DÖRT İNCÎL’in Yazılması Derlenmesi Muhtevası FARKLILIKLARI ve ÇELİŞKİLERİ
Hristiyan Batı Kültürünün Ana Kaynağı
' KİTAB-I MUKADDES'in Kutsallığı Üzerine
Doç. Dr. Şaban KUZGUN
İstanbul
-1991
DÖRT İNCÎL’in Yazılması Derlenmesi Muhtevası
FARKLILIKLARI ve ÇELİŞKİLERİ -
Baskı ve
Cilt:
Metinler Matbaacılık ı_td. şti.
Güngören
Kale Sanayi Sitesi Kanarya Cad. No: 1 Bakırköy / İSTANBUL
Tei: 539
67 31 - 575 47 60 - 575 29 80
Sayfa
KISALTMALAR VIII
Ö N S ÖZ IX
KİTAB-I MUKADDESTEN SEÇMELER. XIII
GİRİŞ 35
BİRİNCİ
BÖLÜM
KİTAB-I MUKADDES NEDİR?
A- KİTAB-I MUKADDES SÖZÜNÜN ANLAMI 43
B- KİTAB-I MUKADDESİN TASNİFİ 45
1- ESKİ
AHİD 46
2- YENİ
AHİD 56
C- KİTAB-I MUKADDES ÜZERİNDE YAPILARI ÇALIŞMALAR 59
1- GENEL
OLARAK TENKİD İLMİ 59
a) Dış
Tenkid 60
b) İç
Tenkid 60
2- MİLAT
ÖNCESİ YÜZYILLARDA YAPILARI ÇALIŞMALAR 64
3- MİLAT
SONRASI İLK YÜZYILLARDA YAPILARI ÇALIŞMALAR
65
4- İSLAM
DÜNYASINDA YAPILARI ÇALIŞMALAR 71
5- HRİSTİYAN
BATI DÜNYASINDA YAPILARI ÇALIŞMALAR 76
İKİNCİ
BÖLÜM
İNCİLLER
A- İNCİL
KELİMESİ VE ANLAMI 91
1- KELİMENİN
MENŞEİ 91
2- HRİSTİYANLIKTA
VAHİY VE İLHAM ANLAYIŞI 99
3- HRİSTİYANLIKTA
PEYGAMBERLİK ANLAYIŞI 108
B- İNCİL VEYA İNCİLLER 115
J - İNCİLLERİN TEKLİĞİ VEYA ÇOKLUĞU MESELESİ 115
2- KONSİLLER
VE YENİ AHİDİN KANONİZASYONU 120
3- KİLİSE
TARAFINDAN SAHTE (APOKRİF) SAYILAN
İNCİLLER 127
4- BARNABA
İNCİLİ 128
C- DÖRT İNCİL 131
L DÖRT İNCİLİN DİLİ 137
2- DÖRT
İNCİLİN YAZARLARI 143
3- DÖRT
İNCİLİN YAZILIŞ TARİHLERİ 154
4- DÖRT
İNCİLİN ELDE MEVCUT EN ESKİ NÜSHALARI 161
5- DÖRT
İNCİLİN İLK MATBAA BASKILARI 169
6- DÖRT
İNCİLİN MUHTEVASI 172
a) Hz.
İsa'nın Hayatı 174
Hz.İsa’nm gençliği hakkında İncillerde bilgi
olmayışı 174
Hz.İsa’nın Cinsel Hayatı 176
b) Dört
İncilde Geçen Hz.İsa’nm Mucizeleri 179
Hastaları
Tedavi Etmesi 180
Cinleri Çıkarması veya Kovması 183
Gelecekte Olacağını Haber Verdiği Hadiseler 190
Suretinin Değişmesi 197
Ölüleri Diriltmesi 198
Yiyeceği, İçeceği Arttırması ve Malı
Bereketlendirmesi 198
Su Üstünde Yürümesi 200
Fırtınayı Dindirmesi 201
Suyu Şaraba Çevirmesi 202
c) Hz.İsa’nın
Vaaz ve Nasihatleri 203
Kendisine Karşı Olanlara Karşı Tutumu ve Hitap
Tarzı 205
Dostlarına Karşı Tutum ve Davranışları , 206
Annesine vc Kardeşlerine Karşı Tutumu 207
Hz.İsa’da
Ağaç Sevgisi ve İncir Ağacına Lanet Olayı 209
H z.İsa’da Hayvan Sevgisi,Onun Hayvanlara
Saldırması 211
Hz.lsa’ya Göre İnsanın Kendi Bedenine Eziyet
Etmesi 212
VI
' Sayfa
Hz.İsa’mn Sözlerinde Kin ve Nefret Unsurları 214
Hz. İsa’ya Göre Kölelik 220
Hz, İsa'da Irk Ayınmı / 224
Hz.
İsa'nın Sözlerinde Erkeklerin Kendilerini Hadım -
Etmeye
ve Evlenmemeye Teşvik Edilmeleri > 230
Hz.İsa'nın Sözlerinde Kadın Hakları ve Boşanma 232
Hz.İsa'nın Sözlerinde Servet Düşmanlığı ve
Tembellik 234
İnciller ve Komünizm 235
İncillerde Sömürü ve Faiz Anlayışı 239
7- DÖRT İNCİLDE GÖRÜLEN ÇELİŞKİLER 242
Hz.İsa'nın Nesebi Konusunda Görülen Çelişkiler 242
Hz.Yahya ile İlgili Çelişkiler 248
İncillerde Dans Sahneleri 250
Havarilerle İlgili Çelişkiler , 252
Kızı
İçin Yardım İsteyen Kadının Milliyeti ve Memleketi ile
İlgili
Çelişkiler 257
Hz.İsa’nın
''İnsanoğlu" ve "Tann'nın Oğlu" Olarak Anılması ile İlgili
Çelişkiler 258
Hz.İsa’nın
Tutuklanma Gecesinde Meydana Gelen Hadiseler
ile
İlgili Çelişkiler 260
Hz.İsa'nın
Kudüs'e Giderken Bindiği Hayvanın Mahiyeti
Konuşundaki Çelişkiler 263
Lanetlenen İncir Ağacı Konusunda Görülen
Çelişkiler 263
Hz.İsa’nın Kendi Nefsi İçin Şehadeti Konusunda
Çelişkiler 264
Hz.İsa’nın
Muhakeme Edilmesi, Çarmıha Gerilmesi ve
Yeniden Dirilmesi İle İlgili Çelişkiler 265
İncillerde Görülen Diğer Çelişkiler 270
BİBLİYOGRAFYA 274
İNDEKS 281
vn
|
KISALTMALAR |
a.g.e. a.g.m.
a.g.md. A.S,
Bkz. C. c.c. Çev. E.R.E. E.Ü. Hz. İ.D.B. M.Ö. M.S. |
Adı
geçen eser Adı
geçen makale Adı
geçen madde Aleyhi’s-Selam Bakınız Cilt Cclle
Celalühü Çeviren Encyclopedia
of Religion and Ethics Erciyes
Üniversitesi Hazreti The
İnterprcter's Dictionary of the Bible Milattan
önce Milattan
sonra |
P- s. S.A.S. Trans. U. S.A. V. vb. |
Page Sahife Sallallahu
aleyhi ve sellem Translatcd United
States of America Volüme Ve
benzeri |
VIII
Hristiyan.
batı dünyasında on asırdan beri İslâmiyet vc İslâmî İlimlerle ilgili yoğun
çalışmalar yapılmaktadır. Bilhassa XVII. yüzyıldan itibaren hızını arttırarak
yürütülmekte olan bu çalışmalar,
Kur'an-ı Kerim, H ad i s-i Şerifler ve Hz. Muhammed'in hayatı üzerinde
yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir. Batıda yapıları bu çalışmalar genellikle Üniversitelerde
öğretim elem anları tarafından
yürütülmekte, araştırmacılara başta dil öğrenimi olmak üzere kaynakların temin
edilmesi vb. hususlarda her türlü imkân vc yardım devlet eli ile
sağlanmaktadır.
Batıda
İslâmiyet ile ilgili olarak yapıları bu
çalışmalar, Türkiye'de ve diğer İslâm ülkelerinde pekçok kimse tarafından
takdir vc hayranlıkla karşılanmakta, bu çalışmaların İslâmî ilimlere büyük
çapta katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir. Acaba, yapıları bu çalışmalar sadece ilim uğruna mı
yapılmaktadır? Yoksa bunun arkasında başka gayeler mi vardır? Şimdiye kadar
IX
Sovyetler
Birliği başla olmak üzere bazı devletler tarafında» yürütülmekte oı Türkoloji
çalışmaları hakkında, başlangıçta aynı şekilde iyi niyetli değerlendirmeler
yapılmışken, son zamanlarda bu çalışmaların sadece ilim aşkına yapılmadığı,
bunlann arkasında siyasî ve ekonomik bazı hesapların yattığı konusunda şüpheler
uyanmıştır. Tıpkı bunun gibi, Hristiyan batı dünyasında İslâmiyet İle İlgili
olarak yapıları çalışma ve
araştırmaların arkasında* dînî, siyasî ve ekonomik bir takım hesapların
bulunduğu konusunda en azından şüphe etmek gcrckiıv
Batılı
devletlerin, bugün kaynamakta ol^ppıta Doğu ve Basra Körfezine göstermekte
oldukları aşın alâka ve hassasiyet
yüzyıllardan beri yapılagel- mekte olan
bu çalışmaların sadece İlim aşkına yapılmadığını, AvrupalIların bu
çalışmalar sayesinde İslâm dünyasını tanıyıp kontrol altında tutmaya çalıştıklarımı
ortaya koymaktadır.
Batıda
yapılmakta olan bu çalışmaların büyük
bir kısmının, İslâmiyette bir takım kusur ve eksiklikler bulmaya yönelik
olduğunu da görüyoruz. İlim adına yapıldığı iddia edilen bu çalışmaların,
İslâmiyeti üstün yönleri ile tanıtma veya İslâmiyette» insanları
uzaklaşlırriıa gayesi gütmemesi gerekirken, hemen hemen hiçbir çalışmada bu
prensibe riayet edilmemektedir.
Hristiyanlık
âleminde İslâmiyet İle ilgili yoğun bir araştırma faaliyeti olmasına karşılık,
İslâm dünyasında Hristiyanhkla ilgili çok az çalışma yapılmaktadır. XIX ve XX,
Yüzyıllarda Türkiye'de bu din ile ilgili olarak hemen hemen ciddî hiçbir çalışmanın
yapılmadığını söylersek mübalağa etmiş olmayız. Dört milyona yakın Türk
insanının Hristiyan Avrupa'da çalışıp, hergün Hristiyan kültürü ile yüzyüze
geldiklerini biliyoruz. Bu insanlara tarafsız bir şekilde HrısLiyanlığm ne
olduğunu Öğretmcyip, bu konuda onları misyoner propagandalarından
etkilenebilecek şekilde bilgisiz bırakıyoruz. Ayrıca Avrupa ekonomik
topluluğuna girmeye çalıştığımız şu günlerde, topluluğa girdiğimiz takdirde
şimdikinden çok daha fazla haşir neşir olacağımız insanların kafa yapılan,
inançları ve kültürleri hakkında hiçbir bilgimiz olmadan, bu insanları
tanımadan, bunlarla birleşmek ne derece doğru olur? Dış yüzü ile çok medenî
görünen Hristiyan AvrupalI, iç âleminde acaba nasıl bir insandır? AvrupalI,
dinî konularda aynı medenî görünümünü ortaya koyar mı? Farklı inançlara sahip
iki topluluğun birbirine karışması esnasında ahenk ve
uyum
sağlanabilir mi? Daha açık bir ifade ile şu soruyu sormalıyız: En azından, cami
ile.kilise yan yana yaşayabilecek mi? Yoksa biri kapanıp öbürüne iltihak mı
edecek? Eğer böyle olacaksa bati, kilisesini kapatır mı? Veya biz camimizi
kapatabilir miyiz?
Hcrgün
daha fazla temas kurduğumuz, ilerde bu temasımızı daha da arttırmayı
hedeflediğimiz ve milyonlarca insanımızın aralarında yaşadığı baü âleminin dini
olan Hristiyanlığm, ne olduğunu
Öğrenmek bizim için gerekli hale gelmiştir. .Bu bilgileri, misyoner
propagandistlerden, Hristiyanlığı öven propaganda broşürlerinden veya
mektuplardan öğrenmek yerine, tarafsız vc ciddî olarak yapılmış araştırmalardan
almak lazımdır.
Batı’da
İslâmiyet İle ilgili olarak yapıları çalışmalarda
ilk sırayı nasıl Kur'an-ı Kerim alıyorsa, İslâm dünyasında Hristiyanlıkla
İlgili olarak yapılacak çalışmalarda ilk sırayı, Hristiyanlann kutsal kitabı
"Kitab-ı Mukaddes" almalıdır. Biz, gelişen dünya olaylarının da
tesiri ile, devamlı temas halinde olduğumuz batı dünyasının kültürünün temel
taşı olan Kitab-ı Mukaddesi, İlmî
usullerle ele .alıp tarafsız bir şekilde (batılı araştırmacıların Kur'an-ı
Kerimi araştırdıkları gibi) araştırmayı düşündük. Bu kitap, gerçekten kutsal
vasfına haiz mi? Batı insanının karakterinin oluşmasında bu kitabın bir rolü
var mı? Bu kitabın içinde gerçekten neler vardır? Bunları bilmek en tabiî hakkımızdır.
İki
ciltlik bir eser olarak planladığımız bu çalışmamızın birinci cildinde, önce
Kitab-ı Mukaddes hakkında genel bilgiler vereceğiz, sonra bu kitabın en mühim
kısmını teşkil eden İncilleri ele alıp inceleyeceğiz. İnciller, ne^ zaman,
kimler tarafından, nasıl yazıldılar ve toplandılar? Bu kitaplann içinde neler
var, muhtev alaları nedir? Son günlerde
hemen hemen herkesin eline geçen misyoner propaganda mektuplarında denildiği
gibi bu İnciller, gerçekten insanlara bir kurtuluş ve müjde sunuyorlar mı?
Yoksa bunlarda bîr takım eksiklikler, tenakuzlar, alda ve mantığa aykırı
hükümler var mı? Bu araştırmamızda bütün bu sorulann cevaplarını vermeye
çalışacağız. İkinci ciltte, Kitab-ı Mukaddesin bir kısmını teşkil eden ve
Yahudilerin yanısıra Hristiyanlar tarafından da kabul edilip benimsenen Tevratı
ele alıp inceleyeceğiz.
Şimdiye
kadar bu. konuda Türkiye'de müstakil, ciddî bir çalışma
yapılmamış
olmasına karşılık, diğer bazı İslâm ülkelerinde konunun üzerine eğilen ve bu
mevzuda eser yazan araştırmacılar gömlekteyiz. Biz, araştırmamızın Türkiye'de
bu noktadaki boşluğu dolduracağını ümid ediyoruz. Ancak, yeni yetişmekte olan araştırmacıların bu mevzuda daha derin
araştırmalar yapmalarını, Kitab-ı Mukaddesin orjinal dili olan Yunanca ve İbranîceyi öğrenerek daha
detaylı incelemeler yapmalarını da diliyoruz.
Şaban
KUZGUN
xn
KİTAB-I MUKADDESTEN SEÇMELER' ■
Matta
İnciline göre Hz.İsa şöyle söylüyor:
"Yeryüzünde
selamet getirmeye geldiğimi sanmayın; ben selamet değil, fakat kılıç getirmeye
geldim. Çünkü ben adamla babasının, kızla anasının ve gelinle kaynanasının
arasına ayrılık koymaya geldim. Adamın düşmanları kendi ev halkı olacaktır."
Kitab-ı
Mukaddese göre Lut peygamber, kızları ile
zina ediyor :
"Lut
Tsoar’dan çıkıp dağda oturdu, iki kızı da onunla beraberdi...O ve iki kızı bir
mağarada oturdular. Büyük kızı küçüğüne şöyle dedi: Babamız kocamıştır, bütün
dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur, gel babamıza
şarap içirelim ve babamızdan zürriyet yaşatmak için onunla yatalım. O gece
babalarına şarap içirdiler, büyük kızı girip babası ile yattı ve onun yatmasını
vc kalkmasını bilmedi. Ertesi gün büyük kız küçüğüne dedi : Dün gece babamla
yattım, bu gece de ona şarap içirelim ve babamızdan zürriyet yaşatmak için gir,
onunla yat. O gece de babalarına şarap içirdiler, küçük kız kalkıp onunla
yattı... Lut’un iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar."
Luka
İnciline göre Hz. İsa şöyle buyuruyor:
"Eğer
bir kimse bana gelir ve kendi anasına, babasına, karısına, çocuklarına,
kardeşlerine, kız kardeşlerine, hatta kendi canına buğzetmezse benim şakirdim
olamaz."
Luka,
14:26
xın
Yine
Luka İnciline göre Hz.İsa şöyle diyor :
"Ben
dünyaya ateş atmaya geldim, eğer şimdiden tutuşmuşsa daha ne isterim... Dünyaya
selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim ki hayır, fakat daha
doğrusu ayrılık getirmeye geldim. Çünkü bundan sonra bir evde beş kişi olacak,
üçü skiye, ikisi üçe karşı ayrılacaklar,"
Luka, 12
:49-52
Eski
Ahide göre Davud (A.S.) şunları yapıyor
:
"Akşamleyin
Davud yatağından kalktı ve evinin damı üzerinde geziniyordu, yıkanmakta olan bir kadım damdan gördü, kadının bakılışı çok
güzeldi. Davud kadın hakkında soruşturdu, biri onun Hitli Uriya'nm karısı ve
Eliam'ın kızı Bal-Şeba olduğunu söyledi. Davud ulaklar gönderip onu getirtti,
kadın onun yanına geldi... Davud onunla yattı, kadın evine döndü ve kadın gebe
kaldı vc Davud'a gebe kaldığım bildirdi... Davud Yoab'a mektup yazdı ve bu
mektubu (Zina etmiş olduğu kadın Bat-Şcba’nm kocası) Uriya ile ona gönderdi.
Mektupla, "Uriya'yı şiddetli cenkte ön diziye koyun ve onun yanından
çekilin ki vurulsun da ölsün" dîye yazdı. Yoab, şehri muhasara altında
tutarken yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere karşı Uriya’yı koydu. Şehrin
adamları Yoab'la ccnkcltiler, kavimden, Davud'un kullarından düşenler oldu. Hitti
Uriya da, Öldü... Urîya'nuı kansı kocasının öldüğünü işitti...Yası geçince
Davud gönderip onu evine aldı.."
ILSamueJ,
11:2-2-7
İncillere
göre Hz.İsa, babası ölen öğrenciye şöyle diyor:
"Şakirtlerden
bir başkası İsa'ya dedi: Ya rab bana izin ver, önce gideyim vc babamı gömeyim,
fakat İsa ona dedi: Benim ardıraca gel, ölüleri bırak, kendi Ölülerini
gömsünler."
Matta,
8:21-22
XIV
Hz. İsa,
Havarilerine şöyle hakaret ediyor: ■
"Ey
İmansız nesil! Ne vakte kadar size dayanacağım."
Markos, 9:19
Eski
Alıide göre Hz.Yakub'un oğlu Yehuda, gelini ile zina ediyor :
"Yehuda
ilk oğlu Er için bir kan aldı ve onun adı Tamar'dı. Yehuda’nın oğlu Er rabbin
gözünde kötü idi. ve rab onu Öldürdü... Yehuda dostu Adul- lam’lı Hira ile
Timnat'a, sürüsünü kırkanlann yanma çıktı. Tamar’a (Yehuda’nın dul gelini) işte
kaynatan sürüsünü kırkmak için Timnat’a çıkıyor diye bildirildi. O da üzerinden
dulluk esvabını çıkardı, peçesi ile örtündü ve Timnat yolu üzerinde olan Enaim kapısında sarınıp olurdu... Yehuda onu
orada görünce kendisini kötü kadın zannetti, çünkü yüzünü kapamıştı. Yolda onun
yanma İnip dedi: Rica ederim gel senin yanma gireyim; çünkü onun kendi gelini
olduğunu bilmedi. Tamar dedi: Yanıma girmek için bana ne verirsin? Ve o dedi:
Sürüden bir oğlak gönderirim. Tamar dedi: Onu göndcrinccye kadar bir rehin
verir misin? Yehuda dedi: Ne vereyim? Tamar dedi: Mühürünü, kaytanını ve
elindeki değneğini. Yehuda onları ona
verip yanma girdi... Üç ay kadar sonra Yehuda'ya: Gelinin Tamar zina etmiştir
ve o bu zina ile gebe kalmıştır diye bildirildi. Yehuda dedi: Onu çıkarın,
yakılsın. Tamar dışan çıkarıldığı zaman: Bu şeyler kiminse ben bu adamdan gebe
kaldım diyerek rehinleri kaynatasına gönderdi ve dedi: Bak mühür, kaytanlar ve
değnek kimindir? Yehuda onları tanıdı..."
Tekvin,
3S: 6-26
Yeni
Ahide göre Pavlos kötü insanların ve günahkârların öldürülmeleri gerektiğini şu
sözlerle açıklıyor:
"Bütün
haksızlık, kötülük, tamah, şerirlik ile dolmuş olarak haset, katil, niza, hile,
huysuzluk ile dolu, kötülük söyleyenler, zemmamlar, Allah’ın menfurlan, küstah,
kibirli, övünücü, kötü şeyler mucidi, anaya babaya İtaatsiz,
XV
anlayışsız,
sözünde durmaz, tabiî sevgiden mahrum, merhametsizdirler. Bu gibi Şeyleri
işleyenler ölüme müstehaktırlar."
Yuhanna
İnciline göre Hz. İsa, hayvanlara sopa ile saldırıyor:
"Yahudilerin
fıshı yakındı, İsa Yaruşalim'e çıktı. Mabette sığır, koyun ve güvercin satanlar
ile sarraftan oturmakta buldu. İplerden bir kırpaç yapıp hepsini, koyunları da sığırları
da mabetten kovdu, sarraflann paralarını döktü ye masalannı
devirdi."
Yuhanna
İnciline göre Hz. İsa, insanlara şöyle hakaret ediyor :
"Neden
söylediğimi anlamıyorsunuz? Çünkü benim sözümü dinlemiyorsunuz. Siz babanız
iblistensiniz ve babanızın heveslerini yapmak istiyorsunuz."
1 Yuhanna,
8 : 43-44
Kitab-ı
Mukaddese göre Hz. İbrahim, Mısırlı devlet adamları kendisine iyi davransınlar
diye, karısını kız kardeşi imiş gibi şöyle takdim ediyor:
"Abram'ın
Mısır'a gitmesi yaklaştığı zaman karısı Saray'a dedi: Biliyorum ki, sen
görünüşü güzel bir kadınsın ve olur ki Mısırlılar seni görünce bu onun
karısıdır derler ve beni öldürürler, fakat seni sağ bırakırlar. Senin yüzünden
bana iyi davranılsın ve senin sebebinle canım bağışlansın diye onun kız
kardeşiyim de... Ve kadın Firavun'un sarayına alındı. Onun yüzünden Abram’a
karşı iyi davranıldı; onun eşekleri, koyunlan, sığırlan, köleleri... oldu...
Rab, Abram'ın kan sı Saray'dan dolayı Firavun'u ve onun sarayını büyük
vuruşlarla vurdu. Firavun Abram’ı çağınp ona dedi: Bana bu yaptığın nedir,
bunun senin kann olduğunu neden bildirmedin?"
Tekvin,
12:1048
İncillere
göre Hz.İsa, kendisinden önce gelenler için şunları söylemektedir :
"Benden
evvel gelenlerin hepsi hırsız ve haydutturlar; fakat koyunlar onları dinlemediler. Ben kapıyım; eğer bir kimse
benden girerse kurtulur, girer çıkar ve otlak bulur."
Yeni
Ahide göre Pavlos Giritliler hakkında şöyle söylüyor :
"Çünkü
nizamsız, boşboğaz, aldatıcı birçok kimseler, bilhassa sünnetçilikten olanlar
vardır, onlann ağzını kapatmak lazımdır... Onlardan kendilerinin peygamberi olan biri demiştir: 'Giritliler daima yalancı,
kötü canavarlar, tembel oburlardır.' Bu şehadet gerçektir... Temiz olanlara
herşey temizdir; fakat murdar olanlara ve imansızlara hiçbir şey temiz değildir."
Kitab-ı
Mukaddeste Pavlos, insanları yine şöyle
tarif ediyor:
"Bunu
bil kİ, son günlerde çetin anlar gelecektir. Çünkü insanlar, kendilerini
seven, parayı seven, övünücü, mağrur, küfürbaz, ana babaya itaatsiz, nankör, murdar,
şefkatsiz, amansız iftiracı, nefsine mağlup, azgın, İyilik düşmanı, hain,
inatçı, kibirli, zevki Allah'tan ziyade seven, takva suretini gösterip onun
kuvvetini inkâr edenler olacaklardır. Bunlardan da yüz çevir."
Eski Ahide
göre Hz.İbrahim, oğlu İshak’a Kenanlı bir kız alınmasını istememekte ve şöyle
demektedir:
"İbrahim....
kölesine dedi: Rica ederim elini uyluğunun altına koy ve göklerin Allah'ı
rabbin hakkı için sana yemin verdiririm ki, içinde oturmakta olduğun Kenanlılann
kızlarından oğluma kadın almayacaksın; fakat benim
xvn
memleketime
ve akrabalarıma gideceksin ve oğlum İshak için bir kadın alacaksın."
Eski
Ahide göre Hz.İshak da oğlu Yakub'ti Kenanlı kızlarla evlenmemesini şöyle
tenbih ediyor:
"İshak
Yakub'u çağırdı ve onu mübarek kıldı, tembih edip ona dedi: Kenanh kızlardan
kadın almayacaksın. Kalk Paddan-Aram'a, ananın babası Beutcl’İn evine git ve
oradan ananın kardeşi Laban'ın kızlarından kendine kadın al." -
Matta
İnciline göre Hz. İsa, Kenanlıları köpek
olarak şöyle tasvir etmektedir :
İsa
oradan çıkıp Sur ve Sayda taraflarına çekildi. İşle Kenanlı bir kadın o
sınırlardan geldi ve 'Ya rab bana merhamet eyle sen ey Davud oğlu! Kızım kötü
bir şekilde cine tutulmuştur' diye bağırdı. Fakat İsa ona. bir söz cevap
vermedi. Şakirtleri gelip 'Onu,uzaklaştır, çünkü arkamızdan bağırıyor1
diyerek İsa’ya yalvardılar İsa cevap verip dedi: Ben İsrail evinin kaybolmuş
koyunlann- dan başkasına gönderilmedim. Fakat kadın geldi ve ’Ya rab bana
yardım et' diye ona tapındı. İsa cevap verip dedi: Çocukların ekmeğini alıp onu
köpeklere atmak iyi değildir. Fakat kadın dedi: Evet ya rab, zira köpekler de
efendilerinin sofrasından düşen kırıntılardan yerler."
İncillere
göre Hz.İsa, İsrail ırkından olmayanları şöyle tahkir ediyor:
"Mukaddes
olanı köpeklere vermeyin ve incilerinizi domuzlann Önüne atmayın ki, onları ayakları
altında çiğnemesinler.
"Matta,
7:6
xvnı
İncillere
göre Hz. İsa şu sözlerle ırkçılık yapıyor:
"İsa
bu Onikileri gönderdi ve onlara emrederek dedi: Milletlerin yoluna gitmeyin ve
Samiriyelilcrin şehirlerinden hiçbirine girmeyin; fakat daha ziyade İsrail
evinin kaybolmuş koyanlarına gidin."
Eski
Ahide göre Hz. Nuh, şarap içen bir ayyaş olarak şöyle takdim ediliyor :
"Ve
Nuh çiftçi olmaya başladı ve bir bağ dikti, şaraptan içip sarhoş oldu ve
çadırının içinde çıplak oldu. Kenan’ın atası olan Ham, babasının çıplaklığını gördü ve dışarda
iki kardeşine söyledi. Sam ile Yafcs bir esvap alıp onu kendi iki omuzları üzerine koydular ve geri geri gidip babalannm
çıplaklığını örttüler;
-
yüzleri geri olup babalannm çıplaklığını görmediler. Nuh şaraptan ayıldı ve
küçük oğlunun kendisine yaptığını anladı ve dedi:
Kenan
lanetli olsun '
Kardeşlerine
kullar kulu olacaktır.
Ve dedi:
'
Şam’ın
Allah’ı rab mübarek olsun
Ve Kenan
ona kul olsun "
Tekvin, 9 :20-26
i Yeni
Ahid şu sözlerle köleliği meşrulaştırarak kölelerin efendilerine
I itaat
etmelerini emrediyor: '
i "Boyunduruk
altında olan kulların hepsi kendi
efendilerini tam hürmete
layık
saysınlar, ta ki, Allah’ın ismine ve talime küfrolunmasm ve iman etmiş '
efendileri olanlar, kardeş oldukları için
onları hor görmesinler, fakat daha ı
I'
,i . '
XIX
ziyade hizmet etsinler,
çünkü bu hizmetten istifade edenler iman eyliyen sevgililerdir."
Yine
Yeni Ahide göre kölelik şu şekilde değerlendiriliyor:
"Ey
hizmetçiler, efendilerinize, yalnız iyilere ve mülayimlere değil, fakat ters
huylu olanlara da tam korku ile İtaat edin. Çünkü eğer birisi haksız yere elem
çekerek Allah'a karşı Vicdandan ötürü hüzünlere dayanırsa bu makbuldür...
İyilik işleyerek elem çekip sabrederseniz, Allah nezdinde bu makbuldür."
Petrus'un I. Mektubu, 2 :18-20
Yeni
Ahide göre köleler ve zayıflar mutlak itaat etmelidirler:
"Reislere
ve hükümetlere tabi olmayı, itaat etmeyi... onlara ihtar et."
Eski
Ahide göre Hz. Musa, Mısır'dan çıkarken Yahudilere, Mısırlıların mallarını
çalmalarını şöyle tavsiye etmiştir:
"Mısır'dan
gittiğiniz zaman eli boş gitmeyeceksiniz, fakat her kadın komşusundan ve evinde
olan misafirden gümüş şeyler, altın
şeyler ve esvaplar isteyecek, oğullarınızı, kızlarınızı onlarla süsleyeceksiniz
ve Mısırlıları soyacaksınız."
Eski
Ahidde hırsızlığın yanısıra faizcilik de şöyle tavsiye edilmektedir: "Para
faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen her şeyin faizi
XX
..-.UJiUlUXll...- -J-
olsun, faizle kardeşine ödünç vermeyeceksin.
Yabancıya faizle ödünç verebilirsin." . .
Tesnîye,
23:19-20
Eski
Ahidde hak ve hukuk anlayışı şöyle dile getiriliyor:
Komşunun
bağına girdiğin zaman canının istediği gibi doyuncaya kadar üzüm yiyebilirsin,
fakat kabına koymayacaksın,'komşunun ekinine girdiğin zaman elinle başakları koparabilirsin, fakat'komşunun ekinine orak
salmıya- caksm."
Tesnîye,
23 :24-25
İncillere
göre Hz. İsa mucize göstererek suyu şaraba çeviriyor:
"Galile'nin
Kana şehrinde düğün oldu; İsa'nın anası da orada idi.İsa ile şakirtleri de
düğüne çağırıldı. Şarap eksilince İsa'nın anası ona dedi: Şarapları yok. İsa
ona dedi: Kadın benden sana ne? Saatim daha gelmedi... İsa hizmetçilere dedi:
Küpleri su ile doldurun ! Onları ağızlarına
kadar doldurdular.Hizmct- çilere dedi: Şimdi çıkarıp ziyafet reisine götürün.
Onlar da götürdüler. Ziyafet reis! .ıp olmuş suyu tattığı zaman,
onun nereden olduğunu bilmiyordu."
Yuhanna,
2 :l-9
Eski
Ahide göre ölmüş hayvan etini satmak caizdir:
"Hiçbir
leş ycmiycccksin, onu yesin diye şehirlerinde olan garibe verebilirsin, yahut yabancıya
satabilirsin. Çünkü sen Allah'ın rabbe mukaddes bir kavimsin. Oğlağı anasının
sütünde pişirme !"
Tesnîye,
14 :21
XXI
Yeni
Ahidde şarap içmek şöyle teşvik ediliyor :
"Artık
yanlız su içme ! Miden ve sık sık gelen rahatsızlıkların için biraz da şarap
iç!"
İncillere
göre Hz. İsa tükürükle hasta tedavi ediyor:
"Bu
şeyleri söyledikten sonra yere tükürdü, tükürükle çamur yaptı, çamuru onun
gözüne sürdü ve ona dedi: Git, Siloam havuzunda yıkan ! O da gidip yıkandı ,ve
görmekte olarak geldi."
Eski
Ahide göre evli bir erkek ölünce onun karısı erkeğin kardeşinden başkasına
varamıyor:
"
Eğer kardeşler birlikte otururlarsa ve onlardan biri ölürse ve onun oğlu yoksa,
ölenin karısı dışarda yabancı bir adama varmayacaktır. Kocasının kardeşi ona
yaklaşacak ve kendisine kan olmak için onu alacak... Eğer o adam, kardeşinin
kansını almak istemezse o zaman kardeşinin karısı kapıya, ihtiyarların yanma
çıkacak ve diyecek: Kayınbiraderim İsrailde kardeşinin adını duyurmaktan
çekiniyor, bana kayınbiraderlik vazifesini yapmak istemiyor. O zaman şehrinin
ihtiyarları onu çağınp kendisine
söyleyecekler, eğer durup ’ Onu almak istemem* derse, o zaman ihtiyarlann
önünde kardeşinin kanst onun yanma gelecek, onun ayağından çanğını çıkaracak,
onun yüzüne tükürecek ve cevap verip diyecek: Kardeşinin evini bina etmeyen
adama böyle yapılır.’’
İncillere
göre Hz. İsa Havarilerin ayaklarını siliyor ;
"İsa
yemekten kalkıp esvabım bir yana koydu ve bir peşkir alıp kuşandı. Sonra leğene
su koyup şakirtlerin ayaklarını yıkamaya ve kuşandığı peşkirle onlann ayaklanm
silmeye başladı."
Yuhanna,
13 :4-5
xxn
İncillerde
Hz. İsa’nın laubali tavırları şöyle sergileniyor:
"Şakirtlerden
biri sofrada İsa'nın bağnna yaslanmıştı. İsa onu severdi...."
İncillerde
Hz.İsa'nın laubaliliği sadece erkeklere karşı değildir, o kadınlara karşı da
laubali ve çok samimî görülüyor:
"Şehirde
bulunan bir kadın, bir günahkâr kadın, İsa'nın Ferrisinin evinde sofrada
olduğunu öğrenince, bir ak mermer kapta değerli yağ getirip onun ayaklarının
yanında arkada durdu, ağlıyarak ayaklarını gözyaşları ile ıslatmaya başladı ve başının saçları İle
ayaklannı sildi ve Öptü ve değerli yağ ile meshetti. İsa'yı evine çağıran
Fcrrisİ, bunu görünce içinden dedi: Bu adam peygamber olsaydı kendisine dokunan
kimdir ve ne çeşit bir kadındır bilirdi... İsa kadına dönerek Simuria dedi:.Bu
kadını görüyonnusun? Senin evine girdim, ayaklanm için bana su vermedin; fakat
o benim ayaklanmı gözyaşları ile
ıslattı, saçları ile sildi. Sen bana bir
öpüş vermedin, fakat o, geldiğinden beri ayaklanmı durmadan öptü.
İncillere
göre Hz. İsa'nın gezilerine kadınlar da katılmakta idi:
"İsa
şehirleri ve köyleri dolaşıp vaaz ediyor, Allah'ın melekûtunu müjdeliyordu;
Onikiler, kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulmuş olan bazı kadınlar, kendisinden yedi cin çıkmış olan Mecdelli denen Meryem, Hirodes’in kâhyası
Huza'nın kansı Yoanna, Suzanna ve başka birçok kadınlar onunla beraberdi.
Bunlar malları ile onlara yardım
ediyorlardı."
Luka,
8:1-3
XXIII
Eski
Ahidde cennet, Havva ve Yıları hikayesi
şöyle anlatılıyor:
"Rab
Allah, kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Kadın dedi: Yıları beni aldattı ve yedim,. Rab Allah yılana
dedi: Bunu yaptığın İçin bütün sığırlardan, bütün kır hayvanlarından daha
lanetlisin, kamının üzerine yürüyeceksin, ömrünün bütün günlerinde toprak
yiyeceksin, seninle kadın arasına, senin zürriyetinle kadının zürriyeti arasına
düşmanlıklar koyacağım. O, senin başına saldıracak, sen de onun topuğuna
saldıracaksın. Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesi ile çoğaltacağım,
ağn ile evlat doğuracaksın ve arzun kocana olacak, o da sana hakim olacaktır.
Adem'e dedi: Karının sözünü dinlediğin ve ondan yemiyeceksin diye sana
emrettiğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lanetli oldu, ömrünün
bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin, o sana diken ve çalı
bitirecek."
, Markos
İnciline göre Hz.İsa Rüzgar ve fırtınayı şöyle azarlıyor:
"Büyük
bir kasırga oldu, kayığa dalgalar saldırdı, o derece ki, artık kayık doluyordu.
O ise kıçta olup yüz yastığı üzerinde uyuyordu. Onlar kendisini uyandırıp
dediler: Muallim, helâk olmamıza aldırış etmiyor musun? O da uyanıp yeli
azarladı ve denize 'sus' dedi, yel dindi."
Eski
Ahide göre peygamberlik hile İle nasıl gaspediliyor, şöyle anlatılıyor :
"İshak
büyük oğlu Esav'ı çağırıp ona dedi: Kocadım, öleceğim günü bilmiyorum,
silahlarını... al, kıra çıkıp benim için av avla, benim için sevdiğim gibi
lezzetli yemek yap, bana getir de yiyeyim; ta kİ, ben ölmeden önce canım seni
mübarek kılsın... İshak, oğlu Esav'a söylediği zaman Rebeka işitti... Rebeka
oğlu Yakub'a söyleyip dedi: Kardeşin Esav'a 'Bana av getir ve benim İçin
lezzetli yemek yap, yiyeyim ve seni ölümümden Önce rabbin. huzurunda mübarek
kılayım’ diyerek babanın söylediğini işittim... Sözümü dinle, şimdi sürüye git,
oradan baha keçilerden iki iyi oğlak al, onları baban için sevdiği gibi
XXIV
lezzetli
yemek yapacağım ve yemesi için babana götüreceksin. Yakub anası Rebeka’ya, '
Kardeşim Esav kıllı, ben ise kılsız bir adamım, belki babam bana el sürer ve
onun gözünde aldatıcı gibi olurum ve üzerime bereket değil, lanet getiririm*
dedi. Annesi ona dedi; Senin lanetin benim üzerime olsun oğlum, sözümü dinle,
git bana al. Gidip aldı, anasına getirdi, anası babasının sevdiği gibi lezzetli
yemek pişirdi. Rebeka büyük oğlu Esav’ın, evde bulunan en güzel esvabını aldı,
küçük oğlu Yakub’a giydirdi ve onun elleri üzerine ve boynunun kılsız yerleri
üzerine keçi oğlaklarının derilerini giydirdi ve yapmış olduğu lezzetli
yiyeceği, ekmeği oğlu Yakub’un eline verdi. Yakub babasına gelip dedi : Ey
babam! İshak dedi: Sen kimsin oğlum? Yakub babasına dedi: Ben senin ilk oğlun
EsaVım, bana söylediğin gibi yaptım, rica ederim kalk otur ve avımdan ye! Ta
ki, canın beni mübarek kılsın... İshak oğluna dedi: Yaklaş rica ederim, sen
gerçekten oğlum Esav mısın, yoksa değil misin diye el süreyim. Yakub babası
îshak'a yaklaştı ve ona el sürüp dedi: Ses Yakub'un sesi, fakat eller Esav’ın
elleri... Ve onu mübarek kıldı... Av etini yedi ve ona şarap getirdi ve içti."
v
Tekvin, 26:1-27
İncillere göre Hz.İsa, kendini ayyaş ve obur
olarak şu şekilde takdim ediyor: , ’
"İmdi
bu neslin insanlarını neye benzeteyim? Ve neye benzerler? Çarşı meydanında
oturan çocuklara benzerler ki, ’Biz size kaval çaldık siz oynamadınız; biz yas
tuttuk şiz ağlamadınız* diye birbirlerine, çağırırlar. Zira vaftizci Yahya
ekmek yemiyerek ve şarap içmeyerek gelmiştir, onda cin’var diyorsunuz.
İnsanoğlu yiyerek ve içerek gelmiştir. İşte, obur ve ayyaş adam, mültezimlerin
ve günahkârların dostu diyorsunuz." !
Yeni
Ahid dul kadınlar hakkında şu aşağılayıcı tabirleri kullanıyor:
"İyi
işler için hakkında şehadet olunan, bir erkeğin karisi olup altmış yaşından
aşağı olmayan dul kadın, eğer çocuklar büyütmüş, eğer misafir kabul etmiş, eğer
mukaddeslerin ayaklarını yıkamış, eğer sıkıntıda olanlara yârdım etmiş, eğer
her iyi işin ardınca gitmişse kaydolsun. Fakat daha genç dul
XXV
kadınları reddet. Çünkü Mesih'e muhalif olarak nefsanî
hevslcrine düştükleri zaman evlenmek isterler... Bununla beraber evleri gezerek
aylak olmayı da öğrenirler, ancak yalnız aylak değil, fakat üzerlerine düşmeyen
şeyleri söyleyerek başkalannm işlerine kanşan boşboğaz olurlar."
Eski Ahide göre yaşlanan Hz. Davud, kiralanan
genç bir kızla yatakta şöyle ısıtılıyor: ■ < '
"Kral
Davud kocamış ve yaşta ilerlemişti, onu esvaplarla Örttüler, fakat ısınmadı.
Kulları ona dediler: Efendim kral İçin
genç bir kız aransın, o kralın önünde dursun ve ona baksın ve onun koynunda
yatsın da efendim kral ısınsın. İsrail'in bütün sınırlarında güzel genç bir
kadın aradılar ve Şunemli Abişag'ı buldular ve onu krala getirdiler, genç kadın
çok güzeldi, krala baktı ve ona hizmet etti; fakat onu bilmedi."
İncillere
göre Hz.İsa, evlenmemeyi, hatta erkeklerin kendilerini hadım etmelerini şöyle
teşvik ediyor:
"
Ben size derim: Kim zinadan ötürü olmayıp karısını boşar ve başkası ile
evlenirse, zina eder; boşanmış olanla da evlenen zina eder. Şakirtler İsa'ya
dediler: Eğer erkeğin kansı ile hali böyle ise evlenmek iyi değil, fakat İsa
onlara dedi: Bütün insanlar bu sözü kabul edemez, ancak kendilerine verilmiş
olanlar kabul edebilir, çünkü anadan doğma hadım vardır ve insanlar tarafından
yapılmış hadım vardır, göklerin melekûtu uğrunda kendilerini hadım edenlere de
vardır. Bunu kabul edebilen kabul etsin."
Yeni
Ahide göre Pavlos kadınlardan uzak durmayı şu pasajla telkin ediyor: (
"İmdi
yazdığımız şeylere gelince: Adam için kadına dokunmamak daha iyidir." '
Korintoslulara
I.Mektup, 7 :1
XXVI
"Evlenmemişlere
ve dul kadınlara diyorum: Benim gibi kalsalar onlar için iyidir."
"Kızlar
hakkında rabden emrim yoktur, fakat itimada layık olmak için rab tarafından
merhamete nail olmuş bir adam olarak rey veriyorum... İnsanın olduğu gibi
kalması iyidir. Kadına bağlı mısın? Çözülmeyi arama; kadından çözülmüş müsün?
Kadını arama. Fakat evlenirsen günah etmezsin, eğer bir kız evlenirse günah
etmez. Fakat böyle kimselerin bedende sıkıntısı olacaktır. Ben sizi esirgiyorum.
Ey kardeşler!., vakit kısalmıştır, bundan böyle kanları olanlar, kanları yok gibi, ağlayanlar, ağlamıyor gibi...
olsunlar. Çünkü bu dünyanın heyeti geçiyor... Evlenmemiş adam, nasıl rabbi
hoşnut etsin diye rabbin şeyleri için kaygı çeker; fakat evlenmiş adam nasıl
karısını hoşnut etsin diye dünya işleri için kaygı çeker... Evlenmemiş olan kadın ve kız hem bedence, hemde ruhça
mukaddes olsun diye rabbin şeyleri için kaygı çeker; fakat evlenmiş kadın nasıl
kocasını hoşnut etsin diye... kaygı çeker... Kendi kızını evlendiren iyi eder
ve evlendirmeyen daha iyi eder."
Korintoslulara I. Mektup, 7 : 25-38
Eski
ahide göre bir insanın, kızını köle olarak satması normal bir hadise gibi şöyle
takdim edilmektedir:
"
Eğer bir İnsan kızını cariye olarak satarsa o, kölelerin çıktığı gibi çıkmayacak."
Eski
Ahide göre Harun peygamber, altın buzağıyı yapıp halkın ona tapmasını
sağlamıştır:
"Musa'nin
dağdan inmede geciktiğini görünce, kavim, Harun'un yanında toplanıp ona
dediler: Kalk bizim için ilâh yap, Önümüzden gitsinler... Harun
xxvn
onlara
dedi: Kanlarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklanndaki altın küpeleri
kırıp çıkann ve onları bana getirin,
bütün kavim kendi kulaklanndaki küpeleri kınp çıkardılar ve onları Harun’a getirdiler. Onları ellerinden aldı, oymacı aleti İle ona biçim
verdi ve onu dökme bir buzağı yaptı ve dediler: Ey İsrail! Seni Mısır diyanndan
çıkaran ilâhlann bunlardır. Harun onu gördü, onun önüne bir mezbah yaptı.”
İncillere
göre eli ile günah işleyen elini', ayağı ile günah işleyen ayağını kesmcli,
gözü ile günah işleyen ise gözünü çıkarmalıdır:
"Eğer
elin sürçmene sebep olursa onu kes; senin için hayata, çolak olarak girmek, iki
elin olarak cehenneme, sönmez ateşe atılmaktan daha iyidir. Eğer ayağın
sürçmene sebep olursa onu kes; senin için topal olarak hayata girmek, iki
ayağın olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir. Eğer gözün sürçmene sebep
olursa onu çıkar; senin için bir gözün olarak Allah’ın melekûtuna girmek, iki
gözün olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir."
İncillere
göre Hz. İsa, öğrencilerinin temizlik kurallarına riayet etmemelerine aldırış
etmemektedir:
"Ferrisiler
ve Yaruşalim'den gelmiş olan bazı
yazıcılar İsa'nın yanında toplandılar, onun öğrencilerinden bazılarının, murdar
yani yıkanmamış ellerle ekmeklerini yemekte olduklarını gördüler. Ferrisiler ve
yazıcılar ona sordular: Öğrencilerin niçin ihtiyarların ananesine göre
yürümüyorlar ve murdar ellerle ekmeklerini yiyorlar? Onlara dedi... İnsana
dışardan her ne girerse onu kirletemez... İnsandan çıkan şeydir ki insanı
kirletir."
Markos,
7:1-23
İncillere göre Hz. İsa, ağaçları lanetleyerek kurutuyor: t • ■
"Ertesi
gün Beytanya'dan çıktıkları zaman İsa
acıktı. Uzakta yapraklı bir incir ağacı görüp belki onda bir şey bulurum diye
ğUdi, yadına varınca üzerindeki yapraklanndan başka birşey bulamadı; çünkü
incir mevsimi değildi. İsa cevap verip ona dedi: Artık hiç kimse senden
ebediyyen meyve yemesin... Sabahleyin, yanından geçerken incir ağacını kökünden
kurumuş gördüler."
Eski
Ahidde küfürlü ifadeler şu şekilde yer almaktadır:
"Sen
çok oynaşlarla fahişelik ettin, yine de bana dön! Rab diyor: Çıplak tepelere
gözlerini kaldır bak, seninle nerede yatmadılar? Sen onlar için çöldeki bedevi
gibi yolların kenarında oturdun, zinalarınla ve-kötülüğünle diyan murdar
ettin."
Sen
güzelliğine güvendin ve şöhretin yüzünden fahişelik ettin, yoldan geçen her
adamın üzerine fahişeliklerini döktün... kendine renk renk yüksek tepeler
yaptın ve onlann üzerine fahişelik ettin... bütün mekruh şeylerinde ve
fahişeliklerinde gençliğin günlerini aramadın... Yoldan geçen her adama
ayaklarını açtın ve fahişeliklerini arttırdın. Bol etli komşuların Mısır oğulları ile fahişelik ettin ve beni öfkelendirmek
için fahişeliğini arttırdın... Asur oğulları
ile de fahişelik ettin, çünkü doymuyordun, onlarla da fahişelik ettin,
yine doymadın... Kildanilerin diyarına kadar fahişeliğini arttırdın, yine
bununla da doymadın... Zina eden, kocasının yerine yabancılar aları bir kansın. Bütün fahişelene hediyeler
verirler, fakat sen bütün oynaşlanna hediyeler veriyorsun, fahişeliklerin için
her yandan sana gelsinler diye onlara rüşvet veriyorsun. Fahişeliklerinde başka
kadınlara benzemezsin, çünkü fahişelik etmek için kimse senin ardına düşmüyor."
■ ■ f
XXIX
"Bana
rabbin şu sözü geldi: Adem oğlu, bir ananın kızları iki kadın vardı ve Mısır’da fahişelik
ettiler, gençliklerinde fahişelik ettiler, onlann memeleri orada sıkıştınldı.
ve onlann kızlık sinesine orada el sürüldü. Adlan, büyüğünün Ohola ve
kızkardeşinin Ohobila idi. onlar benim oldular... Ohola benimken fahişelik
fctti, oynaşlarına, komşu Asurlûlara gönül verdi... Onlarla fahişelik etti.
Mısır günlerinden beri fahişeliklerini bırakmadı, çünkü gençliğinde onunla yattılar
ve kızlığı sinesine el sürdüler, zinalarını üzerine döktüler... Kızkardeşİ
Ohobila bunu gördü ve gönül vermekte, kız kardeşinin fahişeliklerinden ziyade olan kendi fahişeliklerinde bu ötekinden daha
bozuktu.. Babil oğulları onun yanma,
sevişme yatağına geldiler ve fahişelikleri ile onu murdar ettiler... Şimdi
onlar bu kadınla, o da onlarla fahişelik ederek ve bir fahişenin yanına
girildiği gibi onun yanına girdiler, Ohola'nın ve Ohobila'nın yanına o hayasız
kadınlann yanına öyle girdiler.” J
"Zina
ve eski şarapla yeni şarap, aklı alır... Çünkü zina ruhu onları saptırdı ve kendi Allahlarından aynlıp zina
ettiler... Kızlarınız, gelinleriniz zina ediyorlar, fahişelik ettikleri zaman
gelinlerinizi cezalandırmayacağım... Ey İsrail 1 Sen zina etsen de bari Yehuda
suçlu olmasın. Gılgala gelmeyin, Beyt-aven'e çıkmayın.... Çünkü İsrail inatçı
bir inek gibi inat etli."
"Kavmim
için kura attılar ve fahişenin ücreti olarak bir erkek çocuk verdiler, içki
içsinler diye şarap bedeline bir kız sattılar...."
Yo el,
3:3
XXX
İncillere
göre Hz.İsa tembelliği teşvik ediyor:
"Size
diyorum: Ne yiyeceksiniz, yahut ne içeceksiniz diye hayatınız için, ne
giyeceksiniz diye bedeniniz için de kaygı çekmeyin."
"İsa
öğrencilerine dedi: Ne yiyeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye
bedeniniz için kaygı çekmeyin. Çünkü hayat, yiyecekten; beden, giyecekten daha
üstündür. Kargalara bakın! Onlar ne ekerler, ne de biçerler, ne kilerleri ve
ne de ambarlan/vardır, Allah onları besler,
sîzler kuşlardan ne kadar daha değerlisiniz? ’’
"Yine
size derim: Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin adamın Allah'ın melekûtuna
girmesinden daha kolaydır,"
"Yer
yüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin ki, orada güve, pas yeyip bozar ve
orada hırsızlar delip girerler ve çalarlar. Fakat kendinize gökte hazineler
biriktirin ki, orada ne güve, ne de pas yeyip bozar ve hırsızlar orada ne
delerler, ne de çalarlar."
"İsa
ona dedi: Eğer kamil olmak istersen git nen varsa sat ve fakirlere ver,
göklerde hâzinen olacaktır ve gel benim ardımca yürü !"
Matta,
19 : 21
XXXI
, J4-UUXUUXU. JU-U-—
1 dİ i 1 U J ... -i >—
"Bunun
için sizden her kim bütün varından böylece vazgeçmez ise benim şakirdim olamaz."
Eski
Ahidde Allah'a çok korkunç sıfatlar isnad edilmektedir:
"Rab
kıskanç ve öc aları Allah'tır, rab öc
alır ve gazapla doludur, rab ha- sımlanndan öc alır ve düşmanlarına kin tutar.”
Eski
Ahide göre Hz. Allah, İsrail ırkına şöyle hakaretler yapmaktadır:
"Bir
araya gelin ey utanmaz millet!.... Rabbin kızgın öfkesi gelmeden önce, rabbin
öfkesi günü üzerinize gelmeden önce toplanın."
Eski
ahide göre Hz.Allah, aynı şekilde Habeşlilcrc de şöyle hitabcdiyor:
"
Ey Habeşler! Siz de benim kılıcımla öldürüleceksiniz."
Yeni
Ahide göre akılsız olmak, akıllı olmaktan daha iyidir.
"Allah
hikmetlileri utandırmak için dünyanın akılsız şeylerini seçti, Allah kudretli
şeyleri utandırmak için dünyanın zayıf şeylerini seçti."
Korintoslulara
I. Mektup, 1: 27
xxxn
"Kimse
kendi kendisini aldatmasın. Eğer bir kimse aranızda bu dünyada kendisini
hikmetli sayarsa, hikmetli olmak için akılsız olsun. Çünkü bu dünyalını
hikmeti, Allah'ın indinde akılsızlıktır."
Korintoslulara I. Mektup, 3 :18-19
Eski
Ahidde hecİslik ve murdarlık anlayışı şöyle açıklanıyor:
"Dört
ayak üzerinde yürüyen bütün hayvanlar arasında pençeleri üzerinde yürüyen her
hayvan size murdardır, onlann leşine dokunan her adam akşama kadar murdar
olacaktır... Onlann biri ölü olarak her neyin üzerine düşerse o murdar
olacaktır, gerek ağaç kab, gerek esvap, gerek deri, gerek çul, kendisi ile iş
yapıları ne kab olursa osun suya
konulmalıdır. Ve içine onlardan biri düşen kab, onun içinde olan herşey murdar olacak ve kabı kıracaksınız...
Yiyebileceğiniz hayvanlardan biri ölürse, onun leşine dokunan akşama kadar
murdar olacaktır,"
"Eğer
bir adamın kendisinden meni çıkarsa, o zaman bütün bedenini suda yıkayacak ve
akşama kadar murdar olacaktır... Bir adam bir kadınla yatar, ona yaklaşırsa
ikisi de su ile yıkanacaktır. Ve akşama kadar murdar olacaklardır... Eğer bir
kadının akıntısı olur ve bedeninde akıntısı kan olursa, yedi gün murdarlığında
kalacak, ona her dokunan akşama kadar murdar olacaktır ve murdarlığında
üzerinde yattığı herşey, üzerinde oturduğu herşey de murdar olacaktır. Onun
yatağına dokunan her adam esvabını yıkayacak... ve akşama kadar murdar
olacaktır... Eğer bir adam onunla yatarsa ve kadının murdarlığı ona bulaşırsa
yedi gün murdar olacaktır."
Levililer,
15": 16-24
xxxm
"Herhangi
bir insan ölüsüne dokunan, yedi gün murdar olacaktır... Şeriat şudur. Çadırda
bir adam öldüğü zaman, çadıra giren her adam ve çadırda olan herkes yedi gün murdar olacaktır. Ve
üzerinde Örtüsü bağlı olmayan her açık kab murdar olacaktır. Kırda kılıçla
öldürülmüş olana, yahut insan kemiğine, yahut kabre kim dokunursa yedi gün
murdar olacak."
İncillere
göre çarmıha gerildiği sırada Hz.İsa, Allah'a şöyle isyan etmiştir: '
"Üçüncü
saatti, onu haça gerdiler, onun üzerinde suç yaftası: ' Yahudilerin kralı'
diye yazılmıştı. Biri sağında, biri solunda iki haydudu onunla beraber haça
gerdiler. Geçenler ' Vay ! sen ki mabedi yıkar, üç günde yaparsın, haçtan
inerek kendini kurtar' diye başlarını sallayıp ona söverlerdi. Aynı saatlerde
başkâhinler, yazıcılarla eğlenerek dediler: O, başkalarını kurtardı, kendisini
kurtaramıyor... Altıncı saat olunca, bütün yer üzerine dokuzuncu saate kadar
bir karanlık çöktü. Dokuzuncu saatte İsa Yüksek sesle bağırdı: Eloi, Eloi !
Lama sabaktani, ki tercüme edildiğinde, ’Allah'm, Allah'm! Niçin beni
bıraktın?* demektir."
Eski
Ahide göre Yakub (A.S.), Allah ile güreşmiştir:
"Yakub
yalnız başına kaldı, seher sökünceye kadar bir adam onunla güreşti ve onu yenemediğini
görünce uyluğunun başına dokundu ve onunla güreşirken Yakub’un uyluk başı
incindi... ve ona dedi: Adın nedir? O da dedi: Yakub. Ve dedi: Artık sana Yakub
değil, ancak İsrail denecek, çünkü Allah ile ve insanla uğraşıp yendin."
Tekvin,
32 :24-28
Hristiyanhk,
Hz. İsa'nın (1) getirmiş olduğu dinin adıdır ve Hristiyan kelimesi Yunanca
"Hristos"dan gelmektedir. Hristps'un Arapça karşılığı
"Mesih" kelimesidir. Mesih kelimesinin anlamı hakkında çeşitli
yorumlar yapılmaktadır. Bazılarına göre bu kelime İbraniceden alınmış olup
"mübarek" ma’nasına gelmektedir. Diğer bazı araştırmacılar, kelimenin
"çok seyahat eden" ma’nasına geldiğini, Hz. İsa'nın Orta Doğu’da çok
seyahat etmesi sebebi ile ona bu ismin verildiğini ileri sürmektedirler. Yine bazı
araştırmacılar bu kelimenin halk İbranicesinde "efendi" ma'nasını
ifade ettiğini ileri sürerken, başka bir grup araştırmacı, "Mesih"
kelimesinin "zeytinyağı ile yağlanan" anlamına geldiğini, zeytinyağı
ile yağlanmanın Hristiyanlıkta çok önemli bir dinî merasim olduğunu ifade
etmektedir(2). Bu kısa açıklamadan şu sonucu çıkarabiliriz. Yunanca olan Hristos veya kısaca Hrist kelimesinin Arapça
karşılığı Mesih olduğu gibi, yine Yunanca Hristiyan kelimesinin Arapça
karşılığı Mcsihî kelimesidir. Hrist ve Mesih kelimeleri ile kastedilen kişi Hz.
İsa'dır. Böyle olunca Hristiyan veya Mesihî denilince anlaşıları ma’na, Hz. İsa'yı takib eden, onun ortaya
koymuş olduğu iman ve amel prensiplerini benimseyen, yani Hz. İsa’ya tabi olan kimsedir. Başta Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i
Şerifler olmak üzere İslâm kaynaklan, Hristiyanhk ve Hristiyanlar hakkında
genellikle "Nasraniyye" ve "Nasârâ" kelimelerini
kullanmaktadırlar. Kur'an ve Hadiste daha çok bu ifadeler kullanıldığı halde,
Türkçede Nasrani ve Nasârâ
1) İsa İsmi, İslâm dünyasında yaygın olarak
kullanıları bir isim olup, kelime
İbranice "Yeşua", veya Süryanice "Yeşu"dan alınmıştır. Bkz. Abdülmclik Halfu't-Temimî, et- Tebşir
fi'l- Mmtıkati'I-Halici’l-Arabî, Kuveyt, 1982,-s.23
2) Abdulmelik
Halfu't-Temimî, a.g.e., s.26 *
35
kelimelerinden
ziyade, Yunan menşeli Hristiyan kelimesinin kullanıldığı bir gerçektir. İslâm
kaynaklarının Nasrani ve Nasârâ kelimelerini kullanmasına, Hz.İsa'nın
Filistindeki Nasıra kentinden olması sebep olarak gösterilmektedir. Bu durumda
Nasrani, Nasıralı İsa'ya tabi olan kimse
anlamına gelmiş oluyor.
Bundan
1990 sene önce dünyaya gelmiş olan Hz.
İsa'ya, kendisi dünyada iken pek az kişi iman etmiş olmakla beraber, onun
dünyadan ayrılışından kısa bir süre sonra, kendisine tabi olanların sayısı
artmaya başlamış ve.M.S. dördüncü yüzyılda tebliğ etmiş olduğu din, bir
devletin resmî dini haline gelmiştir. Başlangıçta daha çok fakirlerin,
kölelerin, işçilerin ve alt tabakadan diğer insanların rağbet ettiği bir din durumunda
olan Hristiyanhk, bir süre sonra şekil
değiştirerek üst tabakanın ve devlet yöneticilerinin itibar ettiği bir din
haline gelmiştir. Hz. İsa'dan sonra Havariler ve onlann öğrencileri tarafından
yayılmak istenen Hiristiyanlığın, bu yayılma faaliyetlerine uzun süre devlet
yöneticileri ve üst tabakadan1 kimseler engel olmaya çalışmışlar,
zaman zaman Hristiyanlığı yaymak isteyen bu kişilere zulüm ve işkenceler
yapmışlar ve onları Öldürmüşlerdir. Uzun
süre üst tabakanın girmeye tenezzül etmediği bu din, üç dört asırlık bir zaman
zarfında büyük bir güce kavuşmuştur. Bunu gören bazı devlet yöneticileri, bu
gücü siyasi açıdan kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak amacı ile
birdenbire tavır değiştirerek Hristiyanlara bir takım imtiyazlar vermiş ve
böylece büyük Hristiyan kitlesini arkalarına almaya çalışmışlardır. Başta
Kostantin olmak üzere bazı imparatorlar ve krallar, Hristiyanları kendi siyasî amaçlarına alet etmek için
Hristiyanlığı kabul etmiş görünmüşlerdir.
Hristiyanlık
ilk yüzyıllarda genellikle Roma imparatorluğu sınırları dahilinde yayılmaya çalışmıştır. Bu
dönemlerde Yahudiler, kendi dinlerini kendi ırklanndan olmayanlara benimsetmek
için fazlaca bir gayret içinde değil idiler. Putperest Roma'da yayılma gayesi
güden başka herhangi bir din olmadığı ( gibi, mevcut putperestlik,
imparatorlukta yaşayan halkın ma'nevi ihtiyaçlannı tatmin etmekten uzak ve çok
ilkel bir durumda idi. Aynca Anadolu ve çevresinde görülen sır dinleri, sıkı
bir şekilde gizliliğe riayet ediyor ve hiçbir şekilde alenî bir yayılma
faaliyetinde bulunmuyorlardı. O devirlerde dünyada mevcut olan yayılmacı dinlerden hiçbiri de Roma
imparatorluğu toprakları içinde
görülmüyorlardı. İşte bu ortam içinde ortaya çıkan ve yayılma faaliyetlerine
başlayan Hristiyanlık, kısa sürede büyük başanlar elde etti. Önce Roma
36
imparatorluğu
toprakları üzerinde yayıları bu din, bir süre sonra imparatorluk
hudutlannı aşarak Avrupa, Asya ve Afrika’da mevcut devletlerin topraklanna
nüfuz etmeyi başardı. Bu uygun ortam, yayılmayı hızlandırmakla birlikte, bunun
çok rahat bir şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Bilhassa
Hz.İsa'dan sonraki ilk yüzyıl rahat bir dönem değildi. Dönemin Roma
imparatorlan, Hristiyanlığm hızla yayılmasını kendi tahtları için büyük bir tehlike olarak görmüş ve bu
dini ortadan kaldırmak için her yola başvurmuşlardır. Hz.İsa’nın mesajım
yaymak için gece gündüz durmadan faaliyet gösteren Havarileri ve onlann
öğrencilerini sıkı şekilde takib eden devlet yöneticileri, bunlann büyük bir
kısmım, faliyetlerini engellemek için öldürmüşlerdi. İlk asırda başlayan
işkence ve zulüm, ikinci ve üçüncü yüzyıllarda artarak devam etmişti. Öyle ki,
o devirlerde yapıları kiliselerin bir
kısmı, takibattan korunmak gayesi ile yer altlanna, mağara oyuklarına ve
ormanlann içinde tenha yerlerde inşa ediliyordu. Bütün bu zulüm, işkence ve
baskılara rağmen Hiristiyanlık, gitgide güçlenmiş ve dördüncü yüzyılın
ortalannda büyük bir kuvvet olarak ortaya çıkmıştır.
Zulme
uğradıktan sıralarda devamlı olarak baskı ve işkencelerden şikayet eden
Hristiyanlar, dördüncü yüzyıldan itibaren saraylara nüfuz ederek imparator ve
kralları etkilemeye başlamış ve onlann güçlerinden azami şekilde faydalanarak
dinlerini yaymaya devam etmişlerdir. Ancak, daha önce kendi çektiklerini
çabucak unutarak-kendi davetlerini kabul etmeyen insanlara devlet eli ile
işkence etmekten de geri kalmamışlardır. Hristiyanlar, bir yerde iktidarı ele
geçirir geçirmez kendilerine karşı gelen ne varsa hepsini birden imha etmekten
asla çekinmemişlerdir. Hristiyanlığı kabul ettirmek istedikleri insanlardan,
kendi davetlerine uymayan ve Hristiyanlığı kabul etmeyenlerin itirazlarına
asla tahammül edememiş ve onları acımasızca
yoketmişlerdir. Dördüncü yüzyıldan itibaren Hristiyanlığı kabul ettirmede cebir
ve şiddetin kullanılması kilise tarafından meşru kabul edilmiş, Hriştiyanlığa
zorla sokulmak istenen kişilerin, bu isteği reddetmeleri halinde onlara ne gibi
işkencelerin tatbik edileceği dahi tesbit edilmiştir. O devrin Hristiyan
mantığına göre, bir insanın Hristiyanlığı kabul etmeden yaşamasından ölmesi
daha iyidir, dolayısı ile Hriştiyanlığa girmeyi reddeden, çeşitli işkence ve
zulüm metodlannın uygulan-
37
u-.jıuıuLUL JL.>
. . LL1İ L L>..
.1. ..... i
masına
rağmen, bu dine girmemekte direnen insanları öldürmek, onlann yaşamalarına
müsade etmekten daha iyidir. Bu insanları
öldürmek aslında onlara iyilik etmektir, Dolayısı ile muarızlarını ve
davetlerine icabet etmeyenleri öldürmek, Hristiyan mantığına göre sevap olarak
kabul edilmiştir(3).
Hristiyanlığın
karşısına yayılma faaliyeti gösteren bir dinin çıkmaması, o dönemde mevcut olan putperestliğin insanları manevî yönden
tatmin etmekten aciz oluşu , Hristiyanlann dinlerini kabul ettirme hususunda
her yola başvurmaları ve her şeyi mubah saymaları, bu dinin bilhassa Avrupa’da
hızla yayılmasına sebep olmuştur..Kısa sürede dünyanın en büyük dini haline
gelen Hristiyanhk, yedinci yüzyılın başlarına kadar çok rahat bir şekilde
gelişmeye devam etmiştir. Ancak bu yüzyılın başında ciddi bir rakiple karşı
karşıya kaları Hristiyanlığın ilerlemesi
birdenbire durmuş, hatta gerilemeye başlamıştır.' Hristiyanlığın karşlaşmış
olduğu bu rakip İslâmiyet idi. Yedinci yüzyılın başında İslâmiyetin ortaya
çıkışı ile beraber Hristiyanhk, bilhassa Asya ve Afrika’da büyük bir darbe
yemiş, kısa sürede kendisinin doğduğu bölge olan Qrta Doğu’dan tamamen silinmiştir. Müslüman
devletlerin siyasî ve askerî bakımdan üstün bir durumda olmaları, Hristiyanlann
İslâm topraklarında cebir ve şiddet kullanmalarına engel teşkil etmiştir. İnanç
ye amel noktasından İslâmiyetin Hristiyanlıkla mücadele edebilecek kapasitede
olması da, ikna yolu ile Hristiyanlaştırma silahını onlann elinden almıştır.
Başta
Kudüs ve Şam olmak üzere bir kısım Bizans topraklannın Müslümanlann eline
geçişi, Hristiyan dünyasında ciddi endişelere sebep olmuş ve İslâm dünyası
karşısında düşülen kötü duruma son vermek İçin acil tedbirlere başvurulmuştur.
Bu cümleden olmak üzere Hristiyanlar, Kudüs’ü kurtarmak ve kutsal toprakları geri almak için büyük bir ordu kurarak Haçlı
Seferleri düzenlemeye başlamışlardır. Hristiyanlar, Haçh Seferlerine paralel
olarak kendi dinlerini yaymak üzere dünyanın çeşitli yerlerine misyonerler
göndermişler ve İslâm ülkeleri ile başlattıkları silahlı mücadeleyi misyoner faaliyetleri ile
de desteklemişlerdir. Misyonerlerin bilhassa müslümanlar arasıh- da başanlı
olabilmeleri için, kilise onlara Arapça ve İslâmî ilimler öğretmeye
başlamıştır. Haçlı Seferlerinin başansızhkla neticelenmesi sonunda, Hristiyan
kilisesi bütün gücünü tekrar misyoner faaliyetleri üzerinde yoğunlaştırmıştır.
3) Joachim Kahl, The Misery of Christianity,
Trans: by N,D. Smith, England , 1971, p.44;
Benjamin Z. Kedar, Crusade and Mission, New
Jersey, 1984 , p.185
38
Sıcak
savaş yerine, misyonerler kanalı ile hem Hristiyanlığı yaymak, hem de
kaybedilen toprakları geri almak
düşüncesi, dünyanın dört bir yanına yayılmış geniş bir misyoner teşkilatının
kurulmasına sebep olmuştur. Misyoner faaliyetleri her ne kadar müslüman
ülkelerin topraklannda fazla başan sağlayamadı ise de, dünyanın diğer
yerlerinde özellikle putperestler arasında oldukça başan sağlamıştır. Dünyada
Hristiyan nüfusunun artarak bütün dinler arasında birinci sırayı alışının
arkasında yatan gerçek faktör, misyoner teşkilatlarının bu yoğun
çalışmalarıdır. Haçlı Seferleri sırasında olduğu gibi, daha sonraki savaşlarda
da misyonerler, Hristiyan ordularla birlikte çalışmış ve bu orduların adeta
öncü kuvveti görevini ifa etmişlerdir. Bugün Hristiyanlann dünyadaki toplam
nüfusu bir milyardan fazladır. Avrupa, Amerika ve Avusturalya'da çoğunluk
durumunda olan Hristiyanlar, Asya ve
Afrika’da azınlık olarak varlıklannı sürdürmektedirler.
Günümüzde
dünyada örgütlü ve düzenli olarak yayılma faaliyeti gösteren yegâne din
Hristiyanlıktır. İslâm ülkelerinin, içinde bulunduktan acıklı durum sebebi ile,
Müslümanlann bırakınız Müslüman olmayanlar arasında İslâmiyeti yayma faaliyeti
göstermelerini, bizzat Müslümanlara İslâmiyeti öğretmekten acizdirler. Budizm
vb. bazı yayılma gayesi güden dinlerin'de Hristiyaniannki gibi, yaygın bir
misyoner teşkilatı mevcut değildir.
Dünyanın
her tarafını kaplayan geniş bir misyoner ağına sahip olan Hristiyanhk, yayılmak için eskiden olduğu
gibi her türlü vasıtayı meşru görmekte ve her yola başvurmaktadır. Hristiyan
misyonerleri dünyanın dört bir yanında her türlü tehlikeyi göze alarak
faaliyetlerini sürdürmektedirler. Hristi- yanlık, günümüzde sadece misyoner
teşkilatları ile propaganda edilmemekte,
Hristiyan ülkeler, çeşitli basın ve yayın vasıtaları ile de dinlerini
propaganda etmektedirler. Bilhassa radyo, televizyon, sinema, tiyatro, gazete,
dergi ve mecmua gibi basın ve yayın araçları
ile yürütülen Hristiyanhk propagandası, bazen misyonerlerin yaptığı
propagandadan daha başanh sonuçlar vermektedir. Hristiyan yapımı bazı filim ve
televizyon dizilerinde bazen açık açık Hristiyan- hk propagandası görülmekte,
kilise ayinleri sık Sik sahneye getirilerek rahipler dünyanın en şefkatli ve
iyilik sever insanları olarak takdim
edilmektedir. Bu tür sahneler, dizilerde sıkça gösterildiği gibi, sinema ve
tiyatro eserlerinde de aynı motifler sistemli bir şekilde işlenmektedir.
Bununla her ne kadar "Gelin Hristiyan olun” türünden bir propaganda
yapılmıyorsa da, takip edilen metod
39
il.*.
belki o
tür propagandadan daha tesirlidir. Dua ve İbadet ihtiyacını hissettiği zaman
kendi dinine göre nasıl dua ve İbadet edeceğini bilemeyen kimselerin, Özellikle
radyo, televizyon gibi yayın araçlarından büyük ölçüde etkilenen küçük
çocukların, kiliselerdeki ayin, nikah vb. sahnelerden etkilenmemeleri >
mümkün değildir. Hatta bu sahnelerin etkisi altında kaları küçük çocukların zaman zaman Hristiyan usûlü
haç çıkardıklarına ve dua ettiklerine şahit olmaktayız. Çeşitli Hristiyan
mezheblerine bağlı radyo istasyonları, dünyanın dört bir yanına Hristiyanlığr
tanıtıcı yayınlar yapmakta, Hristiyan olmayan insanları kendi dinlerine çekebilmek için ellerinden
gelen her türlü gayreti göstermektedirler.
Batılı
ülkelerce, geri kalmış ülkelere yardım amacı ile bu ülkelerde kuruları hastane, okul, fabrika vb. müesseselerin
kilit noktalarına genellikle mutaassıp Hristiyanlar yerleştirilmekte, bu
kişiler Hristiyanlığı yayma hususunda o, bölgede faaliyet gösteren misyoner
örgütleri ile ortak hareket ederek zamana ve şartlara göre faaliyetlerini
yürütmektedirler.
Avrupa’nın
muhtelif ülkelerinde işçi olarak çalışan Müslüman Türklere, kilise rahipleri
tarafından sürekli olarak kiliseye davet çağrıları yapılmakta, çağaya uyanlara kaldıkları
ülkelerde her türlü kolaylık kilise tarafından sağlanmaktadır. Aynca kilise
tarafından yılın belli günlerinde Hristiyan olmayanları Hristiyanlaştırmaya yönelik konferanslar
düzenlenmekte, bu konferansa katılmaya razı olanlar için işyerlerinden izin
alınmaktadır.
Hristiyanlığm
ve Hristiyan kültürünün dayandığı ana kaynak Kitab-ı Mukaddes olduğu için, Hiristiyanlık
propagandasında esas ağırlık bu kitaba verilmektedir. Bugün dünyada en çok basıları ve dağıtıları
kitap, Kİtab-ı Mukaddesdir. Dünyanın hemen hemen her yanma bine yakın
dil ve lehçeye tercüme edilerek dağıtıları
Kİtab-ı Mukaddesin(4), gerek tercüme edilmesinde ve gerekse basım ve
dağıtımında Hristiyan devletlerin ekonomik ve siyasi destekleri vardır. Yıllık
tirajı milyonla ifade edilen ve en ilkel kabile dillerine dahi tercümesi
yapılarak dağıtıları bu kitabın
muhtevası nedir, ne zaman yazılmıştır, nasıl toplanarak bir araya
getirilmiştir? Denildiği gibi bu kitap gerçekten bir rehber midir, insanlığa
gerçek bir kurtuluş sunmakta mıdır?)
4) Kitab-ı Mukaddesin muhtelif dillere tercüme
edilişi ve matbaalarda basılışı ile
ilgili olarak bkz. The Gospel in Many Tongues,
London, 1965
40
Avrupa
topluluğuna giriş için her türlü gayretin gösterildiği şu günlerde, topluluğa
üye olan ülkelerde ciddi bir endişe
ortaya çıkmıştır. Bu endişe, bir yetkilinin ağzından, "siz Müslümansınız,
biz Hristiyanız, biz sizi kabul edemeyiz" sözleri ile ifade edilmiştir. Bu
kişi aslında "Eğer Avrupa topluluğuna girmek istiyorsanız önce îslâmiyeti
terkedin ve Hriştiyanlığa girin" demek istemiştir. Müslüman bir ülkenin
böyle bir topluluğa girişini bir türlü mantığı kabul etmeyen bu batılının, ne
kadar tolerans ve hoşgörü sahibi olduğu da ortaya çıkıyor. Batı, Türk milletini
Hristiyan kültürü potasında eritmeden onu kendi bünyesine almak istememektedir.
Biz ise işin sadece ekonomik yanım düşünerek, bu topluluğa girmekte ısrar etmekteyiz.
Biz, bu topluluğa girdiğimizde dünyanın her tarafında faaliyet gösteren ve
propagandada çok usta olan Hristiyan
misyonerlerinin, serbest dolaşım hakkından faydalanarak ülkemizde serbestçe ve
açık şekilde propaganda faaliyetlerini yürüteceklerini hesaba katmamaktayız.
Şimdiye kadar ülkemizde sınırlı olarak yürüttükleri propaganda faaliyetleri ile
evlerin kapılarının altından atıları Hriştiyanlığa
davet broşürlerinin dağıtımı ve yabancı okullarda çalışan bazı Hristiyan
hocaların Kitab-ı Mukaddes propagandaları daha da artacak, şimdiye kadar yurt
dışındaki işçilerimize tertiplenen çadır konferansları, bundan böyle Türkiye’de
bizlere de düzenlenebilecektir. Yurt içinde ve dışında Türk insanına yöneltilen
ve bundan sonra daha da artarak yöneltilecek olan Kitab-ı Mukaddes ve Hiristiyanlık
propagandasına karşı, bunlar hakkında doğru bilgileri ortaya koymak bir görev
olmaktadır. Ancak, bu görevi bir karşı propaganda niteliğinde değil, aksine
tarafsız bir şekilde, ana kaynaklara dayanarak, İlmî usûller çerçevesinde
yapmak gerekir. Biz, bu araştırmamızda Hristiyan kültürünün ana kaynağı
durumunda olan Kitab-ı Mukaddesi,
özellikle İncilleri ve Tevratı ele alıp, zaman zaman kendi kaynaklarına da
başvurmak sureti ile inceleyeceğiz. Bu kitaplar ne zaman, kimler tarafından
yazılmıştır? Bunlar ilk yazıldıkları gibi muhafaza edilebilmişler midir,
yazarları belli midir? Bu kitaplann muhtevaları nedir? Bunlardaki bilgiler
yirminci yüzyılın gerçeklerine uygunluk arzediyor mu? Bilhassa dört ayn yazar
tarafından kaleme alman İncil nüshalannda farklılık var mıdır, şayet varsa bu
farklılık esasta mı yoksa teferruatta mıdır? Amacımız karşı propaganda
niteliğinde Hriştiyanlığa veya Kitab-ı Mukaddese reddiye yazmak değildir,
sadece propagandası yoğun olarak yapıları
ve İnsanlarımıza direkt olarak yöneltilen bir inancın ana kaynağını,
tarafsız bir şekilde ele alıp tanıtımını yapmak ve onu incelemektir. Nitekim
bir
41
çok
batılı Hristiyan oryantalist, İslâmiyeti ve Kur'an-ı Kerimi ele alıp incelemektedirler.
Bizim bu tür yapacağımız biç çalışma üzerinde aşın hassasiyet gösteren ve
bilimsel tarafsızlık ilkesine riayet edip etmediğimizi sıkı sıkıya kontrol eden
bazı batılı araştırmacılar, kendilerinin İslâmiyet üzerinde yaptıkları araştırmalarda, bizden istedikleri
tarafsızlığa riayet konusunda fazla titiz değildirler. Bunlann bir kısmı,
kendi koymuş oldukları prensipleri ihlal
ederek, hislerinin ve inançlannın etkisi altında kalmaktadırlar. Bunlar, İslâm
kaynakla- nnda mevcut olan, ama işlerine gelmeyen bazı delilleri rahatlıkla
gözardı etmekte, bazı bilgi ve delilleri de eksik olarak almakta, dolayısı İle
yanlış sonuçlara ulaşmaktadırlar(5). Biz, bu araştırmamızda kaynaklar bize ne
veriyorsa onlara kesinlikle bağlı kalacağız, delilleri görmezlikten
gelmeyeceğiz ve eksik olarak kullanmayacağız.
Yapmış
olduğumuz bu araştırmada ele alıp zaman zaman kendilerinden örnekler verdiğimiz
Tevrat ve İnciller şüphesiz Allah'ın Hz. Musa ve İsa'ya variyetmiş olduğu
gerçek Tevrat ve İnciller değildir. Çünkü İslama göre.bu ki- tiaplar tahrif edilmiş
ve asıllari ortadan kalkmıştır. Dolayısı ile muharref Tevrata ve İncillere
yöneltilen tenkidler, bu kitapların tahrif edilmemiş asıllanna asla şamil değildirler
. İlerde geniş bir şekilde görüleceği üzere bugün elde mevcut olan bu kitaplar, Hz. Musa ve Isa’dan asırlarca
sonra kaleme alınmış olup bu kitaplardaki sözlerin büyük bir çoğunluğunun bu
peygamberlerle bir alakası yoktur. Tevrat ve İncillerde bu iki peygamberle
ilgili olarak verilen haberlerin büyük bir çoğunluğunun da onlarla hiçbir ilgisi
mevcut değildir. Biz yapmış olduğumuz bu araştırma esnasında bazı
okuyucularımızın yanlış bir kanaate kapılmasını önlemek gayesi ile böyle bir
açıklama yapmayı gerekli bulduk. İslama göre Hz. Musa ve İsa birer resuldürler,
Allah'tan almış oldukları vahyi
İnsanlara ulaştırmışlardır, hatadan masundurlar, kendilerinden tevhide aykın
hiçbir şeyin sadır olması mümkün değildir. Bugün elde mevcut olan Tevrat ve İncillerde onlara isnad edilen
fiil ve sözlerin büyük bir çoğunluğu onlara yapılmış olan itham ve iftiralardan ibarettir. Bu iki
peygamberin ve onlara vahyedilmiş olan kitaplann
bu itham ve isnadlarla hiçbir alakası mevcut değildir. Bunlar, Yahudi ve
Hrisüyanlar tarafından daha son- raları uydurulmuş
şeylerdir.
5) Şaban
Kuzgun, İslâm Kaynaklarına göre Hzlbrahim ve Hâniflik, Ankara, 1985, s.146
42
»kUIULliLXU
A - KİTAB-I MUKADDES SÖZÜNÜN ANLAMI:
Hristiyanlann
kutsal kitabına, Türkçede Kitab-ı Mukaddes adı verilmektedir. .Kelimenin Arapça
karşılığı "el-Kitabu’l-Mukaddes" olup, bu ismin menşei Yunanca
"Bİble” kelimesidir. Yunanca cemi müennes (çoğul dişil) olan "Ta Biblia", kutsal yazmalar
ma’nasını ifade etmekte olup, Hristiyanlann kutsal kabul ettikleri rulo
şeklindeki bütün yazma kitaplara isim olarak verilmekte idi. Ta Biblia'nın
tekili, "To Bibliov" dur. İlk önceleri kelime, Yunancadaki çoğul
şekli ile kullanılırken, sonraları Latinceye
tekil olarak intikal etmiştir. Diğer batı dilleri, kelimeyi Latinceden aldıkları şekli ile "Bible" biçiminde
kullanmaktadırlar. İngilizcede "Holy Bible", Fransızcada "La
Sainte Bİble" şeklinde tekil olarak kullanıları bu ismin yerini tutmak üzere, zaman zaman
çoğul kalıbı ile "Holy Sçriptures" tabirinin de kullanıldığım
görmekteyiz.
Bugün
Bible veya Türkçe karşılığı olarak Kitab-ı Mukaddes denildiğinde anlaşıları ma'na, Hristiyan kilisesinin resmiyet
atfettiği ve kanuni otorite olarak kabul ettiği bütün kutsal yazmalar
kolleksiyonudur. Bu kolleksİyonun sının muhtelif devirlere göre değişmiştir.
Kilisenin meşruiyyet atfettiği yazmalar kolleksiyonunun ihtiva ettiği kitaplann
sayısı, muhtelif Hristiyan mezheplerine göre birbirinden farklı olduğu gibi,
değişik zamanlarda bir tek
■ . ı
43
mezhebe
göre de farklılık vardır(l). Mesela M.S. dördüncü yüzyılda bir mezhep, Yeni Ahidde
yeraları kitaplann sayısını yirmiüç
olarak kabul etmişken, aynı mezhep bir kaç asır sonra bu sayıyı yirmiyedi’ye
çıkarmıştır. Hristiyanlann kutsal yazmalar kolleksiyonu olarak adlandınları Kitab-ı Mukaddesin içinde yer aları yazmalar, iki kısma ayrılmaktadır: Yeni Ahid
ve Eski Ahİd(2).
Bazı
araştırmacılar Yeni ve Eski Ahid içinde yer aları yazmalann başlangıçta kutsal bir kitap tesis
etme gayesi ile yazılmadıklannı, ancak daha sonraları bunlann kutsal kitap hüviyetine
büründürüldüklerini İfade etmektedir- ler(3). Kur'an-ı Kerim, Hristiyanlann
kutsal kitabı olarak sadece bir İncilden bahseder ve Hz.İsa’ya vahyedilen bu
İncilde Hristiyanlann tahrifat yaptıklannı belirtir. Kur'an, Yeni ve Eski
Ahidden müteşekkil bir Hristiyan kutsal kitabından bahsetmediği gibi, birden
fazla İncil nüshalanmn varlığından sözetmez, sadece tekil olarak bir tek
İncilden bahseder ve onda Hristiyanlann tahrifat yaptıklannı belirtir. Aynca,
Kur'an-ı Kerimde Hz. İsa’nın Havarilerinin ve onlann öğrencilerinin yazmış
olduktan mektuplardan ve diğer eserlerden bahis yoktur.
1) . F. W. Beare, Bible, I.D.B., V.I., New
York,1962, p. 407 ; W. Sanday, Bible, E.R.E.,
V.I, New York, 1951, p.562-579 ; Frederick C.
Grant, Bible, The Encyclopedia Americana, VJH, Danbury, 1980, p. 647-655
2) Eski Ahide İngilizce "Old Testament’’,
Fransızca " L'ancien Testament" ve Arapça "el-Ahdu’l-Atîk"
ismi verilmektedir. Yeni Ahide ise, İngilizce New Testament",
Fransızca" Le Nouveau Testament" ve Arapça "el-Ahdu'l-Cedid"
adı verilmektedir.
3) W. Sanday, a.g.md.,s. 562-579
44
B - KİTAB-I MUKADDESİN TASNİFİ :
Biraz
önce belirtildiği üzere Hristiyanlann kutsal kitabı iki ana kısma Eski Ahid.
Hristiyanlara göre kutsal kitaplannm bu şekilde iki kısma aynhşınm temel
ölçüsü, bu kitaplann Hz.İsa'dan sonra veya önce ortaya çıkışma bağlıdır.
Bilindiği üzere Hristiyanlığın merkezinde Hz.İsa yer almaktadır. O, bu dine
göre bir peygamberden daha ileri derecededir ve ilâhlık mertebesindedir. O,
baba Allah’ın yer yüzünde insan kisvesine bürünmüş bir şeklidir ve yaratıcı baba
Allah'ın oğludur. Yaratıcı Allah'ın oğlu, oğul Allah olarak o, baba Allah'ın
hükmünü, icra etmek üzere yer yüzüne inmiş, bir anadan İnsan suretinde dünyaya
gelmiş, dünyada yaşamış ve insanlığı kurtarmak üzere acı çekerek dünyadan ay
almıştır. Bazı öğrencileri, onun dünyaya gelişini, yaşayışını, ızdırap çekerek
dünyadan aynhşmı, dünyada kaldığı sırada söylemiş olduğu sözleri ve yapmış
olduğu işleri kaleme alarak yazmışlardır. Hz.İsa’nın dünyadan ay alışından bir
süre sonra, onun hayatını ve sözlerini ihtiva eden bu yazılar, kutsal kitaplar
olarak kabul edilmeye başlanmıştır. İşte Hz.İsa ile birlikte onaya çıkan, onun
dünyadan aynlışmdan bir süre sonra küçük kitaplar ve mektuplar halinde telif
edilen bu yazmalara, Hristiyanlar "Yeni Ahid" adını vermektedirler.
Hristiyanlar,
Hz.İsa’dan sonra ortaya çıkan kutsal yazılara, yani Yeni Ahide inandıkları
gibi, Hz.İsa'dan önce ortaya çıkan ve Yahudilerce kutsal kabul edilen kitaplara
da inanmaktadırlar. İşte Yahudilerin de kabul ettiği, inandığı ve
Hristiyanlarca benimsenen bu kitaplara "Eski Ahid" ismi
verilmektedir. Bu kitaplar, Hz.İsa'dan önce ortaya çıkmış olup, Hz.Musa ile
Allah arasındaki sözleşmeyi (Tevrat) ve Hz.Musa’dan sonra gelen bazı Yahudi
peygamberlerinin sözlerini ihtiva ettiğinden, yani Hz.İsa'dan önce olmalarına
bağlı olarak, bunlara, "Eski Ahid" (Eski Sözleşme) ismi verilmiştir.
Görüldüğü üzere merkezdeki Hz.İsa'dan sonraki kitaplar Yeni Ahidi, Önceki
kitaplar ise
45
Eski
Ahidi oluşturmaktadır(4). Hiristiyanlara göre birinci derecede önemli olan kısım Yeni Ahiddir. Çünkü, Yeni Ahid
Hz.İ'sa’ya bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Eski Ahid ise, Hz.Musa İle Allah
arasında yapılmış olan sözleşme ile
ortaya çıkmış olup, önem bakımından ikinci derecededir(5). Hristiyanlar
İncilleri ve Risaleleri her bakımdan Tevrattan ve Eski Ahidin diğer
kitaplarından üstün tutarlar.
1 - ESKİ
AHİD :
Hristiyanlann,
Hz.İsa'dan önce gelmiş olan Yahudilerin
kutsal kitaplarını aynen kabul ettiklerini biraz önce belirtmiştik. Ancak
Yahudiler kendi kutsal kitaplarına Hristiyanlann dediği gibi, "Eski
Ahid" ismini asla vermezler. Yahudilere göre Hz.İsa asla bir peygamber
değildir, ona Allah tarafından hiçbir kitap gönderilmemiştir. Bundan dolayı
Allah ile onun arasında yeni veya eski hiçbir sözleşme olmamıştır. İlâhî sözleşme
tektir ve bu sözleşme, Allah ile Hz.Musa arasında Tur-ı Sina'da yapıları sözleşmedir. Dolayısı ile bu sözleşmeye
"Eski Sözleşme" (Eski Ahid) demek tamamen yanlıştır, ikinci bir
sözleşme olmamıştır ki, ona eski sözleşme denebilsin.
Yahudiler
kendi kutsal kitaplanna "Eski Ahid" isminin verilmesini reddederler,
onlar kendi kutsal kitaplanna "Tanah" adını verirler. Yahudilere göre
Tanah, üç bölümden meydana gelmiştir: Tora (Teyrat),.Nevİİm (Nebiler), Ketuviim
(Kitaplar). Tanah'ın kelime olarak bir anlamı yoktur, bu kitabı oluşturan üç
bölümün isimlerinin baş harfleri olan ”T”,”N"
ve"K” harflerinin
4) Sadece St. Jerome tarafından düzenlenen ve
Roma Katolik kilisesi tarafından esas alman Latince Kitab-ı Mukaddesin Yeni
Ahid kısmının sonunda, "Yuhanna’nın Vahyi)nden sonra, "Menase'nin
Duası", "III.Ezra" ve ” VI. Ezra" yer almaktadır. Bu üç
kitap, aslında
. i
Hz.İsa'dan öncedir. Bunlar sadece "Latin
Vulgate"dcYeni Ahidin sonunda yer almakta, diğer bütün Kitab-ı
Mukaddeslerde Eski Ahidin içinde yer almaktadırlar.
5) Ali Abdülvahid Vafi, el-Esfaru'l-Mukaddese
fîl-Edyani's-Sabıka li'l-İslâm, Kahire, s. 85
46
yanyana dizilmesi ile "Tanah" ismi
ortaya çıkmıştır(6). Tora beş kitap, Neviim ondokuz kitap ve Ketuviim onbir
kitaptan oluşmakta ve böylece Tanah'ın içinde yer aları kitaplar, toplam otuzbeş’ kitap etmektedir.
Yahudiler, kendi " " ■ ■- c ■■ . ■■■ ■ ■■ ■ ■ ■ ■■ ' - -■■■■ " .-p
a
alfabelerindeki
harflerin sayışına, uygun olarak Tanah’ta yer aları kitapların sayısını yirmiiki veya bazen
yirmidört olarak saymaktadırlar.
İbranice
yazılmış ve basılmış olan Tanah ile,
Hristiyanlann elindeki Eski Ahid arasında hem kitaplann sayısı, hem de tertibi
bakımından oldukça büyük farklılıklar mevcuttur. İbranice yazılmış Yahudi
Tanahına en yakın Eski Ahid, Protestanlann elindeki Eski Ahiddir.
Protestanların kabul ettiği Eski Ahfdde kitap sayısı otuzdokuzdur, İbranice Tan
ah* ta ise bu sayı otuzbeş idi. İbranice Tanahta . Şamuçl, Krallar ve Tarihler
birer kitap olarak sayılmakta, Protestan Eski Ahidİnde bunlar ikişer kitap olarak
sayılmaktadır. Bununla beraber Protestan nüshasında ikişer kitap olarak sayıları bu kitaplann tamamı Tanahta da aynen
geçmekte, ancak bunlar ikişer kitap değil, birer kitap olarak
değerlendirilmektedir. Protestan Eski Ahİdinde I. Samuel vç II. Samuel şeklinde
yer aları kitaplar, İbranice Tanahta
Samuel  ve Samuel B şeklinde aynen yer almakta, fakat bunlar bir kitap
sayılmaktadır. Krallar ve Tarihler kitapla- nnda da aynı durum söz konusudur.
Aynca, Tanahın Ketuviim bölümünde yer aları
Ezra-Nehemya, Yahudilerce bir kitap sayılmaktadır. Protestan Eski
Ahidindc bunlar iki kitap olarak kabul edilmektedir. Böyle olunca Protestan
Eski Ahidi ileYahudi Tanahı arasında görülen dört kitaplık fark ortadan -
kalkmış oluyor. Tanahta geçen Samuel A, B, Malahim (Krallar ) A, B, Dİvre
Hayamim (Tarihler) A, B ve Ezra-Nehemya ikişer kitap olarak kabul edilecek
olursa sayı Protestanlannkinde olduğu gibi otuzdokuza ulaşır.Bununla beraber
kitaplann sıralanışı bakımından Yahudi Tanahı ile Protestan Eski Ahidi arasında
yine fark mevcuttur.Tanahta mevcut olan
Tora, Neviim, Ketuviim
6) Kısaltma
esnasında Ketuviimin baş harfi "K", "H" harfine
dönüşmektedir. Çünkü îbra- nicede "K" ve "B" harfleri,
kelimelerin başında bulunurlarsa "K" ve "B" şeklinde telaffuz
edilmekte, bunlar kelimelerin ortalarında veya sonlarında bulunurlarsa
"K"harfi "H" harfine, "B "harfi ise "V"
harfine dönüşmekledir. Dolayısı ile kısaltma; Tanak şeklinde değil, Tanah
şeklinde okunmaktadır. Neviim ve Ketuviim kelimelerindeki "V"
harfinin aslı "B" İken, kelimenin ortasında geldikleri için
"V"ye dönüşmüşlerdir.
47
şeklindeki
sıralamaya, Katolikler de Protestanlar da riayet etmemektedirler(7). i J
Protestanların
dışındaki diğer Hristiyan mezheplerinin kabul ettikleri Eski Ahid ile Yahudi
Tanahı arasında kitaplann sayısı bakımından büyük farklılıklar vardır. Hatta,
bazen aynı mezheb mensuplarının ellerinde bulunan Eski Ahidlerde bile,
kitaplann sayısı bakımından farklılıklar görülmektedir. Mesela Katolik
kilisesinin neşrettiği Eski Ahidin Arapça Tercümesinde kitaplalann sayısı
knksekiz(8), Latİncede kırkaltı(9), Fransızcada kırkbeş(lO) iken, Eski Ahidin
Yunanca nüshasında bu sayı elliüçe(ll) ulaşmaktadır.
Yapıları araştırmalar sonunda, Hristiyanlann kabul
etmiş olduğu Eski Ahidlerle, Yahudi Tanahı arasında gerek kitaplann sayısı
bakımından ve gerekse muhtevaları bakımından büyük farklılıklar olduğu, ayrıca
başta Katolik ve Protestanlar olmak Üzere çeşitli Hristiyan mezheblerinin
elinde bulunan Eski Ahidler arasında da farklılıkların olduğu ortaya çıkmaktadır(12).
Bizim
bugün Tevrat ile ilgili olarak bildiğimiz bilgilerin büyük çoğunluğu Hristiyan
Eski Ahidine dayanmaktadır. Mesela biz Tevratın içinde yer dan beş kitabın
isimlerini Yaratılış, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye şeklinde sayanz.
Bunlar, İbranice Tanahta geçen isimlerin Türkçeye veya Arapçaya yapılmış
tercümeleri değildir. Bu isimler, Hristiyanlann elinde bulunan Yunancaya
tercüme edilmiş Eski Ahidden alınmışlardır. Bu kitaplann İbranice nüshalarda
geçen oıjinal İsimleri ile bunlann Türkçe tercümeleri şöyledir : 1- Baraşit =
Başlangıçta, 2 - Şmot - İsimler, 3 - Vayİkra = Seslendi (Allah
7) Bu konuda karşılaştırma yapmak için bkz.
Tanah, Jarusalem,1979, Koron Publishers
- Jar us
alem LTD.; The Holy Bible, London,1965 ; The Holy Scrîptures of the Old
Testament, Hebrew and Englİsh, London; KLitab-ı
Mukaddes, İstanbul, 1976; Tte Holy Scrîptures According to the Masoretic Text
(Committee of Jewish Scholar), Philadelphia, 1955
8) el-Kitabu'l-Mukaddes, Beyrut,1960
9) Samuel Terrien, Bible, Encyclopedia Americana,
V.IH, Danbury, 1980, p.650-655
10) S.Terrien, a.g.md., s. 650-655
11) S.Terrien, a.g.md.,s. 650-655
12) Ebu Abdillah Muhammed b.Bekr b; Kayyım
el-Cevziye, Hidayetu’l-Hayârâ fi Ecvibeti’I- Yehûd ve’n-Nasârâ, Beyrut, ?, s.
48, 106
48
Musa'ya
seslendi), 4 - Bamidbar = Sahrada, 5 - Dvariim = Kelimeler. Görüldüğü gibi
Hristiyanlar, Tevratın beş kitabının orjinal İbranice isimlerini terk etmişler
ve muhtevalarına göre bunlara yeni isimler vermişlcrdir(13).
Burada
bir hususu daha belirtmek gerekir. Bazı araştırmacılar, Tevratın bu şekilde beş
bölüme ayrılarak her bölümü ayn ayn İsimlendirmenin, Hz.Musa zamanında
yapılmadığım, bunun Hz.Musa'dan sonra yapıldığını ileri sürmektedirler( 14).
Görülen
bütün bu farklılıklara rağmen Hristiyanlann Eski Ahidi, Yahudilerin kutsal
kitabı Tanaha dayanmaktadır. Hristiyanlar bir takım ilâveler, çıkarmalar ve
değişiklikler yapmış olmakla beraber, Hz. Musa'ya vah- yedilenTora (Tevrat)yı
ve ondan sonra gelmiş olan Yahudi
peygamberlerine ait kitapları benimseyip
kabul etmişlerdir.
Bazı
araştırmacılara göre, dört İncil ve yirmiüç kitaptan meydana gelen "Yeni
Ahid" gibi bir kitaba sahip olan Hristiyanlann,
aynca Yahudilerin kutsal kitaplarını "Eski Ahid" adını vererek
benimsemelerine tesir eden başlıca sebep, Hristiyanlığm ilk dönemlerinde onlann
ellerinde herhangi bir yazıh kutsal metnin olmayışıdır. Bu görüşü ileri
sürenlere göre, M.S. birinci yüzyılda Hristiyanlann elinde henüz kendi kutsal
kitapları Yeni Ahid kolleksiyonu mevcut
değildi. Hz. İsa’dan hemen sonraki devirde Hristiyanlann ellerinde kolleksiyon
niteliğinde yazılı bir metnin bulunmayışı, onları o sırada yazılı halde mevcut olan Yahudilerin kutsal kitaplarını kabule
zorlamıştır(15). Bazı araştırmacılar ise, İncillerde ve Yeni Ahidin diğer
kitaplarında yeterli miktarda hukûkî hükümlerin bulunmam asının, Hristiyanlan,
hukûkî hükümler yönünden çok zengin olan
Yahudi kutsal kitabı Tanahı kabul etmeye mecbur ettiğini
söylüyorlar(16). Diğer bazı araştırmacılara gelince, onlar Hristiyanlığı,
Yahudiliğin devamı gibi görmekte ve başlangıçta Hz.İsa'nın sadece İsrail
oğullanna tebliğ ile memur olduğunu, onun Tevratı iptal için değil, aksine
teyid
13) I Tanyu, Tarih Boyunca Tlirkler ve
Yahudiler, C. I, İstanbul, 1979, s. 30 ; Tanah,
Biı: fr ıi, Şmot, Vayikra, Bamidbar, Dvarîm
14) Fuad Hüseyin Ali,
el-Tevralu'l-Hiyeroglifıyye, Kahire, ?, s. 39
15) Macleod Yearsley, The Story of the
Bible,London,!948,"p.103
16) P. R. L. Brown, Palestina and the Making of
Christianity, The Concise Encyclopediae of World History, London,1971,
p.102-120
49
^LJLİdlULduU—
için
geldiğini ileri sürmekte ve Hristiyanlann Tevratı ve diğer Yahudi kitaplarını
bu yüzden kabul ettiğini söylemektedirler 17).
Hristiyanlığın,
başlangıçta sadece İsrail oğullanna mahsus bir din şeklinde ortaya çıktığına ve
Hz.İsa’nın yanlız İsrail ırkını tenvirle görevli olduğuna dair görüşleri
incelediğimiz zaman, bu görüşü ileri sürenlerin, halen Hristiyanlann elinde
mevcut olan İncillere dayandıklannı
görmekteyiz. Bugün elde mevcut olan İncillerin
bir çok yerinde, Hz.İsa’nın yanlızca İsrail ırkını kurtarmak üzere
görevlendirildiği ve onun bu gaye için çalıştığı açıkça yazılıdır(18). Ancak,
yine aynı İncillerde bunun aksine ifadelere de rastlanmak- tadır. Özellikle
İncillerin son kısımlarında Hz. İsa'nın Havarilerine ve diğer öğrencilerine,
diğer milletlere de giderek onlara İncili tebliğ etmelerini emrettiği
yazılıdır(19). Bazı Müslüman araştırmacılar da bu görüşe iştirak ederek,
Hzjsa’nıri sadece İsrail oğullanna peygamber olarak gönderildiğini ileri
sürmekte ve bu görüşlerini Kur’an-ı Kerimdeki bazı ayetlere dayandırmak
istemektedirler. Al-i İmran suresinde Hz.İsa'nın, İsrail oğullanna resul olarak
gönderildiği(20) şeklindeki ifadeden tahsis ma'nası çıkararak, onun davetinin
sadece İsrail oğullanna ait olduğunu, başka milletleri davetle memur olmadığını
söyleyen araştırmacılar^!), bu görüşün İslâmiyelin peygamberlik anlayışına
aykın olduğunu kav ray amam aktadırlar. Aslında Hz.İsa için ileri sürülen bu
iddianın aynısı, bazı batılı araştırmacılar tarafından Hz.Musa için de ileri
sürülmektedir. Bunlar, Hz.Musa'nın başlangıçta sadece İsrail oğullannı davetle
memur olduğunu ve onun diğer kavimleri ıslah için çalışmadığını iddia
etmektedirler. Her iki peygamber için ileri sürülen bu iddiayı, İslâmî inanç
noktasından ele aldığımız zaman bunun doğru olmadığını görürüz. Kur'an-ı Kerim
ve Hadis-i Şeriflerde bu iddiayı destekleyecek açık bir hüküm yoktur. Aksine
Kur’an-ı Kerim, bize Hz. Musa'nın, kardeşi Harun ile beraber İsrail
17) Mütevalî Yusuf Şelebî, Edva'
ale’l-Mesihiyye, Kuveyt,1968, s. 14-21
18) Kitab-ı Mukaddes, Matta,15: 21-28
19) Kitâb-ı Mukaddes, Markos,16: 15
20) Kur’an-ı Kerim, Al-i imran : 49
21) Mütevalî Yusuf Şelebî, a.g,e., s.14
50
ırkından
olmayan Firavun, Karun ve Haman'ı imana davet ettiğini haber vermektedir^?).
İsrail ırkından olmayan bu kimselerin Hz.Musa tarafından imana davet
edilmeleri, Yahudiliğin onun zamanında millî bir din hüviyetinde olmadığını
açıkça göstermektedir. Al-i Imran suresinde geçen, Hz. İsa'nın Benî İsrail'e
resül olarak gönderildiği tabiri , onun davetinin sadece İsrail ırkına tahsis
edilmiş olduğunu göstermez. Nitekim Kur'anda, Hz. Musa için de benzeri ifadeler
vardır. es-Saff suresinde Hz.Musa, İsrail oğullarına "Ey kav- ' mim! benim
Allah tarafından size peygamber olarak gönderildiğimi bildiğiniz halde neden
bana eziyet ediyorsunuz?"(23) diye hitap etmektedir. Bu İfadeyi kullanan
aynı Hz.Musa'nın, İsrail ırkından olmayan Firavun'a ve diğerlerine iman teklif
etmesi, Kur’anda geçen "bir kavme gönderilmiş olmak" tabiri ile
kastedilen şeyin, bu davetin sadece o kavme mahsus olmadığını gösterir. Hz İsa
da kavmine, "Ey İsrail oğullan! ben, benden önce gelmiş olan Tevratı tasdik" ; edici
olarak ve benden sonra gelecek olan ve
ismi Ahmed olan bir resûlü
müjdeleyici
olduğum halde Allah’ın size göndermiş olduğu resûlüm."(24) diye
hitabetmektedir. Bu ayetten anlaşıldığına göre Hz.İsa'nın, İsrail oğullanna
peygamber olarak gönderilmesi, onun bu kavmin dışındaki-lerini kendi dinine
davet edemiyeccği ma'nasına alınamaz. Çünkü, Hz.İsa, Hz. Musa’ya gelen Tevratı
tasdik etmektedir ve Tevrat, Hz.Musa'nın daveti olarak sadece İsrail oğullanna
tahsis edilmiş değildir. Hz.İsa .Tevratı tasdik edip ona tabi olunca, onun
davetinin de Musanın daveti gibi umûmî olması kaçınılmaz olur. Hz.İsa, İsrail
oğullanna" Ben size gönderildim." demiştir. Hz,Musa da İsrail
oğullanna "Ben size gönderildim." diye hitabetmiştir. Aynı sözü
söyleyen Hz.Musanın daveti umûmî olurken, neden Hz. İsa'nın daveti husûsî
olsun? Yine es-Saff suresindeki ayette Hz.İsa, daveti umûmî olan Ahmed (Muhammed)’i müjdelemektedir. Bu dahi,
onun davetinin de Hz.Muhammed'in daveti gibi umûmî olması gerektiğini gösterir.
Kur'an-ı
Kerimde geçen "kavm" kelimesi ile, bîr kan bağı veya ırkî bir birliği
anlamak bize göre yanlıştır. Kur'an, bu tabirle, daha ziyade birlikte yaşayan
bir topluluğu kasdetmektedir. Kur’an-ı Kerimde geçen bu kelimeyi,
22) Kur'an-i Kerim, Ankebut: 39; Ahmed
Abdülvahhab, Hakikatu't-Tebşîr Beyne'l-Madî ve'l-Hadır, Kahire, 1981, s. 15
23) Kur'an-ı Kerim, es-Saff: 4
24 ) Kur'an-ı Kerim, es-Saff: 5
51
Eski
Ahidin ırkçı ve Siyonist mantığı ile yorumlamak, onun cihanşumullüğü ile
bağdaşmaz. Kur'an-ı kerim insanları şu veya bu ırka mensub olmaları açısından
değil, inananlar ve inanmayanlar açısından tasnife tabi tutar(25), Millî din, Sır
dini gibi kavramlar, İslâmî İnanca aykırıdır. Hristiyanlığın başlangıçta millî
bir din oluşu, Hz. İsa’nın İsrail oğullarından başkalarını .bu dine davet
etmemesi, sadece İsrail oğullarını hakka davet etmesi ma’nasına gelir ki, bu
İslâmdaki nübüvvet ve risalet anlayışına aykırıdır. Bir peygamber kendi
yakınında bulunan insanlardan bir kısmını hak yola, Allah'ın birliğine
çağıracak, diğer bir kısmını ise, "Siz benim ırkımdan değilsiniz, sizi hak
yola çağıramam, sizi dinime alamam." diyerek onlann kendi dinine girmesini
reddedecek, bu vahye dayalı hiçbir din için düşünülemez(26). Bütün
peygamberlerin görevi, hangi ırk ve milletten olursa olsun bulabildiği ve
ulaşabildiği her insana, Allah’ın varlığını ve birliğini tebliğ etmektir.
Mamafih bazı peygamberlerin daveti mevzî olabilir, yaygın olmayabilir, hatta
öyle peygamberler vardır ki, bırakın bir kavmi, sadece bir köyü hak yola davet
etmekle yükümlü olmuşlardır. Ancak bunlar bile görevlerini yaptıkları köylerde insanları, "Sen şu ırktansın
,seni dinime alamam,sen ise benim ırkımdansın seni dinime alabilirim."
tarzında bir
✓ ayırıma
tabi tutmamışlardır. Davetin umûmî veya mevzî oluşu, o peygamberin dini
yaymadaki etkisi ile orantılıdır. Eğer bir peygafrıber davetinde başarılı olur,
’ çevresindeki insanları hak yola iknada muvaffak olur ve kendisine çok sayıda
insan tabi; olursa, onun faaliyet sahası kendine tabi olanların da
yardımı ile gitgide genişleyerek ilk olarak ortaya çıktığı yerin dışına taşar,
çevreye yayılır ve daveti zamanla diğer bölgelere ve Ülkelere ulaşır.
Hz.
İsa’nın ortaya çıktığı bölgede yoğun olarak İsrail oğulları bulunmakta idiler. Hz.İsa'nın kendisi de
annesi tarafından İsrail oğullanna dayanmaktadır. Dolayısı ile onun davete
başladığı ortam, İsrail oğulları ortamıdır.
Kendisi bir İsrailli olduğu gibi, doğup büyüdüğü ve tebliğe başladığı cemiyet
de bir Yahudi cemiyetidir. Ancak onun ortaya çıktığı Filistin’de sadece
Yahudiler yaşamıyorlardı, Yahudilerin yanışı ra yerli halk olarak Araplar ve
diğer bazı ırklar aynı yerde yaşamaya devam ettikleri gibi, dışardan gelen
25) Kur'an-ı Kerim, es-Sâff: 6
26) Şaban Kuzgun, İslâm Kaynaklarına Göre
Hzlbrahim ve Hanİflik, s.12
52
—.luiuu-luu- ...uii—
İ..LJ L
Romalılar,
Yunanlılar vb. bazı ırklar da orada bulunuyorlardı. Hz.İsa, tebliğine ilk
olarak Yahudiler arasında başlamıştır. Ancak o, ırkı ve dili ne olursa olsun bu
bölgede yaşayan herkese hak dini tebliğ etmiş, çalışmalarım sadece İsrail
oğullarına tahsis etmemiştir. Hz.İsa'nın, Filistin’den çıkıp Hz. Musa ve
Hz.İbrahim’in yaptığı gibi Suriye, Mısır ve Irak gibi yerleri dolaşarak oradaki
insanlara dinini tebliğ etme imkânı yoktu. Çünkü peygamberlik süresi çok kısa
idi ve üç sene zarfında diğer ülkelerin, insanlarına ulaşması mümkün değildi.
Onun daveti, kendisi dünyada iken mevzî kalmış ve hayatta olduğu süre içinde
kendisine çok az kişi iman etmiş idi. Ancak, dünyadan ayrılmasından,sonra
öğrencileri tarafından onun daveti, Filistin sınırları dışına taşınlmış ve
umûmî bir davet haline getirilmiştir. Hayatta iken onun daveti sadece Filistin
bölgesine inhisar ettiği halde, o hiçbir zaman burada yaşayan insanları İsrailli olan ve olmayanlar şeklinde ayırıma tabi
tutmamıştır. O, rastladığı ve konuşabildiği helkese karşı tebliğ görevini
yerine getirmiştir.
Hristiyanlığm
başlangıçta, Hz.İsa tarafından sadece İsrail Oğullarına tebliğ edilen bir din
olduğu şeklindeki görüş, esas itibarı ile İncillere dayanmakla beraber, daha
önce belirtildiği üzere aynı İncillerde karşı görüşü destekleyen ifadelere de
rastlamak mümkündür. Matta'ya göre Hz.İsa, çarmıha gerilişini müteakip yeniden
dirilmiş ve öğrencilerine görünerek "İmdi siz gidip bütün milletleri
şakirt edin"(27) demiştir. Acaba Matta'da ve diğer İncillerde bulunan bu
ifade nasıl yorumlanacaktır? Yoksa Hz.İsa, kendisi sadece İsrail Oğullarını dine
davet ederken, öğrencilerine kendi yaptığının aksini yapıp, İsrail Oğulları dışına çıkmalannı ve diğer milletleri davet
etmelerini mi emretmiştir? O,kendi yapmakta sakınca bulduğu şeyi yapmalarını
niçin öğrencilerinden istesin?
27) Matta,
28: 19; Matta, 15 : 26 ya göre, İsrail ırkından olmayan bir kadın Hz.lsa'ya
gelip kız çocuğunu iyi etmesini ondan isteyince, Hzlsa O'na, "Çocukların
ekmeğini alıp onu köpeklere atmak iyi değildir” demektedir. Yani Hz.lsa'ya göre
İsrail Hıkından olmayanlar köpektir, insan değildirler. Bize göre bu sözler
Hzlsa'ya ait olamaz. İrkçı ve siyonist mantığın hakim olduğu bu ifadeler İsrail
kavmiyetçileri tarafından İncillere sonradan sokulmuş olmalıdır.
53
Bazı
araştırmacılar, Matta, 28 : 19 daki ifade ile buna benzeyen ve öbür İncillerde
yer aları diğer ifadelerin, İncillere
sonradan sokulduğunu iddia ederek Hristiyanlığm başlangıçta sadece İsrail
ırkına mahsus bir din iken, sonradan yukarda bahsedilen kısımların İncillere
eklenmesi ile, bu hüviyetini kaybedip evrenselleştiğini ileri sürüyorlar.
İncillere nelerin sonradan eklendiği ; ve nelerin çıkarıldığını
anlamak için bu kitaplann orjinal nüshalarının elde olması gerekir. Bu
nüshalann hiçbiri ortada olmadığına göre, yukardaki iddia kadar, onun tam tersi
de varid olabilir. Biri çıksa İncillere bu kısımlar değil de, diğer kısımlar
sonradan eklenmiştir derse, onun iddiası da en az birinci iddia kadar doğru
olabilir. Çünkü ne birinci iddianın, ne de İkinci iddianın ispatlanma şansı
vardır.
Hristiyanlann,
Yahudi kutsal kitaplarım benimsediklerini daha önce açıklamıştık. Yani
Hristiyanlar, şu anda Yahudi Tanahı içinde yer aları bütün kitaptan kabul etmektedirler. Buna
İlâve olarak Hristiyanlar, bazı Yahudi peygamberler tarafından yazıldığı
söylenmekle beraber, Yahudilerce sahte (Apokrif) sayılarak reddedilen bazı
kitaptan da benimsemektedirler. Yahudi Tanahı içinde yer almayan bu kitaplar,
Hristiyan Eski Ahidi içinde yer almaktadır. Yahudiler tarafından sahte olduğu
ileri sürülen bu kitapları kabul
hususunda, Hristiyan mezhebleri arasında tam bir ittifak yoktur.. Roma Katolik
kilisesi, 1546 yılında Trento'da yapıları
konsilde bu kitaplann sahih ve kutsal \ J?
V
olduğunu resmen iları etmiş ve diğer
kutsal kitaplara gösterilen saygının bu kitaplara da gösterilmesi gerektiğini
söylemiştir. Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther ise, bu kitaplara
kutsal yazı gözü ile bakmamış ve onları Kitab-ı
Mukaddesin içine dahil etmemiştir. Fakat Luther, yine bu kitaplann okunmasının
faydalı olabileceğini ileri sürmüştür. Katoliklerin Kitab- ı Mukaddesi içinde
yer aları bu kitaplara Katolikler
"Apokrif demezler, onlar ' bu kitaplara "Deutero Kanonİk
Kitaplar" ismini verirler, Katoliklerce kutsal sayıları bu kitaplann sayısı, Kitab-ı Mukaddesin diğer
dillere yapıları tercümelerinde
birbirinden farklıdır. Yunanca Eski Ahidde bunlann sayısı onikiye ulaşırken,
Latince ve diğer bazı dillerdeki tercümelerde bu sayı daha azdır. Katoliklerin
"Deutero Kanonik " saydıklan, Protestanlann ise "Apokrif"
kabul ettiği bu kitaplar şunlardır: 1-Tobit’in Kitabı, 2- Yudit'in Kitabı,
3-Ester’in
54
Kitabı,
4- Makabİ'lerin birinci Kitabı, 5- Makabİ’lerin ikinci Kitabı, 6- Bilgelik
kitabı, 7- Sirak Kitabı, 8- Baruh'un Kitabı, 9 - Yeremya’nın Mektubu, 10-
DanyaTm Kitabına Birinci Ek: Şadrak'ın Duası ve Üç Delikanlının Ezgisi, 11-
Danyal'ın Kitabına İkine,LEk; Suzanna, 12- Danyal'ın Kitabına Üçüncü Ek: Bel ve
Ejderha(28). Hristiyanlara göre bu kitaplar Tanahın aslında var idi ve Tanah
Yunancaya İlk tercüme edilirken, bunlar Tanah'ın içinde yer almakta idi. M,S.
dördüncü asırda bu kitaplann kutsal olup olmadığı Hristiyanlar tarafından
münakaşa edilmeye başlanınca, Eski Ahidi Latinceye çeviren Aziz Hİyeroni- mus,
bu kitapları Yunanca metindekinden
farklı olarak ayrı bir kısma koydu(29).
Eski
Ahid, Hristiyanlar tarafından ne zam an benimsenmeye başlamıştır? Eski Ahid,
Yeni Ahidle birlikte bir bütün olarak ne zaman tertiplenerek Hristiyan Kitab-ı
Mukaddesi meydana çıkmıştır? Araştırmacılar bu konuda kesin bir tarih
verememektedirler. Eldeki mevcut İncillere göre Hz. İsa, dünyada iken Tevratı
ve şeriatı iptal için değil, aksine onu teyid ve tasdik için çalışını ştır(30).
Gerek İncillerin verdiği bilgilerden ve gerekse diğer Hristiyan kaynaklardan
anlaşıları şey, Hz.İsa'nın dünyada iken,
Hz.Musa'nın şeriati ile amel ettiği şeklindedir. Kur'an-ı Kerime göre de
Hz.İsa, Hz. Musa’ya gönderilen Tevratı teyid ve tasdik etmiştir(31).
Bazı
araştırmacılar, Hz. İsa ve onun talebelerinin Eski Ahidi, Yahudi hahamlarının
kullanmış oldukları İbranice şekli ile
okuyup anladıklannı ve kabul ettiklerini ileri sürmektedirler. Bu iddiayı
ortaya atanlara göre, Hz. İsa zamanında, Hristiyanlann benimsedikleri Eski Ahid
ile Yahudi Tanahı arasında hiçbir fark yoktu. Hz.İsa'dan bir süre sonra Kitab-ı
Mukaddesin tamamının Yunancaya tercüme edilmesini müteakip bu farklılıklar
ortaya çıkmıştır. Bu tercüme olayından sonra Yahudi hahamları, Yunanca
tercümelerin, Tanahın İbranice örjinal metninden farklı olduğunu söylemeye
başlamışlardır(32).
28) Kitab-ı Mukaddesin Deuterokanonik( apokrif)
Kitaplan, İstanbul, 1987, s, IV
29) Kitab-ı Mukaddesin Deuterokanonik Kitaplan,
s. IV
30) Kitab-ı Mukaddes,Matta,5: 17-1.8
31) Kur'an-ı Kerim, es-Sâff: 6
32) E. Von Dobschütz, Bible in the Church,
E.R.E..V. II, New York,1951, p.579-615
55
M.S,
İkinci yüzyılın ortalarında ortaya çıkan Marcion, Hristiyan Kİtab-ı Mukaddesi
içinde Eski Ahidin yerinin olmadığını söyleyerek, Kİtab-ı Mukaddesin sadece
Yeni Ahidden ibaret olduğunu ileri sürmüştür(33). Kilisenin, Yeni Ahid ile Eski
Ahidi birleştirerek bir kitap yazma işine girişmesinden bir süre sonra, Marcion
ve taraftarları ortaya çıkarak, Hristiyanlığın Eski Ahid ile bir ilgisinin
olmadığını, bu dinin tek kutsal kitabının Yeni Ahid olduğunu söylemişlerdir.
Marcion'nun başlattığı bu Eski Ahidi red hareketine "Marciönizm"
■ ■ .......
... "
adı
verilmektedir.
Hristiyan
dünyasında Yeni Ahid ile. Eski Ahidi bir kitap halinde tertip etme işine
trenaeus, Tertullian ve Clement gibi kilise babaları öncülük etmişlerdir. Ancak, bazı
araştırmacılar bu hareketin başlangıcının Origen'e dayandığını İfade
etmektedirler. Yukarda adı geçen, kilise babalanna göre, Yeni Ahid ile Eski
Ahid birbirlerini tamamlamakta olup, Eski Ahid olmaksızın, ne Hz. İsa'yı, ne de
Hristiyanlığı anlamak mümkün değildir. Yeni ve Eski Ahidin birlikte yazılarak bugünkü
Hristiyan Kİtab-ı Mukaddesinin oluşturulmaya başlandığı yıllann, M.S. 1 SO’li
yıllar olduğu ileri sürülmektedir(34).
2 - YENİ
AHİD:
Hz.İsa’nın
hayatını, dünyadan ayrılışını, vaaz ve nasihatlerini ihtiva eden ve onun
öğrencileri tarafından kaleme alınan kitap ve risalelere Yeni Ahid dendiğini
daha önce belirtmiştik. Yeni Ahidde yer aları
kitapların sayışı hakkında Hristiyanlığın ilk dönemlerinde bir ittifak
mevcut değildi. Halen elde mevcut olan Yeni
Ahidde, ayrı ayn yazarlar tarafından kaleme alınmış dört İncil bulunmasına
rağmen, başlangıçta İncillerin sayısının dört olması hususunda kesin bir karar
yoktu. M.S. dördüncü yüzyılın başlannda Hristi yanların ellerinde İncil adı ile
anıları yüzden fazla eser mevcut idi.
Çeşitli konsillerde alman kararlar neticesinda, bunlardan sadece dördünün sahih
ve kanonik olduğuna hükmedilmiş, diğerleri ise sahte sayılmışlardır.M.S.
dördüncü asrın ortalarında alınan bu karar, Hristiyan dünyasında bu konuda yapıları münakaşa
33) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615
34) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615
56
ve
mücadeleleri engellemeye yetmemiş, bundan sonraki asırlarda da aynı münakaşalar
sürmüştür: Gerek İnciller üzerinde ve gerekse Yeni Ahidin diğer kitapları
üzerinde yapıları münakaşalar asırlarca
sürmüş, Hristiyan dünyasını kasıp kavuran bu mücadeleler, zaman zaman kaba
kuvvete dönüşmüş ve Hristiyanlar birbirleri ile savaşma noktasına gelmişlerdir.
Bugün
Hristiyanlarca kutsal kabul edilen ve Yeni Ahid İçinde yer verilen bazı
mektuplar ve kitaplar, ilk zamanlarda kilise tarafından kutsal sayılmamakta
idi. Mesela Pavlos’un İbranilere Mektubu, Yuhanna’nın Vahyi vb. bazı kitap ve
risaleler, M.S. dördüncü asırda sahte sayılmakta iken, bu eserler dördüncü
asırdan sonra sahih ve kanonik kabul edilmeye başlanmış- tır(35).
Uzun
çalışmalar ve mücadeleler sonunda Hristiyan kilisesi, Yeni Ahidde yer aları kitapların sayısının yirmiyedi olduğu
konusunda ittifak sağlayabilmiştir. Bu kitaplar: Dört İncil, Resüller'in
İşleri, Pavlos'un ondört Mektubu, Yakub'un bir Mektubu, Petrusun iki Mektubu,
Yuhanna’nın üç Mektubu, Yehuda’nın bir Mektubu ve Yuhanna’nın Vahyi’nden
ibarettir(36).
Daha
önce temas ettiğimiz gibi, gerek Eski ve gerekse Yeni Ahidde yer aları kitaplann sayısı hususunda Hristiyan dünyası
bir ittifak sağlayamamıştır. Bu ihtilafa ilâve olarak, kitaplann muhtevalannda
da büyük farklılıklar olduğu görülmektedir Dört ayn yazar tarafından yazıları dört İncil arasında, esasa müteâllik
farklılıklar olduğu gibi, bir yazann kaleme almış olduğu İncilin veya bir
risalenin değişik yazma nüshalarında dahi farklılıklar görülmektedir. Hristiyan
dünyası bu farklılıktan fazla büyük görmemekte ve önemsiz addetmekte olmasına
rağmen, detaylı olarak yapılacak bir araştırma, mevcut farklılıklann hiç de
öyle Önemsenmeyecek türden olmadığını gösterecektir. Bu farklılıklar o kadar
fazladır ki, tek bir kitabın birkaç ayn nüshasında onbinlerce farklılık tesbit
edilebilir. Bu yüzden Hristiyanlar tarafından benimsenen hem Yeni, hem de Esk
Ahidin bütün kitaplannın tek tek ele alınıp incelenmesinde fayda vardır. Böyle
bir araştırmada evvela, ayn ayn kitaplar arasında mevcut
35) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615
36) Bilgi için bkz. Kitab-ı Mukaddes, Yeni Ahid
57
olan önemli farklılıkları ortaya koymak, sonra
bir kitabın değişik yerlerinde bulunan ve birbiri ile çelişen noktaları bulmak gerekir. Aynca bir kitabın değişik
nüshalannda bulunan farklı yazılmış olan
yerleri ortaya koymak ve faiklı yazılıştan tesbit etmek icabeder. Bundan
sonra mevcut farklılıklann önemli mi yoksa Önemsiz mi olduğu ortaya çıkar.
58
C-KİTAB-I
MUKADDES ÜZERİNDE YAPILARI ÇALIŞMALAR
1 - GENEL
OLARAK TENKİD İLMİ :
Kitab-ı
Mukaddes üzerinde yapıları çalışmalar
içinde, Yeni ve Eski Ahidde yer aları kitaplar
hakkında yapıları tenkidlerin önemli bir
yeri vardır. Konuya girmeden önce genel olarak, Tenkid îlmi (Criticism)nin ne
olduğunu açıklamakta fayda vardır. Bilahere bu ilmin Kitab-ı Mukaddes
üzerindeki uygulanışı geniş bir şekilde açıklanacaktır.
Tenkid,
hakikî (otantik) olanı, sahte (apokrif) olandan ayırma sanatı olarak tarif
edilmektedir. Güvenilerek kullanılması, değer verilmesi ve gerçek kaynak olarak
kabul edilmesi istenen her edebî eser, tenkide muhtaçtı r(37).
Batılılar,
tenkid ilminin XVI. yüzyılda doğduğunu iddia etmektedirler. ’ Ancak, bundan
önceki asırlarda İslâm âlimleri tarafından bu ilmin, tefsir, hadis, fıkıh,
tarih vb. ilimlere uygulandığı bilinmektcdir(38). Hatta İslâm âlimleri tenkid
çalışmalarında, bugün batıda uygulanmakta olan
modem tenkid tekniklerine benzer teknikler uygulamışlar ve bu ilmin
öncülüğünü yapmışlardır. İslâm âlimleri, Tenkid İlmini, 1- Metin Tenkidi, 2-
Sened Tenkidi olmak üzere iki kısma ayırmışlardır(39).
XVI.
yüzyılda başladığı kabul edilen tenkid ilmi, bütün ilimlere, özellikle tarihe
ve tarihî belgelere uygulanmıştır. Başlangıçta daha çok tarihî belgelere
uygulanışı sebebi İle" Tarihî Tenkid ” deyimi ortaya çıkmıştır.
37) K. Grobel, Biblical Criticism, I.D.B., V,I,
New York,1962, p. 407-413
38) Selahattin Polat, Hadiste Metin Tenkidi, E.
Ü. ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 6,
s.l
13-130 '
39) Muhammed Abdullah eş-Şarkavî, Gazalî'nin
"er-Reddu'l-Cemil li llâhihiyyeti Isa bi Sarihi İncil" isimli
eserinin Önsözü, Kahire, 1986, s. 47
59
.A.— ,-,...-vi ...L,* i.. -M,
Tarihî
tenkidde elde mevcut belgelerin değeri incelenir, yazının otantik olup
olmadığı, yani yazan olduğu iddia edilen kişiye ait olup olmadığı, şayet ona
ait ise, ilk bütünlüğü içinde bize ulaşıp ulaşmadığı, tahrifata ve değişikliğe
maruz kalıp kalmadığı, inanç konusu olup olamıyacağı vb. hususlar araştınhr. Bu
metod, metin analizi yolu ile bir eserin kaynaklanm ayım, menşeini, ilk yazılış
zamanını, metinlerin karşılıklı bağımlılığını, uyumluklannı veya uyum-
suzluklanm tesbit eder(40). Bazı ilim adamları
Tarihî Tenkidi iki kısma ayırmaktadırlar:
a) Dış Tenkid:
Dış
tenkid, bir kaynak kritiğidir. Kaynak malzemenin oıjinal mi, yoksa sahte mi
olduğunu tesbit etmek için yapıları işlemdir.
Kaynak malzeme , mevcut hali ile kullanılmaya elverişli değil ise, onu
kullanılabilir hale getirme işlemi bu safhada yapılır. Yazılı belgelerde
otjinal metin elde değilse ve bu metin değişikliklere maruz kalmışsa, asıl
metni inşa etmek gerekir. Aynca kaynağın, olayla zaman-mekan münasebetleri
tesbit edilir. Kaynak yazılı ise, ne zaman, nerede yazıldığı, yazann olayı
doğrudan müşahede edip etmediği, sözlü kaynak ise, kaçıncı el kaynak olduğu
araştınlır(41).
b) İç Tenkid:
îç
tenkid, metnin muhtevasının tenkidi olup, bu tenkid de kendi içinde iki kısma
aynlır: 1- Olumlu (pozitif) Tenkid, 2- Olumsuz ( negatif) Tenkid. Olumlu
tenkid, kaynağı anlamak ve tahlil etmek için kullanıları işlemlerdir. Bu tenkidde kaynağın dili,
terimlerinin o günkü anlamları ve uslûbü
araştınhr.
40) Ömer Faruk Harman, Metin, Muhteva ve Kaynak
Açısından Yahudi Kutsal Kitapları İstanbul,
1988, s. 203
41) S. Polat, a.g.m., s..l 13-130
Olumsuz
tenkidin de aynca iki merhalesi vardır. Birinci merhalede müellifin veya
nakilin tenkidi yapılır. Nakilin dürüst olup olmadığı, bu nakli hangi amaçla
yaptığı, onu dürüstlükten uzaklaştıracak çevre şartlarının mevcut olup olmadığı,
anlattığı olayda kendi adına bir gurur payının bulunup . bulunmadığı, sosyal,
siyasî veya psikolojik bir baskıya maruz kalıp kalmadığı, herhangi bir
ideolojiye, dine, mezhebe veya bir siyasî eğilime mensup olup olmadığı, kültür
seviyesi, tarafsızlığının derecesi, haberin tarihî gerçeklere uyup uymadığı,
şayet varsa kaynaklar arasındaki tezadlann nereden kaynaklandığı gibi hususlar
incelenir. Kaynağı değerlendirirken günün şartları değil, o zamanın şartları ve muhiti göz önünde bulundurulur. Olumsuz tenkidin
ikinci merhalesinde, müellifin veya nakilin sıhhati araştırılır. Bu merhalede
müellif veya nakilin duyu organlannın sağlam olup olmadığı, aklî dengesinin
yerinde olup olmadığı, naklettiği bilgileri ve hadiseleri tam ve hatasız olarak
müşahede etmesine imkân sağlayacak çevre şartlarının bulunup bulunmadığı tesbit
edilir(42).
Tarihî
Tenkidin yanısıra, daha başka tenkid türleri de vardır. Eichhom'a < göre
tenkid iki kısma ayrılmaktadır: 1- Basit Tenkid, 2- Derin tTenkid.
, Bu
tenkid, metin belge ye kitaplarla meşgul olarak, imkân ölçüsünde yazma
nüshalardan faydalanır, tercümeleri, atıftan bir araya toplayarak, ilk hali İle
metni düzenlemeye çalışır ki, bu yönü ile bu tenkide "Metin Tenkidi"
de denmektedir.
42) S.
Polat, a.ğ.m., s.113-130
61
Bu
tenkid, araştırmalarını eserlerin veya belgelerin menşeine, yazarlarına,
tarihlerine, kaynaklarına, yazılış tarzlarına ve edebî türlerine yöneltir. Bu
yönü ile bu tenkide," Edebî Tenkid" de denilmektedir(43). Bazıla- nna
göre edebî tenkid ile tarihî tenkid aynı şeydir, veya bunlar iç içedirler(44).
Bazı araştırmacılar ise, bu iki tenkid türünün birbirine yakın çalışma alanları
olmasına karşılık, bunlann aynı şey olmadığım, aralannda farklılıklar bulunduğunu
söylemektedirler(45).
Baştan beri
zikredilen bütün tenkid türleri, birbirlerinden tamamı ile bağımsız olmadıkları
gibi, esas itiban ile bunlar birbirlerini tamamlayıcı niteliktedirler. Bunlar
daima birbirlerine muhtaçtırlar ve iç içedirlcr.
Batıl
dar, modern anlamda tenkid ilmini Kitab-ı Mukaddes üzerinde uygulamaya XVIII.
yüzyıldan itibaren başlamışlardır. Önce Eski Ahid üzerinde yoğunlaşan tenkid
çalışmalan, bir süre sonra Yeni Ahide de yönelmiş, XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlannda özellikle Yeni
Ahiddeki bazı kitaplann metin tenkidleri üzerinde bir çok eserler
yazılmıştır(46). Fakat, daha sonra geniş bir şekilde ele alacağımız üzere,
batıda Yeni Ahidde yer aları bazı
kitaplar üzerinde XIX.yüzyıldan önce, tenkid disiplinine tam olarak uymayan
pekçok çalışma yapılmıştı(47).
43) K. Grobel, a.g.md., s.407-413 ; ö. Faruk
Harman,a.g.e.,s. 203
44) K. Grobel, a.g.md., s. 407-413
45) H. C. Kee, Biblical Criticism, New
Testament, Î.D.B;,Supplementary Volüme NewYork,1988,p.I02
46) XIX ve XX. yüzyıllarda Yeni Ahid üzerine
yapıları modem tenkid çalışmalarına
örnek olarak bkz. B. B. Warfield, Criticism of the New Testament, New York,
1886; F. G. Kenyon, Textual Criticism of the New Testament, London, ? ; A. T.
Robinson, Întroduction to the Textual Criticism of the New Testament, New York,
1925 ; Marvin
R. Vincent, History of the Textual Criticism of
the New Testament, New York,1899 ; A.
S. Peake, A Critİcal Întroduction to the New
Testament, New York,1924 ; W. Holdsworth, Gospel Origins, NewYork, 1913
47) M. M.
Parvis, Text, New Testament, V. IV, NewYork,1962, p. 594-614
62
Kitab-ı
Mukaddes Üzerinde yapılacak olan tenkid
çalışmalarında hangi esaslara uyulması gerektiğini, tenkidin nasıl yapılması
icabçttiğini gösteren kat’i bir kural ve formül yoktur. Tenkidi yapılacak
kitabın karakteri, şartlan, karşılaşılacak problemleri bir sıraya konur,
araştırmacı, seçeceği malzemeyi, kâh birini, kâh diğerini en uygun yere koyarak
en iyi şekilde değerlendirmeli- dir(48).
Hristiyan
kilisesi, uzun süre Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları çalışmaları tasvib etmemiş, ancak sahih
metinleri sahte metinlerden ayırma, nüshalar kopya edilirken meydana gelen
değişiklerin düzeltilmesi vb. hususlarda yapıları çşhşmaları
desteklemiştir. Roma kilisesi 1943 yılında "Divino Afflante
Spiritu" tamimi ile, Kitab-j Mukaddes üzerinde yapılacak çalışmalara resmî
bir statü kazandırmak ve Hristiyan inancını korumak üzere, tenkid faaliyetine
resmen izin veımiştir(49). Fakat, Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları çalışmalar, baştan beri kilisenin arzu ettiği
sonuçları vermemiştir. Eski Ahid
üzerinde çalışmalar yapan batılı araştırmacıların büyük bir çoğunluğunun bu
kitap üzerinde vardıkları ortak kanaat şudur: "Eski Ahid,Tann'nın vahiy
yolu ile göndermiş olduğu gerçek bir kitap değildir. Ortada vahiy olayı yoktur,
aksine İsrail folklöründen tutun da, komşu milletlerin politeizm ile kanşmış
efsaneleri, hahamlann çeşidi yerlerden toplamış oldukları hikayeler vb. şeyler vahiy ürünü gibi kabul
edilerek derlenmiş ve asırlar süren bir birikim neticesi meydana gelmiş bir
kitap yardır"(50). Dolayısı ile yapıları
çalışmalar bu kitabı yüceltmeye ve Hristiyan inancını korumaya hizmet
etmemiş, aksine kilisenin, bu kitabın vahiy ürünü, otantik bir metin oluşu
hakkındaki görüşünü kökten çürütmüştür. Bu hali ile Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları tenkid çalışmalan, yapıcı değil, yıkıcı
olmuştur. Batıda yapıları bazı
çalışmalarla, tenkid ilminin Kitab-ı Mukaddes hakkında ortaya koymuş olduğu
bazı negatif sonuçlar, tenkid ilmi ile arkeolojinin yakın işbirliği neticesinde
arkeolojik çalışmalarla test edilmiştir(51).
48) K.Grobel, a.g.md., s. 407-413 .
49) H. Cazellcs, Biblical Criticism,
l.D.B.,Supplcmentary Volüme,New York, 1988,p.98
50) J. Strachan, Criticism, Old Testament,
E.R.E., V.I, New York, 1951, p. 314-318
51) I. Strachan, a.g,md., s. 314-318
63
2-MİLAT ÖNCESİ YÜZYILLARDA YAPILARI ÇALIŞMALAR:
.
Hristiyanlann Kitab ı Mukaddesinin birinci kısmını teşkil eden Eski Ahidin
tarihinin, Hz. İsa'dan önceki asırlara dayandığını daha önce belirtmiştik. Eski
Ahidin birinci bölümünü teşkil eden Tevrat, M.Ö. XIII. yüzyılda Hz. Musa'ya
vahyedilmiş bir kitap olarak, uzun bir süre ahid sandıklannda muhafaza
edilmişti. Ancak bir süre sonra bu kitap, içinde bulunduğu sandıklardan
çıkanlmış ve kaybedilmiştir, Yahudi Tanahını oluşturan, aynı zamanda Hristiyanlann
Eski Ahidi içinde yer aları ve Tevrattan
sonra ortaya çıkan bazı kitaplar da, aynı akibete uğrayarak kaybolmuşlardır.
Bilhassa Hz. Süleyman’dan sonra, Yahudi devletinin yıkılışı ve mabedin
tahribini takip eden yıllarda Tevrat ve Nebiler’e ait kitaplar tamamen
kaybolmaya yüz tutmuştu. Bazı Yahudi din adamları kaybolmaya yüz tutan bu
kitapları yeniden ortaya çıkarmak ve tekrar yazılı hale getirmek üzere
çalışmalara başladılar. îşte bu yeniden bir araya getirip yazma çalışmaları
sırasında esas metinlerde olmayan birçok şey, bu kitaplara sokulmuş, bu yüzden
daha o devirlerde yeniden düzenlenen bu kitaplara itirazlar yapılmaya
başlanmıştır. O kitaplann yeniden yazıldığı sıralarda bazı kimseler ortaya
çıkarak, bu kitaplann, esas Tevrattan ve Nebiler’e ait kitaplardan farklı
unsurları ihtiva ettiğini, yani bunlarda birtakım değişiklikler olduğunu İleri
sürmüşlerdir.
Hristiyanlann
Eski Ahidi içinde yer aları Tevrat ve
diğer bazı kitaplara yöneltilen ilk ciddi tenkid, M.Ö, dördüncü yüzyılda ortaya
çıkmış olan Şomronîm hareketi ile
başlamıştır(52). Görüldüğü gibi Hristiyanlann Eski Ahidi üzerinde yapıları ilk suçlama ve tenkid faaliyeti, Hristiyanhk
bir din olarak ortaya çıkmadan en az dört asır önce başlamıştır. Dolayısı ile
Hristiyanlıktan önce ortaya çıkan Yahudi Tanahının, Hristiyânlığa İntikal eden
bir mirası olan Eski Ahide, daha
Hristiyanlık ortaya çıkmadan bir takım tahrifat ve
52) Yaşar
Kutluay, İslâm ve Yahudi Mezheblerî, Ankara,1967, s. 156-158
64
değişiklik
isnadları yapılmıştır(53). Hz. İsa öncesi devirlerde ortaya çıkan bazı Yahudi
mezhepleri, Eski Ahid üzerinde birçok münakaşalar yapmışlar, bilhassa
Samiriler, diğer Yahudilerin ellerinde bulunan kitaplann bir kısmını
reddetmişlerdir. Halen elde mevcut İbraniceTevrat ile Samirîlerir ellerinde
bulunan Tevrat arasında büyük farklılıklar vardır. Samirî Tevratı, Hz.İsa’dan
önce ortaya çıkmış bir kitapdır(54).
3 - MİLAT
SONRASI İLK YÜZYILLARDA
Yeni
Ahidin Hz. İsa ’dan sonra, ortaya çıkışı ile birlikte, hatta bu kitap tam olarak
tertib edilmeden önce, Eski Ahidin başına gelenler aynen bu kitabın da başına
gelmiştir. Yeni Ahidde yer aları bütün
kitaplann oıjinal nüshaları düşmanlar tarafından daha ilk devirlerde tahrib
edilmiş ve yok edilmişlerdir. Dolayısı ile Yeni Ahidi teşkil eden kitapları
yeniden yazma ve toplama zarureti ortaya çıkmıştır, Orjinal nüshalar olmaksızın
gerçekleştirilen bu yeniden yazma esnasında, birçok değişiklik ve tahrifat
olmuştur. Yeniden metnin inşası tek elden yapılmadığından, herkes kendine göre
yeni nüshalar vücuda getirmiş ve bu nüshalar arasında sayıları yüzbinlerle ifade edilebilecek olan farklılıklar meydana gelmiştir. M.S. ikinci
asırda yaşamış olan Celcus (M.S. 180),
Hristiyanlara karşı yazmış olduğu bir eserde, o sırada Hristiyanlann ellerinde
bulunan İncillerde pekçok farklılık ve çelişkilerin olduğunu söylemİştir(55).
Celcus'un yaptığı bu tenkide, Origen (M.S.182-251), zayıf bir şekilde cevap
vermekle beraber, verdiği cevapta zımnen de olsa İncillerde bazı farklılık ve
53) ŞabanKuzgun, Hazar ve Karay Türkleri,
Ankara,1985, s. 150
54) 'Rahmetullah Halilürrahman el-Osmanî,
İzhara'1-Hak, C.H, Katar,?, s. 134
55) Abdülmelik b. Abdillah b. Yusuf el-Cuveynî,
Şifau’l-Galil fi Beyani Ma Vakaa fi‘t- Tevrat ve’l-lncil mine’t-TebdiI,
Kahire,1978, s. 33 ; .M. Yearslcy, a.g.e.,s. 105
65
değişikliklerin
olduğunu itiraf etmiştir. Ongen, Celcus'a verdiği cevapta bunlann bazı sapıklar
tarafından yapıldığını söylemiştir(56).
Hristiyan
kaynakların tetkikinden anlaşıldığına göre, Yeni Ahidi teşkil eden yirmiyedi
kitaptan ilk dördü , Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınan
İnciller olmasına karşılık, Pavlos'un mektupları, bu İncillerden önce yazılıp
ortaya çıkmışlar ve kutsal yazma muamelesi görmüşlerdi r(57). Halen elde mevcut
olan Yeni Ahid içinde yer almayan
yüzden fazla İncil ve Risale, daha birinci asırdan itibaren Hristiyan
dünyasında ortaya çıkmış, bunun neticesi olarak, Hristiyanlığa muanz olan bazı kimseler bu kitapİan inceleyerek
bunlardaki farklılıkları ve çelişkileri
ortaya koymuşlardır. İkinci ve üçüncü asırlarda ise, bizzat Hristiyanlann
kendileri, bu kitaplardan bazılannın sahte olduğunu ileri sürmüş ve bunları kötü niyetli ve sapık fikirli kişilerin
yazdık- lannı. iddia etmişlerdir.
Tıpkı
Yahudilikte olduğu gibi, Hri s ti yanlıkta da mezhep ihtilafian hemen ortaya
çıkmış, ortaya çıkan her mezhep, kendi görüşünü haklı çıkaracak şekilde
İnciller yazmak sureti ile kendi görüşüne destek sağlamaya çalışmıştır. Bu
yolla İnciller, gitgide çoğalmış, çoğaldıkça da bu kitaplar arasındaki
farklılıklar artmaya devam etmeştir. Mezhep kavgaları şiddetlendikçe sayıları çoğaları
İncil ve Risaleler Öylesine artmış ki, Hristiyan kilisesi bunun önüne
geçebilmek için tedbîr almak üzere konsillcr toplamaya başlamıştır. M.S.
dördüncü asrın ortalarında yapıları konsillerde
kilise yönetimine hakim olanların baskısı ile, İncillerin içinden, dört tanesi
seçilerek bunlar sahih, diğer bütün İnciller ise sahte sayılmışlardır.
Sahİhliklcri
üzerinde karar kılınan bu İncilleri okuyan akıl ve insaf sahipleri, daha o
dönemde bu dört İncil arasında büyük farklılıklar olduğunu gördüler. Kilise
babalarının, bu dört İncilin muhtevalarının aynı olduğu şeklindeki ısrarlı
İddialanna karşılık, yine bazı kilise babalan, İncillerin sayısının birden
fazla olmasını hazmedememiş ve dört İncili birleştirerek bir kitap haline
getirmeye çalışmışlardır. M.S. ikinci yüzyılda Süryanî asıllı
56) M.Yearsley,
a.g.e., s. 105
57.) M.Yearsley, a.g.e.j s.105
66
Tatian,
"Dört İncilin ma'nasını kapsayan" anlamına gelen
"Diatesscron" isimli bir İncil yazmıştır. Bu İncil, dört İncildeki
bilgilerin birleştirilerek tek metin haline getirilmesi ile meydana gelmiştir.
Rivayet edildiğine göre "Dİatcsseron*'u ilk olarak Tatian'nın hocası
Justinuous, Yunanca olarak yazmış, Tatian ise daha sonra bunu Süryanîceye
çevirmiştir(58).
Hz,
İsa’dan hemen sonra Hristiyan dünyasında ortaya çıkan ihtilaflar, muhtevaları
birbirinden oldukça farklı İncil ve Risaleleri ortaya çıkarırken, öbür yandan
Hrisliyanlann, Yahudi Tanahını Eski Ahid diye İsimlendirerek kabul etmeleri
üzerine, bu Eski Ahid üzerinde daha birinci yüzyılda Yahudilerle Hristiyanlar
arasında münakaşalar çıkmıştır.. Yahudilcr, Hristiyanlann elinde bulunan Eski
Ahidin Yunanca tercümesi"Scptante"nİn, kendi ellerinde olan Tanahın aynısı olmadığını, Septantede birçok
tercüme yanlışları bulunduğunu
söylemişlerdi r(59). Böylece; Yeni Ahid üzerinde Hristiyanlar arasında meydana
.gelen ihtilafa, Eski Ahid üzerinde Yahudilerle Hristiyanlar arasında meydana
gelen ihtilaf da eklenmiş oldu. Halen elde mevcut Hristiyan Eski Ahidinin
Yunanca tercümesi ile, İbranice Yahudi Tanahı karşılaştırılınca, gerek
kitapların sayısı ve gerekse bu kitapların muhtevası bakımından birtakım
farklılıkların olduğunu görürüz. Bu hususu daha önce belirtmiştik.
M.S.
ikinci asnn sonlanna doğru Eski ve Yeni Ahidin birleştirilerek Hristiyan
Kİtab-ı Mukaddesinin ortaya çıkarılması ve dördüncü asırda Yeni Ahidde yer
alacak olan kitapların teshili
çalışmaları sonucu, ortaya çıkan Kitab- ı Mukaddes kolleksiyonu, Hristiyanlar
tarafından çoğaltılarak her tarafa dağıtılmaya başlanmıştır. Daha önce ortaya
çıkan değişik İncil ve Risalelere ilâve olarak, bu defa sahihliklcri üzerinde
karar kılman kitapların çoğaltılması esnasında ortaya çıkan farklılıklar
eklenmeye başlamıştır. Ancak hemen ilâve etmek gerekir ki, dört İncilin
dışındaki diğer İnciller, uzun süre Hristiyan dünyasında dolaşmaya ve kabul
görmeye devam etmiş ve bunları benimseyen, hatta savunanlar olmuştur. .Mesela
M.S. 209 yılında Aziz İrene, bu İncillerin aslında tek .bir İncilin muhtelif
suretleri olduğunu iddia etmişti. Aslında üçüncü
58) îshak İbrahim Faris, Medhal
ile'l-Ahdİ'l-Mesihiyye’l-Evvel, Mısır,?, s. 100 ; Emest R.
Trattner, Unravelling the book of Books,New
York, 1929, p. 283
59) el-Cuveynî,
a.g.c., s. 33 .
67
♦UJOLI.iı„LL J|_;
asnn
başlarına kadar Hristiyan dünyası .ihtilafın hangi boyutlara ulaştığının pek
farkında bile değildi. M.S. 216 yılında İskenderiyeli Aziz Clement, her
Hristiyanın, dört İncilin sahih, diğer İncillerin sahte olduğuna inanması
gerektiğini açıklaması üzerine, Hristiyan dünyası konuya vakıf olmaya
başlamıştır(60). Konsİl kararları İle
pekiştirilen Clement’in bu görüşünün arkasından, otantik sayıları nüshalann çoğaltılmaya başlandığım, bu
çoğaltma > sırasında bir kitabın birbirinden farklı kopyalannın ortaya
çıktığını tesbit ediyoruz. Aslında kilise, sadece sahihlikleri kabul edilen
kitapların kopya edilip çoğaltılmasına müsade etmişti. Fakat, bu çoğaltma işi
başından itibaren bir pları dahilinde ve
kontrollü olarak yapılamadığından, farklı kopyaların ortaya çıkışı
engellenememiştir. Kopya işi başlangıçta ferdî ve düzensiz bir şekilde
yapılmış, bu yüzden telafisi imkânsız farklılıklar ortaya çıkmıştır. Nüshaları
çoğaltma ve kopya işleminin iyice çığınndan çıktığını gören kilise, işe yeniden
müdahele ihtiyacını hissetmiş ve herkesin rastgele kopya ve çoğaltma işine
girmesini engellemeye çalışmıştır. Kilise, bir tehlikeyi önlemeye çahşırkan,
daha büyük bir tehlikeyi davet etmiş, kopya işinde okuma yazma bilen köleleri
bu işle görevlendirmiştir. Kölelerin elinde çoğaltıları her kitabın, yeni kopyasında hatalar ve
farklılıklar daha da artmış, nüshalar arttıkça farklılıklar da çoğalmıştır.
Kölelerin dikkatsiz ve düzensiz yazmaları sonunda ortaya çıkan hataları
düzeltmek üzere, kilise, yeni nüshaları tashih etmek için çalışmalara
başlamıştır, Origen'nin. kardeşi Pamphilus, çoğaltıları nüshaları
yeniden inceleyerek gerekli düzeltmeleri yaptıktan sonra bunları halka
vermeye başlamıştı. Ama bu tashih işi uzun süre devam edememiş (veya tam olarak
kontrol edilememiş olacak ki, farklı kopyaların ortaya çıkmasını durdurama-
mıştır.
Bir süre
sonra Kitab-ı Mukaddes yazma işi, özel bir meslek haline gelmiş ve bu işle daha
ziyade münzeviler meşgul olmaya başlamışlardır. Münzevilerin yanısıra gençlerin
ve okul çocuklarının da istinsah ve kopya işine girdiğini kaynaklardan
öğreniyoruz. Tabiî kİ bunun da bir takım sakmcaları ortaya çıkmaya başladı ye Charlemagne gibi
kişiler bunu farkederek bu işle sadece köle ve çocukların değil, büyüklerin de
uğraşması gerektiğini söylemişler
60) Ali
Abdülvahid Vafî, el- -Esfanı'l-Mukaddese,s. 107
68
ve yaşlıları bu işle gÖrevlendirmişlerdir(6.1). Köle ve
çocuklar tarafından yapıları kopyalardaki
hatalar, Pamphilus'un yaptığı gibi bir süre tashih edilmiş ama, dağınık
Hristiyan dünyasında siyasî bir otoritenin yardımı olmaksızın bunun tam olarak
başarılması imkânsız olduğundan, kilise babalarının gayretleri bu konuda
yetersiz kalmıştır. Kitapları çoğaltanlar, bir yandan işin ehemmiyetini tam
olarak kavrayamadıkları için, kopya esnasında laubalilikler yapmışlar, diğer
yandan imlâ kurallarını tam olarak bilmedikleri İçin yazarlarken fahiş hatalar
yapmışlardır. Bu acemi yazarlar, bazen önlerinde bulunan yazma nüshayı tam
olarak okuyamadıklarından rastgele yazmışlar, bazen bir satın, bir cümleyi
okuma güçlüğü veya unutkanlık sebebi ile atlamışlardır. Mezhep taassubu
yüzünden yapıları ilâve ve çıkarmalarla
adeta neredeyse her nüsha ayri bir kitap haline gelmiştir.
Kitapları
kopya etme işinde çoğaltma, ilk nüshalara bakılarak yapılmamış, kopya edilmiş
nüshalardan yeni kopyalar yapılmıştır. Dolayısı ile en eski nüshadan yapıları kopyalarda meydana gelen hatalar, bu
kopyalardan, yeniden kopya edilen nüshalara aynen geçmiş, bir kitap ikinci
olarak kopya edilirken kopyayı yapanın yeni hataları bu kopyaya eklenmiş,
ikinci kopyadan üçüncü kopyayı yapan, birinci ve ikinci kopyacının hatalannı
aynen tekrarladığı gibi, kendisi de yeni hatalar ilâve etmiş, dördüncü,
beşinci, altıncı ilah., kopyacılarda böylece hatalar ve farklılıklar katlanarak
artmıştır.
Kopya
işinde zincirleme hatalar ve> farklılıklar devam edip dururken, kilise bunu
önlemekten ziyade, konunun incelenerek, farklılıkların ortaya çıkarılmasına
yarayacak İlmî araştırmaların yapılmasını yasaklama yoluna gitmeyi tercih
etmiştir. Kilise,Yeni ve Eski Ahidde yer aları
bütün kitapların vahiy mahsülü olduğunu, bunlarda herhangi bir hata ve
yanlışlık olamıyacağını iddia ederek, bu kitaplar üzerinde çalışma yapılmasını
engellemiştir.
Bugün
Kilisenin elinde olan en eski Kitab-ı
Mukaddes yazması, M.S. 1000'li yıllara ait olan bir yazmadır. Bu yazmanın, M.S. 300’lü
yıllarda kaleme alınmış bir yazmadan direkt olarak kopya edildiği ileri
sürülmektedir. Ancak, bu ilk nüsha şu anda elde yoktur, bilgimiz sadece 1000'li
yıllarda kopya
61) E. Von
Dobschütz, a.g.md., s.579-615
69
edilmiş
nüshadaki bilgiye dayanıyor, başka hiçbir delil olmadığından herhangi bir
mukayese imkânı da yoktur. Kilise, özellikle Kutsal kitaplarını matbaada
bastırmaya karar verince, en sağlam metni ortaya çıkararak baskıda bu metne
dayanmak istedi. Fakat kilisenin yapmak, istediği revizyon İmkânsızdı. Bir kere
elde orjinal metin yok, 300’lü yıllara ait olduğu söylenen en eski kopya da
yok, 1000’11 yıllarda kopya edildiği söylenen metnin ilk kopyaya dayandığını
gösteren başka bir delil de yok, böyle olunca revizyon ne ile yapılacaktır?
Hristiyanlann
ellerinde bulunan parçalar halindeki en eski kopyaların bir kısmı günlük olarak
yazıları alelâde yazılar türünde
olduğundan ve bunlar hem çok, hem de dikkatsiz kullanıldığından çabuk yıpranmış
ve kullanılamaz hale gelmiştir. Bununla birlikte biraz önce belirttiğimiz gibi
eskiden kalma bazı kısmî yazma kopyaları
vardır. Bunlar dosyalar halinde muhafaza edilmekte olup üç kısma
aynlırlar : 1- Parşömen üzerine orjinal dilde yazılmış kopyalar, bunlara
"Biblİcal Manuscripts" adı veriliyor. 2- Orjinal dilde olmayan
Süryani- ce, Koptca, Latince vb. dillerde yazıları yazmalar, bunlara "Versiyon" (tercüme)
adı veriliyor. 3- İkinci asırla beşinci asır arasında kilise babalarının yazdıkları eserler. Kilise sori zamanlarda bu üç kaynağı
kullanarak en güvenilir nüshayı elde etmeye çalışmaktadır.
Kitab-ı
Mukaddesin, Eski Ahid kısmının orjinal dilinin İbranice olmasına karşılık, Yeni
Ahid kısmının orjinal dilinin Yunanca olması, kilisenin karşısına bir problem
olarak çıkmıştır. Hz. İsa ve Havarilerinin, Eski Ahidi orjinal dili olan İbranice ile okuyup anladıktan ifade
edildiğine göre, Eski Ahidin Yeni Ahidle birleştirilip yazılması sırasında
neden İbranice orjinal nüshası değil de, Yunanca Yetmişler tercümesi esas
alındı? Buna şöyle cevap veriyorlar: Yeni Ahid, orjinal dili olan Yunan lisanı ile yazılmıştır, Eski Ahid de
aynı dille yazılarak uyum sağlama yoluna gidildi. Fakat Yahudiler, Yetmişler
tercümesinde birçok hata ve yanlışlığın Olduğunu söylediklerine göre, orjinal
İbranice nüsha olduğu gibi yazılsa daha iyi olmaz mıydı? Nitekim M.S. beşinci
yüzyılda St. Jerome, Eski Ahidi Latİnceye çevirirken, Yunanca Yelmişler
tercümesi yerine, İbranice nüshayı takip etmiştir.
70
4 - İSLÂM
DÜNYASINDA YAPILARI ÇALIŞMALAR :
Yedinci
yüzyıla kadar Hristiyanlar, bir yandan kendi iç problemleri ile uğraşırken,
öbür yandan dinlerini yaymak için azamî gayreti göstermişler ve ulaşabildikleri
her yere Kitab-ı Mukaddesi yaymaya çalışmışlardır. Hristiyanlar bu çalışmalarında
oldukça başanlı sonuçlar almışlar ve dinlerini Asya, Avrupa ye Afrika’da hızla
yaymışlardır. Ancak yedinci yüzyılın başında Hristiyanlığı yayma çalışmaları
çok ciddi bir engelle karşılaşmıştır. İslâm i yetin zuhuru ile bu hızlı yayılma
birdenbire durdu ve kısa süre sonra da Asya ve Afrika'da gerilemeye başladı.
Çünkü İslâmiyetin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim, Kitab-ı Mukaddese karşı ciddi
bir rakip olarak ortaya çıkmış ve Tevrat ve İncillerde birtakım tahrifat ve
değişikliklerin olduğunu belirterek, Kitab-ı Mukaddesin kutsallığı ve sıhhati
üzerinde insanları düşünmeye davet
etmiştir(62).
Kur’an-ı
Kerimin, Tevrat ve İnciller üzerindeki bu teshilleri üzerinde araştırma yapan
müsteşrik Goldziher, Semavî kitaplara, yani Kitab-ı Mukaddeste yer aları kitaplara tahrifat isnadında bulunan ilk
kitabın, Kur'an-ı Kerim olduğunu söylemcktedir(63). Halbuki daha önce
belirttiğimiz gibi, daha Hristi- yanlık bir din olarak ortaya çıkmadan Önce,
miladdan önceki asırlarda ortaya çıkan bazı Yahudi mezhepleri, sadece kendi
ellerindeki Tevratın doğru olduğunu, diğer mezheplerin ellerindeki Tevradarda
birtakım tahrifat ve değişikliklerin olduğunu söylemişlerdi. M.S. ilk asırlarda
bu defa Yahudiler, kendi ellerindeki Tanah İle Hristiyan Eski Ahidi arasında
farklılıklar bulunduğunu beyan etmişlerdi. Yine İslâmiyet ortaya çıkmadan önce
Celcus vb. bir çok müellif, eserlerinde İncillerde birtakım tahrifatın olduğunu
beyan ettikleri gibi, birbirine rakip durumunda olan ilk dönem Hristiyan mezheplerinin herbiri
de,
62) Kur'an-ı Kerim, A'raf j 162
63) Ignatz Goldziher, Ubcr Muhammedanische
Polemik Gegen Ahi al-Kitab, Zeitschrift der
Deutschen Morcnlandischen Gesclchaft, XXXII,
Leipzig,1878, p.341-387
71
sadece
kendi ellerindeki İncilin doğru, diğer İncillerin sahte olduğunu iddia
etmişlerdi. Goldzİher'in, Kur'an hakkında bu hükmü verirken, anlaşıları "Bible" tarihlerine gözatmadığı
anlaşılıyor. Yine Müsteşriklerden Hrschfîeld, Kur’an-ı Kerimin Tevrata
bakışının, Yahudi Karaim mezhebinin Tevrata bakışına benzediğini Söylüyor. O,
Karaîlerin, Yahudi hahamlarının Tevratı tahrif ettiklerini iddia ettiklerini,
Karaî eserlerde geçen bu İddianın, Kur’an-ı Kerimde de aynen tekrarlandığını
söylemek sureti ile Tevratın tahrif edilmesi ile ilgili ifadeleri, Kur’an-ı
Kerimin, Karaî eserlerden iktibas ettiğini ileri sürüyor(64). Hrschfıeld'in
gözünden kaçan bir hususu belirtmekte fayda görüyoruz. Karaim mezhebi,
İslâmiyetin zuhûrundan sonra ortaya çıkmış bir Yahudi mezhebi olup, bu mezhep
ortaya çıkmadan önce Kur'anın nüzulü tamamlanmıştı. Dolayısı ile Kur’anın, bu
mezhepden herhangi bir şeyi alması imkânsızdır. Hadise belki de
Hrschfıeld'iriiddİasının tamamen aksine olabilir. Belki de Karaim mezhebi, bu
konuda Kur'andan istifade etmiş olabilir. Şayet Hrschfield’İn kasdi, Karaim
mezhebi ortaya çıkmadan önce bu mezhebin dayandığı temel esaslara dayanan ve
İslâmdan önce mevcut olan bazı Yahudi
mezhebleri ise, Hrscfield bu defa Goldziher’i yalanlamış olur. Çünkü Goldziher,
Tevrata ilk tenkidi Kur’anın yönelttiğini iddia etmektedir, Hrschfield ise,
daha önce Tevrata yöneltilen tenkidleri, Kur’anın, kendinden önceki eserlerden
aldığını ileri sürmektedir.
Kur’an-ı
Kerimin isim zikretmek sureti ile Tevrat ve İncilde tahrifat olduğunu
belirtmesi, Hristiyanhğın yayılmasında ciddi bir engel teşkil etmeye
başlamıştır. Kur'anda olduğu gibi Hadis-i Şeriflerde de aynı tema işlenmiş, Hz.
Muhammed (S.A.S.), Mekke ve Medine'de bulunan Yahudi ve Hristiyanlarla
konuşurken, Tevrat ve İncilde birtakım tahrifatın olduğunu onlara söylemiştir.
Hz Muhammed'in irşad çalı şm al an sadece Mekke ve Medincli Müşriklere yönelik
değildi. O, Müşriklerle birlikte Mekke ve Medinedekİ Hristiyan ve Yahudileri de
İslâma davet ediyordu. Hristiyan ve Yahudilerin İslama davet edilmeleri
esnasında onun ençok temas ettiği husus, Tevrat ve İncilde tahrifat ve
değişikliklerin olduğu, dolayısı ile bunlann hükümlerinin nesholunduğu, ve
Kur’an-ı Kerimin bu kitaplardaki hata ve tahrifatı tashih edici olarak gönde-
64) Hartwig
Hrschfîeld, New Researches into the Composition and Excgesis of the Quran,
Jewish Quarlerly Review, V, XIH, London.1902, p. 223
72
rildiği
gerçeği idi, Hz.Muhammed(S.A.S.), Hristiyan ve Yahudileri ikna etmek için zaman
zaman İncil ve Tevrattaki tahrifleri örneklerle açıklıyor, bu kitaplardaki
tutarsızlıkları ve çelişkileri gözler önüne seriyordu. Onun bu etkili
faaliyetleri sonunda, birçok Yahudi ve Hristiyan, İslâmî kabul ederek Sahabe-i
Kiram arasına dahil olmuşlardır. Hz. Muhammed'den sonra Sahabe, Tabiîn ve
onlardan sonra gelenler, hep onun metodu ile, yani Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve
İncille karşılaştırmak sureti ile İslâmî yaymaya devam etmişlerdir. Onlann ayet
ve hadislere dayanarak yaptıkları bu çalışmalar, bilhassa Necran, Filistin ve
Suriye’de birçok Hristiyanın kendi dinlerini terkederek İslâmiyete girmelerine
sebep olmuştur.
Hicrî
üçüncü asra kadar bu şekilde yürütülen çalışmalar, gitgide daha sistemli bir
hale gelmiş, bu asnn ortalarından itibaren İslâm dünyasında Hıristiyanlık vç
Kitab-ı Mukaddes ile ilgili olarak eserler yazılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda
daha önce Hristiyan İken bilahere müslüman olan Ali b. Rabban et- Tabcrî isimli bir müellif,
"ed-Din ve'd-Devle" adlı bir eser yazarak, Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve
İncille karşılaştırmış ve İslâmiyetin Hristiyanlığa karşı üstünlüğünü ortaya
koymuştur(65).
İslâm
dünyasında Hristiyan inancının yanlışlığını belirtmek üzere sık sık Hristiyan
din adamları ile diyaloglara girilmiş, Hristiyan krallar ve diğer ileri
gelenler zaman zaman mektuplarla İslâma davet edilmişlerdir. Bu tür mektupla
davetlerden biri, Hicrî 208 yılında Abdullah b, İsmail el-Haşitnî'nin,
Abdülmesih b. İshak el-Kindî'ye yazmış olduğu mektupla yaptığı davettir.
Haşimî, bu mektubu ile Hristiyan olan el-KindFyi
İslâma davet etmiştir. İslâm aleminde bu mektup, Kur’an ve Hadisten sonra
Hristiyanları İslâmiyete davet eden ilk
telif olarak kabul edilmektedir(66). Bu asırdan itibaren Müslümanların telif
ettikleri eserlerin genelikle isimleri, "er-Redd alc’n-Nasârâ" (Hiristiyanlara
Reddiye) şeklindedir. Bu eserlerde başta Tevrat ve İnciller olmak üzere Kitab-ı
Mukaddesin içinde yer aları bütün
eserler incelenmiş, bu incelemelere dayanılarak, Hristiyanlığın muharrefliği
ispatlanmaya çalışılmıştır.
65) İbrahim el-Hardlu, et-Tevrat ve'l-Yehûd fi
Fikri İbn Hazm,Hartum,1984, s. 15
66) Abdülmecİd eş-Şercfi, el-Fikru'I-lslâmî
fi'r-Red ale'n-Nasârâ,Tunus, 1986, s. 121
73
Hicrî
üçüncü asırdan itibaren Hristiyanlığa reddiye yazarak Eski ve Yeni Ahid
üzerinde çalışmalar yapan İslâm alimlerinden bazıları şunlardır: Darar el-Arnr (190/806); Ebu Sehl
b, cl-Mu'temir (210/825); Ebu Musa b. Sabih el-Merdan el-İskafî(240/854);
cl-Kasım b. İbrahim el-Hüsnî er-Ressî (Ö1.246/860); Ebu Yusuf Yakub b. İshak
el-Kindî (252/866); Ebu Osman Amr b. Bahr el-Cahiz (255/869); Muhammed b.
Sahnun(256/869); Ebu’I-İyaz el-İranşenrî(259/873); Ebu'l-Huzeyl el-İlaf
(266/840); en-Naşiu'l-Ekber(293/906); Ebu İsa Muhammed b.Harun el-Varrak
(297/910); Ahmed b.Muhammed el-Kahtebî (300/912); Ebu’l-Kasım el-Belhî
el-Kâ’bî(319/931); Ebu Haşim el-Cübaî(321/933); eh Hascn b. Eyyub(378/988);
Ebu'l-Hasen Ali b. İsa er-Romanî (384/994); Ebu Süleyman el-Mantıkî(391/1000);
Ebu Bekr Muhammed b. ct-Tayyib el- Bakillanî(403/1013); vb. kimscler(67). Bu
kimseler ya direkt olarak Hiristiyanlı- ğı ele alarak Kilab-ı Mukaddes üzerinde
çalışmış ve bu konuda müstakil eserler vermişler veya yazdıkları hacimli eserlerde konu ile ilgili olarak
kısmî çalışmalar yapmışlardır.
Hicrî
beşinci asırdan itibaren Kitab-ı Mukaddes üzerinde çalışmalar yapan İslâm
alimlerinin daha sistematik çalıştıklarına ve daha hacimli eserler verdiklerine
şahid oluyoruz. Bu tür eserler veren âlimlerden bazıları şunlardır: Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Hazm
(456/1063); Abdülmelİk b. Abdillah el-Cüveynî (478/1085); Huccetü'l-İslâm Ebu
Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazalî (505/11117; Ebu'l-Bcka Salih b. el-Hüseyn
el-Cafcrî (618/1221); Şihabuddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. İdris el-Karalî
{684/1285); Said b. Hasen el-İskenderanî(720/l 320); Ebu'1-Abbas Ahmed b.
Teymiye (728/1327); Şem- suddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ebi Bekr b. Kayyım
el-Cevziyc(751/1350); Abdullah b. Abdillah et-Tercuman (823/1420); İbrahim
Müteferrika (1747); Hacı Abdi Bey (1886); Rahmetullah Efendi (1306/1888);
Harputlu İshak Hoca (1892) Şeyh Muhammed Ali b. Abdurrahim et- Tiybî
(1317/1899); Yusuf b. İsmail en-Nehbanî (1932) vb. kimseler. Bilhassa XIX ve
XX. yüzyıllarda eser yazanlar, daha ziyade kendi dönemlerinde artan misyoner
faaliyetlerine karşılık, İslâmiyet! savunma maksadı ile Kitab-ı Mukaddesi
inceleyerek, bu kitap üzerinde çalışmışlardır. Misyoner faaliyetlerine karşı,
konu üzerinde
67) eş-Şercfî,
a.g.e., s. 153-169
74
çalışarak
eserler veren şu isimleri ilâve etmek mümkündür. Sırn Paşa (1895); Ahmet Kemal;
Ahmet Midhat Efendi (1911); Abdülahad Davud; Haşan Sabri vb. İsimler (68),
Görüldüğü
gibi Hristiyanhk ve Kitab-ı Mukaddes üzerinde İslâm dünyasında yapıları çalışmalar Kur'an ve Hadis ile başlamış,
Hicrî ikinci asnn sonlanndan itibaren, önce reddiye türünden eserler verilmiş,
daha sonra Hicrî dördüncü asırdan itibaren, bilhassa Tevrat ve İncilleri
sistematik bir şekilde inceden İnceye tetkik eden eserler ortaya konmuştur,
M.S. XV. asra kadar İslâm dünyasında çok canlı bir şekilde yürütülen Kitab-ı
Mukaddes üzerindeki çalışmalar, XVI. yüzyılda hızını kaybetmiş, bundan sonra üç
asra yakın bir süre bu alanda kayda değer bir eser yazılamamıştır. İbrahim
Mütefcrrika’nın eseri istisna edilirse, XIX. yüzyıla kadar üç asra yakın
sürelik bir boşluk olduğunu, İslâm dünyasında bu üç asır zarfında Hristiyanhk
ve Kitab-ı Mukaddes ile ilgili bütün çalışmaların ihmal edildiğini tesbit
ediyoruz. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yansında İslâm dünyasında yeniden bir
kıpırdanma meydana gelmiştir. Hristiyan misyonerlerinin Uzak Doğu'da,
Hindistan’da, Endenozya’da,' Afrika'da, hatta Arap topraklarında İslâmiyet
aleyhine yoğun bir propaganda faaliyetine girişip, müslümanlar arasında
Hristiyanhk ve Kitab-ı Mukaddes propagandası yapmaya başlamaları üzerine, bu
yüzyılın ikinci yansından itibaren başta Hindistanlı Rahmetullah Efendi olmak
üzere birçok İslâm alimi, İslâma yapıları
hücumları karşılamak ve misyonerlerin
ithamlannın doğru v
olmadığını
ispatlamak üzere, Kitab-ı Mukaddes üzerinde ciddi çalışmalar yapmışlar ve bu
kitaptaki çelişki ve tutarsızlıktan ortaya koymuşlardır.
68) Mehmet
Aydın, Müslümanların Hristiyanlığa Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konulan,
Konya, 1989, s. 60-109
75
.LUILUİU
5-HRİSTİYAN BATI DÜNYASINDA YAPILARI ÇALIŞMALAR:
Hristiyanhk
bir din olarak ilk defa Filistin'de ortaya çıkmasına rağmen, İslâmiyetin ortaya
çıkmasından kısa bir süre sonra, Asya kıtasındaki etkisini ve ağırlığını
kaybetmiş ve Avrupa’ya yerleşmiştir. Hz. İsa’dan sonraki ilk yüzyıllarda
Filistin, Suriye ve Anadolu'da yaşayan Hristiyanhk, birçok önemli merhaleleri
bu topraklarda geçirmiştir. Daha Önce bahsetmiş olduğumuz konsiller,
kanonizasyon hadisesi, sahih ilân edilen nüshaların çoğaltılma işlemleri gibi
hadiselerin büyük bir kısmı, Bizans’ın Asya kıtasında kaları topraklarında gerçekleşmişti(69). Asya'da
İslâm hakimiyetinin yayılması sonucu, Anadolu’dan da çıkmak zorunda kaları Hristiyanhk, önemli bütün çalışmalarını
Avrupa'da yürütmeye başlamıştır. Mamafih, Hristiyanhk daha birinci asırda
Roma’ya kadar gitmiş, Avrupa'nın muhtelif ülkelerinde Hristiyan cemaatler
birinci asırdan itibaren varlıklarını hissettirmişlerdir. Ancak bu cemaatlerin,
yukarda bahsettiğimiz mühim hadiselerde önemli bir rolü olmamıştır. Bizans-Roma
rekabeti neticesinde Roma'nın, Katolik Hristiyanhğın merkezi haline gelişinden
sonra batı, Hristiyan dünyasında ağırlığını hissettirmeye başlamıştır.
Roma’nın, Katolik Hristiyanhğın merkezi olarak ortaya çıkmasından sonra,
Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları çalışmA-
lar, batıda devam ettirilmiştir.
Bilhassa
Yeni Ahidin kanonizasyonundan sonra başlayan kopya işinde, Avrupa'daki
kiliselerin de faal olarak çalıştıklarına şahit olmaktayız. Batıda, kopya ve
çoğaltma işinde meydana gelen aksilikleri gidermek için, bir takım tedbirlerin
alındığını biliyoruz. Bilhassa çocuklann ve kölelerin kopya işinde dikkatsiz
davranarak büyük hatalar yapmalarına engel olmak için, batı kilisesi bir takım
tedbirler almış, bu işi küçüklere ve kölelere bırakmayıp, büyüklerin yapması
gerektiğini söylemiş ve bu yolda direktifler vermiştir(70). M.S.
69) George Every, Clıristian Mythology, London,
1970, p. 19
70) Ahmed Abdülvahhab, îhtilafat fi
Teracimİ'l-Kitabi'l-Mükaddes ve Tatavvurat Hamine fi'l-Mesihiyye,Kahire,1987,
s, 19
76
beşinci
yüzyıldan sonra, bilhassa İtalya ve Ispanya'da Eski ve Yeni Ahidin Latinceye
tercümeleri yapılmış, özellikle Yeni Ahidin Yunanca nüshaları ile, bu tercümeler karşılaştırılarak mukayese
yoluna gidilmiş, bozuk nüshalardan kurtulup esas orjinal nüshalara en yakm
nüshalar ortaya konmaya çalışılmıştır. Özellikle matbaanın icadı ile birlikte,
Kitab-ı Mukaddes basılmaya başlanınca, basılı nüshanın dayanacağı yazma
nüshalar konusunda yoğun çalışmalar yapılmıştır(71). Doğu kiliselerinin Kitab-ı
Mukaddes üzerindeki araştırmalara karşı takındığı tavrı, batı kiliseleri de
aynen benimsemiş ve kopya tashihi dışında herhangi bir şekilde bu kitap
üzerinde bir İnceleme yapmaya izin vermemiştir(72). Başta Roma kilisesi olmak
üzere batı kiliselerinin hepsi, Kitab-ı Mukaddeste yer aları bütün kitapların vahiy mahsülü olduğunu, bu
kitapların muhtevaları hususunda herhangi bir tereddüde mahal bulunmadığını öne
sürmüşlerdir(73). Fakat, konuya orta çağlarda azda olsa bazı kimselerin
eğilmeye başlad ıkları da görülü yor
(74). Bunlardan bir tanesi Mopsuestalı Theodore olup o, Hz. Davud’un
Zeburundaki bazı şiirlerin, Davud’dan çok sonraki sürgün dönemlerine ait olması
gerektiğini söylemiştir. Yahudi asıllı îsaac ben Jesus(1501), Tekvinde geçen
bazı ifadelerden, bu kitabın Hz.Musa’dan sonraki bir dönemda yazıldığının
anlaşıldığını belirtmiştir. Yine Yahudi araştırmacılardan İbn Ezra, Tevratın
muhtelif yerlerinde geçen ifadelerden, bu kitabın, Hz.Musa’dan çok sonraları kaleme alınmış olduğunun ortaya çıktığını
söylemiştir(75).
Roma
kilisesine karşı, M.S. XVI. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan başkaldırma
hareketi İle beraber, bu hereketi başlatanlar hem Yeni, hem de Eski Ahid
üzerinde ciddi tartışmalar açmışlardır. Bu işe öncülük edenlerden biri Martin
Luther( 1489-1546) olup o, hem Yeni , hem de Eski Ahid üzerinde korkusuzca
tcnkidler yapmıştır. O, Tevratın Hz. Musa zamanında yazılıp yazılmadığını
tartışarak, eğer bu kitabın Hz.Musa tarafından yazılmamış ise,
71) J. Palerson Smyth, How Wc Gol Our Bible,
London,?, p. 3
72) J. Palerson Smyth, a.g.e., s. 8-10
73) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615
74) George Every, a.g.e., s. 19
75) J.Slrachan, a.g.md.,s. 314-318; Ö. Faruk
Harman, a.g.e.,s. 211-212
77
kimler
tarafından yazılmış olabileceğini bulmaya çalışmıştır. Luther, Eski Ahidin
Nebiler kısmında bulunan bazı kitapların, bu Yahudi peygamberler tarafından
değil de, redaktörler eli ile yazıldığını söylemiştir. Luther, Yeni Ahid
üzerinde de çalışarak, daha önce Matta, Markos, Luka, Yuhanna şeklinde yapıları sıralamayı değiştirmiş ve Matta İncilini
birinci sıradan üçüncü sıraya koymuştur, On^ı göre, Pavlos'un İbranilere
Mektubu, Pavlos. tarafından yazılmadığı gibi, onun dışında başka bir Havari
tarafından da yazılmamıştır. Yine Luthcr'e göre, Yuhanna İncilinin yazarı
Havari Yuhanna değildir. Yuhanna'nın Vahyi öyle karışık ve muğlak ifadelerle
doludur ki, bu kitaptan Hz.İsa’yı öğrenmek mümkün olamaz(76).
Jcan
Calvin( 1509-1564) de, Luther gibi Kİtab-ı Mukaddes üzerinde incelemeler yapmış
ve tenkid yöneltmiştir. Calvin’e göre, Yeni Ahidde yer aları Yehuda’nm Mektubunun kanonik olduğu
şüphelidir, ancak okunmasında fayda J
olabilir.
Pavlos'un İbranilere Mektubu kanonik olmakla beraber, bu eser aslında Pavlos'a
ait değildir. Yine ona göre, Eski Ahidde yer aları Joshua ve Samucl kitaplarının yazarları , Joshua ve Samuel değildir(77).
D. A.
Bodenstcin Carlstadt, XVI. yüzyılda "De Canonicis Scripturis" adlı
bir eser telif ederek, Hz.Musa'nın vefat hikayesinin Tevratta yer alması
dolayısı ile, onun kendi ölüm haberini yazamıyacağını belirtmiştir (78).
Kitab-ı
Mukaddes hakkmdaki kilisenin telkin ve*müdahclelcrinden kurtuluş, Ronesansla
birlikte ortaya çıkmıştır. Tabiî ilimler üzerinde yapıları İlmî araştırmalar, kozmoloji konusunda
Kitab-ı Mukaddesin verdiği bilgilerle açıkça çatışıyordu. Bacon (1561-1626) ve
Descartes (1596-1650) gibi felsefeciler, uzun süreden beri kilise tarafından
savunuları Tomistik sentezin altını
üstüne getirdiler. Avrupa'da pekçok kişi, kendi akılcı ve inkılapçı düşünceleri
ile kilisenin tesirinden kurtulmuş ve Kitab-ı Mukaddeste yer aları kitapların yazarları hakkında araştırma yapmaya başlamıştır. Bu
çalışmaları başlatanlar,
76) S, J, De Vries, Biblical eriticisin, History
of, l.D.B,, VJ, New York,1962, p. 413-418
77) S, J. Vries, a.g.ıncL, s. 413-418
78) J, Strachan, a.g.md., s.314-318
78
kilise
tarafından şiddetle suçlanarak yaptıkları çalışmalar engellenmeye
çalışılmıştır. Bu tür çalışmalar yapanlardan en önde gelenler, îngilteredc Hoo-
ker(1553-16OO), Hollanda'da Armİnius(l 560-1609), Alman-ya’da Calixtus
(1586-1656) vb. kimselerdir(79).
Batıda
Kitab-ı Mukaddes üzerinde kayda değer çalışma yapanlardan biri de Elîas Levita
(1538)dır. Ona göre İbranice Tanahta bulunan sesli harfler (harekeler) ve
aksanlar orjinal değildir, bunlar Tanah ilk yazıldığı sırada yoktu, ve sonradan
ilave edildi. Ona göre bu harekeleme işi, M.S. altıncı asırda yapıldı.
Onyedinci yüzyılda Kitab-ı Mukaddes üzerinde araştırma yapan Louis Coppel
(1586-1656), Tanahın kenarındaki Masorctik derkenarın, daha sonraki . bir
dönemde konulduğunu,Tanahın başlangıçta sadece sessiz harflerle yazılmasından
dolayı, bu kitapta telafisi kabil olmayan hataların olduğunu, dolayısı ile bu
metne güvenilemiyeceğini ileri sürdü(80).
"Joshuac
imperatoris Historia illustrata" isimli eserin yazan Andre Macs, Tevratın
Hz.Musa’dan sonra müdaheleye maruz kaldığını ve redakte edildiğini ileri
sürmüş, bu yüzden 1586 yılında kitabı kilise tarafından yasak kitaplar
listesine alınmıştır (81).
XVI.
yüzyılın ortalarında Slephanus, basıma hazırlamış olduğu Yeni Ahidde,
metinlerin muhtelif nüshalannda bulunan farklı okunuşları zikretmişti. 1550
yılında Great Mili, Stcphanusün hazırlamış olduğu bu metni olduğu gibi
yayınladı. Mili, bu yayından sonra, Yeni Ahid metnini güvenilmez ve şüpheli
hale sokmakla itham edildi. Onu, bu .yayınından dolayı sadece kilise babaları değil, aynı zamanda üniversite hocaları da
şiddetle eleştirdiler ve onun Hristiyan dinine karşı düşmanlıkla dolu, günah
İşlemeye temayüllü bir insan olduğunu söylediler. Çünkü o, bastırmış olduğu
Yeni Ahid metninde 30 binden fazla okunuş farklılıkları bulunduğunu
göstermişti(82). Stcphanus ve MİH'in ortaya koyduğu bu gerçeklerin yıkıcı
etkisini ortadan kaldırmaya
79) K. Grobel, ;tg.md„ s. 407413
80) K. Grobel, a.g.md., s. 407-413
81) Ö. Faruk Harman, a.g.c., s.21
82) M. M. Parvis, a.g.md., s.594-614
79
çalışan
Hristiyan dünyası, bu eseri çürütebilmek için birçok eserler kaleme almıştır.
1710 yılında Whitby, yazdığı bir eserle, Mill’in yayınına şiddetle çattı. Bu
arada Whitby'in eserine cevap vermek üzere Antony Collins, "Discourse of
Free Thinking" isimli bir kitap yazdı. Whİtby'i savunmak ve Collins’e
cevap vermek üzere, Richard Bentley, "Remarks Upon a Late Discourse of
Free Thinking'* isimli eserini kaleme aldı. Bentley bu eserinde, yazmalarda
bulunan farklılıkların Tann'nın bir lütfü olduğunu, bunlann bulunmasının Yeni
Ahide zarar değil, fayda sağladığını iddia etti(83).
XVII.
yüzyılda meşhur hukukçu Grotius (Huig Groot 1583-1645), Yeni ve Eski Ahid
üzerinde çalışmalar yaparak, Kitab-ı Mukaddeste bulunan kitaplara şerhler
yazmıştır. Luther ve Calvin'nin ileri sürdüğü fikirlere o da iştirak ederek,
îbranilere Mektubu Pavlos’un yazmadığını, Eski Ahidde yer aları Eyyub(Job) kitabının, Yahudi sürgününden önce
değil, sonra yazıldığını söyledi. Ona göre Luka, yazmış olduğu İncilini önce
İbranice olarak kaleme almış, sonra bizzat kendisi bu İncili Yunancaya
çevirmiştir. Grotius’un eseri "Annotata ad Vetus Testamentum”, kendisinden
sonra konu üzerinde çalışanlara rehberlik etmiş, pekçok araştırmacı
çalışmalarında bu eseri örnek almışlardır(84).
XVII.
yüzyılda Kitab-ı Mukaddes üzerinde ciddî eleştiriler yapanlardım biri de
Hobbes(1588-1679)'dir. Hobbes, yazmış olduğu "Leviathan" isimli
eserde, daha ileri bir adım atarak Tevratın tamamının Hz. Musa’dan sonraki bir
dönemde yazılmış olduğunu söyledi. O, iddiasını İspatlamak üzere Tevratın
metninden pasajlar sunarak, bunlann Hz.Müsa'dan sonra meydana gelen olayları zikrettiğini ve Hz.Musa'mn bunları söyleyip yazmasının imkânsız olduğunu
söyledi. Ona göre Joshua(Yeşu) kitabı da Joshua'dan çok sonra kaleme
alınmıştır. Hakimler kitabının 18: 30 kısmında geçen ifadelere bakılırsa, bu
kitabın sürgün sonrası yazıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır, Hobbes’e göre
Samuel, Krallar, Tarihler, Nehemya ve Ezra kitapları da sürgünden sonra kaleme alınmışlardır. Yine
o, Eyyub kitabının yazıldığı tarihin meçhul olduğunu, Davud'un Zeburunda ona
ait olmayan kısımlar bulunduğunu,
83) M. M. Parvis, a.g.md., s.594-614
84) K. Grobel, ,a.g.md., s.407413
80
Süleyman'ın
Mesellerinde de aynı durumun söz konusu olduğunu söylemekte, ayrıca Vaizler ve
Süleyman’ın Şarkılarının gerçekte Süleyman’a ait olmadıklarını İfade
etmektedir(85).
Yahudi
asıllı Baruh Spinoza(l 632-1677), felsefî'kabiliyeti sayesinde Kitab-ı Mukaddes
üzerinde pekçok tenkidler yapmış ve şu sonuçları elde etmiştir: "Eğer kutsal metinleri,
gerçekte olduğundan farklı göstermek için üzerlerine yüklenen peşin hükümlerden
sıyınr ve diğer bütün metinlere yaptığımız gibi, onlara da tenkid kurallarını
tatbik edersek, onlann hakikî mahiyetleri ortaya çıkar. O zaman bunlann birer
insan eseri olduğu, şüpheler, tezatlar ve yanlışlıklarla dolu olduğu anlaşılır.
On Emir, Hz. Musa tarafından yazılmış olamaz.Yeşu, Hakimler, Rut, Samuel ve
Krallar gibi kitapların metinleri de otantik(sahih) değildir"(86).
Spinoza, Yahudi sinagogundan atılmasından ondört yıl sonra, "Tractatus
Theologico-Politicus" isimli eserini yazmış, bu eserde düşüncelerini ne
bir Yahudi, ne bir Hristiyan ve ne de bir Ateist gibi düşünmeksizin dile getirmiştir.
Ona göre Eyyub kitabı, sürgün esnasında İbranice dışında bir dil ile
yazılmıştır, Daniel, Ezra, Ester ve Nehemya kitapları tek bir kişi tarafından
kaleme alınmıştır. Spinoza, İncillerin ve Risalelerin yazarlarının, aslında bunları birer peygamber olarak değil, birer muallim
olarak yazdıklarını ifade etmektedir. Hobbes'in "Leviathan" isimli
eseri ile birlikte Spinoza'nm "Tractatus"u, Hollanda’da mahkeme karan
ile yasaklanmış, bu iki eserin basılması, satılması ve elde bulundurulması suç
sayılmıştır(87).
Profesyonel
bir ilâhiyatçı olan Fransız Rİchard
Simon(1638-1712), Kİtab-ı Mukaddese girişler yazmıştır. O, önce Paris'teki
papaz okuluna devam etmiş, ancak orada gördüğü bazı şeylerden hoşlanmayarak bu
okuldan ayrılmış ve ilahiyat tahsiline başlamıştır. "Histoirc Critiquc du
Vieux Testament" İsimli eserinde Sİmon, Tevrattaki beş kitabın, gerçekte
Hz. Musa’ya ait olmadığını, bunların uzun çalışmalar sonunda nihaî bir
redaksiyonlannm yapıldığını belirtmiştir. Yeni Ahid üzerinde de çalışmalar
85) K. Grobel, a.g.md., s. 407-413
86) J. Strachan, a.g.md., s.314-318 ; Ö. Faruk
Harman, a.g.e.,s. 213
87) K. ( irobel, a.g.md., s. 407-413
81
.LUILilLliUi. ;J~_İ < ........... 1J, I J..İ
L
yapan
Simon, halen elde mevcut olan Matta
İncilinin, İbranice yazılmış olan ön
Matta ile bir alakasının olamıyacağını söylemiştir. Yeni Ahid ile ilgili olarak
""Histoire Critique du Texte du Nouveau Testament" vb. birçok
eser yazan R.Simon, metinlerin hangi zamanda, hangi yerlerde ve hangi
durumlarda bulunduklarını, bunlann üzerinde meydana gelen bütün değişmeleri tam
ve doğru bir şekilde bilmeden, kutsal kitapları
tam olarak anlamanın imkânsız olduğunu söylemiştir. Ona göre Kutsal
kitabın metni tadilata uğramış, metinde birçok değişiklikler meydana
gelmiştir(88).
XVIII.
yüzyılın başlarında İngiliz ilâhiyatçı Thomas Wooltson (1670- 1733), Yeni Ahid
üzerinde yaptığı çalışmalarda, bu kitapta Hz.lsa'ya nisbet edilen mucizelerin
aslında önemsiz masallar olduğunu söyledi. İnciller üzerinde yapıları bu tür çalışmalar, zamanla Almanya’da da
yapılmaya başlanmış, Hermann Samuel Reimarus, "Wolfenbuttel
Fragments" isimli eserinde, İncillerde Hz. İsa hakkında söylenen şeylerin
akılla bağdaşmasının imkânsız şeyler olduğunu, Hz.İsa'nm öğrencilerinin, onun
karakter ve niyetini, kasden olduğundan farklı olarak gösterdiklerini ileri
sürmüştür. Reimarus aynca, Sinoptik İncillerle Yuhanna İncili arasındaki
çelişkiyi ele almış, haça gerilme konusunda İncillere birtakım ilaveler
yapıldığını, yeniden dirilme konusunda abartmalı bilgiller verildiğini
söylemiştir(89).
Asıl
mesleği saray doktorluğu olan Yahudi
asıllı Jean Astruc(1684- 1766), ilk önceleri Protestan iken bilahere
Katolikliğe geçmişti. Astruc, Kitab-ı Mukaddes ile ilgili yerleşmiş bütün inançları altüst edecek fikirler ortaya atmaya
başlamıştır. O, araştırmalarını özel kütüphanesinde bulunan yazma eserlere
dayanarak yapmış ve incelemelerini tamamı ile bilimsel metodlara uygun bir
şekilde yürütmüştür. Daha önce R.Simon'nun farkına vardığı, Tev ratta bir
hadisenin bazen iki defa tekrarlanması hususu üzerinde dikkatini toplayan
Astruc, Tevratın İbranice metninde Tann’mn iki ayn isminin bulunduğunu,
Tann’ya, Tevratta izafe edilen Elohim ve Yahve isimlerinin aslında
birbirlerinin sinonimi (müradifı) olmadıklarını, çünkü bazı yerlerde sadece
Elohim adı geçerken, diğer bazı yerlerde ise sadece Yahve adının geçtiğini,
şayet Tevratı Hz.Musa yazmışsa bu tür farklı ifadeleri onun, ya hiç
88) ö. Faruk Harman, a.g.e., s.214-215; K.
Grobel, a.gjnd., s. 407-413
89) S. J. Vries, a.g.md;, s.413-418
82
- İLUfUİLLUnİd i.lj: ...................j.J._.|_.
kullanmaması
veya kullanmışsa ayn ayn yerlerde'değil, rastgele ve kanşık olarak kullanması
gerektiğini söylemiştir. Ona göre bu durum, Hz.Musa'dan sonraki dönemlerde yapıları kompozisyonlarda, farklı kaynaklardan
istifade neticesinde ortaya çıkmıştır. O, Tekvinin, en az iki veya üç ayrı
yazar tarafından kaleme alınmış metinlerden derlenmiş olduğunu, bu yazarlardan
herbirinin Tann için ayn ayn isimler kullandıklannı, dolayısı ile onlann metinleri,
aynen olduğu gibi alınınca bu durumun ortaya çıktığını söylüyor., Aynca Astruc,
Tekvin, ve Çıkışın ilk kısımlarında görülen Elohist ve Yahvist menşein
yanısıra, bu kısımlardaki bazı pasajlann ne Elohist, ne de Yahvist metinlere
benzemediğini; dolayısı ile üçüncü bir kaynağın var olduğunu söyleyerek üç
kaynak tezini ortaya attı,"Conjectures sur les Memoires Orijinaux dont il
Parait que Moise s'est Servi Pour Composer le Livre de la Genese".isimli
eserinde Astruc, Tekvin için dört sütun kullanmış, birincisini "A"
(Elohim kaynağı), İkincisini "B" (Yahvist kaynak), üçüncüsünü
"C" (Tekvinin 7:20-24 ayetleri), dördüncüsünü "D" (
İsraile ait olmayan malzemeler) harfleri ile işaretlemiştir. Ona göre Tekvin,
Hz.Musa zamanında yazılmıştır, ancak daha sonraki dönemlerin tembel ve cahil
yazarları, onu yeniden yazarlarken büyük yanlışlıklar ve hatalar yapmışlar ve
bu kitapta keyfî değişikliklere sebbep olmuşlardır(90).
Halle’de
İlâhiyat profesörü olan J. S,
Semler(l725-1792), "Abhandlung von der Freien Untersuchung des Canon"
vb. eserlerinde dördüncü İncil (Yuhanna İncili) ile Vahiy (Yuhanna'nın Vahyi)
kitabının, aynı kişi tarafından yazılmamış olduğunu, bu iki Yuhanna'nın, ayn
ayn Yuhanna'lar olduğunu söylemiştir. Semler'e göre, Havarilerin dışında kitap
ve risale yazanlann yazdıktan şeyler, vahiy ürünü değildir. Ona göre İbranilere
Mektup, vahiy ürünü değildir, Yehuda’nm Mektubu ise apokrifdir(91).
Astruct’un
Fransa’da başlatmış, olduğu çalışmalar, Avrupa’nın diğer ülkelerinde de devam
ettirilmiştir, İskoç rahip Alexander Geddes(1737-1802), Astruct’un açtığı
yoldan yürüyerek İngiltere'de Kitab- Mukaddes üzerinde ciddi araştırmalar
ortaya koymuştur(92). "Critical Remarks on the Hebrew Scrip- tures"
vb. eserleri ile, daha önce Astruct’un ortaya koyduğu teorinin tersine,
90) K. Grobel, a.g.md., s407-413
91) M. M. Parvis, a.g.md., s. 594-614
92) M. M. Parvis, a.g.md., s.594-614
83
.../inilti.,— ,-rtri - xx-„.
Tevratın
sadece iki veya üç metinden düzenlenmediğini, aksine Tevratın tamamının,
değişik çağlara ait ve İlmî değeri şüpheli bilgilerle dolu pekçok kağıt parçaları kolleksiyonlannın, Hz.Süleyman zamanında bir
kitap haline getirilmesi ile oluşturulduğunu söylemek sureti ile,
"Parçalar Hipotezi" (Fragment Hypothesis)ni ortaya atmıştır.
Geddes’in "Critical Remarks"ını Almancaya çeviren Vater ile Vette,
parçalar tezi üzerinde çalışmalar yapmışladır, pfe Vette, Tevratın Tesniye
kitabı hakkında yazdığı" Dissertatio Critica” isimli eserde Tesniye
kitabının,Tevratın diğer kitaplanndan gerek orijin ve* gerekse maksat
bakımından farklılık arzettiğini ileri sürdü. Ona göre s Tesniye
kitabı, Joshua (M.Ö.621)'nın saltanatı sırasında reformcu partinin, parti
program ve beyannamesi olarak yazılmıştır. Bu teori ile ilk defa, Kitab-ı
Mukaddes incelemeleri ile İsrail millî tarihi arasındaki alâka, ortaya konmuş
oldu. Wette, Joshua(Yeşu)’nın kitabını, Neviim (Nebilcr)in başına almıştır.
Halbuki Geddes, bu kitabı Tevrata ekleyerek ''Hexateuch”(altı kitap) teorisini
ortaya atmıştı. Wette bu görüşü ile, "Pentateuch"(beş kitap) teorisine
dönmüş 1 ı oluyor(93). Vater'e göre Tevrat otuzbir parçadan kompöze
edilmiştir. Bu görüşü çürütmek üzere Gottingenli Heinrich Evald, "Die
Composition der •; Genesis Kritisch Untcrsucht" isimli bir eser yazmıştır.
i
Modem
Yeni ahid tenkidçiliğinin öncülerinden Johann Jakob Griesbach (XVIII.Yüzyılın
ikinci yarısı), Yeni Ahidin tenkidü basımlarında, eski Yunanca nüshaların çok
önemli olduğunu öne sürmüştür. O, Yeni Ahid • yazmalarını üç gruba ayırmaktadır
: 1- Batı yazrhalan, 2- İskenderiye j yazmaları, 3- Bizans yazmaları. XVIII.
yüzyılda'Yeni Ahid üzerinde incelemeler yapan Albrecht Bengel, Yeni Ahid
basımlarında Yunanca metinlere ihtiyaç duyulmakla beraber, esas metne şehadeti
bakımından Latince tercümelerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini söylemiştir.
Aynı yüzyılda konu üzerinde çalışma yapanlardan John James Wettstein, yazmış
olduğu "Prolegomena"(giriş) isimli eserinde, hiçbir fikrin etkisi
altında kalmadan görüşlerini serbestçe açıklamıştır(94).
Alman
ilâhiyatçı Hebraist J. G. Eichhom( 1752-1827), üç ciltlik "Einle- itung in
das Alte Testament" isimli bir eser yazmış, bu kitabında araştırmasına
Tekvinden başlamış ve Astruct'un daha önce bulduğu sonuçlara aynen
93) J. Strachan, a.g.md., S.314-31S ; K. Grobel,
a.g.md„ s.407-413
94) J. Strachan, a.g.md„ s. 314-318
84
.JILULLL
ulaşmıştır.
Eichhom, Tekvin ile başladığı çalışmasına, Çıkış ve diğer üç kitabı da
ekleyerek devam etmiştir. Ona göre Tevratın diğer dört kitabı da, tıpkı Tekvin
gibi Hz. Musa zamanında yazılmış olmakla beraber, Musa’nın yazmaları, Hz.
Musa'nın çağdaşı olan bazı yazarlann
kitUpluH ile birlikte yeniden düzenlenerek bugünkü Çıkış, Levililer, Sayılar ve
Tesniye kitapları ortaya çıkmıştır.
Eİchhom'a göre Tevratta, Hz.Musa'ya ait olan
kısımlar olmakla beraber, Hz.Musa’ya ait olmayan birçok kitaptan bir
kısım pasajlar bu kitaba süzülmüştür(95).
İlgen,
"Nulla Vestigia Retrorsum"(1798) isimli eserinde, Tevratta sadece bir
Elohist metnin değil, iki , ayn Elohist metnin var olduğunu ileri sürmüştür.
Ona göre bu ikinci Elohist metin, Levililerdeki rahip metnine çok
benzemektedir. Evald ise, İlgen’in var olduğunu söylediği iki ayn Elohist
metnin, aslında birbirinden aynlmaz bir bütün oluşturan tek bir metin olduğunu
söylemektedir. Evald, Tekvin kitabının, Hexatouch'un temel eseri olduğunu ve bu
altı kitabın bir bütünlük arzettiğini, dolayısı ile Yahvist metinlerin Elohist
metinlere ilave edilmeleri gerektiğini söyleyerek, "ilâye
hipotezi"(supplement hypothesis)ni ortaya attı(96). Black, Shradcr vb.
birçok kişi tarafından desteklenen bu görüşe, kısa süre sonra cevap geldi.
Edvard Reus ,1 834 yılında Strassburg’da Eski Ahid üzerine yaptığı bir
çalışmada, bir milletin daha tarih sahnesine çıktığı ilk sıralarda, tam olarak
gelişmiş bir kanun mecmuasına sahip olmasının anlaşılmasının zor olduğunu
söyledi. Ona göre Eski Ahidin Nevrim (Peygamberlere ait kitaplar) kısmı,
Tora(Tevrat)dan önce yazılmıştır ve Davud'un Zeburu, hem Nevrimden, hem de
Toradan sonra yazılmıştır. Vatke ve George gibi araştırmacılar da bu görüşü
benimseyen eserler yazmışlar-* dır(97).
Halle’li
Hebraist Hupfeld, 1853 yılında yazmış olduğu "Die Quellen der
Genesis" isimli eserinde, Tekvin ve Çıkıştaki Elohist, Yahvist ve Rahip
metinlerinin birbirlerine bağlı olmadıklarını, bunlann birbirinden bağımsız
olduklannı, aralanndaki benzerliklerin önemsiz olduğunu söylem i ştir(98).
95) J.Strachan, a.g.md., s. 314-318
96) I. Strachan, a.g.md., s. 314-318
97) J, Strachari, a,g,md., s.314-318
98) J. Strachan, a,g,md., s.314-318
85
XIX.
yüzyılda Hristiyanhk ve Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları çalışmalarda, daha Önceki çalışmalara göre
çok önemli bir değişiklik göze Çarpmaktadır. Bu değişiklik, araştırmaların
kitaplardan, kitapların sahiplerinin tarihî kişiliğine yönelmesinden
kaynaklanmaktadır. Daha önceleri araştırmacılar, Hz. İbrahim’i, Musa'yı,
İsa'yı tarihte yaşamış gerçek şahsiyetler olarak kabul edip, onlara nisbet
edilen kitapların gerçekte onlara ait olup olmadığını incelerken, bu yüzyılda
şüphelerin kitaplardan, onlann sahiplerine doğru kaydığı görülüyor(99).
Bazılan, adı geçen kişilerin gerçekten tarihte yaşamış şahıslar olduğundan
şüphe ederek, onlann tarihî şahsiyetlerini araştırmaya başlamışlardır. Bunlar
arasında özellikle Hz; İsa'nın şahsiyeti konusunda birçok araştırma yapılmış,
bazıları onun tarihte yaşamış bir şahıs olmadığın!,
aksine bir efsane kahramanı olduğunu söylerken, diğer bir kısmı ise, Hz.İsa'nın
tarihte yaşamış hakikî bir şahıs olduğunu söyleyerek onun biyografisini
yazmışlardır. Bu konuda araştırma yapanlardan biri Heinrich Paulus (1828 )'dur.
Aynı konuyu araştıran Friedrich Strauss (1835)’a göre Hz.İsa, zeki bir Yahudi
olmaktan Öteye başka bir özelliğe sahip değildir(100). Konu üzerinde çalışan
diğer bir araştırmacı Ferdinand Christian Baur (1792-1860 ), Hristiyanlığın
ortaya çıktığı sırada Hz.Isa'nın İnsanî karakterde görülmesine karşılık, daha
sonra Pavloscu putperest anti tezin tesiri İle, ona İnsanüstü bir tabiat
kazandırıldığını söylemektedir. Emest Renan da yazmış olduğu " La Vie de
Jesus " İsimli eserde, Hz.İsa’yı Galileli bir kişi olarak takdim etmiştir.
Renan'a göre Hz.İsa, kıyamet felaketinin eşiğinde bulunduğuna inanan, bu yüzden
ne bir kitap, ne de yeni bir kanun çıkarmak peşinde olmayan bir insandır(101).
F. Crawford Burkit, yaptığı bir araştırmada, İncillerde verildiği şekilde Hz.İsa’nın
hayat hikayesinin genel tarihe uyup uymadığım inçelemiş ve yaptığı çalışmada
soruya olumlu bir cevap bulmuştur/102). Ona göre Hz.İsa, İncillerde anlatıldığı
gibi dünyada yaşamış tarihî bir şahsiyettir. Bu çalışmalar içinde, Hz.İsa’nın
tarihî şahsiyetinin mevcut olmadığı sonucuna ulaşan ve onun tahihî şahsiyetini
inkar edenlerden biri, "Kritik der Evangelien’’(1850) isimli eserin yazan
Bruno Bauer'dİr(103). Hz. İsa'nın şahsiyeti meselesi, XX.
99) S. J. De Vries, a.g.md., s. 413-418
100) S. I. De Vries, a.g.md., s, 413-418
101) Emest Renan, Isa'nın Hayatı, Çev. Ziya
Ihsan, Ankara,1945, s. 183
102) F, Crawford Burkit, The Gospel History and
its Transmİssion, Edinburg,1906, p.65-104-
103) S. J. De Vries, a.g.md., s. 413-418
86
-LL^JİLUliLİ^LL. .....;..Lİİ. l..„ l.i.J
yüzyılda
dahi tartışılmaya devam etmektedir. 1906 yılında yazdığı "The Quest of the
Historical Jesus" İsimli eserle Albert Schweitzer, Hz. İsa’nın tarihî
şahsiyeti konusunu araştırmıştır. "The Story of the Bible" isimli
eserin yazan Macleod Ycarsley ise, Hz.İsa'nm tarihte yaşamış bir şahsiyet
olduğuna inanmamaktadır.
XIX.
yüzyılda yeni Ahid üzerinde çalışarak onun modem tenkidli basımını yapan
Charles Lachman,1850 yılında yaptığı Yeni Ahidin tenkîdli basımında
"Textus Receptus "u hiç gözönünde bulundurmadı. O, bu basımda Yeni
Ahidi, dördüncü yüzyılda bilindiği şekli ile yayınlamayı planlamıştı. Lachman'm
izinde giden Samuel Prideaus Tregelles, 1857-1872 yılları arasında yaptığı Yeni Ahidin basımında, ne
"Textus Recptus"u, ne de daha sonraki dönemlere ait yazmaları
gözönünde bulundurmadı ve basımını en eski yazmalara dayanarak gerçekleştirmeye
çalıştı(l 04). Bu yüzyılda Yeni Ahid üzerinde çalışanlardan, Tschendorf, B. F.
Westcott, J. A. Hort ve Herman von Soden gibi isimleri saymak mümkündür(105).
XIX.
yüzyılda Eski Ahid üzerinde çalışan H. Hupfeld, 1853 yılında yazmış olduğu bir
makalede "Dökümanlar Hipotezini yeniden gündeme getirdi. Ona göre birinci
Elohist metin, temel yazıdır ve en eski metindir, bundan sonra ikinci müstakil
bir metin daha vardır, bu da Yahvist metindir. Ancak, bu Yahvist metne bir
Elohist metin karışmıştır. Riehm, 1854 yılında yaptığı bir çalışmada Tesniye
dökümamm bu şemaya eklemiştir. Aynı yüzyılda Eski Ahid üzerinde çalışan T.
Nöldeke, Tevrata Joshua kitabını ekleyerek "Hexatouch" fikrini
desteklemiştir(106). 1865 yılında Eski Ahidin tarihî kitapları üzerinde çalışan
K. H. Graf, Tesniyenin yazılış tarihini, M.Ö. 621 yılı olarak benimsemiştir.
Graf a göre Tesniye kitabı, Hz. Musa'dan tam altı yüzyıl sonra yazılmış oluyor,
Grafa göre Tevrattaki üç ayn metih, birbirinden farklı üç ayn çağa aittir.
Rahip metni kısmen tarihe, kısmen de hukuka ait metinleri ihtiva eder; ancak
bunlar birbirinden kopuktur, Tarih metni sürgün öncesine, hukuk methi ise
sürgün sonrasına aittir ve ikisinin arasında birkaç asırlık bir zaman boşluğu
vardır.
104) M. M. Parvis, a.g.md., s. 594-614
105) M. M. Parvis,a.g.md., s. 594-614
106) Ö. Faruk Harman, a.g.e., s. 215
87
Eski
Ahid üzerinde yapılmış olan bu
çalışmaları iki kısımda gruplandırmak mümkündür. Bir yanda Nöldeke, Riehm, ve
Dİllman, öbür yanda Reuss, Kayser ve Graf yer almaktadırlar. Bu iki grup
haricinde, sürgün sonrası teorisini destekleyen Duhm, Kuenen ve Wellhausen'den
oluşan üçüncü bir grup daha ortaya çıkmıştır. "Theology der Propheten” isimli
eserini 1875 yılında yazan Duhm’a göre, Ezra Yahudiliğin gerçek kurucusu
durumundadır 107). "Prolegomena zur Geshichte” ve "İsrailitische und
Judische Gcshich- te" isimli eserlerin yazan J.Wellhausen(1844-1918),
Tevratın yazılmasında Yahvist metnin esas alındığını söylemektedir. Ona göre
Tesniye kitabı, Yoşi- ya (Josias)'nın krallığı döneminde M.Q.622 yılında
bulunmuş bir şeriattir. Wellhausen'e göre Tevratın temel yazılışı, sürgün
döneminden sonra olmuştur. Ona göre Ezra, M.Ö. 458 yılında Eski Ahidi kaleme
almıştır(108). Wellhausen, Yeni Ahid üzerinde yaptığı çalışmada dördüncü
İncilin (Yuhanna), anonim bir yazar grubu tarafından kaleme alındığını İfade
etmektedir(109).
1909
yılında "Odes and Psalms of Solomon" isimli eseri yazan Rendel
Harris, Süleyman'ın şarkılarının, esas itibarı ile Hristiyan orijinli olduğunu
ve Hristiyanlar tarafından düzenlendiğini ileri sürmüştür. Hamack’a göre ise bu
şiirler, Yahudi orijinli olmakla beraber Hristiyanlar tarafından
düzenlenmiştir. Hamack ayrıca, Yuhanna İncilinin büyük bir bölümünün esas
itibarı ile Yahudi orijinli olduğunu söylemiştir 110).
XX.
yüzyılda Yeni Ahid ve Eski Ahid üzerinde inceleme yapan araştırmacıların en
önde gelenlerinden biri, şüphesiz Hermann Gunkel(1862- 1932)'dir. Gunkel,
araştırmalarında karşılaştırmalı dinler tarihi metodunu kullanmıştır. M.
Dibelius, K. L. Schmidt, R. Bultmann, Frazer ve Reitzenstein gibi
araştırmacılar, Gunkel'in metodunu takip ederek Kilab-ı Mukaddes üzerinde
çalışmışlardır 111). Frazer ve Reitzensteirie göre, Pavlos'un Hristi-
107) J. Strachan, a.g.md., s. 314-318
108) ö. Faruk Harman, a.g.e.,s. 216
109) W. C. Ailen, Criticism,New Testament,
E.R.E., VI, New York,1951, p. 319-324
110) W. C. Ailen, a.g.md., s. 3
111) S J.Vries, a.g.md., s. 413-417
88
yanlığa
yeni şekil verişinde, sır dînlerinin büyük tesiri olmuştur. 1924 yılında
yaptığı bir çalışma ile B. H. Streeter, dört döküman tezini işlemiştir(l 12).
Görüldüğü
gibi Kitab-ı Mukaddes üzerinde batıda yapıları
çalışmaların büyük bir çoğunluğu, bu kitabın bütünü ile vahiy mahsulü,
hatasız, bozulmamış bir kitap olmadığını göstermektedir. Yapıl an
araştırmalar, aksine gerek Yeni ve gerekse Eski Ahidde vahiyle ilgisi
bulunmayan pekçok şeyin mevcut olduğunu, yazarları öldukları
iddia edilen veya vahiy yolu ile bu kitapların kendilerine yazdınldığı
İddia edilen kişilerin büyük bir kısmının, bu kitaplarla bir alâkalarının
olmadığını ortaya koymaktadır.
Müsteşriklerin,
Kur’an-ı Kerimin birçok şeyi Tevrat ve İncillerden aldığı şeklindeki
iddialarına karşılık, Tevrat ve İncillerin, daha açık bir tabirle Kitab-ı
Mukaddesin içinde bulunan tarihî bilgilerin, hukûkî ve ahlâkî hükümleri ihtiva
eden pekçok bilginin, Hristiyanhk ve Yahudilik öncesi kaynaklardan süzülerek
Kİtab-ı Mukaddese girdiğini, bu kitaptaki bilgilerin büyük bir kısmının orjinal
olmadığını batılı araştırmacıların eserlerinden anlamaktayız. Mezopotamya'da
yapıları arkeolojik kazılarda bulunan
tabletlerden, bu bölgede, Yahudiliğin ortaya çıkmasından çok önce yaratılış ve
tufan destanlarının bilindiğini, yine Yahudi hukuku ortaya çıkmadan çok önce,
bu bölgede Hammurabi kanunlarının uygulandığını öğreniyoruz. Tevrattakİ
yaratılış ve tufana ait bilgilerin Gılgameş vb. destanlardan, Tevrat hukukunun
da Hammurabi kanunlarından adapte edildiği, bazı insaflı araştırmacılar tarafından
itiraf edilmektedirf 113).
Kitab-ı
Mukaddes üzerinde yapılacak bir inceleme ve tenkidin, bu kitabın bütününü
kapsaması imkânsız denecek kadar zordur. Çünkü, en azından altmışaltı kitaptan
meydana gelen ve çok hacimli olan böyle
bir kitabın tamamım, tam olarak incelemeye ciltler yetmez. Böyle olunca yapılacak
şey, Yeni Ahid ve Eski Ahidde yer aları kitapları önem sırasına göre ele alıp, bunlardan birini
veya birkaçını incelemek, onları bitirdikten
sonra diğerlerini aynı şekilde sıra ile araştırmaktır. Nitekim birçok batılı
araştırmacı, bu yolu takip ederek önce sadece İncilleri araştırmış, sonra
Resüllerin İşlerini, daha sonra Risaleleri ve Vahyi ayn ayn incelemişlerdir.
Eski Ahid üzerinde
112) S. I. Vries, a.g.md. s.413-417
113) Leonard Woolley, Abraham Decouvertes
Recentes sur les Origines Hcbraux, Trans. A.
and H. Collin Delavaud, Paris, 1949, p. 110-124
89
çalışanlar
da genellikle bu yolu takip etmiş, bunlar önce sadece Tekvin ve Çıkış gibi bir
veya iki kitabı incelemişlerdir. Eski Ahidin diğer kitapları üzerinde de ayn ayn araştırmalar yapılmıştır.
İslâm dünyasında Hicrî üçüncü' asırdan itibaren yapıları çalışmalarda da Kitab-ı Mukaddes toptan
incelenmemiştir. İslâm alimlerinin yaptıkları
çalışmalarda bütün ağırlık, (Kur’an;ı Kerimde yapıldığı gibi)
Tevrat ve İnciller üzerinde yoğunlaşmakta, diğer eserlere fazla ağırlık
verilmemektedir. Kİtab-ı Mukaddesin tamamını kapsayacak geniş bir araştırmayı,
bir kişinin yapması oldukça zordur. Bu belki de bir ekip çalışması ile
gerçekleşebilir.
Bizim
araştırmamıza göre, gerek Yeni Ahid ve gerekse Eski Ahide, modem tenkid
metodlannı uygulayarak, bu kitaptan bu metodlarla araştırmak imkânsızdır. Çünkü
Eski Ahidin, bırakın Hz, Musa zamanından kalma oıjinal nüshasını bulmayı,
Hz.Musa'dan on asır sonra yazılmış nüshalannı dahi bulmak mümkün değildir. Aynı
durum Yeni Ahid için de aynen mevcuttur. Hz. İsa zamanından kalma veya İncil
yazarlannın zamanlanndan kalma hiçbir orjinal nüsha elde mevcut değildir. En
eski încil ve Risale kopyalan, Hz.İsa’dan dört asır sonraya ait kopyalardır.
Hz.Musa ile, Tevratın elde mevcut en eski nüshası arasındaki en az bin yıllık
boşluk; İncil yazarları ile, en eski
İncil kopyaları arasındaki üçyüz yıllık
boşluk ne ile doldurulacaktır? Bu kadar uzun zaman aralığı nasıl aşılarak hiç
hata etmeden ana metne ulaşılacaktır? Modem tenkid metodları denilen şeyler, bin yıllık, üçyüz yıllık bu
boşluktan nasıl telafi edecek ve gerçek metni inşa etmeye muktedir olacaktır?
Bugün
yapılacak olan araştırmalarda yapılması
mümkün olan şey, elde mevcut otan en
eski yazma nüshalarla, daha sonraları onlardan
yapıları kopyaları karşılaştırmak, en eski nüshalarla daha sonra
onlardan yapıları bu kopyalar arasında
ve basılı nüshalar arasındaki farklılıktan ortaya koymak, muhteva bakımından bu
kitaplardaki bilgileri birbirleri ile karşılaştırarak, kitapların kendi
içlerinde tutarlı veya tutarsız olduklarını ortaya koymaktır.
Çalışmamızın
bundan sonraki kısımlannda yukanda çizilen çerçeve dahilinde ilk olarak
İncilleri ele alacağız. Çünkü Kitab-ı Mukaddesin ağırlık noktası Hristiyanlara
göre İncillerdir. Daha sonra ise Tevratı araştıracağız.
90
A- İNCİL
KELİMESİ VE ANLAMI:
1-KELİMENİN MENŞEÎ :
İncil
kelimesi Yunanca "Euangelion"dan gelmekte olup, "eu"
iyi", ange- lion’’da haber ma'nasına gelmektedir(l). Euangelion kelimesi,
zamanla Evangelion ve Evangile şekinde değişime uğramıştır. İslâm kaynaklarında
kullanıları "İncil" kelimesi,
Yunanca "Evangile"den alınmıştır. Kelimenin İngilizce karşılığı
"GospeV'dİr. Eski İngilizcede "God Spell", Tanrı sözü anlamına
gelmektedir(2). ,
Sözlükte
"iyi haber" ve "müjdeli haber" ma'nasına gelen İncil
kelimesi ile, Hristiyan Kitab-ı Mukaddesinin Yeni Ahid bölümünde yer aları ve Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından
yazıları dört kitap kastedilmektedir(3).
1) İshak İbrahim Faris, Medhal
ilc’I-AhdıT-Mesihiyyc'l-Evvel,Mısır, ?, s.97 ; W.K.Lowther Clarke, Concise
Bİble Commentary, London,1952, p.685 ; Albert M. Besnard, Oliver Clement, Roger
Mehl, Hristiyan İlahiyatı, Çev. Mehmet Aydın, Ankara, 1983, s.145 ;
Webster Comprehensive Dictionary .International
Edition, V. VI, U.S.A.,1986, p. 439
2) Bkz. Webster Comprehensive Dictionary,V.I,
p.l35,V.II, p.l 132
3) Xavier Jakob,İncil Nedir, Tarihî Gerçekler,
Ankara,1985, s. 8; Muhammed es-Saidî, Dirase fı'LEnacili'l-Erbaave't-Tevrat,
Katar,1985, s.ll
91
Bazı
Hristiyan bilim adamlarına göre "İncil" kelimesi ile,
"İnciller" 'kelimesini birbirinden ayırmak gerekir. Yeni Ahid
metinlerinde geçen İncil kelimesi, bir kitaba isim olarak verilen ve bu ma'nada
kullanıları bir isim değildir. O, iyi
haber anlamında, Hz.İsa tarafından sağlanan kurtuluş mesajı ma'nasında
kullanılmaktadır(4). "İnciller" (Gospels) kelimesi ise, Hz.İsa’nın bu
mesajını anlatan ve dört ayn yazar tarafından kaleme alınan eserler anlamına
gelmektedir(5)
Hristiyan
inancına göre İnciller, Tann’nın yönetmesi ile, İncil yazarları tarafından
hatasız olarak yazılmış olmak özelliğini korumaktadırlar(6). Havariler ve
İncil yazarları, konuşurken ve yazarken tamamı ile Tann’nın iradesi ile konuşmuş
ve yazmışlardır. Kutsal ruh’un Hz.İsa ile bütünleşmesi ile, Hz.İsa’da ortaya
çıkan müjdeli haber ve vahiy için hiçbir sınırlama yoktur(7).
İslâm
kaynaklarına göre İncil, Allah (C.C.) tarafından, Hz. İsa’ya vahyedilen kitabın
adıdır(8). Nasıl diğer peygamberlere vahiy yolu ile kitaplar gönderilmiş ise,
Hz.İsa'ya da kendisi dünyada olduğu sırada vahiy yolu ile İncil gönderilmiştir.
İslâmî İnanca göre Hz.İsa.bir peygamberdir, İncil de ona vahyedilen bir
kitaptır.
Hristiyan
inancına göre, Hz.İsa dünyada iken, ona İncil adı ile müstakil bir kitap nazil
olmamıştır. Aslında onun böyle bir kitap meydana getirme gayesi de yoklu. O,
kimseden încil adı ile bir kitap yazmasını istememiş ve bu yolda herhangi bir
emir veya talimat vermemiştir. Hz. İsa, halkın arasında dolaştığı üç yıl
boyunca sadece konuşmuş, insanlara hitabetmekle yetinmiştir. O, dünyadan
ayrıldığı zaman, arkasında İncil adı ile bir eser
bırakmamıştır(9).
4) Alfred Firmin Loisy, The Birth of the Christian
Religion and the Origins of the New Testament, Trans, from French by L. P.
Jacks, New York,1962, p.41
5) A. F. Loisy, a.g.e.,s.41-42
6) George P. Fisher, Essays on the Supematural
Origins of the Christi anity, New York, 1977, p. 9-10
7) W.Sanday, Bible, E.R.E.,V.II, New York, 1951,
p. 562-579
8) Kufan-ı Kerim, Maide : 46-47
9) Xavicr Jakob, a.g.e.,s.l0
92
Hz.
İsa'nın dünyadan ayrılışından sonra talebeleri, onun halka öğrettiği şeyleri
onlara öğretmeye devam etmişler, birçok, ülkeye gidip bu görevi yerine
getirmeye çalışmışlardır. Bunlar, gidip dolaştıkları yerlerde Özellikle
Hz.İsa'nın öğretilerini anlatmakla beraber, onunla beraber oldukları sırada
görmüş oldukları mucizeleri, onda
müşahede ettikleri olağanüstü halleri, onun çarmıha gerildikten sonra yeniden
dirilerek göğe çıkışını ve hayatının diğer safhalarını insanlara izah
etmişlerdir(10). Tebliğ hayatının ilk günlerinden itibaren, Hz.İsa İle beraber olan bu kimseler Havarilerdir. Havariler,
başından itibaren onu takip etmiş, onunla beraber yaşamış ve ona öğrencilik
yapmışlardır. Bu öğrencilerden bazdan, tebliğ görevinin daha iyi yapılabilmesi
ve kendilerinden sonra bu görevi ifa edeceklere rehber olması için, Hz.İsa’dan
duyduktan, gördükleri şeyleri yazmışlardır. Bu yazılara, zamanla bir takım
ilâveler yapılmak sureti ile bugünkü İnciller meydana gelmiştirfl 1).
Görüldüğ
gibi Hristiyan kaynaklar, Hz. İsa'ya vahiy yolu ile nazil olmuş bir İncilin
varlığını kabul etmemektedirler. Kitap olarak bugün elde mevcut olan İnciller, Hz.İsa'nın her hangi bir emir ve
direktifi olmadan, onun öğrencileri tarafından yazılmışlardır. Bunlar,
Yahudilikteki Tevrat ve İslâmi- yetteki Kur’an-ı Kerim gibi vahiy yolu ile
nazil olmuş kitaplar değildir.
Matta,
Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazıları
dört kitaba İncil adı verilmekle beraber, bazen bu "İncil" sözü
ile, bu kitapların yanisıra Yeni Ahidin diğer yirmiüç kitabı da
kastedilmektedir 12). Hristiyanlıkta hemen hemen her kavramda görülen
karışıklık ve muğlaklık, İncil kelimesinde de görülmektedir. Bir yandan,
yazılmamış durumda olan Hz.İsa'nın
topyekün mesajının adı İncil, öbür yandan dört Evangelist'in yazmış olduğu dört
ayn hayat hikayesinin isimleri İncil, diğer yandan bu dört hayat hikayesi ile
beraber, Resullerin. İşleri, yirmibir Mektup ve bir Vahİy'den müteşekkil yir-
10) Deniş Clark, Sîretu'l-Mesih ve Tealîmuh,
Kahire, ?, s.I’l
11) D.Clark, a.g.e., s.11
12) A.F.Loîsy, a.g.e., s. 41; X. Jakob,a.g.e^,
s. 8
93
miyedi
kitabın isimleri de încil oluyor(13). Dördüncü asnn ortalarından günümüze kadar
intikal etmiş dört İncil metni bulunduğu ve bu dört ayn metinde büyük
farklılıklar görüldüğü halde, yine İncilin bir olduğundan bahse- dilebiliyor.
İslâm
kaynaklarına göre İncil bir tanedir ve Hz. İsa dünyada olduğu sürece onu
insanlara tebliğ etmiştir. Ancak bu İncilin, Hz. İsa zamanında yazılı halde
bulunup bulunmadığı konusunda bir açıklık yoktur. Tevratın, Hz. Musa zamanında
levhalara yazılarak Ahid Sandığında muhafaza edilmesi, Kur'an ayetlerinin vahiy
katipleri tarafından yazılması ve Hz.Muhammed'in vefatından sonra, onlann
toplanarak tasnif edilmesi gibi, acaba İncil de bu tarzda yazılmış ve
toplanarak bir kitap halinde Hz.İsa zamanında tasnif edilmiş midir? Onun yazılı
olarak muhafazası yapılamamış ise, eksiksiz olarak hafızalarda tutulabilmiş
midir? Hz.İsa'nın, kavmi arasında çok kısa bir süre kalması (en iyimser bir
tahminle üç yıl), bu dönemde mevcut olan
baskı ve zulüm, İncilin sağlıklı bir şekilde yazılıp toplanmasını
oldukça güçleştirmiş olmalıdır(14). En fazla üç sene süren tebliğ döneminde bir
yandan, müstemle- keci Putperest Roma yönetiminin baskısı, öbür yandan, hilekâr
ve kıskanç Yahudi hahamlarının entrika ve jurnalleri, Hz.İsa ve Havarilerine
İncil ayetlerini yazma ve toplama hususunda büyük güçlük çıkarmış olmalıdır. O
dönemde încil ayetlerinin yazılması mümkün olmuşsa bile, bunların muhafazası,
toplanması ve yeni nüshalarının yazılması, gitgide artan zulüm ve baskı
yüzünden adeta imkânsız hale gelmiştir.
Bazı
Hristiyan araştırmacıların, Hz.İsa zamanında yazılı bir Incil'in bulunmadığı
şeklindeki beyanlarına rağmen, M.S. ikinci yüzyılın başlarında yaşamış olan Papias ve îrcneaus gibi Hristiyan
müellifler, elde mevcut olan dört İncil
ortaya çıkmadan önce, Hristiyanlann elinde Matta tarafından yazılmış ve sözler
ma’nasına gelen "Logia" İsimli bir metnin bulunduğunu,
13 Yeni Yaşam yayınları tarafından bir kurula hazırlatıları Yeni Ahidin tercümesinin tamamına
"Müjde, incilin Çağdaş Bir Çevirisi" adı verilmiş, böylece sadece
Matta, Markos,Luka ve Yuhanna'nın yazmış olduğu eserlere değil, Yeni Ahidin
tamamına İncil adı verilmiştir. Bkz. Müjde, İncilin Çağdaş Bir Çevirisi,
İstanbul,1987,
14) Muhammed
Ebu Zehra, Muhadarat fi'n-Nasraniyye,Kahire,1966, s.32
Matta'nın
bunu Îbranice-Aramice yazdığını, şimdi elde mevcut olan Matta İncilini, bu Logia’yı genişleterek
Yunanca olarak kaleme aldığını ifade etmek- tedirler(15). Bir kısım Hristiyan
müelliflere göre, Logia'nın metni oldukça kısa olup, fazla önemli değildir.
Papias'ın verdiği habere göre Matta, Logia'yı Hz.İsa daha dünyada iken İbranice
olarak yazmıştır. Logia'da sadece Hz.İsa’nm sözleri vardır. Bu yönü ile
Logia'mn değeri daha da artacakken, onun fazla önemli olmadığı nasıl
söylenebilir? Malesef bugün bu Logia’mn ne aslî nüshası, ne de aslî nüshadan
yapılmış kopyaları vardır. Dolayısı ile
onun muhtevası hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmak mamkün değildir. Durum
böyle iken, onun önemsiz olduğunu bu müellifler nereden anlıyorlar?
İlk
dönem Hristiyan müelliflerin, Logia'nın varlığını haber vermelerinin yanısıra,
XVIII. yüzyıldan itibaren İnciller üzerinde araştırma yapmaya başlayan bazı bahir
ilim adamlan, halen elde mevcut dört İncil daha ortaya Çıkmadan önce, tek bir
Incil’in mevcut olduğunu, mevcut İncillerin bu Incil'den .istifade edilerek
yazıldığını haber vermektedirler. Bu araştırmacılardan Lessing, XVIII. yüzyılın
sonlarına doğru ortaya attığı bir tez İle dört İncilden önce, aslî bir Incil'in
var olduğunu, bunun dilinin Aramice olduğunu, Matta, Markos ve Luka'nın,
İncillerini yazarken bundan istifade ettiklerini söylemiş- tir(16). J. G.
Eİchhon da bu ilk aslî nüshanın varlığını haber vermektedir. J. Wellhauserie
göre, bu ilk aslî nüsha Markos'a aittir, Markos Aramice olarak bu ilk nüshayı
yazmış, bilahere bunu genişleterek Yunancaya çevİnmiştir. Ona göre, Matta ve
Luka İncilleri,'bu Aramice aslî nüsha ile, bunun Yunancaya tercüme edilen
nüshasından istifade edilerek yazılmışlarıdır. Zahn'a göre, bu aslî nüsha,
Markos'a değil, Matta'ya aittir. Halen elde mevcut olan Matta ve Markos, bu aslî nüshadan istifade
edilerek yazılmışlardır. L. Waganay ise, aslî nüshanın Markos’a ait olduğunu
söylemekte ve Markos'un bunu, Petrus'un vaazlarından istifade derek yazdığını
ileri sürmektedir. Ona göre bu Aramice aslî nüshadan, Aramice olarak Matta
kopya edilmiştir. Yunanca yazılmış olan
Matta İle Luka, bu Aramice yazılı olan
Markos ve Matta'ya dayanılarak kaleme alınmıştır(17).
15) X. Jakob,a.g.e.,s.l41
16) Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hiristiyanlık,
Ankara, 1988,s.94
17) S. Yıldırım,a.g.e.,s.94
95
Yine
bazı İncil araştırmacılarına göre, halen elde mevcut olan İncillerden Önce Hz.İsa'nın sözlerini ve
mucizelerini ihtiva eden yazılı küçük ve müstakil parçalar vardı. Mevcut
İncillerin yazarlan, eserlerini kaleme alırken bu parçalardan istifade
etmişlerdir(l 8).
Yukarda
verilen bu bilgilerden daha da önemlisi, bizzat İncillerde bulunan bazı
ifadelerdir. İncillerde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında, gerek Hz.İsa'nın ve
gerekse Havarilerin, tekil sığası ile bir İncirin varlığından sözettiklerini
görmekteyiz. Bunlardan sunacağımız iki Örnek, İncil kelimesinin, Hz.İsa'nın
mesajı ma’nasına gelmesinden çok, Allah(C.C.)’ın Hz.İsa’ya vahyet- tiği İncil
kitabı ma’nasına geldiğini ispatlar niteliktedir. Bunlardan bir tanesi,
"Yahya ele verildikten sonra İsa, Allah'ın İncilini vaaz ederek
Galile(Celile)'ye gelip dedi: Vakit tamam oldu. Allah'ın melekûtu yakındır.
Tevbe edin ve İncile iman eyleyin ! " (19) şeklindedir. Burada Hz.İsa,
Allah(C.C.)'ın İncilini vaaz etmektedir. Yani İncil Allah'ındır, İsa sadece,
onu vaaz etmektedir. İkinci örnek, Yahya'nın adamlarının gelip Hz.İsa ile
konuşmaları sırasında, Hz. İsa'nın onlara söylemiş olduğu şu sözdür:
"Yahya'ya bildirin! Körlerin gözleri açılıyor, topallar yürüyor,
cüzzamlılar temizleniyor, sağırlar işitiyor, ölüler kıyam ediyor ve fakirlere
İncil vaaz olunuyor''(20). Bu ifadedç Hz.İsa'nın, İncili vaaz ettiği açıkça
görülüyor. Eğer İncil ile kastedilen ma'na, Hz.İsa'nın hayat hikayesi ve
sözleri ise, bu İki parçada böyle bir anlam çıkarmaya imkân yoktur. Bu
ifadelere göre Hz.İsa, bir vaiz olup Allah’ın İncilini vaaz etmektedir, kendi
hayat hikayesini ve sözlerini değil, Allah'tan vahiy yolu ile aldığı İncil'i
insanlara tebliğ etmektedir(21). "Allah'ın
İncili" ifadesi, bütün diğer anlamlan
18) S. Yıldırım,a.g.e.,s.94
19) Kitab-ı Mukaddes, Markos,!: 14-15
20) Kitab-ı Mukaddes,Matta, 11:2-6
21) , Hristiyanlar, bu durumu ancak Hz. Isa’nın
ulûhiyeti ile izah edebilmektedirler. Onlara
göre oğul Isa, baba Allah ile aynı olduğu için,
yani o, Tanrı ile aynileştiğinden, Allah’ın İncili, Isa’nın İncilinin
aynısıdır, öyle ise, Hz. İsa neden Allah'ın İncilini vaaz etmiştir? Eğer İsa
ilâhlık mertebesinde ise,"İsa, Allah'ın İncilini vaaz ediyordu"
cümlesinin ma'nası şu şekilde değiştirilebilir :Allah, Allah'ın İncilini vaaz
ediyordu." Bu durumda sanki birinci Allah, ikinci Allah değil, aksine
derece olarak birinci Allah'ın biraz altında, dolayısı ile ondan İncili alıp
insanlara ulaştırıyor. Sinoptik İncillerde baba Allah, oğul Isa ifadeleri sık
sık geçmesine rağmen, oğulun ilâhlığını açıkça gösteren hiçbir delil mevcut
değildir. Aksine Isa'nın insanlığını teyid etmek üzere sık
sık"însanoğlu"tabiri geçmektedir. Bkz.Kitab-ı Mukaddes,Matta, 10 :23
96
ı
ortadan kaldırmakta, sadece vahiy mahsulü olan
İlâhî emir ve yasaklar ma’nasını akla getirmektedir. Aynca bu ifade,
Petrus ve Pavlos'un mektuplarında da yer almaktadır(22).
Hz.İsa,
babasız olarak dünyaya gelmekle beraber o,Yahudi bir aileden gelmiş ve Yahudi
kültürü ile yetişmiş bir kişi idi. Dolayısı ile o, bütün Yahudi ananelerini
bilmekte idi. O, Yahudİlerin beklemekte oldukları Mesih hakkında fikir sahibi olduğu gibi,
Mesihliğin fonksiyonlarından da haberdar idi. Nitekim o, kendisinin Mesih
olduğunu iları ederek ortaya çıkmıştır.
İncillere göre kendisine yöneltilen "Sen Mesih misin, İlya mısın, yoksa
Yahya mısın?" şeklindeki sorulara o, hep kendisinin Mesih olduğunu
açıklayarak cevap vermiş- tir(23). Yani o, Yahudilikteki Mesihliğin ma’na ve
fonksiyonunu biliyordu. Kur'an-ı Kerimde de o, "Meryem oğlu Mesih
İsa" olarak isimlendirilmekte(24) ve İsrail oğullarına peygamber olarak
gönderildiği bildirilmektedir(25). Yahudi ananesine göre, Mesih derecesinden
çok daha aşağıda olan nebilerin dahi
kitabı vardır. Hz.İsa, İncillere göre Tevratı bilmekte ve ondan misaller
getirinekte- dir. Dcmekki o, Hz. Musa'yı tanımakta ve Tevratı bilmektedir.
Yahudi ananesine göre Hz .Musa, Tevratı hemen yazıp ahid sandığında muhafaza
ettiğine göre, Hzjsa'nın bundan da haberi olması gerekir. Bütün bu bilgilerden
sonra, nasıl Hz.İsa'nın dünyada iken bir kitap yazdırmadığı ve bunu yapmak gibi
bir * niyete sahip olmadığı söylenebilmektedir? Hristiyan inancına göre Hz.İsa,
Mesih olarak bütün diğer peygamberlerden, dolayısı ile Hz.Musa’dan da üstün
olduğuna göre , ondan daha aşağı sevîyedekilerin kitapları olduğu halde onun
neden bir kitabı bulunmasın? O, Hz. Musa dahil bütün peygamberlerden üstün
olduğuna göre, onun da bir kitabı olmalı ve bu kitap, diğer kitaplardan daha
üstün olmalıdır. Bir yândan onu Mesih, hatta Allh’ın oğlu kabul edip, öbür
yandan onun dünyada iken bir kitaba sahip olmadığını söylemek büyük bir ,
yanlışlık olur. Zira Mesih demek ıslahçı , bozuları dini ve cemiyeti düzeltici demektir. Hz.İsa
hem mesih olacak, yani bozulmuş İsrail cemiyetini ıslah için
22) Kitab-ı Mukaddes, Petrus’un Birinci Mektubu, 4
: 17; Romalılara Mektup, 1 :16
23) . Kitab-ı Mukaddes, Markos, 8 :27
24) Kur'an-ı Kerim, Al-ı Imran ;45
25) Kur’an-ı Kerim,Al-i Imran :49
97
gelmiş
ve yeni bir din ortaya koymuş, olacak, hem de yeni bir dinin ortaya konması
için asgari olarak gerekli olan bir
kitaba sahip olmayacak, bu mümkün değildir. O, bir yandan "Ben Mesih'im,
Allah’ın oğluyum, geçmişteki ve gelecekteki işlenmiş ve işlenecek olan bütün günahların bağışlanması, bütün
insanlığın kıyamete kadar kurtuluşu için geldim " diyecek, hem de kendi
peşinden gelen insanlara rehber olmak üzere yazılı bir kitap bırakmayacak, bu nasıl
mümkün olabilir? Kendisi dünyadan ayrıldıktan sonra, insanlarla bir daha
yüzyüze konuşamıyacağına göre, eğer o, arkasında bir kitap bırakmamışsa
kıyamete kadar onun peşinden gidecek olan
insanlara ne rehperlik edecektir?
. . ■ ■ l
Hz.İsa’nın,
dünyada İken İncilin yazılması için bir emir ve direktif vermediği şeklindeki
Hristiyan görüşünün temelinde, Hristiyanlığm vahiy ve peygamberlik anlayışı
vardır. Bu dindeki vahiy ve peygamberlik anlayışı, diğer dinlerdeki,, özellikle
İslâmiyetteki vahiy ve peygamberlik anlayışından çok farklıdır. Hristiyan
inancına göre İncil yazarlar(Evangelistler veya İncilcİler)ı, Hz.İsa'nın
sözlerini, mucizelerini ve hayatını yazarak, onun dünyada iken insanlara
verdiği mesajı, kendisinden sonra gelenlere aktarmak görevini ifa etmişlerdir.
Hz.İsa’nın yapmadığı kitap yazma işini, öğrencileri yapmışlardır. Ancak onlar,
bu işi yaparken rastgele değil, İlâhî bir görevlendirme sonucu bunu yapmışlar,
kitaplarını yazarken kendilerine vahiy ve ilham gelmiştir. Allah'tan gelen
ilham, onları her hangi bir hata
yapmaktan korumuştur(26). Hz.İsa'nın dünyada iken ihmal ettiği kitap yazma
işini, öğrencilerine bırakması doğru olabilir mi? O, bir yandan kendisinden
sonra Havarilerini yönetecek olan kişiyi
dahi seçerken, öbür yandan, Havarilerine, öğrencilerine ve kendisi dünyadan
ayrıldıktan sonra onu takib edecek olan
kişilere rehber olacak bir kitabı neden onlardan esirgeyip bu işi
öğrencilerine bırakıyor? Hz. İsa dünyada iken İncil yazacak olan kişileri seçmemiştir. Bu iş, Havarilerin
başkanlığı kadar da mı önemli değildi ki, o bu işi de yapmamıştır? Acaba
Petrus'a, "Kuzularımı sana emanet ediyorum" diyen Hz.İsa, neden
İncili yazacak olan kişilere, "Ben
sizi kitap yazmak üzere görevlendiriyorum" diyerek onları seçmemiştir?
26) Xavier
Jakob,a.g.e„s.l36
98
İlerde
daha açık şekilde göreceğimiz gibi, kimliği, mesleği, hatta yaşadığı çağı
meçhul pekçok kişi İncil yazmış, ortaya büyük bir kaos çıkmıştır. Şayet Hz.İsa
zamanında yazılı bîr İncil yok, idi İse, onun, İncil yazarlarını mutlaka tayin
etmesi gerekirdi. Eğer o* ismen yazarları
tayin etse idi, bu kaos ve kargaşa ortaya çıkmazdı
2- HRİSTİYANLIKTA VAHİY VE İLHAM ANLAYIŞI:
Elde
mevcut olan İncillere göre Hz.İsa,
Allah’ın oğludur. Teslis İnancının üç unsuru baba oğul ve ruhu'l-kudüs,
aslında aynı şeylerdir. Baba Allah'dır, oğul Allahtır, ruhu'l-kudüs de
Allah'dır, ve bunların üçü, üç ayn ilâh değil, aksine tek bir Allah'dırlar.
Yuhanna’ya göre Hz.İsa, "Ben babadayım, baba bendedir"(27) demiştir.
Yani Allah'ın oğlu olan Hz.İsa, aynı
zamanda Allah'ın kendisidir^ veya Allah kendisine hulûl etmiş, vücuduna
Allah'ın ruhu girmiştir. Hristiyanlıktaki vahiy ve ilham kavramlannm iyice
anlaşılabilmesi için, yukarda belirtilmiş olan
temel Hristiyan görüşünün gözönünde bulundurulması gerekir.
Hristiyan
ilim adamlanna göre vahiy, normal öğrenme yolları ile elde edilmesi mümkün olmayan gizli bir
şeyin, ortaya çıkması, öğrenilmesi demekti r(28). Paul Tillich'e göre,
Hz.İsa'nın Mesih olarak görülmesi, Hristiyanlıkta nihaî vahiy olarak kabul edilmektedir.
Onun bütün varlığı ve hayatı vahiydir. Vahyin aracıları vardır. Mesela Pavlos,
İlâhî vahyin aracısı durumundadır(29). İsa, baba Allah'ı, sadece O'nun hakkında
söylemiş olduğu sözlerle açıklamaz, ö, Allah'ı bizzat kendi varlığı ile de ifşa
eder. Yani Allah, İsa’nın varlığı ile açıklanır. Allah ile İsa arasında akıl,
kalb ve arzu birliği vardır. Hz.İsa'da görülenler, ulûhiyyetin tecellilerinden
ibarettir. Eğer bir insan, Tann'nın
27) Kİtab-ı Mukaddes,Yuhanna .14 :11
28) Paul Tillich, Systematic Theology, V.I,
Chicago, 1967, p.108
29) P.Tillich,a.g.e.,s.l35
99
tabiatım,
bir insanın bilebileceği kadar bilmek isterse İsa'ya bakmalıdır. İlâhî tabiat,
insanların kavrayabilmesi için onda İnsanî bir surete bürünmüştür(30).
Hristiyan
araştırmacılara göre, İki çeşit vahiy vardır: Birinci tür vahiyde vahiy
görevi, vahyi aları kimsenin kendi
varlığından ayrıdır ve onun fevkindedir. İbrahim, İshak, Yakub ve Musa gibi
peygamberlere gelen vahiyler bu türdendir. Bunlara gelen vahiyler, bunlann
maddî varlığından ayndır. Allah, özel bir surette onlara hitab etmiş, onlar
Allah ile sadece vahiy esnasında muhatab olmuşlardır. Vahyin devam ettiği süre
zarfında bu peygamberlerin iradeleri yok olmuş, Allah'ın iradesi onlara hakim
olmuştur. Bu şekilde vahiy aları peygamberlerin
vahye bağlı sözleri, Allah’ın kelâmıdır, vahye bağlı olmayan sözleri ise kendi
sözleridir, Allah kelâmı değildir. İkinci tür vahiyde vahiy, vahyi aları insanın kendi varlığından ayn ve onun
fevkinde değildir. Ona gelen vahiy, onun kendisinin aynıdır. Yani İkinci tür
vahiy aları kimsenin kendi varlığı ile,
aldığı vahiy bir bütünlük arzeder, bu kişinin varlığı bizzat vahiy olur.
Hz.lsa'ya gelen vahiy bu çeşit bir vahiydir. Onun varlığı, vücudu, hayan bütünü
ile vahiydir. O, bizzat Allah'ın kelâmıdır, kelâm olan Hz.İsa, Allah İle idi, Allah onunla beden
oldu ve insanlar arasında dolaştı. Birinci tür vahiyde vahiy alma görevi
muayyen zamanlarda cereyan etmesine karşılık, ikinci tür vahiyde, yani
Hz.İsa'mn vahyinde vahiy görevi onun hayatının her anını kapsamakta, adeta onun
maddî varlığı bütünü ile vahiy olmaktadır(31) Dolayısı ile Hz.İsa’nın hayâtının
tamamı bir vahiydir. Onun mucizeleri, vaazları, doğumu , ölümü, yeniden
dirilerek semaya çıkışı, kilise, ayinler ve kutsal yazmaların hepsi vahiydir.
Onda ilâhlık ile insanlık tam olarak birleştiğinden ve İlâhî cephesi İnsanî
cephesini kapladığından o, kendi kendine vahye- den durumundadır(32).
30) Ahmed Abdullah al-Masdoosi,Lİving Religons
of the World, Trans, by Zafer Ishaq Ansan, Karachi, 1962, p. 170 ; M. A.
William Paton, Jesus Christ and the World's Religions, London,1938, p.95
31) Gerard O’ Collins,Theology and
Revelation,Dublin,1968,p.26-29
32) A. Roest Crollius, The Word in the
Experience öf Revelation in Quiran and Hindu Scriptures, Roma, 1974, p.251;
George P. Fisher, a.g.e.,s,334
100
Hristiyanlar,
ayrıca Hz.İsa'nın vahyini ruhıTl-kudüsle irtibatlı olarak görmektedirler.
Onlara göre ruhu’I-kudüs'ün İsa’ya hulûlü, yani onun bedenine girmesi, ona
gelen vahyin sürekliliğini sağlamaktadır. Ruhu’l-kudüs’süz onun Tanrı olması
mümkün olamaz. Ruhu'l-kudüs'ün ona girmesi, onu ilâhlaştırdığı gibi, onun
varlığım bütünü ile vahiy haline getirmektedir. Hz.İsa’nın kendisi bizzat
Tann’nın vahyidir.
Maddî
varlığı vahiy olan Hz.İsa, İncil
yazarlarına ruhu’l-kudüs'ü göndererek onların kalplerine vahiy ilka
etmiştir.Yeni Ahıdde yer aları kitapların
yazarlarının tamamı, kitaplarını onun kalplerine ilka ettiği bu vahiy vasıtası
ile yazını şlardır(33). Böylece Yeni Ahidin yazarları da vahye mazhar olmuş oluyorlar, onların
eserleri, bizzat Hz.İsa'dan almış oldukları
vahyin ürünü olmaktadır. Bu kitapların yazarları vahye muhatap olmakla beraber, İsa Öncesi
peygamberlerde olduğu gibi vahyi alanları
robotlaştıran, onlann iradesini yok. eden, vahiy alanların iradesini,
vahyi verenin iradesine tabi kıları zorlayıcı
bir vahye muhatap değildirler, onlar vahiy almakla beraber, aldıkları vahiy,
onlann İradelerini yok etmemiş ve onlara kendi irade ve bilgilerini kullanma
fırsatı vermiştir. Aldıkları vahiy, kitap yazarlarını hata yapmaktan korumakta,
ama vahiy ürünü olan şeyleri
kendilerine has bir üslupla yazabilme, kitaplarını kaleme alırken kendi
bilgilerini kullanabilme imkânını da vermektedir. Hristiyan inancına göre
Allah, İncil yazarlarına vahyederken," onları iradesizleştirip
robotlaştırmıyor, onlann iradelerine saygı gösteriyor ve onlara yazma hürriyeti
veriyor. Dört İncil aslında aynı şeyleri söylemekle beraber, bu irade
serbestisi yüzünden dört ayn metin ortaya çıkmıştır. İncillerin hepsinin
verdiği mesaj aslında aynıdır, aralannda sadece üslup ve ifade tarzı farklılığı
vardır, bunlar da önemli değildir.Hatta bu farklılık, İncillere bir eksiklik
değil, aksine edebî bir zenginlik kazandırmaktadır(34).
Yukarda
verilen bilgiler, tamamı ile Hristiyan araştırmacılardan aktarıları bilgiler olup adeta bunlar, Hz.İsa zamanında
İncillerin yazılmayışına gerekçe ve mazeret hazırlama amacına yöneliktir. Özet
olarak söylemek
33) Gerard O' Collins, a.g.e.,s. 44
34) X. Jakob, a.g.e.,s.l36
101
istedikleri
şey şudur: Hz. İsa ruhu’l-kudüs'lc doludur, onun varlığı, hayatı bütünü ile
vahiydir. O, ilâhlık mertebesinde olduğundan, onun bir kitaba ihtiyacı yoktur.
Kitap yazma görevi, ona şahit olanlara düşmektedir. Onunla beraber olanlar,
hayatını müşahede edenler, ondan vahiy alarak kitap yazma görevini yerine
getirmişlerdir. Hz.İsa'nın mertebesi peygamberlik mertebesi değildir. O,
ilâhlık mertebesinde olduğu için, onun kitap yazmaya ihtiyacı yoktur, kitap
sahibi olma, peygamberlere ait bir sıfattır, bir ilâhın buna ihtiyacı yoktur.
Bu yüzden Hz.İsa, dünyada iken bir kitap yazmaya ve hazırlamaya ihtiyaç
duymamış ve buna teşebbüs etmemiştir. Peygamberlik mertebesinde olan bazı Havariler ve onlann öğrencileri, İncili
yazma görevini ifa etmişlerdir, onlar İncili yazarken, bizzat Hz.İsa'nın İlâhî
gözetim ve denetimi altında yazmışlardır. Böylece bu araştırmacılar,
Hz.İsa'nın İncili yazmama sebebini, Havarilerin ve onlann öğrencilerinin
İncilleri yazma sebebini, dört farklı metnin bulunma nedenini kendilerince izah
etmiş oluyorlar.
İncillerde
geçen bazı ifadelere bakılırsa gerçeğin, hiç de bu Hristiyan araştırmacıların
göstermek istedikleri mazeretlere uygun olmadığı anlaşılır. Eğer Hz. İsa'nın
bütün hayatı ve sözlerinin tamamı vahiy ise, onun çarmıha gerildiği sırada
"Allah’ım, Allah'ım niçin beni terkettin? "(35) diyerek isyan edişi
de vahiy midir? Bu ne biçim bir vahiy ki, yaratıcısından gelen belâya karşı
isyanını haykırıyor? Hz.İsa, Havarilerin en büyüğü olan Petrus’a" Şeytan çekil önümden 1
"(36) diye hakaret ettiğine göre, bu hakaret ettiği kişi, nasıl hem
peygamber, hemde şeytan olabiliyor? Gerekli mucizeyi ğösteremiyen bütün
Havarilerine "Ey İmansız nesil!" diye seslendiği ve onlara hakaret
ettiği gözönüne alınırsa, bu imansızlar nasıl peygamber olabiliyorlar?
Fenisîlere " Siz ey yılanlar, ey engerekler nesli !" (37) şeklinde
Hz.İsa'nın söylediği bu sözler nasıl Allah'ın kelâmı olabiliyor? Bir ilâhtan
böyle küfür sözler sadır olabilir mi? Eğer daha önce naklettiğimiz
Hristiyanlara ait bu görüşleri doğru sayarsak, isyankâr, küfürbaz bir ilâh ile
şeytanlaşmış, hatta ilâhı azarlayacak kadar saygısız peygamber Havarilerle
karşılaşırız..
35) Kitab-ı Mukaddes,Markos, 9 :19
36) Kitab-ı Mukaddes,Matta, 27:46
37) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 23 :33
102
Hristiyanlann,
Hz.İsa’mn ilâhhğına inanmaları konusunda
İbn Kayyım cl-Ccvziyc'nin şu sözlerini burada nakletmek uygun olacaktın îbn
Kayyım bu .konuda şunları söylemektedir:
" Hristiyanlar, başkalarına puta tapanlar sözünü söylemek sureti ile
kendilerini gülünç duruma düşürmektedirler. Nasıl oluyor da yeri göğü yaratan,
âlemlerin rabbi olan Allah(C.C.),
azamet kürsüsünden inerek bir kadının hayız mahalline, rahmine giriyor, orada
aylarca kalıyor, sonra oradan küçük bir çocuk olarak çıkıp anasının memesine
yapışıyor, onu emiyor, ağlıyor, yavaş yavaş büyüyor, yiyor, içiyor, defi hacet
ediyor, hastalanıyor, iyileşiyor, seviniyor, üzülüyor, zevk alıyor, acı
duyuyor, sonra düşmanı olan İblis'e
karşı hîle düzenliyor, Yahudilerin tuzaklarından kurtulmak için bazı tedbirler
almasına rağmen onlar tarafından yakalanıyor, onu asacakları iki odun parçasını
Yahudiler pna taşıtıyorlar, sonra onu bu odunlara bağlıyorlar, L
haça geriyorlar, sağında ve solunda reziller, hırsızlar var, o esnada ağlamaya
başlıyor ve yardım istiyor? daha sonra başına dikenden bir taç koyuyorlar,
başına vurarak işkenceye başlıyorlar, ellerini ve ayaklarını çiviliyorlar.
Sözüm ona işte bu.olay, iblise karşı. Hz.İsa'nın bir hilesi imiş. Çünkü iblis,
zamanında Hz.Adem'e karşı bir hîle yaparak ona yasak meyveden yedirmiş, böylece
ona günah işleterek onu cennetten çıkarmış, Adem’e işlettiği bu günahla Adem’i
ve onun soyundan gelecek olan bütün
insanları ebedî günaha mahkum etmişti. Hz.İsa'da İblise karşı bu hîleyi
düzenleyerek kendi nefsini feda etmiş, onun kendi nefsini feda edişine
karşılık, Hz. Adem ve bütün insanlık bu ebedî ve aslî günahtan kurtulmuş"
(3 8).
İbn
Kayyım'ın veciz bir şekilde dile getirdiği gibi kurtarıcı İsa, bir yandan
yaratıcı Allah olurken, öbür yandan elleri , ayaklan, kafası çivili ve
"Allah'ım,Allah'ım! niçin beni terkettin?" diye isyan ediyor,
susadığı için etraftan su dileniyor ve inleyerek can veriyor, Adem'in günahı,,
niçin ondan sonra gelen insanlara geçsin? İnsanlığın kurtuluşu İçin onun acı
çekmesine ne gerek var? İnsanları affedecek olan o değil mİ? Şayet insanları affedecek o ise,
affederken niye ayrıca acı çekme ihtiyacı duymuştur? Baba Tanrı adına kâinatı
yönetme görevini yüklenen oğul Tann olarak ona, aci çekmesini baba Tanrı mı
emretmiştir?
38) Ebu
Abdillah b.Ebi Bckr b. Kayyım el Ccvziyc, Hidayetu’I-Hayârâ fi Ecvibeti'l-Yehûd
ve'n-Nasârâ, s.15
103
...... .XidlLilULiUL- —Ji^ I-—--i—
“-İ L—
Hristiyan
inancına göre Hz.İsa'nın varlığı mevcudiyeti bir vahiy olduğı vahiy veya ilham
sayılır. Havarilerin öğrencilerinin de vahiy aldığı kabul edilir, onlardan
sonra gelen bazı azizler de vahye mazhar olabilmektedir- ler(39).
Hristi
yanlıkta vahiy alanların kimler olduğu kesin çizgilerle tesbit edilmemiş
olmakla beraber, vahiy hadisesi bütün Hristiyânları bağlayıcı niteliktedir. Bugüne kadar pekçok
kimsenin ortaya çıkarak kendilerine vahiy geldiğini, ruhu'l-kudüs'ün
kendilerine hulûl ettiğini ve Hz.İsa'dan talimat aldıklarını iddia ettiklleri
sık sık görülmüştür. Bir kimsenin vahiy alabilmesinin Hristiy anlıkta bir
ölçüsü olmadığından, bu tür iddialarla ortaya çıkan herkes bunu bir silah
olarak kullanabilmekte ve insanları kendilerine.
inanmaya zorlayabilmektedirler. Bunun en canlı örneği Pavlos’tur.Hayatında
Hz.lsa'yı hiç görmediği ve Roma yönetiminin emrinde Hristiyanları takip ve cezalandırmakla görevli bir memur
olduğu halde o, birgün birdenbire Hz.İsa'nın kendisine göründüğünü, kendisini
Havarileri arasına kattığım iddia ederek ortaya çıkıvermiştir. Bu hadiseden
sonra o, Hz.İsa'dan ilham aldığım, onunla Şam yolunda konuştuğunu, dolayısı ile
dediklerine inanılmasını ve emirlerine itaat edilmesini istemiştir. Daha
önceleri koyu bir Hristiyan düşmanı olan
Pavlos gibi bir kişi bile, bu iddia ile ortaya çıkabiliyorsa ve
insanların kendisine inanmaları için onları zorlayabiliyorsa, bu dine göre
herkesin bu tür. iddialarla ortaya çıkması mümkün olabilir.
V'
Vahiy ve
ilham İlâhî menşeli olduğu için onda bir yanlışlık veya bir çelişki söz konusu
olamaz. Eğer olursa, vahyi alanın değil, aksine vahyi verenin yanlışlık yapması
veya çelişkiye düşmesi sözkonusu olur. Bu, vahyi veren olarak Allah için muhaldir.
Hristiyanlıkta olduğu gibi, eğer bir dinde birden fazla vahiy aları bulunursa, bunlann aldıkları vahiylerin muhteva bakımından birbirinden
farklı olmaması, aralannda çelişki olmaması lazımdır. Rastgele, sıradan herkes
vahiy alamaz. Vahyi, ancak İlâhî bir görevle memur
39) İslâmiyete
göre vahiy, Allah'tan peygamberlere gelen haberdir, İlham ise, peygamber
olmayanlara gelen, onlar m içine doğan İlâhî bir haberdir. Vahiy, bağlayıcı ve
zorlayıcıdır, ilham ise sadece kendisine ilham gelen insanı zorlayıcı niteliktedir,
başkalarım bağlamaz. Hristiyanlıkta vahiy ve ilham kavramlarını bu şekilde
birbirinden ayıran bir kriter mevcut değildir.
104
olanlar,
yani peygamberler alır. Peygamberliğini kabul ettiğimiz kişilere gelenlerin
vahiy olduğunu kabul ederiz. Eğer böyle bir sınırlama olmaz ve rastgele herkes
vahiy alabilirse, pekçok kişi "Vahiy alıyorum" diyerek ortaya çıkar
ve biz bu kişilerin dediklerine İtaat zorunda kalırız. Herkes vahiy alabilir
mi? Şayet herkesin vahiy alması mümkün ise, gerçekten vahiy alanlarla sahte
vahiy alıcılarını nasıl ayıracağız? Vahiy aldığını İddia eden kişi, bunu ne ile
ispat edecek? Vahyi doğrudan doğruya Allah’tan aldığım iddia ettiğine göre,
bunu ispatlayacak bir delile ihtiyaç yok mu? Eğer böyle bir delile ihtiyaç
yoksa dünyadaki insan sayısınca vahiy alıcısının ortaya çıkması mümkün
olabilir. Bu ise vahiy kavramının esprisi ile bağdaşmaz. Birtakım nefsanî,
şehevanî arzular, şahsî ihtiraslar, vahiy kisvesine bürünerek gerçekleştirilmek
istenirse bu hangi müeyyide ile önlenebilecektir'?
Hristiyanlıktaki
sınırsız vahiy anlayışı, bu dînde büyük bir kaos ortaya çıkarmıştır. Bu dine
göre Hz.İsa'dan başka Havariler, Hz.İsa’mn diğer öğrenci- İcrî.'Havarilerm
öğreticileri, daha sonra ortaya çıkan azizler, papalar hepsi vahiy almaktadırlar.
Kitap yazarlarının hepsi vahiy alıcıdırlar. Burada özellikle İncil yazarları
üzerinde durmak gerekir. Dört İncilin yazarlan, eserlerini vahiy alarak
yazdıkları halde, bazen bir İncilde bulunan, diğer İncillerde bulunmuyor.
Acaba diğer İncil yazarları bu hususu
unuttuklarından mı kitaplarına almadılar? Vahiy alan, aldığı vahyi unutabilir
mi? Bir İncilde herhangi bir sayı mesela iki olarak verilirken, diğer İncilde
onun dört olarak verilmesi açık bir yanlış değil mi? Aynı dönemde iki kişiye
aym hususta gelen vahiy nasıl birbirinden farklı olabilir? İki veya daha fazla
vahiy alıcısı arasında, aldıkları vahiyde farklılığın ne ile izah edilebileceği
bir problem olarak dururken, İncillerde ve Yeni Ahidin diğer eserlerinde bazen
bir kitabın ayn baplarında veya ayetlerinde farklılıklar görülmektedir. İleride
İncillerin incelenmesi sırasında bunlara ait pekçok örnek göreceğiz.Biz burada
İncillerin dışından bir vahiy örneği sunacağız.
Biraz
önce Pavlos'un Hz.İsa ile konuştuğunu ve ondan vahiy aldığım iddia ettiğini
zikretmiştik. Pavlos'un bu vizyon olayı, Yeni Ahidin "Resullerin
İşleri" isimli kitabında üç yerde anlatılıyor. Resullerin İşlerinin yazan,
üçüncü İncilin yazan Luka'dır. Üç yerde anlatıları aynı hadisenin, ne kadar birbirinden
105
farklı
olarak anlatıldığını gördükten, sonra, vahiy alıcısı Luka’nın, aynı konuda
aldığı vahiylerde ne kadar çelişkiye düştüğünü açıkça görürüz. Resullerin
İşlerinde bu olay iki yerde Pavlos'un ağzından, bir yerde ise Luka’nın ağzından
anlatılıyor. Evvela hadiseyi Luka şöyle hikaye ediyor: "Ve yolda giderken,
Şama yaklaştığı zaman vaki oldu ki, gökten bir nur ansızın çevresinde parladı
ve yere düşüp bir sesin kendisine ’Saul, Saul!'niçin bana eziyet ediyorsun?*
dediğini işitti. O da, ya rab sen kimsin? dedi, ve o da ben eziyet ettiğin
İsa'yım, fakat kalk ve şehre gir ve ne etmen gerektiği sana söylenecek. Onunla
yolculuk eden adamların nutku tutulup durdular; sesi işitiyorlar fakat kimseyi
görmüyorlardı ve Saul yerden kalktı; gözlerini açınca bir şey görmüyordu. Onlar
da kendisini yedederek Şama götürdüler ve üç gün görmez olup ne yedi, ne de
içti”(4O). Bu bapta anlatıldığına göre vizyon olayı Şam'a yaklaştıktan zaman
meydana geliyor, yer veriliyor, zaman yok, yani günün hangi saatinde olduğu
açıklanmamış, gökten inen nur sadece Pavlos’un çevresinde parlamış, bu nuru
onun yanındakiler görmemişler, onlar sadece İsa’nın sesini işitmişler,
işitenlerin dilleri tutulmuş. Pavlos'un nuru gören gözleri, bu nurun etkisi ile
kör olmuş, sonra Üç gün yememiş ve içmemiş. Aynı kitabin 22. babında olay bu
sefer direkt olarak Pavlos'un ağzından tekrar anlatılmış, ancak bu defa birinci
anlatıma bazı ilaveler yapılmış. Bu anlatıma göre vizyon, öğleye yakın meydana
gelmiş, yani zaman verilmiş, yer verilmiş, Şama yaklaştıktan sırada gökten inen
nur, Pavlos'un çevresinde parlamış ve sesi işitmiş, Ancak buradaki anlatıma
göre onunla birlikte seyahat eden arkadaştan bu defa nuru görmüşler, ama sesi
işitmemişler. Bu baba göre nuru gören Pavlos’un gözleri, nurdan kör olmuş ama
yanındakiler nuru gördükleri halde gözlerine hiçbir şey olmamış olmalı ki,
onlar Pavlos'u Şam'a götürmüşler. Bu bapta Pavlos'un Şam’da ne kadar kaldığı
yazılı değil(41). Aynı kitabın 26. babında aynı olay, yine Pavlos’un ağzından
çok daha değişik bir biçimde anlatılıyor. Bu baba göre vizyon, yine Şam
yakınında öğle vakti meydana gelmiş. 22. bapta Öğleye yakın dediği halde bu
defa öğle vakti diyor. Bu baba göre gökten inen nur, bu sefer sadeçe Pavlos'un
değil, onunla beraber seyahat eden arkadaşlarının da etrafını sarmış,
40) Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 9 : 3-9
41) Kilab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 22 : 6-11
106
sadece
Pavlos değil, bütün arkadaşları hep beraber yere düşmüşler, bu son bapta,
nurdan dolayı.gözü kör olan kimse yok,
onlann nuru görüp görmedikleri, sesi işitip işitmedikleri açıklanmamış, sadece
çevrelerine inen nurun etkisi ile yere düştükleri zikredilmiş, acaba nuru
gördüklerinden mi, yoksa nur onları çarptığından
mı? bu belli değil(42).
Resullerin
İşleri, kitabının üç ayn. babında anlatıları
vizyon olayının vakti, 9. bapta hiç zikredilmemiş, 22. bapta öğleye
yakın denmiş, 26. bapta ise öğle vakti denmiş. Gökten inen nur, 9 ve 22.
baplarda sadece Pavlos'un çevresinde parladığı halde, 26. bapta hem Pavlos’un,
hemde arkadaşlarının çevresinde parlamış oluyor. 9. baba göre Hz.İsa'nın
Pavlos'a hitabını Pavlos'un arkadaşları işitmişler, 22. baba göre ise
işitmemişler. Gökten inen nuru, 9. baba göre arkadaşları görmemişler, 22. baba
göre ise görmüşler, 9. baba göre Pavlos'un, arkadaşları sesi işitmişler, ama
nuru görmemişler. 22. baba göre bunun tam tersi olmuş, arkadaşları sesi
işitmemişler, ama ışığı görmüşler. 9 ve 22. baplara göre, olay olduğu sırada
sadece Pavlos yere düşmüş, yanındakiler yere düşmemişler. 26. baba göre ise,
hem Pavlos, hem de arkadaşları birlikte yere düşmüşler. 9. baba göre sesi
işitince Pavlos'un yanındakilerin dilleri tutulmuş. Bu bapta Pavlos'un, ışığı
gördüğü için gözleri kör olurken, 22. bapta aynı nuru gören arkadaşlarının
gözleri kör olmamış. Pavlos'un gözünü kör eden nur, neden arkadaşlarının
gözlerini kör etmemiş, yoksa onlann gözleri daha mı dayanıklıydı? (43). İşte
Hz.İsa'dan altı sene sonra meydana geldiği ileri sürülen bu vizyon hadisesi
ile, Pavlos vahiy alıcı olarak ortaya çıkıyor, kendisine bizzat Hz.İsa’nın
vahyettiğini söylemek sureti ile ortaya yeni bir dava atıyor(44). Bu davanın
başlangıç hadisesinin tamamen vahiy ürünü olması gerekiyor ama, bu ne biçim
vahiydir kİ, bir kitabın üç ayn babında büyük çelişkilerle ortaya çıkıyor(45).
Böylesine çelişkili bir haber vahiy ürünü olabilir mi? Elbette olamaz, aksi
takdirde vahiy veren , vahiy alanı yanıltmış olur veya vahiy verici hata etmiş
olur. İşte bir kitabın üç ayn babında dahi yerdiği haberi kontrolden aciz bir
yazar olan Luka, üçüncü İncilin yazan
olarak da karşımıza çıkmaktadır.
42) Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 26 :
13-14
43) Macleod Yearsley, The Story of the
Bibte,p.llO
44) Muhammed Şelebî Şİtİvî, el-Incil Dirase ve
Tahlil,s.17
45) Kitab-ı Mukaddes, Galatyalılara Mektup,
1:11-12
107
Bu
durum, onun İncilinin değerini de ortaya koymaktadır. Madem İncil yazarlanı
vahiy alıyorlardı ve aldıkları bu vahiyle kitaplarını hatasız yazıyorlardı.
İncil yazan Luka’ya ne oldu da bu büyük hataları yaptı?
3-HRİSTİYANLIKTA PEYGAMBERLİK ANLAYIŞI:
Hristiyan
kaynaklar iyice incelenince bu dindeki peygamberlik anlayışının, diğer İlâhî
dinlerin peygamberlik anlayışından çok farklı olduğu görülür. Vahiy meselesinde
izah edildiği üzere, Hristiyanhkta Hz.İsa’mn sadece sözleri değil, bizzat kendi
varlığı ve mevcudiyeti de vahiy kabul ediliyordu. Böyle olunca bu dinde Hz.İsa,
bir peygamberden çok, bir ilâh olarak müteala edilmektedir. Hristiyanlığa göre
Hz.İsa, bir insan peygamber değil, insan suretine girmiş bir ilâhtır. O, belki
bir vahiy almaktadır, ancak baba Allah, onun vücuduna hulûl ettiğinden ve
onunla bütünleştiğinden o da ilâhlaşıyor ve kendi kendine vahyeden durumuna
geliyor. Hristiyanlar, Hz.İsa'nın, Hz.Muhammed ve Hz.Musa gibi vahiy aldığını
kabul etmiyorllar.
İslâmiyet
ve Yahudilikte peygamberlerin ülûhiyetle alâkaları yoktur, peygamberler insandırlar, emirlerini
Allah'tan alırlar. Hz. Musa devamlı olarak Allah(C.C.) ile konuşmuş, O'ndan
aldığı emir ve yasakları insanlara
ulaştırmıştır (46).
Yahudilikte
kadir-i mutlak bir ilâh ve O'ndan kayıtsız şartsız emir ve yasaklar aları peygamber motifi vardır. Başta Hz. Musa olmak
üzere bütün Yahudi peygamberleri daima Allah'tan vahiyler almışlardır. Bu
peygamberler hiçbir zaman kendi kendilerine vahiy veren durumunda olmamışlar,
vahiy konusunda kendilerine vahyeden Allah’ın, mutlak iradesine tabi
olmuşlardır. Hz. Musa, Allah'ın kendisine Sina dağında vahyettiği şeyleri,
anında taş levhalara yazmıştır(47). Tevratın verdiği bilgiye göre, Hz.Musa
Tur-ı Sina'da
46) Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3 :13-22
47) Kitab-ı Mukaddes, Çık-.ş. 24:4
1(W
iken,
Hz. Harun, halkının tapması için kendi elleri ile bir buzağı yapmıştı,
dönüşünde bunu gören Hz.Musa, öylesine öfkelendi ki elindeki levhaları yere
atarak bunları kırdı(48). Ancak, Allah'ın emri ile ikinci olarak çıktığı Sina
dağında Hz.Musa, yontmuş olduğu taş levhalar üzerine Allah'ın buyruklarım
yeniden yazdı(49). Tevrata göre, vahyi veren ile vahyi aları arasında her hangi bir aracıya tesadüf
olunmamaktadır. Bir peygambere Allah'tan gelen vahiy için, aracı bir meleğe
ihtiyaç olduğuna dair Tevratta açık bir ifade mevcut değildir. Yahudilikte
peygamber insanlardan olmalıdır. ,
İslâmiyete
görepeygamberler mutlaka insanlardan olmaktadır. Allah'tan gelen vahyi,
peygamberlere ulaştıran bir melek vardır ve bu melek Cebrail'dir. İslâmiyete
göre Allah(C.C.), ilâhlıkta kemâle ermiştir, O, bütün kemâl sıfatları ile muttasif ve bütün noksan sıfatlardan
münezzehtir, birdir, ortağı, yardımcısı ve benzeri yoktur. Peygamberler de
peygamberlikte kemâle ermişlerdir(50), bunlann Ülûhiyetle hiçbir alâkaları yoktur, bununla beraber onlar, insan olarak
diğer bütün insanlardan daha üstündürler. Peygamberlerden zelle sadır olabilir,
ama büyük günah işlemezler. Burada önemli bir farkı belirtmek gerekir.
İslâmiyete göre peygamberler, kötü şeyleri, büyük günahları asla işlemezler, veya bunları işleyenler peygamber olamazlar. Yoksa
İslâmiyette, peygamberlerin yaptıkları şeyler
büyük günah nev'inden bile olsa günah sayılmaz şeklinde bir anlayış yoktur.
Onlar, büyük günah işlemezler, şayet işlerlerse peygamber olamazlar. İslâmiyetin
peygamberlik anlayışını, bu noktada Yahudiliğin ve Hristiyanlığın peygamberlik
anlayışı ile karşılaştırdığımız zaman şu hususu tesbit ederiz. Bu iki dinde
peygamberlerin masumiyetleri İslâmiyetin ki gibi açık değildir. Mesela Hz. Musa
Sina dağında iken, Hz.Harun (Tev ratın verdiği habere göre), kendilileri ile
halkının tapması için put yapmıştır(51). Bu, bir şirktir, küfürdür. Yine
Yahudilerin Mısırdan çıktıkları sırada Hz.Musa'nm onlara, Mısırlıları soymaları
ve mallarını çalmaları direktifini verdiğini Tevrat
48) Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 32: 19
49) Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 34: 28
50) Kur'an-ı Kerim, Necm: 4-10
51) Kiab-ı Mukaddes, Çıkış, 32 :19
109
haber
vermektedir(52). Tevrat ve Eski Ahidin diğer kitaplarının yüzlerce yerinde
hırsızlık eden, yaları söyleyen, zina
eden peygamberlerin haberleri yer almaktadır. Dolayısı ile Yahudilikteki
peygamberlik anlayışına göre, bu dinde peygamberler büyük günahları, şirk ve
küfrü irtikâb edebilmektedirler. Dünyanın en iğrenç işlerine bulaşmış bu
kimseler buna rağmen, Allah ile hiçbir aracı olmadan konuşabilmekte, O'ndan
emir ve buyrukları direkt olarak alabilmektedirler.
İşin
esasına bakılırsa Yahudi hukukunda suçlulara uygulanan cezalann, suç işleyen
peygamberlere uygulan-madığı da tesbit edilebir. Bunu bir örnekle
açıklayabiliriz. Tevrata göre: Hz.Yakub’un oğlu Yehuda, büyük oğlu Er'i Tamar
isminde bir kadınla evlendirin işti. Çok geçmeden Er ölmüş ve karısı Tamar dul
kalmıştı. Yahudi ananesi ve hukuku gereği olarak Yehuda, dul gelinini ikinci
oğlu İle evlendirmiş, ancak ikinci oğul da çok geçmeden ölmüştü. Bunun üzerine
Yehuda gelinini üçüncü oğlu Şela ile evlendirmek istemiş, ancak Şela çok küçük
olduğundan, Tamar'ın bir süre beklemesi gerekmişti. Bu yüzden Yehuda, gelini
Tamar'ı, babasının evine göndermişti. Gelini ile uzun süre ilgilenmiyen Yehuda,
bir gün gelinin bulunduğu yere bir seyahate çıkmış, bu sırada canı bir kadınla
birlikte olmayı istemiş ve bir kadın bularak ücret karşılığında onunla zina
etmişti. Zina ücreti olarak Yehuda, kadına bir oğlak vermeyi vadetmiş, ancak
kadın oğlak gelinceye kadar kendisine rehin olarak bazı şeyleri bırakmasını
isteyince Yehuda kadına, mührünü, palanını ve kaytanını bırakmış, bilahere
oğlağı kadına gönderdiği halde kadın, bu rehin aldığı şeyleri ona geri iade
etmemişti. Bir süre sonra kadının hamile kaldığı anlaşılınca, durum Yehuda’ya
haber verilmiş, "Babasının evine gönderdiğin dul gelinin Tamar, zina
ederek hamile kaldı" denilmiş, bunun üzerine Yehuda, hemen gelinin
yakılmasını emretmiş, emri alanlar cezayı infaz etmek için kadının yanına gidip
durumu ona anlatınca, kadın mühür, kaytan ve palam gelenlere vererek
"Gidin Yehuda’ya söyleyin! bu mühür ve kaytanın sahibi kimse kamımdaki
çocuğun babası odur, ben bunları zamanında o adamdan zina ücreti olarak
almıştım" demişti. Kadından mühür kaytan ve palanı alanlar, bunları
Yehuda’nm yanına götürerek kadının söylediklerini olduğu gibi
52) Kitab-ı
Mukaddes,Çıkış, 3 :22
110
anlatınca,
Yehuda kendi kaytanını, palanını ve mührünü tanıyarak zamanında ücret mukabili
zina ettiği kadının, kendi gelini Tamar olduğunu anlamış ve daha önce vermiş
olduğu ateşte yakılma cezasının uygulanmamasını istemiştir. Daha sonra Tamar
ikiz çocuk doğurmuştur(53). Tevratta anlatıları
bu hikayeyi incelediğimiz zaman, o devirde Yahudi hukukunda zinanın cezasının
ateşte yakılma olduğu görülüyor. Yehuda gelininin zina ettiğini duyunca hemen
bu cezanın tatbikini istiyor, ancak gelini ile zina edenin bizzat kendisi
olduğunu farkedince, bu cezanın uygulanmasından vaz geçiyor.Suçu başkası
işleyince ceza veriliyor ama, bu suçu bir peygamber işlerse ceza verilmiyor,
hatta suçu bir peygamberle birlikte işleyen de, peygamber sayesinde cezadan
kurtuluyor. Yani, Yahudiliğe göre Peygamberler suç sayılan fiilleri işleseler dahi, bu fiiller suç
sayılmamaktadır.
Sabiilikte
peygamberlik inancı olmakla beraber, bu dine göre insanlardan peygamber
olamaz, peygamberler ancak temiz ruhanî varlıklar olan meleklerden olabilir. Brahmanlık dininde ise
peygamberlik müessesesi kökten inkâr edilmekte, ne insanların ve ne de meleklerin
peygamber olamıyacağı, ancak insanın aklının kendi peygamberi olabileceği ileri
sürülmektedir(54).
Hristiyanlıktaki
peygamberlik anlayışına gelince, İncillerde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında
sık sık peygamber kelimesinin geçtiğine ve peygamberlerden bahsedildiğine
şahit olmaktayız. Ancak İncillerde bu kelimenin ma'nası üzerinde net ve berrak
bir açıklama bulmak mümkün değildir. Çünkü İncillerin bazı bölümlerinde Hz.
İsa'nın ülûhiyeti "Ben babadayım, baba da bendedir" (55) gibi
cümlelerle açıklanıp, kelâm olan Allah'ın,
İsa'da vücut kisvesine büründüğü ve böylece insanlar arasında dolaştığı, yani
onun ilâhlığı ve dolayısı ile peygamber olmadığı iları edilirken(56), diğer bazı bölümlerinde ise,
onun peygamberliğine delalet edebilecek ifadeler yer almaktadır.
53) Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 38 :l-30
54) Muhammed b. Abdülmelik b. Ahmed
eş-Şehristanî, el-Milel ve'n-Nihal, C.I, Mısır,1947,s. 567-570
55) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 14:11
56) Kİtab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1 :14
111
Sinoptik
İncillere göre Hz.İsa, öğrencilerine insanların kendisini kim olarak ve ne
olarak tanıdıklarını sormuş, bazı öğrenciler ona, "Halk seni vaftizci
Yahya olarak tanıyor" demişler, diğer bazı öğrenciler, "Halk seni
peygamber olarak tanıyor" diye cevap vermişler, diğer bir kısmı ise,
"İnsanlar , seni İlya olarak tanıyor" cevabım vermişler. Bundan sonra
Hz.İsa onlara," Ya siz beni ne olarak tanıyorsunuz?" diye sorunca
Havarilerin reisi Petrus, "Sen Mesih’sin" cevabım vermiş, Hz.İsa da
onun bu cevabını tasdik etmiştir(57). İncillerde geçen bu pasajın incelenmesi
sonunda en azından, Mesihlikle peygamberliğin aynı olmadığı, İlya ve Yahya’nın
da Mesih olmadığı, sadece Hz.İsa'nın Mesih olduğu anlaşılınaktadır(58). Bu
pasaja göre durum böyle olduğu halde, İncillerin diğer yerlerinde zaman zaman
Hz.İsa'nın peygamberli- y ğine delalet edebilecek ifadelere
rastlıyoruz. Mesela Hz.İsa, bir yerde halka bir mucize gösteriyor, mucizeyi
gören halk, hayret ve hayranlıkla "Sen peygambersin!" diye ona
sesleniyorlar, fakat o, "Ben peygamberim" veya "Ben Peygamber
değilim" şeklinde herhangi bir cevap vermiyor. Matta İncilinde şöyle bir
ifade geçiyor: "Ve kalabalıklar, Galilenin Nasıra şehrinden İsa Peygamber
budur dediler"(59). Buradaki" İsa peygamber" tabirinin
İncillerde yer alması oldukça önemlidir. Luka’da daha dikkat çeken bir ifade
yer almaktadır ki, burada hem Allah İsa ve hem de Peygamber İsa motifi
işlenmektedir. "Herkesi * korku aldı ve : Aramızda bir peygamber çıktı ve
Allah kendi kavmini ziyaret etti, diyerek Allah'a hamdediyorlardı." Bu
pasaja göre mucizeler, karşısında şaşkınlığa düşen insanlar onu hem bir
peygamber kabul ediyor, hem de insan suretine ve kisvesine bürünmüş Allah
sayıyorlar. Burada akla şöyle bir cevap gelebilir: Halkın bunları söylemesine
karşı Hz. İsa'dan bir tepkinin gelmemesi ve "Hayır ben peygamber değilim,
ben Mesih'im" dememesi, onun illa peygamberliği kabul ettiği ma'nasına
gelmez, buradaki sükût ikrar sayılmaz. Ancak, İncillerde bulunan diğer bazı
ifadeler, bu sükutun daha ziyade ikrar ma'nasına geldiğini göstermektedir.
Bunlardan bir tanesi şöyledir: "Çünkü bir
57) Kitab-ı Mukaddes, Matta.1613 ;Markos, 8 :27
; Luka, 9 :18-21
58) Kur’an-ı Kerîme göre Hz.Isa, hem Mesih, hem
de peygamberdir. Bkz. Kur'an-ı Kerim,
Al-i İmran :45 ; Nisa: 171
59) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21 :11
112
peygamberin
kendi memleketinde itibarı olmadığına İsa kendisi şehadet etmişti"(60). Bu
ifadeye göre bir peygamberin kendi memleketinde itibarı olmadığına Hz.İsa
bizzat kendisi şahit olmuştur, yani kendi nefsinde müşahede etmiştir. O,
kendisi peygamber olmasa nasıl kendi nefsinde buna şahit olacaktır? İncillerde
bu konuda geçen daha çarpıcı bir ifade vardır, o da şudur: "Ve onda
sürçtüler. İsa onlara dedi: Bir peygamber kendi memleketinden başka yerde
itibarsız değildir, ve İsa onlann imansızlıklanndan dolayı orada çok kudret
işleri yapmadı."(61). Bu ikinci pasaj, herşeyi açıkça ortaya koymaktadır.
Bir peygamberin kendi memleketindeki itibarsızlığı, Hz.İsa'nın bizzat kendi
nefsinde müşahede ettiği bir şeydir. O, kendi memleketinde bir takım mucizeler
göstermiş, buna rağmen halk kendisine fazla iltifat etmemiştir. O da halkın bu
ilgisizliğine öfkelenerek orada çok kudret işleri yapmaktan vazgeçmiştir, yani
kendisine inanmadıkları için onlara kızarak bir daha orada mucize göstermemiş
ve Öfke ile halka bir peygamberin kendi memleketinde itibar görmediğini, başka
yerlerde ise çok itibar gördüğünü söylemiştir. O, bununla demek istemiştir ki,
"Siz bir peygamber olarak benim mucizelerime inanmadınız, ben memleketimde
itibar görmüyorum ama, başka yerlerde itibarım çok yüksektir." Aslında bu
ifadelerden, Hz.İsa'nın kendi peygamberliğini itiraf ettiğini anlayabiliriz.
İncillerde birçok konuda görülen çelişkilerden biri de peygamberlik konusunda
görülen bu çelişkidir.
Hristiyanlıkta
açık ve net bir peygamberlik anlayışı yoktur. Hristiyanlar Yahudilerin kutsal
kitabı Tanahı, Eski Ahid adı altında kabul ettiklerinden bu olaya bağlı olarak
Yahudi peygamberlerine inanırlar ve Yahudilikteki günahkâr, yalancı, hilebaz
ve zinakâr peygamberlik anlayışını benimserler. Hristiyanlıkta, İslâmîyette
olduğu gibi sıfatları ve görevleri belli
bir peygamberlik anlayışı yoktur. İslâm i yetin aksine olarak Hristiyanlıkta
peygamberliğin sınırları çok muğlaktır.
Kimin peygamber olduğu, kimlerin peygamber olmadığı pek bolü değildir. Bu dine
göre Hz.İsa, ilâhlık mertebesinde olduğundan1 peygamber değil,
peygamberden daha yüksektir. Öyle ise Hristiyanlığın peygamberi veya
peygamberleri kimlerdir? Yeni Ahidin beşinci kitabının adı,
60) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 4 ;44
61) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 13 :57-58
113
"Resullerin
İşleri"dir. Bu resuller, Hz.İsa'nın Havarileridirler. Hristiyanlar
Havarilere "Resul”, yani peygamber demektedirler, Hristiyanlıkta
Havarilerin yanısıra, Hz. İsa'nın diğer öğrencileri de peygamber sayılırlar.
Havarilerle beraber bu Havarilerin yetiştirdikleri öğrencileri de peygamber
sayılıyorlar. İncil yazarları vahiy alarak İncillerini yazdıkları için bunlar
da peygamber kabul ediliyorlar. Aynca Hristiyan inancına göre kadınlardan da
peygamber olabilir(62).
îslâma
göre Hz.İsa, Meryem oğlu Mesih İsa'dır, o, bir peygamberdir, Allah'tan vahiy
almış ve ona İncil nazil olmuştur. Hz.İsa dünyada iken bu İncil tamamlanmıştır.
İslâmî inanca göre Hristiyanlığm Hz. İsa'dan başka peygamberi, bir tek
İncilden başka kitabı yoktur. Ancak Kur'an-ı Kerimin Hz.Muham- med'e nazil
olması ile beraber bu İncil nesholunmuştur.
Daha
önce belirttiğimiz üzere Hristiyan inancına göre, Hz.lsa'ya vahyedilen bir
İncil yoktur, belki de Hz.İsa'nm vahyetmiş olduğu, onun vahyetmesi ile İncil
yazarlarının telif ettikleri dört tane İncil vardır. Hristiyanlıkta Hz.İsa ilâh
mertebesindedir, ilâhın kitaba ihtiyacı olmadığından, onun da böyle bir kitaba
ihtiyacı olmamıştır. İncil yazarları vahiy aları kimseler olarak peygamberdirler, rab İsa'dan
aldıkları vahiyleri İncil adı altında telif etmişlerdir. Dört ayrı yazarın
yazdıkları şeyler aslında aynıdır, aralarındaki farklılıklar önemsizdir,
dolayısı ile ma’na bütünlüğü bakımından değerlendirilince İncil birdir.
Hristiyanlar
bu şekilde inanmakla beraber işin doğrusu acaba onlann inandığı gibi midir?
İncil tek mi yoksa birden fazla mı? Sahih sayıları İncillerin yanısıra başka İnciller de var mı?
Bu konuyu detaylı bir şekilde ele alacağız.
62) Kitab ı
Mukaddes, Resullerin İşleri. 21 ;9 ; Luka. 2: 36
114
.iL-LJILİLLÜnii..
1 -
İNCİLLERİN TEKLİĞİ VEYA ÇOKLUĞU MESELESİ :
Hristiyanlara
göre, gerçekte Hz.İsa'nın hayatını ve öğretilerini ihtiva eden tek bir İncilin,
farklı yazarlar tarafından kaleme alınan ve esasta birbirine benzeyen dört ayn
nüshası vardır. Bunlar; Matta,Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir. İncelemiş
olduğumuz İngilizce, Fransızca, Arapça, ve Türkçe olarak basılmış Kitab-ı
Mukaddeslerin, Yeni Ahid bölümlerinde yer aları
İncillerin başlarında, yukarıdaki görüşü teyid eder şekilde "
İncil, Matta’ya.Göre", İncil, Markos'a göre"şeklinde başlıklar yer
almaktadır. Acaba gerçek böyle midir? Esasta tek olan bir İncilin sadece dört ayn yazması mı
vardır? Daha önce sorduğumuz gibi gene soruyoruz. Acaba bu dört ayn yazar
tarafından kaleme alman İncil nüshaları arasındaki
farklılıklar önemsiz midir?(l) M.S. ikinci yüzyıldan itibaren, Hristiyanlann
ellerinde bu dört yazara ait olan dört
İncilin dışında başka yazarlara ait çok sayıda İncilin var olduğunu, İnciller
arasında büyük farklılıklar bulunduğunu, Origen’in Celcus'a verdiği cevaptan
anlamaktayız^). 1
Hristiyanlann
iddialannın aksine, Hristiyan dünyasında ikinci asırdan beri görülen bu çok
sayıda İnciller üzerinde, onların sahihlikleri veya sahtelikleri üzerinde
birçok münakaşaların yapıldığını tesbit ediyoruz. Hristiyanlar, bu İncillere
"apokrif İnciller" yani sahte İnciller adını vermişlerdir.
Hıristiyanlarca sahih kabul edilen bu dört İncilden özellikle üç sinoptik İncil
ile
1) Denis Clark,Siretul-Mesih ve Tealîmuh, s.15
2) Macleod Yearsley, The Story of the Bible,
p.105
115
Yuhanna
İncili arasında metin ve muhteva bakımından büyük farklılıklar vardır. Bu
konuya ilerde daha geniş olarak temas edeceğiz.
Otantik
kabul edilen dört. İncilin dışında kaları
ve apokrif olarak nitelenen diğer İncilleri ele almadan Önce, tekrar ilk
İncil konusuna temas etmek gerekiyor. Hristiyan kaynakları tetkik ettiğimiz zaman, bugün elde mevcut olan Matta İncilinden önce yine aynı Matta
tarafından yazılmış başka bir Matta İncilinin var olduğunu tesbit etmekteyiz.
Matta’nın bu İnciline sözler ma’nasına gelen "Logİa" ismi verilmişti.
Rivayete göre Matta, Logiayı bizzat Hz.İsa'nın vaazlarında ondan duyduğu
sözlerden derlemişti(3). Zaman zaman kilise tarafından çıkarıları apokrif kitaplar listesinde Matta İncili de
yer almıştır(4). William Ramscy'c göre Logia, Hz.İsa’nın çarmıha gerilmesinden
önce yazılmış olmalıdır(5). Çünkü bu kitapta çarmıh olayı anlatılmamaktadır.
Bundan, onun Matta tarafından, Hz.İsa daha dünyada iken yazıldığı anlaşılıyor.
E. Kellct’e göre Matta, Loigayı Hz.İsa dünyadan ayrıldıktan sonra yazmıştır(6).
Ona göre, Hz.İsa’nın dünyadan ayrılmasından sonra, ilk müminler nesli yavaş
yavaş ortadan kalkmaya başlayınca, Matta böyle bir kitap yazma ihtiyacını
hissetmiştir.
Batılı
kaynakların belirttiğine göre, ayrıca Hz.İsa'nın sözlerini ihtiva eden, ancak
Logiadan biraz daha geniş ikinci bir metin daha vardı ki, buna batılılar,
Almanca kaynak ma’nasına gelen "Quelle" kelimesinden kısaltarak
kısaca "Q" metni ismini vermişlerdir. Bu metnin de Logia gibi orjinal
nüshası kaybolmuştur. Harnack elde mevcut bazı yazmalara dayanarak bu metni
yeniden inşa etmeye çalışmıştır(7). Q metni de Dört İncilden önce ortaya
çıkmıştır. Bu iki metinden ayn olarak Markos’a ait üçüncü bir metnin daha var
olduğu haber verilmektedir ki bu İncil, bugün elde mevcut olan Markos İncili değildir. Markos devamlı
olarak Petrus ile birlikte dolaşmış, bu sırada ondan
3) G.P.Fisher, Essâys on The Supematural Origins
of Christianity, p. 15 6
4) Arthur C.Headlam, The Life and Teaching of
the Jesus the Christ, London,1924, p.15 »
5) Â.C.Headlam,a.g.e.,s. 18
6) E.E. Kellet, A Short History of Religİons,
Baltimore,1962,p.l69
7) E.E. Kenct,a.g.e., s.169
116
...... ,„*,*LULL4l.|JUi. .
...L.İ--.- - —
/
işittiklerini
düzensiz bir şekilde yazmış ve böylece, bu ilk Markos İncili ortaya
çıkmıştır(8)., Batılı İncil araştırmacıları, Matta'nın Logiasının mı, yoksa
Markos'un ilk İncilinin mi önce yazıldığı konusunda kesin bir karara varamamışlardır.
Wellhausen'e göre Markos'un Ön İcili, Matta'dan önce yazılmıştır(9). Bu üç
metnin dışında, daha dört İncil kaleme alınmadan önce yazılmış bazı İnciller
daha vardı-'ki, bunlar ilk müminler tarafından yazılmışlardı. Ancak bunlann
akibeti, yukarda bahsedilen üç metnin akibetine uğramış ve bunlar da yok
olmuşlardır(10).
Şimdi
sormak gerekir: Logia, Q metni, Markos'un ilk İncili ve diğer kayboları İnciller, bugün Yeni Ahidin içinde yer aları dört İncilden farklı değil miydiler? Markos,
Petrus'un mütercimi .olarak onun vaazlarını Yunancaya çeviren kişi olduğuna
göre, bu ilk Markos İncilinin gerçek yazan Markos mu, yoksa Petrus mu? Apokrif
kitaplar listesinde Petrus’un İncili de yer aldığına göre(l 1), acaba bu İncil
Markos'a atfedilen İncil olabilir mİ? Yine acaba Petrus vaaz ederken, Matta'nın
Logİasından istifade ediyor muydu? Logia ile Markos'a nisbet edilen bu İncil
arasında tam uyum var mıydı? Aynca Q metni nedir? Bu metin neleri ihtiva
ediyordu? Bazı araştırmacılar, Q metninin, Havarilerin hatıralannda yer alan,
onlardan İtibaren ağızdan ağıza intikal eden ve Hz.İsa'nm söz ve mesellerini
kapsayan konuşmalannın, notlar şeklinde yazılması sonucu oluşmuş bir
kolleksiyonun, kitap şeklinde düzenlenmiş halinden ibaret olduğunu
söylüyörlar(12). Yine bazı rivayetlere göre Matta ile Luka, İncillerini
yazarken Q materyalinden faydalanmışlar, fakat Matta'nın istifade ettiği Q
metni ile, Luka'nın istifade ettiği Q metni birbirinden farklı imiş. Neden Q
metninin iki farklı nüshası olsun? Bazıları bunu, ayn ayn kişilerin farklı
8) W.K.Lowther Clarke, Concise Bible Commentary,
p. 693; Rayrhond C.Knox, Knowing the Bible, New York, 1927, p.177
9) A. C. Headlam, a.g.e., s.18
10) E. E. Kellct, a.g.e.,s.l71
11) G .P.Fİsher, a.g.e., s. 194
12) E. E. Kellet, a.g.c.,s.l69
117
..J-UJİLİlLLiU,!—
şekillerde
bu Q metnini Yunancaya tercüme etmiş olmasına bağlıyor. Dolayısı ile Matta ayn
bir Q tercümesinden, Luka da ayn bir Q tercümesinden faydalanmışlardır^).
Görüldüğü
üzere, Yeni Ahidde yer aları dört
İncilin dışında , onlardan önce ortaya çıkmış başka İnciller mevcuttur. Bunlann
varlığını bizzat Hristiyan kaynakları teyid
etmektedir. Bu konuda en açık delili Luka İnçilinda bulmaktayız. Bu İnciller
konusunda Luka şunları söylemektedir : "Aramızda vaki olmuş şeylerin
hikayetini, başlangıcından gözleri İle görenlerin ve kelâmın hizmetçisi
olanların bizlere naklettiklerine göre tertip etmeğe çok kimseler
giriştiklerinden, ben de baştan beri hepsini dikkatle araştırıp tahkik ederek
ey faziletli Teofılos ! olduğu gibi sırası ile sana yazmayı münasip
gördüm"(14). Bu ifadeye göre pekçok kişi, Hz.İsa hakkında gördüklerini,
duyduklarını tertip etmişler kitap halinde yazmışlardır, yani İncil
yazmışlardır. Bu kitapları tertip edenler, İki üç kişiden ibaret değildir.
Tabir aynen "pekçok kimseler" olduğuna göre, bunlann sayılannın üç
dörtten çok fazla olması gerekiyor. Dört İncilden sadece iki tanesi (Matta ve
Markos), Lukadan önce yazıldığına göre bu "pekçok kimseler"den, öbür
yazarlar kimlerdi? Hristiyanlar bu sorulara hiç cevap vermemeyi tercih
etmektedirler. Luka’nın ikran ile ortaya bir gerçek çıkıyor. Luka'dan önce
Matta ve Markos’un dışında başka İncil yazarları mutlaka vardı.
Dört
İncil yazılmadan önce, var olduğunu tesbit ettiğimiz bu İnciller arasında,
acaba Kur'an-ı Kerimin varlığından bahsettiği Hz.İsa'ya nazil olan İncil
var mıydı? îbn Hazm'a göre, başlangıçta böyle bir İncil mevcut iken, birinci ve
ikinci asırlarda Hristiyanlara yapıları zulüm
ve baskılar yüzünden, bu tam olarak açığa çıkamamış ve bu İncilin yazılması ve
muhafaza edilmesi imkânsız hale geldiğinden, bir süre sonra ortadan
kaybolmuştur. Bu İncilin büyük kısmı kaybolmuş, ondan sadece bazı kısımlar
Hristiyanlann ellerinde kalabilmişti^ 15). İlk üç asır içinde Hristiyanlara
yapıları şiddetli baskılar,
13) <'
Ernesl R. Trattncr, Unravellinğ the Book of Books, p.292
^4) Kitab-ıMukaddes, Luka, 1 :l-34'^
> .'.fi
15) Ebu
Muhammed Ali b. Ahmetfb. Haztn ez-Zahirî, el-Fasl fi'l-Milel ve'1-Ehva' ve'n-
’ Nihal,C.II, Kahirç, ?, s. 4 " '*
118
.^LULimiLiJ. U1I._...Lİ .. ■;
İncillerin
yazılmasına fırsat vermemiştir. Bu baskı döneminde İncilden veya ' diğer kutsal
metinlerden her hangi bir şeyi yazdığı tesbit edilenlere, idare tarafından
büyük cezalar veriliyordu. O dönemde İncil yazanların ve bu kitabı elinde
bulunduranların ağır işkencelere maruz kalmaları, İncilin yazılmasını oldukça
güçleştiriyordu. Aynca hükümet kuvvetleri tarafından yapıları aramalarda evinde, işyerinde veya kendi
üzerinde bu yazmalardan her hangi birşey bulunduranlar şiddetli takibata
uğradıkları gibi, bulunan bütün yazmalar
anında imha ediliyordu. Bu yüzyıllar, adeta İncil nüshalannın arandığı ve
bulunduğu takdirde hemen imha edildiği bir dönem idi. Bu durumda İncili
muhafaza etmek için, Hristiyanlann bu kitabı ezberlemekten başka çareleri
kalmıyordu. Fakat onların üzerindeki hükümet baskısı, İncili kolayca
ezberlemelerine de imkân tanımıyordu. Aynca Hz. İsa'nın tebliğ süresinin çok
kısa oluşu, Havarilerin ve diğer talebelerin İncili ondan dinleyerek
ezberlemelerine fırsat vermemişti. İncili, Havarilerin tam olarak
ezberleyebildiklerini kabul etsek bile, onun Havarilerden sonra gelen nesillere
tam olararak intikali bir eğitim işini gerektiriyordu. O dönemde mevcut baskı
yüzünden bunu gerçekleş- , tirmek kolay olmadı. Bütün bu menfi şart ve
vaziyetlerin üstüne bir de,
Pavlos'un
faaliyetleri eklenince işler iyice karıştı. Hz.İsa'dan birkaç yıl sonra Pavlos
ortaya çıkarak etrafa mektuplar yazmaya başladı. Onun yazdığı bu mçktuplann
büyük bir kısmı, taraftarları tarafından kutsal metinler olarak
değerlendirilmeye başlandı. Pavlos'un bu mektupları ile, Hz.İsa'nın ilâhlığı ve
teslis inancı Hristiyan dünyasına yayılınca ortalık daha da karıştı. Hz.İsa'ya
vahyolunan İncilin kaybolmasında, ona tabi olduklarını iddia eden, ama aslında
Yahudi doktrinine sıkı sıkya bağlı kalmaya çalışan bazı Yahudi asıllı
Hristiyanlann büyük rolü olmuştur. İ
Hristiyanlann
bir kısmı İncili unutmuşlar, bir kısmı onu değiştirmişler, diğer bir kısmı ise
onuahi bazı şeyleri gizlemişlerdir, Onlann , değiştirdikleri, gizledikleri ve
tahrif ettikleri kısımların üzerinden zaman geçtikçe esas İncil yok olmaya yüz
tutmuştur. Bu görüş, Kur'an-ı Kerim;n görüşüdür(16). İşte bu
gizleme, tahrif etme ve değiştirme dolayısıyladır ki, Hz. İsa'ya nazn uları incilin İlâhî vahiy olma özelliği
kaybolmuştur. Zamanla kayboları bu
kitabın yerine, Hz.İsa'nın hayatını, vaaz ve nasihatlerini anlatan kitaplar
ortaya çıkmıştır, İlk
16) Kur'an-ıKcrim,
Maide : 14-15
119
zamanlarda
bunlar hiçbir denetime tabi tutulmamışlardır. Bunların içinde gerçekten Hz.
İsa’ya ait bazı pasajlar olmakla beraber, onların yanîsıra bir çok efsane ve
hurafe, bu kitapların içine girmiş ve günümüzde mevcut olan muhar- ref İnciller ortaya çıkmıştır( 17).
2 -
KONSİLLER VE YENİ AHİDİN KANONİZASYONU :
Kur'an-ı
Kerimin bahsettiği İncilin tahrifi ve çok sayıda İncillerin ortaya çıkmasına,
İbn Hazm’in dediği gibi sadece o devirde mevcut olan baskı ve zulüm sebep olmamıştır. Hristiyan
mezhepleri arasında meydana gelen ihtilafların da, bu İncillerin ortaya
çıkmasında büyük payı vardır. Başlangıçta • var olan baskı ve zulüm, zorunlu olarak gizlenmeyi
gerekli kılmıştır. Gizlilik, Hristiyan inancına dışardan pekçok fikrin
girmesine sebep olmuştur(18). Özellikle şeriatın açıklanmasına yönelik
konularda gizli, gözden uzak, merkezî bir kontrol sistemi olmaksızın, adeta sis
bulutlarının altında meçhul bir ortamda bir takım şeyler ortaya çıkmıştır.
Gizlilik bir karanlık içinde, karanlıktan çıkan şey büyük bir gizlilik içinde,
vuku* bulduğu söylenen akıl almaz şeyler, bu rivayet edilen şeylerin hepsi
sadece zannedilmiş şeyler. İşte böyle bir durumda İncillerin içine, aslında
vaki olmamış şeyleri sokmaya hiçbir engel yoktu, çünkü kimse, kimsenin ne
yaptığının ve ne söylediğinin farkında bile değildi. Hristayanların kutsal
kitaplarının düzenlenmesi sırasında bu şekilde koyu bir şüphe karanlığı ortaya
çıkınca, haliyle senet, yani güvenilirlik yok olmuştur. İnciller, esrarengiz
karanlıkların derinliklerinde yazılmışlardır. Böyle olunca bunlara dışardan
birtakım fikirlerin girmesi elbette kaçınılmaz olmnşmr. Dışardan giren
fikirler, uzun, süre merkezî bir ntoHtc Kanalı ile kontrol edilemeyince ortaya
çok değişik inanç -ve fikirler çıkmış ve böylece bir takım mezhepler doğmuştur.
Ba^ıin getirdiği, gizlilik, bir takım farklı fikir ve görüşleri çıkarmakla
beraber, bu farklılıklar uzun süre su yüzüne çıkamamış, her farklı fikir kendi
alanında gelişerek şekillenmiş olmakla
17) Mühammal Şelebî Şitivî, el-incil Dirase ve
Tahlil, s. 15
18) '
Muhammed Ebu Zehra, Muhadarat fi'n-Nasraniyye, s.32 '
120
.
beraber, her fikrin ayn ayn muhitlerde ortaya çıkması ve üzerlerinde bulunan
gizlilik bulutları sebebi ile bunlar, birbirleri ile çatışmadan uzun süre
varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak, Hristiyanhğm üzerindeki baskılar hafifleyip
sis bulutları dağılmaya başlayınca iş
değişmiş ve Hristiyan cemaatler gizlendikleri yerlerden çıkarak birbirleri ile
diyaloga başlamışlardır. İşte bu diyalogun başlaması ile birlikte gerçekler su
yüzüne çıkmaya, başlamış, adeta her Hristiyan cemaatinin, diğer Hristiyan
cemaatlerden çok farklı ve değişik bir inanç ve fikre salıip olduğu
görülmüştür.. Denilebilir ki, Roma’dan Ermenistan'a, . Anadolu'dan Habeşistan'a
kadar olan geniş bîr arazi içinde
ortaya çıkan pekçok. Hristiyan cemaatinden, inanç esasları tanı olarak
birbirine uyan iki cemaat dahi' bulmak imkânsızdı.
Hristiyan
din kardeşliği tutkusu ile, cemaatler birbirleri ile irtibat kurmaya
başlayınca, her cemaat kendi Hıristiyanlık anlayışının diğerlerinden farlı
olduğunu görmüş ye dolayısı ile (diğer cemaatlere şüphe ile bakmaya
başlamıştır. Diyalog sıklaştıkça farklı noktaların münakaşaları artmış, ihtilaflar düşmanlığa dönüşmeye
bağlamıştır. Bazı devlet adamlarının, artan Hristiyan nüfusun potansiyelinden
faydalanmak amacı ile Hriştiyanlara yaklaşmaları, bu dine birtakım imtiyazlar
kazanma fırsatı vermiştir. Bazı devlet adamları, Hristiyanlığı devletlerinin
resmî dini haline getirmişler, bunu yaparken, esas gayeleri, çoğunluk haline
gelen Hristiyanları kendi saflarına
katıp onlann gücünden istifade etmek, ülke toprakları üzerinde bir inanç
birliğine gitmekti. Ancak kısa bir süre sonra bunlar, umduklarının aksini
buldular. Onların arzuladıktan birlik ve beraberlik, Hristiyanlardan çok
uzaktı. Üstelik Hristiyan cemaatleri arasındaki kavga ve çekişmeler
azalacağına, gitgide artıyordu. Durumu gören devlet adamları, ülkelerindeki
birlik ve güvenliği tehdit eden bu durumu Önlemek üzere tedbirler almaya
başlamışlar ve Hristiyan din adamlarını bir araya getirerek aralanndaki
ihtilafları gidermelerini onlardan istemişler, bunun için konsiller
toplamışlardır.
Hıristiyanlıkta
ortaya çıkan ihtilafları gidermek üzere toplanan en önemli konsillerden biri,
M.S.325 yılında toplanan İznik konsilidir. Konsil, İmparator'
121
Kostantin
tarafından toplanmıştır(19). İmparator Kostantin, Hristiyanlığa sempati
beslemekle beraber henüz o sırada Hristiyan bile değildi. İmparatorlukta
yaşayan büyük bir çoğunluğun Hristiyanlığı benimsediğini gören bu imparator,
Hristiyanlar arasında meydana gelen ihtilafların imparatorluğu için tehlikeli
bir hal almaya başlaması üzerine, yönetimi altında bulunan topraklardaki patrik
ve piskopostan İznik'e davet etti. Amacı, yönettiği topraklar üzerinde yaşayan
Hristiyanları bir görüş çerçevesinde
birleştirip, onlardan birleşik bir güç olarak daha çok istifade etmekti.
Kostantin'in bu davetine 2048 patrik ve piskopos uyarak konsile katıldı.
Kostantin'in de hazır bulunduğu ilk toplantıda, Hristiyan inancının temel esasları hakkında öylesine değişik görüşler ortaya
atıldı ki, bunu işiten Kostantin, hayretler içinde kaldı ve fevkelade şaşırdı.
Hemen hemen her konuda farklı görüşler olmakla beraber, özellikle Hz.İsa'mn
tabiatı konusunda birbirinden çok değişik görüşler ortaya çıktı. Bu konsilde
Hz.İsa'nın tabiatım münakaşa eden Hrstiyan din adamları, onda İlâhî tabiatın
mı, beşeri ve İnsanî tabiatın mı, yoksa her ikisinin mi birlikte mevcut olduğu
konusunda bir türlü ittifak sağlayamadılar. Bu konsilde Hz.İsa ve annesi Meryem
hakkında başlıca şu görüşler ortaya çıkmıştı:
1- Hz.
İsa ve annesi Meryem, Allaht’tan başka iki ayn ilâhtırlar. Bu görüşü
benimseyenlere "Meryemîler" adı verildi.
2- Hz.İsa,
Allah'ın bir şûlesi, bir alevi menzilesindedir. Yani ateşin alevi ne ise, Allah
için Hz.İsa odur. Allah ateş, Hz.İsa ise Allah'ın alevi gibidir.
3- Hz
İsa, Meryemden doğmuştur ama, onun kamında dokuz ay kalmamıştır. O, Meryem'in
rahminden suyun oluktan akışı gibi süratle geçmiştir. Bu görüş sahiplerine göre
kelime, Meryem'in kulağından girmiş ve aynı saatte.çocuk olarak rahminden
çıkmıştır.
4- Hz.İsa;
Allah'tan halkedilmiş bir insandır, cevheri bakımından bizden biri gibidir.
Oğul olarak onun başlangıcı Meryem'dendir. Allah onu, İnsanî cevheri içinde
kurtarıcı olmak üzere seçmiş, İlâhî nimetlere sahip kılmış, muhabbet , sevgi ve
arzu ile ona hulûl etmiş ve onun bedenine girmiştir.Bu
19) Roland
H. Baİngton.The Penguin History of Christianity, V.I, England,1967, p.25 ;
Gcoffrey Barraclough, The Medieval Papacy,
London, 1968, p.10
122
hulûl
ediş sebebi ile, ona "Allah'ın Oğlu" denmiştir. Allah, bir cevher ve
bir unsurdur, ancak O'nun üç ismi vardır. Bu görüşü savunanların başında
Antakya patriği vardı.
5- Salih
ilâh, salih olmayan ilâh ve bu ikisinin arasında adil olan ilâh olmak üzere üç ayn ilâh vardır. Bu
görüş sahipleri muhtemelen Zerdüştlükten etkilenmiş olmalıdırlar
6- Hz.
İsa, Allah'ın oğlu olarak yaratıcı ilâhtır. Bu görüşü ileri sürenler
Pavlosçulardı.
Bu kadar
değişik ve farklı görüşün ortaya çıkmasına çok şaşıran Kostantin, toplantıya
katılanlardan bir noktada ittifak etmelerini istedi. Hatta oıüan kapalı bir
yerde toplayarak, belirli bir süre sonunda aynı noktalarda ittifak etmiş olarak
kararlarını kendisine bildirmelerini onlardan istedi. Süre bittiği halde
çoğunluk bir noktada ittifak edememişti. Bunun üzerine 2048 kişiden sadece 318
kişinin üzerinde ittifak edebildikleri, yukarda altıncı maddede belirtilen
Pavlosçu görüş, Kostantin tarafından konsil karan olarak resmen açıklandı ve
resmî devlet görüşü olarak iları edildi(20).
Hristiyan
tarihçi îbn Batrik'in, eserinde geniş olarak anlattığı bu konsilde,-şüphesiz
bütün farklı görüş sahiplerinin ellerinde kendi görüşlerini destekleyecek
İncilleri vardı. Kostantin, 2048 kişiden sadece 318 kişinin katıldığı Pavlosçu
görüşü konsil karan olarak iları etmek
sureti ile, azınlığın çoğunluk üzerinde tahakküm etmesine yardım etmiştir.
Aslında Kostantin, o sırada henüz resmen Hristiyanlığı bile kabul etmemiştir ve
putperest inancını benimsemektedir. Bazı.araştırmacılar, Kostantin'in, azınlık
tarafından benimsenen Pavlosçu görüşü hemen benimseyip konsil karan olarak
açıklamasına, hâlâ kendisinin o sırada putperest olmasını sebep olarak gösteriyorlar.
Gerçekten Pavlosçu görüş ile, Putperstliğin ilâh kavranıları birbirlerine oldukça yakındırıl).
20) Said b. cl-Batrik, et-Tarihul-Mecmu'
ale't-Tahkik ve't-Tasdik, C.I, Beyrut,1905, s. 126
21) M. Ş. $itivî,a.g.e., s.23
123
İznik
komilinde olduğu gibi, Hristiyanlarca toplanan bütün konsillerde her cemaatin
elinde kendi davasını destekleyen İncilleri vardı. İznik konsilinin toplandığı
sırada Hristi yanların elinde sadece dört İncil yoktu, yüzü aşkın İncil vardı.
Pavlosçu görüşün başarısı ile kapanan İznik komilinden sonra, bu görüşü
destekleyen dört İncil bırakılarak, diğer bütün İnciller ve Rİsaleleler
yasaklanmış ve sahte sayılmışlardır(22).
Aslında
İznik konsili,Yeni Ahidin kanonizaşyonu ile ilgili olarak toplanmış bir korisil
olmamakla beraber, bu komilde çeşitli görüş sahiplerinin görüşleri
reddedilmekle, o görüş sahiplerinin ellerindeki İncillerin de reddedilmiş
sayılması bakımından çok önemlidir. Daha sonraki konsillerde gerçekleştirilen
karionizasyonun esas d ay adağı İznik konsili kararlarıdır. Bugün elde mevcut olan Yeni Ahîdde yer aları kitapların tam olarak tesbiti, M.S. 364
yılında Lodesya'da yapıları konsilde
gerçekleşmişti r(23).
Konu ile
alakası olması bakımından burada şunu da belirtmek gerekir: Hristiyanlar
arasında ilk kilise konseyinden itibaren hemen hemen her toplantıda sahih ve
sahte kitaplar konusu daima gündeme gelmiştir. İlk kilise konseyinde, Yeni
Ahidde yer aları sahih kitapların
sayısının yirmıyedi değil, yinnibir olduğu karara bağlanmıştı. Bunlar: Dört
İncil, Luka'nın yazdığı Resullerin İşleri, Pavlos'un onüç risalesi, Petrus’un
Birinci Mektubu, Yehuda’nm Mektubu ve Yuhanna'nın Birinci Mektubundan ibaret
idiler. Bunların dışında kaları Petrus’un
II. Mektubu, Yuhanna'nın Vahyi, Yuhanna'nın II. ve III. Mektubu, Pavlos'un
İbranilere Mektubu ve Yakubun Mektubu, ilk kilise konseyinde patrik ve
piskoposlarca sahte sayılınışlardır(24). Hristiyan bilgini Escbious'a göre, 324
yılında kendisi sahih saydığı halde kilise tarafından sahih kabul edilmeyen
bazı kitaplar vardı. Onun sahih saydığı fakat, o tarihlerde kilisenin apokrif
saydığı kitaplar şunlardır: Yehuda’nm Mektubu, Yakub'un Mektubu, Petrus’un İL
Mektubu, Yuhanna’nın II. ve III. Mektuplun, Pavlos'un
22) R. H. Baington, a.g.e.,s.2â
23) Mülcvalî Yusuf Şelebî, Edva' ale'l-Mesihiyye,
s.93-95
24) M. Ş. Şiiivî, a.g.e,, s. 24
124
İşleri,
Petrus’un Vahyij Bamaba’nm Mektubu, Azizlerin Öğretileri vb. ki- taplar(25).
Yeni
Ahidde yer aları kitaplar hakkında ileri
sürülen bu görüşleri tarafsız bir şekilde değerlendirirsek nasıl bir sonuca
ulaşırız? İlk kilise konseyinde verilen karara göre halen elde mevcut olan yirmiyedi kitaplık Yeni Ahidin, tam altı
kitabı sahte sayılıyormuş. Daha da önemlisi Esebious, birçok kitap ismi sayarak
"Bunlar bana göre sahih ama, kilise bunları sahte sayıyor" diyor. Esebious, Hiristiyanlık
tarihinde çok önemli yere sahip olan bir
kişi, onun sahih saydığı bir eser, nasıl oluyor da diğerleri tarafından sahte
addedilcbiliyor, bu karan verenler onun seviyesindeki mi? Yeni Ahidin altı
kitabı hangi sebeblerden dolayı o zaman sahte iları edildi? Sonra hangi gerekçelerle bunlar sahih
kitaplar listesine dahil edildi? Bu konularda Hristiyan kaynaklarda tatmin
edici hiçbir bilgi yoktur. Bü bize şunu göstermektedir: Kilise ve konsillerin
bazı İncil ve Risaleleri sahih veya sahte sayması, sağlam esaslara
dayanmamaktadır. Eğer bu kitaplar semavî olsalardı ve vahye dayansalardı,
kilisenin bu kitaplarda tereddüde düşmemesi gerekirdi. Yine Önce şüpheli
görülen bu kitaplardaki şüphelerin zail olması ve bunlann güvene mazhar olması,
İlâhî bir emirle veya vahiy ve ilhamla değil, rahip ve patriklerin kararları ile olduğuna göre, bu hâl onlarda şüpheyi
daha da arttırıyor. Nasıl oluyor da bunlar daha önceleri sahte kabul edilirken,
kendilerinde hiçbir değişiklik olmadığı halde birdenbire sahih olabiliyorlar?
Bu kitaplarda başlangıçta şüphenin var oluşu, insanların kutsal kitapları
tasdik etmeleri için gerekli olan vahiy
ve kudsiyyet sıfatlarını yoketmektedir(26). Aynca, bugün sahih kabul edilen bir
kısım kitapların önceleri sahte ve şüpheli sayılmalan, fakat bir süre sonra
sahih kitaplar listesine alınmaları, bugün hâlâ sahte sayılmakta ısrar edilen
bazı kitapların, Hiristiyanlık târihinde çok önemli bir yere sahip olan kimseler tarafından sahih sayılmalan, sahih
ve sahte kitapların teşhirinde, kilisenin ve Hristiyan din adamlarının her
zaman hata yapabileceklerini göstermez mi?
25) E. R. Trattner, a.g.e., s. 306
26) M. Ş. Şitivî, a.g.e., s. 24
125
Hristiyanhk
üzerindeki baskıların kalkması sonunda ortaya çıkan Hristiyanlar arası
ihtilaflar, İncillerin say ısım oldukça arttırmıştır. Bazı araştırmacılara
göre bu İncillerin sayısı yüzü geçmektedir. Ortaya çıkan bu çok sayıda İncil
arasında muhtemelen esas İncil kaybolmuştur.
Hristiyanlıktaki
ihtilafların hangi seviyede cereyan ettiğini, düşmanlıkların hangi boyutlara
ulaştığını göstermesi bakımından, Hristiyan tarihçi İbn Batrik'in,
İskenderiyeli Aryos hakkında söylediklerini nakletmek sanırım yeterli bîr fikir
verir. ■ İbn Batrik şunları söylüyor: "İskenderiye’de Aryos isimli bir
kafir vardı. O, ’ baba tek başına Allah’tır, oğul mahluktur, yaratılmıştır,
ilâh değildir. Çünkü oğul olmadan Önce baba vardı' demiştir, İskenderiye
patriği bir öğrencisine, bizzat Hzjsa'nın Aryos'u lanetlediğini, dolayısı ile
onun sözlerini kabul etmekten kaçınmaları gerektiğini söylemiş ve kendisinin
(patrik) rüyasında .Hz.İsa'yı elbiseleri yırtık olarak. gördüğünü, elbiselerini
kimin yırttığını ondan sorunca Hz.İsa’nın, elbiselerini Aryosun yırttığını, onu
kiliseye almam alarmı kendisine tembih ettiğini ifade etmişti r(27). Bu
beyandan anladığımıza göre İbn Batrik, Aryos'a fikirleri dolayısı ile açıkça
kafir dediği gibi, İskenderiye patriği de rüyasında Hz.İsa ile konuşuyor,
Hz.İsa rüyasında ona "Aryos, sapık fikirleri ile benim elbiselerimi yırttı,
onu kiliseden atın" talimatını veriyor. Talimat rüyada veriliyor. Rüya
esbabı ilim oluyor, rüyada görülene dayanılarak bir din adamı tekfir ediliyor.
İbn Batrik’in, Aryos hakkın- daki bu ağır hücumu, ilk asırlarda
Hristiyanlıktaki İhtilafların hangi seviyede cereyan ettiğini göstermesi
bakımından çok önemli bir göstergedir. 1
Konunun
tekrar başına dönerek "Hz.İsa’ya nazil olan esas İncil nerede?" diye tekrar
sorarsak bu soruya bir Hristiyan araştırmacının eserinde şöyle bir cevap
buluruz: "Hristiyanlığın başlangıcında, kendisine asıl İncil denilebilecek
kısa bir İncil vardı. Bu İncil, büyük bir ihtimalle Hz.İsa'nın sözlerini
kulakları ile duyamiyan ve onu yakından göremiyen müridler için yazılmıştı. Bu
İncil kalp menzilesinde idi, ancak onda Hristiyanhk bir tertip ve düzen içinde
değildi". Bu müellifin beyanına göre esas bir İncil vardı, bu sonradan
kayboldu. Gerek İncillerde ve gerekse Yeni Ahidin diğer bazı kitaplarında yer aları İncil
27) İbn
Batrik, a.g.e.,C.1, s.l 16-117
126
a.l..JlliiLL.LU i
tabiri
ile kastedilen İncil, bu İncil olmalıdır, Luka İncilinde "Onlar da çıkıp
İncili vaaz ederek ve her yerde şifa vererek köyden köye
geçiyorlardı."(28) ifadesinde ve Pavlos'un Romalılara Mektubunda "Ben
Yaruşalim’den başlayıp ÎHirya’ya kadar dolaşarak Mesih'in İncilini tamamen vaaz
ettim"(29) cümlesinde geçen "vaaz edilen İncil" ile, bu İncil
kastedilmiş olmalıdır(30).
3 »KİLİSE
TARAFINDAN SAHTE (APOKRİF) SAYILARI İNCİLLER
:
Bütün bu
açıklamalardan sonra, "Esas İncil tek miydi?” sorusuna cevap vermek
oldukça kolaylaşır. İncillerin sayılarının artmasından sonra, Yeni Ahidin
kanonizasyonu neticesinde çok sayıda İndiden sadece dört tanesi seçilmiş,
diğerlen sahte addedilerek atılmıştı.. Kanonizasyon esnasında kaç İncil vardı?
Sahte sayıları bu İnciller hangileridir?
Tam olarak bunlann sayıları kaçtır,
muhtevaları nedir? Bu konuda kaynaklann
araştırılması sonucu bazı bilgiler elde etmek mümkündür. Bîrunî,
el-Asaru'l-Bakiye isimli eserinde, diğer Hristiyan mezheplerinin ellerinde
bulunan İncillerden l'arklı üç İncilin varlığını haber vermektedir. Bunlar,
Merkîlerin (Marcİonculann) İncili, Deysanîlerin İncili ve Maniheistlerin
İncilidir(31). Hristiyan kaynaklarda isimleri geçen şu sahte İncillere tesadüf
ediyoruz: Tomas İncili, Yahudilçrin İncili, Marcion'un İncili, Gerçek İncil,
Petrus'un İncili, Mısırlıların İncİli(32), Logia veya İsa'nın Sözleri,
Nasıralılann İncili, Havarilerin İncili, Matthias'ın İncili, Nikomedi-
28) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 9:6
29) Kitab-ı Mukaddes, Romalılara Mektup, 15:19
30) M.Y.Şelebî, a.g.e.,s. 53
31) Ebu'r-Rcyhan Muhammed b. Ahmcd el-Harezmî
el-Bîrûnî, el-Asaru'I-Bakiye ani'I- Kurûnî-l-Haliye, L<5ipzig,1923, s.23
32) G. P. Fishcr, a.g.e.,s.l94
127
.. — ’ l— ; — HH-j-. L_..ı... L.
—
yos’un
İncüi, Küçüklerin İncili(33), Arapça İncil, Ermenice İncil(34), Yetmişler
İncili, Hatıra İncili, Bamaba İncili vb. İnciller(35).
4 -
BARNABA İNCİLİ:
Kilise
tarafından apokrif sayıları İnciller
içinde en önemli olanlardan biri şüphesiz Bamaba İncilidir. Asıl adı Yusuf olan Bamaba, Hz. İsa’nın öğrencilerinden olup,
Pavlos'un Hristiyan cemaatine kabul edilmesinde büyük rol oynamış bir kimsedir.
O, bütün hayatını, Hristiyanlığı yayma uğrunda geçirmiştir. Bamaba, Markos'un
hocası, Pavlos'un önderi bir kişi olduğu halde, kilise ona nisbet edilen İncili
reddetmektedir. Kilisenin iddiasına göre Barnaba İncili, XIV. asırda
Hristiyanlıktan İslâmiyete geçen bir kimse tarafından, kendisinin İslâmiyete
geçişinde kendisini haklı göstermek için yazılmıştır ve bu İncil apokrif
İnciller arasında yer almaktadır (36). Halbuki V. asnn sonlarında M.S.492
yılında tahta çıkan papanın, okunması yasak olan kitaplarla ilgili olarak çıkardığı
emirnamesinde yasak kitaplar arasında Bamaba İncilinin de adı geçmekteydi(37).
Bu durum, Bamaba İncilinin, XIV. yüzyılda yazılmış olması ihtimalini ortadan
kaldınnaktadır. Kilisenin bu İncili reddetmesinin arkasındaki gerçek sebep, bu
İncilde Hz. İsa’nın ilâhlığınm ve teslis inancının reddedilmesi, çarmıh
olayının kabul edilmemesi, Hz.İsa'nın bir peygamber olduğunun açıkça
zikredilmesi gibi, bugünkü resmî Hristiyan doktrinine aykırı şeylerin yer
almasıdır.
Batılı
Hristiyan araştırmacıların yaptıkları tesbitlere göre bu İncil, ilk olarak
İslâmî bir muhitte değil, aksine batıda Hristiyan bir muhitte ortaya
33) M. Yearsley, a.g.c.,s.ll5
34) X. Jakob, a.g.e.,s.l50-151
35) M. Y. Şelcbî, a.g.e.;s.37
36) XJakob,a.g.e.,s. 153
37) M. Y. Şclebî, a.g.e.,s.62
128
çıkmıştır.
Onun batıda ortaya çıkışını, XV veya XVI. yüzyıla dayandıranlar vardır. Latin
rahip Framinyo, Hristiyan müellif Aryanos'un bir risalesini ele geçirerek
inceleyince, bu risalede Pavlos'un mektuplarından ve Bamaba'nın İncilinden
bahsedildiğini, Pavlos'un görüşlerinin çürütülerek Bamaba'nın görüşlerinin
tasdik edildiğini görmüştür. Aryanos’un bu mektubunu iyice inceleyen Framinyo,
Bamaba'nın İncilini bularak bu İncil üzerinde çalışmaya karar vermiştir. Adı
geçen rahip, o dönemde (XV. asnn sonlan) papalık makamında oturan zatın
yakınına sokularak onun güvenini sağlamayı başardıktan sonra, bu papa'nın
kütüphanesine girmiş ve orada Bamaba'nın İncilini bulmuştur. Rahip Framinyo,.
Bamaba İncili üzerinde bir süre çalıştıkdan sonra, hem İslâmiyeti kabul etmiş,
hem de bu İncili Hristiyan dünyasına tanıtmak için çalışmıştır.
Bugün
elde mevcut olan en eski Bamaba İncili
nüshası, 1709 yılında Prusya kralının sarayında danışman olarak çalışan
Krimer’in elinde bulunmuştur. Bu nüsha İtalyanca yazılmıştır. Bir süre sonra
Vİyana’daki krallık sarayına nakledilen bu nüsha, diğer nüshaların ana kaynağı
kabul edilmektedir. Krimer’in bu nüshası, bir süre sonra meçhul bir kişi
tarafından İtalyancadan, İspanyolcaya tercüme edilmiştir. İngiliz müsteşrik
Sayel, bu kitabı İspanyolcadan İngilizceye çevirmiş(38), daha sonra bu eserin
başta Arapça olmak üzere muhtelif dillere tercümesi yapıldığı gibi,
İtalyancadan İngilizceye tercümesi de yapılmıştır(39).
Bamaba
İncilinin M.S. V. asırda papalık tarafından yasaklanan kitaplar listesinde
bulunmasının yanısıra, bu kitabın İslâmî bir muhitte değil, aksine mutaassıp
Hristiyanlar arasında ortaya çıkması, kilisenin sahtelik suçlamasını menedsiz
bırakmaktadır. Bu İncilin en eski nüshası, İtalyanca, yani Vatikan’ın ve
papalığın konuştuğu dilde yazılı olarak bulunmuş, sonraları bu nüsha yine koyu
Hristiyan bir muhitte İspanyolcaya çevrilmiş, daha sonra İngilizceye tercümesi
yapılmış, yani herşey, Hristiyan dünyası içinde cereyan etmiş, olayın İslâm
dünyası ile uzaktan yakından hiçbir, alakası olmamıştır. Kitabın,
Hristiyanlığın koyu bir taassub içinde bulunduğu bir muhitte bulunmuş ve tercümelerinin
yine bu muhitte yapılmış olmasına rağmen Hristiyan araştırmacılar,
38) St. Bamaba, încilü Bamaba,Çev.(lngilizceden,
Arapçaya)Halil Bey Seade, Mısır, 1905
39) St. Bamaba, The Gospel öf Bamaba, Karachi, ?
129
Latin
rahip Framİnyo’nun onu bulup inceledikten sonra İslâmiyet! kabul etmesine
bakarak bu İncili, Framİnyo’nun yazdığına ve sahte olduğuna hükmetmişlerdir.
Nedense Hristiyan ilim adamları, Framİnyo’nun savunmasını gözardı
etmektedirler. Framinyo, Aryanos'un risalesinde bu İncilden bahsedildiğini
söylüyor, İncili kendisinin yazmadığını, aksine Aryanos'un risalesini okuduktan
sonra yaptığı araştırmada bizzat Roma'da papalık kütüphanesinde bulduğunu ifade
ediyor. Ayrıca en eski nüsha elinde bulunan kişi, sıradan bir kişi değil,
aksine Hristiyan bir devlet olan Prusya
krallığı sarayında danışman olarak çalışan bir Hristiyan rahiptir. O da kitabı
saray kütüphanesinde buluyor. Bir müddet sonra bu kitap, diğer güçlü bir
Hristiyan devlet olan Avusturya
krallığı kraliyet kütüphanesine naklediliyor. İşin daha da önemlisi, bu İncil,
Endülüslü müslümanları Ispanya'dan
çıkarmakla övünen mutaassıp Hristiyanlar tarafından kendi dillerine
çevrilmiştir. Yine Protestanlığın en yoğun olduğu İngiltere'de, İngilizceye
tercümeleri yapılmıştır. Mademki bu kitap sahte idi, niçin bunlar yapıldı? Bu
koyu Hristiyanlar, kendi inançlarını çürütmek için yazılmış olan bu kitaba neden bu kadar önem verip onun
üzerinde ciddî şekilde çalıştılar? Eğer bu Kitap, Müslümanlar tarafından
uydurulmuş bir propaganda kitabı olsaydı, herhalde bu zahmetlere
katlanmazlardı. Bamaba İncili, muhtemelen uzun yıllar gizli olarak elden ele
dolaşmış ve iki dilde yazılı olarak XV. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Görüldüğü
üzere Yeni Ahidin kanonizas yortundan sonra sayıları dört olarak tesbit edilen İncillerin dışında,
bir kısmı bu İncillerden önce yazılmış yüzden fazla İncil vardı(40). Kilisenin
iddia, ettiği gibi bunlann hepsi sahte miydi? Dört İncilin yazarları kendi
İncillerini yazarlarken, bu İncillerden faydalanmadılar mı? Bunlann,
İncillerini kaleme alırken Logiadan, Q metninden ve Markos’un ilk İncilinden
faydalandıklannı açıkça görmekteyiz. Bu durumda Dört İncilin yazarları, sahte
sayıları İncillerden istifade etmiş
olmaktadırlar. Acaba bu sahte încellerden, dört İncile sahtelik bulaşmadı mı?
Araştırmamızın
bundan sonraki kısmında, diğer İncilleri bir yana bırakarak, halen bütün
Hristiyan dünyasınca benimsenen dört İncil üzerinde İncelememizi sürdüreceğiz.
40) Muhammed
es-Saidî, Dirase fi'l-Enacilil-Erbaa, s. 33
130
M.S. IV.
asniı ortalarında, daha önce ortaya çıkan yüzden fazla İncilin seçilerek dörde
indirilmesi, esas itibarı ile Yahudi geleneğinin devamı mahiyetindedir.
Nasıl kİ
Tevrat için dört ayrı kaynak varsa, ona paralel olarak İnciller için de dört
ayn yazar vücuda getirilmiştir. Yapıları
İlmî araştırmalar Tevratın, Yahvist, Elohist, Rahip ve Tesniye olmak
üzere dört ayn kaynağının olduğunu ortaya koymuştur. Karşılaştırmalı olarak
yapıları araştırmalar, Tevratın bu
kaynakları ile, İncillerin yazarları arasında çok dikkate değer benzerlikler
bulmuşlardır. İncillerde anlatıları Hz.İsa'nın
hayat hikayesinin, bazı noktalarda Tevratta anlatıları Hz.Musa’nın hayat hikayesine benzemesi
tesadüf değildir. Tevratın dört kaynağı ile, İncillerin karşılaştı olması
sonunda Markos'un Yahvİst kaynağa, Luka’nın Elohist kaynağa, Matta'nın Tesniye
kaynağına ve Yu- hanna'nın Rahip kaynağına benzerlik gösterdiği tesbit
edilmiştir(l).
Yapıları araştırmalar sonunda İncil yazmalannda birçok
kanşıklıklann, yanlışlıkların ve farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır.
Yahvist kaynağa çok benzeyen Markos İncilindeki rivayetler, gerçekte Hz. İsa'ya
ait rivayetler olmaktan çok, asırlarca süren bir zaman zarfında bir araya
getirilmiş efsane ve hikayelerin, Hz.lsa'ya adapte edilerek yazılması ile ortaya
çıkmış rivayetler- dir(2). Hristiyanhktaki Havarilerin sayısının oniki olması
da bir tesadüf değil, aksine Yahudi geleneğini yansıtan bir hadisedir.
Yahudiliğe göre bazı rakamlar kutsaldır. Özellikle oniki rakamı çok kutsaldır.
Çünkü Yahudi kavmini oluşturan Hz.Yakub'un oğullarının sayısı oniki dir.
Hristi yanlıkta Havarilerin sayısının
1) E. R. Traltner, a.g.e., s. 281
2) E. R.
Trattner, a.g.e.,s. 284 *
131
onıki
olarak tcsbit edilmesi, Yahudilikteki oniki rakamı-nın kutsallığı geleneğinden
ilham alınarak yapılmıştır(3).
Hristiyan
ananesine göre İnciller, Hz. İsa zamanında yazılmamıştır. O, daha önce
belirtildiği üzere, İslâmiyet ve Yahudilikte olduğu gibi vahiy alarak bir kitap
ortaya koymamıştır. Çünkü onun ilâh olarak buna ihtiyacı yoktur. Hz. İsa'dan
sonra İncilleri kaleme aları yazarlar,
vahiy kanalı ile bü İncilleri yazmışlardır. Onlar, İncilleri yazdıkları sırada
ruhu’l-kudüs bedenlerine nüfuz etmiş, yazarken onları hata etmekten korumuştur.
Dolayısı ile bu kitaplar eksiksiz ve kusursuzdur, kendilerinde bir yanlışlık ve
noksanlık yoktur(4). Hristiyan ananesinin bu iddiasını bizzat Yuhanna İncili
çürütmekte, İncillerde birtakım eksikliklerin olduğunu itiraf etmektedir,
konuda Yuhanna şunları söylüyor: "İsa kendi şakirtleri önünde daha başka
birçok alâmetler yaptı ki, bu kitapta yazılmamıştır."(5)," İsa'nın
yaptığı daha başka çok şeyler vardır, eğer birer birer yazılmış olsalar, yazıları kitaplar dünyaya bile sığmazdı
sanırım."(6). Birinci pasajda geçen ifadeye göre, Hz. İsa’nın yaptığı
"mucizelerden bir kısmını Yuhanna, İnciline almamıştır. Yani iddia
edildiği gibi Yuhanna İncili tam değildir, onda bazı noksanlıklar vardır, bazı
mucizeleri Yuhanna yazamamıştır. İkinci pasaja göre eksiklik sadece Yuhanna
İncilinde değildir, aksine bütün İncillerde de eksiklikler vardır. Çünkü Hz.
İsa öylesine çok şeyler yapmıştır ki, bunları yazmaya sayfalar, kitaplar ve
ciltler yetmemektedir. Şayet Hz.İsa'nın mucizeleri tam olarak yazılmak istense
imiş, ortaya çıkan kitaplar dünyaya sığmazmış. Aslında üç yıllık dönemde onun
yaptıkları, düzenli bir şekilde yazılsa en kötü ihtimalle bir kaç ciltlik bir
kitaba haydi haydi sığar, ama biz bu konuda Yuhanna’nın ifadesini doğru kabul
etsek bile bundan, diğer İncillerin de Hz.İsa'nın hayatını ve mucizelerini
yazma hususunda eksik kaldıklarını tesbit ederiz. Demek ki dört kitapla
sınırlandırılmış olan İnciller, Hz. İsa
ile ilgili her şeyi tam olarak kendilerinde toplayamamışlardır, kendileierinde
eksiklik ve
3) ■ Emest Renan, İsa'nın Hayatı,s,179
4) G. P. Fisher, a.g.e.,s. 10
5) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 20 :30
6) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 24:25
132
noksanlık
vardır. Öyleyse, bunlar nasıl İlâhî ilhamla ruhu'l-kudüs'ün denetiminde hatasız
ve noksansız yazılmış oluyorlar? Bu, anlaşılacak gibi değildir.
Daha
önce temas ettiğimiz vahiy konusuna yeniden dönmek, İncillerin ve Yeni Ahidin
diğer kitaplarının yazarlarının vahiy veya ilhama mazhar olup olmadıklarını
daha detaylı bir şekilde incelemek icabediyor. Hz. İsa’nın, kendisine iman
edenler arasından seçtiği üç grup vardır. Birinci grupta " Havariler"
yer almaktadır. Bunlar en üst grupta olup sayıları onikidir. İkinci grupta "Yetmişler"
yer almakta olup, bunlar isimlerinden de anlaşılacağı gibi yetmiş kişidirler ve
ehemmiyet bakımından ikinci sırada yer almaktadırlar. Üçüncü grupta
"Yüzyirmiler" yer almaktadır ve bunlar, önem bakımından üçüncü sırada
yer almaktadırlar. Görüldüğü gibi Havariler, Hz.İsa nezdinde en önemli İnsanlar
olup, Hristiyanlıkta birinci derecede fazilet sahibi ve en üstün kimselerdir.
Dolay ısı ile eğer vahiy ve ilham gelecekse, öncelikle Havarilere gelmesi
gerekirdi. "Yeni Ahidin bütün kitapları
vahiy ürünü olarak eksiksiz ve hatasız olarak yazılmıştır."
denilince ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. En azından iki İncilin yazarının
Havari olmadığı, Yetmişlerden ve Yüzyirmilerden olmadığı bilindiğine göre,
Hz.İsa’ya şu veya bu isimle öğrenci olmayan bazı kimselere de ilham gelmiştir.
Yeni Ahidin diğer kitaplanndan bir kısmının yazarları için de aynı şey variddir. Bunun yanısıra
Havarilerden büyük bir kısmının adı, İncil veya diğer kitaplann yazan olarak
geçmemektedir. Havarilere veya Hz.İsa'nın direkt olarak Öğrencileri olan diğer kimselere vahiy gelmedi mi? Gelmişse
bu ne biçim bir vahiydir? Niçin bu vahiyler diğer bir kısmında olduğu gibi
kitap haline getirilmemiştir? Bunlar kitap haline getirilmeyince, daha sonraki
nesiller bu vahiylerden mahrum bırakılmış olmuyorlar mı? Vahiy ve ilhama en
yakın insanlar Havariler oldukları halde,
neden bunlardan bir kısmının kitabı yoktur? Yoksa bunlara vahiy gelmedi mi? Hz.
İsa’ya fiilen şakirt olmayan birçok kişi (Bunların arasında Pavlos da v?
“dır),ki tap yazdıklarına göre, bunlara mutlaka vahiy gelmiş olmalıdır.
Havariler, Yetmişler ve Yüzyirmiler dururken, bunların büyük bir çoğunluğuna
vahiy gelmemişken, Hz.İsa’ya fiilen şakirt olmayan bu kişilere nasıl vahiy
gelebiliyor? Yoksa Hristiyanlığa göre her insana vahiy gelebilir mi? İlham veya
vahyin herhangi bir sının var mıdır? Eğer yoksa, kendisine vahiy geldiğini
iddia eden herkesin kitap yazması nasıl engellene-
133
çektir?
Nitekim Hristiyanlık tarihinde vahiy veya ilham aldığını iddia eden birçok kişi
ortaya çıkarak İnciller ve Risaleleler yazmış, bu yüzden sahih kitap, sahte
kitap kavgaları asırlarca Hristiyanlığı meşgul etmiştir.
Vahiy
veya ilhamın, bir insana nasıl ve hangi şartlarla geleceği tam olarak tesbit
edilmezse, ortaya çıkan kitapların sahihliği veya sahteliğinin teşbih imkânsız
hale gelir. Daha Önce sormuş olduğumuz sorulara bir soru daha ilave ederek şunu
da sorabiliriz: Yoksa kitap yazmak için vahiy veya ilham almak şart değil mi?
Eğer şart değil ise, o zaman bu kitapların dinî kitaplar olarak masumiyet,
hatasızlık ve eksiksizlik yönünden değerleri nedir? Bu kitaplar vahiy ürünü
olmadıkları halde nasıl hatasız ve noksansız olabiliyorlar?
Hristiyan
müelliflerden Rîs, Hristiyanlığın Kutsal kitaplarının vahiy ürünü olup
olmadıkları konusunda şunları söylüyor: "İnsanlar kutsal kitapların vahiy
ürünü olduğunu söylüyorlar, bü hakikate ay kın ve yanlıştır. Bu fikrin
yanlışlığını maddeler halinde şöyle ispatlayabiliriz.
1- Matta
İncilinin onuncu babının 19 ve 20. ayetlerinin, Markos İncilinin onüçüncü
babmın 11, ayeti ve Resullerin İşlerinin yirmi üçüncü babının 1- 6. ayetleri
ile karşılaştmlması sonunda bu üç kitap arasında açık bir çelişki görülüyor. Bu
kitaplarda böylesine çelişkilerin bulunması, bunların vahiy ürünü olmasını
engeller.
2- Kudüs
ihtifalinde yapıları münakaşalar
arasında, Havarilere vahiy veya ilham gelip gelmediği konusu açıkça yer
almıştır. Eğer bunlar kesin olarak vahiy alsalardı, bizzat Havarilerin de
iştirak ettiği bir toplantıda bu tür münakaşaya lüzum kalmazdı. Dolayısı ile
bu durum, onlann ilham alma konusundaki kesinliği ortadan kaldırmaktadır
Hristiyan
yazar Rîs'in bu ifadesine göre, Yeni Ahid mecmuası içinde yer aları bütün kitapları ilham veya vahiy ürünü kabul etmek mümkün
değildir. Aynca diğer bazı Hristiyan kaynakları
da Matta’nın İncilinin vahiy ürünü olmadığını söylediklerini görüyoruz.
Yine bir kısım Hristiyan araştırmacılar,
134
Yuhanna'nın
İncili ile bütün risalelerin vahiy ürünü olmadıklarım söylemektedirler?).
İşin
aslına baktığımız zaman İncillerin ye Yeni Ahidde yer aları diğer kitapların sahih ye güvenilir
sayılabilmesi için onlann, bir peygamberden gelen sağlam senetli kitaplar
olması gerektiğini görürüz. Bu senedin, ilk sahibinden itibaren bize ulaşıncaya
kadar rivayet silsilesinde herhangi bir kopukluğun olmaması, bitişik senedle,
hiçbir değişikliğe uğramadan gelmesi gerekmektedir. Kendisine vahiy geldiği
vehmedilen bazı şahıslann mücerred zan ve vehimleri, bunlann kitaplannda
söyledikleri şeylerin doğruluğunu ispat için kafi değildir. Yine bazı
mezheplerin mücerred iddiaları da,
bunlann dediklerinin doğruluğunu ispat etmez. Hristiyanlann kutsal kitaplarının
hiçbirinde tevatür yolu İle nakil ve ana kaynağa ulaşma yoktur. Onlann dinî ve
dünyevî her konuda dayandıkları tek şey,
senetsiz ve mesnedsiz olarak anlatıları hikayeler
ve yaları yanlış bazı bilgilerdir.
İncillerin
ve Risalelerin çokluğu, onlann yazarlarının hedef ve maksatlannın değişik
olması, bu kitaplar arasında gerek metin ve gerekse ma'na bakımından büyük
farklılıklar meydana getirdiği gibi, sıhhat yönünden de onlar üzerinde büyük
şüpheler uyandırmıştır(8).
İnciller
senet bakımından incelendiği zaman, kilisenin, onlann doğruluğu, nakilde güven
ve emniyet yönünden en üst' düzeyde oldukları
şeklindeki iddiasının aksine, bunlann bırakın sağlam senedi, hiçbir
senede sahip olmadıklannı görürüz. Bunların güven dedikleri şey, kendilerine
ilham geldiğini iddia ettikleri kimselerin vahiy yolu ile bu kitapları aldıkları şeklindedir. Hristiyanlann iddiasına göre
ruhu'l-kudüs yazarlara tecelli etmiş, onlann bedenlerine hulûl etmiş ve onlar
tamamı ile ruhu'l-kudüs ile dolmuşlar, dolayısı ile konuşurken kendilerine ait
olmayan bir dil ile konuşmuşlar, yazarken de kendilerine ait olmayan ve vahyin
yönlendirdiği bir elle yazmışlardır, Hristiyan geleneğinde yazarlardan Havari
olmayanlar, Havarilerin öğrencileri sayılarak vahye yakın gösterilmişlerdir.
İncil ve Risale yazarlan, imana
7) M. Y. Şelcbî, a.g.e.,s. 88
8) M. Ş. Şitivî, a.g.e.,s. 26
135
-I.UIUUUJ.L
— ___ İlL ■ davet
etmek üzere yazmaya başladıklarında yanlız değildiler, ruhu'l-kudüs onlarla
beraberdi, onlar insanlarla konuşurken, kendiliklerinden değil, Hz.İsa’dan
gelen bir hikmetle konuşmuş oluyorlardı. Dolayısı ile onların bütün sözleri ve
yazdıkları hak ve gerçek oluyordu. Onlar bilgi ve hikmeti bu şekilde doğrudan
doğruya Hz.İsa'dan ve ruhu’l-kudüs'ten alınca, insanların onlara mukavemeti
kalmaz ve zorunlu olarak onlara inanırlar.
Hristi
yanlara göre İncillerden şüphe edenler, doğru yoldan sapmış ve haktan
uzaklaşmış kimselerdir. Çünkü Hz.İsa, talebelerini yer yüzünde asla yanlız
bırakmamış, hep onlarla beraber olmuş, onları desteklemiş ve yardımcı olmuştur.
Dolayısı ile Hz.İsa'nın öğrencileri, Allah’tan ve ruhu'l-kudüsten vahiy aları ve mucizelerle desteklenen elçilerdir. Bütün
bunlardan sonra kim bu İncillerden ve onların vahiy mahsulü olmasından şüphe
etmeye cesaret edebilir? Bu kitaplann yazarları sıradan adi insanlar olmayıp,
ruhu’l-kudüs'le dolu, İlâhî vahye mazhar olmuş elçilerdir, Hz.İsa onları takdis ve teyid etmiştir. Herhalde bütün bu
meziyetlerden sonra kimsenin, bu İncillerden şüphe etmeye mecali ve cesareti
kalmaz.
Hristiyanlar,
İncillerin yazılmasında ve onların naklinde güven unsurunun olduğunu ispat
için, Hz.İsa ile İncil yazarları arasındaki vaktin fazla uzun olmadığını, bu
kadar kısa vaktin, sözlü rivayetlerin unutulması için yeterli olmadığı
iddiasını ileri sürmektedirler. Onlara göre yazarlar, Hz.İsa'nın hayatın- nm
canlı şahitleridirler, onlar gözleri ile görerek yazmışlardır. Böyle olunca
onlar nasıl yanlış yazabilirler? '
Bütün
Hristiyanlar, İncillerin güvenilirliği konusunda binbir yoldan delil getirmeye
çalışmalarına rağmen, aslında ellerinde bunu ispatlayacak (mücerred İddiaların
dışında) hiçbir şeyleri yoktur. İnciller üzerinde senet tenkidi yapmak isteyen
bir kişi, İncillerin en eski nüshalarının M.S. dördüncü yüzyıla ait olduğunu
görür, daha önceki tarihte yazılmış bir metin bulmak mümkün değil- dir(9). Daha
önce belirttiğimiz gibi, Hz. İsa ve İncil yazarları ile, elde mevcut en eski nüsha arasında en az
üç asırlık bir zaman boşluğu vardır(10).
9) M. Ş. Şitİvî, a.g.e.,s. 30-32
10) Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebi Bekr
b. Ferah el-Hazrecî, el-l’Iam bima fi Dini'n-Nasârâ mİne'I-Evham ve tzhari
Mehasini Dini'l-lslâm, CJ, Kahire,1980, s. 204-205
136
1- DÖRT İNCİLİN DİLİ:
Halen
elde mevcut olan İncillerin en eski
nüshaları Yunancadır. Hristiyan kaynaklar, Hz.İSa'nm İbranice-Aramice
konuştuğunu ve vaazlarını bu dille yaptığını haber vennektedir(ll). İncillerin
dili konusu ele alındığı zaman, en azından Hz.İsa'nın sözlerinin onun ana
dilinde yazılması ve muhafaza edilmesinin gerekli olduğu sonucuna ulaşılır.
Eski Ahid, Hz. İsa'dan en az iki asır önce Yunancaya tercüme edildiği halde,
Hz. İsa bu kitabı İbranice nüshalarından okuyup anlıyordu. İncil yazarlarının
en azından Hz. İsa'nın sözlerini, onun ağzından çıkan kelimelerle zaptetmeleri
ve bunları İbranî-Aramî diyalekti ile yazmaları, gerekirdi. Çünkü tercümeler,
ne kadar mükemmel olursa olsun asıl ma'nayı yansıtmakta eksik kalabilirler.
Ayrıca,. Oıjinal metinlerin değeri, daima tecümelerden daha üstündür. Bu konuda
bir misal vermek gerekirse, "İncil" kelimesinin ma'nası hakkında
Hristiyan dünyasındaki değişik kullanımların ne derece doğru olduğunu anlamak
için, bu kelimenin İbranice orjinalini bulmak, incelemeye ondan başlamak daha
uygundur. İncil kelimesi, aslı Yunanca olan
bir kelimedir ve "Avengelion"dan gelmektedir. Hz.İsa,
vaazlarında kendi ifadesi ile, İncili vaaz ettiğini söylemektedir(12). İncil
kelimesi İbranice olmadığına göre, Hz.İsa, lafız olarak bu kelimeyi
kullanmıyordu, belki bu kelimenin İbranice orjinalini kullanıyordu. Acaba Hz.
İsa'nın İncil ma’nasında kullandığı, orjinal kelime ne idi? O, konuşurken İncil
kelimesi yerine İbranice hangi kelimeyi kullanıyordu? Mademki İncil kelimesinin
bir kaç ma'nası olduğu iddia ediliyor,-öyleyse önce kelimenin İbranice
oıjinalini bulup, araştırmaya oradan başlamak daha uygundur. Kelimenin İbranice
aslı, Yunanca Ayengelion kelimesinin ma’nasına uygun olarak "müjdeli
haber" anlamında mıydı, yoksa başka bir ma'nası mı vardı? İncil
kelimesinin, Hz. İsa'ya nazil olan kitap
ma'nasma
11) Denİs Clark, a.g.e.,s. 11
12) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 9 : 6
137
...4.uıusu.ii;,ii. — ....
......iilL- - -..I-
gelmediğini,
aksine müjdeli haber anlamında olduğunu iddia edenlerin bu konuyu
araştırmaları gerekir.
Yunanca
konuşmayan Hz. İsa'nın, İbranice-Aramice olarak yaptığı vaaz ve nasihatlerin,
anlattığı mesellerin ve söylediği hikmetli sözlerin tam olarak değerlendirilip
anlaşılabilmesi İçin, onun konuştuğu ana dilde yazılması ve muhafaza edilmesi
mutlaka gerekli idi ama, her nedense bu yapılmamış, şu anda Hristiyan
dünyasının elinde böyle oıjinal bir nüsha mevcut değildir.
Halen
elde mevcut en eski İncil nüshaları Yunanca olmakla beraber, bu İncillerin bir
kısmının, İlk olarak İbranice kaleme alındığı bilinmektedir. Papias, Matta'nın
İncilini Önce İbranice yazdığını haber vermektedir. Bu orjinali İbranice olan İncil, bilahere Yunancaya tercüme
edilmiştir. Bazıları, Matta İncilini İbraniceden Yunancaya kimin çevirdiğinin
bilinmediğini söylerken, İbn Batrik, bu tercümeyi Yuhanna’nın yaptığım iddia
etmekte, bazdan bizzat Matta'nın kendisinin bu tercümeyi de gerçekleştirdiğini
söylemektedir(13). Lowther Clarke'ye göre Matta, Logiayı İbranice olarak
yazmış, ama daha sonra esas İncilini kendisi Yunanca olarak yazmıştır(14). Bazı
rivayetlere göre bu kitap, ilk olarak Süryanice veya Keldanice olarak
yazılmıştır. Matta İncilinin yazıldığı yer de meçhuldür. Bazdan bu İncilin
Filistin'de yazıldığını söylerken, diğer bir kısmı, Yunanistan'da yazıldığını
iddia etmekte, başka bir grup araştırmacı, bu kitabın Suriye'de yazıldığını
ileri sürmektedir. Bu kitabın nerede yazıldığı konusunda bu zikrettiğimiz
yerlerin dışında başka yerleri zikredenler de vardır. Mesela bazdan bunun
Antakya'da, bazdan Fenike'de diğer bazdan da İskenderiye'de yazıldığını
söylemektedirler.
Markos
İncili, ilk olarak Yunanca yazılmıştır. Ancak Markos'un yazmış olduğu Ön Markos
İncili hangi dilde yazılmıştır? Bu konuda tam bir mutabakat yoktur. Markos'un,
aslında Petrus'un mütercimi olduğunu biliyoruz. Petrus, Roma’da İbranice olarak
vaaz verirken, onun söylediklerini Markos Yunancaya çeviriyordu. Hatta
Petrus'un Roma vaazları sırasında
dinleyicilerden bir kısmı, mütercim Markos'tan, Petrus'un sözlerini yazmalannı
istemeleri üzerine Markos
13) E. E. Keller, aa.g.e.,s 171 ; Ali Abdülvahid
Vafî, a.g.e„s. 87
14) W.K.Lowther Clarke, a.g.e.,s. 687
138
bu
İncili yazmıştır. Ancak bu ilk yazdığı şeylerle, bilahere elindeki diğer
malzemeleri birleştirerek esas Markos İncilini ortaya çıkar-mıştır(15). İbn
Batrik, bu konuda daha değişik bir haber vermektedir. Ona göre bu İncilin esas
yazan Markos değil, aksine Petrus’tur. Petrus ilk olarak bu İncili Rpma'da
Latince olarak yazmış, ancak daha sonra bunu Öğrencisi Markos'a nisbet ederek
kitabın üzerine onun adını yazmıştır(16).
Luka
İncilinin, ilk olarak Yunanca yazıldığı söylenmektedir(17). Ancak bu İncilin
dili konusunda da değişik görüşler vardır. Bazdan bu İncilin ilk olarak Yunanca
değil, İbranice olarak yazıldığını iddia etmektedirler. İbn Haldun’a göre bu
İncil ilk olarak Latince yazılmış, bilahere Yunancaya tercüme edilmiştir(18).
Yuhanna
İncilinin Yunanca yazıldığı konusunda birçok araştırmacı ittifak etmekle
beraber(19), bu İncilin İlk olarak Yunanca kaleme alındığı konusunda kesinlik
yoktur. Yuhanna İncili, İskenderiye okulunun Helenistik felsefesini yansıtır
bir tarza yazıldığı için, bu İncilin orjinal dilinin Yunanca olması akla daha
uygun gelmektedir. Burada daha sonra ele alacağımız bir konu İster istemez
gündeme geliyor. Dördüncü İncilin yazan Yuhanna, hangi Yuhan- na'dır? Aslında
Zebede oğlu Havari Yuhanna bu İncili Yunanca yazmamıştır. Bu İncil, bazı
araştırmacılara göre Havari Yuhanna'dan en az iki asır sonra yaşamış,
İskenderiye felsefe okuluna mensup meçhul bir Yuhanna tarafından Yunanca kaleme
alınmış ve başına "Yuhanna İncili" diye yazılmıştır. Kitabın üstüne
yazıları bu "Yuhanna İncili"
ifadesinden yanlışlıkla, Zebede oğlu Yuhanna'nın bu İncili yazdığı
anlaşılmıştır. İşin esası şudur: Havari Yuhanna, Yunanca bir İncil yazmamıştır.
Onun İbranice-Aramice olarak yazdığı küçük bir parça vardır. Fakat Meçhul
Yuhanna'nın İncili, Havari Yuhanna’ya nisbet edilince, esas Havari Yuhanna
tarafından İbranice olarak yazıları kısım
da
15) W.K,Lowther Clarke, a.g.e.,s. 68
16) Ali Abdülvahid Vafî, a.g.e.,s. 87
17) Ali Abdülvahid Vafî, a.g.e.,s. 88
18) Abduırahman b. Haldun el-Mağribî, Mukaddime,
C.EE, Mısır, ?, s. 651
19) H. Richard Niebuhr, Christ and Culture, New
York, 1951, p. 196
139
Yunanca
yazılmış olan meçhul Yuhanna'nın
İnciline eklenmiş ve bugünkü bilinen Yuhanna İncili ortaya çıkmıştır(20).
Halen
elde mevcut olan İncillerin ilk
nüshaları, Matta hariç, Yunanca yazılmışlardı. Ama Hz.İsa’nın konuştuğu dil
İbranice olduğu gibi, ilk İncil müsveddeleri de İbranice idi. Dört İncilden
önce ortaya çıkan Q metni, Logia, Markos'un ilk İncili ve küçük notlar halinde
bulunan ilk İncil müsveddeleri, hepsi Hz.İsa’nın ana dili olan İbranİce-Aramice olarak yazılmışlardı.
Filistindeki ilk Hristiyan cemaatler hep bu Aramİce yazılr İncilleri kullanıyorlardı^!).
Burada şöyle bir soru akla gelmektedir. Hz.İsa'nın ana dili İbranicenin bir
diyalekti olan Aramice olduğu halde ve
bütün konuşmalarını bu dille yaptığı halde neden Hristiyanlıkta bu dil kutsal
bir dil haline gelmemiş ve kısa sürede yerini Yunancaya bırakmıştır? Hristiyan
araştırmacılar bu soruya şöyle cevap vermektedirler: Hz. İsa'nın ortaya çıktığı
sıralarda Mısır, Filistin bölgesi, Suriye, Anadolu vb. topraklar tamamı ile
Roma imparatorluğunun hakimiyeti altında idi. Bu sırada Roma imparatorluğunun
kültür dili de Yunanca idi. Muhtelif Filistin şehirlerinde (Galile, Samiriye,
Dekapolis ve Kayseriye) yapıları kazılar,
bu bölgede Helen kültürünün geniş oranda varlığını göstermektedir.Yeni Ahidin
henüz ortaya çıktığı dönemlerde bu bölgede Yunan alfabesinin kullanılması,
Helenistik bazı sembollerin sinagoglarda bulunması, özellikle süper nasyonalist
Bar Kochba'nm, bu dönemde Grekçe yazdığı bir mektubun keşfedilmesi, bu bölgede
Helen kültürünün ve Yunan dilinin ne kadar etkili olduğunu, açıkça
gösteımektedir(22). İşte bu yaygın Grek kültürü ortamında yayılmaya çalışan
Hristiyanlık, kültür dili durumunda olan
Yunancanm etkisi altına girmiş, İnciller dahil herşey, kısa sürede
Yunancaya çevrilmiştir.
Mısırlı
Hristiyan müellif Habib Saİd, İncilerin Yunanca yazılması ve Yunan kültürünün
Hristiyanlığa etkisi konusunda şunları söylüyor: "Hz.İsa'dan altı asır
önce başlayan Yunan kültür ve medeniyet hamlesi, Hz.İsa’dan üç asır sonraya
kadar devam etmiştir. Bu dokuz asırlık dönem zarfında Yunanlılar,
20) E. R. Traüner, a.g.e.,s. 293
21) Denis Clark, a.g.e.,s. 11
22) H. C. Kee, Bİblical Crilîsm, 1. D. B.
Supplementary Volüme,
' New York, 1988, p. 102
'I
140
felsefî
çalışmalar yapmışlar ve akla önem vererek bütün dünyayı etkileyen bir Yunan
kültürünün meydana gelmesini sağlamışlardır. Yunanlılar, ilme ve akla büyük
önem verdiklerinden; Hiristiyanlık ortaya çıktığı zaman hemen bu dini kabul
etmişlerdir. Hristiyanlığm gelişme çağlarında Yunan dilinin çok gelişmiş
olması, Hristiyanlığm yayılmasında bu dilden İstifade etmesine yol açtı. Çünkü,
özellikle Akdeniz çevresinde yaşayan milletlerin ortak konuşma ve anlaşma dili
Yunanca idi(23)...Hiristiyanlık ortaya çıkmadan önce Roma imparatorluğunda her
renk ve ırktan insanlar vardı. Hiristiyanlık, ortaya çıkınca bu insanlar
arasında herhangi bir ayırım yapmadı. Bundan dolayı Hiristiyanlık, bu
imparatorluğun topraklarında çok çabuk gelişti.. Aynca " Pax Romana”( Roma
sulhu) parolası ile dünyada sulhu ve sükunu sağlayan imparatorluğun hakim
olduğu, yerlerde Hiristiyanlık gelişme imkânı bulmuştur. Bilhassa Roma
imparatorluğunun ulaşım imkânı sağlaması dolayısı ile Hristiyan misyonerler,
imparatorluğun her yerine rahatça giderek buralarda dinlerini yayma fırsatı
bulmuşlardır. Romalıların temin ettiği ticarî ve İktisadî sistem ve emniyet
sayesinde Pavlos, bu imparatorluğun çeşitli yerlerini gezme fırsatı bulmuştur’’^).
.
Hristiyanlığm,
Yunan felsefesinden pekçok şey aldığını, Sokratîn ortaya koyduğu ahlâkî
prensiplerin Hristiyanlar tarafından benimsendiğini de ifade eden Habib
Saİd(25), sanki Roma imparatorluğu, başlangıcından itibaren Hristiyanlığı
himayesi altına almış gibi bir mesaj veriyor.. Halbuki Romalıların Hz.İsa'ya
yaptıkları baskılar ile başlayan tahakküm ve tahammülsüzlükleri, Petrus ve
Pavlos'un ve daha başka pekçok Hristiyan azizinin öldürülmesi ile artarak devam
etmiştir. Başta Petrus ve Pavlos olmak üzere birçok Hristiyan, Roma'da faaliyet
göstererek oradaki Yahudi topluluklar arasında Hristiyan cemaatler
oluşturmuşlardır. Ancak Roma yönetimi bu çalışmaları yüzünden onlara şiddetli
cezalar vermişti r(26). Yazarın, Yunan hayranı olduğu çağrışımını uyandıran
ifadeleri de dikkat çekicidir. Yunan felsefesinin bir süre dünyayı
23) Habib
Said,TarilıuTMesihiyye,Fccnil-Mesihiyye, Kahire,?, s. 19
24) H. Said, a.g.e„s. 18
25) H. Said, a.g.e.,s. 25
26) G. Barraclough, a.g.e.,s. 13
141
-..-ujo-iuii-- —.. .
: !..... .... L-..
etkilediği
inkâr edilemez. Ancak bu felsefî düşünceler orada mı doğmuş ve gelişmiştir,
yoksa başka yerlerde doğup geliştikten sonra, Yunanistana taşınması neticesinde
mi orada ortaya çıkmıştır? Bu hususu tam olarak araştır- madan yazarın bütün
payeyi Yunanlılara vermesi dikkat çekicidir. '
Tarih
boyunca gerek Yunanlılar ve gerekse Ermeniler, diğer Hristiyan milletler ve
devletler tarafından daima el üstünde tutulmuş ve haketmedikleri övgü ve
himayeye mazhar kılınmışlardır. Aslında diğer Hristiyan milletlerin Yunanlılara
karşı duydukları sempatininin temelinde dinî bir motif yatmaktadır.
Hristiyanlar, Yunan kültürünün Hristîyanlığa büyük katkısı dolayısı ile, Yunan
milletine hayranlık duymaktadırlar. İnciller başta olmak üzere bütün kutsal
yazmalar Yunanca olunca, Yunanlı ne yaparsa yapsın, aslında ne kadar haksız
olursa olsun, batılılann gözünde o, daima haklıdır. Çünkü İncilin hizmetkârı olan bir milletin çocuğudur. Habib Said de bu
duyguları beslediği için yukarda- ki
sözleri söylemiştir. Hristiyan dünyasının,Yunanlılara duyduğu bu sempatinin
aynısını Ermenilere karşı duymasının da gerisinde dinî bir motif vardır.
Hristiyan kaynaklarına göre, dünyada Hristiyanhk dinini devletin resmî dini
olarak iları eden ilk devlet, Ermeni
devleti imiş. Bu olay Ermenilere, diğer Hristiyan milletler nezdinde büyük bir
itibar ve prestij sağlamakta ve Ermeniler de bu hadiseye bağlı olarak, aslında
haksız oldukları birçok hususta hep
haklı imiş gibi muamele görmekte ve diğer Hristiyan devletlerin himayelerine
mazhar olmaktadırlar. Dış politikada Türk hâriciyesinin, bir türlü çözmeye
muvaffak olamadığı bazı hadiselerin temel sebeplerini anlayabilmesi için, bu
noktayı gözönünde bulundurmuş, bu açıdan olaylara bakması gerekmektedir.
İncillerin
dili konusunu kapatmadan önce akla şöyle bir soru daha gelmektedir: İlk İncil
müsveddelerinin İbranice yazılmalarına rağmen, bunlann sonra kaybolmaları,
İbranice yazılmış olan İncillerin de
hemen Yunancaya çevrilmesi ve İbranice nüshaların kaybedilmesi, bütün
İncillerin, Risalelerin, Yeni Ahidin bütün kitaplarının, hatta Yeni Ahid ile
beraber Eski Ahidin tamamının Yunancaya çevrilerek Kitab-ı Mukaddesin tamamının
Yunanca yazılması, Yunan kültürünün gerçek Hristiyan kültürünü assimile ederek
onu tahrif ettiği sonucunu doğurmaz mı? Hristiyanhk öncesi Yunan felsefesi
kadar, putperest Yunan kültürü de bu dini etkileyerek onu bozmuş olamaz mı?
142
2 - DÖRT
İNCİLİN YAZARLARI:
/ . X.
Hristiyan
kilisesi tarafından sahih sayıları dört
İncili incelerken, bu İncillerin kaleme alındıkları dil kadar, bunları kaleme aları kişilerin kimliklerini de incelemek gerekir.
Kimdir bu yazarlar? Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın hüviyetleri nedir,
nerelidirler? Bunlar gerçekten söylenildiği gibi ruhu'l-kudüs'le dolu kimseler
midirler? Adı geçen bu kişiler İncillerin esas yazarları mıdırlar, yoksa bu kitapları başkaları
yazarak bunlara izafe mi etmiştir?
Kilise
tarafından Yeni Ahidde yapıları tertibe
göre, dört incilin yazarları şu şekilde sıralanmaktadır: Matta, Markos, Luka ve
Yuhanna. Hiristiyanlık tarihinde bu dört yazara üçüncü asırdan itibaren
"Evangelİst" (İncil yazan) ismi verilmiştir. Hristiyan geleneğine
göre, Matta ile Yuhanna Havarilerden sayılıyorlar, Markos ile Luka
Havarilerden sayılmıyorlar(27). Biz, önce sırası ile bu "încilcj"
denilen yazarlann kimliklerini tesbit etmeye çalışacağız. '
Matta : s
Hristiyan
kaynaklara göre Filistinli bir Yahudi ailenin oğlu olan Matta'nın, ikinci adı Levi’dir. Babasının
adı da Alfeus’tur. Kendisi gümrük memuru olarak görev yaparken, Hz. İsa ile
tanışarak ona tabi olmuştur. Matta, Hz. İsa daha dünyada iken, onun sözlerini
Logia isimli bir kitapta toplamış, Hz. İsa'nın dünyadan ayrılmasından sonra ise
bu metne birtakım ilâveler yaparak esas Matta İncilini yazmıştır. Bu esas Matta
İncilinin hangi dilde yazıldığı konusunda daha önce bilgi vermiştik. Daha sonra
bu İncir Yunancaya çevrilmiştir. Bu İncili Yunancaya kim
çevirdi, kendisi mi(28), yoksa bir
27) X. Jakob, a.g.e.,s. 10
28) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 723
143
başkası
mı?(29), araştırmacıların ittifak edebildikleri bir isim yok. Bazıları,
Matta’nın kendi İncilini Yunanca yazdığını iddia ctmcktcdirlcr(30).
Matta,
Roma imparatorluğu adına vergi toplayan bir Yahudi olarak bu İncili, Yahudi
asıllı Hristiyanlar için kaleme almıştır. Elçiler, kendisinden bir İncil
yazmasını istemişler ve o da Antakya’da yaşayan Yahudi asıllı Hristiyan cemaate
bu İncili yazmıştır(31).
Bazı
araştırmacılar, haleh elde mevcut olan Matta
İncilinin yazarının Havari Matta olmadığım, bu İncili aslındda ismi meçhül
Filistinli bir Yahudinin yazdığını ileri sürmektedirler. Çünkü bu İncil, Yahudi
düşünce sistemine uygun bir tarzda yazılmıştır ve ifadeleri tamamı ile Yahudi
hukukuna saygılıdır. Kitapta kullanıları
rakamların kullanılma tarzına bakılırsa, muhtemelen onun öğretici bir el
kitabı olduğu anlaşılır. Mesela: Yedi felaket ve acı, beş kutsal varlık, üç
derecede düzenlenmiş günah ve ceza gibi. Bu İncil, Baptizmin formüllerini
ihtiva etmektedir, onda "gök krallığı’' tabiri tam otuziki yerde
geçmektedir. Bu kitapta dogmatik maksatlarla düzenlenmiş bir kitap havası
vardır(32).
Aslında
basit bir gümrük memuru olmasına rağmen Matta’nın, yazmış olduğu İncile
bakılırsa onun, hiç de öyle sıradan bir insan olmadığı anlaşılmaktadır. O,
kültürlü, Yahudi kültürü ve Eski Ahid hakkında derin bir bilgiye sahip bir
kimse olarak görülüyor(33).
E.
Ciılman'a göre Matta İncilinin yazarının Havari Matta olması imkânsızdır. Çünkü
bu İncilin yazan, İncilini yazarken Havari olmayan Markos’tan geniş çapta
İstifade etmiştir. Vahiy ve ilhama mazhar olmuş bir Havari, neden Havari
olmayan birinden istifade etsin? Demek ki yazar Matta, Havari olan Matta’nın dışında ayn bir Matta ki, Havari
olmayan Markos’tan
29) X. Jakob, a.g.e.,s. 15
30) W, K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 723
31) M. Y. Şelebî, a.g.e.,s. 39 ; E. R. Trattner,
a.g,e.,s. 293
32) M. Yearsley, a.g.e., s. 112-113
33) M.
es-Saidî, a.g.e., s. 14 - ' ,
144
istifade,
ihtiyacını hissetmiştir. Yine bu İncilin yazan şayet Havari Matta olsaydı,
gördüğü, işittiği şeylerin bir kısmım gaip sığası (üçüncü tekil şahıs) ile
değil de,'mütekellim sığası (birinci tekil şahıs) ile yazardı, halbuki o, bütün
anlattığı şeylerde gaip sığasını kullanmıştır. O, yazdığı İncilinde havari
Matta’dan bahsederken, kendisinden değil de, başka birisinden bahsediyormuş
gibi sürekli üçüncü tekil şahıs kalıbı kullanmıştır.
Matta
İncilinin İbranice asıl nüshası ortadan kaybolmuş, elde Yunanca tercümesi var,
ancak bunu kimin tercüme ettiği kesin olarak belli değildir. Mütercimi belli
olmayan bir kitaba nâsıl güvenilebilir? Bu tercümenin doğruluğunu anlayabilmek
için asıl nüsha ile karşılaştırılmasından daha tabiî ne olabilir? Ama asıl
nüsha kaybolmuş, öyleyse tercümenin doğruluğunu nereden anlayacağız? Asıl nüsha
ortada yok ki, tecümeyi onunla karşılaştırıp doğru veya/ yanlış olduğuna
hükmedelim. Mütercimi tanımadığımıza göre, onun kendi bazı . fikirlerini,
kitabı tercüme ederken bu kitaba katmadığından nasıl .emin olacağız? Acaba
mütercim, iyi bir tercüme yapabilecek kadar iki dili iyi biliyormuydu? Yine bu
kişi, samimî bir Hristiyan mıydı, yoksa Hristiyanlığı bozmak isteyen hîlekâr
bir Yahudi miydi?
Bazı
İncil tefsircileri, Havari Matta’nın yazdığı esas İncilin kaybolduğunu, başka
bir İncil alınarak onun yerine konulduğunu, halkın bu yeni İncile rağbetinin
arttırılması ve güveninin sağlanması için, ona Matta İncili adının verildiğini
söylemektedirler. Diğer bazı araştırmacılar, İbranice-Aramice olarak yazılmış olan Havari Matta’ya ait İncilin asıl nüshasını,
Kudüs'ün tahribinden sonra Ebiyonitlerin kasden tahrif ettiklerini ve ortadan
kaldırdıklarını söylemektedirler. Bu görüşü ileri sürenlere göre, Ebiyonitler,
Hz.İsa'nın ulûhiyetini inkâr etmekteymişler, esas İbranice Matta İncili de,
Hz.İsa'nın ilâhlığını itiraf ve İspat ediyormuş, bu yüzden Ebiyonitler kendi
görüşlerinin zıddına görüş ihtiva eden bu İncili önce tahrif, sonra da yok
etmişler(34). Burada çok dikkate değer bir husus vardır. Bu defa Matta İnciline
tahrif isnadında bulunanlar, Hz.İsa’nın ilâhlığını reddedenler değil, aksine
bunu kabul edenlerdir. Bunlar asıl Matta İncilinde Hz.İsa'nın ilâhlığını
açıklayan pasajların var olduğunu, bu pasajların bilahere metinden
çıkarıldığını söylemektedirler.
34) Ibn Bairik, a.g.e.,C.I.s. 94; Rahmetullah
el-Hindî,a.g.c.,C.Î,s.429
145
Yeni
Ahidde ikinci sırada yer aları İncilin
yazarının asıl adı Yuhanna'dır. Filistinli Yahudi bir ailenin çocuğu olan bu yazar, Markos lakabı ile de anılmakta
idi. Markos’un annesi Meryem, İlk Hristiyan cemaati içinde yer almış olup,
Hristiyanlığa büyük hizmetler yapmıştır- Hz.İsa'nın dünyadan ayrılmasından
sonra Hristiyan cemaati bu kadının evinde toplanır ve kararlar alırdı.
Hristiyan kaynaklara göre, Markos bu toplantılara katılır ve Hz. İsa'nın öğrencilerinden
çok istifade edcrdi(35). O, bir yandan Barnaba ve Pavlos ile beraber
Hristiyanhğı yaymak üzere seyahatlere katılmış, öbür yandan da Havari Petrus
ile beraber Romaya kadar gitmiş, birlikte dolaştığı yerlerde onun tercümanlığım
yapmıştır(36). Bazı rivayetlere göre Markos İncilini Markos değil, Petrus
yazmıştır(37).
Markos,
Havarilerden miydi, yoksa Havari değil miydi? Bu soruya genellikle "Havari
değildi" şeklinde cevaplar verilmektedir. Fakat bazı Hristiyan kaynaklar,
onun Havari olmamakla beraber, Yetmişlerden olduğunu söylemekte ve onu
Hz.lsa’ya direkt olarak öğrenci yapmak istemektedirler. Bir kısım Hristiyanlar
onun, Yetmişlerden değil de, Yüzyirmilerden olduğunu ileri sürüyorlar. Aslında
onun şu veya bu grup içinde Hz.lsa’ya öğrenci olmadığı, yazdığı İncildeki
üslûbundan anlaşıldığı için bir kısım Hristiyan müellifler, onu Petrus ve
Pavlos’a öğrenci yaparak yazdığı İncile bu yolla güven ve itimat sağlamaya
çalışırlar. Bazı araştırmacılar, bu İncilin yazarının aslında ismi bilinmeyen
meçhül bir kişi iken, yazdığı İncile rağbet ve itimat temin etmek için ona
Markos İncili adım verdiğini ileri sürüyorlar(38).
35) Raynıond C. Knox, Knowing the Bible, p. 179
;W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s, 693
36) G. P. Fisher, a.g.e.,s. 178
37) A. C. Headlam, a.g.e.,s. 12
38) M. Ş. Şitivî, a.g.e.,s. 52
146
Yeni
Ahid araştırmacılarının bir kısmı, Markos İncilini Yeni Ahidde birinci sıraya
yerleştirirler ve onun yazıları ilk
İncil olduğunu kabul ederler. Burada akla şöyle bir soru geliyor: Havari Matta
ve Yuhanna gibi kimseler dururken, neden ilk İncili Havari olmayan Markos
yazmış olsun? Niçin gerek Matta ve gerekse Luka İncillerini yazarken Markos'un
nüshasından bol bol istifade etsinler? Markös'u onlardan daha bilgili kıları hangi özellikleri vardı?
Matta
hakkında söylendiği gibi, Markos’un da önce kısa bir İncil yazdığı, daha sonra
bunu genişleterek esas Markos İncilini yazdığı söyleniyor. Yapıları araştırmalara göre Markos'un ilk İncilinin
dörtte üçü kaybolmuş, Maıfcos bilahere daha önce mevcut olan kolleksiyonlardan, Q metninden, vb,
kaynaklardan istifade ederek şimdiki İncilini yazmıştır. Matta ve Luka
İncillerini yazarken Markos’un bu İncilinden geniş şekilde faydalanmışlardır^).
Markos, İncilini, Roma'da bulunduğu sırada Petrus’un vaazlarını dinleyen bir
kısım insanların ricası üzerine Romalılar için yazmıştır(40).
Papias'ın
verdiği habere göre, Petrus ile beraber seyahat eden ve toplantılara katıları Markos, Hz.İsa'nın hayatı hakkında Petrus’tan
duyduklannı hafızasının müsade ettiği nisbette yazmaya çalışmıştır. O,
Hz.İsa’nın yaptığı ve söylediği ifade edilen şeylerden aklında tutabildiklerini
( yani unutmadıklarını) düzensiz bir biçimde gelişigüzel olarak yazmıştır.
Çünkü o, bizzat Hz.İsa'yı görmemiş ve dinlememiştir(41). Papias'ın bu şekilde
yazması bazı mutassıp Hristiyanları öfkelendirmiş
ye ona hakaret etmeye sevketmştir. Mesela : Esebious, Papias'ın bu ifadelerine
kızarak onun için, "mahdut zekalı" tabirini kullanımştır(42). Çünkü
Papias'ın bu ifadesine göre Markos, yazarken vahiy veya ilhamla değil, aksine
gücünün yettiği nisbette, aklında tutabildiklerini, hatırlayabildiği kadarı ile
düzensiz olarak yazmıştır. Böyle yazıları
bir kitap nasıl hatasız ve eksiksiz olabilir? Onun hatırlayamadıkları,
kitabının dışında kaldığına göre, kitabında eksiklik vardır. Ayrıca hafızasının
onu yanıltmış
39) R. C. Knox, a,g.e.,s. 179 ;A. C. Headlam,
a.g.e.,s. 6
40) M. Y.
Şelebî, a.g.e.,s.44 ■ • , -
41) Ahmed Abdulvahhab,Hakikatu't-Tebşir
Beynel-Madî vel-Hadır, Kahire,1981,s, 16
42) W, K.
Lowther Clarke, a.g.e.,s. 723 5
147
olması
da mümkündür. Bu durumda o, bazı şeyleri yanılarak yanlış yazmış olabilir. M.S.
130 yılı gibi çok erken bir dönemde bu sözleri yazan Papias, bunları yazmakla
çok büyük bir suç işlemiştir. Dolayısı ile yapılacak en kestirme iş, Papias’ın
bu eserini devre dışı bırakmaktır. Bunun için ona bazı isnadlarda bulunmak
lazımdır. Esebious da bunu yapmış, onu, "mahdut zekalı" biri iları ederek ona güvenilmemesini, dediklerinin
nazarı ititbara alınmamasını istemişti. Çünkü Papias, okuduklarım ve
duyduklarını iyi anlayamamakta ve aktaramamaktadır, zekası buna müsait
değildir. İşte Hristiyan kaynaklar işlerine gelmediği zaman kendi kaynakları hakkında bile bu tür isnadlarda bulunabilmektedirler.
Markos,
amcası Bamaba ve Pavlosla birlikte Antakya'ya gitmiş, oradan Kudüs'e dönmüş,
bilahere Bamaba ile beraber Kıbns'a seyahat etmiştir. Daha sonra Bamaba’dan
ayrıları Markos, önce kuzey Afrika'ya,
oradan Mısır’a gitmiş ve buralarda Hristiyanlığı yaymak için faaliyette
bulunmuştur. Petrus ile birlikte Roma'ya da seyahat eden Markos’un esas
faaliyet merkezi Mısır olmuştur. "Murûcu’LAhbar" isimli Hristiyan
kaynağında hem Petrus'un, hem de Markos’un, Hz. İsa'nın ulûhiyetini inkâr
ettikleri yazıhdır(43). Bir diğer Hristiyan kaynağı îbn Batrik ise, Markos
İncilini, Markos’un değil, Petrus’un yazdığını kaydetmektedir(44).
Yeni
Ahidde yer aları üçüncü İncilin yazan
Luka'nın mesleği hekimlikti. O, ay m zamanda Resullerin İşleri kitabının yazan
olarak da bilinmektedir. İncilini Yunanca olarak kaleme aldığı söylenen Luka,
aslen Antakyalı veya Suriye’li olarak biliniyor. Bu İncilin başında yer aları pasajdan, Luka'nın bu İncili Yunanlılar için
yazdığı anlaşılıyor(45). Luka İncilinde tarih yanlışlıklan
43) M. Y. Şelebî, a.g.e.,s. 42
44) Ibn Kayyım el-Cevzîye, Hidayetul-Hayârâ fi
Ecvibcti’l-Ychûd ve'n-Nasârâ, s.48
45) M. Y. Şelebî, a.g.e.,s. 44
148
ve maddî
hatalar oldukça fazladır. Bazı araştırmacılar, bu İncilin yazarının,
Josephus’un eserinden istifade ettiğini ileri sürmektedirler(46). Luka İncilini
yazarken, Markos'u, Q metnini, Matta’nın ilk İncilini ve kendi özel kaynağını
kullanmıştır(47). Hem Matta, hem de Luka, Markos'tan faydalanmakla beraber
Luka, Markos'u Matta'dan daha fazla kullanmıştır. Ayrıca Luka’da, Matta ve
Markos’ta bulunmayan bazı şeyler, bilhassa meseller mevcuttur. Onun kendine ait
Özel bir kaynağının yanısira, sözlü kaynaklardan da faydalandığına dair
rivayetler mevcuttur(48).
Eski
Ahidi reddederek sadece Yeni Ahidi kabul eden Marcİon’un yazmış olduğu İncil
ile, Luka İncili arasında birçok yerde benzerlikler vardır(49). Yunan asıllı olan Luka, Hz. İsa hakkında yazarken, sanki bir
Yunanlı tarihçinin, bir Yunan kahramanı hakkında yazdığı üslûpla yazmıştır(50).
Luka'nın İncilinde Yahudi tonundan ziyade evrensellik hakimdir. Bundan dolayı
onda Hz. İsa'nın nesebi Hz. İbrahim'e kadar değil, Hz. Ademe kadar götürülür.
Bu İncilde Samiriler küçümsenmez, aksine yüceltilir, kadınlara diğer
İncillerden daha saygılı bir biçimde yaklaşılır(51).
Geleneksel
Hristiyan kaynaklarında bu şekilde takdim edilen Luka'nın da şahsiyetini yoğun
bir sis bulutu örtmüş durumdadır. Bir rivayete göre o, çalışmalarında Pavlos'a
yardımcı olmuş, Yahudi asıllı Antakyalı bir doktordur. Daha önce Yunan asıllı
olduğuna dair rivayeti nakletmiştik. Ayrıca, bazı Hristiyan kaynaklar onun
Antakyalı değil, Romalı olduğunu söylüyorlar. Bu görüşü ileri sürenlere göre,
Luka'nın Antakyalı olduğunu söyleyenler onu, Antakyalı Blokyos ile
karıştırmaktadırlar. Bu iddiayı ileri sürenlere göre Luka, İtalya'da ortaya
çıkmış bir Romalıdır. Luka'nın mesleği üzerinde de ihtilaf vardır. Bazı
müellifler onun mesleğinin doktorluk olduğunu söylerken, diğer
46) > A. C. Headlam, a.g.e.,s, 19
47) W. K.. Lowther Clarke, a.g,e.,s. 745
48) R. C. Knox, a.g.e., s. 182
49) G. P. Fishcr, a.g.e„ s. 183
50) E. E. Kellet, a.g.e.,s. 172
51) M. Yearsley, a.g.e., s.113
149
bazdan
ise, onun mesleğinin doktorluk değil, ressamlık olduğunu söylemektedirler^).
Bütün bu söylenenlerden sonra onun nereli olduğu, mesleği, kimliği tam bir
muamma halini almaktadır. Antakyalı mı, Suriyeli mi, Yoksa Romalı mı? Yahudi
asıllı mi, Yunan asıllı mı, yoksa Romalı mı? Doktor mu, yoksa ressam mı? Bütün
bu sorulara Hristiyan dünyası bugüne kadar tatmin edici bir cevap bulamamıştır.
Diğer üç
İncilden çok farklı olarak kaleme alınan dördüncü İncilin yazan Zebede ve
Salome oğlu Yuhanna, aynı zamanda Hz.İsa’mn arkadaşıdır ve Havarilerden
biridir. Mesleği balıkçılık olan Yuhanna'nın,
kardeşi Yakub da Havarilerden idi(53). Ancak bazıları onun Galile(Cclilc)'li
Yuhanna'dan başka bir Yuhanpa olduğunu söylemektedirler(54). M.S. 49 yılında
Havariler Kudüs'te toplandıkları zaman Yuhanna da bu toplantıya katılmıştı.
Yuhanna, daha sonra Anadolu'ya geçerek Efes’e yerleşmiş ve buradaki Hristiyan
cemaatleri idare etmiştir(55).
Kendisi
Filistinli bir Yahudi olmasına rağmen, yazdığı İncilde İskenderiye felsefe
okulundan alınmış ve temeli Yunan felsefesine dayanan Logos fikri açıkça
görülmektedir. Bu durumu nazarı İtibara aları
bazı araştırmacılar, eldeki Yuhanna İncilini yazan kişinin, Zebede oğlu
Havari Yuhanna olamıyacağını, olsa olsa bunu Yunan felsefesini çok iyi bilen
başka bir Yuhan- na'nın yazmış olabileceğini ileri sürüyorlar(56).
52) M. Y. .Şelebî, a.g.e., s.44
53) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 772
54) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 773
55) X. Jakob, a.g.e.,s.37
56) W. C. Ailen, Critism, New Testament,
E.R.E,,V.I, New York,1951, p. 319-324 ; G. P, Fisher, a.g.e.,s. 120
150
Papirüsler
üzerine yazılmış olan en eski İncil
parçalan, Yuhanna İnciline ait olan parçalardır.
Son yapıları İlmî araştırmalar, halen
elde mevcut olan Yuhanna İncilinin,
Zebede oğlu Yuhanna’ya ait esas İncil olmadığını, aksine bu metinde birtakım
değişiklikler ve düzeltmeler yapıldığını ortaya koymaktadır. Orjinal yazmada
yer aları pekçok kısım, şimdi elde
mevcut pları İncilde farklı yerlere
yerleştirilmiştir(57). Bazı ilim adamları, Yuhanna İncilinde, Pavlos'un takdim
ettiklerinden daha makul ve kabul edilebilir bir inancın felsefî takdiminin
yapıldığını ileri sürüyorlar. Yuhanna İncilinde vahye dair bilgi yoktur, onda
kelâm, ruhu’l-kudüs, sükun, banş ve ikinci doğuş daha geniş yer tutmakta-
dır(58). ı
Esas
gayesi bakımından diğer üç İncilden çok farklı olan Yuhanna İncilinin, asit gayesi (bazı tarihî
bilgiler ihtiva etmesine rağmen) teolojiktir. Onda Hz. İsa, Nasıralı bir
peygamberden ziyade, insan şekline girmiş bir ilâh şeklinde takdim
edilmektedir. Bu İncilde Tann krallığı mesellerinden çok, Hz.İsa'nın vahiy
misyonu ile alâkalı müzakereler vardır(59).
Sinoptik
İncillerde başlangıçta Hz.İsa’nm ilâhlığma dair açık bir ifade yoktu. Sinoptik
İncillere bu ifadaler, daha sonra yapıları
tercümeler esnasında sokulmuştur. Hristiyan müellif Cereis Zevin’e göre,
M.S.96 yılında Asya ve diğer yerlerden gelen piskoposlar, Yuhanna'dan
Hz.İsa'nın ulûhiyetini ispatlayan bir İncil yazmasını İstemişler ve bu istek
üzerine Yuhanna, bu İncili yazmıştır. Diğer bir Hristiyan müellif Yusuf el-Hurî
de, aynı şeyi tekrarlayarak Yuhanna’nın, İncilini Hz.İsa’nın ulûhiyetini
ispatlamak için yazdığım ifade etmektedir. Hristiyan kaynağı
"Mürşidü’t-Talibin" e göre Yuhanna İncilinin yazılmasının asıl
sebebi, diğer üç İncilin bahsetmediği ve ihmal ettiği Hz. İsa'nın ilâhlığı
meselesini ispat etmek, onun zatı ile ilgili bazı sahhneleri sağlamlaştırmak,
bazı yalancı muallimlerin Hz.İsa'nm insanlığı ve ölümü ile ilgili olarak ileri
sürdükleri sapık fikirleri çürütmekti. Mürşidü’t-Talibin İsimli
57) W; K. Lowther Clarke, a.g.e„ s. 772
58) M. Yearsley, a.g.e.,s. 113
1
59) R. C. Knox, a.g.e., s.182
151
—1..İ-..L — - ---İ i-.-L i-—
bu
Hristiyan kaynağının itirafına göre, daha birinci asırda Hz.İsa'nın ilâhlığını
inkâr eden Hristi yanlar vardı ve bu inkârcı Hristiyanlara karşı bazı
piskoposlar gelerek Yuhanna'dan, onun ilâhlığını ispatlayan bir İncil yazmasını
istemişler, o da bu gaye ile İncilini yazmıştır.
Yuhanna’nın
İncili konversiyonist bir İncil olup bu İncil, işe Pavlos'un bıraktığı yerden
başlamaktadır. Yuhanna» İncilini Yunanca bilenlere Yunan kavramları içinde
sunmakla kalmadı, o, aynca helenistik kavramların dışındaki, kavramları da
kullandı(60).
Yuhanna
İncili ile Sinnoptik İnciller arasında büyük farklılıklar vardır. Biz bu
farklılıkları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz :
1- Sinoptik
İnciller vaftizden bahsederler, Yuhanna İncili bundan bahsetmez.
2- Diğer
İnciller Hz. İsa'nın, şeytan tarafından günah işlemeye teşvik edildiğinden
bahsettikleri halde, Yuhanna İncili bundan bahsetmez.
3- Sinoptik
İnciller Hz.İsa'nın suretinin değişmesinden bahsettikleri halde, Yuhanna İncili
bundan bahsetmez.
4- Diğer
İncillerde, Evharistİy a kurumu anlatılır, Yuhanna’da Evharistiya olayı yoktur.
5- Diğer
İnciller bahçedeki can çekişme olayını anlatırlar, Yuhanna İncili bunu
anlatmaz,
6- Yuhanna
İncilinde fısıh(pesah) bayramı kurbanı, üç veya dört kere olmuş gösterildiği
halde, diğer İncillerde bu olay bir kere olmuş gösteriliyor.
7- Yuhanna
İncilinde Yahudiye bölgesi daha önemli olarak gösteriliyor, Galile (Celile)
bölgesi ikinci plana itiliyor, diğerlerinde Galile bölgesi birinci planda ele
alınmaktadır.
8- Diğer
İncillerdeki mecazî ifadelerin yerini, Yuhanna İncilinde meselleralmıştır.
—^--4— ; -i.
öOJsf H. Richard Niebuhr.Clırist and Culfûre,
p.196
f W
152
9- Diğer İncillerde anlatıları mucizelerin sayısı Yuhanna İncilinde
anlatılanlardan daha fazladır. Yuhanna İncilinde mucizelerin sayısı yediye
inmiştir(61).
Klasik
Hristiyan kaynaklarının, dördüncü İncilin yazarının Havari Yuhanna olduğu
şeklindeki iddialarına karşılık, XIX ve XX. yüzyılda yapıları araştırmalar, bugün elde mevcut, olan Yuhanna İncilinin yazannm, avcı ve Havari
Yuhanna olmasının mümkün olmadığını göstermektedir. İkinci asırda yaşayan
Hristiyanların büyük bir kısmı bu İncilin Havari Yuhanna tarafından yazıldığını
kabul etmiyorlardı. Bir kısım araştırmacılar, bu İncili İskenderiye felsefe
okuluna mensup birinin yazdığını söylerken, diğer bir kısım araştırmacılar
ise, bu kitabın tamamı İle tanzim edilmiş bir kitap olduğunu, kitabı tanzim
eden kişinin, bu düzenlemeyi iki havari (Matta ve Yuhanna) nin, zıt fikirlerini
birleştirerek gerçekleştirdiğini ileri sürüyorlar. Bazıları ise bu İncilin
tamamı ile anonim bir eser olduğunu, muhtelif kişilerce, muhtelif kaynaklardan
alınan bilgilerin birleştirilmesi ile bu İncilin meydana geldiğini ileri
sürüyorlar(62).
Batıda
yapıları son araştırmalardan elde edilen
sonuca göre bu İncilin yazan, Hz.İsa'nın öğrencisi Havari Yuhanna değildir. Bu
Yuhanna meçhul bir Yuhanna'dır, eserini özel istek üzerine Hz.İsa'nın
ulûhiyetini ispat etmek için yazmıştır. Yazar, İncilinde bir takım felsefî
nazariyeleri Hristiyan boyası ile boyayarak sunmuştur(63).
Dört
İncilin yazarları hakkında söylenenleri şöyle özetleyebiliriz:
1 - Bu
İnciller Hz.İsa tarafından yazdınlmamıştır, yazıları İncillerin hiçbirini Hz.İsa görmemiştir.
2 -Bu
dört İncilin yazarları, din âlimi olmaları yönünden aynı ehliyette değildirler.
Bir kısmının kimlikleri meçhuldür, telif ettikleri söylenen kitaplarla alâkaları meçhuldür, meslekleri meçhuldür.
61) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 772
62) M. Y. Şelebî, a.g.e.( s.46
63) M. Y. Şelebî, a.g.e„ s.48
153
3 -Dört
İncilin yazarları, yazdıkları İncilleri, muhtelif çevrelerin istekleri sonucu
ve bu İstekler doğrultusunda yazmışlardır. Aynca istek sahibi kişi veya
heyetlerin kimler olduğu tam olarak aydınlığa kavuşmuş değildir.
4 - Dört
İncilin asıl orjinal nüshaları kaybolmuştur. Bunu bütün Hristiyan kaynaklar da
itiraf etmektedirler. Asıllannın kaybolması dolay ısı ile ortada dolaşan kopya
ve tercümelerin güvenilir olmadığı, kopyacı ve mütercimlerin cehli veya kasden
yapmaları sebebi ile, bunlarda birtakım hataların ve eksikliklerin meydana
geldiği bazı insaf sahibi Hristiyan araştırmacılar tarafından itiraf
edilmektedir.
5 - Dört
İncilde, İlâhî dinlere kaynaklık eden kitaplar için gerekli olan rivayet silsilesinin olmadığı, bu kitapların
bu rivayet silsilesinden tamamı İle yoksun oldukları müşahede edilmektedir(64).
3 - DÖRT
İNCİLİN YAZILIŞ TARİHLERİ :
Dört
İncilin dili ve yazarları hakkında ortaya çıkan şüphelerin aynısı, onların
yazılış tarihleri için de sözkonusudur. İnciller ne zaman yazıldı? Hristiyan
kaynakların bellirttiği gibi, Hz.İsa'dan çok kısa bir süre sonra mı , yoksa
aradan uzun bir zaman geçtikten sonra mı yazıldılar? Veya yazıldıkları iddia
edilen tarihlerde yazıldılar mı?
İncillerin
yazılış tarihlerinin tesbit edilmesinde karşılaşıları en büyük zorluk, her İncilin üzerinde
yazarının adı bulunduğu halde, yazıldığı tarihin bulunmamasıdır. Eğer yazar adı
ile beraber yazılış tarihleri de kitaplann üzerinde bulunsa idi, fazlaca
problem kalmazdı. Hz.İsa ve İncil yazan oldukları iddia edilen kişilerle çağdaş olan birçok tarihçi eserlerinde, ne Hz.İsa’dan ve
ne de İncillerden söz etmemektedirler. Gould'un eserinde Hz. İsa ile çağdaş
oldukları halde ondan hiç bahsetmeyen şu
Romalı tarihçilerin isimleri geçmektedir:
64) M. Y.
Şelebî, a.g.e., s.50
154
Seneca
(M.S.3-65), Petronius (öl.M.S.66), Büyük Plİny (M.S. 23-97), Juvenal
(M.S.60-140), Martial(M.S.40-104), Quintilian (M.S.4Ö-118), Epictetus
(M.S.40-120), Apion (M.Ö.20-M.S.48) vb. kişiler. Ancak Genç Pliny (M.S.61-
105), Tacitus (M.S.55-120) gibi yazarlann, sadece Hristiyan toplumun varlığından
bahsettikleri ifade edilmektedir. Bunlarda da İncillerden geniş olarak bahis
yoktur. İki. meşhur Yahudi yazar İskenderiyeli Philo (M.Ö.20-M.S.60) ile
Josephus (M.S.37-100),, eserlerinde Hristiyanlıktan hiç bahsetmemişlerdir.
Ancak bu iki yazarın eserlerine sonradan birtakım ekler yapılmak sureti ile,
sanki onlar Hristiyanlıktan bahsediyormuş gibi gösterilmek istenmiştir.
Clement'in (M.S.95-140 yılları arası)
Korintoslulara yazdığı mektupta, İncillerden hiç bahis yoktur, sadece
Pavlos'un mektubuna işaret vardır. Bu mektupta Hz.İsa’nm sözlerinin yorumları vardır, ama onun hayatı hakkında biyografik
bilgi yoktur(65). Görüldüğü üzere çağdaş Roma tarih kaynaklannda İncillerin
varlığı ve onlann yazılış tarihleri hakkında yeterli bilgi yoktur.
Daha
önce Pavlos’un mektuplannın İnciller yazılmadan önce yazılarak kutsallık
kazandıklarını belirtmiştik. Bu konu aslında çok önemlidir. Niçin Pavlos'un
Mektupları İncillerden önce yazılarak kutsal yazma muamelesi görmüştür? Pavlos
mektuplannı 57-62 yılları arâsmda
yazmıştır(66). O, yazmış oldiığu mektupların Hristiyan cemaatler tarafından
korunduğunu çok iyi biliyordu. Acaba o, bunları
kutsal kitap tesis etmek gayesi ile mi yazmıştı? Bu gaye ile yazmadı
ise, bunlann korunup saklanmasına niçin engel olmadı?
Dört
İncilden hangisinin Önce yazıldığı konusunda kesin bir sonuç alınamamıştır.
Bazılanna göre ilk yazıları İncil,
Matta'dır, diğer bazılanna göre ise Markos’tur(67). Matta mı önce yazıldı,
yoksa Markos mu? Matta, Hz. İsa'nın öğrencilerinden, Markos ise onun
öğrencilerinden değildir. Buna rağmen nasıl Markos bazıları tarafından
Matta'nın Önüne geçirilebiliyor? Yine Yuhanna, Hz.İsa'nın Havarilerinden, fakat
İncillerin sıralanmasında onun İncili dördüncü sırada yer alıyor. En azından
Havari olmadığı bilinen iki kişinin İncili, nasıl Havari Yuharma'nın
İncilinin Önüne konulabiliyor?
65) M. Yearsley, a.g.e., s.102
66) ' R. C. Knox, a.g.e., s.177 ; E. R.
Trattner, a.g.e.,s. 297
67) W. K. Lowther Clark’, a.g.e.,s. 685
155
Bazı
Hristiyan ilim adamları Matta’nın, Logiayı M.S.UO^lindİfe' Markos’un da îlk
İncilini 55-75 yılları arasında
yazdığını söylüyorlar(68)., Hristiyan müfessir Lowther Clarke'ye göre Markos
İncili 65 yılında, Matta ile Luka, 80-90 yılları arasında, Yuhanna ise 100’lü yıllarda
yazılmış! ardır(69). Arthur Headlam, Markos’un 60 yılından önce, Matta’nın, 70
yılı civannda, Luka’nın 64 yılından sonra yazıldığının rivayet edildiğini,
ancak bu İncillerin belirtilen tarihlerden çok daha geç yazıldıklanm
söylüyor(70). Raymond C.Knox'a göre, Matta 70 yılından az sonra, Luka 80
yılından sonra, Yuhanna ise 80 ile 120 yılları
arasında yazılmıştır(71).
İncillerin
yazılış tarihleri hakkında ittifak sağlayan iki müellif dahi yok gibidir. Bu
kitaplann ne zaman kaleme almdıkları konusunda
herkes ayn ayn rakamlar vermektedir. Hristiyan kaynağı Mürşidü't-Talibinde
Markos İncilinin 61 yılında yazıldığı ifade edilirken, Hristiyan araştırmacı
Hom'a göre Markos İncili, 56 veya 60, yahut 63 yıllannda yazılmış olabilir.
Hristiyan araştırmacı Bost'a göre Luka İncili, 58-60 yılları arasında yazılmıştır. Bu İncil Hom’a göre 53
veya 63, yahut 64 yıllannda yazılmış olabilir. Bost'a göre Yuhanna İncili,
95-97 yılları arasında yazılmıştır.
Hom’a göre Yuhanna İncili 68-70 yılları arasında
veya 89 yılında, yahut 98 yılında yazılmış olabilir. Diğer bir Hristiyan
müellif Cercis Zevin’e göre bu İncil, 96 yılında kaleme alınmıştır, Mürşidü’t-
Talibin ise bu İncilin 65-98 yılları arasında
yazılmış olabileceğini ileri sürüyor(72). W.Duranfa göre Matta İncili 85-90 yılları arasında, Markos İncili ise 65-70 yılları arasında yazılmıştır(73).
Batılı
araştırmacı Schuyler Brown, Markos ve Luka’da yer aları Kudüs’ün tahrib kehanetinin esasında bir.
kehanet ölmadığını(74), aslında
68) R. C. Knox, a.g.e., s.179
69) W. K. Lowther Clarke, a.g.e., s.685
70) A. C. Headlam, a.g.e., s.19
71) R. C. Knox, a,g.e.,s. 182
72) M. Y. Şelebî, a.g.e., s. 4448
73) M. Ş. Şîtivî, a.g.e.,s. 50
74) Kitab-ı Mukaddes, Markos.13:2 ;Luka, 21 :20
156
yazarların
Kudüs'ün tahribini gözleri İle gördükten sonra ona bir mucize ve kehanet havası
vererek İncillerinde yer verdiklerini, onlann bu olayı İncillerinde
aktarmalarının, aslında bu İncillerin yazılış tarihini ele verdiğini ve bu
tarihin hiçbir şekilde Kudüs’ün tahribinden önce olamıyacağını belirtiyor. Ona
göre Markos 70 yılında, muhtemelen tahripten hemen sonra, Matta, ile Luka, 70
yılından sonra yazılmışlardır(75).
Bu dört
İncil ne zaman yazılmışlardır? Eski ve yeni hiçbir araştırmacı bu konuda kesin
birşey şöyleyememektedir. Burada kesin olarak bilinen bir nokta vardır. Bu
İnciller, Hz.İsa'dan en az 25-30 sene sonra kaleme alınmışlardır. Pavlos’un
Risalelerinin, İncillerin önüne geçirilmesi ve bu kitapların Hz., İsa'dan bu
kadar sonra yazılmaları İncillere duyuları
güveni sarsmaktadır. Ortalama olarak Hz. İsa ile İnciller arasında 35-40
yıllık bir boşluk vardır. İnsanlar arasında sadece üç sene gibi çok kısa bir
süre kaları Hz.İsa'nın yaptıklarının,
otuzbeş sene, sonra yazılması sırasında unutmalar, değişmeler ve yanılmalar
olamaz mı? Bu süre her ne kadar bazı Hristiyan müelliflere göre çok uzun ve
unutmak için kafi bir süre sayılmasa da, aslında durum onların dedikleri gibi
değildir. Hristiyan inancına göre Hz.İsa, öğrencilerine kendi hayatım ve
sözlerini yazmalarını emretmemiş, kimseyi bu tür bir görevle görevlendirmemiş,
bu yüzden o sırada kimse böyle bir hazırlık yapmamış, gördüklerini,
duyduklarını ileride yazacakmış gibi dikkatlice inceleyip hafızasına kaydetmemiştir.
Bazılanna göre durumun böyle olmasına tesir ededn esas bir sebeb var. Başta
Hz.İsa olmak üzere bütün Hristiyanlar, Hz.İsa'nın öldükten kısa bir süre sonra
geri gelip "Tanrının krallığı"nı tesis edeceğine inanmakta idiler.
Uzun süre bu beklenti içinde olan ilk
dönem Hristiyanlan, gelen giden olmadığını görünce 30-35 senelik bir aradan
sonra "Hz.İsa geri gelmedi, bari onun sözlerini yazalım" diyerek
İncilleri yazmaya başladılar. Belki başlangıçta bir hazırlık olsaydı bu 30-35
yıllık arayı telafi mümkün olabilirdi, ama başlangıçta kimsenin beklemediği
birşey, uzun bir bekleyiş döneminden sonra gündeme gelince bu boşluğu telafi
etmek çok güçleşmiştir.
- 75) Schuyİer Brpwn, The Origins of
Christianity, A Historical Introduction to the New . testament, New York,1984,
p. 22-23
157
..-UJIULLIU.;......——.... JL1J
. L1L....U—; JJ.
İncillerin
verdiği bilgiye göre Hz.İsa, dünyada olduğu sırada bütün Hristiyanlar, daha
kendi nesilleri yok olmadan, dünyanın sonunun geleceğine inanıyorlardı. Onlara
göre Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden kısa bir süre sonra büyük felaketler
olacak, Hz. İsa "Tan'nın krallığı "nı kurmak üzere geri gelecek,
dünyanın sonu gelecek, herkes cezasını çekecek. Kimsenin başka türlü bir
beklentisi yoktu, kimse ilerde Hz.İsa'nın sözlerine ihtiyaç duyulacağını
bilmiyordu. Ama o kişinin yakında olacak dediği şeylerin hiçbiri gerçekleşmeyince
bazı öğrencileri, birdenbire onun sözlerini, mucizelerini, vaaz ve
nasihatlerini, anlattığı meselleri ve hayatını yazmaya koyuluyorlar. Bu şartlar
altında sağlıklı bir rivayet ve nakil mümkün olabilir mi? Onlar bu kadar
hazırlıksız ve tedbirsiz başladıktan bu işte bazı şeyleri unutmuş olamazlar mı,
bazı şeyleri yanlış hatırlayamazlar mı? Bunun mümkün olduğu ve gerçekte
bunların meydana geldiği İnciller arasında görülen farklılık ve çelişkiden
kolayca anlaşılmaktadır.
İşin
tekrar başına dönerek İncil yazarlarının durumuna yeniden bir göz attığımızda,
Hristiyan müelliflerin onlar İçin "görgü tanıklan" dediklerini
görürüz. Yani onlar, bizzat gözleri ile gördüklerini, kulakları ile işittiklerini yazmışlardır. Onlann bu
iddiasına rağmen, en az iki İncil yazannın görgü tanığı olmadığı açıkça
biliniyor. Markos ve Luka, direkt olarak Hz.İsa’ya öğrenci olmadıklanndan,
bunlann bizzat görgü tanığı olarak gözleri ile gördüklerini ve kulakları ile işittiklerini yazmaları mümkün değildir.
Öyleyse bu iki yazan Hz.lsa'ya ulaştıran senet silsilesi nedir? Bunlar kimler
kanalı ile bu haberleri almışlardır? Bunlann ravileri kimlerdir? Ne adı geçen
yazarlar ve ne de diğer Hristiyan kaynaklar bu konuda hiçbir bilgi
vermemektedir. Diğer iki İncilin yazarlan, iddia edildiği gibi Havari değil
iseler, bu sorular onlar için de sorulabilir. Onlar kendilerini Hz.lsa'ya
ulaştıran bir rivayet silsilesine sahip mi idiler? Eğer sahip idiler ise bu
silsile kimlerden oluşmuştu?
Yazar
Yuhanna, İncilinde Hz.İsa'nm çarmıha gerilme olayını açılatırken, kendisinin
Zebede oğlu Havari1 Yuhanna’dan başka bir Yuhanna olduğu intibaını
uyandıran bir anlatım tarzı sergiliyor. O, bu konuyu şöyle naklediyor: "İsa
Taberiye denizi kenarında yine şakirtlere kendini gösterdi. Simun Petrus,
158
Didimos
denilen Tomas, Galilenin Kana şehrinden Natancl, Zebedi'nin oğulları ve onun şakirtlerinden ikisi ile birlikte
idiler."(76). Burada Zebedi oğulları
ile kasdedilen Yuhanna ile Yakub’dur. Bu ifadelerin içinde geçtiği
İncil, eğer Zebedi oğlu Yuhanna'nın yazdığı İncil olsaydı, herhalde yazar
burada "ben ve kardeşim" tabirini kullanırdı. Halbuki sanki yazann
kendisinin, bu Zebedi oğlu Yuhanna ile alakası yokmuş gibi "Zebedi'nin
oğullan" diye onlardan gaip (üçüncü tekil şahıs) sığası ile bahsediyor. Bu
ifadeler Yazar Yuhanna'nın, Zebedi oğlu Havari Yuhanna olmadığını ele
vermektedir.
XIX.
yüzyıldan itibaren batıda konu üzerinde yapıları araştırmalar neticesinde bugünkü Yuhanna
İncilinin yazarının, Havari Yuhanna olmadığı ortaya konmuştur. Bu . görüşü ilk
olarak ileri sürenler "Tübingen .Okulu" mensupları olup bunların başında Baur vardı. Baur ve
arkadaşlarına göre, ikinci yüzyılın ortalarında sürgünde doğan bir Yahudi Hristiyan
(isminin Yuhanna olduğu tahmin ediliyor), kendi yazdıklarına güven ve İtimad
sağlamak için, kitabının başına Havari Yuhanna'nın ismini yazmıştır. Baur'un bu
iddiasına karşılık, diğer bazı araştırmacılara göre bu İncil, bu kadar erken
dönemlere (Baur'a göre İkinci yüzyılın ortalan) ait olamaz. Çünkü bu İncilde
İskenderiye felsefe okulunun bir takım Helenistik fikirleri, özellikle
Plotinos'un (M.S. üçüncü asnn sonlan) fikirleri yer almaktadır(77). Dolayısı
ile en iyimser bir tahminle bu İncil, üçüncü asnn sonlanna doğru yazılmış
olmalıdır. Durum bu şekilde olunca Matta, Markos ve Luka gibi, Yuhanna'nın da
görgü şahidi olarak İncilini yazmış olduğu ifadesi askıda kalmaktadır.
Hristi
yanlıkta Hz.İsa’nın varlığı bir bütün olarak vahiy kabul edilmekle beraber o,
Havarilerine, diğer öğrencilerine ve kitap yazarlanna görme ve duyma olmaksızın
vahyeden bir Tann durumunda değildir. Hristiyanlıktaki vahiy ve ilhamın ana
kaynağı Hz.İsa’nın hayatı ve sözleridir. İncil ve Risale yazarlannın, Hz.
İsa'yı görmeden, sözlerini işitmeden, onun hayatını, vaaz ve nasihatlerini
sadece vahiy kanalı ile yazdıklarını kimse iddia etmiyor. Hristiyanlar,
yazarların görgü tanıkları olarak hadiselere şahit olduklarını,
76) Kitab-ı
Mukaddes, Yuhanna. 21 : 2 , ■
77) G. P. Fisher, a.g.e.,s. 33,120
159
^LİJILİU-LLUI
Hz.İsa'nın
yaptıklarını gözleri ile gördüklerini, onun söylediklerini kulakları ile
işittiklerini, bundan sonra onlardan akıllarında kalanları yazdıklarını
söylemektedirler. Hristiyan ilim adamlarına göre yazarlar, İncilleri
yazarlarken, kendi insiyatiflerini kullanmışlar ve diğer kaynaklardan da
istifade etmişlerdir. Bu yazarların, hem vahiy ürünü olarak yazdıkları iddia
edilecek, hem de bunların, vahyin ana kaynağı dışındaki diğer kaynaklardan da
istifade ettikleri söylenecek, bunu mantığın kabul etmesi mümkün değildir.
Eğer bu iddia doğru ise, vahiy ürünü olan
İncillere, vahiy dışı diğer kaynaklardan bazı şeylerin İlâve edildiği
açıkça itiraf edilmiş olmaktadır. Hristiyanlar, İncil yazarlarına gelen vahiy
ve ilhamı bu ithamdan kurtarmak için bambaşka bir yorum yapmaktadırlar. Onlara
göre, yazarlara gelen vahiy veya ilham, dikte ettirici bir vahiy veya ilham
değildir, bu vahiy onların gördüklerini, duyduklannı ve başkalarından aldıkları
bilgileri yazarken bu yazarları hata etmekten koruyan bir vahiydir. Mademki
durum böyledir, öyleyse İnciller arasında neden bu kadar farklılıklar ve
çelişkiler vardır? Hata etmekten, yanlış yazmaktan koruyan vahiy, niçin bu
Çelişkilere engel olmamıştır?
İnciller
ve Risaleler bütünü ile Hz.İsa’nın hayatına ve sözlerine yöneldiklerine göre
bunların esas ana noktası, Hz. İsa’nın yaptıkları ve söylediği Şeyler
olmalıdır. Bu sözlerin ve hadiselerin hatasız ve eksiksiz aktarılması esas
olduğu halde, neden bunların yazılması ondan an az 25-30 sene geciktirildi?
Niçin Hz.İsa kendisi dünyada iken, daha önce Hz. Musa’nın yaptığı gibi yaparak
bunları kaleme almadı? En azından onun dünyadan ayrılışından hemen sonra bu
yazma işine başlanamaz mıydı? Onları yazmaya o zamanlarda ihtiyaç yok idi ise,
neden daha sonraları bu ihtiyaç hasıl oldu? Bu soruya "Görgü tanıklarının
azalmaya başlaması yüzünden bunların yazılmasına ihtiyaç hasıl oldu"
şeklinde bir cevap verilebilir. Ama zaten yazarların bir çoğu görgü tanığı
değil, üstelik ruhu’l-kudüs her zaman onlarla beraber olup, Hz İsa hakkında
konuşurken onları sürekli hatadan alıkoyacağına göre, bu bir gerekçe olarak öne
sürülemez.Haydi bunu bir mazeret kabul edelim. Hz.İsa ile İnciller arasındaki
25-30 yıllık boşluk ne olacak? Bu zaman zarfında unutulan, yanlış hatırlanan
şeyler olamaz mı? Zamanın geçmesi ve görgü tanıklarının yok olması ile bu
tehlikeler söz konusu olabiliyorsa ve ilham ve vahiy bu tehlikeleri
160 *
ortadan
kaldıramıyorsa, 25-30 yıllık zaman boşluğunda bu tehlikeyi vahiy veya ilham
nasıl engelleyecektir? Kaldı ki batılı araştırmacıların yaptıkları tesbitlere
göre, bugün elde mevcut olan en eski
İncille Hz. İsa'mn zamanı arasındaki boşluk, 25-30 sene değil, en azından üç
asırdır. Bu boşluğu bir rivayet silsilesi ile doldurmak tamamen imkânsızdır.
Çünkü böyle bir silsile yoktur.
4 - DÖRT
İNCİLİN ELDE MEVCUT EN ESKİ NÜSHALARI:
Dört
İncilin en iyimser bir tahminle M.S. 60 ile 100 yılları arasında yazıldığını kabul etsek bile, o yazıları ilk nüshalardan bugün bir tanesi bile ortada
yoktur(78). Şu anda kilise tarafından sahih kabul edilen ve Yeni Ahidin başında
yer aları dört İncilin orjinal el yazmaları ile, onlardan kopya edildiği söylenen elde
mevcut en eski kopya nüshalar arasında en azından iki buçuk asırlık bir boşluk,
zaman aralığı vardır. Bu, şu demektir: Şu anda en eski İncil yazması olarak
elde bulunan nüshaların, İncil yazarlarının yazmış olduğu asıl orjinal metinden
kopya edilip edilmediğini tesbit etmek üzere herhangi bir karşılaştırma yapmaya
imkânımız yoktur. Çünkü, asıl oıjinal.yazmalar kaybolmuştur, bunlarin hiçbiri
ortada yoktur. En eski kopyalarla bu orjinal metinler arasındaki mesafe en az
ikiyüz elli yıl olduğuna göre, bu kadar uzun zaman aralığını aşıp ana metne
ulaşabilmek için çok sağlam bir rivayet silsilesine ihtiyaç vardır. Kopyalar
kendilerine güven sağlayacak böyle bir rivayet silsilesinden tamamen mahrumdur.
Bu en eski kopyaların, ana nüshalardan yapıldıklarım ortaya koyan başka
herhangi bir delil de mevcut değildir, sadece kopya edenin kopyasını esas
nüshadan kopya ettiğini belirten mücerred iddiası vardır(79).
İşin
aslına bakılırsa İznik konsilinden önce mevcut olan çok sayıda İncil ile beraber, bu dört
İncilin ilk nüshalarının ortadan kalkması ve kaybolması, bir yandan Putperest
Romalıların işkence ve zulümlerine, kutsal kitapları ortadan
78) J. Paterson Symith, How We Got Our Bible,
London, ?, p.3
79) M.
es-Saidî, a.g.e.,s. 35 ■ ' "
161
kaldırmak
için gösterdikleri faaliyetlere bağlanabilirse de, Öbür yandan bunu bizzat
kilisenin faaliyetine de bağlamak mümkündür. Kilise, sahte saydığı İncillerle,
sahih kabul ettiği dört İncilin ilk nüshalarını, o günkü kendi teolojik
anlayışına uymadığı ve kendi elinde bulunan tahrif edilmiş dört İncilin metinleri
ile çeliştiği için, tek çıkar yolun bunları ortadan kaldırarak onlardan
kurtulmak olduğunu görmüştür. Buna rağmen kendi elinde bulunan tahrif edilmiş
metinlere bu dört İncilin âdım vermekten de çekinmemiştir. Bu görüşün
doğruluğunu destekleyen güzel bir delil de mevcuttur. Kilisenin yasakladığı
sahte İnciller listesinde "Matta’nın Sahte İncili" ismi de
geçmek-tedir. Belki bu İncil, Havari Matta’nın esas İncili idi ama, kilise bunu
yasak kitaplar listesine aldı(80). .
Sahtelik
olayı, Hristiyan kutsal kitaplarının her yanım bir kanser uru gibi kaplamıştır.
Kur*an-ı Kerimin belirttiği, Hz. İsa'ya nazil olmuş esas İncilin yokedilmesi
bir yana, dört yazar tarafından kaleme alman İncillerin esas nüshalarının,
cahil ve kötü niyetli kopyacılar tarafından eksik ve bozuk bir şekilde kopya
edilerek farklı nüshaların ortaya çıkması bu kitaplara güveni hayli sarsarken,
bundan da daha önemli bir problem ortaya çıkıyor. Dört İncilin esas nüshaları,
İznik ve Lodesya konsillerine kadar ortada mevcut iken, bu iki konsilde
Pavlosçu görüşün benimsenmesi üzerine kilise, bu görüşü destekleyen ve dört
İncilin esas nüshalarından hayli farklı olan, tahrif edilmiş dört İncili,
bunların yerine koymuş, yani bu tahrif edilmiş İncillere, esas dört İncilin
adım vermiş, sonra da esas dört İncili ortadan kaldırmıştır.
Bu
açıklamadan sonra, asıl yazma nüshalardan yapıları en eski kopya nüshaları yeniden inceleyelim. Batılı bir araştırmacı,
bu kopya nüshalar hakkında şunları söylemektedir: "Eski dünyadan günümüze
intikal eden kitaplar içinde Yeni Ahid yazmalarında mevcut olan farklılıklar kadar hiçbir yazmada farklılık
bulmak mümkün değildir. Bugün Yeni Ahidin sadece Yunanca yazılmış beşbinden
fazla el yazması vardır. Bunların herbirinde diğerlerine göre farklılıklar
vardır. Buna ilâve olarak, Yunanca Yeni Ahid metninin onbinden fazla tercüme
yazmaları vardır. Ayrıca kilise babalarından aktarılma
80) M.
es-Saidî, a.g.e., s. 36
162
daha
binlerce yazma mevcuttur. Gerek tercüme yazmalar, gerekse kilise babalanma
aktarmaları, Yunanca metinlerden oldukça farklıdır. Bu farklılıklar, 150 bin
İle 250 bin arasında görülüyor. Sadece Luka İncilinin 150 el yazma nüshasında
30 binden fazla farklı metin tesbit edilmiştir. Yeni Ahid yazma geleneğinin,
üzerinde ittifak sağlayabildiği bir cümle dahi bulmak zordur."(81).
Yazarın bahsettiği bu farklılıklar, bazılanna göre Yeni Ahİd kanonizasyonun-
dan önce olmuştur. Bu iddiayı ileri sürenlere göre kanonizasyondan soma yapıları kopyalar çok dikkatli yapılmıştır ve bunlarda
fazla farklılık yoktur. Ancak kanonizasyondan sonra yapıları kopyalara baktığımız zaman durumun böyle olmadığını,
aksine bu olaydan sonra da kasıtlı ve kasıtsız olarak yapılmış metin
değiştirmelerinin meydana geldiğini görmekteyiz.
İncillerde
ve Yeni Ahidde yer aları diğer
kitaplarda bulunan farklılıkları, sadece kopyacıların cehaletine,
dikkatsizliğine ve ehliyetsizliğine bağlamak çok yanlıştır. Aslında
farklılıkların büyük bir kısmı, teolojik ve dogmatik sebeplerden dolayı ortaya
çıkmıştır. Kopyacıların büyük bir kısmı, kitapları kopya ederken kendi mensup
olduğu mezhebin inanç sistemine uygun düşecek şekilde değişiklikler yaparak
kopyasını yapmıştır. Onun o andaki düşüncesi orjinal metni yazmak değil, doğru
metni ortaya çıkarmaktı. Uzun süre bu şekilde yapıları kopya işlemleri, ancak Rönesansla birlikte
değişmeye başlamıştır. Rönesans ve Re formasyondan sonra İnciller üzerinde yapıları çalışmalarda bu yol terkedilerek oıjînal meme
ulaşılmaya başlanmıştır.
C. R.
Gregory, Kurt Aland vb. bazı araştırmacılar, Yeni Ahid yazmalan- - m, bu
yazmaların üzerlerine yazılmış oldukları materyallerin cins ve şekillerine bakarak
rastgele bir şekilde tasnif etmişlerdir. Bunların tasnifine göre bu yazmalar,
altı sınıfta toplanmaktadır. Esasında bu tasnif, belirli prensiplere uygun,
kati ve keskin bir tasnif değildir. Ama onlar, Yeni Ahid yazmalarım rastgele
olarak şöyle sınıflandırıyorlar:
1 - Çanak
parçaları üzerine yazıları yazmalar: Bunlar 25 tane olup Yeni : Ahİdin
küçük kısımlarım ihtiva ederler.
81) M. M.
Parvis, a.g.md., s. 594-614
163
2 - Muska
şeklinde yazılı olan yazmalar: Bunlar 9
tane olup Yeni Ahi- din küçük kısımlarını ihtiva etmektedirler.
3 -
Papirüsler: Bunlar II ile VIII, yüzyıllar arasında papirüsler üzerine yazılmış olan İncil ve Yeni Ahid yazmalarıdır. Bunların
sayıları 64 tane olup şu ânda Manchester
ve Dublin gibi şehirlerde bulunmaktadırlar. Bu papirüslerin tamamına yakını
Mısırda bulunmuştur. Ancak, bunların büyük bir kısmının metin olarak bir değer
taşımıyacak kadar küçük oldukları görülmektedir.
4 -
Parşömen üzerine yuvarlak majiskül harflerle yazılmış olan yazmalar: IV ile X. yüzyıllar arasında
yazılmış olan bu yazmalar, 241 tane
olup bunlar, Londra British Museum, Paris Biblioteque Nationale, Vatikan
Biblioteca başta olmak üzere Basel, Oxford, Leningrad, Moskova, Kiew ve
Waşington gibi yerlerde bulunmaktadır.
5 - Küçük
harfli el yazmaları: IX ile XVIII. yüzyıllar arasında yazılmış olan bu yazmalar, kataloglanmış olup 2533
tanedir. Bunlar da muhtelif müze ve kütüphanelerde saklanmaktadırlar.
6 - Dua
Kitapları: Kiliselerde yılın belirli günlerinde okunması gerekli olan duaların vb. şeylerin yazılı olduğu yazma
kitaplardır. Bunlar genellikle dört İncilden ve Risalelerden parçalar ihtiva
etmektedirler ve sayıları 1838 tanedir.
Bunlann büyük bir kısmı majiskül harflerle, az bir kısmı ise, küçük harflerle
yazılmışlardır(82).
Altı
grupta bu şekilde toplanan yazmaların şüphesiz en eskileri papirüsler üzerine
yazılmış olanlandır. Papirüs, Mısırda Nil nehri havzasında yetişen ve kamış
familyasından olan bir bitki olup, ince
yaprakları üzerine yazı yazmak
mümkündür. İncillerin bazı parçaları işte
bu papirüsler üzerine yazılmıştır. M.S. ikinci yüzyılın ortalanna doğru Yuhanna
İncilinin bir kısmı bu papirüsler üzerine yazılmıştır(83). Yine M.S. üçüncü
yüzyılın başlarında Yuhanna İncilinden bazı parçalar papirüsler üzerine
yazılmıştır. Aynca, üçüncü yüzyılda Matta İncilinden bazı kısımlar da
papirüsler üzerine,yazılmıştır. Bu
|
82) M. M. Parvis, a.g.md., s. 594-614
83) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 269
papirüs
yazmalarının hiçbirinde tam olarak yazılmış bir İncil yoktur, papirüs yazmaları
daha ziyade kısa pasajları ihtiva etmektedir. Bu ağacın ince yapraklan, bir
kitabı tam olarak kapsayabilecek şekilde ve kitap düzeninde kullanılabilecek
durumda değildir. Özellikle bu bitkinin yaprakları rutubetli iklimlerde kolayca kınlıp harab
olabildiğinden yaygın bir şekilde kullanılamamıştır.
Parşömenler
üzerine yazılmış olan ilk ve en eski
İncil yazmaları M.S. dördüncü asra aittir.Bu parşömen yazmalarda , dört İncil
ile beraber Yeni Ahidin diğer kitapları da
yer almaktadır. Parşömen bir nevi ince deri olduğundan, gerek kullanılması ve
gerekse muhafazası iıisbeten kolaydır. Bu yüzden bu malzemeyi yazmalar için bol
bol kullanmışlardır.
Dünyada
İncillerin de üzerinde yazılı bulunduğu en Önemli Kitab-ı Mukaddes yazmaları
şunlardır: ,
1-
Vatikan Yazması (Codex Vaticanus): M-.S. dördüncü asra ait yazmaları ihtiva
eden bu yazma içinde yer aları eserlerin
nerede yazılmış olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, muhtemelen
İskenderiye'de yazıldığı kabul edilmektedir. Bu yazmada dört İncil ile beraber
Yeni Ahidin diğer bazı kitapları da yer
almaktadır. Bu yazma şu anda Vatikan'da bulunduğu için kendisine"Vatikan
Yazması” ismi verilmiştir.
2 - Sina
Yazması (Codex Sinaiticus): Dördüncü veya beşinci yüzyıla ait olan bu yazma, Sina dağındaki bir manastırda bulunmuştur.
Bu yazma, dört İncil ile beraber Yeni Ahidin diğer bütün kitaplarını ihtiva
etmektedir. Londra'da British Museum’da muhafaza edilen bu yazmaya, Sina’da
bulunmuş olması yüzünden "Sina Yazması" ismi verilmiştir.
3 -
Ephraemi Yazması (Codex Ephraemi): Bu yazma beşinci yüzyılda yazılmış olup,Yeni
Ahidin bütün kitaplarım ihtiva etmektedir. Bu yazma, Paris Biblioteque
Nationale'de muhafaza edilmektedir.
4 - Freer
Yazması (Codex Freer): dördüncü asra ait olan
bu yazmada dört İncil mevcut olup bu yazma Waşington'da bulunmaktadır.
165
5 -
Florentinus 0171 Yazması: Dördüncü yüzyıla ait olan bu yazmada sadece Luka İncili yer
almaktadır. Bu yazma İtalya'da Frenze'de bulunmaktadır.
6 -
Berolİnensis 0188 Yazması: Dördüncü yüzyıla ait olan bu yazmada, sadece Markos İncili, yer
almaktadır. Bu yazma, Berlin'de bulunmaktadır.
7 -
İskenderiye Yazması (Codex Alexandrinus): Beşinci veya altıncı
yüzyıla
ait olan bu yazmada dört İncilin
yanısıra Yeni Ahidde yer aları diğer
kitaplar da yer almaktadır. Bu yazma, halen Londra British Museum'da muhafaza
edilmektedir. '
8 - Beaze
Yazması (Codex Beaze): Beşinci veya altıncı yüzyılda kaleme alınmış olan bu yazmada Yeni Ahidin bütün kitaplarının
Yunancaları ile beraber, Latince
tercümeleri de yer almaktadır. \ Cambridge Üniversitesi kütüphanesinde muhafaza
edilen bu yazmaya "Büyük Yazma" da denilmektedir.
9 -
Koridethi Yazması (Codex Koridethi): Dördüncü Veya beşinci yüzyıla ait olan bu yazma, Kafkasya'da Tiflis Koridethi
manastırında bulunmuştur. Bu yüzden "Koridethi Yazması" adını
almıştır(84).
İngilizcede
"Manuscripts" denilince orjinal yazmalar, yani Yunanca yazılmış
esefler, "Versiyon" denilince İse, Yunancadan diğer dillere yapılmış
tercümeler anlaşılmaktadır (85). İnciller, üçüncü yüzyılın ortalannda Koptçaya
(Kıptî diline), daha sonra Latineeye tercüme edilmiştir(86). Yedinci yüzyılda
Arapçaya tercüme edilen İnçiller(87), aynca Habeşçe, Ermenice gibi dillere
tercüme edilmiştir. En eski İncil tercümeleri ikinci yüzyılın ortalarına ait
olan
84) Frederic C. Grant, Bible, The Text of the
New Testament Manuscripts and Yersİoris, Encyclopediea Americana, V.IH,
p.695-699 ; Roderic Dunkerley, Le Christ, Trans, by Ugne Karvelis, Paris, 1966,
p.186 ;W. K. Lowther Clarke, a.g.e., s.269-270
85) J. Paterson Symith, a.g.e., s.l 1
86) D. Clark, a.g.e.,s. 12
87) Cana de Vaux, İncil, İslâm Ansiklopedisi,
C.V,n,İstanbul,1950, s.991-995
166
tercümelerdir.
İnciller, bu yüzyılın ortalarında İlk olarak Süryaniceye çevrilmişlerdir(88).
Dördüncü
asrın sonlarına doğru Latinceye yapıları
tercümelerin içine büyük çapta yanlışlıklar girmiş ve Latince konuşan
kiliseler bu yüzden büyük bir tehdit altına girmişlerdir. Hristiyan kaynakların
verdiği bilgiye göre, bu tehlikeyi sezen Eusebious Hieronymus(St. Jerome), M.S.
385*li yıllarda o zamana kadar yapılmış olan
Latince tercümeleri yeniden, gözden geçirerek "Latin
Vulgate"yi yazmıştır. O, bunu yaparken en eski Yunanca yazmalarını
kullanmıştır(89)..
Gerek
Manuscript (Yunanca Yazma) lerin kopya edilmesinde ve gerekse Versiyon
(Yunancadan yapıları tercüme)lann
yazılmasında ve kopya edilmesinde telafisi mümkün olmayan büyük hatalar
olmuştur. Mesela biraz önce hakkında kısaca bilgi verdiğimiz Vatikan Yazması
ile ilgili şöyle bir durum söz konusudur. En muteber yazmalar arasında yer aları bu yazmanın, 1965 yılında tıpkı basım
şeklinde Vatikan tarafından yapıları neşrinde
yer aları bir notta, bu yazmanın kopya
edilmesinden uzun bir süre sonra bir katibin, bu yazmayı ele alıp yanlış
yazıldığına hükmettiği yerlerin dışında kaları
.bütün harflerin üzerinden mürekkeble yeniden geçtiği belirtilmiştir. Bu
nota göre metnin birçok yerinde çok bariz bir şekilde önce kahverenkli
mürekkeple yazılmış olan yerler
seçilmekte ve koyu kahverengi olan öbür
yerlerden farklılık göstermektedir(90). Bu nottan anlaşıldığına göre, en
muteber sayıları bu yazmada bile
birtakım değişiklikler ve düzeltmeler yapılmıştır. Düzeltme yapıları metin, orjinal sayılabilir mİ? Herşeyden önce
bu metne bütün .dünya dördüncü asırdan kalma metin gözü ile bakıyor. Beaze
yazması için de aynı durum sözkonusudur. Bu yazmaya da birtakım ilâveler ve
çıkarmalar yapılmıştır(91).
Yeni
Ahid ile birlikte'yazıları İncil
nüshalannın kopya edilmesi esnasında meydana gelen tahrifatın aynısı belki daha
da fazlası, ayn ayrı
88) J. P. Symith, a.g.e.,s. 30
89) J. P. Symith, a.g.e., s.32
90) Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukaddes Kur'an ve
Bilim, Çev. Suat Yıldınm, İzmir,?,s. 124
91) R. Dunkerley, a.g.e., s.187
167
JILİlLU i Jj. ,— .ıh
-L; i i-ili
İ..—İ i—j i';
yazılmış
olan İncil yazmalaları için de sözkonusudur. Matta, Markos, Luka ve
Yuhanna İncillerinin yüzyıllar öncesi yazılmış iillnfcrid nüshaları vardır. Bu
ayn nüshalardan zaman zaman kopyalar yapılmış, bu kopya İşlemi esnasında bu
nüshalar da değişiklikten nasiplerini almışlardır. Bu nüshaları incelediğimiz
zaman birbirine uyan iki nüsha bulmak mümkün olmamaktadır(92).
Hz.İsa'ya
ait olması gereken İncilden, bugünkü Hristiyan dünyası hiç haberdar görünmüyor
ve böyle bir İncilin varlığını kabul etmiyor, sadece dört yazar tarafından
yazılmış İncillerin sahih olduğunu ileri sürüyor. Yapıları İlmî araştırmalar sonunda, bu İncillerin, adı
geçen yazarlar tarafından yazılmış olduğu şüpheli görülmekle beraber, bunları nisbet edildikleri yazarlann kaleme
aldıklarını kabul etsek bile, bu yazarlann yazdıkları söylenen İncillerin esas nüshaları kaybolmuştur. Bu hususta herkes müttefiktir.
Bu asıl nüshalardan kopya edildikleri söylenen nüshalarla, kayboldukları
söylenen oıjinal nüshalar arasında en azından iki buçuk asırlık bir zaman
boşluğu vardır. Ana nüshadan yapıldığı söylenen en eski kopyalarla, bu
kopyalardan daha sonra yapıldığı söylenen sonraki dönemlere ait diğer kopyalar
arasında uçurum derecesinde farklılıklar vardır. Aynca Yunanca olan bu kopyalardan diğer dillere tercümeler yapılmış,
bu tercümeler yapılırken de korkunç derecede hatalar yapılmış ve Yunanca ana
metin ile tercümeler arasında farklılıklar meydana gelmiştir. Her yeni kopyada
ve her yeni tercümede farklılıklar gitgide artmış, yapıları ilâveler, değiştirmeler sayılamıyacak kadar
çoğalmıştır. Bütün bunlann üstüne ilâve olarak, İnciller matbaada basılmaya
başlanınca, basım için esas alınacak yazma nüsha konusunda titiz davranılmamış,
bozuk nüshalara dayanarak basımlar yapılmıştır. Ayrıca her basımda değişik
yazma nüshalar esas alındığından, değişik yazmalardaki farklılıklar, olduğu
gibi matbu İncillere yansımış ve matbaada basılmış olan İnciller arasında da farklılıklar
görülmüştür. Buna rağmen bazı Hristiyan yazarlar, hâlâ bu farlılıklann önemsiz
olduğunu iddia etmeye devam etmektedirler. Mesela, Deniş Clark bu konuda şöyle
söylüyor: "Biz eminiz ki kutsal İncil, eski Yunan yazmalarında olduğu gibi
hemen hemen hiç değişmemiştir. Bu İncil, Hz. İsa'nın öğrencilerinin zamanında
olduğu
92) D. E.
Nineham, Saint Mark, Penguin Books,1963,p.H ; G. B. Cairci, Saint Luka, Penguin
Books,1963, p.33
168
.. .li-ı.i
U i.-„ ......i.d 1
şekilde
duruyor, Allah onu herhangi bir tahrifattan koruyor."(93). Yazara sormak
lazım, Allah tarafından korunduğu halde bu kadar farklılık ortaya çıktığına
göre, Ya Allah korumasaydı acaba ne kadar farklılık ortaya çıkardı?
5 - DÖRT
İNCİLİN İLK MATBAA BASKILARI:
Biraz
önce belirttiğimiz üzere, İncillerin Yunanca yazmalarının ve diğer dillere yapıları tercümelerinin çoğaltılarak kopya edilmeleri
esnasında ortaya çıkan yüzbinlerce farklılık, bu kitapların matbaa basımları
sırasında da aynen devam etmiştir. İncillerin matbaada basılacakları sırada çok
dikkatli bir çalışma, nüshaların karşılaştırılarak, birlikte
değerlendirilmeleri sonunda bu farklılıkların asgariye indirilmeleri mümkün
iken malesef bu yapılmamış,’ bu yüzden belki matbaa baskıları farklılıklann miktar ve derecesini iyice su
yüzüne çıkarmıştır.
İncillerin
ilk defa matbaada baskıya girmeleri M.S. 1481 yılında olmuştur. Mezkûr yılda
"Meryem ananın hamd İlâhîsi" ismi verilen, Luka İncilinin birinci
babmın 42-56 ayetlerini ihtiva eden kısım matbaada basılmıştır.
İlk
zamanlar, İncillerin tamamı yerine, onlardan bazı kısımlar basılmış, bu şekilde
kısmî baskı bir süre devam etmiştir. Bu ilk kısmî baskılann arkasından Erasmus,
1516 yılında Yunanca esas metin ile "Latin Vulgate"yi birlikte
basmıştır. Ancak bu basımın acele yapıldığı, birçok hataları ihtiva ettiği ve basım esnasında bozuk
nüshalardan faydalanıldığı ileri sürülerek uzun süre tenkid edilmiştir. Erasmus
basımı ile hemen hemen aynı yıllarda "Complü- tension Polygot"un
basım çalışmaları başlamıştır. İki sütun halinde, bir yanda Yunanca metin, öbür
yanda Latin Vulgate metni yer alacak şekilde yürütülen çalışmalar 1517 yılında
tamamlanmıştır. Ancak, papalık Yeni Ahidin bütün kitaplarını ihtiva eden bu
basıma bir süre izin vermiyor. 1520 yılında, papalıktan gerekli izin alınarak
basım gerçekleştiriliyor, fakat papalık, basılan
93) D.
Clark, a.g.e.,s. 15
kitabın
satılmasını ve dağıtılmasını iki yıl süre ile yasaklıyor. Bu basımın satışı ve
dağıtılışı ancak 1522 yılında serbest bırakılıyor. Bu basımda, editörler
tarafından hangi yazma nüshanın kullanıldığına dair bir işaret mevcut değildir.
Bu Polygot basımının, hem Erasmus'un, hem de Stephanus'un basımlarından daha
sıhhatli olduğu İleri sürülüyor(94).
.1546
yılında Stephanus, Yeni Ahidin tamamını Grekçe olarak basıma hazırlamıştır. Bu
basımın bir özelliği vardır. Stephanus, bu basımda metindeki farklı okunuşları
göstermiştir. Bu basıma Latince olarak "Textus Receptus" (kabul
edilmiş, benimsenmiş metin), İngilizce olorak, "Received Text” ismi
verilmektedir(95). Ancak, bü basıma hazırlanan metnin, 1550 yılında Great Mili
tarafından yayınlanması üzerine Stephanus ve Mill'e çok büyük hücumlar yapılmıştır.
Onlar, bu basım ile Yeni Ah’id metinlerini şüpheli ve güvenilmez hale
getirmekle İtham edilmişlerdir.
Great
MilTin basımından yaklaşık üç çeyrek yüzyıl sonra HollandalI Elzivir 1624
yılında İncilleri ve Yeni Ahidin diğer bütün kitaplarını Hollanda'da
bastırmıştır. Bu basım sonraki yıllarda birkaç kere tekrarlanmıştır.
İncillerin
modem tenkidli basımı ilk olarak 1850 yılında Charles Lachman tarafından
yapılmıştır. Lachman, Yeni Ahidin metnini, "Textus Receptus "u hiç
gözönünde bulundurmadan yayınlamıştır. Onun, bunu yapmaktan amacı, Yeni Ahidi
dördüncü yüzyılda bilindiği şekli ile yayınlamaktı^). Lachman'dan sonra Samuel
Prideaux Tregelles 1857-1872 yılları arasında
yaptığı Yeni Ahid basımında ne "Textus Receptus’’u, ne de daha sonraki
dönemlere ait muaahhar yazmaları gözönünde
bulundurmadı. O, basımını en eski yazmalara dayandırmaya çalıştı(97). Bu
kişilerin basımlann- dan sonra da İncillerin basından devam etmiştir.
94) M. M. Parvis, a.g,md.,s. 599
95) I. Knox, Textus Receptus,V .IV,New York,1962,
p. 614
96) M. M. Parvis, a.g.md., s. 602
97) M. M. Parvis, a.g.md., s.602
170
—- *Li. JIUILIILU .ö_.i : J u._„
Bugün dünyada bine yakın dil ve lehçeye tercüme
edilerek basımı
yapıları Kitab-ı Mukaddesin, bu yabancı dillere yapıları
tercümelerinde de oldukça farklılıklar
vardır. En basit bir örnek olmak, üzere Türkçeye yapıları tercümelerdeki farklılıkları göstermemiz
mümkündür. Türkiyede Kitab-ı Mukaddes şirketinin bastırmış olduğu Kitab-ı
Mukaddeste yer aları İncil metinleri
ile, yine aynı şirketin müstakil olarak bastırmış olduğu ve üzerinde sadece
"İncil " yazan Yeni Ahiddeki İncil metinleri arasında farklar vardır.
Aynca Yeni Yaşam Yayınları tarafından
neşredilen ve Üzerinde "Müjde İncilin Çağdaş Bir Çevirisi" yazan Yeni
Ahidde yer aları İncil metni ile daha
önce bahsettiğimiz iki metin arasında da farklılıklar vardır.Bu üç Türkçe
tercümede bile farklılıklar olabildiğine göre, farklı dillere tercüme edilen
İnciller arasında kimbilir ne kadar çok farklılık vardır. Mesela: Luka, 11 :15
de Hz. İsa'nın, cinleri çıkarırken cinlerin başkanlannın yardımını aldığı
bazdan tarafından iddia edilmekte, Hz.İsa da bu iddiaya cevap vermektedir.
Kitab-ı Mukaddes şirketinin neşri iki metinde, cinlerin başkanlannın adı
Baalzebul olarak geçerken, Yeni Yaşam Yayınlarının neşri olan metinde bu cinlerin başkanmın adı Baalzebub
olarak yazılmıştır(98). YineSinoptik İncillerde nakledilen, Petrus'un sıtmalı
kaynanasının tedavisinin anlatıldığı pasajlarda Kitab-ı Mukaddes neşrinde
"sıtmalı kadın" tabiri geçeıken, Yeni yaşam yayınlarının neşri olan İncillerde bu "Ateşler basmış
kadın" şekline dönüşmüştür. Her ateş basmasının sıtma olmadığını
bildiğimize göre, "sıtmalı kadın" tabirini nasıl "ateşler basmış
kadın" şeklinde açıklayabilirler, anlamak mümkün değildir. Görüldüğü gibi
son dönem İncil tercümelerinde bile hafife almamıyacak kadar köklü tercüme
farklılıkları görüldüğüne göre , kimbilir ilk dönemlerde diğer dillere yapıları tercümelerde ne kadar çök farklılıklar vardı.
İncil basımları ile ilgili olarak ortaya çıkmış birçok suçlama vardır. Bu
suçlamalar, farklılıkların olduğuna en açık delili teşkil ederler.
Nereden
bakılırsa bakılsın, üzerinde ittifak sağlanabilmiş ve herkesçe kabul edilmiş
ortak bir İncil metni, İster yazma, isterse basma olsun bulabilmek
98) Kitab-ı
Mukaddes, Luka. 11 : 15 ; İncil, Luka, 11 : 15, Kitab-ı Mukaddes
Şirketi,İstanbul, 1989 ; Müjde İncilin Çağdaş Bİr Çevirisi, Luka, 11 :15, Yeni
Yaşam Yayınları, İstanbul,!987
171
mümkün
değildir. Bu durum ise İncillerin ilâhîliğine, kutsallığına elbette gölge
düşürmektedir.
6 - DÖRT
İNCİLİN MUHTEVASI:
Dört
İncil, genel olarak Hz.İsa'nın hayatını, vaaz ve nasihatlerini ve göstermiş
olduğu mucizelerini anlatmaya çalışırlar. Bu İnciller, Hz.İsa’nın doğum öncesi
döneminden başlayarak onun dünyaya gelişini, çocukluğunu, tebliğ faaliyetine
başlamasını, üç yıl gibi çok kısa süren bu tebliğ döneminde söylemiş olduğu
sözleri, yapmış olduğu vaaz ve nasihatleri, göstermiş olduğu mucizeleri,
çarmıha gerilişini, tekrar dirilerek göğe yükselişini, yeniden dirildikten
sonra öğrencilerine görünüşünü kendilerine ait üsluplarla anlatırlar.
İncillerde şer’î hükümler yok denecek kadar azdır. Evlenme ve boşanma ile
ilgili olarak bulunan birkaç hükmün dışında, İncillerde şer’î ahkâm yoktur. Bu
eksiklik dplayısı ile Hristiyanlar, Yahudi kutsal kitabı Tanahta bulunan Şer’î
hükümlerin büyük bir kısmını kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Dört
İncilin hepsi de hemen hemen aynı şeyleri anlatmaya çalışırlar. Ancak, yine
aralarında üslûp farkından daha ileri derecede olmak üzere farklılıklar vardır.
Matta, Markos ve Luka İncilleri, anlattıkları konular ve anlatım planları bakımından birbirlerine benzediğinden, bu üç
İncile "Sinoptik İnciller" adı verilmiştir. Gerek anlattığı şeyler ve
gerekse anlatım planı bakımından diğer üç İncilden hayli farklı olan Yuhanna İncili, öbür İncillerden apayrı bir
görünüm atfetmektedir. Yuhanna İncili, yazılış hedefi ve gayesi bakımından da
diğer İncillerden daha farklıdır. Yuhanna, bir davayı isbata çalışmış,
ağırlığı Hz.İsa’nın ulûhiyetini açıklama konusuna tahsis etmiştir. Bu İncilin,
diğer üç İncil ile müşterek noktaları çok
azdır. O, bazı mucizeler ve vaazlarla, Hz.İsa'nın çarmıha gerilişi ve göğe
yükselişini anlatması bakımından diğer İncillere biraz benziyor görünse bile,
yine diğer İncillerle bu İncil arasında köklü farklılıklar vardır.
171
..... ... -I.L
JILU.LLİL.- :... J J -
-
Sinoptik
İncillerin cümle cümle İncelenmesi sonucu şu hususları tesbit etmek mümkündür:
1 - Her
üç İncilde (Matta,Markos,Luka) müşterek olarak bulunan cümleler vardır. Bu
cümlelerin sayısı 330 tanedir.
2 - Matta
ile Markos'ta müşterek olarak bulunan, ama Lukâ'da bulunmayan cümleler vardır.
Bunların sayısı 178 tanedir.
3 - Matta
ile Luka'da müşterek olarak bulunan, ama Markos'ta bulunmayan cümleler vardır.
Bunlann sayısı 230 tanedir.
4 -
Markos ile Luka’da müşterek olarak bulunduğu halde, Matta’da bulunmayan
cümleler vardır, bu cümlelerin sayısı 100 tanedir.
Bu
rakamların yanısıra, üç İncilin herbirinde sadece kendi yazarlarına ait olan ve diğer iki İncilde bulunmayan cümleler
vardır. Bunun da dökümünü şöyle verebiliriz:
1 -
Sadece Matta’da bulunan, diğer iki İncilde bulunmayan cümle sayısı 330 tanedir.
2 -
Sadece Markos’ta bulunan, diğer iki İncilde bulunmayan cümle sayısı 53 tanedir.
3 - Sadece
Luka’da bulunan, diğer iki İncilde bulunmayan cümle sayısı ise 500 tanedir(99).
İncillerde
birbirine benzeyen ve benzemeyen cümleler tek tek incelendiği zaman, bu
kitapların İlâhî vahiy ürünü olmasının imkânsız olduğunu gösteren farklılıklar
ve çelişkiler görülür. Bu konu, daha sonraki sayfalarda geniş bir şekilde
anlatılacaktır.
İncillerde
anlatıları şeyleri üç ana başlık altında
toplayabiliriz. Hz. İsa’nın hayatı, gösterdiği mucizeler ve ohun vaaz ve
nasihatlerinde söylemiş olduğu sözler, anlattığı hikaye ve mesellerdir.
99) M.
Bucaille, a.g.e., s.115
173
a) Hz İsa'nın Hayatı:
Dört
İncil, herşeyden önce Hzlsa'mn hayatını anlatmaya çılışırlar. Bu anlanma, bazı
İnciller, onun doğum öncesinden başlarken, diğer bazdan doğum öncesi ve doğum
olaylarına temas etmeden direkt tebliğ hayatı ile başlarlar. Matta ile Luka,
hem Hz.İsa'nın soy kütüğünü verirler, hem de doğum öncesi olayları ve doğumunu
anlatırlar, çocukluğundan bahsederler. Markos ile Yuhanna is, ne Hz.İsa'nın
şeceresini verirler, ne de doğumundan ve çocukluğundan bahsederler, bu iki
yazar doğrudan doğruya tebliğ hayatım yazmakla işe başlarlar.
Hz.İsa'nın Gençliği Hakkında İncillerde Bilgi
Olmayışı:
Her dört
İncilin muhtevası iyice incelendiği zaman hemen göze çarpan birtakım
eksiklikler ve tutarsızlıklar görülür. Bu tutarsızlık ye eksikliklerin en çok
görüldüğü alan, Hz.İsa'nm tebliğ döneminden önceki hayatına ait olan kısımlardır. İki İncilde, doğumu ve oniki
yaşına kadarki hayatı çelişkili bir biçimde anlatıları Hz.İsa'nın, vücut yapısı, şekli ve tipi
hakkında hiçbir bilgi ; yoktur. Hz.İşa, uzun boylu muydu, orta boylumuydu,
yoksa kısa boylu muydu, şişman mıydı, yoksa zayıf mıydı, yüz şekli nasıldı? bu
hususta İncillerin hiçbir şey yazmaması, bu kitaplar hakkında büyük şüpheler
uyandırmaktadır. Görgü şahitleri acaba neden bunları yazmamışlardır? Bu
yazarlar, belirli , konuları tekrar
tekrar yazdıkları halde bu noktada niçin
suskunlar? Yoksa onlar, Hz. İsa'yı gözleri ile göçmediler mi? Eğer onlar,
Hz.İsa'nm gerçekten görgü şahitleri olsalardı, onun vücut yapısını, boyunu
tipini vb. şeyleri elbette yazarlardı(lOO).
Aynca
İncillerde Hz. İsa'nın oniki yaşından sonraki gençlik hayatı hakkında da bilgi
bulmak imkânsızdır. Onun, oniki yaşından otuz yaşına
100) M.
Saidî, a.g.e.,s,12
174
kadarki
hayatının nasıl geçtiği, bu dönemde annesi ve ailesi ile ilişkilerinin
derecesi, eğitimi, cinsel hayatı vb. hususlar İncillerde tamamı ile ihmal
edilmiştir. Acaba İncil yazarları Hz.İsa’nın bu onsekiz yıllık hayatını neden
susarak geçmişlerdir? Matta ve Luka'da oniki yaşma kadarki hayatı hakkında
edinebildiğimiz bölük pörçük ve çelişkili bilgiler, oniki yaşından itibaren
pıçakla kesilir gibi kesilmekte, bu İnciller, onsekiz yılı susarak geçtikten
sonra bütün ağırlığı son üç yıllık hayatına vermektedirler. Aslında bütün ömrü
otuzüç yıl olan bir kimseyi iyi
tanıtabilmek için, bu onsekiz yılın büyük önemi vardır. Eğer bu kadar uzun bir
zaman anlatılmadan geçilirse, bu kişi tam anlamı ile anlatılmış olamaz.
Hadiseye bü yönü ile baktığımızda İhcillerin, Hz.İsa'nın hayatım tam olarak
yeterince anlatamadıklarını, bu noktada eksik kaldıklarını görürüz.
Hzjsa'mn
hayatından onsekiz yıllık bir sürenin anlatılmadan geçilmesi ve ortaya çıkan
boşluk, her türlü tefsire müsait bir durum ortaya koymaktadır. Belki de İncil
yazarları psikoloji ilmini iyi
bilmediklerinden, bu boşluğu doldurmayı akıl edememişlerdir(101). İncil
yazarlannın bıraktıktan bu boşluk uzun süre doldurulamamış, bu konuda yapıları araştırmalar neticesinde İncillerde ve diğer
Hristiyan kaynaklarda hiçbir şey bulunamamıştı. Ancak, son elli yıl zarfında
durum birdenbire değişmiş ve 1947 senesinde fevkelade bir durum ortaya
çıkmıştır. Hz.İsa'nın oniki yaşından otuz yaşına kadar geçen hayatının onsekiz
yıllık süresi zarfında ne ile meşgul olduğunu araştıran ve onun hayatının
karanlıkta kaları bu dönemini
aydınlatmaya çalışan ilim adamları, birdenbire aradıkları malzemeyi buldular.
1947 yılında Filistin'de Lût gölü çevresindeki Tillo mağarasında bulunan
Atinalı bir Yahudi cemaatine ait kütüphane İle bu kütüphanedeki yazma belgeler,
herkesi hayrete ve dehşete düşürmüştür(102). "Lut Gölü Yazmaları" adı
ile bilinen bu belgeleri inceleyen bilim adamları, Hz.İsa'nın hayatının onsekiz
yıllık gençlik döneminin bu mağaradaki kütüphanede geçtiğini tesbit etmişlerdir.
Bulunan vesikaları araştıran bilim adamları, Hz.İsa'nın sözleri ve öğretileri
ile, Atmalıların
101 j M. Y. Şelebî, a.g.e„ s.54
102) Ahmed
Abduvahhab,Hakikatu't-Tebşir Beyne'l-Madî ve'l-Hadır, s. 9
' i ; ' ■'
175
"Muallimu’l-Berr"
lakabını taktıkları felsefî önderlerinin fikirleri arasında ürkütücü bir
benzerlik bulmuşlardır(103). Böylece, daha önce Hz. İsa'nın hayatında tehlikeli
olarak belirttiğimiz bu boşluğun nasıl doldurulduğunu da görmüş oluyoruz. Bu
yeni durum, şimdiye kadar ileri sürülen bazı tezleri de çürütür niteliktedir.
Şimdiye kadar yapıları çalışmalarda
Hristiyan inancı ile . Yunan felsefesinin temasa gelişinin, en az Hz.İsa'dan
250 yıl sonra meydana geldiği, üçüncü yüzyılda İskenderiye felsefe okulunun,
Hristiyan inanç sistemini etkilediği şeklinde görüşler ortaya atılmıştı. Ancak,
şimdi bu tez tamamı ile geçerliliğini yitirmiştir. Bahsedilen temas, 250 yıl
sonra değil, bizzat Hz.İsa zamanında gerçekleşmiştir. Hz.İsa, oniki yaşından
itibaren bir Yunan felsefe okununa gitmiş, orada Sokrat, Aristo ve Eflatun gibi
filozofların fikirlerini öğrenmiştir.
İncillerde
bulunan eksiklik ve boşluklardan birinin de bu kitaplarda Hz.İsa'nın cinsel
hayatı hakkında bilgi bulunmayışı olduğunu biraz önce belirtmiştik. İncillerde
Hz.İsa'nın evlendiğine dair herhangi bir ifadenin bulunmayışına bakılarak, onun
evlenmediğine ve çocuk sahibi olmadığına hükmediliyor. Acaba Hz.İsa, daha
davete başlamadan önce gençlik yıllarında karşı cinsten biri ile herhangi bir
alâka tesis etmiş miydi? Onun kadınlara karşı cinsel bir duygusu var mıydı? Bu
konularda İnciller tamamen suskundurlar. Ancak İnciller baştan sona kadar iyice
incelenirse Hz.İsa'mn, tebliğ döneminde dahi kadınlarla çok samimî olduğu,
laubaliliğe kaçan, hatta okuyanın aklına başka şeyleri getiren bazı
davranışlara müsamaha ile baktığı görülür. Sinoptik İncillerde bu oldukça açık
bir şekilde müşahede edilmekteddir. Bu İncillere göre birgün Hz.İsa,
Ferrisilerden birinin evine ziyafete gitmiş ve sofraya oturmuştu. Tam o sırada
Hz.İsa'nın orada olduğunu.duyan günahkâr (fahişe) bir kadın, Ferrisi'nin evine,
elinde ak mermerden yapılmış bir kapta değerli bir
103) Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Charles
Potter.The Lost Years of Jesus Revealed, New York, ? ,
176
yağ
olduğu halde gelmiş ve onun arkasında durarak ağlamaya başlamıştır. Kadın,
gözlerinden akan yaşlarla Hz.İsa'nın ayaklarını ıslatmış, sonra onun yaş
ayaklarını saçları ile silmiştir. Daha sonra Hz.İsa'nın ayaklannı öpen kadın,
en sonunda onun başını kıymetli yağ ile meshetmiştir. Bu gelen kadın günahkâr
bir kadın, yani rastgele, erkeklerle düşüp kalkan bir kadındır. Bu kadın önce
arkadan gelip Hz. İsa'nın ayaklarına sarılıyor, gözyaşları ile onun ayaklannı
ıslattıktan sonra saçlarını ayaklarına sürüyor, ayaklannı öpüyor, en sonunda kiymetli
yağı başına sürüyor(l04). Bir kadının bir erkeğe bu şekilde sarılması, onu
öpmesi vücut vücuda onunla böylesine sarmaş dolaş olması, bütünü ile İlâhî
muhabbete mİ bağlı olmuştur? Bu tür yaklaşımlar, başlangıçta İlâhî muhabbet
şeklinde bile olsa, kısa bir süre sonra cinsî arzuları davet etmeye başlar. İnsan fıtratının gereği
budur. Hz. İsa için bu söz konusu değildir denilebilir, ama kadın günahkâr bir
kadındır. Bütün hayatı bu işin içinde geçmiş bir kadın olarak onun cinsî
arzularının uyanması bile, günahın hasıl olması için yeterli değil midir?
Nitekim Hz.İsa'nın misafir olarak gittiği evin sahibi, bu anormal samimiyeti
görünce aklına şüphe düşmüş, yanma gelen bu kadının fahişe olduğunu bilmeyen bu
kişinin (Hz.İsa), peygamber olmasının mümkün olamıyacağını düşünmüştür.
İncillere göre Ferrisi’nin bu düşüncesini anlayan Hzjsa ona cevap verip,
"Ben senin evine geldiğim halde su getirip ayaklanmı yıkamadın, ama bu
kadın gözyaşları ile ayaklarımı yıkadı, sen evine geldiğimde bana bir öpüş
vermedin ama bu kadın geldiğinden beri ayaklanmı durmadan öpmektedir"
demiştir. Bir insanın misafir gittiği bir evde ayaklarını yıkamak üzere su
istemesi belki makul olabilir, ama gittiği evin sahibinden öpüş istemesi ne
demektir? Hele hele birbirlerini uzun süredir tanımıyorlarsa ev sahibi gelen
misafiri niçin öpsün?
İncillerde
Hz.İsa'nın kadınlarla aşın samimî olduğu başka sahneler de vardır. Hz İsa Geres
ahların memleketine gittikten sonra tekrar kayıkla karşı yakaya geçmiş ve bir
hastayı iyi etmek üzere kalabalığın arasında yürürken, oniki yıldır kanaması olan bir kadın, arkadan gelip ona dokunmuş ve
dokunduğu andan itibaren hemen kanaması kesilmiştir. Fakat kadının Hz.lsa'ya
dokunduğu anda Hz.İsa, kendisinden bir şeyin (belki bir gücün) çıkıp gittiğini
104) Kitab-ı
Mukaddes, Luka, 7 :3 6^49
177
hissetmiş
ve kendisine kimin dokunduğunu sormuştur. Onun bu soruyu sorması üzerine kadın
gelip onun ayaklanna kapanmış ve durumunu anlatmıştır(105).
Hz. İs
a, başka birgün Marta adında bir kadının evinde misafir olur. Bu kadının evinde
ayrıca Meryem adında bir kızkardeşi vardır (muhtemelen bu kızkardeş daha
gençtir ve bekârdır). Marta, Hz. İsa'ya hizmet etmek için koşuşturup dururken,
Meryem ona hiç yardım etmez ve sürekli olarak Hz.İsa'nın dizinin dibinde
oturur, onunla birlikte vakit geçirir. Marta gelip kızkardeşinin kendisine
yardım etmediğini, dolayısı ile onu ikaz etmesini isteyince Hz. İsa, Meryem’i
ikaz edeceğine, onu haklı bulur(106). İncillerdeki anlatılanlardan bu evde
hiçbir erkeğin olmadığı gibi bir ma’na çıkıyor. Hz.İsa erkeksiz bir eve gidip
misafir olmuş, evin genç kızı ile dİzdize gözgöze tek başlarına bir odada
oturmuşlardır. Hz. İsa, Meryem ile beraber olmaktan oldukça memnun olmuş olmalı
ki, Marta’mn yaptığı şikayete hiç aldırış etmemiş ve Meryem'in yaptığının doğru
olduğunu, ona dokunmamasını Matta’ya söylemiştir.
İncillerde
kadınlarla ilgili olarak geçen bu vb. ifadeler, Hz.İsa'nın kadınlarla
samimiyetinde biraz aşırıya kaçtığını akla getirmektedir. Konu ile alâkası
bakımından belirtmek yerinde olacağı için burada bir noktayı belirtmek isteriz.
Hz.İsa’nın mucizelerinin büyük bir kısmı kadınlarda tecelli etmiştir.
Hz.İsa'nın, Petrus’un sıtmalı kaynanasını, akıntılı kadını iyi etmesi, Ölen kız
çocuğunu diriltmesi, hatta çarmıha gerildikten sonra ilk olarak Mecdelli
Meryeme görünmesi gibi hadiseler buna örnek olarak zikredilebilir. Hz, İsa’nın
mucizelerinde genellikle bir kadın unsuru ön plana çıkmaktadır. Hatta
Hz.İsa'nın, vaaz ve nasihat etmek Üzere gittiği seyahatlerde Havarilerin
yamsıra kadınların da katıldığı şu pasajdan açıkça anlaşılmaktadır. " İsa
şehir ve köyleri dolaşıp vaaz ederken yanında Havariler, kötü ruhlardan ve
hastalıklardan yeni kurtulmuş olan bazı
kadınlar, kendisinden yedi cin çıkmış olan
Mecdelli Meryem, Hirodes’in kâhyası Huza’nın karısı Yoanna, Suzanna ve
başka birçok kadınlar onunla beraberdi"(107). Seyahatlere iştirak eden üç
kadının ismi açıkça zikredilmiştir: Bunlar, Mecdelli Meryem, Yoanna ve
Suzanna'dır.
105) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 5 :25-3O
106) Kitab-ı Mukaddes,Luka, 10:38-42
107) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 8 :2-3
178
Metinde
bu kadınların dışında daha başka birçok kadının seyahatlere iştirak ettiği
nakledildiğine göre heyetteki kadınların sayısı herhalde erkeklerden daha
fazladır.
Hz. İsa,
tebliğ hayatına otuz yaşında başlamış ve bu görevi otuzüç yaşına kadar
sürdürmüştür. Bir erkek için otuz’lu yaşlar, erkeklik bakımından kemâle erdiği
yaşlardır. Eğer cinsî bir Özrü yoksa bu yaşlardaki bir erkeğin, karşı cins için
duyguları en doruk noktaya ulaşır. Hele
bu erkek bekâr ise ve bir kadınla sarmaş dolaş duruma geliyorsa, şehevî
duygularının uyanmaması mümkün değildir. Eğer bu erkeğin bîr özrü varsa o zaman
zaten kadınlara fazlaca yaklaşamaz. Yani, hem kadınlarla ülfet edip, hem de
onlara karşı bir arzu duymaması insan fıtratına aykırıdır. Hristiyan ilim
adamları bu noktada şunu söyleyebilirler: "Sizin düşündüğünüz cinsellik,
Hz.İsa için geçerli olamaz. O, bu süflî hayatın hiçbir belirtisini, vasfını
üzerinde taşımaz, o tür hiçbir duyguya ihtiyaç duymaz. O, cinsel duygulara tabi
olan varlık mertebesinden daha yüksek
bir derecededir." Bunu söyleyenlere verilecek cevap oldukça basittir. Hz.
İsa, yeme, içme, uyuma, dinlenme, eğlenme vb. süflî hayatın birçok özelliğini
yaşıyor, düğünlere gidip şarap dahi içiyor da, sıra kadınlara ilgi duymaya
gelince mi birdenbire ulvileşip hiçbir şehevî arzuyu duymamaya başlıyor? O,
kadınlarla sarmaş dolaş olduğu, genç bir kadın ile bir odada başbaşa ve dizdize
saatlerce yarüız kaldığı halde hiç şehvete kapılmadan nasıl durabiliyor?
İncillerin, Hz.İsa ile ilgili olarak ortaya koydukları tablo, onun ulviyyetİ
ile asla bağdaşır nitelikte değildir.
Hz.
İsa'nın hayatını anlattıkları iddia edilen dört İncil, aslında onun hayatının
birçok noktasını İhmal etmişlerdir. Onlann anlatmaya çalıştığı İsa, müşahhas
bir İsa olmaktan çok, hayatının büyük bir kısmı bilinmeyen ve sis bulutlarının
arkasında tam olarak teşhis edilemiyen meçhul bir İsa'dır,
b) Dört İncilde Geçen Hz.İsa'nın Mucizeleri:
Dört
İncilde geçen Hz.İsa’nın mucizelerini incelerken, önce onun
179
hayatının
mucize oluşu konusunu araştırmak gerekir. Hristiyan kaynaklara göre Hz. İsa’nın
hayatının mucize oluşu iki noktada incelenebilir:
1 -
Hz.İsa'nın varlığı, bedeni, herşeyi vahiydir ve mucizedir. Buradaki mucize,
vahiyle bütünlük arzeder(108).
2 -
Hz.İsa'nın dünyaya gelişinden önce ve dünyaya gelişi sırasında görülen
harikuladelikler, onun çarmıha gerilmesi, yeniden dirilmesi, Öğrencilerine
yeniden görünmesi ve semaya çıkışı şırasında görülen ve ihtiyarî olmayan
hadiseler, beşer şekline bürünmüş ilâh olarak onda görülen mucizelerdir.
Bu iki
tür mucizenin dışında onun, beşer kisvesine bürünmüş bir ilâh olarak İnsanlar
arasında yaşarken, kendi irade ve isteği ile zaman ve mekanın gerektirdiği
hallerde göstermiş olduğu mucizeler vardır. Hz.İsa, öncelikle insanları ikna
etmek ve onlara davetini kabul ettirmek için pekçok mucizeler göstermiştir.' -
Dört
İncilde anlatıları Hz.İsa’nın bu türden
mucizelerini şu şekilde sıralamak mümkündür.
Dört
İncilde Hz.İsa'nın göstermiş olduğu söylenen mucizelerden en önemlisi, hastaları tedavi mucizesidir. İncillerde, genellikle
tedavi edilen hastalıkların cinlerle irtibatı olduğu söylenir, dolayısı ile
zaman zaman tedavi mucizesi ile cinleri kovma mucizesi birbirine kanşır.
Hz.İsa'nın
tedavi ettiği hastalıklann başında cüzzam hastalığı gelmektedir. O dönemde
Filistin ve çevresinde tedavisi tıbbî yollarla imkânsız, amansız bir hastalık olan cüzzam hastalığını tedavi eden Hz.İsa, bu
yolla mucize göstererek insanları kendisine iman etmeye çağın yordu( 109).
Hz.İsa’nın iyi ettiği diğer hastalıklar, inme hastalığı (felç), sıtma vb.
hastalıklardır (110).
108) Paul Tillich, Systematic Thcology.V.I,
p.108
109) Kita.-ı Mukaddes, Matta, 8:1-4
110) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 7 :1-10
180
O,
dağdan inip Keferhnahum'a gelince, Petrus’un evine giderek onun sıtmalı
kaynanasını tedavi etmiştir(lll). Ayrıca o, kadınlann akıntı hastalığım (112),
körlüğü (113), sağırlığı ve dilsizliği tedavi etmiştir. İncillere göre
dilsizliğin asıl sebebi, hastanın vücuduna bir cinin girmiş olmasıdtr(114).
Hz.İsa, dilsizin vücudundan cini kovunca hasta hemen konuşmaya
başlamıştır(115). Yine o, hem dilsiz, hem sağır bir hastayı, vücudundaki
cinleri çıkararak tedavi etmiştir(116). Hz.İsa Sâralı hastaları da tedavi etmiştir(117). Yine burada sâra
hastalığının sebebi, hastanın vücuduna giren bir cin olmaktadır(118). Hz.
İsa'nın tedavi ettiği hastalar arasında onsekiz yıldır vücudunda hastalık ruhu
(muhtemelen cini) bulunan iki büklüm olmuş (bel fıtığı) bir kadın da yer
almaktadır(119). İncillere göre o, kötürüm hastalığını tedavi ettiği gibi
(120), vücudu su toplamış bir hastayı da.iyİ etmiştir(121).
Hz.İsa
tarafından mucize göstermek üzere tedavi edilen hastalıkların sebepleri
hakkında İncillerde fazla bilgi yoktur. Sebep olarak sadece cinler gösterilmiştir.
İncillere göre, sâra, sağırlık, dilsizlik, körlük, bol fıtığı gibi hastalıklara
hep cinler sebep olmaktadırlar. Bütün bu tür hastalıklara yakalanan kimseler,
cinlerin tasallutuna uğramış kabul edilmiş ve Hz.İsa, onlann vücudundan cinleri
kovarak onları iyi etmiştir.
111 j Kitab-ı Mukaddes, Markos,1:29-34
112) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :20-22
113) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :27-29
114) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :32-33
115) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 12:13-14
116) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 3 :20-25
117) Kİtab-ı Mukaddes, Luka, 9 :37-45
118) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 7 :31 -35
119) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 13 :10-13
120) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 14 : 1-4
121) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 5 :l-10
181
Hz.İsa'nın
hastaları nasıl tedavi ettiği hususunda
İnciller arasında çelişkiler vardır. Bir İncilde tedavinin sözlü emirle
yapıldığı yazılı iken, diğer İncilde Hz. İsa'nın aynı hastayı elle temas etmek
sureti ile iyi ettiği haber verilmektedir. Mesela Petrus'un kaynanasını Hz.İsa,
Matta'ya göre eli ile temas ederek iyi etmiştir. Luka’ya göre ise İsa'nın
tedavisi.el teması ile olmamıştır, o, Petrus'un kaynanasının başına gelmiş ve
hastalığı azarlayarak onu kadının vücudundan kovmuştur( 122).
Hz.İsa,
hastaları bazen eli ile temas etmek,
bazen bir söz söylemek, bazen çamur veya tükürük gibi İlkel tedavi araçları kullanmak sureti ile tedavi etmiştir. Hz.İsa
bazen hastalann ayaklanna giderken veya hastalar kendi ayağına getirilirken,
bazen da hastalar yanında olmadan uzaktan tedavi yapmıştır. Bihassa onun sağır
ve dilsizleri tedavi ediş şekli çok entresandır. Hz İsa, sağırları tedavi etmek için onların kulaklarına
parmaklarını sokuyor, dilsizleri iyi etmek için onların dillerine tükürdükten
sonra eli ile dillerine dokunuyor. Hz.İsa’nın körleri tedavi ediş şekli hakkında
İncillerde farklı rivayetler vardır. Matta'da anlatıldığına göre Hz.İsa, kör olan göze dokunuyor ve göz hemen iyileşiyor.
Markos'a göre ise Hz.İsa, önce kör gözün üzerine tükürüyor, sonra ellerini
hastanın gözleri üzerine koyuyor ve hemen hastanın gözleri açılıyor.Yuhanna'ya
gelince, bu İncilde körlerin tedavi şekli çok daha değişik bir şekilde
anlatılıyor. Bu İncile göre körleri tedavi etmek için Hz.İsa, Önce yere
tükürüyor, bu tükürükle yerde çamur yapıyor, sonra çamuru hastanın gözlerine
sürüyor, en sonunda gözüne çamur sürdüğü hastayı bir havuza gönderip orada
yıkanmasını söylüyor, hasta havuzda yıkanınca hemen gözleri açılıyor(123).
Hz,İsa,
genellikle kendi elleri ile temas ederek hastalanın tedavi eder, ancak bazen
hastalann kendileri gelip ona temas etmek sureti ile tedavi olmaktadırlar.
Akıntısı olan kadının, kalabalığın
arasına kanşıp Hz.İsa’ya yaklaşması ve ona dokunduktan sonra hemen iyileşmesi
buna bir örnek teşkil eder. Hz.İsa'nın bu yolla hastaları iyi ettiği öylesine yaygındır ki, o bir yere
122) Kitab-ı Mukaddes, Luka. 4 :38-39 ; Matta. 8
:14-17
123) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :29 ; Markos, 8
: 23 ; Yuhanna, 9 :6
182
gidince
İyi olmak isteyen hastalar, civar köy ve kentlerden gelerek onun ■* geçeceği
yerlerde yollann kıyılanna diziliyorlar. Hz. İsa bu yoldan geçerken ona
yalvararak kendisine dokunmak suretiyle tedavi olmak istediklerini
söyliiyoryar. Hz.İsa onlara gerekli izni verince, bütün hastalar ona
dokunuyorlar ve hemen iyileşiyoriar(,124). Bu toplu tedavi şekli oluyor.
Dört İncilin
hiçbirinde Hz.İsa'nın, hastaları tedavi
için normal tıbbî yollara başvurduğu haber verilmiyor. Aynca İncillerde Hz.İsa
ile irtibatlı olmaksızın tıbbî tedaviden bahseden ve tedavi formülleri veren
hiçbir pasaj yoktur.
Cinleri
Çıkarması veya Kovması:
Hz.İsa'nın
sıksık başvurduğu mucizelerden biri de cinleri çıkarması ve kovmasıdır. O
sıksık delilerden, sârahlardan sağır ve dilsizlerden, vücuduna cin musallat
olmuş bütün hastalardan murdar ruhlan, kötü ruhları ve cinleri kovarak onları iyi etmektedir. Cin ve ruhları hastalardan çıkarma ve kovma olayları,
Matta'da sekiz defa, Markos’ta yedi defa, Luka’da sekiz defa
zikredilmektedir(125). Yuhanna ise cin çıkarma olaylanna İncilinde hiç yer
vermemektedir. O, Hz.İsa'nın diğer hastalıkları tedavi etmesinden de sadece üç
yerde bahsetmektedir. Fakat Yuhanna İncilinde cinler ile ilgili olarak entresan
bir haber vardır. Sinoptik İncillerde Yahudilerin, Hz.İsa’nın cinlerin reisi
Baalzebul ile işbirliği yaparak cinleri çıkardığını iddia ettiklerinin yazılı
olmasına karşılık(127), Yuhanna’da Yahudilerin, bizzat Hztİsa'nın
kendisinin cinli, olduğunu iddia ettikleri yazılıdır(128). Sinoptik İncillerde
"cinci"
124) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 7 : 53-56 ■
125) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6 :24 ; 8 :28-34
;9 :32-34 ; 12:13-14; 12 :22-23 ; 15 :21-28 ;
17 :14-18; Markos, 1:23-26; 1:32-34; 3:11 ; 3
:20-30 ; 5 :l-20 ; 7 :24-30 ; 9 :14-32 ; Luka, 4 -.33-35 ; 4; 38-41; 6 :17-19;
6 : 43^5 ; 8 : 26-39 ; 9 :37-45 ; 11;14-23; 13:11-13
126) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 4 : 47-52 ; 5
:L10 ; 9 :l-8
127) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 12 :22-30 ;
Markos, 3 :20-27 : Luka, 1:15-20
.128) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna. 7 : 20 ; h
48-52
— ili..—İL-, Li ....I—<-l
hüviyetinde
görülen Hz.İsa, Yuhanna'da "cinli" hüviyetinde görülüyor. Sinoptik
İncillerde cinci hüviyetinde olan Hz.İsa,
insanların vücuduna girmiş olan cinlerle
konuşmakta, onları azarlamakta, bazen
onlara bağırarak korkutmakta ve bazen de onlarla anlaşarak hastayt tedavi
etmektedir. Cinler, hastaların vücutlarından çıktıktan sonra nereye gitmek
isterlerse ona söylemekte ve izin istemektedirler. Hz.İsa da istedikleri yere
girmeleri için bazen cinlere izin vermektedir. Bir defasında cinler, hastanın
vücudundan çıktıktan sonra domuz sürüsüne girmek islemişler ve Hz.İsa’ya
"Eğer bizi kovacaksan şu domuz sürüsüne gönder" diye talepte
bulunmuşlardır. Hz.İsa da İsteklerini kabul edip, onlann domuz sürüsüne
girmelerine izin vermiştir. Cinler domuz sürüsüne girince, cinlenmiş domuz
sürüsü dik yamaçtan aşağı hızla koşmaya başlamış ye hepsi birden göle düşüp
boğulmuşlardır(129). Çinli domuzların göle düştükten sonra boğulup Öldükleri
kesin olarak biliniyor, ama domuzlara giren cinlerin boğulup boğulmadığı
hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Bunlar domuzlarla beraber boğuldular
mı, yoksa domuzlardan da çıkarak başka bir yere mi kaçtılar? Bu bilinmiyor.
İncillerde, bu noktada fazla teferruat yoktur. Eğer cinler, domuzlarla beraber
boğulmuşlarsa, Hz.İsa dolaylı olarak onlarla yapmış olduğu andlaşmayı bozmuş
olmuyor mu?
İncillere
göre Hz.İsa'nın cinleri hastalardan çıkarması, cinler için büyük bir ızdırap
kaynağı olduğundan, cinler onu gördükleri zaman bağınyorlar,"Seni
tanıyoruz, bize merhamet eyle" diyorlar. Çoğu zaman ise Hz.İsa onları susturup konuşturmuyor. Çünkü onlar
konuşabilseler, onun kim olduğunu insanlara haber vereceklerdir. Halbuki
Hz.İsa, kendisinin kim olduğunun (Mesih) bilinmesini istememektedir. Yuhanna
İncilinde bu cinlerle anlaşma hikayesi yoktur, ancak bu İncilde Hz.İsa'nın
sözlerini kendi mantıklarına göre doğru bulmayan Yahudilerin ona, ” sen
hastasın, seni cin çarpmış" dedikleri yazılıdır. Sinoptik İncillerde
Hz.İsa, Cinlileri tedavi eden bir doktor durumunda takdim edilirken, Yuhanna’da
o, kendisine karşı gelen Yahudilere göre tedavi edilmesi gerekli cin çarpmış bir
hastadır.
İncillerde
takdim edilen Hz. İsa'ya göre, hastalıkların büyük bir kısmının müsebbibi cinlerdir.
Cinler İnsan vücuduna girerek onları
hastalandırmak-
129) Kitab-ı
Mukaddes, Matta, 8 :28-34
184
ladırlar.
Sağır ve dilsizlikten tutun da bel fıtığı hastalığına kadar birçok hastalık,
kötü ruhların, hastalık ruhlarının, İnsanların vücutlarına yerleşmesi sonucu
oltaya çıkmaktadır. Hastalıkların süresi, cinlerin ve hastalık ruhlarının
insanların bedenlerinde kalma süresine bağlıdır. Luka İncilinde, İnsan vücudundan
çıkarıları cinlerin nerelere gittikleri
ve neler yaptıkları Hz.İsa’nın ağzından şöyle anlatılmaktadır. " Kötü ruh,
kişinin içinden çıkınca kurak yerlerde dolanıp rahatı arar, bulamayınca da
çıkmış olduğum kendi evime döneyim der. Eve gelince orayı süpürülmüş ve
düzeltilmiş bulur. Bunun üzerine gider, kendisinden kötü yedi ruh daha alir ve
eve gelip yerleşirler. Böylece d kişinin son durumu, ilkinden daha beter
olur"(130). Hz.İsa'ya ait olduğu Luka tarafından ileri sürülen bu ifadeye
göre, bir insanın vücudundan cinin çıkarılması pek tekin bir şey olmamaktadır.
Çünkü çıkarıları ruh veya cin, kendinden
daha fena yedi arkadaşı ile birlikte geri gelip o vücuda yeniden yerleşmekte ve
o kişiyi daha beter hasta edebilmektedir. Mademki dulum böyledir, öyleyse
Hz.İsa kendisi neden hastalardan cinleri çıkarmaktadır?
Sinoptik
İncillere göre Hz.İsa’nın kendisi cinleri çıkardığı, hastaları iyi ettiği gibi, aynı şeylerin nasıl
yapılacağını Havarilerine ve diğer öğrencilerine de öğretmiştir. Öğrencileri,
vaaz ve nasihat etmeye gittikleri yerlerde tıpkı Hz.İsa gibi hastaları iyi etmiş ve cinleri çıkarmışlardır. Hatta
zaman zaman bazı yalancı peygamberler de ortaya çıkarak Hz.İsa’nın kullandığı
usullerle hastaları tedavi etmiş ve
cinleri kovmuşlardır. Hz.İsa’nın öğrencilerinden Yuhanna, bu yalancı peygambere
engel olmuş ve durumu Hz.İsa'ya haber vermiştir. Ancak Hz.İsa, kendi usûl ve
teknikleri ile cin çıkaran ve hasta tedavi eden adama engel olmamalannı
söylemiştir(131).
İncillerde
nakledilen bu hikâyelerden sonra akla birtakım sorular gelmektedir. Evvela, cin
çıkarma işi nasıl birşey, bir mucize mi, yoksa bir sanat mı? Eğer bu bir mucize
ise, mucize öğretilebilir mi? Mucizenin taklid edilme imkânı var mı? Yalancı
bir peygamber nasıl o tekniği kullanabiliyor?
Dört İncilde
anlatıları cin çıkarma hikayelerine
bakılırsa, bu iş bir
130) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 11 : 24-26
131) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 9 :38-39
185
mucizeden
ziyade, bir sanatın icrası gibi görünmektedir. Çünkü bu mucize işini, Hz.İsa
kendisi yapıyor, öğrencilerine nasıl yapıldığını öğretiyor, başkaları da
muhtemelen Hz.İsa’nın veya öğrencilerinin cin çıkarma seanslarında bulunarak bu
tekniği gizlice öğrenebiliyor ve kendileri uygulamaya koyabiliyorlar. Aslında
Hz.İsa ve Öğrencileri, öğretmek istemedikleri halde, bazdan gizlice, onlann
haberi olmadan bu tekniği onlardan kapabiliyorlar.,Durum böyle olunca bu iş,
bir mucize olmaktan çok bir sanat olmaz mı?
Yine cin
çıkaıma işi ile alakalı olarak İncillerde çok ehtresan bir olay
nakledilmektedir.Cinli çocuğu olan bir
baba, iyi etmeleri için bu çocuğunu Havarilere götürür, ama onlar bu çocuğu iyi
edemezler. Adam tekrar tekrar çocuğunu Havarilere götürdüğü halde çocuk bir
türlü cinlerden kurtulamaz. Sonunda baba çocuğunu Hz.lsa'ya götürür ve ondan
çocuğundan cinleri kovmasını ister ve ona, şimdiye kadar çocuğunu birçok kere
Havarilere götürdüğü halde onlann onu iyi edemediklerini söyler. Bu sözler
üzerine çok gazaplanan Hz.İsa, çocuğu tedavi edemeyen Havarilere " Ey
imansız ve sapık nesil! sizinle daha ne kadar kalacağım, size daha ne kadar
tahammül edeceğim” der ve cini azarlayarak ona, "Sana buyuruyorum ey sağır
ve dilsiz ruh, çocuğun içinden çık ve ona bir daha girme! " dedikten
sonra hemen çocuk iyileşir. Görüldüğü gibi bu olayda Havariler cin çıkarma işini
beceremiyorlar. Hz.İsa, onlann bu beceriksizliklerine fevkelâde kızarak onlara
"imansızlar, sapıklar” diye hitabediyor. Matta'ya göre Havariler,
Hz.lsa'ya kendilerinin cini çıkaramamlannın sebebini sorunca, Hz.İsa "
imanınızın kıtlığından" diye cevap verir(132). Ancak Markos bu hadiseyi
daha farklı olarak nakletmektedir. Ona göre Havariler, "Biz bu cini neden
kovamadık?" diye sorunca Hz. İsa onlara "Bu tür cinler ancak dua ile
kovulabilir "(1,33) cevabını vermiştir. Bu durumda karşımıza şöyle bir
tablo çıkıyor. İncillere göre cinler insan vücudundan çeşitli usûllerle
kovulmaktadır. Cinli insanın vücuduna dokunmakla, diline tükürmekle, cinleri
azarlamak suretiyle, hastanın kulağına parmak sokmak suretiyle cinler insan
vücudundan kovul abilirmiş. Havariler bu usûllerden bildikleri herhangi birini
kullanarak cin çıkarıyorlardı. Ayrıca, her cine ait olan bazı
132) Kitab-ı
Mukaddes,Matta, 17 : 19-20
131) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 9 :28-29
186
özellikler
de varmış, her cin rastgele herhangi bir usûlle vücuttan çıkmazmış, yanlış bir
usûl kullanılması halinde cin çıkmıyormuş. Yukarda anlatıları son hadiseye bakılırsa, Havariler çeşitli cin
çıkarma usûllerini biliyorlardı ama, dua ile cin çıkarma usûlünü bilmiyorlardı.
Tedaviye getirilen çocuktaki cin, sadece dua ile çıkan cinsindeıi inatçı bir
cin olmalı ki, Havarilerin onu çıkarmaya güçleri yetmemiştir. Bu durumda cini
çıkaramamakta onlann hiçbir günahı ve kabahatleri yoktu. Peki öyle ise Hz.İsa,
onlann bu işi yapamayışına neden bu kadar şiddetli tepki gösterip onlara
İmansız ve sapık diye hakaret etmiştir? Markos'un anlattığına göre, Havarilerin
bu işte hiçbir suçları yoktur. Hz.İsa
onlara diğer usûllerle cin kovmayı öğretmişti ama, dua ile kovmayı Öğretmem
işti. Hz.İsa'nın kendilerine öğretmediği bir'metodla çıkarılabilecek olan cini, onlar kendi bildikleri metodlarla
çıkaramadılar diye o, haksız yere niçin onları
suçluyor? İncillerin mantığına göre burada bir suçlu gerekiyorsa, o da
Havarilere özel dua metodu İle cinlerin nasıl çıkarılacağım öğretmeyen Hz.İsa’mn
kendisi olmalıdır.
Hz.
İsa’nın tebliğe başladığı sırada Filistin'de yaşayan insanlann durumu,
İncillere göre çok tuhaftır. Mezarlıklarda yatan ve çıplak dolaşan cinli
deliler, havralarda cinlerin tasallutu yüzünden iki büklüm olmuş kötürümler,
sağır ve dilsiz cinlerin vücutlannı işgal ettiği tuhaf insanlar, Sâralı,
inmeli, bel fıtığı olmuş anormal insanlar, bütün bunların üstüne. cüzzamlı
hastalar da eklenince, nerede ise insanın aklına, bu toplumun büyük
çoğunluğunun, hastalarla delilerden meydana gelmiş olduğu fikri gelmektedir.
Her yer cinli, sâralı, inmeli, sağır, kör, dilsiz ve cüzzamlılarla dolup
taşıyor, Hz.İsa, bu anormal insanlar arasında dolaşıyor, onları iyi ediyor ve
şifa dağıtıyor.
İncillerin
ortaya koyduğu bu tabloya göre Hz. İsa'nın aslî görevi, nerede ise cinleri
kovma, hastaları iyi etme ve ölüleri
diriltmeden ibaret olacaktı. İlkel toplumlarda bu türlü önderler daima
görülmüştür. Putperestlikte görülen yan tabip kahinler, İncillerde tarif edilen
Hz.İsa’ya fevkelade benzemektedirler. Yani dört İncilin tarif ettiği cin kovucu
İsa ile, putperest büyücüler arasında tesadüf sayılamayacak kadar ortak
noktalar vardır.
İncillerin,
cin işi üzerinde ısrarla durmalan, cin çıkarma formülleri
187
vermeleri,
Hristiyan dünyasında cin konusunu daima gündemde tutmuştur. Orta çağlar boyunca
bütün Hristiyan dünyası, cinli olduğu vehmedilen İnsanlarla uğraşmış,
hastalıklann akla gelen ilk sebebi daima cinler olmuştur. Özellikle akıl
hastalarının vücutlarına cinlerin girdiği düşünüldüğünden, onları tedavide akla
ilk gelen metod, sopa olmuştur. Orta çağ Hristiyan İnancına göre, sopa İle
insan vücuduna vurulunca cin rahatsız olacak ve bedeni terkedecektir, Bu
inançta olan kilise rahipleri, zavallı
akıl hastalarını uzun yıllar boyunca zincirlere vurarak, döverek, binbir türlü
eziyetler ederek tedavi etmek istemişlerdir. Orta çağda cinli olduğu zannedilen
hastaların tedavisinde kullanıları usûllerden
biri de hastalara İncillerden dua okumaktı. O zaman uygulanmış olan bu usûl, daha sonraki çağlarda da devam etrrîiş,
birçok kilise rahibi İncilden dualar okuyarak hastalan, özellikle delileri
tedavi etmeye devam etmişlerdir. Halen günümüzde İstanbul'un Hristiyan
kiliselerinin bulunduğu semtlerinde bazı papazlar, bu işe devam etmektedirler.
İncil duaları okuyarak hasta ve delileri tedavi eden bu rahiplerin müşterileri
arasında çok sayıda müslüman da mevcuttur. Bu rahipler, kilisçye gelen hastaları okumakta, gerektiğinde onlara muska yazıp
vermektedirler.
Burada
bir noktaya daha işaret etmek gerekir. Muska yazma geleneği, tıpkı cin kovma
geleneği gibi, Hristiy anlıkta çok köklü bir geçmişe sahiptir. Halen elde
mevcut en eski İncil yazmaları içinde
muska şeklinde yazılmış olan materyaller
vardır. Muska şeklinde yazılmış olan bu
yazmalar, muhtemelen ilk yazıldıkları zamanlarda cinlerden ve hastalıklardan
koruyucu olarak boyunlara asılmak üzere yazılmışlardır. Belki de Anadolu'da
yaygın olarak bulunan muskacılığın temelinde, Hristiyanhk döneminden kalma bu
muskacılık geleneğinin tesiri vardır.
Orta
çağlarda Hristiyan taassubu Öylesine korkunçtur kİ, en küçük bir davranış
bozukluğu olan kimse hemen cinli iları ediliyor ve bu kişi zincire vurularak,
vücudundan şeytanı veya cinleri kovmak için bedenine akla hayale gelmiyen
işkence metodları uygulanıyordu. Ayrıca, kilise hakkında, Hristiyanhk veya
rahipler hakkında tek bir kötü söz söylediği tesbit edilen insana hemen
"kafasına şeytan girmiş" yaftası yapıştırılıp, kendisine cinli deli
muamelesi yapılıyordu. Bazı Doğu Bloku ülkelerinde rejim muhalifi olan
188
kimselerin
akıl hastası iları edilip, kendilerine
deli muamelesinin yapılmasının temelinde bu Hristiyan geleneği vardır.
Hristiyan
taassubunun en yoğun olduğu orta çağlarda, batıda üzerinde en çok duruları konulardan biri de "cadılar” idi. Tarifi
bile yapılamıyan, sadece bir söylenti olarak halk arasında dolaşan cadılık, o
dönemde Avrupa'da en tehlikeli suçlamalardan birini teşkil ediyordu. Bir
kimsenin cadı olup olmadığının tcsbiti için öylesine komik usuller tatbik
edilirdi ki, bu usûllerin tatbik edildiği milyonlarca masum insan, haksız yere
cadı iları edilmiş ve ateşlerde
yakılmışlardır. Bu çağda, Hristiyan Avrupa'da cadı takipçiliğinin Özel bir
meslek haline geldiğini ve cadı iları edilen
insanların ateşte yakıldıklarını söylemek, hadisenin hangi boyutlara ulaştığını
açıkça gösterir. Kilise babalarının, rahiplerin arzu ve isteklerine karşı en
küçük bir itiraz, itirazı yapanın sonunu anında hazırlamakta idi. Böyle bir
itirazla ortaya çıkan kişi, ya vücuduna cinler doluşmuş ve şeytanla ortak
olmuştur veya o bir cadıdır. Kilise, adamları bir kişi hakkında böyle bir şey
söylediklerinde bunun aksini ispat hakkı dahi yoktur, söylenilen mutlaka
doğrudur, zanlı kişi masum olduğunu ispat etme hakkına sahip değildir.
İncillerde
cinlerin ne olduğu da tam olarak açıklanmış değildir. Bazen "ruh"
kelimesi, cin ma'nasina kullanılmaktadır. Bu kitaplarda birbiri yerine şıkça
kullanıları kelimeler şunlardır: Cin,
ruh, murdar ruh, kötü ruh, hastalık ruhu, iblis ve şeytan kelimeleri. Bunlardan
hangisinin hangi ma'naya geldiği konusunda hiçbir netlik yoktur, kelimeler
rastgele hiçbir ölçü olmaksızın kullanılmaktadır.
En
şiddetli taassubun hakim olduğu, cinlerle dolu, çocuk kanı emen vampirlerin,
cadıların cirit attığı, geceleri hortlakların kol gezdiği ürkütücü devlerin ve
canavarların insanların yakasını bırakmadığı dünya fikrinin temel noktası
İncillere, dayanmaktadır. İncillerde insanlığı kurtarıcı olarak takdim edilen
Hz.İsa, cin çıkaran, şeytanı mağlub eden, ruhları kovalayan bir şahıs
pozisyonunda insanlığa kurtarıcı olarak sunulunca, hadiseler daha karanlık bir
tablo çizerek taassubun zirvesine ulaşmaktadır.
189
Gelecekte Olacağını Haber Verdiği Hadiseler :
Dört
İncilin sıksık anlattığı mucizelerden bir tanesi de Hz.İsa’mn gelecekte olacak
olayları, daha olmadan önce haber vermesi hadisesidir. Bu haberlerin başında,
kendisinin çarmıha gerileceği, çarmıh olayından üç gün sonra kendisinin yeniden
dirilerek göğe çıkacağı haberi yer almaktadır. İncillerde Hz. İsa, kendisinin
çarmıh olayından sonra üç gün kabirde kalmasını, Yunus (A.S.)'un balığın
kamında üç gün kalmasına benzeterek haber vermek- tedir(134).
İncillerin
hepsinde işlenen tema, Hz.İsa’mn, çarmıha gerilmeden önce başına gelecek
olaylar bildiği, buna razı olduğu, hatta buna hazır olduğu şeklindedir. Q,
çarmıha gerileceğim sıksık öğrencilerine söylemekte idi. İşte böyle konuştuğu
ve herkesin yanında kendisinin öldürüleceğini anlattığı bir sırada, Petrus Hz.
İsa’yı bir yana çekerek ona böyle konuşmamasını söylüyor ve onu azarlıyor.
Herhalde bu azarlamaya çok içerleyen Hz.İsa^ ona "Çekil önümden şeytan!
sen yolumda engelsin"(135) diye Petrus’a bağırıyor. İncillerde yer aları ifadelere gör, ilâhlık makamına erişmiş olan bir insan(İsa)ı, öğrencisi Petrus, herkesin
yanında azarlamakta, ilâhlık makamındaki Hz.İsa da, dünyadan ayrıldıktan sonra
öğrencilerini kendisine emanet ettiği ve kendi yerine vekil bıraktığı Petrus’a,
"şeytan " diye bağırmaktadır. Petrus’a, Hzjsa'yı azarlatan İnciller,
Hz.İsa’yı Petrus’a "şeytan, yolumdan çekil" tarzında bağırtmaktadırlar.
Herşeyden önce normal iki insan arasında bile geçtiğinde yadırganacak olan böylesine korkunç bir diyalog, nasıl oluyor,
da ilâhlık makamına erişmiş Hz. İsa ile, kendisine ruhu'hkudüs tecelli etmiş ve
vahiy ve ilham sahibi, Havarilerin başkanı, Hz.İsa’mn en yakın dostu olan Petrus arasında cereyan edebiliyor? Hz.İsa,
en sevdiği ve yerine vekil bıraktığı kişiye nasıl şeytan diyebilir? Eğer
gerçekten o bir şeytan idiyse, ona nasıl vahiy ve ilham gedi? Şeytana ilham
gelebilir mİ? Sonra bir ilâhı azarlamaya kimin gücü
134) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 34 ;Yuharma,
13 :36-38
135) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 16 :22-23
190
yeter?
İlâh azarlanabilir mi? Az önce belirtildiği üzere bu diyalog, bir ilâh ile
kendisinden sonra yerine vekil bıraktığı kişi arasında değil, normal bir öğretmen
ile öğrencisi arasında dahi vaki olamaz.
.
Kendisinin çarmıha gerileceğim bilen Hz. İsa, aynı zamanda daha öı edileceğini
ve kendisini ihbar edecek kişiyi de bilmektedir. Bu ihbarcı, kendi
öğrencilerinden Havari Yehuda İskaryot’tur(136), İncillerin başında Yehuda
İskaryot, Havarilerden biri olarak zikredilmesine rağmen, bu kişinin Hz.İsa'yı
düşmanlarına ihbar edeceği daha sonraki sayfalarda haber verilmektedir. Bu
Yehuda İskaryot, nasılhem Havari, hem de Hz.İsa’yi jumalleyen hain bir muhbir
olabiliyor? Havariler, vahiy ve ilhama mazhar olmuş günahsız kişiyer değil, mİ?
İncil ve Risale yazan olan kişilerin
Havari oldukları, kendilerine ilham gelerek onları hata etmekten, yanlış yazmaktan koruduğu
Hristiyan kaynaklarda sıksık tekrar edildiğine göre, bu muhbir Yehuda,
Hz.İsa'nın oniki öğrencisi arasına girebilecek kadar derecesi yükselmiş ve
Havari olmuş bir kişi, olması hasebiyle, neden almış olduğu vahiy ve ilham onu
hata etmekten korumadı? Eğer vahiy onu hata etmekten koruyamamış İse, diğer
Havarileri de koruyamamış olmalıdır. Vahye mazhar olmasına rağmen, o hata edip
Hzlsa'nm düşmanları ile işbirliği
yapmışsa bu bir ihanettir. Yehuda’nın yapabildiği böylesine ağır hatanın daha
hafiflerini diğer Havariler haydi haydi yapabilirler. Dolayısı ile hem Havarilerin,
hem de onlardan sonra gelen öğrencilerin, yani kitap yazarlarının hepsi hata
edebilirler. Onlann kitap yazımı sırasında yapacaktan hata, hiçbir zaman
Yehuda’nın ihaneti kadar ağır olamaz. Durum böyle olunca İncil yazarlannın,
Havari veya Havarilerin öğrencileri olmaları
yüzünden hata etmeyecekleri tezi kökten çürümektedir.Yehuda’nın ihaneti,
Havarilerin ve onlardan sonra gelen öğrencilerin hata edebilirliğini ortaya
koyduğuna göre, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan kilise babalanma ve
Papalann hata etmezlİğİ (la Yuhti'lİği) inancının da mesnedsizl'iği böylece
açığa çıkıyor.
İncillerde
haber verileri Hz.İsa'nın mucize kehanetlerinden bir diğeri de, onun, sevgili.
öğrencisi Petrus'un kendisini üç kere inkâr edeceğini söylemesidir. İncillere
göre Hz.İsa, son akşam yemeğinde Petrus’a "Sen beni bu
136) Kitab*ı
Mukaddes, Yuhaıma,13 : 21-26
191
gece
horoz ötmeden önce üç kere inkâr edeceksin" diye hitabetmiştir. İncillere
göre Hz. İsa’nın bu mucizesi aynı gece gerçekleşmiş, Hz.İsa tutuklandıktan
sonra onun peşinden giden Petrus, kendisine Hz. İsa'nın öğrencisi olup olmadığı
üç kere ayrı ayn sorulduğu halde üçünde de "Onu tanımam" diye cevap
vermiştir(137). İşin daha entresan tarafı, Hz.İsa, Petrusa "Sen beni bu
gece horoz ötmeden üç kere inkâr edeceksin" dediği zaman, Petrus şiddetle
tepki gösterip "Her şey olur ama bu olmaz, ben seni asla inkâr etmem"
diye cevap verdiği halde, sabah olmadan önce kendisine Hz.İsa'nın adamı olup
olmadığı sorulduğu zaman "Hayır onu tanımıyorum" diye cevap vermiş
olmasıdır. İncillerin bu inkârı anlatış tarzına bakılırsa, Petrus'un bu
inkârında kendi iradesi dışında gizli bir zorlama olduğu havası seziliyor. Yani
Hz.İsa, bunun olacağını söylüyor, Petrus kesinlikle inkâr etmeme niyetinde ama,
farkında olmadan birdenbire İnkâr gerçekleşiveriyor. Adeta ilâh İsa'nın gizli
bir zorlaması İle, bu inkârın gerçekleştiği havası ortaya çıkıyor. Ayrıca
burada başka bir soru daha ortaya çıkıyor: Petrus, Hz.İsa tutuklanınca onun
arkasından gidip onu takibetmek cesaretini gösterebildiği halde, neden
kendisine " Onun adamı mısın?" diye sorulunca "Hayır onu tanımam
" diye cevap versin? Sonra Petrus’un " Onu tanımam" demesi niçin
inkâr etmek ma'nasına alınsın? Petrus'a soruyu soran kadın veya kadınlar
(İncillerde bu konuda dahi çelişkiler vardır, bir İncilde Petrus'a iki kere
soruyu yönelten bir tek kadındır, diğer İncilde ise ayn ayn kadınlardır) ona
"Sen İsa'ya inanıyormusun, inanmıyormusun?" diye sormamış ve o da
"İnanmıyorum" diye cevap vermemiştir. Şayet bu ifade inkâr ma'nasına,
yani Hz. İsa'ya inanmamak ve onun davetini reddetmek anlamına geliyorsa bu
inkâr, Havari ve Risale yazan Petrus'un, korkunç bir hata işlediğini ortaya
koymaz mı? Petrus’u böylesine bir inkân irtikab etmekten men etmeyen vahiy ve
ilham, kitap yazarken onu nasıl korumuş ve onun Risalesini yazarken hata
etmesine nasıl engel olmuştur? Bu hadise dahi hatasız yazılmaları konusunda
İncillere fazla güvenilemiyeceğini ortaya koymaktadır.
Hz.İsa’nın
gelecekte olacağını haber verdiği en önemli haberlerden biri, şüphesiz Kudüs’ün
ve Süleyman mabedinin tahrib edileceği ve yıkılacağı haberidir(138). Bu habere
bağlı olarak kendisinin yeniden geri gelerek "Tann krallığı"nı tesis
edeceğini beyan ettiğini İncillerden Öğreniyoruz. Hadise şöyle
137) Kitab-ı mukaddes, Yuhanna, 13 : 36-38 ;
Markos, 14 : 29-31
138) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 13 :1-23 .
192
naklediliyor:
Hz.İsa, mabedden çıkarken öğrencilerinden biri taşları ve yapıları
göstererek "Ne güzel taşlar ve binalar!" diye konuşunca,
Hz.İsa ona, bir gün büyük bir felaketin geleceğini, burada taş üstünde taş
kalmayacağını söylemiş ve o gün geldiğinde ne yapmaları gerektiğini tenbih etmiştin
Birçok
araştırmacı, İncillerde yer aları bu
kehanet haberlerini inceden inceye araştırarak bunların gerçekten kehanet mi
yoksa, hadiseler meydana geldikten sonraki bir zamanda bunların İncillere
kehanet havası verilerek mi sokulduğu konusunda görüş bildirmişlerdir.
Araştırmacıların büyük bir çoğunluğu, bu kehanet haberlerinin büyük bir
kısmının aslında kehanet olmadığını, Hz.İsa'nın böyle haberler vermediği halde,
hadiseler olduktan sonra bunların kehanet havasına sokularak İncillere
sokulduğu sonucuna ulaşmışlardır. Özellikle Kudüs’ün tahribi, mabedin
yıkılması ve Filistin’in işgali gibi laberlerin, olay olduktan sonra İsa’nın
kehaneti imiş gibi İncillere sokulduğunu söyleyen araştırmacılar, biraz daha
ileri gitmişler ve İncillerde yer aları bu
netinlere bakarak bu olayları nakleden İncillerin, en azından mabedin tahrib
'ili olan M.S. 70 yılından sonra
yazıldığını ileri sürmüşlerdir.
İncillerde
Hz.İsa’ya nisbet edilen, gelecekte vaki olacak olayları inceden haber verme
mucizelerinin, gerçekte mucize olabilmeleri için "vakıa mutabık"
olmaları gerekir. Yani önceden söylendiği şekilde günü gelince hadiselerin
aynen meydana gelmeleri gerekir. Sinoptik İncillere göre Hz.İsa, ögrencilerine
Kudüs'ün tahrib ve işgal edileceğini söylemiştir. Eğer İnciller bu olaydan
sonra yazılmamışsa bu bir mucize sayılabilir. Çünkü gerçekten M.S. 0 yılında,
olay vaki olmuştur. Ancak öğrencilerinin Hz.İsa’ya bunun ne zaman olacağını
sormaları üzerine o, soruya cevap verirken hem olayın nasıl ve ne iman
olacağını, hem de ileride daha başka nelerin olacağını söylemiştir, incillere
göre Hz. İsa öğrencilerine cevaben, ülkelerin ve milletlerin birbirlerini
yapaçağını, zelzele ve kıtlıkların olacağını, salgın hastalıkların baş
göstereceği- , çok korkunç olayların cereyan edeceğini ve en sonunda gökte
birtakım himetler görüleceğini, bu müthiş hadiseler olmadan önce öğrencilerine
çok zulüm ve işkenceler yapılacağını, sonunda Kudüs’ün ordular tarafından
yaşatıldığını göreceklerini bildirmiş ve bu olayı görünce köylere ve dağlara
kaçmaları gerektiğini söylemiştir. Hz.İsa, mabedin tahribi ve Kudüs'ün
10'1 I
işgalinden
sonra güneş, ay ve yıldızlarda bir takım alametlerin zuhur edeceğini,
denizlerde meydana gelecek firtına ve dalgaların gürültüsü sebebi ile
insanların şaşkına döneceklerini, korkudan bayılacaklarını, işte tam bu sırada
insan oğlunun (kendisinin) bulutlar içinde görünerek geri geleceğini ve
"Tann’mn kralhğr’nı kuracağını da haber vermiştir. Yani tahrib olayından
sonra Hz.İsa geri gelerek bütün dünyaya hakim olacak ve "Tanrı
krallığı"nı kuracaktır. Sinoptik İncillerde Hz.İsa'nın, "Size
doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu nesil ortadan kalkmayacaktır."
dediği yazılıdır. Sinoptik İncillerin sıralamasına göre Kudüs tahrib edilecek,
Hristiyanlara zulüm ve işkenceler yapılacak, sonra gökte ve yerde birtakım
alametler zuhur edecek, en sonunda Hz. Isa bulutların arasından çıkıp yer
yüzüne inecek ve krallığını tesis edecektir ve bütün bu dedikleri de o anda
konuştuğu, hitabettiği nesil bu dünyadan aynlmadan, yok olmadan önce olacaktır.
Demek istiyor ki, öğrencilerinin hepsi pu olayları gözleri ile göreceklerdir.
Kudüs
M.S. 70 yılında tahrib edildi, tahrib olayını takiben bir takım zulüm ve
işkenceler de oldu. Ama bundan sonra, Hz.İsa'nın olacağını haber verdiği
olaylar cereyan etti mi? Matta’mn anlattığının aksine ne gün kararmış, ne ay
ışığı sönmüş, ne gökten yıldızlar dökülmüş ve ne de denizler taşmıştır.
Bunların hiçbiri olmadığı gibi, daha önemlisi gökten bulutlann içinden çıkıp
gelmesi beklenen Mesih İsa da bugüne kadar gelmemiştir. Mesih İsa, ne o
yıllarda, ne daha sonraki yıllarda uzun süre beklenmesine rağmen bir türlü
gelmemiştir. Bu güne kadar ortalıklarda görülmeyen ,.Hz.İsa, dolayısı ile
"Tann krallığı" m da kurmamıştır. İncil metinlerinde bu konuda zaman
sınırlaması vardır, Havariler ve diğer Öğrenciler, Hz.İsa'nın geri gelişine
gözleri ile şahit olacaklardır. Belki de bu olayın gerçekleşmesi uzun süre beklenmiş,
ama hiçbir öğrenci bunu görememiştir. Dolayısı ile İncillerde anlatılanın
aksine, o nesilden böyle bir hadiseye şahit olanlar olmadığı gibi, o nesilden
sonra gelen hiçbir nesil de bugüne kadar bu olayı görme fırsatı bulamamıştır.
Öyle ise bu ne biçim bir mucizedir ki, Hz. İsa ileride olacak dediği halde
hiçbirisi olmuyor? Hz.İsa'nın bu konudaki kehaneti gerçekleşmiyor, buna rağmen
İnciller bunu mucize olarak sunmaya devam ediyorlar. Aslında bu, bir mucize
olmaktan çok bir yaları kehanet
olmalıdır. Eğer dört İncil vahiy ürünü iseler, bunlarda bu çeşit
194
yanlış
ve yaları haberlerin olmaması gerekirdi.
Bu durum, onların vahye dayanmadan, yazarların kendi beklentilerini de
ekleyerek kaleme aldıkları birer kitap durumunda olduklarını gösteriyor.
İncillerde
Hz, tsa'mn olacağım haber verdiği halde gerçekleşmeyen haberler konusunda bizim
görüşümüz şudur: Sinoptık İncillerin üçü de en azından Kudüs’ün tahrib yılı olan M.S. 70 yılından sonra yazılmışlardır. İncil
yazarları bir yandan, o günkü Yahudi ve
Hristiyan cemaatlerin maruz kaldıkları zulüm ve işkenceleri, mabedin tahribini
ve Kudüsün işgalini, dünyadan ayrılmadan önce Hz.İsa'nm haber yerdiğini yazmak
sureti ile Hz, İsa ve Hristiyanlığa rağbeti arttırmaya çalışmışlar, öbür yandan
Yahudi ananesinde mevcut olan kurtaracı
Mesih geleneğinin etkisi altında kalarak, M.S. 70 yılında meydana gelen
felaketten sonra kendi şuuraltlannda yatan Mesih beklentilerini, Hz.lsa’mn dili
ile ona söyleterek ortaya koymuşlardır.
Sami
geleneğinde özellikle felâket anlarında halkın umudunu yitirmeye başladığı
sırada, İnsanüstü güçlerle donatılmış bir kurtarıcının (Mesih) hemen gelerek
onları kurtaracağı inancı ortaya çıkmaktadır. Zaman zaman bu tür kurtarıcıların
geleceği tarih ve yer dahi önceden haber verilir. Muhtemelen bununla yapılmak
istenen şey, toplumun kurtulma umudunu canlı tutmak ve felaketlere karşı
direncini takviye etmektir. Bu yüzden verilen tarihler genellikle hitabedilen
insanların görebilecekleri bir tarih olmaktadır. Nitekim Sinoptik İncillerde,
kurtarıcının geleceği ve o anda yaşayan neslin onu mutlaka göreceği yazılmakla,
M.S. 70'li yıllarda yaşayan, içlerinde Hz.İsa'nın öğrencilerinin de bulunduğu
Hristiyan toplumuna moral verilmek istenmiştir. Burada dikkati çeken bir husus
daha vardır: En erken M.S. 70'li yıllarda yazıldığı düşünülen Sinoptik
İncillerde bu "Tann krallığı" hikayesi yer aldığı halde, lQO'lü
yıllarda yazıldığı birçok Hristiyan araştırmacı tarafından itiraf edilen
Yuhanna İncilinde bu hikaye yer almamaktadır. Çünkü, diğer üç İncilin verdiği
haber doğrultusunda en az yirmi otuz yıllık bir süre zarfında kurtarıcı
bekleyen ve bekleye bekleye umutlarım yitiren Hristiyan topluma, artık böyle
bir mesajın yeniden ulaştırılmasının hiçbir faydası yoktur. Özellikle hadiseyi
göreceği söylenen nesil nerede ise tamamen ortadan kalkmaya yüz tuttuğu halde
kehanet gerçekleşmeyince, bu haberi tekrar etmenin kimseyi inandııması
imkânsız
hale gelmişti. Bu yüzden Yuhanna İncilinin yazan, artık bu kehaneti İnciline
almayı uygun görmemiş ve bu yüzden hikayeyi yazmamıştır.
Şimdiye
kadar nakletmiş olduğumuz bu haberlerin dışında İncillerde anlatıları daha başka pekçok kehanet haberleri vardır.
Bunlardan bir tanesi de Hz.İsa’mn, Petrus’un akibeti hakkındaki kehanetidir.
Hz. İsa ölümden dirildikten sonra öğrencilerine göründüğü sırada Petrus’a,
"Koyunlanmı otlat" der. Sonra ona, "Gençliğinde kendi kuşağını
kendin bağlar, istediğin yere giderdin, ama yaşlanınca ellerini uzatacaksın,
başkası seni bağlayacak ve istemediğin yere seni götürecek"(139) diyerek
onun sonu hakkında kehanette bulunur. Hz. İsa ile Petrus arasında geçen bu
konuşma esnasında orada başka bazı öğrenciler de vardır. Petrus, Konuşmanın
yapıldığı sırada orada bulundan ve Hz.İsa'nın çok sevdiği bir öğrencisi olan bir Havariyi işaret ederek Hz. İsa’ya,
"Ya bu ne olacak?" diye sorunca, Hz. İsa cevap vererek "Ben
gelinceye kadar onun yaşamasını istiyorsam sana ne?"(140) diye cevap
vermiştir. Yani o, bu öğrencisinin, kendisi dünyaya geri gelinceye kadar
Ölmeyeceğini söylemiş olmaktadır. Halbuki ne kendisi dünyaya geri gelmiş ve ne
de bu öğdenci, o geri gelinceye kadar yaşamıştır. Dolayısı ile Hz.İsa’ya nisbet
edilen bu kehanet de yaları haber
olmaktan öteye gitmemektedir. İncillerin naklettiğine göre, Hz.İsa’nın bu
Havari hakkında böyle konuşması üzerine diğer öğrenciler, bu kişinin
ölmeyeceğine inafımaya başlamışlardı.
Yuhanna
İncilinde Hz. İsa’nın, öğrencilerine, kendilerinden kısa süre sonra
ayrılacağını ve kısa süre sonra tekrar onlara kavuşacağını söylediği
yazılıdır(141). Ancak Kudüs’ün tahribi ve Tanrı krallığını kurmak üzere onun
yeniden dünyaya geri geleceğine dair hiçbir haber ypktur. Bu kehaneti Sinoptik
İnciller nakletmektedir.
139) Kitab-ı mukaddes, Yuhanna, 21 :17-18
140) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 21 : 21-22
141) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 14 : 28 ; 16 :
12-16
196
Sinoptik
İncillerde Hz.lsa’ya atfedilen mucizelerden bir digeri, onun suretinin
değişmesi olayıdır, İncillerin verdiği bilgiye göre Hz.İsa, bir gün yanına
Petrus, Yakub ve Yuhanria'yı alarak dağa çıktığı sırada, bu üç Öğrencisinin
gözleri önünde kendi sureti değişmiş, yüzü güneş gibi parlayıp elbiseleri ışık
gibi bembeyaz olmuştu. O sırada öğrencilerine, Hz.Musa ile İlya görünmüş,
öğrenciler Musa ve îlya'nın Hz.İsa İle konuştuğuna şahit olmuşlardır. Hz. İsa,
Musa ve İlya ile konuşurken araya Petrus girmiş, o da Hz.İsa ile konuşmaya
başlamıştır. Tam bu sırada üstlerine parlak bir bulut gelerek onları gölgelemiş ve bulutun içinden bir ses,
"Sevgili oğlum budur, ben ondan hoşnudum, onu dinleyin" diye onlara
hitabetmiştir. Öğrenciler bu sesi duyunca dehşet içinde yüzüstü yere
kapanmışlardır. Hep beraber dağdan inerlerken Hz;İsa, " İnsanoğlu
dirilmeden önce gördüklerinizi kimseye söylemeyin" diye onlara tembih
etmiştir(142).
Görüldüğü
gibi bu mucizede, bir taraftan Hz.İsa'nın şekli değişirken, öbür taraftan
gökten bir buluttan gelen ses, onların Hz. İsa'ya İtaat etmelerini
söylemektedir. Ayrıca bu sırada Hz.İsa, hem Musa , hem de İlya ile sohbet
etmektedir. Türkçe İncil tercümelerinden, Kitab-ı Mukaddes şirketinin neşrettiği
Kitab-ı Mukaddeste yer aları İncillerde
"İlya" kelimesi geçerken, aynı şirketin neşrettiği müstakil İncilde
ve Yeni Yaşam yayınlarının müstakil olarak neşrettiği İncilde İlya yerine
"İlyas" kelimesi kullanılmaktadır(143). İncillerde geçen İlya
kelimesi ile kastedilen kişi, Kur'an-ı Kerimde ismi geçen İlyas (A.S.) mıdır?
Yukarda bahsettiğimiz hikayenin son kısmında İlya ile kastedilenin Yahya(A.S.)
olduğu açıkça bellidir. Acaba Hristiyanlığm İlya'sı ile Anadolu'da müslüman
halkın yaygın olarak naklettiği "Hıdırellez" inancı arasında bir
irtibat var mıdır?
142) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :1-9
143) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :13 ; İncil,
Matta, 17 :13 ; Müjde İncilin Çağdaş bîr Çevirisi, Matta, 17 :13
197
.-XUIUULIL
Hz.
İsa’nın İncillerde nakledilen mucizelerinden biri de onun ölüleri diriltmesi
olayıdır. Dört İncilde Hz.İsa’ya nisbet edilen üç diriltme olayı vardır.
Bunlardan birincisi, üç Sinoptik İncilde yer aları havra yöneticisinin kızının diriltilmesi
olayıdır(144). Yuhanna ’da yer almayan bu olay, diğer üç İncilde birbirinden
biraz farklı bir şekilde anlatılmaktadır. Bir havra yöneticisi, Hz.İsa'dan,
ölen kızını diriltmesini ister. Hz.İsa bu isteğe olumlu cevap vererek
yöneticinin evine gider. Matta'ya göre, Hz.İsa eve girdikten sonra kızın
elinden tutup onu ayağa kaldırır ve kız canlanır. Markos'a göre ise, Hz.İsa
kızın elinden tuttuktan sonra ona " Talita Kumî” (Kızım kalk !) demiş ve
kız bu emirle canlanmıştır, ikinci diriltme olayı sadece Luka'da yer
almaktadır. Luka'ya göre Hz.İsa bir dul kadının ölen oğlunu yeniden
diriltmiştir(145). Üçüncü diriltme olayı ise sadece Yuhanna'da yer
almaktadır.Yuhanna'ya göre, Marta ile Mecdelli Meryem'in erkek kardeşleri
Lazar’ın, ölerek mezara konmasından dört gün sonra, Hz.İsa onun mezarına gelmiş
ve bir süre dua ettikten sonra yüksek sesle Lazar'a, "Lazar dışarı çık
!" diye bağırmış, Lazar da hemen canlanarak ayağa kalkmış ve mezardan
dışarı çıkmıştır(146). Ölüleri diriltme mucizelerinden birincisi üç Sinoptik
İncilde müştereken yer almaktadır. İkincisi sadece Luka'da yer almaktadır, bu
mucize Matta, Markos ve Yuhanna'da yoktur. Üçüncüsü, Sinoptik İncillerde
yoktur, sadece Yuhanna'da yer almaktadır.*
Yiyecek ve İçeceği Arttırması ve Malı
Bereketlendirmesi:
İncillere
göre Hz. İsa zaman zaman çok az olan yiyecekle
binlerce
144) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :18-25 ; Markos,
5 : 35-42 ; Luka, 8 : 49-56
145) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 7 :11-15
146) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna. 11 : 38-44
198
insanı
doyurmakta, -onlann önüne koymuş olduğu az sayıda ekmek ve diğer yiyecekleri
birdenbire çoğaltmakta ve binlerce insan ondan yediği halde bu az sayıda ekmek
ve yiyecek, yiyenlere yetip artmaktadır. Hatta sofradan artanlar, sofraya
konandan daha fazla olmaktadır.
İncillerde
anlatıları bu hadiselerden ilkinde, Hz. İsa'nın,
beşbin kişiyi , doyurduğu haber verilmektedir. Bu hadise, dört İncilde de
yazılıdır, İncillere göre Hz.İsa, Öğrencileri ve halktan büyük bir kalabalık
ile ıssız bir yere gider, orada halka vaaz etmektedir. Akşam olunca,
kalabalığın doyurulması problemi ortaya çıkar. Hz. İsa öğrencilerine,
"Halka yemek verin !"diye emreder. Bunun üzerine öğrencileri ona,
sadece beş ekmek ile iki balıktan başka verecekleri bir şeylerinin olmadığını
söylerler. Hz.İsa, onlara ekmek ve balığı yanına getirmelerini söyler/Ekmekler
yanına getirilince onları bölüp, beşbin
kişiye dağıttınr, herkes bu ekmek ve balıklarla doyar. Yemek'bittikten sonra
ise oniki sepet doluşu ekmek artığı sofradan toplanır. Yani beş ekmek, beşbin
kişi tarafından yenmiş, bu beş ekmekten artanı da oniki sepet olmuştur.
Matta'ya göre sofradan.artan, sadece ekmeklerdir, balıklardan hiç bahis
yoktur(147). Markos ve Luka’da ise ekmeklerin yamsıra balıkların da artmasından
bahsedilmektedir. Aynca Markos'ta Hz. İsa'nın ekmekleri bölüştürmeden Önçe dua
ettiği yazılıdır. Yuhanna hikayeyi Matta'nmkine uygun bir tarzda
nakletmektedir. O da ekmeğin arttığını söylüyor balıkların artmasından
bahsetmiyor.
İncillerde
geçen ikinci yiyecek arttırma mucizesinde bu defa Hz.İsa, dörbin insanı
doyurmaktadır. Hz. İsa, kendisi ile üç gündür beraber olan dörtbin kişilik kalabalığın . doyurulmasını
isteyince, öğrencileri ona çok az yiyeceklerinin kaldığım, bununla dörtbin
inşam doyurmanın imkânsız olduğunu söylerler. Bunun üzerine Hz.İsa onlara,
"Kaç ekmeğiniz var?"diye sorar. Öğrencileri de "Yedi ekmekle
birtaç küçük balık var."cevabını verirler. Hz.İsa yedi ekmekle, balıkları alır ve onları bölüştürdükten sonra şükran duası yaparak
halka dağıtır. Yedi ekmek ve birkaç küçük balıkla, kadınlar ve çocuklann
dışında dörtbin erkek doyarlar. Herkes doyduktan sonra artan yemek artığı yedi
küfe dolusudur. Birinci hikayede beş ekmekle beşbin kişi doyarken, ikinci
olayda ekmek sayısı beşten yediye çıkmış, ama doyanlânn sayısı beşbinden
147) Kitâb-ı
Mukaddes, Matta, 14 :16-21; Markos, 6 :30-44 ; Luka, 9 :10-17 ;
Yuhanna,6:1-14
199
U—HLULLU-ii— — "
dört
bine inmiştir. Birinci olayda artan ekmek ve balıklar oniki sepet dolusu iken,
ikinci olayda artan yemek artıkları yedi
küfe etmektedir. Şüphesiz yedi küfe, oniki sepetten fazla ekmek ve yiyecek
aldığına göre, ikinci olayda artıklarda bir artış söz konusudur. İkinci olay,
sadece Matta ile Markos’ta vardır(148).
İncillerde
geçen yiyecek arttırma mucizesine bir başka örnek Yuhanna İncilinde vardır.
Yuhanna’ya göre Hz.İsa çarmıha gerilip yeniden dirildikten sonra Taberiye gölü
kıyısında öğrencilerine görünmüş ve onların tuttukları balıkları bereketlendirmiş ve çoğaltmıştır. Yuhann'ya
göre, Petrus ve arkadaşla- n Tabberiye gölünde balığa çıkarlar. Bütün gece
büyük bir gayret göstermelerine rağmen hiç balık tutamazlar. Tam sabah olacağı
sırada gölün kıyısında duran Hz.İsa onlara, ağı kayığın sağ tarafına atmalannt
söyler, onlar da onun dediğinin aynısını yaparlar. Kayığın sağ tarafına atıları ağı çekmeye başlayınca, ağm tamamen balıklarla
dolu olduğunu görürler(149). Bu olay Sinoptik İncillerde yoktur, sadece Yuhanna
İncilinde vardır. Sinoptik İncillerde benzeri bir olay çarmıha gerilme
olayından önce meydana gelmiş olarak nakledilir.
İncillere
göre Hz.İsa su üstünde yürüyerek insanlara mucize göstermiştir. Hz. İsa, beş
ekmekle beşbin kişiyi doyurduktan sonra öğrencilerine, kayığa binip karşıya
geçmelerini söylemişti. Öğrencileri de rüzgarlı ve fırtınalı bir havada kayığa
binip karşıya geçmeye çalışmışlar, ancak şiddetli dalgalar yüzünden kıyıya
ulaşamamışlardı. Bu sırada başka işleri dolayısı ile Hz.İsa kayığa binmemiş ve
kıyıda kalmıştı. Markos’a göre gece saat üç ile altı arasında, Matta’ya göre
ise sabaha karşı Hz.İsa, su üstünde yürüyerek dalgalarla boğuşan kayığın yanına
geldi ve ona binerek hemen onları salimen kıyıya
148) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 15 .32-38 ;
Markos, 8 :1-10
149) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 21: 1-13
200
ulaştırdı.
Markos ve Matta'da olayın meydana geliş zamanı verildiği halde, Yuhanna'da
zaman verilmemiştir. Markos ve Yuhanna'ya göre, Hz.İsa'yı bu şekilde su üstünde
yürürken gören öğrenciler hayret etmişlerdir. Markos'a göre Hz.İsa kayığa
binince hemen rüzgar kesilmiş ve böylece öğrenciler kurtulmuşlardır. Yuhanna
durumu biraz daha farklı anlatmaktadır. Ona göre Hz.İsa kayığa binince rüzgar
kesilmemiş, ama kayık hemen sahile yanaşmış ve öğrenciler kurtulmuşlardır.
Matta'da, Markos ve Yuhanna'da bulunmayan bazı şeyler anlatılmaktadır. Matta'ya
göre Hz.İsa su üstünde yürüyerek kayığa yaklaşınca, öğrenciler onu hayalet
sanarak ondan korkarlar ve bağınşmaya başlarlar. Bunun üzerine Hz.İsa onlara
" Korkmayın ! benim " diye seslenir. Bu sözü duyan Petrus, "Eğer
gördüğümüz sen isen emir ver de su üstünde yürüyerek sana geleyim" der.
Hz.İsa, ona gelmesini söyleyince Petrus su üstünde yürümeye başlar, fakat esen
şiddetli rüzgar yüzünden kalbine bir korku düşer ve bu esnada hemen suya
batmaya başlar. Petrus bu sırada Hz.İsa'ya, "Ya Rab beni kurtar "
diye seslenir, Hz.İsa elini uzatarak onu kurtarır ve ona "Ey imam kıt olan adam ! neden şüpheye düştün? ” der ve
birlikte kayığa binerler. Bu sırada fırtına durur, onlar da sağ salim kıyıya
ulaşırlar(15O). Diğer İnciller, sadece Hz.İsa'yı suda yürütürken, Matta onunla
beraber Petrus’u da yürütmektedir. Üçüncü İncilin yazan Luka ise, bu mucizeden
nedense hiç bahsetmemiştir.
Sinoptik
İncillerin üçünde de yer alan, ancak Yuhanna'da olmayan mucizeleren biri de
Hz.lsa'nın fırtına ve rüzgarı dindirmesi olayıdır. Sinoptik İncillere göre bir
akşam vakti Hz. İsa, öğrencilerine birlikte karşı tarafa geçmelerini söyler.
Bunun üzerine Öğrenciler birkaç kayıkla kıyıdan açılırlar, fakat birdenbire
şiddetli bir fırtına çıkar. Fırtınanın çıktığı sırada Hz.İsa, kayıkta
uyumaktadır. Fırtınanın şiddetinden korkan öğrenciler, Hz.İsa'yı uyandırıp
" Üstad helak oluyoruz, bizi kurtar! ” derler. Hz.İsa da onlara "Ey
150) Kitab-ı
Mukddes,Matta, 14 :25-32 ; Markos, 6 :45-56 ; Yuhanna, "5 : 15-21
201
imanı
kıt olan insanlar ! neden
korkuyorsunuz? " dedikten sonra ayağa kalkar ve rüzgarı ve firtmayı
azarlayarak onlara dinmeleri için emir verir, o anda göl hemen süt liman
oluverir( 151).
Sinoptik
İncillerde bulunmayan ve sadece Yuhanna İncilinde anlatıları bir mucize de, Hz.İsa’mn, bir düğünde ,düğün
sahibinin şarabının bitmesi üzerine küplere su doldurtarak onları bir anda şaraba çevirmesi hikayesidir.
Yuhanna’ya göre, Hz.İsa Öğrencileri ile beraber Kana şehrinde bir düğüne davet
edilin düğünde annesi Meryem de hazır bulunmaktadır. Bir ara düğün sahibinin
misafirlere ikram ettiği şarap biter. Bunun üzerine Hz. İsa'nın annesi Meryem
ona, "Şaraptan yok” der. Bu sözle herhalde oğlundan düğün sahibine yardım
etmesini ve mucize göstermesini istemiş olmalı ki, Hz.İsa annesine "
Kadın, benden sana ne? saatim daha gelmedi." diye cevap verir. Yani bir
nevi annesini azarlar, ama nedense yine orada bulunan hizmetçilere küpleri su
ile doldurmalannı emreder. Küplere dolduruları
sular, o anda şarap olur ve misafirlere ikram edilir. Bir mucize ile
suyu şaraba çeviren Hz.İsa, bu mucizesi ile öyle kaliteli bir şarap üretir ki,
düğündeki bazı misafirler, bu şarabın düğünün başında ikram edilen şaraptan
daha kaliteli olduğunu itiraf ederler( 152).
Yuhanna’nın
naklettiği bu olay, acaba bir mucize mi, yoksa bir kötülük ve günah mı? Çünkü
mucizede insanların hayrına olan bir
şeyin ortaya konması gerekir. Halbuki Hz.İsa burada suyu şaraba çevirmek
suretiyle alkollü içki üretmekte ve insanların zararına hareket etmiş
olmaktadır Bu hadisenin iyice tetkiki neticesinde, aslında Hz.İsa'ya nisbet
edilmesi mümkün olmayan şu noktaları tesbit
ediyoruz:
1-
Hz.İsa ve öğrencileri, şarap ikram edilen bir düğüne gitmişlerdir. Alkoliklerin
çokça bulunduğu, herkesin şarap içerek sarhoş olduğu bir toplantıya Hz. İsa ne
diye katılıyor ve orada bulunmaktan ne fayda umuyor?
151) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 : 23-26 ;
Markos. 4:354i; Luka.8 :22-25
152) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2 : 1-10
202
- —- -LLUlLiILLİLlL
U.i
; .........J J...... j
2- Hz.
İsa ve öğrencileri böyle bir toplantıya katıldıklarına göre herhalde burada
şarap da içmiş olmalıdırlar. Zaten İncillerin diğer bölümlerinde onun
düğünlere gidip şarap içtiği, dolayası ile insanların kendisine
"ayyaş" dediklerine dair ifadeler de yer almaktadır.
3 - Hz.
İsa’nın annesi düğüne iştirak etmiş, oğlundan şarap Üretmesini İstemiştir.
Burada Hz.İsa’nın, annesinin bu isteğine verdiği cevap çok kincidir, adeta
annesine hakaret etmiştir, ama nedense yine onun isteğini yerine getirmiştir.
4- Alkollü içkiler ve Özellikle şarap, insanlara
zarar veren bir şey olduğu halde bir din vazı'ı olan Hz.İsa, insanlann sarhoşluklannı arttırmak
için suyu şaraba çevirmektedir. Bu, onun tebliğ görevinin özü ile bağdaşır mı?
Hz.İsa'nın gösterdiği bu mucizede (eğer mucize sayılıyorsa) onun tebliğine yardımcı
olacak ne vardır?
Yuhanna’nın,
Kana düğününde mucize yaratan bir kişi olarak takdim ettiği Hz.İsa, bu takdime
göre aslında, şarap içilen, sarhoşların hareketlerini kontrol edemediği, kadın
erkek herkesin karmakarışık oturduğu bir yere gitmiş ve orada muhtemelen
onlarla beraber şarap içmiş ye sarhoş olmuş, bunlara ilâveten şarap bitince
suyu şaraba çevirerek oradakilerin daha fazla içki içmesini ve sızmasını temin
etmiş bir İnsan görüntüsündedir. Bu hal, bir ilâh için değil, herhangi bir
salih insan İçin dahi uygun olmadığı halde, Yuhanna, Hz.lsa'yı bu şekilde
takdim ediyor. İlâhî vahiy ile hatasız yazdırılmış olan İncillerde bu ifadeler yer alabiliyor.
c)Hz.İsa'nın Vaaz ve Nasihatleri :
İncillerde
geçen mucizelerin yanısıra, belki onlardan daha önemli olmak üzere bu
kitaplarda Hz.lsa'ya nisbet edilen sözler vardır. Bu sözler, Hz.İsa’nın vaaz ve
nasihatlerinde ve öğrencileri ile yaptığı konuşmalarda söylediği sözlerdir.
İnciller direkt olarak müfred mütekellim (birinci tekil şahıs) sığası İle
Hz.İsa'nın sözlerini onun söylediği şekilde naklederler. Bu tür konuşmalar,
İncillerde büyük bir yer tutmaktadır
203
Ji-L. Li--~ 1™-
İncillerde
geçen Hz.lsa'nın sözlerini bir yandan, direkt olarak Öğrencilerine, halka veya
muarızlarına karşı yapılmış konuşmalar, vaaz ve nasihatler olarak gördüğümüz
gibi, diğer yandan bu konuşmalar esnasında verilmiş olan örnekler, meseller ve hikayeler olarak da
görmekteyiz. İnciller üzerinde araştırma yapanlar, dört İncilde geçen bütün
cümleleri gruplandırarak tasnife tabi tutmuşlardır. Anlatıları mucizelerin içinde bazen emir ve yasak ihtiva
eden şeyler de bulunabiliyor.
Hz.Isa,
insanlarla konuşurken tbranice-Aramice konuşuyordu. Fakat onun söylediği
sözler, onun oıjinal dili olan Arami
lehçesi ile günümüze kadar ulaşmadığından, Hz.lsa’nın kendi lisanı ile söylemiş
olduğu iddia edilen sözleri orjinalleri ile tenkide tabi tutmak imkânsızdır.
İncillerin tamamı Yunancaya tercüme edildikten sonra, onun Îbranice-Aramice
olarak söylediği sözler tamamen kaybolduğundan, dilbilgisi bakımından
Hz.lsa'nın sözlerini tahlil etmek mümkün değildir. Bu yönden yapılacak tenkid,
Yunanca tercümelere ve Yunancadan diğer dillere yapıları tercümelere yönelmektedir. Bizim elimizde
Yunanca tercümeler yoktur, Yunancadan, Türkçeye, İngilizceye, Fransızcaya ve
Arapçaya yapıları tercümeler vardır.
Dolayısı ile bu konuda yapacağımız çalışma ilk mütercimlere değil,
tercümelerden-istifade ile yeni tercümeler yapan ikinci el mütercimlere yönelik
olacaktır. Burada şu hususu da belirtmek yerinde olacaktır. Son zamanlarda yapıları tercümelerde mütercimler, ilk mütercimlerin
dilbilgisi bakımından yapmış oldukları birçok hatayı düzeltmişlerdir. Mesela
Markos İncilinin Yunancasmda, bizzat Markos’un, Hz.lsa'nın sözlerini
naklederken çok fahiş dilbilgisi hataları yaptığı, bu hatalann bilahere yapıları tercümelerde düzeltildiği söylemnektedir(153)
Yukarda
anlatıları sebeplerden dolayı biz,
İncillerde Hz.İsa’ya nisbet edilen sözleri ma’na yönünden tahlile tabi
tutabiliyoruz. Îbranice-Aramiceden Yunancaya, Yunancadan diğer dillere
tercümeleri yapılmış bu sözleri tercümeler kanalı ile tahlile tabi
tuttuğumuzda, bu sözlerin büyük bir kısmının İlâhî vahye yakışmayacak kadar
bayağı, adi, hakaret ihtiva eden ve zaman zaman sövmeyi andıran bir üslupla
söylendiklerine şahit oluruz.
153) M.
Bucaille, a.g.e., s,102
204
Kendisine Karşı Olanlara Karşı Tutumu ve Hitap
Tarzı:
Hz.İsa,
bir yandan insanları kendisine inanmaya ve tevbe etmeye çağınrken, öbür yandan
kendisine karşı gelenlere ve davetini kabul etmeyenlere sözlü olarak çok ağır
hakaretler etmektedir. Bu insanlara yapmış olduğu hitaplarda " Vay
halinize din adamları ! Fcrrisiler, ikiyüzlüler Vay halinize kör kılavuzlar
!... Sizi yılanlar, engerekler soyu, cehennem azabından nasıl kaçacaksınız 1
" şeklinde ağır hakaret ihtiva eden sözler söylemektedir. Zaman zaman
Hz.İsa’mn, insanların yanısıra ağaçları ve
diğer varlıktan da suçladığı, onlara hakaret ettiği görülür. Mesela o, doğrudan
doğruya Kudüs şehrini suçlayarak şöyle söylemektedir:" Ey Kudüs!
peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Kudüs !" Bazdan
burada Hz.İsa’mn maksadının aslında Kudüs olmayıp, bu şehrin halkı olduğunu
söyleyebilirler. Ancak, Hz.İsa’mn hitabının bu şekilde olması, insanlann
kolayca bu şehri uğursuz saymalanna sebep olmaz mı?
İncillere
göre Hz.İsa, İnsanları nazik bir şekilde
güzel sözlerle kendisine inanmaya davet etmemiştir. Onun zaman zaman insanlara
karşı kaba kuvvet kullandığını, kendi inançlanha aykm hareket edenlere
saldırdığını ve onları taciz ettiğini
müşahede etihekteyiz. Öyleki, birgün Kudüs’te mabede girince orada alış veriş
yapan insanları görmüş, bunun üzerine onlara*saldırarak para masalannı ve
güvercin sehpalannı devirmiş, aynca mabeddeki alıcı ve satıcıları dışan kovarak
onlara "Siz burayı haydut inine çevirmişsiniz" diye bağırmıştır.
Yuhanna’ya göre Hz. İsa, kendisine inanmayanlara bir olay sırasında şöyle
hitabetmiştir:' "Nede'h söylediğimi anlamıyorsunuz? Çünkü benim sözümü
dinlemiyorsunuz. Siz babanız iblistensiniz ve babanızın heveslerini yapmak
istiyorsunuz"(154). Bu çeşit davranış ve hitap nasıl bir ilâhtan sadır
olabilir?
154) Kitab-ı
Mukaddes, Yuhanna, 2 : 13-22 ; Yuhanna, 8 : 43-44
205
Dostlarına Karşı Tutum ve Davranışları:
Dört
İncilde takdim edilen Hz.İsa, sadece düşmanlarına ve kendisine inanmayanlara
karşı kaba ve sert davranmaz, o aynı zamanda dostlarına ve sevdiklerine karşı
da zaman zaman hakarete varan kaba sözler sarfeder. Her vesile ile sevgi ve
şefkat dini olarak takdim edilen Hristiyanlığm, aslında bu kavramlarla fazla
bir alâkasının bulunmadığını, bu dinin kurucusu durumunda olan Hz.lsa'ya nisbet edilen bazı sözler açıkça
ortaya koymaktadır* Hz.İsa'nın en sevdiği öğrencisi Petrus'u,"Çekil
önümden şeytan!"(155) diyerek azarlaması, cin çarpmış çocuğu tedavi
edememeleri üzerine onun Havarilere "Ey imansız ve sapık nesil! Sizinle
daha ne kadar kalacağım, size daha ne kadar tahammül edeceğim?"(156) diye
hakaret etmesi, onun dostlarına karşı nasıl kinci olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu çeşit bir ifadenin, kâmil bir insandan dahi sadır olması mümkün değilken,
ilâhlık mertebesine erişmiş olduğu iddia edilen Hz.İsa bunları nasıl
söyleyebilmektedir? Hz.İsa'nın dostlarına karşı kullandığı bu tür ifadeler
İncillerde daha başka pekçok yerde geçmektedir. Mesela: Hz. İsa su üstünde
yürüdüğü sırada Petrus, ondan, kendisini de su üstünde yürütmesini istemiştir,
Hz. İsa’nın isteği ve mucizesi ile Petrus su üstünde yürümeye başlamış, ancak
bu sırada kalbine bir korku düşünce suya batmaya başlamış, bunun üzerine Hz.
İsa ona, "Ey imanı kıt olan adam!
Neden şüpheye düştün?"(157) diye hitabetmiştir. Yine İncillerde
nakledildiğine göre Hz.İsa ve öğrencileri kayıkla gölde giderlerken birdenbire
bir fırtına patlak vermiş, kayığın batmasından korkan öğrenciler o sırada
uyumakta olan Hz.lsa'yı uyandırarak
"Bizi kurtar, batıyoruz" diye ona-ricada bulunmuşlardır. Uykudan
uyanan Hz.İsa, "Ey imanı kıt olanlar neden korkuyorsunuz?"(158)
diyerek
155) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 8 :33
156) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :17
157) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 14 : 31
158) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 8 ; 22-25
206
onlara
karşılık vermiştir. Hz. İsa'nın, başta Petrus olmak üzere Havarileri ve diğer
öğrencilerini sıksık bu şekilde hakaret ederek azarladığına İncillerde şahit
olmaktayız.
Annesine ve Kardeşlerine Karşı Tutumu:
İncillerde
Hz.İsa'nın, annesi, üvey babası ve kardeşleri ile münasebetleri hakkında
yeterli bilgi bulunmamaktadır. İki İncilde Hz.lsa'nın soy kütüğü (şecere)nün
geniş bir şekilde verilmesine rağmen (159), bu İncillerde ve diğer iki İncilde
onun aile fertleri ile ilişkileri konusunda yeterli bilgilerin bulunmadığını
müşahede etmekteyiz. Matta ve Luka İncillerinde geçen soy kütüğüne göre,
Hz.lsa'nın babası Marangoz Yusuftuı(160). İncillerde Hz.lsa'nın üvey babası
Yusuf ile münasebetleri konusunda doğum ve Kudüs'e götürülme olayları istisna
edilirse hiçbir bilgi yoktur. Eğer Hz.lsa’nın bütün hayatı vahiy kabul
ediliyorsa elbette onun kendi ailesi içindeki davranışları ve aile fertleri ile
münasebetleri çok önemli olmalıdır. İncillerde özellikle Havariler ve diğer
bazı öğrencileri ile ilgili çok teferruatlı haberler bulunmasına rağmen,
annesi, üvey babası, kardeşleri ve diğer yakın akrabaları ile ilgili yeterli
haberlere rastlanıl- maması, rastlanıları
bazı haberlere göre ise onun aile fertleri ve diğer yakınları ile münasebetlerinin sıcak ve samimi olmaması
çok gariptir. Mecdelli Meryem ile ilgili olarak İncillerde geçen haberler,
Hz.lsa’nın annesi Hz. Meryem ile ilgili olarak geçen haberlerden çok daha
fazladır. Bazı Hristiyan mezheplere göre "Tann Annesi"(Thetekos)
mertebesinde görülen Hz.Meryem, acaba Mecdelli Meryem kadar Hz.lsa'nın davet
vazifesine katkıda bulunmamış mıdır?
Hz.
İsa'nın aile fertleri ile ilgili olarak İncillerde öylesine İlginç haberler
vardır ki, bu haberlerden nerede ise Hz.Meryem'in, Hz.lsa'nın davetine İcabet
etmediği ve Hz.lsa'nın, başta annesi olmak üzere bütün ailesini bu yüzden
159) Kİtab-ı mukaddes. Matta, 1:-1-17; Luka, 3
:23-38
160) Halbuki Hristiyan inancına ve İncillere
göre Hz. Isa, bîr erkekle temas etmeksizin annesinin ruhu'l-kudüs'ten hamile
kalması ile dünyaya gelmiştir. Ileride bu çelişkiyi daha detaylı bir şekilde
ele alacağız.
207
tcrkettiği
hükmünü çıkarabileceğiz, Sinoptik İncillerin üçünde de yer aları habere göre bir gün Hz. İsa'nın annesi ve
kardeşleri, onun bulunduğu yere gelmişler ve onunla görüşmek istemişlerdir.
Ancak Hz.İsa'nın etrafına toplanan büyük kalabalık yüzünden onun yanına yaklaş
amayınca, etraftan biri "Annen ve kardeşlerin geldi seni
çağırıyorlar" diye ona haber vermiştir. Bunun üzerine Hz. İsa orada
bulunanlara hitaben, "Kimdir benim annem ve kardeşlerim?" dedikten
sonra etrafında toplananlara bakarak " İşte annem, işte kardeşlerim !
Tann'nın isteğini kim yerine getirirse kardeşim, kız kardeşim ve annem
odur"(161) demiştir. Bir Tann, Tanrı Anneliği mertebesine, erişen annesine
nasıl böyle davranabilir ve onun hakkında böyle konuşabilir? Hz. İsa, annesinin
görüşme isteğini nasıl reddedebilmiştir? Reddine gerekçe olarak etrafında
toplanan insanlara "Siz Tann'nın İsteğini yerine getirerek bana inandınız,
bu yüzden siz benim gerçek annem ve kardeşlerimsiniz." dediğine göre o,
kendisine inananları annesine ve kardeşlerine tercih etmiş olmuyor mu? Bu
tercihe sebep, kendi ifadesi İle "Tann'nın isteğini yerine getirmek'*
olduğuna göre, demek ki onun annesi ve kardeşleri Tann'nın isteğini yerine
getirmemişler ve Hz. İsa'ya iman etmemişlerdir. Farz-ı muhal Hz.İsa’mn
kardeşleri ve annesi ona iman etmemiş olsunlar, ilâhlık mertebesine erişmiş olan Hz.İsa, nasıl oluyor da onlar kendisine iman
etmedi diye onlann görüşme talebini reddedebiliyor?
'V
Yuhanna
İnciline göre Kana düğününde oğlu Hz.İsa ile birlikte düğüne gelen Hz. Meryem,
düğün sahibinin şarabının eksilmesi üzerine oğluna "Şarapları yok"
diye söyleyip oğlundan düğün sahibine mucize yolu ile şarap temin etmesini
isteyince Hz. İsa annesine "Kadın benden sana ne ? "(162) diye
hakaretle cevap vermiştir. Yuhanna İnciline göre Hz.İsa, bir yandan burada
annesini azarlarken, öbür yandan yine mucizesini göstererek suyu şaraba
çevirmekten geri kalmamıştır.
İncillerde
takdim edilen Hz.İsa’nın, anne-baba, kardeşler ve ailenin diğer fertlerine
karşı davranışları bir bütün olarak ele alınıp incelenirse onun,
161) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 12: 46-50; Markos,
3: 31-35; Luka, 8: 19-21
162) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2:1-4
‘İM
anne-baba
ve aile sevgisinden kendisi yoksun olduğu gibi, onun, veımiş olduğu mesajlarda
fıtraten insanlarda bulunmakta olan bu
sevgi ve şefkati yok etmeye çalıştığı da görülür. İncillere göre o, kızı
annesine, oğulu babasına, kadım kocasına, erkeği karısına düşman etmeyi hedef
edinmiş görünmektedir. Luka İnciline göre Hz. İsa kalabalık bir toplulukla
yolda yürürken beraber yürüdüğü kimselere "Biri bana gelip de babasını,
annesini, kardeşini, kansını, çocuklarını, hatta kendi canını bile gözden
çıkarmazsa benim öğrencim olamaz"(163) demiştir. Yine Luka İnciline göre
o, kendisini dinlemekte olan kalabalığa
hitaben "Ben yer yüzüne ateş yağdırmaya geldim....Yer yüzüne banş
getirmeye geldiğimi mi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ben ayrılık getirmeye
geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş
olacak, baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kızı
annesine karşı,' kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı
olacaktır."(164) şeklinde konuşmuştur. İncillerde mevcut olan buna benzer birçok ifade, aile fertleri
arasında var olması gereken saygı, sevgi ve şefkat bağlarını yokedici niteliktedir.
Hz. İsa kendisine inanmayan annesini ve kardeşlerini reddettiği gibi, kendisine
İnnananlann da anne ve babaları nı,
kardeşlerini, çocuklannı ve eşlerini terketmelerini, kalplerinde onlara sevgi
ve saygıya yer bırakmamalannı istemektedir.
Hz.İsa'da Ağaç Sevgisi ve İncir Ağacına Lanet
Olayı:
Hz.İsa'nın
İncillerde yer aları mesellerinde zaman
zaman ağaçlardan ve diğer bitkilerden bahsedildiği görülür.. Mesellerde üzüm,
dut, zeytin, buğday vb. bitkilerden bahsedildiği görülmektedir. Bahsedilen
bitkilerden biri de incir ağacıdır. İncillerde yer yer İncir ağacının
filizlerinden bahsedildiği, onun İbret olarak sunulduğu pasajlarla karşılaşılabilir.
Ancak bu pasajlarda tabiatı ve çevreyi koruma, ağaç dikme ve çevreyi
yeşillendirmeyi özendirecek hiçbir ifade yoktur. Aksine İncillerde ağaç dikme
yerine, ağaç lanetleme ve kurutma
163) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 14 :25-26 ; Matta,
10 :34-35
164) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 12 : 49-53
motifine rast geliyoruz. Markos ve Matta
İncillerine göre, yolda yürümekte olan Hz.
İsa acıkır(Tann nasıl acıkıyor?). Tam bu sırada yolda gözüne yaprakları yeşil bir İncir ağacı ilişir. Gördüğü İncir
ağacının meyvesinden yemek için ağacın yanma gider, fakat ağaçta hiç meyve
olmadığını gönince Öfkelenerek ağaca "Artık senden hiç kimse bir daha
meyve yemesin" diye beddua eder. Yanındaki öğrencileri onun söylediği hu
sözü duyarlar. Ertesi gün Kudüs'ten geri dönerlerken Hz. Isa'nın lanetleı dş
olduğu incir ağacının kurumuş olduğunu görürler ve Havari Petrus "E ik
lanetlediğin incir ağacı kurumuş" diye ona söyleyince, Hz. Isa ona
"Tann'ya iman edin...Kim şu dağa "Kalk, denize atıl" der ve
yüreğinde şüphe hissetmeden dediğinin olacağına inanırsa dileği yerine
gelecektir" diye cevap verir(165).
Biraz
önce belirttiğimiz üzere, İncillerde güzel tabiat tasvirleri yer almadığı gibi,
çevreyi yeşillendirme ve ağaçlandırma gibi motifler de yer almamaktadır. Aksine
bazı yerlerde meyve vermeyen ağaçların kesilmesi zımnen tavsiye
edilmektedir(166). Fakat yukarda nakledilen metne göre, Tann Isa uzaktan bir
incir ağacı görmüş ve onda meyve olduğunu sanmış ve meyvesinden yemek için
ağacın yanına gitmiştir. Ancak İncir mevsimi olmadığı için ağaçta meyve
bulamayınca ağacı lanetleyerek onu kurutmuştur. Bu ne biçim bir Tann ki,
uzaktaki ağaçta meyve olup olmadığını bilememekte ve meyve var zanm ile ağacın
yanma kadar boşuna yürümektedir. İncilin bu pasajına göre Tann İsa yamlmıŞ
oluyor. Tann hiç yanılır mı? Yanıldığını farzetsek bile Markos'un naklettiğine
göre mevsim incir mevsimi değildi, dolayısı ile ağaçta incir meyvesinin
bulunmaması gayet tabiidir. O mevsimde bu ağacın meyvesiz olması onun için
kusur ve suç da değildir. Peki öyleyse niçin Hz. Isa suçsuz ağacı lanetleyip
onu kurutmuştur? Ağacın bu şekilde lanetlenerek kurutulması çevreyi koruma ve
tabiatı güzelleştirme esprisi İle bağdaşır mı? Meyvesiz ağaçlar da meyve veren
ağaçlar kadar tabiatta önemli oldukları halde
neden Hz. İsa kendi kamını doyurmak için meyve aradığı ağaçta meyve bulamayınca
sadece kendi şahsî çıkarını ön plana alarak ağacı kurutmuş olsun? İncillerdeki
bu ifadeye göre Hz.İsa bencil, kendi şahsi
165) Kilab-ı Mukaddes, Markos, 11 :12-14 ; 11 :
20-23
166) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 13 : 6-9
210
. „„
iLi jiullİlu. i 1..™. — i.......
menfaatlerini
Ön planda tutan, toplum menfaatlerine aldırmayan bir kimse olarak takdim
edilmektedir.
Hz.İsa*da Hayvan Sevgisi, Onun Hayvanlara
Saldırması:
Hz.
İsa’nın annesine, kardeşlerine, Havarilere ve diğer insanlara çok sert ve kaba
davrandığım, onlara çeşitli şekillerde hakaretler ettiğini, ağaçları lanetleyerek kuruttuğunu Ve bütün bunlann
İncillerde birer mucize olarak takdim edildiğini daha önce görmüştük. Bu
davranışlanna paralel olarak onun hayvanlara karşı da çok sert davrandığı, onları sopa ile kovaladığı İncillerde
nakledilmektedir. Yuhanna İnciline göre Hz. İsa, sahipleri tarafından satılmak
üzere mabede getirilen hayvanları kamçı
ile kırpaçlayarak mabetten çıkarmış ve onlara eziyet etmiştir. Yuhanna’nın
metni aynen şöyledirYahudilerin fıshı yakındı. İsa da Yaruşalim( Kudüs)'e
çıktı. Mabette sığır, koyun ve güvercin satanlar ile sarrafları oturmakta
buldu. İplerden bir kamçı yapıp hepsini, koyunları da, sığırları da mabedden kovdu, sarraflann
paralarını döktü ve masâlannı devirdi."(167). Görüldüğü gibi mabeddeki
insanlara saldıran, onlann masalannı deviren, paralannı etrafa saçan Hz.,
İsa’nın bu saldırganlığından, hayvanlar da nasiplerini almışlardır. Hz. İsa iplerden
bir kamçı yapmak sureti ile basit bir kovalama yolu ile onları mabedden çıkarmak yerine zavallı hayvanları kamçı ile dövmüştür. Bir el hareketi ile
hastaları iyi eden, ölüleri dirilten ve
herşeye gücü yeten İsa, acaba sopa ve kamçı kullanmadan hayvanları oradan çıkaramaz mıydı? Niçin hayvanları kırpaçlayıp onlann canım yaktı? İncillerin
takdim ettiği Hz.İsa, hayvan sevgisinden dahi mahrum sıradan bir insan olarak
görünmektedir.
İslamiyet
ve Yahudilikte domuz hayvanının eti haramdır. Ancak Hristiyanlıkta durum
farklıdır, Hristiyanlık, Tevratta bulunan ve eti . yenebilecek ve yenemiyecek
hayvanlarla ilgili olarak onaya konuları
hükümleri genel
167) Kitab-ı
Mukaddes, Yuhanna, 2 :13-16
211
olarak
kabul ettiği halde, Tevratın domuz eti ile ilgili hükmünü benimseme- mekte ve
bu hayvanın etinin yenilmesinin helal olduğunu kabul etmektedir. Hristiy anlığa
göre domuz necis değil, temiz bir hayvandır ve eti yenilebilir. Buna rağmen Hz.
tsa domuzlara karşı da merhametli davranmamış, onların suya düşerek boğulmalarına
sebep olmuştur. İncillere göre Hz. İsa, yolda yürürken cine tutulmuş bîr insana
rastgelir. Adamdan cinleri çıkaracağı sırada cinler ona yalvararak "Bizi
bu adamın vücudundan çıkaracaksan bari şu domuz sürüsünün içine sok"
derler. Hz. İsa cinlere istedikleri izni verir, onlar da adamın vücudundan
çıktıktan sonra domuz sürüsüne girerler, ancak cinlenen domuzlar yayıldıkları
yamaçtan süratle aşağı doğru yuvarlanmaya başlarlar ve yamacın dibindeki göle
düşüp boğulurlar(168). Sinoptik İncillerin üçünde de yer aları bu hikayeye göre Hz. İsa, insanların
vücudundan çıkarmış olduğu cinleri, domuzların vücuduna sokmak sureti ile o
hayvanların boğulmasına sebep olmuştur. Halbuki diğer cin çıkarma hadiselerinde
onun çıkardığı cinler hayvanların, vücuduna girmemiştir. Dolayısı ile bu olayda
da o, cinleri domuzların vücuduna sokmayabilirdi; ama nedense cinlerin
isteklerini kabul ederek hayvanların eza çekmelerine ve suda boğulmalarına razı
olmuştur.
Hz.tsa'ya Göre tnsanın Kendi Bedenine Eziyet
Etmesi:
İncillerde
Hz.İsa'nın söylediği iddia edilen sözlerde insan mantığına aykırı öyle acaip
ifadeler vardır ki, bir insanın bu sözleri kabul etmesi imkansızdır. Sinoptik
İncillerde Hz. İsa’nın şöyle söylediği iddia edilmektedir: "Kim bana iman
eden bu küçüklerden birini günaha düşürürse, onun boynuna kocaman bir değirmen
taşının asılıp denize atılması kendisi için daha iyi olur. Eğer elin seni
günaha sokarsa onu kes. Çolak olarak senin için hayata girmek, iki elin olarak
cehenneme, sönmez ateşe atılmaktan daha iyidir. Eğer ayağın sürçmene sebep
olursa onu kes. Senin için topal olarak hayata girmek, iki ayağın olarak
cehenneme atılmaktan daha iyidir. Eğer senin gözün sürçmene
168) Kİtab-ı
Mukaddes, Markos, 5 :l-20
212
.l;İL
XLJILÜLLILU
sebep
olursa onu çıkar. Senin için bir gözün olarak Allah’ın melekutuna girmek, iki
gözün olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir" (169). Hz. İsa’ya nisbet
edilen bu beyana göre bir insan, gözü ile bir günah İşlerse gözünü
çıkarmalıdır. Eli ve ayağı ile bir günah işlerse, elini ve ayağını kesip onları
bedeninden atmalıdır. İncil mantığına göre o insanın günahkâr hali ile İki
gözlü, iki elli ve iki ayaklı olarak hayatım devam ettirmesinden, tek gözlü,
bir elli ve bir ayaklı olarak kalması onun için daha iyi olacaktır. Bu ne
demektir? Acaba gözün işlediği suçun cezası o gözü çıkarmak mıdır? Ellerin ve
ayakların işlediği günahların cezası eli ve ayağı kesmek midir? Bu kural, büyük
küçük her günah için uygulanacak mıdır? Bir insanın elini, ayağını vücudundan
kesip ayırması, gözünü çıkarıp atması o insanın hayatı için bir tehlike teşkil
etniez mi? Bir insan herhangi bir günah işlemekle bu uzuvlarını keserse,
arkasından başka bir günah daha işleyince ne yapacaktır? İkinci elini ve ikinci
ayağını da kesecek mi? ikinci gözünü de çıkaracak mı?
.Yükardaki
sorulara şu şekilde cevap verilmek istenebilir : Hz.İsa’nın bu sözleri ile
kasdi gerçekten gözü çıkarmak, eli ve ayağı kesmek değil, insanları günah İşlemekten uzaklaştırmaktır. O,
"Vücudunuzun bu uzuvları ile günah işleyeceğinize onları kesin atın daha iyidir" demek
istemiştir. Ancak İncillerde nakledilen şekle göre "Gözünüzle günah
işleyeceğinize onu çıkann, eliniz ve ayağınızla günahkâr olacağınıza onları kesin atın" denmemiş, aksine
"Bunlarla bir günah İşlerseniz onları
vücudunuzdan çıkarın, kesin" denmiştir.İncil metinlerinden anlaşıları ma’na, işlenen suçlann cezası elleri, ayakları kesmek ve gözleri çıkarmaktır. Her günah
işleyen kendi kendini bu şekilde cezalandırırsa toplumun durumu nereye vanr?
Körler, topallar ve çolak insanlarla dolu bir cemiyet sağlıklı bir cemiyet
olabilir mİ? Hele bir insanın Hz. Isa’ya iman edenlerden birini günaha sokması
karşısında, günaha sokan bu kişinin, boynuna değirmen taşının asılıp denize
atılması o kişi için nasıl daha iyi olabilir? Adamın tevbe edemeden, yaptığı hatayı
telafi edemeden ölmesi, onun için neden daha iyi olsun? Aynca ölümü gerektiren
bu günah hangi günahtır, bu günahı işleten kişinin o günahın bedeli olarak
denizde boğulması mı gereklidir? Günahı işleten kişinin, işlettiği günahın
zararlarını telafi etmesi için onun yaşaması ölmesinden daha iyi değil midir?
169) Kitab-ı
Mukaddes, Markos, 9 : 43-47
213
Hzlsa'nın Sözlerinde Kin ve Nefret Unsurları:
Hristiyan
misyonerleri dinlerini yaymak üzere propaganda yaparlarken ençok Hristiyanlığın
sevgi, saygı, şefkat ve merhamet dini olduğunu ileri sürerler. Bu iddialarını
ispat etmek için İncillerden bu iddiayı destekleyen özel pasajları seçip
bunları örnek olarak gösterirler, Mesela : "Biri gelip bir yanağına
vurursa öbür yanağını da çevirip ona da vurmasını sağla"; "Dostlarını
sevdiğin gibi düşmanlarım da sev"(170) gibi ifadelerin arkasına saklanan
Hristiyan misyonerleri, bu dinin ve İncillerin, tamamı ile sevgi, saygı, şefkat
ve merhamete dayalı oldukları intibaını uyandırmaya çalışırlar. Halbuki
İncillere kısaca bir göz attığımız zaman durumun hiç de misyonerlerin dediği
gibi olmadığını kölayca görürüz. Evet İncillerde sevgi, saygı, şefkat ve
merhamet ile ilgili bazı ifadeler vardır, ancak bunlar İncillerde çok az bjr
yer kaplamaktadırlar. Gerek İncillerde ve gerekse Kitab-ı Mukaddesin diğer
bölümlerinde kin, nefret, düşmanlık ve intikam duyguları Öylesine çok yer kaplamaktadır ki, bunlar
sevgi ve şefkat İle ilgili olarak mevcut olan
birkaç satınn etkisini tamamen yok etmektedir.
Dört
İncilde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında yer aları kin ve intikam duygusu aşılayıcı pasajlar
yüzünden Hristiyan dünyası bir türlü savaşsız edememektedir. Asırlarca süren
Haçlı Seferlerinin kaynağı, İnciller ve Pavlos’un Mektuptandır. Haçlı Seferleri
sırasında Hristiyan ordusu, sadece Hristiyan olmayanlara saldırmamış, bunlann
yamsıra sefer sırasında gelip geçtikleri yerlerdeki Hristiyan halka da zulüm ve
işkenceler yapmışlardır. Hristiyan batı dünyası kan dökme ve zulüm ihtirasını
İncillerden almıştır. Çünkü İncillerde Hz. İsa'nın şöyle söylediği iddia
edilmektedir: "Ben dünyaya ateş almaya geldim, eğer şimdiden tutuşmuşsa
daha ne isterim...Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim
ki hayır; fakat daha doğrusu aynlık getirmeye geldim. Çünkü bundan sonra bir
evde beş kişi
170)' Kitab-ı Mukaddes, Matta, 5 : 43-44 ; Luka,
6 : 29-30
214
olacak,
üçü ikiye, ikisi de üçe karşı ayrılacaklardı71). İncildeki geçen bu pasaja göre
Hz. Isa yer yüzüne sevgi ve şefkat getirmeye değil, aksine âteş atmaya, fitne
fesat çıkarmaya, insanlar arasına ayrılık sokmaya, beş kişilik bir toplulukta
dahi tesanüd ve ahengi yoketmeye gelmiştir.
İncillere
göre Hz. İsa, barıştan yana bir kimse değildir, o kılıç ve savaş çığırtkanlığı
yapan bir kimsedir. Matta'da bu açıkça zikredilmektedir: "Yer yüzüne
selamet getirmeye geldiğimi sanmayın, ben selamet değil, fakat kılıç getirmeye
geldim."(172) Naklettiğimiz bu ifadeler bizzat İncillerde yer almaktadır.
Asırlardan beri bu duygularla beslenen Hristiyan batı dünyası, bu duyguların
etkisi ile kendi aralarında on yıl, yirmi yıl, otuz yıl, hatta yüzyıl süren
savaşlar yapmışlar ve sürekli olarak kan dökmüşlerdir. Hristiyanlar kılıçla,
silahla İnsanları yoketmeyi, mahvetmeyi İncillerden ilham alarak ve Hz.İsa'nın
direktifleri doğrultusunda gerçekleştirmişlerdir. İncillerin naklettiğine göre
Hz.İsa, kendisine inanmayan, yani Hristiyan olmayan İnsanları ölü. olarak kabul
etmektedir. Dolayı sı ile ölü mesabesinde olan
insanların öldürülmesinde hiçbir mahzur yoktur. Bu konuda Matta
İncilinde şu ifadeye rastgeliyoruz: "Şakirtlerden bir başkası İsa'ya dedi:
Ya rab ! bana izin ver, önce gideyim ve babamı gömeyim, fakat İsa ona dedi:
Benim ardımca gel, ölüleri bırak, kendi Ölülerini gömsünler"(173). Hz.
İsa'nın, babası ölen öğrencinin, babasının cenazesini kaldırmak üzere izin
istemesine karşılık ona' vermiş olduğu bu cevap ve gerekli izni vermeyişi
İncillerdeki insan sevgisinin mahiyetinin ne olduğunu açıkça göstermektedir.
Ayrıca bu olay, hem Hz.İsa’mn (Muharref İncillere göre) ana babaya karşı
sevgisizliğini ortaya koymakta, hem de "Bırak ölüleri, kendi ölülerini
gömsünler" demek sureti ile kendisine inanmayan, yani Hristiyan olmayan
insanları ölü saydığını ispat etmektedir.
İncillerde,
şekillenen bu kin ve nefret, Hz.İsa’nın çarmıha gerilmesi hikayeleri ile zirveye
ulaşmıştır. Dört İncilin de son kısmında yer aları çarmıha gerilme hikayesi, Hristiyanlann
kalbinde Hristiyan olmayan insanlara karşı,
171) Kitab-ı
Mukaddes, Luka, 12 : 49-52
, 172) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 10; 21-22
173) Kitab-ı
Mukaddes, Matta, 8 : 21-22
215
özellikle
Yahudi ve Putperestlere karşı sönmez bit kin, buğz ve nefret duygusu
uyandırmakla kalmamış, aynı zamanda Tann’ya karşı bir.isyan ve galeyan meydana
getirmiştir. "Eloî, Eloî lama sabaktanî" (Tanrım, Tanrım! Niye beni
terkettin)(174) diye çarmıha gerildiği sırada Allah'a isyan eden Hz.lsa'yı,
ellerinden, ayaklarından ve başından çivilerle ağaçlara çakılmış, orada susuzluktan
ve açıdan inliyor olarak tasavvur eden Hristiyanlar, duygu yönünden Hz. İsa'nın
hissettiklerinin aynısını hissederek Allah'a isyan etmekte ye Hz.İsa'nın
intikamını almak üzere bütün dünyayı ateşe vermekten çekinmemektedirler. Her
pazar günü ayin için kiliselere götürülen küçük çocuklar, çarmıha gerilmiş İsa
tasvirlerini gördükçe daha o yaşlardan itibaren, kalpleri İsa düşmanlarına
karşı kin ve nefretle dolmakta ve onlar büyüdükçe kalplerindeki bu kin ve
nefret de onlarla birlikte büyümektedir. Hz. İsa'nın çannıha gerilmesi olayı,
bir yandan onu çarmıha gerenlere karşı kin ve nefret duygusu uyandırırken, öbür
yandan çarmıhta İsa’yı terkeden Allah'a karşı şuur altında (Hz.lsa'yı çarmıhta
terketmesi yüzünden) bir isyan ve nefret duygusu uyandırmakta ve Hristiyan-
lan, Allah'ın Hz. İsa’ya karşı bir haksızlık yaptığı hissine sevketmektedir.
Hristiyanlıktaki
Ekmek Şarap ayini de Hristiyanlann şuur altlarına gizli bir sadizm ve kan
dökücülük duygusunu yerleştirmektedir. Şarabın, Hz. İsa'nın kanını, ekmeğin de
onun etini temsil ettiğini İnciller haber verdiğine göre(175), ekmek şarap
ayininde bir yandan et yendiği, öbür yandan kan içildiği duygusunu yıllar
boyunca hissederek büyüyen Hristiyan çocuklar, İnsan öldürmekten ve kan
dökmekten korkmaz hale gelmektedirler. Kiliselerde sürekli olarak İsa'nın etini
yediğini ve kanını içtiğini hayal eden her Hristiyan, artık İsa'nın intikamım
almak için kan dökmekten ve insan öldürmekten asla çekinmez olmaktadır.
M.S. ilk
asırlarada Hristiyanlara yapıları zulüm
ve işkencelere mukabil, Hristiyanlann, M.S. dördüncü asırdan itibaren başlatıp
günümüze kadar sürdürdükleri zulüm ve İşkencelerin, savaşların ana kaynağı,
onların Kitab-ı Mukaddesidir. Çünkü kin ve nefret sadece İncillerde ve Yeni
Ahİdin diğer kitaplarında değil, hemen hemen Kitab-ı Mukaddesin bütün
kitaplarında işlenen ana mevzu durumundadır.
174) Kİtab-ı Mukaddes, Markos, 15 : 34
175) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 14: 22-24
216
Hristiyanlığın
bugünkü şeklini almasında en büyük pay sahibi olan Pavlos’un bütün risalelerinde kiri ve nefret
koşulmaktadır. Pavlos, Romalılara yazmış olduğu mektubunda günahkârların
katledilmesine şöyle fetva vermektedir: "Bütün haksızlık, kötülük, tamah
ve şerirlikle dolmuş olarak, haset, katil, niza, hîle, huysuzluk ile dolu,
kötülük söyleyenler, zemmamlar, Allah'ın menfurlan, küstah, kibirli, övünücü,
kötü şeyler mûcidi, ana babaya itaatsiz, anlayışsız, sözünde durmaz, tabiî
sevgiden mahrum ve merhametsizdirler. Bu gibi şeyleri işleyenler ölüme
müstehaktırlar"(176). Pavlos'a göre sayıları günahları işleyenleri öldürmek gerekir. Yine
Pavlos, Tİtus'a yazmış olduğu mektupta şöyle söylemektedir: " Nizamsız,
boşboğaz, aldatıcı birçok kimseler, bilhassa sünnetli- likten olanlar vardır,
onların ağzım kapatmak lazımdır...Onlardan kendilerinin peygamberi olan biri demiştir: ' Giritliler daima yalancı,
kötü canavarlar, tembel oburlardır.’ Bu şehadet gerçektir...Fakat murdar
olanlara ve İmansızlara hiçbir şey temiz değildir" (177). Pavlos burada
açıkça Hristiyan olmayan imansızların murdar olduğunu, onlann hiçbir şeylerinin
temiz olmadığım iddia ettiği gibi, Girit halkını hedef alarak onlar hakkında
başka bir şahsın söylemiş olduğu sözlerin doğru olduğunu, yani Giritlilerin
yalancı, kötü canavarlar olduklarını ifade etmektedir. Hz. İsa'nın Kudüs
şehrini hedef almasına benzer şekilde Pavlos da Girit adaşım ve Giritlileri
hedef almaktadır.
Pavlos’un,
diğer mektuplarında da insanlar hakkında aşağılayıcı karanlık tablolar çizdiği
görülmektedir. Pavlos'a göre "İnsanlar, kendilerini seven, parayı seven,
övünücü, mağrur, küfürbaz, ana babaya i itaatsiz,, nankör, murdar, şefkatsiz,
imansız, iftiracı, nefsine mağlup, azgın, iyilik düşmanı, hain, inatçı,
kibirli, zevki Allah'tan ziyade seven, takva suretini gösterip, onun kuvvetini
inkar edenlerdir"(178). Pavlos’un bu ifadesine bir de Hz. Isa’nın şu
ifadesini eklediğimiz zaman Hristiyanlığın insanlara bakış açısını tam olarak tesbit
elmiş oluruz. Hz. Isa İncillerde şöyle söylemektedir : "Benden evvel
176) Kitab-ı Mukaddes, Romalılara Mektup, 1:
29-32
177) Kitab-ı Mukaddes, Titus'a Mektup, 1; 10-15
178) Kİtab-ı Mukaddes, Timoteos'a H. Mektup,
3:1-5
217
gelenlerin
hepsi haydut ve hırsızdır"(179). Pavlos'un dediklerine paralel olarak
İncillerde Hz. Isa'ya nisbet edilen bu sözler, herşeyi açığa çıkarmaktadır.
Şimdi
insafla sormak lazımdır: Kadınlan, ellerinde hiçbir delil olmadığı halde
cadılıkla suçlayıp ateşte yakan, ruh ve akıl hastalannı, vücutlarına cin
girdiği düşüncesi ile asırlarca sopa ile tedavi etmeye çalışan, kiliseye karşı
geldikleri iddiası ile bazı masum insanları
engizisyon mahkemelerinde sorgusuz sualsiz ölüme mahkum eden bu dinin,
yukarda aktarıları pasajları gördükten
sonra sevgi, bağış ve şefkat dini olduğunu söylemek mümkün olabilir mi?
Batılı
bazı araştırmacılar, İncillerde ve Kitab-ı Mukaddes'in diğer bölümlerinde
ekilmiş bulunan bu kin ve nefret tohumlannı görmezlikten gelerek eserlerinde
Hristiyanlar ve Hz. Isa hakkında masum sevgi ve şefkat hikayelerine yer
vermektedirler. Onlara göre Hz. Isa bir psikiyatristtir, o sevgi ve şefkat
sembolüdür. Bütün insanları anne sevgisi
ile sevmektedir. O, Bütün Hristiyan- lara anne sevgisi ile sevmeyi, karşılıksız
olarak sevmeyi öğretmiştir. Çocuklar anne ve babadan ne kadar nefret ederlerse
etsinler, anne ve babanın çocuklara karşı sevgisi nasıl azalmıyorsa, Hz.
Isa'nın da insanlara karşı olan sevgisi
aynı şekilde azalmıyormuş(180). Dolayısı ile bütün Hristiyanlar da Hz. Isa'nın
bu karşılıksız sevgisi gibi bir sevgiye sahip imişler. Emest. M. Ligon,
Hristiyan ahlâkına yerleştiğini ve Hristiyan şahsiyetini oluşturduğunu iddia
ettiği bu psikolojiye şöyle bir misal vermektedir:
" Hristiyan bir ailenin çocuğu olan Bradley, zaman zaman annesine yardım ettiği
için, yapmış olduğu yardımların karşılığını istemek üzere sabah kahvaltısı için
sofraya oturunca, annesinin tabağına,katlanmış bir kağıt parçası koyar. Annesi
sofraya gelip oturunca kağıdı alır ve okur. Pusulada şunlar yazılıdır: ■ ı
,
Annenin Bradley'e olan borcu için : . •
Siparişleri
getirdiği için 0.25 dolar ■ .
179) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna. 10 : 8-9
180) Archic J. Bahiri, The WorlcTs Living
Religions, New York, 1964, p. 258
218
— - LI^-JIUILLILU
. IL
Müzik dcrsi aldığı için 0.10 " "
Ekstralar için 0.10 " "
Toplam 0.55
dolar
■ ■ ■ \ ■ ■
Kağıttaki
yazıyı okuyan anne hiçbir şey söylemez. Ancak öğle yemeğinde anne, oğlu
Bradley’in tabağına 0.55 dolarla beraber bir pusula bırakır. Bu defa pusulada
annenin şöyle bir listesi yer almaktadır:
Bradley'in
anneye borcu için :
İyi halinden dolayı . 0.00 dolar
Uzun süren kızıl hastalığı esnasında ona
baktığı için 0.00 ’’ ”
; Elbise,
ayakkabı, eldiven ve oyuncaklar İçin 0.00 " ’’
Ona hazırladığı yiyecekler ve odası için 0.00 ”
"
Toplam
olarak Bradley’in anneye borcu 0.00 dolar
Pusulayı
okuyan Bradley ağlayarak annesinin boynuna sarılır ve "Elli beş senti geri
al ve bana sevgini ver" diyerek ona yalvanr(181). Yazar Emest Ligon’a göre
Hristiyan şahsiyetinin Bradley Örneğinde görülen böyle bir sevgi üzerine
kurulmasında Hz. Isa'nın sunmuş olduğu sevgi mesajının büyük bir katkısı
vardır. Herhalde yazar İncilleri hiç okumamış, Yeni Ahit sayfalarında
imansızlarla birlikte günahkârların da öldürülmeleri gerektiğini belirten
satırları hiç görmemiştir. Özellikle Hz.İsa’mn annesine, "anne" diye
hitabetmeyip, "Kadın, benden sana ne!" diyerek yaptığı hakaretlere
hiç şahit olmamıştır. Hristiyanlığı propaganda amacı ile yazılmış olan eserlerde yer aları Hristiyanlıktaki sevgi, Hz. İsa'daki sevgi ve
şefkat hikayelerini okuduğumuz zaman sanki bu eserlerin İncillerde takdim
edilen Hz. İsa ve Hristiyanlıktan
181) Emest
M. Ligon, The Psychology of the Christian Personalîty, New York, 1946, p. 51-52
219
başka
bir İsa ve Hristiyanlıktan bahsettiklerini sanmaya başlıyoruz. Nerede Emest
Lİgon'un bahsettiği sevgi ve şefkat timsali Hristiyanhk? Bugün elde mevcut
İncillerdeki Hristiyanlık, maddeci, sevgisiz, kin ve nefret duyguları ile dopdolu bir Hristiyanlıktır.
Hristiyan
yazarlar tarafından sürekli olarak tekrarlanan ve her vesile ile ömek diye
gösterilen "Biri bir yanağına vurursa ona karşılık verme, sen öbür
yanağını da çevir" mealindeki Hz.İsa’ya atfedilen sözün, sosyolojik ve
psikolojik yönlerden tahlilini yapmak gerekir. Bu ifadeyi psikolojik yönden ele
alırsak bu sözün insanlara kendilerini savunmama, kim ne yaparsa yapsın
karşılık vermemek sureti ile kendini ezdirme, hatta yok olma duygusunu
aşıladığını görürüz. Eğer bir toplumda zalimler, insanların mâllarını haksız
yere gasbedenler, insanlara eziyet edenler hiç karşılık görmeyip her
istediklerini istedikleri zaman yapabilirlerse, yaptıklarına hiç ceza verilmez
ve yaptıkları sürekli olarak yanlarında kâr kalırsa elbette bu çeşit hareketler
yaygınlaşır, sonunda toplumda huzur ve sükun kalmaz. Haksızlığın ve zulmün ceza
görmediği bir cemiyetin ayakta durması ve varlığını sürdürmesi imkan- . sızdır.
İncillere göre Hz. İsa, zina ve hırsızlık gibi suçları işleyenleri dahi cezalandırmamak
eğilimindedir(182). Böyle olunca hukukî kurallann hiç uygulanmadığı, zalimlerin
serbestçe zulmettiği ve mazlumlann haklannı aramadıkları bir cemiyet ayakta kalabilir mi?
Yukanda
aktardığımız Hz. İsa’nın sözleri, haksızlığa ve zulme uğrayan insanlarda
pısırıklık, miskinlik ve tam teslimiyet fikrini aşılamakta, insanları
kaderciliğe doğru sürüklemektedir. İnciller, Hinduzmin, kast sisteminde alt
tabakalardaki insanlara aşıladığı kaderci ve teslimiyetçi zihniyetin aynısını,
işçilere ve kölelere aşılamaya çalışmaktadır. Hz. İsa’ya nisbet edilen şu
sözden başka nasıl bir ma’na çıkarılabilir? "Ben size diyorum ki kötüye
karşı direnmeyin, sağ yanağınıza bir tokat atana Öbürünü de çevirin. Size karşı
182) Kitab-ı
Mukaddes, Yuhanna, 8 : 1-11
220
davacı
olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye
zorlayanla iki bin adım yürüyün." (183)
İncillere
göre Hz. İsa verdiği misallerin çoğunda kölelik motifini kullanmakta ve
köleliği razı olunması gereken bir kader gibi takdim etmektedir. Hz.İsa,
insanın Allah’a itaatini, kölenin efendisine itaati ile sürekli olarak mukayese
etmektedir. Onun köleliğe bakışı şu sözlerinde açıkça görülebilir: "Hangi
birinizin çift süren, ya da çobanlık eden bir kölesi olur da, tarladan
dönüşünde ona, 'çabuk gel, sofraya otur’ der. Tersine ona, 'yemeğimi hazırla,
kuşağını bağla ve ben yeyip içerken bana hizmet et. Ondan sonra da sen yeyip
içersin' demez mi?.. Kendisine verdiği buyrukları yerine getirdi, diye köleye
teşekkür eder mi hiç?"(l 84) Hz. Isa'nın İncillerde verdiği misallerdeki
köleliğe bakışı bu tarzdadır. İncillere göre Hz. İsa, kölelerin herhangi bir
hakka sahip olduklarım kabul etmemektedir. Ona göre kölelerin vazifesi her
halükârda efendilerine hizmet etmektir, onların efendilerine karşı hiçbir hakları yoktur.
Hz.
İsa'nın İncillerde geçen teslimiyetçi, kaderci ve tam. itaat esasına - dayanan
kölelik anlayışına, Yeni Ahidin diğer kitaplarında da rastlamaktayız. Bu
kitaplarda köleliğin mahiyeti daha net olarak görülür. Bilhassa Pavlos’un
mektuplannda köleliğin bir kader olduğu, onun bütün vecibelerinin yerine
getirilmesinin gerekli olduğu tekrar tekrar anlatılır. Pavlos bu konuda şunları söylemektedir: " Boyunduruk altında olan kulların hepsi kendi efendilerini tam
hürmete layık saysınlar^ ta ki Allah'ın ismine ve talime küfrolunmasm ve iman
etmiş efendileri olanlar, kardeş oldukları için onları hor görmesinler, fakat
daha ziyade hizmet etsinler, çünkü bu hizmetten istifade edenler iman eyliyen
sevgililerdir" (185).
Pavlos
gibi Petruş da, yazdığı risalelerinde kölelerin efendilerine kayıtsız şartsız
itaat etmelerini şu şekilde emretmektedir: "Ey hizmetçiler!
Efendilerinize, yalnız iyilere ve mülayimlere değil, fakat ters huylu olanlara
da tam korku ile itaat edin. Çünkü eğer biri
haksız yere elem çekerek Allah'a karşı
183) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6 : 39-41
184) Kİtab-ı Mukaddes, Luka, 12 :42-44
185) Kitab-ı Mukaddes, Timoteos'a I. Mektup,
6:1-2
221
ili-4-l^.. —
.,-..JlIi.,-^J...^ı- ı --.ı—>*'
- —- -
—H— - ı
vicdandan
ötürü hüzünle dayanırsa bu makbuldür... İyilik işleyerek elem çekip
sabrederseniz, Allah nezdinde bu makbuldür"(186).
Gerek
Petrus'un ve gerekse Pavlos'un mektuplarındaki bu sözler daha çok köle sahibi
zenginlerle üst tabakadan insanların işlerini kolaylaştırmak için kaleme
alınmış olmalıdır. Biz, M.S. birinci ve ikinci yüzyıllarda Hristiyanlığm daha
çok fakir, işçi ve köleler arasında yayıldığını, zenginlerin ve nüfuzlu
insanların bu dine pek rağbet etmediklerini, zengin ve üst tabakadan insanların
bu dine üçüncü asırdan itibaren girmeye başladıklarını biliyoruz. Böyle olunca
biraz önce aktarmış olduğumuz pasajların M.S. birinci veya ikinci asırda
yazılmış olması uzak bir ihtimaldir. Bu pasajlar muhtemelen üçüncü asırdan
itibaren Hristiyanlığa girmeye başlayan zenginlerin ve köle sahibi kişilerin
işlerini kolaylaştırmak üzere başka yazarlar tarafından kaleme alınmış ve
bunlar Petrus ve Pavlos'un ifadeleri imiş gibi onların risalelerine
sokulmuştur.
imparator
Kostantiriin dördüncü yüzyılın birinci yansında Hristiyanlığı kabul etmesi,
imparatorlukta gitgide çoğaları Hristiyan
nüfusun, kendisine bu din kanalı ile bağlanmasını sağlamak ve böylece tahtını
sağlama almak gayesini taşıyordu. Kostantin, Hiristiyanlık vasıtası ile bir
yandan imparatorlukta dinî bir birlik sağlamayı hedef ediniıken, öbür yandan
topladığı konsiller vasıtası ile o sırada Hristiyanlann ellerinde bulunan bütün
İncilleri ve Risaleleri İmha ettirmiş, bu kitaplardan sadece şu anda
Hristiyanlann ellerinde mevcut olan kitapları yeniden yazdırtmıştır. Ancak onlann da
asıllannı imha ettirmiştir. Kanunî kabul edilerek yeni nüshaları kaleme alman
bu eserlerin yeni yazmalarına devlet adamlanna, hükümetlere itaat fikrini ilâve
ettirterek kendi yönetimine bu yolla destek sağlama cihetine gitmiştir. Bu
ilâvelerin en canlı örneği Pavlos’un Titus’a yazdığı mektupta görülmektedir. Bu
mektupta şöyle bir ifadeye rastgelmekteyiz: "Reislere ve hükümetlere tabi
olmayı, İtaat etmeyi ... onlara ihtar et"(187). Bu ifadenin, birinci
asırda hükümetin ve reislerin zulüm ve işkencesi altında inleyen ve sonunda
öldürülen Pavlos tarafından söylenmiş olması imkânsızdır. Eğer o dönemde
Pavlos, Hristiyan müminleri
186) Kilab-ı Mukaddes, Petrus'un I. Mektubu, 2:
18-20
187) Kitab-ı Mukaddes, Titus’a Mektup, 3 : 1-2
222
JILjlLLk.il.
.Ll.L. j il i4 J..,„ „i... I
i„
mevcut
hükümete itaat etmeye çağırmış olsa idi, hükümet onu elbette öldürtmez, aksine
korurdu. Pavlos bu sözleri söylemiş olsaydı Roma yönetimi tarafından baştacı
edilirdi. Kostantin ve daha sonra gelen İmparatorlar özellikle bu vb. İfadeleri
Yeni Ahidin kanonizasyönunu müteakip bu kitapta yer aları eserlerin yeniden yazılması sırasında bunlara
ilâve ettirmiş olmalıdırlar.
Bugün
elde mevcut olan en eski Yeni Ahit
yazmasının, M.S. dördüncü yüzyılın ortalarında yazılmış olan bir yazmadan kopya edildiği söylenen bir
yazma olduğunu daha önce belirtmiştik. Katnunî kabul edilen kitapların dahi bu
tarihten Önce yazılmış olan bütün
nüshaları yok edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. Bugün sahih olduğu kabul
edilen kitapların İlk nüshalarında yukarda aktarmış olduğumuz pasajlar
muhtemelen mevcut değildi. Bunlar bu kitaplara eklendikten sonra, yapıları bu ilâvelerin anlaşılmaması için daha önce
yazılmış olan bütün nüshalar devlet eli
ile kasden yok edilmişlerdir. !
Hristiyanların,
Hristiyan olmayan milletler üzerinde devamlı olarak hakimiyet kurmaya
çalışmaları ve bu milletlerin en meşru haklarım dahi gasbetmeyi olağan
saymalarının temelinde İncillerde ye Risalelerde geçen bu pasajlann büyük
tesiri vardır. Hristiyan mentalitesînde Hristiyan olmayanlann hiçbir hakları.
yoktur, onlar Hristiyanlann köleleri mesabesindedirler. Hz.lsa'ya nisbet
edilerek İncillere alman pasajlarda belirtildiği gibi, köle itaat etti diye ona
teşekkür edilmez. Hristiyan olmayan milletler ve devletler, Hristi yani arla
yaptıkları anlaşmalara ne kadar
riayetkâr olurlarsa olsunlar onlara teşekkür dahi gerekmez, zaten onlar böyle
yapmak zorundadırlar. Sonradan Hiristiyanlığı benimseyen milletler ve devletler
de daha önce Hristiyan olmuş devletlerin köleleri olmak durumundadırlar. Bunlar
Hristiyan olmakla kölelik statüsünden hemen çıkamazlar. Dolayısı ile efendi
durumunda olan devletler, yeni
Hristiyan olmuş bu devletleri kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri gibi
kullanabilirler. Yeni Hristiyan olmuş bir devletin veya milletin ortaya çıkarak
" Biz de Hristiyanız, eşitlik istiyoruz" demeye hakkı dahi yoktur. Bu
yeni Hristiyan olmuş devletlerin görevi,
213
efendilerine
itaat ve onların söylediklerine bir köle zihniyeti İle harfiyyen riayettir.
Hristiyan
misyonerlerinin Hristiyanlaştırdıkları yerlerde kuruları kiliselerin işleyiş tarzı konusunda
Hristiyan dünyasında ihtilaflar çıkmış; yeni Hris- tiy anlığı kabul edenler,
merkezî kilise otoritesine tam olarak tabi olmayan mahallî kiliselerin
kurulmasını ve bu şekilde faaliyet gösterilmesini isterleıken, bazıları mahallî
kiliselerin tehlikelerine işaret ederek bunlara tam bir serbestlik verilmesinin
doğru olmayacağını, bunların ne olursa olsun merkezî bir otorite tarafından
denetlenmesinin daha uygun olacağını söylemişlerdi^ 18 8). Bu merkezî otoriteyi
tesis etme fikrinin temelinde ise sömürgeci, köle kullanıcı, ve başkalarının
haklarını gasbetmeyi meşru gören ve gösteren Yeni Ahit mantığı vardır.
İnciller
iyice incelendiği zaman Hristiyanlığın bir taraftan cihanşümul bir din olduğunu
gösteren ifadeler görülürken, öbür taraftan onun sadece İsrail ırkına tahsis
edilmiş bir din olduğunu gösteren ibarelere de rastgelmekteyiz. Bu ibarelerde
İsrail ırkı yüceltilmekte, diğer ırklar ise aşağılanmaktadır.
Hristiyanlar,
Yahudilerin kutsal kitabı "Tanah"ı, Eski Ahit adı ile kabul
ettiklerinden, Tanahta geçen bütün ırkçı ifadeleri aynen benimserler. Başta
Tevrat olmak üzere Tanahta yer aları diğer
kitaplann tamamı, ırkçı ve siyonist fikirlerle doludurlar. Diğer ırklar bu
kitaplarda ikinci sınıf insanlar olarak tarif edilirler. İşte Eski Ahide
paralel olarak Yeni Ahidde, özellikle İncillerde aynı anlayış ve zihniyet devam
etmektedir. İncillere göre Hz. İsa, kendisi bir Israilli Yahudi olarak Israilli
olmayanları köpeklerle eşit tutmaktadır. İsrail ırkının üstünlüğünü ve kendi
davetinin sadece İsrail oğullarına tahsis edilmiş olduğunu gösteren şu pasaj
konuyu açık bir şekilde ortaya koymaktadır: "Isa oradan çıkıp Sur ve Sayda
taraflanna çekildi, işte Kenanlı bir kadın o sınırlardan geldi ve '
188) T.S.
Eliot, The İdea of a Christian Society, London,MCMLXII, p,51-52
224
'Ya rab
bana merhamet eyle, sen ey Davud oğlu! Kızım çok kötü bir halde cine
tutulmuştur’ diye bağırdı, fakat İsa ona bir söz cevap vermedi. Şakirtleri
gelip ’ Onu uzaklaştır, çünkü arkamızdan bağırıyor ' diyerek ona yalvardılar.
İsa cevap verip dedi: ’ Ben İsrail evinin kaybolmuş koymalarından başkasına
gön- deril-medim.' Fakat kadın geldi ve ' Ya rab, bana yardım et!1
diye ona tapındı. İsa cevap verip dedi: 'Çocukların ekmeğini alıp onu köpeklere
atmak iyi değildir.' Fakat kadın dedi: ' Evet ya rab, zira köpekler de
efendilerinin sofrasından düşen kırıntılardan yerler" (189). Hz. İsa'ya
nisbet edilen bu ifadeye göre İsrail halkı, yani Yahudİler koyundurlar, İsrail
ırkından olmayanların hepsi köpektirler dolayısı ile Kenanlı kadın da köpektir.
İnciller İsrail ırkından olmayanları sadece köpeğe benzetmez, bazen de onları domuza benzetirler. Matta İncilinde bu konuda
şöyle söylenmektedir: "Mukaddes olanı köpeklere vermeyin ve incilerinizi
domuzların önüne atmayın; ki. onları ayakları altında çiğnemesinler" (190).
Yukarda
nakledilen birinci pasaja göre cin çıkarmakla ün yapmış olan Hz.İsa, yolda yürürken kızı cinlere tutulmuş
olan Kenanlı bir kadınla karşılaşıyor,
kadın ondan kızını cinlerden kurtarmasını isteyince Hz. İsa ona, "Ben
sadece İsrail evinin kaybolmuş koyunlanna gönderildim" diye cevap veriyor.
Yani kadın ona geliyor, davetine inandığını, mucizelerini tasdik ettiğini
belirterek kızı için kendisinden yardım istiyor, onu cinlerden kurtarmasını
istiyor. Hz. İsa ise yardım teklifini reddediyor, dolayısı ile kadının
kendisine iman etmesini de kabul etmemiş oluyor, görevinin sadece İsrail
kavmine mahsus olduğunu, başka kavimlerden insanlarla ilgilenemiyeceğini ifade ediyor.
Bu nasıl bir vahiydir ki, belli bir ırktan olanlara sunuluyor, başka ırktan
olanlara sunulamıyor? Yoksa Allah "Şu ırkın insanlarına yardım et, onları imana davet et, şu ve şu ırkın insanlarını
imana davet etme "mİ buyuruyor? Kadının yardım istemedeki ısrarı üzerine
Hz. İsa'nın ona vermiş olduğu ikinci cevabı çok daha entresandır. O, ikinci
cevabında şöyle söylüyor:. "Sofradaki çocuklann ekmeğini alıp köpeklere
atmak caiz değildir". Bu hasıl bir tebliğ anlayışıdır? O, kendisine iman
etmiş birine "Sen köpeksin" diye nasıl söyleyebiliyor? "Şayet
sana yardım eder, kızını iyileştirirsem Yahudi kavminin
189) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 15 :21-27 ;
Markos, 7 :24-30
190) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 7 : 6-8
225
hakkı olan bir şeyi sana vermiş ve Yahudi kavmine haksızlık
etmiş olurum" şeklinde konuşan bir kişi, nasıl ilâhlık mertebelerine
çıkarılıyor? Bunu anlamak mümkün değildir. İnsan suretinde yer yüzünde tecelli
etmiş olan bir ilâh, yarattığı kulları arasında ayınm.yapıp kendisine iman eden bir
kuluna "Sen köpeksin, sana yardım edemem" diye hitabedebilir mi?
Burada
akla başka bir husus daha gelmektedir. İncillerde yer aları bu pasajdaki teşbihte bir hata olmalıdır.
İsrail ırkından olmayan birine yardım
* * ?
edilmesini, sofrada oturan Yahudi çocuklarının ekmeklerinin alınıp
köpeklere atılmasına benzetilmesinde teşbih kuralları açısından hata vardır.
Sofrada oturan çocukların ekmeklerinin alınıp köpeklere verilmesi halinde
çocukların ekmekleri eksilir ve onlar aç kalabilir. Ama Kenanlı kadının kızının
tedavi edilmesi halinde, Yahudi çocuklarına sunuları davette bir eksilme ve onların zarara
uğraması söz konusu olamaz, İnciller Hz.Isa’ya böyle söylettirdiklerine göre,
acaba Hz. İsa’nın .Kenanlı kadının kızını tedavi etmesi halinde davet ve tebliğ
enerjisinin bir kısmı eksilecek miydi? O kızı tedavi edince Yahudi çocuklarını
tedavi etmez hale mİ gelecekti? Yoksa onun bir tedavi kontenjanı vardı da kız
çocuğunu tedavi etmesi halinde bu kontenjan mı doluyordu? İncillerin
naklettiğine göre sonunda Hz. İsa, yine bu kızı tedavi etmiş olduğuna göre,
Sofradaki çocukların ekmeğini köpeklere atmış olmuyor mu? Bu, kendi mantığına
göre bir suç değil mi?
Hz.
İsa'nın Kenanlı kadına vermiş olduğu ikinci cevaptan sonra kadının ona söylemiş
olduğu söz de çok önemlidir. İnciller, kadına "Köpekler de efendilerinin
sofralarından düşen kırın uları yerler"
dedirtmek sureti ile Yahudi ırkının üstünlüğünün herkes tarafından kabul
edilmesinin gerekli olduğunu zımnen empoze etmektedirler. Bu cevaba göre,
Yahudi olmayanlar tıpkı bu kadın gibi Yahudiler karşısında ikinci sınıf
insanlar olduklarını kabul etmelidirler. Bu durum onların kaderidir ve onlar
kaderlerine razı olmalıdırlar. Böylece Yahudi asıllı olmayan Hristiyanlar,
Yahudi ırkının üstünlüğünü otomatik olarak kabul etmeli ve buna itiraz
etmemelidirler. Günümüzde hemen hemen bütün Hristiyan dünyasının İsrail
devletine kayıtsız şartsız destek vermesinin temelinde yatan esas faktör
İncillerde sunuları bu fikirdir.
226
Geçmişte
vuku' bulduğu iddia edilen Yahudilere yönelik katliamlannın büyük çoğunluğu,
Yahudi yazarlar tarafından ortaya atılmış abartmalı haberlerdir. Filhakika orta
çağlarda zaman zaman Hristiyan devletlerin Yahudilere yönelik katliamlar
yaptıkları ve Yahudilere zulüm ve işkenceler yaptıkları güvenilir kaynaklarda
müşahede edilmektedir. Ancak bu haberler, günümüzde ana kaynaklarda
bulunanlardan çok daha mübalağalı şekilde abartılarak yazılmaktadır. Bu
abartmalı haberlerin arkasında gizli bir niyet vardır* o da bütün dünyaya
Yahudi ırkını sürekli zulüm gören, mazlum ve himayeye mazhar bir ırk olarak
göstermek, diğer milletlerin merhamet duygularını istismar ederek Yahudilere
sempati duyulmasını sağlamaktır. İkinci dünya savaşından bu yana bütün dünyada
Sinema, tiyatro, radyo, televizyon, gazete, dergi, mecmua vb. bütün basın ve
yayın organlarında yürütülmekte olan Yahudilere
acındırma, onların düşmanlarına kin duydurtma programlarının esas gayesi işte
budur.
İncillere
göre kendisi ırkçı bir mantıkla hareket eden Ve konuşan Hz.İsa, öğrencilerine
de aynı mantık çerçevesinde hareket etmelerini emretmiş ve Yahudi ırkından
olmayanları tedavi etmemelerini, onlara
vaaz etmemelerini tenbih etmiştir. Hz. İsa, irşada gönderdiği Öğrencilerine
şöyle hitabetmektedir. Milletler yoluna gitmeyin ve Samiriyelilerin
şehirlerinden hiçbirine girmeyin; fakat daha ziyade İsrail evinin kaybolmuş
koyunlanna gidin"(191). Kendisi, başka milletlerden insanları İmana davet
etmeyen Hz.İsa, Havarilerden de aynı istikamette hareket etmelerini
İstemektedir.
Yukardaki
paragrafa göre Hz. İsa, ırkçılıkta o kadar ileri gitmektedir ki,
kavmiyetçilikten kabileciliğe dönerek, davetinden Yahudi ırkından olan Samiriyelileri dahi mahrum bırakmakta;
Havarilere, Samiriyelilcre gitmemelerini, onların hiçbir şehirlerine
uğramamalarını, sadece ve sadece halis Yahudilere hizmet vermelerini
emretmektedir.
Yahudi
kavmiyetçiliğinde bütün Yahudiler aynı derecede eşit mütaala edilmezler, bunlar
kısım kısımdır ve hepsi aynı seviyede değildir. En üst mertebede Harun soyundan
gelen Levililer, en alt seviyede ise Samiriyeliler
f ■
191) Kitab-ı
Mukaddes, Matta, 10 : 5-6
227
yer
almaktadırlar. Şamiliydiler tarih boyunca kardeşleri olan diğer Yahudi kabileleri tarafından sürekli
olarak horlanmışlar ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşlerdir. İşte Hz,
İsa, bu Yahudi geleneğini olduğu gibi devam ettirerek Havarilerden, onları İncile imana davet etmemelerini istemiştir.
Samiriyeliler
meselesi İncillerde çok karışık bir şekilde takdim edilmiştir, Yukarıda
Matta'dan aktarıları pasaja göre onlar
tebliğe layık olmayan ikinci sınıf Yahudİlerdir, ne Hz. İsa ve ne de Havariler
onları imana davet etmemişlerdir. Fakat
Luka İnciline göre durum daha farklıdır. Luka'ya göre Hz, İsa, öğrencilerini
Samiriyelilere göndermiş ve kendisi de onlann köylerine uğramak istemiştir. Bu
İncilde olay şöyle takdim edilmektedir: "Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa
kararlı adımlarla Kudüs'e doğru yola çıktı. Kendi önünden haberciler gönderdi.
Bunlar kendisi için hazırlık yapmak üzere gidip Samiriyelilere ait bir köye
girdiler, ama Samiriyeliler Kudüs'e gitmekte olan İsa'yı kabul etmediler"(192). Burada
Matta ile Luka İncilleri arasında açık bir çelişki görülmektedir. Matta'ya göre
Hz.İsa öğrencilerine, "Samiriyelilerin şehirlerine girmeyin, onları imana davet etmeyin" defken, Luka'ya
göre onun öğrencileri Samiriyelilerin köylerine gitmekte ve köylülere Hz.
İsa'nın oraya geleceğini haber vermektedirler, ancak Samiriyeliler Hz. İsa’yı
kabul etmemektedirler.
Samiriyeliler
konusunda diğer İncillerden farklı bilgiler veren Luka'ya göre Hz. İsa, yasa
uzmanı bir kişiye Samiriyelilerden birinin yapmış olduğu iyiliği örnek olarak
gÖstermiştir(193). Yine bu İncilde Hz. İsa'mn, Kudüs'e giderken yolda bir
Samiriyeli cüzzamlıyı tedavi ettiği haber verilmektedir^).
Yuhanna
İncilinde Samiriyelilerle ilgili olarak birbirleri ile çelişkili haberler
verilmektedir. Yuhanna İncilinin dördüncü babında Hz.İsa'nın, Galile (Celile)ye
giderken Samiriye'den geçmesi gerektiği ve onun Samiriye’nin Sihar şehrine
uğradığı, burada Yakub'un kuyusunun başında su çeken bir kadından su
192) Kitab-ı
Mukaddes, Luka, 9 : 51-53
İ 93) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 10 :25-37
194) Kitab-ı
Mukaddes, Luka, 17 ; 11-16
228
istediği,
ancak kadının ona " Sen Yahudisin, ben ise S amiriydi yim, nasıl olur da
benden su istersin? Çünkü Yahudilerin Samiriyelilerle ilişkileri yoktur"
(195) dediği ifade edilmektedir. Kadının bu ifadesine göre Hz. Isa'nın
Samiriyeli olmadığı anlaşılmaktadır. Aynı Yuhanna İncilinin sekizinci babında
bunun tam tersi iddia edilmekte ve Yahudilerin Hz. İsa'ya, "Sen cin
çarpmış bir Samiriyelİsin"(196) dedikleri ileri sürülmektedir. Yuhanna’ya
göre Hz. Isa, kendisini cinlerin çarpmadığını çeşitli vesilelerle açıkladığı
halde, Samiriyeli olmadığı hakkında hiçbir açıklaması bulunmamaktadır.
Dört
incilin birçok yerinde sanki Hz. Isa, ırkçı bir Siyonist gibi davranan, her
şeyi Yahudiler ve Yahudilik için yapan bir kimse olarak takdim edilmektedir.
Ancak İncillerin son baplarında onun ırkçılıkla hiçbir ilgisinin olmadığı,
öğrencilerini Yahudi olmayan ırklara da göndererek İncili onlara tebliğ ettirdiği
(197) haber verilerek çelişkiye düşülmektedir. Yine bazı İncillere göre o,
Yahudi ırkı İçinde kabilecilik yaparak S amiri yelil ere düşmanlık eden ve onları imana davet etmeyen bir kişi iken, diğçr
İncillere göre o, Samİriyelilerin köylerine öğrencilerini gönderen, onlann
hastalarını tedavi eden bir kimsedir. İncillerin bazı pasajlarına göre o,
Samiriyelileri horlayıp onlara düşmanlık ederken, diğer bazı pasajlarına göre,
iyi Samiriyelilerden örnekler vermektedir. Özellikle Yuhanna İncilinde bîr
bapta o, Samiriyeli olmayan bir Yahudi olarak takdim edilirken, diğer bir bapta
"Cin çarpmış bir Samiriyeli" şeklinde tanıtılmaktadır. Bütün bu
çelişkilerin yer aldığı İnciller, bu teshillerden sonra nasıl vahiy mahsulü,
hatasız ve eksiksiz yazılmış eserler olarak kabul edilebiliyorlar?
195) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 4 : 9
196) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 8 : 48
197) Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze
Dinler Tarihi, İstanbul, 1983, s. 216 ;
Kitab-ı Mukaddes,Markos, 16 :15
229
-JSUİLLİ;^.
Hz.İsa’nm
Sözlerinde Erkeklerin Kendilerini Hadım Etmeye ve Evlenmemeye Teşvik
Edilmeleri: r
' ■ . ’ib
İncillerde
Hz. İsa’nın evlenip evlenmediğine ve kadınlarla İlişkisine dair açık bir bilgi
yoktur. Ancak İncillerde verilen bilgiler bir bütün olarak' ele alınıp
değerlendirilince onun hiç evlenmemiş, olduğu sonucuna vanlabifr-r. Hz. İsa
evlenme ile İlgili olarak Havarilerle konuşurken onlar Hz.İsa’ya " Eğer
erkeğin karısı ile hali bu ise, evlenmek iyi değil" derler. Bunun üzerine
Hz. ha onlara, "Bütün adamlar bu sözü kabul edemez, ancak kendilerine
verilmiş olanlar kabul edebilir. Çünkü anadan doğma hadım vardır, insanlar
tarafından .yapılmış hadım vardır, göklerin melekûtu uğrunda kendilerini hadım
edenler de, vardır. Bunu kabul edebilen kabul etsin "(198). diye cevap vermiştir.
Hz. İsa’mın bu sözlerinde açıkça evlenmemek teşvik edilmekte, evlenmenin bir
ruhsat olduğu işaret edilmektedir. Ayrıca pasajın sonunda evlenmeye karşı istek
duym^ak için göklerin melekûtu uğruna insanın kendi kendini hadım etmesi
öğütlepjjıpk- tedir.
Kilise,
İncillerde geçen, bu vb. ifadelere dayanarak rahiplere evlerime yasağı
koymuştur. Aslında evliliğe karşı tavır koyan ve rahiplere evlerime yasağı
koyan başka dinler de vardır. Manîheizm ve Budizm gibi diriler, Hristiyanlıktan
önce bu yasağı uygulamışlardır. Hristiyanlık, bu fikri muhtemelen Budizmden
almış görünmektedir. ö <
İncillerin
yanı sıra Yeni Ahidin diğer ki taplannda da evlenmemeyi açıkça teşvik eden
pasajlara rastlamaktayız. Pavlos’un, Korintoslulara yazmış olduğu birinci
mektupta geçen şu ifadeler, Hristiyanlığın evlilik müessesesine bakış açısını
açıkça ortaya koymaktadır: " İmdi yazdığımız şeylere gelince: Adam için
kadına dokunmamak iyidir"(199). Pavlös burada erkeklerin kadınlardan uzak
dunnalanm, yani evlenmemelerini tavsiye etmektedir. Q, bu tavsiyeyi sadece
erkeklere yapmakla kalmıyor, kadınlara da aynı şeyi tavsiye
198) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19 :10-12
199) Kitab-ı Mukaddes, Korintoslulara I. Mektup,
7:1
230
ederek
onları evlenmekten menetmeye çalışıyor. "Evlenmemişlere ve dul kadınlara
diyorum: Benim gibi kalsalar onlar için iyidir "(200). Burada Pavlos
evvela kendisinin evlenmemiş olduğunu açıklıyor, sonra hiç evlenmemiş bakire .
kızlarla, evlendikten sonra dul kalmış kadınların kendisi gibi bekâr
kalmalarını, onlann evlenmemelerinin kendileri için daha iyi olacağını izah
ediyor.
Pavlos,
mektuplarında sadece evlenmemeyi' teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda
evlenmenin mahzurlerini de ortaya koyuyor: "Kızlar hakkında, rabden emrim
yoktur, fakat itimada layık olmak için rab tarafından merhamete nail olmuş bir
adam olarak rey veriyorum: İnsanın olduğu gibi kalması iyidir. Kadına bağlı
mısın? çözülmeyi arama. Kadından çözülmüşmüsün? Kadını arama. Fakat eğer
evlenirsen günah etmezsin, eğer bir kız evlenirse günah etmez. Fakat böyle kimselerin
bedende sıkıntısı olacaktır. Ben sizi esirgiyorum. Ey kardeşler! Vakit
kısalmıştır, bundan böyle kanları olanlar
kanları yok gibi... olsunlar...
Evlenmemiş adam, rabbi nasıl hoşnut etsin dîye rabbin şeyleri için kaygı çeker.
Fakat evlenmiş olan adam nasıl kansını hoşnut etsin diye dünya
şeyleri için kaygı çeker... Evlenmemiş olan
kadın ve kız, hem bedence, hem de ruhça mukaddes olsun diye rabbin
şeyleri için kaygı çeker, fakat evlenmiş olan
kadın nasıl kocasını hoşnut etsin diye... kaygı çeker...Kendi kızını
evlendiren iyi eder, evlendirmeyen daha iyi eder"(201).
Pavlos’un
evlenmemeyi teşvik edişi bir yana, onun kadınlara bakış tarzı da çok tuhaftır.
Özellikle dul kalmış kadınlarla ilgili olarak verdiği fetvasında Tİmoteos’a
altmış yaşından aşağı dul kadınları cemaate
kaydetmemesini söylemektedir : ’’ iyi işler için hakkında şehadet olunan, bir
erkeğin karısı olup altmış yaşından aşağı olmayan dul kadın, eğer çocuklar
büyütmüş, eğer misafir kabul etmiş, eğer mukaddeslerin ayaklarını yıkamış, eğer
sıkıntıda olanlara yardım etmiş, eğer her iyi işin ardınca gitmişse kaydolsun.
.Fakat daha genç dul kadınları reddet.
Çünkü Mesih'e muhalif olarak nefsanî heveslerine düştükleri zaman evlenmek
isterler... Bununla beraber evleri gezerek aylak olmayı dâ öğrenirler, ancak
yalnız aylak değil, fakat üzerlerine düşmeyen şeyleri
20Ö) Kitab-ı Mukaddes, Korintoslulara I.
Mektup, 7:8
201) Kitab-ı
Mukaddes, Korintoslulara I. Mektup, 7 : 25-38
231
söyleyerek
başkalarının işlerine karışan boşboğaz olurlar "(202). Hristi yanlıkta
eşlerin ölümü dışında dulluk yoktur. Hristiyanlar boşanmayı kabul etmediklerinden,
bu dinde boşanma yolu ile dulluk söz konusu değildir. Böyle olunca özellikle
kadın için dul kalmak tamamı İle kendi iradesi dışında bir olaydır. Toplumda en
çok himayeye muhtaç olan insanların
başında yetimler ve dul kadınlar geldiği halde, Pavlos’un, dul kadınlar
hakkında aylaklar ve boşboğazlar tabirlerini kullanması, onları tahkir ederek
cemaatin dışına atması, Hristiyanlığın kadın haklanna verdiği değeri açıkça
ortaya koymaktadır.
İncillerde
ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında takdim edilen bu bilgilere göre, insanların
cinsî hayattan uzak durmaları gerekmektedir. Bilhassa Hz. İsa'ya nisbet edilen
sözlere göre, insanlar, cinsî arzulardan kendilerini uzaklaştırıp tam olarak
ibadete yönelebilmek için kendilerini hadım edebilirler. Yaratılıştan
insanlarda var olan cinsî arzuların
kökten yokedilmesi, insan neslinin imha edilmesi sonucunu doğurmaz mı?
İnsanlarda mevcut olan bu gücün, aile
hayatı şeklinde bir düzenleme ve evlilik yolu ile tatmin edilmesi ve bu yolla
insan neslinin devamının sağlanması esas iken, İnciller, erkekleri kadınlardan
uzaklaşmaya ve kendilerini hadım etmeye, kadınları da erkeklerden uzaklaşmaya
teşvik etmektedirler.Tabiî ki bu telkinler, Hristiyan toplumlarda çeşitli
türlerde cisi sapıklıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Hz .İsa'nın Sözlerinde Kadın Hakları ve Boşanma :
Hristiyan
ilim adamları, devamlı olarak kendi dinlerinin kadın haklarını koruduğunu,
kadınları erkeklerle eşit tuttuğunu
ileri sürer dururlar. Ancak İncillerin incelenmesi neticesinde durumun hiç de
onların dediği gibi olmadığı kolayca anlaşılır.
Hrisliyanhktan
Önce ortaya çıkan Yahudilik vb. bazı dinler, erkeklerin kadınları boşamalanna, boşanan erkek ve kadmlann
başkaları İle evlenmelerine izin vermekte idi. Ancak Hristiyanhk, erkeklerin
kadınları boşamalanna
202) Kitab-ı
Mukaddes, Timoteos'a I. Mektup, 5:9-15
232
müsade
etmemekte, boşanma olmaksızın birbirinden ayrıları eşlerin, ayrıldıkları eşleri sağ olduğu
sürece başkaları ile evlenmelerine izin
vermemektedir.
Galile
(Celile)'den ayrılıp Yahudiyeye gelen Hz. İsa'ya Ferrisiler, bir erkeğin
kansını boşayıp boş uyamayacağını sormaları üzerine, Hz. İsa onlara: "Ben
size şunu söyleyeyim: Karısını cinsel ahlâksızlıktan başka bir sebeple boşayıp
başkası ile evlenen, zina etmiş olur. Boşanmış kadınla evlenen de zina etmiş
olur"(203) demiştir, İncillerin naklettiğine göre Hz. İsa, ölüm dışında
erkekle kadının ayrılmasını kabul etmemektedir. Eşler boşanma olmaksızın
birbirlerinden aynlsalar dahi başkaları ile
evlencmezler. Bir kadın geçimsizlik yüzünden kocasından ayrılacak, fakat kocası
sağ olduğu müddetçe bir başkası > ile evlenemeyecek. Bu, kadına bir hak
vermek midir, yoksa kadının hakkını gasbetmek midir? Aslında diğer bazı
dinlerin tek yanlı olarak sadece erkeğe tanıdıkları eşi boşama hakkım Hristiyanlık, erkekle
birlikte kadına da tamsa idi, belki de kadın hakları konusunda söz söylemeye hakkı olabilirdi.
Ancak, Hz, İsa'ya nisbet edilen yukandaki ifadeye göre, başka dinlerde
erkeklere tanınan boşama hakkı, Hristiyanlıkta erkekle birlikte kadına da
tanınmış değil, aksine kadına verilmeyen ve erkekler için mevcut olan bu hak, erkeklerden de geri alınmak sureti
ile diğer'bazı dinlerin sınırlı olarak verdiği boşanma hakkı tamamen ortadan
kaldırılmış olmaktadır. Daha önce kocalannm boşamaları halinde hiç değilse yeniden evlenme hakkına
sahip olan kadın, Hristiyanlığın bu
hükmü ile o hakkından da mahrum bırakılmaktadır. Belki ortada bir kadın erkek
eşitliği söz konusu olabilir, ancak bu eşitlik, kadına boşama hakkı verilerek
kadını erkeğin seviyesine getirerek değil aksine, erkeğin elinde olan boşanma hakkını elinden alarak onu kadının
seviyesine İndirmek sureti ile olmuştur. Yani eşitlik pozitif yönde değil,
aksine negatif yönde gerçekleşmiştir. Hristiyanlıktaki bu uygulama, bir hak
verme değil, aksine tek taraflı olarak verilmiş olan bir haktan herkesi tamamı ile mahrum
etmektir. Bu kadın erkek eşitliği, olsa olsa boşanamama eşitliği olabilir. Bu
bir hak alma eşitliği değil, haksızlıkta eşitliktir. Hristiyanların yaptıkları
şey, hayatının başında bir hata yaparak kendine uygun olmayan bir eşle evlenen
kişiye, bu hatasının cezasını bir ömür boyu çektirmek, onu zorla, sevmediği ve
nefret ettiği biri ile yaşamaya zorlamaktır.
203) Kîtab-ı
Mukaddes, Matta, 19:8-9
233
Hz. İsa'nın Sözlerinde Servet Düşmanlığı ve
Tembellik :
İncillere
Göre Hz. İsa, insanları çalışmaktan alıkoymakta ve onlara geleceklerini
düşünmemelerini emretmektedir. Matta'ya göre o, insanlara bu konuda şöyle
söylüyor: "Size diyorum: Ne yiyeceksiniz, yahut ne içeceksiniz diye
hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için kaygı çekmeyin "(204)
Bu sözleri ile Hz. tsa’nın, insanları, dünyaya aşın meyletmekten alıkoymaya
çalıştığı düşünülebilir, âma onun bu sözleri ile gayesi dünya malına aşın
tamahı terkettirmek değil, doğrudan doğruya dünyayı terkettirmek, miskinliği ve
tembelliği teşvik etmektir. Çünkü Hz. İsa, başka bir konuşmasında hedefini tam
olarak açıklamak suretiyle insanları, hayvanlar ve kuşlar gibi hiç çalışmadan
yaşamaya, kiler ve ambarlarını doldurmamaya çağırmaktadır: " İsa
şakirtlerine dedi: Ne yiyeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye
bedeniniz için kaygı çekmeyin. Çünkü hayat yiyecekten ve .beden giyecekten daha
üstündür. Kargalara bakın, onlar ne ekerler, ne de biçerler,, ne kilerleri ve
ne de ambarları var, Allah onları besler, sizler kuşlardan ne kadar daha
değerlisiniz? "(205). Bu sözleri ile o, insanlara "Çalışmayın,
tarlalarınızı ekmeyin, ekinleri kiler ve ambarlara doldurmayın, tembel tembel
oturun, korkmayın Allah size rızkınızı verecektir" demek istemektedir.
Bir
lokma bir hırka felsefesinin temeli İncillerdeki Hz. İsa'nın bu sözlerine
dayanmaktadır. İnciller, Kaderci, tevekkülcü, dünyadan tamamı ile el etek
çekmeye dayalı bir görüşü insanlara telkin etmektedirler. Hristiyanhğa göre
dünya için çalışmak, mal mülk sahibi olmak kâmil insan olmaya engeldir. Bu
konuda Hz. İsa şöyle söylüyor: Eğer kâmil olmak istersen git, neyin varsa sat
ve fakirlere ver, göklerde hâzinen olacaktır ve gel, benim ardımca yürü
"(206). Hz. İsa zenginlik hakkında şonları
söylemektedir: " Yine size derim : Devenin iğne deliğinden
geçmesi zengin adamın Allah'ın melekûtuna
204) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6:25
205) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 12:22-24
206) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19:21
234
girmesinden
daha kolaydır" (207). Bu sözleri ile o, zenginler cennete giremez, cennete
girmek isteyenler fakir olsunlar, mallarını mülklerini teıfcetsinler demek
istemektedir. Bir başka konuşmasında Hz. İsa insanlara: Yer yüzünde kendinize
hazineler biriktirmeyin ki, orada güve ve pas yeyip bozar ve orada hırsızlar
delip girerler ve çalarlar. Fakat kendinize gökte hazineler biriktirin ki,
orada ne güve, ne de pas yeyip bozar ve hırsızlar orada ne deler ve ne de
çalarlar" (208). Bu sözlerin ma'nası açıkça "mal mülk biriktirmeyin,
hâzinelerinizi, kiler ve ambarlarınızı doldurmayın, dünya için çalışmayın"
demek değil midir?
Bazı
araştırmacılar, yukarıda nakledilen İncil pasajlarına dayanarak, Hristiyanlığın
başlangıcında özel mülkiyetin olmadığını, Hz. İsa'nın etrafında toplanan ilk
cemaatte ve ondan sonra Kudüs'de meydana gelen Hristiyan cemaatinde özel
mülkiyet yerine, bir çeşit komünist ilkelerin uygulandığı ve ortak mülkiyet esasına
dayanan bir yapının var olduğunu söylemektedirler. E. Renan'a göre Hz. İsa,
Hristiyanlara sürekli olarak ellerinde, avuçlarında ne varsa hepsini satarak
fakirlere dağıtmalannı, dünyada mal biriktirmemelerini telkin etmiş, esas
servetin ahiret serveti olduğunu onlara hatırlatmıştır. Ona göre Hristiyanhk,
iyi edicilerin manastır hayatı yaşamaları
esasına dayanan Yahudi tarikatlerinin izinde yürümekten başka birşey
değildi. Hristiyanlığın taklit ettiği ve Ferrisî ve SadukÜerin kötü gözle
baktıkları bu Yahudi tarikatlerinde komünizmin, ortak mülkiyet gibi bazı
prensipleri görülüyordu(209). A. Toyn- bee'ye göre, komünizmin menşei bu
Yahudi-Hristiyan geleneğe dayanmakta- dır(210). Renan ve Toynbee'ye göre
Marksizmin ve Komünizmin kaynaklarından biri de Kitab-ı Mukaddes olmaktadır.
Kari Marks'ın diyalektik materyalizmi
207) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 19 : 24
208) Kitab-ı Mukaddes, Malla, 6 : 19-20
209) E.Renan, Isa'nın Hayatı, s. 107
210) Amold Toynbee, A Study of History, New
York, 1972, p. 227
235
ile
Hristiyanlığın temel ilkelerinin birbirine zıt görünmesi, komünizmin temelde bu
dine dayanıyor olmasına engel teşkil etmemektedir(211).
Bazı
Hristiyan araştırmacılara göre Kudüs'teki ilk Hristiyan kilisesi, zorunlu
olarak komünist prensipleri uygulamıştır. Bu durumu İlk Hristiyan müelliflerin
eserlerinden anlamak mümkündür(212). Hristiyan Arap müellif Habib Said, bu
konuda şunları söylemektedir:
"Hristiyanlığın İlk dönemlerinde Sosyalizmin izlerini görmek mümkündür.
Sosyalist fikirler, bir dönem, için ilk Hristiyanlarda kendini göstermiştir.
Kitab-ı Mukaddes onlar için' Onlar arasında herşey ortaktı' demektedir.
Hristiyanlığa ilk girenler, dünyayı tamamen terk etmekte, bütün varlıklarını
Resullerin ayaklarına sermekte idiler. Bunlar, kendilerine ortak maldan ne veriliyorsa
onunla iktifa ediyorlardı. Ancak Hristiyanlığın gelişmesi ve Hristiyanlann
sayılarının artması ile birlikte Sosyalist uygulama terkedildi. Bunun
terkedilmesi de iyi oldu. Çünkü bu iş, Resullerin ellerinde böyle devam etse
idi, Hristiyanlar arasında insan tabiatının gereği olarak bir takım
karışıklıklar meydana gelebilecekti. İlk Hristiyan cemaatinde kısa bir süre
uygulanan komünist, ilkeler, daha sonra terkedilmiş ve bu dine girenlere mal ve
mülklerini koruma, miras yolu ile bu mallarını yakınlarına intikal ettirme,
kazandıklarını kendi özel servetlerine katma gibi haklar tanınmıştır
"(213).
Komünizmin
dinlere ve demokrasiye karşı olduğu ve hedefinin her şeyden önce bunları yıkmak olduğunu söyleyen bazı araştırmacılar,
komünizme karşı en etkili silahın Hristiyanlık olduğunu söyleyerek, Allah’a
inanmanın her türlü diktatörlüğün önüne set çektiğini, dolayısı ile
Hristiyanlığın komünizme engel olduğunu ileri sürmcktedirler(214).
Bugün
dünyada cereyan eden olayları incelediğimiz zaman ilk anda anlaşılması çok zor
ve karmaşık hadiselere şahit olmaktayız. Bir tarafta ilk
211) Percy Haitili, War, Communism and the
Christian Faith, London, ? , p.19
212) L. Wm Countryman, The Rich Christian in the
Church of the Early Empire: Contradiclion and Accommodatioris, New York, 1980,
p. 1,69
213) H. Saidî, a.g.c., C.I, s. 107-108
214) T. S. Eliot, a.g.e.,s. 63
236
mutuor -—'■
dönemlerinde
komünizmin bazı ilkelerini uyguladığı halde şimdi komünizme karşı şiddetli bir
mücadele sürdüren Avrupa Hristiyanlığı, öbür tarafta dini afyon olarak kabul
eden komünist gerillalar arasında görülen Hristiyan rahipler. Bu açık çelişkiyi
anlayabilmek için Hristiyanlığm kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddesi iyice tetkik
etmek gerekir. Eski ve Yeni Ahitte, özel ve kamu mülkiyeti ile ilgili olarak
yer aları bölümlerin iyice
araştırılması, başlangıcından itibaren Hiristiyanlık tarihinin iyice tetkik
edilmesi, bugünkü dünya olaylarının perde arkasındaki gerçeklerin anlaşılmasına
yardım edecektir. Bizim inancımıza göre yirminci yüzyılda komünizm ile
Hristiyanlığm çatışması, olayın dışa yansıyan ters bir aksidir. Esas itibariyle
komünizm ile Yahudilik ve Hiristiyanlık arasında temele inen bir irtibat söz
konusudur.
Burada
başka bir noktayı daha belirtmekte fayda vardır. Bazı müellifler tarafından
tarih boyunca süregeldiği ileri sürülen Hristiyan Yahudi çatışması da ekrana
yanlış yansıyan bir görüntü mahiyetindedir. Hristiyan araştırmacı Shailer
Mathews, bu konuda şunları söylemektedir: "Ortada yanlış anlaşıları bir durum vardır. Bu durum, Hristiyanlığm
bütünü ile Yahudiliğe karşı olduğu düşüncesidir, bu düşünce yanlıştır. Çünkü
şöyle Veya böyle Hiristiyanlık, birçok noktada Yahudiliğe bağlı bir
dindir"(215).
Hristiyanlığm,
komünizm ve Yahudilikle çatışması bize göre ters bir yansımadan ibarettir.
Tarih boyunca aralarında pekçok mücadele ve olaylar geçtiği sürekli olarak
tekrar edilmesine rağmen, şu anda dünya Yahudiliğinin merkezi olan İsrail'i, yaptığı en zalimane vahşetlerde
bile Hristiyan batı dünyası bütün gücü ile desteklemektedir. Bugün Hristiy
anlar, niçin İsrail’in yaptığı herşeyi kayıtsız şartsız desteklemektedirler?
Hristiyanlann İsraile kayıtsız şartsız destek vermesini sağlayan en Önemli şey,
her iki tarafın da aynı kutsal kitaba inanmasıdır, Daha önce belirtildiği üzere
Hristiyanlar, Yahudilerin kutsal kitabı Tanah'ı, Eski Ahit adı ile kabul edip
benimsemektedirler, işte bu ortaklık, günümüzde dünya siyasetini
etkilemektedir.
Dünyada
bugün hayretle seyrettiğimiz hadiselerden biri de Doğu Blokunda komünizmin
birdenbire çökmesidir. Bu ani çöküşün arkasında bizim
215) Shailer
Mathews, History of New Testament Times in Palestîne 175 B. C.-170 A. D.,
London,1921, p. 223
237
.^LUtLIUlLü..^ JLİ.İ
lili
göremediğimiz
bazı gerçekler vardır. Halkı Hristiyan olmayan ülkeler, komünizmin boyunduruğu
altından kurtulmak istedikleri zaman, o ülkelerin komünist idarecileri, bu
istekleri yüzbinlerce insanı acımasızca Öldürmek sureti ile zalimce
bastırdıkları halde, halkı Hristiyan olan
ülkeler komünizmden kurtulmak istedikleri zaman, onların bu isteklerine
aynı metodlarla cevap verilmemektedir. Doğu Avrupada halkı Hristiyan olan ülkeler, kolayca komünizmin pençesinden
kurtulmayı başarmışlar ve buralarda hiç kan dökülmemiştir. Vietnam ve Kamboçya
olayları, 1989 yılında komünist Çin’de meydana gelen ayaklanma ve bu
ayaklanmanın onbinlerce insanın ölümü ile sonuçlanması, Afganistan’ın yıllardan
beri komünizmin pençesinden kurtulmak için yaptığı mücadele, Kuzey Kore'nin bir
türlüzGüney Kore ile birleşememesi vb. olaylar, hep gözümüzün Önünde cereyan
eden hadiselerdir. Sovyetler Birliğinde bir yıldan beri başgösteren bağımsızlık
hareketleri içinde, sadece Azerbeycan ve Tacikistan'da meydana gelen
ayaklanmaların en insafsız metodlarla bastırılması, hep yukardaki hükmümüzü
doğrular niteliktedir. Saydığımız bu yerlerdeki insanlann, komünizmden kurtulma
istekleri en zalimane ve en acımasız metodlarla bastırıldığı halde, Doğu
Blokunda yer aları ülkelerde tek bir
kurşun dahi atılmadan, birkaç gösteri ile komünist idareciler tıpış tıpış
görevi terkedip. gitmişlerdir. Müslüman Azerbeycan'ın bağımsızlık isteği,
dünyanın da şahit olduğu şekilde eri gaddar ve zalimane usullerle Sovyetler
Birliği tarafından bastırıldığı halde, aynı isteklerle ayaklanan Baltık
ülkelerine ve özellikle Ermenistan'a bir fiske dahi vurulmayışın arkasındaki
gerçek nedir? Çünkü bu ülkelerin halkları
Hristiyandırlar. Özellikle Ermeniler tarihte ilk Hristiyan olan milletlerden sayıldıkları için Hristiyan
dünyasında ayn bir yere ve öneme sahiptirler. Komünist yönetimler,
Hristiyanlara karşı son derece müşfik davranmaktadırlar. Şayet bu şetkati
göstermeyen bir komünist idareci çıkarsa, onun akibeti Romanya'daki
Çavuşesku'nun akibetine döner.
Yapılacak
ciddi bir araştırma, Marks ve Lenin devrinden itibaren komünizmin, Yahudulikten
ve Hristiyanlıktan İlham aldığını ortaya koyacakur. Dini reddedişinin dışında
komünizm, bazı temel prensiplerini Hristiyanlık ve Yahudilikten almıştır. Bu
hususta daha önce İncillerden vermiş olduğumuz örneklere ilâve olarak Tevrattan
da misaller verebiliriz. Yahudilcrin kutsal
238
kitabı
Tevratta da komünizme temel teşkil edecek hükümler tesbit ediyoruz. Tevrata
göre Hz.Musa Tur-ı Sİnada Allah ile konuşurken Allah (C.C.), Hz. Musa'ya şöyle
seslenmiştir: "Ve yer daimî surette satılmayacaktır; çünkü yer
benimdir"(216).Tevrattâ yer aları bu
hüküm, ortak mülkiyeti emretmekte ve özel mülkiyeti ortadan kaldırmaktadır.
Komünizmin, özel mülkiyeti reddederken ilham kaynağı, muhtemelen Tevratta yer
aları bu hüküm olmuştur. Yahudiliğin
kutsal kitaplarında komünist uygulamalara temel teşkil eden daha başka.pekçok
hükümler vardır. Ayrıca başta Kari Marks olmak üzere komünist teori syenlerin
büyük bir çoğunluğunun Yahudi olması da tesadüf olarak izah edilemez.
Filistin’de İsrail devleti kurulduktan sonra iktidara gelen İsrail İşçi
Partisi, bu ülkede Sovyetler Birliği’ndeki Kolhozlara benzeyen Kibutzları kurmuş ve kısmen komünist bir sistem
uygulamaya çalışmıştır, işçi Partisinin uygulamış olduğu bu sistemden
rahatsızlık duyan pekçok Yahudi göçmen, geldikleri ülkelere geri dönmek için
çaba sarfetmişlerdir. Yahudilerle komünistler, Hristiyanlarla komünistler
daima, üstü örtülü, görülmeyen, gizli bir diyalog içinde olmuşlardır.
İncillerde Sömürü ve Faiz Anlayışı:
İncillerde
hemen hemen her sahada görülen, çelişki ve tutarsızlıklar mal ve mülk konusunda
da görülmektedir. İncillere göre Hz. Isa, bir yandan çalışmamayı, mal ve mülk
edinmemeyi tavsiye ederken, diğer taraftan vaazları esnasında parayı faize
vermenin meşru olduğu ma'nasma gelecek benzetmeler yapmaktadır. Hz. Isa,
benzetmeler esnasında konuşturduğu efendinin ağzından, tam bir kapitalist ve
sömürücü düzen modeli çizmektedir. Matta İncili, 25 :14- 30 da anlatıları bir benzetmede Hz. İsa, öğrencilerine
mallarını kölelerine emanet eden bir adamı ömek olarak göstermekte ve bu adamla
köleleri arasında İ I
geçen
konuşmalardan ders alınmasını istemektedir. Hz. İsa'nın öğrencilerine anlattığı
bu benzetmeye göre, kendisinin semaya alınışı, yolculuğa çıkmak üzere olan bir adamın, kölelerini çağırıp malını
kendilerine emanet etmesine
216) Kitab-ı
Mukaddes, Levilîlcr, 25 : 23
239
benzemektedir.
Hz. İsa'nın örnek olarak gösterdiği bu adam, kölelerinden birine beş talant,
diğerine iki talant, öbürüne ise bir talant vermiştir. Beş talant aları köle ile, İki talant aları köle, paralarını çalıştırarak efendilerinin
dönüşünde aldıkları parayı iki misli olarak geri iade etmişler, ancak, bir
talant aları köle, efendisinin dönüşünde
sadece kendisine verilen bir talantı geri vermiş ve efendisine, "Efendim
senin sert bir adam olduğunu biliyordum, senden korktuğum için aldığım parayı
kaybetmiyeyim diye toprağa gömdüm, şimdi sana olduğu gibi iade ediyorum"
diyerek parayı geri vermiş. İki kölenin aksine parasım Çalıştırmayan bu üçüncü
köleye çok öfkelenen efendi, ona " Kötü ve tembel köle! mademki benim
sert bir adam olduğumu biliyordun, öyleyse benim paramı faizcilere vermeliydin.
Ben de geri gelince onu faizi ile beraber geri alırdım " dedikten sonra,
elinde bir talant olan kölenin elindeki
bir talantının alınıp, elinde on talant olan
köleye verilmesini emretmiştir. Benzetmenin son kısmında mal sahibi
efendinin, bu icraatına gerekçesi de şöyle açıklanmıştır: "Çünkü her kimin
varsa, ona verilecektir ve ona arttırılacaktır; kimin yok ise, elinde olanı
bile alınacaktır.” Hz. İsa, teşbihte örnek aldığı insanı konuştururken,
öğrencilerinin onun söylediklerinden ders almalarını istemektedir. Matta'da
anlatıları bu benzetme biraz değişik bir
biçimde Luka, 19 : 11-26 da aynen anlatılmaktadır. Luka'da paranın, parayı
çalıştırmayan köleden alınıp, çalıştıran köleye verilmesini emreden efendiye,
etraftan "Efendim zaten onun parası var, niye ona vereceğiz?" diye
sorulunca, efendi "Kimde varsa ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa,
kendisinde olan da elinden
alınacak" diye cevap vermiştir. Hz. İsa'nın örnek olarak anlattığı adam,
kölesine "Niye benim paramı faize verip iki misli para kazandırmadın?
" diyerek faizi teşvik etmiştir. Ayrıca "Elinde olana, daha çok
verilecek, elinde olmayanın, elinde olan
da ondan alınacak ve elinde olana verilecek" denmek sureti ile, hak
ve hukuk bir kenara bırakılıp sadece para kazanma kurnazlığının marifet olduğu
empoze edilmiştir.
İncilleri
okuyan Hristiyanlar, Hz. İsa'nın örnek olarak gösterdiği adamın bu sözlerini
okuyunca , parayı faize vermenin en uygun kazanç yolu olduğunu anlamaktadırlar.
Bugün batıda önemli olan, paranın helâl veya haram olarak kazanılmış olması
değil, ne olursa olsun kazanılmış olmasıdır. Parayı kazanmak için her yola ve
çareye baş vurulabilir. Aynca Markos, 4 : 25'de Hz. İsa, "Zira
kimin varsa ona verilecektir; fakat kimin yoksa, onda olan da kendisinden alınacaktır" demek
sureti ile sömürü anlayışını, sadece örnek gösterdiği kişiye
240
— — ii.ı,
jıı-iiuiiii... —.. .1..... İJ
—L.L-
söyletmekle
kalmıyor, bizzat kendisinin de bu görüşe iştirak ettiğini açık bir şe-. kilde
ortaya koyuyor. ■
Asırlardan
beri batı empeıyalizmini besleyen ana kaynak İncillerdir. İncillerde yazılı olan "Kimde varsa ona daha çok verilecek,
kimde yoksa, kendisinde olan da onun
elinden alınacaktır." felsefesi; para kazanmada batıhlâra hak ve hukuku
bir tarafa bıraktırmakta, onların zihnine sadece para kazanmanın önemli olduğu
fikrini yerleştirmektedir. Bu fikirlerle beslenen Hristiyan batı dünyası,
parayı ve serveti elde etmek için her türlü vasıtayı mubah görmekte, parayı
elde etme uğruna her çareye başvurmaktadır.
Yüzyıllardan
beri kilise rahiplerinin önderliğinde köle ticareti yapan, Afrikalı milyonlarca
zenciyi Amerika ve Avrupa'ya taşıyıp köle olarak satan AvrupalIlar, ticâretini,
yaparak üzerinden para kazandıkları bu insanlara karşı, Hz. İsa'nın
benzetmesinde geçen efendinin, kölesine davrandığı gibi davrandıklarını
düşünmekte ve bunda herhangi bir haksızlık görmemektedirler. Başta Asya ve
Afrika olmak üzere dünyanın birçok yerinde, geri kalmış ülkelerin toprak altı
ve toprak üstü zenginliklerini işleten Hristiyan batı dünyası, bu ülkeleri
sömürürken, "Onlar fakirdir, fakir olarak kalmalıdır, hatta daha da
fakirleşti ölmelidir, çünkü onlar servetlerini değerlendirmeyi bilmiyorlar, bu
işi fiiz biliyoruz, öyleyse bu serveti onlardan almak bizim en tabiî
hakkımızdır" diye düşünmüşlerdir. . (
Görüldüğü
gibi İncillerde, bir yandan komünizme model teşkil edecek ifadeler yer alırken,
öbür yandan faizi ve her türlü gayrî meşru kazancı mubah sayan emperyalist düzeni
özendirecek pasajlara da rastlarım aktadır.
241
7 - DÖRT
İNCİLDE GÖRÜLEN ÇELİŞKİLER :
İncillerde
görülen çelişkiler aslında tek başına ayrı bir araştırma konusu olarak ele
alınmalıdır. Çünkü Hristiyanlann, birbirlerini tamamladıklarını söyledikleri ve
sahih olduklarını kabul ettikleri bu dört İncilde öylesine çok çelişki ve
farklılıklar vardır kİ, bunlar herhangi bir kitabın bir bölümüne veya kısmına
sığmayacak kadar çoktur. Bunları ayn, müstakil bir kitap halinde takdim etmek
daha uygundur. Biz, araştırmamızın bu kısmında kitabın hacminin müsade ettiği
ölçüde dört İncilde görülen çelişkilerden çok önemli gördüklerimizi özet
olarak vermeye çalışacağız,
Hz. İsa'nın Nesebi Konusunda Görülen Çelişkiler
:
Dört
İncilden ikisi, Markos ile Yuhanna, Hz.İsa'nın nesebinden hiç bahsetmezler.
Diğer iki İncil, Matta ile Luka, onun nesebinden bahsetmekle beraber,
verdikleri soy kütüğü bakımından bu iki Incil arasında açık bir çelişki vardır.
Matta
İncili, Hz.İsa'nın soy kütüğünü Hz.İbfahim’e kadar götürmekte, ondan ileriye
götürmemektedîr. Luka İncili ise Hz.İsa’nın nesebini Hz.Adem’e kadar
ulaştırmaktadır. Matta'da Hz.İsa’dan Hz.İbrahim’e kadar kırk kişi sayılırken,
Luka’da elli beş kişi sayılmaktadır. Luka, Hz. İbrahim'den Hz. Adem'e kadar
aynca yirmi kişi saymaktadır, bu kısım Matta'da yoktur. Luka'nın verdiği soy
kütüğünde toplam isim sayısı yetmiş beşe ulaşmaktadır. Burada
242
akla
şöyle bir ihtimal gelebilir: Matta'nın vermiş olduğu listede bazı isimler
unutulmuş olabilir, Luka, Matta’nın unutmuş olduğu isimleri listesine ilâve
ederek sayıyı yetmiş beşe çıkarmış olabilir. Fakat gerçek böyle değildir,
Matta’nm birden kırka kadar saymış olduğu isimlerle, Luka'nın birden elli beşe
kadar saydığı isimler arasında büyük farklılıklar vardır. Matta’mn, Hzjsa'nın
atası olarak zikrettiği isimlerden yirmi üç tanesini Luka hiç zikretmiyor.
Luka'nın, Hz.İsa’mn atası olarak zikrettiği isimlerden otuz sekiz tanesini de
Matta hiç zikretmiyor. İki İncilde yer aları
iki farklı ve ayn soy kütüğü vardır - ve bunların birbirini tamamlaması
imkânsızdır. Bu durumu daha açık bir şekilde takdim etmek için her iki İncilde
verilen soy kütüğünü karşılıklı olarak bir tablo halinde takdim ediyoruz.
Matta
İnciline göre .
1- Yusuf
2- Yakub
'
3- Mattan
4- Eleazar
5- Eliud
6- Ahim
7- Sadok
8- Azor
9- Elyakim
10- Abiud
11- Zerubbabel
12- Şealtiel
13- Yekonya
14- Yoşiya
15- Amon
16- Manasse
17- Hizkiya
18- Ahaz
19- Yotam
Luka
İnciline Göre
Yusuf
Heli
Mattat
'
Levi
Melki
Yânnay
Yusuf
Mattatya
Amos
Nahum
Esli
Naggay
Maat
Mattatya
-Semein
Yoseh
Yoda
Yoanan
Risa
243
20- Uzziya
21- Yoram
22- Yehoşafat
23- Asa
24- Abiya
25- Rehoboam
26- Süleyman
,
27- Davud
^S-Yesse
29- Obed
30- Boaz
31- Salmon
32- Nahşon
33- Amminadap
34- Ram
35- Hetsron
36- Perets
37- Yehuda
38- Yakub
39- İshak
40- İbrahim
41-
42- ,
43-
44-
45-
46-
47-
48-
49-
50-
51-
244
52- ,
53-
54-
55-
Yakub
İshak
İbrahim
Görüldüğü
gibi iki listede yer aları isimlerin
büyük bir çoğunluğu birbirine uymadığı gibi, uyan isimlerin sıradaki yerleri
farklı dır(217) .Tabloda açıkça görüldüğü gibi Luka'nın ilâve ettiği isimler, Matta'nm
eksik bıraktığı isimler değildir, iki İncil farklı farklı soy kütükleri
vermişlerdir. Burada özellikle Matta'nın verdiği soy kütüğünde Hz. Süleyman,
Hz. İsa’nın atası olarak zikredilirken, Luka'da Hz. Süleyman'ın kütükte yer
almamakta olduğunu belirtmek gerekir.
Aslında
her iki İncil, Hz. İsa’nın nesebini vermekle beraber aynca onun babasız olarak
doğduğunu, annesi Meryem'in, Tann’dan hamile kaldığını, Tann'nın onun rahmine
ruhu üfürmesi ile İsa’nın dünyaya geldiğini belirtmişlerdir. Yani bu iki İncile
göre Hz.İsa'nın İnsan cinsinden babası yoktur. Buna rağmen İnciller, Hz.
İsa'nın nesebini annesi Meryem tarafından değil de, üvey babası Yusuf
tarafından yürütmektedirler, bu açık bir çelişkidir. Hz.lsa, Yusuf'un oğlu
değilse, onun sulbünden meydana gelmemişse, Yusuf nasıl Hz.İsa'nın babası
olabiliyor? Hz. İsa Marangoz Yusufun sperminden hasıl olmadığı halde bu iki
İncilde Yusuf, onun babası sayılarak Hz. İsa'nın soy kütüğüne katılıyor. Hz.
İsa’ya bir soy kütüğü tesbit edilecekse, bunun üvey baba Yusuf tarafından
değil, annesi Hz.Meryem tarafından olması gerekirdi. Eğer ona bir soy kütüğü
yazılması gerekli ise, bunun: İsa, Meryem’in oğlu, Meryem, İmran’ın kızı(218),
İmran... oğlu gibi neseb; Meryem, İm ran... tarafından yürütülmeli idi,
Dolayısı ile Matta ve Luka İncillerinin, Hz. İsa'ya üvey babası Yusuf
tarafından yürütmüş oldukları neseb, gerçekte Hz.İsa'nın nesebi değildir. Bu
İncillerin verdikleri soy kütüğü yanlış bir soy kütüğüdür. Bu iki İncildeki
217) ;Günay Tümer, Abdurrahman Küçük,
Dinler Tarihi, Ankara, 1988, s. 154; Kitab-ı Mukaddes, Matta, 1: 1-17; Luka, 3
: 23-38
218) Kur'an-ı Kerim, Al-i İmran: 34-35
245
...ItJ.
Hz.İsa'nın
soy kütüğü listeleri, aynı İncillerin diğer yerlerindeki haberlerle çelişki
göstermektedir(219).
Matta ve
Luka İncillerinde yer aları soy kütüğü
listelerinde Hz. İsa’dan Hz. İbrahim'e kadar iki İncilin ittifak edebildiği
sadece on sekiz isim vardır. Diğer isimler birbirinden farklıdır. Matta'da kırk
isim varken, Luka’da bu isim listesi nasıl elli beşe varabiliyor? Bu İncil
yazarları Allah'tan nasıl bir vahiy almışlar ki, birbirlerinden bu kadar farklı
şeyler yazabiliyorlar? Matta İncilinin birinci babının 1-17 ’nci ayetleri
arasında verilen listede Yusuf un, Hz.İsa’mn babası olduğu söyleniyor. Aynı
İncilin aynı babının 18-25'nci ayetleri arasında Hz.Merycm’in Allah’tan nasıl
hamile kaldığı anlatılıyor. İnciller arasında çelişki olduğu gibi, bir İncilin
aynı babındaki ayetler arasında, aynı bapta, aynı sahifcde çelişkilere rast
gelmekteyiz. Bundan sonra Hristiyan yazarlar dört İncilin, yazarlar tarafından
Tann'nın vahyi İle yazıldığını ileri sürebiliyorlar.
Hz.İsa'nın
doğum olayına bağlı olarak Matta ve Luka İncillerinde tesbit edilen diğer bir
çelişki, o sırada Roma imparatoru olan kişi
ile, Suriye ve Filistin bölgesi yöneticileri hakkında verilen haberlerdir.
Matta'ya göre Hz.İsa’mn doğduğu sırada kral olan kişi Hirodes'tir. O sırada herhangi bir
nüfus sayımı sözkûnusu değildir. Hirodes, kahinlerin kehaneti yüzünden
Yahudiler- den doğacak bir çocuğun kendi tahtını elinden alacağını öğrenmiştir.
Doğudan gelen bu kahinler, kral Hirodes’e "Yahudilerin kralı olarak doğan
çocuk nerede?" diye sorunca, Hirodes kendi tahtını tehdit eden Hz.İsa'yı
öldürmek için aramaya başlamış ve bu yüzden üvey babası, annesi İle birlikte
onu Bcytlehem'dcn Mısır'a götürmüştür. Bu habere göre Hz.İsa'nın doğum hadisesi
kral Hirodes zamanında cereyan etmiştir(220). Halbuki Luka'ya göre olay daha
başka türlü cereyan etmiştir. Ona göre Hz.tsa, Roma imparatoru Avgustos
zamanında dünyaya gelmiştir. Hz.İsa'nın üvey babası Yusuf, Yahudiye’nin
Bcytlchem şehrindendir. Avgustos imparatorluğunun her tarafında nüfus sayımı
yapılmasını emretmiş, Yusuf bunun üzerine nişanlısı Meryem’le beraber sayılmak
üzere Beytlehem’e gelmiştir. Hz.İsa bu sırada dünyaya gelmiştir. O sırada Roma
İmparatorluğunun Suriye valisi Kirİnius'tur. Luka İncilinde
219) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 1 : .18-25 ; Luka,
2 ; 1-7
220) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 2: 1-17
246
k_..ülL
Hirodes
ismi hiç geçmemekte, dolayısı ile Hirodes yüzünden Mısır'a kaçıştan da
bahsedilmcmektedir. Aksine bu İncilde nüfus sayımı yar, anne ile babanın çocuğu
önce Kudüs'e, sonra kendi kentleri Galile'nin Nasıra şehrine götürmeleri
var(221). Matta'da Yahudiye’den Mısır'a gidiş ve Mısırdan Nasıra'ya dönüş
varken, Luka’da Beytlehem'den Kudüs'e, Kudüs’ten de Nasıra'ya dönüş vardır
Matta’da kral Hirodes zikredilirken, Luka'da İmparator Avgustos ve vali Kirini-
us isimleri geçmektedir.
v Hz.İsa’nın doğumu hadisesinde Hirodes’in
ismini hiç ağzına almayan Luka, daha sonraki bölümlerde ondan bahsetmekte,
imparator Tiberius zamanında Hz. Yahya'nın vaftize başladığı sırada Hirodes’in,
Galile’nin dörtte birini yönettiğini haber vermektedir. Sonuç olarak şunu
söyleyebiliriz: Hz. İsa Matta'ya göre imparator Tiberius zamanında Hirodes’in
krallığı sırasında dünyaya gelmiştir; Luka'ya göre ise imparator Avgustos
zamanında vali Kirinius döneminde dünyaya gelmiştir. Acaba birbiri ile çelişen
bu iki rivayetten hangisi doğrudur?
Hz. Yahya ile İlgili Çelişkiler :
İncillerin
Hz. Yahya ile ilgili olarak verdikleri haberler çoğunlukla birbirleri ile
çelişkilidir. Bu çelişkilerin başında Yahya’nın, îlya olup olmadığı hususunda
verilen bilgilerdeki çelişki gelmektedir. Matta İncilinde Yahya'nın İlya olduğu
belirtilirken, Yuhanna İncilinde ise tam tersi söylenerek Yahya’nın îlya
olmadığı ifade edilmektedir. Matta'da Yahya hakkında şöyle haber verilmektedir:
" İsa, ' İlya gerçekten gelecek ve herşeyi yeniden,düzene koyacak ' diye
cevap verdi. ’ Size şunu söyleyeyim. İlya zaten gelmiştir, ama onu tanımadılar,
ona yapmadıklarını bırakmadılar... O zaman öğrenciler İsa'nın kendilerine
vaftizci Yahya’dan sözelliğini anladılar" (222). Matta İncilindeki bu
ifadeden, Yahya'nın İlya olduğu açıkça anlaşılıyor. Ancak dördüncü İncilin ya-
221) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 2 : 140
222) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :11-13 ;
11:12-15
247
zan
Yuhanna, Matta ile aynı fikirde değildir. O, bu konuda şu bilgiyi veriyor :
Yahudiler Yahya'ya, 'Sen kimsin ?' diye sormak üzere Kudüs'ten kahinlerle
Levililcri gönderdikleri zaman, Yahya'nın tanıklığı şöyle oldu: 'Ben peygamber
değilim ' diye açıkça konuştu. Onlar kendisine, ' Öyleyse sen kimsin? 11ya'
mısın? ' diye sordular. O da ' Değilim' dedi. ’ Sen peygamber misin?' sorusuna
da 'hayır' cevabını verdi"(223). Matta'ya göre, Hz. İsa, Yahya’nın İlya
olduğunu söylerken; Yuhanna’ya göre bizzat Yahya'nın kendisi, kendisinin İlya
olmadığını söylüyor, Yahya İlya mı, değil mi? Hangi İncile inanalım ve nasıl
karar verelim?
İncillerde
Yahya ile ilgili olarak geçen çelişkili haberlerden bir diğeri de, onun Hz.
İsa'yı baştan beri tanıyıp tanımadıdığı konusunda verilen haberlerdir.
Yuhanna’ya göre Hz. Yahya, Hz. İsa'yı vaftiz ettiği günden itibaren tanımakta
ve onun Mesih olduğunu bilmektedir. Çünkü o, ruhun gökten Hz.İsa'nın üzerine
bir güvercin biçiminde indiğini görmüş ve onun "Tanr'nın Oğlu"
olduğuna o andan itibaren tanıklık etmiştir, Yuhanna İnciline göre Hz. Yahya
şöyle söylemiştir: " Ben su ile vaftiz ediyorum, ama aranızda biri
duruyor. Benden sonra gelen odur. Ben onun çangının bağını bile çözmeye layık
değilim...Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle
dedi: İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Tann’nın kuzusu... Benden sonra
biri geliyor, o benden üstündür, çünkü o, benden önce vardı, dediğim kişi işte
budu r" (224). Yuhanna'da geçen bu ifadelere göre Yahya(A.S.), ilk gördüğü
andan itibaren Hz. İsa'nın, "Tann'nın Oğlu" olduğunu bilmektedir.
Diğer İncillerde ise bunun tersine, Hz. Yahya’nın, Hz. İsa'yı iyice tanımadığı,
onun Mesih olup olmadığı konusunda tereddütlerinin bulunduğu^ hatta bu
tereddüdü gidermek için öğrencilerini Hz. İsa'nın bulupduğu yere gönderip işi
tahkik ettirdiği haber verilmektedir. Luka ve Matta bu mevzuda şu bilgiyi
veriyorlar: "Yahya’nın öğrencileri bütün bu olup bitenleri kendisine bildirdiler.
Öğrencilerden ikisini yanma çağıran Hz. Yahya, ’ Gelecek olan sen misin, yoksa başkasını
223) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1:19-21
224) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1:26-34
248
mı,
bekleyelim? 'diye sormaları için onları rabbe gönderdi"(225). Luka ve Matta'da
verilen bu bilgiye göre, Yahya, Hz. İsa'nın kim olduğunu tam bilmemektedir ve
onun gelecek olan Mesih olduğundan emin
değildir. Bu yüzden kendisine " Sen Mesih misin, değirmisin?" diye
sordurmaktadır. Halbuki Yuhanna İncilinde, Yahya'nın, Hz. İsa’yı daha vaftiz
etmeden önce tanıdığı ve onun "Tann’mn Oğlu" olduğunu bildiği haber
verilmektedir.
Kilise
tarafından sahih olduklanna ve vermiş oldukları bütün haberlerin doğru olduğuna
hükmedilen dört İncilde, mevcut olan çelişkiler
öylesine içiçe ve karmaşıktır ki, bunları tek tek saymakla bitirmek mümkün
değildir. Mesela: Bunlardan bir tanesi Yahya'nın, Hz. İsa'ya onun kim olduğunu
öğrenmek üzere göndermiş olduğu öğrencilerin sayısı konusundaki çelişkidir.
Matta'ya göre öğrencilerin sayısı belli değildir. Bu İncil, Yahya'nın Hz.
Isa'ya kaç kişi gönderdiğini rakamla belirtmiyor. Luka İncilinde İse rakam
verilerek iki öğrencinin gönderildiği belirtiliyor.
Hz.
Yahya'nın , Hz. İsa'yı tanıyıp tanımadığı konusunda Luka ve Matta İncilleri
kendi verdikleri haberlerde de çelişkiye düşmektedirler.Bu iki İncilden
aktarmış olduğumuz yakardaki pasaja göre Hz. Yahya, Hz. İsa'yı tanımamaktadır.
Fakat bu iki İncil, çok kısa olarak naklettikleri Hz.İsa’nın, Yahya tarafından
vaftiz edilmesi hikayesinde, sanki Yahya, Hz. İsa’yı daha o sırada tanıyormuş
imajı verinektedirler"226), İşi biraz daha derinleştirerek inceleyecek
olursak; Matta. 3 : 13-15 ve Luka. 3 : 16-22'ye göre, Yahya'nın vaftiz
sırasında Hz. İsa’nın kim olduğunu bildiğini; fakat bunun tam tersine. Matta.
11:2-3 ve Luka. 7 :18-19'a göre, vaftiz olayından çok sonra, Yahya hapse
atıldığı sırada Yahya’nın, Hz. İsa'nın kim olduğunu bilmediğini görürüz. Acaba
Yahya, önceleri Hz. Isa'yı tanıyordu da sonraları unuttu mu?
225) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 7 :18-19; Matta, 11
:2-3 ■
226) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 3 : 13-15 ;
Markos, 1:9-11; Luka, 3 :16-22
249
Hz.
Yahya ile ilgili olarak İncillerde geçen çelişkili haberlerden biri de onun
öldürülmesi ile ilgili olarak verilen haberlerdir. Ancak bu haberlerin çok
dikkat çekici bir yanı daha vardır, o da bu olaya bağlı olarak İncillerde
anlatıları dansözün oynatıldığı doğum
günü partisidir.
Yahya'nın
öldürülmesi Matta ve Markos'ta çok geniş bir şekilde anlatılırken, Yuhanna
İncilinde hadiseye hiç temas edilmez. Luka İncilinde ise olay çok kısa bir
şekilde anlatılır"227)., Yahya'nın hapse atılarak öldürülmesini Çok geniş
bir şekilde veren Matta ve Markos İncili erinin, vermiş oldukları haberlerde
bir takım çelişkiler vardır. Matta'ya göre hadise şöyle cereyan etmiştir : O
sırada Yahudiye’de kral olan Hirodes,
kardeşi Filipus’un kansı ^irodiya ile evlenmek istemiş, ancak Yahya
"Kutsal yasaya göre kardeşinin kansı ile evlenmen caiz değildir” diye onu
ikaz etmiştir. Bu uyarıya çok öfkelenen Hirodes, Yahyayı öldürtmek istemiş,
ancak Yahya’yı çok sevmekte olan halkın
tepkisinden korktuğu için onu öldürmemiş, fakat hapse attırmıştır"228).
Markos da Yahya'nın tutuklanışınm, Matta'nın anlattığı gibi Hirodes’in,
kardeşinin karısı Hirodiya ile evlenmesine Yahya'nın karşı çıkışı yüzünden
olduğunu söylemektedir. Ancak Matta, Yahya'nın bu karşı çıkışma bizzat
Hirodes’in öfkelendiğini ve bu öfkesi yüzünden Yahya'yı hapse attırdığını,
Hirodes’in aslında onu Öldürtmek istediğini, fakat Yahya'yı seven halktan
korktuğu için onu öldürtmediğini söylerken; Markos, Yahya’nın bu itirazına
Hirodes’in değil, Hirodiya'nın çok öfkelendiğini, Yahya'nın tutuklanmasını ve
öldürülmesini onun istediğini söylemektedir. Markos'a göre Hirodes, Yahya’yı
doğru ve kutsal bir adam olarak tanımakta, bu yüzden ondan korkmakta ve onu
korumaktadır. Bu İncile göre Hirodes, zaman zaman Yahya’yı dinlemekte,
dinlediği zaman büyük şaşkınlık içinde kalarak onun konuşmalanndan zevk almakta
idi. Özet olarak söylemek gerekirse, Matta'ya göre Yahya’ya öfkelenip onu
tutuklatan Hirodes’dir. Markos'a göre ona
227) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 9 : 7-9
228) Kitab-ı Mukaddes, Malla, 14: 1-5
250
Öfkelenen
ve onu tutuklatan Hirodes değil, Hirodiya’dır. Matta’ya göre Hirodes, Yahya'yı
öldürtmek istiyordu, ancak halktan korktuğu için onu Öldüremiyordu. Markos’a
göre Hirodes, Yahya’yı öldürtmek istemiyordu, aksine onu seviyor ve koruyordu.
Yahya'yı Öldürtmek isteyen Hirodİya idi.
Markos
İnciline göre Hirodiya, uzun süre Yahya’yı Öldürtmek için fırsat kollamış,
sonunda beklediği fırsatı yakalayarak onu öldürtmüştür. Hirodiya, Hirodes’in
doğum günü partisinde eline geçen bir fırsatı iyi değerlendirerek onu
öldürtmüştür. Hirodes’in onuruna verilen doğum günü partisine sarayın ileri
gelenleri, ordu komutanları ve Galile’nin eşrafı davetli olarak gelmişlerdi.
Partide yemekler yenmiş, içkiler içilmiş, bundan sonra danslı müzikli eğlence
faslı başlamıştı. Bu sırada Hİrodiya’nm kızı sahneye çıkarak müthiş bir dans
gösterişi yapmış, yapmış olduğu bu dans ile herkesi büyülemişti. Davetliler
onun dansından öylesine memnun kalmışlar ki, onların bu aşın memnuniyetini
gören Hirodes, üvey kızım çağırarak "Dile benden ne dilersen” demiş ve ona
her istediğini vereceğini vadetmişti. Bunun üzerine kız, hemen annesine giderek
Hirodes’ten ne istemesi gerektiğini ondan sormuştur. Annesi Hirodiya, kızma
"Yahya’nın başını iste” diye söyleyince, kız Hirodes’e gelip
"Yahya'nın başını isterim" demiş, Hirodes aslında istemediği halde
yüksek rütbeli zevatın önünde vermiş olduğu sözden dönemiyerek Yahya'nın başını
kestirmiş ve bir tepsi üzerinde onun başını kıza vermiştir. Kız da tepsiyi
götürüp annesine vermiş- tir(229).
Bu
hadisenin Matta ve Markos İncillerinde bu kadar çelişkili olarak anlatılmış
olması bir yana, bundan da önemlisi Kitab-ı Mukaddes adı İle anıları bir kitapta böylesine acaip bir sahnenin
vahiy mahsulü kutsal sözler olarak nasıl yer alabildiği hususudur. Vahiy ürünü
İncillerde bir doğum günü partisi; parti, kanunlar izin vermediği halde
kardeşinin karısı ile evlenen bir kişi için verilmiş, yenilmiş içilmiş, sıra
dans ve müziğe gelmiş, tam bu sırada onuruna parti verilen adamın üvey kızı,
piste çıkarak öyle bir dansözlük gösterisi yapmış kİ orada bulunan herkes,
kızın bu gösterisi yüzünden üvey babayı tebrik.elmiş. İşte vahiy ürünü İncillerden
tam vahye uygun manzaralar! Ayrıca burada bir noktayı daha belirtmekte fayda
vardır. Günümüzde de kutlanmakta olan doğum
229) Kitab-ı
Mukaddes Markos, 6 : 14-28 ; Matta, 14:1 -12 ; Luka, 9 :7-9
251
günlerinin
tarihi Hristiyanlık öncesi döneme kadar gitmektedir. İncillerin verdiği
bilgilere göre bu adet, Hz. İsa'dan Önce Putperest Romalılar tarafından icra
edilmekte idi.
Havarilerle İlgili Çelişkiler:
Hz,
İsa'nın Havariler ile karşılaşması ve onları öğrenci olarak yanına alması
ölayı, Sinoptik İncillerle Yuhanna İncilinde birbirinden.çok farklı ve
çelişkili olarak anlatılmaktadır. Matta, Markos ve Luka İncillerine göre Hz.
İsa , Galile (Celile) gölü kenarında gezerken Önce, balıkçılık yapan Petrus ile
onun kardeşi Andrea'yı, sonra Zebedi'nin oğulları Yakub ile Yuhanna’yı vaazları sırasında
tanımış, onları öğrenci olarak yanına
almış ve onlara "Sizi insan tutan balıkçı yapacağım" diyerek kendi
peşinden gelmelerini onlardan istemiş- tir(23O).
Hz.İsa'nın
bu ilk Havarilerle karşılaşması Matta ve Markos'a göre Hz.Yahya'nın
tutuklanmasından sonra olmuştur. Luka İncili bunun ne zaman olduğu konusunda
herhangi bir tarih vermemektedir, Yuhanna İnciline göre Hz. İsa'nın Havarilerle
karşılaşması, Hz, Yahya'nın tutuklanmasından önce olmuştur. Yuhanna’ya göre bu
ilk karşılaşma, diğer İncillerde belirtildiği gibi Galile gölü kıyısında
İsa'nın vaazları sırasında olmamıştır. Bu İncile göre balıkçılık olayı hiç
ortada yoktur. Yuhanna'nın anlattıklarına göre ilk Havariler, Yahya'nın
öğrencileri imişler. Petrus’un kardeşi Andreas, bir arkadaşı ile birlikte
Beytan- ya’da Hz. Yahya'nın yanında otururken, oturdukları yerin önünden Hz.
İsa geçiyormuş, bu sırada Yahya, Hz, İsa'yı göstererek "İşte Tann'nın
Kuzusu" demiş. Bu sözü duyan Andreas ve arkadaşı Hz. İsa'nın peşinden
giderek ona öğrenci olmuşlar. Andreas, daha sonra kardeşi Petrus’u da
Hz.İsa'nın yanına götürerek ona öğrenci yapmış. Yuhanna’ya göre Beytanya’da
gerçekleşen bu olayda, Hz. İsa'ya tabi olan
ilk öğrenciler. Andreas, Petrus, Filipus ve Natanyel
230) Kitab ı
Mukaddes, Matta, 4 :18-22 ; Markos, 1:16-20; Luka, 5:1-11
252
İmiş(23I).
Bu durumda biz Sinoptik İncillerdeki bilgilere mi, yoksa Yuhan- na’daki
bilgilere mi inanalım? Hz. İsa Havarilerle İlk olarak Galile gölü kıyısında mı,
yoksa Beytanya'da mı karşılaştı? Bu karşılaşma, Hz. Yahya’nın tutuklanmasından
önce mi, yoksa sonra mı oldu? İlk Havarileri, Hz. İsa’ya Yahya mı gönderdi,
yoksa onları Galile gölünde balık avladıkları sırada Hz. İsa kendisi mi buldu?
Uzayıp giden bu sorulara bir soru daha ekleyebiliriz. İlk Havariler Petrus,
Andreaş, Yakub ve Yuhanna mıydı, yoksa Andreas, Petrus, Filipus ve Natanyel
miydi? Hepsi iki şıklı olan bu
sorulardan birinci şıkları doğru kabul
edersek, Yuhanna İncilinin yazdıklarını kabul etmiş ve Sinoptik İncillerin
yazdıklannı reddetmiş oluruz. Yok ikinci şıkları doğru kabul edersek bu defa Sinoptik
İncillerin yazdıklannı benimsemiş ve Yuhanna İncilinin yazdıklannı kabul
etmemiş oluruz. Yani dört İncilin yazmış olduğu şeylerin tamamına birden
inanabilmek imkânsızdır, birine inanınca mecburen öbürünü reddetmiş olursunuz.
"Yuhanna doğru yazıyor” dediğimiz zaman, bu konularda "Diğer üç İncil
yanlış yazıyor" demiş oluyoruz
Sinoptik
İnciller oniki Havarinin ismini birlikte verirken, Yuhanna İncili bunların
ismini (oniki olarak) birlikte vermez. Buna rağmen Sinoptik İncillerde verilen
isimler konusunda üç İncilde tam bir mutabakat sağlanabilmiş değildir. Matta
ile Markos’da şu isimler yeralmaktadır: Petrus, Andreas, Zebedi oğulları Yakub ile Yuhanna, Filipus, Bartalamay,
Tomas, Matta, Alfay oğlu Yakub, Taday, Yurtsever Simun, Yehuda İskaryot. Luka
İncilinde sayıları isimlerden onuncu
isimde farklı bir durum vardır. Matta ve Markos’da onuncu isim
"Taday" iken, Luka’da bu onuncu isim Yakub oğlu Yehuda’dır(232).
Yuhan- na'nın ilk Havariler arasında ismini zikrettiği Natanyel, Sinoptik
İncillerde yer almamaktadır. Daha oniki Havarinin ismi üzerinde bile bir
mutabakat sağlaya- mıyan bu dört İncilin sıhhatine nasıl İnanalım?
Oniki
Havari ile ilgili olarak İncillerde tesbit ettiğimiz çok Önemli bir husus daha
vardır. Oniki Havarinin isimleri arasında, daha sonra Hz. İsa'yı İhbar edecek olan Yehuda İskaryot'un da ismi geçmektedir.
İncillerde bu Yehuda’nın hain ve günahkâr olduğu Hz.İsa’nın
dilinden "İnsanoğlunu ele verenin vay hali-
231) Kİtab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1:35-51
232) Kitab-ı Mukaddes, Matta, !0:2-4; Markos,
3:13-19 ; Luka,6 :12-16
253
ne! O
adam hiç doğmamış olsaydı daha İyi olurdu" (233) diye belirtildiği halde,
içlerinde bu hain Yehuda’nın isminin de bulunduğu oniki Havari için, Hz.
Isa’nın şöyle söylediği zikredilmektedir : "Herşey yenilendiğinde,
insanoğlu görkemli tahtına oturduğunda, siz, evet ardımca gelmiş olan sizler, oniki tahta oturup İsrail’in oniki
oymağım yargılayacaksımz(234). Ahirette veya gelecekte oniki Havari, oniki
tahta oturup oniki İsrail kabilesini yargılayacağına göre ve bu oniki kişi
arasında Yehuda’nın da adı zikredildiğine göre, tahtlardan birine oturup bir
İsrail kabilesini yargılayacaklardan biri de bu hain Yehuda olacaktır. Halbuki
Hz. Isa, kendisini ihbar edecek olan bu
kişi için "Doğmasa daha iyi olurdu" dememiş miydi? Bu açık bir
çelişki değil midir? Bu konuda Matta İncilinin 19'ncu babı ile 26’ncı babı
açakça birbirleri ile tenakuz halindedir.
Havarilerden
Petrus ile ilgili olarak Hz, İsa bir yandan, ona İlâhî bir paye vererek
"Ne mutlu sana Yunus oğlu Simun, bu sırrı sana açan insan değil,
göklerdeki babamdır. Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben babamın
topluluğunu bu kayanın üzerine kuracağım...Göklerin egemenliğinin anahtarım
sana vereceğim"(235) diye hitabetmekte ve onu kendi yerine vekil
bırakacağını haber vermektedir. Bu bapta yazılanlara göre Hz. Isa, Petrus'a
İlâhî bir paye verirken, aynı babın birkaç ayet sonrasında Petrus'un,
konuşmaları yüzünden Hz. İsa’yı azarlaması sebebi ile Hz. Isa’nın ona,
"Çekil önümden şeytan! Sen yolumda engelsin, senin düşüncelerin Tann’mn
değil, insanın düşünceleridir"(236) dediği ileri sürülmektedir. Matta
İncilinde yer aları bu Çelişkili
ifadeler, İncillerin ne kadar güvenilir ve sağlam olduklarım açıkça
göstermektedir. Matta İncili 16’ncı babın 19’ncu ayetinde "Bu sırrı sana
göklerdeki babam açtı...Göklerin egemenliğinin anahtarım sana vereceğim"
diye Petrus’a hitabeden Hz. İsa, nasıl oluyor da aynı babın 23’ncü ayetinde
"Senin düşüncelerin Tann’mn düşünceleri değil... çekil Önümden
şeytan" dîye aym Petrus'a hitabetmiş olsun?
Hz, Isa,
Matta ve Luka İncillerinde kendisini inkâr edenleri kendisinin
233) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 24
234) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19:28
235) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 16 ; 17-19
236) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 16 :23 ; Luka,
12:9
254
^.JIUILLIUI .....
;..Uİ 1 ; Li.J.....
de inkâr
edeceğini ifade ederek şöyle söylemektedir: " İnsanların önünde beni
açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerde olan babamın önünde, açıkça kabul edeceğim.
İnsanların önünde beni İnkâr edeni, ben de göklerde olan babamın önünde inkâr edeceğim"(237).
Halbuki daha önce İlâhî bir paye verdiği Petrus’un, tutuklandığı geçe kendisini
inkâr edeceğini ona, "Bu gece horoz ötmeden önce sen beni üç kere
edeceksin"(238) diyerek haber vermişti. Buna göre Hz.İsa bir yandan,
kendisini inkâr edenleri, kendisinin de inkâr-edeceğini söylerken, öbür yandan
Petrus'a, "sen beni bu gece üç kere inkâr edeceksin" diyerek hitabetmektedir.
İncillerin beyanına göre hakikaten ^Tutuklama gecesinde Petrus, Hz. İsa'yı üç
kere inkâr etmiştir. Petrus, Hz. İsa’yı inkâr ettiğine göre, Hz. İsa’nın da
göklerdeki babasının önünde Petrus'u inkâr etmesi gerekmektedir. Mademki Hz. İsa
"Beni inkâr edeni ben de İnkâr edeceğim" demiştir ve Petrus da onu
insanların önünde inkâr etmiştir. Öyleyse onun da Petrus'u İnkâr etmesi
kaçınılmazdır. Halbuki Hz. İsa, Petrus’un kendisini Üç kere inkâr etmesine
karşılık^ bırakın onu inkâr etmeyi, kendisine payelerin en büyüğünü vererek onu
kendi yerine vekil bırakmıştır. İncillere göre Hz. İsa, tutuklanıp çarmıha
gerildikten sonra yeniden dirilerek Havarilerine görünmüş ve bu sırada
Petrus’a, "Kuzularımı otlat"(239) diyerek onu kendi yerine vekil
bıraktığını açıklamıştır. Netice olarak "Beni inkâr edeni ben de inkâr
edeceğim" diyen Hz, İsa, bu dediğinin aksine kendisini inkâr eden Petrus'u
inkâr etmemiş oluyor.
Petrus’un
inkârı İle ilgili olarak bu belirttiğimizin dışında başka çelişkiler de vardır.
Matta’ya göre, " Sen İsa ile birlikte değil miydin? " diye som
soranların birincisi bir hizmetçi kız, İkincisi başka bir hizmetçi kız, üçüncü
olarak soruyu soran ise orada oturmakta olan
bîr grup insandır(240). Bu İncile göre üçüncü sorunun sorulmasından ve
Petrus’un üçüncü inkârından sonra horoz bir kere ötmüştür. Markos İncili, diğer
İncillerden farklı olarak, tutuklama gecesinde Hz. İsa'nın Petrus’a, ". Bu
gece horoz iki kere ötmeden önce sen beni
237) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 10 : 32-33
238) Kitabı- Mukaddes, Matta, 26 : 34 ; Markos, 14
:30 ; Luka, 22 :34 ; Yuhanna, 13 : 38
239) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 21 : 15
240) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 69-75
255
üç kere
inkâr edeceksiri'(241) dediğini nakletmektedir. Diğer İncillerde horoz bir kere
öterken Markos İncilinde iki kere ötmektedir. Markos İnciline göre, Petrus'a
" Sen İsa İle birlikte değil miydin?" diye soru soran birinci şahıs,
hizmetçi kızdır. Aynı soruyu ikinci olarak soran şahıs yine aynı kızdır. Soruyu
üçüncü olarak soran, o sırada orada oturan gruptur. Bu İncile göre Petrus'un
birinci inkârından sonra horoz birinci kere ötmüş, ikinci ve üçüncü inkârdan
sonra ikinci olarak ötmüştür(242). Luka'ya göre Petrus'a soruyu soran birinci
kişi hizmetçi kızdır. İkinci olarak soran ise "başka biri"dir. Bu
"başka biri"nin erkek mi, kadın mı, hizmetçi mi, yoksa başka bir
meslek sahibi mi olduğu Luka İncilinde açıklanmamıştır. Luka'da soruyu üçüncü
olarak soran, oradaki oturan grup değil, o gruptan biridir"(243). Yuhanna
İnciline göre soruyu birinci olarak soran, kapıcı kızdır. Bu İncile göre soruyu
ikinci olarak soran bir kişi değil, birkaç kişidir. Soruyu üçüncü olarak soran,
diğer İncillerin aksine bir grup değil, başkahinin kölelerinden biridir(244).
Şimdi
sormak gerekiyor : Petrus'un bu üç inkârı sırasında horoz bir kere, mi, yoksa
iki kere mi öttü? Petrus'a soruyu birinci olarak soranın, hizmetçi kız
olduğunda dört İncilde ittifak sağlanabilmiş, ama ikinci ve üçüncü olarak
soruyu soranlar hususunda ittifak sağlanamamıştır. İkinci olarak soruyu soran,
başka bir hizmetçi kız mı, yoksa birinci olarak soruyu soran aynı hizmetçi kız
mı? Soruyu soran bir kişi mi, yoksa birden fazla kişiler mi? Soruyu üçüncü
olarak soranlar orada oturan bir grup insan mı, yoksa o gruptan biri mi, yahut
başkâhinin kölesi mi? Bir hadiseyi bu kadar farklı ve çelişkili anlatan, hemen
hemen haberin her noktasında bu kadar çelişkili bilgi veren bu İncillere nasıl
güvenilebilir?
241) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 14:30
242) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15 66-72
243) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 22 : 56-60
244) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 18 : 17-27
256
Kızı İçin Yardım İsteyen Kadının Milliyeti ve
Memleketi Konusunda İncillerdeki Çelişkiler:
İncillerde,
Hz. İsa'nın Sur ve Sayda bölgesine geldiği sırada cine tutuları kızını iyi etmesi için ondan yardım isteyen
kadının milliyeti ve memleketi konusunda açık çelişkiler vardır. Bu kadının
İsrail ırkından olmadığını, Hz. İsa'nın ona, "Çocukların ekmeğini
köpeklere atmak iyi değildir" şeklindeki verdiği cevaptan anlıyoruz.
Yahudi olmayan bu kadının milliyeti ve memleketi İncillerde farklı farklı
gösterilmektedir. Matta'ya göre bu kadın, Kenanlı bir kadındır. Markos’a göre
ise bu kadın Yunanlı olup Suriyeli Fenike ırkından- din 245). Matta, kadının
sadece Kcnanlı olduğunu söylemekle iktifa ediyor, başka bir şey söylemiyor.
Markos ise, Matta'nın söylediğinin zıddına olarak kadının Kenanlı değil,
Yunanlı, Suriyeli Fenike ırkından olduğunu söylüyor. O, kadının Kenanlı
olmadığını açık bir şekilde dile getirirken, onun nereli olduğu konusunda imlâ
kurallarına aykın bir cümle kurarak, onun "Yunanlı, Suriyeli Fenike
ırkından" olduğu şeklinde çok tuhaf bir ifade kullanıyor. Yunanlı,
Suriyeli Fenike ırkı şeklinde kelimelerin yanyana dizilmesi oldukça entresan ve
gariptir. Acaba Yunanlı, Suriyeli mi demektir? Suriyeli Yunanlılar var mı? Veya
Yunanlı Suriyeliler var mı? Yunanlı Suriyeli veya Suriyeli Yunanlı olan bir insan, ayrıca nasıl Fenike ırkından
olabiliyor? Belki Suriye'ye gelip yerleşmiş olan bir Yunanlı kastedilmiştir diyebiliriz; Ama
bu durumda o, nasıl Fenike ırkından olabilir? Fenike ırkı ile Yunan ırkı aynı
ırk mıdır? Bu kadın, Kenanlı mı, Yunanlı mı, Suriyeli mi, yoksa Fenike ırkından
mı? Bu konuda İncillerden bir sonuç çıkarabilene bravo demek gerekir.
245) Kitab ı
mukaddes, Matta. 15:22; Markos. 7 : 26
257
Hzlsa'nın İncillerde "İnsanoğlu" ve
"Tanrı’nın Oğlu" Olarak Anılması Konuşunda Ortaya Çıkan Çelişkiler:
Sinoptik
İncillerde zaman zaman Hz. İsa’nın, kendisinden, adeta ülûhi yetini
yalanlarcasma "İnsanoğlu" diye bahsettiğine şahit olmaktayız. Fakat
bu İncillerin diğer bazı yerlerinde "Allah'ın Oğlu" tabirinin
geçtiğini de görmekteyiz(246). Bir insan, hem Allah'ın oğlu, hem de İnsanoğlu
olabilir mi? İnsanoğlunun Allah’ın oğlu olması mükün müdür? Elbette mümkün
değildir. Eğer mümkündür dersek, insan - Allah olması gerekir, bu ise imkânsızdır.
Çünkü Allah, yaratıcı, insan ise yaratılandır.Elbette yaratılan, yaratıcı
olamaz. İncillerde bu iki ifade(Allah'ın oğlu ve insanoğlu)nin, Hz. İsa için
kullanılması açık bir çelişkidir. Hz. Isa, ya insanoğludur veya Allah'ın
oğludur. O, hem Allah'ın oğlu, hem de insanoğlu olamaz. Fakat İncillere göre
olamaz diye bir kural yoktur ve herşey mümkündür.
Hz.
İsa'nın ilâhlığmın İncillerdeki delillerle çürütülmesi konusunda müstakil bir
eser yazan lmam-ı Gazalî, bu mevzuda şunları söylemektedir;" İki İlmî esas
vardır. 1) Eğer delillerin zahirdeki ma'naları
akla uygun ise, bu deliller zahirlerine teık edilirler. Eğer delillerin
zahirleri akla aykırı ise, bunlar te’vil edilir ve bunlarla zahirî ma'nalannın
murad edilmediği, mecazî ma'nalannın kastedildiği anlaşılır. 2) Eğer deliller
birbirlerine aykırı hükümler ihtiva eder ve iki delil birbiri ile tearuz
ederse, bunlardan biri, bir şeyin isbatına, diğeri ise nefyine delalet ederse,
bu delilleri birbirleri ile çelişkili halde bırakamayız. Aksi halde iki zıddı bir
arada cem etmek durumuna düşeriz. Bu ise muhaldir. Bu noktada İncilleri ele
aldığımız zaman, bir yandan Hz. İsa'nın ilâhlığma delalet eden, öbür yandan
onun insanlığına delalet eden pekçok söz buluruz. Mesela; "Ben ve Allah
biriz", "Beni gören babayı görür. Ben babadayım, baba da
bendedir" gibi sözler, onun ilâhlığma delalet eden sözlerdir. Yuhanna
İncilinde geçen bu sözlerin aksine, yine aynı Yuhanna İncilinde tamamı ile
Hz.İsa'nın insanlığına delalet eden şu sözler vaidır: "Ey kutsal baba! Bana
verdiğin kutsal isimle onları koru. Onlar seninle bir olsunlar diye. Tıpkı
246) Kitab-ı
mukaddes, Matta, 16:16 ; Markos, 13 :26-27 ; Luka, 9:20; Yuhanna, 1:14
258
benim
olduğum gibi"(247). İmam-ı Gazalî'nin tesbit ettiği gibi, Hz. İsa'mn
ilâhlığına delalet eden sözlerin zahirî ma’naları özürlüdür, bunlann mecazî ma’nalanna müracat
etmek gerekir. İncillerde Hz. İsa'nın hem insanlığına, hem de ilâhlığına
delalet eden sözler bulunduğuna göre burada birbirine zıt iki hüküm ortaya
çıkmaktadır. Bu birbirine zıt iki hükmü birlikte kabul etmek mümkün değildir.
Birinin hakikî ma’nasım alıp, diğerini te'vil etmek gerekir. İnsan suretinde olan birinin İlâhlığı aklen muhal olduğuna göre,
"insanoğlu" tabirinin zahirî manasım alıp," Allah'ın oğlu"
tabirini te’vil etmek gerekir. İncillerde geçen "Allah’ın oğlu"
deyimi ile gerçekten Allah'ın oğlunun kastedilmedi- ği, bu ifade ile mecazen,
Allah’ın biricik sevgili kulunun kastedildiği ortaya çıkmaktadır.
Hristiyanlar,
İncillerde geçen "Allah'ın oğlu" tabiri ile Allah’ın, Hz. İsa'nın
bedenine girerek oraya yerleştiğini ve İsa’nın vücudunda insanlara tezahür
ettiğini, dolayısı ile Hz.İsa'nın ilâhlaştığını iddia etmektedirler.
Aslında
İncillerde Hz.İsa için söylenen "Allah’ın oğlu" tabiri, onun
ilâhlığına delalet etmez. Çünkü "Allah’ın oğlu", "babanın
oğlu" tabirleri sadece Hz. İsa için değil, Havariler için, hatta Hz.İsa'ya
inanan bütün Hristiyanlar için de kullanılmaktadır. Mesela :
"Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyleki göklerde olan babanızın oğulları olasınız"(248). Demek ki babanın oğlu,
Allah’ın oğlu olmak İncillere göre bile, sadece Hz. İsa’ya ait bir imtiyaz
değildir, iman eden herkes Allah'ın oğlu olmaktadır. Bu tabir, daha açık ve
daha net bir şekilde Yuhanna İncilinde şöyle açıklanmaktadır: "(Yahya)
kendi yurduna geldi, ama halkı onu kabul'etmedi. Ancak, kendisini kabul edip
âdına iman edenlerin hepsine 'Allah'ın oğlu' olmak hakkını verdi. Onlar ne
kandan, ne bedenin isteğinden, ne de insanın isteğinden doğdular; tersine,
Allah’tan doğdular"(249). Yuhanna'nm bu beyanına göre Allah'ın oğlu olmak,
sadece Hz. İsa ve ona iman edenlere mahsus değildir, Bu sıfat, Hz.İsa’dan önce
gelen Yahya’ya ve Yahya'ya iman edenlere de izafe edilmektedir. Yahya'nın
davetine
247) Ebu Hanıid el-Gazalî, er-Rcddu'l-Cemîl li
tlâhiyycti Isabi Sarihi Incil, Kahire, 1986, s. 100-105
248) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 5; 44- 45
249) Kitab-ı
Mukaddes, Yuhanna, 1: 11-13 ' .
259;
inananlar,
Allah’ın oğulları olarak, kandan,
bedenden değil, bizzat Allah'tan doğmuşlardır, onlar Allah'ın oğullandır.
Yuhanna'nın mantığına göre Hz. İsa. Havariler, Hz.İsa’ya inanan bütün
Hristiyanlar, hatta Hz.Yahya ve onun öğrencileri "Allah'ın Oğullan"
olduklarına göre, bunların hepsi birer ilâh olmaktadırlar. Mısırlı Habib Said,
Allah’ın oğlu tabiri ile kastedilenin, gerçekten sperme dayalı baba oğul
ilişkisi olmadığını, aksine baba ile oğul arasında mevcut olan münasebete benzer bir sevgi ve muhabbet bağı
olduğunu ileri sürmektedir.
Hz.Isa’nın Tutuklanma Gecesinde Meydana Gelen
Hadiseler ile tlgili İncillerdeki Çelişkiler:
Dört
İncil, Hz.İsa'nın tutuklanma gecesinde meydana gelen hadiseleri çok geniş bir
şekilde anlatmalarına rağmen, bu anlatımlarda büyük farklılıklar ve çelişkiler
vardır. İnciller, Hz. İsa’nın tutuklandığı gece Yehuda tarafından ele verilişini
farklı farklı anlatmaktadırlar. Hz. İsa’nın bu gece Havarileri ile konuşmasını
ve vaazını Sinoptik İnciller çok kısa bir biçimde verdikleri halde, Yuhanna
İncilinde bu konuşma ve vaaz dört bölüm halinde, çok geniş bir biçimde
veriliyor. Yuhanna’ya göre Hz.lsa’nın tutuklandığı yer Kidron vadisinin
ötesinde bir bahçedir. Kidron vadisi ismi, diğer İncillerde geçmiyor. •Yuhanna
>a göre Hz.İsa’yı tutuklamaya gelen Yehuda’nın yanında bir bölük asker
vardı. Hz. İsa, gelenlere kimi aradıklannı sorunca onlar "Nasıralı
İsa’yı" cevabını vermişler, İsa da onlara "İsa benim" cevabini
vermiştir. Bu cevabı aları askerler,
geri çekilip korkudan yere düşmüşlerdir. Diğer İncillerde bu yere düşme
hadisesi yoktur. Bu sırada Petrus, üstünde taşıdığı kılıcı çekerek başkâhinin
kölesinin kulağını kesmiştir. Ancak, Hz.İsa Petrus’a müdahele ederek,
"Kılıcını kınına koy" demiş ve ona mani olmuştur(250). Malta ve
Markos İncillerine göre Hz. İsa, Gctsemani bahçesinde tutuklanmıştır. Bu
İncillere göre Hz. İsa, öğrencileri ile beraber Fısıh yemeğinden sonra
Getsemani bahçesine gitmiş ve orada tutuklanmıştır. Luka İnciline göre ise Hz. İsa,
Fısıh
250) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 18 : 1-11 !
260
Iİ.L- ..
yemeğinden
sonra öğrencileri ile.beraber Zeytin Dağına çıkmış ve orada tutuklanmıştır.
Luka İncilinde Kidron vadisi olmadığı gibi, Getsemani bahçesi de yoktur. Matta
ve Markos’a göre İsa’yı tutuklamaya gelen kalabalık onu tanımamaktadır, onları
getiren Yehuda, Hz.İsa'yı onlara tanıtmak için onlarla gizli bir anlaşma
yapmıştır. Yehuda onlara, "Kimi öpersem İsa odur,'hemen onu
tutuklayın"diye tenbih etmiştir. Olay da aynen bu şekilde cereyan etmiş,
Yehuda, hemen İsa'ya sarılarak gelenlerin onu tanımalarını sağlamıştır. Bu
hadise Yuhanna'da hiç yoktur. Hz.İsa’nm tutuklandığı sırada onun
öğrencilerinden, kılıcını çekip askerlere saldıran kişinin adı Yuhanna'da
Petrus olarak geçer, diğer üç İncilde isim verilmez. Hz İsa, Dört İncile göre
de tutuklandığı sırada kendi adamlarının gelenlere karşı kılıç kullanmasına
mani olmuştur. Ancak bu hususta Luka İncilinde diğer İncillerde bulunmayan bir
haber mevcuttur. Bu İncile göre Hz.İsa, kulağı kesilen kölenin kulağına
dokunmak sureti ile onu tedavi etmiştir(251).
Fısıh
yemeğinden sonra tutuklanacağını Havarilerine haber veren Hz.İsa, diğer İncillere
göre kendi tutuklanışmı engellemek üzere hiçbir şey yapmamış, askerlerlere
karşı- hiç direnmemiştir. Ama Luka İnciline göre, tutuklanacağını bilen İsa,
tutuklanmasını engellemek ve tutuklamaya gelenlere karşı direnmek için bazı
tedbirler almıştır. Tutuklanacağını öğrencilerine haber verdiği konuşmasının
sonunda o, öğrencilerine şöyle talimat vermiştir: "Şimdi kesesi olan onu yanma alsın, torbası olan onu da yanma alsın, kılıcı olmayan, abasını
satıp bir kılıç alsın... Rab işte burada iki kılıç var dediler. O da onlara,’
yeter ’ dedi’’(252). Lukadaki bu ifadeye göre, Hz. İsa Havarilere, kendisini
korumaları için abalarını satıp kılıç almalarını emretmiştir. Nitekim kılıçlı
öğrencilerden biri, tutuklamaya gelenlerden birine saldırarak onun kulağını kesmiştir.
Mademki Hz. İsa, Havarilerine kendisini kılıçla korumalarını emretmiştir,
öyleyse neden kendisini korumak üzere kılıçlarına davranan bu öğrencilerine
engel olmuştur? Öğrencilerine "Abalarınızı satıp kılıç alın ve beni
koruyun’’ dediği halde, niçin kulağı kesilen adamın kulağını tedavi etmiştir?
Diğer üç İncile göre Hz. İsa'yı tutuklamaya gelenler, Ferrisilerin ve
251) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 47-54 ;
Markos, 14 : 43-47 ; Luka, 22 :47-51
252) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 22 : 36-38
261
başkâhinlerin
adamlarıdır, gelenlerin arasında Ferrisiler ve başkâhinler yoktur. Ama Luka
İnciline göre tutuklamaya gelenlerin arasında, başkâhinler, mabedin
koruyucularının komutanları ve ihtiyarlar vardı. Bu noktada da Luka İncili
diğer üç İncil ile tenakuza düşmektedir. Luka İncilinde görülen başka bir
tenakuz da Hz. İsa’yı tutuklamaya gelenlerin bizzat Ferrisiler ve komutanlar
olmalarına karşılık, bunların Hz.İsa'yı tanımadıkları, bu yüzden Yehuda’nın
öptüğü kişinin Hz. İsa olduğunu anlamaları
konusudur. Çünkü Hz. İsa, mabedde vaazetmekte ve sürekli Ferrisilerle
münakaşa etmekteydi. Bu yüzden Ferrisilerin ve mabedin koruyucularının
komutanlarının onu tanımamaları imkânsızdı. Bu yüzden Yehuda’nın, onlara
Hz.İsa’nın yerini gösterdikten sonra, onu öpmek sureti İle onlara tanıtmasına
ihtiyaçları yoktu.
Hz İsa
nerede tutuklandı, Getsemâni Bahçesinde mi, Zeytin Dağında mı, yoksa Kidron
Vadisinin ötesinde bir bahçede mi tutuklandı? Onu tutuklamaya gelenler, Hz.
İsa’yı karşılarında görüp onun İsa olduğunu anlayınca dehşete kapılarak geri
çekilmiş ve yüzüstü yere düşmüşler mi, yoksa böyle bir hadise vaki olmayıp,
Yehuda, Hz. İsa’yı öpmek sureti ile tutuklamaya gelenlere onu bu surette mi
tanıttı? Başkâhinin kölesinin kulağını koparan kim, Petrus mu, yoksa başka bir
öğrenci mi? Tutuklama gecesinde tutuklamaya gelenlere karşı koymak ve Hz.
Isa’nın tutuklanmasına engel olmak için Havariler abalarını satıp kılıç aldılar
mı, almadılar mı? Eğer Hz. İsa onlara kılıç almalannı söylememişse niçin o anda
orada kılıç bulundurmuşlardır? Eğer kılıç almalarını onlara emretmişse, o zaman
gelenlere kılıçla karşı koydukları sırada
niçin Hz. Isa Havarilere engel oldu? Kulağı kesilen kölenin kulağını Hz. İsa
tedavi etti mi etmedi mi? İncillerde bu konularda öylesine çelişkiler vardır
ki, bırakın vahiy ürünü olduğu iddia edilen bir kitapta bunların bulunmasını,
normal bir insanın dahi yazdığı bir kitapta bu kadar hata bir arada olamaz.
262
4.;.iıiLiıii.idİHİ1i ;—|i_i„ ........
İncillerde Hz. İsa’nın Kudüs’e Giderken Bindiği
Hayvanın Mahiyeti Konusunda Görülen Çelişkiler :
Hz
İsa’nın Kudus'e gidişi dört İncilde farklı şekillerde anlatılmaktadır. Yuhanna,
Hz .Isa’nın Kudüs'e gidişi sırasında herhangi bir hayvana binip binmediği
konusunda bir açıklama yapmaz. Markos ve Luka İncilleri, Kudüs’e gitmek isteyen
Hz.İsa'nın, iki öğrencisini karşıdaki köye gönderip oradan getirttiği sıpaya
bindiğini, yani onun sıpa üstünde Kudüs'e girdiğini haber vermektedirler. Matta
İnciline göre ise, karşıki köye giden öğrenciler, oradan dişi bir eşek ile
yanındaki sıpayı Hz. İsa'ya getinnişler ve Hz. İsa, sıpaya değil, eşeğe binerek
Kudüse gitmiştir(253).
Hz. İsa
Kudüs'e yaya mı, yoksa hayvan üstünde mi gitti? Hayvan sırtında gitti ise
bindiği hayvan dişi eşek mi, yoksa eşeğin sıpası mı? İnciller arasında bu
konularda da bir ittifak söz konusu değildir.
Lanetlenen incir Ağacı Konusunda Görülen
Çelişkiler :
Sinoptik
İncillerden Matta ve Markos'ta haber verilen, İncir ağacının, Hz. İsa'nın
lanetlemesinden sonra kuruması olayı, bu iki İncilde birbirinden farklı şekilde
anlatılmaktadır. Matta’ya göre sabah erkenden kente dönen Hz. İsa, yürürken
yolun kenanndaki bir İncir ağacını görmüş, onda İncir var zannederek ağacın
yanına gitmiş ve ağaçta İncir olup olmadığını kontrol etmiştir. Onda meyve
olmadığını görünce canı sıkılarak ağaca, "Sonsuza dek artık meyve
vermeyesin" demiş ve bu sözü söyler söylemez ağaç kurumuştur.
Markos
ise hadiseyi Matta'dan daha farklı anlatmaktadır. Markos'a göre Beytanya’dan
çıkan Hz. İsa, yolda giderken uzaktan yaprakları yeşil bir incir ağacı görmüş, kendisi cok
acıktığından meyve bulmak umudu ile ağacın yanına
253) Kitab-ı
Mukaddes, Matta, 21: 1-7 ; Markos, 11:1-11; Luka, 19 : 28-40 ; Yuhanna, 12 :
12-19
263
gitmiştir.
Ancak meyve mevsimi olmadığı için ağaçta yapraktan başka bir şey bulamayınca
"Artık senden hiç kimse bir daha meyve yemesin" diye ağacı
lanetlemiştir. Markos’a göre bu sözün arkasından ağaç hemen kurumamışım Hz.İsa
ve öğrencileri ertesi günü kentten geri dönerlerken aynı tncir ağacının
yanından geçmişler, o sırada ağacın kuruduğunu gÖrmüşlerdir(254).
Hz.
İsa’nın lanetlediği bu ağaç, hemen yolun kenarında mıydı, yoksa uzakta mıydı?
Ağaç, Hz. İsa beddua ettiği gibi hemen mi kurudu, yoksa ertesi gün mü kuruduğu
görüldü? Hadiseyi nakleden iki İncil bu noktalarda çelişkiye düşmektedirler.
Hz.İsa'nm Kendi Nefsi İçin Şehadeti Konusundaki
Çelişkiler :
Hz.
İsa’nın kendi nefsi hâkkmdaki şehadeti konusunda Yuhanna İncilinde açık çelişki
vardır. Yuhanna İncilinin beşinci babında Hz. İsa'nın şöyle , söylediği
nakledilmektedir : "Ben kendiliğimden bir şey yapamam... Eğer ben kendim
için şehadet edersem bu şehadetim sahih olmaz"(255). Aynı Yuhanna
İncilinin bu defa yedinci babında Hz. İsa'nın, " Ben kendim için şehadet
ediyorsam da şehadetim doğrudur "(256) dediği ifade edilmektedir. Bir
şehadet aynı anda nasıl hem makbul, hem de gayri makbul oluyor, hem hak, hem de
batıl plabiliyor?(257).
254) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21: 20-22; Markos,
11; 1-22
255) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 5 : 30-35
256) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 8 :14
257) Ebü Abdillah el-Hazrecî, el-l’lam, C.I,
s.205
264
_ JUL.....;!...
Hz.İsa'nın Muhakeme Edilmesi, Çarmıha Gerilmesi
ve Yeniden Dirilmesi ile İlgili Çelişkiler :
Hz.
İsa'nın tutuklanmasından sonra muhakeme edilişi, çarmıha gerilişi, mezara
konuşu, mezardan kıyam ederek dirilişi, öğrencilerine görünüşü ve semaya çıkışı
mevzulannda İncillerde yüzlerce farklı ve çelişkili bilgi vardır. Bunları
maddeler halinde açıklamak mümkündür.
Önce
Tutuklanmanın hemen arkasında cereyan eden hadiselerin ( İncillerde
verilişindeki farklılıkları ve çelişkileri şu şekilde tesbit ediyoruz:
1- Matta
ve Markos İncillerine göre Hz.İsa’nın tutuklanmasından sonra, talebeleri oradan
kaçmışlardır. Luka İncilinde bu konuda bir açıklık yoktur. Fakat Markos İncili,
İsa tutuklandıktan sonra bir gencin onun arkasından gittiğini, onu yakalamak
istediklerinde üzerindeki elbiseyi bırakarak Hz. İsa'nın peşinden koştuğunu
ifade etmektedir. Diğer İncillerde bu gençten bahsedilme- mektedir(258).
2- Hz.
İsa Tutuklandıktan sonra muhakeme, Matta, Markos ve Yuhanna'ya göre aynı gece
Yahudi meclisinin önünde olmuştur. Luka'ya göre Hz. İsa , aynı gece değil,
ertesi gün muhakeme edilmiştir(259).
3- Yuhanna'ya
göre Hz. İsa, kâhinlerin reislerinin sorularına cevap vermediği için reisin
hizmetçisi tarafından dÖvülmüştür(260). Ancak diğer İncillerde bu konuda
hiçbir bilgi yoktur.
4- Matta
İnciline göre Hz. İsa'yı muhakeme eden Romalı hakim Pila- tus’un karısı,
rüyasında Hz. İsa'nın beraat ettiğini görmüş, bu yüzden onun
258) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 56 ; Markos,
14: 50-52
259) Kitab-ı Mukaddes,Matta, 26 : 57 ; Markos,14
: 53 ; Luka, 22 : 66 ; Yuhanna, 18 : 19
260) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 18 :22
265
— .-LİİL
beraat
ettirilmesini kocasından istemiştir(261). Diğer İnciller, bu olaydan bahsetmezler.
5- Luka'ya
göre hakim Pilatus, Hz. İsa'yı muhakeme edilmek üzere Gali- le (Celile) hakimi
Herodos'a göndermiştir(262). Yine diğer İncillerde bu konuda herhangi bir bilgi
yoktur.
6- Matta'ya
göre Pilatus; Hz. İsa'nın beraat etmesi gerektiği kanaatine vardıktan sonra,
ellerini su ile yıkamış ve "Ben bu iyi insanın kanından beriyim"(263)
demiştir. Diğer İnciller bu konuda bilgi vermemektedir.
7- Matta’ya
göre Pilatus, Hz.İsa’yı serbest bırakmaya karar verip bunu Yahudilere
açıkladığı zaman Yahudiler, "Onun kanı bize ve çocuklarımıza borç
olsun"(264) demişlerdir. Bu husus diğer İncillerde bu şekilde yer
almamaktadır.
Hz.
İsa'nın çarmıha gerilmesi ile ilgili olarak İncillerde yer aları haberlerde başlıca şu farklılıkları ve
çelişkileri tesbit etmekteyiz :
1- Hz.
İsa'nın çarmıha gerildiği ağacı, çarmıha gerildiği yere, Yuhan- na'ya göre
bizzat Hz. İsa taşımış, Sinoptik İncillere göre ise Kirene'li Simim taşımıştı
r(265).
2- Çarmıha
gerilmeden önce askerler, Hz.İsa'ya içmesi için Markos'a göre acı karışık şarap
verdiler. Matta'ya göre İse, ekşimiş sirke verdiler(266). İsa'ya verilen içecek
şarap mı, yoksa sirke mi? İki İncil farklı farklı bilgi vermektedirler. Diğer
iki İncil ise bu konularda hiçbir bilgi vermiyorlar.
3- Hz.
İsa, çarmıhta can çekişirken, Yuhanna İnciline göre "Susadım"
demiştir(267). Diğer İncillerde bu ifade yoktur.
261) Kitab-ı Mukaddes, Matta,27 : 19
262) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 23 : 7-11
263) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 34
264) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 27 :25
265) KitabiMukaddes, Matta, 27..: 32 ; Markos, 15
: 21 ; Luka, 23 : 26 ; Yuhanna, 19 :17
2^) kitab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 36;; Markos,
15 : 23
26^5 Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 19228
266
4- Hz. İsa,
iki yanında birer hırsız bulunduğu halde çarmıha gerilmişti. Markos'a göre
onunla beraber çarmıha gerilen iki hırsız, Hz. İsa'yı korkutuyorlardı. Luka'ya
göre bu iki hırsızdan biri onu korkutuyordu, diğeri ise Hz.İsa'ya
acıyordu(268).
5- Markos'a
göre Hz. İsa, saat üçte çarmıha gerilmiştir. Yuhanna'yâ göre ise saat altıdan
sonra çarmıha gerilmiştir(269).
6- Lukaya
göre, Hz. İsa çarmıhta iken "Ya rab onları
affet, onlar ne yaptıklarım bilmiyorlar”(270) demiştir. Diğer İncillerde
bu bilgi mevcut değildir.
7- Hz.İsa
çarmıha gerildiği sırada, Matta ve Markos’a göre "Allah'ım, Allah'ım !
Niye beni terkettin"(271) demiştir. Bu ifade diğer iki İncilde mevcut
değildir.
8- Hz.
İsa çarmıha gerildiği sırada, Yuhanna'ya göre onun yanında başta annesi Meryem
olmak üzere, Mecdelli Meryem, diğer Meryem ve bir öğrencisi bulunuyordu. Diğer
İncillerin anlattığına göre, o çarmıha gerilirken ne kadınlar, ne de talebeleri
onun yakınında değildiler, onlar uzaktan hadiseye bakıyorlardı^).
9- Hz.
İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra Matta'ya göre büyük mucizeler olmuştur.
Markos'a göre ise bu mucizelerden sadece bir mucize cereyan etmiştir. Bu da
heykelin perdesinin yırtılması hadisesidir. Luka'ya göre, daha Hz. İsa ölmeden
önce güneş kararmış ve Heykelin perdesi yırtılmıştır(273).
268) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15 : 32 ; Luka,
23 : 39
269) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15 : 25 ;
Yuhanna, 19 : 14
270) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 23 : 34
271) Kitab-ı Mukaddes, Matta,27 : 46 ; Markos,
15 :34
272) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 55 ; Markos,
15 : 40 ; Luka, 23 ; 49 ; Yuhanna, 19 :25
273) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 51-54 ;
Markos, 15 : 38 ; Luka, 23 : 45
267
Hz.
İsa’nın kabre konulması ile ilgili olarak İncillerdeki farklılıklar ve
çelişkiler kısaca şunlardır:
1- Çarmıhtan
ölü olarak indirilen Hz. İsa'yı, Yuhanna’ya göre, Yusuf ve Nikodim isimli iki
kişi defnetmiştir. Sinoptik İncillere göre sadece Yusuf defhetmiştir(274).
2- Yusuf
ve Nikodim, Hz. İsa'nın kefenine Yuhanna'ya göre hoş kokular sürmüşlerdir.
Diğer İncillerde bu konuda her hangi bir bilgi yoktur,(275)
3- Sinoptik
İncillerde Hz. İsa'nın defnedilmesi olayına kadınların şahit oldukları yazılı
olmasına rağmen, Yuhannna İncilinde bu konuda bilgi mevcut değildir(276).
Hz.
İsa'nın yeniden dirilerek mezarını terketmesi hadisesi, Matta bap 28, Markos
bap 16, Luka bap 24, Yuhanna bap 20-2l’de anlatılmaktadır. Mezkûr İncillerin bu
baplarında anlatıları hadisede şu
noktalarda farklılıklar görülmektedir:
1- Hz.
İsa'nın kabre konulmasından sonra onun kabrini ilk ziyaret edenler, Matta'ya
göre Mecdelli Meryem, Sâlome ve Yakub'un annesi Meryemdir. Luka'ya göre mezarı
ilk ziyarete gidenler bir grup erkek ve kadındır, bu İncilde şahıs ismi
verilmemektedir, Yuhanna İnciline göre kabri ilk ziyaret eden sadece Mecdelli
Meryem'dir, o, gördüklerini bilahere diğerlerine haber vermiştir.
2- Hz.
İsa'nın kabrini ziyarete gidenler, kabirde ilk olarak Matta'ya göre melekleri
görmüşlerdir. Markos'a göre kabirde bir genci görmüşlerdir. Luka'ya göre
kabirde iki insan görülmüştür, Yuhanna'ya göre ise iki melek görülmüştür.
,3r
Yeniden dirildikten sonra Hz. İsa'yı ilk gören kişi, Matta’ya göre Mecdelli
Meryem, Luka’ya göre Emayus'a giden iki öğrenci, Yuhanna'ya göre yine Mecdelli
Meryem’dir.
274) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 27 :57-61 ;
Yuhanna, 19 : 39-40
275) Kİtab-ı Mukaddes, Yuhanna, 19: 39; Markos,
15 :42-47
276) Kitab-ı mukaddes, Matta, 27 ; 56-61;
Maıkos, 15:42-47; Luka, 23:5056; Yuhanna, 19:38-42
268
„^ı.ı.iULiwuuı —.
4- Hz.
Isa'nın, yeniden dirilerek ^uhur ettiğini Havarilere ilk olarak haber veren
kişiler, Matta'ya göre iki vier' em, Markos’a göre Mecdelli Meryem ve iki
öğrenci, Luka’ya göre sadece >ki l grenci, Yuhanna’ya göre sadece Mecdelli
Meryem'dir.
5- Hz.
İsa'nın dirilerek kabirden çıktıktan sonra Öğrencilerine göründüğü yer, Matta
ve Markos’a göre GalilefCc1 le)dir. Luka'ya göre Hz. İsa öğrencilerine
Kudüste görünmüştür. Yuhanna ya jöre ise , hem kudüste, hem de Galile'de
görünmüştür.
6- Hz. İsa,
yeniden dirildikter sonra Havarilere ve diğer öğrencilerine Sinoptik İncillere
göre sâdece bir kere görünmüş, ama Yuhanna’ya göre üç kere göriinmüştür(277).
Hz.
İsa’nın ne zaman tutuk andığı, ne zaman muhakeme edilerek çarmıha gerildiği,
kabirde ne kadar kaldığı, öğrencilerine ne şekilde göründüğü ve onlara neler
söylediği İncillerde farklı farklı anlatılmaktadır. Yuhanna’ya göre Hz. İsa'nın
tutuklanması Fısıh g iminden Önce olmuştur. Sinoptik İncillere göre ise Fısıh
yemeği gecesi olmuştur.
Matta
İnciline göre Hz. İsa'nın, defnedildikten sonra kabirde üç gün kalacağı ısrarla
belirtilmesine karşılık, aynı İncilde ve diğer İncillerde onun, sebt(cumartesi)
gününü takip eden haftanın ilk günü(pazar)nde kabirde görülmediği haber
verilmek sureti ile büyük bir çelişkiye düşülmektedir. Matta'ya göre Fısıh
yemeği gecesi cuma günü akşamı Hz. İsa tutuklanmış, cuman e m günü saat üçte haça gerilmiş, pazar sabahı
Mecdelli Meryem, tan yeri ağar irken kabrim ziyarete gidince onu kabrinde
bulamâmıştır(278). Hz, İsa bu durumda nasıl kabirde üç gun kalmış oluyor?
Bırakın kabirde üç gün kalmasını, onun kabirde kaldığı süre tam bir gün dahi
olmamaktadır. Markos ve Luka, hadiseyi hemen hemen Matta'nın anlattığı şekilde
nakletmektedirler. Onlar da tutuklaman ıı cun .» güıaı aksımı olduğunu,
cumartesi günü saat üçte çarmıha
277) Daha fazla bilgi için bkz. M.Saİdî,
Dirasetun fi'l-EnaciIİ’l-Erbaa, s.77-82
278) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 12:38-40 ;
26:17-75 ; 27: 1-55 ; 28:1-11
269
gerildiğini
ve pazar günü kabirden çıktığını haber vermektedirler. Yuhanna İnciline göre
Hz. İsa, cumartesi gecesi defnedilmiştir(279).
İncillerde Görülen Diğer Çelişkiler :
İncillerde
bu anlatıları ve ortaya konuları noktaların dışında da bir takım çelişkiler ve
farklılıklar mevcuttur. Bunlardan bir kaçını zikrederek konuyu kapatmaya
çalışacağız:
1- Hz. İsa,
gölün karşı yakasında Gadaralılann veya Gerasalıların ülkesine varınca,
Matta'ya göre cinlere tutsak olmuş iki deli ile karşılaşmıştır. Markos ve
Luka'ya göre cinlere tutsak olmuş sadece bir deli ile karşılaş- mıştır(28O).
2- Hz. İsa
Eriha'dan ayrılırken, Matta'ya göre yolun kenarında oturan iki kör adam
kendisinden yardım istemiştir. Markos ve Luka'ya göre ise yolun kenarında
oturan sadece bir kör adam kendisinden yardım istemiştir(281).
3- Yahudilerin
Hz. İsa’dan delil göstermesini istemelerine karşılık, Markos İncilinde onlara
asla delil gösterilmeyeceği haber verildiği halde, Matta'da onlara Yunus
peygamberin delilinin gösterileceği ifade edilmektedir^).
4- Hz.
İsa’nın kabre konulduktan bir süre sonra kabirden çıkışma Yuhanna İnciline
göre, Havariler çok şaşırmışlardır. Bu İncilin naklettiğine göre Havariler
böyle bir olayı asla beklemiyor ve ummuyorlardı. Halbuki Sinoptik İncillere
göre Havariler, Hz. İsa'nın kabre konulduktan üç gün sonra dirilip
279) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 19:31
280) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 :28-29 ; Markos,
10:46-52; Laka, 18 :35-43
281) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21:29-30; Markos,
10:46-52; Luka, 18 -.35-43
282) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 12 : 39- 41;
Markos, 8:11-12; Luka, 11:24-26
270
kabirden
çıkacağım biliyorlardı. Çünkü Hz. İsa çarmıha gerilmeden önce defalarca bunu
onlara söylemişti(283).
5- Sİnoptik
İncillere göre Petrus ve arkadaştan, Hz. İsa'nın davetinin ilk günlerinde onun
mucizesi ile ağlannı balıkla doldurmuşlar ve denizdeki fırtınadan
kurtulmuşlardır. Yuhanna'ya göre bu hadise, Hz. Isa'nın davetinin ilk
günlerinde değil, yeniden dirilip kabirden çıktıktan sonra olmuştur(284).
6- Hz. İsa,
Kcfcmahum'da vermiş olduğu meşhur dağ vaazından sonra Matta’ya göre önce bir
cüzzamlıyı, sonra yüzbaşının hizmetçisini iyi etmiştir. Lukaya göre ise ilk
önce Petrus’un kaynanasını, sonra diğer hastaları tedavi etmiştir. Luka Yüzbaşının
hizmetçisinin tedavisinden bahsetmez(285).
7- Hz. İsa'nın,
öldükten sonra dirilttiği havra reisinin kızı konusunda Matta İncili, reisin,
kızını diriltmesi İçin kızı öldükten sonra Hz.İsa'yı çağırdığını haber
verirken; Markos İncili, havra reisin, Hz. Isa’yı kızı henüz ölmeden, tam ölmek
üzere iken çağırdım haber vermektedir(286).
8- Hz.
Yahya'nın yediği şeyler konusunda Matta İncili, "Yahya yemiyerek,
içmeyerek geldi" derken, Markos İncili, "Yahya deve tüyü giymişti,
belinde kuşağı vardı, çekirge ve yaban balı yerdi" dcmektedir(287).
9- Luka
İnciline göre, şarap içip sarhoş olmak, " çünkü rabbin gözünde büyük
olacak, şarap ve içki içmeyecek" denilerek yasaklandığı, sarhoşluk veren
herşeyin içilmesinin ve kumarın haram olduğu bildirildiği halde, Yuhanna
İncilinde Hz. İsa Kana düğününde misafirler için mucize göstermek sureti ile
suyu şaraba çevirmiş, ve insanların bol bol şarap içmesini sağlamıştır(288).
283) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna,20 : 19 ; Matta,
16:21; Luka, 9:22; Markos, 8 :31
284) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 4 : 18-22 ;
Markos, 1: 16-20 ; Luka, 5 : 1-12; Yuhanna, 21 : 1-14
285) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 :1-15 ; Luka, 4:
38-40
286) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9:18; Markos, 6 :
2-22
287) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 11:18; Markos, 1:
6
288) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 1 : 15 ; 21 : 34 ;
Yuhanna, 2:1-8
271
10- Hz. İsa'nın üzerine güzel koku saçan kadın ile
ilgili olarak :
a) Markos'a
göre kadın, kokuyu hamursuz bayramından iki gün önce
dökmüştür.
Yuhanna'ya göre ise kadın kokuyu hamursuz bayramından altı gün önce dökmüştür. r
b) Matta
ve Markos'a göre koku dökme olayı Simun'un evinde olmuştur. Yuhanna'ya göre ise
Mecdelli Meryem'in evinde olmuştur.
c) Matta
ve Markos'a göre kadın, kokuyu Hz.İsa'mn başına dökmüştür. Yuhanna'ya göre ise
Kadın kokuyu Hz. İsa’nın ayaklarına dökmüştür. ’
d) Matta'ya
göre, kadının bu güzel kokuyu dökmesine öğrencileri karş çıkmışlardır. Markos
ve Yuhanna’ya göre ise Yehuda iskaryot karşı-çıkmış- ur(289).
Dört
İncil dikkatle İncelendiği zaman şimdiye kadar sayıları çelişki ve farklılıkların yanısıra onlarda
daha başka , birçok farklılık ye çelişkilere rastlamak mümkündür. Bu kadar
çelişki ve farklılığın bulunduğu, tutarsızlıklarla dolu bu dört İncil, nasıl
oluyor da ruhu'l-kudüs kendilerine tecelli etmiş ve ilhama mazhar olmuş
kimseler tarafından hatasız, eksiksiz ve birbirini tamamlar mahiyette yazılmış
kitaplar olarak kabul edilebiliyorlar? Bu çelişkiler, farklılıklar ve
tutarsızlıklar yoksa hata kabul edilmiyorlar mı? Bunlardan bir tanesi dahi,
içinde yer aldığı kitabın güvenilirliğini zedelemeye yeterken, İncillerde bu
tür yüzlerce eksik ve hatanın bulunması, İncillerin senet ve metin yönünden
sahih, kutsal kitaplar olarak değerlendirilmesinin imkânsızlığını ortaya
koymaktadır.
Tek tek
tesbit edilen bu çelişki ve tutarsızlıklar ciddî ve titiz bir çalışma sonunda
ortaya konulmuş gerçeklerdir. Bunun için sabırlı ve yorucu bir çalışma yapmak
gerekmiştir. Dört İncilde yer aları hususları
bütün İncillerin say falannı açıp her konuyu teker teker karşılaştırmadan,
cidardaki bu forki...>!an ve tutarsızlıktan anlamak mümkün değildir. Ancak
bu şekilde karşılaşın m ah olarak yapılacak olan bir çalışma sonunda gerçekler birer birer
ortaca çıkmaktadır.
289) Kitab-ı
Mukaddes, Matta, 26 : 6-12 ; Markos, 14 : 3-8 ; Yuhanna, 12 : 1-8
272
Biz bu
çalışmamızı, dört İncilin Türkçe, Arapça ve İngilizceye yapıları tercümelerini birbirleri ile karşılaştırmak
sureti ile yaptık. Eğer çalışmaya ilk orjinal Yunanca İncil kopyalarından
başlanarak, bunlarla, daha sonraları yazılmış olan el yazması kopyaları karşılaştırmak sureti ile, İncillerin yazma
nüshaları arasındaki farklılıklar tesbit edilmeye çalışılsa bu hacimde bir
kitap değil, birkaç ciltlik bir eser ortaya çıkar. Ancak bunun yapılabilmesi
için ilk şart, klasik Yunancayı iyice öğrenmektir. Yunancayı bilmeden (hatta
daha iyi bir karşılaştırma yapabilmek için Yunancaya ilâve olarak Latinceyi de
bilmek gerekir) İncil yazmaları üzerinde derin bir araştırma yapmak
imkânsızdır. Biz bu konuda yeni yetişen genç araştırmacılann bu boşluğu
doldurarak gerekli çalışmaları yapacaklarından eminiz.
273
ABDÜLVAHHAB,
Ahmed, Hakikatu't-Tebşîr Beyne'l-Madî ve‘l-Hadır, Kahire, 1961
Ihtilafat
fi Tcraciıni'l-Kiiabi'I-Mukaddcs ve Tatavvurat Hamme.fî'l- Mcsihiyye, Kahire,
1987
>
ALİ, Fuad Hüseyin, ct-Tcvratu'l-Hiyeroglifıyyc, Kahire, ?
ALLEN,
W. C., Criticism, New Testament, E.R.E., VJ, New York,1951,.
p.
319-324
AYDIN,
Mehmet, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma
Konulan, Konya,1989
BAHM,
Archie J., The World’s Living Religions, New York, 1964
BAİNGTON,
Roland H., The Penguin History of Christianity, V.I, England,1967
St.B
ÂRNABA, The Gospel of Bamaba, Karachi, ?
İncilu
Bamaba, Çev. (İngilizceden Arapçaya) Halil Bey Seade, Mısır, 1905
BARRACLOUGH,
Goffrey, The Medieval Papacy, London, 1968
BEARE,
F. W., Bible, t D, B., New York, 1962, p, 407
BESNARD,
Albert M., Oliver Clement, Roger Mehl, Hristiyan îlâhiyatı, Çev, Mehmet Aydın,
Ankara,T983
274
El-BİMJM,
IhuT-Reyhan Muhammed b. Ahmed el-Harezmî, el-Asâru'l- Bdkiyc
ani'l-Kurûnil-Haliye, Leİpzig, 1923
BROV N,
P. R. L., Palestina and the Making of Christianity, The Concise Eneyclopedİae
of World History, London, .1971, p. 102-120
BROWN,
Schuyler, The Origins of Christianity, A Historical Introduction to the New
Testament, New York, 1984
BUCAİLLE,
Maurice, Kitab-ı Mukaddes, Kur* an ve Bilim, Çev. Suat Yıldırım, İzmir, ?
BURKÎT,
F. Crawford, The Gospel History and İts Transmission, Edİnburg,1906
CAÎRD,
G. B., Saint Luke, Penguin Books, 1963
CAZELLES,
H., Biblical Criticism, 1. D. B., Supplementary Volüme, New York, 1988, p, 98
Clark,
Denis, Sîretu'l-Mesih ve Tealîmuh, Kahire ?
CLARKE,
W. K. Lowther, Concise Bible Commentary, London,1952
COLLÎNS,
Gerard, Theology and Revelation, Dublin, 1968
.
COUNTRYMAN, L. Wm., The Rich Christian in the Church of the Early Empire :
Contradiction and Accommodations, New York, 1980
CROLLİUS,
A. Roest, The Word in the Expericnce of Revelation in Quran and Hindu
Scripturos, Roma, 1974
EI-CUVEYNl,
Abdülmelik b. Abdillah b. Yusuf, Şifau’l-Gain fi Beyani Ma Vakaa fi't-Tevrat
ve'l-tncil mine't-Tebdîl, Kahire, 1978
DOBSCÜTZ,
E. Von, Bible in the Church, E. R. E.,V. II, New York, 1951, p. 579-615
DUNKERLEY,
Roderic, Le Christ,Trans. by Ugne Karvelis, Paris, 1966
275
EBU
ZEHRA, Muhammed, Muhadarât fi’n-Nasraniyye, Kahire, 1966
ELİOT,
T. S., The îdea of a Christian Society, London, MCMLXII
EVERY,
Georgc, Christian Mythology, London, 1970
FARİS,
îshak İbrahim, Medhal ile'l-Ahdi’l-Mesihİyye’l-Evvel, Mısır,?
FİSHER,
Gcorge P., Essays on the Supematural Origins of the Christianity, ' New York,
1977 '
El-GAZALİ,
Ebu Hamid Muhammed, cr-Redciu'I-Ccmîl li İlâhiyyeti İsa bi Sarihi İncil,
Kahire, 1986
GOLDZİHER,
İgnatz, Uber Muhammedanische Polemik Gegen Ahi al-Kitab, Zeitschrift der
Deutschen Morenlandischen Geselchaft,Leipzig, 1878, XXXII, p. 341-387
THE
GOSPEL in Many Tongues, London, 1965
GRANT,
C. Frcderic, Bible, The Encyclopediae Americana, V.III, Danbury, 1980,
p.647-655
Bible,
The Text of the New Testament Manuscripts and Versions, Encyclopcoiae
Americana, V.III, Danbury,1980, p. 695-699
GROBEL,
K., Biblical Criticism, İ. D V.I, New York, 1962, p.647-655
El-HARDLU,
İbrahim, ct-Tevrat ve'l-Yehûd fi Fikri İbn Hazm, Hartum, 1984
HARMAN,
Ömer Faruk, Metin, Muhteva ve Kaynak Açısından Yahudi Kutsal
Kitapları,İstanbul, 1988
HARTİLL,
Pcrcy, War, Communism and the Christian Faİth, London, ?
El-HAZRECİ,
Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmcd b. Ebi Bekr b. Ferah, el- İ’lâm bima fi
Dini'n-Nasârâ mine’l-Evham ve İzhar Mahasini Dinil- İslâm, C.I, Kahire, 1980
HEADLAM,
Arthur C., The Life and Teaching of Jesus the Christ, London, 1924
276
HOLDSWORTH,
W., Gospel Origins, New York, 1913
THE HOLY
BİBLE, London, 1965, Thomas Nelson and Sons LTD
THE HOLY
SCRİPTÜRES of the Old Testament, Hebrew and English, London, ?
THE HOLY
SCRİPTÜRES According to the Masoretic Text(Committcc of Jewish Scolar),
Philedelphia, 1955, The Jewish Publication Society of America
HRSCHFİELD,
Hartwig,.New Researches into the Composition and Exegesis of the Quran, Jewish
Quarterly Review, V.XH1, London, 1902
İBNU'L-BATRİK,
Said, et-Tarîhu'1-Mecmu’ ale't-Tahkîk ve't-Tasdîk, C.I,
Beyrut, 1905 , ■
ÎBN
HALDUN, Abdurrahman, Mukaddime, C.II, Mısır, ?
İBN
HAZM, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed ez-Zahİrî, eLFasl fı'l-Milel ve'L Ehva'
ve'n-Nihal, C.II, Kahire, ?
İBN
KAYYIM, Ebu Abdillah Muhammed b.Bekr eLCcvziye.HidayetuT Hayârâ fi
Ecvibeti'l-Yehûd ve'n-Nasârâ, Beyrut, ?
İNCİL,
İncilin Yunaneadan Çağdaş Türkçcye Çevirisi,İstanbul, 1989, Kitab-ı Mukaddes
Şirketi
JAKOB,
Xavier, İncil Nedir, Tarihî Gerçekler, Ankara, 1985
KAHL,
Joachim, The Miscry of Christi ani,ty , Trans, by N.D. Snıİth, England, 1971
KEDAR,
Benjamin Z., Crusade and Misşion, New Jersey,1984
KEE, H.
C., Biblical Criticism, İ. D. B., Supplemcntary Volüme, New York, 1988, p.102
KELLET,
E. E„ A Short History of Religions, Baltimore, 1962
277
—- — .
•._,jJL,^u„,..„._^-..ı.-.--— -
-„.j...iİ__— ,,.J—j...;
KENYON,
F.G.TTextuâl Criticism of the New Testament, LondonT1912
KİTAB-I MUKADDES, İstanbul,1976, Kitab-ı Mukaddes Şiıketi
KİTAB-I
MUKADDESİN Deutorokanonik (Apokrif) Kitapları, İstanbul, 1987
El-KİTABU’l-MUKADDES, Beyrut,1960, el-Matbaatu'l-Katolikiyye
KNOX, I,
Textus Receptus, İ. D. B.,V.IV, New York,1962,p.614-
KNOX,
Raymond C.,Knowing the Bible, New York, 1927
KUR’AN-I
KERÎM
KUTLUAY,
Yaşar, Islâm ve Yahudi Mezhepleri, Ankara, 1967
KUZGUN,
Şaban, İslâm Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, Ankara,1985< Hazar
ve Karay Türkleri, Ankara, 1985
LÎGON,
Emest M., The Psychology of the Christi an Personali ty, New York, 1946
LOİSY,
Alfred Firmin, The Birth of the Christian Religion and the Origins of t the New
Testament, Trans, by L. P. Jacks,Ncw York, 1962
El-MASDUSl,
Ahmed Abdullah, Living Religions of the World, Trans, by Zafer Ishaq Ansari,
Karachi, 1962
MATTHEWS,
Shailer, History of New Testament in Palestina 175 B.C.-170 A.D., London,1921
MÜJDE
İncilin Çağdaş Bir Çevirisi^ İstanbul,!987, Yeni Yaşam Yayınlan
NİEBUHR,
Richard, Christ and Culture, New York, 1951
NİNEHAM,
D.E., SaintMârk, Penguin Books, 1963
PARVİS,
M. M., Text, New Testament, 1. D. B., V. IV, New York, 1962,p,594- 614
278
PATON,
M. A. William, Jesus Christ and the World's Religions, London,1938
PEAKE,
A. S., A Critical întroduction to the New Testament, New York, 1924
POLAT,
Selahattın, Hadiste Metin Tenkidi, E.Ü. llâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 6,
Kayseri, 1989, s.l 13-130
POTTER,
Charles, The Lost Years of Jesus Revealed New York, ?
RAHMETULLAH
b. Halilurrahman el-Osmanî,lzharu'l-Hak, C.II,Katar, ? .
RENAN,
Emest, İsa’nın Hayatı, Çev. Ziya İhsan, Ankara, 1945
ROBİNSON,
H. T., întroduction to the Textual Criticism of the New Testament, New York,
1925 .
SAİD,
Habib, Tarîhu'l-Mesihiyye, Fecm'l-Mesihiyye, Kahire, ?
Es-SAİDt,
Muhammed, Dirase fı'l-Enacili'l-Erbaa ve't-Tevrat, Katar, 1985
SANDAY,
W., Bible, E. R. E., V. II, New York, 1951, p.562-579
SARIKÇIOÖLU,
Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Kadar Dinler Tarihi, ' İstanbul, 1983
SMYTH,
J., How We Got Our Bible, London, ?
STRACHAN,
J, Criticism, Old Testament, E. R. E., V. I, New York, 1951, p. 314-318
Eş-ŞEHRtSTANİ,
Muhammed b. Abdülmelik b. Ahmed, el-Milel ve’n-Nihal, Ç. I, Mısır, 1947 ,
ŞELEBİ,
Mütevalî Yusuf, Edva' ale’l-Mçsihiyye, Kuveyt, 1968
Eş-ŞEREFİ,
Abdülmecid, el-Fikru'l-lslâmî fi'r-Rcd ale'n-Nasârâ, Tunus, 1986
ŞİTİVt,
Muhammed Şelebî, el-İncil, Dirase ve Tahlil, Kuveyt, 1984
TANAH,
Jarusalem,1979, Koren Publishers Jarusalem LTD.
TANYU,
Hikmet, Tarih Boyunca Türkler ve Yahudiler, C. I, İstanbul, 1979 .
279
- “1L ’’ '
Et-TEMİMİ,
Abdülmelik Half, et-Tebşîr fı’l-Mınükati'1-Halîci'l- Arabi, Kuveyt, 1982
TERRİEN,
Samuel, Bible : 2. Language of the Old Testament.The Encyclbpediae Americana,
V. III, Danbury,1980, p. 650-655
TİLLİCH,
Paul, Systematic Theology, V. I, Chicago,1967
TOYNBEE,
Amold, A Study of History, New York, 1972 TRATTNER, Emest R„ Unraveiling the
Book of BoOks, New York, 1929 TÜMER, Günay, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi,
Ankara, 1988 VAFİ, Abdülvahid, el-Esfaru’l-Mukaddese fi'l-Edyani's-Sabika
li'l-İslâm, Kahire,?
VAUX,
Carra De, İncil, İslâm Ansiklopedisi, C. V, II, İstanbul, 1950, s.991-995
VİNCENT, Marvin R., History of Üre Textual Criticism of the New Testament, New
York, 1899
VRİES,
S. J. De, Bİblical Criticism, History of, î. D, B., V. I, New York, 1962, p.
413-418
WEBSTER
Comprehensive Dictionary, V. IV, U.S.A., 1986
WARFiELD,
B. B„ Criticism of the New Testament, New York,1886
WOLLEY,
Abraham, Abraham Decouvertes Recentes Sur les Origines Hcbreux, Trans. A.
Collin Delavaud,Paris, 1949
YEARSLEY,
Macleod, The Story of the Bible, London, 1948
YILDIRIM,
Suat, Mevcut Kaynaklara göre Hristiyanhk, Ankara, 1988
280
A
Abdullah
b. Abdillah ct-Tercuman, 73
Abdülahad
Davud, 74
Abihud,
243
Adem,
103,149,242
Afganistan,
238
Afrika,
36, 38,70, 74,148
Ahid
sandığı, 34
Ahim,243
Ahmed b.
et-Teymiyye, 73
Ahmet
Kemal, 74
Ahmet
Mithat, 74
Akdeniz,
141
Albert
Bengel, 83
Albert
Schweitzer, 86
Alexander
Geddes, 82
Almanya,
78,80
Amerika,
38,240
Amos,
243 , -
Anadolu,
36,75,121,150,188,197
Andre
Maes, 78
Andreas,
252,253,254
Antakya,138,144,148-150
Antony
Collins, 79
Apİon,
155
Araplar,
51
Aristo,
176
Arminus,
178
ArthurHeadlam,
156
Aryanos,
129,130
Aryos,
126
Astruc,
81-83
Asya,
36-38,70,75,140
Atina,
175 .
Avgüstos,
247,248
Avrupa,
24,36-38,70,75,77,82,189, 237
Avusturya,
130
Azerbeycan,
238
Azor,
243
B
Baalzebub,
171,183
Baalzebul,
171
Bacon,
77
el-Bakillanî,
73
Bamidbar,
48
281
.1.
Bar
Kochba, 140
Baraşit,
47
Bamaba,
125,128,129,146,148
Bartalamay,
254
Baruh,
54
Bauer,
86
Baur,
85,159
Bcazc,
166
Bentley,
79
Berlin,
166
Berolİnensis,
166
Beytanya,
253,264
Beytlehem,
247
Bibliotheque
Nationale,165
el-Birunî,
127
Bizans,
37,75
Black,
84
Blokyos,
149
Bost,
156
Bradley,218
British
Museum.164,166
Brown,156
Budizm,
38,230
Bultmann,
88
Bıııkit,
86
Büyük
Pliny, 155
el-Caferi,
73
el-Cahiz,
73
Calixtus,
78
Calvin,
77,79
Carlstadt,
77
Celcus,
64,65,70 115
Cercis
Zevin, 156
Charlamagne,
67
Clarke,
138,156
Clement,
67,155
Compulsation
Polygot, 78,169
Coppel,
78
el-Cubaî,73
Cullman,
144
el~Cuveynî,
73
Ç
Çavuşesku,
238
Çıkış,
47,82,84
Çin, 238
D
Daniel,
54,80
Darar
el-Amr, 73
Davud,
76,79,84,225
Dekapolis,
140
Denis
Clark, 168
Descartes,
77
Deutorokanonik,
53
Deysanîler,
127
Dİatesseron,
73
Dibellius,
88
Didimos,
158
Dillman,
87
Doğu
Avrupa, 238
Dublin,
163
Duhm,'87
Dvarim,
48
E
Ebu
Musa, 73
Ebiyonitler,
145
282
283
Edvard
Reus, 84
Efes,
150
Eflatun,
176
Eichhom,
60,84,95
Elazar,
243
Elias
Levita,78
Eliud.243
Elohim,
81, 82
Elyakim,
243
Elzivir,
170
Emayus,268
Endenozya,
74
Endülüs,
130 L. >
Epictetus,
155
Ephraemi,
165'
Er, 110
Erasmus,
169,170
Ermeniler,
238
Ermenistan,
121,138
Esebious
Hyeronimus, 54,125,147,167
Ester,
54,80
Evald,
83,84
Eyyub,
79,80
Ezra,
46,79,80,87
F
Fenike-liler,
138,257,258
Ferrisi-ler,
102,176,177,235,262
Fİlipus,
250,253
Filistin, 51, 52,74,140,143,150,175,
180,187,193,239
Fİlorentinus,
166
Firavun,
50
Framinyo,
129,130
Fransa,
82
Frazer,
88
Freer,
165
Frenze,
166
G
GadaralıIar,270
Galile,
96,112,140,150,152,158,228
233,247,252,253,266,269
el-Gazalî,
73,258,259
George
Fİsher, 85
Gerasalılar,
170,270
Getsamani,
261,262
Girit,
217
Goldziher,
70,71
Gould,
154
Graft,
87
Grotius,
79
Gunkel,
88
H
Habeşistan,
121
Habib
Said, 140,142,236,260
Hacı
Abdi Bey, 73
Hadis-İ
Şerif, 35,49,74
Haçlı
Seferleri, 38
Hakimler,79,80
Halle,
82,84
Haman,
50
Hammurabi,
89
Hamack,
88,116
Harris,
88
Harun,
49,109
Harputlu
İshak Paşa, 73
Haşan
Sabri, 74
el-IIaşimî,
72
Havari-ler,
35, 36,49,102-105,112,114, 119,127,131-135,139,144,145,
146,150,153,185-187,190-196 .
HeJi, 243
Herodot,
266
Hexatouch,
83,84,87
Hindistan,74
Hinduizm,
221
Hirodes,178,247,248,250-252
Hirodiya,
251,252
Hobbes,
79.
Hollanda,
78,80
Hooker,
78
Horiı,
156
Hort, 86
Hrschfield,
71
el-Hurî,151,
243,246,268
Huza,
178
I
Irak, 52
î
İbrahim,
52,85,100,149,242
İbrahim
Müteferrika, 73, 74
İbn
el-Batrik, 123,126,138,139,148
İbn
Ezra, 76
İbn
Haldun, 139
İbnHazm,
117,118,120
İbn
Kayyım, 73,103
İbn
Mutem ir, 73
IbnSahnun,73
İbn
et-Teymiyyc, 73 ' llgen, 84
llaf,73
lllirya,
127
Uya,
97,112,197, 248
llyas,
19
İmran,
247
İngiltere,
78,83,130
el-lran
şehrî,73
îrenaus,
94
Isaac
Ben Jesus, 76
îshak,
100
el-lskenderanî,
123
İskenderiye,
138,139,165,166,176
İspanya,
76,130 . ,
İstanbul,
188
Israil-Ogullan,
48,51,62,83,97,223 '
237,239
İtalya,
76,149,166
İznik,
121-124,161,162
St.
Jerome, 69
Job,79
Joshua,
77,79,83
Josephus,
149,155
Juvenal,
155
K
Kafkasya,
166
el-Kahtebî,
73
Kamboçya,
238
Kana,
158,201,203,208
Karaim,
71
Karun,
50
Kayser,
87
284
Kayseriye,
140
Kefemahum,
180,272
Kellet,
116
Kenan,225
Ketuvim,
46
Kıbrıs,
148
Kİbutz,
239
Kidron,
260-262
ebKindî,
72,73
Kirene,
266
Kİrinius,
247,248
Kolhoz,
239
Koridethi,
166
Kostantin,
35,122,123,222
Krallar,
46,79,80
Krimer,
129
Kuenen,
87
Kudüs,
37,38,192-196,205-211,217, 228,235,.247, 248, 269
Kur'an-ı
Kerim, 35,41 43,49-51,70-74,
89,93,
97,114,117-120,162,197
Kurt
Alan, 168
L
Lachman,
86,170
Lazar,
198
Latin
Vulgate, 167,179,
Lenin,
238
Lessing,95
Leviathau,
79,80
Levililer,
47,84,143,228, 248
Ligon,
218
Lodesya,
124,162
Logia,
94,95,116,117,127,138,140, 143, 156 ,
Londra,
165,166
Lut
Gölü, 175
Lulher,
53,79
M
Maad,243
Makabi,
54
Manchester,
164
Maniheİzm,
127
el-Mantikî,
73
Manuscript,
167
Marcion,
55,127,149
Marta,
178,198
Martial,
155
Marks,
238,239
Mathias,
127
Mattan,
243
Mattatya,
243
Mecdelli
Meryem, 198
Medine,
71
Mekke,71
Melkî,
243
Mcrkî,
127
Meryem,
114,122,146,164,178,198
201,204,207,246,268,272
Mezopotamya,
88
Mısır,
52,109,127,148,164,247
Mili,
78,170
Muallimu’l-Berr,
175
Muhammed,
94,108,114
Musa,
47-54,63,76-85,89,90,94,97,
100,109,197,239
Mürşidü't-Talibîn,
151,156
285
N |
R |
Nasıra,
112,127,151,247 |
Rahmetullah
Efendi, 73,74 |
en-Naşiu’l-Ekber,73 |
Ramsey,
116 |
Natanel,158,253 |
Received
Text, 170 |
Nebiler,
63,83 |
Reimarus,
81, |
Nehemya,
46, 83 |
Reiuenstein,
88 |
Nevîm,46,83 |
Renan,
85,235 |
Nikodim,
268 |
er-Ressî,
73 |
Nikomedyos,268 |
Resullerin
İşleri, 56, 89, 93, 105-107, |
Nil,
164 |
114,124,134,148 |
Nöldeke,
164 |
Reus,
87 |
O |
Riehm,
87 |
Ongene,
64,65,67,115 |
Rîs,
134 |
Orta
Doğu, 34, 37 |
Roma-hlar,
35,52,62,75,104,121,130, |
P |
139,141,144,146-155,161, |
Pamphilius,
67,68 |
217,247,252
, |
Papias,
94,95,147,148 |
er-Romanî,
73 |
Paris,
80,165 |
S |
Paulus,
85 |
Sabiîlik,
111 |
Pavlos,
56,69,79,97,104-107,119-123 |
Sadok,
243 |
129,133,141,148,151-155,214, |
Sadukiler,
235 |
217,222,230-232 |
Salome,268 |
Pentatouch,
83 |
Samiriye-liler,
140,149,227,228,229 |
Petronius,
155 |
Samuel,46,77,79,80 |
Petrus,
56,98, 102, 112,117,124,138, |
Saul,
106 |
146,180,191,196,201,207,210, |
Şayda,
225,257 |
222,252-257,261,270 |
Sayılar,47,84 |
Philo,
155 |
Semler,
82 |
Pilatus,
265, 266 |
Seneca,
155 |
Prusya,
130 |
Sim
Paşa, 74, |
Q |
Sihar,
229 |
Quintillian,155 |
Simon,
80, 81,158 |
|
Sina,
108,109,165 |
286
. Sirak,
54 Soden, 86 Sokrat, 141 Spinoza, 80 Stephaniis, 78,169 Streeter, 88 Strasburg,
84 Sur, 225,257 Suriye, 52,57,150,247,257,258 Suzanne, 54,178
Süleyman,
63,83,88,192,194 Süleyman Mabedi, 192 Süleyma'm Meselleri, 80 Süryani, 65
S Şam, 37, 104,106 Şealtiyel, 243 Şela, 110
Şmot,47 T et-Taberî, 200 Taberiye, 158 Tacikistan, 258 Tacitus, 155
Taday, 254 Tamar, 110111
Tanah,
46-48,54,63-66,70,78,113 172, 224,237
Tatian,
68 Tarihler,46,79 Teofilos,118 Tekvin, 82, 84 .Tesniye, 47,83,84,87,131
Tevrat,
41,44,47-50,54,63,64,70
74,76,90,108,111,131,211,238
Textus
Receptus, 170
Theodore,
76
Tiberius,
248
Tiflis,
166 <
Tillich,
175
Tillo,
175
Timoteos,
231
Titus,
217
Tobİt’in
Kitabı, 53
Tomas,
127,158,254
Toynbee,
235
Tregelles,
86,170
Trento,
53
Tschendorf,
86
Tübingen
Okulu, 159
Türkiye,
171
Türkler,
39,40
U
Uzak
Doğu, 74
V
Vaizler,
80
el-Varrak,
73
Vater,
85
Vatikan,
164,165,167
Vatke,
84
Vayikra,
47
Versiyon,
167
Vette,
83
Vietnam,
238
Viyana,
129
287
Wagington,
156
Wellhausen,
87,95, 117
Westcot,
86
Wetlstein,
83
Whitby,
79
Wooltson,
81
Will
Durant, 156
Y
Yahya,
96,112,197,248,253,258, 260, 271
Yahudi-ler,
35,44,46,48,51-54,65,80, . 88,97,113,131,145,150,184,
225,238,248
Yakub,
56,100,110,124,131,150,197, 268
Yannay,
243
Yarüşalim,
127
Ychuda,
110, 124,191, 254, 260, 262, 272
Yehuda
Iskaryot, 191
Yekonya,
243
Yeşu,
79,80
Yoanna,
178
Yunus,
190
Yusuf,
207
Yunanistan,
142
Yüzyiımiler,
133,146
Z
Zebede
Oğullan, 139,150,151, 159,252
Zebur,
76,79
Zerdüştlük,
123
Zenıbbabel,243
Zevin
Cercis, 151
288
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar