih Ktb. No: 54.
51
P) LOKMAN ALEYHİSSELÂM'IN
VEFATI
Lokman Aleyhisselâm’ın, Kudüs yakınlarındaki Rami e şehrinde vefat
ettiği, kabrinin de Ramle şehri içinde bulunduğu, o mahalde yetmiş peygamber
mezarının olduğu,00’ Eyle'de öldüğü de bildirilmiştir.01’
Lokman Aleyhisselâm, Beytül Makdis (Kudüs) yakınındaki Remle şehrinde
vefat etti. Mescid ile çarşı arasındaki yere gömüldü.
Selâm olsun Ona.02’
R) LOKMAN
ALEYHİSSELÂM'IN YAŞI
Mübarek isimleri Kur’an-ı Kerimde zikrolunan peygamberlerden bazılarının
Enbiyâ Tarihlerinde ne kadar yaşadıkları yazılmış olup Âdem 1000, İdris 360,
Nuh 950, Hud 150, Salih 158, İbrahim 200 (175), İsmail 137, İshak 180 (160),
Yakub 147, Yusuf 110 (120), Şuayb 300 (140), Harun 120, Musa 120, Eyyub 140
(93), Zülkifl 75, Davud 100, Süleyman 53, Muhammed (Aleyhimüsselâm)’in 63 yıl
yaşadıkları, Zekeriyya 100 ve Yahya (Aleyihsselâm)’ın 30 yaşlarında şehit
edildikleri, İsâ Aleyhisselamm ise semâya kaldırıldığı zaman 33 yaşında olduğu
bildirilmiştir.03’
(10) Mir'ât-ı Kâinat: 1/198.
(11) Tecrîd-i Sarih Tercemesi: 9/162.
(12) M. Âsim Koksal: Peygamberler Tarihi, 2/235.
(13) A. Cevdet Paşa: Kısas-ı Enbiyâ: 1/17-63, M. Dikmen-B. Ateş:
Peygamberler Tarihi, s. 9 ve dv.. M. Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, s. 11 ve
dv.
— 52
Lokman Aleyhisselâm’ın yaşı hakkında verilen bilgiler tasnif edilip
değerlendirildiği zaman onun yaşının doğru olarak hesaplanabileceği
kanatadayız. Şöyle ki:
Lokman Hekîm, çok uzun bir hayat yaşamıştır. Ebû Hâtim Sicistânî:
"Uzun bir hayata nail olanlar arasında Lokman'a ikinci yeri verir.
En çok yaşayan Hızır'dır, sonra Lokman gelir ki, hayatı yedi kartal kadar uzun
idi..."(l4)
Lokman Aleyhisselâm’ın beş peygamber (Dâvud-Süleyman-İlyas-Elyesa' ve
Yunus) devirlerinde yaşadığı da yazılmıştır.03’
Hz. Lokman’ın yaşma işaret eden sayılar:
Lokman Aleyhisselâm’ın adına tahsis edilen Lokman Sûresi'nin sıra
numarası: 31, âyetleri: 34, kelimeleri: 548, harfleri: 2110’dur.06’
Hz. Lokman’ın hayatı, yedi kartal ömrü kadar uzundur: Her kartal 80sene
yaşamıştır. Ve böylece Lokman da (7x80=560) beşyüz altmış sene yaşamıştır.07’
Muteber kitaplarda Lokman’ın 1000, 2300, 3500 yıl yaşadığı yazılıdır.08’
Muhtelif rivayetlerde bu yılların sayısı 1000, 3000, 3500'e kadar çıkar.09’
Lokman Sûresi'nin âyetlerinin sayısı, Meydan Larus'ta 334 (300+34) olarak
gösterilmiştir/20’
(14) E.
H. Sicistânî: Kitabül Muammer, s. 3, İslâm Ans. 7/64,
(15) Ruhiil
Beyan Tefsiri: 7/76,
(16) Hak
Dini Kur'an Dili: 3836,
(17) Kitabül
Muammer, s. 3,
(18) Mir'ât-ı Kâinat: 1/198,
(19) İslâm Ans. 7/64,
(20) Meydan Larus: 8/41,
— 53 —
Lokman Hekîm, hikmetten oniki bin mevzuda sözler söyledi/2”
Veheb b. Münebbih:
"Lokman'ın hikmetlerinden onbin bab kadar okudum... demiştir."122’
Allah, adam olana 4000 hastalık musallat etmiştir:
2000 marazı kimse bilmemiştir;
1000 marazı bilirlenirler, anı (onu) dahi bilmezler ve
1000 marazı (hastalığı) Allah bildirmiştir/23’
Lokman, 1000 peygambere şakird (talebe) olup 1000 peygamber dahi Lokman'a
şakird olmuşlardı/24’
sjc
Lokman Aleyhisselâm'ın, Yunus Aleyhisselâm zamanına kadar beş peygamber
devrinde yaşadığı da göz önünde bulundurulmak sûretiyle "LOKMAN
SÛRESİ"nin Kur'an-ı Kerim'deki yeri incelendi. Neticede ilk âyeti olan
"ELİF LÂM MÎM"in(*’ başındaki "ELİF (veya
ELF)"in diğer sûre veya âyetlerle karşılaştırılması sonunda Hz. Lokman’ın
yaşı 1110 olarak butundu/25’
* * *
(21) Hâzin
Tefsiri: 3/441
(22) M.
Asım Koksal: Pey. Tarihi: 2/231.
(23) Prof.
Dr. A. Süheyl UNVER: Lokman Hekim, s. 15,
(24) Mir'ât-ı
Kâinat: 1/198,
(*) İbn-i Abbas'tan şöyle bir rivayet vardır: Ebu Yasir, Resûlüllah'ı
"Elif Lâm Mîm Zâlikel Kitabü.." okurken işitmiş. Kardeşine bunu
söylemiş. Kardeşi Hay bin Ehtab ve Keab, Peygamberimize gelerek: "Elif Lâm
Mîm" hakîkaten sana Allah tarafından mı nazil oldu? diye sormuşlar!
"Evet" cevabını verince, Hay: "Öyle ise ben senin ümmetinin
ömrünü bunlardan çıkarayım, demiş ve 71 sene olduğunu söylemiş. Ebced hesabiyle
o kadar eder: E-l, L30, M-40; hepsi 71 tutar. Peygamber Efendimiz, buna gülmüş
ve: "Böyle daha başka da nâzil olanlar var demiş: Elif Lâm Mîm Sâd"
okumuş. Hay: "Bu daha çok (161)" demiş. Resulüllah Efendimiz
"Elif Lâm Ra" okumuş. Bu daha da çok (231) demiş. İşte bunları
böylece ebced hesabıyla hesaplamış. (Kur'an-ı Kerîm Bilgileri, s. 70)
(25) Lokman Sûresi: 31/1,
— 54
T.H.BERTENSHAW tarafından yazılmış, London, New York ve Bombay'da 1905
senesinde İngilizce olarak basılmış LONGMANS' PREPARATORY ARITMETIC isimli
kitapta -küçük karelerleHz. Lokman’ın yaşının hesaplanmış olduğu görüldü:
BİN YÜZ ON BİR = 1111 (1 10 100 1000).(26)
Açıklama:
Lokman Aleyhisselâm’ın yaşı konusunda verilen bilgilerin daha iyi
kavranabilmesi için aşağıdaki açıklamaların yapılması uygun görülmüştür:
1. "Lokman’ın hayatının yedi kartal ile temsili...":
"Kartal" kelimesinin Kur'an-ı Kerîm'de geçen aslı, "KardeP'dir.
Lokman Sûresi 16'ncı âyetinde"., miskale KARDEL..." olarak geçer.
2. "Kartaf'ın başında gelen "yedi" sayısının karşılığı
"seb'a" kelimesidir; Lokman Sûresi 27’nci âyetinde "seb’at-ü
ebhur (yedi deniz)" şeklinde gelmiştir.
Buna göre "Lokman’ın hayatının yedi kartal” ile temsili, Lokman
Sûresi 16 ve 27'nci âyetlerinden çıkarılmıştır.
3. "Her kartalın 80 sene yaşaması”:
Lokman Hekîm'in sıfatı olan "HAKÎM” terimi, Kur'an'da 81 âyette
geçmiştir. Bunlardan üçü, Lokman Sûresi 2, 9 ve 27'nci âyetlirinin
sonlarındadır.
Ayrıca Lokman Sûresi'nin ilk âyetinin ilk harfi "Elif (/)"tir.
Elifin Kur'an harfleriyle okunuşu (E-L-F)'dir. Bu üç harfin ebced hesabiyle
karşıbkları:
E : 1
L l 30
F :8O'dir.
(26) Bayezıt
Devlet Kütüphanesi 30145 no’da kayıtlı, s. 7.
55 —
4. Yedi kartal (7x80=560) beşyüzaltmış yıl eder.
5. Lokman Sûresinin kelimeleri: 548'dir.
6. Lokman Hekîm'in 1000 ilâ 3500 yılları arasında yaşadığı, Mir'ât-ı
Kâinat ve İslâm Ansiklopedisi gibi eserlerde bildirilmiştir.
Verilen sayıların sağındaki sıfırlar yok farz edildiğinde bunların
Lokman Hekîm ile doğrudan ilgilerinin olduğu görülür:
(35) sayısından (1) çıkarılırsa (34) kalır;
(30) sayısına (1) eklenirsee (31) eder:
(34) sayısı Kur'an-ı Kerîmde Lokman Sûresinin âyetleri adedidir;
(31) sayısı Kur'an-ı Kerimde Lokman Sûresinin sıra numarasıdır...
7. Kaynak eserlerin işaret eylediği (1000) sayısına gelince, ebced
hesabiyle Lokman Sûresi birinci âyeti başındaki "ELİF"in sayı
karşılığı (1), veya "ELF"in sayı karşılığı ise (lOOO)'dir.
"BİN" anlamına gelen "ELF", Kur'an'da 8 sûre ve 9
âyette geçmiştir. Bu sekiz sûreden dördü (Bakara: 2/96, Enfâl: 8/9, 66, Hac:
22/47, Ankebût: 29/14) Lokman Sûresinden önce, diğer dördü de (Secde: 32/5,
Saffât: 37/147, Meâric: 70/4, Kadir: 97/3) sonra gelmişlerdir.
Bu sekiz sûre içinde sûre sıra numaraları tek sayılı olan üçü (29, 37,
97), Lokman Sûresiyle çok daha yakından ilgilidir, çünkü Lokman Sûresinin de
numarası (31) olup tek sayılıdır.
Zikredilen üç sûrede geçen âyetlerin sırasıyla meâlleri şöyledir:
— 56 —
"Nuh'u kavmine peygamber gönderdik, o aralarında 950 yıl
kaldı." (29/14)
"Yunus'u yüzbin veya daha ziyadesine peygamber olarak
gönderdik." (37/147)
"Kadir gecesi, 1000 aydan daha hayırlıdır." (97/3)
8. Ayetlerin meâllerinden anlaşıldığı üzere aşağıdaki hususlara
dikkatlerin çekildiği anlaşılmaktadır:
a) Âyetlerde Nuh'un yaşı, Yunus'un kavminin sayısı bildirilmiştir.
b) Nuh Aleyhisselâm'ın doğrudan 950 yıl yaşadığı yazılabilirdi.
Halbuki âyetin metninde "Bin sene kaldı elli sene hariç" denilmesinde
nice hikmetlere işaret edilmiş olmalıdır...
c) Yunus Aleyhisselâm'ın da kavminden "yüzbin (miet-i elf)"
bildirilmiş, geri kalan kısmına "daha ziyadesi" olduğu bildirilmekle
yetinilmiş...
d) Burada "daha ziyadesi" kaç kişidir? Bunu nasıl bulacağız?
Problemi nasıl çözeceğiz?
9. İşte bu sorulara cevap aranmasıyla hem Yunus'un kavminin sayısı ve
hem de Lokman'ın yaşı Allah'ın izniyle bulunmuştur:
Âyette Yunus'un kavmi, "yüzbin" olarak bildirilmişti.
"Daha ziyadesi" de "onbin"dir. İkisi toplamı
"yüzonbin" tutar: Bu "yüzonbin” sûre sıra sayısı ile âyetin
rakamı farkıdır:
(147-37= 110)
10. 1000+110= 1110 (veya 1111) Lokman Aleyhisselâm'ın yaşıdır.
Her şeyi en iyi bilen Allahü Teâlâ’dır.
57 —
Ş) HZ. LOKMAN ALEYHİSSELÂM’IN
SOYU
Hz. Lokman Aleyhisselâm’ın soyu hakkında da ihtilâf edildiği
görülmektedir. Bu konuda kaynak eserlerden bazılarında bulduğumuz malûmat
aşağıya çıkarılmıştır:
1. HADİSLERLE KUR’AN-I KERİM TEFSİRİ-İbn-i Kesîr'e göre:
"Lokman İbn-i Ankâ İbni Sedon'dur. Oğlunun ismi ise Süheylî'nin
rivayet ettiği bir görüşe göre Sâran'dır." (12/6404)
2. E. Hamdi Yazır'a göre:
"Lokman İbn-i Bâûra ki Âzer evlâdından olup Eyyûb Aleyhisselâm’ın
hemşire veya teyze zadesi imiş." (Hak Dini Kur'an Dili: 6/3842)
3. İbn-i İshak'ın beyanına göre:
"Lokman'ın nesebi dördüncü batında Hz. İbrahim'e varır..."
(Tecrîd-i Sarih Tercemesi: 9/162)
4. M. Asım Köksal'a göre:
"Lokman b. Sâran veya Anka' veya Bâran b. Mürîd b. Savun veya
Sedun.” (Peygamberler Tarihi: 2/229)
5. İbn-i İshak kavlince:
"Lokman İbn-i Bâura bin Âzer'dir." (Mir'ât-ı Kâinat: 1/198)
6. Mecmûatün minettefâsîr'de:
"Lokman bin Bâura bin Nâhor bin Âzer'dir ki mezbur Âzer İbrahim
Aleyhisselâm’ın pederidir.” (5/59)
— 58 —
7. Şemseddin
Sami ise:
"Yemen'de hüküm süren Benî Kahtal Mülûki meyanında dahî Şeddad ile
Şedîd arasında bir Lokman mezkûr olup tûl-ü ömre nail olduğu menkûl olmakla
Lokman Hekîm bu olması da melhuzdur..." diyor. (Kamûs'ül A'lâm: 5/3995)
Hz. Lokman Aleyhisselâm’ın soyu açıklanırken zikredilen isimlerin
tasnifi:
a) Mezkûr isimlerden üçü peygamber adıdır. Bunlar:
Lokman, Eyyûb ve İbrahim Aleyhisselâmlar'dır.
b) Peygamber isimleri (Lokman-Eyyûb-İbrahim) de dahil olmak üzere
Kur'an'da geçen adlar: Bin, İbn, Benî (Büneyye), Azer'dir.
c) Birbirlerine benzer isimler: Sedon-Sedun, SâranBâran, Ankâ-Anka',
Şeddâd-Şedîd;
d) Bu üç sınıf dışında kalan diğer isimler:
Bâura, Mürid, Neseb ve Nâhor'dur.
İZAHI:
Tasnifi yapılan isimlerin kısaca açıklaması şöyledir:
1. Hz.
Eyyub Aleyhisselâm:
Kur'an-ı Kerimde mübarek isimleri zikredilen 28 peygamberden birisi de
Eyyub Aleyhisselâm'dır. Dört sûrede Eyyub adı geçmiş olup bu âyetlerde meâlen:
"Nuh, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub, Musa, Harun, torunlar, İsâ,
Yunus, Yusuf ve Süleyman Aleyhisselâmlara vahiy geldiği ve Davud'a Zebur
verildiği gibi Eyyub’a da
59 —
vahiy
geldiği, cümlesinin doğru yola iletildiği" (Nisa: 4/163, En'am: 6/84)
Başına dert gelen Eyyub'un Rabbine: "Sen merhametlilerin en
merhametlisisin" diye niyaz ettiği, (Enbiyâ: 21/83)
Son Peygamber Muhammed Aleyhisselâm'a Cenab-ı Hakk'ın: "(Habîbim),
kulumuz Eyyubü da an..." buyurmak sûretiyle iyi ve has kullarının hayırla
anılmasını hatırlatmış olduğu görülmektedir. (Sâd Sûresi: 38/41)
2. Hz.
İbrahim Aleyhisselâm:
İbrahim Aleyhisselâm'ın Kur'an-ı Kerimde güzel adı, ikinci Bakara Sûresi
124'üncü âyeti ile seksenyedinci A'lâ Sûresi 19'uncu âyetleri arasında 69 yerde
geçmiştir. Kendisine 14'üncü İBRAHİM SÛRESİ tahsis edilmiş olup 52 âyettir.
Yüce Allah, Hz. İbrahim hakkında:
"Ben İbrahim'i insanlara önder yapacağım" buyurunca;
İbrahim'in:
"Soyumdan da (önderler yap Yâ Rabbi!)" dediği zikredilmiştir. (Bakara:
2/124)
Hz. İbrahim'in Cenab-ı Hak indinde bu mutlu duası kabul edilmiş olmalı
ki, kendisine tahsis edilen:
14'üncü İBRAHİM SÛRESİ'ni ta'kiben,
31 'inci Lokman Sûresi ile
47'nci Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Sûreleri'nin sırasıyla
Kur’an-ı Kerim'deki yerlerini aldıkları görülmüştür.
— 60
3. İbn (bin):
Her ikisi de aynı kökten gelen kelimeler olup "oğul" manâsına
gelir. Kur'an'da "İbn (veya bin)" 35 âyette geçmiştir. (Mu'cemül
Müfehres, s. 136-137)
4. Benî:
"Benî" kelimesi "oğullar" anlamına gelip Kur'an'da 49
âyette geçmiştir. (Mu’cemül Müfehres, s. 137-138)
5. Büneyye:
"Benî" ile "büneyye" her ikisi, aynı kökten gelen
ikiz kardeş bir kelimedirler.
Ayrıca -bir babanın evlâdına karşı "şefkat ve merhametini göstermek
üzere"BENÎ teriminin ism-i tasgîri (yani küçültme sıfatı) olarak gelmiş
bulunan "BÜNEYYE" kelimesi, "YAVRUCUĞUM-OĞULCUĞUM" gibi
manâlara gelmektedir.
"Büneyye", Kur'an-ı Kerim'de 6 âyette geçmiştir:
Üçü Hud (11/42), Yusuf .(12/5) ve Sâffât (37/102) Sûrelerinde, Üçü de
Lokman Sûresi (31/13, 16 ve 17'nci âyetleri)ndedir. (Aynı eser: s. 138)
6. Âzer:
"Âzer", Kur'an'da En'am Sûresi 74 'üncü âyetinde bir defa
geçmiştir:
Hz. İbrahim, babasının ve kavminin putlara taptıklarını görünce onları
sert bir dille kınayarak babası Azer'e demişti ki:
61
"Sen bir takım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben,
seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum." (6/74)
(Hz. İbrahim'in kavmi Irak'ta yaşayan Keldâniler idi. Yıldızlara ve gök
cisimlerine taptıkları gibi putlara da taparlardı. Hz. İbrahim, babası Âzer'e
ve kavmine, putların tapılmaya lâyık olmadıklarını, Allah ile insanlar arasında
vasıta olamayacaklarını, hattâ onlardan hiçbir fayda ve zararın gelmeyeceğini
bildirmiştir.)
(Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, s. 136)
7. Sedon-Sedun
(Savdun-Sav.un):
Bunlar iyi incelendiğinde -yazılış farkları bulunsa dahepsi aynı
kelimeler olup Hz. Lokman aleyhisselâm’ın memleketi "Sudari'a işaret
etmektedirler. Son kelime "Savuri'dan bir tek (d) harfi düşürülmüştür ki
onun da aslı (Savdun)'dur.
"İnsan" kökü kelime yapısı itibariyle (İ-N-S) olduğu gibi
"Sudari’ın aslı da (S-V-D) kelimesidir. Okunuşu:
Sud-Sevd-Seved-Savd...dır. Kur'an'da bir kere Fâtır Sûresi 27'nci âyetinde
geçer. Meâli:
"Allah'ın gökten indirdiği suyu görmedin mi? Biz onunla renkleri
çeşit çeşit meyvalar çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik
renklerde ve simsiyah yollar (yaptık)." (35/27)
Bu âyetin, Lokman Aleyhisselâm’ın memleketine işaret ettiği
görülmektedir. Mevdûdî, Tefhimül Kur'an Tefsirinde diyor ki:
"îbn-i Abbas'a göre Lokman, Habeşî bir köleydi...
— 62
Cabir bin Abdullah Ensarî'ye göre, O,
Nübah'a mensuptu.
Said bin Müseyyeb ise onun Mısırlı bir
Habeşî olduğunu söyler.
Bu üç görüş birbirine benzemektedir.
Araplar o günlerde genellikle siyahilere "Habeşî" derlerdi ve Nübah
(Nevbe) Mısır'ın güneyinde, Sudan'ın kuzeyinde bir böl> gedir. Dolayısıyla
aynı şahsa, "Mısırlı", "Nûbî" yahut "Habeşî"
demek kelimelerdeki farklılığa rağmen bir ve aynı şeydir." (Aynı eser:
4/292)
8. Sâran-Bâran:
”Sâran"ın kökü "Sâr" ve
"Bâran"ın ise "Bâr"dır.
"Sâr" Kur'an'da: "Ve sâra bi-ehlih..." şeklinde
Ankebût Sûresi 29üncu âyetinde geçer. Ayette:
Lut Aleyhisselâm'ın gönderildiği (Daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir
hayâsızlığı yapan) kavme hitaben: "Siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol
kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız?" ihtarının
yapıldığı görülüyor. (29/29)
"Bâr", "Sâr"ın kafiyesidir. "Bi-ehlih"
kelimesinin verdiği işaretle aslının "Bi'r" olduğu anlışılıyor.
"Bi'r" ise:
Hac Sûresi 45'inci âyetinde geçer. Bu âyette: "Nice kullanılmaz hale
gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylardan" bahsedilmektedir.
(22/45)
9. Ankâ-Anka':
îbn-i Kesîr'in "Ankâ" olarak kaydettiği bu kelime M.A.
Köksal'ın Peygamberler Tarihi'nde "Anka"' olup yazılışta da farklı
olarak tesbit edilmiştir.
63 —
Ankâ: İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş, çok büyük olduğu anlatılır.
Zümrüd-ü Ankâ ve Simurg gibi isimlerle de anılır.
(A. Yeğin: Osmanlıca-Türkçe Yeni Lügat, s. 30)
"Anka"' ise kesme işaretinden anlaşıldığı üzere sonu "Elif
(hemze)" denen harfle bittiğinden bize kelimenin aslını bulmakta yardımcı
oluyor. O halde:
Lâtince "Anka"' eşit Arapça "Aknâ"dır.®
"Aknâ" Kur'an'da Necm Sûresi: 48'inci âyetinde bir defa geçer.
Meâli:
"Zengin eden de, varlıklı kılan da O (Allah)'dır." (53/48)
10. Şeddâd-Şedîd:
Her iki kelime de (Ş-D-D) kökünden gelmişlerdir.
"Şeddâd"ın aslı "Şidâd" olup Yusuf (12/48) ve Tahrîm
(66/6) Sûrelerinde 2, "Şedîd”: 41 ve "Bu ikisi arasında geçtiği
bildirilen" aynı kökten gelen "Eşedd" kelimesi ise 31 âyette
geçmişlerdir. Daha geniş bilgi için Tefsir kitaplarına bakılabilir. (Mu'cemül
Müfehres, s. 376377)
11. Bâura:
"Bâura" terimi, "Ve sâra bi-ehlih..." (29/29)
misâlinde açıklandığı veçhile aslının "Bi-avrah..." olduğu görülüyor.
Kur'an'da "Bi-avrah" Ahzab Sûresi 13'üncü
(*) İslâm
Ansiklopedisi'nde: "Fenike elifbası, Arapça ve Lâtince'nin kaynağıdır.
Lâtinler bu yazıyı soldan sağa, Araplar ise sağdan sola yazarak geliştirmişlerdir."
denilmektedir. (1/499)
— 64
âyetinde
2 kere -tekrarlanarakgeçmiştir. Çoğulu "Avrât" ise Nur Sûresi 31 ve
58'inci âyetlerinde yine o da 2 defa geçiyorlar.
Bu mübarek âyetlerde remiz tarîkıyla Hz. Muhammed ve Lokman
Aleyhisselâmlar'ın "Nurlu" eşlerine atıflar yapıldığı sezilmektedir.
12. Mürîd:
"Mürîd'in Kur'an-ı Kerîm'deki aslı "Merîd"dir. Hac Sûresi
3'üncü âyetinde geçer. Ayetin meâl ve açıklaması:
"İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve
inatçı şeytana uyan bir takım kimseler vardır." (22/3)
Âyetteki "şeytan"dan maksad, inkârcılarm ileri gelenleri,
şeytan kadar azgınlaşanları olduğu..." bildirilmiştir. Bu âyet, mâna ve
yapı bakımından Lokman Sûresi 6'ncı âyetinin bir benzeridir.
13. Neseb:
Soy, sop, hısımlık, akrabalık ve sıhriyyet gibi manâlara gelir.
"Neseb", Kur’an’da Furkan ve Sâffât Sûrelerinde iki âyette,
çoğulu "ensâb" ise Mü’ıninûn Sûresinde bir defa geçmişlerdir. Bu
âyetlerde meâlen:
"Allah'ın, insanı hakir bir sudan yaratıp onu neseb ve sıhriyet
akrabalıklarına dönüştürdüğünü, Rabbin her şeye gücünün yettiği, (Furkan:
25154)
Allah ile cinler arasında bir hısımlık uydurulduğu, cinlerin kendilerinin
de hesap yerine götürülecekleri; (Sâffat: 37U58)
— 65 — F:5
Sûra üflendiği zaman, aralarında soy sop çekişmesi olmadığı gibi
birbirlerini de soruşturamayacakları..." (Mü’ıninûn: 23/101)
bildirilmiştir.
Lokman Aleyhisselâm'ın soyuna dair bilgiler verilirken
"nâhor-batın-kahtal-mülûk-dahiy..." gibi bir çok kelimeler geçiyorsa
da onların çözümü de ilim ehline bırakıldı.
SONUÇ:
Hz. Lokman Aleyhisselâm’ın soy kütüğünün Hz. Eyyub ve İbrahim
Aleyhimesselâm'a vardığına dair verilen bilgilerin doğru olduğu görülmektedir.
Çünkü cümle Enbiyâ, birbirlerinin soyundan gelmiştir:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen son RESÛL Hz. Muhammed (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) İbrahim'in, İbrahim Nuh'un, ve Nuh da Hz. Âdem (Aleyhimüsselâm)in
soyundan gelmişlerdir. (Âl-i İmran: 3/34, Isrâ: 17/3, Meryem: 19/58)
— 66
A) Hz. Lokman Hekîm'in oğluna Kur'an-ı Kerîm'deki Nasîhatlan 34
B) Hadîs-i Şerîfde Lokman Hekim 61
C) Hz. Lokman’ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler 87
D) Hz. Lokman Hekîm'in Oğluna Nasîhatlan 55
E) Lokman Hekim'in Oğluna 100 Öğüdü 100
F) Hz. Lokman Hekîm'in muhtelif eserlerden derlenen Hikmetli
Sözleri 168
G) Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi (Lokman Hekîm'in Oğluna Ettiği
Nasîhatlar) 93
İ) Hz. Lokman Hekîm'in İlk ve Son Nasihâtları 5
K) Pendnâme-i Lokman Hekîm 34
L) Emsâl-ü Lokman Hekîm 38
M) Ve Bazı Akvâlil Arab 100
— 67 —
HZ. LOKMAN ALEYHİSSELÂM'IN
NASÎHATLARI
Hz. Lokman Aleyhisselâm’ın hikmetli söz ve nâsîhatlarını ihtiva eden
eserlere:
— Sahîfe-i Lokman,
— Emsâl-i Lokman,
— Mecelle-i Lokman,0’
— Lokman'ın Hikmeti,
— Lokman Külliyatı...(2) gibi isimlerin verildiği görülmektedir.
Veheb İbn-i Münebbih'in:
1. İslâm Ansiklopedisinde:
"Lokman'ın nasîhatlarını ihtiva eden, on bin bahis okumuş olduğu
anlatılırken", (7/65)
2. Hâzin Tefsirinde:
"Kale Veheb, tekelleme Lokman'ü bi isnâ aşere elfe bâbin minel
hikmeti... (Veheb, Lokman'ın nasîhatlarını ihtivâ eden hikmetli sözlerden on
iki bin bab konuştu)" (Tefsîr-i Hâzin: 3/441).
3. Peygamberler Tarihi Ansiklopedisinde, (Veheb R.A.'ın):
(1) Nüzulünden
Günümüze Kur'an-ı Kerîm Bilgileri, s. 185,
(2) Mevdûdî:
Tefhîmül Kur'an: 4/293,
— 68
"Lokman Hekîm, hikmetten on iki bin mevzûda sözler söyledi.
İnsanlar, bu hikmetli sözleri D a r b ı -1 M e s e 1 (Ata Sözleri) olarak
kullanıp, sözlerinin ve hükümlerinin arasına kattılar (4/161)" dediği
bildirilmiştir.
Bir çok İslâm bilginleri, Lokman Hekîm'in hikmetli sözleriyle eserlerini
süslemişlerdir. Sa'lebî de ”MECÂLİSİ”nin bir bölümünü Lokman Aleyhisselâm’ın
hikmetli sözlerine tahsis etmiştir.
Fransızcası "Aphorisme"dir. TIP YEMİNİ ÜZERİNE BİR DENEME adlı
Risalemizde "Lokman Hekîm'in Aforizmaları" konusunda oldukça malûmat
verilmiştir.
HZ. LOKMAN ALEYHİSSELÂM’IN
NASÎHATLARI KAÇA AYRILIR?
Hz. Lokman Aleyhisselâm’ın nasîhatlarım:
1. Kur'an-ı Kerîm'de zikredilen nasîhatlan,
2. Hadîs-i Şeriflerde bildirilen nasîhatlan,
3. Diğer kaynaklarda haber verilen nasîhatlan...
olmak üzere üç bölüme ayırmak mümkündür.
Bu doğru sınıflandırma da dahil olmak
üzere Lokman. Hekîm'in nasîhatlarım konulanna göre de bölümlerine ayırabiliriz.
Bunlar da:
1. Lokman Hekîm'in oğluna Allahü Teâlâ hakkındaki
nasîhatlan,
2. Herkes yaptıklarından sorulacaktır diye
nasîhat vermesi,
3. İbadete teşvik hakkındaki nasîhatlan,
4. İyiliği emretmesi hakkındaki nasîhatlan,
—69 —
5. Kötülüğü yasaklaması hakkındaki nasîhatları,
6. Sabrın hikmet olduğu hakkındaki nasîhatları,
7. Sükûtun hikmet olduğu hakkındaki nasîhatları,
8. Dostluk sebepleri hakkındaki nasîhatları,
9. Yemek ve uyku hakkındaki nasîhatları,
10. Ölüm hakkındaki nasîhatları,
11. Dünya ve âhiret hakkındaki nasîhatları,
12. Âlimler ve ilim meclislerine dair nasîhatları,
13. Lokman Hekîm’in oğluna ilk ve son nasîhatları,
14. Lokman Hekîm’in diğer insanlara nasîhatları...dır.
Üçüncü bir sınıflandırma da nasîhatların alınmış olduğu kaynak eserler
nazar-ı itibara alınarak yapılabilir. Bu sınıflandırmada aynı kaynaktan kaç
tane hikmet ve nasîhat alınmışsa onları bir arada topluca sıralama kolaylığı
vardır. Bizim tercihimiz de bu olmuştur.
HZ. LOKMAN HEKİM'İN HİKMET VE
NASİHATLARINA DAİR AÇIKLAMA
Hz. Lokman Hekîm’in Kur'an-ı Kerîm, Hadîs-i şerîf ve diğer kaynaklarda
rastlanan âyet, hadîs, hikmet, nasîhat ve vecîzeleri acaba birbirinin
tekrarından mı ibarettir? Eğer hakîkaten tekrar varsa bunun başkaca sebep ve
hikmetleri yok mudur?
Hz. Lokman Hekîm’in hikmet ve nasîhatları üzerinde genel bir
değerlendirme yapıldığında, birbirinin aynısı gibi görülen -veya öyle
zannedilenbir çok hikmet ve vecize-
— 70
lerinin
aynı olmadığı, farklı olduğu, bu farklılığın sebepleri arasında da kaynak,
nasihat, terceme ve şerhlerin geldiğine şahit olunmaktadır.
Biz konunun iyice tavazzuh etmesi için üzerinde önemle durup misaller
vererek mevzumuzu açıklamak azim ve kararındayız. Şöyle ki:
1. Kaynak aynı (Kur'an-ı Kerîm, Lokman Sûresi âyet: 13), nasihat aynı
(Lokman Hekîm'in oğluna ilk öğüdü) olduğu halde, bunun terceme ve
açıklamalarının farklı olduğunu görüyoruz:
a) Lokman oğluna öğüt vererek: "Ey oğulcuğum! Allah'a eş koşma,
doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti. (Diyanet'in Meâli, s. 411)
b) Hani Lokman, oğluna -kendisi ona öğüt verirkenşöyle demişti:
"Oğulcağızım! Allah'a ortak koşma: Çünkü şirk (Allah'a ortak
koşmak) elbette büyük bir zulümdür." (Hz. Lokman'ın Oğluna Öğütleri ve
Hikmetler, 1. Öğüdü)
c) "Ey babasının canı (Canım evlâdım, ciğerpârem)
Hakk Teâlâ Hazretlerini tanı." (Lokman Hekim'in Oğluna 100
Öğüdü’nden 1. Nasihati)
2. Nasihat aynı, fakat kaynakları farklıdır:
Hz. Lokman Hekîm'in "Söz gümüş ise sükût altındır" vecizesini
üç ayrı kaynaktan naklen veriyoruz:
a) Kur'an-ı
Kerîm'in Türkçe Meâl-i Âlîsi ve Tefsiri:
— "Ey Yavrum! Ben, sükûtumdan dolayı asla nedamet bulmuş olmadım.
Çünkü: "Söz gümüşten olsa bile sükût altındır." (6/2744)
71
b) Hz. Lokman’ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler:
"Oğulcağızım! Konuşmamaklığım bana hiçbir vakit pişmanlık vermedi,
nedamet etmedim. Zira: "Söz gümüş ise sükût altındır." (Ramuz Şerhi:
3/542)
c) Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi:
Ey Oğlum! Sükût etmekten pişman olmazsın:
"Söz gümüş ise sükût altındır." (4/166)
Kaynaklar: Tefsir, hadis ve Ansiklopedi birbirlerini te'kid ediyorlar.
3. Nasihat
aynı ve fakat tercemesiyle yorumlar farklıdır:
Hz. Lokman Hekîm'in "Deniz ve gemiden" bahseden metnin
orijinalinin okunuşunu İmam-ı Gazâlî'nin İHYA'sından aynen veriyoruz:
"Ve kale Lokman Aleyhisselâm Libnihî:
— Ya Büneyye! İnned dünya bahrun amîgun. Ve kad ğaraka fîhi nâsün
kesîrun. Feltekün sefînetüke fîhâ takvâllahi Azze ve Celle ve haşvühal îmanü
billahi Teâlâ, şirâuhat tevekkül alâllahi Azze ve Celle. Lealleke tencû vema
erake naciyen." (İhyâ: 3/202)
Terceme ve Yorumları:
a) Tarafımdan
yapılan tercemesi:
"Lokman Aleyhisselâm oğluna öğüt vererek dedi ki:
— Ey Oğul! Muhakkak ki dünya derin bir denizdir. İçinde bir çok insanlar
boğulmuştur. Şimdi sen de bu derya içindesin. Eğer takvâ gemisine biner, îman
azığını yüklenir ve Hakka tevekkül edersen kurtulabilirsin. Bütün
tehlikelerden kurtulabileceğine emîn değilim."
— 72
b) "Hz. Lokman'ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler" adlı eserin
sahibi tarafından yapılan tercemesi:
"Oğlum! Dünya derin bir denizdir. Birçok insanlar, dünya denizinde
boğulmuştur. Öyleyse dünya denizinde takvâ (Allah korkusu) senin gemin olsun. O
geminin içini dolduran katık, Allah'a olan îmanın olsun. Bu sûretle belki
kurtulmuş olabilirsin. Sanmam ki, başka türlü kurtulabilesin. (Seni kurtulmuş
olarak görmüyorum)."
(Araisül Mecalis, s. 205, İhyâ: 3/179, Ramuz Şerhi: 3/543, Berîka: 3/543)
c) Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi:
"Ey Oğul! Dünya derin deniz gibidir. Çok insanlar onda boğulmuştur.
Takvâ gemin, îman yükün, tevekkül hâlin, salih amel azığın olsun. Kurtulursan
Allahü Teâlâ’nın rahmetiyle, boğulursan günahın sebebiyledir." (Aynı eser:
4/165)
4. Kaynaklar
da farklı, nasîhatlar da farklıdır:
Birbirinin aynısı değil, benzer sözlerdir. Halbuki iyi dikkat edilmezse
aynı sözlerin tekrarıymış gibi zannedilebilir. Misâlleri:
A) Sabır ve susmak hakkındaki nasîhatlar:
— Susmak hikmettir, ama onu yapan azdır. (Bülûğül Meram: 4/377)
— Susmak hikmettir, çok olsun, az olsun. (Taberî Tefsiri: 1/381)
— Sabır ve sükût hikmettir, onu yapan azdır. (Prof. Dr. S. Ünver: Lokman
Hekim)
— Sükût, selâmet kapısını açan tek anahtardır. (A. Cemil Akıncı: Lokman
Hekim)
73 —
— Davud Aleyhisselâm, Lokman Hekim'e:
"Bu sözün dolayısiyle sen HAKÎM tesmiye olundun (Hikmet sahibi
Lokman diye isimlendirildin)" dedi:
SUSMAK BİR HİKMETTİR VE FAKAT ONU İŞLEYEBİLEN PEK AZDIR. (Muhiddîn Arabi:
Füsûsül Hikem, s. 234)
B) Yemek hakkmdaki nasihatiari
— Oğulcağızım! Mide dolduğu zaman, fikir ölür, hikmet dilsiz kalır.
(Gazali; İhyâ: 3/76)
— Aşırı doyuncaya kadar yemek yeme.
, Acıkmadıkça yemek üzerine yemek yeme.
Az yemekle kanâat eyle. (Taberi Tefsiri: 1/383)
— Yemeğe daima tok, hikmete (ilme) aç ol. (Prof. Dr. S. Ünver: Lokman
Hekim)
— Hasta olmamak için çok yemeyiniz, sıcak yemeyiniz, çiğ yemeyiniz.
(İlhan Yardımcı: Sağlık Folklorümüzde L. Hekim)
— Az yemeği, az konuşmayı ve az uykuyu âdet et. (Lokman Hekim'in Oğluna
100 Öğüdü'nden 33'üncüsü)
5. Verilen
misalleri çoğaltmak mümkündür, fakat ona da gerek yoktur. Çünkü, risalenin
içerisindeki nasîhatların tamamı yukarıdan beri açıklanagelen maddelere misâl
olabilirler. Aslında tek kaynakda -Kur'an'dabirleşmiş oluyorlar...
Biz de kaynak eserlerde ne bulmuşsak yazıp derledik. Allah'ın izniyle
Lokman Aleyhisselâm’ın hikmet dolu nasîhatlarını bir araya toplamış olduk.
— 74
A) HZ. LOKMAN HEKÎM'İN OĞLUNA
KUR'AN-I KERÎM'DEKİ NASÎHATLARI
İlk insan ve ilk peygamber Hz, Âdem'den başlıyarak -âlemlere rahmet
olarak gönderilenson peygamber Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'e
gelinceye kadar cümle Enbiyâ (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) evlenmişler,
eş ve evlâda sahip olmuşlar, birer güzel aile yuvası kurmuşlardır.0’
Hemen her peygamber, cemiyetin çekirdeği olan aile yuvası kurulması
konusunda ümmetlerine birer imtisâl numûnesi olmuşlar, yüce Allah'ın
kendilerine salih evlât ve hayırlı bir nesil ihsan etmesi için güzel duâlarda
bulunmuşlardır.’2’
Rahman'ın kulu olan her ana ve babanın Allah'tan hayırlı ve salih bir
zürriyet talebinde bulunmanın gerektiği, kendilerinden sonraya hayırlı bir
nesil bırakan ebeveyne ve çocuklara melekler tarafından da duâlar edileceği
gibi onların âhiret gününde Adn Cennetlerine girecekleri müjdesi de
verilmiştir/3’
Bütün bunlara ilâveten Nuh, İbrahim ve Yakûb Aleyhisselamlar gibi
Enbiyâ'nın oğullarına güzel nasîhatlar verdikleri Kur'an-ı Kerîm'de
zikredilmiştir/4’
Oğluna ibretli, hikmetli, güzel nasîhatlar veren, bu hoş öğütleri
Kur'an-ı Kerîm’de zikredilen o mübarek zâtlardan birisi de hiç şüphesiz Hz.
Lokman Aleyhisselâm'dır.
(1) Âl-i İmran: 33-34, En'am: 84-87, Ra'd: 38, Meryem: 58,
(2) Bakara: 128-129, Âl-i İmran: 38, A'raf: 189, İbrahim: 36-40,
(3) Bakara: 132-133, Ra'd: 22-24. Meryem: 61. Furkan: 75,
(4) Hud: 42, Yusuf: 5, Sâffât: 102,
—75 —
Cenab-ı Hak, Mekke-i Mükerreme'de nâzil olan 34 âyetli 31 sıra nolu
"LOKMAN SÛRESİ"ni LOKMAN HEKÎM'in şahsına tahsis buyurmuştur. Şahıslarına
birer müstakil sûre tahsis edilen 7 büyük Enbiyâ
(Yunus-HudYusuf-îbrahim-LOKMAN-Muhammed-Nuh)'dan beşincisi Lokman Hekîm'dir.
Şahsına tahsis buyurulan Lokman Sûresi 12 ilâ 19'uncu âyetleri arasında
Lokman Hekim'in oğluna verdiği HİKMETLİ NASÎHATLAR anlatılarak denilmiştir ki:
"Andolsun ki biz Lokman'a Allah'a şükret diyerek hikmet verdik. Kim
şükrederse ancak kendi faidesi için şükreder. Kim de nankörlük ederse hiç şüphe
yok ki Alîah müstağnidir, her hamde o lâyıkdır.
Hani Lokman oğluna öğüt verirken şöyle demişti:
1. Oğulcağızım! Allah'a ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir
zulümdür...
2. Allah'a ve ana-babana şükür et. Zîrâ Cenab-ı Hak, insana ana ve
babasını tavsiye etti (Onlara itaat etmesini emreyledi).
3. Eğer onlar, sence ilimde yeri olmadık herhangi bir şeyi Allah'a eş
tutman üzerinde seni zorlarlarsa kendilerine itaat etme.
4. Ana ve babanla dünyada iyi geçin (kendilerine iyilik yap, sıla-i
rahim et).
5. Allah'a yönelenlerin (muhsinlerin) yoluna uy. Nihayet (Senin de,
ana ve babanın da) dönüşünüz ancak Allah'adır. O vakit Allah size ne
yapmışsanız haber verecektir.
6. Oğulcağızım! Hakikat (yaptığın iyilik ve kötülük) bir hardal tanesi
kadar olsa da bir kaya içinde, ya gökler-
— 76
de,
yahut yerin dibinde (gizlenmiş) olsa bile Allah onu getirir (meydana çıkarır
ve hesabını görür). Çünkü Allah lütûfkârdır, her şeyden hakkıyla haberdardır.
7. Oğulcağızım! Namazı dosdoğru kıl (Kendini kemâle erdirmek için).
8. İyiliği (Dinin hayır ve iyilik olarak bildirdiği bütün
hususları) emret. ’
9. Kötülükten vaz geçirmeye çalış (el, dil ve kalb ile gücün yettiği
kadar insanları kötülükten sakındır. Toplumu kemâle erdirmek, onların da
ahlâkını güzelleştirmek için).
10. Sana (bu emir ve nehiy sebebiyle) isabet eden (başına gelen)lere de
sabret, katlan. Doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer işlerdir.
11. İnsanlardan (kibirlenip-gururlanıp) yüzünü çevirme.
12. Yer yüzünde şımarık (çalımlı) yürüme.
13. Zira Allah, her kibir taslayanı, kendini beğenip öğüneni sevmez.
14. Yürüyüşünde mutedil ol (Orta halli ol. Ne çok hızlı, ne de yavaş
yürü. Sükûnet ve vakarını muhafaza et).
15. Sesini alçalt (Bağırıp çağırarak yüksek sesle konuşma. Bilki)
seslerin en çirkini (hoşa gitmeyen en kötüsü) hakikat eşeklerin
anırışıdır."0’
Hz. Lokman'a hikmetin şükür için verildiği ve oğluna öğütleriyle hikmet
ve şükründen bazı numûneler gösterilmiştir ki bunlar da görüldüğü üzere on beş
madde halinde sıralanmıştır. Hz. Lokman Hekîm'in nasîhatlarını Lokman
(5) Lokman
Sûresi: 31/12-19.
— 77 —
Sûresi on yedihci âyetine dayanarak iki kısma ayırmak mümkündür:
a) Nehy-i anil münker (yapılması yasaklanan, menfî) nasîhatlan,
b) Emr-i bil ma'rûf (yapılması emredilen, müsbet) nasîhatlan.
Yapılması yasaklanan nasîhatlan: Bunlar, 1, 3,11,12 ve 13'üncü maddelerde
zikredilen:
— Allah'a ortak koşma!
—Ana ve baban seni Allah'a eş koşmaya zorlarlarsa onlara itaat etme.
— İnsanlara karşı kibirli olma.
— Şımarıklık etme.
— Allah, kibirli ve şımarık olanı sevmez;
Öyleyse Allah'ın sevmediği bir işi yapma... gibi öğütleri menfîye
misâldir. Menfînin zıddı müsbettir.
Yapılması emredilen nasîhatlan:
Hz. Lokman Hekîm'in yukarıda kısaca açıklaması yapılan beş madde
haricindeki Öğütleri müsbet olup on maddedir ve menfînin iki katıdır.
Dikkate şayandır ki, Lokman Hekîm nasîhatlanna ilk önce en yakınlarından
(eşinden, oğlundan...) başlamış ve vaazında en önemli konuyu anlatarak
"oğlunu şirkten men'" etmiştir. Ayetlerin açıklamaları bize
gösteriyor ki, evvelâ yakınlarını kötülük yapmaktan sakındıran Lokman Hekîm,
daha sonra da onlara hayır ve iyilik yollarını emreylemiştir. Bunun üzerine
oğlu da küfründen dönerek İslâmî kabul etmiştir.
Önemle vurgulanan konulardan birisi de şudur: İba-
— 78
det ve
güzel ahlâka misâl olmak üzere getirilen namaz ve sabır gibi ibadetleri, Lokman
Hekîm’in oğluna tebliğe devam etmesi, oğlunun îmana geldiğine ve îmanın da
salih ameli gerektiğine pek hoş ve güzel birer işaret olsa gerektir.
Hikmetin gerektirdiği şirki terk ile Allah'a îman ve şükürden sonra
ana-babaya teşekkür de salih amel cümle sindendir. Ana-babaya teşekkür haklarını
gözeterek onlara itaat ve ihsanda bulunmak ve duâ etmektir. Bilelim ki,
ebeveyne teşekkür Allah'a teşekkür kabul edilmiştir. Çünkü: "Kula
teşekkür etmeyen, Allah'a hiç teşekkür etmez..." Bu bakımdan Cenab-ı
Hakk'a şükürden sonra ebeveyne teşekkür emredilmesinde nice hikmetler
gizlidir...
İbn-i Uyeyne (R.A.) anlatıyor:
Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular:
"Kim beş vakit namazı (her gün muntazaman) kılarsa, muhakkak
Allah'a şükür etmiştir. Ve yine her kim de beş vakit namazın arkasından ana ve
babasına dua ederse, ebeveynine teşekkür etmiş olur."(6)
Ana ve babaya teşekkür tavsiye edilmekle beraber, eğer onlar evlâdını
-hiç bir ilimde yeri olmayıp muhal olan şirki isnad ettirmek
üzeresıkıştırırlarsa o hususta ikisine de itaat etme yoktur. Lâkin günaha
iştirak etmeksizin şeriatın razı olacağı ve insanlığın gerektirdiği veçhile sohbetlerinde
bulunmak, yemek, içmek, giymek gibi ihtiyaçlarını karşılamak, cefa etmemek,
ağır söylememek, hastalıklarında bakmak, vefatlarında defnetmek... gibi dünyaya
ait yardımları yapmak lâzımdır. Özet olarak söylemek gerekirse, ana ve
babanızın yersiz emirlerine itaat etmek yoktur, ancak kendilerine sahip olmak
vardır.
(6) Mecmûatün
Minet Tefasîr: 5/61,
— 79 —
' Ana-baba hukukunu dile getiren Lokman Sûresi 14 ve 15'inci âyetlerinin
inzâl sebebi şöylece bildirilmiştir: "Rivayet olunduğuna göre Sa'd İbn-i
Ebî Vakkas (R.A.) ile anası hakkında (bu iki âyet) nâzil olmuştur. Şöyle ki:
Sa'd İbn-i Ebî Vakkas, validesine itaatkâr idi. İslâma girdiği zaman validesi:
— Ya Sa'd! Sen ne yaptın? Eğer sen bu yeni dini bırakmazsan yemin olsun
ki ben yemem, içmem, nihayet ölürüm. Sen de benim yüzümden hey anasının katili
diye bed nam (kötü isimli) olursun.” demiş. O da:
— Yapma ana! Ben bu dini hiç bir şey için terk etmem... demiş.
Validesi, iki gün iki gece yememiş, takattan düşmüş. Bunu gören Sa'd
— Anneciğim! Bilesin ki Vallahi yüz canın olsa da birer birer çıksa, ben
bu dini hiç bir şey için terk edemem. Artık dilersen ye, dilersen yeme...
demiş. Bunun üzerine validesi yemeğini yemiş. İşte bu iki âyet -veyahut ikinci
âyetbu sebeple nâzil olmuştur."(7)
(7) Hak
Dini Kur'an Dili: 6/3844,
— 80
HZ. LOKMAN HEKÎM'İN KUR'AN-I
KERİM'DE HABER VERİLEN DİĞER
İNSANLARA ÖĞÜTLERİ
(OĞLUNA ÖĞÜTLERİ
AYRICA ÖZETLENMİŞTİ)
1. Bismillahirrahmanirrahim. Elif, Lâm, Mîm.
2. İşte bunlar, o hikmet dolu kitabın âyetleridir.
3. Güzel iş yapanlara -tevhîd ve ihlâs ehline(o hikmet dolu kitabın
âyetleri) bir hidâyet ve bir rahmettir.
4. Güzel iş yapanlar ki onlar dosdoğru namazı kılanlar, zekâtı
verenlerdir. Ve onlar âhire te de yakînen (şüphesiz) inananlardır.
5. İşte onlar Rablerinden bir hidâyet üzerindedirler ve işte onlar
felâha erenlerdir.
6. İnsanlar içinde, bilgisizce, Allah yolundan saptırmak, O yolu bir
eğlence edinmek için (icad edilmiş) boş lâfa (asılsız hikâyelere, masallara,
romanlara, tarih kılıklı efsânelere...) müşteri çıkan nice adam vardır. İşte
onların hakkı, horlayıcı bir azâbdır.
7. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, sanki onları işitmemiş,
kulaklarında sağırlık varmış gibi, kibirlenerek yüz çevirir. İşte onu çok
acıklı bir azâb ile müjdele.
8. îman edib de güzel güzel amel ve hareketlerde bulananlar yok mu?
Naîm cennetleri onlaradır.
9. Kendileri (o naîm cennetlerinde) ebedî kalıcı olmak üzere...
F: 6
81
Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. O, yegâne gâlip, yegâne
hüküm ve hikmet sahibidir.
10. O, şu görüp durduğunuz gökleri direksiz yarattı.
Yere, sizi sarsar diye, ağır baskılar koydu.
Orada (yerde) her bir canlıdan nice çeşitler yaydı.
O, gökden su indirdi de yerde her sınıfdan güzel nebatlar
yetiştirdi.
11. İşte bunlar, Allah'ın yarattığıdır. Ondan
başkasının ne yarattığını haydi gösterin bana... Hayır, o zalimler apaçık bir
sapıklık içindedirler.
12. Andolsun ki Yüce Allah, kendisine şükredeyim
diye bana hikmet verdi. Kim şükrederse ancak kendi fâidesi için şükreder. Kim
de nankörlük ederse hiç şüphe yok ki Allah ğanîdir (müstağnidir), her hamde o
lâyıkdır.
(13 ve 19 uncu âyetleri oğluna öğütleridir)
20. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini
Allah'ın, muhakkak sizin için müsahhar kıldığını, açık ve gizli bir çok
nimetlerini sizin üzerinizde bol bol tamamladığını görmediniz mi? İnsanlar
içinde -hiçbir ilmi, hiçbir rehberi ve tenvir edici hiçbir kitabı yokkenhâlâ
Allah hakkında mücadele eden kimseler vardır.
21. Onlara: "Allah'ın indirdiğine tâbi'
olun" denildiği zaman "Hayır, dediler, biz atalarımızı üzerinde
bulduğumuz şeylere uyarız."
Ya şeytan onları yalımlı azâba çağırıyor idiyse?
22. Kim nefsini Allah'a O'nu görür gibi, teslim
ederse muhakkak ki o, en sağlam kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu ancak
Allah'a dayanır.
23. Kim küfrederse onun küfrü sana hüzün vermesin.
Onların dönüşü ancak Allah'adır. O zaman neler yaptıkla-
— 82
rını
Allah onlara haber verecektir. Şüphe yok ki Allah sînelerde gizli olan şeyleri
bile hakkıyla bilendir.
24. Allah, böylelerini dünyada biraz geçindirip sonra kendilerini ağır
bir azâba katlanmaya mecbur edecektir.
25. Andolsun ki onlara gökleri ve yeri kimin yarattığını sorarsan
muhakkak: "Allah" derler. Sen de "Elham( dü lillâh (Hamdolsun
Allah'a)" de.
Hayır onların çoğu bilmezler...
26. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphe yok ki Allah,
müstağnidir, her hamde lâyıkdır.
27. Eğer yer yüzündeki her bir ağaç kalemler, deniz de, arkasından yedi
deniz daha kendisine yardım ederek, mürekkep olsa yine Allah'ın kelimeleri
tükenmez. Şüphe yok ki Allah yegâne gâlibdir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.
28. Sizin yaratılmanız da, tekrar diriltilmeniz de bir tek kişiyi
yaratmak ve diriltmek gibidir. Hakikat Allah hakkıyla işiten, kemâliyle
görendir.
29. Görmedin mi, Allah geceyi gündüzün içine, gündüzü de gecenin içine
sokuyor. Güneşi, ayı size müsahhar kılmıştır. Her biri muayyen bir vakta kadar
akıp gidecek (vazifesine devam edecek)tir.
Hakikat ne yaparsanız Allah hakkıyla
haberdardır.
30. Allah, hakkın ta kendisidir, O'ndan başka taptıklarınız ise hiç
şüphesiz bâtıldır. Hakikat Allah, O çok yüce, çok büyüktür.
31. Kudret delillerinden bir kısmını size göstermek için, Allah'ın
nimetiyle, denizde gemilerin akıp gitmekte olduğunu görmedin mi? Şüphe yok ki
bunda çok sabre
den, çok şükredenler (nimetin kadrini bilip onu ihsan
eden Cenab-ı Hakkı tanıyanlar) için ibretler vardır.
32. Onları dağlar gibi dalga sardığı vakit dîni
yalnız kendisine (yani Allah'a) tahsîs etmek suretiyle halis ve muhlis insanlar
olarak Allah'ı çağırırlar. Sonra Allah onları selâmetle karaya çıkardığı zaman
içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Ayetlerimizi gaddar, nankör olanlardan
başkası bilerek inkâr etmez.
33. Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Ne babanın evladına,
ne de bizzat evlâdın babasına, hiçbir şeye fâide veremeyeceği günden korkun.
Şüphe yok ki Allah'ın vaa'di hakdır. O halde zinhar sizi dünya hayatı
aldatmasın! O çok aldatıcı şeytan zinhar sizi Allah'ın hilmine, imhâline
güvendirmesin.
34. O sâatin (kıyametin) ne zaman kopacağının ilmi
şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir.
Yağmuru (mukadder olan vakitte ve mahalde) O indirir.
Rahimlerde olanı O bilir (Rahimlerdekilerin
tafsilatını bildiği gibi kabirdekilerin de tafsilatını O bilir. O yaratan
diriltir.)
Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını (ileride başına ne
geleceğini, eline ne geçeceğini) bilemez.
Yine hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilemez (küçük
kıyameti bilemez; büyük kıyameti nerede bilecek?)
Fakat Allah'a gelince:
Şüphesiz ki Allah Celle Celâlühû her şeyi bilendir,
her şeyden haberdârdır/15’
(8) Lokman
Sûresi: âyet 1-34,
— 84
B) HADÎS İ ŞERİF’DE
LOKMAN HEKİM
İslâmın ana kaynağı olan Kur'ân-ı Hakîm'de, Lokman
Hekim hakkında bilgi verildiği gibi yine dînimizin ikinci kaynağını teşkil eden
sevgili Peygamberimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem)in Hadîs-i Şeriflerinde de
Lokman Hekim'e dair bilgiler bulunmaktadır. Esâsen Kur'ân-ı Hakîm'de de bu
konuya yer verildiği görülmekte ve "HADÎS" kelimesi 18 sûrede geçmektedir.
"Hadîs "in içinde geçtiği sûrelerden
altıncısı, Lokman Sûresi (31/6) dir. Lokman Sûresi'nden önce beşinci sırada
geçen Tâhâ Sûresinde:
"Hel etâke hadîs-ü Mûsa (Sana Mûsa'nın hadîsi
geldi mi?)" (20/9) buyurulmaktadır. Hadîs, Lokman Sûresinde geçtiğine
göre, "Hadîs-ü Mûsa" ibaresinden, "Hadîs-ü Lokman" ve
mânâsı:
"Lokman'ın hadîsi sana geldi, ulaştı mı?"
demek olduğu anlaşılmaktadır.
İçinde hadîs kelimesinin geçmesine nazaran onuncu
sırada yer alan Zâriyat Sûresi'nde:
"Hel etâke hadîs-ü dayf-i
İbrâhîm'el-mükramîn" (51/24) âyeti de te'kid mesâbesindedir.
Diğer taraftan Lokman Sûresindeki "Hadîs"in
başında "Lehv" kelimesi vardır ve "Lehv'el-hadîs"
terkîbindedir. "L e h v" kelimesi de Kur'ân-ı Hakîm'de 6 sûrede
geçer. Bunlar: En'am (632), 2. Ankebût (29/64) 3. Lokman (31/6), 4. Muhammed
(47/36), 5. Hadîd (57/20), 6. Cum'a (62/11) Sûreleridir.
— 85 —
Peygamber Efendimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem)in
mübârek sözlerine, fiil ve takrirlerine hadîs dendiğini biliyoruz. O halde
"Lokman'ın hadîsi" dendiğinde, Lokman Aleyhisselâm'ın hikmetli
sözleri hatırlanmalıdır.
"Lehv'el-hadîs" terkibinden de, Lokman Aleyhisselâm'ın
hikmetli sözlerine mevzûât -lehviyyât kanştınlacağmm haber verildiği
anlaşılmaktadır. Ayrıca "Lehv" kelimesi, sûre adı peygambere tahsis
edilen "Lokman" ve "Muhammed" Sûreleri'nde geçtiğine göre,
bu ikisi arasındaki irtibâtı da göstermektedir.
Kur'ân-ı Hakim başta olmak üzere hadîs, tefsir, ahlâk,
tasavvuf, tarih, siyer, tıp ve şiir kitaplarında, darb-ı mesel (vecizeler)
mecmuâlarında Lokman Hekim'in hayatı ve hikmetli sözlerinden bahsedildiği
görülmektedir.
Lokman Hekim'in hikmetli sözlerinden bazılarını
Aleyhisselât-ü ve's-selâm Efendimiz önemine binâen ashâb-ı kirâmına söylemek
lütfunda bulunmuşlardır. Bulabildiklerimi yazıyorum:
1- Peygamberimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem):
"Sûdanlıları dost edininiz. Çünkü onlardan üç
tânesi cennet ehlinin efendilerindendir: Lokmân'ül-Hakîm, Necâşî, Müezzin
Bilâl," buyurdu/”
2- Bûharî, Abdullah İbn-i Mes'ûd (R.A.)dan şu
meâldeki hadîsi rivâyet ediyor:
"îman edip de îmanlarına zulüm karştırmayanlar,
işte emn-ü eman onlar içindir. Doğru yola giden de onlardır" meâlindeki
En'am Sûresindeki 82'nci âyet-i kerîmesi nâzil olduğunda müslümanlara ağır
gelerek:
— Yâ Resûlullah! Bizim hangimiz nefsine zulüm etmez
ki, onun îmanı nefsine zulüm etmemekle şaibeli olmasın? Demişlerdi.
(1) İbn-i
Kesîr Tefsiri: s. 913, Fatih Ktb. No: 54,
— 86
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) onlara:
— "Bu âyetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir.
O zulüm şirk demektir. Lokman’ın oğluna nasihat ederken:
— Yavrum! Allah'a şirk etme. Zira şirk, en büyük bir zulümdür, dediğini
işitmediniz mi?" diye cevap vermiş> tir.(2)
3- İbn-i Abbas ve Ebû Hüreyre (R.A.) anlatır:
"Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem), cuma günü sabah
namazında (Secde), (Lokman) ve (Hel etâ al’el insan) sûrelerini okurdu."®
4- Resûl-ü Ekrem (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz, Lokman Hekim'in
oğluna şöyle bir öğüt verdiğini hikâye buyurmuştur:
— "Oğulcağızım! Âlimlerin meclisine devam et. Hakimlerin
sözlerini dinle. Çünkü Allahü Teâlâ, yeryüzünü ince yağmuru ile dirilttiği
gibi, ölü bir kalbi de şüphe yok ki hikmet nuru ile diriltir. "(4)
5- Ebû Mûsâ, Resûl-ü Ekrem Efendimizin şöyle buyurduklarını
naklediyor: "Lokman oğluna nasihatinde:
— Oğulcağızım! Başını ve yüzünü örtmekten sakın.
Zira geceleyin baştan aşağı örtünmek, kefenlenmiş ölüye benzediği için
korkuya; gündüzleyin baştan aşağı örtünmek, halkı şüpheye düşürdüğü için
itibarsızlığa, insa-
(2) Tecrîd-i
Sarih Tercemesi, c. 9, s. 163, Bûharî, Müslim ve Tirmizî'den naklen Tâc, c. 4,
s. 172, Sahîh-i Müslim ve Tercemesi, c. 1, s. 172,
(3) Müslim'den
naklen İhyâ, c. 1, s. 194,
(4) Et-Tergip
vet-Terhîp: 1/33, Alûsî Tefsiri: 1/491, Ramuz Şerhi: 3/543,
— 87 —-
m hakîr
göstermeye vesîle olur. Bunda desîse ve hîle bulunduğu için erkeklere
yakışmaz."0’
Arâis'ül-mecâlis'te:
"Oğulcağızım! Başını ve yüzünü örtmekten sakın.
Gündüz örtünürsen şöhret ün olur.
Gece örtünürsen şüpheyi çeker" şeklinde vârit olmuştur/6’
6- Enes
R.A.den rivayet olunmuştur. Demiştir ki:
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):
"Susmak hikmettir, ama onu yapan azdır" buyurdular.
Bu hadîsi, Beyhakî "Eş-Şuab" (adlı kitabın)da zâîf bir senetle
tahrîc etmiş; onun Lokman (A.S.)ın sözlerinden mevkuf bir hadîs olduğunu
sahîhlemiştir.
Hadîs-i şerifin sebebi şudur:
Bir gün Lokman (A.S.), Hz. Dâvud (A.S.)ın yanına girmiş ve onu zırh
örerken görmüş. O zamana kadar böyle bir şey görmediği için bu işe çok merak
etmiş. Sormak istemişse de, hikmeti sormaya mâni olmuş. Nihayet zırh bittikten
sonra, Dâvud (A.S.) ayağa kalkarak onu giymiş ve:
— "Şu zırh harp için ne güzel bir şeydir" demiş.
Bunun üzerine Lokman Alyhisselâm:
— "Susmak hikmettir, ama onu yapan azdır" demiş/7’
Taberî'de:
— "Susmak hikmettir, çok olsun, az olsun "rivâyeti de
vardır/8’
(5) Ramuz
Şerhi: 3/542,
(6) Arais'ül
Mecalis, s. 205,
(7) Bülûğu’l
Meram: 4/377,
— 88
7- Neseî ve Ebû Dâvud'da ceyyid senetle Resûl-ü Ekrem'in Lokman'dan
şu hadîsi nakledilir: Lokman buyurdu ki:
"Allahü Teâlâ, kendisine emânet edilen şeyi korur... Ben de seni,
malını, dinini ve amelinin sonunu Allah'a emânet ediyorum."(9)
8- Müstedrek-i Hakîm'de:
"Sudan'ın hayırlıları üçtür: Lokman, Bilâl, Mehca'dır" hadîsi
rivâyet edilmiştir/10’
9- Abdullah îbn-i Zübeyr'den, İbn-i Ebî Hâtem şöyle anlatır:
"Cabir b. Abdullah'a:
— Lokman hakkında size kadar ulaşan nedir? dedim. Oda:
— "Lokman" Araplardan kısa boylu, yassı ve güzel burunlu bir
kimsedir, cevabını verdi.
Diğer bir rivâyette: Sâlih, hakîm bir adamdı, dedi.'’’"’
10- Rûh'ül Beyan Tefsîri'nden nakledilmiştir:
"Ben derim ki, Lokman Nebî olmamış/*’ fakat o, çok düşünen, yakîni
güzel bir kuldur. Allah onu sever, o da Allah'ını severdi. Allah ona hikmeti
verdi. Hikmet, Hak'da, sözde, fikirde ve hareketlerde isabet etmektir. O, konuştuğunda
hikmetle konuşur, düşündüğünde hikmetle düşünür, hareket ettiğinde de hikmetle
hareket ederdi."02’
(8) Taberî
Tefsiri: 1/381,
(9) İhya:
2/640,
(10) Mir'ât-ı
Kâinat: 1/198, Mecâlis: s. 225,
(11) Rûh'ül
Meânî: 21/83,
(12) Rûh'ül
Beyan: 7/73,
(*) Lokman’ın Nebiliği konusuna dair bakınız: Lokman Hekim'in Hakîkî
Hüviyeti, s. 9-18,
— 89 —
11- Abdullah
b. Mes'ud anlatıyor:
Resûlullah, hurma dalından bir değneye dayanıyordu. Birkaç yahûdîye
rastladı. Yahûdîler birbirlerine:
— "Ona rûhu sorunuz" dediler.
Bazısı:
— "Ona bir şey sormayınız. Belki sorduğunuz şey hakkında
hoşlanmayacağınız bir şey söyler", ve bazıları ise:
— "Muhakkak soracağız" dediler.
Peygamberimiz, susup durdu. Ben kendi kendime:
— "Ona herhalde bu hususta vahiy geliyor.." diyerek
yanından ayrıldım. Vahiy hali sıyrılınca:
— "SANA RUH'DAN SORUYORLAR. ONLARA DEKİ:
RUH RABBİMİN EMRİNDEDİR. SİZE BU HUSUSTA PEK AZ BİR İLİM VERİLMİŞTİR”
İsrâ Sûresi 85'inci âyetini okudu.
Bunun üzerine Yahûdî âlimlerinden bazıları, Peygamberimize gelerek:
— "Yâ Muhammed! Size rûh hakkında pek az bir bilgi
verilmiştir. Sözünle bizi mi, yoksa kavmini mi kastediyorsun?" dediler.
Peygamberimiz:
— "Bütününüzü.!" dedi.
Yahûdî âlimleri:
— "Senin rûh hakkında okuduğun, ancak sana gelendir, sana
aittir. Bize verilmiş olan Tevrat'ta ise, her şey tafsilâtı ile
bildirilmiştir" dediler.
— 90
Peygamberimiz:
— "Size Allah tarafından verilenler, Allah’ın ilmi yanında
pek az kalır. Yanınızdaki size bile yetmez" dedi.
Sonra bu hususta Lokman Sûresinin 27'nci âyeti nâzil oldu..(,3)
* * *
İbn-i İshak, Atâ b. Yesâr'dan anlatıyor:
Rûh hakkında "Size rûh'dan az bir ilim verilmiştir.." âyeti
Mekke'de nâzil olmuştu. Peygamberimiz Medine'ye hicret edince; Yahûdî âlimleri
geldiler ve dediler ki:
— "Yâ Muhammed! Size rûh hakkında pek az bir bilgi
verilmiştir., sözünle bizi mi yoksa kavmini mi kastediyorsun?".
Peygamberimiz:
— "Hepinizi kastediyorum.." dedi. Yâhûdî âlimleri ile
Peygamberimiz arasında yukarıda geçen konuşma tekrarlandı ve bunun üzerine:
Lokman Sûresinin 27'nci âyeti nâzil oldu.(14)
12- İbn-i
Veki' anlatıyor:
Babam, Ebû'l-Eşheb'den, o da Hâlit El-Rab'î'den naklen demiştir ki:
"Lokman, Habeşli marangozculuk yapan bir kuldu.
Efendisi ona dedi ki:
— Bir koyun kes. Bana en güzel iki uzvunu getir.
Lokman; dilini ve kalbini getirdi.
(13) Tâc, c. 4, s. 164, 173, Buhârî, Müslim ve Tirmizî'den naklen
(14) Süyûtî, Esbâb'ün-Nüzül, s. 45,
91
Sonra Allah'ın dilediği kadar aradan bir zaman geçince, efendisi:
— Bir koyun kes. Bana en kötü iki uzvunu getir, dedi.
Lokman, dilini ve kalbini getirdi.
Efendisi Lokman'a:
— Bir koyun kes ve bana en temiz iki uzvunu getir diye emrettim.
Dilini ve kalbini getirdin..
Ve yine bir koyun kes ve bana en kötü iki uzvunu getir diye emrettim.
Dilini ve kalbini getirdin bunun sebebi nedir? dedi.
Lokman; efendisine:
— İyi olduklarında, bu ikisinden daha iyisi yoktur.
Kötü olduklarında da, bu ikisinden daha kötüsü yoktur," cevabını
verdi.(15)
13- İbn-i Ebi'd-Dünya, El-Fadl'ür-Rakkâşî'den naklen demiştir ki:
"Lokman, ölene kadar oğluna öğüt vermekte devam etti."06’
14- Nesâî'nin tahriç ettiği Berâ' hadîsinde şöyle buyuruluyor:
Hazret-i Berâ' demiştir ki:
(15) Tefsîr-i
Taberî, c. 21, s. 39-40, Tefsîr-i Neysaburî, c. 21, s. 54, Tefsîr-i Hâzin, c.
3, s. 441, Tefsîr-i Ebu's-Suûd, c. 7, s. 413, Tefsîr-i Rûh'ülBeyân, c. 7, s.
76,
Not:
Hülasat'ül Beyan Tefsirinde "DİL ve KALB" hikâyesinin Hz. Davud ile
Hz. Lokman Hekim arasında vuku' bulduğu beyan edilmektedir, (a.e. c. 11, s.
416)
(16) Tefsîr-i
Alûsi, c. 6, s. 476,
— 92
Biz "Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve
sellem)in arkasında öğleyi kılıyor ve O’nun Lokman ile Zâriyât Sûrelerinden
okuduğunu, âyet-be âyet işitiyorduk."
İbn-i Huzeyme de Hazret-i Enes'den bunun benzerini tahriç etmiştir.
Lâkin Enes Hazretleri, "Lokman" ve "Zâriyât"
sûrelerinin yerine "A'lâ" ve "Gâşiye"yi zikretmiştir/17’
15- Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Kim Lokman Sûresi'ni okursa, Lokman ona kıyâmet gününde arkadaş
olur. Ve ona, iyiliği yapan; kötülükten kaçan kişilere verilen sevaptan on kat
iyilik verilir, ona sevap yazılır."08’
16- Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Lokman Hekim, Allah'a bir şey tevdi' edildiğinde Allah onu dilerse
muhafaza buyurur" dedi.
Bu hadîs-i şerifi Ahmed İbn-i Hambel, Müsnedinde İbn-i Ömer (R.A.)den
rivâyet etmiştir/19’
17- Lokman Oğluna va'z verirken şöyle hitap etti:
-— Ey oğlum! Sakın baş örtünü aşağıya yüzüne doğru indirme. Çünkü bu,
gece insanı korkutur, gündüz de zelil kılar/20’
18- Ebû Derdâ (R.A.)den:
Bir gün Lokman Hekim den bahsedildi de Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve
sellem) dedi ki:
(17) Bülûğ’ül-Merâm, c. 1, s. 326, S. Müslim
Tercüme ve Şerhi: c. 3, s. 1412,
(18) Mecmûat'üt Tefâsîr, c. 5, s. 70.
(19) Cami'üs Sağır, c. 1, s. 96,
(20) Ramuz'ul Ehadis, c. 1, s. 409, Hadis No: 4112,
93 —
"Lokman Hekîm'e, ne mal, ne haseb, ne hisâl... bunların hiçbiri
değil, fakat hikmet verildiği kadar verildi. O çoğu zaman susan, tefekküre
dalan, derin görüşlü, bir adamdı.
Gündüzleri asla uyumazdı...
Hiç kimse onu yerlere tükürürken ve kirletirken görmedi...
O, abesle iştiğâl etmez, lüzumsuz yere konuşmaz ve gülmez...
Ancak konuşmasında bir fayda görürse o zaman hikmetli söz söylerdi.
Lokman Hekîm, evlenmiş ve çocukları da olmuş bir zattır. "(21)
19- İkrime'nin Cabir (R.A.)den rivâyetine göre Resûlullah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem):
"Lokman Nebî idi (Kâne Lokman'ü Nebiyyen)" buyurdu/22’
20- İbn-i Ömer (R.A.)den:
Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem): "Gaybm anahtarları beştir
dedi ve (İnnallahe indehü ilmü's-saati..) Lokman Sûresinin 34'üncü âyetini
okudu."(23)
Bu hadîs-i şerifin bir benzerini Müfessir Elmalı da nakletmiştir:
"Rivâyet olunduğuna göre Hâris îbn-i Ömer namında bir adam,
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Hazretlerine gelmiş:
— "Ya Muhammed, kıyamet ne zaman kopacak? Beldelerimiz kuraklıktan
sıkıldı bolluk (yağmur) ne za-
(21) İbn-i
Kesîr Tefsîri: 1/911,
(22) Taberi Tefsîri, Lokman Sûresi, c. 4.
(23) Mecmûat'üt Tefâsîr: 5/70,
— 94
man?
Karımı gebe bıraktım ne doğuracak? Bu gün ne kazandığımı biliyorum, yarın ne
kazanacağım? Nerede doğduğumu biliyorum, fakat nerede öleceğim?" demiş,
bu âyet (Lokman Sûresi 34'üncü âyeti) bu sebeple nâzil olmuştur.
Büreyde hadîsi'nde Menâvî Kebîr Şerhi'nde der ki:
"Gaybm anahtarlarını yani bu beş şeyi Allah'dan başkası hem küllî
hem cüz'î olarak ihata ve şümul vechi üzere bilmez."
(Hak Dini Kur’ân Dili: 6/3852-3853)
21- Muhammed
b. Fazıl, Muhammed b. Cafer; İbrahim b. Yusuf, Süfyan, Dâvud b. Şabur, Şehr b.
Havşeb yolu ile gelen bir rivâyete göre, Lokman oğluna şöyle demiştir:
— "Oğlum! Allah'ı zikreden bir kavim görürsen, onlarla beraber
otur.
Eğer âlim isen, ilmin sana faydalı olur.
Eğer câhil isen, onlar sana bir şey öğretirler.
İhtimal ki Allahü Teâlâ onlara rahmet güneşini çaktırır;
Ondan sana da isabet eder.
Eğer Allah'ı zikretmeyen bir kavim görürsen, onlarla oturma.
Âlim olsan dahi, ilmin sana faydalı olmaz.
Cahil isen, batman artar.
Eğer Allahü Teâlâ onlara dargınlığı ile bakarsa;
Bu dargınlıktan sana da düşer."(24)
(24) Semerkandî:
Tenbîh'ül Gâfilîn, İlim Meclislerinin fazileti, s. 478,
— 95 —
22- Ebû
Ümame (R.A.) anlatıyor:
Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Şarkı türkü söyleyen kadınları satmayınız ve onları satın da
almayınız. Hem de kendilerine şarkı (türkü gibi şeyleri) öğretip de
yetiştirmeyiniz. Onların ticaretinde de hayır yoktur ve -alım satımı haram
olduğu gibionların paraları da haramdır," buyurdu. Lokman Sûresi:
"İnsanlar içinde bilgisizce Allah yolundan saptırmak, o yolu bir
eğlence edinmek için (icâd edilmiş) boş lâfa (şarkıya, türküye, Acem ve Rum
masallarına ) müşteri çıkan nice adamlar vardır. İşte onların (evet) onların
(hakkı) horlayıcı bir azâbdır" altıncı âyetinin nâzil olduğunu tebliğ
eyledi (duyurdu)/25’
Ebû Hüreyre (R.A.) anlatıyor:
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) bir gün halk arasına çıkmıştı.
O sırada bir adam gelerek:
— Ya Resûlüllah! İman nedir? diye sordu. Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi
ve sellem):
— "Allah'a, Allah'ın meleklerine, kitabına, Allah'a kavuşmaya ve
peygamberlerine, bir de son dirilmeye inanmandır" buyurdu. Adam:
— Ya Resûlüllah! İslâm nedir? dedi. Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve
sellem):
"İslâm: Allah'a ibadet etmen, O'na hiçbir şeyi şerik koşmaman, farz
namazı kılman, farz olan zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır"
buyurdu. Adam:
— Ya Resûlüllah! İhsan nedir? dedi. Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve
sellem):
(25) Tirmizî'den
naklen Tâc: 4/202,
— 96
— "İhsan: Allah'a, O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir.
Çünkü sen O'nu görmüyorsan da O seni muhakkak görür" buyurdu.
Adam:
— Ya Resûlüllah! Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu.
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):
— "Bu meselede sorulan sorandan daha âlim değildir. Ama ben
sana onun alâmetlerinden söyleyeyim:
Ne zaman câriye, kendi sahibini doğurursa işte bu kıyamet alâmetler
indendir. Ne zaman çıplak, yalın ayak takımı, insanlara baş olurlarsa bu da
onun alâmetlerindendir. Ne zaman kuzu oğlak çobanları yüksek bina yapmakla
birbiriyle yarış ederlerse işte bu da onun alâmetlerindendir. Kıyametin ne
zaman kopacağı, Allah'dan başka kimsenin bilmediği beş gâib şeye dahildir.”
buyurdu.
Bundan sonra Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Lokman Sûresi 34'üncü
âyetini okudu.(26)
Merhûm Ahmed Davudoğlu hocamız bu hadîsin açıklamasında diyor ki:
"Hadîs-i şerifte Allah'a kavuşmaya îmanla, dirilmeye îman bir arada
zikredilmiştir. Bundan muradın ne olduğu âlimler arasında ihtilaflıdır. Bazılarına
göre Allah’a kavuşmak, âhirete göçmekle olur. Dirilmek ondan sonradır. O
kıyamette olacaktır. Diğer bazılarına göre Allah'a kavuşmak, dirildikten sonra
hesap verirken olacaktır..."
(26) A.
Davudoğlu: Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi: 1/125, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi:
1/58, Hadîs No: 47,
F:7
97 —
"İslâm: Allah'a ibadet etmen, Ona hiçbir şeyi şerik
koşmaman..." cümlesi, hadîsin birinci tarikindeki ta'rîfin ma'na
itibariyle naklidir...
Fahr-i Kâinat (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz'in Allah'a
ibadetten sonra: "Ona hiçbir şeyi şerik koşmaman..." buyurması,
kâfirlerin ibâdetini red içindir. Zîra kâfirler, sûret-i zahirede (görünüşte)
Allah'a ibadet ederler; fakat putları da ona ortak sayarlardı..
İbadet: Tevazu' ile yapılan taâttir. Bir ihtimale göre burada ondan murad:
Allah'ı bilmek ve birliğini ikrârdır. Bu takdirde namaz, zekât ve orucu onun
üzerine atfetmek, bunları İslâmm ta'rifine almak içindir...
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in okuduğu âyet, Lokman
Sûresinin sonundadır. Bu âyette zikredilen beş şeyi Allah'dan başka bilecek
yoktur. Bunlara "Mugayyebat-ı Hams" derler. Mezkûr beş şey:
1. Kıyametin ne zaman kopacağı,
2. Yağmurun ne zaman yağacağı,
3. Hâmilelerin ne doğuracağı,
4. Yarın kimin ne kazanacağı,
5. Kimin nerede öleceği meseleleridir.
Bu babta Ebu Bekir İbn'el-Arabî şunları söylemiştir:
"Hiçbir kimse bu mugayyebatın birini bildiğini iddiâ edemez. Bir
kimse: -Yarın yağmur yağacak, yahut yarın şu olacak., derse kâfir olur. Ve lev
ki yağmur meselesinde bir emâreye istinâd etsin. Çünkü Allahü Teâlâ, bunlardan
kıyametten maada hiçbirine emâre halk etmemiştir. Rahimde ne olduğunu bilirim
iddiasında bulunmak da beyledir. Meğer bu hususta tecrübeye istinad eyleye.
Meselâ doktor: "Eğer ağırlık sağ tarafta ise yahud memelerin ucla-
—98 —
rı
siyah ise, çocuk erkektir; aksi halde kız doğar" demiş ola.
Ama yarın güneş tutulacak, demek bu kabilden değildir. Zira güneşin
tutulması hesapla bilinir. Bununla beraber avâm tabakasına şüphe getireceği
için âlimlerimiz: Böyleleri te'dib olunur, demişlerdir."
Hasılı ilim ve tecrübeye dayanan tahminlere mugay< yebatı bilime hükmü
verilemez/27’
24- Ebû
Hüreyre (R.A.)'nin Müslim'de diğer bir tarikten rivâyet ettiği hadîs-i şerîf
ise şöyledir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— "Sorun bana!" dedi.
Ashab ona bir şey sormaktan çekindiler. Derken bir adam geldi ve
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in iki dizinin dibine oturarak:
— "Ya Resûlullah! İslâm nedir?" dedi. Resûlüllah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem):
— "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmazsın; namazı dosdoğru
kılarsın; zekâtı verirsin ve Ramazan tutarsın" buyurdu. Adam:
— "Doğru söyledin" dedi. (Tekrar):
— "Ya Resûlullah! îman nedir? diye sordu. Resûlullah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem):
— "Allah'a, meleklerine, kitabına, Allah'a kavuşmaya ve
peygamberlerine bir de öldükten sonra dirilmeye inanman, bir de bütün kadere
inanmandır" buyurdu. Adam:
— "Doğru söyledin" dedi, (ve):
(27) Müslim Şerhi: 1/127,
99 —-
' -— "Ya Resûlullah! İhsan nedir?" diye sordu. Rasûlüllah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem):
— "Allah’dan, Onu görüyormuşsun gibi korkmandır. Çünkü her ne
kadar sen Onu görmüyorsan da O muhakkak seni görür" buyurdu. O zât yine:
— "Doğru söyledin" dedi. (Bu sefer):
— "Ya Resûlullah! Kıyamet ne zaman kopacak?" dedi.
Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):
— "Bu meselede sorulan sorandan daha âlim değildir. Ama ben
sana onun alâmetlerini söyleyeyim: Kadının efendisini doğurduğunu görürsen işte
bu kıyametin alâmetlerinden biridir. Yalın ayak, çıplak, sağır, dilsiz takımını
yeryüzünün hükümdarları olmuş görürsen bu da onun alâmetlerindendir. Kuzu,
oğlak çobanlarını binalar yapmakta yarış ederken görürsen bu da onun
alâmetlerindendir. Kıyametin ne zaman kopacağı Allah'dan başka hiçbir kimsenin
bilmediği beş gâib şeye dahildir" buyurdu.
Bundan sonra Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şu âyeti okudu:
"Kıyametin ne zaman kopacağını bilmek, şüphesiz ki Allah'a
mahsustur. Yağmuru O indirir; rahimlerde olanları O bilir. Hiçbir kimse yarın
ne kazanacağını bilemez. Hiçbir kimse de nerede öleceğini bilemez. Muhakkak
Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır." (Lokman Sûresi, âyet: 34)
Ebû Hüreyre demiş ki:
Sonra o zât kalkıp gitti. Arkasından Resûlullah (salla’llâhü aleyhi ve
sellem):
— "O adamı bana geri getirin" dedi.
Derhal adam araştırıldı. Fakat onu bulamadılar. Bunun üzerine Resûlullah
(salla’llâhü aleyhi ve sellem):
— 100 —
— "O Cibril'dir. Sizin öğrenmenizi diledi. Çünkü siz
sormadınız" buyurdu.’28’
Hadîs-i şerifin şerhinde deniliyor ki:
"Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in: "Bana
sorun!" buyurması, ashaba canı sıkıldığı içindi. Çünkü ashab, birçok
sualler sormuşlardı. Hatta Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem),bazılarının
kendi> sini müşkül mevkide bırakmak için sual sorduklarını hissederek
gazaba gelmiş; yüzü kıpkırmızı olmuştu. İşte bu teessür ve iğbirar hâleti
içerisinde onlara:
— "Sorun bana, sorun! Vallahi şu yerimde bulunduğum müddetçe
bana ne sorarsanız size ondan haber veririm..." buyurmuşlardı.
Ashab, bundan korktular. Sual hususuna dair bir de Maide Sûresi yüz
birinci âyeti nazil oldu. Artık kimse sual sormaz oldu. Teâlâ Hazretleri,
Cibril Aleyhisselâmı insanlara dinlerini öğretmek için o zaman göndermiştir.
Hadîs-i şerif şu hükümlere delâlet
etmektedir:
Âlim bir zât, halkın muhtaç olduğu bilgileri kendisine sormalarını
emredebilir. Sormadıkları takdirde kendisi onlara talimde bulunabilir. Çünkü
Cibril Aleyhisselâm öyle yapmıştır.
Hadisde zikri geçen sağır ve dilsizlerden murad: El ayak takımı, cahil ve
ahlâksızlardır. Zira böyleleri Allah'ın kendilerine ihsan ettiği kulak ve dil
gibi âzâdan faydalanmasını bilmedikleri için âdeta sağır ve dilsiz gibidirler.
Ma'na şudur:
"El ayak takımının hükümdar olması, kıyamet alâmetlerinden
biridir."
Bazıları bunu:
(28) A. DAVUDOĞLU: Sahîh-i Müslim Ter. ve Şerhi,
c. 1, s. 130,
— 101 —-
"Hükümdarın dünya zevklerine dalarak el ayak takımı seviyesine
düşmesi, kıyamet alâmetlerindendir şeklinde tefsir etmişlerse de birinci mana
daha doğrudur. Çünkü hadîsde hükümdarın sonradan bu sıfatı takındığına delil
yoktur.
Müslim'in üç tarikten rivâyet ettiği bu hadîs "Cibril Hadîsi"
nâmıyla meşhurdur. "(29)
Hadîsi şeriflerden son ikisinin şerhine aşağıdaki hususların da
eklenmesinin uygun olacağı kanaatındayım:
Allahü Teâlâ Hazretlerinin, Cibril Aleyhisselâmı insanlara dinlerinin îman,
ibadet ve ahlâk gibi temel esaslarını anlatmak üzere Sevgili Peygamberimiz'e
göndermesi esnasında, Fahr-i Kâinat Efendimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in
Cibril Aleyhisselâma:
— "İslâm: Allah'a ibadet etmen, Ona hiçbir şeyi şerik
koşmaman..." demesi,
— "Beş gâip haberlerinden (Mugayyebatı hamsden) bilgi
vermesi...", .
— Lokman Sûresi otuz dördüncü âyeti celîlesini okumuş olması..."
hikmetleri üzerinde ne kadar düşünülse yeridir.
Lokman Aleyhisselâm'ın oğluna verdiği ilk öğüt: "Yavrucuğum! Allah'a
şirk koşma! Çünkü şirk, çok büyük bir zulümdür" hatırlanınca düşüncemiz
çok daha gelişmiş olmalıdır../30’
Cibril Hadîsi gösteriyor ki, Resûl Aleyhisselâma İslâm Dinini getiren
Cebrail Aleyhisselâm'ın yolu; Lokman Aleyhisselâm'a da uğramış...
(29) Müslim
Şerhi: 1/130,
(30) Lokman
Sûresi, âyet: 13,
— 102 —
25- Hâris ile Hatîb, Kitabii’n-Nücûm'da Abdullah b. Avf b. Ahmer'den:
"Ali b. Ebû Tâlib (R.A.), Enbâr'dan dönerek Nehrivan'a giderken
Misafir b. Avf b. Ahmer kendisine:
—-Yâ Emirel-mü’ıninin! Bu saatten yola çıkma. Yola çıkmak istiyorsan,
-günde üç saatin adını vererekbu saatlerden birinde çık. Şayet bu saatte
çıkarsan senin ve arkadağlarının baş’ına büyük bir belâ gelir. Ve şayet dediğim
saatlerden birinde çıkarsan zafer ve başarı elde edersin ve aradağını bulursun
dedi.
Ali Radıyallahü anh:
— Ne Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem'in müneccimi vardı, ne de O'ndan
sonra bizim olacaktır. Şu atımın karnında ne var biliyor musun? dedi. Misafir
b. Avf:
— Hesab edersem bilirim, dedi. Ali:
— Kim, senin bu sözüne inanırsa Kur'ân’ı yalanlamış olur. Cenab-ı Allah:
"Kıyamet saatini bilmek, ancak
Allah'a mahsustur,
Yağmuru O indirir,
Rahimlerde bulunanı O bilir,
Kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez.
Her şeyi bilen, her şeyden haberi olan yalnız Allah'dır" meâlindeki
Lokman Sûresi otuzdördüncü âyetini okumuştur/30
26- İbn-i Cerîr, Seyf yoluyla Bedr b. Osman'dan, Bedr de amcasından:
(31) M.
Yusuf Kandehlevî: Hayâtü's-Sahâbe: 4/544, Yaylacık Mat. İst. 1980,
— 103 —
"Osman b. Avfan Radıyallahü Anh, arkadaşları olan şûra üyeleri
tarafından halîfe seçildikten sonra dışarı çıktı. Son derece üzgün ve yüzü
solgundu. Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in minberine çıkıp önce
Allah'a hamd ve sena ettikten, Allah'ın Resûlüne de salât ve selâm getirdikten
sonra şöyle dedi:
— Siz geçici bir hayat evinde bulunuyor ve ömrünüzün geri kalan kısmını
bekliyorsunuz. Şu halde henüz ölüm gelmemişken yapabileceğiniz işlerin en
faydalısını yapmaya acele ediniz. Bir bakarsınız ki, beklenmedik bir saatte
yakalanırsınız. Unutmayın ki, bu dünya bir yalan ve aldatma temeli üzerine
kurulmuştur:
"Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın afvına güvendirerek
şeytan sizi ayartmasın..." meâlindeki Lokman Sûresi otuz üçüncü âyetini
okudu. "Sizden önce geçen kimselerin hâlinden ibret alın. Sonra çalışın
ve gaflete düşmeyin..." dedi.(32)
27- İbn-i
Cerîr, Ürve ile başkalarından:
Ömer b. Hattâb Radıyallahü anh bir hutbesinde:
"Şüphe yoktur ki, Cenab-ı Hak kendisine şükretmenizi hak etmiş ve
istediğiniz halde size ihsan ettiği dünya ve âhiret şerefinden dolayı ona ibadet
etmeniz için sizden söz almıştır. Siz yok iken, kendisine, ibadet etmeniz için
yaratan Allah, sizi yarattıklarının en âdisi olarak yaratabilirdi. Halbuki O,
öyle yapmamış, bilâkis her şeyi sîzler için yaratmış ve sizi kendinden başka
hiçbir şey için yaratmıştır:
"Allah, göklerde ve yerde olan herşeyi buyruğunuz altına vermiş,
nîmetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan etmiş" (Lokman: 31
/20) karada, denizde çeşitli taşıtlar verniş ve kendine şükredesiniz diye
sizi güzel şeylerle rızıklandırmıştır.
(32) Aynı
eser: 4/272,
— 104 —
Bunlardan başka size göz kulak da vermiştir. Allah size verdiği
nimetlerden bir kısmını yalnız sizin dininizde olanlara bahşetmiştir. Bu
nimetlerden, husûsî ve umûmî olanları sizin devletinize, sizin zamanınıza ve
sizin neslinize inhisar etmiş bulunmaktadır. Şayet sizin herhangi birinize
verilen bu nimetlerden sadece bir tanesi yeryüzündeki insanlar arasında
bölüştürülse, onun şükrünü ödemekten aciz kalacaklar ve ağırlığı altında
ezilip ayağa kalkamayacaklardı. Üstelik, Allah'ın en büyük nimeti olan,
Allah'a ve O'nun Resûlü'ne îman, size nasip olmuştur. Siz Allah'ın yeryüzünde
halîfesi bulunuyorsunuz. Bütün insanlık, size boyun eğmektedir. Allah,
dininizin yardımcısıdır...
İşte bunun için, Allah'ı hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmamanızı, O'nun
üzerinizdeki hakkını tanıyıp ona göre davranmanızı, nimetlerine sevinirken,
sizden geri alınır ihtimaliyle korku içinde bulunmanızı tavsiye ederim. Zira
nimeti küçümseyip kadrini bilmemek kadar, nimetin elden çabuk gitmesine sebep
olan bir şey yoktur. Nimete karşı şükretmek ise, nimetin devamını hattâ daha
çoğalmasını sağlar. İşte size yapmak istediğim tavsiyelerim bunlardır"
dedi/33’
28- İbn-i Ebû Hatim'in babası kanalıyla... Esseriyy İbn-i Yahya'dan
rivâyetinde o, şöyle demiştir: Lokman oğluna:
— "Oğulcuğum! Şüphesiz hikmet yoksulları kıralların meclisine
oturtur." demişti/34’
29- Yine İbn-i Ebû Hatim'in babası kanalıyla... Hafs İbn-i Ömer
(R.A.)den rivâyetine göre o şöyle anlatmış:
(33) Hayatii's-Sahâbe:
4/262,
(34) İbn-i
Kesir Tefsiri: 12/6408, Çağrı Yayınları, İstanbul-1986.
— 105 —
"Lokman yanma bir hardal tanesi koydu ve oğluna öğüt vermeğe
başladı. Her bir öğütte bir hardal tanesi çıkarıyordu. Nihayet hardallar
tükendi ve: Oğulcağızım! Sana o kadar öğüt verdim ki, şayet bu öğütler bir
dağa verilseydi dağ yarılırdı, dedi. Oğlu gerçekten bu öğütleri aldı."’35’
Lokman’ın oğluna verdiği öğütlerle ilgili Hafız Ebu Bekir İbni Ebû Dünya
bu konuda başlı başına bir kitap te'lîf etmiştir. Biz onlardan bazılarını
zikretmekle yetiniyoruz:
30- İbn-i Ebû Dünya der ki: Bize İbrahim İbn-i Münzir'in Enes b.
Malik'ten rivâyetine göre o, Allah resûlü (salla’llâhü aleyhi ve sellem)nü
şöyle buyururken işitmiş:
"Nice saçı başı dağınık, iki eski elbiseye bürünmüş kimseler vardır
ki, insanların kapılarından uzaklaştırılırlar. Halbuki Allah'a yemin etmiş olsa
Allah onu yemininde doğru çıkarırdı."
İbni Ebû Dünya hadisi ayrıca Ca'fer İbn-i Süleyman kanalıyla Enes'den, o
da Hz. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem)den rivâyetle zikretmiştir. Bu
rivâyette şu fazlalık vardır: "Bera İbn-i Mâlik onlardandır."’36’
31- Halil İbn-i Ahmed de şöyle demiştir:
"Allahım, beni katında yarattıklarının en üstünlerinden, kendi
nefsimde yaratıklarının en düşüğünden, insanlar katında da yaratıklarının orta
halli onlarmdan kıl."’37’
32- İbn-i Ebû Dünya der ki: Bize Ahmed b. İsâ ElMısrî'nin Enes'den,
Onun da Allah Resûlü (salla’llâhü aleyhi ve sellem)den rivâyetine göre o şöyle
buyurmuş:
(35) İbn-i
Kesir: 12/6408,
(36) İbn-i
Kesir: 12/6410,
(37) İbn-i Kesir: 12/6411,
— 106 —
"Allah'ın korudukları müstesna olmak üzere dini veya dünyası
konusunda kişiyi insanların parmaklarıyla göstermeleri kötülük olarak yeter.
Şüphesiz Allah, sizin süratlerinize bakmaz, fakat O, sizin kalblerinize ve amellerinize
bakar."
Hadîsin bir benzeri İshak b. Behlûl kanalıyla Câhir b. Abdullah'dan merfu'
olarak rivâyet edilmiştir/38’
33- Hz. Ali (R.A.)den: Rivâyete göre o, şöyle demiş:
"Meşhur olman için başlama, anılmak için şahsını yükseltme. Öğren ve
gizle. Sus ki, selâmete eresin. Böyle yaparsan iyileri sevindirmiş,
günahkârları da öfkelendirmiş olursun."
34- İbrahim b. Edhem -Allah ona rahmet eylesinder ki:
"Şöhreti seven kimse, Allah'ın ihlaslı kulu değildir."
35- Eyyub der ki: "Kul ancak yerinin hissedilmemesi, kendisini
sevindirdiği takdirde Allah'ın sadık kuludur."
36- Ali İbn el-Ca'd'in Ebû Recâ'dan rivâyetinde o şöyle demiş:
"Talha kendisiyle beraber yürüyen bir topluluk gördü de: Bunlar,
tamah (tamahkâr) sinekleri ve ateş kelebekleridir."
37- İbrahim Nehaî der ki: "Fakihler içinde meşhur olan ve
beyinsizlerin seni küçük görecekleri elbiseleri giyme."09’
38- Bize Halid b. Hıdaş'ın Hammad'dan, onun da Ziyadî'nin arkadaşı Ebû
Hasene’den rivâyetine göre o şöyle demiş:
(38) İbn-i Kesir: 12/6512,
(39) İbn-i
Kesir: 12/6412,
— 107 —
"Biz Ebû Kılâbe'nin yanındaydık. Üzerinde çuldan elbiseler olan
birisi yanına girdi. Ebû Kılâbe: Şu anıran eşekten uzak durunuz dedi."
39- Haberlerde varid olduğuna göre Hz. Musa Aleyhisselâm,
İsrailoğullarına şöyle demiş: "Size ne oluyor ki, kalbleriniz kurt
kalbleri ve üzerinizde ruhban elbiseleri olduğu halde bana geliyorsunuz?
Kralların elbiselerini giyin. Allah korkusuyla kalblerinizi yumuşatın."
40- Nuh İbn-i Abbad kanalıyla... Enes'den merfu' olarak rivâyete göre
şöyle buyuruluyor:
"Kul ibadeti az olduğu halde, güzel ahlâkı ile âhiret derecelerine
ve şerefli mevkilere ulaşır. Âbid (ibadetine düşkün) olduğu halde kötü huyları
ile cehennemin en alt derecelerine varır. "(40)
41. Sinan İbn-i Harun kanalıyla Enes'den merfu' olarak rivâyete göre
şöyle buyuruluyor:
"Güzel ahlâk, dünya ve âhiret hayırlarını toplayıp götürmüştür."
42- İbn el-Ca'd kanalıyla Kureyş'den birisinden rivâyet edildiğine
göre Allah Resûlü (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş:
"Allah katında kötü ahlâktan daha büyük bir günah yoktur. Şüphesiz
güzel ahlâk, güneşin buzu erittiği gibi günahları eritir. Kötü ahlâk ise
sirkenin balı bozduğu gibi ameli ifsad edip bozar. "(41)
43- Abdullah b. Galib'in Ebû Said'den merfu' olarak rivâyetinde şöyle
buyurulur: "İki huy vardır ki, bir müminde toplanmaz: Cimrilik ve kötü
ahlâk."
(40) İbn-i
Kesîr: 12/6413,
(41) İbn-i
Kesîr: 12/6414,
— 108 —
44- Alkame'nin îbn-i Mes'ud'dan merfu' olarak rivâyetine göre şöyle
buyurulmuş: "Kalbinde tane ağırlığı kibir olan kimse cennete giremez.
Kalbinde tane ağırlığı îman olan kimse de ateşe (cehenneme) girmez."
45- Haşan der ki: "Âdem oğluna şaşılır: Günde iki kere eliyle
pisliğini yıkar, sonra da büyüklenip göklerin cebbarına karşı çıkmaya
kalkar."
46- Yunus b. Ubeyd der ki: "Secde ile beraber kibir, tevhîd ile
beraber münafıklık yoktur."
47- İbn-i Ebû Leylâ'dan, onun İbn-i Büreyde'den, onun da babasından
merfu' olarak rivâyetinde şöyle buyurulur: "Kim böbürlenerek elbisesini
yerde sürürse, Allah Teâlâ ona rahmet nazarıyla bakmaz."’42’
48- Taberanî, Atâ el-Horasânî tarîkiyle Sâbit b. Kaysîn kızından
naklediyor: "Cenab-ı Hak Peygamberine:
— "Allah kendini beğenip övünenleri kat'iyyen sevmez"
meâlindeki (Lokman Sûresi onkesizinci) âyet-i kerîmeyi indirince, babam Sâbit
b. Kays evine kapanıp kapıyı arkadan kilitledi ve ağlayıp sızlanmaya başladı.
Ashab, onun bu durumunu Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimize
bildirdiler. Peygamber (S.Â.V.) Efendimiz, sebebini öğrenmek için babamın
yanma adam yolladı. Babam adama:
— Cenab-ı Hak, kendini beğenip öğünenleri sevmez... Oysa ben, güzelliği
ve kavmine büyüklük etmeyi seven bir kimseyim, dedi.
Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz:
— "Sen bu âyet-i kerîmenin hükmü altına girmiyorsun. Sen iyilik
için yaşayan, iyilik içinde ölen ve nihayet cennete giren bir kimsesin"
diye ona haber gönderdi.’4”
(42) İbn-i Kesir, 12/6414-15,
(43) Hayatü's
-Sahabe: 2/539,
— 109 —
22 nolu Ebû Ümame hadîsiyle işaret edildiği üzere Lokman Sûresi 6'ncı
âyetinin metninde geçen "Lehvel Hadîs"in tefsirine dair rivâyetler:
49- Tefhîm’ül
Kur'ân Tefsirinde İbn-i Hişam'dan naklen deniliyor ki:
"İbn-i Hişam İbn-i İshak'a dayanarak rivâyet eder ki, Mekke
müşrikleri ellerinden geleni yapmalarına rağmen Hz. Peygamberim mesajının
yayılmasını engelleyemeyince Nadir bin Hâris Kureyşlilere şunları söyledi:
"Bu adama karşı çıkma yolunuz sizi bir yere götürmez. O sizin
aranızda yaşamakta. Şimdiye dek ahlâken en iyi olanınızdr, aranızda yaşayan en
doğru, en dürüst ve emin kişi oldu daima. Siz tutmuş, O'nun bir kâhin, sihirbaz,
şair ve mecnun olduğunu söylüyorsunuz. Kim inanır buna? Ahalî, bir kâhin nasıl
konuşur bilmiyor mu? Bir şairin, bir mecnunun halini tefrik edemez mi? Bu
ithamları Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'e yamayabilirsiniz ki halkın
dikkatini ondan kaçırabilesiniz. Bakın! Ben size Onunla nasıl başedeceğinizi
söyleyeyim."...
Sonra Mekke'den ayrılıp Irak'a gitti ve oradan İran kisraları, Rüstem ve
Isfendiyar'la ilgili masalları, hikâyeleri, ustûreleri derlemeyi başarıp halkın
dikkatini Kur'ân'dan ayırmak ve onları masallar içinde uyutmak için masal
anlatma partileri düzenlemeye başladı. (İbn-i Hişam: 1/320-321)
Aynı rivâyet, Esbab-ı Nüzûl adlı kitapta Kelbî ve Mukatil'e dayanarak
Vakıdî tarafından nakledilmiştir.
Ve İbn-i Abbas'a göre Nadir bu amaçla şarkıcı kızlar da getirmişti. Bir
kimsenin Hz. Resûl (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in etkisi altına girdiğini
işittiğinde, o şarkıcı bir kızı şöyle bir talimatla ona musallat ederdi:
— 110 —
"Onu yedir, içir, şarkınla öyle bir ağırla da diğer taraftan kopup
seninle hemhal olsun..."
Bu kötülük odaklarının her devirde baş vurmakta olduğu aynı araçtı.
Kötülüğün bu elebaşıları sıradan insanları kültür adı altında eğlence, spor ve
müzikle öylesine oyalarlar ki, hayatın ciddî problemlerine eğilmek için hiç zaman
ve istekleri kalmaz. Ve bu boşvermişlik duygusu içinde sürüklenmekte oldukları
felâketi hissetmezler bile."
50- Abdullah b. Mes'ûd'a şöyle soruldu:
— "Bu âyetteki Lehv el-Hadîş'in manası ne?"
İbn-i Mes'ûd üç kere tekrarla şöyle cevap verdi:
— "Vallahi o şarkı söylemektir."
(İbn-i Cerîr, İbn-i Ebî Şeybe, Hakim, Beyhakî)
Benzer rivâyetler, Abdullah İbn-i Abbas, Cabir bin Abdullah, Mücahid,
İkrime, Said bin Cübeyr, Haşan Basrî ve Makhül gibi âlimlerden de
nakledilmiştir.
51- İbn-i Cerîr, İbn-i Ebî Hatim ve Tirmizî Hz. Ebû Umame'ye dayanarak
Hz. Resûl'ün (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini rivâyet etmektedir:
"Şarkıcı kızları satmak, satın almak, onların ticaretini yapmak, ve
onun üstünden para kazanmak haramdır."
Başka bir rivâyette bu son cümle:
"Ve onun üstünden kazanılan parayı yemek haramdır"
şeklindedir.
52- Ebû Ümame'den gelen bir diğer rivâyet ise şöyledir:
"Cariyelere müzik öğretmek ve onların ticaretini yapmak haramdır ve
onun üstünden para kazanmak da haramdır."
— 111 —
Bu üç hadîsin hepsi deLehv el-hadî s'in geçtiği âyetin böyle bir bağlam
içinde indirildiğini göstermektedir.
53- Kadı Ebû Bekir İbn'ül Arabî, Ahkâm'ül Kur'ân’ında, Abdullah İbn-i
Mübârek ve İmam Malik'in Hz. Enes'den rivayet ettiği bir hadîsi nakleder:
"Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle dedi:
"Her kim, bir musikî meclisinde bir şarkıcı kızın (cariyenin)
söylediği şarkıyı dinlerse âhiret günü onun kulaklarına erimiş kurşun
dökülecektir. "(44)
54- İbn-i Ebû Hatim der ki: Bize babamın... Avn İbni Abdullah'dan
rivâyetinde o, şöyle anlatıyor:
Lokman Oğluna dedi ki:
"Oğulcuğum! Bir kavmin toplandığı yere geldiğin zaman, onlara
İslâmm okunu at -yani onlara selâm versonra bir köşeye otur ve onları konuşur
görmedikçe konuşma. Şayet Allah'ın zikrine dalarlarsa sen de onlara katıl. Ama
başka bir söze dalacak olurlarsa onların yanından çıkıp başka bir yere
git."
5 5Ebû Kasım et-Taberanî der ki:
Bize Yahya İbn-i Abdülbâkî'nin, İbn-i Abbas'dan rivâyetine göre Allah
Resûlü (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Siyahilere (Sudanlılara) sahip (dost) olunuz. Şüphesiz ki onlardan
üçü, Cennet ehlinin efendilerindendir. Bunlar:
— Lokman el-Hakîm,
— Necâşî,
— Ve Müezzin Bilâl'dir."
(44) Mevdûdî;
Tefhîmül Kur'an; 4/288-289, İnsan Yay. İst. 1988,
— 112 —
Ebû Kasım et-Taberanî, Allah Resûlü'nün Sûdan ile Habeşistan'ı
kastettiğini söyler.03’
"Hz. Lokman'ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler" adlı eserin
kaynaklarını da göstererek naklettiği bazı hadîs-i şerifler:
56İbn-i Ebî Hâtem, Ebû Derdâ'dan tahrîc ediyor. Peygamber Sallallahü
Aleyhi Vesellem:
"Hikmet Kur'ân okumak ve Kur'ân üzerinde tefekkür edip
düşünmektir" diye buyurmuştur. (Ruh'ül Maânî lilalûsî: 1/491)
55- Ebû
Nuaym, Hilyesinde ve İbn-i Adiy Kâmil'inde Enes (R.A.)'den rivâyet ediyorlar.
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Hikmet, şerifin şerefini artırır ve köle olan kulun derecesini
yükseltir. Meliklerin (Devlet Başkanlarının) meclislerinde yeri olur." (Câmi'us-Sağîr:
1/152)
Açıklamasında deniliyor ki:
"Buna en bariz misal: Yusuf Aleyhisselâm’ın kıssasıdır. Önce köle
diye kardeşleri tarafından, az para ile kervana, bilahere kervan tarafından
Mısır'da devletin malî işlerini yürütmekte olan kimseye (Kıtfîr'e) satıldı.
Onun evinde köle sıfatiyle bulunmakta iken, uğradığı bir iftira yüzünden
düştüğü ceza evinden, sahip bulunduğu ilim ve hikmet Yusuf’u çıkartmış ve
yıllarca Mısır'a Sultan olmuş ve Peygamberlik şerefini de bununla
birleştirmiştir..."06’
58- İbn-i
Adiy Kâmil'inde ve İbn-i Lâl Ebû Hüreyre (R.A.)'den rivâyet ediyorlar.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz buyurmuşlardır:
(45) Hadislerle
Kur'an-ı Kerîm Tefsiriİbn-i Kesîr: 12/6409-6410,
(46) Hz.
Lokman'ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler, s. 203,
113—
"Hikmet, on cüzdür. Dokuzu uzlette (tenhâya çekilmek, mümkün olduğu
kadar halkla ihtilât etmemekte), birisi de susmaktadır." (Câmi'us-Sağîr:
1/152)
59- Deylemî'nin tahrîc ettiği bir hadîs-i şerifte Aleyhissalâtü
Vesselâm Efendimiz:
"Hikmeti al! Hangi torba veya dağarcıktan (kabdan) çıkarsa çıksın.
O, saha zarar vermez" buyurmuşlardır. (Künûzül Hakâık: s.123)
60- Hâkim ve İbn-i Lâl, Abdullah bin Mes'ûd radıyallahü anhden rivâyet
etmişlerdir. Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz buyurdu:
"Hikmetin başı, Allah korkusudur." (Câmi'us-Sağîr: 2/20)
61- İmam Ahmed bin Hanbel Müsnedinde İbn-i Ömer (R.A.)'den rivâyet
ettiği bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (salla’llâhü aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuşlardır:
"Lokman Hekîm, Allah'a bir şey tevdî edildiğinde, Allah onu dilerse
muhafaza buyurur dedi." (Câmi'usSağîr: 1/96)
— 114 —
C) HZ. LOKMANIN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ VE
HİKMETLER
Mehmet Öten tarafından yazılan "Hz. Lokman’ın Oğluna Öğütleri ve
Hikmetler" isimli kitabında Lokman Hekim'in hikmetli sözleri ve oğluna
öğütleri -baştan beşi âyet ve üçü hadîs olmak üzereşöylece sıralanmıştır:
1. "Hani Lokman, oğluna -kendisi ona öğüt verirkenşöyle demişti:
— Oğulcağızım, Allah'a ortak koşma: Çünkü şirk (Allah'a ortak koşma)
elbette büyük bir zulümdür."®
2. "Oğulcağızım, gerçek (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi
kadar olup da bir kaya içinde, veya göklerde yahut yerin dibinde (gizlenmiş)
bulunsa bile Allah onu getirir (âhirette karşısına kor ve hesabını görür.)
Çünkü Allah lâtiftir, hakkıyla haberdardır."
3. "Oğulcağızım! Namazı dosdoğru, devamlı kıl. İyiliği emret,
kötülükten vazgeçirmeye çalış. Sana (bu emir ve nehiy sebebiyle) isabet eden
her şeye katlan. Çünkü bu işlerin herbirisi, kesin sûrette farzedilen büyük
işlerdendir."
4. "İnsanlardan kibirlenip yüz çevirme. Yeryüzünde şımarık
yürüme. Zira Allah, her kibir taslayanı, kendini beğenip övüneni sevmez."
(1) Âdem
Aleyhisselâm'dan başlayarak, Muhammed Aleyhisselâm'a kadar gelen bütün Enbiya
aleyhimüsselâm, önce şirki ortadan kaldırmak, daha sonra da Allah'ın varlığı ve
birliği yani tevhîd inancını beşeriyyete yerleştirmek için mücadele
edegelmişlerdir.
5. "Yürüyüşünde mutedil ol! Sesini biraz alçalt (söylerken
bağırma. Çünkü) seslerin en çirkini, (en bedi, en hoşa gitmeyen tatsızı, insana
nefret vereni herhalde) eşeklerin anırışıdır."12’
6. "Oğulcağızım! Alimlerin sohbetinde bulun. Hekimlerin sözlerine
kulak ver. Zira Allah Teâlâ, bol yağmurla ölü toprağa hayat verdiği gibi,
hikmetli sözlerin nuruyla ölü kalbleri diriltir, onlara hayat bahşeder."0’
7. "Oğulcağızım! Başını ve yüzünü örtmekten sakın. Gündüz örtünürsen
şöhret, ün olur. Gece örtünürsen şüpheyi çeker."14’
8. "Oğlum! Dünya derin bir denizdir. Birçok kimse, dünya
denizinde boğulmuştur. Öyleyse dünya denizinde takva (Allah korkusu), senin
gemin olsun. O geminin içini dolduran katık) Allah'a olan îmanın olsun. Bu
sûrede belki kurtulmuş olabilirsin. Sanmam ki, başka türlü kurtulabilesin (seni
kurtulmuş olarak görmüyorum)."15’
9. "Oğulcağızım! Nasıl oluyor da şu insanlar, kendilerine vaad
olanlardan korkmuyorlar. Halbuki onlar her gün noksanlanmaktadırlar, yani
ömürleri günden güne kısalmaktadır."16’
10. "Oğulcağızım! Dünyadan ihtiyacını karşılayacak kadar al.
Dünyaya büsbütün kendini verme, âhirete zarar verir. Dünyayı büsbütün bırakma,
ona arka çevirme, fakir düşer, başkalarına yük olursun. Şehvetini kıracak kadar
oruç tut. Seni namazdan alıkoyacak kadar da tutma. Zira namaz (nafile)
oruçtan üstün bir ibadettir."17’
(2) Lokman
Süresi, âyet: 13, 16, 18,19,
(3) Tergip
ve Terhip: 1-33, Alûsî Tefsiri: 1-491, Ramûz Şerhi: 3-543,
(4) Arâis-ül-Mecalis:
s. 205,
(5) Arâis-ül-Mecalis: 205, İhya: 3-179, Ramûz Şerhi: 3-543, Berîka:
324,
(6) Arâis-ül
Mecâlis: 205,
(7) İhya:
4-56, Aynü'l ilim Şerhi: 2/154,
— 116 —
11. "Ey oğlum! Ahmakla düşüp kalkma, iki yüzlü kişiyle ihtilât
etme. (Onlarla karışıp görüşme)."(8)
12. "Oğulcağızım! İlmi, ulemâya karşı iftihar vesilesi olmak için
öğrenme. İlmi, beyinsiz ve budalalarla mücadele ve münazaa etmek için de
öğrenme. Meclislerde mersiyeler (ağıtlar, şiirler) söylemek için de olmasın.
Zâhitliğe (dünyadan el, etek çekmeye) özenerek ve cahilliğe rağbet ederek ilmi
bırakma. "(9)
13. "Oğulcağızım! Meclisleri gözönüne al. Allah'ı ananlarını
görürsen, onların yanına otur. Zira sen bilici olursan, bilgin sana faydalı
olur ve artırmağa yardımcı olurlar. Eğer sen ilme ehil ve lâyık kimse olursan
sana öğretirler. Umulur ki Allah Teâlâ rahmetiyle onlara tecelli eder, sen de
onların arasında olur, nasibini alırsın.
Diğer bir cemaatin Allah'ı zikretmediklerini görürsen onlarla oturma. Sen
bilgili bir kimse isen, bilgin onlara fayda vermez. Eğer bilgisizsen,
bilgisizliğini artırırlar. Allahü Teâlâ, onlara öfke ile tecelli eder, sen de
onların arasında bulunur, gazaba uğramış olursun."
14. "Oğulcağızım! Yapacağın iyiliği, kıymetini bilen kimseye yap.
Kurt ile koyun arasında dostluk olmadığı gibi, iyilik yapan kişilerle,
günahkâr kimseler arasında dostluk olmaz.
Her kim tartışmayı sever, ona mübtelâ olursa, azarlanır, kendisine
sövülür.
Kötü kişilerin karargâhına (eğleştikleri yerlere) giren kimse, kötülükle
itham olunur. Halbuki kötü akranlarla düşüp kalkan kişi, selâmette olmaz, başı
belâdan kurtulmaz.
(8) İhya:
4-56,
(9) Arâis-Ul
Mecalis: 205,
— 117 —
Diline sahip olmayan kimse nadim olur, pişman olur.”
15. "Oğulcağızım! Hayırlı kimselere köle ol, şerlilere dost
olma".’10’
16. "Oğulcağızım! Allah'dan kork. Kalbin günahkâr olduğu halde,
halk sana ikram etsinler diye, kendini insanlara müttakî (günahlardan
çekinenler gibi) gösterme."’1 n
17. "Oğulcağızım! Küçük yaşta çocuğunu edepli, terbiyeli
yetiştirirsen, büyüdüğünde faydasını görürsün."
18. "Oğulcağızım! Bir işe arkanı dönerek talepte bulunma. Ona
yönel ve onu kastederek iste. O şekilde hareket, fikirsizlik ve akıl eksikliği
olur."
19. "Oğulcağızım! Yolculuk yaparsan, bindiğin hayvandan
(vasıtadan) emin olma. Zira emniyet üzere bulunmak, felâketi çabuklaştırır. Bu
(hayvandan emin olmamak), yalnız hükemânın işi değildir. Ama uzun sürecek bir
yerde bulunmaklığın başka. Durak yerine yaklaştığında, bindiğin hayvanın
yükünü üzerinden çabuk al. Sonra da kendinden önce onun yiyintisini ver."’12’
20. "Oğulcağızım! Seherlerde öten horozdan daha aciz olma. Zira
horoz, ötüşü ile Allah'ı zikrediyor. Halbuki sen o saatte yatağında
uyuyorsun."’13’
21. "Oğulcağızım! Cahilin muhabbetine-sevgisine rağbet etme. Cahil
işlediklerine senin rıza gösterdiğini sanır."
22. "Oğulcağızım! Kendi cariyenden başkasının cariyesiyle
nikâhlanma. Çocukların ilelebet mahzun kalır."
(10) Arâis'ül Mecalis: 205,
(11) Arâis'ül Mecalis: 205, İhya: 3/291, Râmuz Şerhi: 3/542,
(12) Arâis'ül Mecalis: 205,
(13) Ramûz'ül Ehâdis Şerhi: 3/542, Mecmuat'üt Tefasir: 2/470,
— 118 —
23. "Oğulcağızım! Senden uzakta kalması için şerden uzlet et. Zira
şer, şerliler (kötüler) için yaratılmıştır."04’
24. "Oğulcağızım! Yalandan sakın. Yalan, dinini ifsad eder.
İnsanlar yanında mürüvvetin noksanlaşır. Bu takdirde utanma hissin azalır,
izzet ve ululuğun elinden gider, küçük düşersin. Konuştuğun zaman seni kimse
dinlemez. Bir şey söylediğinde de seni tasdik etmez. Durum bu hale geldiği
zaman artık yaşamakta hayır yoktur."05’
25. "Oğulcağızım! Konuşmamaklığım bana, hiçbir vakit pişmanlık
vermedi, nedamet etmedim. Zira: "Söz gümüş ise, sükût altındır."06’
26. "Ey Oğul! Tevbeni tehir etme (geciktirme). Çünkü ölüm, insana
ansızın geliverir."07’
27. "Evlâdım! Helâl kazanç ile zengin ol, fakirlikten kurtul.
Çünkü fakire şu üç haslet isabet eder:
1) Dini zayıflar.
2) Aklında zayıflık başlar.
3) Mürüvveti (kendisinden umulan güzel haslet ve insaniyeti) gider.
Bu üçten daha büyüğü ve ağırı, halkın kendisiyle alay etmesidir.”08’
28. "Oğulcağızım!İlim adamlarıyla düş kalk. Hikmet sahibi
kimselerin hikmetli sözlerine kulak ver, iyice dinle. Çünkü Allah Teâlâ, bol
yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, hikmet ışığıyla da, ölü kalbi diriltir.
Yalan söyleyen kimsenin, yüzünün suyu dökülür (utanma hissi yok olur).
Ahlâkı kötü olan kimsenin gam ve kederi artar.
(14) Ramûz Şerhi: 3/542,
(15) Arâis'ül Mecalis: 205,
(16) Ramûz. Şerhi: 3/542,
(17) İhya: 4/13, Ramûz Şerhi: 3/542, Aynül İlim Şerhi: 2/129,
(18) İhya: 2/50 Tenbihül Muğterrin: 403, Şir’atül İslâm: 156,
— 119 —
Söz anlamayan beyinsizlere söz anlatmaktan, koca taşı yerinden oynatmak
daha kolaydır."09’
29. "Ey Oğulcağızım! Cenazede bulun, düğün yemeklerine gitme.
Çünkü cenazeler sana, âhireti hatırlatır. Düğün toplantıları, dünyaya olan
iştihanı çoğaltır."00’
30. "Ey Oğul! Cahil kimseyi, (işin için) elçi olarak gönderme.
Hakim birini bulamazsan, kendi kendinin elçisi ol (kendi işini, kendin
gör)."(2”
31. "Evlâdım! Kendini unutup, başkalarına iyilikle emretme. O
takdirde sen bir kandile benzersin ki, o kandil başkalarını aydınlatmak için,
kendi kendini yakar, bitirir."02’
32. "Ey Oğulcağızım! İşlerden küçük olanları, hakir görme. Zira
küçükler, zamanla büyürler."
33. "Oğulcağızım! Yola çıkmak icap ettiğinde sakın akşamdan yola
çıkma. Gece yarısından sabaha kadar yolculuk iyidir. Kılıcın, mestlerin,
sargın, bürüneceğin, tulumun, iğne ve ipliğin, çuvaldızın beraberinde olsun.
Sana ve yol arkadaşlarına faydalı olacak ilâçları da yanında bulundur. Allah'a
karşı olmayan işlerde, arkadaşlarına faydalı olmaya çalış."(22)
34. "Ey Oğul! Sen takvâyı (Allah korkusunu), sermayesiz kazanç
sağlayan ticaret vasıtası yap."03’
35. "Oğlum! Bir hatâ işlediğin zaman, bir ekmek parçası da olsa,
sadaka ver."(24)
(19) Ramûz Şerhi: 3/543,
(20) Ramûz Şerhi: 3/542, Tenbîhül Müğterrîn: 299,
(21) Ramûz Şerhi: 3/542,
(22) Arâis'ül Mecalis: 205,
(23) Ramûz Şerhi: 3/542,
(24) Tenbih'iil Müğterrîn: 301,
— 120 —
36. "Oğulcuğum! Ben taşı, demiri yüklendim, kötü komşudan daha
ağır bir yük taşımadım. Acıların hepsini tattım, fakirlikten daha şiddetlisini
görmedim."’25’
37. "Ey Oğlum! Her kavmin köpeği vardır. Sen kavminin köpeği
olma/"26’
38. "Oğulcağızım! O kadar tatlı olma ki, halk seni yiyip
yutmasınlar. O denli de acı olma ki, ağızlarından atmasınlar. "(27)
39. "Ey oğlum! Hasedçi için üç alâmet vardır:
1) Arkadaşını arkasından çekiştirir.
2) Yüzyüze geldiklerinde yaltaklanır.
3) Arkadaşının başına bir felâket geldiğinde sevincinden şenlik
yapar."
40. "Ey Oğulcuğum! Dünya azdır. Senin ömrün, azdan (dünyadan)
daha azdır. Şu hale göre, ömründen kalanı, azdan daha da azdır."’28’
41. "Ey Oğul! Altın ateşle, salih kişi de belâ ile denenir. Allah
bir insan topluluğunu, sevdiğinde belâlandırır. Allah'dan gelen razı olanlar
için, Allah'ın rızası vardır. Allah'dan gelen belâya kızanlar için de Allah'ın
gazabı vardır."’29’
42. "Ey Oğlum! Sana bir nimet geldiğinde kendinle Allah arasında,
başkaca nimet veren birisini hatırlama (onu Allah'dan bil). Allah'dan
başkasının verdiğini, kendin için bir ödenti, bir yük say."’30’
(25) Ramûz Şerhi: 3/543,
(26) Demîrî:
Hayat'ül Hayvan: 2/248,
(27) Tarîkat-i
Muhammediye Şerhi Berîka: 3/87,
(28) Arâis'ül
Mecalis: 205,
(29) İhyâ:
4/138,
(30) İhyâ:
1/207,
—121 —
43. "Oğulcuğum! Kötü kadından sakın, ihtiyarlık gelmeden önce
seni kocatır. Kadınların şerlilerinden de sakın. Zira onlar, hiçbir zaman hayra
çağırmazlar. Kadınların hayırlılarından da korun, ihtiyatlı bulun."00
44. "Oğulcuğum! Ölüm ansızın gelmeden önce, ölüm için hazırlan.
Ona ne zaman kavuşacağın belli olmaz."02)
45. "Oğulcağızım! Çok gülmekten sakın. Çok gülmek kalbi
öldürür."033’
46. Lokman Aleyhisselâm buyuruyor ki:
— "Ey Oğul! Ölü bir kalbi diriltmek için on adet hikmetle amel
etmek lâzımdır:
1) Fakir ve miskinlerle beraber oturmak.
2) Dünyaya bağlı kırallarm meclislerinden sakınmak; onlardan uzak
olmak.
3) Düşkünlere yardım elini uzatmak, onlarla hemhal olmak.
4) Köleleri azât edip hürriyetlerine kavuşturmak.
5) Garipleri konuklamak.
6) Mal ile cömertlik edip fakirleri zengin etmek.
7) İlmiyle âmil âlimlere hürmet etmek.
8) Yaşlılara saygı göstermek sûretiyle kendini sevdirmek.
9) Emr-i bilma'rûfu, nehyi anilmünkeri harfiyyen uygulamak.
10) Ne cennet ümidi, ne de cehennem korkusuyla ibadet etmek. (Belki
ihlâs ile muhabbetüllah’dan dolayı ibadet etmek.)"
(31) İhyâ: 2/37,
(32) İhyâ: 4/468,
(33) Umdetü'l Karî fî Sahîh'il Buharî: 10/392,
„122 —
47. "Oğlum! İnsanların kötüsünden Allah'a sığın; fakat
iyilerinden de sakın."04’
Lokman Aleyhisselâm oğluna söyledi:
48. "Oğulcağızım! Üç gerçek ancak üç şeyle bilinir:
1) Halim (yumuşak huylu kişi), ancak öfkelendiği
zaman, >
2) Kahraman (yiğit, cesûr kimse), savaş meydanında,
3) Hakîkî kardeş ve gerçek dost da, kendisine ihtiyaç hasıl
olduğundan bilinir."05’
49. "Oğulcağızım!
— Eğer bir kimseyi kendine kardeş edinmek istersen, kardeş olmadan önce
onu, bir bahane ile öfkelendir. Nasıl davranacak bak. Eğer o, öfkeli olduğu
halde sana insaflı davranırsa, onu kardeşliğe kabul et. Aksi takdirde onu bırak,
ondan sakın."06’
50. Lokman Hakîm Aleyhisselâm şöyle söyledi:
— "Oğlum! Sana yapacağım tavsiyelerimi tutarsan, sen kavminin ulu
kişisi olursun. Yakınlarına ve uzaklarına karşı iyi ve yumuşak huylu kişiler
gibi hareket et. İyilere, kötülere cehlini bildirme. Arkadaşlarını koru. Hısım
ve akrabayı ziyaret et. Onlardan kov getirenlerin sözlerine bakma. Hısımlarını,
öyle sözlerden emniyette kıl (aranız açılmasın). Onlar aranızı bozmaya
çalışırlar. Öyle arkadaşlar edin ki, birbirinizden ayrıldığınız da ne sen
onları, ne de onlar seni ayıplasınlar, aleyhte konuşma olmasın."07’
51. "Oğulcağızım! Yemeğini Allah'dan korkan kim-
(34) Selâmet Mecmûası: 1/70,
(35) Kuşeyrî Risalesi, s. 131, İhya: 3/155,
(36) Ramuz Şerhi: 3/543, Tenbîhül Muğterrîn: s. 223,
(37) İhyâ: 3/138,
— 123 —
selerle
ye. îşini de ancak âlimlerle müşavere et. (Fikir alışverişinde bulun.)”’38’
52. "Oğulcağızım! Dilenmekle yüzünün suyunu dökme! Aleme rezîl
olmak suretiyle öfkeni geçirtme. Kendi kadrini (kıymetini) bil ki, yaşayışının
sana faydası olsun."’39’
53. "Oğulcağızım! Elbiseleri eski olduğu için, kimseyi hakîr
görme. Zira onun da senin de Rabbiniz birdir."’40’
54. "Oğulcağızım! Uyuduğun gibi ölür, uykudan uyandığın gibi
kabrinden kalkarsın. Daima iyi amelde bulun ki, uykun ve uyanışın gelininki
gibi olsun.
Sakın kötü amelde bulunma! Aksi halde uyandığın zaman kendini, padişahın
idamına ferman çıkardığı bir mücrimin korkusu içinde bulursun."’41’
55. "Ey Oğul! Dilini "Allah'ım beni mağfiret eyle, beni
bağışla" demeye alıştır. Çünkü Allah'ın icabet saatlerinden birine
tesadüf eder de reddolunmaz."’42’
56. "Oğulcağızım! Mide dolduğu zaman, fikir ölür; hikmet dilsiz
olur. Âzalar, ibadetten kötürüm olup otururlar."’43’
57. "Ey Oğulcağızım! İlk edineceğin şey, îman, îmandan sonra da
salih bir arkadaş, bir dost olsun. Zira iyi bir dost, hurma ağacı gibidir.
Altında oturursan, gölgelendirir. Odun olarak yakarsan, sana fayda temin eder.
Meyvesinden yersen, onu çok hoş bulursun."’44’
(38) Ramûz Şerhi: 3/543,
(39) İhya: 3/153,
(40) Aynül İlim Şerhi: 2/204, İhyâ: 4/200,
(41) Tenbih'ül Müğterrîn: 145,
(42) Ramüz Şerhi: 3/543,
(43) İhya: 3/76, 78, Şir'atül İslâm: 170, 176,
(44) İhya: 3/77,
— 124 —
58. "Evlâdım!
Acıyan kimseye, daima acınır. Her kim susarsa (diline geleni söylemezse)
selâmette olur. Kim hayır söyler ve işlerse (sevap yönünden) zengin olur. Kim
de kötülük yapar ve söylerse, günahkâr olur. Diline sahip olmayan kimse,
pişman olur."(45)
59. "Oğulcağızım! Kendi kendine gamlanıp kederlenme. Tasalarla
kalbini meşgul etme. Tamahtan sakın. Kazaya rıza göster. Allah'ın sana ayırmış
olduğuna kanaat et; yaşayışın safileşir, sevinçli olur, hayatın tadını alırsın.
Dünyayı toplamak istersen, başkalarının elindekine göz dikme. Peygamberler ve
sıddıklar, ulaştıkları makamlara, halkın elinde ve avucundakine tamah
etmemeleriyle ulaşmışlardır."06’
60. "Ey Oğul! Yalandan kaçın. Zira yalan serçe eti gibi tatlıdır,
iştiha vericidir. Çok kısa bir zamanda sahibi, kendisinden buğuz edip
bıkar."07’
61. "Oğul! Hayır ve hasenâtını ehline ver. Ehlinin gayriye
vermekle paranı boşa verme, dünyada zarar eder, âhirette sevabından mahrum
kalırsın. Tutumlu ol, israfcı olma. Cimrilikle mal biriktirme, malını da saçıp
savurma/"48’
62. "Oğulcağızım! Halkın kendisini övmelerini arzu etmeyen ve
yermelerini de istemeyen kimse gibi ol ki; o, insanlardan müstağni, insanlar da
ondan rahatta olurlar."09’
63. "Oğulcağızım! Kötü huydan, gönül darlığından, sabır azlığından
sakın. Şu hasletler kendisinde bulunan kimse ile arkadaşlık, senin için
doğru değildir. İnsanlar
(45) Aynül
İlim Şerhi: 2/155, İhya: 4/57,
(46) Arâis'ül Mecalis: 206,
(47) ihya: 3/120,
(48) Arâis'ül Mecalis: 206,
(49) Ramûz Şerhi: 3/543,
— 125 —
arasında
böylelerinden, daima uzak dur. İşlerini severek işlemeyi huy edin. Ahvâlin
acılarına da sabret. İnsanlarla iyi geçin. Ahlâkını güzelleştir. Onlara
güleryüz göster. Hayırlı kişileri sev, fena kişilerden uzaklaş."00’
64. "Ey Oğulcağızım! İnsanlar, üç adet üçte bire ayrılır: Üçte
biri Allah için, üçte biri nefsi için, üçte biri de kabirdeki kurtlar içindir.
Allah'a ait olan üçte bir, onun ruhudur. Nefsine ait olan üçte bir, onun
(dünyada işlemiş olduğu) amelidir. Kurtlara kalan üçte bir, onun
bedenidir."0”
65. "Oğulcağızım! Günah işlemek için sana cüret ve cesaret
vermemesini, Allah'dan iste ve Allah'dan öyle bir korku ile kork ki,
rahmetinden seni me'yus etmesin."02’
66. "Oğulcağızım! Bildiklerinle amel etmeden, bilmediklerini
öğrenmeye kalkışma."03’
67. "Oğulcağızım! Gereksiz yere gülme. İhtiyatsız yürüme. Seninle
ilgisi bulunmayan şeyi sorma. Başkasının malını koruyup, geliştirip, kendi
malını telef etme, boşa verme. Oysa senin gerçek malın (sen ölmeden önce Allah
rızası için) takdim ettiğindir. Başkasının malı ise, arkaya
bıraktığındır."04’
68. "Oğlum! Borçtan sakın. Zira borç, gündüzün zilleti, gecenin
tasasıdır."05’
69. "Yavrum! Sen dünyaya geldiğin günden itibaren ona arka
çevirmiş, âhirete yönelmiş bulunuyorsun. Yaklaşmakta olduğun bir eve
(âhirete), gün be gün uzaklaşmakta olduğun bir evden (dünyadan) daha
yakınsın."056’
(50) Arais'ül
Mecalis: 206,
(51) Münebbihat:
9, 1
(52) Ramûz
Şerhi: 3/543,
(53) Ramûz
Şerhi: 3/543,
(54) İhya:
4/57, Berika: 4/21,
(55) Ramûz
Şerhi: 3/543,
(56) İhya:
3/181, Ramûz Şerhi: 3/543,
— 126 —
70. "Evlâdım! Âhiretin için dünyanı sat ki,
her ikisini kazanmış olasın. Ahiretini dünyan için satarsan, ikisinden de elin
boş çıkar, zarara uğrar, hepsini birden kaybedersin. "(57>
71. "Oğulcağızım! İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki,
yumuşak huylu (halim kimse)nin bile gözü aydın olmaz (memnun ve mesrur
olmaz)."’58’
72. "Oğulcuğum! Hikmete sarıl, onunla ikram olunursun.
Hikmeti aziz tut, sen de onunla aziz olursun.
Hikmet, ahlâkının en güzeli ve ulusu, Allah Azze ve Celle'nin Hak
dinidir."’59’
73. "Ey Oğul! Hikmet, miskinleri meliklerin (hükümdarların)
meclisine kadar götürür."’60’
Hz. Lokman Hekîm'in müteferrik hikmetli sözlerinden bazıları:
74. "Şer ancak şer ile söndürülür" diyen kimse yalan
söylemiştir. Eğer bu sözün sahibi, sözünün doğru olduğunu iddia ediyorsa,
yanmakta olan bir ateşin yanında, bir ateş yaksın da görelim. Bu iki ateşten
birisi, diğerini söndürür mü hiç? O halde sözün doğrusu: "Şer, ancak
hayır ile söndürülür, ber taraf edilir" hükmünü ifade edenidir. Nitekim
"ateş, ateşle değil, su ile söndürülür."’61’
75. Lokman Aleyhisselâma:
— "İnsanların en yaramazı, en şerlisi kimdir?" denilmiş de
cevaben:
(57) İhya:
3/180,
(58) Ramûz Şerhi: 3/543,
(59) Arâis'ül Mecalis: 206,
(60) Ramûz Şerhi: 3/543,
(61) Tenbîhül Müğterrîn: 339,
— 127 —
— "İnsanların kötü hareketlerde bulunduklarını gördüğü halde,
neme lâzım?" diyen (görmemezlikten gelen) kimsedir, demiştir/62’
76. Hz.
Lokman Hekîm'e:
— "Bu hikmet ve mertebeye nasıl ulaştın?" diye sordular.
Lokman:
— "Sözde doğrulukla, emanete riâyetle, lüzumsuz konuşmamakla,
bana lâzım olmayana değer vermemekle." dedi.(63)
Tl. "Ey Lokman! Sen tek başına
bir köşeye çekilip, uzun uzadıya oturuyorsun. Halbuki halk arasında bulunmaklığın,
senin için daha iyi olurdu" diyenlere, Lokman:
— "Tek başına uzun zaman oturmak, fikrin daha fazla
gelişmesine yardımcı olur. Hem de uzun uzun düşünmek, cenneti bulmaya vesile
teşkil eder" demiştir/64’
78. "Mü’ınin kişi, âkıbet ve neticeyi gördüğünde, pişmanlıktan
emin olur. "(65)
79. "Sıhhat gibi sermâye olmaz.
Gönül hoşluğu gibi nimet olmaz. "(66)
80. "Akıllı kimseye lâyık olan, aile efradı arasında çocuk gibi
olmaktır. Toplum arasında bulunduğunda erkekliğini takınmaktır."07’
(62) Mecmûatüt Tefasir: 5/63,
(63) İhya: 3/110, R. Beyan: 7/76,
(64) İhya: 4/430,
(65) îhyâü ulûmiddîn: 4/400,
(66) Hâzin Tefsiri: 3/441, Arâis'ül Mecalis: 206,
"Halk
içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet, cihanda bir nefes
sıhhat gibi." Kanûnî Sultan Süleyman
(67) İhyâ:
2/37,
— 128 —
81. "Hiç yaşamamak, yıllarca hata içinde yaşamaktan daha
iyidir."
82. "Düşman, düşmanlıktan âciz kalınca, dostluğa başlar.
Dostlukla öyle işler yapar ki, bunları yüz düşman yapamaz."
83. "Ey Âdemoğlu! Ya âlim olarak, ya öğrenci olarak, ya da ilmi
seven bir kimse olarak sabahla. Aman bun; ların dördüncüsü olma. Sonra helâk
olursun."
84. "Üç kimse ile müdârat (fikri uyarınca hareket etmek),
gerekir:
Bunlar zalim hükümdar, kadın ve hastadır."
85. "Korkunç hadiselere göğüs germeyen kimse, emeline nail
olamaz. Hazırlık, şiddetli gün içindir."
86. "Üstün şeref, aklın kemâline bağlıdır. Aklı kâmil olanın,
ayıp ve kusurları örtülüdür, hareketleri düzenlidir."
87. Lokman Hekim, zenginlerle görüştüğü zaman, onlara şu tavsiyede
bulunurdu:
"Ey küçük nimet sahipleri! Sakın bununla büyük nimeti unutmayın.
"(68)
(68) Celâl Yıldırım’ın Hikmet Pırıltıları.
— 129 —
D) HZ. LOKMAN HEKÎM'İN
OĞLUNA NASÎHATLARI
f
Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, "Lokman Hekim" isimli eserinde,
Lokman’ın sözlerinden ve menkıbelerinden çok şeyler naklonmuş bulunduğunu, bu
güzel nasihat ve telkinlerin düşündürücü olduğunu, ferdî ve İçtimaî terbiyemiz
için çok mühim olan bu hikmetlerin ihmal edilmemesi gerektiğine dikkatlerimizi
çekerek diyor ki:
"Lokman’ın oğluna nasihatleri, uzun ve kısa olarak
kütüphanelerimizde muhtelif kitapların metinlerinde yer almıştır. Hele bir
tanesinde yüz nasihat sıralanmıştır.
Ayrıca Lokman’ın nasihatleri diye de Türkçe, Farsça ve Arapça yazılmış
bir takım toplamalar da vardır...
Lokman’ın sözleri, esasta Kur'an-ı Kerîm'deki Lokman Sûresinden geliyor.
Bunların çoğu oradan alınarak ve başka şekillere sokularak ötede beride kayıtlı
bulunmaktadır. Şimdiye kadar görebildiklerimizden birkaç sözünü buraya
koyuyoruz."
1. Yürümekte vasatı ihtiyar et. Ezilip büzülüp de gitme. Ne kibirli
ve ne acele yürü. Belki sükûnet ve vakarla yürü.
2. Düşmanı korkutmaktan maada (başka) yerlerde, halka hitabında
muhatabın işiteceği kadar söyle. Bağırıp çağırma. Zira seslerin en kötüsü eşek
sedâsıdır.
3. 400 hikmet okudum, cümlesinden dört nasihat aldım. İkisini
unuttum, ikisi hatırımdadır, daima zihnimden çıkmaz:
— 130 —
Biri: Halkın sana ettiği cefayı (kötülüğü) ve senin halka ettiğin atayı
(iyiliği) unutmalı.
Diğeri: Allah ve ölümü, hiç hatırdan çıkarmamalı.
4. İnsanlara karşı tekebbür edip, sana bir şey söylediklerinde yüzünü
onlardan döndürme, fakirleri, âcizleri tahkir etme. (Hor görme).Her insana
mertebesine göre riâyet eyle.
5. Yeryüzünde kendini halka beğendirmek için kurum satarak yürüme ve
kendini büyük görüp böbürlenme. Zira Allah, halka kendini beğendirmeye
çalışanları ve kendini beğenenleri sevmez.
6. Kaderin icabı fakir olursan sakin halini herkese söyleme ki, seni
küçük görüp tahkir etmesinler. Sen maksûdunu (isteğini), yalnız Allah'dan iste.
Hangi kimsedir ki Allah'dan istemiş de arzusuna ermemiş.
7. Allah, adam olana 4000 hastalık musallat etmiştir. 2000 marazı hiç
kimse bilmemiştir. 1000 marazı bilirlenirler; anı dahi bilmezler ve 1000 marazı
Allah bildirmiştir.
8. İşlediğin hata hardal tanesi kadar olsun, gerek iyi ve gerek kötü,
bir taş içinde saklansa, yahut semalara veya yeryüzünün bir yerine sokulsa
Allah onu kıyamet gününde meydana çıkarıp cezasını verir.
Lokman Hekim'in bazı suallere cevapları:
9. — En bilgin adam kimdir? Lokman:
— Arzusu hilâfına (karşı koymasına rağmen) cereyan eden dünya
hadiselerine karşı fazla üzüntü çekmeyen.
10. — En zengin adam kimdir? Lokman:
Aklı başında olan.
11. — Tadına bakanı en ziyade cezbeden şerbet hangisidir?
— 131 —
Lokman: Şehvet.
12. — Hangi ateştir ki ateşi tutuşturan kimseyi yakar?
Lokman: Haset.
13. — Hiç viranlanmayan bina hangisidir?
Lokman: Adalet.
14. — Önce acı, sonrası tatlı olan şey nedir?
Lokman: Sabır.
15. — Öncesi tatlı, sonrası acı olan şey nedir?
Lokman: Telâş ve acele.
16. — Tabiblerin, ilâç bulmaktan âciz kaldıkları hastalık hangisidir?
Lokman: Ahmaklık.
17. Dört şey geri gelmez:
1) Ağızdan çıkmış lâkırdı,
2) Geçirilmiş kaza,
3) Hedefe doğru atılmış ok,
4) Ömür süresinden geçen günler. (Nasîhat-i Hükema eserinden)
18. Dört şey, bir kimsenin mert ve kâmil (olgun) olduğuna delâlet
eder:
1) "Akıl danışmak" istediği vakit dostlarla müşavere etmek,
2) Düşmanlara güleryüzle muamele etmek,
3) Havâ vü hevesten (nefsânî isteklerden) nefsini korumak,
— 132 —
4) Acı söze katlanmak,
19. Dört şey, dört şey kazandırır:
1) Sükût, insanı selâmette bulundurur.
2) İyilik, insanı emniyette tutar.
3) Cömertlik, itibarı artırır.
4) Şükür, nimeti bereketlendirir.
20. İki şey, insana iki şey kazandırır;
1) Sabır, murada eriştirir;
2) Kanaat, zenginliğe ulaştırır.
21. Bir gün Lokman'a, Dâvud Peygamber:
— Nasılsın? dedi. Lokman’ın cevabı:
— Ben başka kuvvetin tasarrufu altındayım.
22. Yine Davud'a mukabelesi:
— Sabır ve sükût hikmettir, onu yapan
azdır.
23. Lokman'a:
— İnsanların alçak ve en rezili kimdir? diye sordular. Şöyle cevap verdi:
— Halk arasında kepazelik edip de kendisine utanma ve sıkılma
gelmeyendir.
24. Dünyanın her lezzetini tattım, ilimden lezzetlisini bulamadım.
25. Dünyanın her türlü acılarını çektim, fakrdan (fakirlik) acısını
görmedim.
26. Aza kanaat edersen, dünyada senden zengin olmaz.
— 133 —
Tl. Oğlum! Başkasının rızkına tamah gözüyle bakma, boşuna ıztırap
çekmekten kurtulursun.
28. Daima yemeğe tok ol, hikmete aç ol.
29. Sözü dürüst söyle, sert söyleme.
30. Ahmakları, cahilleri sükût ile karşıla.
31. İnsanların hakîkî malı, âhiret zahîresidir.
32. Ahbab ve dost olacağın bir adamı iptida kızdır. O halinde
yaptığına ve sözüne bak, böylece onu imtihana çek.
33. Vaktinin çoğunu, sükût ile geçir. Tefekkürden hâli (boş) olma ki,
dilin belâsından emin olasın.
34. Kendinden büyük kimselere inat ve niza (kavga) etme.
35. Kimseye sui zanda (kötü zanda) bulunma, suizan seni kimseyle dost
ettirmez.
36. Halka güleryüz göster, doğru sözlü ol.
37. Selâm vermeyi âdet edin.
38. Sakın akdini bilmeyenlerin yanma gitme.
39. Ana ve baba hakkına riâyet et.
40. Kılıç ne kadar parlak olsa da kesicidir.
41. Cahil adam ne kadar güzel olsa, onunla görüşmekten sakın. Zira
cahilin güzel yüzü, fena huyunu gidermez.
42. Sende olmayan bir fazilet ile halk seni methederse sakın mağrur
olmayasın.
43. Kendinden küçüğü hor görme.
— 134 —
44. Kendi malını zayi’ edip gayrın ıslahına çalışma.
45. Kadınların hilelerinden sakın.
46. Hüsn-ü tedbir ile yetecek kadar mal, çok malla israftan iyidir.
Zira mal, hüsn-ü (güzel) tedbir ile çoğalır. Mal, tedbirin noksanı ile yok
olur.
47. Hakiri tahkir etme, kibirli ve mağrur olma.
48. Dostlar, müşkül zamanda belli olur.
49. İyi kimselerle görüşülmelidir.
50. Kötü kimselere söylenen acı söz, kılıçtan keskindir.
51. Dostları, düşmanca sözlerle rencide etme. Balta insanın vücudunu,
acı söz canını yaralar.
52. Kibir ve öfke, kibirli ve öfkeli adamın başına musibetler
getirir.
53. İyilik eden kimseler herkesin dostluğunu kazanır
54. Düşkünlere dostluk göster, ikbal sahiplerinin zaten dostu çoktur.
55. Gençlikte zahmete katlan ki, ihtiyarlıkta rahata eresin.
— 135 —
E) LOKMAN HEKİM İN OĞLUNA
100 ÖĞÜDÜ”
Bundan önce Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER'in, Hz. Lokman Hekîm’in Oğluna
Nasihatlerinden ellibeş tanesi nakledilmişti.
Cerrahpaşa Top Fakültesi, Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü başkanlığı
yapmış olan Değerli Bilgin Ord. Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER, aslî mesleğinin
yanında, Türk tarihi ve kültürü üzerine yaptığı çalışmalarla da tanınır.
Özellikle geleneksel Türk sanatları ile ilgili çalışmalarıyla tanınan
Profesörün bir süre önce, Kazan Türkçesinden dilimize çevirdiği, "Lokman
Hekim'in Oğluna 100 Öğüdü"nü, günümüz gençliği açısından güncelliği
nedeniyle Türkeli Gazetesinde îrfan Ünver Nasrattinoğlu yayınlamıştır. Biz de
aynen naklediyoruz:
1. Ey babasının cam (canım evladım, ciğerparem), Hakk Teâlâ
Hazretlerini tanı.
2. Başkasına nasîhat vermezden önce, kendin o tavsiye edeceğin şeyle
âmil ol.
3. Kendi ölçüne göre söz söyle.
4. Herkesin (kendine göre olan) kadrini bil.
5. Herkesin hakkına riâyet et.
6. Sırrını sakla.
7. Dostunu müşkül zamanında dene.
(1) Lokman’ın Vasiyetleri: Süleymaniye ktb. Defter No: 924.
— 136 —
8. Dostunu iyilik veya kötülük zamanında sına.
9. Ahmak ve cahil kimseden uzak dur.
10. Aklı başında ve bilgin dostu tercih et.
11. Hayırlı işler uğrunda gayret sarfetmekten geri durma.
12. Kadınlara güvenme.
13. Bir tedbir alacağın zaman, ahlâk ve bilgi sahibi kimseye akıl
danış.
14. Delil ve isbatmı hazırladıktan sonra söz söyle.
15. Gençlik zamanını ganimet bil.
16. Gençlik zamanında iki cihana ait işlerin dürüst olsun.
17. Dostlarına ve ahbablanna saygı ile ikram göster.
18. (Yazılmamıştır)
19. Anayı ve babayı ganimet bil (onlara saygı göstermekte ve
hatırlarını hoş etmekte kusur etmeyip tecrübe ve nasîhatlarinden istifade et).
20. İyi bir üstadı baba yerinde tut.
21. Masrafını gelirine göre ayarla.
22. Her işte ortalama davran. (İfrat ve tefrite sapma.)
23. Cömertliği âdet et.
24. Misafire karşı ne hizmet gerekirse yap.
25. Birinin evine misafir gittiğinde gözünü ve dilini sıkı tut. Etrafa
göz gezdirmekten ve gevezelikten sakın.
26. Herkesle hoş geçin.
27. Çocuklarının talim ve terbiyesine dikkat et.
— 137 —
28. İmkân bulursan, ata binmeyi ve ok atmayı
öğren.
29. Vücudunu ve üstünü başını temiz tut.
30. Ayakkabını giyerken sağ ayağından ve çıkarırken sol ayağından
başla.
31. Herkese kendi ölçüsüne göre muamelede bulun.
32. Geceleri lâf ederken yavaş konuş. Gündüzleri konuşurken etrafa
göz gezdir.
33. Az yemeği, az uykuyu ve az konuşmayı âdet et.
34. Kendin için hoş görmediğin şeyi başkalarına reva görme.
35. Yapacağın işleri bilerek ve düşünerek yap.
36. Bilmediğin şeyde ustalık taslama.
37. Kadına ve çocuğa sır söyleme.
38. Başkalarının refah ve saâdetine göz dikme.
39. Soysuz kimselerden vefa umma.
40. Hiçbir şeye karşı kayıtsız davranma.
41. Olmayacak şeyi olur sanma. (Yarım kalmış bir işi olmuş sayma.)
42. Bu günün işini yarma bırakma.
43. Senden büyüklerle şakalaşma.
44. Büyüklerle konuşurken uzun laf etme.
45. Halka küstahlık isnat etme. (Kimseyi hor görme.)
46. Sana ihtiyaç arzeden kimseyi meyus etme.
47. Eski münakaşaları anma.
— 138 —
48. Başkasının menfaatine ortaklık etme.
49. Malını dosta, düşmana teşhir etme. (Malınla öğünme).
50. Hısıma, akrabaya karşı alâkanı kesme.
51. İyi kimselerin aleyhinde söz söyleme.
52. Kendini beğenme.
53. Halkın ittifakla üzerinde durduğu şeye sen de uygunluk göster.
54. Parmaklarını ağzına burnuna sürüştürme.
55. Herkesin yanında dişlerini ayıklama.
56. Ağzını burnunu sessiz temizle.
57. Herkesten ağzını elinle ört.
58. Bir kimseye karşı üstünlük taslayarak çalım satma.
59. Parmağınla burnunu karıştırma.
60. Konuşurken, sözlerine alay ve şaka nev'inden güldürücü lâflar
karıştırma.
61. Bir kimseyi başkasının yanında mahcup etme.
62. Kaş, göz işaretiyle, şunu bunu yere serecek veya küçük düşürecek
harekette bulunma.
63. Söylenen lâkırdının tekrarını isteme.
64. Gülünç söz söylemekten çekin.
65. Kendini kadınlar gibi süsleme.
66. Başkasının yanında kendini veya ailenden birini methetme.
— 139 —
67. Çocukların keyfine uyma.
68. Diline sahip ol.
69. Söz söylerken ellerini oynatma.
70. Herkese karşı saygılı davran.
71. Kötü kimselerle arkadaş olma.
72. Ölen bir kimseyi nafile yere zemmetme.
73. Elinden geldiği kadar kavga ve niza'dan çekin.
74. Kuvvetini denemeye çalışma.
75. İyiliği tecrübe edilmiş şeyler (veya insanlar) hakkında suizanda
bulunma.
76. Kendi ekmeğini başkalarının sofrasında yeme.
77. Acele iş görme.
78. Dünya işleri için kendini fazla üzme.
79. Seni tanımak istemeyen kişiyi sen tanı.
80. Öfkelendiğin zaman sözünü tartarak söyle.
81. Burnundan akan sıvıyı elbise kolu ile silme.
82. Herkesin karşısında yemek yeme.
83. Yolda giderken büyüklerin önünde yürüme.
84. Bir kimse konuşurken araya lâf karıştırma.
85. Güneş doğacağı vakitlerde uyuma.
86. Başını dizlerinin üzerine koyma.
87. Sağa, sola bakma, daima önüne bak.
88. Mümkün olduğu kadar, eyersiz ve koşusuz ata binme.
— 140 —
89. Misafir yanında bir kimseyi azarlama.
90. Misafire iş buyurma.
91. Deli veya sarhoş adama söz söyleme.
92. İşsiz, güçsüz serseri adamların yanında
oturma.
93. Kâr ve ziyan kaygısıyla kimseye yüz suyu dökme.
94. Hem fodul, hem kibirli olmaktan sakın.
95. Kimsenin düşmanlığını celbetme.
96. Kavga ve gürültüden uzak dur.
97. Daima yanında para ile çakı veya parmağında yüzük bulunsun,
bunlarsız gezme.
98. Kendini küçük düşürüp horlatacak dereceye varmamak şartıyla
herkese karşı nezaketle muamele et.
99. Tevazudan ayrılma.
100. Ömrün oldukça Allah'a sıdk-u ihlâs ile müteveccih ve mütevekkil
ol.
—141 —
FHAZRET-İ LOKMAN HEKÎM'İN
MUHTELİF ESERLERDEN DERLENEN
HİKMETLİ SÖZLERİ
Kaynakları gösterilerek muhtelif eserlerden derlediğimiz Hz. Lokman
Hekîm'in oğluna öğütleri ve hikmetli sözleri aşağıda sıralanmıştır:
1. Akıllı olan kimse, iyilikleri yapmak ve kötülüklerden kaçınmak
için çalışmalıdır. Çünkü Allahü Teâlâ'ya, yapılan işler gizli kalmaz ve kayıp
da olmaz. Herkes, yaptığının karşılığını görür. Noksan sıfatlardan münezzeh,
kemal sıfatlarla muttasıf bulunan Allahü Teâlâ, oğlunun Lokman'a:
"Ey babacığım! Eğer ben hiçbir kimsenin görmediği yerde günah
yaparsam, tek olan Allahü Teâlâ o günahı nasıl bilir?" sorusuna; babası
Lokman’ın verdiği cevabı şöyle anlatır:
— "Ey yavrum! Hakîkaten (yaptığın iyilik ve kötülük) bir hardal
tanesi kadar olsa da bir kaya içinde, ya göklerde, yahut yerin dibinde
(gizlenmiş) olsa bile Allah onu getirir. (Meydana çıkarır ve hesabını görür.)
Çünkü Allah, lâtiftir: İlmi her gizli şeye ulaşır. Habîr'dir: Her şeyin
künhünü bilir."®
2. Yavrum! Bazı peygamberlere hizmet ettim, kendilerinden sekiz cümle
öğrendim:
1) Eğer
namazda isen kalbini muhafaza et.
(1) Rûh'ül
Beyan: 7/81,
— 142 —
2) Yemekte isen boğazını muhafaza et.
3) Başkasının evinde isen gözlerini muhafaza et.
4) İnsanlar içerisinde isen dilini muhafaza et. İki şeyi devamlı
zikret:
5) Allah'ı,
6) Ölümü. İki şeyi de unut:
7) Başkalarına yaptığın iyiliği,
8) Başkalarının sana yaptığı kötülüğü.(2)
3. Ey oğlum! Başlangıçta senin önüne -sevdiklerinden veya
sevmediklerindenbir iş teklifi gelirse, onu önce kendi vicdanına danış. Ve bil
ki, senin iyiliğin ve hayrın hangisinde ise onu yap.(3)
4. Yavrucuğum! Gücün yeterse kullardan zulmü kaldır. Allah da senin
cezanı kaldırır. Onun intikamından kendini korumuş olursun. Şânı yüce olan
Allah'ın "müntekim (intikam alıcı)" olduğunu da hatırla. Onlara
adalet yap. Zalimlerden, mazlumların hakkını talep et. Eğer zulüm yaparsan,
gerçekten bil ki, senin zulmün (kıyamet gününde) o mazlûmun önüne geçer ve
Allah'ın cezası o zalim kişiye isabet eder, zulüm yapanla beraber kalır ve devam
eder.(4)
5. Yavrum! Dünyada ibadet ve taaatma gayret et ki, âhirette sana yar
olsunlar. Dünyayı da büsbütün terk etme. Helâlinden rızık kazan ki, kimseye
muhtaç olmayasın. Çünkü çoluk çocuğun geçindirilmesi, erkeklerin üzerine
yüklenmiştir. Bazan ye, bazan oruç tut. Çünkü oruç, şeh-
(2) Rûh'ül
Beyan: 7/73,
(3) Rûh'ül Beyan: 7/83,
(4) Rûh'ül Beyan: 7/88,
— 143 —
veti
keser. Namazına da devamlı ol. Muhakkak ki, namaz, (nafile) oruçtan üstün bir
ibadettir.0’
6. Ey oğul! Oruç ve riyâzatı (nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile
geçinmeyi) vücut sevmez. Güzel ahlâk ve namazı da nefis sevmez. Çünkü nefis,
her şer ve hevâ (kötü ve boş) şeylerin kaynağıdır.0’
7. Babanın çocuğunu terbiye etmek için dövmesi, ekin için yağmur
gibidir. Çünkü ekin, gökten inen yağmur damlalarıyla gelişir.0’
8. Ey yavrum! Sen cenazelerde hazır ol. Düğünlerden kaç. Çünkü
cenazelerde bulunmak, sana âhireti hatırlatır. Fakat düğünlerde bulunmak, seni
dünyaya bağlar.
Dünyadan da öyle uzak olma ki, eşin ve çocuğun vardır. Zarurî geçimini
kazan. Hevâdan (boş şeylerden, nefis isteklerinden) vazgeç, hayâdan (utanma
hissi ve Allah korkusundan) vazgeçme.
Ekmeğini elde etmeye muktedir olana kadar, rızık için kötü feryad etmeyi
kes, Allah'dan iste. Onlar (düğün dernekte bulunmak, rızık için kötü feryad
etmek, hayâsızlığa düşmek), şeytanın tuzaklanndandır ve fitne sebebidir/8’
9. Yavrum! Sana dinin emirlerine sarılmanı tavsiye ederim. Çünkü,
gündüzleyin zem yapan, geceleyin gam çeker/9’
10. Yavrum! Kim nefsinin vaizi olup onu kötülüklerden korursa, Aziz ve
Çelil olan Allah onu muhafazası altında bulundurur. Kim insanlara acır da
nefsinden
(5) İhya:
4/55,
(6) Rûh’ül
Beyan: 7/83,
(7) Rûh'ül
Beyan: 7/76,
(8) Rûh’ül
Beyan: 7/82, Rûh'ül Meânî: 21/84,
(9) Rûh'ül
Meânî: 21/83,
— 144 —
fedakârlıkta
bulunup iyilik ederse, Allah da bu sebeple onun izzetini artırır.
Allahü Teâlâ'ya ibadet hususunda nefsi zelil eylemek, günahla aziz
etmekten daha iyidir. Ümid ettiğini, Aziz ve Çelil olan Allah’dan bekle. Allahü
Teâlâ'ya ma'siyet (günah işlemek) üzere devam edersen, hayat suyunun kesileceğini
bil. Teşbih edilmeğe lâyık olan Allah'dan gereği gibi kork. Şânı yüce olan
Allah'ın rahmetinden ümidini ke§me.’10)
11. Yavrum! Kim yalan söylerse, yüzünün suyu gider. Yalancılık ve
eğrilikten sakın. Çünkü yalan, kınından sıyrılmış bir kılıçtır.
Ey oğul! Güzel ahlâklı ol. Kim kötü ahlâklı olursa, kederi çoğalır. Büyük
taşlar, yerlerinden daha kolay nakledilir. Bazı şeyleri anlamış görünen
kişilerin, anlamadıkları bilinir.’111
12. Yavrum! Taş, demir ve her ağır yük taşınabilir. Lâkin kötü komşudan
daha ağır bir yük yüklenmedim. Mermer taşlarını tattım (taşıdım). Lâkin
fakirlik hastalığından daha kötü bir şey tatmadım.
13. Ey oğlum!. Ağzından çıkan sözlere dikkat et. Muhakkak ki sen,
sustuğun zaman selâmet bulursun. Sözlerden ancak sana faydası olanı konuşman
gerekir.
14. Ey yavrum! Nefsini -senin ona, onun da sana ihtiyacı
olmayanarkadaşının nefsinden aşağı tut. İnsanların övmesini istemeyen kişiler
gibi ol. Onların seni yermesine, ayıplarını söylemesine de fırsat verme. Çünkü
nefsin ondan zahmet çeker. İnsanlar da sana kızar.
(10) Rûh'ül Meanî: 21/83,
(11) Rûh'ül Meânî: 21/83,
— 145 —
15. Ey oğul! Cahillerden elçi seçme. Eğer bilgili, hakîm birini
bulamazsan, kendi nefsinin elçisi ol.(l2)
16. Yavrucuğum! Kelimelerin güzel ve yüzün güleç olsun ki insanlara,
atâ ve ihsan sahici olanlardan daha sevgili olasın.03’
17. Ey yavrum! Ancak müttaki olanların yemeğinden ye.04’
18. Yavrucuğum! Allahü Teâlâ, peygamber göndermiştir. Ona ilim ve
beyan vermiştir. Benim söylediğim ondandır.05’
19. Oğulcuğum! Tevbeni tehir etme (geciktirme). Çünkü ölüm ansızın
geliverir. Allah'dan kork! Kalbin günahkâr olduğu halde sana ikram etsinler
diye, kendini insanlara müttaki gösterme.06’
20. Oğlum! Seher vakti uyurken, sakın ol ki Hakk'ı zikir ve teşbih
eden horoz, senden akıllı ve uyanık çakıp da seni geride bırakmasın.07’
21. Lokman Hekîm, ilk defa oğlunu şirkten men etti ve şirkin
fenalığını ona anlattıktan sonra Allah'ın ilim ve kudretiyle -yapılan iyilik ve
kötülüğün her çeşitini bildiğini ve bunlardan hesaba çekeceğini anlatarakonu
korkuttu.
Daha sonra da tek olan Allah'a îmanı kuvvetlendirecek ibadetleri oğluna
emretti. Ve ibadetlerden de ilkin namazı devamlı kılmasını ihtar ederek şöyle
öğüt verdi:
— "Yavrucuğum! Namazı devamlı kıl..."08’
(12) Rûh'ül Meânî: 21/83,
(13) Rûh'ül Meânî: 21/84,
(14) Rûh'ül Meânî: 21/84,
(15) Rûh'ül Beyan: 7/77,
(16) Bilmen Tefsiri: 6/2744,
(17) Eyyühel Veled: 39,
(18) Mecalis-i İrşadiye: 449,
— 146 —
22. Ey oğul! Oruç, şehveti gideren bir evdir, fakat rızkı gidermez.
İnsanı hafifletir ki, namazı zamanında kılabilsin. Allah'ın yanında namaz,
(nafile) oruçtan iki kat sevgilidir.09’
23. Ey oğlum! Çok uyuma, çok yeme. Kim, çok uyur ve çok yerse, kıyamet
günü iflas etmiş olarak gelir; hiçbir güzel ameli bulunmaz/20’
24. Ey oğlum! Bilmediğini öğrenmen, bildiğinle amel etmedikçe, sana
hayır vermez. Bu şuna benzer: Bir adam odun yüklenmiştir, sırtında taşıyor.
Fakat yükü ağır geliyor, takatsiz düşüyor... Buna rağmen odunların bir kısmını
atması gerekirken, o hâlâ yükünün üzerine başka odunlar eklemektedir../2”
25. Edeb, yeğdir (üstündür) nesepten; ve amel (ibadet) yeğdir,
maldan, ve ilim yeğdir, bütün dünyadan ve ehlinden/22’
26. Ey yavrum! Ben sana pek çok öğütler verdim. Sana verdiğim
öğütleri, eğer dağa vermiş olsaydım, dağ parça parça olurdu, dedi.
Denilmiştir ki:
Onun bu öğüdü üzerine, oğlu da müslüman oldu/23’
27. Yavrucuğum! Her ne zaman bir günah işlersen, arkasından sadaka ver
ve tevbe et/24’
28. Ey oğul! Halka iyilik eyle. Her işte acele etme.
Sabır ile tâ muradın hasıl ola (muradına eresin)/25’
(19) Rûh'ül Beyan: 7/83,
(20) Mükâşefet’ül Kulûb: 1/27,
(21) Rûh'ül Meânî: 6/475,
(22) Envar'ül Âşıkîn: 158,
(23) Rûh'ül Meânî: 6/476,
(24) Bilmen Tefsiri: 6/2744,
(25) Taberi: 1/383,
29. Oğlum! Bir işi güzel talep etmek, ilmin yarısıdır.
İnsanlara sevgi, aklın yarısıdır.
Geçimde tedbirli olmak, kazancın yarısıdır.
Oğlum! Hakim bir kimseyi elçi yap, ama ona bir tavsiyede bulunma. Hakim
bir elçi bulamazsan, kendi nefsinin elçisi ol.(26)
30. Ey oğul! Kanaat cübbesini başına çek. Hakka teveccüh ile otur.
Elinde olanlardan fakirlere ver. Bil ki bu dünyanın bir benzeri de şudur: Bu
dünya bir gölgeye benzer, sen onu durur sanırsın, fakat o yürür. Lâkin yürüdüğünü
göremezsin, birazdan görürsün ki kaybolmuş.’27’
31. Ey oğlum! Merhamet edene, merhamet edilir. Susan, selâmet bulur.
Hayır söyleyen, kazanır. Şer söyleyen, günahkâr olur. Diline sahip olmayan
pişman olur.’28’
32. Ey oğul! Küçüklüğünde edep öğren. Büyüklüğünde faydasını göresin.
Küçüğü, küçüklüğünden dolayı hakir görme; o küçükler, yarının büyükleri
olacaktır.’29’
33. Ey oğul! Halka, vaaz ve öğüt verip kendini unutma. Bildiğinle
amel et ki, ecir ve sevaba nail olasın.
34. Benim oğlum! Bağış ve hibeyi ehline ver, gayrısma verme. Nakes
olana (iyilik bilmeze), atâ ve iyilik etsen, ettiğin iyilik yerini bulmayıp,
hebâ (yok) olur.
35. Ey oğul! Emanet ehli ol, tâ ki, zengin olasın.
36. Ey oğul! Yaramazlara evlât olmaktan, iyilere kul (köle) olmak daha
iyidir.’29’
37. Ey oğul! Saâdetin nişanı dörttür:
(26) Bostan'ül
Arifin: 790,
(27) Müzekkin
Nüfûs: 66,
(28) İhya:
4/55,
(29) Arâis'ül
Mecalis: 227-229,
— 148 —
1) Biri doğruluktur,
2) Ve biri edeptir,
3) Ve biri bilimdir,
4) Ve biri de emaneti ehline (sahibine) vermektir.00’
38. Oğlum! Acı olma, atılırsın. Tatlı olma, yutulursun.01’
39. Ey oğlum! Kötülükten ve acelecilikten sakın. İşbu iki huydan
çirkin şey yoktur. Er odur ki, her hususta iyi ve kötüye sabır ve tahammül
eder, herkesle güzel geçinir. Başkalarına iyi muamele ve ikram eder.
Cahillerden sırrını saklar, alçakların sohbetinden kaçınır.
40. Ey oğul! Görünüşünde sâlih (iyi), içinden fâcir (kötü) olmayasın.
41. Ey oğul! Malını, cimrilikle tutma; onu büsbütün har vurup harman
savurma. (İkisi ortası harca.)02’
42. Yavrum! Bir kimse, kötü arkadaşlara sahip olursa, selâmet
bulamaz.
Bir kimse, kötü yerlere girip çıkarsa, itham (töhmet) altında kalır.
Diline sahip olmayan kimse, pişman olur.03’
43. Yavrucuğum! Mide dolarsa, fakir uyur. Hikmet susar, âza ibadetten
kalır.04’
44. Ey oğlum! Seni ilk sakındıracağım şey, nefsindir. Çünkü her nefsin
bir hevâsı, bir nefsânî isteği vardır. Eğer nefse, nefsânî isteğini verirsen,
azar ve başka şeyler ister. Çakmak taşında ateşin gizlenmesi gibi, nefsânî
arzular da
(30) Envar'ül
Âşıkîn: 158,
(31) Bostan'ül Arifin: 817,
(32) Arais'ül Mecalis: 227,
(33) Bostan'ül Arifin: 816,
(34) Bülûğ'ul Meram: 4/376,
— 149 —
kalbde
gizlidir; çakılırsa parlar, kendi haline bırakılırsa gizlenir/35’
45. Ey yavrum! Senden, bir kimse bir şey sormayınca haber verme ve
söyleme.
46. Yavrucuğum! İyilik bilmeze, iyilik etme ve öğüt verme ki, zâyi
ola. Çünkü merkebe, zaferan versen yer ve ne kadar saman versen yer, fark
eylemez/36’
47. Ey yavrum! Ben, sükûtumdan dolayı asla nedamet bulmuş olmadım.
Çünkü: "Sözüm gümüşten olsa bile sükût altındır."07’
48. Oğlum! Halk, sözleriyle iftihar ettikleri zaman sen de susmakla
iftihar et. Zira insanın lisanı sabah-akşam, refiki (arkadaşı) olan bir azâya:
"-Ne haldesiniz?" diye sorar. O da: "-Sen bizi kendi halimize
bıraktıkça, salâh (iyilik) ve selâmet üzereyiz cevabını verir" der/38’
49. Oğlum! Mideni yemekle doldurma. Aklın eksik, anlayış kabiliyetin
noksan olur/39’
50. Ey oğul! Eğer daima sağlık dilersen, şu sekiz şeye dikkat et:
1) Gündüz çok uyuma,
2) Ve gece az uyu,
3) Sidiği tutma,
4) Çok cima' etme,
5) Geceleyin çok su içme,
6) Aşırı doyuncaya kadar yemek yeme,
(35) İlâhî
Nizam: 2/526,
(36) Taberi:
1/383,
(37) Bilmen
Tefsiri: 6/2744,
(38) Eyyühel
Veled: 85,
(39) Müzekkin
Nüfus: 270,
— 150 —
7) Acıkmadıkça yemek üzerine yemek yeme,
8) Az yemekle kanaat eyle.
Bütün hastalıkların başı bu sekiz şeydir.(40)
51. Ey yavrum! Eğer sen, ölüm hususunda şüphede isen uyuma. Muhakkak
ki, uyuduğun gibi öleceksin. Eğer öldükten sonra dirilme hususunda şüphede
isen, uykudari uyanma. Muhakkak ki sen, uykudan uyandığın gibi, ölümünden
sonra öylece dirileceksin.’41’
52. Yavrucuğum! Dünyadan sana ulaşanı al. Kazandığından arta kalanını
âhiretin için harca, infak et (ihtiyaç sahiplerine dağıt).’42’
53. Dünyada hor olmak, yeğdir (üstündür) şerif olmaktan,
Ve âhirette aziz olmak yeğdir, hor olmaktan. Her kim dünyayı seçip
âhireti terk eylese, dünyada fitneye uğrar ve âhirette mahrum kalır.’43’
54. Ey yavrum! İşlerini âlimlere danış.’44’
55. Vücut sağlığı, dinin emirlerini tutmakladır.’45’
56. Oğlum! Hasta olmadan önce tabip çağır.’46’
57. Ey oğlum! Bir topluluğa vardığın zaman, önce onlara selâm ver.
Sonra bir kenardaki boş yere otur. Onlar sana bakıp da konuşmadıkça, sen de
onlarla konuşma.
Eğer onlar, bulundukları mecliste Allah'ı zikrediyorlarsa sen de
onlarla beraber otur. Eğer o mecliste Al-
(40) Taberi:
1/383,
(41) İhya:
1/356,
(42) İhya:
4/55,
(43) Mevâkib
Tesiri: 2/199,
(44) Rûh'ül
Meâni: 6/475,
(45) Beydavî
Tefsiri.
(46) İslâm
Ansiklopedisi: 7/65,
— 151 —-
lah'dan
gayrisini zikrediyorlarsa, derhal oradan ayrıl, o meclisi terk et.(47)
58. Oğlum! Dostlarının bir şeyini reddetme. Fakat Allah'ın
istediğinden başka türlü hareket edecek kadar da ileri gitme.(48)
59. Sabrın başlangıcı zor, sonu tatlıdır.
60. Adalet, öyle bir binadır ki asla viran olmaz.
61. Doğru konuş, fakat sert olmasın.
62. Çok yeme, sıcak yeme, çiğ yeme.
63. Yemeğe tok, ilme açpl.
64. Halka yakın ol, doğru konuş.
65. Şüphe seni kimse ile dost etmez.
66. Düşman, daima düşmandır.
67. Mal biriktirenle ilmini saklayan, bu dünyaya hasret gider.
68. Ekmekle tuz ikram edenin bile iyiliğini unutma, hakkında dua et.
69. Sorulmadan hiçbir şeye kanşma.
70. Fesatçılarla yaşayanların huyları onlara da geçer.
71. Fırsat elindeyken halkla iyi geçin, düştüğünde seni
kaldıracaklar, onlardır.
72. Acele, sabra mâni olur. Muradına erişemezsin.
73. Nankörlere yakın durma, iyilik ve öğütlerin kaybolur.
74. İyilik, insanın emniyet kemeridir.
(47) İbn-i Kesîr Tefsiri: 913,
(48) Arais'ül Mecalis: 228,
— 152 —
75. İyilikte dost düşman ayırma.
76. Sükût, selâmet kapısını açan tek anahtardır.
77. Güzellik, huy fenâlığmı ve cehaleti gidermez.
78. Cömert ol ki, itibann artsın.
79. İnsanı yükselten akıldır.
80. Şükür, nimeti bereketlendirir.
81. İdaresini bilen için az mal, israf edilen maldan iyidir.. Çünkü
idare edilen mal çoğalır, israf edilen mal azalır.
82. Başkasına akıl vereceğine, kendi malını kaybetme.
83. Küçüğünü hor görme. Küçüklük, büyüklük ancak Allah huzurunda belli
olur.
84. Halk sende olmayanla seni överse, aldanma.
85. Doğru da olsa yemin etme.
86. İyilik dost kazandırır.
87. Sabır murada, kanaat zenginliğe götürür.
88. Olgun insanın mihenk taşı, akıl danışmak, güler yüz, nefse
hakimiyet, acıya katlanmayı verir.
89. Yürüyüşün kararlı olsun.
90. Bağırıp çağırma, seslerin en kötüsüdür.
91. Elde edilen hikmetler, balın peteğine taşınan çiçek özleri
gibidirler. Yüzlerce olsalar da süzüle süzüle ikiye inerler. Bunlar:
1) Çekilen
cefâ ile, 2) Yapılan iyiliğin unutulmasıdır.
92. Allah ile ölüm, hatırdan çıkmamalı.
— 153 —
93. Hekimler, ahmaklığa deva bulamazlar.
94. Büyüğü olmayan kimse, başım taşa vurur.
95. Balta beden, acı söz can yaralar. (Balta yarası iyileşir ama, dil
yarası iyileşmez).
96. Servet düşmanlığı, insana ıztırap verir.
97. Kanaat, zenginliğe götüren merdivendir.
98. Sus ve düşün.. Dil belâsından kurtulmanın devası bunlardır.
99. Büyüklere karşı ne diren, ne karşı gel.
100. İnsanın vefakâr malı, âhiret için biriktirdiğidir. El için
toplanan, miras bırakılan, lâkin hesabı verilen, mal değildir.
101. Dost edineceğin insanı önce kızdır. Yaptıklarını incele ve
kararını öyle ver.
102. Seni anlamayanlara uğrama.
103. Gündüzleri hiç, geceleri az uyuyun.
104. Sıkışınca işemek, bedenin yükünü hafifletir.
105. Yazın dereden, kışın gözeden su içme.
106. Geceleyin su içmek ağrı yapar. Ayak üstü, hele terliyken su tası
ele alınmamalıdır. Midede dert (hastalık), bedende kırıklık sebebi olur.
Oturarak, ağır ağır (eme, eme) su içmek, terin geçmesini beklemek lâzımdır.
107. Oburluk, bedenin baş düşmanıdır. İştahsızlık da öyle.
108. Yıkanınca, bir zaman sarınıp uzanmalıdır.
109. Yemekten sonra yürümek gereklidir.
110. Ayağını sıcak tut, başını serin.
— 154 —
Kendine bir iş bul, düşünme derin..(49)
Lokman Hekim'in oğluna üç nasihati:
111. 1) Oğlum! Ormanda veya ağaçlık altına yatıp uyuma.
2) Ekmeğini şekerle ye.
3) Büyüklerin sözlerini dinle.
112. Oğlum! 1) Devlet adamı ile dost olma. 2) Karıyı sırdaş edinme.
3) Alçak adama borçlanma.
113. Hasta olmamak için:
1) Çok yemeyiniz,
2) Sıcak yemeyiniz,
3) Çiğ yemeyiniz.
114. Hamam yaptıktan sonra uyuyun, velev ki bir dakika olsa bile.
Cima' yaptıktan sonra derhal idrar boşaltın, velev ki bir damla olsa bile.
Yemekten sonra muhakkak yürüyün, velev ki bir metre olsa bile.
115. Düşman, düşmanlık etmekten geri kalmaz. Her dostuna güvenme/50’
116. Oğlum! Günahın zerresinden kaç. Gazaba uğrayacakmışsın gibi
Allah'dan kork. Lâkin korkudan fazla ümid bağla.
117. Ayak yolunda (helâda) çok oturma, ciğerlerine hastalık gelir. Çok
da tutma (sidiğini bekletme), hastalık yapar.
(49) A.
Cemil AKINCI: Lokman Hekim, s. 13-211,
(50) İ.
YARDIMCI: Sağlık Forklorümüzde Lokman Hekim, s. 18-43,
—155 —
118. Lokman Hekim'e sormuşlar:
— En büyük nimet hangisidir? Lokman:
— İyi huylu olmaktır, demiş.
119. Yine sormuşlar:
— En hayırlı sermaye nedir? Lokman:
— Sağlıktır, cevabını vermiş.01’
120. Sırrını sakla, az söyle.
121. Kavline (sözüne) sadık ol.
122. Kavgadan hazer eyle (kaçın). Bilâ sebep (sebepsiz yere), kimse
ile husûmet eyleme.
123. Fukarayı (fakirleri) tahkir etme (hor görme).
124. Ululara (büyüklere) riayet eyle.
125. Akranınla sohbet et.
126. Bilmediğin adama muîn (yardımcı) olma.
127. Tez inançlı olma (inancını çabuk değiştirme).
128. Herkese halîm (yumuşak) olma.
129. Az kimse ile münasebet eyle (yakınlık kur).
130. Şol kimseye itimat etme (güvenme) ki, seninle düşmanlığı geçmiş
ola.
131. Zayi olup gitmesi muhal olan nesne için gam yeme (üzülme).
132. Kendinden ulu ile mücadele etme (çekişme).
133. Müstakîm (dosdoğru) ol.
134. Musibete sâbir ol (başa gelene sabret).
(51) İlhan
Yardımcı: Hz. Lokman ve Sağlık Öğütleri, s. 29-34,
— 156 —
135. Halka mütevazî ol.
136. Sözü fikir eyle, ondan sonra söyle (önce düşün, sonra konuş).
137. Sırrını oğlana (çocuğa) ve dîvaneye (deliye ) söyleme.
138. Malını kimseye bildirme.
139. Zemmâm (zem ve gıybet edici) olma.
140. Mağrur (gururlu, kibirli) olma.
141. Kimsenin hatırını yıkma.
142. Herkesin hatırını hoşça tut.
143. Yaramaz kimse ile musahabet (arkadaşlık) etme.
144. Salihlerle hemnişin ol (iyi kişilerle arkadaşlık eyle).
145. Kendi halini fikir eyle (önce kendi ayıbını gör), elin ayıbına
nazar etme.
146. Lisanını elfâz-ı küfürden hıfzeyle (dilini küfür sözlerden koru).
147. Sadakayı terk etme; zekâtı men etme.
148. Savmı (orucu) tut.
149. Beş vakit namazı terk etme, kıl.
150. Şehadet kelimesini lisanından eksik etme.
151. Tevbe ve istiğfara müdavim ol (kötülüğü terk eyle, Allah'dan af
dile, azimli tevbe edip bir daha tevbeni bozma).
152. Hîle ve hud'a etme (sahtekârlık ve aldatma yapma).
— 157 —
153. Salavat-ı şerîfeye meşgûl ol (mübarek duaları okumakta, nimete
şükür etmekte ve ibadet yapmakta müdâvim ol).
154. Ve dâima takvâ (Allah'dan korkup bütün kötülüklerden kaçınmak)
üzere ol.<52)
155. Lokman'a:
— Su hakkında ne buyurulur? diye sual edince, Ulu Hekim:
— Su bir ilâçtır, su hayat menbaı (kaynağı)dır; kullanmasını bildiğiniz
müddetçe, demiş.
156. Yine Lokman'a:
— Hamamın şifalı olup olmadığından sorarlar?
Bu büyük ve yüce Hekim cevap verir:
— Hamam çok faydalıdır. Suda şifa vardır. Hamamda ise şifanın şifası.
Lâkin hamamın iki kapısı olmalı, birinden girmeli, ötekinden çıkmalıdır.
157. Lokman'ın oğlu, kasabadan dönerken atından iner, idrar yapar.
Yoldaşları Lokman'a şikâyet ederler:
— Oğlunuzu iyi terbiye ediniz, derler.
Lokman cevap verir:
— Evet terbiyede kemâli bulmuş değil. Madem ki idrarı gelmiştir, atı
üstünde yapacaktı bu işi, demiş.
(Kıssadan alacağımız hisse: Sağlık isteyen idrarını bekletmesin,
demektir.)
(52) Kastamonu-İnebolu
İlçesi Yeşilöz (ibraz) Köyü Camiindeki Osmanlıca Levhadan sadeleştirilerek
alınmıştır.
— 158 —
158. Lokman Hekim, midesinden şikâyet eden bir zâta şu tavsiyede
bulunur:
— Yemekten sonra ya sırt üstü yat, ya da kırk adım at.
159. Lokman, bir gün seyahata çıkıp gezerken burnuna sarımsak kokusu
vurur. Bakar ki o belde sarımsakla dolu. Bana burada ihtiyaç olmaz. Bu yerde
sarımsak var. Her derde deva, ümmü şifa (şifaların anası) bir nesne, demiş.
160. Soğanın çiği zarar, pişmişi yarar.
161. Her hastalığın başı acıkmadan taam (yemek) yemektir.
162. İçki, ümmü şifa değil, bilâkis hastalık ve pisliklerin anasıdır.
163. Cenabetten (pis olandan), keramet beklenmez.
164. Çok su, çok uyku getirir. Çok uyku da ölüm getirir.
165. Duvarı nem, insanı da gam yıkar.
166. Gençliğinde hızlı giden, tez kocar.
167. Kişinin işi ne ise, düşü de odur.
168. Yatarken tatlı yiyenin, uykusu da tatlı olur.(53)
(53) Merhum
İhsan Ozanoğlu'nun 18.8.1978 tarihli değerli mektubundan derlenmiştir.
— 159 —
GHZ. LOKMAN HEKÎM’İN
OĞLUNA ETTİĞİ NASÎHATLAR
Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi "LOKMAN HEKÎM" maddesinde
Lokman Aleyhisselâm’ın kısaca hayatı anlatıldıktan ve Kur'ân'daki
nasîhatlarının meâl ve açıklamaları yapıldıktan sonra:
"Lokman Hekîm'in mûteber kitaplarda bildirilen hikmetli sözleri,
nasîhatlan, menkıbe ve hâlleri, bilhassa kendi oğluna ettiği nasîhatlardan
Kur'ân-ı Kerîm'de bildirilenleri, altın harflerle yazılsa yerinde olup pek
çoktur. Bunlardan bazıları şunlardır.." denilerek oğluna ve onun şahsında
bütün insanlığa verdiği öğütler nakledilmiştir. Biz de önemine binaen
"Oğluna Ettiği nasîhatlar" bölümünü aynen veriyoruz: (4/160-170)
1. "Ey oğlum! Takvâyı kendin için âhiret sermâyesi edin. Çünkü
takvâ, mal ve mülk ile olmayan bir ticârettir."
2. "Ey oğlum! Cenâzede hazır bulun. Çünkü cenâze, sana âhireti
hatırlatır. Haram ve günahlar ise, senin dünyaya karşı meylini artırır."
3. "Ey oğlum! Yalan söyleyen kimsenin nûru gider, kötü huylu olan
kimsenin gam ve kederi çoğalır. Anlayışsız kimseye bir meseleyi anlatmaktan,
bir kayayı yerinden oynatmak daha kolaydır."
4. "Ey oğlum! Cahili bir yere elçi olarak gönderme. Eğer akıllı
ve hikmet sâhibi birini bulamazsan kendin git."
5. "Ey oğlum! Allahü Teâlâyı anan (hatırlayan) insanlar
görürsen, onlarla otur. Alim olsan da, ilminin fay-
— 160 —
dasını
görürsün ve ilmin artar. İlmin yok ise sana öğretirler. Allahü Teâlâ onlara
olan rahmetinden seni de faydalandırır."
6. "Ey oğlum! Allahü Teâlânm zikredilmediği meclise rastlarsan,
orada oturma. Sen âlim olsan da, ilmin sana fayda vermez. Eğer ilmin yok ise
câhilliğin fazlalaşır. Onlarla bulunman sebebiyle, Allahü Teâlâ’nın gazâbı
sana isâbet eder."
7. "Ey oğlum! Dünya derin deniz gibidir. Çok insanlar onda
boğulmuştur. Takvâ gemin, imân yükün, tevekkül hâlin, salih amel azığın olsun.
Kurtulursan Allahü Teâlânm rahmetiyle, boğlursan günahın sebebiyledir."
8. "Ey oğlum! Ben nice ağır yükler taşıdım. Kötü komşudan
ağırını görmedim. Nice acılar tattım, fakat fakirlik gibi acı tatmadım."
9. "Ey oğlum! Helâl lokma ye ve işlerinde âlimlere danış.
İşlerini nasıl yapacağını onlara sor."
10. "Ey oğlum! Bir hatâ işlediğinde hemen tövbe et ve sadaka
ver."
11. "Ey oğlum! Ölümden şüphe ediyorsan uyku uyuma. Uyuduğun ve
uyumak mecburiyetinde olduğun gibi, ölüme de mahkûmsun. Dirilmekten de şüphe
ediyorsan uykudan uyanma. Uykudan uyandığın gibi, öldükten sonra da
dirileceksin."
12. "Ey oğlum! Merhamet eden merhamet bulur. Sükût eden selâmete
erer. Hayır söyleyen kâr eder. Kötü konuşan günahkâr olur. Diline hâkim olmayan
pişmân olur."
13. "Ey oğlum! Kanâatkâr olursan, cihânda
senden zengin kin.se yoktur."
—161 —
14. "Ey oğlum! Başkasına hased eden ızdıraptan kurtulamaz."
15. "Ey oğlum! Mala tok, hikmete aç olasın."
16. "Ey oğlum! Sözü tatlı söyle; katı, kaba, sert söyleme. Çok
zaman sus. Tefekkür et. O zaman dilin belâsından emin olursun."
17. "Ey oğlum! Sende olmayan faziletler ile insanlar seni
medhederlerse, zinhâr mağrur olma (gururlanıp kibirlenme). Kendinden aşağısını
hor görme, ahmaklara ve câhillere sükût eyle."
18. "Ey oğlum! Her hâlinde, Hakk Teâlâ Hazretlerine sığın. Her
şeyi Hak'tan bil."
19. "Ey oğlum! Müslümanlar hakkında kötü düşünme. Sû-i zannı terk
eyle. Zirâ sû-i zan, seni hiç kimse ile dost yapmaz."
20. "Ey oğlum! İnsanlara güler yüzlü ve doğru sözlü ol. Selâmı
yaymayı âdet edin."
21. "Ey oğlum! İnsan cimri olunca, onun hakkında kötü sözler çok
olur."
22. "Ey oğlum! Az mal; güzel idâre ile çok olur. Çok mal; kötü
idâre ile israf (yok) olur."
23 "Ey oğlum! Sakın kıymetini bilmeyenlere
gitme. Ana-baba hakkını gözet. Hakiri tahkîr eyleme (aşağı görme). Kibre
kapılma. Allahü Teâlâ Râfi ve Hâfıd (yükselten ve alçaltan)dır. Zirâ O, hakiri
aziz; fakiri zengin yapar. Dilerse, azizi zelil; zengini fakir yapar."
24. "Ey
oğlum! Kötü huylu, her ne kadar güzel ve yakışıklı olsa da, onun sohbetinden
kaç. Zirâ onun cemâli (güzelliği) kötü huyunu örtmez."
— 162 —
25. "Ey oğlum! Kılıcın parlaklığına bakma. Fiili (işi)
kötüdür."
26. "Ey oğlum! Tevbeyi yarma bırakma. Çünkü ölüm, ansızın gelip
yakalar."
27. "Ey oğlum! Dünyanın sevinç ve neşelerini tertibe ettim.
İlimden lezzetli bir şey bulamadım."
28. "Ey oğlum! Yakîn ve sabrı sanat edin. Allahü / Teâlânm haram
kıldığı şeylerden uzak olursan, dünyada zâhid ve mücâhid olursun."
29. "Ey oğlum! Ticâret olarak, takvâya (Allahü Teâlâdan korkmaya)
sarıl. Zirâ o, mal olmadan kâr getirir."
30. "Ey oğlum! Sıhhat gibi zenginlik, güzel ahlâk gibi nîmet
yoktur."
31. "Ey oğlum! Bildiğin şeyle amel edinceye kadar, bilmediğin
şeyi öğrenmeye çalışma."
32. "Ana babanın evlâdını terbiye için dövmesi, zirâate su vermek
gibidir."
33. "Ey oğlum! Horoz senden daha akıllı olmasın! O her sabah,
zikir ve tesbîh ediyor, sen ise uyuyorsun."
34. "Ey oğlum! Seçilmiş kullara teslim ol, kötülerle dost
olma."
35. "Ey oğlum! Dünya geçici ve kısadır, senin dünya hayâtın ise
azın azıdır. Bunun da azının azı kalmış, çoğu geçmiştir."
36. "Ey oğlum! Sükût etmekten pişmân olmazsın. Söz gümüş ise
sükût altındır."
37. "Ey oğlum! Amel ancak yakîn (Allahü Teâlâya ait olan ilim ve
mârifet) ile yapılır. Herkes yakîni nisbetinde amel eder. Amel noksanlığı,
yakîn noksanlığından gelir."
—163 —
38. "Ey oğlum! Altm, ateşle tecrübe edildiği gibi; kul da, belâ ve
musibetlerle tecrübe edilir. Kulun derecesi, bunlara olan sabrı nisbetinde
anlaşılır."
39. "Ey oğlum! Kötü huydan, gönül dağınıklığından sakın. Sabırsız
olma. Yoksa arkadaş bulamazsın. îşini severek yap, sıkıntılara katlan. Bütün
insanlara karşı iyi huylu ol. Çünkü insanlara karşı iyi huylu olan ve onlara
güler yüz göstereni herkes sever."
40. "Ey oğlum! Dünyadan yetecek kadar nasibini al. Yoksa insanlara
muhtaç olur, ellerine bakarsın."
41. "Ey oğlum! Kötü kadından sakın. Çünkü o, vaktinden önce seni
kocaltır. Kötü kadınların şerrinden kork. Çünkü onlar iyiliğe çağırmaz."
42. "Ey oğlum! Helâl kazanarak yoksulluktan korun. Yoksul düşen
kimse üç musibetle karşılaşır.
1- Din zayıflığı; çünkü fakirlik, insanı kötülüğe sürükler.
2- Akıl zayıflığı, çünkü ihtiyaç düşüncesi insanı şaşırtır.
3- Mürüvvet ve insanlığı kaybolur. Bunlardan daha büyüğü de insanların
maskarası olur."
43. "Ey oğlum! Şüphesiz hikmet, yoksulları, pâdişâhların
meclislerine oturtur."
44. "Ey oğlum! Mide dolunca; tefekkür uyur, hikmet lâl (dilsiz)
olur ve âzâ ibâdetten tembelleşir."
45. "Ey oğlum! Bir kavmin toplandığı yere geldiğin zaman, önce
onlara selâm ver, sonra bir köşeye otur ve onları konuşur görmedikçe konuşma.
Şâyet Allahü Teâlânm zikrine dalarlarsa, sen de katıl. Boş ve lüzumsuz
konuşmalara dalacak olurlarsa, oradan uzaklaş."
— 164 —
46. "Ey oğlum! Diline sâhip olmayan, sonunda pişmân olur. Çok
münâkaşa ve münâzara yapan, kötülenir. Kötü işlerin yapıldığı yerlere girenler,
oralarda işlenen kötü işleri yapmakla suçlanır ve töhmet altında kalırlar.
Kötü kimse ile arkadaş olan, kötülükten kurtulamaz, emin olamaz. İyi kimse ile
arkadaş olan kimse de, iyi şeylere kavuşur."
47. "Yavrucuğum! Âlimlerin meclislerinde devamlı bulun. Hukemânm
sözlerini dinle. Zirâ Allahü Teâlâ, yağmur suyu ile ölü taprağa hayât verdiği
gibi, hikmet nûruyla da ölü kalbi diriltir. Yavrucuğum! İlimden bilmediğini
öğren. Bildiğini bilmeyenlere öğret. Allahü Teâlâyı zikreden bir kavim
gördüğünde, onlarla beraber otur. Olur ki, Allahü Teâlânm rahmetine
kavuşmuşlardır. Sen de onlar sebebiyle rahmete kavuşursun."
48. "Ey oğlum! Allahü Teâlâdan öyle kork ki, bu korku seninle
ümidin arasına girsin, senin ümidini tamâmen kessin. Fakat Allahü Teâlâdan öyle
ümîd et ki, senin ile korkun arasına girip, şendeki korkudan hiçbir şey bırakmasın."
Bunun üzerine oğlu; "Ey Babacığım! Benim bir kalbim var. Kalbimi korku ile
doldurursam, bu benim ümidime mâni olur. Kalbimi ümîd ile doldurursam, bu
ümidim, hiçbir korkuya kalbimde yer vermez" dedi. Lokman Hakim; "Ey
oğul! Mü’ıninin öyle bir kalbi vardır ki, sanki o iki kalb gibidir. Birisi ile
Allahü Teâlânm rahmetini umar, diğeri ile Allahü Teâlânm azâbından korkar.
(Yâni, mü’ınin ümîd ile korku arasında olacaktır. Ne sadece ümid edip azâbdan
emin olacak; ne de korkuya düşüp Allahü Teâlânm rahmetinden ümid kesecek)"
buyurdu.
49. Bir gün Dâvûd aleyhisselâm demir telden yelek örerken, Lokman Hekim
varıp, bunu ne yapacaksınız diyecekti. Lâkin faydasız sözden sakınmak için
sustu. Dâvûd aleyhisselâm yeleği bitirip giydi: "Ne güzel savaş
— 165 —
elbisesi"
dedi. Lokman Hekîm sabredip, cevâbı aldığından pek sevinip: "Sükût, hikmettir;
ama her kişinin kârı değildir" dedi. Hazret-i Dâvûd durumu firâsetle
bilip; "Sana Hekîm demeleri, ona lâyık olduğun içindir" buyurdu.
50. Bir gün Dâvûd aleyhisselâm, Hazret-i Lokman'a; "Bir koyun
boğazlayıp, bütün vücudunun en iyisi olan iki parça et getir” dedi. O da gidip,
dille yürek getirdi. Bir başka defâsında; "En aşağı kısımlarını
getir" dedi. Yine dille yürek getirdi. Sebebini sordukta: "Dille
yürek (kalb) iyi olursa, bütün iyilerin iyisi olur, kötü olunca, bütün kötülerin
kötüsü olur" deyip, insanın iyilik ve kötülüğünün dil ve kalbine bağlı
olduğuna işâret etti.
51. "Oğlum! Yalandan sakın, zirâ o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan
az kimseler kurtulabilir."
52. "Oğlum! Sana birtakım hasletler tavsiye edeceğim. Bunları
yerine getirirsen mensûb olduğun topluluğun efendisi olursun: "Yakın uzak
kim olursa olsun, herkese tatlı davran. İyiden de kötüden de cehâletini gizle.
Dostlarını koru. Yakınlarını ziyâret et, gammazlığa kıymet vermeyeceğine,
arayı bozacak azgınların sözünü dinlemeyeceğine dâir onları temin et. Öyle
arkadaş seç ki, ayrıldığınız zaman, ne sen onları, ne de onlar seni dillerine
dolasınlar."
53. "Ey oğlum! Üç şey, üç şey ile bilinir: Hilim gazap ânında,
şecâat harb meydanında, kardeşlik ise ihtiyaç ânında."
54. "Ey oğlum! Dostlarının bir şeyini reddetme. Fakat Allahü
Teâlânm istediğinden başka türlü hareket edecek kadar da ileri gitme."
55. "Ey oğlum! Dünyayı sat, âhireti al. Böylece alışverişinde,
her iki yönden kâr edersin. Sakın âhiretini satıp
— 166 —
dünyayı
alma. Zirâ bu sûretle, her iki taraftan zararın olur."
56. "Oğlum! Kalbin katı olduğu hâlde, insanların sana hürmet
etmesi için, kendini Allahü Teâlâdan korkar gibi göstermeğe çalışma."
57. "Oğlum! İlim meclisine sokul, fakat âlimlerle> mücâdele
edip onları üzme. Dünyadan yetecek kadarını al, fazlasını âhiretin için infâk
et. Sıkıntıya düşüp başkasının sırtına yük olacak şekilde dünyayı tamâmen
arkaya atma. Oruç tut, fakat orucun şehvetini kırsın. Şehvetini kıracak şekilde
oruç tut. Adi kimselerin meclisine katılma, riyâkârlarm içine girme."
58. "Ey oğlum! Yolculuğa çıkınca; iğnen, ipliğin, tarağın, aynan,
senin ve beraberindekilerin ihtiyacını görecek kadar ilâcın yanında olsun.
Günahlar hâriç, arkadaşlarına muvâfakat eyle!"
59. "Ey oğlum! Orta hâlde ikrâm edici ol, saçıcı olma."
60. "Ey oğlum! Hasta olmadan önce tabip çağır. Tabibe, hasta
olmadan önce hürmet göster."
61. Lokman Hekîm'e, oğlu; "Ey babacığım! Bir insan için en hayırlı
haslet nedir?" dedi. Lokman Hekîm; "Dindir" buyurdu. "Ya
iki haslet olsa?" dedi. "Din ve mal" diye cevap verdi. "Üç
haslet olsa?" dedi. "Din, mal ve hayâdır" buyurdu. "Dört
olsa?" dedi. "Din, mal, hayâ ve güzel ahlâk" dedi. "Ya beş
haslet olsa?" deyince; "Din, mal, hayâ, güzel ahlâk ve sehâvet
(cömertlik)" buyurdu. "Altı olsa?" deyince; "Ey oğlum! Bir
insanda bu beş haslet toplanırsa, o insan müttakî, velî ve Allahü Teâlânm
kendine yakın kıldığı kullarından olup, şeytandan uzaklaşır" buyurdu.
Lokman Hekîm'in oğlu devamla;
— 167 —
62. "Ey babacığım! En kötü haslet nedir?" dedi. Lokman
Hekîm; "En kötü haslet, küfürdür" buyurdu. Oğlu: "Ya en kötü iki
haslet nedir?" deyince; "Küfür ve kibir" buyurdu. "Üç
olursa?" deyince; "Küfür, kibir, şükür azlığı yâni az şükretmek"
buyurdu. "Dört olursa?" deyince; "Küfür, kibir, şükür azlığı ve
cimriliktir" buyurdu. "Beş olursa" deyince; "Küfür, kibir,
şükür azlığı, cimrilik ve kötü ahlâktır" buyurdu. "Ey babacığım altı
olursa?" deyince; "Ey oğulcuğum, bu beş kötü haslet bir kimsede
toplanınca, o kimse şakidir. Allahü Teâlâdan uzaktır" buyurdu.
63. "Oğlum! Hayreti mûcib olmayan lüzumsuz şeylere gülme,
lüzumsuz yerde gezme, üstüne vazife olmayandan sorma. Başkasının servetini
koruyacağım diye, kendi servetini mahvetme. Senin malın, kendin için infâk edip
takdim ettiğindir. Başkasının malı, veresiye terk ettiğindir."
64. "Oğlum merhamet eden merhamet bulur, sükût eden selâmete erer,
hayır söyleyen kâr eder, kötü konuşan günahkâr olur, diline hâkim olmayan
pişmân olur."
65. "Oğlum! Sakın kesesi eskidir (fakirdir) diye kimseye hakâret
etme. Çünkü her ikinizin de Rabbi birdir."
66. "Oğlum! Sonunu gören pişmânlıktan emin olur."
67. Hekim'in oğluna devamla; "Küçük şeylere küçük diye bakma,
yarın büyük olur."
68. Hekim'in oğluna devamla; "Küçükken terbiye edersen, büyüyünce
faydasını görürsün."
69. "Ey oğlum! Bilmediğin şeyi îaffi öğren. Bir kişiyle
kardeşlik (dostluk) kurmak istediğin zaman, önce onu gazaptandır. Eğer
kızgınlığı ânında sana adâletle davranırsa, yaklaş; yoksa ondan sakın!"
70. "Ey oğlum! Borçlu olmaktan sakın. Çünkü gündüz zillet gece
gam ve keder içinde olursun."
— 168 —
71. "Ey oğlum! Allahü Teâlâ günâhımdan dolayı beni cezâlandırmaz
diye ümitli olmadığın gibi, rahmetinden de ümidini kesici olma."
72. "Ey oğlum! Âlimlere karşı övünmek, akılsızlarla inatlaşmak,
meclislerde ve toplantılarda gösteriş yapmak için ilim öğrenme. İhtiyacım yok
diyerek ilmi de terk etme.
73. "Ey oğlum! Yalandan çok sakın. Çünkü dinini bozar ve insanlar
yanında mürüvvetini azaltır. Bununla hayânı, değerini ve makâmını
kaybedersin."
74. "Ey oğlum! Hep üzüntülü olma, kalbini dertli kılma.
İnsanların elinde olana tamah etmekten sakın. Kazâya râzı ol ve Allahü Teâlânın
sana verdiği rızka kanâat et."
75. Beyhâkî, Süleyman Temimi'den şöyle rivâyet etti: "Lokman
Hekîm oğluna; "Ey oğlum! Rabbigfirlî (Yâ Rabbî beni affet) duasını çok
oku. Zirâ öyle bir an vardır ki, Allahü Teâlâ o anda duâ edenin dileğini geri
çevirmez" buyurdu."
76. Lokman Hekîm'e; "Bize peygamberlerden öğrendiğiniz ilimleri
özetleyerek, nefis terbiyesine dâir, en derli koplu bir nasihat verir misiniz?"
dediler. Lokman Hekîm; "Evet, peygamberlerin ilimlerinden kendim için
özetleyip dünya ve âhiret işlerini üzerine kurduğum kısa bir sözü size de
söyleyeyim. Sekiz şeye dikkat eden, öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle
amel etmiş olur. Bunlar dört zamanda dört şeyi korumak, iki şeyi hâtırdan
çıkarmamak, iki şeyi de tarnâmen unutmaktır. Korunacak şeyler; namazda gönül,
halk arasında dil, yiyip içme ânında boğaz, bir kimsenin evine girilince de
öteye beriye bakmamaktır. Hiç hatırdan çıkmaması gereken şeyler; Allahü
Teâlâ'nın büyüklüğü ile ölüm hâlidir. Unutulması gereken şeyler de;
— 169 —
bir
kimseye yapılan iyilik ve kendine yapılan kötülüklerdir" buyurdu.
77. "Yavrucuğum! Kötü insanlardan Allahü Teâlâ'ya sığın böylece
insanların en hayırlısı olursun."
78. "Yavrucuğum! Dünyaya gönül bağlama! Ona itimâd etme! Zirâ sen
bunun için yaratılmadın. Allahü Teâlâ, dünya nimetlerini, itâat edenlere yani
müminlere sevâp, âsilere cezâ kılmadı."
79. "Yavrucuğum! Sakınılması lâzım olan bir husustan çok sakın! O
da şudur. İnsanlar seni Allah'dan korkuyor gördükleri hâlde, kalbin fâcirdir
yâni günahla doludur."
Bu hususda Resûlullah efendimiz hadîs-i şerîfde buyurdular ki: "Bâtınını
(içini) ıslâh eden eden kimsenin, dışını da Allahü Teâlâ ıslâh eder."
80. "Yavrucuğum! Sana iki şey tavsiye ederim. Bunlara dikkat
edersen dâimâ hayır üzere bulunursun. Bunlar; geçineceğin para ve ödeyeceğin
borcundur."
81. Lokman Hekîm oğluna: "İnsanlara muhtaç olduğunu gösterme.
Çünkü senin böyle yapman zenginliktir. Tamahtan sakın. Çünkü tamah hazır bir
fakirliktir. Namazını dünyaya vedâ eden kimse gibi kıl. Özür dilemeyi gerektirecek
şeylerden sakın" buyurdu.
82. "Ey oğlum! Hakk Teâlâya tâbi ol! Nasîhati önce kendine
yap! Başkasına tavsiye edeceğin şeylerle önce kendin amel et! Sözünü, bilgine,
hâline göre söyle!"
83. "Yavrucuğum! Sana dost olanları, sıkıntılı zamanlarda
dene!"
84. "Oğlum! Gençlik zamânmı ganîmet bil! Bir işte akıllı ve ilim
sâhibi kimselere danış!"
— 170 —
85. "Yavrucuğum! Dostlarına da düşmanlarına da güler yüzlü ol!
Dostlarına hürmet ve ikrâmda bulun!"
86. "Oğlum! Masraflarını gelirine göre ayarla! İktisâd et! Aşırı
gitme! Her işte îtidâl sâhibi ol yâni orta yolu tercih et! Cömertliği âdet
et!"
87. "Ey Oğlum! Büyüklerle konuşurken sözü uzatma! Akrabaya karşı
alâkanı kesme! Üzerinde ittifak olunmuş şeye muhalefet etme! Hiç kimseye
üstünlük taslama!"
88. "Oğlum! Kaş göz işâretleri ile, hiç kimseyi küçük düşürecek
hareketlerde bulunma! Başkasının yanında kendini veya âileni medhetme!"
89. "Oğlum! Elinden-geldiği kadar kavgadan, münakaşadan sakın!
Dünya işleri için kendini fazla üzme! Kızdığın zaman sözlerine dikkat et,
ölçülü olmaya çalış! Büyüklerin önünden yürüme! Bir kimse konuşurken araya laf
karıştırma!"
90. Abdullah bin Vehb bildirdi ki: "Birisi Lokman Hekîm'e;
"İnsanların sana gelip, sözünü dinlemelerine şaşıyorum" dedi. Lokman
Hekim, ona; "Ey kardeşim! Sana söyleyeceğime kulak verirsen, sen de böyle
olursun" dedi ve şöyle ilâve etti: "Beni, gördüğün duruma getiren
şeyler; gözümü haramdan korumam, dilimi tutmam, yemede iffetli ve ölçülü
olmam, nâmusumu korumam, doğruyu söylemem, ahdime vefâ etmem, misâfirime
ikrâmda bulunmam, komşumu korumam ve beni ilgilendirmeyen şeyleri terk
etmenidir."
91. Lokman Hekîm'e; "Terbiyeyi kimden öğrendin?" dediler. O
da; "Terbiyesizlerden, onların beğenilmeyen her şeyinden sakınmak
sûretiyle" buyurdu. "HiKmeti kimden öğrendin?" dediler.
Basacakları yeri görür gibi, bilmeden ayağını yere koymayan âmâlardan
(körlerden)" buyurdu.
— 171 —
92. Resûl-i Ekrem (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Lokman Hekîm'den haber
vererek; "Lokman, oğluna; "Allahü Teâlâ kendisine emânet edilen
şeyi korur. Ben de seni, malını, dînini ve amelinin sonunu, Allahü Teâlâya
emânet ediyorum" dedi” buyurdu.
93. Lokman Hekîm'in yüzük taşında; "Gördüğünü gizlemen, şüphe
ettiğini açıklamandan daha güzeldir" yazılı idi.
1) Tefsîr-i Mazharî, cild 7, sh.252
2) Tefsîr-i Kebîr, cild 25, sh.142
3) Tefsîr-i Kurtubî, cild 14, sh.57
4) Dürr’ül-Mensûr; cild 5, sh.,162
5) Tefsîr-i Hâzin cild 5, sh.214
6) Şeyhzâde Haşiyesi
7) Zâd'ülMesîr,cild6,sh.316
8) Rûh'ül Beyân; cild 7, sh.66
9) Garâib'ül Kur'ân; cild 21, sh.45
10) Şihâb Hâşiyesi; cild 7, sh.133
11) Tefsîr-i Taberî; cild 21, sh.64
12) Ravdat'ül ebrâr; cild 1, sh.74
13) Mürûc'üz Zeheb; cild 1, sh.54
14) Feth’ül Bârî; cild 6, sh.325
15) Sahîh-i Buhârî
16) Fusûs'ül Hikem, sh.206
17) El-Maârif, sh. 25
18) Muhâdarat'ül ebrâr; cild 1, sh.139
19) Müzekk'in Nüfûs, sh.66
20) Ravdat'üs Sefâ; sh.331-335
21) Lügât-i Târih ve Coğrafya; cild 6, sh.141
22) Ahsen'ül Enbâ’ı, sh. 39
23) Mir'ât-ı Kâinât, sh. 193
24) Ramûz’ül-Ehâdis 332
— 172 —
İ) HZ. LOKMAN HEKÎM'İN İLK VE
SON NASÎHATLARI
Lokman Hekîm'in oğluna verdiği nasîhatlan içinde Kur'ân-ı Kerîm'de
zikredilen ilk nasihati, onun şirkten kaçınması hakkındaki öğüdüdür:’0
"Yavrucuğum! Allah'a şirk koşma. Rabbini tanı. Çünkü şirk, çok büyük
bir zulümdür."’2’
Lokman Hekîm'in kendisinde görülen ve akla delalet eden ilk hikmetinin
"Kalb ve Dil Hikmeti" olduğu da bildirilmiştir.’3’
B) Son Nasîhatlan:
1. Lokman Hekîm'in son tavsiyeleri arasında aşağıdaki öğütleri
zikredilmiştir: "Yavrum! Avradı sırdaş edinme. Avam ile dostluk eyleme.
Alçak kişiden borç edinme..."’4’
2. Hz. Lokman Hekîm insanın en sağlıklı bir biçimde yaşaması için
adeta tıp ilmini özetlemiş ve şu tavsiyede bulunmuştur:
"Ayağını sıcak tut, başını serin
Kendine bir işi bul da düşünme derin."[5>
(1) l.H.
Bursali: Rûh'ül Beyan: UT],
(2) Lokman
Sûresi: 31/13,
(3) Rûh'ül
Beyan: 7/76
(4) Taberî
Tarihi: 1/381,
(5) Sıhhat
Hazînesi, s. 113
— 173 —
3. Hz.
Lokman Hekîm’in, ölüm hastalığında iken son olarak oğluna aşağıdaki öğütleri
verdiği bildirilmiştir:
"Ey Oğlum! Ben sana çok vasiyet ettim. Öğüt verdim. Bu hayat
fanidir. Ben sana altı şeyi daha vasiyet ediyorum ki, bunda evvelkilerin ve
sonrakilerin ilmi vardır:
1. Dünyada ömründen kalanı kadar uğraş.
2. Rabbine, ihtiyacın kadannca ibadet et.
3. Âhiretin için, orada kalacağın kadar çalış.
4. Kölenin kölelikten kurtulmaya çalıştığı gibi, sen de cehennemden
kurtulmaya gayret et. Çünkü ondan kurtulduğun açık değildir.
5. Allah'a isyan edeceğin zaman, Allah ve meleklerinin göremeyeceği
bir yer ara.
6. Cehennemde Allah'ın azâbına sabredebileceğin kadar, günah
işlemeğe cüret et."(6)
(6) Mecalis-i
Sinaniyye, s. 450
— 174 —
K)
PENDNAME VE EMSAL-I
LOKMAN HEKÎM
(Hz. LOKMAN HEKİM’İN
ÖĞÜT VE HİKMETLERİ)
— 175 —
— 176 —
Yer yüzü halkı arasında âlim, Maden
içindeki altın gibidir.
Alim, câhili bilir: Çünkü o önce câhildi.
Câhil, âlimi bilmez: Çünkü o âlim olmadı.
Alimin bir tek günü,
Câhilin hayatının tamamından daha
hayırlıdır.
F: 12
(Emsâl-i Lokman Hekîm ve Bazı Akvâli'l
Arap: 2, 14, 95)
— 177 —
— 178 —
PENDNÂME-İ
LOKMAN HEKÎM
MANZÛM TERCÜMESİ
ESER
Medîne-i Münevvere
Sabık Kadısı
Maârif
Nezaret-i Celilesinin 5 Muharrem sene 324 ve 15 Şubat sene 321 tarih ve 503
numaralı ruhsatnamesiyle tab' olunmuştur.
Dersaâdet Mahmud Bey Matbaası
1324
Kitap, Üsküdar Hacı
Selim Kütüphanesi Hüdâi kısmı 3/679 numarada kayıtlıdır.
— 179 —
— 180 —
Bismillahirrahmanirrahim
MUKADDİME
İlim ehlince gizli olmadığı üzere kâmil âlimler -Allah onlara rahmet
eylesinFahr-i Mürselîn Aleyhisselâm’ın feyz-ü bereketiyle nail oldukları
şeref-i ilim, kemâl-i maârif ve güzel ahlâkı kendi nefislerine hasretmeyip edindikleri
iyi huyları Cenab-ı Ahmedî muktedasınca nefsânî istek ve arzularına kapılanları
fısk ve sefahatlerinde bırakmak gibi mürüvvet azlığı ve hamiyet yokluğunu asla
uygun görmeyip her defasında:
"Üd'u ilâ sebîl-i Rabbike bil hikmeti vel mev'izetil
haseneh..."®
(Ey Nebî! Sen Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en
güzel şekilde mücadele et...) nazm-ı celîli mefhûm-ı münîfince kalblerin bağı
olan yumuşak kelimeler söylemekle bunları, hikmet yoluna, refah arkadaşlığına
ve saâdete dâvet eylediklerinde bunların bir kısmı:
Şem' eğer dâvet koned vakî-ifürûz
Can pervâne ni perhîzed zi sûz
(Eğer vaktinde nurlandıran ışığa dâvet edilirse
Can ışığın etrafında dönen kelebek olur, niçin ateşten çekinsin?)
(1) Kur'an-ı
Kerîm, Nahl Sûresi: 16/125.
— 181 —
beytinde dâvete icabet edip o sebeple Reyhan bahçesine ilim
meclisinedahil olur. îlim meclisi onun için lâle ve gül bahçeleri olup bu
selâmete celp eden dâveti diğer bir kısmı işitip kabullerine vâsıl olmadığını
nasîhat ehli zevâtın bildikleri, bu dâvetden dolayı kendilerine bazı boş,
gâilesiz kişilerin itiraz etmiş olduklarına vâkıf bulundukları halde yine
nasîhat ve öğütlerine ihtimamla devam ederek serdedilen boş itirazları
duymazlar ve itibâra almazlar.
Ve bu doğruluk mesleğinde sebat ile:
"Bâz perran kon hamam rûh kîr
Der reh-i davet tarîk-i Nûh kîr
Müşteri gerçi ki süst-ü bâr dest
Dâvet-i dîn kon ki dâvet-i var dest"
(Hamama uçan doğan kuşu kirlenir.
Nuh’un yolunu tutan, dâvet yolundadır-
Gerçi köşk satın alanın elinde yük vardır;
Sen dîne dâvet et ki, senin elinde de dâvet serveti vardır.)
mazmûnunca nice sefâhet vadisine düşenlere devamlı olarak nasîhat
etmekten hâlî kalmazlar. Şu adaletli hâzık tabîb gibi ki, bir ay müddetle
hastayı tedavi için tedbirine müdâvemet ve ilâçları da tertip eylediği sırada o
hasta duçar olduğu rahatsızlık sebebiyle hâzik tabîbe karşı:
— "Ben bu ilâçlardan bıktım. Artık bunları benim için içmek gayri
kabildir..." zemininde çeşitli tehevvür ile tabîbe etmiş olduğu lâyık
olmayan muamelelerden dolayı
— 182 —
tabîb-i
hâzık, asla müteessir olmaz. Ona münasip kelimelerle dizginini biraz
gevşeterek ve başıboş da bırakmayarak tedâviye devam eder; fakat îcap eden
ilâçları limonata veya şurûp şekline koyarak o suretle hastaya gereken ilâçları
hakimane bir sûrette içirmek ve kullanmak yolunu bulur. Neticede o hastalık,
-tabîb-i hâzık açıklanan sûrrette hakimane hareket ve tavırlarıyla lâzım gelen
ilâçları kullanarakgünden güne sıhhat ve âfiyet kazanacak ve hasta tabibe
etmiş olduğu hasmâne (düşmanca) muâmeleden dolayı pişmanlık duyacaktır.
İşte erbâb-ı irfan ve varlıklarıyla faydalı olan kemâl sahipleri tıpkı
hâzık tabibler misâli, Kur'an-ı Azîmüşşân'ın hükümlerini, âlemlerin fahri Hz.
Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in hadîs-i şeriflerini, bazı lâtifeli
hikâyeleri, hayret edilecek kıssaları yazarak dil hastalarına ve halleri iyi olmayanlara
içirmek azminde oldukları, refah yolunda olmayanları, fısk-ı sefâhattan men ve
tahlîs, izzet ve saâdet yolunda olan arkadaşları tesbil (bedel edinmek)
buyurdukları nice müelliflerin faydalı eserleriyle sâbit olmuştur.
İşbu "Mukaddime"den asıl maksad, ilim, ma'rifet, erbâb-ı kemâl
ve hakikat ashabının beşer nev'ine günden güne pek çok kıymetli nasihat ve
vasiyetleri bulunup Kur'an ve Sünnet hülâsası olan muteber kitap ve risâlelerde
ve bâhusus bazı dîn müctehidlerinin, şeyhlerin, yakîn ehlinin faydalı
müellefâtı bulunan Siyer-i Kebîr, İhyâ-yı Ulûm, Fütûhât-ı Mekkiyye, Mesnevî-i
Ma'nevl2’ ve emsali rağbet edilen kitapların te'lif ve tasnifi,
ümmeti merhumenin amel ve i'tikad bakımından parlak şerîat'ın
(2) Yukarıda
sayılan değerli eserlerin sahipleri: Siyer-i Kebîr: İmam Muhammed (132-189
Hicrî), İhyâ-ı Ulûm: İmam Gazâlî (452-505 Hicrî), Fütûhat-ı Mekkiyye:
Muhyiddîn-i Arabî (560-638 Hicrî), Mesnevî-i Ma'nevî: Mevlâna Celaaleddîn-i
Rûmî (Doğumu: 672 Hicrî-Belh) tarafından yazılmışlardır.
— 183 —
ana
caddesine hakkıyle sâlik olmaları hayır maksadını gözeterek zikredilen değerli
eserlerin cidden mütalâa edilmeleri dahi ahlâk güzelliğine kavuşturacaktır.
Bu fakir kulun sermayesi Âsitâne'li (İstanbullu) Ahmed
Raşid -Yüce Allah onu, ve ebeveynini affeylesinBinüçyüzondokuz ve yirmi Hicrî
senelerinde Medîne-i Münevvere kadılığında bulunarak Belde-i Tâhire müşarun
ileyhâda Harem-i Şerif Hz. Seyyidü'l-Enbiyâ Aleyhi Ekmelü's Salavât ve Etemmi't
Tahâya civâr-ı saâdet medârında kâin umdetü'l ulemâi's-sâlihîn Şeyhül-îslâm-ı
Esbak Arif Hikmet Bey Efendi merhûmun hayırlı eserlerinden gayet muntazam ve
gönül çeken güzel kütüphanelerinde tatil günlerinde ziyaret ve mütalâa ettiğim
nefis kitaplar ve güzide risâleler arasında güzel hat ile yazılmış, geçmiş
edîblerin Arabi ve Farisî eserleri cümlesinden olarak İranlı meşhur
hattatlardan Hoca İmadüddîn'in hatt-ı nefisi ile muharrer Farisî ibâreli
(Pend-nâme-i Lokman Hekîm Cihet-i Ferzend) nâmiyle mevsûm (işaretli) bir
pendnâmeyi mütalâa etmiş idim.
Cümlenin malûmu olduğu üzere Hz. Lokman’ın Nübüvvet-i
aliyyelerinde muhakkikin âlimler arasında ihtilâf vaki' olmuştur: Hz. Eyyûb
Aleyhisselâm’ın kız kardeşi oğlu, yahut teyzesinin oğlu ve künye-i şerifleri
Ebû'l-En'um olup Hz. Dâvud Aleyhisselâm’ın saltanatları zamanında onuncu senesi
tevellüd ettiği, sebepsiz yere konuşmadığı, samt ve sükût üzere bulunduğu,
teenni ile hareket eylediği, İlâhî bir lütûf olarak kendisine hikmet
verildiği, bütün söz ve amellerinde isabet, oğluna devamlı öğüt ve nasihat
eylediği tefsirde yazılmıştır. Şâir hâl ve tavırlarını geniş olarak bilmek
isteyenler, tefsir kitaplarına müracat etmelidir.
Bu nâçiz kul, yukarıda zikredilen parlak pendnâmeyi,
yol gösteren nasihatler hazînesini, Farisî lisanından behre-
— 184 —
si az
olan ihvâna (kardeşlere) ve bilhassa çocuklara faydalı, anlaşılması kolay,
bahsedilen nasihatlerle nasîhatlenmek, Allah Teâlâ'nın lütûflarma vasıl olmak,
hayırlı niyetiyle otuzdört nasihatten ibaret ve nice faydaları toplamış olması
cihetiyle hakîkaten bir "Hikmet Hazînesi" olan mezkûr Pendnâme'nin
her pendini beşer beyit ile açık bir sûrette Türk lisanına (Osmanlıca'ya) nakil
ve tercüme ey< ledim.
Bu "Pendnâme"nin az lâfzıyla çok manâ ve faydalara işaret
edilmektedir. Nitekim "dil" kelimesi de hesapça 34 adet ve iki (d-1)
harften ibaret0’ ise de:
"Câm-ı cem râ ki şenîdî dil Âdem
başed"
(Cem-şîd'in işittiğin dili, Hz. Âdem'in dili olmuştur) mısra'ı gereğince0’
görünüşünde küçük bir et parçası olan dil, kâmil insanda nice ilim ve irfâna ve
belki cihânm sırlarına vâkıf ve mazhar olmasıyla ondan hakikat sever insanların
istifade edip feyz alacakları derkârdır (akıllı adam işidir).
Bu manzumenin tercümesini mütalâaya tenezzül atfeden ihvan, bazı hatâ ve
uygunsuz tabirler vuku' bulmuş ise, kalemi afv ile ıslah ve hatâlarımı da setr
buyurmaları (örtmeleri) umulur.
(3) Ebced
hesabiyle (d): 4, ve (L): 30 sayısını ifade eder ki her ikisinin toplamı da
(34) tutmaktadır.
(4) Câm: (f) bardak, kadeh, maşrapa, ke's: Câm-ı
mey: Şarap kadehi,
Câm-ı cem:
İran esatirinde şarabın mucidi ve miirebbisi addolunan Cem'in, nâm-ı diğeriyle
"Cem-şîd"in sihir kadehi ki âyine-i İskender mevhûmat-ı
şairânedendir. (Şemseddin Sami: Kamûs-ı Türkî, s. 465)
Kanaatımca
yukarıdaki mısra'da denilmek istenen şudur: İnsanların aslı Hz. Âdem olduğu
gibi, dillerin aslı da Arapça'dır. Dil, Âdem'den oğullarına: Şid'e, İdris, Nuh,
İbrahim, Musâ, İsâ ve Muhammed AJeyhimüsselâm'a kadar silsile yoluyla cem' olup
gelmiştir. En iyi bilen Allah'dır.
— 185 —
Muhtasar bir Pendnâme, lîki mânâsı
tavîl
Nush ü hikmet münderic, çok nefi var manend-i Nîl.
Şüphesiz her pendidir evfak, Kitap ve Sünnete,
Dünyevî ve ukrevî salim yola olmuş delîl.
Eyle im'ân-ı nazar, her fıkrası fülk-i necât,
Kulzüm-i dürr-i nesayih, lâfzıdır gerçi kalîl,
Kıllet-i lâfzın görüp bu cevheri tutma hakîr, Gerçi
pırlanta ufaktır, kıymeti gayet cezîl.
Eyledim beş beyt ile her pendi nazm ü tercüme, Anlasın
herkes meâlin, kalmasın bir kâl ü kîl.
Maksadım kendim gibi kâsırlar olsun hissemend, Lâfz ü
mânâda nasîhatnâme zîrâ bi-adîl.
Bâhusûs etfâle olsun yâdigâr-ı pür-simâr, Zevk alır
bûy üfevâkihden dahi tab'-ı cemîl.
Görse manzumemde ayb eyler hatâ-pûşân nihan
Bezm-i irfanda budur âdât-ı merdân-ı
celîl.
Eyledim işrâb için
halka bu pendi tercüme, Câm-ı nushı nûş kıl Raşid, dilersen Selsebîl.
— 186 —
1. Kısa bir pendnâme, lâkin mânâsı uzun, içinde nasihat ve hikmet
var. Çok da faydası, var, âdetâ Nil'e benzer.
2. Şüphesiz her öğüdü, Kur’an ve Hadîse uygundur. Dünya ve âhirete ait
doğru yola delil olmuştur.
3. Dikkatlice bak, her fıkrası kurtuluş gemisidir. Gerçi lâfzı azdır,
nasihatleri Kızıl denizin incisidir.
4. He ne kadar pırlanta küçük ise de, değeri gayet büyüktür. Sakın
lâfzın azlığını görüp de bu mücevheri hakîr tutma.
5. Her bir öğüdü, beş beyit ile manzum olarak tercüme eyledim. Herkes
mânâsını anlasın, ’’dedi,denildi..." şeklinde dedi-kodu yapılacak
anlaşılmayan bir tarafı kalmasın.
6. Lâfız ve mânâda "Nasîhatnâme" emsâlsizdir. Maksadım
kendim gibi noksan olanlar, ondan hisse almış olsunlar.
7. Özellikle çocuklara, bol meyveler hediye olsun. Güzel yaratılıştı
kimseler, meyvelerinden ve kokularından zevk alsın.
8. Hatâ örten kişiler, manzûmemde ayıp görseler, onu gizlerler. Büyük
adamların irfan meclisindeki âdetleri budur.
9. Halka bu pendi, içmeleri için tercüme eyledim. Râşid, Cennet
çeşmesinden Selsebîl (lezzetli su içmek) dilersen, nasîhat şarâbını da
iç(verilen öğütleri de tut).
__ 187 _
Irham bihâl-ı abdike
yâ vâhibe'l atâ Venzur biâyn-i lutfike yâmazhara's sehâ Leysel Hakîm’ü gayruke
yâ mâlike'l mülûk Yâ vâcibe'l vücudveyâ sâhibe'l bekâ
Nikaab-ı gonce-i irfanı aç dil ravzasın kıl şâd
Hezârâıı mâsivâ kaydından olsun ey kerîm azâd Açılsın ayn-ı kalbim tâ görem
eşyayı hakkıyla
Karîn et merd-i hak-ı beyyine olam tâ mazhar-ı irşâd
Ve minallahi’t tevfîk ve hüve ni’ıne'r-refîk.
Ey bağışlayan Allahım! Kulunun hâline merhamet eyle.
Ey kerem sâhibi Allahım! Lütûf bakışınla nazar eyle.
Ey padişahlar padişahı olan Allahım! Senden başka
Hakim yoktur.
Ey bekâ sâhibi Allahım! Ey varlığı kendinden olan
Allahım!...
Ey kerim olan Allahım! İrfan goncasının örtüsünü aç,
Gönül bahçesini mesrûr kıl, bülbüller mâsivâ kaydından hür
olsun.
Açılsın kalbimin gözü,
tâ ki eşyâyı hakkıyla görebileyim. Hak ehline yakın eyle, tâ ki irşâda mazhar
olayım.
Hidâyet Allah'dandır ve O ne güzel Mevlâ'dır.
— 188 —
TERCÜME-İ MANZÛME-İ
PENDNAME-İ
LOKMAN HEKÎM CİHET İ FERZEND
Bismillahirrahmanirrahîm
1. Ey
pîser! Hüdâ-yı Tealâ-râ beşinas.
Hakk Teâlâ'yı bil ey tıfl-ı zekî vâhiddir
Dahi mevcûd ve ganî muktedir ü mâciddir
Zâtı mevcûd idi âlemler iken hep ma'dûm
Yok iken şems-ü felek ins-ü melek mahu
nücûm
Sonra kün emriyle bunları kıldı î'câd
Derk eder varlığın eşyadan anın ehl-i
sedâd
Heme ahvâlde Allah'ı unutma zinhâr
Her işi eyle rızâ-yı Hakk'a tevfik ey yâr
Târik-ı râh-ı Hüdâ'nın olur ahvali mahûr
Meh yolundan çıkma olmaz mı giriftâr-ı
hüsûf
— 189 —
LOKMAN HEKİM'İN OĞLUNA YÖNELİK ÖĞÜTLERİNİN MANZUM
TERCÜMESİ
Rahman ve Rahim olan Allah (c.c.) adıyla...
1. Ey Oğul! Allahü Teâlâ
hazretlerini tanı.(1)
1. Hakk Teâlâ'yı bil ey zekî çocuk, O vâhid
(Tek)dir. Ve mevcud, zengin, muktedir ve Kerîm'dir.
2. Âlemler, güneş ve gök, insan ve melek, ay ve
yıldızlar hep yok iken zâtı mevcûd idi.
3. Sonra "kün" emriyle bunları yoktan
var eyledi.(2) Akıllı kişi, O'nun varlığını yarattığı eşyadan iyice
anlar ve O'na inanır.
4. Ey Oğul! Sakın bütün hallerde Allah'ı unutma.
Her işi, Hakk'ın rızâsına uygun yap.
5. Allah yolunu terk edenin halleri, korkulu
olur. Ey ay tutulmasına yakalanan! Ay yolundan çıkma olmaz mı?
Not: 1. Rûhü'l Beyân Tefsirinde, deniliyor ki, Hz.
Lokman Hekîm'in oğluna verdiği ilk öğüt, onun şirkten kaçınması hakkındaki:
"Yavrucuğum! Allah'a şirk koşma (Rabbini tanı). Çünkü şirk, çok büyük bir
zulümdür" şeklindeki Lokman Sûresi onüçüncü âyetinde bildirilen öğüdüdür.
(Aynı eser: 7/77)
2. "Kün", "ol" anlamındadır.
Kur'an-ı Kerîm'de, onbir âyette geçen bu kelimenin "kün" ile aynı
kökten türeyen "tekü" ve "tekün" her ikisi beraberce Lokman
Sûresi onaltmcı âyetinde geçmektedir. Yüce Allah Yâsin Sûresi seksenikinci
âyetinde: "Allah bir şeye "kün (ol)" derse, "feyekün"
(o şey derhal) oluverir" buyurmaktadır.
— 190 —
2.
Herçi kûyî ez pend u nasihat nuhust her an kâr
kon.
Her ne nasihat eylersen evvel anı et icra
Kıla gör hükmünü nefsinde o pendin îfa
Akl ü canın edip ey hoş piser evvel tehzîb
Halkı da nushile kıl râh-ı salâha tesrîb
Müstefîd etmedesin nushile nâsı her an
Nefsine eyleme nisyan ki kalırsın giryan
Ru-siyeh külhanı gerçi ısıdıp hammâmı
Pâk ü tanzîf kılar himmeti hass-ü âmı
Hâsılı söylediğim pend ile et kâr-u amel
Olma külhancı gibi gayr-ı nazîf ey a'kal
2. Öğüt
ve nasîhattan her ne söylersen ilk önce onu kendin yap.(1)
1. Her ne nasihat eylersen ilk evvel onu sen
yap. Sonra o öğüdün hükmünü nefsinde tatbik etmekte devamlı ol.
2. Ey iyi oğul! Önce akıl ve nefsini güzel ahlâk
ile süsle. Halkı da güzel öğütlerle iyilik yoluna şevket.
3. Sen, her an iyi öğütlerinle insanları
istifade ettirsen de nefsini unutma ki ağlayıp kalmayasın.
4. Külhancı (hamamcı), yüzü siyah olsa da hamamı
yakıp suyunu ısıttığından, onun himmeti avamı da havası da pâk ve temiz kılar.
5. Ey akıllı yavrum! Nihayet söylediğim öğüt ile
iş ve amelini düzelt, sakın hâ külhancı gibi kara yüzlü olma!
Not: 1. Bakara Sûresi kırkdördüncü âyetine işaret
edelim. Bu âyette: "Siz insanlara iyiliği emredersiniz de kendinizi unutur
musunuz" buyurulmaktadır.
— 191 —
3. Suhan biendâze-i hîş
gûy.
Kendi haddini düşünüp
eyle kelâma ağaz Geçme mikdarını sakın eyleme hem nutku diraz
Deme halka ne işittinse anı kıl perhiz
Şermsâr etmeye tâ kim seni ehl-i temyiz
Bî-teemmül söze ağaza cesaret etme
Sonra haclet çekerek samtu nedâmet etme
Kılıp etnâb-ı kelâm eyleme nâsı ibraz
Hazmile söyle sözü gelse de vakt-i güftâr
Hele beyhûde söz etmeyin kılar insanı melûl
Her zaman hazm u sükût etmede erbâb-ı ukûl
3. Sözü fikir eyle, ondan
sonra söyle.
1. Kendi dereceni düşünüp söze öyle başla, mikdarını
aşma sakın, hem de konuşmam uzatma.
2. Ne işittinse onu halka söyleme, dilini tut,
az söyle; ta ki seçkin insanlar seni utandırmasın.
3. İyice düşünmeden söze başlamaya cesaret etme,
sonra da utanarak susup pişman olma.
4. Konuşma zamanı gelse de sözü yutkunarak
söyle. Kelâmı uzatma; insanlara sımm söyleyecek kadar ileri gitme.
5. Hele insanı usandıracak faydasız söz
konuşmayın. Akıllı kişiler, her zaman azimli ve sükût etmektedirler.
— 192 —
4. Kadr-i merdüm beşinas.
Merdümün kadrini bil eyle muhabbet ibraz
Bâhusus ehl-i maârifse anı kıl i'zâz
Ehl-i Um ü hünere hürmet eden hurrem olur
Nutk u tedbirleri rîş-i dile merhem olur
İntihap etmesi güç merd-i safâ ayn-ı güher
Böyle merdâne fedâ cânın eder ehl-i basar
Eyle ahvâl-i enâme göre her dem hürmet Can-sipârâne
ede tâ sana bunlar hizmet
Kadr-ı merdân bilip etme riâyette kusûr
Ki müheyyâ bulasın ravza-i izzetde kusûr
4. Ey
Oğul! İnsan kadrini bil.
1. İnsanın kıymetini bil, ona sevgi göster.
Özellikle irfan sahiplerindense onu aziz tut.
2. İlim ve hüner ehline saygı gösteren mesrûr
olur; onların güzel söz ve hüsn-ü tedbirleri gönül yarasına ilaç olur.
3. Mücevher gibi, şerefli kişiyi de seçmek
zordur; böyle hamiyetli insana basiret sahipleri canını fedâ eder.
4. Her an mahlûkatın hallerine göre hürmet eyle;
ta ki bunlar canlarını feda ederek sana hizmet ede.
! 5.
İnsan kıymetini bilip saygıda kusur etme ki, Cen
F: 13
net bahçesinde zînetli ve yüksek köşkleri hazırlanmış
bulasın.
— 193 —
5. Râz-ı
hiş nigehdar.
Kimseye eyleme esrârını izhar ey yâr Olsa da yâr-ı
muhib söyleme sırrını zinhâr
Her kime söyler isen
sırrı kalır sanma nihân İki lebden çıka bir sır olur elbbette ayân
Ketm-i sır eyleyecek varsa cihanda anka
Râzı koy mahzene miftahını eyle imhâ
Eyle mir'ata nazar sırrı nasıl hıfz eyler Sırrı
meydana koşa revnakı kalmaz neyler
Râz olur nezid ana bir de begayet mektûm
Dehen ü lebleri gûya o gürûhun mahtûn
S. Ey
oğul! Kendi sırrını muhafaza eyle: Deme sırrını dostuna.
1. Ey dost! Kimseye sırlarını açıklama; sâdık
yârin olsa da sakın sırrını söyleme.
2. Her kime söylersen, sırrını gizli kalır
zannetme. îki dudaktan çıkan bir sır, elbette belli olur, yayılır.
3. Cihanda sır saklayacak varsa o da
"anka"dır, sırrını koy mahzene, anahtarını da yok et.
4. Aynaya bak nasıl sırrını saklıyor; neylersin
ki, sırrı ifşâ edenin letâfeti kalmaz.
5. Ağız ve dudakları, sanki mühürlüymüş gibi
olan kimselerin sırrı yanında ve gayet de gizli kalır.
— 194 —
6. Merdüm-ra
be-vakt-ı hışm azmây.
Ademi tecrübe et vakt-i gazabında o kişi
Hâl-ü etvârına hoş bak nicedir anın işi
Hikmet-i şer'a muvafık mı değil mi kârı
Bilinir hîn-ı gazabında kişinin efkârı
Haddi eylerse tecavüz bil o mağlûb-i hevâ
Nefse tâbidir o her ne desen etmez ısğâ
Kâmil insana gazap leşkeri eylerse hücum
Asker hilmile eyler anı def ü mehzûm
Hamr-ı hışm etmede mahiyyet-i insanı ayan Kim ki
sekrân-ı gazaptır anı add et hayvan
6. İnsanı öfkeli vaktinde
tecrübe et.
1. İnsanı öfkeli zamanında dene, o kişinin hâl
ve hareketlerine, işinin nasıl olduğuna iyice bak.
2. Yaptığı, Şeriatın emrine uygun mu değil mi?
Kişinin fikirleri öfkeli vaktinde bilinir.
3. Haddini tecâvüz eyleyenin hevesine
yenildiğini bil, ona her ne desen duymaz; çünkü nefsine uymuştur.
4. Olgun insana, öfke askeri saldırsa, halîm
asker, sabır ve tahammülü ile onu savar ve hezimete uğratır.
5. Öfke şarabı, insanın aslını meydana çıkarır.
Hangi kişi öfke sarhoşu olursa, onu hayvan say.
— 195 —
7. Dost-ra beseved ve ziyan
imtihan kon.
Dem-i ni’ınette sana her kim eder arz-ı hulûs
Hem-dem-i sâdık anı sanma muhibh-i mahsûs
Vakt-i ikbâlde kim etse uhuvvet ibrâz
I'timad etme ki soru olsa hazmile biraz
Söyle o dürlü hikâyet ile merdâne kelâm
Gösterip sıdk u tevâzü’ kılar ülfette devam
İmtihan dostu et seved-ü ziyanla ola tâ
Yâr-ı sâdıkla riyâ-pîşe muhibler peydâ
Nakd-ü mal iste ziyan-dîdelik eyler izhâr
Eğer eylerse muvâsât anı bil sâdık yâr
7. Dost
edineceğin kişiyi dene, sana ne fayda ve ziyanı olabilir?
1. Varlıklı zamanında sana her kim dost
görünerek gelirse onu candan dostun, sadık arkadaşın zannetme.
2. Saâdetli vaktinde kim kardeşlik gösterirse ona
inanma, onu biraz anştınp incelemiş ol.
3. O çeşitli hikâyeler anlatarak mertçe kelâm
söyler. Doğru ve mütevâzî görünerek iyi geçinmekte devam eder.
4. Dost edineceğin kimseyi dene, sana ne fayda
ve ziyanı olabilir? Tâ ki riyâ sahibi olan, can dostun ortaya çıksın.
5. Ondan servet ve mal iste, zarar görmüş
olduğunu ona açıkla. Eğer seni teselli eylerse, onu can dostu bil.
— 196 —
8. Dost zeyrek ve dânâ
ihtiyar kon.
Dost ol âdemi tut kim ola dânâ ve hakîm
Nush u tedbîriyle tâ bulasın râh-ı selîm
Olmasa dost zekî nefi yok efâli hatâ
Yâr-ı ahmaktan olur düşman-ı âkil evlâ
Fârık-ı nîk u bed olmazsa muhih olsun dür
Çünkü hayrı bilemez cehliyle her kârı kusûr
Kimyâdır o muhib kim ola Um ü hüneri
Müşkülâtın ne ise söyle al ondan haberi
Her dem insana gerek böyle muhibb-i âkil
Hüsn ü re'yiyle olur meyve-i maksad hâsıl
8. Âlim ve hikmet sahibi
insanı dost edin.
1. Bilgin ve hikmet sahibi insanı dost edin ki
onun nasihat ve tedbîriyle selâmet yolunu bulasın.
2. Dost, zekî olmazsa onun faydası da olmaz,
işleri hatalı olur, akıllı düşman ahmak dosttan evlâdır (daha iyidir).
3. İyi ile kötüyü fark etmiyorsa, dost uzak
olsun. Çünkü cehaletle her kusurlu işi yapan hayrı bilemez.
4. İlim ve hüner sahibi olan dost, kimya
gibidir; zor işlerini ona söyle, ondan haberini al.
5. Böyle akıllı dost, her zaman insana
gereklidir. Neticede güzel fikriyle, istenen meyve elde edilmiş olur.
— 197 —
9. Ez merdum ebleh ve nâdân
bekirîz.
Göricek ebleh ve nâdânı hemen eyle firar
Sıkar etvârı sözü âdemi eyler bîzâr
Aklı nâkıs sözü bed terbiyesiz şahs-ı cehûl
Devirir çam nereye berk-i teni etse nüzûl
Olamaz ebleh olan yâr u refik ehl-i dile Gülşene
karga girip de uçamaz bülbül ile
İktiran eylese taş şişeye gelmez mi
zarar
Ukalâ meclisi nâdândan ederfart-ı hazer
Sözü efâli verir cana
keder nâdânın Farkı yok hergeleden terbiyesiz insanın
9. Ahmak ve câhil adamdan
firar eyle, kaç,
1. Ahmak ve câhili görünce hemen firar eyle;
onların davranışları insanı sıkar, sözü usanç verir.
2. Noksan akıllı, kötü sözlü, terbiyesiz çok
cahil şahıs, vücudun şimşeği nereye düşse çam devirir.
3. Ahmak olan, gönül ehline hakiki dost olamaz.
Gülbahçesine karga girip de bülbül ile uçamaz.
4. Taş, yakınına atılsa, şişeye zarar gelmez mi?
Akıl sahipleri de cahillerden pek çok kaçınır.
5. Cahilin sözü, hareketleri cana keder verir;
terbiyesiz insanın hergeleden farkı yoktur.
— 198 —
10. Dost ve aşna-ra be
vakt-ı rene ve sahtî azmây.
Tecrübe kıl dem-i mihnette muhib yâr ânı
Süfehâ aldatır ülfetle nice inşânı
Vakt-1 ni ‘ınette riyâkâr eder enva-1 hulûs
Çünkü görmekte seni cevher-i ikbâle füsûs
Semtine gelmez o zâil olıcak emvâlin
Zemmeder belki seni olsa dîğer-gûn hâlin
Sanma her arz-ı mahabbet edeni yâr-ı muhib
Ede gör tecrübe zâhir olur efkâr-ı muhib
Ana evvel ehl-i vefâ yâr-ı muhibdi ender Vakt-i
sahtî ve şedâidde gelir himmet eder
10. Dost, kara günde belli
olur.
1. Belâ ve musibet zamanında sâdık dostlarını
tecrübe kıl; sefih olanlar, nice muhabbet göstererek insanı aldatır.
2. Riyâkâr, nimet vaktinde her çeşit samimiyet
gösterir, çünkü senin mal varlığından faydalanmak ister.
3. Malların elinde kalmayınca, o senin semtine
uğramaz. Belki seni, itibarlı hâlin gidince zemmeder.
4. Her dost görüneni, can dostu sanma, tecrübe
etmekte devamlı ol; can dostu, fikirleriyle bilinir.
5. Dostluğunda sâbit ve sâdık olan vefâ ehli,
ona öncelikle can dostu olup sahtelik, zahmetli ve meşakkatli hallerinde
gelir, himmet eder.
— 199 —
11. Der kâr-ı hayr cidd-ü
cehd kon.
Cümle hayır işde himemi nakdini sarî et ey pîr
Ola hâsıl himem ü cehdin ile nef-i kesir
Emr-i hayra edesin ez -dil ü can hezl-i himem
Hayır işin çünkü husulünde olur nef -i ümem
Eyle mâlen bedenen hayır işe cidd-i ikdâm
Yâd ede hayır ile halk ismini tâ rûz-i kıyâm
Birr-ü takvâya teâvün ile emretti ilâh
Birr-ü hayra kılasın bezl-i mesâi her gâh
Iktidârınca cihânda hasenat et hasenat
Bulasın izzet dâreyıı ile âlî derecât
11. Canla malla hayır işde
sebât ve devam eyle.
1. Ey ihtiyâr! Bütün gayretlerini ve paranı
hayır işe sarf et, gayretlerin ve çalışmanla nice faydalı işler yapılır.
2. Himmetlerini can u gönülden hayır emrine
veresin; çünkü hayır işin yapılması, ümmetlerin faydasına olur.
3. Malla, bedenle, hayır işe ciddî olarak sebat
ve devam eyle; halk, adını kıyamet gününe kadar hayır ile anar.
4. Allah: "İyilik ve takvâ üzere
yardımlaşın" (Mâide: 5/2) diye emretti; iyilik ve hayra her zaman
çalışasın.
5. Dünyada kudretin oldukça, iyilik yap iyilik,
dünya ve âhirette yüksek dereceler ile izzet bulasın.
— 200 —
12. Tedbîr ba merdüm-i
muslih ü dânâkon.
İdegör âlim-i muslih ile tedbîr-i umûr
Gösterir râh-ı savab ehl-i hüner merd-i kur
Kılsa bir kâra tefekkürle şurûğ ehl-i kemâl .
Husn-ü sûretle işi şüphe yok eyler ikmâl . /
Hikmet ü şer'a kılar her işi dânâ tevfîk
Kim ki re’y istese doğru yola eyler teşvîk
12. Ey oğul! İşlerini,
ıslah eden âlim ve bilgin kişilerle danışarak yap.
1. Islah eden âlim ile işleri döndürmede devam et; doğru yolu hüner
ehli kör kimse gösterir.
2. Kemâl sahibi, her işe tefekkür ederek başlasa, hiç şüphe yok ki
güzel sûretle işi bitirir.
3. Bilgin, her işi hikmet ve şerîate uygun yapar; fikir soran
kimseyi de doğru yola teşvîk eyler.
— 201 —
15. Dostân ü yâran-ra aziz
dar.
Cümle yâran ve muhibbânı tutup izzetle
Anları eyle nüvazîş kerem ve hürmetle
Dostlar lâyık -ı i'zâz ü niamdır lâ-rayb
Himem-i lutfı dirîğ eylemek anlardan ayb
Okuduk "innemel insane abîdü’l ihsan"
Kıl ehibbâyı nüvazişle mütetayyib ey can
Ecnebi görse mürüvvet kul olur hizmet eder
Abde lütfetmez isen kâh u beyâbâna gider
Eyle i'zâz ehibbâyı bilirsen sâdık
Kişinin derdinedir dost tabîb-i hâzık
15. Ey oğul! Bütün dostları
ve sevdiklerini aziz tut.
1. Bütün dost ve sevenleri aziz tutup onları kerem ve hürmetle taltif
eyle.
2. Şüphe yok ki dostlar, hürmet ve ihsana lâyıktır. Onlardan gayret
ve lütfü esirgemek, ayıptır.
3. Okuduk: "İnsan iyiliğin kölesidir."0’ Ey
oğul! Lütûf ile dostların hatırlarını hoş eyle.
4. Yabancı görse insanlık gösterir, hizmet eder; kula lütfetmez isen
dağ ve çöle gider.
5. Sâdık bildiğin dostlara hürmet eyle, saygı göster, mahâretli
doktor (hekim), kişinin derdine dost olur.
Not: 1. "İnnemel insan abîdü'l ihsan (insan iyiliğin
kölesidir)" ve "Bil birri yiista' bedül hür (iyilikle hür kişi köle
kılınır)" sözlerinin her ikisi de Hz. Ali Kerremallahü Vechehü
Hazretlerinin vecîzeleridir.
— 204 —
16. Ba dost ve düşman
pîşanî kuşade dar.
Düşman ve dosta et lutfu beşaşet izhar
Kılma a'dâyı bed-endîşe hakaret izhar
Münhasır kalmaya lütf-u nazarın ihvâna iltifat eyle
hem a'dâ-yı bed-endişâna
Kıl tecâhül sana düşmandan erer cevr-u eza
Edegör sabr u tahammül bulur âhir o belâ
Anı zâhirde muhibbin gibi tut kıl taltif Tâ ki
düşmanlığını etmeye hasid taz'îf
16. Dost ve düşmana lütuf
ve güler yüz göster.
1. Dost ve düşmana güleryüz göster ve lütüfkâr davran; düşmanı kötü
endişeli kılma, ona hakaret etme,
2. Lütüfkâr bakışın, yalnız kardeşlere münhasır kalmasın; hem kötü
düşünen düşmanlara da iltifat eyle.
3. Sana düşmandan zulüm ve eziyet ererse, bilmemezlikten gel; Sabır
ve tahammül göster, sen ecrini alırsın, o neticede belâsını bulur.
4. Düşmanı, görünüşte dostun imiş gibi tut, onu taltif eyle, tâ ki
hasedçi düşman, düşmanlığını artırmasın.
— 205 —
17. Mader ü peder-ra azîz
dar.
Peder ve maderi i'zaz ile kıl şâd-ü karîr
Etme hürmette kusûr onları lâzım tevgîr
ister evlâdını âlî ola dâim ebeveyn
Bulunur onları tatyîb ile izz-i dâreyn
Valideynin olur evlâdda hakk-ı bisyâr
Emreder onlara ihsan ile Rabb-ı Settâr
Sana hizmetleri çok vakt-i tufûliyette
Siyyema vakt-i şedâidde dem-i kedrette
Her dem evlâda garazsız hizmet etmişler
Bâb-ı eşfak ü mürüvvette sebat etmişler
17. Ey oğul! Ana ve babayı
aziz tut, haklarına riayet eyle.
1. Ana ve babaya hürmet etmekle memnun ve mesrûr kıl, hürmette kusûr
etme, onlara tazîm lâzımdır.
2. Ebeveyn, dâimâ evlâdının yükselmesini ister. Dünya ve âhiret
şerefi, ancak ana ve babaya hoş muâmele etmekle kazanılır.
3. Valideynin, evlâd üzerinde pek çok hakkı vardır; günahları örten
Allahü Teâlâ:"Ana ve babaya ihsan ile" emreder.0’
4. Çocukluk vaktinde sana çok hizmetleri olmuştur, hele hastalık ve
keder zamanında daha ziyade hizmet etmişlerdir.
5. Her zaman evlâda karşılıksız hizmette bulunmuşlar, şefkat ve
insanlık hususunda sebat etmişlerdir.
Not: 1. Lokman Sûresi ondört ve onbeşinci âyetlerinde ebeveyn hakları
açıklanmaktadır. Bu âyetlerde özetle: "Biz insana, ana ve babasını tavsiye
ettik (Onlara itaat etmesini emrettik.)... Allah'a, ana ve babana şükret...
Onlarla dünyada iyi geçin..." buyurulmaktadır.
— 206 —
18. Üstad ra bihterîn
pederan dan.
Eyle üstâda riâyet bil anı ayn-ı güher
Öğretir ilm-ü edeb rif atine himmet eder
Dâim âdâb ü salah eserine çekmekte seni
Rifat-i kadrine hasreyledi fikr ü bedeni
Vesh-ı cehli bırakmaz seni pâk eyler edîh
Kılar ahlâkını ta'lîm-i edeble tehzîb
Böyle üstâdı bil evlâ peder ve mâderden
Eyle tahsîl-i maârif o hüner-perverden
Cevher-i Um ü hünerle seni tezyin ü karîr
Kılar encâm ederim işte kaviyyen tebşir ■
18. İyi bir üstâdı, ana
baba yerinde tut.
1. Üstad haklarına riâyet eyle, onu değerli mücevher bil; İlim ve
edeb öğretip senin yükselmene gayret eder.
2. Seni dâima güzel ahlâka ve doğruluk yoluna çekmektedir; Maddî ve
manevî varlığını, yükselme değerine adadı.
3. Edîb, cehaletin kirini bırakmaz, seni tertemiz eyler; Edeb
öğretmekle, ahlâkını güzelleştirir.
4. Böyle üstâdı, ana ve babadan üstün bil. O hüner sahibi terbiye
edici (mürebbî)den bilgi öğren.
5. İlim ve hüner mücevheriyle seni süsler ve memnun kılar. Neticede
işte sana kuvvetli olarak müjde veririm.
— 207 —
19. Ferzend-ra ilim ve edeb
beyamûz
Hilye-i ilimle kıl oğlunu tezyine şitâb
Şerefli ilim ve maârifle olafaide-yâb
İntihâb eyle bir üstâd ana beher ta'lîm
Öğretip ilm ü edeb göstere hem nehc-i kavim
İlm-i ahlâka velîk etmeli gayet dikkat
Hüsn-ü ahlâk olur insana büyük ehliyet
Süfehâdan değil evlâd uzak olsun pederân
Etti bunlar nice evlâdı sefil ü giryân
Oğlun ayrılmayıp üstâddan etsin tahsil
İlm ü âdâbı ola mazhar-ı izz ü tebcil
19. Yavrunu, ilim ve güzel
ahlâk ile zînetlendir.
1. İlmin zînetiyle oğlunu acele süslü eyle; ilim ve irfan şerefiyle
faydalı olabilsin.
2. Her ilmi öğretmek için ona bir öğretmen seç; ilim ve edeb öğretip
hem de doğru yolu göstersin.
3. Velâkin güzel ahlâk ilmine gayet dikkat etmeli; hüsn-ü ahlâk
insana, büyük ehliyet kazandırır.
4. Kötü kişilerden yalnız evlâd değil, babalar bile uzak olsun;
bunlar, nice evlâdı sefâlet içinde bıraktılar ve ağlattılar.
5. Oğlun, üstâttan ayrılmayıp tahsiline devam etsin; ilim ve
edebleri, güzel ahlâkı, hürmet ve ta'zîme mazhar kılar.
— 208 —
20. Din ra ez beher art
cihan ve direm ra ez berây in cihan nigah dar.
Dindir vaz-i İlâhî ana vâcib dikkat
Ki diyanetle her işte bulur insan rifat
Dini ukbâ için et hıfz ve sıyanet zîrâ
Emr-i dîni soracak evvel o âlemde Hüdâ
Akçayı sakla bu dünya için elzem para
Kalma tâ işlerini tesviyede bîçâre
Bu cihanda her işi akça hemen hâsıl eder
Bîtab menzil-i maksûda seni vâsıl eder
ihtiyaca göre hıfzeyle zer u sîm ey yâr
Olma dünya için ağyâra varıp minnetdâr
20. Din, o âlemden bu
cihanı himâye için gönderilmiş cevherdir.0’
1. Din, ona dikkat edilmesi farz olan İlahî bir kanundur ki, insan
her işte diyanetle yüksek ve büyük rütbe kazanır.
2. Dini, âhiret için muhafaza ve himaye et, zîra o âlemde Allah, ilk
önce dînin emrini soracaktır.
3. Akçayı bu dünya için sakla, para gereklidir. Tâ ki işlerini
ayarlamada çaresiz kalmayasın.
4. Bu dünyada her işi para derhal halleder, yorulmaksızın seni
gideceğin yere ulaştırır.
5. Ey oğul! İhtiyaca göre altın ve gümüşü muhafaza eyle; dünya için
yabancılara varıp da minnet altında kalma, mahcup da olma.
F: 14
Not: 1. Lokman Sûresi otuzikinci âyetinde "din", beşinci
âyetinde "o âlem(cihan)" anlamında "âhiret”, "bu
cihan" manâsında "dünya" kelimeleri, aynı sûrenin onbeş ve
otuzüçüncü âyetlerinde geçiyorlar.
— 209 —
21. Hare
be endaze-i dahi kon.
Ne ise masrafın eyle
ana bir had ta'yîn Hârice çıkma o hadden olayım dersen emîn
Ne ki lâzımsa alıp
hâcete kâfi hare et Hazm ü dikkatle tasarrufla o hadde dere et
Etme beyhude mesarif süfehâya bakma
Sonra çok borca düşüp beytü karın yakma
Kıl idare işini ehz ü atâda dikkat
Ederek eser-i hakîmânede bezl-i himmet
Yorganından ileri her
kim uzatsa ayağın Üşütür kendini hem söndürür âhir ocağın
21. Harcamanı
ölçü dahilinde yap.
1. Masrafın ne ise ona bir ölçü ta'yin eyle, ölçüden emîn olayım
dersen harice çıkma.
2. İhtiyacı karşılayacak her ne lâzımsa harca, o ölçüye dikkat ve
tasarrufla ithal et.
3. Boş yere masraflar etme, sefih kişilere bakma; çok borca düşüp
sonra evini barkını yakma.
4. Kazanma ve harcama işini dikkatle idare et, hikmet yolunda
malını bol bol harcamaya gayret eyle.
5. İleri de gitme, her kim yorganından ileri ayağını uzatsa, kendini
üşütür, hem sonunda ocağını söndürür.
—210 —
22. Der heme kâr hamiyane rû-baş.
Etme tefrit hem ifrat her işde ey nûr İhtiyâr-ı
evsat emri kılarak et tedbîr
Hayırdır evsatı her kârın eser var bisyar Mu'tedil
rıh ile keşti hoş eder seyr-i bihar
Yağmurun nefi cihan halkına dürr-ibî-pâyân
Yağsa çok seyl basıp gark olur ins ü hayvan -
Eyle her kâr ü amelde vasat üzre hareket Avn-i Hakla
ola hâsıl her işde bereket
Etmeli mutedilâne her işe sa'y ey can
Ki vasata hayr-ı umûr olduğun eyle iz'an
22. Ey oğul! Bütün
işlerinde orta yolu tut.®
1. Her işte hem ifrat, hem de tefrit yapma; orta yolu seçerek
işlerinde tedbirli ol.
2. Her işin ortası hayırlı olduğuna çok işaret var: Gemi bile
denizlerde mutedil rüzgârla hoş seyreder.
3. Dünya milletlerine yağmurun faydası tükenmeyen inci gibidir. Çok
yağsa, sel basıp insan ve hayvan boğulur.
4. Her iş ve amelde orta halli hareket eyle. Allah'ın yardımıyla her
işte bereket meydana gelir.
5. Ey oğul! Her işte vasat üzere yürümeli ki vasat, işlerin
hayırlısı olduğunu bil.
Not: 1. Lokman Sûresi ondokuz ve otuzikinci âyetlerinde "orta
yola" şöyle işaret edilmektedir:
— "Yürüyüşünde mu'tedil ol (Çok hızlı ve de çok ağır yürüme)."
"Onları dağlar gibi dalga sardığı vakit dîni yalnız Allah'a tahsis
etmek suretiyle (ve halis ve) muhlis (insan)lar olarak Allah'ı çağırırlar.
Sonra Allah onları selâmetle karaya çıkardığı zaman içlerinden bir kısmı orta
yolu tutar (Tevhidden ibaret olan orta yolda sebat eder)."
—■ 211 —
23. Ez müfsidan dür baş.
Eyleme atf-ı nazar müfsid-i bed-endîşe
Seni nâgeh düşürür mezbele-i teşvişe
Kim uyup nefse kılar nâr-ı fesadı îkâd
Celbeder nefret hulkı edilir la'n ile yâd
Müfsidan vadi-i zilletde gezer leyi ü nehar
Rûy-ı rahat göremez pûte-i mihnette yanar
Müfsidetkâr eder ülfetle mefâsid ilka
Sûretâ gerçi beşer ma'nîdedir ejderha
Her zaman böyle erazilden uzak ol sad mîl
Getirir başa belâ işleri daim tesvîl
23. Ey oğul! Müfsitlerden
uzak ol.
1. Müfsit, kötü düşünceli kişiye meyletme, seni ansızın mezbeleye
düşürür.
2. Kim nefsine uyarsa, fesat ateşine tutuşturmuştur. Öyleleri nefret
kazanır, ahlâkı da la'netle anılır.
3. Müfsitler, kötülük yuvalarında gece gündüz gezer, dolaşır; rahat
yüzü göremez, mihnet potasında yanar.
4. Fesat sahipleri, kötülüklerini dostlukla ilka ederler. Sürerinde
(görünüşünde) sanki insan, sîretinde (mânâsında) ise ejderhâdır.
5. Her zaman böyle rezillerden yüz mil uzak ol! Onlar daima başa
belâ getirir; işleri, çirkini güzel göstererek insanları iğfal etmektir.
— 212 —
24. Civan merdî pîşe kon.
Ey piser cûd ü sehâ âdetin olsun her dem
Ki olur merd-i sehâ cûd ile mergûb-i ümem
Sever erbâb-ı sehâyı dil ü candan inşân
Rûz u şeb zikr-i cemilin ederek vird-i zebân
Celbeder nefret-i hakkı nereye gitse bahîl
Sevdirir halka civanmerdi sever.Rahb-i cemîl
Her mahalde yaşar âsûde bulur hem rifat
Ki olur merd-i sehâ lâyık-ı izz ü hürmet
iktidarımsa sehâkâr ola daim insan
ihtiyaç ehlini de etmeye herkes nisyan
24. Ey oğul! Her zaman
cömertlik, âdetin olsun.
1. Ey oğul! Her zaman cömertlik ve el açıklığı âdetin olsun. Sehâ ve
kerem sahibi kişi, cömertliğiyle herkesin rağbet edileni olur.
2. İnsan, seha sahiplerini dil ve candan sever; gece gündüz güzelce
zikrederek diline vird eder.
3. Cimri, nereye gitse halkın nefretini üzerine çeker. Güzel Rab,
sehâvet sahibini hem kendisi sever, hem de halka sevdirir.
4. Cömert kişi, hem saygı ve hürmete lâyık olur, her yaşadığı yerde
rahat eder, hem de yücelik bulur.
5. İnsan, kudreti yettiğince daima cömert olmalıdır; herkes ihtiyaç
sahiplerini de unutmamalıdır.
— 213 —
25. Be hane-i her ki rûy-ı
dest ü zeban ü çeşm nigah dar.
Her kimin hanesine âzim
olursan ey yâr Dest ü çeşm ü dili hem hıfzedici ol her bâr Kapıdan haneye gir
rıfk ile hoş niyetle Görüp ev sahibin izin iste güzel sûretle Elini malına ev
sahibinin etme diraz
Yoktur el sürmeye meydanda dahi olsa
cevaz
Edeb ü şânı muhil
sözden edip hıfz-ı lisan ihtiyat üzere söz et olmaya dilgîz insan Her yerde
atf-ı nigâh eyleme hıfzet gözünü Seve âhû gibi herkes gözünü hem özünü
25. Ey
oğul! Her kimin evine girersen, el, dil ve gözünü muhafaza eyle.®
1. Ey oğul! Herkimin evine girersen, el, dil ve gözünü her defasında
muhafaza edici ol.
2. Kapıdan eve, hoş niyetle gir; hane sahibini görüp güzel sûretle
izin iste.
3. Elini, ev sahibinin malına uzatma, meydanda dahi olsa, el sürmeye
cevaz yoktur.
4. Edep ve şâna dokunan sözden, dilini muhafaza eyleyip ihtiyat
üzere söz et, kimseyi gücendirme; sözü kalbine yerleştirip unutmayan nice
insan vardır.
5. Her yere gelişi güzel bakma, gözünü muhafaza eyle. Eğer bu
öğütlerimi tutarsan, herkes gözünü (görüşünü), hem de özünü (güzel terbiye ve
ahlâkını) âhû gibi sevecektir.
Not: 1. Lokman Sûresi onyedi, onsekiz ve
ondokuzuncu âyetlerinde:
— "Yavrucuğum!.. İyiliği emret, kötülükten vaz geçirmeye çalış. İnsanlardan
kibirlenip yüzünü çevirme. Yeryüzünde şımarık yürüme. Yürüyüşünde mu'tedil ol,
sesini alçalt..." gibi güzel ahlâk kuralları Hz. Lokman Hekîm tarafından
oğluna bildirilmiş olduğu beyan edilmektedir.
— 214 —
26. Kem tama* ve bîâzar
baş.
Düşme dâm-ı tama’a mazhar-ı hırman olma
Kahr ıı zillet çekip encam perişan olma
Izz ü rahat göremez hırsla nâlân tâmi'
Her dem asûde yaşar izzile merd-i kani’
Makiyan dane için oldu kümes içre sefil
Köpek eder gahgaha sahrâda bulur rızk-ı cemîl
Etme mahlûk-ı Hûda'yı sakın âzar asla
Kim ezâ halka ederse görür elbet o cezâ
26. Ey oğul! Kötü tamah
etme ve hüsranda kalma.0’
1. Tamah tuzağına düşüp, mahrumluğa teveccüh edip hüsranda kalma;
Kahır ve zillet çekip sonunda perîşan olma.
2. Hırsla inleyen tamahkâr kimse, izzet ve rahat göremez. Kanaatkâr
insan, her zaman izzetle rahat yaşar.
3. Tavuk, tane için kümeste yaşamaktan sefil oldu. Köpek, sahrada
güzel yiyecek bulur, gahgaha eder.
4. Allah’ın mahlûkunu, sakın asla azarlama. Kim halka ezâ ederse, o
elbet cezâ görür.
Not: 1. Kötü tama' konusunda bir ata sözümüz: "Gözü tenekede
olan kuşun, ayağı tuzaktan kurtulamaz."
— 215 —
27. Herçi hahî goften ez
cevab an biyendîş,
Söz demek istediğinde düşünüp bil-etraf
Sonra îrad-ı kelâm et demeye kimseniz âf
Etmeden bed-i suhan fikr-i cevab et zîra
Demesin ehl-i suhan nutkun eşittikde hatâ
Söze bed' eylemeden eyle cevabın ihzâr
Edesin sonra fesahatle şürû-ı güftar
Nutkunu müstemiîn etmeli candan tahsîn
işte kanün-ı kelâmı sana kıldım tebyîn
Iş bu üslûbile söz söyle velîk etme şitâb <
Olmaya tâ ki sözün beyhude çün savt-ı zübâb
27. Her ne zaman söz
söylemek istersen, söze başlamadan önce cevabını hazır eyle.
1. Söz söylemek istediğinde, etraflıca düşünüp ondan sonra konuş.
Kimse of demesin.
2. Konuşmaya başlamadan, önce ne cevap verileceğini düşün; zîra
konuşmanı dinleyen söz ehli, "hatâlı söyledi" demesinler.
3. Söze başlamadan evvel, cevabını hazırlayıp sonra fesahatla söze
başlayasın.
4. Konuşmanı dinleyenler, güzel bulup candan takdir etmeli. İşte
sözün kanûnunu, sana açık ifade ve beyan ettim.
5. İşte bu usûl ile söz söyle, lâkin acele etme, tâ ki sözün, sinek
sesi gibi boş olmasın.
— 216 —
28. Peyveste âmüzende-i
dâniş ve hüner baş.
Eyle öğrenmek için ilm ü hüner cidd-i kesir
Etti âlimleri Kur'an'da senâ Rabb-i Basîr
Her kim evc-i hüner ü dânîşe tahrik ede bâl
Olur ahlâkını tehzîb ile memdûh-ı ricâl
Zülcenaheyn ise dânâ bil anı sen iksir
Dünyevî, uhrevî andan görülür nef -i kesir
Eyle tahsîl-i kemâl emrine sa'y ü ikdâm
Tâ"minel mehd Hal lahd"e olup mazhar-ı tâm
Fıkh ü tefsir ü hadîse edesin sarf-ı himem
Bu ulûm ehlini tut yâr-ı şefik ü hem-dem
28. Dâimâ ilim ve sanat
öğrenenlerden ol.
1. İlim ve sanat öğrenmek için çok gayret eyle, görme kudretine
sahip olan Allah, Kur'an'da âlimleri senâ etti.®
2. Her kim ilim ve hünerde yükselmesini isterse, kanadını hareket
ettirsin, derhal çalışmaya başlasın. Ahlâkını da güzelleştirmekle medhü senâya
(övülmeğe) lâyık adamlardan olur.
3. Bilgin iki kanatlı (zahir ve batın ilmini) tanıyorsa, sen onu
iksir bil, dünya ve âhirete ait ondan çok fayda görülür.
4. İlmi tamamen tahsil eyle, emrine koş, sebat ve devamlı ol,
"Beşikten mezara kadar..."® tam mazhar ol.
5. İlimde özellikle gayretini, fıkıh, tefsir ve hadîse sarf edesin;
bu ilimlerin ehlini, şefkatli, dost ve arkadaş tut.
Not: 1. Allah, "Kur'an'da âlimleri senâ etti"den maksat, Fatır
sûresinde: "Allah'dan ancak âlimler korkar” meâlindeki yirmi sekizinci
ayetine işaret vardır.
2. "Beşikten mezara kadar.." sözüyle ilim konusundaki şu
hadîs-i şerife işaret edilmektedir: "Utlübû'l ilme minel mehdi
ila'-l-lahd (Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.)"
— 217 —
29. Pîrân-ra buzurk dar.
Pirler lâyık-ı ta'zîm riâyet eyle
Ey civan eski müsin zâtı himayet eyle
Gördüğün ânda kıl enva-ı beşaşet izhar
Hâl ü hatırlarını cidden edip istifsar
İhtiyar adama etmekte muraat üdebâ
Bâhusus ehl-i muhabbet ola yâ ehl-i vefa
Nice yıl eylese mevlâsına bende hizmet
Anı tutmaz yeni bende gibi mevlâ elbet
Yapagör hâtır-ı pîrâni hemen et tâ'zîm
Ustalar yıkmaz eder eski binâyı termîm
29. Ey oğul! Yaşlı adama
saygı ve hürmet göster.
1. Ey oğul! İhtiyar adamlar, ta'zîm ve hürmete layıktır. Onlara
riâyet eyle, eski yaşlanmış zâtı himaye et.
2. Gödüğün zamanlarda her çeşit güleryüzlülük izhar eyle; hâl ve
hatırlarını da cidden sorup araştır.
3. Edep sahibi olanlar, yaşlı adama saygı göstermekteler. Özellikle
onlara, muhabbet ehli, ya da vefa ehli olmalıdır.
4. Nice yıl, sahibine kulluk ve hizmet eylese köle, onu sahibi elbet
yeni kul gibi tutmaz.
5. İhtiyarın hatırını yapagör, hemen saygı göster; ustalar eski
binayı yıkmaz, ta’ınir eder, onarır.
— 218 —
30. Merdum ra benâm nikü
hân.
Eyle insanı güzel nam ile yâd ü tezkîr
Fasl ü zem etme dahi kimseyi takbih ey yâr
Hüsn-ü ef âlini söyle kişinin görme uyûb
Kendi ayıbın gören eyler mi enâmı mahcûb
Etme bed-nâm ile bir kimseyi yâd ü takbih
Kılma iğrâza düşüp nefsini halka tercih
Fasl ü zem oldu haram etme günaha cür'et
Hayır ile zikreder insanı mekârim-i haslet
Nâm-ı nîkû ile yâd eyle enâmı her-gâh
Kötü hâli olanı nush ederek kıl âgâh
30. Ey oğul! İnsanı iyi
isim ile hatıra getir, an.
1. Ey oğul! İnsanı güzel nâm ile hatırla ve an. Kimseyi zem ve
gıybet etme; çirkin dahi görme.
2. Güzel fiillerini söyle, kişinin ayıplarını da görme. Kendi
ayıbını gören, başka insanları mahcup eyler mi?
3. Kötü isim ile kimseyi anma, takbih etme. İleri gidip nefsini
halka üstün tutma.
4. Günaha cüret edip de zem ve gıybet yapma, onları işlemek haram
oldu. Hayır ile zikreden insan, güzel ahlâk sahibi olur.
5. Her defasında halkı güzel nâm ile yâd eyle; kötü hâli olanı,
nasîhat ederek basiretli kıl.
— 219 —
31. Ez merdüm-i mütekebbir
ü bahil dür baş
Kibriyâ Hazret-i Allah'a sezadır ancak
Kim tekebbür ede ednâdır o şahs-ı ahmak
Göricek şahs-ı bahîl ü mütekebbir dür ol
Semtine uğrama illâ ana kibir et nâr ol
Mütekehbirlere kibir et dedi şîr-i yezdan
Vâkıf-ı sırr-ı hafi sahr-ı Resûl-i zî-şân
Uzak ol bahl ü tekebbür edene kılma nigâh
Etmesin halkı o bedhûlara muhtaç Allah
Bunlara hâk-i mezellet olur encâm-ı makar
Bak bahîl akçası her demi mihnetle geçer
31. Ey oğul! Cimri ve
kibirli adamdan uzak ol.(1)
1. Ululuk ancak Hazret-i Allah'a yaraşır. Tekebbür eden kimse, o
alçak, ahmak şahıstır.
2. Cimri ve kibirli şalisi görünce, ondan uzak ol, semtine uğrama.
Eğer mecbûı olur da uğrarsan, onun kibrine karşı kibir et, nûr ol.
3. Allah'ın arslanı, "mütekehbirlere kibir et" dedi. Şâm
Yüce Resûl, vâkıf olduğu şahsın gizli sırlarını örterdi.
4. Cimrilik ve kibir edene, nazar kılma. Allah kötü huylulara halkı
muhtaç etmesin.
5. Bunların ikametgâhı, neticede mezellet toprağı olur. Gör ki,
cimrinin parası çoktur fakat her vakti mihnetle geçer.
Not: 1. Lokman Sûresi onsekizinci âyetinde: "... İnsanlardan
kibirlenip yüzün çevirme. Yer yüzünde şımarık yürüme. Zira Allah, her kibir
taslayanı kendini beğenip övüneni sevmez" buyurulmasıyla mütekebbirlerin
Allah sevgisine nail olamayan bedbatlardan olduğu bildirilmektedir.
— 220 —
32. Tüvangerî der kanâat
dan.
Her ne verdiyse Hüdâ eyle kanaat zîra
Kişi bu kenz-i kanaatla eder kesb-i gına
Eder insanı tüvanger bu hazîne-i memdûh
Nâil olmazsa bu kenze olur insan makdûh
Edemez merde bile hâlini ifşa kaani
Pîş-i nâ-merde gidip fakrını söyler tâmi
Rızkın esbabına lâzımsa tevessül etmek
Halkı iz'âc ile lâyık mı tezellül etmek
Bil yakîn, kenz-i kanaatda gınadır mevcûd
Tutup esbabını iste kılar i'tâ ma'bûd
32. Ey oğul! Hakikî
zenginliği kanaat bil.
1. Allah, her ne verdiyse kanaat eyle; zîra kişi bu kanaat
hâzinesiyle zengin olur.
2. Bu hazine, insanı güzel ahlâk sahibi övülen bir zengin eder. Eğer
insan, bu kanaat hâzinesine sahip olmazsa, mezmûm olur.
3. Kanaat sahibi olan, halini merd adama bile açıklayamaz. Tamahkar
olan, nâ-merdin önüne gidip ihtiyacını söyler, dilenir.
4. Rızkın sebeplerine yapışmak lâzımsa da, insanları ta'cîz ile
önlerinde alçalmak lâyık mıdır?
5. Yakînen bil, kanaat hâzinesinde zenginlik mevcuddur. Sebeplerine
yapışıp rızkı Mevlâ'dan iste, O Yüce Ma'bûd, isteyene verir.
— 221 —
33. Zîr destan-ra benevâz.
34. Ez
düşman dostrev hazer kon.
Hamd bî-pâyân an Hûda'yı müstean ra azze ve celle ki in tercüme-i
manzûme-i pendnâme bihadd-i hitâm resîde ez kaariân ayıp-pûşan ümid darem ki
Islah-ı hatâ ve nevakıs koned
Pendnâme bak edilmiş tercüme
Bî-güman her fıkrası
habl-i metîn Söyledi Raşid güher-i tarihini Dil küşâ manzumedir mîrem bihîn
1322
33. Ey oğul! Aşağıdaki destanı (anlatılan
öğütlerihikâyeleri) sevip tutasın.
34. Ey oğul! Düşmandan dost olmaz, dost görünse
bile; böyle geçici dosttan sakın.
Hamd, sonsuz ve kendisinden yardım talep olunan Allahü Teâlâ Azze ve
Celle Hazretlerine olsun ki, bu pendnamenin manzum tercümesi bitirilme haddine
ulaştı. Okuyuculardan ayıp örtmelerini ümid ederim ki:
Hatâyı düzeltsinler ve noksanlıkları varsa tam ve mükemmel olması için
ilâvesi gereken şeyleri bildirsinler.
Pendnâme, tercüme edilmiş bak,
Şüphesiz her bölümü selâmet vasıtasıdır.
Raşid, mücevher tarihini söyledi
Beyim, bu gönül açan iyi manzûmedir.
1322
— 222 —
1. Karındaşça geçinmek muktezîdir halk-ı âlemde
Yaşa dünyada dervişâne terk et kîn ü udvânı
2. Gerekdir ilm-i ahlâkı güzelce eylemek tahsil
Budur nime'd-delîl eyler irâe râh-ı irfânı
3. Hakikat ehli teşbih eylemiş dünyayı bir
cisre İkametine değil yapmış geçe herkes deyü bânî
4. Geçer pek az zamanda ins ü hayvan şâdman
giryan İkamet köprüde olmaz kabul etmez o mihmânı
A
5. Bu az müddetde hemrâhınla lâyık mı niza
etmek Düşün evvel geçen mağrûr-ı servet ehl-i sâmânı
6. Sebükmağzân bakıp ârâyiş-i dehre olur handân
Bilirken tîg-ı gamla eylemiş giryan nice cânı
7. Görürsen âşikâre âteş-i âlâm-ı gerdûnı Hazer
kıl iltihabından değildir söz pinhânî
8. Kim içse sâgar-ı dünyayı oldu ol kadar
bed-mest Geçer çok dem ayılmaz fârık olmaz han ü dükkânı
9. Bilir dânişverân âlimle nâdânı kelâmından
Kişi savtından anlar zâğ ile murg-ı gülistânı
10.
Biddanyok mesâil-i
serd ile da'vâ-yıfazl etme Çıkar kalfy-akçanın sabret biraz meydâna butlânı
— 223 —
11. Geçer her vakti rahatla yaşar izz ve saadetle
Bir ahkar kul olursa mazhar-ı tevfîk-i Rabbânî
12. Erenler üns-i billah kasrına pür neş'edir
dâim
Eder mi arzu mülk-i cihânı zevk-i bostânı
13. Gönül ümîd-i lutf etmekde bahr-ı feyz
pınarından
Değildir mııra ayıp isterse eltâf-ı Süleyman'ı
14. Gidenler râh-ı aşka kûy-ı cânâna erer âhir
Refah istersen ol âzim bu yoldur râh-ı Sübhânî
15. Tabîb-i hâzık-ı hoş-hâr ersin anladım yâhû
Gel iç ayn-ı şifâdır bu devây-ı PEND-İ
LOKMAN’I
16. Gezer Raşid çü seyyâre felek kılmıştır âvâre
Diller derd-i dile çâre umar eltâf-ı Rahmân'ı
1. Âlemdeki
insanlarla kardeşçe geçinmek gereklidir. Dünyada dervişler gibi yaşa, kin ve
düşmanlığı terket.
2. İlim
ve ahlâkı, güzelce öğrenmek lâzımdır, Bu insana irfan yolunu gösteren ne güzel
delildir.
3. Hakikat
ehli, dünyayı bir köprüye benzetmişlerdir. Onu yapan, ikamet için yapmış değil,
herkes geçsin diye bina eylemiştir.
4. İnsan
ve hayvan, pek az zamanda sevinerek, ağlayarak geçer; ikamet köprüde olmaz, o
misafiri kabul etmez.
5. Bu
zamanda yol arkadaşınla kavga etmek lâyık olur mu? Evvelce servetiyle
gururlanıp giden zengini düşün.
— 224 —
6. Ahmaklar, nice gönlü yaralı kişilerin gam kılıcıyla ağladıklarını
bilirken, dünyanın zînetine bakıp mesrur olurlar.
7. Dünyanın elemlerinin ateşini açıkça görürsen, dikkat et sana
bulaşmasın çünkü söz gizli kalmaz.
8. Kim dünya kadehinden içerse, o kadar sarhoş olur ki çok zaman
geçer de ayılmaz. O, han ve dükkânı birbirinden ayıramaz.
9. Bilginler, âlim ile câhili sözlerinden bilir. Kişinin, karga ile
gül bahçesinin bülbülünü sesinden tanıdığı gibi.
10. Sermayen yok, meseleler söylemekle üstünlük da'vasmda bulunma.
Biraz sabret, paranın kalp olanı birazdan meydana çıkar.
11. Kim yüce Allah'ın lütfuna mazhar mütevâzî bir kul olursa, onun her
vakti rahatla geçer; o izzet ve şerefle yaşar.
12. Allah'ın cennetine erip alışanlar, dâima neş'e doludur. Onlar,
dünya mülkünü, bostan zevkini arzu eder mi?
13. Gönül, feyz denizinin pınarından feyz ümit etmededir. Karınca
Süleyman'ın lûtfunu isterse ayıp değildir.
14. Aşk yoluna gidenler, neticede sevdiğinin semtine erer. Eğer selâmet
istersen kararlı ol. Sübhân olan Allah'ın yolu, bu yoldur.
15. Hoş işen maharetli hekimsin, anladım, gel iç, bu Lokman Hekim'in
dertlere devâ olan "ÖĞÜT KİTABI" şifânın tâ kendisidir.
16. Raşid, bir seyyare gibi gezer, felek onu âvâre
kılmıştır. Gönül derdine çare diler, Rahman’ın lütuflarını umar.
— 225 —
Mütalâaya sezâ bir bahariyye-i ferah-efzâ olmakla bu mahalle dere ve
terkîm kılınmıştır (Nazar ve tefekküre lâyık çok farahlatıcı bir bahariyye
olmakla buraya dahil edilmiş ve yazılmıştır).
1. Zamanı geldi işte nev-bahârın Güler vechi
gibi "gül" ol nigârın
2. Dumû-ı âşık-âsâ carî enhâr Sadâsın
subh-dem gûş et bihârın
3. Lisân-ı halle eşyâ-yı âlem
Hep olmuş sebha-hâni Kirdgâr'ın
4. Ganimettir bahar eyler mi zâyi' Safâ
bulmaktır âmâli kibârın
5. Gözün açmış eder "nergis" temâşâ
Rabî'nin bilmiş ezhâr i’tibârın
6. Açıldı "verd-i hamra" sâgar-âsâ
Ferahbahşâ bu dem zevk-ı mesârın
7. "Papatya" güldü dendânı göründü
Mey içmiş "erguvan" çeksün humârın
8. "Benefşe" başın eğmiş beher secde
Gülün pâyında arz eyler nisârın
9. Tâ top u mey bir civandan attı şimdi Elinden
"ballı baba" ihtiyarın
— 226 —
10. Oturmuş
"yasemin’' yüz aklığıyla Eder hıfz "ıhlamur" "fulye"
vekârmT
11. Olunca
zülf-i "sünbül" nefha-bahşâ Bırakmaz âşığın sabr ü kararın
12. "Karanfil"
hemdem olmuş "zaymirâne" Çıkarlar başına her gül-izârın
13. Hicabından
"gelincik" çok kızarmış Duvak başında örtünmüş izârın
14. Bu
gün şebbû gelip neşr etti hoşbû "Hezârân" kılmış izhar iftikârın
15. "Sadef
isterdi "reyhâna" tekaddüm Dedi "zambak": Nedir bu
ictisârın?
16. Dıraht
üzre durur "cülnar" çün nar Yakar ekdârını her sû güvârın
17. Kılar
"leylâk" beşaşetle temâyül Ferah-nâk etti hoşbûy civârın
18. Bu
mevsim açtı bak bâzar sad-berk Bu dem yek-renk olan tuttu şikârın
19. Ne
hoştur mest olunca sîm-tenler Verip "zerrîn" kadeh mest ile yârın
20. Bu
gülşende dilersen zevk-i câvîd Fedâ cânâna kıl her neyse vârın
— 227 —
21. Güler gülşende gül mesrur sünbül Zebûndur hâli
efgandan hezârın
22. Nihândır
nâr-ı aşk ihrâk eder dil
O hâle tarzı benzer lâlezârın
23. Eder
bâd-ı sabâ daim tene'um İşitmez bülbülün feryâd ü zârın
24. Temas
etmekte cism-i dilberâne Açar geysilerin her şîvekârın
25. Gülün
açmış nikahın bî-muhâbâ Görüp bülbül bunu artırdı zârın
26. Yazık
dil-hûn olup kılmakta feryâd Ki vardır hakkı terk etse diyârın
27. Nazar kıl salkıma âvize-âsâ
Ki göstermekte rûy-i iftikârın
28. Alır
üftadegân bu şeb-i safâdan Ferahbahşâsıdır her dilfikârın
29. Müneccim
vakt-ı sa'd ü nahsi gözler Değil âşık bilen leyi ü nehârın
30. Isırgan mürûre etmektedir nâz
İşi aks üzre olmuş rüzgârın
31. Gerekdir cevr-i ağyâra tahammül Seven rûy-ı
gülü hoş gördü hârın
— 228 —
32. Acûl ü ahar çeker zahm-ı nedâmet
Teenni
de’bîd-i hikmet-şiârın(t>
33. Eriştir ey sabâ bu ehl-i dilden
Ola rehber
bana bu yâdgârın
34. Eder şiddet.ki yoktur rahmi çarkın
Buka-ı
sabır ola cây-ı kararın
35. Zarîfâne gerek inşâd-ı eş'âr
Sükût et
yoksa Raşid iktidârın
1. İşte ilkbahar zamanı geldi. Sevgilinin yüzünün güldüğü gibi
"gül" açar.
2. Âşığın göz yaşlan akan ırmak gibidir. Sabah akşam, denizlerin
sesini de dinle.
3. Kâinatta bulunan bütün eşya, hâl lisanıyla hep yaratan Allah'ı
zikrediyor.
4. Büyüklerin arzulan safâ bulmaktır, onlar bahan ganîmet bilirler,
aslâ zâyi etmezler.
5. Nergis gözünü açmış, ibret almak maksadiyle etrafı seyreder.
Çiçekler, ilkbaharın ehemmiyetini bilmişlerdir.
6. "Kırmızı gül" kadeh gibi açıldı. İşte bu an, ferahlık
bahşeden zevk zamanıdır.
7. "Papatya" gülünce dişleri göründü. Şarap için "erguvan"
da baş ağrısı çeksin.
8. "Menekşe" her secdede başını eğmiş, gülün ayağında
ihsanını arz eyler.
9. "Ballı baba", sarhoşluk topunu şimdi bir gencin elinden
alıp ihtiyarın üzerine attı.
10. "Yasemin" çiçeği, yüz aklığıyla oturmuş. "Ihlamur"
ve "fulya" vakarını korur.
Not: (2)
Fülye'nin aslı "fülürye"dir. Fülürye, yeşilli sarih ve güzel sesli
bir cins kuş anlamına geldiği gibi bir nevi "sarı çiçek” manasına da
gelir. (Kamûs-ı Türkî, s. 1005)
— 229 —
11. ”Sünbül"ün saçları etrafa güzel koku üfürünce, âşığın sabır ve
kararını bırakmaz.
12. "Karanfil", "fesleğen" çiçeğine arkadaş olmuş,
her gül yanaklının başına çıkarlar.
13. Utancından "gelincik" çok kizirmiş. Tülden yapılmış
telli, süslü duvak'ını yanağına örtünmüş.
14. Bu gün "öd ağacı" yakılıp güzel kokuları civara yaydı.
Bülbüller ayrılıklarını izhar ettiler.
15. "İnci kabuğu", "reyhan" çiçeğini geçmek
isterdi. "Zambak" ona: — "Sen bu cesareti nereden buldun?"
dedi.
16. "Erkek nar"ın çiçeği nar gibidir, ağaç üzerinde durur.
Gam ve kederleri giderir, her yanı hazmettirir.
17. "Leylak" güler yüzlülükle bir tarafa meyleder. Civarını
güzel kokularla sevinçli ve mesrûr kılar.
18. "Bak, yüz yapraklı gül bu mevsim pazar yerini açtı. Bu zamanda
tek renkte olan, avını yakaladı.
19. Gümüş tenliler, keyiflenince güzeldir. Sevgiliye hoş kokulu
"zerrin" çiçeğinden bir kadeh verilince sarhoş olur.
20. Bu gül bahçesinde eğer ebedî zevk dilersen, her neyin varsa
sevgiliye bağışla.
21. Gül bahçesinde gül güler, sümbül sevinir. Bülbülün ise ağlamaktan
hâli perişandır.
22. Aşk âteşi gizlidir, kalbi yakar. Lâle bahçesinin şekli de o hâle
benzer.
23. Sabah rüzgârı daima nimet içinde yaşar; bülbülün ağlayıp inlediğini
işitmez.
— 230 —
24. Saba rüzgârı dilberlerin vücuduna temas eder, her nazlı güzelin
giysilerini açar.
25. Gül yüzlü sevgili yaşmağını pervasızca açmış; bülbül bunu görünce
ağlayıp inlemesini artırdı.
26. Yazık, yüreği kanlı olup âh ü figan kılmaktadır. Bu sebepten
yurdunu terk etse hakkı vardır.
27. Âvize gibi duran "salkım çiçeği"ne dikkatlice bak ki
iftihâr edilecek yüzünü göstermektedir.
28. Bu gönlü delik ve yaralı olan her bîçare (sevgiliye), gece açılıp
gündüz kapanan "gece safâsı" ferahlık verir.
29. Müneccim, uğurlu ve uğursuz vakti gözler. Âşık ise gece ve
gündüzün farkında bile değildir.
30. Isırgan otu, murûre (hiç bir bitki yetiştirmeyen yere karşı) nâz
etmektedir. Zamanın işi de tersine olmaktadır.
31. Yabancıların zulmüne tahammül gerektir. Çünkü gülünü seven onun
tikenine katlanır.
32. Acele eden kişi, pişmanlık darbesinin acısını çeker. Sen hikmet
sahibi olarak teennî ile (yavaş) hareket et.
33. Ey sabâ rüzgârı! Bana bu gönül ehlinden haber eriştir. Bu hediyen
bana rehber olsun.
34. Feleğin merhameti yoktur, sertlik gösterir. Buna senin vereceğin
karar, sabır kösteği olmaldır.
35. Şiir yazmak, zarâfet ile olmalıdır. Eğer buna gücün yetmiyorsa
Raşid, sükût et (daha iyi edersin).
(*) Not:
"de'bîd" kelimesinin aslı, ”de'bi-dîrîn”dir. Âdet, usûl ve kaide
mânâlarına gelir. (Ş. Sârnî: Kamûs-ı Türkî, s. 596)
— 231 —
— 232 —
L)
EMSAL İ LOKMAN I HEKÎM
VE BAZI AKVAL-İL ARAB
FAB ÜLEŞ
LOKMANI SAPIENTIS
ET QUDDAM DICTA
ARABUM
CUM
INTERPRETIONELATINA
THOMAS ERPEENII
EJUSDEMQUE NOTULIS ET STRICTURIS
JACOBIGOLII
El yazısı ile
yapılan bir ilâve:
Lugduni in Batavis
1748
Başka bir kalemle
diğer bir ek:
(Hollanda)
Kitabın Beyazıt Devlet
Kütüphanesine:
Kayıt Numarası: 107143/892.7
Kayıt Tarihi: 3.5.1927
— 233 —
— 234 —
1- ARSLAN VE İKİ ÖKÜZ
Arslan, bir keresinde iki öküzün bulunduğu yere çıkageldi. Öküzler
birbirlerine yardımcı oldular ve arslanı boynuzladılar. Böylece arslan
aralarına giremedi.
Öküzlerden birini tek başına yakalayabilmek için hile yapıp arkadaşından
ayrıldığında onlara taarruz etmeyeceğine dair her ikisine de söz verdi.
Öküzler, birbirinden ayrılır ayrılmaz onları teker teker hakladı...
Bunun manası yani bu hikâyeden alınacak ders:
İki şehir halkı bir şey üzerine ittifak ederlerse düşman onları elde
edemez. Şayet ittifak etmeyip ayrılığa düşerlerse hepsi birden helâk olur.
2-GEYİK YAVRUSU
Bir geyik yavrusu bir keresinde susadı. Suyun kaynağına geldi. Su
içerken hayalini suda gördü. Ayaklarına dikkat ettiği için üzüldü.
Boynuzlarının büyüklüğüne ve güzelliğine de sevindi, kibirlendi. Tam bu halde
iken, avcılar ona karşı çıkageldiler. Geyik yavrusu, avcılardan hezimete
uğradı. Fakat o kolaylıkla gizlenebilecek bir yerdeydi, ama bunu düşünemedi.
Ne zaman ki dağa girdi ve ağaçlar arasında gizlendi. Avcılar ona ulaştılar ve
öldürdüler...
Öleceği sırada şöyle dedi:
— Yazık bana! Ben, beni kurtaranı hor tutmuş, beni helâk edecek olanı da
kurtaracağını uman zavallının biriyim!..
— 235 —
3- GEYİK
Bir geyik bir defasında hastalandı. Onun arkadaşları vahşî hayvanlardı.
Ona hasta ziyaretine geldiler. Etrafında bulunan böcek ve otlan yiyip
bitirdiler. Geyik hastalığından ayılıp yiyecek bir şey aradığında, hiçbir şey
bulamadı. Böylece açlıktan helâk oldu...
Bundan alınacak ders:
Ehli çok olan kimsenin üzüntüsü de çok olur.
4- ARSLAN VE TİLKİ
Bir arslan bir defasında güneşin hararetinden pek bunaldı da
başkalarının yerine girdi. Orada gölgeleniyordu. Tam eğlenecek yerinde iken bir
küçük canavar (keler), arslanın sırtına doğru yürüyerek gelmekteydi. Arslan derhal
yerinden sıçrayıp ayağa kalktı. Keleri sağında ve solunda görünce çok
korktu...
Tilki ona baktı ve o da çok güldü. Arslan tilkiye:
— Benim korkum kelerden değildir, ben ancak horlandığımda kızarım...
dedi.
Bundan alınacak ders:
Akıllı kişinin korkması, ölümden daha şiddetlidir.
— 236 —
5- ARSLAN VE ÖKÜZ
Bir arslan bir keresinde bir öküzü parçalayıp yemek diledi. Onun
cüssesinden (gövdesinden) dolayı cesaret edemedi. Ona hile yapmak için zaman
geçirip şöyle dedi:
— Bil ki ben, ekmeğe katık etmeye yağlı bir kuzu ? kestim. Bu gece benim
yanımda ol, beraber yiyelim...
Öküz ona icabet eyledi. O yere ulaştığında mânâlı mânâlı baktı! Arslan,
büyük yaratıklar için çok odun hazırlamıştı... Öküz onları görünce kaçarak
geriye döndü. Arslan ona dedi ki:
— Buraya geldikten sonra niçin geriye döndün? Öküz:
— Ben bildim ki işte bu hazırlık kuzudan daha büyük olan içindir, dedi.
Bundan alınacak ders:
Akıllı kişi, düşmanına güvenmemeli ve onunla arkadaşlık etmemelidir.
6- ARSLAN VE TİLKİ
Arslan yaşlandı ve zayıfladı, vahşi hayvanlardan hiçbirine güç yetiremez
hale geldi. Kendi maişetini kazanmak için hile yapmak diledi. Yalandan
hastalandı ve kendisini mağaralardan birisinin önüne bıraktı. Vahşi hayvanlardan
herhangi biri ziyaret için ona geldiği zaman, onu mağaranın içine çekti ve
yedi...
Tilki degeldi, mağaranın kapısında arslana selam verdikten sonra durup:
— 237 —
— Ey vahşi hayvanların efendisi, haliniz nasıldır? dedi.
Arslan ona:
— Ey güzellik babası, niçin içeri girmezsin? cevabını verdi.
Tilki:
— Ey efendi, ben senin bu haline çok ağladım. Şu kadar var ki, senin
yanına pek çok ayak izleri girmiş velâkin onlardan bir tanesi bile dışarı
çıkmamış olduğunu gördüm, dedi.
Bundan alınacak ders:
însan bir işi iyice seçip ayırıncaya kadar ansızın hücum etmemelidir.
7- ARSLAN
VE İNSAN
Arslan bir defasında yol üzerinde bir insana rastladı. Adam, sözleriyle
kuvvet ve şiddetle iki ağaca tırmanabileceğim iddia ediyordu.
Arslan kuvvet ve şiddetinde daha mahirdi.
İnsan, bir duvarın üzerinde bir adamın resmini gördü. O arslandan daha da
süratli hareket ederken insan gülmeye başladı. Arslan ona dedi ki:
— Eğer yırtıcı hayvanlar şu Ademoğlunun benzerini yapmış olsalardı,
hiçbir insan yırtıcı mahlûkatı geçemezdi, fakat yırtıcı hayvanlar sür'at
bakımından insanı geçiyorlar.
Bundan alınacak ders:
İnsan, kendi yakınlarının şehadetiyle tezkiye edilmemelidir.
— 238 —
8- GEYİK VE ARSLAN
Bir geyik bir keresinde avcılardan korkusundan ürküp bir mağaraya kaçtı.
Arslan da onu takip ederek mağaraya girdi ve geyiği parçaladı...
O zaman geyik kendi kendisine şunları söyledi:
— Yazık bana! Ben yaramazın birisiyim. Çünkü ben, insanlardan kaçtım,
onlardan daha çetin ve tehlikeli olanların eline düştüm...
Bundan alınacak ders:
Korkularından kaçan kimseler, daha büyük bir belâya uğrarlar.
9- GEYİK VE TİLKİ
Bir geyik bir keresinde susayınca su içmek üzere bir su kenarına geldi.
Su ise derin bir kuyuda bulunuyordu. Sonra su içmek üzere hücum edince suyu
içemedi. Bunu tilki görünce ona şöyle dedi:
— Ey kardeşim! Gelmezden önce bu yeri neden inceleme yapmadığına teessüf
ederim...
Bundan alınacak ders:
Sığ denize giren, su başını aşana kadar yüzme öğrenemez.
— 239 —-
10- TAVŞANLAR
VE TİLKİLER
Bir keresinde kartallarla tavşanlar arasında bir harp çıkmış. Tavşanlar,
kartalları yenmek ve yaramazlıklarından kurtulmak için tilkilere başvurmuşlar,
onlardan yardım istemişler.
Tilkiler onlara demişler ki:
— Eğer sizi tanımasaydık, kimlerle savaş yapılacağını bilir ona göre
gerekeni yapardık...
Bundan alınacak ders:
İnsan, şiddet ve kuvvet bakımından kendisinden üstün olanlarla savaşmayı
istemez.
11- TAVŞAN
VE DİŞİ ARSLAN
Bir tavşan bir defasında gözyaşı dökerek dişi arslana şöyle demiş:
— Ben her sene çok çok evlâdlar doğruyorum. Sen ise bütün ömründe bir
veya iki tane doğuruyorsun...
Dişi arslan ona şöyle cevap vermiş:
— Sen doğru söyledin. Şu kadar var ki bizden bir tane de olsa o yedi
demektir yani yedisine bedeldir, demiş.
Bundan alınacak ders:
Güçlü kuvvetli bir tek evlât, âciz birçok evlâtlardan daha hayırlıdır.
— 240 —
12- KADIN VE TAVUK
Bir kadının her gün gümüş yumurta yumurtlayan bir tavuğu varmış. Kadın
kendi kendisine demiş ki:
— Eğer ben bu tavuğun yemini çok verirsem günde iki yumurta yapar... Ne
zaman ki yemini çok vermiş, tavuğun kursağı yarılmış ve tavuk ölmüş.
Bundan alınacak ders:
Birçok insan vardır ki, onlar çok kazanç elde etmek sebebiyle
sermayelerini (ana paralarını) da helâk ederler.
13- SİVRİSİNEK VE ÖKÜZ
Bir sivri sinek, öküzün boynuzu üzerine konmuş. Ve ona ağırlık verdiğini
sanarak demiş ki:
— Eğer ben sana ağırlık vermişsem, sen bana haber ver de senden uçayım...
Öküz:
— Ey sivrisinek, sen kim için geldin ve kime zakar verdin ben anlamadım,
haberim yok, demiş.
Bundan alınacak ders:
Kim kendisinin anılmasını ve büyük sayılmasını isterse o, hakir, zayıf
bir kimsedir.
F: 16
— 241 —
14- İNSAN VE ÖLÜM
Bir adam bir defasında sırtına bir demet odun yüklendi. Odun ona ağır
geldi. Ne zaman ki yoruldu ve ona yükünden dolayı darlık geldi. Odun demetini
omuzundan attı ve Azrail'in ölümle ruhunu almasına dua etti. O anda bir zat
karşısına çıkageldi:
— İşte ben senin aradığın kimseyim, neden beni çağırdın? dedi.
İnsan:
— Ben seni işte şu odun demetini sırtıma kaldınvermen için çağırdım,
dedi.
Bundan alınacak ders:
İnsan, âlemin esiri de olsa dünya hayatını sever; kötü talihli ve
kuvvetsiz de olsa dünyaya küsmez.
15- BOSTANCI
Bostancı bir gün bakla yetiştiriyordu. Ona denildi ki:
— Niçin bu topraktaki baklanın görünüşü güzeldir? Hizmet edilmiş olduğu
halde...
Bostancı şu cevabı verdi:
— Annesi onu terbiye etti. İşte bu annesini de babası terbiye etti, dedi.
Bundan alınacak ders:
Annenin evlâdını terrbiye etmesi, babanın anneye mürebbi olmasından daha
faziletlidir.
— 242 —
16- İNSAN VE PUT
Adamın evinde bir putu vardı. Adam ona tapıyor ve her gün onun için bir
kurban kesiyordu. Sahip olduğu bütün varlığını işte bu puta harcadı ve
tüketti.
Adam kararsızlık gösterip söylenerek gözlerini puta dikti de:
— Sana verdiğim mal, bana hiçbir fayda sağlamadı.
Bundan sonra da put için başka bir kurban kesmedi, diye sen beni zem
ediyormuşsun... dedi.
Bundan alınacak ders:
Kim malını yüksek yerlerde (lükse) harcarsa, muhakkak o muhtaç olur ve
Allah onu fakir kılar.
17- SİYAH ADAM
Bir insan, bir keresinde siyah bir adam gördü. O suda durmaktaydı ve
yıkanıyordu.
O insan, siyah adama şöyle seslendi:
— Ey kardeş! Sen nehirde aslını değiştirmeye uğraşma. Çünkü sen
beyazlamaya güç yetiremezsin ve zamâna da ebedi muktedir olamazsın.
Bundan alınacak ders:
İnsanın aslına vurulan damga değiştirilemez.
— 243 —
18- İNSAN VE AT
İnsan bir ata biniyordu, at hamile olup yolun bir kısmına gelince bir
yavru doğurdu. Uzak yol hariç olmak üzere o da anasına tabi oldu. Sonra durdu
ve sahibine dedi ki:
— Ey efendim! Gördüğün gibi daha ben küçüğüm. Yürümeye gücüm yetmiyor.
Sen beni geçtin ve şurada terkettin... Eğer sen beni kendinle beraber
getirmeseydin ve ben kuvvetlenip büyüyene kadar terbiye etmeseydin, az kalsın
ben helak olup gitmiştim...
Bundan böyle ben de seni sırtımda taşıyacağım ve seni dilediğin yere
süratle ulaştıracağım...
Bundan alınacak ders:
Ehline ve lâyık olana yapılan iyilik, yerini bulur ve bilinir.
— 244 —
19- İNSAN VE DOMUZ
Bir insan bir keresinde dört ayaklı hayvanlardan bir koç, bir keçi ve bir
de domuz yüklenerek taşıdı. Hepsini satmak için şehre geldi. Koç ve keçi uslu
durup diğer hayvanlara tos vurmuyorlardı. Domuz ise daima taarruz ediyor ve
doğru durmuyordu.
İnsan ona dedi ki:
— Ey vahşi hayvanların en kötüsü! Koç ve keçi sükûnet üzere olup tos
vurmadıkları halde sen niçin doğru durmuyor ve yerinde sakin olmuyorsun?
Domuz:
— Her varlık kendi mahiyetini bilir. Ben de bilirim ki, koç yünü için,
keçi de sütü için beslenir. Ben ise yaramazın biriyim. Bende ne yün bulunur ve
ne de süt. Ben şehre ulaştığım anda beni "meşlaha" gönderdiler, dedi.(I)
Bundan alınacak ders:
Kendi elleriyle yaptıkları hatalarda ve günahlarda oldukları bilinen
kimseler -kötülüklerini de bildikleri haldeacaba onların âhiret halleri nice
olacaktır.
(1) Meşlah:
Maşlah, altı üstü bir olan ve kol yerine yarıkları bulunan bir çeşit elbise.
(Osmanlıca-Türkçe Yeni Lügat: s. 420)
— 245 —
20- KAPLUMBAĞA
VE TAVŞAN
Kaplumbağa ve tavşan bir defasında birbirleriyle yarıştılar. Tavşan
güzel yaratılışı, yenliliği, uyuz hastalığı sebebiyle yolda bezginlik gösterdi
ve uyuyakaidi.
Kaplumbağa ise bilgisi, ağır tabiatlı oluşu, kararsızlık içinde olmayışı
ve yürüyüşünde bezginlik göstermeyişi sebebiyle -tavşan uykusundan
uyanmadandağa ulaştı, yarışı kazandı.
Tavşan uykusundan uyandığında kaplumbağanın yarışı kazandığını gördü.
Neticede hiçbir şey kazandırmayacak pişmanlıkla pişman oldu.
Bundan alınacak ders:
Biri kuvvetli diğeri zayıf olan iki devlet birbirleriyle harbe girseler,
zayıf olan devlet yenilme korkusundan dolayı uyumaz, savaşta uyanık bulunur.
Böyle uyanık bulunması sebebiyle zayıf devlet, kuvvetli olan devlete karşı zafer
kazanmıştır. Kuvvetine güvenen ve uyanık olmayan devlet ise sonunda kendisine
hiçbir şey kazandırmayacak pişmanlıkla pişman olur.
21- KURT
Kurt, bir keresinde küçük bir domuz eniğini kaptı. Onu götürürken arslan
peşinden takip etti ve kurdun elinden domuz eniğini aldı. Kurt kendi kendisine
şöyle söyledi:
— Benimle beraber devamlı kalmayan gasbettiğim bir şey için neden hayret
edeyim?
Bundan alınacak ders:
Zulümden kazanılan, sahibiyle beraber devamlı kalıcı değildir.
Sahibiyle kalsa bile ona sevinmeye değmez.
— 246 —
22- BÖĞÜRTLEN
Böğürtlen bir keresinde bostancıya şöyle söyler:
— Kim bana önem verir, bostanın ortasına diker, sular ve hizmet ederse o
hükümdarlardan olur. Bana arzu duyarlar, benim çiçeğime ve meyveme bakarlar.
Beni beğenip alır, yeryüzünün en güzel yerindeki bostanın ortasına da
dikerler. Her gün iki defa su verildiğinde yeri kaplar, dikenleri kuvvetlenir,
dal budak salar. Onun dalları etrafındaki bütün ağaçların üzerlerine dağılır.
Yere damarlar eklenir. Onun dikenlerinin çokluğundan bostan dolar. Hiçbir
kimse onu geçmeye güç yetiremez...
Bundan alınacak ders:
Kötü bir insana yakınlık gösterir, ona iyilikte bulunursan, onun
kötülükleri çoğalır ve itaat etmemekte inat eder. Sen ona iyilik yapmakta devam
edersen, o da sana kötülük yapmakta devam eder.
23- SİYAH
Siyah bir adam, günün birinde elbisesini çıkardı. Karlı olan bir yere
geldi. Kardan aldı. Onunla vücudunu ovdu. Ona:
— Niçin vücudunu karla ovuyorsun? denildi.
Siyah adam cevabında:
— Umulur ki ben beyaz adam olurum, dedi.
Bu zamanda hakim bir adam geldi. Ona!
— Ey siyah adam! Sen nefsini ayıplama, muhakkak senin vücudunun kardan
daha beyaz olması mümkündür ve siyah olmak da mürtet olmaz, dedi.
Bundan alınacak ders:
Kötü kişiler, iyileri bozmaya güç yetirirler, fakat iyiler kötüleri
düzeltmeye muktedir olmazlar.
— 247 —
24- KIRBÖCEĞİ VE ARI
Kırböceği bir defasında bal arısına:
— Eğer sen beni alır kendinle beraber götürürsen, aynen senin gibi ve
hatta daha çok ben de bal yapacağım, dedi.
An, onun fikrini kabul ederek beraberinde getirdi. Fakat kırböceği, arı
gibi bal yapmaya güç yetiremedi. Bunun üzerine arı, onu sırtında taşıdığı yükü
ile beraber dövdü.
Kırböceği öleceği sırada kendi kendine:
Ben beraberlikten kendime ulaşanı bana zorunlu kıldım. Lâkin bana kır
işi (çiçeklerden bal toplaması) mümkün görünmüyor. Ben bal yapma işini neden
arzu ettim? demiş.
Bundan alınacak ders:
Çok insanlar vardır ki, birçok işleri yapmaktan nefislerinde zevk
duyarlar. Sonra işleri bilenleri bırakırlar. İşsever görülüp gerçekten iş
yapmadıkları anlaşılınca onların yalanları meydana çıkar. Hakîkaten işi
gereğince yapanlar ise mükâfatlandırılırlar.
— 248 —
25- ÇOCUK
Bir çocuk bir defasında kendisini ırmağın suyuna attı. Lâkin yüzme de
bilmiyordu. Tam boğulmak üzereyken yoldan geçen bir adamdan yardım istedi. Adam
ona doğru geldi ve ırmağa girmesinden dolayı çocuğu kınamaya başladı.
Çocuk ona:
— Ey adam! Önce beni ölümden kurtar. Ondan sonra da beni kına, dedi.
Bundan alınacak ders:
Senin arkadaşının başına kurtarılması gereken dehşetli bir iş geldiği
zaman öncelikle onu kurtar. Sonra da onu kına. Çünkü bu kınama ona güzel bir
iyilik olur.
26-ÇOCUK VE AKREP
Bir çocuk bir keresinde çekirge avlıyordu. Bu esnada bir akrep gördü.
Bunu büyük bir çekirge sandı. Onu yakalamak için elini uzattı. Sonra akrep
ondan uzaklaşarak çocuğa şöyle dedi:
— Eğer sen beni elinde tutsaydın, çekirge avlayamayacaktın.
Bundan alınacak ders:
İnsan, iyiyi kötüden ayırmalı; her şeyde tedbirli olarak ve haddini
bilerek hareket etmelidir.
— 249 —
27- GÜVERCİN
Bir güvercin bir defasında susadı. Yürümeye başladı, su arayarak bir
duvarın üzerinden devreyledi. Duvarın üzerinde su dolu küçük bir çanak gördü.
Çok acele uçtu ve kendisini çanağa çarptı. Derhal kursağı yarıldı. Güvercin
kendi kendisine şunları söyledi:
— Yazık bana! Ben yaramazın biriyim. Çünkü su istediğimde acele ettim ve
ruhum gitti.
Bundan alınacak ders:
Herşeyi birer birer, bezginlik göstermeyerek yapmak, işte acele etmekten
ve sürat göstermekten daha iyidir.
28- KEDİ
Bir kedi bir keresinde demirci dükkânına girdi. Atılmış eğe demirine değdi.
Diliyle onu yaladı. Kedinin dilinden kan aktı ve o kanı eğeden akıyor
zannederek yuttu. Eve dönene kadar dili kanadı ve kedi öldü.
Bundan alınacak ders:
Vacip olmaksızın malını kim nafaka verir de sonra onu iflas edene kadar
güzel yapmazsa, o iflas eder fakat iflas ettiğini bilmez. Hata avdet eder,
tatlıdır ve sahibi onda lezzet bulur. O bilmez ki, günah ömrünü noksanlaştırır
ve bu da cehaletin en büyük cümlesindendir.
— 250 —
29- DEMİRCİ
VE KÖPEK
Bir demircinin köpeği vardı. Demirci iş yapmaya devam ederken o da
devamlı uyuyordu. Demirci işi paydos edip arkadaşlarıyla ekmek yemek için
oturunca köpek de uykudan uyandı.
Demirci:
— Ey yaramaz köpek! Hangi sebeple yeryüzünü harekete getiren rüzgârın
sesi seni uyândırmıyor da bu yerin gizli sesini işittiğin zaman uyandın? demiş.
Bundan alınacak ders:
İnsan namazı kılacağı ve hayır işlerini yapacağı zaman uykusu gelir,
uyur. Davul, zuma ve şarkı sesi işitirse arkasından koşar. İşte bunlar en büyük
cehalet işlerindendir. Kişi, kendisine yaraşmayan işleri, zararlı işleri
yapar; faydalı olanlardan gaflet eder, onları yapmaz.
30- KÖPEKLER
VE TİLKİ
Köpekler bir defasında yırtıcı hayvan derisine rastladılar. Ona
gittiler, dişleriyle deriyi ısırır gibi tuttular. Tilki onları böyle yaparken
görünce:
— Eğer o canlı bir tane olsaydı, sizden birinin sivri ve uzun dişi olduğu
gibi "Siz onun tırnaklarını da görürdünüz", dedi.
Bundan alınacak ders:
Bir topluma söven kimseler, öldüklerinde kendi nefislerinde onun
cevabını veremeyeceklerdir.
— 251 —
31- KÖPEK
VE TAVŞAN
Köpek bir defasında bir tavşanı kovalayıp uzaklaştırdı. Ona yetişince,
yakaladı ve dişleriyle kan akıncaya kadar onu ısırdı. Diliyle de kanı yaladı.
Tavşan:
— Seni görüyorum, sanki benim düşmanımmışsın gibi beni ısırdın!
Sonra da sanki benim samimi dostummuşsun gibi beni öpüyorsun, dedi.
Bundan alınacak ders:
Kim kalbinde düşmanlık ve hile düşünür ve görünüşte merhamet ve sevgi
gösterirse aldanılmamalıdır.
32- KARIN
VE İKİ AYAK
Karın ve iki ayak kendi aralarında cismi hangisinin taşıdığı hususunda çekiştiler.
Ayaklar:
— Bizim kuvvetimizle Vücudu biz taşıyoruz, dediler. Karın:
— Eğer ben yiyeceklerden bir gıda vermeseydim, siz ikiniz de yürümeye
gücünüz yetmez, fazla olarak da hiçbir şey taşıyamazdınız, dedi.
Bundan alınacak ders:
Kim birini yerine vekil edinir de eğer onu azletmezse o kendisini
azletmeyenden büyük ve kuvvetli zanneder. Halbuki onun hizmet ettirecek ve
ruhuna fayda sağlayacak bir kudreti mevcut değildir.
— 252 —
33- FARELER VE TAVUKLAR
Tavukların hasta olduğu farelere ulaştığında, tavus kuşunun teleklerini
giydiler ve tavukları ziyarete geldiler. Tavuklara:
— Ey tavuklar, selâm size! S izler nasılsınız, halleri-/ niz nasıldır?
dediler.
Tavuklar da:
— Bizler, sizlerin yüzünüzü görmediğimiz günden beri iyilik üzereyiz,
cevabını verdiler.
Bundan alınacak ders:
Riya olarak dıştan sevgi gösterip kalbinde ise hile bulunduran kimse,
müfsit bir kişidir.
34- GÜNEŞ VE RÜZGÂR
Güneş ve rüzgâr, insanı elbisesinden soymaya hangisinin gücünün yeteceği
konusunda aralarında çekişmeye girdiler. Rüzgâr cidden pek şiddetli ve katı
esti. İnsan, rüzgâr şiddetli ve katı esince elbisesini üzerine giydi ve her
yönden ona iltifat etti.
Güneş yükselip de sıcaklık şiddetlenince insan elbisesini çıkardı ve
omuzunda taşıdı...
Bundan alınacak ders:
Tevazû ve güzel ahlâk kiminle beraber bulunursa, sahibini istediğine
nail kılar.
— 253 —
35-İKİ HOROZ
İki horoz yiyecek konusunda birbirleriyle dövüştüler. Biri ötekine üstün
geldi. O da vaktini bazı yerlerde geçirmekteydi. Üstün gelen horoza gelince, o
yüksek düz bir yerin üzerine çıktı. İki kanadını yaydı, ötmeye ve övünmeye
başladı.
Av kuşu uzun boylu atmaca onu gördü. Havadan süzülüp üzerine indi ve onu
süratle yakaladı...
Bundan alınacak ders:
İnsan kuvvetiyle övünmemelidir. Böyle yapmakla kaçınılmayacak tehlikeye
düşülmüş olur.
36- KURTLAR
Kurtlar, akan bir su kenarında sığır derilerine rastgeldiler. Yanlarında
da başka hiçbir kimse yoktu. Hepsi yemek üzere ittifak ettiler ve derilere
ulaşan suyun tamamını içmeye ve derileri de yemeye sözleştiler. İçtikleri suyun
çokluğundan, onların karınları yarıldı ve öldüler, derilere ulaşamadılar...
Bundan alınacak ders:
Reyi az olan muktedir kimse, yapılması zarûrî olmayan işi bile yapar.
— 254 —
37- ÖRDEK VE KIRLANGIÇ KUŞU
Ördek ve kırlangıç kuşu, yiyecek konusunda müşterek hareket ettiler.
Bitkileri çok olan bir yere geldiler. Gündüzleyin doğru yoldan gelen avcıları
gördüler.
Kırlangıç kuşu, sakin olduğundan ve gizli öttüğünden uçtu, kurtuldu...
Ördeğe gelince avcılar onu gördüler ve boğazladılar...
Bundan alınacak ders:
Kim, kendisine benzemeyenlerle birbirine karışır da yer, içer ve
arkadaşlık yaparsa, o kendi soyunun oğlu değildir. Yani herkes kendi akranıyla
arkadaşlık etmelidir.
38- KAZ VE YILDIZIN ZİYASI
Nükabül Mülâh kitabı "Emsâl-i Lokman Hekîm" kısmındaki son
hikâye budur:
"Bir kaz, suda yıldızın ziyasını gördü. Onu bir balık sandı ve
avlamak üzere ona kuvvetlice saldırdı. Saldırmasını da birkaç kere tekrarladı.
Neticede onun avlanacak bir şey olmadığını anladı ve onu terk etti.
Ertesi gün yine suda bir balık gördü. Onu da dün gördüğü yıldızın ziyası
sanarak avlamayı bıraktı, avlamadı...
Bundan alınacak ders:
İnsan, mutlaka hak ile batıl arasını seçebilmelidir. Çünkü, onlardan biri
diğerinin yerine sahip çıkmasın: Hakkın yerine batıl geçmesin...
— 255 —
M) BAZI AKVAL'İL ARAB
SENTENTI QU E DAM ARABIC
1. Hikmetin başı Allah korkusudur.
2. Yeryüzü halkı arasında âlim, maden içindeki altın gibidir.
3. Kim kendisini akıllının menzilesinde tutarsa, Allah da onu
-insanlar arasındacahiller menzilesinde tutar.
4. Kim hikmeti kuvvetlendirmeyi severse, kadınlar nefsine mâlik
olmasın.
5. Kötü kişilerden kötülüğün nakledilmesi, sert yerden üzüntünün
nakledilmesinden daha kolaydır.
6. Sakınmak bakımından tanımadığın insanlar arasındaki gibi ol.
7. Kimin bineği tamah olursa, onun sahibi de fakirlik olur.
8. Sırrını gizleyen, muradına erer.
9. Yetimin başında merhametsizlik öğrenilir.
10. Sabahla ektiğin sana fayda verir. Ne ekersen onu biçersin
Âdemoğlu.
11. Senin sırrın, senin koruman altındadır, başkasının sırandan daha kolay
muhafaza edilir.
12. Seni yüzünde metheden, sana sövmüş gibidir.
13. Sana söz getiren, senden de başkasına götürür.
14. Âlim, cahili bilir; çünkü o önce cahildi.
Cahil, âlimi bilmez; çünkü o âlim olmadı.
15. Cahil, kendi nefsinin düşmanıdır; başkasına nasıl dost olabilir?
— 256 —
(Emel atma binen, eceliyle düşer. Hz. Ali)
17. Kim işleri girişerek, çalışarak ve danışarak yaparsa, denizlere
bile mâlik olur.
18. Tecrübenin çok olması, akılı geliştirir ve olgunlaştırır.
19. İnsanların hepsi akıllı olsaydı, dünya harap olurdu.
20. Fesatlık, maldan çoğunu yok eder.
21. Tembel, uykusu çok, Allah'dan uzaklaşmış ve fakirliğe mirasçı
olan kimsedir.
22. Evden evvel komşu, yoldan önce de arkadaş edin.
23. Kendine iyi davranılmasını istiyorsan, sen de başkalarına iyilik
eyle.
24. Başkalarının kusurunu gördüğün gibi, kendi kusurlarını da gör.
25. Öfkenin evveli delilik, sonu ise
pişmanlıktır.
26. Kişi için ne takdir edilmişse tamamlanır; hırs ise hükümsüzdür.
27. Hevası (nefsinin istekleri) galip gelen, aklım helâk eder.
28. İbadet, şehveti öldürür.
29. Akıllı düşman, cahil dosttan daha hayırlıdır.
30. Nefsin isteklerinden el çekmek, fenalık yapmamak, zenginliktir.
31. Tedbirli olmak gibi akıl yoktur,
Haramdan el çekmek gibi takvâ yoktur,
Güzel ahlâk gibi iyilik
yoktur, Kanaat gibi zenginlik yoktur.
32. Kanaatkâr olunan fakirlik, haram ve zulümle kazanılan
zenginlikten daha hayırlıdır.
F: 17
— 257 —
33. Ahras'ın (dilsizin) lisanı, yalan konuşanın lisanından daha
iyidir.
34. İnsanların en kötüsü, ilmi kendisine bir fayda sağlamayan âlimdir.
35. Şu iki şey doymaz: Biri, ilim isteyen; diğeri de mal isteyendir.
36. Edebi olmayan şahıs, ruhu olmayan ceset gibidir.
37. Zarar vermeyen az mal, zararlı olan çok maldan daha iyidir.
38. Cahil, nefsinden razı olur yani kendisini beğenir ve nefsinin
isteklerini yerine getirir.
39. Kelâmı çok olan, zelil olur.
40. Kanaat gösterilen az mal, zenginlik kaynağıdır.
41. Rızıktan mahrum edilen akıllı kişi (hamdetmesi sebebiyle),
kendisine bol rızık verilen cahilden daha iyidir (nzkın kadrini bilmediği
için).
42. Dinle, öğren... Sus, selamette ol...
43. Acelede nedamet (pişmanlık), teennide (orta halli gitmekte)
selamet vardır.
44. İnsanlar iki çeşittir:
Birincisi, kendisi nimete ulaşıp onunla yetinmeyen kimse.
İkinci de nimeti bulamayıp onu isteyen kimse.
45. Raiyyenin (halkın) ıslahı (düzeltilmesi ve iyileştirilmesi),
cünûdun (askerlerin) çoğunun ıslahından daha faydalıdır.w
46. Sabır, sevincin anahtarıdır; acele de pişmanlığın anahtarıdır.
(*) Cünd:
Çoğulu, "cünûd"dur. Er, asker, ordu, bir kimsenin yardımcıları,
şehir gibi manâlara gelmektedir. (Yeni Lügat, s. 89)
— 258 —
47. Meliklerin (idarecilerin) kardeşliği yoktur,
Hasetciler için rahat yoktur,
Yalancıların da insanlığı yoktur.
48. Günahsız mu’tedil (adaletli) kişi, nefsini günahkâr bilir.
49. Hafif gördüğün kerîm (iyi) adamdan, şakaya aldığın ahmaktan,
kızdırdığın akıllıdan ve beraber yaşadığın fâcir (kötü) kişilerden kendini
koru, sakın...
50. Üç şey, üç şeyle beraber bir fayda sağlamaz:
a) Ululukla beraber alçaklık,
b) İyilikle beraber kötülük,
c) Hakimlikle beraber cehalet bir fayda sağlamaz.
51. Onu dilediğin zaman açıklayacağın, göğüste gizlediğinden başka
ilim yoktur.
52. İnsanların en anlayışlı olanları, işlerin sonlarını gören
(hesaplayan) kişilerdir.
53. Üç şey ancak üç yerde belli olur:
a) Yiğitlik harbde,
b) Hakimlik öfkede
c) Dostluk da kendisine ihtiyaç duyulduğu zamanda belli olur.
54. Hayırı şerden, iyiyi kötüden ayıramayan kimseyi hayvanlara ilhak
eyle (onlardan say).
55. Kardeşlerin hayırlısı, kardeşini kötülükten sakındıran ve onları
hayırlı işlere yönelten kimselerdir.
56. Nefsinin bütün isteklerine galip gelmeyen kimse, hikmet sahibi
"Hakîm" bir kişi olamaz.
— 259 —
57. Kim tecrübe ederse ilmi artar; kim de îman ederse îmanı artar.
58. Akıllı dilsiz, konuşan cahilden daha iyidir.
59. Bir kelime konuştuğun zaman, o sana malik olur; konuşmadığın
zamanda da sen ona malik olursun.
60. Eğer cahil, cahillik etmeseydi akıllı kişinin akıllı olduğu
bilinmezdi.
61. Beşikten-Hüdâ'ya (Allah'a) kavuşana kadar ilmi talep et (öğren).
62. İnsana zor gelen şey, kendi nefsini
tanımaktır.
63. İnsanlar, hükümdarlarının (idarecilerinin) dini üzredirler.
64. Kim çirkini (kötüyü) güzel görürse, onunla amel eder (onu yapar).
65. Rıdfe üzerinde olan şeyden al/*’
66. Dünya ve mal sevgisi, bütün hatâların
başıdır.
67. Yersiz haya, rızka mani olur.
68. Arkadaşlığın hayırlısı, muhalefetin (zıddıyyetin) azlığıdır.
69. Kulun elinde olan her şey, Mevlâsı içindir.
70. Altı huy bize ahmağı bildirir:
1) Sebepsiz yere öfkelenmesi,
2) Faydası olmayan söz konuşması,
3) Her bir kişiye güvenmesi,
4) Elde ve ayaktaki ağrı ve sızıları, diğer organlarda bilmesi,
(*) Rıdfe:
Ateş veya güneşte kızdırılmış taş. Kızgın taşı, süte bırakıp suhenet vermek.
Kızmış taş üzerinde pişirdikleri et ki buna "merdûf' dahi derler. (Ahterî
Lügati, s. 437)
— 260 —
5) Lüzumsuz sorular sorması,
6) Dostunu, düşmanından ayıramaz olmasıdır.
71. Dünya cîfe (leş)dir, onu isteyenler köpeklerdir.
72. Zenginlik, kanaatkârlıktır. Fakirliğin başı, tevazu göstermektir.
73. İnsanların helâk olmasına sebep olan iki hal şunlardır:
Biri, malın lüzumsuz yere harcanması, israf edilmesidir.
Diğeri ise faydasız söz konuşulmasıdır.
74. Senin aleyhine olarak öfke devam ettikçe, sen nefsini insanlardan
sayma.
75. Allah'ın sana verdiğine kanaat göster ki, zengin olasın.
76. Vera' (haramlardan sakınmak), öyle bir ağaçtır ki, onun gövdesi
kanaat ve meyvesi ise rahat (asûdelik)tir.
77. Ziyaretçi, ziyaret edilenin kabzasında (elinde, emrinde)dir.
78. Başkaları için hîle (tuzak) kurup da sonra ona kendisi düşen
(yakalanan) kimse, akıllı değildir.
79. Deve, devenin yerine çöker.
80. Dünya, faziletler mahalli değil; sevdiğine kavuşma yeridir.
81. Ahmak ricleden (ahmaklık otundan)dır.
82. Büyük dağın yakınında olmak, insanlara kötülük getirir.
83. Kifayet miktarınca, bıktırmadan ziyaret et ki, sevgi artsın.
84. Kişi hangi şeyi ziyade severse, onu çok zikreder.
— 261 —
85. Tevazu, şerefi artırır. Bununla da nimet tamamlanır.
86. Kemâl (olgunluk) üç şeydedir:
a) Dinde iffetli olmak,
b) Musîbet zamanında sabırlı olmak,
c) Maişette (hayatta, yaşayışta), güzel tedbirli olmaktır.
87. Adaletsiz sultan (idareci), susuz nehir gibidir.
88. Beden hasta olduğu zaman, yiyeceklerin fayda vermediği gibi; akıl
dünya sevgisine kapıyı kapadığı zaman da nasihatler ona fayda vermez.
89. Amelsiz âlim, yağmursuz bulut gibidir.
90. Kim babasına vakarlı (temkinli) davranırsa, günleri bereketli
olur.
91. Cömert olmayan zengin, meyvesiz ağaç gibidir.
92. Sabırsız fakir, yağsız kandil gibidir.
93. Tevbesiz gençlik zamanı, çatısız ev gibidir.
94. Hayâsız kadın, tuzsuz yemek gibidir.
95. Âlimin bir tek günü, cahilin hayatının tamamından daha
hayırlıdır.
96. Zalim ölüdür, dünya hayatında yaşasa bile.
Muhsin diridir, âhirete gitmiş olsa bile.
97. Benim kalbim, oğlumun kalbi üzerindedir.
Oğlumun kalbi de bir taşın üzerindedir.
98. Sana düşmanlık ve haset edenlere, sen düşmanlık gösterme.
99. îyice düşünmedikçe, darlıkla işi acele yapma.
100. Ahmak kişiyi muhatap etme ve ona katışma. Çünkü o utanmaz.
— 262 —
Biz Lokman'a hikmet verdik. (Lokman:
31112)
Kime hikmet verilmişse ona bol hayır verilmiştir. (Bakara: 2/269)
HAZRET-İ LOKMAN ALEYHİSSELÂM'IN
HİKMETLERİ
— 263 —
— 264 —
A) HZ. LOKMAN HEKÎM'İN HİKMETLERİ
Allahü Teâlâ buyurdu:
"Şânım hakkı için Lokman'a hikmet verdik ki,
Şükret Allah'a diye.
Ve her kim şükrederse, kendi lehine eder;
Her kim de nankörlük ederse, herhalde
Allah (C.C.) ganîdir, hamîddir.
Hani Lokman da oğluna demişti:
Ona va'zediyordu:
— Yavrum! Allah'a şirk koşma.
Çünkü şirk, çok büyük bir zulümdür." (Lokman
Sûresi, âyet: 12-13)
(*) Hikmet'in lügat manâsı: Akıl, ilim, ilimle amel, işlerde isabet demektir.
Ulemânın örfünde hikmet: Gücünün yettiği kadar nazarî ilimleri elde ederek,
faziletli amelleri yaparak insanın nefsini tam meleklik mertebesine
yükseltmesidir.
Hikmet, Kur'an, Peygamberlik, kitap, din, muhkem sünnet, muhkem bilgiler,
güzel ahlâk, faydalı sanatlar, kötülükleri önlemek, iyilikleri yaymak, faydalı
ve ibretli güzel söz, Allah’ın âdeti, Peygamberimiz (salla’llâhü aleyhi ve
sellem)in sünneti, dînî öğütler, haşyet, tâat, İlâhî işaret, her şeyi doğruya
döndürmektir... Eşyanın hakîkat ve manâsım kavramaktır.
Hikmet: Yukarıda sayılan şeylerin hepsidir ve her nev'î hikmet, Allah'ın
ihsanıdır. (Hak Dini Kur'an Dili: 2/913)
— 265 —
2- BÜYÜK
HİKMET SAHİBİ
Dillerde "Lokmân-ı Hakim" diye meşhur olan ve kendisine hikmet
verildiği bildirilmiş olmakla "hakim" sıfatı kendisine çok uyan bu
zâtın "hakim lâkabıyla anılmasının sebebi, herhalde çok ve anlamlı
"öğütler" vermiş olmasıdır.
Onun lisanından olmakla beraber, aslında Cenab-ı Hakk'ın kelâmı olan şu
öğüt örnekleri, aynı zamanda "hikmet" in nelerden ibaret olduğu
hakkında da bize fikir vermektedir:
— Ey oğulcağızım! Allah'a şirk koşma, şüphesiz şirk en büyük bir
zulümdür.
— İşlediğin şey, hardal tanesi kadar da olsa, Allah ondan haberdardır.
— Namazı kıl, dine uygun olanı emret, aykırı olanı da önle...
Ve başına gelene de sabret...
— Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! ... (Lokman sûresi: 13,16,17,18.
âyetler)
Demek ki Allah'ın ona verdiği hikmetin neticeleri, bu manidar nasîhatlar
olarak görünmektedir. Bu kıymetli uyarılar, hikmetinin, bildiklerinin sonucu
olarak insanlara aksetmektedir...
(Ekrem SAGIROGLU: Bilgiden İlme ve Gerçek Hayata s. 120, Bayrak
Yayımcılık-Matbaacılık Koll.Şti. İst. 1986)
— 266 —
B)
HİKMETİ ONU SORMASINA MANİ OLDU
Davud Aleyhisselâm, zırh gömlek yapanların ilki olduğu gibi, onu
giyenlerin de ilki idi.
Davud aleyhisselâm, zırh gömlek yapmağa koyuldu^
Lokman Hekîm, hiç zırh gömlek görmemişti. Davud Aleyhisselâm'ı, zırh
gömlek yaparken görünce taaccüp (hayret) etti.
Bunun ne olduğunu bilmediği için, Davud Aleyhisselâm’a sorup öğrenmeğe
isteklendi ise de, Davud Aleyhisselâm’ın onu örüp boşalmasına kadar susmayı tercih
etti. Hikmeti, onu ona sormasına engel oldu...
(Salebi, s.278, Zemahşerî: 3/282, Hâkim Müstedrek: 2/422)
3- SEN HABEŞLİ LOKMAN DEĞİL
MİSİN
Bir adam Lokman Hekim'e gelerek:
— Sen Habeşli Lokman değil misin? dedi.
Lokman Hekim:
— Evet, dedi.
Adam:
— Sen koyunlan otlatan bir çoban değil miydin? dedi.
Lokman Hekim:
— Evet, dedi ve sözlerine devamla adama verdiği öğütünde:
İnsanlara güleryüzlü ol. Onlara hoş muamelede bulun. Tatlı sözlerinle
onları razı eyle...
— 267 —
— Ey kardeşimin oğlu! Eğer bu söylediklerimi yerine getirirsen, (ki ben
de öyle yapanm) sana şu öğütlerimi de bildireyim:
Ben gözlerimi fenalıklardan muhafaza eylerim. Dilimi tutarım. Helâlinden
yerim. İffet ve namûsumu korurum. Verdiğim sözü yerine getiririm. Misafirime
ikramda bulunurum. Komşuluk haklarına riayet ederim. Mâlâyani (hiçbir işe
yaramayan boş) şeyleri terk ederim. İşte bu sebeplerden dolayı gördüğün gibi
oldum (hikmete ulaştım), buyurdu. (İbn-i Kesîr Tefsiri, s.911)
4- HİKMET
SAHİBİ
Emevî Halîfelerinden Hz. Ömer b. Abd'ül-Azîz, Haşan Basrî Hazretlerine
bir mektup yazarak:
— "Bana bir nasihatte bulununuz" der. O da:
— "Hz. Nuh kadar ömrün,
Hz. Süleyman kadar mülkün,
Hz. İbrahim kadar inanç (yakîn)m,
Ve Hz. Lokman gibi hikmet sahibi olsan. Bilesin ki, bunun sonunda
aşılması güç bir yokuş vardır. O da ölümdür.
Ölümden sonra ise, iki menzil (cennet-cehennem) vardır. Bu ikiden birisi
mukadderdir" diye yazar. (Hakses Mecmuası; Sayı: 134, s.13)
5- HİKMETİ
NASIL ÖĞRENDİN
Hz. Lokman Aleyhisselâm'a:
— "Hikmeti nasıl öğrendiğinden" sordular? Cevaben:
— 268 —
— "A’ınâ bir adam, değneği ile yoklamadıkça nasıl yere
basmazsa, aynı ben de onun gibiyim. Konuşmak istediğim zaman, önce düşünür,
eğer bir hayır varsa konuşurum. Yoksa sükût ederim. İşte hikmete böylece
ulaştım" dedi. (Mecâlis-i Sinaniyye: s.'442)
6- HİKMETE
NASIL ULAŞTIN
Hz. Lokman Hakîm'e:
— "Bu hikmet ve mertebeye nasıl ulaştın?" dediler.
Lokman:
— "1. Sözde doğrulukla,
2. Emânete riâyetle,
3. Mâlâyânî-lüzumsuz-konuşmamakla,
4. Bana lâzım olmayana değer vermemekle..." dedi. (İhyâ:
3/110)
7. LOKMAN
IN HİKMETİ
Süveyd Bin Sâmît, Hac için Mekke'ye gelmişti.
Şiirinin güzelliğinden, soyunun şerefinden ötürü kavini ona:
— "El-kâmil..." ünvanmı vermişti.
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem), bu zâtı arayıp buldu.
İslâma çağırdı...
Süveyd:
— "Herhalde bende olan sende de var" dedi.
— "Sende olan nedir ki?"
— Lokman'ın hikmeti.
— Onları bana okur musun?
— 269 —
Süveyd okudu...
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):
— "Bu ne güzel bir söz", dedi.
Ve sözlerine devamla:
"Ama benimki seninkinden daha iyi:
Allah'ın bana indirdiği Kur'ân!
Hidâyet kaynağı ve nurdur..." dedi.
Ona Kur'ân okudu...
Süveyd: •
— "Bu ne güzel söz" dedi.
Ve Medine'ye döndü.
Kalbi İslâm'a meyletmişti...
Ama çok geçmeden Hazreçliler onu
öldürdüler.
Kavmi, onun müslüman olarak öldüğünü söylerler/0
(Tarihçilere göre Süveyd b.Sâmit, kabiliyet, şecaat, asalet ve şairliği
sebebiyle Medine'de Kâmil (Yetkin) lâkabıyla tanınırdı. Fakat Resûlüllah (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) ile karşılaştıktan sonra Medine'ye dönünce bir süre sonra
patlak veren Buas savaşında öldürüldü.) (Mevdûdî: Tefhîmül Kur'ân, 4/292)
8- UZUN
ÖMÜR
Uzun bir hayat yaşayan Lokman Hekîm:
— Uzun ömür isteyenler:
Başı serin,
Kalbi ferah,
Ayağı sıcak tutmalı... demiş/2’
(1) İslama İtirazlar ve Krr'an-ı Kerim'den Cevaplar, s. 196
(2) Prof. Dr. Süheyl ÜNVER: Lokman Hekim, s. 31.
— 270 —
9- NASILSIN
Bir gün Dâvud Aleyhisselâm, Lokman Hekim'e:
— Nasılsın? dedi. Lokman Hekim cevap verdi:
— Ben başka bir kuvvetin tasarrufu altındayım...
Yine başka bir gün Dâvud Aleyhisselâm, Lokman Hekim'e:
— Nasıl sabahladın? diye sordu.
Lokman Hekim:
— İşim, bir elim diğeri üzerinde olduğu halde sabahladım, dedi.
(Bu söz, onun bütün geceyi namaz kılarak, dua ederek ibadetle
geçirdiğini anlatmakta olsa gerektir.)
Kâşifi: "Bundan murad, fazilet ve adalet elidir" demiştir.®
10- LOKMAN
VE KÖR KİŞİ
Anlatılır ki, bir adamın bir gözü körmüş. Diğer gözü ise çok iyi görürmüş...
Lokman Hekim, adamın kör gözünü çıkarıp, yerine keçi gözü takmış..
Aradan hayli zaman geçmiş. Günün birinde yolda rastladığı adamı gören
Lokman Hekim:
— "Gözlerin nasıl oldu?" diye sormuş.
Adam cevap vermiş:
— Eski gözüm çok iyi görüyor. Öteki gözüme gelince keçi gözü olduğundan,
nerede yeşillik görse o tarafa koşuyor... demiş.(4)
(3) a.e.
s. 17, Mecalis-i Sinaniye, s. 442, Tefsir-i Cevahir: L/138,
(4) Anlatan:
İstanbul-Emirgân'da ikamet eden, Haşan Fehmi İlmen Kızı Fatima Dürdâne
8.12.1980
— 271 —
11-EDEBİ
KİMDEN ÖĞRENDİN
Hz. Lokman Hekîm'e:
— "Edebi kimden öğrendin?" diye sormuşlar. Cevap vermiş:
— "Edebsizlerden öğrendim. Şöyle ki: Onların işlerinden
hangisi gözüme hoş görünmedi ise onu yapmaktan sakındım..." demiş.(5)
12- İNSANLARIN
EN KÖTÜSÜ
Yine Lokman Hekîm'e sormuşlar:
— "İnsanların en zelili (kötüsü) hangisidir?" Hz. Lokman:
— "İnsanların en zavallısı, işlediği günahları hatırladığında
üzüntü duymayan, insanların kendisini görmesine aldırış etmeyerek kötülük
yapmakta devam eden kimsedir. Böyle kimseler, hemen kendilerini toparlayıp,
günahlarından üzüntü duyacak hale gelmelidirler. Yoksa hem günah işleyip, hem
de bunlardan üzüntü duymamak, îmandaki zayıflığın işaretidir. Bunun neticesi de
imansızlığa doğru hızla yol alış olur."(6)
Aynı soruya verdiği diğer bir cevap da şöyledir:
— "İnsanların kötü hareketlerini gördüğü halde
nemelâzımcımcılık eden (emri bilme’rûf ve nehyi anil münker yapmayan)
kimsedir" demiş.(7)
(5) Şeyh Sa'dî: Gülistan, s. 386.
(6) Celaleyn
Tefsiri: 2/62, Mehmet Dikmen-Bünyamin Ateş: Peygamberler Tarihi, s. 515.
(7) Mecmûatüt
Tefasir: 5/63,
— 272 —
13- YÜZÜĞÜNDEKİ
YAZI
Lokman Hekîm’in yüzüğünde şöyle yazılıydı:
— Gözle gördüğünü gizlemek, zan ile bir kimseyi rezîl etmekten iyidir.®
14- DÜNYANIN
EN LEZZETLİ NİMETİ
— "Ey Lokman! Dünyanın en lezzetli nimeti nedir?"
demişler.
Hz. Lokman:
— "Dünyanın her türlü lezzetini tattım; ilimden daha
lezzetlisini bulamadım..." cevabını vermiş.®
15- DÜNYAYI
NASIL GÖRDÜN
Ey Lokman!
— Dünyayı nasıl gördün? demişler.
Lokman:
— Dünyayı iki kapılı bir han gördüm...
Bir kapısından girdim.. Diğerinden çıkmak üzereyim, demiş.(10)
(8) Gazalî: Kimya-yı Saadet: 1/354,
(9) A. Cemil Akıncı: Lokman Hekim, s. 198.
(10) A. Cemil Akıncı: Lokman Hekim, s. 208.
F: 18
— 273 —
16- DÜNYA
VE DERYA
"Ey Oğul! Muhakkak ki dünya, derin bir denizdir. İçinde birçok
insanlar boğulmuştur. Şimdi sen de bu derya içindesin.
Eğer takvâ gemisine biner, Hakka tevekkül edersen kurtulabilirsin.
Bütün tehlikelerden kurtulabileceğine emin değilim...’’00
17- DÜNYADAN
HASRETLE GİDER
Ey Oğul! İki kişi dünyadan hasretle gider: Biri:
a) Malı olup yemeyen,
b) Ve bir ilim bilir olup amel etmeyen.02’
18- HİKMETE
SARIL
Lokman Hekîm dedi:
— Oğulcuğum! Hikmete sarıl, onunla ikram olunursun.
Hikmeti aziz tut, sen de onunla aziz olursun.
Hikmet, ahlâkının en güzeli ve ulusu, Allah Azze ve Celle'nin Hak
Dînidir.03’
(11) İhyâ,
c. 3, s. 202,
(12) Taberî,
c. l.s. 383,
(13) Arâis'ül
Mecâlis, s. 206,
— 274 —
19- HİKMET
Mİ DAHA İYİDİR MAL MI
Hz. Lokman oğluna demiş ki:
— "Oğulcağızım! Gerçek hikmet senin
on şey ile amel etmendir:
1- Ölü kalbleri
diriltmelisin!
2- Miskinlerle
oturmalısın!
3- Kralların
meclisinden sakınmalısın!
4- Hakîr
kimselerle tanışmaksın!
5- Köleleri âzat
etmelisin!
6- Garipleri
konuk!amalisin!
7- Fakiri zengin
kılmalısın!
8- Şerefli
kimselerin şerefini korumalısın!
9- Büyük
kimselerin de ululuğunu artırmalısın!
Emr-i bilma'rûf ve
nehy-i anil münkeri harfiyyen uygulamalısın.
10- Hikmet, maldan daha iyidir:
Korkudan muhafaza edicidir.
Harp için iyi bir hazırlıktır.
Ticaret ânında iyi bir sermâyedir.
Korku bastığında şefâatçidir.
Nefis, yakîn derecesine ulaştığında iyi
bir delildir.
Elbise örtmediğinde, o iyi bir
sütredir."(14)
(14) Münebbihât, s. 36
— 275 —
20- UZUN
YAŞAMANIN SIRRI
Lokman Hekim'e sormuşlar ki:
— "Sen neden bu kadar uzun müddet, sağlık ve âfiyet üzere
yaşayabiliyorsun?"
Şu cevabı vermiş:
— "Ben günde bir, haftada bir, ayda bir, yılda bir...
kaidesine riâyet ederim. Yâni:
Günde bir defa yemek yer,
Haftada bir defa eşime yaklaşır,
Ayda bir defa müshil kullanmak sûretiyle, içimi temizler,
Yılda bir defa da kan aldırırdım..."
demiş.(15)
21- EN
İYİ HASLET
Oğlu, Lokman Hekîm'e sordu; Babacığım:
— Bir insanın en iyi hasleti hangisidir?
Lokman:
— Dindir, buyurdu.
Oğlu:
— İki haslet olursa?
Lokman:
— Din ve mal, buyurdu.
Oğlu:
— Üç haslet olursa?
(15) Sıhhat Hazînesi, s. 244
— 276 —
Lokman:
— Din, mal ve hayâ, buyurdu.
Oğlu:
— Dört haslet olursa?
Lokman:
— Din, mal, hayâ ve güzel huy, buyurdu.
Oğlu:
— Beş haslet olurlarsa?
Lokman:
— Din, mal, hayâ, güzel huy ve cömertlik, buyurdu.
Oğlu:
— Altı haslete olurlarsa?
Lokman:
— Oğlum! Saydığım şu beş haslet kimde bulunursa o zât müttakî, pâk ve
temiz olup Allahü Teâlâ'nın dostudur; şeytandan uzaktır buyurdu.’16’
22- LOKMAN ALEYHİSSELÂM’IN
SADÂKATİ
Bir gün Lokman’ın efendisine hediye bir karpuz getirdiler. Hizmetçiye
"Git, oğlum Lokman'ı çağır" dedi.
Lokman gelince,
efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi.
Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi.
Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de
Kesip sundu. Böyle böyle karpuzu tamamen yedi.
(16) İhyâ:
3/122,
— 277 —
Yalnız bir dilim kaldı. Efendisi "Bunu
da ben yiyeyim; bir göreyim Bakayım nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz"
dedi.
Çünkü Lokman, öyle
lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı iştahlı
Yiyordu ki; görenlerin
de iştâhı geliyordu.
Efendisi o dilimi
yer yemez, karpuzun acılığından ağzını bir ateştir
Sardı, dili
uçukladı, boğazı yandı.
Bir müddet
acılığından âdetâ kendisini kaybetti.
Sonra "A benim
canım efendim,
Böyle bir zehiri
nasıl oldu da tatlı yedin?
Böyle bir kahrı
nasıl oldu da lütuf saydın?
Bu ne sabır? Neden
böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
Niye bir şey
söylemedin? Niye biraz sabret, şimdi yiyemem demedin" dedi.
Lokman dedi ki:
Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar
Rızıklandım ki, utancımdan âdetâ iki kat
olmuşumdur.
Elinde sunduğun bir şeye, ey marifet sahibi,
bu acıdır Demeğe utandım. Senin tanene, tuzağına gark olmuşumdur.
Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryâd
edersem Bütün cüzülerim hâk ile yeksân olsun.
— 278 —
Şeker bağışlayan
elinin lezzeti, bu karpuzdaki acılığı hiç bırakır mı?
Sevgiden acılıklar tatlılaşır, sevgiden bakırlar altın kesilir.
Sevgiden bulanık, tortulu sular, arı, duru
bir hâle gelir. Sevgiden dertler şifâ bulur.
Sevgiden ölü dirilir. Sevgiden padişah kul
olur.(17)
23- LOKMAN
VE EFENDİSİ
Lokman, tertemiz bir kul değil miydi?
Gece gündüz,
kullukta kusur etmez, gayret göstermez miydi?
Efendisi, iş gördürmede onu ileri sürer, Onu oğullarından da daha hoş
tutardı.
Lokman, kul oğluydu ama efendiydi.
Nefis istediğinden hürdü.
Lokman'ın efendisi, görünüşte efendiye benzerdi;
Gerçekte ise efendisi, kuluydu, kölesiydi
Lokman'ın.
Bu ters dünyada bu çeşit adamlar pek çoktur.
Böyle kişilerin
gözlerinde inci bir saman çöpünden de bayağıdır.
Bu ışık sahibi, akıl yoluyla adamın gönlüne yol bulur.
O adamda ne varsa
görür, anlayışı birisinden duymayla değildir.
(17) Tâhir
Biiyükkörükçü; Mevlâna ve Mesnevi: s. 244-245, A. Gölpınarh; Mesnevi ve Şerhi:
c. 2, s. 231-233,
— 279 —
Gizli şeyleri iyiden iyiye bilen Hakk’ın has
kulları, Dünyada gönüllerin casuslarıdır.
Gönülde bir hayal belirdi mi, o hayâlin
sırrı, Onun gözü önünde apaçık serilir.
Lokman, kul şeklinde bir efendiydi.
Kulluk, görünüşünde bir örtüydü ona.
Şunu iyi bil ki, o âlemden bu âleme,
Tersine vuran çok şeyler var.
Lokman’ın efendisi,
Lokman'sız yemek yemezdi.’18’
24- HİZMETÇİLERİN
"TURFANDA MEYVELERİ
LOKMAN YEDİ" DİYE İFTİRA ETMELERİ
Lokman, efendisinin hizmetçileri arasında hor bir kuldur.
Efendi, yesin de içi açılsın diye hizmetçilerini meyve getirmek üzere
bağa gönderdi.
Lokman, kulların arasında bir yanaşmaydı sanki.
İçi mânâlarla dopdoluydu. Görünüşüyse geceye benziyordu.
O kullar topladıkları meyvaları, hırsa, tamâha uydular, bir iyice
yediler.
Efendilerine de, meyvaları Lokman yedi dediler.
Efendisi, Lokman'a yüzünü ekşitti, ağır muâmelede bulundu.
(18) Aynı eser: c. 2, s. 228-230,
— 280 —
Lokman, efendisinin azarına sebep aradı;
anlayınca da ağzını açtı, dedi ki.
— A efendi! Hâin kul, Hak katında, O'nun
râzılığını kazanamaz.
A ululuk sâhibi, sına bizi; hepimize sıcak
su içir.
Ondan sonra da ata bin. Bizi yaya olarak
geniş, uçsuz bucaksız bir ovada koştur.
O vakit kötü işleyeni gör. Sırları açan
Allah'ın sanatlarını seyret.
Efendi, kölelerine sıcak su içirdi.
Onlar da korkularından içtiler.
Ondan sonra, onları ovalarda koşturmaya
başladı.
O topluluk, yukarı aşağı koşup duruyordu.
Derken yorgunluktan kusmaya başladılar.
O su, içlerindeki meyvaları dışarı
çıkardı.
Lokman'a da bunaltı geldi. Kusmaya
başladı, ağzından duru su çıktı.
Lokman'ın hikmeti bunu gösterirse,
Varlığı yetiştirip
geliştirenin hikmeti neler yapmaz? Kıyâmet gününde, bütün gizli şeyler ortaya
çıkar. Sizin de bilinmesini istemediğiniz şey meydana çıktı. Sıcak su içtiler,
barsakları doğrandı.
Kendilerini rezil edecek sırları,
tamamiyle ortaya döküldü.
Kötü yaraya kötü ilâç konur.
Eşeğin başına, köpeğin dişi gerek.
"Pis şeyler, pisler içindir",
hükmünün hikmeti var!
Çirkine lâyık olan çirkin eştir.(19)
(19) A. Gölpınarlı; Mesnevî ve Şerhi: c. 1, s.
588-589,
— 281 —
25- LOKMAN
HEKİM’İN SIRRI
Lokman Hekim, vefâtı esnâsında bir zarf vererek: "Benim esrarım
bundadır. Vefâtımdan sonra ancak açabilirsiniz. Açmadan önce müzâyedeye koyun.
Her kim fazla akça verirse, zarf onda kalsın ve zarfı o açsın. Alınacak para,
çoluk çocuğuma nafaka olarak dağıtılsın" dedi.
Ve sonra canım teslim etti.
Zarfı açtılar ki, içine aşağıdaki beyti kendi lisânınca yazmış:
"Ayağını sıcak tut, başını serin,
Kendine bir iş bul da düşünme derin".
Açıklaması:
Bu hususta, bütün halef ve selef hekimler ittifak etmişlerdir. Hakikaten
bütün hastalıklar, önce ayaktan girer. Yukarıya ve en nihâyet dimâğa vâsıl
olur. Fakat insanlar, bunun farkına varmazlar. İnsanın ayağı, bitkilerin kökü
mesâbesindedir. Kış günlerinde bilhassa fazla dikkat lâzımdır. Bedeni nâzik ve
teni nârin olanlar, daha da dikkatli bulunmalıdırlar.’20’
26- LOKMA
VE LOKMAN
Lokma için, lokman rehîn oldu gitti;
Şimdi Lokman’ın sırası, a lokma git.
Bu didiniş lokmasının havasına kapılmışsınız da,
Lokman’ın tabanında diken arayıp duruyorsunuz.
(20) Sıhhat
Hazînesi: s. 113,
— 282 —
Oysa onun ayağında diken değil, dikenin gölgesi bile yok. Fakat
hırsınızdan bu ayırt ediş yok ki sizde.
Lokman'ın canı, Hakk'ın gül bahçesidir.
Onun can ayağı, niçin bir dikenle yaralansın!^
27- LOKMAN
HEKİM'İN SABRI
"Enes (R.A.)'den rivâyet olunmuştur. Demiştir ki:
Resûlüllah (salla’llâhü aleyhi ve sellem):
— Susmak hikmettir, ama onu yapan azdır; buyurdular”.
Bu hadîsi, Beyhakî "Eş'Şuab" (adlı kitabında) zaif bir senetle
tahriç etmiş, onun Lokman Aleyhisselâmın sözlerinden mevkuf (bir hadis)
olduğunu sahihlemiştir.(22)
Lokman, tertemiz Dâvud'un yanına gitmiş.
O'nun, demirden halkalar yapmakta olduğunu görmüştü.
O yüce pâdişâh, çelikten yaptığı halkaları, birbirine takmadaydı.
Lokman, silâh yapma sanatını az görmüştü; şaşırdı kaldı.
Bu neye yarar acaba? Kat kat halkalarla ne yapıyorsun?
Diye sorsam mı dedi.
(21) A.
Gölpmarlı; Mesnevî ve Şerhi: c. 1, s. 381-382,
(22) Bülûğ'ül-Merâm; c.4, s. 377, Hadîs No: 1506, Tenbîh'ül-Gâfilîn:
s. 236,
— 283 —
Sonra, kendi kendine sabır daha iyidir dedi.
SABIR: "Adamı maksadına en tez ulaştıran bir kılâvuzdur" dedi.
Sormadın mı, iş pek tez belirir.
Sabır kuşu, bütün kuşlardan daha tez uçar.
Fakat sorarsan, iş daha geç anlaşılır.
Kolay şey, sabırsızlıktan güçleşir gider.
Lokman, bir zaman sustu, seyretti. Dâvud da işini bitirdi.
Bir zırh yaptı. Sabırlı Lokman’ın karşısında giyindi:
— A yiğit dedi! "Savaşta insanı, yaralanmaktan koruyan iyi bir
elbisedir bu! Lokman; "Sabır hikmettir, ama yapanı az" dedi.
A filân "Vel-Asrı" sûresinin sonunu oku da bak!
Yüce Allah (C.C.), sabrı Hakk'a eş etti.
Hak, yüzlerce kimyâ yarattı.
Ama insan, sabır gibi bir kimyâ görmedi gitti.(23)
(23) A.
Gölpınarlı; Mesnevî ve Şerhi: c. 3, s. 217-218,
— 284 —
28- KALB
VE SIRLARI
Lokman oğluna dedi ki:
— Oğlum!
Kalb, rûhun karışmış sırlarından meydana gelmiştir.
Kalb, şeytana, hevâya (boş şeylere) ve dünyaya meyleden nefsin
sıfatlarını kazanmaması için, ruha öğüt verir...
O öyle bir dünyadır ki, içinde -memeden ayrılmayı isteyen çocuk gibi iki
yıl kadaraz bir zaman kalınır...
Vefattan sonra iki yurttan birine gidilir.
Onlar:
Ya Cennet,
Veyahut da Cehennemdir.
Allah'dan irtibâtını koparan nefsin, ruh tarafına dönmesi, veya kalb
tarafına yönelmesi mümkün görülmez. Çünkü:
"El-cinsü yemîlü ile'l-cins": cins cinsine çeker.
Nefis de, şeytana, hevâya ve dünyaya meyleder.
Kalb de, önce rûha meyleder ve sonra da nefse meyleder.
Burada kalb ile nefis arasına ruh girdiğinden, bir fetret devri
geçirilir.
Lâkin o fetretten sonra rahmete dönebilir...
Nefsânî isteklerinden sıyrıldığı zaman, o ihlâsm kendisi olur.
O da tevhîd'dir.
Böylece hâlini ıslah mümkündür...
— 285 —
— Yavrum!
Benim yoluma tâbi ol.
O da tevhidi (Tek Allah inancım) izhârdır.
Eğer saâdetten, gelecekte faydalanmak istersen bunu yap!
Yok eğer böyle yapmazsan...
Bundan ötesi, merkebin anırmasından ibârettir...
Dediler ki:
— O sofudur...
Vaktinden önce konuşur...(24)
29- LOKMAN
HEKİM'İN TAHAMMÜLÜ
Bir gün Lokman bir yerden geçerken, birisi onu kaçan kölesine benzetmiş:
— "Gel bakalım!" demiş. Onu tutmuş, bırakmamış. Bir sene
ona cefâ etmiş, cevretmiş ve bir sene çalıştırarak bir ev yaptırmış.
Bir sene sonra kaçan köle pişman olmuş. Efendisinin yanına gelmiş, özür
dilemiş. Fakat efendisi Lokman'a hakksızlık etmiş olduğu için, Lokman'dan fena
halde korkmuş. Lokman'ın ayağını çözmüş, özür dilemiş.
Lokman gülmüş:
— "Özrün faydasızdır. Çünkü bir senedir bana kan yutturdun.
Ettiğin ezâlar ve cefâlar iki söz ile gönülden nasıl çıkar? Böyle olmakla
beraber ey iyi adam, seni affediyorum. Çünkü sen beni çalıştırdın, müstefit
oldunsa da, benim de ayrıca istifâdem, kârım var:
— Sen kârlısın, çünkü bedâva
bir ev yaptırdın.
(24) Neysâbûrî
Tefsiri, c. 21, s. 58,
— 286 —
Ben de kârlıyım. Çünkü ilmim, irfânım, tecrübem arttı.
Benim de kölelerim vardı. Onlara zaman zaman ağır işler gördürürdüm.
Şimdi çamur işlerinde çalıştığım, zahmet ne demek olduğunu öğrendiğim için,
bundan sonra kölelerime ağır iş teklif etmem" demiş.
Böyledir:
Her kim büyüklerin çevrini çekmezse,
Küçüklere âcizlere gönlü yanmaz.
Eğer büyüklerin sözleri sana ağır geliyorsa,
Elin altındakilere sertlik yapma !(23)
30- LOKMAN
VE HIRSIZLARA NASÎHAT
Yunan toprağında bir kervan vurmuşlar. Bir çok mal ele geçirmişler.
Bezirgânlar ağlamışlar, inlemişler:
— "Allah için olsun, peygamber için olsun bize acıyın,
malımızı verin" demişler. Tabiîdir ki bu yalvarmanın bir faydası olmamış:
Kalbi kara hırsız gâlip gelince,
Kervan halkının ağlamalarından müteessir mi olur?
Tesâdüfen Lokman Hekim de o kervan halkının arasında imiş. Kervan
halkından birisi Lokman'a rica etmiş:
— "Şu hırsızlara biraz nasihat buyur, hakîmâne sözler söyle.
Belki malımızın bir kısmını olsun geri verirler. Bu kadar malın gitmesine
yazıktır..." demişler.
Lokman Hekim:
(25) Şeyh
Sâdî-i Şîrâzî: Bostan, s. 189, Tercüme: Kilisli Rifat Bilge, Meral Yayınları,
İrfan Matbaası, İstanbul-1975.
— 287 —
— "Asıl böyle kimselere söylenecek hakimane sözlere yazıktır"
demiş.
Paslı bir demirden pası cilâ ile gidermek kabil değildir.
Kalbi kara insana öğüt vermenin faydası yoktur.
Hiç taşa demir çivi girer mi?(26)
(Açıklama: Hikâye pek açıktır. Anlaşılmayan hiçbir tarafı yoktur. Kervan
toprağında vurulmuş ve soyulmuş, kervan halkının ağlamalarına kulak vermeyen
"kalbi kara hırsız” Yunanlıdır, Batılıdır.
Bu defa vurulan kervandan ele geçirilen "bir çok mal değil",
Lokman Hekim'in "HAKÎMÂNE SÖZLERI"dir.
Lokman Hekim'e ait olan "KALB VE DİL" hikmeti Ezop'a;
"LOKMAN YEMİNİ" ise "HİPOKRAT YEMİNİ"ne tahvil edilmek
istenmiş olduğu görülmektedir." Hz. Lokman Aleyhisselâm" bahsinde
kaynakları verilmiştir.)
31) BENİM BİR TEK
KALBİM VAR
Lokman Hekim oğluna verdiği öğütünde:
— Oğlum! Günahın zerresinden kaç. Gazabına uğrayacakmışsın gibi
Allah'dan kork, lâkin korkudan fazla ümit bağla...
Bu anda oğlu soruyu kavuşturur:
— Hem korkulu bulunmak, hem de ümitvar olmak nasıl mümkün olur? Benim bir
tek kalbim var?
Lokman Hekim'in cevabı:
(26) Şeyh
Sâ'dî-i Şîrazî: Gülistan, s. 383, 9. Baskı, İrfan Mat. İstanbul1975
— 288 —
— Bilmez misin yavrum! Mümin iki kalbe sahiptir, biriyle korkar;
diğeriyle ümitvar olur...
(Açıklama:
Yüce Allah, Kur'an'da Ahzâb Sûresi dördüncü âyetinde: "Allah bir adamın
içinde iki kalb yaratmadı..." buyurulmaktadır.
>
Merhum Haşan Basri Çantay, bu âyetin açıklamasında diyor ki:
Kâfirlerden biri "Benim iki kalbim var. Her şeyi onlarla bilirim.
Bunlar Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'in bir tek kalbinden
efdaldir" demişti. Onu reddediyor.)
Lokman Hekim'in oğluna verdiği cevabı, Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi
şöylece nakletmektedir:
"Lokman Hekim; "Ey oğul! Müminin öyle bir kalbi vardır ki,
sanki o iki kalb gibidir:
Birisi ile Allahü Teâlâ’nın rahmetini umar,
Diğeri ile Allahü Teâlâ'nın azâbından korkar.
(Yâni, mü’ınin ümit ile korku arasında olacaktır. Ne sâdece ümid edip
azâbdan emin olacak; ne de korkuya düşüp Allahü Teâlâ'nın rahmetinden ümid
kesecek)" buyurdu/27’
"Öyle çocuklarla oynama, arkadaşlarınla naz yapma.
Hak adamlarıyla yürü, duâları sebebiyle affedil." (Rûh'ül-beyân: c.
7, s. 85),
Şeyh Sa'dî demiştir ki:
(27) Peygamberler
Tarihi Ans. 4/160 ve d.v.
F: 19
— 289 —
İşittim ki, Lokman siyah tenkildir, teni ve endâmı nâzik olmuştur.
Hakk'ın öğütlerini tutan bir kuluydu. Bağdat'ta onun işi uygun olmuştu.
Bir senede saraya iyilik dolmuştu.
Vezirin kölelerinden hiç birisi O'nu tanımamıştı.
Köle, vezirin önüne tekrar gelince ona:
— "Kendisini Lokman'dan yüksek görmemesini..."
tembihledi...
Onun ayağı kaydı ve Lokman'dan özür dilemek göründü.
Lokman güldü ve dedi ki:
— "Özür dilemek ne fayda sağlar?
Bir senedir senin zulmünden, ciğerim kan
dolmuştur!
Bin sanat, gönülden kapıyı nasıl açayım?
Lâkin ey temiz ruhlu
insan! Ben senin özrün, Bize zarar vermesin diye seni bağışlayacağım. Çünkü
sen, kendi sarayını mamûr yapmışsın. Bana ise çok hikmet ve marifet verildi.
Ey iyi talihli genç!
Sen, emirleri ve iş zamanlan Pek çetin olan çadırcının kapısında bir kölesin.
Her sert ve güç işi
hatırladığım zaman; katı gönüllere Ermişlerin duâsı, bana çözüm yolu olarak
görünür.
Kendisine büyük zulümler yapılan her kimse, o zulmü taşıyamaz.
Küçük zayıflara gönlü acımayan kimselere, âmirlerinden de çetin söz
gelir! (yâni acımayana acınmaz).
— 290 —
Senin emrinin altında bulunanlara zulüm etme.
Zamâna kabâhat bulma, sen de onun içindesin.
Cihanda hiç bir insan oğlu kalmaz (Herkes ölür ve yaptıklarından hesap
verir).
Oyuncak sözler, büyüklerden nakledilmemiştir.
Akıl sâhibi kişilerden, zaten öyle sözler sâdır olmaz.
Câhile hikmetten yüz bab söyleseler,
Onun kulağında -hikmetli sözleroyun ve eğlence gelir."08’
Seyyid Yahya Şirvanî'den nakledildiğine göre ömrünün sonunda altı ay,
ağzına bir lokma dahi koymamıştır. Bu müddet içerisinde bir gün canı bir çeşit
yemek istemiş ve istemiş olduğu yemeği büyük oğlu itina ile hazırlayarak önüne
getirmiş. Şeyh ondan bir lokma almış ve onu ağzına götürmeden İlâhî mevzulara
dalarak meşgul olmuş. Bir müddet sonra, almış olduğu lokmayı geri bırakmış.
Kendisine bunun sebebi sorulduğunda şöyle cevap vermiş: — Lokman Hekim, uzun
yıllar bazı ilâç kokuları ile gıdalandı. Benim bu lokma kokusu ile gıdalanmam
büyük bir şey mi?
(S. Y. Şirvanî: Vird-i Settar, s. 3, Ahmed Said Mat. İst. 1971)
(28) Rûh'ül-Beyân:
c. 7, s. 88,
— 291 —-
Hz. Lokman Hekim'e:
— "Hastaya ne yedirelim?" demişler.
Hz. Lokman Hekim de verdiği cevabında:
— "Acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz yedirin" demiş.
(M. Kemal Pilavoğlu: İslâmiyet ve Tıp, s. 112, Kevser Yay. İst. 1973)
35- SUSAM
BİTER SANDIM
Bir gün efendisi Lokman'a:
— Var tarlamıza susam tohumunu ek, der.
Lokman:
Arpa eker. Bitince efendisi görüp:
— Niçin susam yerine arpa ektin? der.
Lokman:
— Arpadan susam biter sandım, der.
Efendisi:
— Buna sebep nedir? deyince:
— Seni gördüm ki, âhiretin tarlası olan dünyâda dâima günah tohumunu
ekiyorsun! Rahmet ve cennet bekliyorsun.
Eğer kötü ameller, iyi rütbeleri kazandırır ve cennet nimetlerine
ulaştırırsa, arpa tohumu da susam bitirir, dedi.
— 292 —
Bu ibretli güzel söz, efendisini gaflet uykusundan uyandırdı.
Hikmetli sözleriyle saadet kazandıran Lokman'ı azât etti.’29’
36- ELLERİ
OLMASAYDI
Bir seferinde, sahibi adam salmıştı Lokman Hekim'e:
— Ey Lokman, sahibimizin oğlunun gözleri kapandı.
— Niçin?..
— Önce yaralar belirdi, sonra artıp onu görmez yaptılar...
Sahibimiz senden devâ istiyor.
Lokman Hekim:
— "Ah oğlunun elleri olmasaydı!" dedi.
— Ne demek bu?
— Sen sahibimize git, bu kadarını söyle. O anlar.
Adam dönmüştü ve cevabını aynen tekrarlamıştı. Sahibi gerçekten derde sebep
olanı bulmuş, oğlunun ellerini bağlatmıştı.
Bir ay geçmeden, yaralar kapanmış ve çocuğun gözleri açılmıştı. Çünkü
çocuk ilk küçük yarayı kaşıya kaşıya bu hâle düşmüştü.’30’
(29) Mir'ât-ı Kâinat, c. 1, s. 199
(30) A. Cemil Akıncı: Lokman Hekim, s. 59
— 293 —
37- YA
MAL YA SU
Bir gün Lokman'ın efendisi bir kimse ile nerd (tavla) oynayıp her kim
mağlup olursa, ırmağın cümle suyunu içecektir.
Yahut bütün malının yansını, gâlip olana verecektir, diye bahis ettiler.
Bu oyuna girişip oynayınca, Lokman'ın efendisi yenildi. Mühlet istedi. Gam ve
elemle oynadığına pişman oldu. Lokman bunu duydu. Efendisini teselli etti.
Sonra efendisi ve onun hasmıyla ırmak kenarına vardılar.
Orada Lokman:
— Eğer efendime bu ırmaktan dün nerd oynarken akan suyu içmek teklif edersen,
onu hazırla getir, içsin.
Eğer şimdi akan suyu teklif edersen, onu tut ki akıp gitmesin.
Eğer ırmağın bu mahallinden yukarısındaki suyu içsin dersen, onu da tut
ki aşağısına karışmasın...
Aşikârdır ki benim efendim dünyanın evvelinden ■ âhirine kadar bu
ırmaktan akan cümle suları içmeye şart etmedi deyince:
Adam susup, maldan ferâğat eyledi.
Efendisi de sevincinden, Lokman'ı azât eyledi.
Hikmetlerinden ilk zuhur eden budur, diyenler vardır.00
(31) Mir'ât-ı Kâinat, c.l, s. 199
— 294 —
38- EKMEĞİNİ
ŞEKERLE YE
Bir gün Lokman Hekim bir çocuğa rast geldi. Çocuğun elinde ekmek vardı.
Hem yiyor hem hisleniyordu...
Lokman Hekim, çocuğa sokuldu ve diledi:
— Ey oğlum! Ekmeğini şekerle ye.
Çocuk sert bir cevap verdi:
— Ben şekeri nerede bulayım?
Lokman:
— Şeker bulmak gerekmez.. İyice acıkmanı bekle.
O zaman yiyeceğin tek dilim ekmek sana şekerli gelir/32’
39- HAYDİ
İÇERİ GİRİN
Bir hasta gelmişti. Bağırsaklarından şikâyetçiydi..
Lokman Hekim, onu yatırdı ve kamını açtı. Derdini giderdikten sonra,
bağırsakları yerine yerleştirdi... O esnâda da: "Haydi girin içeri"
dedi.
Öğrencileri, bu sözü bir usûl saydılar.
Onlardan bir başkası, Lokman Hekim yokken, ameliyatı bitirince,
bağırsakları yerleştirirken, aynı sözleri söyledi. Lâkin bağırsaklar bir türlü
karın boşluğuna yerleşemediler. Öğrenci ter içinde kalmıştı.
O esnâda Lokman Hekim geldi.
Öğrenci, durumu anlattı.
(32) A.
Cemil Akıncı: Lokman Hekim, s. 142
— 295 —
Lokman hekim, hastanın yanına sokuldu... Bağırsakları yakaladı ve
yerlerine oturtmaya başladı. Bu seferi tatlılıkla değil, sert bir dil ile:
"Haydi bakayım, acele içeri girin" emrini verdi..
Bağırsaklar yerlerine oturdular.
Lokman Hekim, işi bitince öğrencisine döndü.. Anlattı:
— Oğlum! Geçen günkü hastanın bağırsakları inatçı değildiler. Tatlılıkla
karma oturdular.
Bunlarsa inatçılar, sertlikten anlarlar ancak. Aklında iyi tut..
İyileştirmeye çalıştığın her uzvun bir huyu vardır..
Hekimlik yapacak insan bunu bilmelidir.
Bedenimizin uzuvlarına huylarımızı kendimiz veririz:
Çok dedikodu dinleyen bir kulak,
Fenâ şeylere bakmaya mecbur edilen göz,
Kötü konuşturulan dil,
Fesâda uğrayan mîde,
Yorulan bağırsak, elbette huy kapacaklardır.
İnsan, davranışlarıyla uzuvlarına ne türlü huylar verdiğini farketmez.
İyi huylar ömrü uzatır, kötü huylar kısaltır.
Gün gelecek, bedenden bedene uzuvlar taşınacaktır.
Bu uzuvlar, orada yaşabilmeleri için, bedendeki huya uygun olmalıdır/33’
(33) A.C.
Akıncı: Lokman Hekim, s. 139-140
— 296 —
40- HİKMET
KİTABI
Hazreti Dâvud (Aleyhisselâm):
— "Hani bana HİKMET KİTABInı yazıp verecektin, ey
Lokman?.." dedi.
Lokman Hekim, torbasından kitabı çıkarıp uzattı...
Hazreti Dâvud çok içlendi.. Kitabı dikkatle inceledi...
Lokman Hekim'e teşekkür etti...
Hz. Dâvud oğluna:
— "Ey Süleyman! Bu kitapta sevgili Allah'ımızın Lokman'a
verdiği bütün hikmetler yazılıdır. Onu insanlığın dertleri için, soyumuz iyi
korusun..." dedi.
Süleyman söz verdi:
— "Ey Peygamber babam! Ben ve soyum, onu canları gibi
saklayacaklardır."
Lokman Hekim'in Dâvud Aleyhisselâm'a verdiği kitap gerçekten saklandı...
Danyal'a geçti.. Fakat Buhtunasar’ın Filistin'i ele geçirip yakıp yıkmasında ve
Yahûdîleri öldürterek, bir kısmını Babil'e götürmesinde, kitap da Danyal ile
Babil'e gitti. Büyük İskender zamanına kadar oradaydı. İskender Babil'i aldığı
zaman, Lokman'ın HİKMET KİTABI, İskender'in hocası Aristo'nun eline geçti.(34)
(Hz. Dâvud ile Lokman Hekim'in bu muhaveresi, Lokman Aleyhisselâm'ın
kitap sahibi bir peygamber olduğunu, HİKMET KİTABI'nın, ilmin değerini takdir
eden insanlarca elden ele, dilden dile dolaştığını göstermektedir.)
(34) A.
Cemil Akıncı: Lokman Hekim, s. 192
— 297 —
41- BUGÜNÜN
LOKMAN'I KİMDİR
Prof. Dr. Süheyl Ünver, "Bugünün Lokman'ı kimdir?" sorusunu
şöylece cevaplıyor:
Hazret-i Lokman, Hakîm-i hâliste (ihlâs sahibi Hakîm'de) olur.
Fahrettin Razî der ki:
Lokman’ın Hekim olması, kendisine verilen nimete şâkir (çok şükür edici)
ve başkalarına vâiz (nasîhat veren) olmasıdır, insanın en âlî (yüksek)
mertebesi budur.
Bize göre bugünün Lokman'ı:
Zamanımıza da uyan fasıllarından oğluna nasihatleri yalnız bilmekle
(vermekle) değil, tatbik etmekle de şahsiyet sahibi olandır.’35’
42- KALB
VE DİL HİKMETİ’’
— Hz. Lokman’ın kendisinde görülen ve akla delâlet eden ilk hikmeti
şudur:
Kendisi, efendisinin koyunlarmı güden bir çobandı. Efendisi, bir gün onun
akıl ve marifetini imtihan etmek üzere ona dedi ki:
— "Bir koyun kes. Bana en güzel iki uzvunu getir."
(35) S.
Ünver: Lokman Hekim, s. 31
(*) Yunanlıların EZOP'a isnad ettikleri KALB VE DİL HİKMETİ, Lokman
Hekim'e ait O'nun güzel bir fıkrasıdır. Lokman Aleyhisselâm’ın bu hikâyesi, her
tabakadan müfessirler tarafından zamanımıza kadar böylece nakledilegelmiş olup
Hz. Dâvud ile Hz. Lokman arasında vuku bulduğu beyan edilmektedir.
(Taberi Tefsiri: 21/39, Neysâbûrî: 21/54, Hâzin: 3/441, Ebu's Suûd Tefsiri:
7/413, Rûh'ül Beyan: 7/76, Hülâsatül Beyan: 11/416)
— 298 —
Hz. Lokman, dilini ve kalbini getirdi.
Başka bir zaman da yme kendisine:
— "Bir koyun kes. Bana en kötü iki uzvunu getir." dedi.
Hz. Lokman, dilini ve kalbini getirdi.
Efendisi bunun sebebini sorduğunda: <
— "İyi olduklarında bu ikisinden daha iyisi yoktur.
Kötü olduklarında da bu ikisinden daha kötüsü yoktur" cevabını
verdi.
Efendisi, onun bu hikmetli sözünü beğendi, kendisini azat etti.(36)
43- RAHAT
OTUR RAHAT KALK
— Hz. Lokman'ın hekimliğe (Tıbba) ait anlatılan ilk hikmetinin şu olduğu
söylenir:
Lokman ve efendisi beraber bulunuyorlardı.
Efendisi, helâya girdiği zaman oturmasını çok uzattı. Lokman bunu
görünce, seslenerek:
— "Gerçekten helâda uzun oturmak, kalbi sabırsızlaştırır ve
feryat ettirir. Nâsûr hastalığına sebep olur.(37)
Hararet başa yükselir. Rahat -sakînet ve vakarlıotur, rahat kalk. Yâni
oturup kalkışını sert olarak değil, yavaş yap" dedi.
(36) Ruh'ül-Beyah:
c. 7, s. 76, Tenbhih'ül-Gâfilîn: s. 238-239,
(37) Nâsûr:
Oturak etrafında olan bir hastalıktır. Çoğulu, nevâsîr'dir.
(Müncid, c. 1, s. 805)
— 299 —
Helâdan çıkınca bu söz efendisinin çok hoşuna gitti. Lokman'ın sözünü
helânın kapısı üzerine yazdırdı.08’
44- İSKENDER VE SAĞLIK
İskender, "hakimler adası"na ulaşmıştı. O,
büyük bir ada idi. ;
Orada bir kavim gördü ki, elbiseleri ağaçların yapraklarından, evleri
kaya ve taşların oyuklan -mağaralardı.
Onlara, hikmet hakkında meseleler sordu?
Onlar, cevabın daha güzeli ve konuşmanın da daha lâtif olanıyla cevap
verdiler. Çünkü onlar, hakim isminin görülen manasmdaydılar (hakim kimselerdi).
Onlara dedi:
— Hacetiniz ne ise sorunuz? Dediler ki:
— Dünyada ebedî kalmak istiyoruz! Dedi ki:
— Ben de bunu kendim için istemekteyim. Fakat kendi nefsini
ebedîleştirmeye gücü yetmeyen, sizi nasıl ebedîliğe kavuşturabilir?
Onların büyük olanı dedi ki:
— Senden, beden sağlığımızın ebedî olmasını istiyoruz?
Ona da cevap verdi:
— Yukarıda dediğim gibi buna da gücüm yetmez! Dediler ki:
(38) Ruh'ül-Beyan:
c. 7, s. 76.
— 300 —
— Biz, ömürlerimizin ebedîliğini tanıdık. Dedi ki:
— Ben kendi rûhumu bilip tanıyamadım? Sizin ki nasıldır, ben ne bileyim?
Ona dediler ki:
— Bizi davet et, bunu yapmaya kudreti yetenden talep edelim. Bundan daha
büyük olanlara da onun kudreti yetiyor...
İnsanlar, İskender'in askerlerinin çokluğuna ve mertebesinin büyüklüğüne
bakıyorlardı! Onların arasında "Sağlûk Şeyh" de vardı. Başını
yukarıya kaldırmıyordu.
İskender ona dedi:
— Sana ne oluyor ki, insanların baktığına sen bakmıyorsun?
Şeyh dedi:
— Senden önce gördüğüm melik beni hayrette bıraktı! Tâ ki, sana ve senin
melikine bakana kadar.. İskender dedi:
— O kimdir? Şeyh dedi:
— Melik'in biri bizim yanımızdadır. Diğeri ise
"sağlûk-sağhk"tır.
Her ikisi de bir günde öldüler!
Bir müddet o ikisinden ayaldim ve sonra tekrar o ikisine geldim. Fakat
onu tanıyamadım...
Onlan terk etti ve ayrıldı...09’
Bu hikâye, Lokman Sûresi tefsiri bahsinde zikredilmiştir.
(39) Rûh'ül
Beyan, c. 7, s. 83.
— 301 —
45- İKİ
TÜRLÜ HİKMET
Hikmet iki türlüdür:
1. Söylenmek sûretiyle açığa vurulmuş hikmettir:
Kur'an-ı Kerîm'de Lokman Hekîm'in oğluna yaptığı öğütler gibi.
2. Hikmet-i meskûtün anhâdır:
Konuşulmadığı, lâfızla ifade edilmediği halde hikmet olur. Nitekim Lokman
Hekîm, Dâvud Aleyhisselâm'ı ziyareti esnasında O'nu bir işle meşgul buldu. Ne
yapıyorsun? diye sormak istedi. Hikmeti sormaya mani oldu, ama sormadan işin
bitmesini beklemeye başladı. Dâvud Peygamber onu tamamladı ve sırtına
giyindikten sonra:
— "Ne güzel harp gömleği" dedi.
Lokman Hekîm de sormadan yapılan işin ne olduğunu öğrenmiş oldu. Ve
"Sabır ne güzel huydur" dedi ve arkasından ekledi:
— "Susmak bir hikmettir ve fakat işleyebilen pek azdır"
dedi.
Lokman’ın bu sözü üzerine Dâvud Aleyhisselâm, Lokman'a:
— "Bu sözün dolayısıyla sen HAKÎM tesmiye olundun" dedi.(40)
(40) M.
Arabî: Fusûs'ül Hikem, s. 234, Tefsîr-i Ebû's-Suûd, Lokman Sûresi.
— 302 —
46- BANA
DÖNENLERİN YOLUNA UY
Begavî Hazretleri: Meâlimü't-Tenzîl ismindeki tefsirinde LOKMAN Sûresi
15'inci âyeti kerimesi:
"BANA DÖNENLERİN YOLUNA UY.. (Vettebi' sebile men enâbe
ileyye)."
Bu âyet-i kerîmenin tefsirinde buyurmuşlar:
"Meri'den murat Hz. Ebû Bekir'dir. Bunun izahı şudur: Hz. Ebû Bekir
islâma geldi. Hz. Osman, Talha, Zübeyr, Sa'd ibn-i Ebî Vakkas, Abdurrahman Bin
Avf (Allah onlardan razı olsun) hepsi Hz. Ebû Bekir'in yanma geldiler. Dediler
ki:
— "Sen Peygamber'e inandın ve tasdik ettin mi?". Hz. Ebû
Bekir de:
— "Âmennâ ve saddaknâ (İnandım ve tasdik ettim)...
O doğru ifadeli bir Peygamber'dir. Siz de O'na îman edin." diyerek
hepsini alıp Resûlüllah'a götürdü. Hepsi müslüman oldular. İşte bu zevât Hz.
Ebû Bekir'in teşviki ile müslümanhğa girdiler. Âyet-i kerîmede beyan edilen:
"O kimsenin yoluna gir"den maksat, Hz. Ebû Bekir olduğu
anlaşılmaktadır/41’
Açıklama:
Âlimlerin, Hz. Lokman'ın "HAKİM" ve "VELÎ" olduğu
görüşünde ittifak ettiklerini bildirmiştik. Zikredilen menkıbede kanaatımca Hz.
Lokman'a "VELÎ" denilmesinin açıklaması yapılmaktadır. Çünkü İslâmî
görüşe göre "VELÎLÎK" mertebesinde birinci sırada Hz. Ebû
Bekir ge-
(41) Şemseddin
Sivasî: Peygamberimizin Sevgilisi Dört Halîfenin Menkıbeleri (Menâkıb-ı Cehâr
Yâr-ı Giizîn), 50. Menkabe, s. 48.
— 303 —
lir.
"Meriden murat Hz. Ebû Bekir'dir" tarzında yapılan açıklama, ilk
bakışta çelişkili gibi gelmiyorsa da mezkûr âyetin asıl metninde "meri'den
sonra gelen "enâbe"nin manasıyla beraber karşılaştırıldığında
nakledilen görüşün doğru olmadığı anlaşılmaktadır.
"Enâbe" terimi, Kur'an-ı Kerîm'de üç sûre (4 âyet)te geçmiştir:
1. Ra'd Sûresi 27’nci âyetindedir. Meali:
"Kendisine yöneleni Allah hidâyete erdirir."
2. Lokman Sûresi 15'inci âyetindedir. Meâli:
"Bana yönelenlerin (dönenlerin) yoluna uy."
3. Sâd Sûresi 24'üncü âyetindedir. Meâli:
"Dâvud, tevbe edip Allah'a yöneldi."
4. Yine Sâd Sûresi 34'üncü âyetindedir. Meâli:
"Süleyman yine eski haline döndü." buyurmuştur.
Konumuz olan Lokman Sûresi 15'inci âyetinin meâline:
"Bana dönenlerin yoluna uy" a Çantay'ın meâlinde:
"Bana dönenlerin (mü’ıninlerin) yoluna uy"; Elmalı Tefsirinde:
"Bana dönenlerin (muvahhitlerin) yoluna uy" ilâvelerinin
yapıldığına şahit olunmuştur.
Ayrıca "O doğru ifadeli bir Peygamberdir" cümlesiyle menkıbede
bir peygambere işaret edildiği açıklanmaktadır. Bu hangi peygambere işaret
kabul edilmelidir?
Bu peygamber, öncelikle Lokman Sûresi de dahil olmak üzere Kur'an-ı
Kerîm kendisine nâzil olan Muham-
— 304 —
med (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz olmalıdır. İkinci olarak da Lokman Sûresi 15'inci
âyeti üzerinde konuşulduğuna göre Lokman Aleyhisselâm'a işaret edilmiş
olmalıdır.
Bir de "enâbe"nin içinde geçtiği 4 âyetten ikisinde Dâvud ve
oğlu Süleyman peygamberlerin zikredilmeleri sebebiyle mezkûr âyet meâlinin
nasıl olduğu meydana çıkmış oluyor:
"BANA DÖNENLERİN (DÂVUD; Süleyman ve Hz. Muhammed
Aleyhisselâmlar’ın) yoluna uy"...
47- VAR
ALLAH'A KULLUK EYLE
"Lokman Hekim’in Tahammülü" ile "Lokman ve Hırsızlara
Nasihat" hikmetlerini kendisinden naklettiğimiz Şeyh Sadî-i Şirâzî,
Bayezid-i Bestâmî'den aşağıdaki hikmeti nakleder:
"Bâyezid-i Bestamî’nin annesinden:
— Hamileyken ne zaman şüpheli lokma yediysem Bâyezid ayak dürterdi.
Lokmayı ağzımdan bırakmadıkça o da tepinmeyi bırakmazdı."
Bâyezid mektepte Lokman Sûresi'nin 13'üncü âyetine gelince, içine ateş
düştü. Eve dönüncü annesine:
— "Hakk Teâlâ (Bana ve ana babana kulluk eyle) buyuruyor. Bu
nasıl olur?!!.." Annesinden:
— "Ben hakkımı sana bağışladım. Var Allah'a kulluk eyle"
cevabını alır."® (Şeyh Sa'dî)
(*) Not:
Âyet-i celilenin orijinal metninde: "ENİŞKÜRLÎ VE LİVALİDEYK (BANA VE
ANA-BABANA TEŞEKKÜR ET)" buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimede
"EBEVEYN"e teşekkür, Yüce Allah'a teşekkür, kabil edilmiştir. Zîra
kula teşekkür etmeyen, Âllahü Teâlâ hazretlerine de hiç teşekkür etmez.
— 305 —
48- LA
FONTEN’İN ATLA KURT HİKMETİ
Fransız masal şairi La Fonten (1621-1695), hayatının sonuna doğru
(1678-1695) yılları arasında Lokman Hekim'i ve eserlerini tanır:
— "Evreni yaratan BÜYÜK USTA'dan bahseder..."
— "Doğu masallarından ilham alarak konularını zenginleştirir..."
— "Tabiat üstü kuvvetlerle, tabiat duygusunu birbiriyle
bağdaştırır.."
— "Kendisini ilk bahar mevsiminin ılık seher yelleri arasında
bulur."
Lokman Hekim'i kendine candan dost edinir ve Onun yardımına sığınır:
"Gel YÜCE HEKİM, gel! Kurtar dostunu..."
La Fonten, artık aradığı USTA'sını yanında bulur ve Lokman Hekim’e dost
olur:
"Gerçek bir dostu olmak ne güzel şey."
Bundan sonra La Fonten, "ATLA KURT" masalını yazar ve
USTA'sının mesleğini "KURT"a söyletir; bu masalın 20 ve 31'inci
satırlarında USTA'sı LOKMAN HEKİMİ iki kere zikreder ve "çizmeden yukarı
da çıkmaz":
Çünkü Yüce Allah, Lokman Sûresi 12 ve 13’üncü âyetlerinde
"LOKMAN" mübarek adım ancak iki kere anmıştır...
Bu kısa açıklamadan sonra Lokman Hekim'in bazı hikmetlerine de işaret
edilen "ATLA KURT” masalını buraya yazıyoruz:
— 306 —
Bahar gelmiş,
Ilık seher yelleri,
Otları tazelemiş.
Bütün canlılar düşmüş kırlara, Canlarına can
katmaya.
Kurdun biri de çıkmış gezermiş, Karsız dünya
ne de güzelmiş.
Bir de bakmış bir kır at;
Salınmış yeşil çayıra.
Düşünün kurttaki sevinci:
— Al sana yiyecek, demiş;
Ama yiyebilirsen ye!
Ne diye koyun değilsin, be mübarek!
Çoktan bitirmiştim işini.
Ama seni haklamak mesele.
Türlü oyunlara baş vurmam gerek.
Vuracağız ne yapalım.
Kurt böyle demiş,
Ve uygun adım atın yanına gelmiş;
— Ben, demiş, Lokman Hekim’in soyundanım;
Bu çayırlarda ne kadar ot varsa Hepsinin iyisini kötüsünü bilirim.
Övünmek gibi olmasın ama, Her derde devâ bulmuşumdur. Düldül gibi atsınız
maşallah; Ama bir derdiniz var, belli.
— 307 —
Söyleyin, hemen söküp
atayım bedava.
Bir şeyim yok
diyemezsiniz:
Başı boş bırakılan at,
Ya hastadır ya sakat, Lokman Hekim böyle der.
— Arka ayağımda
çıban var, demiş at.
— Aman evlat,
demiş kurt;
Ayak dediğin şakaya
gelmez, Bir işledi mi kolay baş edilmez. Sizlere hizmet boynumun borcudur: Bu
ameliyatların da kurduyumdur.
Hazret şurdan mı kapsam,
burdan mı kapsam Diye bakıyormuş hastasına.
At çoktan işin farkında,
Punduna gelir gelmez basmış tekmeyi. Ne diş kalmış hekimde ne çene kemiği.
— Oh olsun bana,
demiş kurt, ağlamaklı: Kimse çizmeden yukarı çıkmamalı.
Hekimlik senin nene?
Kasaplığınla yetinsene!(42)
(42) La Fonten: MASALLAR, s. 121-122,
— 308 —
49- LOKMAN HEKÎM'İN SON
TAVSİYELERİ
— Ey Oğul!
1. Zinhâr avreti sırdaş eyleme (Sakın eşine sırrını söyleme).
2. Alçaktan borç etme. (Âdî kişiden ödünç alma).
3. Avam ile dostluk eyleme. Ziyan edersin.
4. Allah Teâlâ'dan gayriye tapma.
5. Peygamberleri münkir olma.
6. Gündüz çok uyuma. Geceleri az uyu.
7. Sidiğini saklama.
8. Çok cima' etme.
9. Gecede su içme. Ayak üstünden su içme.
10. Doyuncaya dek yedikte, üzerine yemek yeme.
Az yemek ile kanaat eyle; eğer dilersen daim sağ olasın.
Cemi' illetlerin başı bu saydıklarımdandır.
Tâ iştihan galip olmayınca nesne yeme.
Çün iştihan dahi bâki olsa, elini yemekten çek.
Koyun sürüsü ortasından geçme.
Senden kimse nesne sormayınca, haber verme ve söyleme.
Ey Oğul! Dünyadan iki kişi hasretle gider:
— 309 —
Biri ol ki, malı çok ola yemeye, biri de ol ki, ilim bilir ola amel
etmeye.
Ey Oğul! Müfsitlerle dostluk etme ve musahip olma ki onların tabiatı sana
eser etmeye. Anların fiiliyle müttehem olmayasın. Bir kişi namaz kılmaya
meyhâneye girse, şarap içer derler.
Çün düşman düşmanlık etmekte fırsat bulamasa dostluğa başlaya, dosluk
eyleye. Ol dostluk içinde ne işler eder ki, yüz düşman etmiye.
Ey Oğul! İhtiyarın elinde ola, halka iyilik eyle.
Eğer sen düşesin, halk dahi iyilik eyleye.
Her işte acele ile evme, sabreyle. Tâ muradın hâsıl ola.
İyilik bilmeze, iyilik etme ve öğüt verme ki, zâyi' ola.
Çünkü hımara zağferan verirsen yer ve ne kadar saman verirsen yer, fark
eylemez.
Kimin ile tuz ekmek yersen, hakkını bil ve duâdan unutma.
Çünkü bu vasiyetler bitti, ruhunu teslim eyledi. Oğlu yas tuttu. Bir kaç
gün geçti. Komşuluğunda bir avam vardı. Anınla dostluk eyledi. Tâ atasının
sözünü tecrübe eyliye. Öyle dost oldular ki, bir zaman birbirinden ayrı yürümez
oldular. Bir gün bir alçak kişiden dört dirhem borç aldı. Bir gün de bir koyun
aldı. Koyunu boğazladı. Bir çuvala koyup kölesine dedi ki, götür bunu ol
dostun yanma koy (evine saklasın). Kimseye bu sim demesin. Sonra ol çuvalı,
gece yarısı ondan alıp evine iletti. Zevcesine dedi ki:
— Ey hâtûn! Bu gece bir iş elimden çıktı. Sana derim, olmaya ki, sen de
kimseye demeyesin. Avreti ant içti ki, kimseye demeye. Kocası dedi ki:
— 310 —
— "Bu gece bir yiğit öldürdüm, bu çuvala koydum. Ev içine
gömerim. Benimle düşman idi."
Derhal ev içine ol koyunu gömdü. Çün dört beş gün sonra avretini dövdü ve
dedi ki, seni boşarım ve bir avret dahi alırım, sen evin içindekini giderdin,
evde gömülü olanı başkalarına söyledin. Hatunu evden çıkıp gitti. Ol avama
dedi: "Erim beş altı gündür ki bir yiğiti öldürdü. Ev içine gömdü."
Avam çün bu sözü işitti. Derhal sultana haber verdi ki, Lokman Aleyhisselâm’ın
oğlu bir kan eyledi. Sultan bir adam salmak istedi. Ol avam dedi ki, ben varayım,
Hazret-i Lokman’ın oğlunu getireyim. Yürüyüp Lokman Aleyhisselâm’ın evine
vardı ve boynuna bir ip taktı. Sultan kapısına iletti.
Ol alacaklı kimse yakasına yapışıp dört dirhemi ver dedi. Şimdi seni
öldürürler, benim malım zâyi' olur..
Sultan uzaktan bu işi gördü. Öyle zannetti ki, katildir. Adam saldı, bana
getirin dedi. Andan sonra öldürün, tâ halka öğüt olsun. Çün Lokman Aleyhisselâm’ın
oğlv'nu sultana götürdüler... Sultan dedi ki:
— Ey Hekîm oğlu! Atan iyi bir Hakîm idi ve uslu idi. Sen dahi iddia
ederdin ki ben dahi atam gibi usluyum, ne câhilâne iştir ki sen işledin?
Hakîm oğlu dedi ki:
— "Ben ne eylemişem?" Sultan dedi ki:
— "Niçin adam öldürdün?" Hazret-i Lokman Hakîm'in oğlu:
"Ben adam öldürmemişem" dedi.
Ol avam dostu ileri geldi. Tanıklık verdi ki: Adam öldürdü.
— 311 —
Lokman Hakîm'in oğlu dedi ki:
— "Ey Melik! Adam gönderin, ol ölüyü huzurunuza
getirsinler."
Sultan, adamlar saldı. Vardılar, çuvalı çıkardılar, Melik'e götürdüler.
Melik, çuvalı açtırdı. İçinden bir koyun ölüsü çıktı. Hazırlar taaccüp edip
şaşırdılar. Sultan dedi ki: ■
— Bu nedir? Hazret-i Lokman Hakîm'in oğlu dedi ki:
— "Ey Sultanım! Benim atam bana üç vasiyet
etti:
Avretini sırdaş edinme.
Avam ile dostluk eyleme.
Alçak kişiden borç edinme."
Ben bu vasiyetleri sınadım/42’
50- HZ.
LOKMAN HEKÎM'İN BAZI FAZİLETLERİ
Yüce Allah tarafından, Lokman Aleyhisselâm’a hikmet verilmişti. Hz.
Lokman, ilmiyle, hikmetiyle Davud Aleyhisselâm’a vezirlik ederdi. O, Allah'ı
sevmiş, Allah da onu sevmişti.
Allah korkusunu hiç bir zaman hatırından çıkarmaz, Allah'ın emirlerini
tutar, şükür ve ibadetlerinde devamlı bir kul idi.
Ahireti ve âhiret işlerini çok düşünür, kendini ölmüş gibi bilir, Allah'ı
ve ölümü hiç hatırmdan çıkarmazdı.
Susmanın hikmet olduğunu söyler, çok vakit susar, ancak lüzumunda
konuşurdu; gereksiz yere konuşmaz ve gülmezdi.
(42) Taberi Tarihi, c. 1, s. 381.
— 312 —
sTam edebli, insanlara şefkatli ve halka güzel öğütler
verirdi.
Daima doğru söyler, doğru sözlü olanları çok severdi. Verdiği sözü yerine
getirir, dediğini mutlaka yapardı.
Dünyada en lezzetli şeyin ilim olduğuna inanırdı...
Malı helâk olduğunda gam çekmezdi: Duvarı nem, insanı gam yıkar, derdi.
Halka güler yüz gösterir, tedaviye gelen hastalarını bir tutar,
aralarında ayırım yapmazdı. İnsan kadrini bilirdi.
Zamanında insanlar, onun sözlerinden daha güzel söz işitmemişlerdi.
Yaptığı her işin sonunu iyice hesaplar ve düşünürdü.
Gündüzleri hiç uyumazdı; geceleri de az uyurdu.
Hz. Lokman Hekîm, çok sabırlı idi. Karısı ve oğlu küfür yolunda oldukları
zamanlar, sabır ve metanetle telkinleri ve nasihatleriyle bunları hidâyete
kavuşturmuştu.
Çok yemek yemez, çok konuşmaz, çok uyumaz, çok yol yürürdü.
Gece kalkıp su içmez, midesini çok doldurmazdı.
Kemâl-i edebinden, bir kere olsun yere tükürüp sümkürdüğü görülmemişti.
Lokman Hekîm, gözlerini fenalıklardan muhafaza eyler, dilini tutar,
ihtirasını önler, edeb yerini korur, kıyamını (namazını) uzatır, helâlinden
yer, misâfirini ağırlar, onlara ikramda bulunur, komşuluk haklarına riayet
eder, boş ve yararsız söz ve işlerle uğraşmazdı.
Sözü tatlı söyler, kaba, katı ve sert söylemezdi. Her işte itidal
sahibiydi.
— 313 —
Nasihatten her ne söylerse, onu ilk önce kendi yapardı.
Yaşadığı müddetçe, Allah'a sıdk u ihlâs ile müteveccih ve mütevekkil
idi...
İşte bu sebeplerden dolayı Lokman Aleyhisselâm, hikmete ulaşmıştı.
(Lokman Sûresi: 31/1,34, İbn-i Kesir Tefsiri: 1/911, Ruhü’l Beyan: 7/5, 76, H.
Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, 2/230-234)
— 314 —
BEDEBİYATTA LOKMAN HEKİM
Memleketimizde şairlerin şiirlerinde Lokman Hekim'e oldukça yer ve önem
verdikleri görülmektedir. Bu konuda bir araştırma yapıldığı takdirde pek geniş
bilgi elde edilebileceği anlaşılmaktadır. Topladığımız bazı misâlleri aşağıda
sunuyoruz:
Bayburtlu Celâli, göz göz olmuş yaresine bir tabip diler ve en içten
gelen duygularıyla Lokman'a "sen safa geldin" diyerek şöyle
seslenir:
1. Bir bab-ı gaflette üçler yediler,
Seni bana hekim, cerrah dediler.
Yarem göz göz olmuş, bir tabip diler, Derdimin
Lokman'ı sen safa geldin.
Narmanlı Sümmânî, Kâbe kapısına kadar gidip derdine çare için Yaradana
dua ettiğini, ecel oku isabet ettiğinden Lokman'ın da derdine çare
bulamıyacağma işaret ederek der ki:
2. Kâbe kapısına düştüm meledim
Yeri göğü yaradandan diledim
Ecel okun al kanıma buladım
Lokman da derdime çare bulmadı:
Ne âb-ı hayatta, ne Lokman'da var...
Karacaoğlan, Bayburt illerinde dolaşır. Azgın yaralarına, yar zülfünün
telleri gibi el gerekeceğini düşünür. Bu esnâda Lokman Hekim'i hatırlar ve
davet eder:
— 315 —
3. Karacaoğlan der ki Bayburt illeri
Esip esip gelir bize yelleri
Burmalanmış yar zülfünün telleri O telleri gerecek el
gerek bana.
Bir gün değil, beş gün değil, yüz gündür
Deste zülüf al yanağa düzgündür,
Merhem almaz yaralarım azgındır, Derdimin Lokman'ı gel
yavaş yavaş.
Sivaslı Ruhsatî, İslâm Dininden aldığı namus anlayışıyla Fatma'sına
Lokman’ın el vurmasına da razı değildir. Fakat yaranın Fatma'yı alacağı ve
hasretinin kıyamete kalacağını da düşünür. Telli cânânı bir daha görebilmek
için hekimler Hekim'i Lokman'ı da çağırmadan edemez:
4. El vurma Fatma’ya Lokman karışmaz
Bu yara Fatma'yı alacak dedim
Bir daha göreydim telli cânânı
Hasret kıyamete kalacak dedim.
Aşık Kerem, yüce dağ başına çıkar, gezer, çöker, oturur. Temiz hava
alır. Soğuk sularından içer. Yine de derdi elli iken bine çıkar. B öylece artan
derdine Lokman Hekim gibi cerrahı davet ederek derdini söyler:
5. Yüce dağ başında çöktüm oturdum
Derdim elli iken bine yetürdüm
Lokman Hekim gibi cerrah götürdüm Şu benim derdimden
bilen olmadı.
— 316 —
Pir Sultan Abdal, gönül yarasına tutulduğunu, bütün dertlilere derman
olan hekimlerin şahına ihtiyacının bulunduğunu Lokman olan şahdan diler:
6. Gel benim derdime bir derman eyle
Kamu dertlilere
derman olan şah Yüz sürem kapına bir ferman eyle Gönül yaresine Lokman olan
şah.
Sivaslı Aşık Kâmili, ümitsizdir, derdine derman olup olmayacağında
tereddüdü vardır. Cihan başına zindan olmuştur. Bu arada hastalık ona ölümü
hatırlatır da "dirilse Hz. Lokman" diyerek Lokman Hekim'in ölüsünden
dahi ilaç istediği görülmektedir:
7. Olur mu derdime derman?
Cihan başıma zindan
Dirilse Hz. Lokman
ilacı hiç bulunmaz mı?
Bayburtlu Coşkunî, vücudunun yaralandığını, tabip istediğini, gönlüne
hitap ederek şöyle seslenir:
8. Gel ey gönül sen Allah'ı seversen
Bin arzuhalimi yâra ulaştır.
Vücud yaralandı tabip diliyor
Doğru derdim öz Lokman'a ulaştır.
Bursali Ahi, yüreğinde onulmaz yaralarının bulunduğunu, dermanı olmayan
yarasını gören herkesle beraber Lokman'ın da ağladığını şöyle dile
getirmektedir:
— 317 —
9. Yüreğimde yörelerim onulmaz
İşler fitilleri derman ağladı
Ey efendim buna çare bulunmaz
Zahmimi seyreden Lokman ağladı.
Aşık Hicranî, sözünde riya olmadığını, tıb ilminde tabiblerin en başında
Lokman Hekim'in geldiğini, unutulmak şöyle dursun, günden güne şöhretinin
arttığını, bugünkü şöhretinin dünden daha iyi olduğunu anlatıyor:
10. Etıbba-ı ilmin Lokman kıyasi
Bu aciz sözümün yoktur riyası
Vechinde görülür aslın ziyası
Bugünkü şöhretin dünden iyidir.
* * *
11. Her tabip derdine derman bulamaz
Çiçekler söyleten Lokman'ı getir.
Her cerrah yaramı açıp saramaz Şu halde Ca'fer-i
Tayyar'ı getir.
* * *
72. Şaha esrarı hikmetten gelüptür nakille hüccet
Buyurmuş Hazret-ı Lokman dilersen cismine sıhhat
Bahar eyyamı iç müshil ki ta görmeyesin illet
Vücudun mülkünü emrazdan halis eder bu şerbet...w
Sivaslı Ahmet Sûzî (1765-1830), önce Rabbine yalvarır, dua eder, sonra
da derdinin devasını Lokman'dan gelip ister:
(1) İlhan
Yardımcı: Sağlık Folklorunda Lokman Hekim, s. 45-52,
— 318 —
13. İlâhi! Dertliyim, dermana geldim.
Devasın isteyii Lokman'a geldim.
Diyarbakırlı Ahmed Mürşidi Efendi (1698-1760), gönlüne Muhammed
Aleyhisselâm’ın hayalinin nakşolup çıkmadığını, cemaline (güzelliğine) seyran
olduğunu, Resûlüllah'ın aşkının ateşinden beden ve ruhunun yanıp tutuştuğunu
beyan ederek "eriş dermana Lokman'ım Muhammed" deyip tıpkı aşkı gibi
Lokman'ı Muhammed'e sıfat yapıp kaynaştırmıştır:
14. Hayalin gönlüme nakşoldu çıkmaz
Cemalin oldu seyranım Muhammed.
Yakar aşkın odu cism ile canı
Eriş dermana Lokman'ım Muhammed.
Sivaslı Feryadî (ö. 1904), gam yükünün tüccarı olduğunu, Lokman'ı
aradığı halde derdine derman bulamadığını veya gam yükü ile Lokman arasında
sıkışıp kaldığını anlatmaktadır:
15. Yine gam yüküne tüccar ben oldum Bulmadım
Lokman'ı arada kaldım.
Yunus Emre (13. yüzyılın ikinci yarısı ve 14. yüzyılın başı), Hakk’ın
kendisine bir gönül verdiğini, bazan sevinip bazan da üzüldüğünü, ağladığını,
bazı defalar da hikmetlere dalıp Calinus ve Lokman olduğunu dile getirmektedir:
— 319 —
16. Hak
bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur.
Bir dem gelir şadı bulur, bir dem gelir giryan olur.
Hiç nesneyi bilmez olur, bir dem cehaletle kalır, Bir
dem dalar hikmetlere, Calinus u Lokman olur.
Sunullah Gaybî (17. yüzyıl) biraz sert ve öfkeli olarak zahire, görünüşe
bakıp da işin iç yüzünü anlamayan kişinin canânı (gerçek dostunu) da
bilemeyeceği gibi, derdi olmayan münafığın Lokman'ı da bilmesinin mümkün
olamayacağını anlatır:
17. Canı olmayan zahid, cananı neden bilsin?
Bîderd olan münafık, Lokman'ı neden bilsin?
Mısırlı Muhammed Niyazi (ö. 1693), yarasını kendi yârinden bilip tedavisi
için Lokman'a geldiğini veciz ve öz bir şekilde dile getirir:
18. Yaramı bildim, yârimden imiş
Bunda Niyazi, Lokman'a geldim.
Aşık Ali Ahî (17. yüzyıl), kendisinin aşk yarasına tutulduğunu, bu
sebeple derman olan ilâcının dert arasına gizlenmiş bulunduğunu, bunlara çare
olabilecek ilim ve hikmetin Lokman Hekim'den alınabileceğine işaretle der ki:
19. Çalış bu girdabın çık karasına
Derman da gizlenmiş dert arasına
Merhemim olur mu aşk yarasına
Bu Um ü hikmeti Lokman'dan aldım.
— 320 —
Hoca Ahmed Fakîh (13. yüzyıl), hiç derman bulunamayan derde
yakalanmıştır. Bukrat ve Lokman'a gelir, muayene olur, ilâç verirler, kullanır.
Verdikleri ilâç onu tedavi etmeyince "hiç ilâç bulamadılar..."
feryadını basar:
20. Bu bir rençtir ki hiç derman bulunmaz
İlaç bulamadılar Bukrat u Lokman.
Said Emre (13. yüzyıl sonu-14. yüzyıl başı), Bu da ölüm hastalığına
yakalananlar arasındadır. Çünkü öteki dünyaya (âhirete) gidenleri araştırmakta
ve onlardan "neredeler?..." diye sorular sormaya devam etmektedir:
21. Kanı Hüsrev, Kanı Şirin ü Ferhad?
Kanı ol Calinus Hakim ü Lokman?'2’
Rûh'ül Beyan Tefsirinde Lokman'ın rütbesine işaretle denilmiştir ki:
22. Lokmanın rütbesini bulana kadar,
Heybet ateşi canı aslâ yakamaz.
Can âşık gibi bir pervane olmuştur,
Eğer yanmak isterse mumun yanına geliri
Osman Hayri Mürşid Efendi, yüce Allah'ın Hakim ve Halim sıfatlarına
işaret edeerek Hz. Lokman'ın ilim ve hikmet deryasından safî bir cevher çıkaran
dalgıç bulunduğunu açıklar:
(2) Muzaffer Reşid: Vatan Şairleri Antolojisi'nden derlenmiştir.
(3) Rûh'ül Beyan: 7/82,
—321 —
23. Ey
Hakîm ve Halîmike velem y ezelî İlim ve hikmette kâmil-i ezelî Hikmetin bahri
dolu cevheri hâs Nice Lokmanı eyledin gavvâs.™
Cevahir Tefsirinde Lokman’ın hikmetinin yüksekliğine işaretle şöyle
denmektedir:
24. Lokmanın hikmeti, bu derece yükselmiştir:
Merhameti yüce Rabb'ın hikmetine ulaşmıştır. Gizli olan ne varsa, her şey sana
açıklanmıştır, Bir kimse ki hainlik eder, rezîl rüsvay olmuştur.™
Hocam merhum Mustafa Karabeyoğlu, Kur'an’ın Allah kelâmı olduğunu, içi
dışı parlattığını, cahillik derdine Lokman ilâcının iyi gelebileceğini
anlatarak der ki:
25. Kur'an
imiz Hak sözü, parlatır dışı özü.
Cahilliğin derdine, hem Lokman'dır hem
ilâç™
Şair Kuddûsî de gönlüne sabır tavsiyesinde bulunur. Derdine derman
bulabileceğine kesin inancı vardır ve Lokman’ın geleceğini beklemektedir:
26. Sabreyle
gönül, derdine derman gelir elbet, Sen hastaya bil söyle ki, Lokman gelir
elbet.™
(4) Sıhhat Hâzinesi, s. 102
(5) Cevahir Tefsiri: 1/138,
(6) Kırkbir Cim, s. 2,
(7) Kuddûsî Divanı, s. 13,
— 322 —
Değerli doktorlarımızdan Prof. Dr. Süheyl Ünver, Lokman Hekim isimli
eserinde "Tasavvuf ve Edebiyatta Lokman" bölümünde:
"Memleketimizde halk mistik folklor âleminde ve münevverlerin divan
edebiyatında Lokman ismi çok geçer..." diyerek aşağıdaki misâlleri vermektedir:
27. Bir
devasız derde düştüm ah ki Lokman bihaber.
(Bir çaresiz hastalığa yakalandım, ne yazık ki Lokman bile habersizdir.)
.
Marazı aşka deva eylemez Lokmanlar.
(Lokman başta olmak üzere doktorlar, aşk yafasına ilâç bulamazlar.)
Müsteidd-i mürg olan biçare bimare Lokman neylesin?
(Ölüm hastalığına yakalanan kişiye Lokman ne yapabilir?)
Felek tasında macunu hayata sa'y edip Lokman
Eritti mâye-i ömrin, memata bulmadı derman.
(Lokman, dünya âleminde hayata ilâç yapmaya çalışarak,
Ömrünü tüketti, fakat ecele bir çare bulamadı...)
4« îjî 5*4
Şifayı böyle yazmış Şeyhî Lokman
Güzeller lebleri (dudakları) her derde derman.
* * #
— 323 —
Ata sözlerinden
— Çaresiz derde Lokman bile âciz kalır.
— Çaresiz derde Lokman neylesin?
— Ecele çare olsaydı, Lokman Hekim bulurdu...
Yine Süheyh Ünver, aynı eserinde "Mezar Taşlarında Lokman"
bahsinde: "Türkiyenin ve bilhassa İstanbul’un bir çok kabristanlarında
mezar taşlarında manzum ibareler içinde Lokman ismi de çok geçer” der ve şu
Örnekleri verir:
28. Çalışıp
nice tabibler derde derman bulmadım
Nuş edip cam-ı ecel Lokmana hacet koymadım.
(Nice doktorlarla ölüme çare aradım, buna bir ilâç bulamadım.
Ecel şerbetini içip Lokman'a ihtiyaç bırakmadım.)
îj; sjc
İçtim ecel şerbetini Lokman'a hacet kalmadı.
$ $ $
Gelse Lokman neylesin? Dolmuş ecel peymanesi (kadehi).
* * *
Bâd-ı ecel erişti bu gonca-i gülün rûyine
Lokman Hekim olsa, çare bulunmaz derdine.
(Bu açılmak üzere olan çiçeğin kokusuna ecel rüzgârı ulaştı. Artık Lokman
Hekim de gelse, derdine çare bulunmaz.)
— 324 —
İmam Gazalî (1058-1111 Mîlâdî)de bir mezar taşından misâl vermektedir:
"Bir doktorun mezar taşında şöyle
yazılıdır:
Lokman’ın da mezarına intikal ettiğini,
Bana söyledikleri vakit dedim ki:
Hani onun tıptaki mevkii ve bu husustaki hazakati (ustalığı)?
Kendini ölümden kurtaramayan, başkasını nasıl kurtarabilir?"
(İhyâ: 4/870)
Avaz-ı bülend ile demiş Hazret-i Lokman
Hikmetle tegannî maraz-ı aşka devadır.
Müştak Baba
(Hazret-i Lokman yüksek sesle demiş ki:
Bilgelikle okumak aşk derdine devadır.)’8’
Aşki'ye gel her derdine devadır
Aşkın yoksa Lokman gelse hevâdır.
Mahmud Öncü-1976
Derdim yığın yığın, gam kile kile,
Lokman da sağ değil, derdimi bile.
Zahiri mahluktu, muhabbet idi,
Bâtını nefsa-i hikmette idi,
Her derde dermana gayrette idi,
Emrah-ı zamanın Lokmanı gitti.™
(8) Nezih Uzel Sûrîye'de Türk Müziği Makalesi, 15.8.1989 Zaman Gaz.
(9) Doç. Dr. Zeki Başar: Erzurum'da Tıbbî ve Mistik Folklor Araştırmaları,
s. 198, 250, Sevin Matbaası, Ankara-1972.
— 325 —
Hz.
LOKMAN HEKİM'İN CANLILIK VE KIYMETİ DEVAM EDİYOR
Hz. Lokman Hekim'in, kendisine Yüce Allah tarafından verilen güzel adı
"LOKMAN" halk arasında dün olduğu gibi bu gün de hâlâ yaşıyor,
canlılık ve kıymetini devam ettiriyor. Şimdi buna dair bazı misâller
sunuyorum:
1. Ashab-ı Kiram'dan Lokman b. Beşir varmış ve Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimizden hadîs-i şerifler rivayet edermiş. (İhyâ: 4/870)
2. Osmanlı Türk müelliflerinden Lokman İbn-i Hüseyin El-Aşûrî
el-Hüseynî vardır ve "Kıyafet-ü İnsaniyye fî şemâil-i Osmaniyye"
isimli eseri yazmıştır. (Müncid, s. 461)
3. İran şairleri arasında Lokman isimli olanı da vardır. (Ş. Sami:
Kamusul A'lâm: 5/3995)
4. Lokman Hekim, halk hekimliğinin sembolleşmiş adı olmuştur:
Halka, yaşayışıyla güzel örnek olan, onları sanat ve maarife teşvik eden,
hayır cemiyetleri kuran, birlik ve beraberlik için teşvik eden, okullar açan
önder kişilere de bu ismin verildiği görülüyor:
Doktor Hâfız Cemal Bey'e verilen Lokman Hekim sıfatı gibi...
Bu doktor, kendisini kısa zamanda İstanbullulara tanıtmış ve tedavîde
kullandığı orijinal usuller ve verdiği ilâçlarla hastalarının büyük çoğunluğunu
huzura kavuşturuyordu. Bunun için kendisinden Lokman Hekim diye bahsedilmeye
başlandı. Sonraları bu ünvanı soyadı olarak seçmiştir. (Türk Kültürü: 4/412)
— 326 —
5. Lokman
Hekim hakkında yapılan neşriyat yanında yine Lokman adı ile yayın yapıldığı
görülmektedir:
— Lokman Sağlık Yayınları,
— Lokman Postası gibi...
Lokman Postası "YAKIŞTIRMALAR" sütûnundan seçilenler:
— Adam, ahbabından bellidir; Lokman da isminden.
— İşkence: Lokman ilâçlarıyla bitti...
— Şimşek: Lokman ilâçlarının tesir hızıdır; (Lokman Postası, Sayı: 79, s.
4, Aralık-1974)
— Dilerim Mevlâdan ki:
Lokman Hekim'in öğütleri, kalblere şimşek hızı ile ulaşsın.
LOKMAN HEKİM
ÜZERİNE
Eczacı, folklor araştırmacısı Müjgan Üçer, 1983 yılında Eskişehir'de
yapılan l'inci Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri'ne "Halk
Edebiyatımızda Lokman Hekim Üzerine" adlı bildirisiyle, katılmıştır. Biz,
işte bu bildiriden önemli gördüğümüz bölümleri sunuyoruz:
Doğu Türkistan'da Lokman Hekim ile ilgili su mani söyleniyormuş:
Hani bin yaşayan Lokman
Ölüme hileler kılan
Neden dünyada bel bağlayıp
Canına bulmadı derman.
— 327 —
Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep yöresindeki folklor çalışmalarında bir
kıtasında Dr. A. Ekrem Battal için şöyle diyor:
Bir zamanlar car sunardın en ümitsiz hastaya
Şimdi aciz kaldı doktorlar sana can vermeden
"İrciî" (dön) emrine hiç var mı diretmiş tek kişi
Geçti Lokmanlar cihandan mevte derman vermeden.
Bir şarkımızda ise Lokman karşımıza şöyle çıkıyor:
Hani Karun malı n'itmiş
Hani Cengiz şanı n'itmiş
Hani Lokman canı n'itmiş
Yalan dünya yalan imiş.
Sivas'ta Naime Mergam'dan alınan Lokman Hekim'in bir hikmeti:
Lokman Hekim: "Çok uzun yaşadım ama iki şeye akıl erdiremedim"
demiş: "Birisi sıcak suyun ölüleri diriltmediğine,
Diğeri ise ikindi ile akşam arası yatıp da kalkanların mecnun
olmadıklarına..."
1982 yılına kadar Sivas'ta çocuk hastalıkları ve sağlığı hekimi olarak
görev yapan Gaziantepli Dr. M. Kâzım Erkent, Sivas yöresi insanlarının çeşitli
vesileler ile kendisine yönelttikleri güzel dilekleri, temennileri toplayarak
halk ağzından şöyle bir derleme yapmış:
— 328 —
Şifa yurdu olsun haneniz
Yağ bala gitsin kazancınız
Eliniz İbn-i Sina’dan
olsun İlâcınız Lokman Hekim'den Dürüstlük rehberiniz olsun Haneniz bereketle
dolsun.
(Müjgan Üçer: Lokman Hekim Üzerine, Gümüş
Basımevi, İstanbul-1984 Beyazıt Devlet Ktb. No: 272956)
Lokman Hekim, halk türkülerine de
girmiştir:
Karadır kaşların ferman yazdırır
Aşkın beni diyar diyar
gezdirir Lokman Hekim gelse yaram azdırır Yaramı sarmaya yar kendi gelsin.
Ordunun dereleri aksa
yukarı aksa Meslektaşlar biraz da Lokman’a baksa.
Okunan ilahilerde de Lokman Hekim'den bahsedilmektedir:
Aklım var diye söyler tabipler
\ Lokman Hekim gibi
bilsen ne fayda Son nefeste söylemezse bu diller Bülbül gibi dilin olsa ne
fayda.
(Mehmet Cengiz: Sadâ Mecmuası, s. 204)
— 329 —
NA'T-I
ŞERİF İ HZ. LOKMAN ALÂ NEBİYYİNA
VE ALEYHİ’S SALÂT-Ü VESSELAM
1. Buyurdu Hazret-i Lokman'a hikmeti i'tâ
Devây-ı nushunu Kur'an âlîşan eder enbâ
2. Nebî olmaklığında hangi zâtın ihtilâf olsa
Kibârri Evliyâ'dan da değil denmez ona aslâ
3. Birisi
işte onlardan bu zât-ı pür-şeref kim
Eder bazı efâdil Enbiyâ’dan olduğun inşâ
4. Hilâfet olarak teklif andan i'tizâr etmiş
Recâ-yı afiyet kılmıştı verdi hikmeti Mevlâ
5. Nübüvvet olmuş istihrâc yine i'tizâr etmiş
Deyü ehl-i ulûmun bazısı etmektedir imlâ
6. Kölelik zişti-i sûret rivayet etti bazılar
Nebî ise bu sözler bî-esas olduğudur iclâ
7. Muasır Hazret-i Dâvud ile çok Enbiyâ ile
Mübarek kabri Ramle canibinde oluyor enbâ
8. Talep ettik de Üstadı koyunun etyeb cismin
Lisan ve kalbini derhal buyurmuştu ona i'tâ
— 330 —
9. Edip
sonra koyunun ahbes a'zasını matlûb
Yine kalb ve lisanını verdiğinde oldu istinbâ
10. Dedi bunlar eğer etyeb olursa ondan etyeb yok
Habis olursa onlar olurlar ekreh a'zâ
>
11. Bunun gibi nice nice nesayih eyleyip îrâd
Tevarih içre onlardan bir miktar olur inşâ
12. Şeh gününe cümle Enbiyâya ehl-i îmana
Salevât hî-aded olsun kemâ yardâ bihel Mevlâ
13. Şifâ-yı avn ile Rabb-i Hakîm etsin kemâl-i
şâd
Devâ-yı afv-ı emrâz-ı zünûbün eylesin imhâ
(Ahmed İlhamiyyis Sa'dî-seyyid Mustafa Niyazî: Şerh-i Esmâ-i Enbiyâ’nın
Evlîya’nın Kıssası, s. 53, Şeyh Vefa Mat. îslâmol-1284 Hicrî)
1. Allah Hazret-i Lokman'a hikmeti verdi. O'nun hikmetli
nasîhatlarım şanı yüce Kur'an anlatır.
2. Nebî olup olmadığında hangi zâtın ihtilâf edilse, ona aslâ
Evliyâ'nın büyüklerinden de değildir denilmez.
3. İşte onlardan birisi de bu şeref dolu zâttır. Bazı bilginler
O'nun Enbiyâ'dan olduğunu bildirdiler.
4. Kendisine hilâfet teklif edildi, ondan özür diledi. Affedilmesini
dileyince Mevla O'na hikmeti verdi.
5. Bazı âlimler, "Lokman'a Peygamberlik teklif edildi yine özür
diledi" diye yazmaktadırlar.
— 331 —
6. Bazı bilginler de O'nun köle ve kabih yaradılışlı olduğunu rivayet
ettiler. Eğer Lokman Nebî ise bu sözlerin bir asıl ve esası yoktur.
7. O, Hazret-i Davud ve bir çok Enbiyâ ile çağdaştır. Mübarek kabri
Ramle yakınındadır.
8. Üstadı O'na "Bir koyun kes, bana en güzel iki uzvunu
getir" deyince; Lokman derhal dilini ve kalbini getirip verdi.
9. "Bir koyun kes, bana en kötü iki organını getir" deyince
de Lokman yine dilini ve kalbini getirdi. Bunun sebebi sorulduğunda:
10. "İyi olduklarında bu ikisinden daha iyisi yoktur. Kötü
olduklarında da bu ikisinden daha kötüsü yoktur" cevabını verdi.
11. Bunun gibi daha nice nice nasîhatlar söyleyip tarihler onlardan
bir kısmını yazmışlardır.
12. Ulu kıyamet gününe, bütün peygamberlere ve îman ehli müslümanlara
Mevlâ'nın razı olduğu gibi sayısız duâlar olsun.
13. Hikmet sahibi yüce Allah, onu şifasıyla mesrûr kılsın. Onu bütün
günah hastalıklarından temizlesin.
— 332 —
1. Kur'an-ı Kerîm, Diyanet İşi. Bşk. Yay.
Ankara-1973.
2. Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Diyanet işi. Bşk.
Yay. Ankara-1971.
3. Sahîh-i Müslim ve Tercemesi: Mehmet
Sofuoğlu, İst. 1967.
4. Bülûğ’ul Meram: Mütercim Ahmet Davudoğlu,
Sönmez Neşriyatı, İst. 1967.
5. Tâc: Ali
Nasıl, Üçüncü Baskı, Mısır-1961. (
6. Ihyâü Ulûm’id-dîn: İmam Gazali, Mısır 1358
H.
7. Kimyay-ı Saadet: imam Gazali, Tan Matbaası,
İst. 1969.
8. Mükâşefet'il Kulûb: i. Gazali, Fatih Yay.
İst 1969.
9. Eyyühe'l Veled: i. Gazali, Bedir Yay. 6.
Baskı,.İst. 1970.
10. Kur'an-ı Hakim ve Meâl-i Kerîm: H. B.
Çantay, Ahmet Said Mat İst 1975.
11. Rûh'ül Beyan: İsmail Hakkı Bursali, Ata
Ofset Basımevi, İst. 1971.
12. Taberi Tefsîri: İbn-i Cerîn’it Taberî,
Mısır Meymeniyye Mat. 1306.
13. Taberî Tarihi: ibn-i Cerir'it Taberî,
Kahire -1357.
14. Rûh’ül Meânî Tefsîri: El-Alûsî,
Lübnan-Beyrut 1267.
15. ibn-i Kesir Tefsîri: El-Kuraşî, Fatih
Kütüphanesi, Yazma Nüsha No: 54,
16. Mevakib Tefsîri: İsmail Ferruh, Âmire Mat.
Mısır -1282 H.
17. Hâzin Tefsîri: El-bağdâdî, Mısır Meymeniyye
Mat 1306.
18. Mefatih’ül Gayb Tefsîri: Fahr'üd-dîn Razî,
Âmire Mat. 1324.
19. Ebû's-Suûd Tefsîri: Şeyh'ül İslâm Ebû's
Suûd Efendi, Mefatih’ül Gayb Tefsîri kenarında.
20. Nisâbûrî Tefsîri: El-Nisâbûri, Taberî
Tefsîri kenarında.
21. Celâleyn Tefsîri: El-Mahallî, Âmire Mat.
Mısır -1326 H.
22. Kitab-ü Mecmûat'ü mine't-Tefasîr, Lade Mat.
Lübnan-Beyrut.
23. Hak Dini Kur'an Dili: M. H. Yazır, Nebioğlu
Basımevi. 2. Baskı, İst 1960.
24. Hulâsat'ül Beyan Tefsîri: Konyalı M. Vehbî,
Evkaf-ı İslâmiye Mat. 1340.
25. Kur'an-ı Kerîm'in Türkçe Meâli Âlîsi ve
Tefsîri: Ö. N. Bilmen, İst 1965.
26. Büyük İslâm ilmihâli: Ö. N. Bilmen, Duran
Ofset Basımevi, İst. 1969.
27. Tenbîh'ül Gafilin ve Bostan'ül Ârifîn:
Semerkandî, Bedir Yay. İst. 1974.
28. Mesnevi ve Şerhi: Abdülbakî Gölpınarlı, 1.
Basılış, İst 1973-1974.
29. Mevlâna ve Mesnevisi: Tahir Büyükkörükçü,
2. Baskı, İstanbul, Tarihsiz.
30. Müzekk'in Nüfûs: El-İznikî, Arslan Yay.
İst. 1971,
31. Arâis'ül Mecalis: Kısas'ul Enbiyâ (Enbiya
Kıssaları), Kahire-1971.
32. Mecalis-i Sinaniyye: Şeyh Ümmi Sinan,
Osmaniye Mat İst 1307 H.
33. Kırkbir Cim; Mustafa Karabey, Ankara Basım
ve Cilt evi -1949.
34. Lokman Hekim: Ahmet Cemil Akıncı, Ahmet
Said Mat. İst. 1973.
35. Lokman'ın Oğluna Öğütleri ve Hikmetler:
Mehmet Öten, Konya -1977.
36. Lokman Hekim: Prof. Süheyl Ünver, Fatih Mat
İst. 1972.
37. Sağlık Folklorumuzda Lokman Hekim: ilhan
Yardımcı, Tan Mat. İst. 1969.
38. Sıhhat Hazînesi: Osman Hayrî Mürşid Efendi,
Bahar Yay. Yaylacık Mat. İst. 1971
39. Bostan ve Gülistan: Ş. S. Şirâzî, Meral
Yay. irfan Mat. İst. 1975.
— 333 —
40. İslam Ansiklopedisi, Maarif Basımevi, İst.
1957.
41. Ahteri Kebîr: Karahisarlı Mustafa b.
Şemseddin, Hacı Hüseyin Mat. İst. 1309.
42. Kuddûsî Dîvanı: Meş'arîzâde Ahmet Kuddûsî,
Mahmut Bey Mat. 1325.
43. İslama itirazlar ve Kur'an-ı Kerîm'den
Cevaplar: S. Ateş, Emel Mat. Ank. 1971.
44. Fusûs'ul Hikem: Muhiddîn-i Arabî, Maarif
Basımevi, İst. 1956.
45. Mir’ât-ı Kâinat Tarihi: Nişancızade Mehmed
b. Ramazan, 2 cilt. 1269 H.
46. Kitab'ül Muammer: Süleymaniye Kütüphanesi,
Bağdatlı Vehbi No: 1120.
47. Kamûs'ül A’lâm: Şemseddîn Sami, Altı cilt.
48. Mücem'ül Müfehres: Mehmet Fuad Abdülbâkî,
Dâr'ul Kütüb'il Mısriyye-1358 H.
49. Esbab'ün Nüzûl: Suyûtî, Celâleyn Tefsîri
kenarında.
50. Ramûz'ül Ehadîs: A. Z. Gümüşhanevî, Pamuk
Yay. Engin Ofset Basımevi, İst. 1986.
51. El-Müncid, Beyrut 1956.
52. İslâm Türk Ansiklopedisi, Âsar-i ilmiye
Kütüphanesi, İst. 1940.
53. Münebbihat: ibn-i Macer'il Askalanî,
Yaylacık Mat. İst. 1974.
54. Pendnâme: Feridüddîn Attar, Osmaniye
Matbaası, İst. 1304 H.
55. Ramûz’ül Ehadîs Şerhi: Levami'il Ukûl, İst.
1292 H.
56. Hayat’ül Hayvan: Demîrî, Mısır-1321 H. '
57. Bergama'da Şifalı Otlar ve Lokman Hekim:
Osman Bayatlı, İzmir-1938.
58. Terbiyet'ül
islamiye Dergisi, sayı: 6, s. 10-17,1404 Hicrî, 1984 Milâdî, Bağdat.
59. Ahmet Davudoğlu: Sahîh-i Müslim Tercüme ve
Şerhi, Sönmez Neşriyatı, İstanbul-1977, ikinci Baskısı.
60. M. Yusuf Kandehlevî: Hayat'üs Sahâbe,
Yaylacık Matbaası, İstanbul 1980.
61. Pendname-i Lokman Hakîm, Dersaâdet Mahmud
Bey Matbaası, 1324 Hicrî, Üsküdar Hacı Selim Kütüphanesi: 3/679.
62. Emsâl-i Lokman Hakîm ve Bazı Akvâl'il Arab,
Lugduni ın Batavis, Hollanda-1748. Beyazıt Devlet Kütüphanesi: 107143/892.7.
63. Mevdûdî: Tefhîm'ül Kur'an, insan Yayınları,
istanbul-1988.
64. M. Asım Koksal: Peygamberler Tarihi, T. Diy.
Vakfı Yay. Ankara-1990.
65. Hadîslerle Kur'an-ı Kerîm Tefsîriibn-i
Kesîr, Çağrı Yay. İst. 1986.
66. Peygamberler Tarihi Ans. (4/160), ihlas
Mat. ve Dağıtım A.Ş. İstanbul.
67. Lokman'ın Vasiyetleri, Süleymaniye
Kütüphanesi Defter No: 924.
68. Şemseddin Sivasî: Menakıb-ı Cehar Yâr-ı
Güzîn.
69. Nüzûlünden Günümüze Kur'an-ı Kerim
Bilgileri: Dr. Osman Keskioğlu, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-1987.
70. Mehmet Dikmen-Bünyamin Ateş: Peygamberler
Tarihi, 4. Baskı, Yeni Asya Yayınları, istanbul-1978.
71. Prof. Dr. İbrahim Canan: Kütüb-i Sitte,
Akçağ Yayınları, Ankara-1988.
72. Meydan Larousse (Librairie Larousse,
Paris-1960) Meydan Gazetecilik ve Neşriyat Ltd. Şti. istanbul-1969.
73. Afif Abdullah Tabbara: Kur'an'da
Peygamberler ve Peygamberimiz, Mütercimler: A. Rıza Temel-Yahya Alkın, Yaylacık
Mat. İst. 1982.
Ve diğerleri...
— 334 —
İÇİNDEKİLER
Kuran-ı Kerim'de Lokman (a.s)..................... .......................... 5
Hz. Lokman (a.s.)............................................................... 20
Kur'an'da isim ve kıssası anlatılan
Peygamber......................... 22
Lokman Sûresi'nin Kur'an'daki yeri........................................ 22
Lokman Hekim nebi midir, veli midir?................................... 25
Kur'an'da ismi geçen peygamberler yirmibeş tane
mi?............ 27
Lokman (a.s.)’ın mesleği....................................................... 29
Lokman Hekim'in hakiki hüviyeti........................................... 31
Lokman Hekim kimdir?......................................................... 37
Lokman (a.s.) hikmeti peygamberliğe tercih
mi etti?................ 44
Hz. Lokman Hekim köle miydi?............................................. 46
Lokman (a.s.)'ın yaşadığı devir............................................... 50
Lokman (a.s)'ın memleketi..................................................... 51
Lokman (a.s)’ın vefatı........................................................... 52
Lokman (a.s)’ın yaşı............................................................ 52
Lokman (a.s)'ın soyu............................................................. 58
Hz.Lokman (a.s)’ın nasihatları............................................... 68
Hz.Lokman (a.s)'ın nasihatları kaça
ayrılır?............................. 69
Hz. Lokman
Hekim'in hikmet ve nasihatlarına dair açıklama.. 70
Hz. Lokman
Hekim'in oğluna Kur'an-ı Kerim'deki nasihatları.. 75
— 335 —
Hz. Lokman Hekim'in Kur'an-ı Kerim'de
haber verilen diğer insanlara öğütleri.............................. ..81
Hadis-i şerifde Lokman Hekim .................................. 85
Hz. Lokman’ın oğluna öğütleri ve
hikmetleri.................. 115
Hz. Lokman’ın oğluna nasihatları................................... 130
Hz. Lokman Hekim'in oğluna yüz öğüdü........................ 136
Lokman Hekim'in muhtelif eserlerden
derlenen hikmetli sözleri...............................................
142
Lokman Hekim'in oğluna ettiği nasihatlar ...................... 160
Hz. Lokman Hekim'in ilk ve son nasihatları.................. 173
Pendnâme ve Emsali Lokman Hekim............................. 175
Pendname-i Lokman Hekim Manzum tercümesi........... 179
Lokman Hekim'in oğluna yönelik
öğütlerinin manzum tercümesi....................................... 190
Lokman Hekim'den hikayeler......................................... 233
Bazı Arap atasözleri...................................................... 256
Lokman (a.s.)'ın hikmetleri............................................ 263
Bugünün Lokman'ı kimdir?............................................ 298
Lokman Hekim'in son tavsiyeleri................................... 309
Lokman Hekim'in bazı
faziletleri...................................
312
Edebiyatta Lokman Hekim............................................ 315
Lokman Hekim'in canlılık ve
kıymeti devam ediyor...................................................
326
Lokman Hekim üzerine................................................. 327
Nat-ı
Şerif..................................................................... 330
— 336 —
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar