Print Friendly and PDF

ATATÜRK'ÜN MUHAFIZ ALAYI KOMUTANI TOPAL OSMAN BEY NEDEN KATLEDİLDİ?

Bunlarada Bakarsınız

 

Tüm samimiyetimle bir kere daha belirteyim ki, yakın tarihi tar­tışmak konusunda zihinlerimiz yeterince özgür değil!

Analiz amacıyla yakın tarih tarlasına girmek, mayın tarlasına, gir­mekten farksızdır!

Alışa geldiğimiz övgü-sövgü sarmalı dışında, gerçekleri arayış cehdiyle yakın tarihe yaklaşan tarihçi, mayın tarlasında yürümeyi göze almak mecburiyetindedir.

Birileri istediği kadar aksini söylesin, dilediği kadar "Aslında eleştirmek ve tartışmak yasak değil de, hakaret etmek yasak” şek­linde bir yorumla yasaklara ve yasakçılığa kılıf bulmaya çalışsın, olmuyor: Çünkü insan kendini ancak özgür hissettiği kadar öz­gürdür!

Ve bir kesimden övgüyle, bir kesimden sövgüyle söz etmeye şartlanmamış kalemler, yakın tarih konusunda, bilinen sebeplerden dolayı, kendilerini özgür hissetmiyorlar.

Esasen kimi etkili-yetkili çevrelerin zihinleri de, bu konudaki öz­gürleşmeyi taşımaya henüz hazır değil. Ne zaman yakın tarihe iliş­kin farklı bir şey gündeme gelse, aba altından sopa göstermeye va­ran hassasiyetler ortaya çıkıyor.

Yakın tarihe bakışımız salt duygusal! Duygusal olanın bilimsel, ta­rihsel, mantıksal olmak gibi bir zorunluluğu yoktur! Yakın tarihe iliş­kin derin analizlere rastlayamayışımızın en önemli sebebi bence bu dur. Derinleşme ihtiyacının gerekçesi oluşmamıştır. İnsanlar yasaklar sebebiyle kullanamayacakları bilgilere ulaşmak için çaba harcamazlar.

Bütün bunlardan dolayı gerçek tarihçi yakın tarihten kaçıyor. Ön­celikle yanlış anlaşılmaktan, yanlış anlaşılıp süründürülmekten, hatta bazılarına aykırı gelebilecek bilimsel ve tarihsel yaklaşımından dolayı vatana ihanetle suçlanmaktan korkuyor.

Kimse durup dururken huzurunu bozmak istemez. Ayrıca da kimseden kahraman olmasını filan beklemeye hakkımız yok! O za­man da meydan ya tümüyle yakın tarih şaklabanları na kalıyor, ya da yakın tarihe tam bir mürit mantığıyla yaklaşan siyasi duygusallığa: Onlar da dönemin belli bölümünü övmek, diğer bölümüne sövmek dışında bir şey yapmıyorlar...

Sonuç olarak yakın tarihimiz ve yakın tarihi olumlu-olumsuz yönleriyle etkilemiş Topal Osman Ağa gibi isimler bir alaca karanlık kuşağının, övgü-sövgü sarmalında kalıyor.

Bu yüzden ne Sultan Abdülhamid’i yeterince tanıyoruz, ne Vahideddin’i; ne Cemal Paşa’yı, ne Atatürk’ü, ne İnönü’yü, ne Rıza Nur’u, vesaire...

Meçhuller diyarında gibiyiz. Henüz Atatürk’ü Samsun’a götüren Bandırma Vapurunda bile anlaşmış değiliz. Kimilerimiz çürük ol­duğundan söz ederken, kimilerimiz neredeyse transatlantik tanım­laması yapıyoruz!

Çocukluğumda okuduğum ders kitaplarına göre, Atatürk, asker olduğu hâlde ne komutanlarından, ne de Padişahtan izin almaksızın çürük Bandırma Vapuruna atladığı gibi işgal altındaki İstanbul’dan çıkıp sağ salim Samsun’a varmıştı...

Duyduklarım ise çok farklıydı: Güya Atatürk’ü Samsun’a Sultan Vahdettin göndermiş, (Rahmetli Üstad Necip Fazıl, "Vahidüddin" isimli eserinde bunu yazdığı için mahkûm oldu.) bunun için de, Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan en iyi gemilerden biri olan Bandır­ma Vapurunu tahsis etmişti.

Dramın boyutlarına bakınız ki, Birinci İnönü Savaşının gerçekte olup olmadığını bile net olarak bilemiyoruz! (İstiklâl Savaşımızın bazı kahramanlarına ve bazı tarihçilere göre, böyle bir savaş hiç olmamış, dolayısıyla böyle bir zafer de kazanılmamış.)

Eğer bu bir dedikodu ise, böyle dedikodular sadece yasakların kol gezdiği ülkelerde olur. Yazılmasından korkulan şeyler kulaklara fısıl­danır, tabiatıyla tarihe bir sürü yalan-yanlış şey karışır.

Sır tuta tuta, yüreklerimiz sır-küpüne döndü. Kafamızda cevapsız sorular cirit atıyor...

Özet olarak söylemek gerekirse, Türk milleti, yakın uzak tüm ta­rihini devlet ideolojisi giydirilmiş resmi tarihten öğreniyor. Bu yüz­den, doğrulara ulaşmak bazen imkânsızlaşıyor.

Çünkü iktidarı kontrol edenler tarafından bazı sakıncalı tarihi belgeler değiştirilmiş, hatta yok edilmiş olabilir. Bu ihtimal doğru ta­rihe giden yolun üzerinde diken tarlası gibi duruyor.

Özellikle Ali Şükrü Bey ve Topal Osman Bey vakası, doğrudan Atatürk’le bağlantılı bulunduğu için, son derece hassas vakalardan birini teşkil ediyor.

Tabii resmi tarihe (ve Ana Britannica Ansiklopedisine göre) Atatürk’ü (Cumhurbaşkanını) korumakla görevli Muhafız Alay Ko­mutam Topal Osman, Atatürk’ü çok sevdiği için, ona sık sık muha­lefet eden Trabzon Milletvekili (hemşehrisi) Ali Şükrü Bey’i öldür­müş. Olay ortaya çıkınca Atatürk Topal Osman’ı korumamış. O da Atatürk’e kinlenmiş ve Çankaya Köşkünü basmış. Neticede öldürül­müş. Keşke her şey bu kadar yalın, açık ve basit olabilseydi.

Bilinmelidir ki, hiçbir tarihi olayın gerekçesi bu kadar sade ve basit değildir. Tarih iç içe labirentlerden oluşur. Bir şey tarih için­deki her şeyle ilgilidir. Binaenaleyh, bir olay bu kadar sıradanlaştırılmışsa, mutlaka içinde giriftlikler vardır. Zira tarihte bu kadar te­sadüf olmaz.

Artık Topal Osman Bey kimdir? sorusunu kendimize sorabiliriz. Öncelikle, çeşitli savaşlara katılmış, çeşitli yerlerinden yaralanıp to­pal kalmış bir savaş gazisi ve sözün tam manasıyla bir kahramandır.

Giresun’un varlıklı ailelerinden birine mensuptur. Balkan Sa­vaşları ve Birinci Dünya Savaşında; gönüllü olarak, bir grup gen­ci silâhlandırarak savaşa katılmış ve çok yararlılıklar göstermiştir...

Bu savaşlarda ayağından yaralanmış, Topal lâkabı oradan gelmiş­tir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum çeteleri ile boğuşup geri püskürtmüştür.

Mustafa Kemal Paşanın Samsun’a çıkmasından itibaren de, tüm gücüyle onu desteklemiş ve tüm imkânlarını Mustafa Kemal’in em­rine vermiştir.

Kurtuluş Savaşı sırasında çeşitli cephelerde aktif görev üstlen­miştir. O kadar büyük ve görkemli hizmetler yapmıştır ki, gerek kendisi, gerekse çetesi âdeta efsaneleşmiştir. Şöhreti yaygınlaştığı için Nisan 1919’da İstanbul Hükümeti tarafından hakkında tu­tuklama emri çıkarılmıştır.

Tarihçi vicdanı, böyle birinin göğsüne rahatlıkla ve hiç çe­kinmeden kahramanlık madalyası takabilir. Ancak tarihçinin gö­revi kahraman belirlemek değil, doğru tespitler yapmaktır.

Birinci tespit: Topal Osman tam bir vatanseverdir...

İkinci tespit: Topal Osman, yeri geldiğinde hayatım vatanı için hiçe sayabilen bir fedakârdır...

Üçüncü tespit: Topal Osman, kendisi için bir şey istemeyen bir insandır...

Tarih iç içe labirentlerden oluşur. Bir şey tarih içinde­ki her şeyle ilgilidir. Bina­enaleyh, bir olay sıradanlaştırılmışsa, mutlaka için­de giriftlikler vardır. Zira tarihte bu kadar tesadüf olmaz.

Dördüncü tespit: Mustafa Kemal’e bağlıdır... (O kadar bağlıdır ki, Atatürk, ondan başkasına güvenememiş, kendi­sini koruma görevini ona ve arkadaşlarına vermiştir. Mustafa Kemal’in 27 Aralık 1919’da, Erzurum Milletvekili ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiye­ti Heyet-i Temsiliyesi Başkanı olarak Ankara’ya geldiği zaman, hiçbir bi­çimde koruması yoktur...

Ankara Garı yanındaki küçük evde uyurken, silâhını yastığının al­tına soktuğunu duyan Topal Osman Ağa, hemşerilerinden kurduğu birli­ğiyle Mustafa Kemal’i korumayı üst­lendi. TBMM’nin küçücük genel kurul salonunda, Muhafız Tabur Kumandanı” olarak, ayrı bir yerinin olduğu bilinir.)

Bundan sonrasını dönemsel olarak tespit edelim...

Artık zafer (İstiklâl Savaşı) kazanılmıştır. Dolayısıyla, yöne­tici kadro, savaş esnasında gerekli gördüğü bazı isimlere, grup­lara ve eğilimlere artık ihtiyaç hissetmemektedir...

Yani ileriki aşamalara geçilebilmesi için, bazılarının tasfiye edilmesinin vakti gelmiştir...

Birinci Meclis, yönetici kadronun rahatlıkla kontrol ede­bildiği bir Meclis değildir. Mustafa Kemal ve kadrosu, Birinci Meclis’teki muhalif İkinci Grub’un (Mustafa Kemal Birinci Grubun lideridir) zaman zaman çok sertleşen muhalefetiyle karşılaşmakta­dır. Grubun önder isimlerinden biri de eski bir asker olan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’dir. Ali Şükrü Bey, diğer pek çok millet­vekili gibi, Lozan Antlaşmasının Türkiye’yi kayba uğrattığına inan­makta ve antlaşmanın imzalanmamasını istemektedir...

Bu bağlamda Mustafa Kemal’i ağır biçimde eleştirmektedir. Ba­zen tartışma o kadar sertleşmektedir ki, Mustafa Kemal ile Ali Şük­rü birbirlerinin üzerine yürümektedirler.

Tabiatıyla da Mustafa Kemal, düşündüklerini hayata geçire­bilme açısından yeni bir Meclis istemektedir... Yeni Mecliste Ali Şükrü Bey ve fikriyatı asla yer bulamayacaktır. Fakat bunu gerçekleştirebilmek pek o kadar da kolay iş değildir. Zira Ali Şükrü, Mec­liste ve basında tanınan, hatta taraftarı olan lider isimdir.

Hem dinî, hem de millî konularda son derece hassas, son de­rece atak, cesur, liderlik vasfı olan bir insandır. Mustafa Kemal’in Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ne karşılık, Ali Şükrü de Tan Gazetesi'ni çıkarmakta, her alanda Mustafa Kemal ile rekabete gi­riştiği izlenimi vermektedir. Ayrıca hilâfetin kaldırılmasına da taraf­tar değildir. Üstelik Mustafa Kemal ile TBMM çatısı altında dişe diş tartışmayı göze alabilen biridir.

İşte bu gergin günlerde Ali Şükrü Bey birden bire ortadan kay­boldu. Kayboluşunun ancak üçüncü günü, Mühye Köyü civarında koyunlarını otlatan bir çoban tarafından cesedi bulundu. Boğularak öldürülmüştü...

Cinayeti araştırmak üzere kurulan komisyon, pek bir şey bula­madı. Sadece Ali Şükrü Bey’in, sıkılmış yumruğunun içinde hasır parçaları bulunduğu zapta geçirildi...

Derhal Topal Osman’ın evini bastılar. Her nasılsa, cesedin avu­cundaki hasır parçalarının Topal Osman’ın evindeki sandalyeye ait olduğunu tahmin etmişlerdi!

Sonra bu mealde bir açıklama yaptılar: Hemşehrisini Topal Os­man öldürmüştü!

İdddiaya göre, Topal Osman, hemşehrisi Ali Şükrü Bey’in Mus­tafa Kemal’e muhalefet etmesine dayanamamış ve bir gece evine ça­ğırıp öldürmüştü. (27 Mart 1923)

En mühim delilleri, cesedin avucunda tuttuğu, cinayetten sonra konulup konulmadığı bilinmeyen hasır parçalarıydı. Güya o parça­lar, boğuşma esnasında, Osman Ağa’nin evindeki hasır sandalyeler­den koparılmıştı.

Ama Topal Osman böyle bir cinayet işlemediğini söylüyor, hem­şehrisini öldürmesi için deli olması gerektiğini öne sürüyordu. Üs­telik aralarında cinayet sebebi olabilecek bir düşmanlık da yoktu. Birbirlerinin evine girip çıkacak derecede de samimiydiler.

Bunları Atatürk’e anlatıp masumiyetini ispatlama çabasına girdi. Fakat talebi reddedildi. O zaman iktidar kavgasının ortasına düştüğü­nü ve iyi hazırlanmış bir komploya kurban gittiğini düşündü.

Kahramandı, korkusuzdu, ama pek çok kahraman gibi o da saf­tı. Cepheden cepheye mertliğini vuruşturduktan sonra, enva-i çeşit siyaset tilkisinin cirit attığı Ankara havasına alışamamıştı. İntikam hevesine kapıldı. Arkadaşlarıyla birlikte, Çankaya Köşkü’nü kuşat­tı. Atatürk içerideydi. Yanında eşi Latife Hanım ve Latife Hanım’ın kız kardeşi Vecihe İlmen vardı. "Latife Hanım" isimli kitabın yazarı İpek Çalışlar, Latife Hanım’ın kız kardeşi Vecihe İlmen’e atfen şun­ları anlatıyor:"Beklenen oldu. Topal Osman çetesi Çankaya'yı kuşattı. Latife’nin kız kardeşi Vecihe de oradaydı. Vecihe İlmen yıllar sonra bir dost mec­lisinde o gün yaşadıklarım anlatmıştı. Bu anlatım Topal Osman olayı­nın bilinmeyen bir yönünü gün ışığına çıkartıyor: Milli Mücadelenin li­deri tehdit altındaydı. Kısa bir tartışma yaşandı. Önemli olan Mustafa Kemal Paşa nın yaşamıydı. Ona bir şey olursa zaten hiçbiri hayatta ka­lamazdı. Dışarıdakilerle pazarlık başladı. Adet olduğu üzere, 'Kadın­lar ve çocuklar önden çıksın,' dediler. Plan şuydu:Mustafa Kemal Paşa, kılık değiştirerek kadınlar ve çocuklarla birlikte dışarı çıkacaktı. Fakat evin içinde de birilerinin kalması gerekiyordu.

Latife muhafızlarla birlikte evde kalmaktan yanaydı. 'Ben onları oyalarım,' diyordu. Mustafa Kemal Paşa önce şiddetle itiraz etti. An­cak Latife’nin inadını bilirdi. Vecihe bir çarşaf buldu, getirdi. Mustafa Kemal çarşafı giydi, baldızı Vecihe ve hizmetkâr kadınlarla dışarı çıktı. Latife de bu arada onun kalpağını kafasına takmıştı.

Erlerden birine, 'Mutfaktaki portakal sandıklarını getir,' dedi. San­dıkları pencerelerin önüne dizdiler. Evde ışıklar yanıyor ve bahçeden ba­kıldığında içerdekiler fark ediliyordu. Boyunun kısalığı dışarıdan fark edilmemeliydi. Latife, portakal sandıkları üzerinde bir ileri bir geri yü­rüyor, dışarıdan gelen habercilerle iletilen mesajları evde Mustafa Ke­mal varmış gibi alıp cevap veriyordu. Ölüm tehdidi altında çeteyi oyala­mayı sürdürüyordu. O sırada Mustafa Kemal, Topal Osman'a karşı yü­rütülecek harekâtı planlıyordu. Sonunda Topal Osman'ın adamları eve kurşun yağdırmaya başladı. Ardından eve girdiler. Mustafa Kemal'in gittiğini anlayınca çılgına dönüp ne buldularsa parçaladılar. Onların aradığı Mustafa Kemal'di. Ama ellerinden kaçırmışlardı. O sırada To­pal Osman müfrezesi Muhafız Taburu tarafından sarıldı.”

Tabii teslim olmadı. Ankara’da Ayrancı Bağları’ndaki evinde girdiği çatışma sabaha kadar sürdü. Hemen hemen bütün adam­ları öldürüldü. Kendisi de ağır biçimde yaralandı. Ve ancak yaralı olarak ele geçirilebildi. Fakat hazindir; ağır yaralı olarak hastane­ye götürülürken, yolda öldüğü söylenerek başı kesildi... (1923 yılının 1 Nisanını 2 Nisana bağlayan gece) Sonra alelacele gö­müldü. Daha sonra ise Meclis kararıyla mezarı açıldı. Cesedi çı­karılıp TBMM önünde bacaklarından darağacına asıldı ve ceset kokuşuncaya kadar orada bekletildi. Böyle bir kini anlamak, bu­gün için çok zor!

O dönemde TBMM zabıt kâtibi olan Mahir İz, "Yılların İzi” adıyla yayınladığı hatıralarında, bu operasyonla hem Ali Şükrü Bey’in yıpratıcı muhalefetinden, hem de artık hizmetine lüzum kalmayan Topal Osman ve arkadaşlarından kurtulmak isteyenle­rin kurtulduğunu, böylece bir taşla iki kuş vurulduğunu söyler. Atatürk’e sonuna kadar sadık kalmış isimlerden Falih Rıfkı Atay, "Topal Osman da en sonunda nizamî ordunun kıta kumandanlarından İsmail Hakkı Tekçe tarafından ve Mustafa Kemal’in emriyle Çanka­ya sırtlarında vurulmuştur." der...

Atatürk’ün eski silâh arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy ise, To­pal Osman yok edilirken Mustafa Kemal’in oturup beklemesini manidar bulur.

Her neyse. Bu olaylardan sonra Birinci Meclis, Meclis üye tam sayı­sının üçte iki çoğunluğu ile alması gereken seçim kararını, Anayasaya aykırı olmasına rağmen, basit çoğunlukla aldı. Seçilecek isimleri biz­zat Atatürk belirledi. Böylece İkinci Meclis teşekkül etti. TBMM’nde dikensiz gül bahçesi oluşmuştu. Tarihçi vicdanı, "Amaç bu muydu?..” diye düşünmeden edemiyor.

***

Bu acı hikâye burada bitmeliydi aslında, fakat bitmedi. Bu kez Gazi Topal Osman ismi etrafında dönen başka bir hikâye çıktı yo­lumuza...

1925’de bizzat Atatürk’ün emriyle Topal Osman’ın naaşı Gire­sun Kalesinde ilk gömüldüğü yerden alınıp, yine kale içindeki anıt mezara nakledildi.

1981’de Giresun mülki amirleri kendisini kahraman ilan etmek için Türk Tarih Kurumu’ndan görüş istediler, ama olumsuz bir ce­vap aldılar...

1983’de Kenan Evren, Giresun’u ziyareti sırasında, Gazi Topal Osman’dan övgüyle söz etti. 1987’de yerel yöneticiler 2 Nisanlarda Topal Osman’ı anmaya başladılar. Derken, bir emekli tuğgene­ral, Topal Osman Ağanın hayatından çok etkilendiğini söyleyerek adına bir heykel yaptırıp dikilmek üzere Giresun’a gönderdi. Ne var ki, dönemin CHP’li belediye başkanı Mehmet Işık buna mani oldu. Başkanın talimatıyla heykel depoya kaldırıldı. Bu da böyle bir hikâye işte.

Gazi Topal Osman’ın hayat ve ölüm hikâyesi, son günlerde çok­ça sorulduğu için, yazılmalı diye düşündük.

Kaynak:

Yavuz BAHADIROĞLU, Tarihimizin Gizli Odaları Hayat Yayıncılık,2012, Bayrampaşa / İstanbul, sh:72-80

 

Atatürk'ün Fedaisi Topal Osman (Film)

    Vizyon Tarihi:     12 Nisan 2013

    Yönetmen:    Atilla Akarsu

    Oyuncular:     Reha Beyoğlu, Mehmet Tokat, Ali Yaylı devamı...

    Tür:    Tarihi , Epik , Dram

    Ülke:    Türkiye

Özet & detaylar

Gün gelecek Tarihin Hiçbir Sayfası gizli kalmayacak diyerek güçlü bir söylemle sinema severlerle buluşmaya hazırlanan film Kurtuluş döneminde bu mücadelenin içerisinde önemli rol oynamış olan Milis Yarbay Osman Ağa nam-ı diğer Topal Osman'ın ölümüne yol açan karanlık olayların vugulandığı özellikle 1. Meclis dönemini yani mücadelenin başladığı ilk zamanları anlatan bir tarih filmi. Kurtuluş mücadelesi uğruna kendi hayatını hiçe sayarak savaşan bir çok isimsiz, kenarda köşe de kalmış bilmediğimiz insanlar ve bunlarla ilgili bilgiler su yüzüne çıkmış filmle birlikte. Karakılıç Film, filmin yapımcılığını üstlenirken Atilla Akarsu'yu hem yönetmen hem de senarist koltuğunda görüyoruz.

Sinemamız açısından bereketli günler yaşıyoruz, her konu masaya yatırılıyor, kıyıda köşede kalmış olaylar sinemaya aktarılıyor. Bu sene Çanakkale ve Sarıkamış üzerine yoğunlaşıldı, aradan Taş Mektep'e uzanıldı, kahramanlıklar döküldü ortaya teker teker...

Eleştiri

Kör topal bir film../Banu Bozdemir

Atatürk'ün Fedaisi Topal Osman da tarihi detaylarda gerçeği aramak, aslında yönetmenin kafasında var olan gerçeği ortaya koymak için yola çıkmış bir film. Bu anlamda Topal Osman'ın farkı, boyut değiştiren bir hikâyeye sahip olmasında... Filmin genel anlamdaki başarısızlığını bir kenara bırakıp olayın tarih içindeki konumuna bakmakta fayda var!

Topal Osman aslında gayet özerk bir yapılanma içeren, Karadeniz bölgesinde özellikle de Giresun'da sivil örgütlenmeleri organize eden, hatta yaratan bir adam. Değişik bir otonom yarattığı için hem saygı uyandırıyor, hem de başına burukluğu zaman zaman başına işler açıyor. Bölgedeki azınlığa epey çektiren, Atatürk'ün gözde adamlarından biri. Balkan Savaşı'nda aldığı yara sebebiyle topal kalıyor, o yüzden lakabı topal olarak kalıyor.  Tabii ne oluyor da Topal Osman Atatürk'ün muhafız alay komutanlığına kadar yükselmişken ve yöresel bir kahraman ilan edilmişken birdenbire katil damgası yiyip arananlar listesine giriyor?

Atatürk'le tartışan Trabzon mebusunu öldürdüğü gerekçesiyle katil damgası yiyor, arananlar listesine giriyor ve yakalanacağını anlayınca Çankaya Köşkü'nü basıyor. Bu arada Atatürk'ün baskından çarşaf giyerek kaçtığı da, kalpağı giyen Latife Hanım'ın onları karşıladığı da  söylentiler arasında. Film tüm süreci anlatmaya çalışıyor, hatta Atatürk'ün Samsun'a çıkışının sebebi olarak da Topal Osman gösterilmekte! Yani onun özerk yapılanmasının, devleti takmayan davranışlarının bir son bulması için! Karadenizlilere özgü ‘uşak' kıyafetiyle ortalıkta arz-ı endam eyleyen Osman'ın çevresindeki saygınlığı tartışılmaz. O yüzden filmin bir kısmında yerel kıyafetler içindeyken, sonra düzenli orduya geçiyor ve askeri kıyafetler giymeye başlıyor ve devletle arası bozulunca tekrardan siyahlara bürünüyor.

Filmin genel anlamda başarısız olduğunu başta belirttim. Çünkü bir özensizlik hâkim filmde. Oyunculuklar da bu amatörlüğü epey destekliyor, kimi yerler müsamere kıvamında hatta. Hep bir ağızdan söylenmeye çalışan gaz cümleleri hiçbir şekilde seyirciye etki edecek düzeyde değil! Topal Osman'ın evin içinde yaralı bir halde kendisini yakalamaya çalışan dışarıdaki subayla konuşmasından (sanki karşılıklı sohbetteler), arada bir yarıda kesilen ve beş kişinin kendisini ileriye atıp anında öldüğü sahnelere kadar her şey gerçekten de tatminsiz. Eğer karşımıza maddi sorunlar vardı mazereti gelecekse, o zaman çekilmese daha iyi olurdu yanıtını vereceğim. Film zaten derdini çok iyi anlatamıyor, karakterin hikâyesini çok iyi kuşanamıyor. Bari onu çevreleyen oyunculuklar iyi olsa diye umut ediyor insan. Topal Osman'ın askerlerinden biri neden kadın mesela? Hep yanında, yakınında ve onun varlığı bile belirtilmiyor!

Gelelim Topal Osman'ın sonuna. Kafası kopartılarak hayatına son verilen Osman böyle bir sona nasıl geldi? Karşılıklı baskınlar sonuncunda konuşmasın diye Topal Osman'ın hayatına son veriliyor. Film bu sonu biraz ikircikli veriyor. Sonuçta Atatürk'ün yıllarca yanında olmuş, onun muhafız alayında görev yapmış bir adamın ipini çekmek kolay değil ama Atatürk'ün gözyaşları ve filmin sonunda Topal Osman'ın oğluna söylediği cümle aslında olayı ucundan bucağından yakalamaya çalışıyor. Zafere giden yolda bazı kayıplar verilebilir, hatta verilmelidir gibi bir mesaj! Karadeniz insanının hırçınlığını, asabiyetini kuşanmış bir karakter Topal Osman, milliyetçi ve yerel karakter. O yüzden kendi bölgesinden ayrılmıyor, yerel bir mücadele veriyor ve bunun bedelini de kellesiyle ödüyor!

Film bu hayat hikâyesini daha dolu dolu anlatabilirdi, sonuçta tarih içinde farklı bir yere oturan bir karakter Topal Osman. Ama özensiz bir yönetim, bölük pörçük ve olayı tam da kapsamayan bir senaryo kötü oyunculuklarla birleşince ortaya tatminsiz bir film çıkmış ve tabii bir de yanlı!

twitter.com/BanuBozdemir

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar