Print Friendly and PDF

DÖRT İNCÎL’in Yazılması Derlenmesi Muhtevası FARKLILIKLARI ve ÇELİŞKİLERİ


Hristiyan Batı Kültürünün Ana Kaynağı

' KİTAB-I MUKADDES'in Kutsallığı Üzerine

Doç. Dr. Şaban KUZGUN

İstanbul -1991

DÖRT İNCÎL’in Yazılması Derlenmesi Muhtevası

FARKLILIKLARI ve ÇELİŞKİLERİ -

Baskı ve Cilt:

Metinler Matbaacılık ı_td. şti.

Güngören Kale Sanayi Sitesi Kanarya Cad. No: 1 Bakırköy / İSTANBUL

Tei: 539 67 31 - 575 47 60 - 575 29 80

İÇİNDEKİLER

Sayfa

KISALTMALAR VIII

Ö N S ÖZ IX

KİTAB-I MUKADDESTEN SEÇMELER. XIII

GİRİŞ 35

BİRİNCİ BÖLÜM
KİTAB-I MUKADDES NEDİR?

A- KİTAB-I MUKADDES SÖZÜNÜN ANLAMI 43

B- KİTAB-I MUKADDESİN TASNİFİ 45

1- ESKİ AHİD 46

2- YENİ AHİD 56

C- KİTAB-I MUKADDES ÜZERİNDE YAPILARI  ÇALIŞMALAR 59

1- GENEL OLARAK TENKİD İLMİ 59

a) Dış Tenkid 60

b) İç Tenkid 60

2- MİLAT ÖNCESİ YÜZYILLARDA YAPILARI  ÇALIŞMALAR 64

3- MİLAT SONRASI İLK YÜZYILLARDA YAPILARI  ÇALIŞMALAR 65

4- İSLAM DÜNYASINDA YAPILARI  ÇALIŞMALAR 71

5- HRİSTİYAN BATI DÜNYASINDA YAPILARI  ÇALIŞMALAR 76

İKİNCİ BÖLÜM
İNCİLLER

A- İNCİL KELİMESİ VE ANLAMI 91

1- KELİMENİN MENŞEİ 91

2- HRİSTİYANLIKTA VAHİY VE İLHAM ANLAYIŞI 99

Sayfa

3- HRİSTİYANLIKTA PEYGAMBERLİK ANLAYIŞI 108

B- İNCİL VEYA İNCİLLER 115

J - İNCİLLERİN TEKLİĞİ VEYA ÇOKLUĞU MESELESİ 115

2- KONSİLLER VE YENİ AHİDİN KANONİZASYONU 120

3- KİLİSE TARAFINDAN SAHTE (APOKRİF) SAYILAN

İNCİLLER 127

4- BARNABA İNCİLİ 128

C- DÖRT İNCİL 131

L DÖRT İNCİLİN DİLİ 137

2- DÖRT İNCİLİN YAZARLARI 143

3- DÖRT İNCİLİN YAZILIŞ TARİHLERİ 154

4- DÖRT İNCİLİN ELDE MEVCUT EN ESKİ NÜSHALARI 161

5- DÖRT İNCİLİN İLK MATBAA BASKILARI 169

6- DÖRT İNCİLİN MUHTEVASI 172

a) Hz. İsa'nın Hayatı 174

Hz.İsa’nm gençliği hakkında İncillerde bilgi olmayışı 174

Hz.İsa’nın Cinsel Hayatı 176

b) Dört İncilde Geçen Hz.İsa’nm Mucizeleri 179

Hastaları  Tedavi Etmesi 180

Cinleri Çıkarması veya Kovması 183

Gelecekte Olacağını Haber Verdiği Hadiseler 190

Suretinin Değişmesi 197

Ölüleri Diriltmesi 198

Yiyeceği, İçeceği Arttırması ve Malı Bereketlendirmesi 198

Su Üstünde Yürümesi 200

Fırtınayı Dindirmesi 201

Suyu Şaraba Çevirmesi 202

c) Hz.İsa’nın Vaaz ve Nasihatleri 203

Kendisine Karşı Olanlara Karşı Tutumu ve Hitap Tarzı 205

Dostlarına Karşı Tutum ve Davranışları , 206

Annesine vc Kardeşlerine Karşı Tutumu 207

Hz.İsa’da Ağaç Sevgisi ve İncir Ağacına Lanet Olayı 209

H z.İsa’da Hayvan Sevgisi,Onun Hayvanlara Saldırması 211

Hz.lsa’ya Göre İnsanın Kendi Bedenine Eziyet Etmesi 212

VI

' Sayfa

Hz.İsa’mn Sözlerinde Kin ve Nefret Unsurları 214

Hz. İsa’ya Göre Kölelik 220

Hz, İsa'da Irk Ayınmı / 224

Hz. İsa'nın Sözlerinde Erkeklerin Kendilerini Hadım -

Etmeye ve Evlenmemeye Teşvik Edilmeleri > 230

Hz.İsa'nın Sözlerinde Kadın Hakları  ve Boşanma 232

Hz.İsa'nın Sözlerinde Servet Düşmanlığı ve Tembellik 234

İnciller ve Komünizm 235

İncillerde Sömürü ve Faiz Anlayışı 239

7- DÖRT İNCİLDE GÖRÜLEN ÇELİŞKİLER 242

Hz.İsa'nın Nesebi Konusunda Görülen Çelişkiler 242

Hz.Yahya ile İlgili Çelişkiler 248

İncillerde Dans Sahneleri 250

Havarilerle İlgili Çelişkiler , 252

Kızı İçin Yardım İsteyen Kadının Milliyeti ve Memleketi ile

İlgili Çelişkiler 257

Hz.İsa’nın ''İnsanoğlu" ve "Tann'nın Oğlu" Olarak Anılması ile İlgili Çelişkiler 258

Hz.İsa’nın Tutuklanma Gecesinde Meydana Gelen Hadiseler

ile İlgili Çelişkiler 260

Hz.İsa'nın Kudüs'e Giderken Bindiği Hayvanın Mahiyeti

Konuşundaki Çelişkiler 263

Lanetlenen İncir Ağacı Konusunda Görülen Çelişkiler 263

Hz.İsa’nın Kendi Nefsi İçin Şehadeti Konusunda Çelişkiler 264

Hz.İsa’nın Muhakeme Edilmesi, Çarmıha Gerilmesi ve

Yeniden Dirilmesi İle İlgili Çelişkiler 265

İncillerde Görülen Diğer Çelişkiler 270

BİBLİYOGRAFYA 274

İNDEKS 281

vn

 

 

KISALTMALAR

a.g.e.

a.g.m. a.g.md.

A.S, Bkz.

C.

c.c.

Çev.

E.R.E.

E.Ü.

Hz.

İ.D.B.

M.Ö.

M.S.

Adı geçen eser

Adı geçen makale

Adı geçen madde

Aleyhi’s-Selam

Bakınız

Cilt

Cclle Celalühü

Çeviren

Encyclopedia of Religion and Ethics

Erciyes Üniversitesi

Hazreti

The İnterprcter's Dictionary of the Bible

Milattan önce

Milattan sonra

P- s.

S.A.S.

Trans.

U. S.A.

V.

vb.

Page

Sahife

Sallallahu aleyhi ve sellem

Translatcd

United States of America

Volüme

Ve benzeri

 

VIII

ÖNSÖZ

Hristiyan. batı dünyasında on asırdan beri İslâmiyet vc İslâmî İlimlerle ilgili yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bilhassa XVII. yüzyıldan itibaren hızını arttırarak yürütülmekte olan   bu çalışmalar, Kur'an-ı Kerim, H ad i s-i Şerifler ve Hz. Muhammed'in hayatı üzerinde yoğunlaştırılarak sürdürülmektedir. Batıda yapıları  bu çalışmalar genellikle Üniversitelerde öğretim elem anları  tarafından yürütülmekte, araştırmacılara başta dil öğrenimi olmak üzere kaynakların temin edilmesi vb. hususlarda her türlü imkân vc yardım devlet eli ile sağlanmaktadır.

Batıda İslâmiyet ile ilgili olarak yapıları  bu çalışmalar, Türkiye'de ve diğer İslâm ülkelerinde pekçok kimse tarafından takdir vc hayranlıkla karşılanmakta, bu çalışmaların İslâmî ilimlere büyük çapta katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir. Acaba, yapıları  bu çalışmalar sadece ilim uğruna mı yapılmaktadır? Yoksa bunun arkasında başka gayeler mi vardır? Şimdiye kadar

IX

Sovyetler Birliği başla olmak üzere bazı devletler tarafında» yürütülmekte oı Türkoloji çalışmaları hakkında, başlangıçta aynı şekilde iyi niyetli değerlendir­meler yapılmışken, son zamanlarda bu çalışmaların sadece ilim aşkına yapılmadığı, bunlann arkasında siyasî ve ekonomik bazı hesapların yattığı konusunda şüpheler uyanmıştır. Tıpkı bunun gibi, Hristiyan batı dünyasında İslâmiyet İle İlgili olarak yapıları  çalışma ve araştırmaların arkasında* dînî, siyasî ve ekonomik bir takım hesapların bulunduğu konusunda en azından şüphe etmek gcrckiıv

Batılı devletlerin, bugün kaynamakta ol^ppıta Doğu ve Basra Körfezi­ne göstermekte oldukları  aşın alâka ve hassasiyet yüzyıllardan beri yapılagel- mekte olan   bu çalışmaların sadece İlim aşkına yapılmadığını, AvrupalIların bu çalışmalar sayesinde İslâm dünyasını tanıyıp kontrol altında tutmaya çalıştıkla­rımı ortaya koymaktadır.

Batıda yapılmakta olan   bu çalışmaların büyük bir kısmının, İslâmiyette bir takım kusur ve eksiklikler bulmaya yönelik olduğunu da görüyoruz. İlim adına yapıldığı iddia edilen bu çalışmaların, İslâmiyeti üstün yönleri ile tanıt­ma veya İslâmiyette» insanları uzaklaşlırriıa gayesi gütmemesi gerekirken, hemen hemen hiçbir çalışmada bu prensibe riayet edilmemektedir.

Hristiyanlık âleminde İslâmiyet İle ilgili yoğun bir araştırma faaliyeti olmasına karşılık, İslâm dünyasında Hristiyanhkla ilgili çok az çalışma yapılmaktadır. XIX ve XX, Yüzyıllarda Türkiye'de bu din ile ilgili olarak hemen hemen ciddî hiçbir çalışmanın yapılmadığını söylersek mübalağa etmiş olmayız. Dört milyona yakın Türk insanının Hristiyan Avrupa'da çalışıp, hergün Hristiyan kültürü ile yüzyüze geldiklerini biliyoruz. Bu insanlara tarafsız bir şekilde HrısLiyanlığm ne olduğunu Öğretmcyip, bu konuda onları misyoner propagandalarından etkilenebilecek şekilde bilgisiz bırakıyoruz. Ayrıca Avrupa ekonomik topluluğuna girmeye çalıştığımız şu günlerde, topluluğa girdiğimiz takdirde şimdikinden çok daha fazla haşir neşir olacağımız insanların kafa yapılan, inançları ve kültürleri hakkında hiçbir bilgimiz olmadan, bu insanları tanımadan, bunlarla birleşmek ne derece doğru olur? Dış yüzü ile çok medenî görünen Hristiyan AvrupalI, iç âleminde acaba nasıl bir insandır? AvrupalI, dinî konularda aynı medenî görünümünü ortaya koyar mı? Farklı inançlara sahip iki topluluğun birbirine karışması esnasında ahenk ve

uyum sağlanabilir mi? Daha açık bir ifade ile şu soruyu sormalıyız: En azından, cami ile.kilise yan yana yaşayabilecek mi? Yoksa biri kapanıp öbürüne iltihak mı edecek? Eğer böyle olacaksa bati, kilisesini kapatır mı? Veya biz camimizi kapatabilir miyiz?

Hcrgün daha fazla temas kurduğumuz, ilerde bu temasımızı daha da arttırmayı hedeflediğimiz ve milyonlarca insanımızın aralarında yaşadığı baü âleminin dini olan   Hristiyanlığm, ne olduğunu Öğrenmek bizim için gerekli hale gelmiştir. .Bu bilgileri, misyoner propagandistlerden, Hristiyanlığı öven propa­ganda broşürlerinden veya mektuplardan öğrenmek yerine, tarafsız vc ciddî ola­rak yapılmış araştırmalardan almak lazımdır.

Batı’da İslâmiyet İle ilgili olarak yapıları  çalışmalarda ilk sırayı nasıl Kur'an-ı Kerim alıyorsa, İslâm dünyasında Hristiyanlıkla İlgili olarak yapılacak çalışmalarda ilk sırayı, Hristiyanlann kutsal kitabı "Kitab-ı Mukaddes" almalıdır. Biz, gelişen dünya olaylarının da tesiri ile, devamlı temas halinde olduğumuz batı dünyasının kültürünün temel taşı olan   Kitab-ı Mukaddesi, İlmî usullerle ele .alıp tarafsız bir şekilde (batılı araştırmacıların Kur'an-ı Kerimi araştırdıkları gibi) araştırmayı düşündük. Bu kitap, gerçekten kutsal vasfına haiz mi? Batı insanının karakterinin oluşmasında bu kitabın bir rolü var mı? Bu kitabın içinde gerçekten neler vardır? Bunları  bilmek en tabiî hakkımızdır.

İki ciltlik bir eser olarak planladığımız bu çalışmamızın birinci cildinde, önce Kitab-ı Mukaddes hakkında genel bilgiler vereceğiz, sonra bu kitabın en mühim kısmını teşkil eden İncilleri ele alıp inceleyeceğiz. İnciller, ne^ zaman, kimler tarafından, nasıl yazıldılar ve toplandılar? Bu kitaplann içinde neler var, muhtev alaları  nedir? Son günlerde hemen hemen herkesin eline geçen misyoner propaganda mektuplarında denildiği gibi bu İnciller, gerçekten insanlara bir kurtuluş ve müjde sunuyorlar mı? Yoksa bunlarda bîr takım eksiklikler, tena­kuzlar, alda ve mantığa aykırı hükümler var mı? Bu araştırmamızda bütün bu sorulann cevaplarını vermeye çalışacağız. İkinci ciltte, Kitab-ı Mukaddesin bir kısmını teşkil eden ve Yahudilerin yanısıra Hristiyanlar tarafından da kabul edilip benimsenen Tevratı ele alıp inceleyeceğiz.

Şimdiye kadar bu. konuda Türkiye'de müstakil, ciddî bir çalışma

yapılmamış olmasına karşılık, diğer bazı İslâm ülkelerinde konunun üzerine eğilen ve bu mevzuda eser yazan araştırmacılar gömlekteyiz. Biz, araştırmamı­zın Türkiye'de bu noktadaki boşluğu dolduracağını ümid ediyoruz. Ancak, yeni yetişmekte olan   araştırmacıların bu mevzuda daha derin araştırmalar yapmalarını, Kitab-ı Mukaddesin orjinal dili olan   Yunanca ve İbranîceyi öğre­nerek daha detaylı incelemeler yapmalarını da diliyoruz.

Şaban KUZGUN

xn

KİTAB-I MUKADDESTEN SEÇMELER' ■

Matta İnciline göre Hz.İsa şöyle söylüyor:

"Yeryüzünde selamet getirmeye geldiğimi sanmayın; ben selamet değil, fakat kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben adamla babasının, kızla anasının ve gelinle kaynanasının arasına ayrılık koymaya geldim. Adamın düşmanları  kendi ev halkı olacaktır."

Matta,10: 34-35

Kitab-ı Mukaddese göre Lut peygamber, kızları  ile zina ediyor :

"Lut Tsoar’dan çıkıp dağda oturdu, iki kızı da onunla beraberdi...O ve iki kızı bir mağarada oturdular. Büyük kızı küçüğüne şöyle dedi: Babamız kocamıştır, bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur, gel babamıza şarap içirelim ve babamızdan zürriyet yaşatmak için onunla yatalım. O gece babalarına şarap içirdiler, büyük kızı girip babası ile yattı ve onun yatmasını vc kalkmasını bilmedi. Ertesi gün büyük kız küçüğüne dedi : Dün gece babamla yattım, bu gece de ona şarap içirelim ve babamızdan zürriyet yaşatmak için gir, onunla yat. O gece de babalarına şarap içirdiler, küçük kız kalkıp onunla yattı... Lut’un iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar."

Tekvin, 10 : 30-36

Luka İnciline göre Hz. İsa şöyle buyuruyor:

"Eğer bir kimse bana gelir ve kendi anasına, babasına, karısına, çocuklarına, kardeşlerine, kız kardeşlerine, hatta kendi canına buğzetmezse benim şakirdim olamaz."

Luka, 14:26

xın

Yine Luka İnciline göre Hz.İsa şöyle diyor :

"Ben dünyaya ateş atmaya geldim, eğer şimdiden tutuşmuşsa daha ne isterim... Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim ki hayır, fakat daha doğrusu ayrılık getirmeye geldim. Çünkü bundan sonra bir evde beş kişi olacak, üçü skiye, ikisi üçe karşı ayrılacaklar,"

Luka, 12 :49-52

Eski Ahide göre Davud (A.S.) şunları  yapıyor :

"Akşamleyin Davud yatağından kalktı ve evinin damı üzerinde geziniyordu, yıkanmakta olan   bir kadım damdan gördü, kadının bakılışı çok güzeldi. Davud kadın hakkında soruşturdu, biri onun Hitli Uriya'nm karısı ve Eliam'ın kızı Bal-Şeba olduğunu söyledi. Davud ulaklar gönderip onu getirtti, kadın onun yanına geldi... Davud onunla yattı, kadın evine döndü ve kadın gebe kaldı vc Davud'a gebe kaldığım bildirdi... Davud Yoab'a mektup yazdı ve bu mektubu (Zina etmiş olduğu kadın Bat-Şcba’nm kocası) Uriya ile ona gönderdi. Mektupla, "Uriya'yı şiddetli cenkte ön diziye koyun ve onun yanından çekilin ki vurulsun da ölsün" dîye yazdı. Yoab, şehri muhasara altında tutarken yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere karşı Uriya’yı koydu. Şehrin adamları Yoab'la ccnkcltiler, kavimden, Davud'un kullarından düşenler oldu. Hitti Uriya da, Öldü... Urîya'nuı kansı kocasının öldüğünü işitti...Yası geçince Davud gönderip onu evine aldı.."

ILSamueJ, 11:2-2-7

İncillere göre Hz.İsa, babası ölen öğrenciye şöyle diyor:

"Şakirtlerden bir başkası İsa'ya dedi: Ya rab bana izin ver, önce gideyim vc babamı gömeyim, fakat İsa ona dedi: Benim ardıraca gel, ölüleri bırak, kendi Ölülerini gömsünler."

Matta, 8:21-22

XIV

Hz. İsa, Havarilerine şöyle hakaret ediyor: ■

"Ey İmansız nesil! Ne vakte kadar size dayanacağım."

Markos, 9:19

Eski Alıide göre Hz.Yakub'un oğlu Yehuda, gelini ile zina ediyor :

"Yehuda ilk oğlu Er için bir kan aldı ve onun adı Tamar'dı. Yehuda’nın oğlu Er rabbin gözünde kötü idi. ve rab onu Öldürdü... Yehuda dostu Adul- lam’lı Hira ile Timnat'a, sürüsünü kırkanlann yanma çıktı. Tamar’a (Yehuda’nın dul gelini) işte kaynatan sürüsünü kırkmak için Timnat’a çıkıyor diye bildirildi. O da üzerinden dulluk esvabını çıkardı, peçesi ile örtündü ve Timnat yolu üzerinde olan   Enaim kapısında sarınıp olurdu... Yehuda onu orada görünce kendisini kötü kadın zannetti, çünkü yüzünü kapamıştı. Yolda onun yanma İnip dedi: Rica ederim gel senin yanma gireyim; çünkü onun kendi gelini olduğunu bilmedi. Tamar dedi: Yanıma girmek için bana ne verirsin? Ve o dedi: Sürüden bir oğlak gönderirim. Tamar dedi: Onu göndcrinccye kadar bir rehin verir misin? Yehuda dedi: Ne vereyim? Tamar dedi: Mühürünü, kaytanını ve elindeki değneğini. Yehuda onları  ona verip yanma girdi... Üç ay kadar sonra Yehuda'ya: Gelinin Tamar zina etmiştir ve o bu zina ile gebe kalmıştır diye bildirildi. Yehuda dedi: Onu çıkarın, yakılsın. Tamar dışan çıkarıldığı zaman: Bu şeyler kiminse ben bu adamdan gebe kaldım diyerek rehinleri kaynatasına gönderdi ve dedi: Bak mühür, kaytanlar ve değnek kimindir? Yehuda onları  tanıdı..."

Tekvin, 3S: 6-26

Yeni Ahide göre Pavlos kötü insanların ve günahkârların öldürülmeleri gerektiğini şu sözlerle açıklıyor:

"Bütün haksızlık, kötülük, tamah, şerirlik ile dolmuş olarak haset, katil, niza, hile, huysuzluk ile dolu, kötülük söyleyenler, zemmamlar, Allah’ın menfurlan, küstah, kibirli, övünücü, kötü şeyler mucidi, anaya babaya İtaatsiz,

XV

anlayışsız, sözünde durmaz, tabiî sevgiden mahrum, merhametsizdirler. Bu gibi Şeyleri işleyenler ölüme müstehaktırlar."

Romalılara Mektup, 1,: 29*32

Yuhanna İnciline göre Hz. İsa, hayvanlara sopa ile saldırıyor:

"Yahudilerin fıshı yakındı, İsa Yaruşalim'e çıktı. Mabette sığır, koyun ve güvercin satanlar ile sarraftan oturmakta buldu. İplerden bir kırpaç yapıp hepsini, koyunları  da sığırları  da mabetten kovdu, sarraflann paralarını döktü ye masalannı devirdi."

Yuhanna, 2:1345

Yuhanna İnciline göre Hz. İsa, insanlara şöyle hakaret ediyor :

"Neden söylediğimi anlamıyorsunuz? Çünkü benim sözümü dinlemiyor­sunuz. Siz babanız iblistensiniz ve babanızın heveslerini yapmak istiyorsunuz."

1 Yuhanna, 8 : 43-44

Kitab-ı Mukaddese göre Hz. İbrahim, Mısırlı devlet adamları kendisine iyi davransınlar diye, karısını kız kardeşi imiş gibi şöyle takdim ediyor:

"Abram'ın Mısır'a gitmesi yaklaştığı zaman karısı Saray'a dedi: Biliyo­rum ki, sen görünüşü güzel bir kadınsın ve olur ki Mısırlılar seni görünce bu onun karısıdır derler ve beni öldürürler, fakat seni sağ bırakırlar. Senin yüzünden bana iyi davranılsın ve senin sebebinle canım bağışlansın diye onun kız kardeşiyim de... Ve kadın Firavun'un sarayına alındı. Onun yüzünden Abram’a karşı iyi davranıldı; onun eşekleri, koyunlan, sığırlan, köleleri... oldu... Rab, Abram'ın kan sı Saray'dan dolayı Firavun'u ve onun sarayını büyük vuruşlarla vurdu. Firavun Abram’ı çağınp ona dedi: Bana bu yaptığın nedir, bunun senin kann olduğunu neden bildirmedin?"

Tekvin, 12:1048

XVI

İncillere göre Hz.İsa, kendisinden önce gelenler için şunları söylemek­tedir :

"Benden evvel gelenlerin hepsi hırsız ve haydutturlar; fakat koyunlar onları  dinlemediler. Ben kapıyım; eğer bir kimse benden girerse kurtulur, girer çıkar ve otlak bulur."

Yuhanna, 10 :8 9

Yeni Ahide göre Pavlos Giritliler hakkında şöyle söylüyor :

"Çünkü nizamsız, boşboğaz, aldatıcı birçok kimseler, bilhassa sünnetçi­likten olanlar vardır, onlann ağzını kapatmak lazımdır... Onlardan kendilerinin peygamberi olan   biri demiştir: 'Giritliler daima yalancı, kötü canavarlar, tembel oburlardır.' Bu şehadet gerçektir... Temiz olanlara herşey temizdir; fakat mur­dar olanlara ve imansızlara hiçbir şey temiz değildir."

Titus*a Mektup, 1:10-15

Kitab-ı Mukaddeste Pavlos, insanları  yine şöyle tarif ediyor:

"Bunu bil kİ, son günlerde çetin anlar gelecektir. Çünkü insanlar, kendi­lerini seven, parayı seven, övünücü, mağrur, küfürbaz, ana babaya itaatsiz, nan­kör, murdar, şefkatsiz, amansız iftiracı, nefsine mağlup, azgın, İyilik düşmanı, hain, inatçı, kibirli, zevki Allah'tan ziyade seven, takva suretini gösterip onun kuvvetini inkâr edenler olacaklardır. Bunlardan da yüz çevir."

Timoteos'a H. Mektup, 3 :1-5

Eski Ahide göre Hz.İbrahim, oğlu İshak’a Kenanlı bir kız alınmasını istememekte ve şöyle demektedir:

"İbrahim.... kölesine dedi: Rica ederim elini uyluğunun altına koy ve göklerin Allah'ı rabbin hakkı için sana yemin verdiririm ki, içinde oturmakta olduğun Kenanlılann kızlarından oğluma kadın almayacaksın; fakat benim

xvn

memleketime ve akrabalarıma gideceksin ve oğlum İshak için bir kadın alacak­sın."

Tekvin, 24:2-4

Eski Ahide göre Hz.İshak da oğlu Yakub'ti Kenanlı kızlarla evlenme­mesini şöyle tenbih ediyor:

"İshak Yakub'u çağırdı ve onu mübarek kıldı, tembih edip ona dedi: Kenanh kızlardan kadın almayacaksın. Kalk Paddan-Aram'a, ananın babası Beutcl’İn evine git ve oradan ananın kardeşi Laban'ın kızlarından kendine kadın al." -

Tekvin, 28:1-2

Matta İnciline göre Hz. İsa, Kenanlıları  köpek olarak şöyle tasvir etmek­tedir :

İsa oradan çıkıp Sur ve Sayda taraflarına çekildi. İşle Kenanlı bir kadın o sınırlardan geldi ve 'Ya rab bana merhamet eyle sen ey Davud oğlu! Kızım kötü bir şekilde cine tutulmuştur' diye bağırdı. Fakat İsa ona. bir söz cevap vermedi. Şakirtleri gelip 'Onu,uzaklaştır, çünkü arkamızdan bağırıyor1 diyerek İsa’ya yalvardılar İsa cevap verip dedi: Ben İsrail evinin kaybolmuş koyunlann- dan başkasına gönderilmedim. Fakat kadın geldi ve ’Ya rab bana yardım et' diye ona tapındı. İsa cevap verip dedi: Çocukların ekmeğini alıp onu köpeklere atmak iyi değildir. Fakat kadın dedi: Evet ya rab, zira köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntılardan yerler."

Matta, 15 :21-27

İncillere göre Hz.İsa, İsrail ırkından olmayanları şöyle tahkir ediyor:

"Mukaddes olanı köpeklere vermeyin ve incilerinizi domuzlann Önüne atmayın ki, onları  ayakları  altında çiğnemesinler.

"Matta, 7:6

xvnı

İncillere göre Hz. İsa şu sözlerle ırkçılık yapıyor:

"İsa bu Onikileri gönderdi ve onlara emrederek dedi: Milletlerin yoluna gitmeyin ve Samiriyelilcrin şehirlerinden hiçbirine girmeyin; fakat daha ziyade İsrail evinin kaybolmuş koyanlarına gidin."

Matta, 10:5-6

Eski Ahide göre Hz. Nuh, şarap içen bir ayyaş olarak şöyle takdim edi­liyor :

"Ve Nuh çiftçi olmaya başladı ve bir bağ dikti, şaraptan içip sarhoş oldu ve çadırının içinde çıplak oldu. Kenan’ın atası olan   Ham, babasının çıplaklığını gördü ve dışarda iki kardeşine söyledi. Sam ile Yafcs bir esvap alıp onu kendi iki omuzları  üzerine koydular ve geri geri gidip babalannm çıplaklığını örttüler;

- yüzleri geri olup babalannm çıplaklığını görmediler. Nuh şaraptan ayıldı ve küçük oğlunun kendisine yaptığını anladı ve dedi:

Kenan lanetli olsun '

Kardeşlerine kullar kulu olacaktır.

Ve dedi: '

Şam’ın Allah’ı rab mübarek olsun

Ve Kenan ona kul olsun "

Tekvin, 9 :20-26

i Yeni Ahid şu sözlerle köleliği meşrulaştırarak kölelerin efendilerine

I itaat etmelerini emrediyor: '

i "Boyunduruk altında olan   kulların hepsi kendi efendilerini tam hürmete

layık saysınlar, ta ki, Allah’ın ismine ve talime küfrolunmasm ve iman etmiş ' efendileri olanlar, kardeş oldukları  için onları  hor görmesinler, fakat daha ı

I'

,i . '

XIX

ziyade hizmet etsinler, çünkü bu hizmetten istifade edenler iman eyliyen sevgi­lilerdir."

Timoteos'a I, Mektup, 6 :1-2

Yine Yeni Ahide göre kölelik şu şekilde değerlendiriliyor:

"Ey hizmetçiler, efendilerinize, yalnız iyilere ve mülayimlere değil, fakat ters huylu olanlara da tam korku ile İtaat edin. Çünkü eğer birisi haksız yere elem çekerek Allah'a karşı Vicdandan ötürü hüzünlere dayanırsa bu mak­buldür... İyilik işleyerek elem çekip sabrederseniz, Allah nezdinde bu makbul­dür."

Petrus'un I. Mektubu, 2 :18-20

Yeni Ahide göre köleler ve zayıflar mutlak itaat etmelidirler:

"Reislere ve hükümetlere tabi olmayı, itaat etmeyi... onlara ihtar et."

Titus’a Mektup, 3:1-2

Eski Ahide göre Hz. Musa, Mısır'dan çıkarken Yahudilere, Mısırlıların mallarını çalmalarını şöyle tavsiye etmiştir:

"Mısır'dan gittiğiniz zaman eli boş gitmeyeceksiniz, fakat her kadın komşusundan ve evinde olan   misafirden gümüş şeyler, altın şeyler ve esvaplar isteyecek, oğullarınızı, kızlarınızı onlarla süsleyeceksiniz ve Mısırlıları  soya­caksınız."

, Çıkış, 3 : 21-22

Eski Ahidde hırsızlığın yanısıra faizcilik de şöyle tavsiye edilmektedir: "Para faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen her şeyin faizi

XX

..-.UJiUlUXll...- -J-

olsun, faizle kardeşine ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilir­sin." . .

Tesnîye, 23:19-20

Eski Ahidde hak ve hukuk anlayışı şöyle dile getiriliyor:

Komşunun bağına girdiğin zaman canının istediği gibi doyuncaya kadar üzüm yiyebilirsin, fakat kabına koymayacaksın,'komşunun ekinine girdiğin zaman elinle başakları  koparabilirsin, fakat'komşunun ekinine orak salmıya- caksm."

Tesnîye, 23 :24-25

İncillere göre Hz. İsa mucize göstererek suyu şaraba çeviriyor:

"Galile'nin Kana şehrinde düğün oldu; İsa'nın anası da orada idi.İsa ile şakirtleri de düğüne çağırıldı. Şarap eksilince İsa'nın anası ona dedi: Şarapları yok. İsa ona dedi: Kadın benden sana ne? Saatim daha gelmedi... İsa hizmetçi­lere dedi: Küpleri su ile doldurun ! Onları  ağızlarına kadar doldurdular.Hizmct- çilere dedi: Şimdi çıkarıp ziyafet reisine götürün. Onlar da götürdüler. Ziyafet reis! .ıp olmuş suyu tattığı zaman, onun nereden olduğunu bilmiyordu."

Yuhanna, 2 :l-9

Eski Ahide göre ölmüş hayvan etini satmak caizdir:

"Hiçbir leş ycmiycccksin, onu yesin diye şehirlerinde olan   garibe verebilirsin, yahut yabancıya satabilirsin. Çünkü sen Allah'ın rabbe mukaddes bir kavimsin. Oğlağı anasının sütünde pişirme !"

Tesnîye, 14 :21

XXI

Yeni Ahidde şarap içmek şöyle teşvik ediliyor :

"Artık yanlız su içme ! Miden ve sık sık gelen rahatsızlıkların için biraz da şarap iç!"

Timoteos’a I. Mektup, 5 : 23

İncillere göre Hz. İsa tükürükle hasta tedavi ediyor:

"Bu şeyleri söyledikten sonra yere tükürdü, tükürükle çamur yaptı, ça­muru onun gözüne sürdü ve ona dedi: Git, Siloam havuzunda yıkan ! O da gidip yıkandı ,ve görmekte olarak geldi."

Yuhanna, 9:6-7

Eski Ahide göre evli bir erkek ölünce onun karısı erkeğin kardeşinden başkasına varamıyor:

" Eğer kardeşler birlikte otururlarsa ve onlardan biri ölürse ve onun oğlu yoksa, ölenin karısı dışarda yabancı bir adama varmayacaktır. Kocasının kardeşi ona yaklaşacak ve kendisine kan olmak için onu alacak... Eğer o adam, kardeşinin kansını almak istemezse o zaman kardeşinin karısı kapıya, ihtiyarla­rın yanma çıkacak ve diyecek: Kayınbiraderim İsrailde kardeşinin adını duyur­maktan çekiniyor, bana kayınbiraderlik vazifesini yapmak istemiyor. O zaman şehrinin ihtiyarları  onu çağınp kendisine söyleyecekler, eğer durup ’ Onu almak istemem* derse, o zaman ihtiyarlann önünde kardeşinin kanst onun yanma gelecek, onun ayağından çanğını çıkaracak, onun yüzüne tükürecek ve cevap verip diyecek: Kardeşinin evini bina etmeyen adama böyle yapılır.’’

Tesniye, 25:5-9

İncillere göre Hz. İsa Havarilerin ayaklarını siliyor ;

"İsa yemekten kalkıp esvabım bir yana koydu ve bir peşkir alıp kuşandı. Sonra leğene su koyup şakirtlerin ayaklarını yıkamaya ve kuşandığı peşkirle onlann ayaklanm silmeye başladı."

Yuhanna, 13 :4-5

xxn

İncillerde Hz. İsa’nın laubali tavırları şöyle sergileniyor:

"Şakirtlerden biri sofrada İsa'nın bağnna yaslanmıştı. İsa onu severdi...."

Yuhanna, 13 :23

İncillerde Hz.İsa'nın laubaliliği sadece erkeklere karşı değildir, o kadın­lara karşı da laubali ve çok samimî görülüyor:

"Şehirde bulunan bir kadın, bir günahkâr kadın, İsa'nın Ferrisinin evinde sofrada olduğunu öğrenince, bir ak mermer kapta değerli yağ getirip onun ayaklarının yanında arkada durdu, ağlıyarak ayaklarını gözyaşları  ile ıslatmaya başladı ve başının saçları İle ayaklannı sildi ve Öptü ve değerli yağ ile meshetti. İsa'yı evine çağıran Fcrrisİ, bunu görünce içinden dedi: Bu adam peygamber olsaydı kendisine dokunan kimdir ve ne çeşit bir kadındır bilirdi... İsa kadına dönerek Simuria dedi:.Bu kadını görüyonnusun? Senin evine girdim, ayaklanm için bana su vermedin; fakat o benim ayaklanmı gözyaşları  ile ıslattı, saçları  ile sildi. Sen bana bir öpüş vermedin, fakat o, geldiğinden beri ayaklanmı durma­dan öptü.

Luka, 7 :37-45

İncillere göre Hz. İsa'nın gezilerine kadınlar da katılmakta idi:

"İsa şehirleri ve köyleri dolaşıp vaaz ediyor, Allah'ın melekûtunu müj­deliyordu; Onikiler, kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulmuş olan   bazı kadınlar, kendisinden yedi cin çıkmış olan   Mecdelli denen Meryem, Hirodes’in kâhyası Huza'nın kansı Yoanna, Suzanna ve başka birçok kadınlar onunla bera­berdi. Bunlar malları  ile onlara yardım ediyorlardı."

Luka, 8:1-3

XXIII

Eski Ahidde cennet, Havva ve Yıları  hikayesi şöyle anlatılıyor:

"Rab Allah, kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Kadın dedi: Yıları  beni aldattı ve yedim,. Rab Allah yılana dedi: Bunu yaptığın İçin bütün sığırlardan, bütün kır hayvanlarından daha lanetlisin, kamının üzerine yürüyeceksin, ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin, seninle kadın arasına, senin zürriyetinle kadının zürriyeti arasına düşmanlıklar koyacağım. O, senin başına saldıracak, sen de onun topuğuna saldıracaksın. Kadına dedi: Zahmetini ve ge­beliğini ziyadesi ile çoğaltacağım, ağn ile evlat doğuracaksın ve arzun kocana olacak, o da sana hakim olacaktır. Adem'e dedi: Karının sözünü dinlediğin ve ondan yemiyeceksin diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lanetli oldu, ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin, o sana diken ve çalı bitirecek."

Tekvin, 3 :13-18

, Markos İnciline göre Hz.İsa Rüzgar ve fırtınayı şöyle azarlıyor:

"Büyük bir kasırga oldu, kayığa dalgalar saldırdı, o derece ki, artık kayık doluyordu. O ise kıçta olup yüz yastığı üzerinde uyuyordu. Onlar kendi­sini uyandırıp dediler: Muallim, helâk olmamıza aldırış etmiyor musun? O da uyanıp yeli azarladı ve denize 'sus' dedi, yel dindi."

Markos, 4:37-39

Eski Ahide göre peygamberlik hile İle nasıl gaspediliyor, şöyle anlatılı­yor :

"İshak büyük oğlu Esav'ı çağırıp ona dedi: Kocadım, öleceğim günü bilmiyorum, silahlarını... al, kıra çıkıp benim için av avla, benim için sevdiğim gibi lezzetli yemek yap, bana getir de yiyeyim; ta kİ, ben ölmeden önce canım seni mübarek kılsın... İshak, oğlu Esav'a söylediği zaman Rebeka işitti... Rebeka oğlu Yakub'a söyleyip dedi: Kardeşin Esav'a 'Bana av getir ve benim İçin lezzetli yemek yap, yiyeyim ve seni ölümümden Önce rabbin. huzurunda mübarek kılayım’ diyerek babanın söylediğini işittim... Sözümü dinle, şimdi sürüye git, oradan baha keçilerden iki iyi oğlak al, onları baban için sevdiği gibi

XXIV

lezzetli yemek yapacağım ve yemesi için babana götüreceksin. Yakub anası Rebeka’ya, ' Kardeşim Esav kıllı, ben ise kılsız bir adamım, belki babam bana el sürer ve onun gözünde aldatıcı gibi olurum ve üzerime bereket değil, lanet getiririm* dedi. Annesi ona dedi; Senin lanetin benim üzerime olsun oğlum, sözümü dinle, git bana al. Gidip aldı, anasına getirdi, anası babasının sevdiği gibi lezzetli yemek pişirdi. Rebeka büyük oğlu Esav’ın, evde bulunan en güzel esvabını aldı, küçük oğlu Yakub’a giydirdi ve onun elleri üzerine ve boynunun kılsız yerleri üzerine keçi oğlaklarının derilerini giydirdi ve yapmış olduğu lezzetli yiyeceği, ekmeği oğlu Yakub’un eline verdi. Yakub babasına gelip dedi : Ey babam! İshak dedi: Sen kimsin oğlum? Yakub babasına dedi: Ben senin ilk oğlun EsaVım, bana söylediğin gibi yaptım, rica ederim kalk otur ve avımdan ye! Ta ki, canın beni mübarek kılsın... İshak oğluna dedi: Yaklaş rica ederim, sen gerçekten oğlum Esav mısın, yoksa değil misin diye el süreyim. Yakub babası îshak'a yaklaştı ve ona el sürüp dedi: Ses Yakub'un sesi, fakat eller Esav’ın elleri... Ve onu mübarek kıldı... Av etini yedi ve ona şarap getirdi ve içti." v

Tekvin, 26:1-27

İncillere göre Hz.İsa, kendini ayyaş ve obur olarak şu şekilde takdim ediyor: , ’

"İmdi bu neslin insanlarını neye benzeteyim? Ve neye benzerler? Çarşı meydanında oturan çocuklara benzerler ki, ’Biz size kaval çaldık siz oynamadınız; biz yas tuttuk şiz ağlamadınız* diye birbirlerine, çağırırlar. Zira vaftizci Yahya ekmek yemiyerek ve şarap içmeyerek gelmiştir, onda cin’var diyorsunuz. İnsanoğlu yiyerek ve içerek gelmiştir. İşte, obur ve ayyaş adam, mültezimlerin ve günahkârların dostu diyorsunuz." !

Luka, 7:31-34

Yeni Ahid dul kadınlar hakkında şu aşağılayıcı tabirleri kullanıyor:

"İyi işler için hakkında şehadet olunan, bir erkeğin karisi olup altmış yaşından aşağı olmayan dul kadın, eğer çocuklar büyütmüş, eğer misafir kabul etmiş, eğer mukaddeslerin ayaklarını yıkamış, eğer sıkıntıda olanlara yârdım etmiş, eğer her iyi işin ardınca gitmişse kaydolsun. Fakat daha genç dul

XXV

kadınları  reddet. Çünkü Mesih'e muhalif olarak nefsanî hevslcrine düştükleri zaman evlenmek isterler... Bununla beraber evleri gezerek aylak olmayı da öğrenirler, ancak yalnız aylak değil, fakat üzerlerine düşmeyen şeyleri söyleye­rek başkalannm işlerine kanşan boşboğaz olurlar."

Timoteos'a I. Mektup, 5:9-15

Eski Ahide göre yaşlanan Hz. Davud, kiralanan genç bir kızla yatakta şöyle ısıtılıyor: ■ < '

"Kral Davud kocamış ve yaşta ilerlemişti, onu esvaplarla Örttüler, fakat ısınmadı. Kulları  ona dediler: Efendim kral İçin genç bir kız aransın, o kralın önünde dursun ve ona baksın ve onun koynunda yatsın da efendim kral ısınsın. İsrail'in bütün sınırlarında güzel genç bir kadın aradılar ve Şunemli Abişag'ı buldular ve onu krala getirdiler, genç kadın çok güzeldi, krala baktı ve ona hizmet etti; fakat onu bilmedi."

I. Krallar, 1:1-4

İncillere göre Hz.İsa, evlenmemeyi, hatta erkeklerin kendilerini hadım etmelerini şöyle teşvik ediyor:

" Ben size derim: Kim zinadan ötürü olmayıp karısını boşar ve başkası ile evlenirse, zina eder; boşanmış olanla da evlenen zina eder. Şakirtler İsa'ya dediler: Eğer erkeğin kansı ile hali böyle ise evlenmek iyi değil, fakat İsa onlara dedi: Bütün insanlar bu sözü kabul edemez, ancak kendilerine verilmiş olanlar kabul edebilir, çünkü anadan doğma hadım vardır ve insanlar tarafından yapılmış hadım vardır, göklerin melekûtu uğrunda kendilerini hadım edenlere de vardır. Bunu kabul edebilen kabul etsin."

Matta, 19:9-12

Yeni Ahide göre Pavlos kadınlardan uzak durmayı şu pasajla telkin ediyor: (

"İmdi yazdığımız şeylere gelince: Adam için kadına dokunmamak daha iyidir." '

Korintoslulara I.Mektup, 7 :1

XXVI

"Evlenmemişlere ve dul kadınlara diyorum: Benim gibi kalsalar onlar için iyidir."

Korintoslulara I. Mektup, 7:8

"Kızlar hakkında rabden emrim yoktur, fakat itimada layık olmak için rab tarafından merhamete nail olmuş bir adam olarak rey veriyorum... İnsanın olduğu gibi kalması iyidir. Kadına bağlı mısın? Çözülmeyi arama; kadından çözülmüş müsün? Kadını arama. Fakat evlenirsen günah etmezsin, eğer bir kız evlenirse günah etmez. Fakat böyle kimselerin bedende sıkıntısı olacaktır. Ben sizi esirgiyorum. Ey kardeşler!., vakit kısalmıştır, bundan böyle kanları  olanlar, kanları  yok gibi, ağlayanlar, ağlamıyor gibi... olsunlar. Çünkü bu dünyanın heyeti geçiyor... Evlenmemiş adam, nasıl rabbi hoşnut etsin diye rabbin şeyleri için kaygı çeker; fakat evlenmiş adam nasıl karısını hoşnut etsin diye dünya işleri için kaygı çeker... Evlenmemiş olan   kadın ve kız hem bedence, hemde ruhça mukaddes olsun diye rabbin şeyleri için kaygı çeker; fakat evlenmiş kadın nasıl kocasını hoşnut etsin diye... kaygı çeker... Kendi kızını evlendiren iyi eder ve evlendirmeyen daha iyi eder."

Korintoslulara I. Mektup, 7 : 25-38

Eski ahide göre bir insanın, kızını köle olarak satması normal bir hadise gibi şöyle takdim edilmektedir:

" Eğer bir İnsan kızını cariye olarak satarsa o, kölelerin çıktığı gibi çık­mayacak."

Çıkış, 27: 7

Eski Ahide göre Harun peygamber, altın buzağıyı yapıp halkın ona tapmasını sağlamıştır:

"Musa'nin dağdan inmede geciktiğini görünce, kavim, Harun'un yanında toplanıp ona dediler: Kalk bizim için ilâh yap, Önümüzden gitsinler... Harun

xxvn

onlara dedi: Kanlarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklanndaki altın küpeleri kırıp çıkann ve onları  bana getirin, bütün kavim kendi kulaklanndaki küpeleri kınp çıkardılar ve onları  Harun’a getirdiler. Onları  ellerinden aldı, oymacı aleti İle ona biçim verdi ve onu dökme bir buzağı yaptı ve dediler: Ey İsrail! Seni Mısır diyanndan çıkaran ilâhlann bunlardır. Harun onu gördü, onun önüne bir mezbah yaptı.”

Çıkış, 32:1-5

İncillere göre eli ile günah işleyen elini', ayağı ile günah işleyen ayağını kesmcli, gözü ile günah işleyen ise gözünü çıkarmalıdır:

"Eğer elin sürçmene sebep olursa onu kes; senin için hayata, çolak olarak girmek, iki elin olarak cehenneme, sönmez ateşe atılmaktan daha iyidir. Eğer ayağın sürçmene sebep olursa onu kes; senin için topal olarak hayata girmek, iki ayağın olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir. Eğer gözün sürç­mene sebep olursa onu çıkar; senin için bir gözün olarak Allah’ın melekûtuna girmek, iki gözün olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir."

Markos, 9:43-47

İncillere göre Hz. İsa, öğrencilerinin temizlik kurallarına riayet etmeme­lerine aldırış etmemektedir:

"Ferrisiler ve Yaruşalim'den gelmiş olan   bazı yazıcılar İsa'nın yanında toplandılar, onun öğrencilerinden bazılarının, murdar yani yıkanmamış ellerle ekmeklerini yemekte olduklarını gördüler. Ferrisiler ve yazıcılar ona sordular: Öğrencilerin niçin ihtiyarların ananesine göre yürümüyorlar ve murdar ellerle ekmeklerini yiyorlar? Onlara dedi... İnsana dışardan her ne girerse onu kirlete­mez... İnsandan çıkan şeydir ki insanı kirletir."

Markos, 7:1-23

XXVHI

İncillere göre Hz. İsa, ağaçları  lanetleyerek kurutuyor: t • ■

"Ertesi gün Beytanya'dan çıktıkları  zaman İsa acıktı. Uzakta yapraklı bir incir ağacı görüp belki onda bir şey bulurum diye ğUdi, yadına varınca üzerindeki yapraklanndan başka birşey bulamadı; çünkü incir mevsimi değildi. İsa cevap verip ona dedi: Artık hiç kimse senden ebediyyen meyve yemesin... Sabahleyin, yanından geçerken incir ağacını kökünden kurumuş gördüler."

Markos, 11:12-20

Eski Ahidde küfürlü ifadeler şu şekilde yer almaktadır:

"Sen çok oynaşlarla fahişelik ettin, yine de bana dön! Rab diyor: Çıplak tepelere gözlerini kaldır bak, seninle nerede yatmadılar? Sen onlar için çöldeki bedevi gibi yolların kenarında oturdun, zinalarınla ve-kötülüğünle diyan murdar ettin."

Yeremya, 3:1-2

Sen güzelliğine güvendin ve şöhretin yüzünden fahişelik ettin, yoldan geçen her adamın üzerine fahişeliklerini döktün... kendine renk renk yüksek tepeler yaptın ve onlann üzerine fahişelik ettin... bütün mekruh şeylerinde ve fahişeliklerinde gençliğin günlerini aramadın... Yoldan geçen her adama ayaklarını açtın ve fahişeliklerini arttırdın. Bol etli komşuların Mısır oğulları  ile fahişelik ettin ve beni öfkelendirmek için fahişeliğini arttırdın... Asur oğulları  ile de fahişelik ettin, çünkü doymuyordun, onlarla da fahişelik ettin, yine doymadın... Kildanilerin diyarına kadar fahişeliğini arttırdın, yine bununla da doymadın... Zina eden, kocasının yerine yabancılar aları  bir kansın. Bütün fahişelene hediyeler verirler, fakat sen bütün oynaşlanna hediyeler veriyorsun, fahişeliklerin için her yandan sana gelsinler diye onlara rüşvet veriyorsun. Fahişeliklerinde başka kadınlara benzemezsin, çünkü fahişelik etmek için kimse senin ardına düşmüyor."

Hezekiei, 16:15-34

■ ■ f

XXIX

"Bana rabbin şu sözü geldi: Adem oğlu, bir ananın kızları  iki kadın vardı ve Mısır’da fahişelik ettiler, gençliklerinde fahişelik ettiler, onlann memeleri orada sıkıştınldı. ve onlann kızlık sinesine orada el sürüldü. Adlan, büyüğünün Ohola ve kızkardeşinin Ohobila idi. onlar benim oldular... Ohola benimken fahişelik fctti, oynaşlarına, komşu Asurlûlara gönül verdi... Onlarla fahişelik etti. Mısır günlerinden beri fahişeliklerini bırakmadı, çünkü gençliğinde onunla yattılar ve kızlığı sinesine el sürdüler, zinalarını üzerine döktüler... Kızkardeşİ Ohobila bunu gördü ve gönül vermekte, kız kardeşinin fahişeliklerinden ziyade olan   kendi fahişeliklerinde bu ötekinden daha bozuktu.. Babil oğulları  onun yanma, sevişme yatağına geldiler ve fahişelikleri ile onu murdar ettiler... Şimdi onlar bu kadınla, o da onlarla fahişelik ederek ve bir fahişenin yanına girildiği gibi onun yanına girdiler, Ohola'nın ve Ohobila'nın yanına o hayasız kadınlann yanına öyle girdiler.” J

Hezekicl, 23 :2-44

"Zina ve eski şarapla yeni şarap, aklı alır... Çünkü zina ruhu onları  saptır­dı ve kendi Allahlarından aynlıp zina ettiler... Kızlarınız, gelinleriniz zina ediyorlar, fahişelik ettikleri zaman gelinlerinizi cezalandırmayacağım... Ey İsrail 1 Sen zina etsen de bari Yehuda suçlu olmasın. Gılgala gelmeyin, Beyt-aven'e çıkmayın.... Çünkü İsrail inatçı bir inek gibi inat etli."

Hoşça, 4:11-16

"Kavmim için kura attılar ve fahişenin ücreti olarak bir erkek çocuk verdiler, içki içsinler diye şarap bedeline bir kız sattılar...."

Yo el, 3:3

XXX

İncillere göre Hz.İsa tembelliği teşvik ediyor:

"Size diyorum: Ne yiyeceksiniz, yahut ne içeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için de kaygı çekmeyin."

Matta, 6:25

"İsa öğrencilerine dedi: Ne yiyeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için kaygı çekmeyin. Çünkü hayat, yiyecekten; be­den, giyecekten daha üstündür. Kargalara bakın! Onlar ne ekerler, ne de biçer­ler, ne kilerleri ve ne de ambarlan/vardır, Allah onları  besler, sîzler kuşlardan ne kadar daha değerlisiniz? ’’

Luka, 12:22-24

"Yine size derim: Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin adamın Allah'ın melekûtuna girmesinden daha kolaydır,"

Matta, 19:24

"Yer yüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin ki, orada güve, pas yeyip bozar ve orada hırsızlar delip girerler ve çalarlar. Fakat kendinize gökte hazineler biriktirin ki, orada ne güve, ne de pas yeyip bozar ve hırsızlar orada ne delerler, ne de çalarlar."

Matta, 6:19-20

"İsa ona dedi: Eğer kamil olmak istersen git nen varsa sat ve fakirlere ver, göklerde hâzinen olacaktır ve gel benim ardımca yürü !"

Matta, 19 : 21

XXXI

,  J4-UUXUUXU.   JU-U-—      1 dİ i 1      U J    ... -i >— 

"Bunun için sizden her kim bütün varından böylece vazgeçmez ise benim şakirdim olamaz."

Luka, 14:33

Eski Ahidde Allah'a çok korkunç sıfatlar isnad edilmektedir:

"Rab kıskanç ve öc aları  Allah'tır, rab öc alır ve gazapla doludur, rab ha- sımlanndan öc alır ve düşmanlarına kin tutar.”

Nahum, 1:2

Eski Ahide göre Hz. Allah, İsrail ırkına şöyle hakaretler yapmaktadır:

"Bir araya gelin ey utanmaz millet!.... Rabbin kızgın öfkesi gelmeden önce, rabbin öfkesi günü üzerinize gelmeden önce toplanın."

Tsefenya, 2:1-2

Eski ahide göre Hz.Allah, aynı şekilde Habeşlilcrc de şöyle hitabcdiyor:

" Ey Habeşler! Siz de benim kılıcımla öldürüleceksiniz."

Tsefenya, 2:12

Yeni Ahide göre akılsız olmak, akıllı olmaktan daha iyidir.

"Allah hikmetlileri utandırmak için dünyanın akılsız şeylerini seçti, Allah kudretli şeyleri utandırmak için dünyanın zayıf şeylerini seçti."

Korintoslulara I. Mektup, 1: 27

xxxn

"Kimse kendi kendisini aldatmasın. Eğer bir kimse aranızda bu dünyada kendisini hikmetli sayarsa, hikmetli olmak için akılsız olsun. Çünkü bu dünya­lını hikmeti, Allah'ın indinde akılsızlıktır."

Korintoslulara I. Mektup, 3 :18-19

Eski Ahidde hecİslik ve murdarlık anlayışı şöyle açıklanıyor:

"Dört ayak üzerinde yürüyen bütün hayvanlar arasında pençeleri üze­rinde yürüyen her hayvan size murdardır, onlann leşine dokunan her adam akşama kadar murdar olacaktır... Onlann biri ölü olarak her neyin üzerine düşerse o murdar olacaktır, gerek ağaç kab, gerek esvap, gerek deri, gerek çul, kendisi ile iş yapıları  ne kab olursa osun suya konulmalıdır. Ve içine onlardan biri düşen kab, onun içinde olan   herşey murdar olacak ve kabı kıracaksınız... Yiyebileceğiniz hayvanlardan biri ölürse, onun leşine dokunan akşama kadar murdar olacaktır,"

Levililer, 11:20-39

"Eğer bir adamın kendisinden meni çıkarsa, o zaman bütün bedenini suda yıkayacak ve akşama kadar murdar olacaktır... Bir adam bir kadınla yatar, ona yaklaşırsa ikisi de su ile yıkanacaktır. Ve akşama kadar murdar olacaklardır... Eğer bir kadının akıntısı olur ve bedeninde akıntısı kan olursa, yedi gün murdarlığında kalacak, ona her dokunan akşama kadar murdar olacaktır ve murdarlığında üzerinde yattığı herşey, üzerinde oturduğu herşey de murdar olacaktır. Onun yatağına dokunan her adam esvabını yıkayacak... ve akşama kadar murdar olacaktır... Eğer bir adam onunla yatarsa ve kadının murdarlığı ona bulaşırsa yedi gün murdar olacaktır."

Levililer, 15": 16-24

xxxm

"Herhangi bir insan ölüsüne dokunan, yedi gün murdar olacaktır... Şeriat şudur. Çadırda bir adam öldüğü zaman, çadıra giren her adam ve çadırda olan   herkes yedi gün murdar olacaktır. Ve üzerinde Örtüsü bağlı olmayan her açık kab murdar olacaktır. Kırda kılıçla öldürülmüş olana, yahut insan kemiğine, yahut kabre kim dokunursa yedi gün murdar olacak."

Sayılar, 19 :11-16

İncillere göre çarmıha gerildiği sırada Hz.İsa, Allah'a şöyle isyan etmiştir: '

"Üçüncü saatti, onu haça gerdiler, onun üzerinde suç yaftası: ' Yahudi­lerin kralı' diye yazılmıştı. Biri sağında, biri solunda iki haydudu onunla beraber haça gerdiler. Geçenler ' Vay ! sen ki mabedi yıkar, üç günde yaparsın, haçtan inerek kendini kurtar' diye başlarını sallayıp ona söverlerdi. Aynı saatlerde başkâhinler, yazıcılarla eğlenerek dediler: O, başkalarını kurtardı, kendisini kurtaramıyor... Altıncı saat olunca, bütün yer üzerine dokuzuncu saate kadar bir karanlık çöktü. Dokuzuncu saatte İsa Yüksek sesle bağırdı: Eloi, Eloi ! Lama sabaktani, ki tercüme edildiğinde, ’Allah'm, Allah'm! Niçin beni bıraktın?* demektir."

Markos, 15 : 25-34

Eski Ahide göre Yakub (A.S.), Allah ile güreşmiştir:

"Yakub yalnız başına kaldı, seher sökünceye kadar bir adam onunla güreşti ve onu yenemediğini görünce uyluğunun başına dokundu ve onunla güreşirken Yakub’un uyluk başı incindi... ve ona dedi: Adın nedir? O da dedi: Yakub. Ve dedi: Artık sana Yakub değil, ancak İsrail denecek, çünkü Allah ile ve insanla uğraşıp yendin."

Tekvin, 32 :24-28

XXXIV

GİRİŞ

Hristiyanhk, Hz. İsa'nın (1) getirmiş olduğu dinin adıdır ve Hristiyan kelimesi Yunanca "Hristos"dan gelmektedir. Hristps'un Arapça karşılığı "Mesih" kelimesidir. Mesih kelimesinin anlamı hakkında çeşitli yorumlar yapılmaktadır. Bazılarına göre bu kelime İbraniceden alınmış olup "mübarek" ma’nasına gelmektedir. Diğer bazı araştırmacılar, kelimenin "çok seyahat eden" ma’nasına geldiğini, Hz. İsa'nın Orta Doğu’da çok seyahat etmesi sebebi ile ona bu ismin verildiğini ileri sürmektedirler. Yine bazı araştırmacılar bu kelimenin halk İbranicesinde "efendi" ma'nasını ifade ettiğini ileri sürerken, başka bir grup araştırmacı, "Mesih" kelimesinin "zeytinyağı ile yağlanan" anlamına geldiği­ni, zeytinyağı ile yağlanmanın Hristiyanlıkta çok önemli bir dinî merasim olduğunu ifade etmektedir(2). Bu kısa açıklamadan şu sonucu çıkarabiliriz. Yunanca olan   Hristos veya kısaca Hrist kelimesinin Arapça karşılığı Mesih olduğu gibi, yine Yunanca Hristiyan kelimesinin Arapça karşılığı Mcsihî kelimesidir. Hrist ve Mesih kelimeleri ile kastedilen kişi Hz. İsa'dır. Böyle olunca Hristiyan veya Mesihî denilince anlaşıları  ma’na, Hz. İsa'yı takib eden, onun ortaya koymuş olduğu iman ve amel prensiplerini benimseyen, yani Hz. İsa’ya tabi olan   kimsedir. Başta Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler olmak üzere İslâm kaynaklan, Hristiyanhk ve Hristiyanlar hakkında genellikle "Nasraniyye" ve "Nasârâ" kelimelerini kullanmaktadırlar. Kur'an ve Hadiste daha çok bu ifadeler kullanıldığı halde, Türkçede Nasrani ve Nasârâ

 

1) İsa İsmi, İslâm dünyasında yaygın olarak kullanıları  bir isim olup, kelime İbranice "Yeşua", veya Süryanice "Yeşu"dan alınmıştır.  Bkz. Abdülmclik Halfu't-Temimî, et- Tebşir fi'l- Mmtıkati'I-Halici’l-Arabî, Kuveyt, 1982,-s.23

2) Abdulmelik Halfu't-Temimî, a.g.e., s.26 *

35

kelimelerinden ziyade, Yunan menşeli Hristiyan kelimesinin kullanıldığı bir gerçektir. İslâm kaynaklarının Nasrani ve Nasârâ kelimelerini kullanmasına, Hz.İsa'nın Filistindeki Nasıra kentinden olması sebep olarak gösterilmektedir. Bu durumda Nasrani, Nasıralı İsa'ya tabi olan   kimse anlamına gelmiş oluyor.

Bundan 1990 sene önce dünyaya gelmiş olan   Hz. İsa'ya, kendisi dünyada iken pek az kişi iman etmiş olmakla beraber, onun dünyadan ayrılışından kısa bir süre sonra, kendisine tabi olanların sayısı artmaya başlamış ve.M.S. dördüncü yüzyılda tebliğ etmiş olduğu din, bir devletin resmî dini haline gelmiştir. Başlangıçta daha çok fakirlerin, kölelerin, işçilerin ve alt tabakadan diğer insanların rağbet ettiği bir din durumunda olan   Hristiyanhk, bir süre sonra şekil değiştirerek üst tabakanın ve devlet yöneticilerinin itibar ettiği bir din haline gelmiştir. Hz. İsa'dan sonra Havariler ve onlann öğrencileri tarafından yayılmak istenen Hiristiyanlığın, bu yayılma faaliyetlerine uzun süre devlet yöneticileri ve üst tabakadan1 kimseler engel olmaya çalışmışlar, zaman zaman Hristiyanlığı yaymak isteyen bu kişilere zulüm ve işkenceler yapmışlar ve onları  Öldürmüşlerdir. Uzun süre üst tabakanın girmeye tenezzül etmediği bu din, üç dört asırlık bir zaman zarfında büyük bir güce kavuşmuştur. Bunu gören bazı devlet yöneticileri, bu gücü siyasi açıdan kendi çıkarları doğrultu­sunda kullanmak amacı ile birdenbire tavır değiştirerek Hristiyanlara bir takım imtiyazlar vermiş ve böylece büyük Hristiyan kitlesini arkalarına almaya çalışmışlardır. Başta Kostantin olmak üzere bazı imparatorlar ve krallar, Hristiyanları  kendi siyasî amaçlarına alet etmek için Hristiyanlığı kabul etmiş görünmüşlerdir.

Hristiyanlık ilk yüzyıllarda genellikle Roma imparatorluğu sınırları  dahilinde yayılmaya çalışmıştır. Bu dönemlerde Yahudiler, kendi dinlerini kendi ırklanndan olmayanlara benimsetmek için fazlaca bir gayret içinde değil idiler. Putperest Roma'da yayılma gayesi güden başka herhangi bir din olmadığı ( gibi, mevcut putperestlik, imparatorlukta yaşayan halkın ma'nevi ihtiyaçlannı tatmin etmekten uzak ve çok ilkel bir durumda idi. Aynca Anadolu ve çevresinde görülen sır dinleri, sıkı bir şekilde gizliliğe riayet ediyor ve hiçbir şekilde alenî bir yayılma faaliyetinde bulunmuyorlardı. O devirlerde dünyada mevcut olan   yayılmacı dinlerden hiçbiri de Roma imparatorluğu toprakları  içinde görülmüyorlardı. İşte bu ortam içinde ortaya çıkan ve yayılma faaliyet­lerine başlayan Hristiyanlık, kısa sürede büyük başanlar elde etti. Önce Roma

36

 

imparatorluğu toprakları  üzerinde yayıları  bu din, bir süre sonra imparatorluk hudutlannı aşarak Avrupa, Asya ve Afrika’da mevcut devletlerin topraklanna nüfuz etmeyi başardı. Bu uygun ortam, yayılmayı hızlandırmakla birlikte, bunun çok rahat bir şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Bilhassa Hz.İsa'dan sonraki ilk yüzyıl rahat bir dönem değildi. Dönemin Roma imparatorlan, Hristiyanlığm hızla yayılmasını kendi tahtları  için büyük bir tehlike olarak görmüş ve bu dini ortadan kaldırmak için her yola başvurmuşlar­dır. Hz.İsa’nın mesajım yaymak için gece gündüz durmadan faaliyet gösteren Havarileri ve onlann öğrencilerini sıkı şekilde takib eden devlet yöneticileri, bunlann büyük bir kısmım, faliyetlerini engellemek için öldürmüşlerdi. İlk asırda başlayan işkence ve zulüm, ikinci ve üçüncü yüzyıllarda artarak devam etmişti. Öyle ki, o devirlerde yapıları  kiliselerin bir kısmı, takibattan korunmak gayesi ile yer altlanna, mağara oyuklarına ve ormanlann içinde tenha yerlerde inşa ediliyordu. Bütün bu zulüm, işkence ve baskılara rağmen Hiristiyanlık, gitgide güçlenmiş ve dördüncü yüzyılın ortalannda büyük bir kuvvet olarak ortaya çıkmıştır.

Zulme uğradıktan sıralarda devamlı olarak baskı ve işkencelerden şikayet eden Hristiyanlar, dördüncü yüzyıldan itibaren saraylara nüfuz ederek imparator ve kralları etkilemeye başlamış ve onlann güçlerinden azami şekilde faydalanarak dinlerini yaymaya devam etmişlerdir. Ancak, daha önce kendi çektiklerini çabucak unutarak-kendi davetlerini kabul etmeyen insanlara devlet eli ile işkence etmekten de geri kalmamışlardır. Hristiyanlar, bir yerde iktidarı ele geçirir geçirmez kendilerine karşı gelen ne varsa hepsini birden imha etmekten asla çekinmemişlerdir. Hristiyanlığı kabul ettirmek istedikleri insan­lardan, kendi davetlerine uymayan ve Hristiyanlığı kabul etmeyenlerin itirazla­rına asla tahammül edememiş ve onları  acımasızca yoketmişlerdir. Dördüncü yüzyıldan itibaren Hristiyanlığı kabul ettirmede cebir ve şiddetin kullanılması kilise tarafından meşru kabul edilmiş, Hriştiyanlığa zorla sokulmak istenen kişilerin, bu isteği reddetmeleri halinde onlara ne gibi işkencelerin tatbik edileceği dahi tesbit edilmiştir. O devrin Hristiyan mantığına göre, bir insanın Hristiyanlığı kabul etmeden yaşamasından ölmesi daha iyidir, dolayısı ile Hriştiyanlığa girmeyi reddeden, çeşitli işkence ve zulüm metodlannın uygulan-

37

  u-.jıuıuLUL   JL.> .  . LL1İ L     L>.. .1.  ..... i 

masına rağmen, bu dine girmemekte direnen insanları öldürmek, onlann yaşamalarına müsade etmekten daha iyidir. Bu insanları  öldürmek aslında onlara iyilik etmektir, Dolayısı ile muarızlarını ve davetlerine icabet etmeyenle­ri öldürmek, Hristiyan mantığına göre sevap olarak kabul edilmiştir(3).

Hristiyanlığın karşısına yayılma faaliyeti gösteren bir dinin çıkmaması, o dönemde mevcut olan   putperestliğin insanları manevî yönden tatmin etmekten aciz oluşu , Hristiyanlann dinlerini kabul ettirme hususunda her yola başvurmaları ve her şeyi mubah saymaları, bu dinin bilhassa Avrupa’da hızla yayılmasına sebep olmuştur..Kısa sürede dünyanın en büyük dini haline gelen Hristiyanhk, yedinci yüzyılın başlarına kadar çok rahat bir şekilde gelişmeye devam etmiştir. Ancak bu yüzyılın başında ciddi bir rakiple karşı karşıya kaları  Hristiyanlığın ilerlemesi birdenbire durmuş, hatta gerilemeye başlamıştır.' Hristiyanlığın karşlaşmış olduğu bu rakip İslâmiyet idi. Yedinci yüzyılın başında İslâmiyetin ortaya çıkışı ile beraber Hristiyanhk, bilhassa Asya ve Afrika’da büyük bir darbe yemiş, kısa sürede kendisinin doğduğu bölge olan   Qrta Doğu’dan tamamen silinmiştir. Müslüman devletlerin siyasî ve askerî bakımdan üstün bir durumda olmaları, Hristiyanlann İslâm topraklarında cebir ve şiddet kullanmalarına engel teşkil etmiştir. İnanç ye amel noktasından İslâmiyetin Hristiyanlıkla mücadele edebilecek kapasitede olması da, ikna yolu ile Hristiyanlaştırma silahını onlann elinden almıştır.

Başta Kudüs ve Şam olmak üzere bir kısım Bizans topraklannın Müslümanlann eline geçişi, Hristiyan dünyasında ciddi endişelere sebep olmuş ve İslâm dünyası karşısında düşülen kötü duruma son vermek İçin acil tedbirlere başvurulmuştur. Bu cümleden olmak üzere Hristiyanlar, Kudüs’ü kurtarmak ve kutsal toprakları  geri almak için büyük bir ordu kurarak Haçlı Seferleri düzenlemeye başlamışlardır. Hristiyanlar, Haçh Seferlerine paralel olarak kendi dinlerini yaymak üzere dünyanın çeşitli yerlerine misyonerler göndermişler ve İslâm ülkeleri ile başlattıkları  silahlı mücadeleyi misyoner faaliyetleri ile de desteklemişlerdir. Misyonerlerin bilhassa müslümanlar arasıh- da başanlı olabilmeleri için, kilise onlara Arapça ve İslâmî ilimler öğretmeye başlamıştır. Haçlı Seferlerinin başansızhkla neticelenmesi sonunda, Hristiyan kilisesi bütün gücünü tekrar misyoner faaliyetleri üzerinde yoğunlaştırmıştır.

3) Joachim Kahl, The Misery of Christianity, Trans: by N,D. Smith, England , 1971, p.44;

Benjamin Z. Kedar, Crusade and Mission, New Jersey, 1984 , p.185

38

Sıcak savaş yerine, misyonerler kanalı ile hem Hristiyanlığı yaymak, hem de kaybedilen toprakları  geri almak düşüncesi, dünyanın dört bir yanına yayılmış geniş bir misyoner teşkilatının kurulmasına sebep olmuştur. Misyoner faaliyet­leri her ne kadar müslüman ülkelerin topraklannda fazla başan sağlayamadı ise de, dünyanın diğer yerlerinde özellikle putperestler arasında oldukça başan sağlamıştır. Dünyada Hristiyan nüfusunun artarak bütün dinler arasında birinci sırayı alışının arkasında yatan gerçek faktör, misyoner teşkilatlarının bu yoğun çalışmalarıdır. Haçlı Seferleri sırasında olduğu gibi, daha sonraki savaşlarda da misyonerler, Hristiyan ordularla birlikte çalışmış ve bu orduların adeta öncü kuvveti görevini ifa etmişlerdir. Bugün Hristiyanlann dünyadaki toplam nüfusu bir milyardan fazladır. Avrupa, Amerika ve Avusturalya'da çoğunluk durumun­da olan   Hristiyanlar, Asya ve Afrika’da azınlık olarak varlıklannı sürdürmekte­dirler.

Günümüzde dünyada örgütlü ve düzenli olarak yayılma faaliyeti gösteren yegâne din Hristiyanlıktır. İslâm ülkelerinin, içinde bulunduktan acıklı durum sebebi ile, Müslümanlann bırakınız Müslüman olmayanlar arasında İslâmiyeti yayma faaliyeti göstermelerini, bizzat Müslümanlara İslâmiyeti öğretmekten acizdirler. Budizm vb. bazı yayılma gayesi güden dinlerin'de Hristiyaniannki gibi, yaygın bir misyoner teşkilatı mevcut değildir.

Dünyanın her tarafını kaplayan geniş bir misyoner ağına sahip olan   Hristiyanhk, yayılmak için eskiden olduğu gibi her türlü vasıtayı meşru gör­mekte ve her yola başvurmaktadır. Hristiyan misyonerleri dünyanın dört bir yanında her türlü tehlikeyi göze alarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Hristi- yanlık, günümüzde sadece misyoner teşkilatları  ile propaganda edilmemekte, Hristiyan ülkeler, çeşitli basın ve yayın vasıtaları ile de dinlerini propaganda etmektedirler. Bilhassa radyo, televizyon, sinema, tiyatro, gazete, dergi ve mec­mua gibi basın ve yayın araçları  ile yürütülen Hristiyanhk propagandası, bazen misyonerlerin yaptığı propagandadan daha başanh sonuçlar vermektedir. Hristiyan yapımı bazı filim ve televizyon dizilerinde bazen açık açık Hristiyan- hk propagandası görülmekte, kilise ayinleri sık Sik sahneye getirilerek rahipler dünyanın en şefkatli ve iyilik sever insanları  olarak takdim edilmektedir. Bu tür sahneler, dizilerde sıkça gösterildiği gibi, sinema ve tiyatro eserlerinde de aynı motifler sistemli bir şekilde işlenmektedir. Bununla her ne kadar "Gelin Hristiyan olun” türünden bir propaganda yapılmıyorsa da, takip edilen metod

39

il.*.

belki o tür propagandadan daha tesirlidir. Dua ve İbadet ihtiyacını hissettiği zaman kendi dinine göre nasıl dua ve İbadet edeceğini bilemeyen kimselerin, Özellikle radyo, televizyon gibi yayın araçlarından büyük ölçüde etkilenen küçük çocukların, kiliselerdeki ayin, nikah vb. sahnelerden etkilenmemeleri > mümkün değildir. Hatta bu sahnelerin etkisi altında kaları  küçük çocukların za­man zaman Hristiyan usûlü haç çıkardıklarına ve dua ettiklerine şahit olmaktayız. Çeşitli Hristiyan mezheblerine bağlı radyo istasyonları, dünyanın dört bir yanına Hristiyanlığr tanıtıcı yayınlar yapmakta, Hristiyan olmayan insanları  kendi dinlerine çekebilmek için ellerinden gelen her türlü gayreti göstermektedirler.

Batılı ülkelerce, geri kalmış ülkelere yardım amacı ile bu ülkelerde kuruları  hastane, okul, fabrika vb. müesseselerin kilit noktalarına genellikle mutaassıp Hristiyanlar yerleştirilmekte, bu kişiler Hristiyanlığı yayma hususun­da o, bölgede faaliyet gösteren misyoner örgütleri ile ortak hareket ederek zamana ve şartlara göre faaliyetlerini yürütmektedirler.

Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde işçi olarak çalışan Müslüman Türklere, kilise rahipleri tarafından sürekli olarak kiliseye davet çağrıları  yapılmakta, çağaya uyanlara kaldıkları ülkelerde her türlü kolaylık kilise tara­fından sağlanmaktadır. Aynca kilise tarafından yılın belli günlerinde Hristiyan olmayanları  Hristiyanlaştırmaya yönelik konferanslar düzenlenmekte, bu konferansa katılmaya razı olanlar için işyerlerinden izin alınmaktadır.

Hristiyanlığm ve Hristiyan kültürünün dayandığı ana kaynak Kitab-ı Mukaddes olduğu için, Hiristiyanlık propagandasında esas ağırlık bu kitaba verilmektedir. Bugün dünyada en çok basıları  ve dağıtıları  kitap, Kİtab-ı Mukaddesdir. Dünyanın hemen hemen her yanma bine yakın dil ve lehçeye tercüme edilerek dağıtıları  Kİtab-ı Mukaddesin(4), gerek tercüme edilmesinde ve gerekse basım ve dağıtımında Hristiyan devletlerin ekonomik ve siyasi destekleri vardır. Yıllık tirajı milyonla ifade edilen ve en ilkel kabile dillerine dahi tercümesi yapılarak dağıtıları  bu kitabın muhtevası nedir, ne zaman yazılmıştır, nasıl toplanarak bir araya getirilmiştir? Denildiği gibi bu kitap gerçekten bir rehber midir, insanlığa gerçek bir kurtuluş sunmakta mıdır?)

4) Kitab-ı Mukaddesin muhtelif dillere tercüme edilişi ve matbaalarda basılışı ile

ilgili olarak bkz. The Gospel in Many Tongues, London, 1965

40

Avrupa topluluğuna giriş için her türlü gayretin gösterildiği şu günlerde, topluluğa üye olan   ülkelerde ciddi bir endişe ortaya çıkmıştır. Bu endişe, bir yetkilinin ağzından, "siz Müslümansınız, biz Hristiyanız, biz sizi kabul edemeyiz" sözleri ile ifade edilmiştir. Bu kişi aslında "Eğer Avrupa topluluğuna girmek istiyorsanız önce îslâmiyeti terkedin ve Hriştiyanlığa girin" demek istemiştir. Müslüman bir ülkenin böyle bir topluluğa girişini bir türlü mantığı kabul etmeyen bu batılının, ne kadar tolerans ve hoşgörü sahibi olduğu da ortaya çıkıyor. Batı, Türk milletini Hristiyan kültürü potasında eritmeden onu kendi bünyesine almak istememektedir. Biz ise işin sadece ekonomik yanım düşünerek, bu topluluğa girmekte ısrar etmekteyiz. Biz, bu topluluğa girdiğimizde dünyanın her tarafında faaliyet gösteren ve propagandada çok usta olan   Hristiyan misyonerlerinin, serbest dolaşım hakkından faydalanarak ülkemizde serbestçe ve açık şekilde propaganda faaliyetlerini yürüteceklerini hesaba katmamaktayız. Şimdiye kadar ülkemizde sınırlı olarak yürüttükleri propaganda faaliyetleri ile evlerin kapılarının altından atıları  Hriştiyanlığa davet broşürlerinin dağıtımı ve yabancı okullarda çalışan bazı Hristiyan hocaların Kitab-ı Mukaddes propagandaları daha da artacak, şimdiye kadar yurt dışındaki işçilerimize tertiplenen çadır konferansları, bundan böyle Türkiye’de bizlere de düzenlenebilecektir. Yurt içinde ve dışında Türk insanına yöneltilen ve bundan sonra daha da artarak yöneltilecek olan   Kitab-ı Mukaddes ve Hiristiyanlık propagandasına karşı, bunlar hakkında doğru bilgileri ortaya koymak bir görev olmaktadır. Ancak, bu görevi bir karşı propaganda niteliğinde değil, aksine tarafsız bir şekilde, ana kaynaklara dayanarak, İlmî usûller çerçevesinde yapmak gerekir. Biz, bu araştırmamızda Hristiyan kültürü­nün ana kaynağı durumunda olan   Kitab-ı Mukaddesi, özellikle İncilleri ve Tevratı ele alıp, zaman zaman kendi kaynaklarına da başvurmak sureti ile inceleyeceğiz. Bu kitaplar ne zaman, kimler tarafından yazılmıştır? Bunlar ilk yazıldıkları gibi muhafaza edilebilmişler midir, yazarları belli midir? Bu kitaplann muhtevaları nedir? Bunlardaki bilgiler yirminci yüzyılın gerçeklerine uygunluk arzediyor mu? Bilhassa dört ayn yazar tarafından kaleme alman İncil nüshalannda farklılık var mıdır, şayet varsa bu farklılık esasta mı yoksa teferruatta mıdır? Amacımız karşı propaganda niteliğinde Hriştiyanlığa veya Kitab-ı Mukaddese reddiye yazmak değildir, sadece propagandası yoğun olarak yapıları  ve İnsanlarımıza direkt olarak yöneltilen bir inancın ana kaynağını, tarafsız bir şekilde ele alıp tanıtımını yapmak ve onu incelemektir. Nitekim bir

41

çok batılı Hristiyan oryantalist, İslâmiyeti ve Kur'an-ı Kerimi ele alıp incele­mektedirler. Bizim bu tür yapacağımız biç çalışma üzerinde aşın hassasiyet gösteren ve bilimsel tarafsızlık ilkesine riayet edip etmediğimizi sıkı sıkıya kontrol eden bazı batılı araştırmacılar, kendilerinin İslâmiyet üzerinde yaptıkları  araştırmalarda, bizden istedikleri tarafsızlığa riayet konusunda fazla titiz değil­dirler. Bunlann bir kısmı, kendi koymuş oldukları  prensipleri ihlal ederek, hislerinin ve inançlannın etkisi altında kalmaktadırlar. Bunlar, İslâm kaynakla- nnda mevcut olan, ama işlerine gelmeyen bazı delilleri rahatlıkla gözardı etmekte, bazı bilgi ve delilleri de eksik olarak almakta, dolayısı İle yanlış sonuçlara ulaşmaktadırlar(5). Biz, bu araştırmamızda kaynaklar bize ne veri­yorsa onlara kesinlikle bağlı kalacağız, delilleri görmezlikten gelmeyeceğiz ve eksik olarak kullanmayacağız.

Yapmış olduğumuz bu araştırmada ele alıp zaman zaman kendilerinden örnekler verdiğimiz Tevrat ve İnciller şüphesiz Allah'ın Hz. Musa ve İsa'ya variyetmiş olduğu gerçek Tevrat ve İnciller değildir. Çünkü İslama göre.bu ki- tiaplar tahrif edilmiş ve asıllari ortadan kalkmıştır. Dolayısı ile muharref Tevrata ve İncillere yöneltilen tenkidler, bu kitapların tahrif edilmemiş asıllanna asla şamil değil­dirler . İlerde geniş bir şekilde görüleceği üzere bugün elde mevcut olan   bu kitaplar, Hz. Musa ve Isa’dan asırlarca sonra kaleme alınmış olup bu kitaplardaki sözlerin büyük bir çoğunluğunun bu peygamberlerle bir alakası yoktur. Tevrat ve İncillerde bu iki peygamberle ilgili olarak verilen haberlerin büyük bir çoğunluğunun da onlarla hiçbir ilgisi mevcut değildir. Biz yapmış olduğumuz bu araştırma esnasında ba­zı okuyucularımızın yanlış bir kanaate kapılmasını önlemek gayesi ile böyle bir açıklama yapmayı gerekli bulduk. İslama göre Hz. Musa ve İsa birer resuldür­ler, Allah'tan almış oldukları  vahyi İnsanlara ulaştırmışlardır, hatadan masun­durlar, kendilerinden tevhide aykın hiçbir şeyin sadır olması mümkün değildir. Bugün elde mevcut olan   Tevrat ve İncillerde onlara isnad edilen fiil ve sözlerin büyük bir çoğunluğu onlara yapılmış olan   itham ve iftiralardan ibarettir. Bu iki peygamberin ve onlara vahyedilmiş olan   kitaplann bu itham ve isnadlarla hiç­bir alakası mevcut değildir. Bunlar, Yahudi ve Hrisüyanlar tarafından daha son- raları  uydurulmuş şeylerdir.

5) Şaban Kuzgun, İslâm Kaynaklarına göre Hzlbrahim ve Hâniflik, Ankara, 1985, s.146

42

»kUIULliLXU

BİRİNCİ BÖLÜM

KİTAB-I MUKADDES NEDİR?

A - KİTAB-I MUKADDES SÖZÜNÜN ANLAMI:

Hristiyanlann kutsal kitabına, Türkçede Kitab-ı Mukaddes adı verilmektedir. .Kelimenin Arapça karşılığı "el-Kitabu’l-Mukaddes" olup, bu ismin menşei Yunanca "Bİble” kelimesidir. Yunanca cemi müennes (çoğul dişil) olan   "Ta Biblia", kutsal yazmalar ma’nasını ifade etmekte olup, Hristi­yanlann kutsal kabul ettikleri rulo şeklindeki bütün yazma kitaplara isim olarak verilmekte idi. Ta Biblia'nın tekili, "To Bibliov" dur. İlk önceleri kelime, Yunancadaki çoğul şekli ile kullanılırken, sonraları  Latinceye tekil olarak intikal etmiştir. Diğer batı dilleri, kelimeyi Latinceden aldıkları  şekli ile "Bible" biçiminde kullanmaktadırlar. İngilizcede "Holy Bible", Fransızcada "La Sainte Bİble" şeklinde tekil olarak kullanıları  bu ismin yerini tutmak üze­re, zaman zaman çoğul kalıbı ile "Holy Sçriptures" tabirinin de kullanıldığım görmekteyiz.

Bugün Bible veya Türkçe karşılığı olarak Kitab-ı Mukaddes denildi­ğinde anlaşıları  ma'na, Hristiyan kilisesinin resmiyet atfettiği ve kanuni otorite olarak kabul ettiği bütün kutsal yazmalar kolleksiyonudur. Bu kolleksİyonun sının muhtelif devirlere göre değişmiştir. Kilisenin meşruiyyet atfettiği yazmalar kolleksiyonunun ihtiva ettiği kitaplann sayısı, muhtelif Hristiyan mezheplerine göre birbirinden farklı olduğu gibi, değişik zamanlarda bir tek

■ . ı

43

mezhebe göre de farklılık vardır(l). Mesela M.S. dördüncü yüzyılda bir mez­hep, Yeni Ahidde yeraları  kitaplann sayısını yirmiüç olarak kabul etmişken, aynı mezhep bir kaç asır sonra bu sayıyı yirmiyedi’ye çıkarmıştır. Hristiyanlann kutsal yazmalar kolleksiyonu olarak adlandınları  Kitab-ı Mukaddesin içinde yer aları  yazmalar, iki kısma ayrılmaktadır: Yeni Ahid ve Eski Ahİd(2).

Bazı araştırmacılar Yeni ve Eski Ahid içinde yer aları  yazmalann başlangıçta kutsal bir kitap tesis etme gayesi ile yazılmadıklannı, ancak daha sonraları  bunlann kutsal kitap hüviyetine büründürüldüklerini İfade etmektedir- ler(3). Kur'an-ı Kerim, Hristiyanlann kutsal kitabı olarak sadece bir İncilden bahseder ve Hz.İsa’ya vahyedilen bu İncilde Hristiyanlann tahrifat yaptıklannı belirtir. Kur'an, Yeni ve Eski Ahidden müteşekkil bir Hristiyan kutsal kitabın­dan bahsetmediği gibi, birden fazla İncil nüshalanmn varlığından sözetmez, sadece tekil olarak bir tek İncilden bahseder ve onda Hristiyanlann tahrifat yaptıklannı belirtir. Aynca, Kur'an-ı Kerimde Hz. İsa’nın Havarilerinin ve onlann öğrencilerinin yazmış olduktan mektuplardan ve diğer eserlerden bahis yoktur.

1) . F. W. Beare, Bible, I.D.B., V.I., New York,1962, p. 407 ; W. Sanday, Bible, E.R.E.,

V.I, New York, 1951, p.562-579 ; Frederick C. Grant, Bible, The Encyclopedia Americana, VJH, Danbury, 1980, p. 647-655

2) Eski Ahide İngilizce "Old Testament’’, Fransızca " L'ancien Testament" ve Arapça "el-Ahdu’l-Atîk" ismi verilmektedir. Yeni Ahide ise, İngilizce New Testament", Fransızca" Le Nouveau Testament" ve Arapça "el-Ahdu'l-Cedid" adı verilmektedir.

3) W. Sanday, a.g.md.,s. 562-579

44

B - KİTAB-I MUKADDESİN TASNİFİ :

Biraz önce belirtildiği üzere Hristiyanlann kutsal kitabı iki ana kısma Eski Ahid. Hristiyanlara göre kutsal kitaplannm bu şekilde iki kısma aynhşınm temel ölçüsü, bu kitaplann Hz.İsa'dan sonra veya önce ortaya çıkışma bağlıdır. Bilindiği üzere Hristiyanlığın merkezinde Hz.İsa yer almaktadır. O, bu dine göre bir peygamberden daha ileri derecededir ve ilâhlık mertebesindedir. O, baba Allah’ın yer yüzünde insan kisvesine bürünmüş bir şeklidir ve yaratıcı baba Allah'ın oğludur. Yaratıcı Allah'ın oğlu, oğul Allah olarak o, baba Allah'ın hükmünü, icra etmek üzere yer yüzüne inmiş, bir anadan İnsan suretinde dünyaya gelmiş, dünyada yaşamış ve insanlığı kurtarmak üzere acı çekerek dünyadan ay almıştır. Bazı öğrencileri, onun dünyaya gelişini, yaşayışı­nı, ızdırap çekerek dünyadan aynhşmı, dünyada kaldığı sırada söylemiş olduğu sözleri ve yapmış olduğu işleri kaleme alarak yazmışlardır. Hz.İsa’nın dünyadan ay alışından bir süre sonra, onun hayatını ve sözlerini ihtiva eden bu yazılar, kutsal kitaplar olarak kabul edilmeye başlanmıştır. İşte Hz.İsa ile birlikte onaya çıkan, onun dünyadan aynlışmdan bir süre sonra küçük kitaplar ve mektuplar halinde telif edilen bu yazmalara, Hristiyanlar "Yeni Ahid" adını vermektedir­ler.

Hristiyanlar, Hz.İsa’dan sonra ortaya çıkan kutsal yazılara, yani Yeni Ahide inandıkları gibi, Hz.İsa'dan önce ortaya çıkan ve Yahudilerce kutsal kabul edilen kitaplara da inanmaktadırlar. İşte Yahudilerin de kabul ettiği, inandığı ve Hristiyanlarca benimsenen bu kitaplara "Eski Ahid" ismi verilmektedir. Bu kitaplar, Hz.İsa'dan önce ortaya çıkmış olup, Hz.Musa ile Allah arasındaki sözleşmeyi (Tevrat) ve Hz.Musa’dan sonra gelen bazı Yahudi peygamberlerinin sözlerini ihtiva ettiğinden, yani Hz.İsa'dan önce olmalarına bağlı olarak, bunlara, "Eski Ahid" (Eski Sözleşme) ismi verilmiştir. Görüldüğü üzere merkezdeki Hz.İsa'dan sonraki kitaplar Yeni Ahidi, Önceki kitaplar ise

45

Eski Ahidi oluşturmaktadır(4). Hiristiyanlara göre birinci derecede önemli olan   kısım Yeni Ahiddir. Çünkü, Yeni Ahid Hz.İ'sa’ya bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Eski Ahid ise, Hz.Musa İle Allah arasında yapılmış olan   sözleşme ile ortaya çıkmış olup, önem bakımından ikinci derecededir(5). Hristiyanlar İncilleri ve Risaleleri her bakımdan Tevrattan ve Eski Ahidin diğer kitaplarından üstün tutarlar.

1 - ESKİ AHİD :

Hristiyanlann, Hz.İsa'dan önce gelmiş olan   Yahudilerin kutsal kitaplarını aynen kabul ettiklerini biraz önce belirtmiştik. Ancak Yahudiler kendi kutsal kitaplarına Hristiyanlann dediği gibi, "Eski Ahid" ismini asla vermezler. Yahudilere göre Hz.İsa asla bir peygamber değildir, ona Allah tarafından hiçbir kitap gönderilmemiştir. Bundan dolayı Allah ile onun arasında yeni veya eski hiçbir sözleşme olmamıştır. İlâhî sözleşme tektir ve bu sözleşme, Allah ile Hz.Musa arasında Tur-ı Sina'da yapıları  sözleşmedir. Dolayısı ile bu sözleşmeye "Eski Sözleşme" (Eski Ahid) demek tamamen yanlıştır, ikinci bir sözleşme olmamıştır ki, ona eski sözleşme denebilsin.

Yahudiler kendi kutsal kitaplanna "Eski Ahid" isminin verilmesini reddederler, onlar kendi kutsal kitaplanna "Tanah" adını verirler. Yahudilere göre Tanah, üç bölümden meydana gelmiştir: Tora (Teyrat),.Nevİİm (Nebiler), Ketuviim (Kitaplar). Tanah'ın kelime olarak bir anlamı yoktur, bu kitabı oluşturan üç bölümün isimlerinin baş harfleri olan   ”T”,”N" ve"K” harflerinin

4) Sadece St. Jerome tarafından düzenlenen ve Roma Katolik kilisesi tarafından esas alman Latince Kitab-ı Mukaddesin Yeni Ahid kısmının sonunda, "Yuhanna’nın Vahyi)nden sonra, "Menase'nin Duası", "III.Ezra" ve ” VI. Ezra" yer almaktadır. Bu üç kitap, aslında

. i

Hz.İsa'dan öncedir. Bunlar sadece "Latin Vulgate"dcYeni Ahidin sonunda yer almakta, diğer bütün Kitab-ı Mukaddeslerde Eski Ahidin içinde yer almaktadırlar.

5) Ali Abdülvahid Vafi, el-Esfaru'l-Mukaddese fîl-Edyani's-Sabıka li'l-İslâm, Kahire, s. 85

46

yanyana dizilmesi ile "Tanah" ismi ortaya çıkmıştır(6). Tora beş kitap, Neviim ondokuz kitap ve Ketuviim onbir kitaptan oluşmakta ve böylece Tanah'ın içinde yer aları  kitaplar, toplam otuzbeş’ kitap etmektedir. Yahudiler, kendi " "      ■ ■- c ■■ .  ■■■ ■ ■■ ■ ■ ■ ■■ ' - -■■■■ "    .-p a

alfabelerindeki harflerin sayışına, uygun olarak Tanah’ta yer aları  kitapların sayısını yirmiiki veya bazen yirmidört olarak saymaktadırlar.

İbranice yazılmış ve basılmış olan   Tanah ile, Hristiyanlann elindeki Eski Ahid arasında hem kitaplann sayısı, hem de tertibi bakımından oldukça büyük farklılıklar mevcuttur. İbranice yazılmış Yahudi Tanahına en yakın Eski Ahid, Protestanlann elindeki Eski Ahiddir. Protestanların kabul ettiği Eski Ahfdde kitap sayısı otuzdokuzdur, İbranice Tan ah* ta ise bu sayı otuzbeş idi. İbranice Tanahta . Şamuçl, Krallar ve Tarihler birer kitap olarak sayılmakta, Protestan Eski Ahidİnde bunlar ikişer kitap olarak sayılmaktadır. Bununla beraber Protestan nüshasında ikişer kitap olarak sayıları  bu kitaplann tamamı Tanahta da aynen geçmekte, ancak bunlar ikişer kitap değil, birer kitap olarak değerlendirilmektedir. Protestan Eski Ahİdinde I. Samuel vç II. Samuel şeklin­de yer aları  kitaplar, İbranice Tanahta Samuel  ve Samuel B şeklinde aynen yer almakta, fakat bunlar bir kitap sayılmaktadır. Krallar ve Tarihler kitapla- nnda da aynı durum söz konusudur. Aynca, Tanahın Ketuviim bölümünde yer aları  Ezra-Nehemya, Yahudilerce bir kitap sayılmaktadır. Protestan Eski Ahidindc bunlar iki kitap olarak kabul edilmektedir. Böyle olunca Protestan Eski Ahidi ileYahudi Tanahı arasında görülen dört kitaplık fark ortadan - kalkmış oluyor. Tanahta geçen Samuel A, B, Malahim (Krallar ) A, B, Dİvre Hayamim (Tarihler) A, B ve Ezra-Nehemya ikişer kitap olarak kabul edilecek olursa sayı Protestanlannkinde olduğu gibi otuzdokuza ulaşır.Bununla beraber kitaplann sıralanışı bakımından Yahudi Tanahı ile Protestan Eski Ahidi arasında yine fark mevcuttur.Tanahta mevcut olan   Tora, Neviim, Ketuviim

6) Kısaltma esnasında Ketuviimin baş harfi "K", "H" harfine dönüşmektedir. Çünkü îbra- nicede "K" ve "B" harfleri, kelimelerin başında bulunurlarsa "K" ve "B" şeklinde telaf­fuz edilmekte, bunlar kelimelerin ortalarında veya sonlarında bulunurlarsa "K"harfi "H" harfine, "B "harfi ise "V" harfine dönüşmekledir. Dolayısı ile kısaltma; Tanak şeklinde değil, Tanah şeklinde okunmaktadır. Neviim ve Ketuviim kelimelerindeki "V" harfinin aslı "B" İken, kelimenin ortasında geldikleri için "V"ye dönüşmüşlerdir.

47

şeklindeki sıralamaya, Katolikler de Protestanlar da riayet etmemektedirler(7). i J

Protestanların dışındaki diğer Hristiyan mezheplerinin kabul ettikleri Eski Ahid ile Yahudi Tanahı arasında kitaplann sayısı bakımından büyük farklılıklar vardır. Hatta, bazen aynı mezheb mensuplarının ellerinde bulunan Eski Ahidlerde bile, kitaplann sayısı bakımından farklılıklar görülmektedir. Mesela Katolik kilisesinin neşrettiği Eski Ahidin Arapça Tercümesinde kitaplalann sayısı knksekiz(8), Latİncede kırkaltı(9), Fransızcada kırkbeş(lO) iken, Eski Ahidin Yunanca nüshasında bu sayı elliüçe(ll) ulaşmaktadır.

Yapıları  araştırmalar sonunda, Hristiyanlann kabul etmiş olduğu Eski Ahidlerle, Yahudi Tanahı arasında gerek kitaplann sayısı bakımından ve gerekse muhtevaları bakımından büyük farklılıklar olduğu, ayrıca başta Katolik ve Protestanlar olmak Üzere çeşitli Hristiyan mezheblerinin elinde bulunan Eski Ahidler arasında da farklılıkların olduğu ortaya çıkmaktadır(12).

Bizim bugün Tevrat ile ilgili olarak bildiğimiz bilgilerin büyük çoğunlu­ğu Hristiyan Eski Ahidine dayanmaktadır. Mesela biz Tevratın içinde yer dan beş kitabın isimlerini Yaratılış, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye şeklinde sayanz. Bunlar, İbranice Tanahta geçen isimlerin Türkçeye veya Arapçaya yapılmış tercümeleri değildir. Bu isimler, Hristiyanlann elinde bulunan Yunancaya tercüme edilmiş Eski Ahidden alınmışlardır. Bu kitaplann İbranice nüshalarda geçen oıjinal İsimleri ile bunlann Türkçe tercümeleri şöyledir : 1- Baraşit = Başlangıçta, 2 - Şmot - İsimler, 3 - Vayİkra = Seslendi (Allah

7) Bu konuda karşılaştırma yapmak için bkz. Tanah, Jarusalem,1979, Koron Publishers

- Jar us alem LTD.; The Holy Bible, London,1965 ; The Holy Scrîptures of the Old

Testament, Hebrew and Englİsh, London; KLitab-ı Mukaddes, İstanbul, 1976; Tte Holy Scrîptures According to the Masoretic Text (Committee of Jewish Scholar), Philadelphia, 1955

8) el-Kitabu'l-Mukaddes, Beyrut,1960

9) Samuel Terrien, Bible, Encyclopedia Americana, V.IH, Danbury, 1980, p.650-655

10) S.Terrien, a.g.md., s. 650-655

11) S.Terrien, a.g.md.,s. 650-655

12) Ebu Abdillah Muhammed b.Bekr b; Kayyım el-Cevziye, Hidayetu’l-Hayârâ fi Ecvibeti’I- Yehûd ve’n-Nasârâ, Beyrut, ?, s. 48, 106

48

Musa'ya seslendi), 4 - Bamidbar = Sahrada, 5 - Dvariim = Kelimeler. Görüldü­ğü gibi Hristiyanlar, Tevratın beş kitabının orjinal İbranice isimlerini terk etmişler ve muhtevalarına göre bunlara yeni isimler vermişlcrdir(13).

Burada bir hususu daha belirtmek gerekir. Bazı araştırmacılar, Tevratın bu şekilde beş bölüme ayrılarak her bölümü ayn ayn İsimlendirmenin, Hz.Musa zamanında yapılmadığım, bunun Hz.Musa'dan sonra yapıldığını ileri sürmektedirler( 14).

Görülen bütün bu farklılıklara rağmen Hristiyanlann Eski Ahidi, Yahudilerin kutsal kitabı Tanaha dayanmaktadır. Hristiyanlar bir takım ilâveler, çıkarmalar ve değişiklikler yapmış olmakla beraber, Hz. Musa'ya vah- yedilenTora (Tevrat)yı ve ondan sonra gelmiş olan   Yahudi peygamberlerine ait kitapları  benimseyip kabul etmişlerdir.

Bazı araştırmacılara göre, dört İncil ve yirmiüç kitaptan meydana gelen "Yeni Ahid" gibi bir kitaba sahip olan   Hristiyanlann, aynca Yahudilerin kutsal kitaplarını "Eski Ahid" adını vererek benimsemelerine tesir eden başlıca sebep, Hristiyanlığm ilk dönemlerinde onlann ellerinde herhangi bir yazıh kutsal metnin olmayışıdır. Bu görüşü ileri sürenlere göre, M.S. birinci yüzyılda Hristiyanlann elinde henüz kendi kutsal kitapları  Yeni Ahid kolleksiyonu mevcut değildi. Hz. İsa’dan hemen sonraki devirde Hristiyanlann ellerinde kolleksiyon niteliğinde yazılı bir metnin bulunmayışı, onları  o sırada yazılı halde mevcut olan   Yahudilerin kutsal kitaplarını kabule zorlamıştır(15). Bazı araştırmacılar ise, İncillerde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında yeterli miktarda hukûkî hükümlerin bulunmam asının, Hristiyanlan, hukûkî hükümler yönünden çok zengin olan   Yahudi kutsal kitabı Tanahı kabul etmeye mecbur ettiğini söylüyorlar(16). Diğer bazı araştırmacılara gelince, onlar Hristiyanlığı, Yahudiliğin devamı gibi görmekte ve başlangıçta Hz.İsa'nın sadece İsrail oğullanna tebliğ ile memur olduğunu, onun Tevratı iptal için değil, aksine teyid

13) I Tanyu, Tarih Boyunca Tlirkler ve Yahudiler, C. I, İstanbul, 1979, s. 30 ; Tanah,

Biı: fr ıi, Şmot, Vayikra, Bamidbar, Dvarîm

14) Fuad Hüseyin Ali, el-Tevralu'l-Hiyeroglifıyye, Kahire, ?, s. 39

15) Macleod Yearsley, The Story of the Bible,London,!948,"p.103

16) P. R. L. Brown, Palestina and the Making of Christianity, The Concise Encyclopediae of World History, London,1971, p.102-120

49

^LJLİdlULduU—

için geldiğini ileri sürmekte ve Hristiyanlann Tevratı ve diğer Yahudi kitapla­rını bu yüzden kabul ettiğini söylemektedirler 17).

Hristiyanlığın, başlangıçta sadece İsrail oğullanna mahsus bir din şeklinde ortaya çıktığına ve Hz.İsa’nın yanlız İsrail ırkını tenvirle görevli olduğuna dair görüşleri incelediğimiz zaman, bu görüşü ileri sürenlerin, halen Hristiyanlann elinde mevcut olan   İncillere dayandıklannı görmekteyiz. Bugün elde mevcut olan   İncillerin bir çok yerinde, Hz.İsa’nın yanlızca İsrail ırkını kurtarmak üzere görevlendirildiği ve onun bu gaye için çalıştığı açıkça yazılıdır(18). Ancak, yine aynı İncillerde bunun aksine ifadelere de rastlanmak- tadır. Özellikle İncillerin son kısımlarında Hz. İsa'nın Havarilerine ve diğer öğrencilerine, diğer milletlere de giderek onlara İncili tebliğ etmelerini emretti­ği yazılıdır(19). Bazı Müslüman araştırmacılar da bu görüşe iştirak ederek, Hzjsa’nıri sadece İsrail oğullanna peygamber olarak gönderildiğini ileri sürmekte ve bu görüşlerini Kur’an-ı Kerimdeki bazı ayetlere dayandırmak istemektedirler. Al-i İmran suresinde Hz.İsa'nın, İsrail oğullanna resul olarak gönderildiği(20) şeklindeki ifadeden tahsis ma'nası çıkararak, onun davetinin sadece İsrail oğullanna ait olduğunu, başka milletleri davetle memur olmadığını söyleyen araştırmacılar^!), bu görüşün İslâmiyelin peygamberlik anlayışına aykın olduğunu kav ray amam aktadırlar. Aslında Hz.İsa için ileri sürülen bu iddianın aynısı, bazı batılı araştırmacılar tarafından Hz.Musa için de ileri sürülmektedir. Bunlar, Hz.Musa'nın başlangıçta sadece İsrail oğullannı davetle memur olduğunu ve onun diğer kavimleri ıslah için çalışmadığını iddia etmektedirler. Her iki peygamber için ileri sürülen bu iddiayı, İslâmî inanç noktasından ele aldığımız zaman bunun doğru olmadığını görürüz. Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde bu iddiayı destekleyecek açık bir hüküm yoktur. Aksine Kur’an-ı Kerim, bize Hz. Musa'nın, kardeşi Harun ile beraber İsrail

17) Mütevalî Yusuf Şelebî, Edva' ale’l-Mesihiyye, Kuveyt,1968, s. 14-21

18) Kitab-ı Mukaddes, Matta,15: 21-28

19) Kitâb-ı Mukaddes, Markos,16: 15

20) Kur’an-ı Kerim, Al-i imran : 49

21) Mütevalî Yusuf Şelebî, a.g,e., s.14

50

ırkından olmayan Firavun, Karun ve Haman'ı imana davet ettiğini haber ver­mektedir^?). İsrail ırkından olmayan bu kimselerin Hz.Musa tarafından imana davet edilmeleri, Yahudiliğin onun zamanında millî bir din hüviyetinde olmadığını açıkça göstermektedir. Al-i Imran suresinde geçen, Hz. İsa'nın Benî İsrail'e resül olarak gönderildiği tabiri , onun davetinin sadece İsrail ırkına tahsis edilmiş olduğunu göstermez. Nitekim Kur'anda, Hz. Musa için de benzeri ifadeler vardır. es-Saff suresinde Hz.Musa, İsrail oğullarına "Ey kav- ' mim! benim Allah tarafından size peygamber olarak gönderildiğimi bildiğiniz halde neden bana eziyet ediyorsunuz?"(23) diye hitap etmektedir. Bu İfadeyi kullanan aynı Hz.Musa'nın, İsrail ırkından olmayan Firavun'a ve diğerlerine iman teklif etmesi, Kur’anda geçen "bir kavme gönderilmiş olmak" tabiri ile kastedilen şeyin, bu davetin sadece o kavme mahsus olmadığını gösterir. Hz İsa da kavmine, "Ey İsrail oğullan! ben, benden önce gelmiş olan   Tevratı tasdik" ; edici olarak ve benden sonra gelecek olan   ve ismi Ahmed olan   bir resûlü

müjdeleyici olduğum halde Allah’ın size göndermiş olduğu resûlüm."(24) diye hitabetmektedir. Bu ayetten anlaşıldığına göre Hz.İsa'nın, İsrail oğullanna peygamber olarak gönderilmesi, onun bu kavmin dışındaki-lerini kendi dinine davet edemiyeccği ma'nasına alınamaz. Çünkü, Hz.İsa, Hz. Musa’ya gelen Tevratı tasdik etmektedir ve Tevrat, Hz.Musa'nın daveti olarak sadece İsrail oğullanna tahsis edilmiş değildir. Hz.İsa .Tevratı tasdik edip ona tabi olunca, onun davetinin de Musanın daveti gibi umûmî olması kaçınılmaz olur. Hz.İsa, İsrail oğullanna" Ben size gönderildim." demiştir. Hz,Musa da İsrail oğullanna "Ben size gönderildim." diye hitabetmiştir. Aynı sözü söyleyen Hz.Musanın daveti umûmî olurken, neden Hz. İsa'nın daveti husûsî olsun? Yine es-Saff suresindeki ayette Hz.İsa, daveti umûmî olan   Ahmed (Muhammed)’i müjdelemektedir. Bu dahi, onun davetinin de Hz.Muhammed'in daveti gibi umûmî olması gerektiğini gösterir.

Kur'an-ı Kerimde geçen "kavm" kelimesi ile, bîr kan bağı veya ırkî bir birliği anlamak bize göre yanlıştır. Kur'an, bu tabirle, daha ziyade birlikte yaşayan bir topluluğu kasdetmektedir. Kur’an-ı Kerimde geçen bu kelimeyi,

22) Kur'an-i Kerim, Ankebut: 39; Ahmed Abdülvahhab, Hakikatu't-Tebşîr Beyne'l-Madî ve'l-Hadır, Kahire, 1981, s. 15

23) Kur'an-ı Kerim, es-Saff: 4

24 ) Kur'an-ı Kerim, es-Saff: 5

51

Eski Ahidin ırkçı ve Siyonist mantığı ile yorumlamak, onun cihanşumullüğü ile bağdaşmaz. Kur'an-ı kerim insanları şu veya bu ırka mensub olmaları açısından değil, inananlar ve inanmayanlar açısından tasnife tabi tutar(25), Millî din, Sır dini gibi kavramlar, İslâmî İnanca aykırıdır. Hristiyanlığın başlangıçta millî bir din oluşu, Hz. İsa’nın İsrail oğullarından başkalarını .bu dine davet etmemesi, sadece İsrail oğullarını hakka davet etmesi ma’nasına gelir ki, bu İslâmdaki nübüvvet ve risalet anlayışına aykırıdır. Bir peygamber kendi yakınında bulunan insanlardan bir kısmını hak yola, Allah'ın birliğine çağıracak, diğer bir kısmını ise, "Siz benim ırkımdan değilsiniz, sizi hak yola çağıramam, sizi dinime alamam." diyerek onlann kendi dinine girmesini reddedecek, bu vahye dayalı hiçbir din için düşünülemez(26). Bütün peygamberlerin görevi, hangi ırk ve milletten olursa olsun bulabildiği ve ulaşabildiği her insana, Allah’ın varlığını ve birliğini tebliğ etmektir. Mamafih bazı peygamberlerin daveti mevzî olabilir, yaygın olmayabilir, hatta öyle peygamberler vardır ki, bırakın bir kavmi, sadece bir köyü hak yola davet etmekle yükümlü olmuşlardır. Ancak bunlar bile görevlerini yaptıkları  köylerde insanları, "Sen şu ırktansın ,seni dinime alamam,sen ise benim ırkımdansın seni dinime alabilirim." tarzında bir

ayırıma tabi tutmamışlardır. Davetin umûmî veya mevzî oluşu, o peygamberin dini yaymadaki etkisi ile orantılıdır. Eğer bir peygafrıber davetinde başarılı olur, ’ çevresindeki insanları hak yola iknada muvaffak olur ve kendisine çok sayıda insan tabi; olursa, onun faaliyet sahası kendine tabi olanların da yardımı ile gitgide genişleyerek ilk olarak ortaya çıktığı yerin dışına taşar, çevreye yayılır ve daveti zamanla diğer bölgelere ve Ülkelere ulaşır.

Hz. İsa’nın ortaya çıktığı bölgede yoğun olarak İsrail oğulları  bulun­makta idiler. Hz.İsa'nın kendisi de annesi tarafından İsrail oğullanna dayan­maktadır. Dolayısı ile onun davete başladığı ortam, İsrail oğulları  ortamıdır. Kendisi bir İsrailli olduğu gibi, doğup büyüdüğü ve tebliğe başladığı cemiyet de bir Yahudi cemiyetidir. Ancak onun ortaya çıktığı Filistin’de sadece Yahudiler yaşamıyorlardı, Yahudilerin yanışı ra yerli halk olarak Araplar ve diğer bazı ırklar aynı yerde yaşamaya devam ettikleri gibi, dışardan gelen

25) Kur'an-ı Kerim, es-Sâff: 6

26) Şaban Kuzgun, İslâm Kaynaklarına Göre Hzlbrahim ve Hanİflik, s.12

52

—.luiuu-luu-       ...uii—   İ..LJ    L

Romalılar, Yunanlılar vb. bazı ırklar da orada bulunuyorlardı. Hz.İsa, tebliğine ilk olarak Yahudiler arasında başlamıştır. Ancak o, ırkı ve dili ne olursa olsun bu bölgede yaşayan herkese hak dini tebliğ etmiş, çalışmalarım sadece İsrail oğullarına tahsis etmemiştir. Hz.İsa'nın, Filistin’den çıkıp Hz. Musa ve Hz.İbrahim’in yaptığı gibi Suriye, Mısır ve Irak gibi yerleri dolaşarak oradaki insanlara dinini tebliğ etme imkânı yoktu. Çünkü peygamberlik süresi çok kısa idi ve üç sene zarfında diğer ülkelerin, insanlarına ulaşması mümkün değildi. Onun daveti, kendisi dünyada iken mevzî kalmış ve hayatta olduğu süre içinde kendisine çok az kişi iman etmiş idi. Ancak, dünyadan ayrılmasından,sonra öğrencileri tarafından onun daveti, Filistin sınırları dışına taşınlmış ve umûmî bir davet haline getirilmiştir. Hayatta iken onun daveti sadece Filistin bölgesine inhisar ettiği halde, o hiçbir zaman burada yaşayan insanları  İsrailli olan   ve olmayanlar şeklinde ayırıma tabi tutmamıştır. O, rastladığı ve konuşabildiği helkese karşı tebliğ görevini yerine getirmiştir.

Hristiyanlığm başlangıçta, Hz.İsa tarafından sadece İsrail Oğullarına tebliğ edilen bir din olduğu şeklindeki görüş, esas itibarı ile İncillere dayanmakla beraber, daha önce belirtildiği üzere aynı İncillerde karşı görüşü destekleyen ifadelere de rastlamak mümkündür. Matta'ya göre Hz.İsa, çarmıha gerilişini müteakip yeniden dirilmiş ve öğrencilerine görünerek "İmdi siz gidip bütün milletleri şakirt edin"(27) demiştir. Acaba Matta'da ve diğer İncillerde bulunan bu ifade nasıl yorumlanacaktır? Yoksa Hz.İsa, kendisi sadece İsrail Oğullarını dine davet ederken, öğrencilerine kendi yaptığının aksini yapıp, İsrail Oğulları  dışına çıkmalannı ve diğer milletleri davet etmelerini mi emretmiştir? O,kendi yapmakta sakınca bulduğu şeyi yapmalarını niçin öğrencilerinden istesin?

27) Matta, 28: 19; Matta, 15 : 26 ya göre, İsrail ırkından olmayan bir kadın Hz.lsa'ya gelip kız çocuğunu iyi etmesini ondan isteyince, Hzlsa O'na, "Çocukların ekmeğini alıp onu köpeklere atmak iyi değildir” demektedir. Yani Hz.lsa'ya göre İsrail Hıkından olmayanlar köpektir, insan değildirler. Bize göre bu sözler Hzlsa'ya ait olamaz. İrkçı ve siyonist mantığın hakim olduğu bu ifadeler İsrail kavmiyetçileri tarafından İncillere sonradan sokulmuş olmalıdır.

53

Bazı araştırmacılar, Matta, 28 : 19 daki ifade ile buna benzeyen ve öbür İncillerde yer aları  diğer ifadelerin, İncillere sonradan sokulduğunu iddia ederek Hristiyanlığm başlangıçta sadece İsrail ırkına mahsus bir din iken, sonradan yukarda bahsedilen kısımların İncillere eklenmesi ile, bu hüviyetini kaybedip evrenselleştiğini ileri sürüyorlar. İncillere nelerin sonradan eklendiği ; ve nelerin çıkarıldığını anlamak için bu kitaplann orjinal nüshalarının elde olması gerekir. Bu nüshalann hiçbiri ortada olmadığına göre, yukardaki iddia kadar, onun tam tersi de varid olabilir. Biri çıksa İncillere bu kısımlar değil de, diğer kısımlar sonradan eklenmiştir derse, onun iddiası da en az birinci iddia kadar doğru olabilir. Çünkü ne birinci iddianın, ne de İkinci iddianın ispat­lanma şansı vardır.

Hristiyanlann, Yahudi kutsal kitaplarım benimsediklerini daha önce açıklamıştık. Yani Hristiyanlar, şu anda Yahudi Tanahı içinde yer aları  bütün kitaptan kabul etmektedirler. Buna İlâve olarak Hristiyanlar, bazı Yahudi peygamberler tarafından yazıldığı söylenmekle beraber, Yahudilerce sahte (Apokrif) sayılarak reddedilen bazı kitaptan da benimsemektedirler. Yahudi Tanahı içinde yer almayan bu kitaplar, Hristiyan Eski Ahidi içinde yer almaktadır. Yahudiler tarafından sahte olduğu ileri sürülen bu kitapları  kabul hususunda, Hristiyan mezhebleri arasında tam bir ittifak yoktur.. Roma Katolik kilisesi, 1546 yılında Trento'da yapıları  konsilde bu kitaplann sahih ve kutsal \ J?

V olduğunu resmen iları  etmiş ve diğer kutsal kitaplara gösterilen saygının bu kitaplara da gösterilmesi gerektiğini söylemiştir. Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther ise, bu kitaplara kutsal yazı gözü ile bakmamış ve onları  Kitab-ı Mukaddesin içine dahil etmemiştir. Fakat Luther, yine bu kitaplann okunmasının faydalı olabileceğini ileri sürmüştür. Katoliklerin Kitab- ı Mukaddesi içinde yer aları  bu kitaplara Katolikler "Apokrif demezler, onlar ' bu kitaplara "Deutero Kanonİk Kitaplar" ismini verirler, Katoliklerce kutsal sayıları  bu kitaplann sayısı, Kitab-ı Mukaddesin diğer dillere yapıları  tercüme­lerinde birbirinden farklıdır. Yunanca Eski Ahidde bunlann sayısı onikiye ulaşırken, Latince ve diğer bazı dillerdeki tercümelerde bu sayı daha azdır. Katoliklerin "Deutero Kanonik " saydıklan, Protestanlann ise "Apokrif" kabul ettiği bu kitaplar şunlardır: 1-Tobit’in Kitabı, 2- Yudit'in Kitabı, 3-Ester’in

54

Kitabı, 4- Makabİ'lerin birinci Kitabı, 5- Makabİ’lerin ikinci Kitabı, 6- Bilgelik kitabı, 7- Sirak Kitabı, 8- Baruh'un Kitabı, 9 - Yeremya’nın Mektubu, 10- DanyaTm Kitabına Birinci Ek: Şadrak'ın Duası ve Üç Delikanlının Ezgisi, 11- Danyal'ın Kitabına İkine,LEk; Suzanna, 12- Danyal'ın Kitabına Üçüncü Ek: Bel ve Ejderha(28). Hristiyanlara göre bu kitaplar Tanahın aslında var idi ve Tanah Yunancaya İlk tercüme edilirken, bunlar Tanah'ın içinde yer almakta idi. M,S. dördüncü asırda bu kitaplann kutsal olup olmadığı Hristiyanlar tarafından münakaşa edilmeye başlanınca, Eski Ahidi Latinceye çeviren Aziz Hİyeroni- mus, bu kitapları  Yunanca metindekinden farklı olarak ayrı bir kısma koydu(29).

Eski Ahid, Hristiyanlar tarafından ne zam an benimsenmeye başlamıştır? Eski Ahid, Yeni Ahidle birlikte bir bütün olarak ne zaman tertiplenerek Hristiyan Kitab-ı Mukaddesi meydana çıkmıştır? Araştırmacılar bu konuda kesin bir tarih verememektedirler. Eldeki mevcut İncillere göre Hz. İsa, dünyada iken Tevratı ve şeriatı iptal için değil, aksine onu teyid ve tasdik için çalışını ştır(30). Gerek İncillerin verdiği bilgilerden ve gerekse diğer Hristiyan kaynaklardan anlaşıları  şey, Hz.İsa'nın dünyada iken, Hz.Musa'nın şeriati ile amel ettiği şeklindedir. Kur'an-ı Kerime göre de Hz.İsa, Hz. Musa’ya gönderilen Tevratı teyid ve tasdik etmiştir(31).

Bazı araştırmacılar, Hz. İsa ve onun talebelerinin Eski Ahidi, Yahudi hahamlarının kullanmış oldukları  İbranice şekli ile okuyup anladıklannı ve kabul ettiklerini ileri sürmektedirler. Bu iddiayı ortaya atanlara göre, Hz. İsa zamanında, Hristiyanlann benimsedikleri Eski Ahid ile Yahudi Tanahı arasında hiçbir fark yoktu. Hz.İsa'dan bir süre sonra Kitab-ı Mukaddesin tamamının Yunancaya tercüme edilmesini müteakip bu farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu tercüme olayından sonra Yahudi hahamları, Yunanca tercümelerin, Tanahın İbranice örjinal metninden farklı olduğunu söylemeye başlamışlardır(32).

28) Kitab-ı Mukaddesin Deuterokanonik( apokrif) Kitaplan, İstanbul, 1987, s, IV

29) Kitab-ı Mukaddesin Deuterokanonik Kitaplan, s. IV

30) Kitab-ı Mukaddes,Matta,5: 17-1.8

31) Kur'an-ı Kerim, es-Sâff: 6

32) E. Von Dobschütz, Bible in the Church, E.R.E..V. II, New York,1951, p.579-615

55

M.S, İkinci yüzyılın ortalarında ortaya çıkan Marcion, Hristiyan Kİtab-ı Mukaddesi içinde Eski Ahidin yerinin olmadığını söyleyerek, Kİtab-ı Mukad­desin sadece Yeni Ahidden ibaret olduğunu ileri sürmüştür(33). Kilisenin, Yeni Ahid ile Eski Ahidi birleştirerek bir kitap yazma işine girişmesinden bir süre sonra, Marcion ve taraftarları ortaya çıkarak, Hristiyanlığın Eski Ahid ile bir ilgisinin olmadığını, bu dinin tek kutsal kitabının Yeni Ahid olduğunu söy­lemişlerdir. Marcion'nun başlattığı bu Eski Ahidi red hareketine "Marciönizm"

■ ■      ....... ...     "

adı verilmektedir.

Hristiyan dünyasında Yeni Ahid ile. Eski Ahidi bir kitap halinde tertip etme işine trenaeus, Tertullian ve Clement gibi kilise babaları  öncülük etmişlerdir. Ancak, bazı araştırmacılar bu hareketin başlangıcının Origen'e dayandığını İfade etmektedirler. Yukarda adı geçen, kilise babalanna göre, Yeni Ahid ile Eski Ahid birbirlerini tamamlamakta olup, Eski Ahid olmaksızın, ne Hz. İsa'yı, ne de Hristiyanlığı anlamak mümkün değildir. Yeni ve Eski Ahidin birlikte yazılarak bugünkü Hristiyan Kİtab-ı Mukaddesinin oluşturulmaya başlandığı yıllann, M.S. 1 SO’li yıllar olduğu ileri sürülmektedir(34).

2 - YENİ AHİD:

Hz.İsa’nın hayatını, dünyadan ayrılışını, vaaz ve nasihatlerini ihtiva eden ve onun öğrencileri tarafından kaleme alınan kitap ve risalelere Yeni Ahid dendiğini daha önce belirtmiştik. Yeni Ahidde yer aları  kitapların sayışı hakkında Hristiyanlığın ilk dönemlerinde bir ittifak mevcut değildi. Halen elde mevcut olan   Yeni Ahidde, ayrı ayn yazarlar tarafından kaleme alınmış dört İncil bulunmasına rağmen, başlangıçta İncillerin sayısının dört olması hususun­da kesin bir karar yoktu. M.S. dördüncü yüzyılın başlannda Hristi yanların ellerinde İncil adı ile anıları  yüzden fazla eser mevcut idi. Çeşitli konsillerde alman kararlar neticesinda, bunlardan sadece dördünün sahih ve kanonik olduğuna hükmedilmiş, diğerleri ise sahte sayılmışlardır.M.S. dördüncü asrın ortalarında alınan bu karar, Hristiyan dünyasında bu konuda yapıları  münakaşa

33) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615

34) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615

56

ve mücadeleleri engellemeye yetmemiş, bundan sonraki asırlarda da aynı münakaşalar sürmüştür: Gerek İnciller üzerinde ve gerekse Yeni Ahidin diğer kitapları üzerinde yapıları  münakaşalar asırlarca sürmüş, Hristiyan dünyasını kasıp kavuran bu mücadeleler, zaman zaman kaba kuvvete dönüşmüş ve Hristiyanlar birbirleri ile savaşma noktasına gelmişlerdir.

Bugün Hristiyanlarca kutsal kabul edilen ve Yeni Ahid İçinde yer verilen bazı mektuplar ve kitaplar, ilk zamanlarda kilise tarafından kutsal sayılmamakta idi. Mesela Pavlos’un İbranilere Mektubu, Yuhanna’nın Vahyi vb. bazı kitap ve risaleler, M.S. dördüncü asırda sahte sayılmakta iken, bu eserler dördüncü asırdan sonra sahih ve kanonik kabul edilmeye başlanmış- tır(35).

Uzun çalışmalar ve mücadeleler sonunda Hristiyan kilisesi, Yeni Ahidde yer aları  kitapların sayısının yirmiyedi olduğu konusunda ittifak sağlayabilmiştir. Bu kitaplar: Dört İncil, Resüller'in İşleri, Pavlos'un ondört Mektubu, Yakub'un bir Mektubu, Petrusun iki Mektubu, Yuhanna’nın üç Mektubu, Yehuda’nın bir Mektubu ve Yuhanna’nın Vahyi’nden ibarettir(36).

Daha önce temas ettiğimiz gibi, gerek Eski ve gerekse Yeni Ahidde yer aları  kitaplann sayısı hususunda Hristiyan dünyası bir ittifak sağlayamamıştır. Bu ihtilafa ilâve olarak, kitaplann muhtevalannda da büyük farklılıklar olduğu görülmektedir Dört ayn yazar tarafından yazıları  dört İncil arasında, esasa müteâllik farklılıklar olduğu gibi, bir yazann kaleme almış olduğu İncilin veya bir risalenin değişik yazma nüshalarında dahi farklılıklar görülmektedir. Hristiyan dünyası bu farklılıktan fazla büyük görmemekte ve önemsiz addet­mekte olmasına rağmen, detaylı olarak yapılacak bir araştırma, mevcut farklılıklann hiç de öyle Önemsenmeyecek türden olmadığını gösterecektir. Bu farklılıklar o kadar fazladır ki, tek bir kitabın birkaç ayn nüshasında onbinlerce farklılık tesbit edilebilir. Bu yüzden Hristiyanlar tarafından benimsenen hem Yeni, hem de Esk Ahidin bütün kitaplannın tek tek ele alınıp incelenmesinde fayda vardır. Böyle bir araştırmada evvela, ayn ayn kitaplar arasında mevcut

35) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615

36) Bilgi için bkz. Kitab-ı Mukaddes, Yeni Ahid

57

olan   önemli farklılıkları ortaya koymak, sonra bir kitabın değişik yerlerinde bulunan ve birbiri ile çelişen noktaları  bulmak gerekir. Aynca bir kitabın değişik nüshalannda bulunan farklı yazılmış olan   yerleri ortaya koymak ve faiklı yazılıştan tesbit etmek icabeder. Bundan sonra mevcut farklılıklann önemli mi yoksa Önemsiz mi olduğu ortaya çıkar.

58

C-KİTAB-I MUKADDES ÜZERİNDE YAPILARI  ÇALIŞMALAR

1 - GENEL OLARAK TENKİD İLMİ :

Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları  çalışmalar içinde, Yeni ve Eski Ahidde yer aları  kitaplar hakkında yapıları  tenkidlerin önemli bir yeri vardır. Konuya girmeden önce genel olarak, Tenkid îlmi (Criticism)nin ne olduğunu açıklamakta fayda vardır. Bilahere bu ilmin Kitab-ı Mukaddes üzerindeki uygulanışı geniş bir şekilde açıklanacaktır.

Tenkid, hakikî (otantik) olanı, sahte (apokrif) olandan ayırma sanatı olarak tarif edilmektedir. Güvenilerek kullanılması, değer verilmesi ve gerçek kaynak olarak kabul edilmesi istenen her edebî eser, tenkide muhtaçtı r(37).

Batılılar, tenkid ilminin XVI. yüzyılda doğduğunu iddia etmektedirler. ’ Ancak, bundan önceki asırlarda İslâm âlimleri tarafından bu ilmin, tefsir, hadis, fıkıh, tarih vb. ilimlere uygulandığı bilinmektcdir(38). Hatta İslâm âlimleri tenkid çalışmalarında, bugün batıda uygulanmakta olan   modem tenkid tekniklerine benzer teknikler uygulamışlar ve bu ilmin öncülüğünü yapmışlardır. İslâm âlimleri, Tenkid İlmini, 1- Metin Tenkidi, 2- Sened Tenkidi olmak üzere iki kısma ayırmışlardır(39).

XVI. yüzyılda başladığı kabul edilen tenkid ilmi, bütün ilimlere, özellikle tarihe ve tarihî belgelere uygulanmıştır. Başlangıçta daha çok tarihî belgelere uygulanışı sebebi İle" Tarihî Tenkid ” deyimi ortaya çıkmıştır.

37) K. Grobel, Biblical Criticism, I.D.B., V,I, New York,1962, p. 407-413

38) Selahattin Polat, Hadiste Metin Tenkidi, E. Ü. ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 6,

s.l 13-130 '

39) Muhammed Abdullah eş-Şarkavî, Gazalî'nin "er-Reddu'l-Cemil li llâhihiyyeti Isa bi Sarihi İncil" isimli eserinin Önsözü, Kahire, 1986, s. 47

59

.A.—    ,-,...-vi ...L,* i.. -M,

Tarihî tenkidde elde mevcut belgelerin değeri incelenir, yazının otantik olup olmadığı, yani yazan olduğu iddia edilen kişiye ait olup olmadığı, şayet ona ait ise, ilk bütünlüğü içinde bize ulaşıp ulaşmadığı, tahrifata ve değişikliğe maruz kalıp kalmadığı, inanç konusu olup olamıyacağı vb. hususlar araştınhr. Bu metod, metin analizi yolu ile bir eserin kaynaklanm ayım, menşeini, ilk yazılış zamanını, metinlerin karşılıklı bağımlılığını, uyumluklannı veya uyum- suzluklanm tesbit eder(40). Bazı ilim adamları  Tarihî Tenkidi iki kısma ayırmaktadırlar:

a) Dış Tenkid:

Dış tenkid, bir kaynak kritiğidir. Kaynak malzemenin oıjinal mi, yoksa sahte mi olduğunu tesbit etmek için yapıları  işlemdir. Kaynak malzeme , mevcut hali ile kullanılmaya elverişli değil ise, onu kullanılabilir hale getirme işlemi bu safhada yapılır. Yazılı belgelerde otjinal metin elde değilse ve bu metin değişikliklere maruz kalmışsa, asıl metni inşa etmek gerekir. Aynca kaynağın, olayla zaman-mekan münasebetleri tesbit edilir. Kaynak yazılı ise, ne zaman, nerede yazıldığı, yazann olayı doğrudan müşahede edip etmediği, sözlü kaynak ise, kaçıncı el kaynak olduğu araştınlır(41).

b) İç Tenkid:

îç tenkid, metnin muhtevasının tenkidi olup, bu tenkid de kendi içinde iki kısma aynlır: 1- Olumlu (pozitif) Tenkid, 2- Olumsuz ( negatif) Tenkid. Olumlu tenkid, kaynağı anlamak ve tahlil etmek için kullanıları  işlemlerdir. Bu tenkidde kaynağın dili, terimlerinin o günkü anlamları  ve uslûbü araştınhr.

40) Ömer Faruk Harman, Metin, Muhteva ve Kaynak Açısından Yahudi Kutsal Kitapları  İstanbul, 1988, s. 203

41) S. Polat, a.g.m., s..l 13-130

Olumsuz tenkidin de aynca iki merhalesi vardır. Birinci merhalede müellifin veya nakilin tenkidi yapılır. Nakilin dürüst olup olmadığı, bu nakli hangi amaçla yaptığı, onu dürüstlükten uzaklaştıracak çevre şartlarının mevcut olup olmadığı, anlattığı olayda kendi adına bir gurur payının bulunup . bulunmadığı, sosyal, siyasî veya psikolojik bir baskıya maruz kalıp kalmadığı, herhangi bir ideolojiye, dine, mezhebe veya bir siyasî eğilime mensup olup olmadığı, kültür seviyesi, tarafsızlığının derecesi, haberin tarihî gerçeklere uyup uymadığı, şayet varsa kaynaklar arasındaki tezadlann nereden kaynaklandığı gibi hususlar incelenir. Kaynağı değerlendirirken günün şartları  değil, o zamanın şartları  ve muhiti göz önünde bulundurulur. Olumsuz tenkidin ikinci merhalesinde, müellifin veya nakilin sıhhati araştırılır. Bu merhalede müellif veya nakilin duyu organlannın sağlam olup olmadığı, aklî dengesinin yerinde olup olmadığı, naklettiği bilgileri ve hadiseleri tam ve hatasız olarak müşahede etmesine imkân sağlayacak çevre şartlarının bulunup bulunmadığı tesbit edilir(42).

Tarihî Tenkidin yanısıra, daha başka tenkid türleri de vardır. Eichhom'a < göre tenkid iki kısma ayrılmaktadır: 1- Basit Tenkid, 2- Derin tTenkid.

Basit Tenkid:

, Bu tenkid, metin belge ye kitaplarla meşgul olarak, imkân ölçüsünde yazma nüshalardan faydalanır, tercümeleri, atıftan bir araya toplayarak, ilk hali İle metni düzenlemeye çalışır ki, bu yönü ile bu tenkide "Metin Tenkidi" de denmektedir.

42) S. Polat, a.ğ.m., s.113-130

61

Derin Tenkid:

Bu tenkid, araştırmalarını eserlerin veya belgelerin menşeine, yazarlarına, tarihlerine, kaynaklarına, yazılış tarzlarına ve edebî türlerine yöneltir. Bu yönü ile bu tenkide," Edebî Tenkid" de denilmektedir(43). Bazıla- nna göre edebî tenkid ile tarihî tenkid aynı şeydir, veya bunlar iç içedirler(44). Bazı araştırmacılar ise, bu iki tenkid türünün birbirine yakın çalışma alanları olmasına karşılık, bunlann aynı şey olmadığım, aralannda farklılıklar bulundu­ğunu söylemektedirler(45).

Baştan beri zikredilen bütün tenkid türleri, birbirlerinden tamamı ile bağımsız olmadıkları gibi, esas itiban ile bunlar birbirlerini tamamlayıcı niteliktedirler. Bunlar daima birbirlerine muhtaçtırlar ve iç içedirlcr.

Batıl dar, modern anlamda tenkid ilmini Kitab-ı Mukaddes üzerinde uygulamaya XVIII. yüzyıldan itibaren başlamışlardır. Önce Eski Ahid üzerinde yoğunlaşan tenkid çalışmalan, bir süre sonra Yeni Ahide de yönelmiş, XIX. yüzyılın sonları  ile XX. yüzyılın başlannda özellikle Yeni Ahiddeki bazı kitaplann metin tenkidleri üzerinde bir çok eserler yazılmıştır(46). Fakat, daha sonra geniş bir şekilde ele alacağımız üzere, batıda Yeni Ahidde yer aları  bazı kitaplar üzerinde XIX.yüzyıldan önce, tenkid disiplinine tam olarak uymayan pekçok çalışma yapılmıştı(47).

43) K. Grobel, a.g.md., s.407-413 ; ö. Faruk Harman,a.g.e.,s. 203

44) K. Grobel, a.g.md., s. 407-413

45) H. C. Kee, Biblical Criticism, New Testament, Î.D.B;,Supplementary Volüme NewYork,1988,p.I02

46) XIX ve XX. yüzyıllarda Yeni Ahid üzerine yapıları  modem tenkid çalışmalarına örnek olarak bkz. B. B. Warfield, Criticism of the New Testament, New York, 1886; F. G. Kenyon, Textual Criticism of the New Testament, London, ? ; A. T. Robinson, Întroduction to the Textual Criticism of the New Testament, New York, 1925 ; Marvin

R. Vincent, History of the Textual Criticism of the New Testament, New York,1899 ; A.

S. Peake, A Critİcal Întroduction to the New Testament, New York,1924 ; W. Holdsworth, Gospel Origins, NewYork, 1913

47) M. M. Parvis, Text, New Testament, V. IV, NewYork,1962, p. 594-614

62

Kitab-ı Mukaddes Üzerinde yapılacak olan   tenkid çalışmalarında hangi esaslara uyulması gerektiğini, tenkidin nasıl yapılması icabçttiğini gösteren kat’i bir kural ve formül yoktur. Tenkidi yapılacak kitabın karakteri, şartlan, karşılaşılacak problemleri bir sıraya konur, araştırmacı, seçeceği malzemeyi, kâh birini, kâh diğerini en uygun yere koyarak en iyi şekilde değerlendirmeli- dir(48).

Hristiyan kilisesi, uzun süre Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları  çalışmaları tasvib etmemiş, ancak sahih metinleri sahte metinlerden ayırma, nüshalar kopya edilirken meydana gelen değişiklerin düzeltilmesi vb. hususlarda yapıları  çşhşmaları  desteklemiştir. Roma kilisesi 1943 yılında "Divino Afflante Spiritu" tamimi ile, Kitab-j Mukaddes üzerinde yapılacak çalışmalara resmî bir statü kazandırmak ve Hristiyan inancını korumak üzere, tenkid faaliyetine resmen izin veımiştir(49). Fakat, Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları  çalışmalar, baştan beri kilisenin arzu ettiği sonuçları  vermemiştir. Eski Ahid üzerinde çalışmalar yapan batılı araştırmacıların büyük bir çoğunluğunun bu kitap üzerinde vardıkları ortak kanaat şudur: "Eski Ahid,Tann'nın vahiy yolu ile göndermiş olduğu gerçek bir kitap değildir. Ortada vahiy olayı yoktur, aksine İsrail folklöründen tutun da, komşu milletlerin politeizm ile kanşmış efsaneleri, hahamlann çeşidi yerlerden toplamış oldukları  hikayeler vb. şeyler vahiy ürünü gibi kabul edilerek derlenmiş ve asırlar süren bir birikim neticesi meydana gelmiş bir kitap yardır"(50). Dolayısı ile yapıları  çalışmalar bu kitabı yüceltmeye ve Hristiyan inancını korumaya hizmet etmemiş, aksine kilisenin, bu kitabın vahiy ürünü, otantik bir metin oluşu hakkındaki görüşünü kökten çürütmüştür. Bu hali ile Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları  tenkid çalışmalan, yapıcı değil, yıkıcı olmuştur. Batıda yapıları  bazı çalışmalarla, tenkid ilminin Kitab-ı Mukaddes hakkında ortaya koymuş olduğu bazı negatif sonuçlar, tenkid ilmi ile arkeolojinin yakın işbirliği neticesinde arkeolojik çalışmalarla test edilmiştir(51).

48) K.Grobel, a.g.md., s. 407-413 .

49) H. Cazellcs, Biblical Criticism, l.D.B.,Supplcmentary Volüme,New York, 1988,p.98

50) J. Strachan, Criticism, Old Testament, E.R.E., V.I, New York, 1951, p. 314-318

51) I. Strachan, a.g,md., s. 314-318

63

2-MİLAT ÖNCESİ YÜZYILLARDA YAPILARI  ÇALIŞMALAR:

. Hristiyanlann Kitab ı Mukaddesinin birinci kısmını teşkil eden Eski Ahidin tarihinin, Hz. İsa'dan önceki asırlara dayandığını daha önce belirtmiştik. Eski Ahidin birinci bölümünü teşkil eden Tevrat, M.Ö. XIII. yüzyılda Hz. Musa'ya vahyedilmiş bir kitap olarak, uzun bir süre ahid sandıklannda muhafaza edilmişti. Ancak bir süre sonra bu kitap, içinde bulunduğu sandıklardan çıkanlmış ve kaybedilmiştir, Yahudi Tanahını oluşturan, aynı zamanda Hristiyanlann Eski Ahidi içinde yer aları  ve Tevrattan sonra ortaya çıkan bazı kitaplar da, aynı akibete uğrayarak kaybolmuşlardır. Bilhassa Hz. Süleyman’dan sonra, Yahudi devletinin yıkılışı ve mabedin tahribini takip eden yıllarda Tevrat ve Nebiler’e ait kitaplar tamamen kaybolmaya yüz tutmuştu. Bazı Yahudi din adamları kaybolmaya yüz tutan bu kitapları yeniden ortaya çıkarmak ve tekrar yazılı hale getirmek üzere çalışmalara başladılar. îşte bu yeniden bir araya getirip yazma çalışmaları sırasında esas metinlerde olmayan birçok şey, bu kitaplara sokulmuş, bu yüzden daha o devirlerde yeniden düzenlenen bu kitaplara itirazlar yapılmaya başlanmıştır. O kitaplann yeniden yazıldığı sıralarda bazı kimseler ortaya çıkarak, bu kitaplann, esas Tevrattan ve Nebiler’e ait kitaplardan farklı unsurları ihtiva ettiğini, yani bunlarda birtakım değişiklikler olduğunu İleri sürmüşlerdir.

Hristiyanlann Eski Ahidi içinde yer aları  Tevrat ve diğer bazı kitaplara yöneltilen ilk ciddi tenkid, M.Ö, dördüncü yüzyılda ortaya çıkmış olan   Şomronîm hareketi ile başlamıştır(52). Görüldüğü gibi Hristiyanlann Eski Ahidi üzerinde yapıları  ilk suçlama ve tenkid faaliyeti, Hristiyanhk bir din olarak ortaya çıkmadan en az dört asır önce başlamıştır. Dolayısı ile Hristiyan­lıktan önce ortaya çıkan Yahudi Tanahının, Hristiyânlığa İntikal eden bir mirası olan   Eski Ahide, daha Hristiyanlık ortaya çıkmadan bir takım tahrifat ve

52) Yaşar Kutluay, İslâm ve Yahudi Mezheblerî, Ankara,1967, s. 156-158

64

değişiklik isnadları yapılmıştır(53). Hz. İsa öncesi devirlerde ortaya çıkan bazı Yahudi mezhepleri, Eski Ahid üzerinde birçok münakaşalar yapmışlar, bilhassa Samiriler, diğer Yahudilerin ellerinde bulunan kitaplann bir kısmını reddetmişlerdir. Halen elde mevcut İbraniceTevrat ile Samirîlerir ellerinde bulunan Tevrat arasında büyük farklılıklar vardır. Samirî Tevratı, Hz.İsa’dan önce ortaya çıkmış bir kitapdır(54).

3 - MİLAT SONRASI İLK YÜZYILLARDA

YAPILARI  ÇALIŞMALAR:

Yeni Ahidin Hz. İsa ’dan sonra, ortaya çıkışı ile birlikte, hatta bu kitap tam olarak tertib edilmeden önce, Eski Ahidin başına gelenler aynen bu kitabın da başına gelmiştir. Yeni Ahidde yer aları  bütün kitaplann oıjinal nüshaları düşmanlar tarafından daha ilk devirlerde tahrib edilmiş ve yok edilmişlerdir. Dolayısı ile Yeni Ahidi teşkil eden kitapları yeniden yazma ve toplama zarureti ortaya çıkmıştır, Orjinal nüshalar olmaksızın gerçekleştirilen bu yeniden yazma esnasında, birçok değişiklik ve tahrifat olmuştur. Yeniden metnin inşası tek elden yapılmadığından, herkes kendine göre yeni nüshalar vücuda getirmiş ve bu nüshalar arasında sayıları  yüzbinlerle ifade edilebilecek olan   farklılıklar meydana gelmiştir. M.S. ikinci asırda yaşamış olan   Celcus (M.S. 180), Hristiyanlara karşı yazmış olduğu bir eserde, o sırada Hristiyanlann ellerinde bulunan İncillerde pekçok farklılık ve çelişkilerin olduğunu söylemİştir(55). Celcus'un yaptığı bu tenkide, Origen (M.S.182-251), zayıf bir şekilde cevap vermekle beraber, verdiği cevapta zımnen de olsa İncillerde bazı farklılık ve

53) ŞabanKuzgun, Hazar ve Karay Türkleri, Ankara,1985, s. 150

54) 'Rahmetullah Halilürrahman el-Osmanî, İzhara'1-Hak, C.H, Katar,?, s. 134

55) Abdülmelik b. Abdillah b. Yusuf el-Cuveynî, Şifau’l-Galil fi Beyani Ma Vakaa fi‘t- Tevrat ve’l-lncil mine’t-TebdiI, Kahire,1978, s. 33 ; .M. Yearslcy, a.g.e.,s. 105

65

değişikliklerin olduğunu itiraf etmiştir. Ongen, Celcus'a verdiği cevapta bunlann bazı sapıklar tarafından yapıldığını söylemiştir(56).

Hristiyan kaynakların tetkikinden anlaşıldığına göre, Yeni Ahidi teşkil eden yirmiyedi kitaptan ilk dördü , Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınan İnciller olmasına karşılık, Pavlos'un mektupları, bu İncillerden önce yazılıp ortaya çıkmışlar ve kutsal yazma muamelesi görmüşlerdi r(57). Halen elde mevcut olan   Yeni Ahid içinde yer almayan yüzden fazla İncil ve Risale, daha birinci asırdan itibaren Hristiyan dünyasında ortaya çıkmış, bunun neticesi olarak, Hristiyanlığa muanz olan   bazı kimseler bu kitapİan inceleyerek bunlardaki farklılıkları  ve çelişkileri ortaya koymuşlardır. İkinci ve üçüncü asırlarda ise, bizzat Hristiyanlann kendileri, bu kitaplardan bazılannın sahte olduğunu ileri sürmüş ve bunları  kötü niyetli ve sapık fikirli kişilerin yazdık- lannı. iddia etmişlerdir.

Tıpkı Yahudilikte olduğu gibi, Hri s ti yanlıkta da mezhep ihtilafian hemen ortaya çıkmış, ortaya çıkan her mezhep, kendi görüşünü haklı çıkaracak şekilde İnciller yazmak sureti ile kendi görüşüne destek sağlamaya çalışmıştır. Bu yolla İnciller, gitgide çoğalmış, çoğaldıkça da bu kitaplar arasındaki farklılıklar artmaya devam etmeştir. Mezhep kavgaları  şiddetlendikçe sayıları  çoğaları  İncil ve Risaleler Öylesine artmış ki, Hristiyan kilisesi bunun önüne geçebilmek için tedbîr almak üzere konsillcr toplamaya başlamıştır. M.S. dördüncü asrın ortalarında yapıları  konsillerde kilise yönetimine hakim olanların baskısı ile, İncillerin içinden, dört tanesi seçilerek bunlar sahih, diğer bütün İnciller ise sahte sayılmışlardır.

Sahİhliklcri üzerinde karar kılınan bu İncilleri okuyan akıl ve insaf sahipleri, daha o dönemde bu dört İncil arasında büyük farklılıklar olduğunu gördüler. Kilise babalarının, bu dört İncilin muhtevalarının aynı olduğu şeklindeki ısrarlı İddialanna karşılık, yine bazı kilise babalan, İncillerin sayısının birden fazla olmasını hazmedememiş ve dört İncili birleştirerek bir kitap haline getirmeye çalışmışlardır. M.S. ikinci yüzyılda Süryanî asıllı

56) M.Yearsley, a.g.e., s. 105

57.) M.Yearsley, a.g.e.j s.105

66

Tatian, "Dört İncilin ma'nasını kapsayan" anlamına gelen "Diatesscron" isimli bir İncil yazmıştır. Bu İncil, dört İncildeki bilgilerin birleştirilerek tek metin haline getirilmesi ile meydana gelmiştir. Rivayet edildiğine göre "Dİatcsseron*'u ilk olarak Tatian'nın hocası Justinuous, Yunanca olarak yazmış, Tatian ise daha sonra bunu Süryanîceye çevirmiştir(58).

Hz, İsa’dan hemen sonra Hristiyan dünyasında ortaya çıkan ihtilaflar, muhtevaları birbirinden oldukça farklı İncil ve Risaleleri ortaya çıkarırken, öbür yandan Hrisliyanlann, Yahudi Tanahını Eski Ahid diye İsimlendirerek kabul etmeleri üzerine, bu Eski Ahid üzerinde daha birinci yüzyılda Yahudilerle Hristiyanlar arasında münakaşalar çıkmıştır.. Yahudilcr, Hristiyanlann elinde bulunan Eski Ahidin Yunanca tercümesi"Scptante"nİn, kendi ellerinde olan   Tanahın aynısı olmadığını, Septantede birçok tercüme yanlışları  bulunduğunu söylemişlerdi r(59). Böylece; Yeni Ahid üzerinde Hristiyanlar arasında meydana .gelen ihtilafa, Eski Ahid üzerinde Yahudilerle Hristiyanlar arasında meydana gelen ihtilaf da eklenmiş oldu. Halen elde mevcut Hristiyan Eski Ahidinin Yunanca tercümesi ile, İbranice Yahudi Tanahı karşılaştırılınca, gerek kitapların sayısı ve gerekse bu kitapların muhtevası bakımından birtakım farklılıkların olduğunu görürüz. Bu hususu daha önce belirtmiştik.

M.S. ikinci asnn sonlanna doğru Eski ve Yeni Ahidin birleştirilerek Hristiyan Kİtab-ı Mukaddesinin ortaya çıkarılması ve dördüncü asırda Yeni Ahidde yer alacak olan   kitapların teshili çalışmaları sonucu, ortaya çıkan Kitab- ı Mukaddes kolleksiyonu, Hristiyanlar tarafından çoğaltılarak her tarafa dağıtılmaya başlanmıştır. Daha önce ortaya çıkan değişik İncil ve Risalelere ilâve olarak, bu defa sahihliklcri üzerinde karar kılman kitapların çoğaltılması esnasında ortaya çıkan farklılıklar eklenmeye başlamıştır. Ancak hemen ilâve etmek gerekir ki, dört İncilin dışındaki diğer İnciller, uzun süre Hristiyan dünyasında dolaşmaya ve kabul görmeye devam etmiş ve bunları benimseyen, hatta savunanlar olmuştur. .Mesela M.S. 209 yılında Aziz İrene, bu İncillerin aslında tek .bir İncilin muhtelif suretleri olduğunu iddia etmişti. Aslında üçüncü

58) îshak İbrahim Faris, Medhal ile'l-Ahdİ'l-Mesihiyye’l-Evvel, Mısır,?, s. 100 ; Emest R.

Trattner, Unravelling the book of Books,New York, 1929, p. 283

59) el-Cuveynî, a.g.c., s. 33 .

67

♦UJOLI.iı„LL J|_;  

asnn başlarına kadar Hristiyan dünyası .ihtilafın hangi boyutlara ulaştığının pek farkında bile değildi. M.S. 216 yılında İskenderiyeli Aziz Clement, her Hristiyanın, dört İncilin sahih, diğer İncillerin sahte olduğuna inanması gerektiğini açıklaması üzerine, Hristiyan dünyası konuya vakıf olmaya başlamıştır(60). Konsİl kararları  İle pekiştirilen Clement’in bu görüşünün arkasından, otantik sayıları  nüshalann çoğaltılmaya başlandığım, bu çoğaltma > sırasında bir kitabın birbirinden farklı kopyalannın ortaya çıktığını tesbit ediyoruz. Aslında kilise, sadece sahihlikleri kabul edilen kitapların kopya edilip çoğaltılmasına müsade etmişti. Fakat, bu çoğaltma işi başından itibaren bir pları  dahilinde ve kontrollü olarak yapılamadığından, farklı kopyaların ortaya çıkışı engellenememiştir. Kopya işi başlangıçta ferdî ve düzensiz bir şekilde yapılmış, bu yüzden telafisi imkânsız farklılıklar ortaya çıkmıştır. Nüshaları çoğaltma ve kopya işleminin iyice çığınndan çıktığını gören kilise, işe yeniden müdahele ihtiyacını hissetmiş ve herkesin rastgele kopya ve çoğaltma işine girmesini engellemeye çalışmıştır. Kilise, bir tehlikeyi önlemeye çahşırkan, daha büyük bir tehlikeyi davet etmiş, kopya işinde okuma yazma bilen köleleri bu işle görevlendirmiştir. Kölelerin elinde çoğaltıları  her kitabın, yeni kopyasında hatalar ve farklılıklar daha da artmış, nüshalar arttıkça farklılıklar da çoğalmıştır. Kölelerin dikkatsiz ve düzensiz yazmaları sonunda ortaya çıkan hataları düzeltmek üzere, kilise, yeni nüshaları tashih etmek için çalışmalara başlamıştır, Origen'nin. kardeşi Pamphilus, çoğaltıları  nüshaları  yeniden inceleyerek gerekli düzeltmeleri yaptıktan sonra bunları halka vermeye başlamıştı. Ama bu tashih işi uzun süre devam edememiş (veya tam olarak kontrol edilememiş olacak ki, farklı kopyaların ortaya çıkmasını durdurama- mıştır.

Bir süre sonra Kitab-ı Mukaddes yazma işi, özel bir meslek haline gelmiş ve bu işle daha ziyade münzeviler meşgul olmaya başlamışlardır. Münzevilerin yanısıra gençlerin ve okul çocuklarının da istinsah ve kopya işine girdiğini kaynaklardan öğreniyoruz. Tabiî kİ bunun da bir takım sakmcaları  ortaya çıkmaya başladı ye Charlemagne gibi kişiler bunu farkederek bu işle sa­dece köle ve çocukların değil, büyüklerin de uğraşması gerektiğini söylemişler

60) Ali Abdülvahid Vafî, el- -Esfanı'l-Mukaddese,s. 107

68

ve yaşlıları  bu işle gÖrevlendirmişlerdir(6.1). Köle ve çocuklar tarafından yapıları  kopyalardaki hatalar, Pamphilus'un yaptığı gibi bir süre tashih edilmiş ama, dağınık Hristiyan dünyasında siyasî bir otoritenin yardımı olmaksızın bunun tam olarak başarılması imkânsız olduğundan, kilise babalarının gayretleri bu konuda yetersiz kalmıştır. Kitapları çoğaltanlar, bir yandan işin ehemmiyetini tam olarak kavrayamadıkları için, kopya esnasında laubalilikler yapmışlar, diğer yandan imlâ kurallarını tam olarak bilmedikleri İçin yazarlarken fahiş hatalar yapmışlardır. Bu acemi yazarlar, bazen önlerinde bulunan yazma nüshayı tam olarak okuyamadıklarından rastgele yazmışlar, bazen bir satın, bir cümleyi okuma güçlüğü veya unutkanlık sebebi ile atlamışlardır. Mezhep taassubu yüzünden yapıları  ilâve ve çıkarmalarla adeta neredeyse her nüsha ayri bir kitap haline gelmiştir.

Kitapları kopya etme işinde çoğaltma, ilk nüshalara bakılarak yapılma­mış, kopya edilmiş nüshalardan yeni kopyalar yapılmıştır. Dolayısı ile en eski nüshadan yapıları  kopyalarda meydana gelen hatalar, bu kopyalardan, yeniden kopya edilen nüshalara aynen geçmiş, bir kitap ikinci olarak kopya edilirken kopyayı yapanın yeni hataları bu kopyaya eklenmiş, ikinci kopyadan üçüncü kopyayı yapan, birinci ve ikinci kopyacının hatalannı aynen tekrarladığı gibi, kendisi de yeni hatalar ilâve etmiş, dördüncü, beşinci, altıncı ilah., kopyacılarda böylece hatalar ve farklılıklar katlanarak artmıştır.

Kopya işinde zincirleme hatalar ve> farklılıklar devam edip dururken, kilise bunu önlemekten ziyade, konunun incelenerek, farklılıkların ortaya çıkarılmasına yarayacak İlmî araştırmaların yapılmasını yasaklama yoluna gitmeyi tercih etmiştir. Kilise,Yeni ve Eski Ahidde yer aları  bütün kitapların vahiy mahsülü olduğunu, bunlarda herhangi bir hata ve yanlışlık olamıyacağını iddia ederek, bu kitaplar üzerinde çalışma yapılmasını engellemiştir.

Bugün Kilisenin elinde olan   en eski Kitab-ı Mukaddes yazması, M.S. 1000'li yıllara ait olan   bir yazmadır. Bu yazmanın, M.S. 300’lü yıllarda kaleme alınmış bir yazmadan direkt olarak kopya edildiği ileri sürülmektedir. Ancak, bu ilk nüsha şu anda elde yoktur, bilgimiz sadece 1000'li yıllarda kopya

61) E. Von Dobschütz, a.g.md., s.579-615

69

edilmiş nüshadaki bilgiye dayanıyor, başka hiçbir delil olmadığından herhangi bir mukayese imkânı da yoktur. Kilise, özellikle Kutsal kitaplarını matbaada bastırmaya karar verince, en sağlam metni ortaya çıkararak baskıda bu metne dayanmak istedi. Fakat kilisenin yapmak, istediği revizyon İmkânsızdı. Bir kere elde orjinal metin yok, 300’lü yıllara ait olduğu söylenen en eski kopya da yok, 1000’11 yıllarda kopya edildiği söylenen metnin ilk kopyaya dayandığını gösteren başka bir delil de yok, böyle olunca revizyon ne ile yapılacaktır?

Hristiyanlann ellerinde bulunan parçalar halindeki en eski kopyaların bir kısmı günlük olarak yazıları  alelâde yazılar türünde olduğundan ve bunlar hem çok, hem de dikkatsiz kullanıldığından çabuk yıpranmış ve kullanılamaz hale gelmiştir. Bununla birlikte biraz önce belirttiğimiz gibi eskiden kalma bazı kısmî yazma kopyaları  vardır. Bunlar dosyalar halinde muhafaza edilmekte olup üç kısma aynlırlar : 1- Parşömen üzerine orjinal dilde yazılmış kopyalar, bunlara "Biblİcal Manuscripts" adı veriliyor. 2- Orjinal dilde olmayan Süryani- ce, Koptca, Latince vb. dillerde yazıları  yazmalar, bunlara "Versiyon" (tercü­me) adı veriliyor. 3- İkinci asırla beşinci asır arasında kilise babalarının yazdıkları  eserler. Kilise sori zamanlarda bu üç kaynağı kullanarak en güvenilir nüshayı elde etmeye çalışmaktadır.

Kitab-ı Mukaddesin, Eski Ahid kısmının orjinal dilinin İbranice olmasına karşılık, Yeni Ahid kısmının orjinal dilinin Yunanca olması, kilisenin karşısına bir problem olarak çıkmıştır. Hz. İsa ve Havarilerinin, Eski Ahidi orjinal dili olan   İbranice ile okuyup anladıktan ifade edildiğine göre, Eski Ahidin Yeni Ahidle birleştirilip yazılması sırasında neden İbranice orjinal nüshası değil de, Yunanca Yetmişler tercümesi esas alındı? Buna şöyle cevap veriyorlar: Yeni Ahid, orjinal dili olan   Yunan lisanı ile yazılmıştır, Eski Ahid de aynı dille yazılarak uyum sağlama yoluna gidildi. Fakat Yahudiler, Yetmişler tercümesinde birçok hata ve yanlışlığın Olduğunu söylediklerine göre, orjinal İbranice nüsha olduğu gibi yazılsa daha iyi olmaz mıydı? Nitekim M.S. beşinci yüzyılda St. Jerome, Eski Ahidi Latİnceye çevirirken, Yunanca Yelmişler tercümesi yerine, İbranice nüshayı takip etmiştir.

70

4 - İSLÂM DÜNYASINDA YAPILARI  ÇALIŞMALAR :

Yedinci yüzyıla kadar Hristiyanlar, bir yandan kendi iç problemleri ile uğraşırken, öbür yandan dinlerini yaymak için azamî gayreti göstermişler ve ulaşabildikleri her yere Kitab-ı Mukaddesi yaymaya çalışmışlardır. Hristiyanlar bu çalışmalarında oldukça başanlı sonuçlar almışlar ve dinlerini Asya, Avrupa ye Afrika’da hızla yaymışlardır. Ancak yedinci yüzyılın başında Hristiyanlığı yayma çalışmaları çok ciddi bir engelle karşılaşmıştır. İslâm i yetin zuhuru ile bu hızlı yayılma birdenbire durdu ve kısa süre sonra da Asya ve Afrika'da gerilemeye başladı. Çünkü İslâmiyetin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim, Kitab-ı Mukaddese karşı ciddi bir rakip olarak ortaya çıkmış ve Tevrat ve İncillerde birtakım tahrifat ve değişikliklerin olduğunu belirterek, Kitab-ı Mukaddesin kutsallığı ve sıhhati üzerinde insanları  düşünmeye davet etmiştir(62).

Kur’an-ı Kerimin, Tevrat ve İnciller üzerindeki bu teshilleri üzerinde araştırma yapan müsteşrik Goldziher, Semavî kitaplara, yani Kitab-ı Mukaddes­te yer aları  kitaplara tahrifat isnadında bulunan ilk kitabın, Kur'an-ı Kerim olduğunu söylemcktedir(63). Halbuki daha önce belirttiğimiz gibi, daha Hristi- yanlık bir din olarak ortaya çıkmadan Önce, miladdan önceki asırlarda ortaya çıkan bazı Yahudi mezhepleri, sadece kendi ellerindeki Tevratın doğru olduğunu, diğer mezheplerin ellerindeki Tevradarda birtakım tahrifat ve değişikliklerin olduğunu söylemişlerdi. M.S. ilk asırlarda bu defa Yahudiler, kendi ellerindeki Tanah İle Hristiyan Eski Ahidi arasında farklılıklar bulundu­ğunu beyan etmişlerdi. Yine İslâmiyet ortaya çıkmadan önce Celcus vb. bir çok müellif, eserlerinde İncillerde birtakım tahrifatın olduğunu beyan ettikleri gibi, birbirine rakip durumunda olan   ilk dönem Hristiyan mezheplerinin herbiri de,

62) Kur'an-ı Kerim, A'raf j 162

63) Ignatz Goldziher, Ubcr Muhammedanische Polemik Gegen Ahi al-Kitab, Zeitschrift der

Deutschen Morcnlandischen Gesclchaft, XXXII, Leipzig,1878, p.341-387

71

sadece kendi ellerindeki İncilin doğru, diğer İncillerin sahte olduğunu iddia etmişlerdi. Goldzİher'in, Kur'an hakkında bu hükmü verirken, anlaşıları  "Bible" tarihlerine gözatmadığı anlaşılıyor. Yine Müsteşriklerden Hrschfîeld, Kur’an-ı Kerimin Tevrata bakışının, Yahudi Karaim mezhebinin Tevrata bakışına benzediğini Söylüyor. O, Karaîlerin, Yahudi hahamlarının Tevratı tahrif ettiklerini iddia ettiklerini, Karaî eserlerde geçen bu İddianın, Kur’an-ı Kerimde de aynen tekrarlandığını söylemek sureti ile Tevratın tahrif edilmesi ile ilgili ifadeleri, Kur’an-ı Kerimin, Karaî eserlerden iktibas ettiğini ileri sürüyor(64). Hrschfıeld'in gözünden kaçan bir hususu belirtmekte fayda görüyoruz. Karaim mezhebi, İslâmiyetin zuhûrundan sonra ortaya çıkmış bir Yahudi mezhebi olup, bu mezhep ortaya çıkmadan önce Kur'anın nüzulü tamamlanmıştı. Dolayısı ile Kur’anın, bu mezhepden herhangi bir şeyi alması imkânsızdır. Hadise belki de Hrschfıeld'iriiddİasının tamamen aksine olabilir. Belki de Karaim mezhebi, bu konuda Kur'andan istifade etmiş olabilir. Şayet Hrschfield’İn kasdi, Karaim mezhebi ortaya çıkmadan önce bu mezhebin dayandığı temel esaslara dayanan ve İslâmdan önce mevcut olan   bazı Yahudi mezhebleri ise, Hrscfield bu defa Goldziher’i yalanlamış olur. Çünkü Goldziher, Tevrata ilk tenkidi Kur’anın yönelttiğini iddia etmektedir, Hrschfield ise, daha önce Tevrata yöneltilen tenkidleri, Kur’anın, kendinden önceki eserlerden aldığını ileri sürmektedir.

Kur’an-ı Kerimin isim zikretmek sureti ile Tevrat ve İncilde tahrifat olduğunu belirtmesi, Hristiyanhğın yayılmasında ciddi bir engel teşkil etmeye başlamıştır. Kur'anda olduğu gibi Hadis-i Şeriflerde de aynı tema işlenmiş, Hz. Muhammed (S.A.S.), Mekke ve Medine'de bulunan Yahudi ve Hristiyanlarla konuşurken, Tevrat ve İncilde birtakım tahrifatın olduğunu onlara söylemiştir. Hz Muhammed'in irşad çalı şm al an sadece Mekke ve Medincli Müşriklere yönelik değildi. O, Müşriklerle birlikte Mekke ve Medinedekİ Hristiyan ve Yahudileri de İslâma davet ediyordu. Hristiyan ve Yahudilerin İslama davet edilmeleri esnasında onun ençok temas ettiği husus, Tevrat ve İncilde tahrifat ve değişikliklerin olduğu, dolayısı ile bunlann hükümlerinin nesholunduğu, ve Kur’an-ı Kerimin bu kitaplardaki hata ve tahrifatı tashih edici olarak gönde-

64) Hartwig Hrschfîeld, New Researches into the Composition and Excgesis of the Quran, Jewish Quarlerly Review, V, XIH, London.1902, p. 223

72

rildiği gerçeği idi, Hz.Muhammed(S.A.S.), Hristiyan ve Yahudileri ikna etmek için zaman zaman İncil ve Tevrattaki tahrifleri örneklerle açıklıyor, bu kitaplardaki tutarsızlıkları ve çelişkileri gözler önüne seriyordu. Onun bu etkili faaliyetleri sonunda, birçok Yahudi ve Hristiyan, İslâmî kabul ederek Sahabe-i Kiram arasına dahil olmuşlardır. Hz. Muhammed'den sonra Sahabe, Tabiîn ve onlardan sonra gelenler, hep onun metodu ile, yani Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve İncille karşılaştırmak sureti ile İslâmî yaymaya devam etmişlerdir. Onlann ayet ve hadislere dayanarak yaptıkları bu çalışmalar, bilhassa Necran, Filistin ve Su­riye’de birçok Hristiyanın kendi dinlerini terkederek İslâmiyete girmelerine sebep olmuştur.

Hicrî üçüncü asra kadar bu şekilde yürütülen çalışmalar, gitgide daha sistemli bir hale gelmiş, bu asnn ortalarından itibaren İslâm dünyasında Hıristi­yanlık vç Kitab-ı Mukaddes ile ilgili olarak eserler yazılmaya başlanmıştır. Bu yüzyılda daha önce Hristiyan İken bilahere müslüman olan   Ali b. Rabban et- Tabcrî isimli bir müellif, "ed-Din ve'd-Devle" adlı bir eser yazarak, Kur'an-ı Kerimi Tevrat ve İncille karşılaştırmış ve İslâmiyetin Hristiyanlığa karşı üstünlüğünü ortaya koymuştur(65).

İslâm dünyasında Hristiyan inancının yanlışlığını belirtmek üzere sık sık Hristiyan din adamları ile diyaloglara girilmiş, Hristiyan krallar ve diğer ileri gelenler zaman zaman mektuplarla İslâma davet edilmişlerdir. Bu tür mektupla davetlerden biri, Hicrî 208 yılında Abdullah b, İsmail el-Haşitnî'nin, Abdülmesih b. İshak el-Kindî'ye yazmış olduğu mektupla yaptığı davettir. Haşimî, bu mektubu ile Hristiyan olan   el-KindFyi İslâma davet etmiştir. İslâm aleminde bu mektup, Kur’an ve Hadisten sonra Hristiyanları  İslâmiyete davet eden ilk telif olarak kabul edilmektedir(66). Bu asırdan itibaren Müslümanların telif ettikleri eserlerin genelikle isimleri, "er-Redd alc’n-Nasârâ" (Hiristiyanlara Reddiye) şeklindedir. Bu eserlerde başta Tevrat ve İnciller olmak üzere Kitab-ı Mukaddesin içinde yer aları  bütün eserler incelenmiş, bu incelemelere dayanılarak, Hristiyanlığın muharrefliği ispatlanmaya çalışılmıştır.

65) İbrahim el-Hardlu, et-Tevrat ve'l-Yehûd fi Fikri İbn Hazm,Hartum,1984, s. 15

66) Abdülmecİd eş-Şercfi, el-Fikru'I-lslâmî fi'r-Red ale'n-Nasârâ,Tunus, 1986, s. 121

73

Hicrî üçüncü asırdan itibaren Hristiyanlığa reddiye yazarak Eski ve Yeni Ahid üzerinde çalışmalar yapan İslâm alimlerinden bazıları  şunlardır: Darar el-Arnr (190/806); Ebu Sehl b, cl-Mu'temir (210/825); Ebu Musa b. Sabih el-Merdan el-İskafî(240/854); cl-Kasım b. İbrahim el-Hüsnî er-Ressî (Ö1.246/860); Ebu Yusuf Yakub b. İshak el-Kindî (252/866); Ebu Osman Amr b. Bahr el-Cahiz (255/869); Muhammed b. Sahnun(256/869); Ebu’I-İyaz el-İranşenrî(259/873); Ebu'l-Huzeyl el-İlaf (266/840); en-Naşiu'l-Ekber(293/906); Ebu İsa Muhammed b.Harun el-Varrak (297/910); Ahmed b.Muhammed el-Kahtebî (300/912); Ebu’l-Kasım el-Belhî el-Kâ’bî(319/931); Ebu Haşim el-Cübaî(321/933); eh Hascn b. Eyyub(378/988); Ebu'l-Hasen Ali b. İsa er-Romanî (384/994); Ebu Süleyman el-Mantıkî(391/1000); Ebu Bekr Muhammed b. ct-Tayyib el- Bakillanî(403/1013); vb. kimscler(67). Bu kimseler ya direkt olarak Hiristiyanlı- ğı ele alarak Kilab-ı Mukaddes üzerinde çalışmış ve bu konuda müstakil eserler vermişler veya yazdıkları  hacimli eserlerde konu ile ilgili olarak kısmî çalışmalar yapmışlardır.

Hicrî beşinci asırdan itibaren Kitab-ı Mukaddes üzerinde çalışmalar yapan İslâm alimlerinin daha sistematik çalıştıklarına ve daha hacimli eserler verdiklerine şahid oluyoruz. Bu tür eserler veren âlimlerden bazıları  şunlardır: Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Hazm (456/1063); Abdülmelİk b. Abdillah el-Cüveynî (478/1085); Huccetü'l-İslâm Ebu Hamid Muhammed b. Muham­med el-Gazalî (505/11117; Ebu'l-Bcka Salih b. el-Hüseyn el-Cafcrî (618/1221); Şihabuddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. İdris el-Karalî {684/1285); Said b. Hasen el-İskenderanî(720/l 320); Ebu'1-Abbas Ahmed b. Teymiye (728/1327); Şem- suddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ebi Bekr b. Kayyım el-Cevziyc(751/1350); Abdullah b. Abdillah et-Tercuman (823/1420); İbrahim Müteferrika (1747); Hacı Abdi Bey (1886); Rahmetullah Efendi (1306/1888); Harputlu İshak Hoca (1892) Şeyh Muhammed Ali b. Abdurrahim et- Tiybî (1317/1899); Yusuf b. İsmail en-Nehbanî (1932) vb. kimseler. Bilhassa XIX ve XX. yüzyıllarda eser yazanlar, daha ziyade kendi dönemlerinde artan misyoner faaliyetlerine karşılık, İslâmiyet! savunma maksadı ile Kitab-ı Mukaddesi inceleyerek, bu kitap üzerinde çalışmışlardır. Misyoner faaliyetlerine karşı, konu üzerinde

67) eş-Şercfî, a.g.e., s. 153-169

74

çalışarak eserler veren şu isimleri ilâve etmek mümkündür. Sırn Paşa (1895); Ahmet Kemal; Ahmet Midhat Efendi (1911); Abdülahad Davud; Haşan Sabri vb. İsimler (68),

Görüldüğü gibi Hristiyanhk ve Kitab-ı Mukaddes üzerinde İslâm dünyasında yapıları  çalışmalar Kur'an ve Hadis ile başlamış, Hicrî ikinci asnn sonlanndan itibaren, önce reddiye türünden eserler verilmiş, daha sonra Hicrî dördüncü asırdan itibaren, bilhassa Tevrat ve İncilleri sistematik bir şekilde inceden İnceye tetkik eden eserler ortaya konmuştur, M.S. XV. asra kadar İslâm dünyasında çok canlı bir şekilde yürütülen Kitab-ı Mukaddes üzerindeki çalışmalar, XVI. yüzyılda hızını kaybetmiş, bundan sonra üç asra yakın bir süre bu alanda kayda değer bir eser yazılamamıştır. İbrahim Mütefcrrika’nın eseri istisna edilirse, XIX. yüzyıla kadar üç asra yakın sürelik bir boşluk olduğunu, İslâm dünyasında bu üç asır zarfında Hristiyanhk ve Kitab-ı Mukaddes ile ilgili bütün çalışmaların ihmal edildiğini tesbit ediyoruz. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yansında İslâm dünyasında yeniden bir kıpırdanma meydana gelmiştir. Hristiyan misyonerlerinin Uzak Doğu'da, Hindistan’da, Endenozya’da,' Afrika'da, hatta Arap topraklarında İslâmiyet aleyhine yoğun bir propaganda faaliyetine girişip, müslümanlar arasında Hristiyanhk ve Kitab-ı Mukaddes propagandası yapmaya başlamaları üzerine, bu yüzyılın ikinci yansından itibaren başta Hindistanlı Rahmetullah Efendi olmak üzere birçok İslâm alimi, İslâma yapıları  hücumları  karşılamak ve misyonerlerin ithamlannın doğru v

olmadığını ispatlamak üzere, Kitab-ı Mukaddes üzerinde ciddi çalışmalar yapmışlar ve bu kitaptaki çelişki ve tutarsızlıktan ortaya koymuşlardır.

68) Mehmet Aydın, Müslümanların Hristiyanlığa Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konulan, Konya, 1989, s. 60-109

75

.LUILUİU

5-HRİSTİYAN BATI DÜNYASINDA YAPILARI  ÇALIŞMALAR:

Hristiyanhk bir din olarak ilk defa Filistin'de ortaya çıkmasına rağmen, İslâmiyetin ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra, Asya kıtasındaki etkisini ve ağırlığını kaybetmiş ve Avrupa’ya yerleşmiştir. Hz. İsa’dan sonraki ilk yüzyıllarda Filistin, Suriye ve Anadolu'da yaşayan Hristiyanhk, birçok önemli merhaleleri bu topraklarda geçirmiştir. Daha Önce bahsetmiş olduğumuz konsiller, kanonizasyon hadisesi, sahih ilân edilen nüshaların çoğaltılma işlemleri gibi hadiselerin büyük bir kısmı, Bizans’ın Asya kıtasında kaları  topraklarında gerçekleşmişti(69). Asya'da İslâm hakimiyetinin yayılması sonucu, Anadolu’dan da çıkmak zorunda kaları  Hristiyanhk, önemli bütün çalışmalarını Avrupa'da yürütmeye başlamıştır. Mamafih, Hristiyanhk daha birinci asırda Roma’ya kadar gitmiş, Avrupa'nın muhtelif ülkelerinde Hristiyan cemaatler birinci asırdan itibaren varlıklarını hissettirmişlerdir. Ancak bu cemaatlerin, yukarda bahsettiğimiz mühim hadiselerde önemli bir rolü olmamıştır. Bizans-Roma rekabeti neticesinde Roma'nın, Katolik Hristiyanhğın merkezi haline gelişinden sonra batı, Hristiyan dünyasında ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Roma’nın, Katolik Hristiyanhğın merkezi olarak ortaya çıkmasından sonra, Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları  çalışmA- lar, batıda devam ettirilmiştir.

Bilhassa Yeni Ahidin kanonizasyonundan sonra başlayan kopya işinde, Avrupa'daki kiliselerin de faal olarak çalıştıklarına şahit olmaktayız. Batıda, kopya ve çoğaltma işinde meydana gelen aksilikleri gidermek için, bir takım tedbirlerin alındığını biliyoruz. Bilhassa çocuklann ve kölelerin kopya işinde dikkatsiz davranarak büyük hatalar yapmalarına engel olmak için, batı kilisesi bir takım tedbirler almış, bu işi küçüklere ve kölelere bırakmayıp, büyüklerin yapması gerektiğini söylemiş ve bu yolda direktifler vermiştir(70). M.S.

69) George Every, Clıristian Mythology, London, 1970, p. 19

70) Ahmed Abdülvahhab, îhtilafat fi Teracimİ'l-Kitabi'l-Mükaddes ve Tatavvurat Hamine fi'l-Mesihiyye,Kahire,1987, s, 19

76

beşinci yüzyıldan sonra, bilhassa İtalya ve Ispanya'da Eski ve Yeni Ahidin Latinceye tercümeleri yapılmış, özellikle Yeni Ahidin Yunanca nüshaları  ile, bu tercümeler karşılaştırılarak mukayese yoluna gidilmiş, bozuk nüshalardan kurtulup esas orjinal nüshalara en yakm nüshalar ortaya konmaya çalışılmıştır. Özellikle matbaanın icadı ile birlikte, Kitab-ı Mukaddes basılmaya başlanınca, basılı nüshanın dayanacağı yazma nüshalar konusunda yoğun çalışmalar yapılmıştır(71). Doğu kiliselerinin Kitab-ı Mukaddes üzerindeki araştırmalara karşı takındığı tavrı, batı kiliseleri de aynen benimsemiş ve kopya tashihi dışında herhangi bir şekilde bu kitap üzerinde bir İnceleme yapmaya izin vermemiştir(72). Başta Roma kilisesi olmak üzere batı kiliselerinin hepsi, Kitab-ı Mukaddeste yer aları  bütün kitapların vahiy mahsülü olduğunu, bu kitapların muhtevaları hususunda herhangi bir tereddüde mahal bulunmadığını öne sürmüşlerdir(73). Fakat, konuya orta çağlarda azda olsa bazı kimselerin eğilmeye başlad ıkları  da görülü yor (74). Bunlardan bir tanesi Mopsuestalı Theodore olup o, Hz. Davud’un Zeburundaki bazı şiirlerin, Davud’dan çok sonraki sürgün dönemlerine ait olması gerektiğini söylemiştir. Yahudi asıllı îsaac ben Jesus(1501), Tekvinde geçen bazı ifadelerden, bu kitabın Hz.Musa’dan sonraki bir dönemda yazıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Yine Yahudi araştırmacılardan İbn Ezra, Tevratın muhtelif yerlerinde geçen ifadelerden, bu kitabın, Hz.Musa’dan çok sonraları  kaleme alınmış olduğunun ortaya çıktığını söylemiştir(75).

Roma kilisesine karşı, M.S. XVI. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan başkaldırma hareketi İle beraber, bu hereketi başlatanlar hem Yeni, hem de Eski Ahid üzerinde ciddi tartışmalar açmışlardır. Bu işe öncülük edenlerden biri Martin Luther( 1489-1546) olup o, hem Yeni , hem de Eski Ahid üzerinde korkusuzca tcnkidler yapmıştır. O, Tevratın Hz. Musa zamanında yazılıp yazılmadığını tartışarak, eğer bu kitabın Hz.Musa tarafından yazılmamış ise,

71) J. Palerson Smyth, How Wc Gol Our Bible, London,?, p. 3

72) J. Palerson Smyth, a.g.e., s. 8-10

73) E. Von Dobschütz, a.g.md., s. 579-615

74) George Every, a.g.e., s. 19

75) J.Slrachan, a.g.md.,s. 314-318; Ö. Faruk Harman, a.g.e.,s. 211-212

77

kimler tarafından yazılmış olabileceğini bulmaya çalışmıştır. Luther, Eski Ahidin Nebiler kısmında bulunan bazı kitapların, bu Yahudi peygamberler tarafından değil de, redaktörler eli ile yazıldığını söylemiştir. Luther, Yeni Ahid üzerinde de çalışarak, daha önce Matta, Markos, Luka, Yuhanna şeklinde yapıları  sıralamayı değiştirmiş ve Matta İncilini birinci sıradan üçüncü sıraya koymuştur, On^ı göre, Pavlos'un İbranilere Mektubu, Pavlos. tarafından yazılmadığı gibi, onun dışında başka bir Havari tarafından da yazılmamıştır. Yine Luthcr'e göre, Yuhanna İncilinin yazarı Havari Yuhanna değildir. Yuhanna'nın Vahyi öyle karışık ve muğlak ifadelerle doludur ki, bu kitaptan Hz.İsa’yı öğrenmek mümkün olamaz(76).

Jcan Calvin( 1509-1564) de, Luther gibi Kİtab-ı Mukaddes üzerinde incelemeler yapmış ve tenkid yöneltmiştir. Calvin’e göre, Yeni Ahidde yer aları  Yehuda’nm Mektubunun kanonik olduğu şüphelidir, ancak okunmasında fayda J

olabilir. Pavlos'un İbranilere Mektubu kanonik olmakla beraber, bu eser aslında Pavlos'a ait değildir. Yine ona göre, Eski Ahidde yer aları  Joshua ve Samucl kitaplarının yazarları  , Joshua ve Samuel değildir(77).

D. A. Bodenstcin Carlstadt, XVI. yüzyılda "De Canonicis Scripturis" adlı bir eser telif ederek, Hz.Musa'nın vefat hikayesinin Tevratta yer alması dolayısı ile, onun kendi ölüm haberini yazamıyacağını belirtmiştir (78).

Kitab-ı Mukaddes hakkmdaki kilisenin telkin ve*müdahclelcrinden kurtuluş, Ronesansla birlikte ortaya çıkmıştır. Tabiî ilimler üzerinde yapıları  İlmî araştırmalar, kozmoloji konusunda Kitab-ı Mukaddesin verdiği bilgilerle açıkça çatışıyordu. Bacon (1561-1626) ve Descartes (1596-1650) gibi felsefe­ciler, uzun süreden beri kilise tarafından savunuları  Tomistik sentezin altını üstüne getirdiler. Avrupa'da pekçok kişi, kendi akılcı ve inkılapçı düşünceleri ile kilisenin tesirinden kurtulmuş ve Kitab-ı Mukaddeste yer aları  kitapların yazarları  hakkında araştırma yapmaya başlamıştır. Bu çalışmaları başlatanlar,

76) S, J, De Vries, Biblical eriticisin, History of, l.D.B,, VJ, New York,1962, p. 413-418

77) S, J. Vries, a.g.ıncL, s. 413-418

78) J, Strachan, a.g.md., s.314-318

78

kilise tarafından şiddetle suçlanarak yaptıkları çalışmalar engellenmeye çalışılmıştır. Bu tür çalışmalar yapanlardan en önde gelenler, îngilteredc Hoo- ker(1553-16OO), Hollanda'da Armİnius(l 560-1609), Alman-ya’da Calixtus (1586-1656) vb. kimselerdir(79).

Batıda Kitab-ı Mukaddes üzerinde kayda değer çalışma yapanlardan biri de Elîas Levita (1538)dır. Ona göre İbranice Tanahta bulunan sesli harfler (harekeler) ve aksanlar orjinal değildir, bunlar Tanah ilk yazıldığı sırada yoktu, ve sonradan ilave edildi. Ona göre bu harekeleme işi, M.S. altıncı asırda yapıldı. Onyedinci yüzyılda Kitab-ı Mukaddes üzerinde araştırma yapan Louis Coppel (1586-1656), Tanahın kenarındaki Masorctik derkenarın, daha sonraki . bir dönemde konulduğunu,Tanahın başlangıçta sadece sessiz harflerle yazılmasından dolayı, bu kitapta telafisi kabil olmayan hataların olduğunu, dolayısı ile bu metne güvenilemiyeceğini ileri sürdü(80).

"Joshuac imperatoris Historia illustrata" isimli eserin yazan Andre Macs, Tevratın Hz.Musa’dan sonra müdaheleye maruz kaldığını ve redakte edildiğini ileri sürmüş, bu yüzden 1586 yılında kitabı kilise tarafından yasak kitaplar listesine alınmıştır (81).

XVI. yüzyılın ortalarında Slephanus, basıma hazırlamış olduğu Yeni Ahidde, metinlerin muhtelif nüshalannda bulunan farklı okunuşları zikretmişti. 1550 yılında Great Mili, Stcphanusün hazırlamış olduğu bu metni olduğu gibi yayınladı. Mili, bu yayından sonra, Yeni Ahid metnini güvenilmez ve şüpheli hale sokmakla itham edildi. Onu, bu .yayınından dolayı sadece kilise babaları  değil, aynı zamanda üniversite hocaları da şiddetle eleştirdiler ve onun Hristiyan dinine karşı düşmanlıkla dolu, günah İşlemeye temayüllü bir insan olduğunu söylediler. Çünkü o, bastırmış olduğu Yeni Ahid metninde 30 binden fazla okunuş farklılıkları bulunduğunu göstermişti(82). Stcphanus ve MİH'in ortaya koyduğu bu gerçeklerin yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaya

79) K. Grobel, ;tg.md„ s. 407413

80) K. Grobel, a.g.md., s. 407-413

81) Ö. Faruk Harman, a.g.c., s.21

82) M. M. Parvis, a.g.md., s.594-614

79

çalışan Hristiyan dünyası, bu eseri çürütebilmek için birçok eserler kaleme almıştır. 1710 yılında Whitby, yazdığı bir eserle, Mill’in yayınına şiddetle çattı. Bu arada Whitby'in eserine cevap vermek üzere Antony Collins, "Discourse of Free Thinking" isimli bir kitap yazdı. Whİtby'i savunmak ve Collins’e cevap vermek üzere, Richard Bentley, "Remarks Upon a Late Discourse of Free Thinking'* isimli eserini kaleme aldı. Bentley bu eserinde, yazmalarda bulunan farklılıkların Tann'nın bir lütfü olduğunu, bunlann bulunmasının Yeni Ahide zarar değil, fayda sağladığını iddia etti(83).

XVII. yüzyılda meşhur hukukçu Grotius (Huig Groot 1583-1645), Yeni ve Eski Ahid üzerinde çalışmalar yaparak, Kitab-ı Mukaddeste bulunan kitaplara şerhler yazmıştır. Luther ve Calvin'nin ileri sürdüğü fikirlere o da iştirak ederek, îbranilere Mektubu Pavlos’un yazmadığını, Eski Ahidde yer aları  Eyyub(Job) kitabının, Yahudi sürgününden önce değil, sonra yazıldığını söyledi. Ona göre Luka, yazmış olduğu İncilini önce İbranice olarak kaleme almış, sonra bizzat kendisi bu İncili Yunancaya çevirmiştir. Grotius’un eseri "Annotata ad Vetus Testamentum”, kendisinden sonra konu üzerinde çalışanlara rehberlik etmiş, pekçok araştırmacı çalışmalarında bu eseri örnek almışlardır(84).

XVII. yüzyılda Kitab-ı Mukaddes üzerinde ciddî eleştiriler yapanlardım biri de Hobbes(1588-1679)'dir. Hobbes, yazmış olduğu "Leviathan" isimli eserde, daha ileri bir adım atarak Tevratın tamamının Hz. Musa’dan sonraki bir dönemde yazılmış olduğunu söyledi. O, iddiasını İspatlamak üzere Tevratın metninden pasajlar sunarak, bunlann Hz.Müsa'dan sonra meydana gelen olayları  zikrettiğini ve Hz.Musa'mn bunları  söyleyip yazmasının imkânsız olduğunu söyledi. Ona göre Joshua(Yeşu) kitabı da Joshua'dan çok sonra kaleme alınmıştır. Hakimler kitabının 18: 30 kısmında geçen ifadelere bakılır­sa, bu kitabın sürgün sonrası yazıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır, Hobbes’e göre Samuel, Krallar, Tarihler, Nehemya ve Ezra kitapları  da sürgünden sonra kaleme alınmışlardır. Yine o, Eyyub kitabının yazıldığı tarihin meçhul olduğunu, Davud'un Zeburunda ona ait olmayan kısımlar bulunduğunu,

83) M. M. Parvis, a.g.md., s.594-614

84) K. Grobel, ,a.g.md., s.407413

80

Süleyman'ın Mesellerinde de aynı durumun söz konusu olduğunu söylemekte, ayrıca Vaizler ve Süleyman’ın Şarkılarının gerçekte Süleyman’a ait olmadıklarını İfade etmektedir(85).

Yahudi asıllı Baruh Spinoza(l 632-1677), felsefî'kabiliyeti sayesinde Kitab-ı Mukaddes üzerinde pekçok tenkidler yapmış ve şu sonuçları  elde etmiştir: "Eğer kutsal metinleri, gerçekte olduğundan farklı göstermek için üzerlerine yüklenen peşin hükümlerden sıyınr ve diğer bütün metinlere yaptığımız gibi, onlara da tenkid kurallarını tatbik edersek, onlann hakikî mahiyetleri ortaya çıkar. O zaman bunlann birer insan eseri olduğu, şüpheler, tezatlar ve yanlışlıklarla dolu olduğu anlaşılır. On Emir, Hz. Musa tarafından yazılmış olamaz.Yeşu, Hakimler, Rut, Samuel ve Krallar gibi kitapların metinleri de otantik(sahih) değildir"(86). Spinoza, Yahudi sinagogundan atılmasından ondört yıl sonra, "Tractatus Theologico-Politicus" isimli eserini yazmış, bu eserde düşüncelerini ne bir Yahudi, ne bir Hristiyan ve ne de bir Ateist gibi düşünmeksizin dile getirmiştir. Ona göre Eyyub kitabı, sürgün esnasında İbranice dışında bir dil ile yazılmıştır, Daniel, Ezra, Ester ve Nehemya kitapları tek bir kişi tarafından kaleme alınmıştır. Spinoza, İncillerin ve Risalelerin yazarlarının, aslında bunları  birer peygamber olarak değil, birer muallim olarak yazdıklarını ifade etmektedir. Hobbes'in "Leviathan" isimli eseri ile birlikte Spinoza'nm "Tractatus"u, Hollanda’da mahkeme karan ile yasaklanmış, bu iki eserin basılması, satılması ve elde bulundurulması suç sayılmıştır(87).

Profesyonel bir ilâhiyatçı olan   Fransız Rİchard Simon(1638-1712), Kİtab-ı Mukaddese girişler yazmıştır. O, önce Paris'teki papaz okuluna devam etmiş, ancak orada gördüğü bazı şeylerden hoşlanmayarak bu okuldan ayrılmış ve ilahiyat tahsiline başlamıştır. "Histoirc Critiquc du Vieux Testament" İsimli eserinde Sİmon, Tevrattaki beş kitabın, gerçekte Hz. Musa’ya ait olmadığını, bunların uzun çalışmalar sonunda nihaî bir redaksiyonlannm yapıldığını belirtmiştir. Yeni Ahid üzerinde de çalışmalar

85) K. Grobel, a.g.md., s. 407-413

86) J. Strachan, a.g.md., s.314-318 ; Ö. Faruk Harman, a.g.e.,s. 213

87) K. ( irobel, a.g.md., s. 407-413

81

 .LUILilLliUi. ;J~_İ <   ........... 1J,    I J..İ   L

yapan Simon, halen elde mevcut olan   Matta İncilinin, İbranice yazılmış olan   ön Matta ile bir alakasının olamıyacağını söylemiştir. Yeni Ahid ile ilgili olarak ""Histoire Critique du Texte du Nouveau Testament" vb. birçok eser yazan R.Simon, metinlerin hangi zamanda, hangi yerlerde ve hangi durumlarda bulunduklarını, bunlann üzerinde meydana gelen bütün değişmeleri tam ve doğru bir şekilde bilmeden, kutsal kitapları  tam olarak anlamanın imkânsız olduğunu söylemiştir. Ona göre Kutsal kitabın metni tadilata uğramış, metinde birçok değişiklikler meydana gelmiştir(88).

XVIII. yüzyılın başlarında İngiliz ilâhiyatçı Thomas Wooltson (1670- 1733), Yeni Ahid üzerinde yaptığı çalışmalarda, bu kitapta Hz.lsa'ya nisbet edilen mucizelerin aslında önemsiz masallar olduğunu söyledi. İnciller üzerinde yapıları  bu tür çalışmalar, zamanla Almanya’da da yapılmaya başlanmış, Hermann Samuel Reimarus, "Wolfenbuttel Fragments" isimli eserinde, İncillerde Hz. İsa hakkında söylenen şeylerin akılla bağdaşmasının imkânsız şeyler olduğunu, Hz.İsa'nm öğrencilerinin, onun karakter ve niyetini, kasden olduğundan farklı olarak gösterdiklerini ileri sürmüştür. Reimarus aynca, Sinoptik İncillerle Yuhanna İncili arasındaki çelişkiyi ele almış, haça gerilme konusunda İncillere birtakım ilaveler yapıldığını, yeniden dirilme konusunda abartmalı bilgiller verildiğini söylemiştir(89).

Asıl mesleği saray doktorluğu olan   Yahudi asıllı Jean Astruc(1684- 1766), ilk önceleri Protestan iken bilahere Katolikliğe geçmişti. Astruc, Kitab-ı Mukaddes ile ilgili yerleşmiş bütün inançları  altüst edecek fikirler ortaya atmaya başlamıştır. O, araştırmalarını özel kütüphanesinde bulunan yazma eserlere dayanarak yapmış ve incelemelerini tamamı ile bilimsel metodlara uygun bir şekilde yürütmüştür. Daha önce R.Simon'nun farkına vardığı, Tev ratta bir hadisenin bazen iki defa tekrarlanması hususu üzerinde dikkatini toplayan Astruc, Tevratın İbranice metninde Tann’mn iki ayn isminin bulunduğunu, Tann’ya, Tevratta izafe edilen Elohim ve Yahve isimlerinin aslında birbirlerinin sinonimi (müradifı) olmadıklarını, çünkü bazı yerlerde sadece Elohim adı geçerken, diğer bazı yerlerde ise sadece Yahve adının geçtiğini, şayet Tevratı Hz.Musa yazmışsa bu tür farklı ifadeleri onun, ya hiç

88) ö. Faruk Harman, a.g.e., s.214-215; K. Grobel, a.gjnd., s. 407-413

89) S. J. Vries, a.g.md;, s.413-418

82

-     İLUfUİLLUnİd  i.lj: ...................j.J._.|_.

kullanmaması veya kullanmışsa ayn ayn yerlerde'değil, rastgele ve kanşık olarak kullanması gerektiğini söylemiştir. Ona göre bu durum, Hz.Musa'dan sonraki dönemlerde yapıları  kompozisyonlarda, farklı kaynaklardan istifade neticesinde ortaya çıkmıştır. O, Tekvinin, en az iki veya üç ayrı yazar tarafından kaleme alınmış metinlerden derlenmiş olduğunu, bu yazarlardan herbirinin Tann için ayn ayn isimler kullandıklannı, dolayısı ile onlann metinleri, aynen olduğu gibi alınınca bu durumun ortaya çıktığını söylüyor., Aynca Astruc, Tekvin, ve Çıkışın ilk kısımlarında görülen Elohist ve Yahvist menşein yanısıra, bu kısımlardaki bazı pasajlann ne Elohist, ne de Yahvist metinlere benzemediğini; dolayısı ile üçüncü bir kaynağın var olduğunu söyleyerek üç kaynak tezini ortaya attı,"Conjectures sur les Memoires Orijinaux dont il Parait que Moise s'est Servi Pour Composer le Livre de la Genese".isimli eserinde Astruc, Tekvin için dört sütun kullanmış, birincisini "A" (Elohim kaynağı), İkincisini "B" (Yahvist kaynak), üçüncüsünü "C" (Tek­vinin 7:20-24 ayetleri), dördüncüsünü "D" ( İsraile ait olmayan malzemeler) harfleri ile işaretlemiştir. Ona göre Tekvin, Hz.Musa zamanında yazılmıştır, ancak daha sonraki dönemlerin tembel ve cahil yazarları, onu yeniden yazarlarken büyük yanlışlıklar ve hatalar yapmışlar ve bu kitapta keyfî değişikliklere sebbep olmuşlardır(90).

Halle’de İlâhiyat profesörü olan   J. S, Semler(l725-1792), "Abhandlung von der Freien Untersuchung des Canon" vb. eserlerinde dördüncü İncil (Yuhanna İncili) ile Vahiy (Yuhanna'nın Vahyi) kitabının, aynı kişi tarafından yazılmamış olduğunu, bu iki Yuhanna'nın, ayn ayn Yuhanna'lar olduğunu söy­lemiştir. Semler'e göre, Havarilerin dışında kitap ve risale yazanlann yazdıktan şeyler, vahiy ürünü değildir. Ona göre İbranilere Mektup, vahiy ürünü değildir, Yehuda’nm Mektubu ise apokrifdir(91).

Astruct’un Fransa’da başlatmış, olduğu çalışmalar, Avrupa’nın diğer ülkelerinde de devam ettirilmiştir, İskoç rahip Alexander Geddes(1737-1802), Astruct’un açtığı yoldan yürüyerek İngiltere'de Kitab- Mukaddes üzerinde ciddi araştırmalar ortaya koymuştur(92). "Critical Remarks on the Hebrew Scrip- tures" vb. eserleri ile, daha önce Astruct’un ortaya koyduğu teorinin tersine,

90) K. Grobel, a.g.md., s407-413

91) M. M. Parvis, a.g.md., s. 594-614

92) M. M. Parvis, a.g.md., s.594-614

83

      .../inilti.,— ,-rtri - xx-„. 

Tevratın sadece iki veya üç metinden düzenlenmediğini, aksine Tevratın tamamının, değişik çağlara ait ve İlmî değeri şüpheli bilgilerle dolu pekçok kağıt parçaları  kolleksiyonlannın, Hz.Süleyman zamanında bir kitap haline getirilmesi ile oluşturulduğunu söylemek sureti ile, "Parçalar Hipotezi" (Fragment Hypothesis)ni ortaya atmıştır. Geddes’in "Critical Remarks"ını Almancaya çeviren Vater ile Vette, parçalar tezi üzerinde çalışmalar yapmışladır, pfe Vette, Tevratın Tesniye kitabı hakkında yazdığı" Dissertatio Critica” isimli eserde Tesniye kitabının,Tevratın diğer kitaplanndan gerek orijin ve* gerekse maksat bakımından farklılık arzettiğini ileri sürdü. Ona göre s Tesniye kitabı, Joshua (M.Ö.621)'nın saltanatı sırasında reformcu partinin, parti program ve beyannamesi olarak yazılmıştır. Bu teori ile ilk defa, Kitab-ı Mukaddes incelemeleri ile İsrail millî tarihi arasındaki alâka, ortaya konmuş oldu. Wette, Joshua(Yeşu)’nın kitabını, Neviim (Nebilcr)in başına almıştır. Halbuki Geddes, bu kitabı Tevrata ekleyerek ''Hexateuch”(altı kitap) teorisini ortaya atmıştı. Wette bu görüşü ile, "Pentateuch"(beş kitap) teorisine dönmüş 1 ı oluyor(93). Vater'e göre Tevrat otuzbir parçadan kompöze edilmiştir. Bu görüşü çürütmek üzere Gottingenli Heinrich Evald, "Die Composition der •; Genesis Kritisch Untcrsucht" isimli bir eser yazmıştır. i

Modem Yeni ahid tenkidçiliğinin öncülerinden Johann Jakob Griesbach (XVIII.Yüzyılın ikinci yarısı), Yeni Ahidin tenkidü basımlarında, eski Yunanca nüshaların çok önemli olduğunu öne sürmüştür. O, Yeni Ahid • yazmalarını üç gruba ayırmaktadır : 1- Batı yazrhalan, 2- İskenderiye j yazmaları, 3- Bizans yazmaları. XVIII. yüzyılda'Yeni Ahid üzerinde incelemeler yapan Albrecht Bengel, Yeni Ahid basımlarında Yunanca metinlere ihtiyaç duyulmakla beraber, esas metne şehadeti bakımından Latince tercümelerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini söylemiştir. Aynı yüzyılda konu üzerinde çalışma yapanlardan John James Wettstein, yazmış olduğu "Prolegomena"(giriş) isimli eserinde, hiçbir fikrin etkisi altında kalmadan görüşlerini serbestçe açıklamıştır(94).

Alman ilâhiyatçı Hebraist J. G. Eichhom( 1752-1827), üç ciltlik "Einle- itung in das Alte Testament" isimli bir eser yazmış, bu kitabında araştırmasına Tekvinden başlamış ve Astruct'un daha önce bulduğu sonuçlara aynen

93) J. Strachan, a.g.md., S.314-31S ; K. Grobel, a.g.md„ s.407-413

94) J. Strachan, a.g.md„ s. 314-318

84

.JILULLL

ulaşmıştır. Eichhom, Tekvin ile başladığı çalışmasına, Çıkış ve diğer üç kitabı da ekleyerek devam etmiştir. Ona göre Tevratın diğer dört kitabı da, tıpkı Tekvin gibi Hz. Musa zamanında yazılmış olmakla beraber, Musa’nın yazmaları, Hz. Musa'nın çağdaşı olan   bazı yazarlann kitUpluH ile birlikte yeniden düzenlenerek bugünkü Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye kitapları  ortaya çıkmıştır. Eİchhom'a göre Tevratta, Hz.Musa'ya ait olan   kısımlar olmakla beraber, Hz.Musa’ya ait olmayan birçok kitaptan bir kısım pasajlar bu kitaba süzülmüştür(95).

İlgen, "Nulla Vestigia Retrorsum"(1798) isimli eserinde, Tevratta sadece bir Elohist metnin değil, iki , ayn Elohist metnin var olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre bu ikinci Elohist metin, Levililerdeki rahip metnine çok benzemektedir. Evald ise, İlgen’in var olduğunu söylediği iki ayn Elohist metnin, aslında birbirinden aynlmaz bir bütün oluşturan tek bir metin olduğunu söylemektedir. Evald, Tekvin kitabının, Hexatouch'un temel eseri olduğunu ve bu altı kitabın bir bütünlük arzettiğini, dolayısı ile Yahvist metinlerin Elohist metinlere ilave edilmeleri gerektiğini söyleyerek, "ilâye hipotezi"(supplement hypothesis)ni ortaya attı(96). Black, Shradcr vb. birçok kişi tarafından desteklenen bu görüşe, kısa süre sonra cevap geldi. Edvard Reus ,1 834 yılında Strassburg’da Eski Ahid üzerine yaptığı bir çalışmada, bir milletin daha tarih sahnesine çıktığı ilk sıralarda, tam olarak gelişmiş bir kanun mecmuasına sahip olmasının anlaşılmasının zor olduğunu söyledi. Ona göre Eski Ahidin Nevrim (Peygamberlere ait kitaplar) kısmı, Tora(Tevrat)dan önce yazılmıştır ve Davud'un Zeburu, hem Nevrimden, hem de Toradan sonra yazılmıştır. Vatke ve George gibi araştırmacılar da bu görüşü benimseyen eserler yazmışlar-* dır(97).

Halle’li Hebraist Hupfeld, 1853 yılında yazmış olduğu "Die Quellen der Genesis" isimli eserinde, Tekvin ve Çıkıştaki Elohist, Yahvist ve Rahip metinlerinin birbirlerine bağlı olmadıklarını, bunlann birbirinden bağımsız olduklannı, aralanndaki benzerliklerin önemsiz olduğunu söylem i ştir(98).

95) J.Strachan, a.g.md., s. 314-318

96) I. Strachan, a.g.md., s. 314-318

97) J, Strachari, a,g,md., s.314-318

98) J. Strachan, a,g,md., s.314-318

85

XIX. yüzyılda Hristiyanhk ve Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapıları  çalışmalarda, daha Önceki çalışmalara göre çok önemli bir değişiklik göze Çarpmaktadır. Bu değişiklik, araştırmaların kitaplardan, kitapların sahiplerinin tarihî kişiliğine yönelmesinden kaynaklanmaktadır. Daha önceleri araştırma­cılar, Hz. İbrahim’i, Musa'yı, İsa'yı tarihte yaşamış gerçek şahsiyetler olarak kabul edip, onlara nisbet edilen kitapların gerçekte onlara ait olup olmadığını incelerken, bu yüzyılda şüphelerin kitaplardan, onlann sahiplerine doğru kaydığı görülüyor(99). Bazılan, adı geçen kişilerin gerçekten tarihte yaşamış şahıslar olduğundan şüphe ederek, onlann tarihî şahsiyetlerini araştırmaya başlamışlardır. Bunlar arasında özellikle Hz; İsa'nın şahsiyeti konusunda birçok araştırma yapılmış, bazıları  onun tarihte yaşamış bir şahıs olmadığın!, aksine bir efsane kahramanı olduğunu söylerken, diğer bir kısmı ise, Hz.İsa'nın tarihte yaşamış hakikî bir şahıs olduğunu söyleyerek onun biyografisini yazmışlardır. Bu konuda araştırma yapanlardan biri Heinrich Paulus (1828 )'dur. Aynı konuyu araştıran Friedrich Strauss (1835)’a göre Hz.İsa, zeki bir Yahudi olmaktan Öteye başka bir özelliğe sahip değildir(100). Konu üzerinde çalışan diğer bir araştırmacı Ferdinand Christian Baur (1792-1860 ), Hristiyanlığın ortaya çıktığı sırada Hz.Isa'nın İnsanî karakterde görülmesine karşılık, daha sonra Pavloscu putperest anti tezin tesiri İle, ona İnsanüstü bir tabiat kazandırıldığını söylemektedir. Emest Renan da yazmış olduğu " La Vie de Jesus " İsimli eserde, Hz.İsa’yı Galileli bir kişi olarak takdim etmiştir. Renan'a göre Hz.İsa, kıyamet felaketinin eşiğinde bulunduğuna inanan, bu yüzden ne bir kitap, ne de yeni bir kanun çıkarmak peşinde olmayan bir insandır(101). F. Crawford Burkit, yaptığı bir araştırmada, İncillerde verildiği şekilde Hz.İsa’nın hayat hikayesinin genel tarihe uyup uymadığım inçelemiş ve yaptığı çalışmada soruya olumlu bir cevap bulmuştur/102). Ona göre Hz.İsa, İncillerde anlatıldığı gibi dünyada yaşamış tarihî bir şahsiyettir. Bu çalışmalar içinde, Hz.İsa’nın tarihî şahsiyetinin mevcut olmadığı sonucuna ulaşan ve onun tahihî şahsiyetini inkar edenlerden biri, "Kritik der Evangelien’’(1850) isimli eserin yazan Bruno Bauer'dİr(103). Hz. İsa'nın şahsiyeti meselesi, XX.

99) S. J. De Vries, a.g.md., s. 413-418

100) S. I. De Vries, a.g.md., s, 413-418

101) Emest Renan, Isa'nın Hayatı, Çev. Ziya Ihsan, Ankara,1945, s. 183

102) F, Crawford Burkit, The Gospel History and its Transmİssion, Edinburg,1906, p.65-104-

103) S. J. De Vries, a.g.md., s. 413-418

86

       -LL^JİLUliLİ^LL.  .....;..Lİİ. l..„   l.i.J   

yüzyılda dahi tartışılmaya devam etmektedir. 1906 yılında yazdığı "The Quest of the Historical Jesus" İsimli eserle Albert Schweitzer, Hz. İsa’nın tarihî şahsiyeti konusunu araştırmıştır. "The Story of the Bible" isimli eserin yazan Macleod Ycarsley ise, Hz.İsa'nm tarihte yaşamış bir şahsiyet olduğuna inanmamaktadır.

XIX. yüzyılda yeni Ahid üzerinde çalışarak onun modem tenkidli basımını yapan Charles Lachman,1850 yılında yaptığı Yeni Ahidin tenkîdli basımında "Textus Receptus "u hiç gözönünde bulundurmadı. O, bu basımda Yeni Ahidi, dördüncü yüzyılda bilindiği şekli ile yayınlamayı planlamıştı. Lachman'm izinde giden Samuel Prideaus Tregelles, 1857-1872 yılları  arasında yaptığı Yeni Ahidin basımında, ne "Textus Recptus"u, ne de daha sonraki dönemlere ait yazmaları gözönünde bulundurmadı ve basımını en eski yazmalara dayanarak gerçekleştirmeye çalıştı(l 04). Bu yüzyılda Yeni Ahid üzerinde çalışanlardan, Tschendorf, B. F. Westcott, J. A. Hort ve Herman von Soden gibi isimleri saymak mümkündür(105).

XIX. yüzyılda Eski Ahid üzerinde çalışan H. Hupfeld, 1853 yılında yazmış olduğu bir makalede "Dökümanlar Hipotezini yeniden gündeme getirdi. Ona göre birinci Elohist metin, temel yazıdır ve en eski metindir, bundan sonra ikinci müstakil bir metin daha vardır, bu da Yahvist metindir. Ancak, bu Yahvist metne bir Elohist metin karışmıştır. Riehm, 1854 yılında yaptığı bir çalışmada Tesniye dökümamm bu şemaya eklemiştir. Aynı yüzyılda Eski Ahid üzerinde çalışan T. Nöldeke, Tevrata Joshua kitabını ekleyerek "Hexatouch" fikrini desteklemiştir(106). 1865 yılında Eski Ahidin tarihî kitapları üzerinde çalışan K. H. Graf, Tesniyenin yazılış tarihini, M.Ö. 621 yılı olarak benimsemiştir. Graf a göre Tesniye kitabı, Hz. Musa'dan tam altı yüzyıl sonra yazılmış oluyor, Grafa göre Tevrattaki üç ayn metih, birbi­rinden farklı üç ayn çağa aittir. Rahip metni kısmen tarihe, kısmen de hukuka ait metinleri ihtiva eder; ancak bunlar birbirinden kopuktur, Tarih metni sürgün öncesine, hukuk methi ise sürgün sonrasına aittir ve ikisinin arasında birkaç asırlık bir zaman boşluğu vardır.

104) M. M. Parvis, a.g.md., s. 594-614

105) M. M. Parvis,a.g.md., s. 594-614

106) Ö. Faruk Harman, a.g.e., s. 215

87

Eski Ahid üzerinde yapılmış olan   bu çalışmaları iki kısımda gruplandırmak mümkündür. Bir yanda Nöldeke, Riehm, ve Dİllman, öbür yanda Reuss, Kayser ve Graf yer almaktadırlar. Bu iki grup haricinde, sürgün sonrası teorisini destekleyen Duhm, Kuenen ve Wellhausen'den oluşan üçüncü bir grup daha ortaya çıkmıştır. "Theology der Propheten” isimli eserini 1875 yılında yazan Duhm’a göre, Ezra Yahudiliğin gerçek kurucusu durumunda­dır 107). "Prolegomena zur Geshichte” ve "İsrailitische und Judische Gcshich- te" isimli eserlerin yazan J.Wellhausen(1844-1918), Tevratın yazılmasında Yahvist metnin esas alındığını söylemektedir. Ona göre Tesniye kitabı, Yoşi- ya (Josias)'nın krallığı döneminde M.Q.622 yılında bulunmuş bir şeriattir. Wellhausen'e göre Tevratın temel yazılışı, sürgün döneminden sonra olmuştur. Ona göre Ezra, M.Ö. 458 yılında Eski Ahidi kaleme almıştır(108). Wellhausen, Yeni Ahid üzerinde yaptığı çalışmada dördüncü İncilin (Yuhanna), anonim bir yazar grubu tarafından kaleme alındığını İfade etmektedir(109).

1909 yılında "Odes and Psalms of Solomon" isimli eseri yazan Rendel Harris, Süleyman'ın şarkılarının, esas itibarı ile Hristiyan orijinli olduğunu ve Hristiyanlar tarafından düzenlendiğini ileri sürmüştür. Hamack’a göre ise bu şiirler, Yahudi orijinli olmakla beraber Hristiyanlar tarafından düzenlenmiştir. Hamack ayrıca, Yuhanna İncilinin büyük bir bölümünün esas itibarı ile Yahudi orijinli olduğunu söylemiştir 110).

XX. yüzyılda Yeni Ahid ve Eski Ahid üzerinde inceleme yapan araştırmacıların en önde gelenlerinden biri, şüphesiz Hermann Gunkel(1862- 1932)'dir. Gunkel, araştırmalarında karşılaştırmalı dinler tarihi metodunu kullanmıştır. M. Dibelius, K. L. Schmidt, R. Bultmann, Frazer ve Reitzenstein gibi araştırmacılar, Gunkel'in metodunu takip ederek Kilab-ı Mukaddes üzerinde çalışmışlardır 111). Frazer ve Reitzensteirie göre, Pavlos'un Hristi-

107) J. Strachan, a.g.md., s. 314-318

108) ö. Faruk Harman, a.g.e.,s. 216

109) W. C. Ailen, Criticism,New Testament, E.R.E., VI, New York,1951, p. 319-324

110) W. C. Ailen, a.g.md., s. 3

111) S J.Vries, a.g.md., s. 413-417

88

yanlığa yeni şekil verişinde, sır dînlerinin büyük tesiri olmuştur. 1924 yılında yaptığı bir çalışma ile B. H. Streeter, dört döküman tezini işlemiştir(l 12).

Görüldüğü gibi Kitab-ı Mukaddes üzerinde batıda yapıları  çalışmaların büyük bir çoğunluğu, bu kitabın bütünü ile vahiy mahsulü, hatasız, bozulma­mış bir kitap olmadığını göstermektedir. Yapıl an araştırmalar, aksine gerek Yeni ve gerekse Eski Ahidde vahiyle ilgisi bulunmayan pekçok şeyin mevcut olduğunu, yazarları  öldukları  iddia edilen veya vahiy yolu ile bu kitapların kendilerine yazdınldığı İddia edilen kişilerin büyük bir kısmının, bu kitaplarla bir alâkalarının olmadığını ortaya koymaktadır.

Müsteşriklerin, Kur’an-ı Kerimin birçok şeyi Tevrat ve İncillerden aldığı şeklindeki iddialarına karşılık, Tevrat ve İncillerin, daha açık bir tabirle Kitab-ı Mukaddesin içinde bulunan tarihî bilgilerin, hukûkî ve ahlâkî hükümleri ihtiva eden pekçok bilginin, Hristiyanhk ve Yahudilik öncesi kaynaklardan süzülerek Kİtab-ı Mukaddese girdiğini, bu kitaptaki bilgilerin büyük bir kısmının orjinal olmadığını batılı araştırmacıların eserlerinden anlamaktayız. Mezopotamya'da yapıları  arkeolojik kazılarda bulunan tabletler­den, bu bölgede, Yahudiliğin ortaya çıkmasından çok önce yaratılış ve tufan destanlarının bilindiğini, yine Yahudi hukuku ortaya çıkmadan çok önce, bu bölgede Hammurabi kanunlarının uygulandığını öğreniyoruz. Tevrattakİ yaratılış ve tufana ait bilgilerin Gılgameş vb. destanlardan, Tevrat hukukunun da Hammurabi kanunlarından adapte edildiği, bazı insaflı araştırmacılar tara­fından itiraf edilmektedirf 113).

Kitab-ı Mukaddes üzerinde yapılacak bir inceleme ve tenkidin, bu kitabın bütününü kapsaması imkânsız denecek kadar zordur. Çünkü, en azından altmışaltı kitaptan meydana gelen ve çok hacimli olan   böyle bir kitabın tamamım, tam olarak incelemeye ciltler yetmez. Böyle olunca yapıla­cak şey, Yeni Ahid ve Eski Ahidde yer aları  kitapları  önem sırasına göre ele alıp, bunlardan birini veya birkaçını incelemek, onları  bitirdikten sonra diğerlerini aynı şekilde sıra ile araştırmaktır. Nitekim birçok batılı araştırmacı, bu yolu takip ederek önce sadece İncilleri araştırmış, sonra Resüllerin İşlerini, daha sonra Risaleleri ve Vahyi ayn ayn incelemişlerdir. Eski Ahid üzerinde

112) S. I. Vries, a.g.md. s.413-417

113) Leonard Woolley, Abraham Decouvertes Recentes sur les Origines Hcbraux, Trans. A.

and H. Collin Delavaud, Paris, 1949, p. 110-124

89

çalışanlar da genellikle bu yolu takip etmiş, bunlar önce sadece Tekvin ve Çıkış gibi bir veya iki kitabı incelemişlerdir. Eski Ahidin diğer kitapları  üzerinde de ayn ayn araştırmalar yapılmıştır. İslâm dünyasında Hicrî üçüncü' asırdan itibaren yapıları  çalışmalarda da Kitab-ı Mukaddes toptan incelenme­miştir. İslâm alimlerinin yaptıkları  çalışmalarda bütün ağırlık, (Kur’an;ı Kerimde yapıldığı gibi) Tevrat ve İnciller üzerinde yoğunlaşmakta, diğer eser­lere fazla ağırlık verilmemektedir. Kİtab-ı Mukaddesin tamamını kapsayacak geniş bir araştırmayı, bir kişinin yapması oldukça zordur. Bu belki de bir ekip çalışması ile gerçekleşebilir.

Bizim araştırmamıza göre, gerek Yeni Ahid ve gerekse Eski Ahide, modem tenkid metodlannı uygulayarak, bu kitaptan bu metodlarla araştırmak imkânsızdır. Çünkü Eski Ahidin, bırakın Hz, Musa zamanından kalma oıjinal nüshasını bulmayı, Hz.Musa'dan on asır sonra yazılmış nüshalannı dahi bulmak mümkün değildir. Aynı durum Yeni Ahid için de aynen mevcuttur. Hz. İsa zamanından kalma veya İncil yazarlannın zamanlanndan kalma hiçbir orjinal nüsha elde mevcut değildir. En eski încil ve Risale kopyalan, Hz.İsa’dan dört asır sonraya ait kopyalardır. Hz.Musa ile, Tevratın elde mevcut en eski nüshası arasındaki en az bin yıllık boşluk; İncil yazarları  ile, en eski İncil kopyaları  arasındaki üçyüz yıllık boşluk ne ile doldurulacaktır? Bu kadar uzun zaman aralığı nasıl aşılarak hiç hata etmeden ana metne ulaşılacaktır? Modem tenkid metodları  denilen şeyler, bin yıllık, üçyüz yıllık bu boşluktan nasıl telafi edecek ve gerçek metni inşa etmeye muktedir olacaktır?

Bugün yapılacak olan   araştırmalarda yapılması mümkün olan   şey, elde mevcut otan en eski yazma nüshalarla, daha sonraları  onlardan yapıları  kopyaları  karşılaştırmak, en eski nüshalarla daha sonra onlardan yapıları  bu kopyalar arasında ve basılı nüshalar arasındaki farklılıktan ortaya koymak, muhteva bakımından bu kitaplardaki bilgileri birbirleri ile karşılaştırarak, kitapların kendi içlerinde tutarlı veya tutarsız olduklarını ortaya koymaktır.

Çalışmamızın bundan sonraki kısımlannda yukanda çizilen çerçeve dahilinde ilk olarak İncilleri ele alacağız. Çünkü Kitab-ı Mukaddesin ağırlık noktası Hristiyanlara göre İncillerdir. Daha sonra ise Tevratı araştıracağız.

90

İKİNCİ BÖLÜM

İNCİLLE R

A- İNCİL KELİMESİ VE ANLAMI:

1-KELİMENİN MENŞEÎ :

İncil kelimesi Yunanca "Euangelion"dan gelmekte olup, "eu" iyi", ange- lion’’da haber ma'nasına gelmektedir(l). Euangelion kelimesi, zamanla Evangelion ve Evangile şekinde değişime uğramıştır. İslâm kaynaklarında kullanıları  "İncil" kelimesi, Yunanca "Evangile"den alınmıştır. Kelimenin İngi­lizce karşılığı "GospeV'dİr. Eski İngilizcede "God Spell", Tanrı sözü anlamı­na gelmektedir(2). ,

Sözlükte "iyi haber" ve "müjdeli haber" ma'nasına gelen İncil kelimesi ile, Hristiyan Kitab-ı Mukaddesinin Yeni Ahid bölümünde yer aları  ve Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazıları  dört kitap kastedilmektedir(3).

1) İshak İbrahim Faris, Medhal ilc’I-AhdıT-Mesihiyyc'l-Evvel,Mısır, ?, s.97 ; W.K.Lowther Clarke, Concise Bİble Commentary, London,1952, p.685 ; Albert M. Besnard, Oliver Clement, Roger Mehl, Hristiyan İlahiyatı, Çev. Mehmet Aydın, Ankara, 1983, s.145 ;

Webster Comprehensive Dictionary .International Edition, V. VI, U.S.A.,1986, p. 439

2) Bkz. Webster Comprehensive Dictionary,V.I, p.l35,V.II, p.l 132

3) Xavier Jakob,İncil Nedir, Tarihî Gerçekler, Ankara,1985, s. 8; Muhammed es-Saidî, Dirase fı'LEnacili'l-Erbaave't-Tevrat, Katar,1985, s.ll

91

Bazı Hristiyan bilim adamlarına göre "İncil" kelimesi ile, "İnciller" 'kelimesini birbirinden ayırmak gerekir. Yeni Ahid metinlerinde geçen İncil kelimesi, bir kitaba isim olarak verilen ve bu ma'nada kullanıları  bir isim değildir. O, iyi haber anlamında, Hz.İsa tarafından sağlanan kurtuluş mesajı ma'nasında kullanılmaktadır(4). "İnciller" (Gospels) kelimesi ise, Hz.İsa’nın bu mesajını anlatan ve dört ayn yazar tarafından kaleme alınan eserler anlamı­na gelmektedir(5)

Hristiyan inancına göre İnciller, Tann’nın yönetmesi ile, İncil yazarları tarafından hatasız olarak yazılmış olmak özelliğini korumaktadırlar(6). Hava­riler ve İncil yazarları, konuşurken ve yazarken tamamı ile Tann’nın iradesi ile konuşmuş ve yazmışlardır. Kutsal ruh’un Hz.İsa ile bütünleşmesi ile, Hz.İsa’da ortaya çıkan müjdeli haber ve vahiy için hiçbir sınırlama yoktur(7).

İslâm kaynaklarına göre İncil, Allah (C.C.) tarafından, Hz. İsa’ya vahyedilen kitabın adıdır(8). Nasıl diğer peygamberlere vahiy yolu ile kitaplar gönderilmiş ise, Hz.İsa'ya da kendisi dünyada olduğu sırada vahiy yolu ile İncil gönderilmiştir. İslâmî İnanca göre Hz.İsa.bir peygamberdir, İncil de ona vahyedilen bir kitaptır.

Hristiyan inancına göre, Hz.İsa dünyada iken, ona İncil adı ile müstakil bir kitap nazil olmamıştır. Aslında onun böyle bir kitap meydana getirme gayesi de yoklu. O, kimseden încil adı ile bir kitap yazmasını istememiş ve bu yolda herhangi bir emir veya talimat vermemiştir. Hz. İsa, halkın arasında dolaştığı üç yıl boyunca sadece konuşmuş, insanlara hitabetmekle yetinmiştir. O, dünyadan ayrıldığı zaman, arkasında İncil adı ile bir eser bırakmamıştır(9).

4) Alfred Firmin Loisy, The Birth of the Christian Religion and the Origins of the New Testament, Trans, from French by L. P. Jacks, New York,1962, p.41

5) A. F. Loisy, a.g.e.,s.41-42

6) George P. Fisher, Essays on the Supematural Origins of the Christi anity, New York, 1977, p. 9-10

7) W.Sanday, Bible, E.R.E.,V.II, New York, 1951, p. 562-579

8) Kufan-ı Kerim, Maide : 46-47

9) Xavicr Jakob, a.g.e.,s.l0

92

Hz. İsa'nın dünyadan ayrılışından sonra talebeleri, onun halka öğrettiği şeyleri onlara öğretmeye devam etmişler, birçok, ülkeye gidip bu görevi yerine getirmeye çalışmışlardır. Bunlar, gidip dolaştıkları yerlerde Özellikle Hz.İsa'nın öğretilerini anlatmakla beraber, onunla beraber oldukları sırada görmüş oldukları  mucizeleri, onda müşahede ettikleri olağanüstü halleri, onun çarmıha gerildikten sonra yeniden dirilerek göğe çıkışını ve hayatının diğer safhalarını insanlara izah etmişlerdir(10). Tebliğ hayatının ilk günlerinden itibaren, Hz.İsa İle beraber olan   bu kimseler Havarilerdir. Havariler, başından itibaren onu takip etmiş, onunla beraber yaşamış ve ona öğrencilik yapmışlardır. Bu öğrencilerden bazdan, tebliğ görevinin daha iyi yapılabilmesi ve kendilerin­den sonra bu görevi ifa edeceklere rehber olması için, Hz.İsa’dan duyduktan, gördükleri şeyleri yazmışlardır. Bu yazılara, zamanla bir takım ilâveler yapılmak sureti ile bugünkü İnciller meydana gelmiştirfl 1).

Görüldüğ gibi Hristiyan kaynaklar, Hz. İsa'ya vahiy yolu ile nazil olmuş bir İncilin varlığını kabul etmemektedirler. Kitap olarak bugün elde mevcut olan   İnciller, Hz.İsa'nın her hangi bir emir ve direktifi olmadan, onun öğrencileri tarafından yazılmışlardır. Bunlar, Yahudilikteki Tevrat ve İslâmi- yetteki Kur’an-ı Kerim gibi vahiy yolu ile nazil olmuş kitaplar değildir.

Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazıları  dört kitaba İncil adı verilmekle beraber, bazen bu "İncil" sözü ile, bu kitapların yanisıra Yeni Ahidin diğer yirmiüç kitabı da kastedilmektedir 12). Hristiyanlıkta hemen hemen her kavramda görülen karışıklık ve muğlaklık, İncil kelimesinde de görülmektedir. Bir yandan, yazılmamış durumda olan   Hz.İsa'nın topyekün mesajının adı İncil, öbür yandan dört Evangelist'in yazmış olduğu dört ayn hayat hikayesinin isimleri İncil, diğer yandan bu dört hayat hikayesi ile beraber, Resullerin. İşleri, yirmibir Mektup ve bir Vahİy'den müteşekkil yir-

10) Deniş Clark, Sîretu'l-Mesih ve Tealîmuh, Kahire, ?, s.I’l

11) D.Clark, a.g.e., s.11

12) A.F.Loîsy, a.g.e., s. 41; X. Jakob,a.g.e^, s. 8

93

miyedi kitabın isimleri de încil oluyor(13). Dördüncü asnn ortalarından günümüze kadar intikal etmiş dört İncil metni bulunduğu ve bu dört ayn metinde büyük farklılıklar görüldüğü halde, yine İncilin bir olduğundan bahse- dilebiliyor.

İslâm kaynaklarına göre İncil bir tanedir ve Hz. İsa dünyada olduğu sürece onu insanlara tebliğ etmiştir. Ancak bu İncilin, Hz. İsa zamanında yazılı halde bulunup bulunmadığı konusunda bir açıklık yoktur. Tevratın, Hz. Musa zamanında levhalara yazılarak Ahid Sandığında muhafaza edilmesi, Kur'an ayetlerinin vahiy katipleri tarafından yazılması ve Hz.Muhammed'in vefatın­dan sonra, onlann toplanarak tasnif edilmesi gibi, acaba İncil de bu tarzda yazılmış ve toplanarak bir kitap halinde Hz.İsa zamanında tasnif edilmiş midir? Onun yazılı olarak muhafazası yapılamamış ise, eksiksiz olarak hafızalarda tutulabilmiş midir? Hz.İsa'nın, kavmi arasında çok kısa bir süre kalması (en iyimser bir tahminle üç yıl), bu dönemde mevcut olan   baskı ve zulüm, İncilin sağlıklı bir şekilde yazılıp toplanmasını oldukça güçleştirmiş olmalıdır(14). En fazla üç sene süren tebliğ döneminde bir yandan, müstemle- keci Putperest Roma yönetiminin baskısı, öbür yandan, hilekâr ve kıskanç Yahudi hahamlarının entrika ve jurnalleri, Hz.İsa ve Havarilerine İncil ayetlerini yazma ve toplama hususunda büyük güçlük çıkarmış olmalıdır. O dönemde încil ayetlerinin yazılması mümkün olmuşsa bile, bunların muhafazası, toplanması ve yeni nüshalarının yazılması, gitgide artan zulüm ve baskı yüzünden adeta imkânsız hale gelmiştir.

Bazı Hristiyan araştırmacıların, Hz.İsa zamanında yazılı bir Incil'in bulunmadığı şeklindeki beyanlarına rağmen, M.S. ikinci yüzyılın başlarında yaşamış olan   Papias ve îrcneaus gibi Hristiyan müellifler, elde mevcut olan   dört İncil ortaya çıkmadan önce, Hristiyanlann elinde Matta tarafından yazılmış ve sözler ma’nasına gelen "Logia" İsimli bir metnin bulunduğunu,

13 Yeni Yaşam yayınları  tarafından bir kurula hazırlatıları  Yeni Ahidin tercümesinin tamamına "Müjde, incilin Çağdaş Bir Çevirisi" adı verilmiş, böylece sadece Matta, Markos,Luka ve Yuhanna'nın yazmış olduğu eserlere değil, Yeni Ahidin tamamına İncil adı verilmiştir. Bkz. Müjde, İncilin Çağdaş Bir Çevirisi, İstanbul,1987,

14) Muhammed Ebu Zehra, Muhadarat fi'n-Nasraniyye,Kahire,1966, s.32

Matta'nın bunu Îbranice-Aramice yazdığını, şimdi elde mevcut olan   Matta İncilini, bu Logia’yı genişleterek Yunanca olarak kaleme aldığını ifade etmek- tedirler(15). Bir kısım Hristiyan müelliflere göre, Logia'nın metni oldukça kısa olup, fazla önemli değildir. Papias'ın verdiği habere göre Matta, Logia'yı Hz.İsa daha dünyada iken İbranice olarak yazmıştır. Logia'da sadece Hz.İsa’nm sözleri vardır. Bu yönü ile Logia'mn değeri daha da artacakken, onun fazla önemli olmadığı nasıl söylenebilir? Malesef bugün bu Logia’mn ne aslî nüshası, ne de aslî nüshadan yapılmış kopyaları  vardır. Dolayısı ile onun muhtevası hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmak mamkün değildir. Durum böyle iken, onun önemsiz olduğunu bu müellifler nereden anlıyorlar?

İlk dönem Hristiyan müelliflerin, Logia'nın varlığını haber vermelerinin yanısıra, XVIII. yüzyıldan itibaren İnciller üzerinde araştırma yapmaya başlayan bazı bahir ilim adamlan, halen elde mevcut dört İncil daha ortaya Çıkmadan önce, tek bir Incil’in mevcut olduğunu, mevcut İncillerin bu Incil'den .istifade edilerek yazıldığını haber vermektedirler. Bu araştırmacılardan Lessing, XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ortaya attığı bir tez İle dört İncilden önce, aslî bir Incil'in var olduğunu, bunun dilinin Aramice olduğunu, Matta, Markos ve Luka'nın, İncillerini yazarken bundan istifade ettiklerini söylemiş- tir(16). J. G. Eİchhon da bu ilk aslî nüshanın varlığını haber vermektedir. J. Wellhauserie göre, bu ilk aslî nüsha Markos'a aittir, Markos Aramice olarak bu ilk nüshayı yazmış, bilahere bunu genişleterek Yunancaya çevİnmiştir. Ona göre, Matta ve Luka İncilleri,'bu Aramice aslî nüsha ile, bunun Yunancaya tercüme edilen nüshasından istifade edilerek yazılmışlarıdır. Zahn'a göre, bu aslî nüsha, Markos'a değil, Matta'ya aittir. Halen elde mevcut olan   Matta ve Markos, bu aslî nüshadan istifade edilerek yazılmışlardır. L. Waganay ise, aslî nüshanın Markos’a ait olduğunu söylemekte ve Markos'un bunu, Petrus'un vaazlarından istifade derek yazdığını ileri sürmektedir. Ona göre bu Aramice aslî nüshadan, Aramice olarak Matta kopya edilmiştir. Yunanca yazılmış olan   Matta İle Luka, bu Aramice yazılı olan   Markos ve Matta'ya dayanılarak kaleme alınmıştır(17).

15) X. Jakob,a.g.e.,s.l41

16) Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hiristiyanlık, Ankara, 1988,s.94

17) S. Yıldırım,a.g.e.,s.94

95

Yine bazı İncil araştırmacılarına göre, halen elde mevcut olan   İnciller­den Önce Hz.İsa'nın sözlerini ve mucizelerini ihtiva eden yazılı küçük ve müstakil parçalar vardı. Mevcut İncillerin yazarlan, eserlerini kaleme alırken bu parçalardan istifade etmişlerdir(l 8).

Yukarda verilen bu bilgilerden daha da önemlisi, bizzat İncillerde bulunan bazı ifadelerdir. İncillerde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında, gerek Hz.İsa'nın ve gerekse Havarilerin, tekil sığası ile bir İncirin varlığından sözettiklerini görmekteyiz. Bunlardan sunacağımız iki Örnek, İncil kelimesinin, Hz.İsa'nın mesajı ma’nasına gelmesinden çok, Allah(C.C.)’ın Hz.İsa’ya vahyet- tiği İncil kitabı ma’nasına geldiğini ispatlar niteliktedir. Bunlardan bir tanesi, "Yahya ele verildikten sonra İsa, Allah'ın İncilini vaaz ederek Galile(Celile)'ye gelip dedi: Vakit tamam oldu. Allah'ın melekûtu yakındır. Tevbe edin ve İncile iman eyleyin ! " (19) şeklindedir. Burada Hz.İsa, Allah(C.C.)'ın İncilini vaaz etmektedir. Yani İncil Allah'ındır, İsa sadece, onu vaaz etmektedir. İkinci örnek, Yahya'nın adamlarının gelip Hz.İsa ile konuşmaları sırasında, Hz. İsa'nın onlara söylemiş olduğu şu sözdür: "Yahya'ya bildirin! Körlerin gözleri açılıyor, topallar yürüyor, cüzzamlılar temizleniyor, sağırlar işitiyor, ölüler kıyam ediyor ve fakirlere İncil vaaz olunuyor''(20). Bu ifadedç Hz.İsa'nın, İncili vaaz ettiği açıkça görülüyor. Eğer İncil ile kastedilen ma'na, Hz.İsa'nın hayat hikayesi ve sözleri ise, bu İki parçada böyle bir anlam çıkarmaya imkân yoktur. Bu ifadelere göre Hz.İsa, bir vaiz olup Allah’ın İncilini vaaz etmektedir, kendi hayat hikayesini ve sözlerini değil, Allah'tan vahiy yolu ile aldığı İncil'i insanlara tebliğ etmektedir(21). "Allah'ın İncili" ifadesi, bütün diğer anlamlan

18) S. Yıldırım,a.g.e.,s.94

19) Kitab-ı Mukaddes, Markos,!: 14-15

20) Kitab-ı Mukaddes,Matta, 11:2-6

21) , Hristiyanlar, bu durumu ancak Hz. Isa’nın ulûhiyeti ile izah edebilmektedirler. Onlara

göre oğul Isa, baba Allah ile aynı olduğu için, yani o, Tanrı ile aynileştiğinden, Allah’ın İncili, Isa’nın İncilinin aynısıdır, öyle ise, Hz. İsa neden Allah'ın İncilini vaaz etmiştir? Eğer İsa ilâhlık mertebesinde ise,"İsa, Allah'ın İncilini vaaz ediyordu" cümlesinin ma'nası şu şekilde değiştirilebilir :Allah, Allah'ın İncilini vaaz ediyordu." Bu durumda sanki birinci Allah, ikinci Allah değil, aksine derece olarak birinci Allah'ın biraz altında, dolayısı ile ondan İncili alıp insanlara ulaştırıyor. Sinoptik İncillerde baba Allah, oğul Isa ifadeleri sık sık geçmesine rağmen, oğulun ilâhlığını açıkça gösteren hiçbir delil mevcut değildir. Aksine Isa'nın insanlığını teyid etmek üzere sık sık"însanoğlu"tabiri geçmektedir. Bkz.Kitab-ı Mukaddes,Matta, 10 :23

96

ı ortadan kaldırmakta, sadece vahiy mahsulü olan   İlâhî emir ve yasaklar ma’nasını akla getirmektedir. Aynca bu ifade, Petrus ve Pavlos'un mektupla­rında da yer almaktadır(22).

Hz.İsa, babasız olarak dünyaya gelmekle beraber o,Yahudi bir aileden gelmiş ve Yahudi kültürü ile yetişmiş bir kişi idi. Dolayısı ile o, bütün Yahudi ananelerini bilmekte idi. O, Yahudİlerin beklemekte oldukları  Mesih hakkında fikir sahibi olduğu gibi, Mesihliğin fonksiyonlarından da haberdar idi. Nitekim o, kendisinin Mesih olduğunu iları  ederek ortaya çıkmıştır. İncillere göre kendisine yöneltilen "Sen Mesih misin, İlya mısın, yoksa Yahya mısın?" şek­lindeki sorulara o, hep kendisinin Mesih olduğunu açıklayarak cevap vermiş- tir(23). Yani o, Yahudilikteki Mesihliğin ma’na ve fonksiyonunu biliyordu. Kur'an-ı Kerimde de o, "Meryem oğlu Mesih İsa" olarak isimlendirilmekte(24) ve İsrail oğullarına peygamber olarak gönderildiği bildirilmektedir(25). Yahudi ananesine göre, Mesih derecesinden çok daha aşağıda olan   nebilerin dahi kitabı vardır. Hz.İsa, İncillere göre Tevratı bilmekte ve ondan misaller getirinekte- dir. Dcmekki o, Hz. Musa'yı tanımakta ve Tevratı bilmektedir. Yahudi anane­sine göre Hz .Musa, Tevratı hemen yazıp ahid sandığında muhafaza ettiğine göre, Hzjsa'nın bundan da haberi olması gerekir. Bütün bu bilgilerden sonra, nasıl Hz.İsa'nın dünyada iken bir kitap yazdırmadığı ve bunu yapmak gibi bir * niyete sahip olmadığı söylenebilmektedir? Hristiyan inancına göre Hz.İsa, Mesih olarak bütün diğer peygamberlerden, dolayısı ile Hz.Musa’dan da üstün olduğuna göre , ondan daha aşağı sevîyedekilerin kitapları olduğu halde onun neden bir kitabı bulunmasın? O, Hz. Musa dahil bütün peygamberlerden üstün olduğuna göre, onun da bir kitabı olmalı ve bu kitap, diğer kitaplardan daha üstün olmalıdır. Bir yândan onu Mesih, hatta Allh’ın oğlu kabul edip, öbür yandan onun dünyada iken bir kitaba sahip olmadığını söylemek büyük bir , yanlışlık olur. Zira Mesih demek ıslahçı , bozuları  dini ve cemiyeti düzeltici demektir. Hz.İsa hem mesih olacak, yani bozulmuş İsrail cemiyetini ıslah için

22) Kitab-ı Mukaddes, Petrus’un Birinci Mektubu, 4 : 17; Romalılara Mektup, 1 :16

23) . Kitab-ı Mukaddes, Markos, 8 :27

24) Kur'an-ı Kerim, Al-ı Imran ;45

25) Kur’an-ı Kerim,Al-i Imran :49

97

gelmiş ve yeni bir din ortaya koymuş, olacak, hem de yeni bir dinin ortaya konması için asgari olarak gerekli olan   bir kitaba sahip olmayacak, bu mümkün değildir. O, bir yandan "Ben Mesih'im, Allah’ın oğluyum, geçmişteki ve gelecekteki işlenmiş ve işlenecek olan   bütün günahların bağışlanması, bütün insanlığın kıyamete kadar kurtuluşu için geldim " diyecek, hem de kendi peşinden gelen insanlara rehber olmak üzere yazılı bir kitap bırakmayacak, bu nasıl mümkün olabilir? Kendisi dünyadan ayrıldıktan sonra, insanlarla bir daha yüzyüze konuşamıyacağına göre, eğer o, arkasında bir kitap bırakmamışsa kıyamete kadar onun peşinden gidecek olan   insanlara ne rehperlik edecektir?

. . ■ ■ l

Hz.İsa’nın, dünyada İken İncilin yazılması için bir emir ve direktif vermediği şeklindeki Hristiyan görüşünün temelinde, Hristiyanlığm vahiy ve peygamberlik anlayışı vardır. Bu dindeki vahiy ve peygamberlik anlayışı, diğer dinlerdeki,, özellikle İslâmiyetteki vahiy ve peygamberlik anlayışından çok farklıdır. Hristiyan inancına göre İncil yazarlar(Evangelistler veya İncilcİler)ı, Hz.İsa'nın sözlerini, mucizelerini ve hayatını yazarak, onun dünya­da iken insanlara verdiği mesajı, kendisinden sonra gelenlere aktarmak görevini ifa etmişlerdir. Hz.İsa’nın yapmadığı kitap yazma işini, öğrencileri yapmışlardır. Ancak onlar, bu işi yaparken rastgele değil, İlâhî bir görevlendir­me sonucu bunu yapmışlar, kitaplarını yazarken kendilerine vahiy ve ilham gelmiştir. Allah'tan gelen ilham, onları  her hangi bir hata yapmaktan korumuştur(26). Hz.İsa'nın dünyada iken ihmal ettiği kitap yazma işini, öğrencilerine bırakması doğru olabilir mi? O, bir yandan kendisinden sonra Havarilerini yönetecek olan   kişiyi dahi seçerken, öbür yandan, Havarilerine, öğrencilerine ve kendisi dünyadan ayrıldıktan sonra onu takib edecek olan   kişilere rehber olacak bir kitabı neden onlardan esirgeyip bu işi öğrencilerine bırakıyor? Hz. İsa dünyada iken İncil yazacak olan   kişileri seçmemiştir. Bu iş, Havarilerin başkanlığı kadar da mı önemli değildi ki, o bu işi de yapmamıştır? Acaba Petrus'a, "Kuzularımı sana emanet ediyorum" diyen Hz.İsa, neden İncili yazacak olan   kişilere, "Ben sizi kitap yazmak üzere görevlendiriyorum" diyerek onları seçmemiştir?

26) Xavier Jakob,a.g.e„s.l36

98

İlerde daha açık şekilde göreceğimiz gibi, kimliği, mesleği, hatta yaşadığı çağı meçhul pekçok kişi İncil yazmış, ortaya büyük bir kaos çıkmıştır. Şayet Hz.İsa zamanında yazılı bîr İncil yok, idi İse, onun, İncil yazarlarını mutlaka tayin etmesi gerekirdi. Eğer o* ismen yazarları  tayin etse idi, bu kaos ve kargaşa ortaya çıkmazdı

2- HRİSTİYANLIKTA VAHİY VE İLHAM ANLAYIŞI:

Elde mevcut olan   İncillere göre Hz.İsa, Allah’ın oğludur. Teslis İnancı­nın üç unsuru baba oğul ve ruhu'l-kudüs, aslında aynı şeylerdir. Baba Allah'dır, oğul Allahtır, ruhu'l-kudüs de Allah'dır, ve bunların üçü, üç ayn ilâh değil, aksine tek bir Allah'dırlar. Yuhanna’ya göre Hz.İsa, "Ben babadayım, baba bendedir"(27) demiştir. Yani Allah'ın oğlu olan   Hz.İsa, aynı zamanda Allah'ın kendisidir^ veya Allah kendisine hulûl etmiş, vücuduna Allah'ın ruhu girmiştir. Hristiyanlıktaki vahiy ve ilham kavramlannm iyice anlaşılabilmesi için, yukarda belirtilmiş olan   temel Hristiyan görüşünün gözönünde bulundurulması gerekir.

Hristiyan ilim adamlanna göre vahiy, normal öğrenme yolları  ile elde edilmesi mümkün olmayan gizli bir şeyin, ortaya çıkması, öğrenilmesi demek­ti r(28). Paul Tillich'e göre, Hz.İsa'nın Mesih olarak görülmesi, Hristiyanlıkta nihaî vahiy olarak kabul edilmektedir. Onun bütün varlığı ve hayatı vahiydir. Vahyin aracıları vardır. Mesela Pavlos, İlâhî vahyin aracısı durumundadır(29). İsa, baba Allah'ı, sadece O'nun hakkında söylemiş olduğu sözlerle açıklamaz, ö, Allah'ı bizzat kendi varlığı ile de ifşa eder. Yani Allah, İsa’nın varlığı ile açıklanır. Allah ile İsa arasında akıl, kalb ve arzu birliği vardır. Hz.İsa'da görülenler, ulûhiyyetin tecellilerinden ibarettir. Eğer bir insan, Tann'nın

27) Kİtab-ı Mukaddes,Yuhanna .14 :11

28) Paul Tillich, Systematic Theology, V.I, Chicago, 1967, p.108

29) P.Tillich,a.g.e.,s.l35

99

tabiatım, bir insanın bilebileceği kadar bilmek isterse İsa'ya bakmalıdır. İlâhî tabiat, insanların kavrayabilmesi için onda İnsanî bir surete bürünmüştür(30).

Hristiyan araştırmacılara göre, İki çeşit vahiy vardır: Birinci tür vahiy­de vahiy görevi, vahyi aları  kimsenin kendi varlığından ayrıdır ve onun fevkindedir. İbrahim, İshak, Yakub ve Musa gibi peygamberlere gelen vahiyler bu türdendir. Bunlara gelen vahiyler, bunlann maddî varlığından ayndır. Allah, özel bir surette onlara hitab etmiş, onlar Allah ile sadece vahiy esnasında muhatab olmuşlardır. Vahyin devam ettiği süre zarfında bu peygamberlerin iradeleri yok olmuş, Allah'ın iradesi onlara hakim olmuştur. Bu şekilde vahiy aları  peygamberlerin vahye bağlı sözleri, Allah’ın kelâmıdır, vahye bağlı olmayan sözleri ise kendi sözleridir, Allah kelâmı değildir. İkinci tür vahiyde vahiy, vahyi aları  insanın kendi varlığından ayn ve onun fevkinde değildir. Ona gelen vahiy, onun kendisinin aynıdır. Yani İkinci tür vahiy aları  kimsenin kendi varlığı ile, aldığı vahiy bir bütünlük arzeder, bu kişinin varlığı bizzat vahiy olur. Hz.lsa'ya gelen vahiy bu çeşit bir vahiydir. Onun varlığı, vücudu, hayan bütünü ile vahiydir. O, bizzat Allah'ın kelâmıdır, kelâm olan   Hz.İsa, Allah İle idi, Allah onunla beden oldu ve insanlar arasında dolaştı. Birinci tür vahiyde vahiy alma görevi muayyen zamanlarda cereyan etmesine karşılık, ikinci tür vahiyde, yani Hz.İsa'mn vahyinde vahiy görevi onun hayatının her anını kapsamakta, adeta onun maddî varlığı bütünü ile vahiy olmaktadır(31) Dolayısı ile Hz.İsa’nın hayâtının tamamı bir vahiydir. Onun mucizeleri, vaazları, doğumu , ölümü, yeniden dirilerek semaya çıkışı, kilise, ayinler ve kutsal yazmaların hepsi vahiydir. Onda ilâhlık ile insanlık tam olarak birleşti­ğinden ve İlâhî cephesi İnsanî cephesini kapladığından o, kendi kendine vahye- den durumundadır(32).

30) Ahmed Abdullah al-Masdoosi,Lİving Religons of the World, Trans, by Zafer Ishaq Ansan, Karachi, 1962, p. 170 ; M. A. William Paton, Jesus Christ and the World's Religions, London,1938, p.95

31) Gerard O’ Collins,Theology and Revelation,Dublin,1968,p.26-29

32) A. Roest Crollius, The Word in the Experience öf Revelation in Quiran and Hindu Scriptures, Roma, 1974, p.251; George P. Fisher, a.g.e.,s,334

100

Hristiyanlar, ayrıca Hz.İsa'nın vahyini ruhıTl-kudüsle irtibatlı olarak görmektedirler. Onlara göre ruhu’I-kudüs'ün İsa’ya hulûlü, yani onun bedenine girmesi, ona gelen vahyin sürekliliğini sağlamaktadır. Ruhu’l-kudüs’süz onun Tanrı olması mümkün olamaz. Ruhu'l-kudüs'ün ona girmesi, onu ilâhlaştırdığı gibi, onun varlığım bütünü ile vahiy haline getirmektedir. Hz.İsa’nın kendisi bizzat Tann’nın vahyidir.

Maddî varlığı vahiy olan   Hz.İsa, İncil yazarlarına ruhu’l-kudüs'ü gönde­rerek onların kalplerine vahiy ilka etmiştir.Yeni Ahıdde yer aları  kitapların yazarlarının tamamı, kitaplarını onun kalplerine ilka ettiği bu vahiy vasıtası ile yazını şlardır(33). Böylece Yeni Ahidin yazarları  da vahye mazhar olmuş oluyorlar, onların eserleri, bizzat Hz.İsa'dan almış oldukları  vahyin ürünü olmaktadır. Bu kitapların yazarları  vahye muhatap olmakla beraber, İsa Öncesi peygamberlerde olduğu gibi vahyi alanları  robotlaştıran, onlann iradesini yok. eden, vahiy alanların iradesini, vahyi verenin iradesine tabi kıları  zorlayıcı bir vahye muhatap değildirler, onlar vahiy almakla beraber, aldıkları vahiy, onlann İradelerini yok etmemiş ve onlara kendi irade ve bilgilerini kullanma fırsatı vermiştir. Aldıkları vahiy, kitap yazarlarını hata yapmaktan korumakta, ama vahiy ürünü olan   şeyleri kendilerine has bir üslupla yazabilme, kitaplarını kaleme alırken kendi bilgilerini kullanabilme imkânını da vermektedir. Hristiyan inancına göre Allah, İncil yazarlarına vahyederken," onları iradesizleştirip robotlaştırmıyor, onlann iradelerine saygı gösteriyor ve onlara yazma hürriyeti veriyor. Dört İncil aslında aynı şeyleri söylemekle beraber, bu irade serbestisi yüzünden dört ayn metin ortaya çıkmıştır. İncillerin hepsinin verdiği mesaj aslında aynıdır, aralannda sadece üslup ve ifade tarzı farklılığı vardır, bunlar da önemli değildir.Hatta bu farklılık, İncillere bir eksiklik değil, aksine edebî bir zenginlik kazandırmaktadır(34).

Yukarda verilen bilgiler, tamamı ile Hristiyan araştırmacılardan aktarı­ları  bilgiler olup adeta bunlar, Hz.İsa zamanında İncillerin yazılmayışına gerekçe ve mazeret hazırlama amacına yöneliktir. Özet olarak söylemek

33) Gerard O' Collins, a.g.e.,s. 44

34) X. Jakob, a.g.e.,s.l36

101

istedikleri şey şudur: Hz. İsa ruhu’l-kudüs'lc doludur, onun varlığı, hayatı bü­tünü ile vahiydir. O, ilâhlık mertebesinde olduğundan, onun bir kitaba ihtiyacı yoktur. Kitap yazma görevi, ona şahit olanlara düşmektedir. Onunla beraber olanlar, hayatını müşahede edenler, ondan vahiy alarak kitap yazma görevini yerine getirmişlerdir. Hz.İsa'nın mertebesi peygamberlik mertebesi değildir. O, ilâhlık mertebesinde olduğu için, onun kitap yazmaya ihtiyacı yoktur, kitap sahibi olma, peygamberlere ait bir sıfattır, bir ilâhın buna ihtiyacı yoktur. Bu yüzden Hz.İsa, dünyada iken bir kitap yazmaya ve hazırlamaya ihtiyaç duymamış ve buna teşebbüs etmemiştir. Peygamberlik mertebesinde olan   bazı Havariler ve onlann öğrencileri, İncili yazma görevini ifa etmişlerdir, onlar İncili yazarken, bizzat Hz.İsa'nın İlâhî gözetim ve denetimi altında yazmışlar­dır. Böylece bu araştırmacılar, Hz.İsa'nın İncili yazmama sebebini, Havarilerin ve onlann öğrencilerinin İncilleri yazma sebebini, dört farklı metnin bulunma nedenini kendilerince izah etmiş oluyorlar.

İncillerde geçen bazı ifadelere bakılırsa gerçeğin, hiç de bu Hristiyan araştırmacıların göstermek istedikleri mazeretlere uygun olmadığı anlaşılır. Eğer Hz. İsa'nın bütün hayatı ve sözlerinin tamamı vahiy ise, onun çarmıha gerildiği sırada "Allah’ım, Allah'ım niçin beni terkettin? "(35) diyerek isyan edişi de vahiy midir? Bu ne biçim bir vahiy ki, yaratıcısından gelen belâya karşı isyanını haykırıyor? Hz.İsa, Havarilerin en büyüğü olan   Petrus’a" Şeytan çekil önümden 1 "(36) diye hakaret ettiğine göre, bu hakaret ettiği kişi, nasıl hem peygamber, hemde şeytan olabiliyor? Gerekli mucizeyi ğösteremiyen bütün Havarilerine "Ey İmansız nesil!" diye seslendiği ve onlara hakaret ettiği gözönüne alınırsa, bu imansızlar nasıl peygamber olabiliyorlar? Fenisîlere " Siz ey yılanlar, ey engerekler nesli !" (37) şeklinde Hz.İsa'nın söylediği bu sözler nasıl Allah'ın kelâmı olabiliyor? Bir ilâhtan böyle küfür sözler sadır olabilir mi? Eğer daha önce naklettiğimiz Hristiyanlara ait bu görüşleri doğru sayarsak, isyankâr, küfürbaz bir ilâh ile şeytanlaşmış, hatta ilâhı azarlayacak kadar saygısız peygamber Havarilerle karşılaşırız..

35) Kitab-ı Mukaddes,Markos, 9 :19

36) Kitab-ı Mukaddes,Matta, 27:46

37) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 23 :33

102

Hristiyanlann, Hz.İsa’mn ilâhhğına inanmaları  konusunda İbn Kayyım cl-Ccvziyc'nin şu sözlerini burada nakletmek uygun olacaktın îbn Kayyım bu .konuda şunları  söylemektedir: " Hristiyanlar, başkalarına puta tapanlar sözünü söylemek sureti ile kendilerini gülünç duruma düşürmektedirler. Nasıl oluyor da yeri göğü yaratan, âlemlerin rabbi olan   Allah(C.C.), azamet kürsüsünden inerek bir kadının hayız mahalline, rahmine giriyor, orada aylarca kalıyor, sonra oradan küçük bir çocuk olarak çıkıp anasının memesine yapışıyor, onu emiyor, ağlıyor, yavaş yavaş büyüyor, yiyor, içiyor, defi hacet ediyor, hastala­nıyor, iyileşiyor, seviniyor, üzülüyor, zevk alıyor, acı duyuyor, sonra düşmanı olan   İblis'e karşı hîle düzenliyor, Yahudilerin tuzaklarından kurtulmak için bazı tedbirler almasına rağmen onlar tarafından yakalanıyor, onu asacakları iki odun parçasını Yahudiler pna taşıtıyorlar, sonra onu bu odunlara bağlıyorlar, L haça geriyorlar, sağında ve solunda reziller, hırsızlar var, o esnada ağlamaya başlıyor ve yardım istiyor? daha sonra başına dikenden bir taç koyuyorlar, başına vurarak işkenceye başlıyorlar, ellerini ve ayaklarını çiviliyorlar. Sözüm ona işte bu.olay, iblise karşı. Hz.İsa'nın bir hilesi imiş. Çünkü iblis, zamanında Hz.Adem'e karşı bir hîle yaparak ona yasak meyveden yedirmiş, böylece ona günah işleterek onu cennetten çıkarmış, Adem’e işlettiği bu günahla Adem’i ve onun soyundan gelecek olan   bütün insanları ebedî günaha mahkum etmişti. Hz.İsa'da İblise karşı bu hîleyi düzenleyerek kendi nefsini feda etmiş, onun kendi nefsini feda edişine karşılık, Hz. Adem ve bütün insanlık bu ebedî ve aslî günahtan kurtulmuş" (3 8).

İbn Kayyım'ın veciz bir şekilde dile getirdiği gibi kurtarıcı İsa, bir yandan yaratıcı Allah olurken, öbür yandan elleri , ayaklan, kafası çivili ve "Allah'ım,Allah'ım! niçin beni terkettin?" diye isyan ediyor, susadığı için etraftan su dileniyor ve inleyerek can veriyor, Adem'in günahı,, niçin ondan sonra gelen insanlara geçsin? İnsanlığın kurtuluşu İçin onun acı çekmesine ne gerek var? İnsanları affedecek olan   o değil mİ? Şayet insanları affedecek o ise, affederken niye ayrıca acı çekme ihtiyacı duymuştur? Baba Tanrı adına kâinatı yönetme görevini yüklenen oğul Tann olarak ona, aci çekmesini baba Tanrı mı emretmiştir?

38) Ebu Abdillah b.Ebi Bckr b. Kayyım el Ccvziyc, Hidayetu’I-Hayârâ fi Ecvibeti'l-Yehûd ve'n-Nasârâ, s.15

103

......   .XidlLilULiUL- —Ji^ I-—--i— “-İ L  

Hristiyan inancına göre Hz.İsa'nın varlığı mevcudiyeti bir vahiy olduğı vahiy veya ilham sayılır. Havarilerin öğrencilerinin de vahiy aldığı kabul edilir, onlardan sonra gelen bazı azizler de vahye mazhar olabilmektedir- ler(39).

Hristi yanlıkta vahiy alanların kimler olduğu kesin çizgilerle tesbit edilmemiş olmakla beraber, vahiy hadisesi bütün Hristiyânları  bağlayıcı nite­liktedir. Bugüne kadar pekçok kimsenin ortaya çıkarak kendilerine vahiy geldiğini, ruhu'l-kudüs'ün kendilerine hulûl ettiğini ve Hz.İsa'dan talimat aldıklarını iddia ettiklleri sık sık görülmüştür. Bir kimsenin vahiy alabilmesinin Hristiy anlıkta bir ölçüsü olmadığından, bu tür iddialarla ortaya çıkan herkes bunu bir silah olarak kullanabilmekte ve insanları  kendilerine. inanmaya zorlayabilmektedirler. Bunun en canlı örneği Pavlos’tur.Hayatında Hz.lsa'yı hiç görmediği ve Roma yönetiminin emrinde Hristiyanları  takip ve cezalandırmak­la görevli bir memur olduğu halde o, birgün birdenbire Hz.İsa'nın kendisine göründüğünü, kendisini Havarileri arasına kattığım iddia ederek ortaya çıkıvermiştir. Bu hadiseden sonra o, Hz.İsa'dan ilham aldığım, onunla Şam yolunda konuştuğunu, dolayısı ile dediklerine inanılmasını ve emirlerine itaat edilmesini istemiştir. Daha önceleri koyu bir Hristiyan düşmanı olan   Pavlos gibi bir kişi bile, bu iddia ile ortaya çıkabiliyorsa ve insanların kendisine inanmaları için onları zorlayabiliyorsa, bu dine göre herkesin bu tür. iddialarla ortaya çıkması mümkün olabilir.

V'

Vahiy ve ilham İlâhî menşeli olduğu için onda bir yanlışlık veya bir çelişki söz konusu olamaz. Eğer olursa, vahyi alanın değil, aksine vahyi verenin yanlışlık yapması veya çelişkiye düşmesi sözkonusu olur. Bu, vahyi veren olarak Allah için muhaldir. Hristiyanlıkta olduğu gibi, eğer bir dinde birden fazla vahiy aları  bulunursa, bunlann aldıkları  vahiylerin muhteva bakımından birbirinden farklı olmaması, aralannda çelişki olmaması lazımdır. Rastgele, sıradan herkes vahiy alamaz. Vahyi, ancak İlâhî bir görevle memur

39) İslâmiyete göre vahiy, Allah'tan peygamberlere gelen haberdir, İlham ise, peygamber olmayanlara gelen, onlar m içine doğan İlâhî bir haberdir. Vahiy, bağlayıcı ve zorlayıcıdır, ilham ise sadece kendisine ilham gelen insanı zorlayıcı niteliktedir, başkalarım bağlamaz. Hristiyanlıkta vahiy ve ilham kavramlarını bu şekilde birbirinden ayıran bir kriter mevcut değildir.

104

olanlar, yani peygamberler alır. Peygamberliğini kabul ettiğimiz kişilere gelenlerin vahiy olduğunu kabul ederiz. Eğer böyle bir sınırlama olmaz ve rastgele herkes vahiy alabilirse, pekçok kişi "Vahiy alıyorum" diyerek ortaya çıkar ve biz bu kişilerin dediklerine İtaat zorunda kalırız. Herkes vahiy alabilir mi? Şayet herkesin vahiy alması mümkün ise, gerçekten vahiy alanlarla sahte vahiy alıcılarını nasıl ayıracağız? Vahiy aldığını İddia eden kişi, bunu ne ile ispat edecek? Vahyi doğrudan doğruya Allah’tan aldığım iddia ettiğine göre, bunu ispatlayacak bir delile ihtiyaç yok mu? Eğer böyle bir delile ihtiyaç yoksa dünyadaki insan sayısınca vahiy alıcısının ortaya çıkması mümkün olabilir. Bu ise vahiy kavramının esprisi ile bağdaşmaz. Birtakım nefsanî, şehevanî arzular, şahsî ihtiraslar, vahiy kisvesine bürünerek gerçekleştirilmek istenirse bu hangi müeyyide ile önlenebilecektir'?

Hristiyanlıktaki sınırsız vahiy anlayışı, bu dînde büyük bir kaos ortaya çıkarmıştır. Bu dine göre Hz.İsa'dan başka Havariler, Hz.İsa’mn diğer öğrenci- İcrî.'Havarilerm öğreticileri, daha sonra ortaya çıkan azizler, papalar hepsi vahiy almaktadırlar. Kitap yazarlarının hepsi vahiy alıcıdırlar. Burada özellikle İncil yazarları üzerinde durmak gerekir. Dört İncilin yazarlan, eserlerini vahiy alarak yazdıkları halde, bazen bir İncilde bulunan, diğer İncillerde bulunmu­yor. Acaba diğer İncil yazarları  bu hususu unuttuklarından mı kitaplarına almadılar? Vahiy alan, aldığı vahyi unutabilir mi? Bir İncilde herhangi bir sayı mesela iki olarak verilirken, diğer İncilde onun dört olarak verilmesi açık bir yanlış değil mi? Aynı dönemde iki kişiye aym hususta gelen vahiy nasıl birbirinden farklı olabilir? İki veya daha fazla vahiy alıcısı arasında, aldıkları vahiyde farklılığın ne ile izah edilebileceği bir problem olarak dururken, İncillerde ve Yeni Ahidin diğer eserlerinde bazen bir kitabın ayn baplarında veya ayetlerinde farklılıklar görülmektedir. İleride İncillerin incelenmesi sırasında bunlara ait pekçok örnek göreceğiz.Biz burada İncillerin dışından bir vahiy örneği sunacağız.

Biraz önce Pavlos'un Hz.İsa ile konuştuğunu ve ondan vahiy aldığım iddia ettiğini zikretmiştik. Pavlos'un bu vizyon olayı, Yeni Ahidin "Resullerin İşleri" isimli kitabında üç yerde anlatılıyor. Resullerin İşlerinin yazan, üçüncü İncilin yazan Luka'dır. Üç yerde anlatıları  aynı hadisenin, ne kadar birbirinden

105

farklı olarak anlatıldığını gördükten, sonra, vahiy alıcısı Luka’nın, aynı konuda aldığı vahiylerde ne kadar çelişkiye düştüğünü açıkça görürüz. Resullerin İşlerinde bu olay iki yerde Pavlos'un ağzından, bir yerde ise Luka’nın ağzından anlatılıyor. Evvela hadiseyi Luka şöyle hikaye ediyor: "Ve yolda giderken, Şama yaklaştığı zaman vaki oldu ki, gökten bir nur ansızın çevresinde parladı ve yere düşüp bir sesin kendisine ’Saul, Saul!'niçin bana eziyet ediyorsun?* dediğini işitti. O da, ya rab sen kimsin? dedi, ve o da ben eziyet ettiğin İsa'yım, fakat kalk ve şehre gir ve ne etmen gerektiği sana söylenecek. Onunla yolculuk eden adamların nutku tutulup durdular; sesi işitiyorlar fakat kimseyi görmüyorlardı ve Saul yerden kalktı; gözlerini açınca bir şey görmüyordu. Onlar da kendisini yedederek Şama götürdüler ve üç gün görmez olup ne yedi, ne de içti”(4O). Bu bapta anlatıldığına göre vizyon olayı Şam'a yaklaştıktan zaman meydana geliyor, yer veriliyor, zaman yok, yani günün hangi saatinde olduğu açıklanmamış, gökten inen nur sadece Pavlos’un çevresinde parlamış, bu nuru onun yanındakiler görmemişler, onlar sadece İsa’nın sesini işitmişler, işitenlerin dilleri tutulmuş. Pavlos'un nuru gören gözleri, bu nurun etkisi ile kör olmuş, sonra Üç gün yememiş ve içmemiş. Aynı kitabin 22. babında olay bu sefer direkt olarak Pavlos'un ağzından tekrar anlatılmış, ancak bu defa birinci anlatıma bazı ilaveler yapılmış. Bu anlatıma göre vizyon, öğleye yakın meydana gelmiş, yani zaman verilmiş, yer verilmiş, Şama yaklaştıktan sırada gökten inen nur, Pavlos'un çevresinde parlamış ve sesi işitmiş, Ancak buradaki anlatıma göre onunla birlikte seyahat eden arkadaştan bu defa nuru görmüşler, ama sesi işitmemişler. Bu baba göre nuru gören Pavlos’un gözleri, nurdan kör olmuş ama yanındakiler nuru gördükleri halde gözlerine hiçbir şey olmamış olmalı ki, onlar Pavlos'u Şam'a götürmüşler. Bu bapta Pavlos'un Şam’da ne kadar kaldığı yazılı değil(41). Aynı kitabın 26. babında aynı olay, yine Pav­los’un ağzından çok daha değişik bir biçimde anlatılıyor. Bu baba göre vizyon, yine Şam yakınında öğle vakti meydana gelmiş. 22. bapta Öğleye yakın dediği halde bu defa öğle vakti diyor. Bu baba göre gökten inen nur, bu sefer sadeçe Pavlos'un değil, onunla beraber seyahat eden arkadaşlarının da etrafını sarmış,

40) Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 9 : 3-9

41) Kilab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 22 : 6-11

106

sadece Pavlos değil, bütün arkadaşları hep beraber yere düşmüşler, bu son bapta, nurdan dolayı.gözü kör olan   kimse yok, onlann nuru görüp görmedikle­ri, sesi işitip işitmedikleri açıklanmamış, sadece çevrelerine inen nurun etkisi ile yere düştükleri zikredilmiş, acaba nuru gördüklerinden mi, yoksa nur onları  çarptığından mı? bu belli değil(42).

Resullerin İşleri, kitabının üç ayn. babında anlatıları  vizyon olayının vakti, 9. bapta hiç zikredilmemiş, 22. bapta öğleye yakın denmiş, 26. bapta ise öğle vakti denmiş. Gökten inen nur, 9 ve 22. baplarda sadece Pavlos'un çevresinde parladığı halde, 26. bapta hem Pavlos’un, hemde arkadaşlarının çevresinde parlamış oluyor. 9. baba göre Hz.İsa'nın Pavlos'a hitabını Pavlos'un arkadaşları işitmişler, 22. baba göre ise işitmemişler. Gökten inen nuru, 9. baba göre arkadaşları görmemişler, 22. baba göre ise görmüşler, 9. baba göre Pavlos'un, arkadaşları sesi işitmişler, ama nuru görmemişler. 22. baba göre bunun tam tersi olmuş, arkadaşları sesi işitmemişler, ama ışığı görmüşler. 9 ve 22. baplara göre, olay olduğu sırada sadece Pavlos yere düşmüş, yanındakiler yere düşmemişler. 26. baba göre ise, hem Pavlos, hem de arkadaşları birlikte yere düşmüşler. 9. baba göre sesi işitince Pavlos'un yanındakilerin dilleri tutulmuş. Bu bapta Pavlos'un, ışığı gördüğü için gözleri kör olurken, 22. bapta aynı nuru gören arkadaşlarının gözleri kör olmamış. Pavlos'un gözünü kör eden nur, neden arkadaşlarının gözlerini kör etmemiş, yoksa onlann gözleri daha mı dayanıklıydı? (43). İşte Hz.İsa'dan altı sene sonra meydana geldiği ileri sürülen bu vizyon hadisesi ile, Pavlos vahiy alıcı olarak ortaya çıkıyor, kendisine bizzat Hz.İsa’nın vahyettiğini söylemek sureti ile ortaya yeni bir dava atıyor(44). Bu davanın başlangıç hadisesinin tamamen vahiy ürünü olması gerekiyor ama, bu ne biçim vahiydir kİ, bir kitabın üç ayn babında büyük çelişkilerle ortaya çıkıyor(45). Böylesine çelişkili bir haber vahiy ürünü olabilir mi? Elbette olamaz, aksi takdirde vahiy veren , vahiy alanı yanıltmış olur veya vahiy verici hata etmiş olur. İşte bir kitabın üç ayn babında dahi yerdiği haberi kontrolden aciz bir yazar olan   Luka, üçüncü İncilin yazan olarak da karşımıza çıkmaktadır.

42) Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 26 : 13-14

43) Macleod Yearsley, The Story of the Bibte,p.llO

44) Muhammed Şelebî Şİtİvî, el-Incil Dirase ve Tahlil,s.17

45) Kitab-ı Mukaddes, Galatyalılara Mektup, 1:11-12

107

Bu durum, onun İncilinin değerini de ortaya koymaktadır. Madem İncil yazarlanı vahiy alıyorlardı ve aldıkları bu vahiyle kitaplarını hatasız yazıyorlar­dı. İncil yazan Luka’ya ne oldu da bu büyük hataları  yaptı?

3-HRİSTİYANLIKTA PEYGAMBERLİK ANLAYIŞI:

Hristiyan kaynaklar iyice incelenince bu dindeki peygamberlik anlayışının, diğer İlâhî dinlerin peygamberlik anlayışından çok farklı olduğu görülür. Vahiy meselesinde izah edildiği üzere, Hristiyanhkta Hz.İsa’mn sadece sözleri değil, bizzat kendi varlığı ve mevcudiyeti de vahiy kabul ediliyordu. Böyle olunca bu dinde Hz.İsa, bir peygamberden çok, bir ilâh olarak müteala edilmektedir. Hristiyanlığa göre Hz.İsa, bir insan peygamber değil, insan sureti­ne girmiş bir ilâhtır. O, belki bir vahiy almaktadır, ancak baba Allah, onun vücuduna hulûl ettiğinden ve onunla bütünleştiğinden o da ilâhlaşıyor ve kendi kendine vahyeden durumuna geliyor. Hristiyanlar, Hz.İsa'nın, Hz.Muhammed ve Hz.Musa gibi vahiy aldığını kabul etmiyorllar.

İslâmiyet ve Yahudilikte peygamberlerin ülûhiyetle alâkaları  yoktur, peygamberler insandırlar, emirlerini Allah'tan alırlar. Hz. Musa devamlı olarak Allah(C.C.) ile konuşmuş, O'ndan aldığı emir ve yasakları  insanlara ulaştırmış­tır (46).

Yahudilikte kadir-i mutlak bir ilâh ve O'ndan kayıtsız şartsız emir ve yasaklar aları  peygamber motifi vardır. Başta Hz. Musa olmak üzere bütün Yahudi peygamberleri daima Allah'tan vahiyler almışlardır. Bu peygamberler hiçbir zaman kendi kendilerine vahiy veren durumunda olmamışlar, vahiy konusunda kendilerine vahyeden Allah’ın, mutlak iradesine tabi olmuşlardır. Hz. Musa, Allah'ın kendisine Sina dağında vahyettiği şeyleri, anında taş levhalara yazmıştır(47). Tevratın verdiği bilgiye göre, Hz.Musa Tur-ı Sina'da

46) Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3 :13-22

47) Kitab-ı Mukaddes, Çık-.ş. 24:4

1(W

iken, Hz. Harun, halkının tapması için kendi elleri ile bir buzağı yapmıştı, dönüşünde bunu gören Hz.Musa, öylesine öfkelendi ki elindeki levhaları yere atarak bunları kırdı(48). Ancak, Allah'ın emri ile ikinci olarak çıktığı Sina dağında Hz.Musa, yontmuş olduğu taş levhalar üzerine Allah'ın buyruklarım yeniden yazdı(49). Tevrata göre, vahyi veren ile vahyi aları  arasında her hangi bir aracıya tesadüf olunmamaktadır. Bir peygambere Allah'tan gelen vahiy için, aracı bir meleğe ihtiyaç olduğuna dair Tevratta açık bir ifade mevcut değildir. Yahudilikte peygamber insanlardan olmalıdır. ,

İslâmiyete görepeygamberler mutlaka insanlardan olmaktadır. Allah'tan gelen vahyi, peygamberlere ulaştıran bir melek vardır ve bu melek Cebrail'dir. İslâmiyete göre Allah(C.C.), ilâhlıkta kemâle ermiştir, O, bütün kemâl sıfatları  ile muttasif ve bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, birdir, ortağı, yardımcısı ve benzeri yoktur. Peygamberler de peygamberlikte kemâle ermişlerdir(50), bunlann Ülûhiyetle hiçbir alâkaları  yoktur, bununla beraber onlar, insan olarak diğer bütün insanlardan daha üstündürler. Peygamberlerden zelle sadır olabilir, ama büyük günah işlemezler. Burada önemli bir farkı belirtmek gerekir. İslâmiyete göre peygamberler, kötü şeyleri, büyük günahları  asla işlemezler, veya bunları  işleyenler peygamber olamazlar. Yoksa İslâmiyette, peygamberle­rin yaptıkları  şeyler büyük günah nev'inden bile olsa günah sayılmaz şeklinde bir anlayış yoktur. Onlar, büyük günah işlemezler, şayet işlerlerse peygamber olamazlar. İslâmiyetin peygamberlik anlayışını, bu noktada Yahudiliğin ve Hristiyanlığın peygamberlik anlayışı ile karşılaştırdığımız zaman şu hususu tesbit ederiz. Bu iki dinde peygamberlerin masumiyetleri İslâmiyetin ki gibi açık değildir. Mesela Hz. Musa Sina dağında iken, Hz.Harun (Tev ratın verdiği habere göre), kendilileri ile halkının tapması için put yapmıştır(51). Bu, bir şirktir, küfürdür. Yine Yahudilerin Mısırdan çıktıkları sırada Hz.Musa'nm onlara, Mısırlıları soymaları ve mallarını çalmaları direktifini verdiğini Tevrat

48) Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 32: 19

49) Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 34: 28

50) Kur'an-ı Kerim, Necm: 4-10

51) Kiab-ı Mukaddes, Çıkış, 32 :19

109

haber vermektedir(52). Tevrat ve Eski Ahidin diğer kitaplarının yüzlerce yerinde hırsızlık eden, yaları  söyleyen, zina eden peygamberlerin haberleri yer almaktadır. Dolayısı ile Yahudilikteki peygamberlik anlayışına göre, bu dinde peygamberler büyük günahları, şirk ve küfrü irtikâb edebilmektedirler. Dünyanın en iğrenç işlerine bulaşmış bu kimseler buna rağmen, Allah ile hiçbir aracı olmadan konuşabilmekte, O'ndan emir ve buyrukları direkt olarak alabilmektedirler.

İşin esasına bakılırsa Yahudi hukukunda suçlulara uygulanan cezalann, suç işleyen peygamberlere uygulan-madığı da tesbit edilebir. Bunu bir örnekle açıklayabiliriz. Tevrata göre: Hz.Yakub’un oğlu Yehuda, büyük oğlu Er'i Tamar isminde bir kadınla evlendirin işti. Çok geçmeden Er ölmüş ve karısı Tamar dul kalmıştı. Yahudi ananesi ve hukuku gereği olarak Yehuda, dul gelinini ikinci oğlu İle evlendirmiş, ancak ikinci oğul da çok geçmeden ölmüştü. Bunun üzerine Yehuda gelinini üçüncü oğlu Şela ile evlendirmek istemiş, ancak Şela çok küçük olduğundan, Tamar'ın bir süre beklemesi gerekmişti. Bu yüzden Yehuda, gelini Tamar'ı, babasının evine göndermişti. Gelini ile uzun süre ilgilenmiyen Yehuda, bir gün gelinin bulunduğu yere bir seyahate çıkmış, bu sırada canı bir kadınla birlikte olmayı istemiş ve bir kadın bularak ücret karşılığında onunla zina etmişti. Zina ücreti olarak Yehuda, kadına bir oğlak vermeyi vadetmiş, ancak kadın oğlak gelinceye kadar kendisine rehin olarak bazı şeyleri bırakmasını isteyince Yehuda kadına, mührünü, palanını ve kayta­nını bırakmış, bilahere oğlağı kadına gönderdiği halde kadın, bu rehin aldığı şeyleri ona geri iade etmemişti. Bir süre sonra kadının hamile kaldığı anlaşılınca, durum Yehuda’ya haber verilmiş, "Babasının evine gönderdiğin dul gelinin Tamar, zina ederek hamile kaldı" denilmiş, bunun üzerine Yehuda, hemen gelinin yakılmasını emretmiş, emri alanlar cezayı infaz etmek için kadının yanına gidip durumu ona anlatınca, kadın mühür, kaytan ve palam gelenlere vererek "Gidin Yehuda’ya söyleyin! bu mühür ve kaytanın sahibi kimse kamımdaki çocuğun babası odur, ben bunları zamanında o adamdan zina ücreti olarak almıştım" demişti. Kadından mühür kaytan ve palanı alanlar, bunları Yehuda’nm yanına götürerek kadının söylediklerini olduğu gibi

52) Kitab-ı Mukaddes,Çıkış, 3 :22

110

anlatınca, Yehuda kendi kaytanını, palanını ve mührünü tanıyarak zamanında ücret mukabili zina ettiği kadının, kendi gelini Tamar olduğunu anlamış ve daha önce vermiş olduğu ateşte yakılma cezasının uygulanmamasını istemiştir. Daha sonra Tamar ikiz çocuk doğurmuştur(53). Tevratta anlatıları  bu hikayeyi incelediğimiz zaman, o devirde Yahudi hukukunda zinanın cezasının ateşte yakılma olduğu görülüyor. Yehuda gelininin zina ettiğini duyunca hemen bu cezanın tatbikini istiyor, ancak gelini ile zina edenin bizzat kendisi olduğunu farkedince, bu cezanın uygulanmasından vaz geçiyor.Suçu başkası işleyince ceza veriliyor ama, bu suçu bir peygamber işlerse ceza verilmiyor, hatta suçu bir peygamberle birlikte işleyen de, peygamber sayesinde cezadan kurtuluyor. Yani, Yahudiliğe göre Peygamberler suç sayılan  fiilleri işleseler dahi, bu fiiller suç sayılmamaktadır.

Sabiilikte peygamberlik inancı olmakla beraber, bu dine göre insanlar­dan peygamber olamaz, peygamberler ancak temiz ruhanî varlıklar olan   meleklerden olabilir. Brahmanlık dininde ise peygamberlik müessesesi kökten inkâr edilmekte, ne insanların ve ne de meleklerin peygamber olamıyacağı, ancak insanın aklının kendi peygamberi olabileceği ileri sürülmektedir(54).

Hristiyanlıktaki peygamberlik anlayışına gelince, İncillerde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında sık sık peygamber kelimesinin geçtiğine ve peygam­berlerden bahsedildiğine şahit olmaktayız. Ancak İncillerde bu kelimenin ma'nası üzerinde net ve berrak bir açıklama bulmak mümkün değildir. Çünkü İncillerin bazı bölümlerinde Hz. İsa'nın ülûhiyeti "Ben babadayım, baba da bendedir" (55) gibi cümlelerle açıklanıp, kelâm olan   Allah'ın, İsa'da vücut kisvesine büründüğü ve böylece insanlar arasında dolaştığı, yani onun ilâhlığı ve dolayısı ile peygamber olmadığı iları  edilirken(56), diğer bazı bölümlerinde ise, onun peygamberliğine delalet edebilecek ifadeler yer almaktadır.

53) Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 38 :l-30

54) Muhammed b. Abdülmelik b. Ahmed eş-Şehristanî, el-Milel ve'n-Nihal, C.I, Mısır,1947,s. 567-570

55) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 14:11

56) Kİtab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1 :14

111

Sinoptik İncillere göre Hz.İsa, öğrencilerine insanların kendisini kim olarak ve ne olarak tanıdıklarını sormuş, bazı öğrenciler ona, "Halk seni vaftizci Yahya olarak tanıyor" demişler, diğer bazı öğrenciler, "Halk seni peygamber olarak tanıyor" diye cevap vermişler, diğer bir kısmı ise, "İnsanlar , seni İlya olarak tanıyor" cevabım vermişler. Bundan sonra Hz.İsa onlara," Ya siz beni ne olarak tanıyorsunuz?" diye sorunca Havarilerin reisi Petrus, "Sen Mesih’sin" cevabım vermiş, Hz.İsa da onun bu cevabını tasdik etmiştir(57). İncillerde geçen bu pasajın incelenmesi sonunda en azından, Mesihlikle peygamberliğin aynı olmadığı, İlya ve Yahya’nın da Mesih olmadığı, sadece Hz.İsa'nın Mesih olduğu anlaşılınaktadır(58). Bu pasaja göre durum böyle olduğu halde, İncillerin diğer yerlerinde zaman zaman Hz.İsa'nın peygamberli- y ğine delalet edebilecek ifadelere rastlıyoruz. Mesela Hz.İsa, bir yerde halka bir mucize gösteriyor, mucizeyi gören halk, hayret ve hayranlıkla "Sen peygamber­sin!" diye ona sesleniyorlar, fakat o, "Ben peygamberim" veya "Ben Peygam­ber değilim" şeklinde herhangi bir cevap vermiyor. Matta İncilinde şöyle bir ifade geçiyor: "Ve kalabalıklar, Galilenin Nasıra şehrinden İsa Peygamber budur dediler"(59). Buradaki" İsa peygamber" tabirinin İncillerde yer alması oldukça önemlidir. Luka’da daha dikkat çeken bir ifade yer almaktadır ki, burada hem Allah İsa ve hem de Peygamber İsa motifi işlenmektedir. "Herkesi * korku aldı ve : Aramızda bir peygamber çıktı ve Allah kendi kavmini ziyaret etti, diyerek Allah'a hamdediyorlardı." Bu pasaja göre mucizeler, karşısında şaşkınlığa düşen insanlar onu hem bir peygamber kabul ediyor, hem de insan suretine ve kisvesine bürünmüş Allah sayıyorlar. Burada akla şöyle bir cevap gelebilir: Halkın bunları söylemesine karşı Hz. İsa'dan bir tepkinin gelmemesi ve "Hayır ben peygamber değilim, ben Mesih'im" dememesi, onun illa peygamberliği kabul ettiği ma'nasına gelmez, buradaki sükût ikrar sayılmaz. Ancak, İncillerde bulunan diğer bazı ifadeler, bu sükutun daha ziyade ikrar ma'nasına geldiğini göstermektedir. Bunlardan bir tanesi şöyledir: "Çünkü bir

57) Kitab-ı Mukaddes, Matta.1613 ;Markos, 8 :27 ; Luka, 9 :18-21

58) Kur’an-ı Kerîme göre Hz.Isa, hem Mesih, hem de peygamberdir. Bkz. Kur'an-ı Kerim,

Al-i İmran :45 ; Nisa: 171

59) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21 :11

112

peygamberin kendi memleketinde itibarı olmadığına İsa kendisi şehadet etmişti"(60). Bu ifadeye göre bir peygamberin kendi memleketinde itibarı olmadığına Hz.İsa bizzat kendisi şahit olmuştur, yani kendi nefsinde müşahede etmiştir. O, kendisi peygamber olmasa nasıl kendi nefsinde buna şahit olacak­tır? İncillerde bu konuda geçen daha çarpıcı bir ifade vardır, o da şudur: "Ve onda sürçtüler. İsa onlara dedi: Bir peygamber kendi memleketinden başka yerde itibarsız değildir, ve İsa onlann imansızlıklanndan dolayı orada çok kudret işleri yapmadı."(61). Bu ikinci pasaj, herşeyi açıkça ortaya koymaktadır. Bir peygamberin kendi memleketindeki itibarsızlığı, Hz.İsa'nın bizzat kendi nefsinde müşahede ettiği bir şeydir. O, kendi memleketinde bir takım mucizeler göstermiş, buna rağmen halk kendisine fazla iltifat etmemiştir. O da halkın bu ilgisizliğine öfkelenerek orada çok kudret işleri yapmaktan vazgeçmiştir, yani kendisine inanmadıkları için onlara kızarak bir daha orada mucize göstermemiş ve Öfke ile halka bir peygamberin kendi memleketinde itibar görmediğini, başka yerlerde ise çok itibar gördüğünü söylemiştir. O, bununla demek istemiştir ki, "Siz bir peygamber olarak benim mucizelerime inanmadınız, ben memleketim­de itibar görmüyorum ama, başka yerlerde itibarım çok yüksektir." Aslında bu ifadelerden, Hz.İsa'nın kendi peygamberliğini itiraf ettiğini anlayabiliriz. İncil­lerde birçok konuda görülen çelişkilerden biri de peygamberlik konusunda görülen bu çelişkidir.

Hristiyanlıkta açık ve net bir peygamberlik anlayışı yoktur. Hristiyanlar Yahudilerin kutsal kitabı Tanahı, Eski Ahid adı altında kabul ettiklerinden bu olaya bağlı olarak Yahudi peygamberlerine inanırlar ve Yahudilikteki günah­kâr, yalancı, hilebaz ve zinakâr peygamberlik anlayışını benimserler. Hristiyanlıkta, İslâmîyette olduğu gibi sıfatları  ve görevleri belli bir peygamber­lik anlayışı yoktur. İslâm i yetin aksine olarak Hristiyanlıkta peygamberliğin sınırları  çok muğlaktır. Kimin peygamber olduğu, kimlerin peygamber olmadığı pek bolü değildir. Bu dine göre Hz.İsa, ilâhlık mertebesinde olduğundan1 peygamber değil, peygamberden daha yüksektir. Öyle ise Hristiyanlığın pey­gamberi veya peygamberleri kimlerdir? Yeni Ahidin beşinci kitabının adı,

60) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 4 ;44

61) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 13 :57-58

113

"Resullerin İşleri"dir. Bu resuller, Hz.İsa'nın Havarileridirler. Hristiyanlar Havarilere "Resul”, yani peygamber demektedirler, Hristiyanlıkta Havarilerin yanısıra, Hz. İsa'nın diğer öğrencileri de peygamber sayılırlar. Havarilerle beraber bu Havarilerin yetiştirdikleri öğrencileri de peygamber sayılıyorlar. İncil yazarları vahiy alarak İncillerini yazdıkları için bunlar da peygamber kabul ediliyorlar. Aynca Hristiyan inancına göre kadınlardan da peygamber olabilir(62).

îslâma göre Hz.İsa, Meryem oğlu Mesih İsa'dır, o, bir peygamberdir, Allah'tan vahiy almış ve ona İncil nazil olmuştur. Hz.İsa dünyada iken bu İncil tamamlanmıştır. İslâmî inanca göre Hristiyanlığm Hz. İsa'dan başka peygambe­ri, bir tek İncilden başka kitabı yoktur. Ancak Kur'an-ı Kerimin Hz.Muham- med'e nazil olması ile beraber bu İncil nesholunmuştur.

Daha önce belirttiğimiz üzere Hristiyan inancına göre, Hz.lsa'ya vahyedilen bir İncil yoktur, belki de Hz.İsa'nm vahyetmiş olduğu, onun vahyetmesi ile İncil yazarlarının telif ettikleri dört tane İncil vardır. Hristiyanlıkta Hz.İsa ilâh mertebesindedir, ilâhın kitaba ihtiyacı olmadığından, onun da böyle bir kitaba ihtiyacı olmamıştır. İncil yazarları vahiy aları  kimseler olarak peygamberdirler, rab İsa'dan aldıkları vahiyleri İncil adı altında telif etmişlerdir. Dört ayrı yazarın yazdıkları şeyler aslında aynıdır, aralarındaki farklılıklar önemsizdir, dolayısı ile ma’na bütünlüğü bakımından değerlendiri­lince İncil birdir.

Hristiyanlar bu şekilde inanmakla beraber işin doğrusu acaba onlann inandığı gibi midir? İncil tek mi yoksa birden fazla mı? Sahih sayıları  İncillerin yanısıra başka İnciller de var mı? Bu konuyu detaylı bir şekilde ele alacağız.

62) Kitab ı Mukaddes, Resullerin İşleri. 21 ;9 ; Luka. 2: 36

114

.iL-LJILİLLÜnii..

B- İNCİL VEYA İNCİLLER

1 - İNCİLLERİN TEKLİĞİ VEYA ÇOKLUĞU MESELESİ :

Hristiyanlara göre, gerçekte Hz.İsa'nın hayatını ve öğretilerini ihtiva eden tek bir İncilin, farklı yazarlar tarafından kaleme alınan ve esasta birbirine benzeyen dört ayn nüshası vardır. Bunlar; Matta,Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir. İncelemiş olduğumuz İngilizce, Fransızca, Arapça, ve Türkçe olarak basılmış Kitab-ı Mukaddeslerin, Yeni Ahid bölümlerinde yer aları  İncillerin başlarında, yukarıdaki görüşü teyid eder şekilde " İncil, Matta’ya.Göre", İncil, Markos'a göre"şeklinde başlıklar yer almaktadır. Acaba gerçek böyle midir? Esasta tek olan   bir İncilin sadece dört ayn yazması mı vardır? Daha önce sorduğumuz gibi gene soruyoruz. Acaba bu dört ayn yazar tarafından kaleme alman İncil nüshaları  arasındaki farklılıklar önemsiz midir?(l) M.S. ikinci yüzyıldan itibaren, Hristiyanlann ellerinde bu dört yazara ait olan   dört İncilin dışında başka yazarlara ait çok sayıda İncilin var olduğunu, İnciller arasında büyük farklılıklar bulunduğunu, Origen’in Celcus'a verdiği cevaptan anlamakta­yız^). 1

Hristiyanlann iddialannın aksine, Hristiyan dünyasında ikinci asırdan beri görülen bu çok sayıda İnciller üzerinde, onların sahihlikleri veya sahtelikleri üzerinde birçok münakaşaların yapıldığını tesbit ediyoruz. Hristiyanlar, bu İncillere "apokrif İnciller" yani sahte İnciller adını vermişlerdir. Hıristiyanlarca sahih kabul edilen bu dört İncilden özellikle üç sinoptik İncil ile

1) Denis Clark,Siretul-Mesih ve Tealîmuh, s.15

2) Macleod Yearsley, The Story of the Bible, p.105

115

Yuhanna İncili arasında metin ve muhteva bakımından büyük farklılıklar vardır. Bu konuya ilerde daha geniş olarak temas edeceğiz.

Otantik kabul edilen dört. İncilin dışında kaları  ve apokrif olarak nitelenen diğer İncilleri ele almadan Önce, tekrar ilk İncil konusuna temas etmek gerekiyor. Hristiyan kaynakları  tetkik ettiğimiz zaman, bugün elde mevcut olan   Matta İncilinden önce yine aynı Matta tarafından yazılmış başka bir Matta İncilinin var olduğunu tesbit etmekteyiz. Matta’nın bu İnciline sözler ma’nasına gelen "Logİa" ismi verilmişti. Rivayete göre Matta, Logiayı bizzat Hz.İsa'nın vaazlarında ondan duyduğu sözlerden derlemişti(3). Zaman zaman kilise tarafından çıkarıları  apokrif kitaplar listesinde Matta İncili de yer almıştır(4). William Ramscy'c göre Logia, Hz.İsa’nın çarmıha gerilmesinden önce yazılmış olmalıdır(5). Çünkü bu kitapta çarmıh olayı anlatılmamaktadır. Bundan, onun Matta tarafından, Hz.İsa daha dünyada iken yazıldığı anlaşılıyor. E. Kellct’e göre Matta, Loigayı Hz.İsa dünyadan ayrıldıktan sonra yazmıştır(6). Ona göre, Hz.İsa’nın dünyadan ayrılmasından sonra, ilk müminler nesli yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlayınca, Matta böyle bir kitap yazma ihtiyacını hissetmiş­tir.

Batılı kaynakların belirttiğine göre, ayrıca Hz.İsa'nın sözlerini ihtiva eden, ancak Logiadan biraz daha geniş ikinci bir metin daha vardı ki, buna batılılar, Almanca kaynak ma’nasına gelen "Quelle" kelimesinden kısaltarak kısaca "Q" metni ismini vermişlerdir. Bu metnin de Logia gibi orjinal nüshası kaybolmuştur. Harnack elde mevcut bazı yazmalara dayanarak bu metni yeniden inşa etmeye çalışmıştır(7). Q metni de Dört İncilden önce ortaya çıkmıştır. Bu iki metinden ayn olarak Markos’a ait üçüncü bir metnin daha var olduğu haber verilmektedir ki bu İncil, bugün elde mevcut olan   Markos İncili değildir. Markos devamlı olarak Petrus ile birlikte dolaşmış, bu sırada ondan

3) G.P.Fisher, Essâys on The Supematural Origins of Christianity, p. 15 6

4) Arthur C.Headlam, The Life and Teaching of the Jesus the Christ, London,1924, p.15 »

5) Â.C.Headlam,a.g.e.,s. 18

6) E.E. Kellet, A Short History of Religİons, Baltimore,1962,p.l69

7) E.E. Kenct,a.g.e., s.169

116

......        ,„*,*LULL4l.|JUi.   .       ...L.İ--.-  - —

/

işittiklerini düzensiz bir şekilde yazmış ve böylece, bu ilk Markos İncili ortaya çıkmıştır(8)., Batılı İncil araştırmacıları, Matta'nın Logiasının mı, yoksa Markos'un ilk İncilinin mi önce yazıldığı konusunda kesin bir karara varama­mışlardır. Wellhausen'e göre Markos'un Ön İcili, Matta'dan önce yazılmıştır(9). Bu üç metnin dışında, daha dört İncil kaleme alınmadan önce yazılmış bazı İnciller daha vardı-'ki, bunlar ilk müminler tarafından yazılmışlardı. Ancak bunlann akibeti, yukarda bahsedilen üç metnin akibetine uğramış ve bunlar da yok olmuşlardır(10).

Şimdi sormak gerekir: Logia, Q metni, Markos'un ilk İncili ve diğer kayboları  İnciller, bugün Yeni Ahidin içinde yer aları  dört İncilden farklı değil miydiler? Markos, Petrus'un mütercimi .olarak onun vaazlarını Yunancaya çeviren kişi olduğuna göre, bu ilk Markos İncilinin gerçek yazan Markos mu, yoksa Petrus mu? Apokrif kitaplar listesinde Petrus’un İncili de yer aldığına göre(l 1), acaba bu İncil Markos'a atfedilen İncil olabilir mİ? Yine acaba Petrus vaaz ederken, Matta'nın Logİasından istifade ediyor muydu? Logia ile Markos'a nisbet edilen bu İncil arasında tam uyum var mıydı? Aynca Q metni nedir? Bu metin neleri ihtiva ediyordu? Bazı araştırmacılar, Q metninin, Havarilerin hatıralannda yer alan, onlardan İtibaren ağızdan ağıza intikal eden ve Hz.İsa'nm söz ve mesellerini kapsayan konuşmalannın, notlar şeklinde yazılması sonucu oluşmuş bir kolleksiyonun, kitap şeklinde düzenlenmiş halinden ibaret olduğunu söylüyörlar(12). Yine bazı rivayetlere göre Matta ile Luka, İncillerini yazarken Q materyalinden faydalanmışlar, fakat Matta'nın istifade ettiği Q metni ile, Luka'nın istifade ettiği Q metni birbirinden farklı imiş. Neden Q metninin iki farklı nüshası olsun? Bazıları bunu, ayn ayn kişilerin farklı

8) W.K.Lowther Clarke, Concise Bible Commentary, p. 693; Rayrhond C.Knox, Knowing the Bible, New York, 1927, p.177

9) A. C. Headlam, a.g.e., s.18

10) E. E. Kellct, a.g.e.,s.l71

11) G .P.Fİsher, a.g.e., s. 194

12) E. E. Kellet, a.g.c.,s.l69

117

..J-UJİLİlLLiU,!—

şekillerde bu Q metnini Yunancaya tercüme etmiş olmasına bağlıyor. Dolayısı ile Matta ayn bir Q tercümesinden, Luka da ayn bir Q tercümesinden fayda­lanmışlardır^).

Görüldüğü üzere, Yeni Ahidde yer aları  dört İncilin dışında , onlardan önce ortaya çıkmış başka İnciller mevcuttur. Bunlann varlığını bizzat Hristiyan kaynakları  teyid etmektedir. Bu konuda en açık delili Luka İnçilinda bulmaktayız. Bu İnciller konusunda Luka şunları söylemektedir : "Aramızda vaki olmuş şeylerin hikayetini, başlangıcından gözleri İle görenlerin ve kelâmın hizmetçisi olanların bizlere naklettiklerine göre tertip etmeğe çok kimseler giriştiklerinden, ben de baştan beri hepsini dikkatle araştırıp tahkik ederek ey faziletli Teofılos ! olduğu gibi sırası ile sana yazmayı münasip gördüm"(14). Bu ifadeye göre pekçok kişi, Hz.İsa hakkında gördüklerini, duyduklarını tertip etmişler kitap halinde yazmışlardır, yani İncil yazmışlardır. Bu kitapları tertip edenler, İki üç kişiden ibaret değildir. Tabir aynen "pekçok kimseler" olduğuna göre, bunlann sayılannın üç dörtten çok fazla olması gerekiyor. Dört İncilden sadece iki tanesi (Matta ve Markos), Lukadan önce yazıldığına göre bu "pekçok kimseler"den, öbür yazarlar kimlerdi? Hristiyanlar bu sorulara hiç cevap vermemeyi tercih etmektedirler. Luka’nın ikran ile ortaya bir gerçek çıkıyor. Luka'dan önce Matta ve Markos’un dışında başka İncil yazarları mutlaka vardı.

Dört İncil yazılmadan önce, var olduğunu tesbit ettiğimiz bu İnciller arasında, acaba Kur'an-ı Kerimin varlığından bahsettiği Hz.İsa'ya nazil olan   İncil var mıydı? îbn Hazm'a göre, başlangıçta böyle bir İncil mevcut iken, birinci ve ikinci asırlarda Hristiyanlara yapıları  zulüm ve baskılar yüzünden, bu tam olarak açığa çıkamamış ve bu İncilin yazılması ve muhafaza edilmesi imkânsız hale geldiğinden, bir süre sonra ortadan kaybolmuştur. Bu İncilin büyük kısmı kaybolmuş, ondan sadece bazı kısımlar Hristiyanlann ellerinde kalabilmişti^ 15). İlk üç asır içinde Hristiyanlara yapıları  şiddetli baskılar,

13) <' Ernesl R. Trattncr, Unravellinğ the Book of Books, p.292

^4) Kitab-ıMukaddes, Luka, 1 :l-34'^

> .'.fi

15) Ebu Muhammed Ali b. Ahmetfb. Haztn ez-Zahirî, el-Fasl fi'l-Milel ve'1-Ehva' ve'n-

’ Nihal,C.II, Kahirç, ?, s. 4 " '*

118

      .^LULimiLiJ.      U1I._...Lİ .. ■; 

İncillerin yazılmasına fırsat vermemiştir. Bu baskı döneminde İncilden veya ' diğer kutsal metinlerden her hangi bir şeyi yazdığı tesbit edilenlere, idare tarafından büyük cezalar veriliyordu. O dönemde İncil yazanların ve bu kitabı elinde bulunduranların ağır işkencelere maruz kalmaları, İncilin yazılmasını oldukça güçleştiriyordu. Aynca hükümet kuvvetleri tarafından yapıları  aramalarda evinde, işyerinde veya kendi üzerinde bu yazmalardan her hangi birşey bulunduranlar şiddetli takibata uğradıkları  gibi, bulunan bütün yazmalar anında imha ediliyordu. Bu yüzyıllar, adeta İncil nüshalannın arandığı ve bulunduğu takdirde hemen imha edildiği bir dönem idi. Bu durumda İncili muhafaza etmek için, Hristiyanlann bu kitabı ezberlemekten başka çareleri kalmıyordu. Fakat onların üzerindeki hükümet baskısı, İncili kolayca ezberlemelerine de imkân tanımıyordu. Aynca Hz. İsa'nın tebliğ süresinin çok kısa oluşu, Havarilerin ve diğer talebelerin İncili ondan dinleyerek ezberlemele­rine fırsat vermemişti. İncili, Havarilerin tam olarak ezberleyebildiklerini kabul etsek bile, onun Havarilerden sonra gelen nesillere tam olararak intikali bir eğitim işini gerektiriyordu. O dönemde mevcut baskı yüzünden bunu gerçekleş- , tirmek kolay olmadı. Bütün bu menfi şart ve vaziyetlerin üstüne bir de,

Pavlos'un faaliyetleri eklenince işler iyice karıştı. Hz.İsa'dan birkaç yıl sonra Pavlos ortaya çıkarak etrafa mektuplar yazmaya başladı. Onun yazdığı bu mçktuplann büyük bir kısmı, taraftarları tarafından kutsal metinler olarak değerlendirilmeye başlandı. Pavlos'un bu mektupları ile, Hz.İsa'nın ilâhlığı ve teslis inancı Hristiyan dünyasına yayılınca ortalık daha da karıştı. Hz.İsa'ya vahyolunan İncilin kaybolmasında, ona tabi olduklarını iddia eden, ama aslında Yahudi doktrinine sıkı sıkya bağlı kalmaya çalışan bazı Yahudi asıllı Hristiyanlann büyük rolü olmuştur. İ

Hristiyanlann bir kısmı İncili unutmuşlar, bir kısmı onu değiştirmişler, diğer bir kısmı ise onuahi bazı şeyleri gizlemişlerdir, Onlann , değiştirdikleri, gizledikleri ve tahrif ettikleri kısımların üzerinden zaman geçtikçe esas İncil yok olmaya yüz tutmuştur. Bu görüş, Kur'an-ı Kerim;n görüşüdür(16). İşte bu gizleme, tahrif etme ve değiştirme dolayısıyladır ki, Hz. İsa'ya nazn uları  incilin İlâhî vahiy olma özelliği kaybolmuştur. Zamanla kayboları  bu kitabın yerine, Hz.İsa'nın hayatını, vaaz ve nasihatlerini anlatan kitaplar ortaya çıkmıştır, İlk

16) Kur'an-ıKcrim, Maide : 14-15

119

zamanlarda bunlar hiçbir denetime tabi tutulmamışlardır. Bunların içinde gerçekten Hz. İsa’ya ait bazı pasajlar olmakla beraber, onların yanîsıra bir çok efsane ve hurafe, bu kitapların içine girmiş ve günümüzde mevcut olan   muhar- ref İnciller ortaya çıkmıştır( 17).

2 - KONSİLLER VE YENİ AHİDİN KANONİZASYONU :

Kur'an-ı Kerimin bahsettiği İncilin tahrifi ve çok sayıda İncillerin ortaya çıkmasına, İbn Hazm’in dediği gibi sadece o devirde mevcut olan   baskı ve zulüm sebep olmamıştır. Hristiyan mezhepleri arasında meydana gelen ihtilafların da, bu İncillerin ortaya çıkmasında büyük payı vardır. Başlangıçta • var olan   baskı ve zulüm, zorunlu olarak gizlenmeyi gerekli kılmıştır. Gizlilik, Hristiyan inancına dışardan pekçok fikrin girmesine sebep olmuştur(18). Özellikle şeriatın açıklanmasına yönelik konularda gizli, gözden uzak, merkezî bir kontrol sistemi olmaksızın, adeta sis bulutlarının altında meçhul bir ortamda bir takım şeyler ortaya çıkmıştır. Gizlilik bir karanlık içinde, karanlıktan çıkan şey büyük bir gizlilik içinde, vuku* bulduğu söylenen akıl almaz şeyler, bu rivayet edilen şeylerin hepsi sadece zannedilmiş şeyler. İşte böyle bir durumda İncillerin içine, aslında vaki olmamış şeyleri sokmaya hiçbir engel yoktu, çünkü kimse, kimsenin ne yaptığının ve ne söylediğinin farkında bile değildi. Hristayanların kutsal kitaplarının düzenlenmesi sırasında bu şekilde koyu bir şüphe karanlığı ortaya çıkınca, haliyle senet, yani güvenilirlik yok olmuştur. İnciller, esrarengiz karanlıkların derinliklerinde yazılmışlardır. Böyle olunca bunlara dışardan birtakım fikirlerin girmesi elbette kaçınılmaz olmnşmr. Dışardan giren fikirler, uzun, süre merkezî bir ntoHtc Kanalı ile kontrol edilemeyince ortaya çok değişik inanç -ve fikirler çıkmış ve böylece bir takım mezhepler doğmuştur. Ba^ıin getirdiği, gizlilik, bir takım farklı fikir ve görüşleri çıkarmakla beraber, bu farklılıklar uzun süre su yüzüne çıkamamış, her farklı fikir kendi alanında gelişerek şekillenmiş olmakla

17) Mühammal Şelebî Şitivî, el-incil Dirase ve Tahlil, s. 15

18) ' Muhammed Ebu Zehra, Muhadarat fi'n-Nasraniyye, s.32 '

120

. beraber, her fikrin ayn ayn muhitlerde ortaya çıkması ve üzerlerinde bulunan gizlilik bulutları sebebi ile bunlar, birbirleri ile çatışmadan uzun süre varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak, Hristiyanhğm üzerindeki baskılar hafifle­yip sis bulutları  dağılmaya başlayınca iş değişmiş ve Hristiyan cemaatler gizlendikleri yerlerden çıkarak birbirleri ile diyaloga başlamışlardır. İşte bu diyalogun başlaması ile birlikte gerçekler su yüzüne çıkmaya, başlamış, adeta her Hristiyan cemaatinin, diğer Hristiyan cemaatlerden çok farklı ve değişik bir inanç ve fikre salıip olduğu görülmüştür.. Denilebilir ki, Roma’dan Ermenistan'a, . Anadolu'dan Habeşistan'a kadar olan   geniş bîr arazi içinde ortaya çıkan pekçok. Hristiyan cemaatinden, inanç esasları tanı olarak birbirine uyan iki cemaat dahi' bulmak imkânsızdı.

Hristiyan din kardeşliği tutkusu ile, cemaatler birbirleri ile irtibat kurmaya başlayınca, her cemaat kendi Hıristiyanlık anlayışının diğerlerinden farlı olduğunu görmüş ye dolayısı ile (diğer cemaatlere şüphe ile bakmaya başlamıştır. Diyalog sıklaştıkça farklı noktaların münakaşaları  artmış, ihtilaflar düşmanlığa dönüşmeye bağlamıştır. Bazı devlet adamlarının, artan Hristiyan nüfusun potansiyelinden faydalanmak amacı ile Hriştiyanlara yaklaşmaları, bu dine birtakım imtiyazlar kazanma fırsatı vermiştir. Bazı devlet adamları, Hristiyanlığı devletlerinin resmî dini haline getirmişler, bunu yaparken, esas gayeleri, çoğunluk haline gelen Hristiyanları  kendi saflarına katıp onlann gücünden istifade etmek, ülke toprakları üzerinde bir inanç birliğine gitmekti. Ancak kısa bir süre sonra bunlar, umduklarının aksini buldular. Onların arzuladıktan birlik ve beraberlik, Hristiyanlardan çok uzaktı. Üstelik Hristiyan cemaatleri arasındaki kavga ve çekişmeler azalacağına, gitgide artıyordu. Durumu gören devlet adamları, ülkelerindeki birlik ve güvenliği tehdit eden bu durumu Önlemek üzere tedbirler almaya başlamışlar ve Hristiyan din adamlarını bir araya getirerek aralanndaki ihtilafları gidermelerini onlardan istemişler, bunun için konsiller toplamışlardır.

Hıristiyanlıkta ortaya çıkan ihtilafları gidermek üzere toplanan en önemli konsillerden biri, M.S.325 yılında toplanan İznik konsilidir. Konsil, İmparator'

121

Kostantin tarafından toplanmıştır(19). İmparator Kostantin, Hristiyanlığa sempati beslemekle beraber henüz o sırada Hristiyan bile değildi. İmparator­lukta yaşayan büyük bir çoğunluğun Hristiyanlığı benimsediğini gören bu imparator, Hristiyanlar arasında meydana gelen ihtilafların imparatorluğu için tehlikeli bir hal almaya başlaması üzerine, yönetimi altında bulunan topraklardaki patrik ve piskopostan İznik'e davet etti. Amacı, yönettiği topraklar üzerinde yaşayan Hristiyanları  bir görüş çerçevesinde birleştirip, onlardan birleşik bir güç olarak daha çok istifade etmekti. Kostantin'in bu davetine 2048 patrik ve piskopos uyarak konsile katıldı. Kostantin'in de hazır bulunduğu ilk toplantıda, Hristiyan inancının temel esasları  hakkında öylesine değişik görüşler ortaya atıldı ki, bunu işiten Kostantin, hayretler içinde kaldı ve fevkelade şaşırdı. Hemen hemen her konuda farklı görüşler olmakla beraber, özellikle Hz.İsa'mn tabiatı konusunda birbirinden çok değişik görüşler ortaya çıktı. Bu konsilde Hz.İsa'nın tabiatım münakaşa eden Hrstiyan din adamları, onda İlâhî tabiatın mı, beşeri ve İnsanî tabiatın mı, yoksa her ikisinin mi birlikte mevcut olduğu konusunda bir türlü ittifak sağlayamadılar. Bu konsilde Hz.İsa ve annesi Meryem hakkında başlıca şu görüşler ortaya çıkmıştı:

1- Hz. İsa ve annesi Meryem, Allaht’tan başka iki ayn ilâhtırlar. Bu görüşü benimseyenlere "Meryemîler" adı verildi.

2- Hz.İsa, Allah'ın bir şûlesi, bir alevi menzilesindedir. Yani ateşin alevi ne ise, Allah için Hz.İsa odur. Allah ateş, Hz.İsa ise Allah'ın alevi gibidir.

3- Hz İsa, Meryemden doğmuştur ama, onun kamında dokuz ay kalmamıştır. O, Meryem'in rahminden suyun oluktan akışı gibi süratle geçmiştir. Bu görüş sahiplerine göre kelime, Meryem'in kulağından girmiş ve aynı saatte.çocuk olarak rahminden çıkmıştır.

4- Hz.İsa; Allah'tan halkedilmiş bir insandır, cevheri bakımından bizden biri gibidir. Oğul olarak onun başlangıcı Meryem'dendir. Allah onu, İnsanî cevheri içinde kurtarıcı olmak üzere seçmiş, İlâhî nimetlere sahip kılmış, muhabbet , sevgi ve arzu ile ona hulûl etmiş ve onun bedenine girmiştir.Bu

19) Roland H. Baİngton.The Penguin History of Christianity, V.I, England,1967, p.25 ;

Gcoffrey Barraclough, The Medieval Papacy, London, 1968, p.10

122

hulûl ediş sebebi ile, ona "Allah'ın Oğlu" denmiştir. Allah, bir cevher ve bir unsurdur, ancak O'nun üç ismi vardır. Bu görüşü savunanların başında Antakya patriği vardı.

5- Salih ilâh, salih olmayan ilâh ve bu ikisinin arasında adil olan   ilâh olmak üzere üç ayn ilâh vardır. Bu görüş sahipleri muhtemelen Zerdüştlükten etkilenmiş olmalıdırlar

6- Hz. İsa, Allah'ın oğlu olarak yaratıcı ilâhtır. Bu görüşü ileri sürenler Pavlosçulardı.

Bu kadar değişik ve farklı görüşün ortaya çıkmasına çok şaşıran Kostantin, toplantıya katılanlardan bir noktada ittifak etmelerini istedi. Hatta oıüan kapalı bir yerde toplayarak, belirli bir süre sonunda aynı noktalarda ittifak etmiş olarak kararlarını kendisine bildirmelerini onlardan istedi. Süre bittiği halde çoğunluk bir noktada ittifak edememişti. Bunun üzerine 2048 kişiden sadece 318 kişinin üzerinde ittifak edebildikleri, yukarda altıncı maddede belirtilen Pavlosçu görüş, Kostantin tarafından konsil karan olarak resmen açıklandı ve resmî devlet görüşü olarak iları  edildi(20).

Hristiyan tarihçi îbn Batrik'in, eserinde geniş olarak anlattığı bu konsilde,-şüphesiz bütün farklı görüş sahiplerinin ellerinde kendi görüşlerini destekleyecek İncilleri vardı. Kostantin, 2048 kişiden sadece 318 kişinin katıldığı Pavlosçu görüşü konsil karan olarak iları  etmek sureti ile, azınlığın çoğunluk üzerinde tahakküm etmesine yardım etmiştir. Aslında Kostantin, o sırada henüz resmen Hristiyanlığı bile kabul etmemiştir ve putperest inancını benimsemektedir. Bazı.araştırmacılar, Kostantin'in, azınlık tarafından benimse­nen Pavlosçu görüşü hemen benimseyip konsil karan olarak açıklamasına, hâlâ kendisinin o sırada putperest olmasını sebep olarak gösteriyorlar. Gerçekten Pavlosçu görüş ile, Putperstliğin ilâh kavranıları  birbirlerine oldukça yakın­dırıl).

20) Said b. cl-Batrik, et-Tarihul-Mecmu' ale't-Tahkik ve't-Tasdik, C.I, Beyrut,1905, s. 126

21) M. Ş. $itivî,a.g.e., s.23

123

İznik komilinde olduğu gibi, Hristiyanlarca toplanan bütün konsillerde her cemaatin elinde kendi davasını destekleyen İncilleri vardı. İznik konsilinin toplandığı sırada Hristi yanların elinde sadece dört İncil yoktu, yüzü aşkın İncil vardı. Pavlosçu görüşün başarısı ile kapanan İznik komilinden sonra, bu görüşü destekleyen dört İncil bırakılarak, diğer bütün İnciller ve Rİsaleleler yasaklan­mış ve sahte sayılmışlardır(22).

Aslında İznik konsili,Yeni Ahidin kanonizaşyonu ile ilgili olarak toplanmış bir korisil olmamakla beraber, bu komilde çeşitli görüş sahiplerinin görüşleri reddedilmekle, o görüş sahiplerinin ellerindeki İncillerin de reddedil­miş sayılması bakımından çok önemlidir. Daha sonraki konsillerde gerçekleşti­rilen karionizasyonun esas d ay adağı İznik konsili kararlarıdır. Bugün elde mevcut olan   Yeni Ahîdde yer aları  kitapların tam olarak tesbiti, M.S. 364 yılında Lodesya'da yapıları  konsilde gerçekleşmişti r(23).

Konu ile alakası olması bakımından burada şunu da belirtmek gerekir: Hristiyanlar arasında ilk kilise konseyinden itibaren hemen hemen her toplantıda sahih ve sahte kitaplar konusu daima gündeme gelmiştir. İlk kilise konseyinde, Yeni Ahidde yer aları  sahih kitapların sayısının yirmıyedi değil, yinnibir olduğu karara bağlanmıştı. Bunlar: Dört İncil, Luka'nın yazdığı Resullerin İşleri, Pavlos'un onüç risalesi, Petrus’un Birinci Mektubu, Yehuda’nm Mektubu ve Yuhanna'nın Birinci Mektubundan ibaret idiler. Bunların dışında kaları  Petrus’un II. Mektubu, Yuhanna'nın Vahyi, Yuhanna'nın II. ve III. Mektubu, Pavlos'un İbranilere Mektubu ve Yakubun Mektubu, ilk kilise konseyinde patrik ve piskoposlarca sahte sayılınışlardır(24). Hristiyan bilgini Escbious'a göre, 324 yılında kendisi sahih saydığı halde kilise tarafından sahih kabul edilmeyen bazı kitaplar vardı. Onun sahih saydığı fakat, o tarihlerde kilisenin apokrif saydığı kitaplar şunlardır: Yehuda’nm Mektubu, Yakub'un Mektubu, Petrus’un İL Mektubu, Yuhanna’nın II. ve III. Mektuplun, Pavlos'un

22) R. H. Baington, a.g.e.,s.2â

23) Mülcvalî Yusuf Şelebî, Edva' ale'l-Mesihiyye, s.93-95

24) M. Ş. Şiiivî, a.g.e,, s. 24

124

İşleri, Petrus’un Vahyij Bamaba’nm Mektubu, Azizlerin Öğretileri vb. ki- taplar(25).

Yeni Ahidde yer aları  kitaplar hakkında ileri sürülen bu görüşleri tarafsız bir şekilde değerlendirirsek nasıl bir sonuca ulaşırız? İlk kilise konseyinde verilen karara göre halen elde mevcut olan   yirmiyedi kitaplık Yeni Ahidin, tam altı kitabı sahte sayılıyormuş. Daha da önemlisi Esebious, birçok kitap ismi sayarak "Bunlar bana göre sahih ama, kilise bunları  sahte sayıyor" diyor. Esebious, Hiristiyanlık tarihinde çok önemli yere sahip olan   bir kişi, onun sahih saydığı bir eser, nasıl oluyor da diğerleri tarafından sahte addedilcbiliyor, bu karan verenler onun seviyesindeki mi? Yeni Ahidin altı kitabı hangi sebeblerden dolayı o zaman sahte iları  edildi? Sonra hangi gerekçelerle bunlar sahih kitaplar listesine dahil edildi? Bu konularda Hristiyan kaynaklarda tatmin edici hiçbir bilgi yoktur. Bü bize şunu göstermektedir: Kilise ve konsillerin bazı İncil ve Risaleleri sahih veya sahte sayması, sağlam esaslara dayanmamaktadır. Eğer bu kitaplar semavî olsalardı ve vahye dayansalardı, kilisenin bu kitaplarda tereddüde düşmemesi gerekirdi. Yine Önce şüpheli görülen bu kitaplardaki şüphelerin zail olması ve bunlann güvene mazhar olması, İlâhî bir emirle veya vahiy ve ilhamla değil, rahip ve patriklerin kararları  ile olduğuna göre, bu hâl onlarda şüpheyi daha da arttırıyor. Nasıl oluyor da bunlar daha önceleri sahte kabul edilirken, kendilerinde hiçbir değişiklik olmadığı halde birdenbire sahih olabiliyorlar? Bu kitaplarda başlangıçta şüphenin var oluşu, insanların kutsal kitapları tasdik etmeleri için gerekli olan   vahiy ve kudsiyyet sıfatlarını yoketmektedir(26). Aynca, bugün sahih kabul edilen bir kısım kitapların önceleri sahte ve şüpheli sayılmalan, fakat bir süre sonra sahih kitaplar listesine alınmaları, bugün hâlâ sahte sayılmakta ısrar edilen bazı kitapların, Hiristiyanlık târihinde çok önemli bir yere sahip olan   kimseler tarafından sahih sayılmalan, sahih ve sahte kitapların teşhirinde, kilisenin ve Hristiyan din adamlarının her zaman hata yapabileceklerini göstermez mi?

25) E. R. Trattner, a.g.e., s. 306

26) M. Ş. Şitivî, a.g.e., s. 24

125

Hristiyanhk üzerindeki baskıların kalkması sonunda ortaya çıkan Hristiyanlar arası ihtilaflar, İncillerin say ısım oldukça arttırmıştır. Bazı araştır­macılara göre bu İncillerin sayısı yüzü geçmektedir. Ortaya çıkan bu çok sayıda İncil arasında muhtemelen esas İncil kaybolmuştur.

Hristiyanlıktaki ihtilafların hangi seviyede cereyan ettiğini, düşmanlıkla­rın hangi boyutlara ulaştığını göstermesi bakımından, Hristiyan tarihçi İbn Batrik'in, İskenderiyeli Aryos hakkında söylediklerini nakletmek sanırım yeterli bîr fikir verir. ■ İbn Batrik şunları söylüyor: "İskenderiye’de Aryos isimli bir kafir vardı. O, ’ baba tek başına Allah’tır, oğul mahluktur, yaratılmıştır, ilâh değildir. Çünkü oğul olmadan Önce baba vardı' demiştir, İskenderiye patriği bir öğrencisine, bizzat Hzjsa'nın Aryos'u lanetlediğini, dolayısı ile onun sözlerini kabul etmekten kaçınmaları gerektiğini söylemiş ve kendisinin (patrik) rüyasında .Hz.İsa'yı elbiseleri yırtık olarak. gördüğünü, elbiselerini kimin yırttığını ondan sorunca Hz.İsa’nın, elbiselerini Aryosun yırttığını, onu kiliseye almam alarmı kendisine tembih ettiğini ifade etmişti r(27). Bu beyandan anladığımıza göre İbn Batrik, Aryos'a fikirleri dolayısı ile açıkça kafir dediği gibi, İskenderiye patriği de rüyasında Hz.İsa ile konuşuyor, Hz.İsa rüyasında ona "Aryos, sapık fikirleri ile benim elbiselerimi yırttı, onu kiliseden atın" talimatını veriyor. Talimat rüyada veriliyor. Rüya esbabı ilim oluyor, rüyada görülene dayanılarak bir din adamı tekfir ediliyor. İbn Batrik’in, Aryos hakkın- daki bu ağır hücumu, ilk asırlarda Hristiyanlıktaki İhtilafların hangi seviyede cereyan ettiğini göstermesi bakımından çok önemli bir göstergedir. 1

Konunun tekrar başına dönerek "Hz.İsa’ya nazil olan   esas İncil nerede?" diye tekrar sorarsak bu soruya bir Hristiyan araştırmacının eserinde şöyle bir cevap buluruz: "Hristiyanlığın başlangıcında, kendisine asıl İncil denilebilecek kısa bir İncil vardı. Bu İncil, büyük bir ihtimalle Hz.İsa'nın sözlerini kulakları ile duyamiyan ve onu yakından göremiyen müridler için yazılmıştı. Bu İncil kalp menzilesinde idi, ancak onda Hristiyanhk bir tertip ve düzen içinde değildi". Bu müellifin beyanına göre esas bir İncil vardı, bu sonradan kayboldu. Gerek İncillerde ve gerekse Yeni Ahidin diğer bazı kitaplarında yer aları  İncil

27) İbn Batrik, a.g.e.,C.1, s.l 16-117

126

    a.l..JlliiLL.LU     i            

tabiri ile kastedilen İncil, bu İncil olmalıdır, Luka İncilinde "Onlar da çıkıp İncili vaaz ederek ve her yerde şifa vererek köyden köye geçiyorlardı."(28) ifadesinde ve Pavlos'un Romalılara Mektubunda "Ben Yaruşalim’den başlayıp ÎHirya’ya kadar dolaşarak Mesih'in İncilini tamamen vaaz ettim"(29) cümlesin­de geçen "vaaz edilen İncil" ile, bu İncil kastedilmiş olmalıdır(30).

3 »KİLİSE TARAFINDAN SAHTE (APOKRİF) SAYILARI  İNCİLLER :

Bütün bu açıklamalardan sonra, "Esas İncil tek miydi?” sorusuna cevap vermek oldukça kolaylaşır. İncillerin sayılarının artmasından sonra, Yeni Ahidin kanonizasyonu neticesinde çok sayıda İndiden sadece dört tanesi seçilmiş, diğerlen sahte addedilerek atılmıştı.. Kanonizasyon esnasında kaç İncil vardı? Sahte sayıları  bu İnciller hangileridir? Tam olarak bunlann sayıları  kaçtır, muhtevaları  nedir? Bu konuda kaynaklann araştırılması sonucu bazı bilgiler elde etmek mümkündür. Bîrunî, el-Asaru'l-Bakiye isimli eserinde, diğer Hristiyan mezheplerinin ellerinde bulunan İncillerden l'arklı üç İncilin varlığını haber vermektedir. Bunlar, Merkîlerin (Marcİonculann) İncili, Deysanîlerin İncili ve Maniheistlerin İncilidir(31). Hristiyan kaynaklarda isimleri geçen şu sahte İncillere tesadüf ediyoruz: Tomas İncili, Yahudilçrin İncili, Marcion'un İncili, Gerçek İncil, Petrus'un İncili, Mısırlıların İncİli(32), Logia veya İsa'nın Sözleri, Nasıralılann İncili, Havarilerin İncili, Matthias'ın İncili, Nikomedi-

28) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 9:6

29) Kitab-ı Mukaddes, Romalılara Mektup, 15:19

30) M.Y.Şelebî, a.g.e.,s. 53

31) Ebu'r-Rcyhan Muhammed b. Ahmcd el-Harezmî el-Bîrûnî, el-Asaru'I-Bakiye ani'I- Kurûnî-l-Haliye, L<5ipzig,1923, s.23

32) G. P. Fishcr, a.g.e.,s.l94

127

.. —      ’ l— ; — HH-j-.   L_..ı... L. — 

yos’un İncüi, Küçüklerin İncili(33), Arapça İncil, Ermenice İncil(34), Yetmişler İncili, Hatıra İncili, Bamaba İncili vb. İnciller(35).

4 - BARNABA İNCİLİ:

Kilise tarafından apokrif sayıları  İnciller içinde en önemli olanlardan biri şüphesiz Bamaba İncilidir. Asıl adı Yusuf olan   Bamaba, Hz. İsa’nın öğrencilerinden olup, Pavlos'un Hristiyan cemaatine kabul edilmesinde büyük rol oynamış bir kimsedir. O, bütün hayatını, Hristiyanlığı yayma uğrunda geçirmiştir. Bamaba, Markos'un hocası, Pavlos'un önderi bir kişi olduğu halde, kilise ona nisbet edilen İncili reddetmektedir. Kilisenin iddiasına göre Barnaba İncili, XIV. asırda Hristiyanlıktan İslâmiyete geçen bir kimse tarafından, kendisinin İslâmiyete geçişinde kendisini haklı göstermek için yazılmıştır ve bu İncil apokrif İnciller arasında yer almaktadır (36). Halbuki V. asnn sonlarında M.S.492 yılında tahta çıkan papanın, okunması yasak olan   kitaplarla ilgili olarak çıkardığı emirnamesinde yasak kitaplar arasında Bamaba İncilinin de adı geçmekteydi(37). Bu durum, Bamaba İncilinin, XIV. yüzyılda yazılmış olması ihtimalini ortadan kaldınnaktadır. Kilisenin bu İncili reddetmesinin arkasındaki gerçek sebep, bu İncilde Hz. İsa’nın ilâhlığınm ve teslis inancının reddedilmesi, çarmıh olayının kabul edilmemesi, Hz.İsa'nın bir peygamber olduğunun açıkça zikredilmesi gibi, bugünkü resmî Hristiyan doktrinine aykırı şeylerin yer almasıdır.

Batılı Hristiyan araştırmacıların yaptıkları tesbitlere göre bu İncil, ilk olarak İslâmî bir muhitte değil, aksine batıda Hristiyan bir muhitte ortaya

33) M. Yearsley, a.g.c.,s.ll5

34) X. Jakob, a.g.e.,s.l50-151

35) M. Y. Şelcbî, a.g.e.;s.37

36) XJakob,a.g.e.,s. 153

37) M. Y. Şclebî, a.g.e.,s.62

128

çıkmıştır. Onun batıda ortaya çıkışını, XV veya XVI. yüzyıla dayandıranlar vardır. Latin rahip Framinyo, Hristiyan müellif Aryanos'un bir risalesini ele geçirerek inceleyince, bu risalede Pavlos'un mektuplarından ve Bamaba'nın İncilinden bahsedildiğini, Pavlos'un görüşlerinin çürütülerek Bamaba'nın görüşlerinin tasdik edildiğini görmüştür. Aryanos’un bu mektubunu iyice inceleyen Framinyo, Bamaba'nın İncilini bularak bu İncil üzerinde çalışmaya karar vermiştir. Adı geçen rahip, o dönemde (XV. asnn sonlan) papalık makamında oturan zatın yakınına sokularak onun güvenini sağlamayı başardıktan sonra, bu papa'nın kütüphanesine girmiş ve orada Bamaba'nın İncilini bulmuştur. Rahip Framinyo,. Bamaba İncili üzerinde bir süre çalıştıkdan sonra, hem İslâmiyeti kabul etmiş, hem de bu İncili Hristiyan dünyasına tanıtmak için çalışmıştır.

Bugün elde mevcut olan   en eski Bamaba İncili nüshası, 1709 yılında Prusya kralının sarayında danışman olarak çalışan Krimer’in elinde bulunmuş­tur. Bu nüsha İtalyanca yazılmıştır. Bir süre sonra Vİyana’daki krallık sarayına nakledilen bu nüsha, diğer nüshaların ana kaynağı kabul edilmektedir. Krimer’in bu nüshası, bir süre sonra meçhul bir kişi tarafından İtalyancadan, İspanyolcaya tercüme edilmiştir. İngiliz müsteşrik Sayel, bu kitabı İspanyolcadan İngilizceye çevirmiş(38), daha sonra bu eserin başta Arapça olmak üzere muhtelif dillere tercümesi yapıldığı gibi, İtalyancadan İngilizceye tercümesi de yapılmıştır(39).

Bamaba İncilinin M.S. V. asırda papalık tarafından yasaklanan kitaplar listesinde bulunmasının yanısıra, bu kitabın İslâmî bir muhitte değil, aksine mutaassıp Hristiyanlar arasında ortaya çıkması, kilisenin sahtelik suçlamasını menedsiz bırakmaktadır. Bu İncilin en eski nüshası, İtalyanca, yani Vatikan’ın ve papalığın konuştuğu dilde yazılı olarak bulunmuş, sonraları bu nüsha yine koyu Hristiyan bir muhitte İspanyolcaya çevrilmiş, daha sonra İngilizceye tercümesi yapılmış, yani herşey, Hristiyan dünyası içinde cereyan etmiş, olayın İslâm dünyası ile uzaktan yakından hiçbir, alakası olmamıştır. Kitabın, Hristiyanlığın koyu bir taassub içinde bulunduğu bir muhitte bulunmuş ve ter­cümelerinin yine bu muhitte yapılmış olmasına rağmen Hristiyan araştırmacılar,

38) St. Bamaba, încilü Bamaba,Çev.(lngilizceden, Arapçaya)Halil Bey Seade, Mısır, 1905

39) St. Bamaba, The Gospel öf Bamaba, Karachi, ?

129

Latin rahip Framİnyo’nun onu bulup inceledikten sonra İslâmiyet! kabul etmesine bakarak bu İncili, Framİnyo’nun yazdığına ve sahte olduğuna hükmetmişlerdir. Nedense Hristiyan ilim adamları, Framİnyo’nun savunmasını gözardı etmektedirler. Framinyo, Aryanos'un risalesinde bu İncilden bahsedildi­ğini söylüyor, İncili kendisinin yazmadığını, aksine Aryanos'un risalesini okuduktan sonra yaptığı araştırmada bizzat Roma'da papalık kütüphanesinde bulduğunu ifade ediyor. Ayrıca en eski nüsha elinde bulunan kişi, sıradan bir kişi değil, aksine Hristiyan bir devlet olan   Prusya krallığı sarayında danışman olarak çalışan bir Hristiyan rahiptir. O da kitabı saray kütüphanesinde buluyor. Bir müddet sonra bu kitap, diğer güçlü bir Hristiyan devlet olan   Avusturya krallığı kraliyet kütüphanesine naklediliyor. İşin daha da önemlisi, bu İncil, Endülüslü müslümanları  Ispanya'dan çıkarmakla övünen mutaassıp Hristiyanlar tarafından kendi dillerine çevrilmiştir. Yine Protestanlığın en yoğun olduğu İngiltere'de, İngilizceye tercümeleri yapılmıştır. Mademki bu kitap sahte idi, niçin bunlar yapıldı? Bu koyu Hristiyanlar, kendi inançlarını çürütmek için yazılmış olan   bu kitaba neden bu kadar önem verip onun üzerinde ciddî şekilde çalıştılar? Eğer bu Kitap, Müslümanlar tarafından uydurulmuş bir propaganda kitabı olsaydı, herhalde bu zahmetlere katlanmazlardı. Bamaba İncili, muhte­melen uzun yıllar gizli olarak elden ele dolaşmış ve iki dilde yazılı olarak XV. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Görüldüğü üzere Yeni Ahidin kanonizas yortundan sonra sayıları  dört olarak tesbit edilen İncillerin dışında, bir kısmı bu İncillerden önce yazılmış yüzden fazla İncil vardı(40). Kilisenin iddia, ettiği gibi bunlann hepsi sahte miydi? Dört İncilin yazarları kendi İncillerini yazarlarken, bu İncillerden faydalanmadılar mı? Bunlann, İncillerini kaleme alırken Logiadan, Q metnin­den ve Markos’un ilk İncilinden faydalandıklannı açıkça görmekteyiz. Bu durumda Dört İncilin yazarları, sahte sayıları  İncillerden istifade etmiş olmaktadırlar. Acaba bu sahte încellerden, dört İncile sahtelik bulaşmadı mı?

Araştırmamızın bundan sonraki kısmında, diğer İncilleri bir yana bırakarak, halen bütün Hristiyan dünyasınca benimsenen dört İncil üzerinde İncelememizi sürdüreceğiz.

40) Muhammed es-Saidî, Dirase fi'l-Enacilil-Erbaa, s. 33

130

C - DÖRT İNCİL :

M.S. IV. asniı ortalarında, daha önce ortaya çıkan yüzden fazla İncilin seçilerek dörde indirilmesi, esas itibarı ile Yahudi geleneğinin devamı mahiye­tindedir.

Nasıl kİ Tevrat için dört ayrı kaynak varsa, ona paralel olarak İnciller için de dört ayn yazar vücuda getirilmiştir. Yapıları  İlmî araştırmalar Tevratın, Yahvist, Elohist, Rahip ve Tesniye olmak üzere dört ayn kaynağının olduğunu ortaya koymuştur. Karşılaştırmalı olarak yapıları  araştırmalar, Tevratın bu kaynakları  ile, İncillerin yazarları  arasında çok dikkate değer benzerlikler bulmuşlardır. İncillerde anlatıları  Hz.İsa'nın hayat hikayesinin, bazı noktalarda Tevratta anlatıları  Hz.Musa’nın hayat hikayesine benzemesi tesadüf değildir. Tevratın dört kaynağı ile, İncillerin karşılaştı olması sonunda Markos'un Yah­vİst kaynağa, Luka’nın Elohist kaynağa, Matta'nın Tesniye kaynağına ve Yu- hanna'nın Rahip kaynağına benzerlik gösterdiği tesbit edilmiştir(l).

Yapıları  araştırmalar sonunda İncil yazmalannda birçok kanşıklıklann, yanlışlıkların ve farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır. Yahvist kaynağa çok benzeyen Markos İncilindeki rivayetler, gerçekte Hz. İsa'ya ait rivayetler olmaktan çok, asırlarca süren bir zaman zarfında bir araya getirilmiş efsane ve hikayelerin, Hz.lsa'ya adapte edilerek yazılması ile ortaya çıkmış rivayetler- dir(2). Hristiyanhktaki Havarilerin sayısının oniki olması da bir tesadüf değil, aksine Yahudi geleneğini yansıtan bir hadisedir. Yahudiliğe göre bazı rakamlar kutsaldır. Özellikle oniki rakamı çok kutsaldır. Çünkü Yahudi kavmini oluştu­ran Hz.Yakub'un oğullarının sayısı oniki dir. Hristi yanlıkta Havarilerin sayısının

1) E. R. Traltner, a.g.e., s. 281

2) E. R. Trattner, a.g.e.,s. 284 *

131

onıki olarak tcsbit edilmesi, Yahudilikteki oniki rakamı-nın kutsallığı gelene­ğinden ilham alınarak yapılmıştır(3).

Hristiyan ananesine göre İnciller, Hz. İsa zamanında yazılmamıştır. O, daha önce belirtildiği üzere, İslâmiyet ve Yahudilikte olduğu gibi vahiy alarak bir kitap ortaya koymamıştır. Çünkü onun ilâh olarak buna ihtiyacı yoktur. Hz. İsa'dan sonra İncilleri kaleme aları  yazarlar, vahiy kanalı ile bü İncilleri yazmışlardır. Onlar, İncilleri yazdıkları sırada ruhu’l-kudüs bedenlerine nüfuz etmiş, yazarken onları hata etmekten korumuştur. Dolayısı ile bu kitaplar eksiksiz ve kusursuzdur, kendilerinde bir yanlışlık ve noksanlık yoktur(4). Hristiyan ananesinin bu iddiasını bizzat Yuhanna İncili çürütmekte, İncillerde birtakım eksikliklerin olduğunu itiraf etmektedir, konuda Yuhanna şunları söylüyor: "İsa kendi şakirtleri önünde daha başka birçok alâmetler yaptı ki, bu kitapta yazılmamıştır."(5)," İsa'nın yaptığı daha başka çok şeyler vardır, eğer birer birer yazılmış olsalar, yazıları  kitaplar dünyaya bile sığmazdı sanırım."(6). Birinci pasajda geçen ifadeye göre, Hz. İsa’nın yaptığı "mucizelerden bir kısmını Yuhanna, İnciline almamıştır. Yani iddia edildiği gibi Yuhanna İncili tam değildir, onda bazı noksanlıklar vardır, bazı mucizeleri Yuhanna yazamamıştır. İkinci pasaja göre eksiklik sadece Yuhanna İncilinde değildir, aksine bütün İncillerde de eksiklikler vardır. Çünkü Hz. İsa öylesine çok şeyler yapmıştır ki, bunları yazmaya sayfalar, kitaplar ve ciltler yetmemektedir. Şayet Hz.İsa'nın mucizeleri tam olarak yazılmak istense imiş, ortaya çıkan kitaplar dünyaya sığmazmış. Aslında üç yıllık dönemde onun yaptıkları, düzenli bir şekilde yazılsa en kötü ihtimalle bir kaç ciltlik bir kitaba haydi haydi sığar, ama biz bu konuda Yuhanna’nın ifadesini doğru kabul etsek bile bundan, diğer İncillerin de Hz.İsa'nın hayatını ve mucizelerini yazma hususunda eksik kaldıklarını tesbit ederiz. Demek ki dört kitapla sınırlandırılmış olan   İnciller, Hz. İsa ile ilgili her şeyi tam olarak kendilerinde toplayamamışlardır, kendileierinde eksiklik ve

3) ■ Emest Renan, İsa'nın Hayatı,s,179

4) G. P. Fisher, a.g.e.,s. 10

5) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 20 :30

6) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 24:25

132

noksanlık vardır. Öyleyse, bunlar nasıl İlâhî ilhamla ruhu'l-kudüs'ün denetiminde hatasız ve noksansız yazılmış oluyorlar? Bu, anlaşılacak gibi değildir.

Daha önce temas ettiğimiz vahiy konusuna yeniden dönmek, İncillerin ve Yeni Ahidin diğer kitaplarının yazarlarının vahiy veya ilhama mazhar olup olmadıklarını daha detaylı bir şekilde incelemek icabediyor. Hz. İsa’nın, kendisine iman edenler arasından seçtiği üç grup vardır. Birinci grupta " Havari­ler" yer almaktadır. Bunlar en üst grupta olup sayıları  onikidir. İkinci grupta "Yetmişler" yer almakta olup, bunlar isimlerinden de anlaşılacağı gibi yetmiş kişidirler ve ehemmiyet bakımından ikinci sırada yer almaktadırlar. Üçüncü grupta "Yüzyirmiler" yer almaktadır ve bunlar, önem bakımından üçüncü sırada yer almaktadırlar. Görüldüğü gibi Havariler, Hz.İsa nezdinde en önemli İnsanlar olup, Hristiyanlıkta birinci derecede fazilet sahibi ve en üstün kimse­lerdir. Dolay ısı ile eğer vahiy ve ilham gelecekse, öncelikle Havarilere gelmesi gerekirdi. "Yeni Ahidin bütün kitapları  vahiy ürünü olarak eksiksiz ve hatasız olarak yazılmıştır." denilince ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. En azından iki İncilin yazarının Havari olmadığı, Yetmişlerden ve Yüzyirmilerden olmadığı bilindiğine göre, Hz.İsa’ya şu veya bu isimle öğrenci olmayan bazı kimselere de ilham gelmiştir. Yeni Ahidin diğer kitaplanndan bir kısmının yazarları  için de aynı şey variddir. Bunun yanısıra Havarilerden büyük bir kısmının adı, İncil veya diğer kitaplann yazan olarak geçmemektedir. Havarilere veya Hz.İsa'nın direkt olarak Öğrencileri olan   diğer kimselere vahiy gelmedi mi? Gelmişse bu ne biçim bir vahiydir? Niçin bu vahiyler diğer bir kısmında olduğu gibi kitap haline getirilmemiştir? Bunlar kitap haline getirilmeyince, daha sonraki nesiller bu vahiylerden mahrum bırakılmış olmuyorlar mı? Vahiy ve ilhama en yakın insanlar Havariler oldukları  halde, neden bunlardan bir kısmının kitabı yoktur? Yoksa bunlara vahiy gelmedi mi? Hz. İsa’ya fiilen şakirt olmayan birçok kişi (Bunların arasında Pavlos da v? “dır),ki tap yazdıklarına göre, bunlara mutlaka vahiy gelmiş olmalıdır. Havariler, Yetmişler ve Yüzyirmiler dururken, bunların büyük bir çoğunluğuna vahiy gelmemişken, Hz.İsa’ya fiilen şakirt olmayan bu kişilere nasıl vahiy gelebiliyor? Yoksa Hristiyanlığa göre her insana vahiy gelebilir mi? İlham veya vahyin herhangi bir sının var mıdır? Eğer yoksa, kendisine vahiy geldiğini iddia eden herkesin kitap yazması nasıl engellene-

133

çektir? Nitekim Hristiyanlık tarihinde vahiy veya ilham aldığını iddia eden birçok kişi ortaya çıkarak İnciller ve Risaleleler yazmış, bu yüzden sahih kitap, sahte kitap kavgaları asırlarca Hristiyanlığı meşgul etmiştir.

Vahiy veya ilhamın, bir insana nasıl ve hangi şartlarla geleceği tam olarak tesbit edilmezse, ortaya çıkan kitapların sahihliği veya sahteliğinin teşbih imkânsız hale gelir. Daha Önce sormuş olduğumuz sorulara bir soru daha ilave ederek şunu da sorabiliriz: Yoksa kitap yazmak için vahiy veya ilham almak şart değil mi? Eğer şart değil ise, o zaman bu kitapların dinî kitaplar olarak masumiyet, hatasızlık ve eksiksizlik yönünden değerleri nedir? Bu kitaplar vahiy ürünü olmadıkları halde nasıl hatasız ve noksansız olabiliyorlar?

Hristiyan müelliflerden Rîs, Hristiyanlığın Kutsal kitaplarının vahiy ürünü olup olmadıkları konusunda şunları söylüyor: "İnsanlar kutsal kitapların vahiy ürünü olduğunu söylüyorlar, bü hakikate ay kın ve yanlıştır. Bu fikrin yanlışlığını maddeler halinde şöyle ispatlayabiliriz.

1- Matta İncilinin onuncu babının 19 ve 20. ayetlerinin, Markos İncili­nin onüçüncü babmın 11, ayeti ve Resullerin İşlerinin yirmi üçüncü babının 1- 6. ayetleri ile karşılaştmlması sonunda bu üç kitap arasında açık bir çelişki görülüyor. Bu kitaplarda böylesine çelişkilerin bulunması, bunların vahiy ürünü olmasını engeller.

2- Kudüs ihtifalinde yapıları  münakaşalar arasında, Havarilere vahiy veya ilham gelip gelmediği konusu açıkça yer almıştır. Eğer bunlar kesin olarak vahiy alsalardı, bizzat Havarilerin de iştirak ettiği bir toplantıda bu tür münaka­şaya lüzum kalmazdı. Dolayısı ile bu durum, onlann ilham alma konusundaki kesinliği ortadan kaldırmaktadır

Hristiyan yazar Rîs'in bu ifadesine göre, Yeni Ahid mecmuası içinde yer aları  bütün kitapları  ilham veya vahiy ürünü kabul etmek mümkün değildir. Aynca diğer bazı Hristiyan kaynakları  da Matta’nın İncilinin vahiy ürünü olmadığını söylediklerini görüyoruz. Yine bir kısım Hristiyan araştırmacılar,

134

Yuhanna'nın İncili ile bütün risalelerin vahiy ürünü olmadıklarım söylemek­tedirler?).

İşin aslına baktığımız zaman İncillerin ye Yeni Ahidde yer aları  diğer kitapların sahih ye güvenilir sayılabilmesi için onlann, bir peygamberden gelen sağlam senetli kitaplar olması gerektiğini görürüz. Bu senedin, ilk sahibinden itibaren bize ulaşıncaya kadar rivayet silsilesinde herhangi bir kopukluğun olmaması, bitişik senedle, hiçbir değişikliğe uğramadan gelmesi gerekmektedir. Kendisine vahiy geldiği vehmedilen bazı şahıslann mücerred zan ve vehimleri, bunlann kitaplannda söyledikleri şeylerin doğruluğunu ispat için kafi değildir. Yine bazı mezheplerin mücerred iddiaları  da, bunlann dediklerinin doğruluğunu ispat etmez. Hristiyanlann kutsal kitaplarının hiçbirinde tevatür yolu İle nakil ve ana kaynağa ulaşma yoktur. Onlann dinî ve dünyevî her konuda dayandıkları  tek şey, senetsiz ve mesnedsiz olarak anlatıları  hikayeler ve yaları  yanlış bazı bilgilerdir.

İncillerin ve Risalelerin çokluğu, onlann yazarlarının hedef ve maksatlannın değişik olması, bu kitaplar arasında gerek metin ve gerekse ma'na bakımından büyük farklılıklar meydana getirdiği gibi, sıhhat yönünden de onlar üzerinde büyük şüpheler uyandırmıştır(8).

İnciller senet bakımından incelendiği zaman, kilisenin, onlann doğruluğu, nakilde güven ve emniyet yönünden en üst' düzeyde oldukları  şeklindeki iddiasının aksine, bunlann bırakın sağlam senedi, hiçbir senede sahip olmadıklannı görürüz. Bunların güven dedikleri şey, kendilerine ilham geldiğini iddia ettikleri kimselerin vahiy yolu ile bu kitapları aldıkları  şeklindedir. Hristiyanlann iddiasına göre ruhu'l-kudüs yazarlara tecelli etmiş, onlann bedenlerine hulûl etmiş ve onlar tamamı ile ruhu'l-kudüs ile dolmuşlar, dolayısı ile konuşurken kendilerine ait olmayan bir dil ile konuşmuşlar, yazarken de kendilerine ait olmayan ve vahyin yönlendirdiği bir elle yazmışlar­dır, Hristiyan geleneğinde yazarlardan Havari olmayanlar, Havarilerin öğrenci­leri sayılarak vahye yakın gösterilmişlerdir. İncil ve Risale yazarlan, imana

7) M. Y. Şelcbî, a.g.e.,s. 88

8) M. Ş. Şitivî, a.g.e.,s. 26

135

  -I.UIUUUJ.L —         ___ İlL   davet etmek üzere yazmaya başladıklarında yanlız değildiler, ruhu'l-kudüs onlarla beraberdi, onlar insanlarla konuşurken, kendiliklerinden değil, Hz.İsa’dan gelen bir hikmetle konuşmuş oluyorlardı. Dolayısı ile onların bütün sözleri ve yazdıkları hak ve gerçek oluyordu. Onlar bilgi ve hikmeti bu şekilde doğrudan doğruya Hz.İsa'dan ve ruhu’l-kudüs'ten alınca, insanların onlara mukavemeti kalmaz ve zorunlu olarak onlara inanırlar.

Hristi yanlara göre İncillerden şüphe edenler, doğru yoldan sapmış ve haktan uzaklaşmış kimselerdir. Çünkü Hz.İsa, talebelerini yer yüzünde asla yanlız bırakmamış, hep onlarla beraber olmuş, onları desteklemiş ve yardımcı olmuştur. Dolayısı ile Hz.İsa'nın öğrencileri, Allah’tan ve ruhu'l-kudüsten vahiy aları  ve mucizelerle desteklenen elçilerdir. Bütün bunlardan sonra kim bu İncillerden ve onların vahiy mahsulü olmasından şüphe etmeye cesaret edebilir? Bu kitaplann yazarları sıradan adi insanlar olmayıp, ruhu’l-kudüs'le dolu, İlâhî vahye mazhar olmuş elçilerdir, Hz.İsa onları  takdis ve teyid etmiştir. Herhalde bütün bu meziyetlerden sonra kimsenin, bu İncillerden şüphe etmeye mecali ve cesareti kalmaz.

Hristiyanlar, İncillerin yazılmasında ve onların naklinde güven unsuru­nun olduğunu ispat için, Hz.İsa ile İncil yazarları arasındaki vaktin fazla uzun olmadığını, bu kadar kısa vaktin, sözlü rivayetlerin unutulması için yeterli olmadığı iddiasını ileri sürmektedirler. Onlara göre yazarlar, Hz.İsa'nın hayatın- nm canlı şahitleridirler, onlar gözleri ile görerek yazmışlardır. Böyle olunca onlar nasıl yanlış yazabilirler? '

Bütün Hristiyanlar, İncillerin güvenilirliği konusunda binbir yoldan delil getirmeye çalışmalarına rağmen, aslında ellerinde bunu ispatlayacak (mücerred İddiaların dışında) hiçbir şeyleri yoktur. İnciller üzerinde senet tenkidi yapmak isteyen bir kişi, İncillerin en eski nüshalarının M.S. dördüncü yüzyıla ait olduğunu görür, daha önceki tarihte yazılmış bir metin bulmak mümkün değil- dir(9). Daha önce belirttiğimiz gibi, Hz. İsa ve İncil yazarları  ile, elde mevcut en eski nüsha arasında en az üç asırlık bir zaman boşluğu vardır(10).

9) M. Ş. Şitİvî, a.g.e.,s. 30-32

10) Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebi Bekr b. Ferah el-Hazrecî, el-l’Iam bima fi Dini'n-Nasârâ mİne'I-Evham ve tzhari Mehasini Dini'l-lslâm, CJ, Kahire,1980, s. 204-205

136

1- DÖRT İNCİLİN DİLİ:

Halen elde mevcut olan   İncillerin en eski nüshaları Yunancadır. Hristiyan kaynaklar, Hz.İSa'nm İbranice-Aramice konuştuğunu ve vaazlarını bu dille yaptığını haber vennektedir(ll). İncillerin dili konusu ele alındığı zaman, en azından Hz.İsa'nın sözlerinin onun ana dilinde yazılması ve muhafaza edilmesinin gerekli olduğu sonucuna ulaşılır. Eski Ahid, Hz. İsa'dan en az iki asır önce Yunancaya tercüme edildiği halde, Hz. İsa bu kitabı İbranice nüshala­rından okuyup anlıyordu. İncil yazarlarının en azından Hz. İsa'nın sözlerini, onun ağzından çıkan kelimelerle zaptetmeleri ve bunları İbranî-Aramî diyalekti ile yazmaları, gerekirdi. Çünkü tercümeler, ne kadar mükemmel olursa olsun asıl ma'nayı yansıtmakta eksik kalabilirler. Ayrıca,. Oıjinal metinlerin değeri, daima tecümelerden daha üstündür. Bu konuda bir misal vermek gerekirse, "İncil" kelimesinin ma'nası hakkında Hristiyan dünyasındaki değişik kullanımların ne derece doğru olduğunu anlamak için, bu kelimenin İbranice orjinalini bulmak, incelemeye ondan başlamak daha uygundur. İncil kelimesi, aslı Yunanca olan   bir kelimedir ve "Avengelion"dan gelmektedir. Hz.İsa, vaazlarında kendi ifadesi ile, İncili vaaz ettiğini söylemektedir(12). İncil kelimesi İbranice olmadığına göre, Hz.İsa, lafız olarak bu kelimeyi kullanmıyordu, belki bu kelimenin İbranice orjinalini kullanıyordu. Acaba Hz. İsa'nın İncil ma’nasında kullandığı, orjinal kelime ne idi? O, konuşurken İncil kelimesi yerine İbranice hangi kelimeyi kullanıyordu? Mademki İncil kelimesinin bir kaç ma'nası olduğu iddia ediliyor,-öyleyse önce kelimenin İbranice oıjinalini bulup, araştırmaya oradan başlamak daha uygundur. Kelimenin İbranice aslı, Yunanca Ayengelion kelime­sinin ma’nasına uygun olarak "müjdeli haber" anlamında mıydı, yoksa başka bir ma'nası mı vardı? İncil kelimesinin, Hz. İsa'ya nazil olan   kitap ma'nasma

11) Denİs Clark, a.g.e.,s. 11

12) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 9 : 6

137

...4.uıusu.ii;,ii.     ....   ......iilL-     -  -..I-

gelmediğini, aksine müjdeli haber anlamında olduğunu iddia edenlerin bu konu­yu araştırmaları gerekir.

Yunanca konuşmayan Hz. İsa'nın, İbranice-Aramice olarak yaptığı vaaz ve nasihatlerin, anlattığı mesellerin ve söylediği hikmetli sözlerin tam olarak değerlendirilip anlaşılabilmesi İçin, onun konuştuğu ana dilde yazılması ve muhafaza edilmesi mutlaka gerekli idi ama, her nedense bu yapılmamış, şu anda Hristiyan dünyasının elinde böyle oıjinal bir nüsha mevcut değildir.

Halen elde mevcut en eski İncil nüshaları Yunanca olmakla beraber, bu İncillerin bir kısmının, İlk olarak İbranice kaleme alındığı bilinmektedir. Papias, Matta'nın İncilini Önce İbranice yazdığını haber vermektedir. Bu orjinali İbranice olan   İncil, bilahere Yunancaya tercüme edilmiştir. Bazıları, Matta İncilini İbraniceden Yunancaya kimin çevirdiğinin bilinmediğini söylerken, İbn Batrik, bu tercümeyi Yuhanna’nın yaptığım iddia etmekte, bazdan bizzat Matta'nın kendisinin bu tercümeyi de gerçekleştirdiğini söylemektedir(13). Lowther Clarke'ye göre Matta, Logiayı İbranice olarak yazmış, ama daha sonra esas İncilini kendisi Yunanca olarak yazmıştır(14). Bazı rivayetlere göre bu kitap, ilk olarak Süryanice veya Keldanice olarak yazılmıştır. Matta İncilinin yazıldığı yer de meçhuldür. Bazdan bu İncilin Filistin'de yazıldığını söylerken, diğer bir kısmı, Yunanistan'da yazıldığını iddia etmekte, başka bir grup araştır­macı, bu kitabın Suriye'de yazıldığını ileri sürmektedir. Bu kitabın nerede yazıldığı konusunda bu zikrettiğimiz yerlerin dışında başka yerleri zikredenler de vardır. Mesela bazdan bunun Antakya'da, bazdan Fenike'de diğer bazdan da İskenderiye'de yazıldığını söylemektedirler.

Markos İncili, ilk olarak Yunanca yazılmıştır. Ancak Markos'un yazmış olduğu Ön Markos İncili hangi dilde yazılmıştır? Bu konuda tam bir mutabakat yoktur. Markos'un, aslında Petrus'un mütercimi olduğunu biliyoruz. Petrus, Roma’da İbranice olarak vaaz verirken, onun söylediklerini Markos Yunancaya çeviriyordu. Hatta Petrus'un Roma vaazları  sırasında dinleyicilerden bir kısmı, mütercim Markos'tan, Petrus'un sözlerini yazmalannı istemeleri üzerine Markos

13) E. E. Keller, aa.g.e.,s 171 ; Ali Abdülvahid Vafî, a.g.e„s. 87

14) W.K.Lowther Clarke, a.g.e.,s. 687

138

bu İncili yazmıştır. Ancak bu ilk yazdığı şeylerle, bilahere elindeki diğer malzemeleri birleştirerek esas Markos İncilini ortaya çıkar-mıştır(15). İbn Batrik, bu konuda daha değişik bir haber vermektedir. Ona göre bu İncilin esas yazan Markos değil, aksine Petrus’tur. Petrus ilk olarak bu İncili Rpma'da Latince olarak yazmış, ancak daha sonra bunu Öğrencisi Markos'a nisbet ederek kitabın üzerine onun adını yazmıştır(16).

Luka İncilinin, ilk olarak Yunanca yazıldığı söylenmektedir(17). Ancak bu İncilin dili konusunda da değişik görüşler vardır. Bazdan bu İncilin ilk olarak Yunanca değil, İbranice olarak yazıldığını iddia etmektedirler. İbn Haldun’a göre bu İncil ilk olarak Latince yazılmış, bilahere Yunancaya tercüme edilmiştir(18).

Yuhanna İncilinin Yunanca yazıldığı konusunda birçok araştırmacı ittifak etmekle beraber(19), bu İncilin İlk olarak Yunanca kaleme alındığı konusunda kesinlik yoktur. Yuhanna İncili, İskenderiye okulunun Helenistik felsefesini yansıtır bir tarza yazıldığı için, bu İncilin orjinal dilinin Yunanca olması akla daha uygun gelmektedir. Burada daha sonra ele alacağımız bir konu İster istemez gündeme geliyor. Dördüncü İncilin yazan Yuhanna, hangi Yuhan- na'dır? Aslında Zebede oğlu Havari Yuhanna bu İncili Yunanca yazmamıştır. Bu İncil, bazı araştırmacılara göre Havari Yuhanna'dan en az iki asır sonra yaşamış, İskenderiye felsefe okuluna mensup meçhul bir Yuhanna tarafından Yunanca kaleme alınmış ve başına "Yuhanna İncili" diye yazılmıştır. Kitabın üstüne yazıları  bu "Yuhanna İncili" ifadesinden yanlışlıkla, Zebede oğlu Yuhanna'nın bu İncili yazdığı anlaşılmıştır. İşin esası şudur: Havari Yuhanna, Yunanca bir İncil yazmamıştır. Onun İbranice-Aramice olarak yazdığı küçük bir parça vardır. Fakat Meçhul Yuhanna'nın İncili, Havari Yuhanna’ya nisbet edilince, esas Havari Yuhanna tarafından İbranice olarak yazıları  kısım da

15) W.K,Lowther Clarke, a.g.e.,s. 68

16) Ali Abdülvahid Vafî, a.g.e.,s. 87

17) Ali Abdülvahid Vafî, a.g.e.,s. 88

18) Abduırahman b. Haldun el-Mağribî, Mukaddime, C.EE, Mısır, ?, s. 651

19) H. Richard Niebuhr, Christ and Culture, New York, 1951, p. 196

139

Yunanca yazılmış olan   meçhul Yuhanna'nın İnciline eklenmiş ve bugünkü bi­linen Yuhanna İncili ortaya çıkmıştır(20).

Halen elde mevcut olan   İncillerin ilk nüshaları, Matta hariç, Yunanca yazılmışlardı. Ama Hz.İsa’nın konuştuğu dil İbranice olduğu gibi, ilk İncil müsveddeleri de İbranice idi. Dört İncilden önce ortaya çıkan Q metni, Logia, Markos'un ilk İncili ve küçük notlar halinde bulunan ilk İncil müsveddeleri, hepsi Hz.İsa’nın ana dili olan   İbranİce-Aramice olarak yazılmışlardı. Filistindeki ilk Hristiyan cemaatler hep bu Aramİce yazılr İncilleri kullanı­yorlardı^!). Burada şöyle bir soru akla gelmektedir. Hz.İsa'nın ana dili İbranicenin bir diyalekti olan   Aramice olduğu halde ve bütün konuşmalarını bu dille yaptığı halde neden Hristiyanlıkta bu dil kutsal bir dil haline gelmemiş ve kısa sürede yerini Yunancaya bırakmıştır? Hristiyan araştırmacılar bu soruya şöyle cevap vermektedirler: Hz. İsa'nın ortaya çıktığı sıralarda Mısır, Filistin bölgesi, Suriye, Anadolu vb. topraklar tamamı ile Roma imparatorluğunun hakimiyeti altında idi. Bu sırada Roma imparatorluğunun kültür dili de Yunanca idi. Muhtelif Filistin şehirlerinde (Galile, Samiriye, Dekapolis ve Kayseriye) yapıları  kazılar, bu bölgede Helen kültürünün geniş oranda varlığını göstermektedir.Yeni Ahidin henüz ortaya çıktığı dönemlerde bu bölgede Yunan alfabesinin kullanılması, Helenistik bazı sembollerin sinagoglarda bulunması, özellikle süper nasyonalist Bar Kochba'nm, bu dönemde Grekçe yazdığı bir mektubun keşfedilmesi, bu bölgede Helen kültürünün ve Yunan dilinin ne kadar etkili olduğunu, açıkça gösteımektedir(22). İşte bu yaygın Grek kültürü ortamın­da yayılmaya çalışan Hristiyanlık, kültür dili durumunda olan   Yunancanm etkisi altına girmiş, İnciller dahil herşey, kısa sürede Yunancaya çevrilmiştir.

Mısırlı Hristiyan müellif Habib Saİd, İncilerin Yunanca yazılması ve Yunan kültürünün Hristiyanlığa etkisi konusunda şunları söylüyor: "Hz.İsa'dan altı asır önce başlayan Yunan kültür ve medeniyet hamlesi, Hz.İsa’dan üç asır sonraya kadar devam etmiştir. Bu dokuz asırlık dönem zarfında Yunanlılar,

20) E. R. Traüner, a.g.e.,s. 293

21) Denis Clark, a.g.e.,s. 11

22) H. C. Kee, Bİblical Crilîsm, 1. D. B. Supplementary Volüme,

' New York, 1988, p. 102

'I

140

felsefî çalışmalar yapmışlar ve akla önem vererek bütün dünyayı etkileyen bir Yunan kültürünün meydana gelmesini sağlamışlardır. Yunanlılar, ilme ve akla büyük önem verdiklerinden; Hiristiyanlık ortaya çıktığı zaman hemen bu dini kabul etmişlerdir. Hristiyanlığm gelişme çağlarında Yunan dilinin çok gelişmiş olması, Hristiyanlığm yayılmasında bu dilden İstifade etmesine yol açtı. Çünkü, özellikle Akdeniz çevresinde yaşayan milletlerin ortak konuşma ve anlaşma dili Yunanca idi(23)...Hiristiyanlık ortaya çıkmadan önce Roma imparatorluğunda her renk ve ırktan insanlar vardı. Hiristiyanlık, ortaya çıkınca bu insanlar arasında herhangi bir ayırım yapmadı. Bundan dolayı Hiristiyanlık, bu imparatorluğun topraklarında çok çabuk gelişti.. Aynca " Pax Romana”( Roma sulhu) parolası ile dünyada sulhu ve sükunu sağlayan imparatorluğun hakim olduğu, yerlerde Hiristiyanlık gelişme imkânı bulmuştur. Bilhassa Roma imparatorluğunun ulaşım imkânı sağlaması dolayısı ile Hristiyan misyonerler, imparatorluğun her yerine rahatça giderek buralarda dinlerini yayma fırsatı bulmuşlardır. Romalıların temin ettiği ticarî ve İktisadî sistem ve emniyet sayesinde Pavlos, bu imparatorluğun çeşitli yerlerini gezme fırsatı bulmuş­tur’’^). .

Hristiyanlığm, Yunan felsefesinden pekçok şey aldığını, Sokratîn orta­ya koyduğu ahlâkî prensiplerin Hristiyanlar tarafından benimsendiğini de ifade eden Habib Saİd(25), sanki Roma imparatorluğu, başlangıcından itibaren Hristiyanlığı himayesi altına almış gibi bir mesaj veriyor.. Halbuki Romalıların Hz.İsa'ya yaptıkları baskılar ile başlayan tahakküm ve tahammülsüzlükleri, Petrus ve Pavlos'un ve daha başka pekçok Hristiyan azizinin öldürülmesi ile artarak devam etmiştir. Başta Petrus ve Pavlos olmak üzere birçok Hristiyan, Roma'da faaliyet göstererek oradaki Yahudi topluluklar arasında Hristiyan cemaatler oluşturmuşlardır. Ancak Roma yönetimi bu çalışmaları yüzünden on­lara şiddetli cezalar vermişti r(26). Yazarın, Yunan hayranı olduğu çağrışımını uyandıran ifadeleri de dikkat çekicidir. Yunan felsefesinin bir süre dünyayı

23) Habib Said,TarilıuTMesihiyye,Fccnil-Mesihiyye, Kahire,?, s. 19

24) H. Said, a.g.e„s. 18

25) H. Said, a.g.e.,s. 25

26) G. Barraclough, a.g.e.,s. 13

141

  -..-ujo-iuii--    —.. .    :        !..... ....   L-..

etkilediği inkâr edilemez. Ancak bu felsefî düşünceler orada mı doğmuş ve gelişmiştir, yoksa başka yerlerde doğup geliştikten sonra, Yunanistana taşınması neticesinde mi orada ortaya çıkmıştır? Bu hususu tam olarak araştır- madan yazarın bütün payeyi Yunanlılara vermesi dikkat çekicidir. '

Tarih boyunca gerek Yunanlılar ve gerekse Ermeniler, diğer Hristiyan milletler ve devletler tarafından daima el üstünde tutulmuş ve haketmedikleri övgü ve himayeye mazhar kılınmışlardır. Aslında diğer Hristiyan milletlerin Yunanlılara karşı duydukları sempatininin temelinde dinî bir motif yatmaktadır. Hristiyanlar, Yunan kültürünün Hristîyanlığa büyük katkısı dolayısı ile, Yunan milletine hayranlık duymaktadırlar. İnciller başta olmak üzere bütün kutsal yazmalar Yunanca olunca, Yunanlı ne yaparsa yapsın, aslında ne kadar haksız olursa olsun, batılılann gözünde o, daima haklıdır. Çünkü İncilin hizmetkârı olan   bir milletin çocuğudur. Habib Said de bu duyguları  beslediği için yukarda- ki sözleri söylemiştir. Hristiyan dünyasının,Yunanlılara duyduğu bu sempatinin aynısını Ermenilere karşı duymasının da gerisinde dinî bir motif vardır. Hristiyan kaynaklarına göre, dünyada Hristiyanhk dinini devletin resmî dini olarak iları  eden ilk devlet, Ermeni devleti imiş. Bu olay Ermenilere, diğer Hristiyan milletler nezdinde büyük bir itibar ve prestij sağlamakta ve Ermeniler de bu hadiseye bağlı olarak, aslında haksız oldukları  birçok hususta hep haklı imiş gibi muamele görmekte ve diğer Hristiyan devletlerin himayelerine mazhar olmaktadırlar. Dış politikada Türk hâriciyesinin, bir türlü çözmeye muvaffak olamadığı bazı hadiselerin temel sebeplerini anlayabilmesi için, bu noktayı gözönünde bulundurmuş, bu açıdan olaylara bakması gerekmektedir.

İncillerin dili konusunu kapatmadan önce akla şöyle bir soru daha gel­mektedir: İlk İncil müsveddelerinin İbranice yazılmalarına rağmen, bunlann sonra kaybolmaları, İbranice yazılmış olan   İncillerin de hemen Yunancaya çevrilmesi ve İbranice nüshaların kaybedilmesi, bütün İncillerin, Risalelerin, Yeni Ahidin bütün kitaplarının, hatta Yeni Ahid ile beraber Eski Ahidin tamamının Yunancaya çevrilerek Kitab-ı Mukaddesin tamamının Yunanca yazılması, Yunan kültürünün gerçek Hristiyan kültürünü assimile ederek onu tahrif ettiği sonucunu doğurmaz mı? Hristiyanhk öncesi Yunan felsefesi kadar, putperest Yunan kültürü de bu dini etkileyerek onu bozmuş olamaz mı?

142

2 - DÖRT İNCİLİN YAZARLARI:

/ . X.

Hristiyan kilisesi tarafından sahih sayıları  dört İncili incelerken, bu İncillerin kaleme alındıkları dil kadar, bunları kaleme aları  kişilerin kimliklerini de incelemek gerekir. Kimdir bu yazarlar? Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın hüviyetleri nedir, nerelidirler? Bunlar gerçekten söylenildiği gibi ruhu'l-kudüs'le dolu kimseler midirler? Adı geçen bu kişiler İncillerin esas yazarları  mıdırlar, yoksa bu kitapları  başkaları  yazarak bunlara izafe mi etmiştir?

Kilise tarafından Yeni Ahidde yapıları  tertibe göre, dört incilin yazarları şu şekilde sıralanmaktadır: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna. Hiristiyanlık tarihinde bu dört yazara üçüncü asırdan itibaren "Evangelİst" (İncil yazan) ismi verilmiştir. Hristiyan geleneğine göre, Matta ile Yuhanna Havarilerden sa­yılıyorlar, Markos ile Luka Havarilerden sayılmıyorlar(27). Biz, önce sırası ile bu "încilcj" denilen yazarlann kimliklerini tesbit etmeye çalışacağız. '

Matta : s

Hristiyan kaynaklara göre Filistinli bir Yahudi ailenin oğlu olan   Matta'nın, ikinci adı Levi’dir. Babasının adı da Alfeus’tur. Kendisi gümrük memuru olarak görev yaparken, Hz. İsa ile tanışarak ona tabi olmuştur. Matta, Hz. İsa daha dünyada iken, onun sözlerini Logia isimli bir kitapta toplamış, Hz. İsa'nın dünyadan ayrılmasından sonra ise bu metne birtakım ilâveler yaparak esas Matta İncilini yazmıştır. Bu esas Matta İncilinin hangi dilde yazıldığı konusunda daha önce bilgi vermiştik. Daha sonra bu İncir Yunancaya çevrilmiştir. Bu İncili Yunancaya kim çevirdi, kendisi mi(28), yoksa bir

27) X. Jakob, a.g.e.,s. 10

28) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 723

143

başkası mı?(29), araştırmacıların ittifak edebildikleri bir isim yok. Bazıları, Matta’nın kendi İncilini Yunanca yazdığını iddia ctmcktcdirlcr(30).

Matta, Roma imparatorluğu adına vergi toplayan bir Yahudi olarak bu İncili, Yahudi asıllı Hristiyanlar için kaleme almıştır. Elçiler, kendisinden bir İncil yazmasını istemişler ve o da Antakya’da yaşayan Yahudi asıllı Hristiyan cemaate bu İncili yazmıştır(31).

Bazı araştırmacılar, haleh elde mevcut olan   Matta İncilinin yazarının Havari Matta olmadığım, bu İncili aslındda ismi meçhül Filistinli bir Yahudinin yazdığını ileri sürmektedirler. Çünkü bu İncil, Yahudi düşünce sistemine uygun bir tarzda yazılmıştır ve ifadeleri tamamı ile Yahudi hukukuna saygılıdır. Kitapta kullanıları  rakamların kullanılma tarzına bakılırsa, muhtemelen onun öğretici bir el kitabı olduğu anlaşılır. Mesela: Yedi felaket ve acı, beş kutsal varlık, üç derecede düzenlenmiş günah ve ceza gibi. Bu İncil, Baptizmin formüllerini ihtiva etmektedir, onda "gök krallığı’' tabiri tam otuziki yerde geçmektedir. Bu kitapta dogmatik maksatlarla düzenlenmiş bir kitap havası vardır(32).

Aslında basit bir gümrük memuru olmasına rağmen Matta’nın, yazmış olduğu İncile bakılırsa onun, hiç de öyle sıradan bir insan olmadığı anlaşılmak­tadır. O, kültürlü, Yahudi kültürü ve Eski Ahid hakkında derin bir bilgiye sahip bir kimse olarak görülüyor(33).

E. Ciılman'a göre Matta İncilinin yazarının Havari Matta olması imkânsızdır. Çünkü bu İncilin yazan, İncilini yazarken Havari olmayan Markos’tan geniş çapta İstifade etmiştir. Vahiy ve ilhama mazhar olmuş bir Havari, neden Havari olmayan birinden istifade etsin? Demek ki yazar Matta, Havari olan   Matta’nın dışında ayn bir Matta ki, Havari olmayan Markos’tan

29) X. Jakob, a.g.e.,s. 15

30) W, K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 723

31) M. Y. Şelebî, a.g.e.,s. 39 ; E. R. Trattner, a.g,e.,s. 293

32) M. Yearsley, a.g.e., s. 112-113

33) M. es-Saidî, a.g.e., s. 14 - ' ,

144

istifade, ihtiyacını hissetmiştir. Yine bu İncilin yazan şayet Havari Matta olsay­dı, gördüğü, işittiği şeylerin bir kısmım gaip sığası (üçüncü tekil şahıs) ile değil de,'mütekellim sığası (birinci tekil şahıs) ile yazardı, halbuki o, bütün anlattığı şeylerde gaip sığasını kullanmıştır. O, yazdığı İncilinde havari Matta’dan bahsederken, kendisinden değil de, başka birisinden bahsediyormuş gibi sürekli üçüncü tekil şahıs kalıbı kullanmıştır.

Matta İncilinin İbranice asıl nüshası ortadan kaybolmuş, elde Yunanca tercümesi var, ancak bunu kimin tercüme ettiği kesin olarak belli değildir. Mütercimi belli olmayan bir kitaba nâsıl güvenilebilir? Bu tercümenin doğruluğunu anlayabilmek için asıl nüsha ile karşılaştırılmasından daha tabiî ne olabilir? Ama asıl nüsha kaybolmuş, öyleyse tercümenin doğruluğunu nereden anlayacağız? Asıl nüsha ortada yok ki, tecümeyi onunla karşılaştırıp doğru veya/ yanlış olduğuna hükmedelim. Mütercimi tanımadığımıza göre, onun kendi bazı . fikirlerini, kitabı tercüme ederken bu kitaba katmadığından nasıl .emin olacağız? Acaba mütercim, iyi bir tercüme yapabilecek kadar iki dili iyi biliyormuydu? Yine bu kişi, samimî bir Hristiyan mıydı, yoksa Hristiyanlığı bozmak isteyen hîlekâr bir Yahudi miydi?

Bazı İncil tefsircileri, Havari Matta’nın yazdığı esas İncilin kaybolduğu­nu, başka bir İncil alınarak onun yerine konulduğunu, halkın bu yeni İncile rağbetinin arttırılması ve güveninin sağlanması için, ona Matta İncili adının verildiğini söylemektedirler. Diğer bazı araştırmacılar, İbranice-Aramice olarak yazılmış olan   Havari Matta’ya ait İncilin asıl nüshasını, Kudüs'ün tahribinden sonra Ebiyonitlerin kasden tahrif ettiklerini ve ortadan kaldırdıklarını söylemektedirler. Bu görüşü ileri sürenlere göre, Ebiyonitler, Hz.İsa'nın ulûhiyetini inkâr etmekteymişler, esas İbranice Matta İncili de, Hz.İsa'nın ilâhlığını itiraf ve İspat ediyormuş, bu yüzden Ebiyonitler kendi görüşlerinin zıddına görüş ihtiva eden bu İncili önce tahrif, sonra da yok etmişler(34). Burada çok dikkate değer bir husus vardır. Bu defa Matta İnciline tahrif isnadında bulunanlar, Hz.İsa’nın ilâhlığını reddedenler değil, aksine bunu kabul edenlerdir. Bunlar asıl Matta İncilinde Hz.İsa'nın ilâhlığını açıklayan pasajların var olduğunu, bu pasajların bilahere metinden çıkarıldığını söylemektedirler.

34) Ibn Bairik, a.g.e.,C.I.s. 94; Rahmetullah el-Hindî,a.g.c.,C.Î,s.429

145

Markos:

Yeni Ahidde ikinci sırada yer aları  İncilin yazarının asıl adı Yuhanna'dır. Filistinli Yahudi bir ailenin çocuğu olan   bu yazar, Markos lakabı ile de anıl­makta idi. Markos’un annesi Meryem, İlk Hristiyan cemaati içinde yer almış olup, Hristiyanlığa büyük hizmetler yapmıştır- Hz.İsa'nın dünyadan ayrılmasın­dan sonra Hristiyan cemaati bu kadının evinde toplanır ve kararlar alırdı. Hristiyan kaynaklara göre, Markos bu toplantılara katılır ve Hz. İsa'nın öğren­cilerinden çok istifade edcrdi(35). O, bir yandan Barnaba ve Pavlos ile beraber Hristiyanhğı yaymak üzere seyahatlere katılmış, öbür yandan da Havari Petrus ile beraber Romaya kadar gitmiş, birlikte dolaştığı yerlerde onun tercümanlığım yapmıştır(36). Bazı rivayetlere göre Markos İncilini Markos değil, Petrus yazmıştır(37).

Markos, Havarilerden miydi, yoksa Havari değil miydi? Bu soruya genellikle "Havari değildi" şeklinde cevaplar verilmektedir. Fakat bazı Hristiyan kaynaklar, onun Havari olmamakla beraber, Yetmişlerden olduğunu söylemekte ve onu Hz.lsa’ya direkt olarak öğrenci yapmak istemektedirler. Bir kısım Hristiyanlar onun, Yetmişlerden değil de, Yüzyirmilerden olduğunu ileri sürüyorlar. Aslında onun şu veya bu grup içinde Hz.lsa’ya öğrenci olmadığı, yazdığı İncildeki üslûbundan anlaşıldığı için bir kısım Hristiyan müellifler, onu Petrus ve Pavlos’a öğrenci yaparak yazdığı İncile bu yolla güven ve itimat sağlamaya çalışırlar. Bazı araştırmacılar, bu İncilin yazarının aslında ismi bilin­meyen meçhül bir kişi iken, yazdığı İncile rağbet ve itimat temin etmek için ona Markos İncili adım verdiğini ileri sürüyorlar(38).

35) Raynıond C. Knox, Knowing the Bible, p. 179 ;W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s, 693

36) G. P. Fisher, a.g.e.,s. 178

37) A. C. Headlam, a.g.e.,s. 12

38) M. Ş. Şitivî, a.g.e.,s. 52

146

Yeni Ahid araştırmacılarının bir kısmı, Markos İncilini Yeni Ahidde birinci sıraya yerleştirirler ve onun yazıları  ilk İncil olduğunu kabul ederler. Burada akla şöyle bir soru geliyor: Havari Matta ve Yuhanna gibi kimseler dururken, neden ilk İncili Havari olmayan Markos yazmış olsun? Niçin gerek Matta ve gerekse Luka İncillerini yazarken Markos'un nüshasından bol bol istifade etsinler? Markös'u onlardan daha bilgili kıları  hangi özellikleri vardı?

Matta hakkında söylendiği gibi, Markos’un da önce kısa bir İncil yazdığı, daha sonra bunu genişleterek esas Markos İncilini yazdığı söyleniyor. Yapıları  araştırmalara göre Markos'un ilk İncilinin dörtte üçü kaybolmuş, Maıfcos bilahere daha önce mevcut olan   kolleksiyonlardan, Q metninden, vb, kaynaklardan istifade ederek şimdiki İncilini yazmıştır. Matta ve Luka İncillerini yazarken Markos’un bu İncilinden geniş şekilde faydalanmış­lardır^). Markos, İncilini, Roma'da bulunduğu sırada Petrus’un vaazlarını dinleyen bir kısım insanların ricası üzerine Romalılar için yazmıştır(40).

Papias'ın verdiği habere göre, Petrus ile beraber seyahat eden ve toplantılara katıları  Markos, Hz.İsa'nın hayatı hakkında Petrus’tan duyduklannı hafızasının müsade ettiği nisbette yazmaya çalışmıştır. O, Hz.İsa’nın yaptığı ve söylediği ifade edilen şeylerden aklında tutabildiklerini ( yani unutmadıklarını) düzensiz bir biçimde gelişigüzel olarak yazmıştır. Çünkü o, bizzat Hz.İsa'yı görmemiş ve dinlememiştir(41). Papias'ın bu şekilde yazması bazı mutassıp Hristiyanları  öfkelendirmiş ye ona hakaret etmeye sevketmştir. Mesela : Esebious, Papias'ın bu ifadelerine kızarak onun için, "mahdut zekalı" tabirini kullanımştır(42). Çünkü Papias'ın bu ifadesine göre Markos, yazarken vahiy veya ilhamla değil, aksine gücünün yettiği nisbette, aklında tutabildiklerini, hatırlayabildiği kadarı ile düzensiz olarak yazmıştır. Böyle yazıları  bir kitap nasıl hatasız ve eksiksiz olabilir? Onun hatırlayamadıkları, kitabının dışında kaldığına göre, kitabında eksiklik vardır. Ayrıca hafızasının onu yanıltmış

39) R. C. Knox, a,g.e.,s. 179 ;A. C. Headlam, a.g.e.,s. 6

40) M. Y. Şelebî, a.g.e.,s.44 ■ • , -

41) Ahmed Abdulvahhab,Hakikatu't-Tebşir Beynel-Madî vel-Hadır, Kahire,1981,s, 16

42) W, K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 723 5

147

olması da mümkündür. Bu durumda o, bazı şeyleri yanılarak yanlış yazmış olabilir. M.S. 130 yılı gibi çok erken bir dönemde bu sözleri yazan Papias, bunları yazmakla çok büyük bir suç işlemiştir. Dolayısı ile yapılacak en kestirme iş, Papias’ın bu eserini devre dışı bırakmaktır. Bunun için ona bazı isnadlarda bulunmak lazımdır. Esebious da bunu yapmış, onu, "mahdut zekalı" biri iları  ederek ona güvenilmemesini, dediklerinin nazarı ititbara alınmamasını istemişti. Çünkü Papias, okuduklarım ve duyduklarını iyi anlayamamakta ve aktaramamaktadır, zekası buna müsait değildir. İşte Hristiyan kaynaklar işlerine gelmediği zaman kendi kaynakları  hakkında bile bu tür isnadlarda bulunabil­mektedirler.

Markos, amcası Bamaba ve Pavlosla birlikte Antakya'ya gitmiş, oradan Kudüs'e dönmüş, bilahere Bamaba ile beraber Kıbns'a seyahat etmiştir. Daha sonra Bamaba’dan ayrıları  Markos, önce kuzey Afrika'ya, oradan Mısır’a gitmiş ve buralarda Hristiyanlığı yaymak için faaliyette bulunmuştur. Petrus ile birlikte Roma'ya da seyahat eden Markos’un esas faaliyet merkezi Mısır olmuştur. "Murûcu’LAhbar" isimli Hristiyan kaynağında hem Petrus'un, hem de Markos’un, Hz. İsa'nın ulûhiyetini inkâr ettikleri yazıhdır(43). Bir diğer Hristi­yan kaynağı îbn Batrik ise, Markos İncilini, Markos’un değil, Petrus’un yazdığı­nı kaydetmektedir(44).

Luka:

Yeni Ahidde yer aları  üçüncü İncilin yazan Luka'nın mesleği hekimlikti. O, ay m zamanda Resullerin İşleri kitabının yazan olarak da bilinmektedir. İncilini Yunanca olarak kaleme aldığı söylenen Luka, aslen Antakyalı veya Suriye’li olarak biliniyor. Bu İncilin başında yer aları  pasajdan, Luka'nın bu İncili Yunanlılar için yazdığı anlaşılıyor(45). Luka İncilinde tarih yanlışlıklan

43) M. Y. Şelebî, a.g.e.,s. 42

44) Ibn Kayyım el-Cevzîye, Hidayetul-Hayârâ fi Ecvibcti’l-Ychûd ve'n-Nasârâ, s.48

45) M. Y. Şelebî, a.g.e.,s. 44

148

ve maddî hatalar oldukça fazladır. Bazı araştırmacılar, bu İncilin yazarının, Josephus’un eserinden istifade ettiğini ileri sürmektedirler(46). Luka İncilini yazarken, Markos'u, Q metnini, Matta’nın ilk İncilini ve kendi özel kaynağını kullanmıştır(47). Hem Matta, hem de Luka, Markos'tan faydalanmakla beraber Luka, Markos'u Matta'dan daha fazla kullanmıştır. Ayrıca Luka’da, Matta ve Markos’ta bulunmayan bazı şeyler, bilhassa meseller mevcuttur. Onun kendine ait Özel bir kaynağının yanısira, sözlü kaynaklardan da faydalandığına dair rivayetler mevcuttur(48).

Eski Ahidi reddederek sadece Yeni Ahidi kabul eden Marcİon’un yazmış olduğu İncil ile, Luka İncili arasında birçok yerde benzerlikler vardır(49). Yunan asıllı olan   Luka, Hz. İsa hakkında yazarken, sanki bir Yunanlı tarihçinin, bir Yunan kahramanı hakkında yazdığı üslûpla yazmıştır(50). Luka'nın İncilinde Yahudi tonundan ziyade evrensellik hakimdir. Bundan dolayı onda Hz. İsa'nın nesebi Hz. İbrahim'e kadar değil, Hz. Ademe kadar götürülür. Bu İncilde Samiriler küçümsenmez, aksine yüceltilir, kadınlara diğer İncillerden daha saygılı bir biçimde yaklaşılır(51).

Geleneksel Hristiyan kaynaklarında bu şekilde takdim edilen Luka'nın da şahsiyetini yoğun bir sis bulutu örtmüş durumdadır. Bir rivayete göre o, çalışmalarında Pavlos'a yardımcı olmuş, Yahudi asıllı Antakyalı bir doktordur. Daha önce Yunan asıllı olduğuna dair rivayeti nakletmiştik. Ayrıca, bazı Hristiyan kaynaklar onun Antakyalı değil, Romalı olduğunu söylüyorlar. Bu görüşü ileri sürenlere göre, Luka'nın Antakyalı olduğunu söyleyenler onu, Antakyalı Blokyos ile karıştırmaktadırlar. Bu iddiayı ileri sürenlere göre Luka, İtalya'da ortaya çıkmış bir Romalıdır. Luka'nın mesleği üzerinde de ihtilaf vardır. Bazı müellifler onun mesleğinin doktorluk olduğunu söylerken, diğer

46) > A. C. Headlam, a.g.e.,s, 19

47) W. K.. Lowther Clarke, a.g,e.,s. 745

48) R. C. Knox, a.g.e., s. 182

49) G. P. Fishcr, a.g.e„ s. 183

50) E. E. Kellet, a.g.e.,s. 172

51) M. Yearsley, a.g.e., s.113

149

bazdan ise, onun mesleğinin doktorluk değil, ressamlık olduğunu söylemekte­dirler^). Bütün bu söylenenlerden sonra onun nereli olduğu, mesleği, kimliği tam bir muamma halini almaktadır. Antakyalı mı, Suriyeli mi, Yoksa Romalı mı? Yahudi asıllı mi, Yunan asıllı mı, yoksa Romalı mı? Doktor mu, yoksa ressam mı? Bütün bu sorulara Hristiyan dünyası bugüne kadar tatmin edici bir cevap bulamamıştır.

Yuhanna :

Diğer üç İncilden çok farklı olarak kaleme alınan dördüncü İncilin yazan Zebede ve Salome oğlu Yuhanna, aynı zamanda Hz.İsa’mn arkadaşıdır ve Havarilerden biridir. Mesleği balıkçılık olan   Yuhanna'nın, kardeşi Yakub da Havarilerden idi(53). Ancak bazıları onun Galile(Cclilc)'li Yuhanna'dan başka bir Yuhanpa olduğunu söylemektedirler(54). M.S. 49 yılında Havariler Ku­düs'te toplandıkları zaman Yuhanna da bu toplantıya katılmıştı. Yuhanna, daha sonra Anadolu'ya geçerek Efes’e yerleşmiş ve buradaki Hristiyan cemaatleri idare etmiştir(55).

Kendisi Filistinli bir Yahudi olmasına rağmen, yazdığı İncilde İskenderiye felsefe okulundan alınmış ve temeli Yunan felsefesine dayanan Logos fikri açıkça görülmektedir. Bu durumu nazarı İtibara aları  bazı araştırma­cılar, eldeki Yuhanna İncilini yazan kişinin, Zebede oğlu Havari Yuhanna olamıyacağını, olsa olsa bunu Yunan felsefesini çok iyi bilen başka bir Yuhan- na'nın yazmış olabileceğini ileri sürüyorlar(56).

52) M. Y. .Şelebî, a.g.e., s.44

53) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 772

54) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 773

55) X. Jakob, a.g.e.,s.37

56) W. C. Ailen, Critism, New Testament, E.R.E,,V.I, New York,1951, p. 319-324 ; G. P, Fisher, a.g.e.,s. 120

150

Papirüsler üzerine yazılmış olan   en eski İncil parçalan, Yuhanna İnciline ait olan   parçalardır. Son yapıları  İlmî araştırmalar, halen elde mevcut olan   Yuhanna İncilinin, Zebede oğlu Yuhanna’ya ait esas İncil olmadığını, aksine bu metinde birtakım değişiklikler ve düzeltmeler yapıldığını ortaya koymaktadır. Orjinal yazmada yer aları  pekçok kısım, şimdi elde mevcut pları  İncilde farklı yerlere yerleştirilmiştir(57). Bazı ilim adamları, Yuhanna İncilinde, Pavlos'un takdim ettiklerinden daha makul ve kabul edilebilir bir inancın felsefî takdiminin yapıldığını ileri sürüyorlar. Yuhanna İncilinde vahye dair bilgi yoktur, onda kelâm, ruhu’l-kudüs, sükun, banş ve ikinci doğuş daha geniş yer tutmakta- dır(58). ı

Esas gayesi bakımından diğer üç İncilden çok farklı olan   Yuhanna İncilinin, asit gayesi (bazı tarihî bilgiler ihtiva etmesine rağmen) teolojiktir. Onda Hz. İsa, Nasıralı bir peygamberden ziyade, insan şekline girmiş bir ilâh şeklinde takdim edilmektedir. Bu İncilde Tann krallığı mesellerinden çok, Hz.İsa'nın vahiy misyonu ile alâkalı müzakereler vardır(59).

Sinoptik İncillerde başlangıçta Hz.İsa’nm ilâhlığma dair açık bir ifade yoktu. Sinoptik İncillere bu ifadaler, daha sonra yapıları  tercümeler esnasında sokulmuştur. Hristiyan müellif Cereis Zevin’e göre, M.S.96 yılında Asya ve diğer yerlerden gelen piskoposlar, Yuhanna'dan Hz.İsa'nın ulûhiyetini ispatla­yan bir İncil yazmasını İstemişler ve bu istek üzerine Yuhanna, bu İncili yazmıştır. Diğer bir Hristiyan müellif Yusuf el-Hurî de, aynı şeyi tekrarlayarak Yuhanna’nın, İncilini Hz.İsa’nın ulûhiyetini ispatlamak için yazdığım ifade etmektedir. Hristiyan kaynağı "Mürşidü’t-Talibin" e göre Yuhanna İncilinin yazılmasının asıl sebebi, diğer üç İncilin bahsetmediği ve ihmal ettiği Hz. İsa'nın ilâhlığı meselesini ispat etmek, onun zatı ile ilgili bazı sahhneleri sağlamlaştırmak, bazı yalancı muallimlerin Hz.İsa'nm insanlığı ve ölümü ile ilgili olarak ileri sürdükleri sapık fikirleri çürütmekti. Mürşidü’t-Talibin İsimli

57) W; K. Lowther Clarke, a.g.e„ s. 772

58) M. Yearsley, a.g.e.,s. 113

1

59) R. C. Knox, a.g.e., s.182

151

         —1..İ-..L — - ---İ i-.-L    i-—

bu Hristiyan kaynağının itirafına göre, daha birinci asırda Hz.İsa'nın ilâhlığını inkâr eden Hristi yanlar vardı ve bu inkârcı Hristiyanlara karşı bazı piskoposlar gelerek Yuhanna'dan, onun ilâhlığını ispatlayan bir İncil yazmasını istemişler, o da bu gaye ile İncilini yazmıştır.

Yuhanna’nın İncili konversiyonist bir İncil olup bu İncil, işe Pavlos'un bıraktığı yerden başlamaktadır. Yuhanna» İncilini Yunanca bilenlere Yunan kavramları içinde sunmakla kalmadı, o, aynca helenistik kavramların dışındaki, kavramları da kullandı(60).

Yuhanna İncili ile Sinnoptik İnciller arasında büyük farklılıklar vardır. Biz bu farklılıkları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz :

1- Sinoptik İnciller vaftizden bahsederler, Yuhanna İncili bundan bahsetmez.

2- Diğer İnciller Hz. İsa'nın, şeytan tarafından günah işlemeye teşvik edildiğinden bahsettikleri halde, Yuhanna İncili bundan bahsetmez.

3- Sinoptik İnciller Hz.İsa'nın suretinin değişmesinden bahsettikleri halde, Yuhanna İncili bundan bahsetmez.

4- Diğer İncillerde, Evharistİy a kurumu anlatılır, Yuhanna’da Evharistiya olayı yoktur.

5- Diğer İnciller bahçedeki can çekişme olayını anlatırlar, Yuhanna İncili bunu anlatmaz,

6- Yuhanna İncilinde fısıh(pesah) bayramı kurbanı, üç veya dört kere olmuş gösterildiği halde, diğer İncillerde bu olay bir kere olmuş gösteriliyor.

7- Yuhanna İncilinde Yahudiye bölgesi daha önemli olarak gösteriliyor, Galile (Celile) bölgesi ikinci plana itiliyor, diğerlerinde Galile bölgesi birinci planda ele alınmaktadır.

8- Diğer İncillerdeki mecazî ifadelerin yerini, Yuhanna İncilinde meselleralmıştır.

 —^--4—  ; -i.

öOJsf H. Richard Niebuhr.Clırist and Culfûre, p.196

f W

152

9- Diğer İncillerde anlatıları  mucizelerin sayısı Yuhanna İncilinde anlatılanlardan daha fazladır. Yuhanna İncilinde mucizelerin sayısı yediye inmiştir(61).

Klasik Hristiyan kaynaklarının, dördüncü İncilin yazarının Havari Yuhanna olduğu şeklindeki iddialarına karşılık, XIX ve XX. yüzyılda yapıları  araştırmalar, bugün elde mevcut, olan   Yuhanna İncilinin yazannm, avcı ve Havari Yuhanna olmasının mümkün olmadığını göstermektedir. İkinci asırda yaşayan Hristiyanların büyük bir kısmı bu İncilin Havari Yuhanna tarafından yazıldığını kabul etmiyorlardı. Bir kısım araştırmacılar, bu İncili İskenderiye felsefe okuluna mensup birinin yazdığını söylerken, diğer bir kısım araştırmacı­lar ise, bu kitabın tamamı İle tanzim edilmiş bir kitap olduğunu, kitabı tanzim eden kişinin, bu düzenlemeyi iki havari (Matta ve Yuhanna) nin, zıt fikirlerini birleştirerek gerçekleştirdiğini ileri sürüyorlar. Bazıları ise bu İncilin tamamı ile anonim bir eser olduğunu, muhtelif kişilerce, muhtelif kaynaklardan alınan bilgilerin birleştirilmesi ile bu İncilin meydana geldiğini ileri sürüyorlar(62).

Batıda yapıları  son araştırmalardan elde edilen sonuca göre bu İncilin yazan, Hz.İsa'nın öğrencisi Havari Yuhanna değildir. Bu Yuhanna meçhul bir Yuhanna'dır, eserini özel istek üzerine Hz.İsa'nın ulûhiyetini ispat etmek için yazmıştır. Yazar, İncilinde bir takım felsefî nazariyeleri Hristiyan boyası ile boyayarak sunmuştur(63).

Dört İncilin yazarları hakkında söylenenleri şöyle özetleyebiliriz:

1 - Bu İnciller Hz.İsa tarafından yazdınlmamıştır, yazıları  İncillerin hiçbirini Hz.İsa görmemiştir.

2 -Bu dört İncilin yazarları, din âlimi olmaları yönünden aynı ehliyette değildirler. Bir kısmının kimlikleri meçhuldür, telif ettikleri söylenen kitaplarla alâkaları  meçhuldür, meslekleri meçhuldür.

61) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 772

62) M. Y. Şelebî, a.g.e.( s.46

63) M. Y. Şelebî, a.g.e„ s.48

153

3 -Dört İncilin yazarları, yazdıkları İncilleri, muhtelif çevrelerin istekleri sonucu ve bu İstekler doğrultusunda yazmışlardır. Aynca istek sahibi kişi veya heyetlerin kimler olduğu tam olarak aydınlığa kavuşmuş değildir.

4 - Dört İncilin asıl orjinal nüshaları kaybolmuştur. Bunu bütün Hristiyan kaynaklar da itiraf etmektedirler. Asıllannın kaybolması dolay ısı ile ortada dolaşan kopya ve tercümelerin güvenilir olmadığı, kopyacı ve mütercim­lerin cehli veya kasden yapmaları sebebi ile, bunlarda birtakım hataların ve eksikliklerin meydana geldiği bazı insaf sahibi Hristiyan araştırmacılar tarafın­dan itiraf edilmektedir.

5 - Dört İncilde, İlâhî dinlere kaynaklık eden kitaplar için gerekli olan   rivayet silsilesinin olmadığı, bu kitapların bu rivayet silsilesinden tamamı İle yoksun oldukları müşahede edilmektedir(64).

3 - DÖRT İNCİLİN YAZILIŞ TARİHLERİ :

Dört İncilin dili ve yazarları hakkında ortaya çıkan şüphelerin aynısı, onların yazılış tarihleri için de sözkonusudur. İnciller ne zaman yazıldı? Hristiyan kaynakların bellirttiği gibi, Hz.İsa'dan çok kısa bir süre sonra mı , yoksa aradan uzun bir zaman geçtikten sonra mı yazıldılar? Veya yazıldıkları iddia edilen tarihlerde yazıldılar mı?

İncillerin yazılış tarihlerinin tesbit edilmesinde karşılaşıları  en büyük zorluk, her İncilin üzerinde yazarının adı bulunduğu halde, yazıldığı tarihin bulunmamasıdır. Eğer yazar adı ile beraber yazılış tarihleri de kitaplann üzerin­de bulunsa idi, fazlaca problem kalmazdı. Hz.İsa ve İncil yazan oldukları  iddia edilen kişilerle çağdaş olan   birçok tarihçi eserlerinde, ne Hz.İsa’dan ve ne de İncillerden söz etmemektedirler. Gould'un eserinde Hz. İsa ile çağdaş oldukları  halde ondan hiç bahsetmeyen şu Romalı tarihçilerin isimleri geçmektedir:

64) M. Y. Şelebî, a.g.e., s.50

154

Seneca (M.S.3-65), Petronius (öl.M.S.66), Büyük Plİny (M.S. 23-97), Juvenal (M.S.60-140), Martial(M.S.40-104), Quintilian (M.S.4Ö-118), Epictetus (M.S.40-120), Apion (M.Ö.20-M.S.48) vb. kişiler. Ancak Genç Pliny (M.S.61- 105), Tacitus (M.S.55-120) gibi yazarlann, sadece Hristiyan toplumun varlığın­dan bahsettikleri ifade edilmektedir. Bunlarda da İncillerden geniş olarak bahis yoktur. İki. meşhur Yahudi yazar İskenderiyeli Philo (M.Ö.20-M.S.60) ile Josephus (M.S.37-100),, eserlerinde Hristiyanlıktan hiç bahsetmemişlerdir. Ancak bu iki yazarın eserlerine sonradan birtakım ekler yapılmak sureti ile, sanki onlar Hristiyanlıktan bahsediyormuş gibi gösterilmek istenmiştir. Clement'in (M.S.95-140 yılları  arası) Korintoslulara yazdığı mektupta, İnciller­den hiç bahis yoktur, sadece Pavlos'un mektubuna işaret vardır. Bu mektupta Hz.İsa’nm sözlerinin yorumları  vardır, ama onun hayatı hakkında biyografik bilgi yoktur(65). Görüldüğü üzere çağdaş Roma tarih kaynaklannda İncillerin varlığı ve onlann yazılış tarihleri hakkında yeterli bilgi yoktur.

Daha önce Pavlos’un mektuplannın İnciller yazılmadan önce yazılarak kutsallık kazandıklarını belirtmiştik. Bu konu aslında çok önemlidir. Niçin Pavlos'un Mektupları İncillerden önce yazılarak kutsal yazma muamelesi görmüştür? Pavlos mektuplannı 57-62 yılları  arâsmda yazmıştır(66). O, yazmış oldiığu mektupların Hristiyan cemaatler tarafından korunduğunu çok iyi biliyordu. Acaba o, bunları  kutsal kitap tesis etmek gayesi ile mi yazmıştı? Bu gaye ile yazmadı ise, bunlann korunup saklanmasına niçin engel olmadı?

Dört İncilden hangisinin Önce yazıldığı konusunda kesin bir sonuç alınamamıştır. Bazılanna göre ilk yazıları  İncil, Matta'dır, diğer bazılanna göre ise Markos’tur(67). Matta mı önce yazıldı, yoksa Markos mu? Matta, Hz. İsa'nın öğrencilerinden, Markos ise onun öğrencilerinden değildir. Buna rağmen nasıl Markos bazıları tarafından Matta'nın Önüne geçirilebiliyor? Yine Yuhanna, Hz.İsa'nın Havarilerinden, fakat İncillerin sıralanmasında onun İncili dördüncü sırada yer alıyor. En azından Havari olmadığı bilinen iki kişinin İncili, nasıl Havari Yuharma'nın İncilinin Önüne konulabiliyor?

65) M. Yearsley, a.g.e., s.102

66) ' R. C. Knox, a.g.e., s.177 ; E. R. Trattner, a.g.e.,s. 297

67) W. K. Lowther Clark’, a.g.e.,s. 685

155

Bazı Hristiyan ilim adamları Matta’nın, Logiayı M.S.UO^lindİfe' Markos’un da îlk İncilini 55-75 yılları  arasında yazdığını söylüyorlar(68)., Hristiyan müfessir Lowther Clarke'ye göre Markos İncili 65 yılında, Matta ile Luka, 80-90 yılları  arasında, Yuhanna ise 100’lü yıllarda yazılmış! ardır(69). Arthur Headlam, Markos’un 60 yılından önce, Matta’nın, 70 yılı civannda, Luka’nın 64 yılından sonra yazıldığının rivayet edildiğini, ancak bu İncillerin belirtilen tarihlerden çok daha geç yazıldıklanm söylüyor(70). Raymond C.Knox'a göre, Matta 70 yılından az sonra, Luka 80 yılından sonra, Yuhanna ise 80 ile 120 yılları  arasında yazılmıştır(71).

İncillerin yazılış tarihleri hakkında ittifak sağlayan iki müellif dahi yok gibidir. Bu kitaplann ne zaman kaleme almdıkları  konusunda herkes ayn ayn rakamlar vermektedir. Hristiyan kaynağı Mürşidü't-Talibinde Markos İncilinin 61 yılında yazıldığı ifade edilirken, Hristiyan araştırmacı Hom'a göre Markos İncili, 56 veya 60, yahut 63 yıllannda yazılmış olabilir. Hristiyan araştırmacı Bost'a göre Luka İncili, 58-60 yılları  arasında yazılmıştır. Bu İncil Hom’a göre 53 veya 63, yahut 64 yıllannda yazılmış olabilir. Bost'a göre Yuhanna İncili, 95-97 yılları  arasında yazılmıştır. Hom’a göre Yuhanna İncili 68-70 yılları  arasında veya 89 yılında, yahut 98 yılında yazılmış olabilir. Diğer bir Hristiyan müellif Cercis Zevin’e göre bu İncil, 96 yılında kaleme alınmıştır, Mürşidü’t- Talibin ise bu İncilin 65-98 yılları  arasında yazılmış olabileceğini ileri sürüyor(72). W.Duranfa göre Matta İncili 85-90 yılları  arasında, Markos İncili ise 65-70 yılları  arasında yazılmıştır(73).

Batılı araştırmacı Schuyler Brown, Markos ve Luka’da yer aları  Kudüs’ün tahrib kehanetinin esasında bir. kehanet ölmadığını(74), aslında

68) R. C. Knox, a.g.e., s.179

69) W. K. Lowther Clarke, a.g.e., s.685

70) A. C. Headlam, a.g.e., s.19

71) R. C. Knox, a,g.e.,s. 182

72) M. Y. Şelebî, a.g.e., s. 4448

73) M. Ş. Şîtivî, a.g.e.,s. 50

74) Kitab-ı Mukaddes, Markos.13:2 ;Luka, 21 :20

156

yazarların Kudüs'ün tahribini gözleri İle gördükten sonra ona bir mucize ve kehanet havası vererek İncillerinde yer verdiklerini, onlann bu olayı İncillerin­de aktarmalarının, aslında bu İncillerin yazılış tarihini ele verdiğini ve bu tarihin hiçbir şekilde Kudüs’ün tahribinden önce olamıyacağını belirtiyor. Ona göre Markos 70 yılında, muhtemelen tahripten hemen sonra, Matta, ile Luka, 70 yılından sonra yazılmışlardır(75).

Bu dört İncil ne zaman yazılmışlardır? Eski ve yeni hiçbir araştırmacı bu konuda kesin birşey şöyleyememektedir. Burada kesin olarak bilinen bir nokta vardır. Bu İnciller, Hz.İsa'dan en az 25-30 sene sonra kaleme alınmışlar­dır. Pavlos’un Risalelerinin, İncillerin önüne geçirilmesi ve bu kitapların Hz., İsa'dan bu kadar sonra yazılmaları İncillere duyuları  güveni sarsmaktadır. Ortalama olarak Hz. İsa ile İnciller arasında 35-40 yıllık bir boşluk vardır. İnsanlar arasında sadece üç sene gibi çok kısa bir süre kaları  Hz.İsa'nın yaptıklarının, otuzbeş sene, sonra yazılması sırasında unutmalar, değişmeler ve yanılmalar olamaz mı? Bu süre her ne kadar bazı Hristiyan müelliflere göre çok uzun ve unutmak için kafi bir süre sayılmasa da, aslında durum onların dedikleri gibi değildir. Hristiyan inancına göre Hz.İsa, öğrencilerine kendi hayatım ve sözlerini yazmalarını emretmemiş, kimseyi bu tür bir görevle görevlendirmemiş, bu yüzden o sırada kimse böyle bir hazırlık yapmamış, gördüklerini, duyduklarını ileride yazacakmış gibi dikkatlice inceleyip hafızasına kaydetmemiştir. Bazılanna göre durumun böyle olmasına tesir ededn esas bir sebeb var. Başta Hz.İsa olmak üzere bütün Hristiyanlar, Hz.İsa'nın öldükten kısa bir süre sonra geri gelip "Tanrının krallığı"nı tesis edeceğine inanmakta idiler. Uzun süre bu beklenti içinde olan   ilk dönem Hristiyanlan, gelen giden olmadığını görünce 30-35 senelik bir aradan sonra "Hz.İsa geri gelmedi, bari onun sözlerini yazalım" diyerek İncilleri yazmaya başladılar. Belki başlangıçta bir hazırlık olsaydı bu 30-35 yıllık arayı telafi mümkün olabilirdi, ama başlangıçta kimsenin beklemediği birşey, uzun bir bekleyiş döneminden sonra gündeme gelince bu boşluğu telafi etmek çok güçleşmiştir.

- 75) Schuyİer Brpwn, The Origins of Christianity, A Historical Introduction to the New . testament, New York,1984, p. 22-23

157

..-UJIULLIU.;......——.... JL1J   . L1L....U—;    JJ.

İncillerin verdiği bilgiye göre Hz.İsa, dünyada olduğu sırada bütün Hristiyanlar, daha kendi nesilleri yok olmadan, dünyanın sonunun geleceğine inanıyorlardı. Onlara göre Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden kısa bir süre sonra büyük felaketler olacak, Hz. İsa "Tan'nın krallığı "nı kurmak üzere geri gelecek, dünyanın sonu gelecek, herkes cezasını çekecek. Kimsenin başka türlü bir beklentisi yoktu, kimse ilerde Hz.İsa'nın sözlerine ihtiyaç duyulacağını bilmiyordu. Ama o kişinin yakında olacak dediği şeylerin hiçbiri gerçekleşme­yince bazı öğrencileri, birdenbire onun sözlerini, mucizelerini, vaaz ve nasihatlerini, anlattığı meselleri ve hayatını yazmaya koyuluyorlar. Bu şartlar altında sağlıklı bir rivayet ve nakil mümkün olabilir mi? Onlar bu kadar hazırlıksız ve tedbirsiz başladıktan bu işte bazı şeyleri unutmuş olamazlar mı, bazı şeyleri yanlış hatırlayamazlar mı? Bunun mümkün olduğu ve gerçekte bunların meydana geldiği İnciller arasında görülen farklılık ve çelişkiden kolayca anlaşılmaktadır.

İşin tekrar başına dönerek İncil yazarlarının durumuna yeniden bir göz attığımızda, Hristiyan müelliflerin onlar İçin "görgü tanıklan" dediklerini görürüz. Yani onlar, bizzat gözleri ile gördüklerini, kulakları  ile işittiklerini yazmışlardır. Onlann bu iddiasına rağmen, en az iki İncil yazannın görgü tanığı olmadığı açıkça biliniyor. Markos ve Luka, direkt olarak Hz.İsa’ya öğrenci olmadıklanndan, bunlann bizzat görgü tanığı olarak gözleri ile gördüklerini ve kulakları  ile işittiklerini yazmaları mümkün değildir. Öyleyse bu iki yazan Hz.lsa'ya ulaştıran senet silsilesi nedir? Bunlar kimler kanalı ile bu haberleri almışlardır? Bunlann ravileri kimlerdir? Ne adı geçen yazarlar ve ne de diğer Hristiyan kaynaklar bu konuda hiçbir bilgi vermemektedir. Diğer iki İncilin yazarlan, iddia edildiği gibi Havari değil iseler, bu sorular onlar için de sorulabilir. Onlar kendilerini Hz.lsa'ya ulaştıran bir rivayet silsilesine sahip mi idiler? Eğer sahip idiler ise bu silsile kimlerden oluşmuştu?

Yazar Yuhanna, İncilinde Hz.İsa'nm çarmıha gerilme olayını açılatırken, kendisinin Zebede oğlu Havari1 Yuhanna’dan başka bir Yuhanna olduğu intibaını uyandıran bir anlatım tarzı sergiliyor. O, bu konuyu şöyle naklediyor: "İsa Taberiye denizi kenarında yine şakirtlere kendini gösterdi. Simun Petrus,

158

Didimos denilen Tomas, Galilenin Kana şehrinden Natancl, Zebedi'nin oğulları  ve onun şakirtlerinden ikisi ile birlikte idiler."(76). Burada Zebedi oğulları  ile kasdedilen Yuhanna ile Yakub’dur. Bu ifadelerin içinde geçtiği İncil, eğer Zebedi oğlu Yuhanna'nın yazdığı İncil olsaydı, herhalde yazar burada "ben ve kardeşim" tabirini kullanırdı. Halbuki sanki yazann kendisinin, bu Zebedi oğlu Yuhanna ile alakası yokmuş gibi "Zebedi'nin oğullan" diye onlardan gaip (üçüncü tekil şahıs) sığası ile bahsediyor. Bu ifadeler Yazar Yuhanna'nın, Zebe­di oğlu Havari Yuhanna olmadığını ele vermektedir.

XIX. yüzyıldan itibaren batıda konu üzerinde yapıları  araştırmalar neticesinde bugünkü Yuhanna İncilinin yazarının, Havari Yuhanna olmadığı ortaya konmuştur. Bu . görüşü ilk olarak ileri sürenler "Tübingen .Okulu" mensupları  olup bunların başında Baur vardı. Baur ve arkadaşlarına göre, ikinci yüzyılın ortalarında sürgünde doğan bir Yahudi Hristiyan (isminin Yuhanna olduğu tahmin ediliyor), kendi yazdıklarına güven ve İtimad sağlamak için, kitabının başına Havari Yuhanna'nın ismini yazmıştır. Baur'un bu iddiasına karşılık, diğer bazı araştırmacılara göre bu İncil, bu kadar erken dönemlere (Baur'a göre İkinci yüzyılın ortalan) ait olamaz. Çünkü bu İncilde İskenderiye felsefe okulunun bir takım Helenistik fikirleri, özellikle Plotinos'un (M.S. üçüncü asnn sonlan) fikirleri yer almaktadır(77). Dolayısı ile en iyimser bir tahminle bu İncil, üçüncü asnn sonlanna doğru yazılmış olmalıdır. Durum bu şekilde olunca Matta, Markos ve Luka gibi, Yuhanna'nın da görgü şahidi olarak İncilini yazmış olduğu ifadesi askıda kalmaktadır.

Hristi yanlıkta Hz.İsa’nın varlığı bir bütün olarak vahiy kabul edilmekle beraber o, Havarilerine, diğer öğrencilerine ve kitap yazarlanna görme ve duyma olmaksızın vahyeden bir Tann durumunda değildir. Hristiyanlıktaki vahiy ve ilhamın ana kaynağı Hz.İsa’nın hayatı ve sözleridir. İncil ve Risale yazarlannın, Hz. İsa'yı görmeden, sözlerini işitmeden, onun hayatını, vaaz ve nasihatlerini sadece vahiy kanalı ile yazdıklarını kimse iddia etmiyor. Hristiyanlar, yazarların görgü tanıkları olarak hadiselere şahit olduklarını,

76) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna. 21 : 2 , ■

77) G. P. Fisher, a.g.e.,s. 33,120

159

^LİJILİU-LLUI

Hz.İsa'nın yaptıklarını gözleri ile gördüklerini, onun söylediklerini kulakları ile işittiklerini, bundan sonra onlardan akıllarında kalanları yazdıklarını söylemek­tedirler. Hristiyan ilim adamlarına göre yazarlar, İncilleri yazarlarken, kendi insiyatiflerini kullanmışlar ve diğer kaynaklardan da istifade etmişlerdir. Bu yazarların, hem vahiy ürünü olarak yazdıkları iddia edilecek, hem de bunların, vahyin ana kaynağı dışındaki diğer kaynaklardan da istifade ettikleri söylene­cek, bunu mantığın kabul etmesi mümkün değildir. Eğer bu iddia doğru ise, vahiy ürünü olan   İncillere, vahiy dışı diğer kaynaklardan bazı şeylerin İlâve edildiği açıkça itiraf edilmiş olmaktadır. Hristiyanlar, İncil yazarlarına gelen vahiy ve ilhamı bu ithamdan kurtarmak için bambaşka bir yorum yapmaktadır­lar. Onlara göre, yazarlara gelen vahiy veya ilham, dikte ettirici bir vahiy veya ilham değildir, bu vahiy onların gördüklerini, duyduklannı ve başkalarından aldıkları bilgileri yazarken bu yazarları hata etmekten koruyan bir vahiydir. Mademki durum böyledir, öyleyse İnciller arasında neden bu kadar farklılıklar ve çelişkiler vardır? Hata etmekten, yanlış yazmaktan koruyan vahiy, niçin bu Çelişkilere engel olmamıştır?

İnciller ve Risaleler bütünü ile Hz.İsa’nın hayatına ve sözlerine yönel­diklerine göre bunların esas ana noktası, Hz. İsa’nın yaptıkları ve söylediği Şeyler olmalıdır. Bu sözlerin ve hadiselerin hatasız ve eksiksiz aktarılması esas olduğu halde, neden bunların yazılması ondan an az 25-30 sene geciktirildi? Niçin Hz.İsa kendisi dünyada iken, daha önce Hz. Musa’nın yaptığı gibi yaparak bunları kaleme almadı? En azından onun dünyadan ayrılışından hemen sonra bu yazma işine başlanamaz mıydı? Onları yazmaya o zamanlarda ihtiyaç yok idi ise, neden daha sonraları bu ihtiyaç hasıl oldu? Bu soruya "Görgü tanıklarının azalmaya başlaması yüzünden bunların yazılmasına ihtiyaç hasıl oldu" şeklinde bir cevap verilebilir. Ama zaten yazarların bir çoğu görgü tanığı değil, üstelik ruhu’l-kudüs her zaman onlarla beraber olup, Hz İsa hakkında konuşurken onları sürekli hatadan alıkoyacağına göre, bu bir gerekçe olarak öne sürülemez.Haydi bunu bir mazeret kabul edelim. Hz.İsa ile İnciller arasındaki 25-30 yıllık boşluk ne olacak? Bu zaman zarfında unutulan, yanlış hatırlanan şeyler olamaz mı? Zamanın geçmesi ve görgü tanıklarının yok olması ile bu tehlikeler söz konusu olabiliyorsa ve ilham ve vahiy bu tehlikeleri

160 *

ortadan kaldıramıyorsa, 25-30 yıllık zaman boşluğunda bu tehlikeyi vahiy veya ilham nasıl engelleyecektir? Kaldı ki batılı araştırmacıların yaptıkları tesbitlere göre, bugün elde mevcut olan   en eski İncille Hz. İsa'mn zamanı arasındaki boşluk, 25-30 sene değil, en azından üç asırdır. Bu boşluğu bir rivayet silsilesi ile doldurmak tamamen imkânsızdır. Çünkü böyle bir silsile yoktur.

4 - DÖRT İNCİLİN ELDE MEVCUT EN ESKİ NÜSHALARI:

Dört İncilin en iyimser bir tahminle M.S. 60 ile 100 yılları  arasında yazıldığını kabul etsek bile, o yazıları  ilk nüshalardan bugün bir tanesi bile ortada yoktur(78). Şu anda kilise tarafından sahih kabul edilen ve Yeni Ahidin başında yer aları  dört İncilin orjinal el yazmaları  ile, onlardan kopya edildiği söylenen elde mevcut en eski kopya nüshalar arasında en azından iki buçuk asırlık bir boşluk, zaman aralığı vardır. Bu, şu demektir: Şu anda en eski İncil yazması olarak elde bulunan nüshaların, İncil yazarlarının yazmış olduğu asıl orjinal metinden kopya edilip edilmediğini tesbit etmek üzere herhangi bir karşılaştırma yapmaya imkânımız yoktur. Çünkü, asıl oıjinal.yazmalar kaybol­muştur, bunlarin hiçbiri ortada yoktur. En eski kopyalarla bu orjinal metinler arasındaki mesafe en az ikiyüz elli yıl olduğuna göre, bu kadar uzun zaman aralığını aşıp ana metne ulaşabilmek için çok sağlam bir rivayet silsilesine ihtiyaç vardır. Kopyalar kendilerine güven sağlayacak böyle bir rivayet silsilesinden tamamen mahrumdur. Bu en eski kopyaların, ana nüshalardan yapıldıklarım ortaya koyan başka herhangi bir delil de mevcut değildir, sadece kopya edenin kopyasını esas nüshadan kopya ettiğini belirten mücerred iddiası vardır(79).

İşin aslına bakılırsa İznik konsilinden önce mevcut olan   çok sayıda İncil ile beraber, bu dört İncilin ilk nüshalarının ortadan kalkması ve kaybolması, bir yandan Putperest Romalıların işkence ve zulümlerine, kutsal kitapları ortadan

78) J. Paterson Symith, How We Got Our Bible, London, ?, p.3

79) M. es-Saidî, a.g.e.,s. 35 ■ ' "

161

kaldırmak için gösterdikleri faaliyetlere bağlanabilirse de, Öbür yandan bunu bizzat kilisenin faaliyetine de bağlamak mümkündür. Kilise, sahte saydığı İncillerle, sahih kabul ettiği dört İncilin ilk nüshalarını, o günkü kendi teolojik anlayışına uymadığı ve kendi elinde bulunan tahrif edilmiş dört İncilin metinle­ri ile çeliştiği için, tek çıkar yolun bunları ortadan kaldırarak onlardan kurtulmak olduğunu görmüştür. Buna rağmen kendi elinde bulunan tahrif edilmiş metinlere bu dört İncilin âdım vermekten de çekinmemiştir. Bu görüşün doğruluğunu destekleyen güzel bir delil de mevcuttur. Kilisenin yasakladığı sahte İnciller listesinde "Matta’nın Sahte İncili" ismi de geçmek-tedir. Belki bu İncil, Havari Matta’nın esas İncili idi ama, kilise bunu yasak kitaplar listesine aldı(80). .

Sahtelik olayı, Hristiyan kutsal kitaplarının her yanım bir kanser uru gibi kaplamıştır. Kur*an-ı Kerimin belirttiği, Hz. İsa'ya nazil olmuş esas İncilin yokedilmesi bir yana, dört yazar tarafından kaleme alman İncillerin esas nüsha­larının, cahil ve kötü niyetli kopyacılar tarafından eksik ve bozuk bir şekilde kopya edilerek farklı nüshaların ortaya çıkması bu kitaplara güveni hayli sarsarken, bundan da daha önemli bir problem ortaya çıkıyor. Dört İncilin esas nüshaları, İznik ve Lodesya konsillerine kadar ortada mevcut iken, bu iki konsilde Pavlosçu görüşün benimsenmesi üzerine kilise, bu görüşü destekleyen ve dört İncilin esas nüshalarından hayli farklı olan, tahrif edilmiş dört İncili, bunların yerine koymuş, yani bu tahrif edilmiş İncillere, esas dört İncilin adım vermiş, sonra da esas dört İncili ortadan kaldırmıştır.

Bu açıklamadan sonra, asıl yazma nüshalardan yapıları  en eski kopya nüshaları  yeniden inceleyelim. Batılı bir araştırmacı, bu kopya nüshalar hakkında şunları söylemektedir: "Eski dünyadan günümüze intikal eden kitaplar içinde Yeni Ahid yazmalarında mevcut olan   farklılıklar kadar hiçbir yazmada farklılık bulmak mümkün değildir. Bugün Yeni Ahidin sadece Yu­nanca yazılmış beşbinden fazla el yazması vardır. Bunların herbirinde diğerleri­ne göre farklılıklar vardır. Buna ilâve olarak, Yunanca Yeni Ahid metninin onbinden fazla tercüme yazmaları vardır. Ayrıca kilise babalarından aktarılma

80) M. es-Saidî, a.g.e., s. 36

162

daha binlerce yazma mevcuttur. Gerek tercüme yazmalar, gerekse kilise babalanma aktarmaları, Yunanca metinlerden oldukça farklıdır. Bu farklılıklar, 150 bin İle 250 bin arasında görülüyor. Sadece Luka İncilinin 150 el yazma nüshasında 30 binden fazla farklı metin tesbit edilmiştir. Yeni Ahid yazma geleneğinin, üzerinde ittifak sağlayabildiği bir cümle dahi bulmak zordur."(81). Yazarın bahsettiği bu farklılıklar, bazılanna göre Yeni Ahİd kanonizasyonun- dan önce olmuştur. Bu iddiayı ileri sürenlere göre kanonizasyondan soma yapıları  kopyalar çok dikkatli yapılmıştır ve bunlarda fazla farklılık yoktur. Ancak kanonizasyondan sonra yapıları  kopyalara baktığımız zaman durumun böyle olmadığını, aksine bu olaydan sonra da kasıtlı ve kasıtsız olarak yapılmış metin değiştirmelerinin meydana geldiğini görmekteyiz.

İncillerde ve Yeni Ahidde yer aları  diğer kitaplarda bulunan farklılıkları, sadece kopyacıların cehaletine, dikkatsizliğine ve ehliyetsizliğine bağlamak çok yanlıştır. Aslında farklılıkların büyük bir kısmı, teolojik ve dogmatik sebeplerden dolayı ortaya çıkmıştır. Kopyacıların büyük bir kısmı, kitapları kopya ederken kendi mensup olduğu mezhebin inanç sistemine uygun düşecek şekilde değişiklikler yaparak kopyasını yapmıştır. Onun o andaki düşüncesi orjinal metni yazmak değil, doğru metni ortaya çıkarmaktı. Uzun süre bu şekilde yapıları  kopya işlemleri, ancak Rönesansla birlikte değişmeye başlamıştır. Rönesans ve Re formasyondan sonra İnciller üzerinde yapıları  çalışmalarda bu yol terkedilerek oıjînal meme ulaşılmaya başlanmıştır.

C. R. Gregory, Kurt Aland vb. bazı araştırmacılar, Yeni Ahid yazmalan- - m, bu yazmaların üzerlerine yazılmış oldukları materyallerin cins ve şekillerine bakarak rastgele bir şekilde tasnif etmişlerdir. Bunların tasnifine göre bu yazmalar, altı sınıfta toplanmaktadır. Esasında bu tasnif, belirli prensiplere uygun, kati ve keskin bir tasnif değildir. Ama onlar, Yeni Ahid yazmalarım rastgele olarak şöyle sınıflandırıyorlar:

1 - Çanak parçaları  üzerine yazıları  yazmalar: Bunlar 25 tane olup Yeni : Ahİdin küçük kısımlarım ihtiva ederler.

81) M. M. Parvis, a.g.md., s. 594-614

163

2 - Muska şeklinde yazılı olan   yazmalar: Bunlar 9 tane olup Yeni Ahi- din küçük kısımlarını ihtiva etmektedirler.

3 - Papirüsler: Bunlar II ile VIII, yüzyıllar arasında papirüsler üzerine yazılmış olan   İncil ve Yeni Ahid yazmalarıdır. Bunların sayıları  64 tane olup şu ânda Manchester ve Dublin gibi şehirlerde bulunmaktadırlar. Bu papirüslerin tamamına yakını Mısırda bulunmuştur. Ancak, bunların büyük bir kısmının metin olarak bir değer taşımıyacak kadar küçük oldukları  görülmektedir.

4 - Parşömen üzerine yuvarlak majiskül harflerle yazılmış olan   yazma­lar: IV ile X. yüzyıllar arasında yazılmış olan   bu yazmalar, 241 tane olup bunlar, Londra British Museum, Paris Biblioteque Nationale, Vatikan Biblioteca başta olmak üzere Basel, Oxford, Leningrad, Moskova, Kiew ve Waşington gibi yerlerde bulunmaktadır.

5 - Küçük harfli el yazmaları: IX ile XVIII. yüzyıllar arasında yazılmış olan   bu yazmalar, kataloglanmış olup 2533 tanedir. Bunlar da muhtelif müze ve kütüphanelerde saklanmaktadırlar.

6 - Dua Kitapları: Kiliselerde yılın belirli günlerinde okunması gerekli olan   duaların vb. şeylerin yazılı olduğu yazma kitaplardır. Bunlar genellikle dört İncilden ve Risalelerden parçalar ihtiva etmektedirler ve sayıları  1838 tanedir. Bunlann büyük bir kısmı majiskül harflerle, az bir kısmı ise, küçük harflerle yazılmışlardır(82).

Altı grupta bu şekilde toplanan yazmaların şüphesiz en eskileri papirüsler üzerine yazılmış olanlandır. Papirüs, Mısırda Nil nehri havzasında yetişen ve kamış familyasından olan   bir bitki olup, ince yaprakları  üzerine yazı yazmak mümkündür. İncillerin bazı parçaları  işte bu papirüsler üzerine yazılmıştır. M.S. ikinci yüzyılın ortalanna doğru Yuhanna İncilinin bir kısmı bu papirüsler üzerine yazılmıştır(83). Yine M.S. üçüncü yüzyılın başlarında Yuhanna İncilinden bazı parçalar papirüsler üzerine yazılmıştır. Aynca, üçüncü yüzyılda Matta İncilinden bazı kısımlar da papirüsler üzerine,yazılmıştır. Bu

    |

82) M. M. Parvis, a.g.md., s. 594-614

83) W. K. Lowther Clarke, a.g.e.,s. 269

papirüs yazmalarının hiçbirinde tam olarak yazılmış bir İncil yoktur, papirüs yazmaları daha ziyade kısa pasajları ihtiva etmektedir. Bu ağacın ince yapraklan, bir kitabı tam olarak kapsayabilecek şekilde ve kitap düzeninde kullanılabilecek durumda değildir. Özellikle bu bitkinin yaprakları  rutubetli iklimlerde kolayca kınlıp harab olabildiğinden yaygın bir şekilde kullanıla­mamıştır.

Parşömenler üzerine yazılmış olan   ilk ve en eski İncil yazmaları M.S. dördüncü asra aittir.Bu parşömen yazmalarda , dört İncil ile beraber Yeni Ahidin diğer kitapları  da yer almaktadır. Parşömen bir nevi ince deri olduğun­dan, gerek kullanılması ve gerekse muhafazası iıisbeten kolaydır. Bu yüzden bu malzemeyi yazmalar için bol bol kullanmışlardır.

Dünyada İncillerin de üzerinde yazılı bulunduğu en Önemli Kitab-ı Mu­kaddes yazmaları şunlardır: ,

1- Vatikan Yazması (Codex Vaticanus): M-.S. dördüncü asra ait yazmaları ihtiva eden bu yazma içinde yer aları  eserlerin nerede yazılmış olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, muhtemelen İskenderiye'de yazıldı­ğı kabul edilmektedir. Bu yazmada dört İncil ile beraber Yeni Ahidin diğer bazı kitapları  da yer almaktadır. Bu yazma şu anda Vatikan'da bulunduğu için kendisine"Vatikan Yazması” ismi verilmiştir.

2 - Sina Yazması (Codex Sinaiticus): Dördüncü veya beşinci yüzyıla ait olan   bu yazma, Sina dağındaki bir manastırda bulunmuştur. Bu yazma, dört İncil ile beraber Yeni Ahidin diğer bütün kitaplarını ihtiva etmektedir. Londra'da British Museum’da muhafaza edilen bu yazmaya, Sina’da bulunmuş olması yüzünden "Sina Yazması" ismi verilmiştir.

3 - Ephraemi Yazması (Codex Ephraemi): Bu yazma beşinci yüzyılda yazılmış olup,Yeni Ahidin bütün kitaplarım ihtiva etmektedir. Bu yazma, Paris Biblioteque Nationale'de muhafaza edilmektedir.

4 - Freer Yazması (Codex Freer): dördüncü asra ait olan   bu yazmada dört İncil mevcut olup bu yazma Waşington'da bulunmaktadır.

165

5 - Florentinus 0171 Yazması: Dördüncü yüzyıla ait olan   bu yazmada sadece Luka İncili yer almaktadır. Bu yazma İtalya'da Frenze'de bulunmaktadır.

6 - Berolİnensis 0188 Yazması: Dördüncü yüzyıla ait olan   bu yazmada, sadece Markos İncili, yer almaktadır. Bu yazma, Berlin'de bulunmaktadır.

7 - İskenderiye Yazması (Codex Alexandrinus): Beşinci veya altıncı

yüzyıla ait olan   bu yazmada dört İncilin yanısıra Yeni Ahidde yer aları  diğer kitaplar da yer almaktadır. Bu yazma, halen Londra British Museum'da muhafaza edilmektedir. '

8 - Beaze Yazması (Codex Beaze): Beşinci veya altıncı yüzyılda kaleme alınmış olan   bu yazmada Yeni Ahidin bütün kitaplarının Yunancaları  ile beraber, Latince tercümeleri de yer almaktadır. \ Cambridge Üniversitesi kütüphanesinde muhafaza edilen bu yazmaya "Büyük Yazma" da denilmekte­dir.

9 - Koridethi Yazması (Codex Koridethi): Dördüncü Veya beşinci yüzyıla ait olan   bu yazma, Kafkasya'da Tiflis Koridethi manastırında bulun­muştur. Bu yüzden "Koridethi Yazması" adını almıştır(84).

İngilizcede "Manuscripts" denilince orjinal yazmalar, yani Yunanca yazılmış esefler, "Versiyon" denilince İse, Yunancadan diğer dillere yapılmış tercümeler anlaşılmaktadır (85). İnciller, üçüncü yüzyılın ortalannda Koptçaya (Kıptî diline), daha sonra Latineeye tercüme edilmiştir(86). Yedinci yüzyılda Arapçaya tercüme edilen İnçiller(87), aynca Habeşçe, Ermenice gibi dillere tercüme edilmiştir. En eski İncil tercümeleri ikinci yüzyılın ortalarına ait olan

84) Frederic C. Grant, Bible, The Text of the New Testament Manuscripts and Yersİoris, Encyclopediea Americana, V.IH, p.695-699 ; Roderic Dunkerley, Le Christ, Trans, by Ugne Karvelis, Paris, 1966, p.186 ;W. K. Lowther Clarke, a.g.e., s.269-270

85) J. Paterson Symith, a.g.e., s.l 1

86) D. Clark, a.g.e.,s. 12

87) Cana de Vaux, İncil, İslâm Ansiklopedisi, C.V,n,İstanbul,1950, s.991-995

166

tercümelerdir. İnciller, bu yüzyılın ortalarında İlk olarak Süryaniceye çevrilmişlerdir(88).

Dördüncü asrın sonlarına doğru Latinceye yapıları  tercümelerin içine büyük çapta yanlışlıklar girmiş ve Latince konuşan kiliseler bu yüzden büyük bir tehdit altına girmişlerdir. Hristiyan kaynakların verdiği bilgiye göre, bu tehlikeyi sezen Eusebious Hieronymus(St. Jerome), M.S. 385*li yıllarda o zamana kadar yapılmış olan   Latince tercümeleri yeniden, gözden geçirerek "Latin Vulgate"yi yazmıştır. O, bunu yaparken en eski Yunanca yazmalarını kullanmıştır(89)..

Gerek Manuscript (Yunanca Yazma) lerin kopya edilmesinde ve gerekse Versiyon (Yunancadan yapıları  tercüme)lann yazılmasında ve kopya edilmesinde telafisi mümkün olmayan büyük hatalar olmuştur. Mesela biraz önce hakkında kısaca bilgi verdiğimiz Vatikan Yazması ile ilgili şöyle bir durum söz konusudur. En muteber yazmalar arasında yer aları  bu yazmanın, 1965 yılında tıpkı basım şeklinde Vatikan tarafından yapıları  neşrinde yer aları  bir notta, bu yazmanın kopya edilmesinden uzun bir süre sonra bir katibin, bu yazmayı ele alıp yanlış yazıldığına hükmettiği yerlerin dışında kaları  .bütün harflerin üzerinden mürekkeble yeniden geçtiği belirtilmiştir. Bu nota göre metnin birçok yerinde çok bariz bir şekilde önce kahverenkli mürekkeple yazılmış olan   yerler seçilmekte ve koyu kahverengi olan   öbür yerlerden farklılık göstermektedir(90). Bu nottan anlaşıldığına göre, en muteber sayıları  bu yazmada bile birtakım değişiklikler ve düzeltmeler yapılmıştır. Düzeltme yapıları  metin, orjinal sayılabilir mİ? Herşeyden önce bu metne bütün .dünya dördüncü asırdan kalma metin gözü ile bakıyor. Beaze yazması için de aynı durum sözkonusudur. Bu yazmaya da birtakım ilâveler ve çıkarmalar yapılmıştır(91).

Yeni Ahid ile birlikte'yazıları  İncil nüshalannın kopya edilmesi esnasında meydana gelen tahrifatın aynısı belki daha da fazlası, ayn ayrı

88) J. P. Symith, a.g.e.,s. 30

89) J. P. Symith, a.g.e., s.32

90) Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukaddes Kur'an ve Bilim, Çev. Suat Yıldınm, İzmir,?,s. 124

91) R. Dunkerley, a.g.e., s.187

167

 JILİlLU i Jj. ,— .ıh -L;   i  i-ili İ..—İ    i—j    i';    

yazılmış olan   İncil yazmalaları  için de sözkonusudur. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinin yüzyıllar öncesi yazılmış iillnfcrid nüshaları vardır. Bu ayn nüshalardan zaman zaman kopyalar yapılmış, bu kopya İşlemi esnasında bu nüshalar da değişiklikten nasiplerini almışlardır. Bu nüshaları incelediğimiz zaman birbirine uyan iki nüsha bulmak mümkün olmamaktadır(92).

Hz.İsa'ya ait olması gereken İncilden, bugünkü Hristiyan dünyası hiç haberdar görünmüyor ve böyle bir İncilin varlığını kabul etmiyor, sadece dört yazar tarafından yazılmış İncillerin sahih olduğunu ileri sürüyor. Yapıları  İlmî araştırmalar sonunda, bu İncillerin, adı geçen yazarlar tarafından yazılmış olduğu şüpheli görülmekle beraber, bunları  nisbet edildikleri yazarlann kaleme aldıklarını kabul etsek bile, bu yazarlann yazdıkları  söylenen İncillerin esas nüshaları  kaybolmuştur. Bu hususta herkes müttefiktir. Bu asıl nüshalardan kopya edildikleri söylenen nüshalarla, kayboldukları söylenen oıjinal nüshalar arasında en azından iki buçuk asırlık bir zaman boşluğu vardır. Ana nüshadan yapıldığı söylenen en eski kopyalarla, bu kopyalardan daha sonra yapıldığı söylenen sonraki dönemlere ait diğer kopyalar arasında uçurum derecesinde farklılıklar vardır. Aynca Yunanca olan   bu kopyalardan diğer dillere tercümeler yapılmış, bu tercümeler yapılırken de korkunç derecede hatalar yapılmış ve Yunanca ana metin ile tercümeler arasında farklılıklar meydana gelmiştir. Her yeni kopyada ve her yeni tercümede farklılıklar gitgide artmış, yapıları  ilâveler, değiştirmeler sayılamıyacak kadar çoğalmıştır. Bütün bunlann üstüne ilâve olarak, İnciller matbaada basılmaya başlanınca, basım için esas alınacak yazma nüsha konusunda titiz davranılmamış, bozuk nüshalara dayanarak basımlar yapılmıştır. Ayrıca her basımda değişik yazma nüshalar esas alındığından, değişik yazmalardaki farklılıklar, olduğu gibi matbu İncillere yansımış ve matbaada basılmış olan   İnciller arasında da farklılıklar görülmüştür. Buna rağmen bazı Hristiyan yazarlar, hâlâ bu farlılıklann önemsiz olduğunu iddia etmeye devam etmektedirler. Mesela, Deniş Clark bu konuda şöyle söylüyor: "Biz eminiz ki kutsal İncil, eski Yunan yazmalarında olduğu gibi hemen hemen hiç değişmemiştir. Bu İncil, Hz. İsa'nın öğrencilerinin zamanında olduğu

92) D. E. Nineham, Saint Mark, Penguin Books,1963,p.H ; G. B. Cairci, Saint Luka, Penguin

Books,1963, p.33

168

    ..  .li-ı.i   U i.-„   ......i.d 1

şekilde duruyor, Allah onu herhangi bir tahrifattan koruyor."(93). Yazara sormak lazım, Allah tarafından korunduğu halde bu kadar farklılık ortaya çıktı­ğına göre, Ya Allah korumasaydı acaba ne kadar farklılık ortaya çıkardı?

5 - DÖRT İNCİLİN İLK MATBAA BASKILARI:

Biraz önce belirttiğimiz üzere, İncillerin Yunanca yazmalarının ve diğer dillere yapıları  tercümelerinin çoğaltılarak kopya edilmeleri esnasında ortaya çıkan yüzbinlerce farklılık, bu kitapların matbaa basımları sırasında da aynen devam etmiştir. İncillerin matbaada basılacakları sırada çok dikkatli bir çalışma, nüshaların karşılaştırılarak, birlikte değerlendirilmeleri sonunda bu farklılıkların asgariye indirilmeleri mümkün iken malesef bu yapılmamış,’ bu yüzden belki matbaa baskıları  farklılıklann miktar ve derecesini iyice su yüzüne çıkarmıştır.

İncillerin ilk defa matbaada baskıya girmeleri M.S. 1481 yılında olmuş­tur. Mezkûr yılda "Meryem ananın hamd İlâhîsi" ismi verilen, Luka İncilinin bi­rinci babmın 42-56 ayetlerini ihtiva eden kısım matbaada basılmıştır.

İlk zamanlar, İncillerin tamamı yerine, onlardan bazı kısımlar basılmış, bu şekilde kısmî baskı bir süre devam etmiştir. Bu ilk kısmî baskılann arkasından Erasmus, 1516 yılında Yunanca esas metin ile "Latin Vulgate"yi birlikte basmıştır. Ancak bu basımın acele yapıldığı, birçok hataları  ihtiva ettiği ve basım esnasında bozuk nüshalardan faydalanıldığı ileri sürülerek uzun süre tenkid edilmiştir. Erasmus basımı ile hemen hemen aynı yıllarda "Complü- tension Polygot"un basım çalışmaları başlamıştır. İki sütun halinde, bir yanda Yunanca metin, öbür yanda Latin Vulgate metni yer alacak şekilde yürütülen çalışmalar 1517 yılında tamamlanmıştır. Ancak, papalık Yeni Ahidin bütün kitaplarını ihtiva eden bu basıma bir süre izin vermiyor. 1520 yılında, papalıktan gerekli izin alınarak basım gerçekleştiriliyor, fakat papalık, basılan

93) D. Clark, a.g.e.,s. 15

kitabın satılmasını ve dağıtılmasını iki yıl süre ile yasaklıyor. Bu basımın satışı ve dağıtılışı ancak 1522 yılında serbest bırakılıyor. Bu basımda, editörler tarafından hangi yazma nüshanın kullanıldığına dair bir işaret mevcut değildir. Bu Polygot basımının, hem Erasmus'un, hem de Stephanus'un basımlarından daha sıhhatli olduğu İleri sürülüyor(94).

.1546 yılında Stephanus, Yeni Ahidin tamamını Grekçe olarak basıma hazırlamıştır. Bu basımın bir özelliği vardır. Stephanus, bu basımda metindeki farklı okunuşları göstermiştir. Bu basıma Latince olarak "Textus Receptus" (kabul edilmiş, benimsenmiş metin), İngilizce olorak, "Received Text” ismi verilmektedir(95). Ancak, bü basıma hazırlanan metnin, 1550 yılında Great Mili tarafından yayınlanması üzerine Stephanus ve Mill'e çok büyük hücumlar yapılmıştır. Onlar, bu basım ile Yeni Ah’id metinlerini şüpheli ve güvenilmez hale getirmekle İtham edilmişlerdir.

Great MilTin basımından yaklaşık üç çeyrek yüzyıl sonra HollandalI Elzivir 1624 yılında İncilleri ve Yeni Ahidin diğer bütün kitaplarını Hollan­da'da bastırmıştır. Bu basım sonraki yıllarda birkaç kere tekrarlanmıştır.

İncillerin modem tenkidli basımı ilk olarak 1850 yılında Charles Lachman tarafından yapılmıştır. Lachman, Yeni Ahidin metnini, "Textus Receptus "u hiç gözönünde bulundurmadan yayınlamıştır. Onun, bunu yapmaktan amacı, Yeni Ahidi dördüncü yüzyılda bilindiği şekli ile yayınla­maktı^). Lachman'dan sonra Samuel Prideaux Tregelles 1857-1872 yılları  arasında yaptığı Yeni Ahid basımında ne "Textus Receptus’’u, ne de daha sonraki dönemlere ait muaahhar yazmaları  gözönünde bulundurmadı. O, basımını en eski yazmalara dayandırmaya çalıştı(97). Bu kişilerin basımlann- dan sonra da İncillerin basından devam etmiştir.

94) M. M. Parvis, a.g,md.,s. 599

95) I. Knox, Textus Receptus,V .IV,New York,1962, p. 614

96) M. M. Parvis, a.g.md., s. 602

97) M. M. Parvis, a.g.md., s.602

170

  —-      *Li. JIUILIILU  .ö_.i : J u._„       

Bugün dünyada bine yakın dil ve lehçeye tercüme edilerek basımı

yapıları  Kitab-ı Mukaddesin, bu yabancı dillere yapıları  tercümelerinde de oldukça farklılıklar vardır. En basit bir örnek olmak, üzere Türkçeye yapıları  tercümelerdeki farklılıkları göstermemiz mümkündür. Türkiyede Kitab-ı Mukaddes şirketinin bastırmış olduğu Kitab-ı Mukaddeste yer aları  İncil metinleri ile, yine aynı şirketin müstakil olarak bastırmış olduğu ve üzerinde sadece "İncil " yazan Yeni Ahiddeki İncil metinleri arasında farklar vardır. Aynca Yeni Yaşam Yayınları  tarafından neşredilen ve Üzerinde "Müjde İncilin Çağdaş Bir Çevirisi" yazan Yeni Ahidde yer aları  İncil metni ile daha önce bahsettiğimiz iki metin arasında da farklılıklar vardır.Bu üç Türkçe tercümede bile farklılıklar olabildiğine göre, farklı dillere tercüme edilen İnciller arasında kimbilir ne kadar çok farklılık vardır. Mesela: Luka, 11 :15 de Hz. İsa'nın, cinleri çıkarırken cinlerin başkanlannın yardımını aldığı bazdan tarafından iddia edilmekte, Hz.İsa da bu iddiaya cevap vermektedir. Kitab-ı Mukaddes şirketinin neşri iki metinde, cinlerin başkanlannın adı Baalzebul olarak geçerken, Yeni Yaşam Yayınlarının neşri olan   metinde bu cinlerin başkanmın adı Baalzebub olarak yazılmıştır(98). YineSinoptik İncillerde nakledilen, Petrus'un sıtmalı kaynanasının tedavisinin anlatıldığı pasajlarda Kitab-ı Mukaddes neşrinde "sıtmalı kadın" tabiri geçeıken, Yeni yaşam yayınlarının neşri olan   İncillerde bu "Ateşler basmış kadın" şekline dönüşmüştür. Her ateş basmasının sıtma olmadığını bildiğimize göre, "sıtmalı kadın" tabirini nasıl "ateşler basmış kadın" şeklinde açıklayabilirler, anlamak mümkün değildir. Görüldüğü gibi son dönem İncil tercümelerinde bile hafife almamıyacak kadar köklü tercüme farklılıkları görüldüğüne göre , kimbilir ilk dönemlerde diğer dillere yapıları  tercümelerde ne kadar çök farklılıklar vardı. İncil basımları ile ilgili olarak ortaya çıkmış birçok suçlama vardır. Bu suçlamalar, farklılıkların olduğuna en açık delili teşkil ederler.

Nereden bakılırsa bakılsın, üzerinde ittifak sağlanabilmiş ve herkesçe kabul edilmiş ortak bir İncil metni, İster yazma, isterse basma olsun bulabilmek

98) Kitab-ı Mukaddes, Luka. 11 : 15 ; İncil, Luka, 11 : 15, Kitab-ı Mukaddes Şirketi,İstanbul, 1989 ; Müjde İncilin Çağdaş Bİr Çevirisi, Luka, 11 :15, Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul,!987

171

mümkün değildir. Bu durum ise İncillerin ilâhîliğine, kutsallığına elbette gölge düşürmektedir.

6 - DÖRT İNCİLİN MUHTEVASI:

Dört İncil, genel olarak Hz.İsa'nın hayatını, vaaz ve nasihatlerini ve göstermiş olduğu mucizelerini anlatmaya çalışırlar. Bu İnciller, Hz.İsa’nın doğum öncesi döneminden başlayarak onun dünyaya gelişini, çocukluğunu, tebliğ faaliyetine başlamasını, üç yıl gibi çok kısa süren bu tebliğ döneminde söylemiş olduğu sözleri, yapmış olduğu vaaz ve nasihatleri, göstermiş olduğu mucizeleri, çarmıha gerilişini, tekrar dirilerek göğe yükselişini, yeniden dirildikten sonra öğrencilerine görünüşünü kendilerine ait üsluplarla anlatırlar. İncillerde şer’î hükümler yok denecek kadar azdır. Evlenme ve boşanma ile ilgili olarak bulunan birkaç hükmün dışında, İncillerde şer’î ahkâm yoktur. Bu eksiklik dplayısı ile Hristiyanlar, Yahudi kutsal kitabı Tanahta bulunan Şer’î hükümlerin büyük bir kısmını kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Dört İncilin hepsi de hemen hemen aynı şeyleri anlatmaya çalışırlar. Ancak, yine aralarında üslûp farkından daha ileri derecede olmak üzere farklılıklar vardır. Matta, Markos ve Luka İncilleri, anlattıkları konular ve anlatım planları  bakımından birbirlerine benzediğinden, bu üç İncile "Sinoptik İnciller" adı verilmiştir. Gerek anlattığı şeyler ve gerekse anlatım planı bakımından diğer üç İncilden hayli farklı olan   Yuhanna İncili, öbür İncillerden apayrı bir görünüm atfetmektedir. Yuhanna İncili, yazılış hedefi ve gayesi bakımından da diğer İncillerden daha farklıdır. Yuhanna, bir davayı isbata ça­lışmış, ağırlığı Hz.İsa’nın ulûhiyetini açıklama konusuna tahsis etmiştir. Bu İncilin, diğer üç İncil ile müşterek noktaları  çok azdır. O, bazı mucizeler ve vaazlarla, Hz.İsa'nın çarmıha gerilişi ve göğe yükselişini anlatması bakımından diğer İncillere biraz benziyor görünse bile, yine diğer İncillerle bu İncil arasında köklü farklılıklar vardır.

171

.....     ... -I.L JILU.LLİL.-    :...  J J -   -

Sinoptik İncillerin cümle cümle İncelenmesi sonucu şu hususları  tesbit etmek mümkündür:

1 - Her üç İncilde (Matta,Markos,Luka) müşterek olarak bulunan cümle­ler vardır. Bu cümlelerin sayısı 330 tanedir.

2 - Matta ile Markos'ta müşterek olarak bulunan, ama Lukâ'da bulunma­yan cümleler vardır. Bunların sayısı 178 tanedir.

3 - Matta ile Luka'da müşterek olarak bulunan, ama Markos'ta bulunma­yan cümleler vardır. Bunlann sayısı 230 tanedir.

4 - Markos ile Luka’da müşterek olarak bulunduğu halde, Matta’da bu­lunmayan cümleler vardır, bu cümlelerin sayısı 100 tanedir.

Bu rakamların yanısıra, üç İncilin herbirinde sadece kendi yazarlarına ait olan   ve diğer iki İncilde bulunmayan cümleler vardır. Bunun da dökümünü şöyle verebiliriz:

1 - Sadece Matta’da bulunan, diğer iki İncilde bulunmayan cümle sayısı 330 tanedir.

2 - Sadece Markos’ta bulunan, diğer iki İncilde bulunmayan cümle sayısı 53 tanedir.

3 - Sadece Luka’da bulunan, diğer iki İncilde bulunmayan cümle sayısı ise 500 tanedir(99).

İncillerde birbirine benzeyen ve benzemeyen cümleler tek tek incelen­diği zaman, bu kitapların İlâhî vahiy ürünü olmasının imkânsız olduğunu gösteren farklılıklar ve çelişkiler görülür. Bu konu, daha sonraki sayfalarda geniş bir şekilde anlatılacaktır.

İncillerde anlatıları  şeyleri üç ana başlık altında toplayabiliriz. Hz. İsa’nın hayatı, gösterdiği mucizeler ve ohun vaaz ve nasihatlerinde söylemiş olduğu sözler, anlattığı hikaye ve mesellerdir.

99) M. Bucaille, a.g.e., s.115

173

a) Hz İsa'nın Hayatı:

Dört İncil, herşeyden önce Hzlsa'mn hayatını anlatmaya çılışırlar. Bu anlanma, bazı İnciller, onun doğum öncesinden başlarken, diğer bazdan doğum öncesi ve doğum olaylarına temas etmeden direkt tebliğ hayatı ile başlarlar. Matta ile Luka, hem Hz.İsa'nın soy kütüğünü verirler, hem de doğum öncesi olayları ve doğumunu anlatırlar, çocukluğundan bahsederler. Markos ile Yuhanna is, ne Hz.İsa'nın şeceresini verirler, ne de doğumundan ve çocuklu­ğundan bahsederler, bu iki yazar doğrudan doğruya tebliğ hayatım yazmakla işe başlarlar.

Hz.İsa'nın Gençliği Hakkında İncillerde Bilgi Olmayışı:

Her dört İncilin muhtevası iyice incelendiği zaman hemen göze çarpan birtakım eksiklikler ve tutarsızlıklar görülür. Bu tutarsızlık ye eksikliklerin en çok görüldüğü alan, Hz.İsa'nm tebliğ döneminden önceki hayatına ait olan   kı­sımlardır. İki İncilde, doğumu ve oniki yaşına kadarki hayatı çelişkili bir biçimde anlatıları  Hz.İsa'nın, vücut yapısı, şekli ve tipi hakkında hiçbir bilgi ; yoktur. Hz.İşa, uzun boylu muydu, orta boylumuydu, yoksa kısa boylu muydu, şişman mıydı, yoksa zayıf mıydı, yüz şekli nasıldı? bu hususta İncillerin hiçbir şey yazmaması, bu kitaplar hakkında büyük şüpheler uyandırmaktadır. Görgü şahitleri acaba neden bunları yazmamışlardır? Bu yazarlar, belirli , konuları  tekrar tekrar yazdıkları  halde bu noktada niçin suskunlar? Yoksa onlar, Hz. İsa'yı gözleri ile göçmediler mi? Eğer onlar, Hz.İsa'nm gerçekten görgü şahitleri olsalardı, onun vücut yapısını, boyunu tipini vb. şeyleri elbette yazarlardı(lOO).

Aynca İncillerde Hz. İsa'nın oniki yaşından sonraki gençlik hayatı hakkında da bilgi bulmak imkânsızdır. Onun, oniki yaşından otuz yaşına

100) M. Saidî, a.g.e.,s,12

174

kadarki hayatının nasıl geçtiği, bu dönemde annesi ve ailesi ile ilişkilerinin derecesi, eğitimi, cinsel hayatı vb. hususlar İncillerde tamamı ile ihmal edilmiştir. Acaba İncil yazarları Hz.İsa’nın bu onsekiz yıllık hayatını neden susarak geçmişlerdir? Matta ve Luka'da oniki yaşma kadarki hayatı hakkında edinebildiğimiz bölük pörçük ve çelişkili bilgiler, oniki yaşından itibaren pıçakla kesilir gibi kesilmekte, bu İnciller, onsekiz yılı susarak geçtikten sonra bütün ağırlığı son üç yıllık hayatına vermektedirler. Aslında bütün ömrü otuzüç yıl olan   bir kimseyi iyi tanıtabilmek için, bu onsekiz yılın büyük önemi vardır. Eğer bu kadar uzun bir zaman anlatılmadan geçilirse, bu kişi tam anlamı ile anlatılmış olamaz. Hadiseye bü yönü ile baktığımızda İhcillerin, Hz.İsa'nın hayatım tam olarak yeterince anlatamadıklarını, bu noktada eksik kaldıklarını görürüz.

Hzjsa'mn hayatından onsekiz yıllık bir sürenin anlatılmadan geçilmesi ve ortaya çıkan boşluk, her türlü tefsire müsait bir durum ortaya koymaktadır. Belki de İncil yazarları  psikoloji ilmini iyi bilmediklerinden, bu boşluğu doldurmayı akıl edememişlerdir(101). İncil yazarlannın bıraktıktan bu boşluk uzun süre doldurulamamış, bu konuda yapıları  araştırmalar neticesinde İncillerde ve diğer Hristiyan kaynaklarda hiçbir şey bulunamamıştı. Ancak, son elli yıl zarfında durum birdenbire değişmiş ve 1947 senesinde fevkelade bir durum ortaya çıkmıştır. Hz.İsa'nın oniki yaşından otuz yaşına kadar geçen hayatının onsekiz yıllık süresi zarfında ne ile meşgul olduğunu araştıran ve onun hayatının karanlıkta kaları  bu dönemini aydınlatmaya çalışan ilim adamları, birdenbire aradıkları malzemeyi buldular. 1947 yılında Filistin'de Lût gölü çevresindeki Tillo mağarasında bulunan Atinalı bir Yahudi cemaatine ait kütüphane İle bu kütüphanedeki yazma belgeler, herkesi hayrete ve dehşete düşürmüştür(102). "Lut Gölü Yazmaları" adı ile bilinen bu belgeleri inceleyen bilim adamları, Hz.İsa'nın hayatının onsekiz yıllık gençlik döneminin bu mağaradaki kütüphanede geçtiğini tesbit etmişlerdir. Bulunan vesikaları araştıran bilim adamları, Hz.İsa'nın sözleri ve öğretileri ile, Atmalıların

101 j M. Y. Şelebî, a.g.e„ s.54

102) Ahmed Abduvahhab,Hakikatu't-Tebşir Beyne'l-Madî ve'l-Hadır, s. 9

' i ; ' ■'

175

 

"Muallimu’l-Berr" lakabını taktıkları felsefî önderlerinin fikirleri arasında ürkütücü bir benzerlik bulmuşlardır(103). Böylece, daha önce Hz. İsa'nın hayatında tehlikeli olarak belirttiğimiz bu boşluğun nasıl doldurulduğunu da görmüş oluyoruz. Bu yeni durum, şimdiye kadar ileri sürülen bazı tezleri de çürütür niteliktedir. Şimdiye kadar yapıları  çalışmalarda Hristiyan inancı ile . Yunan felsefesinin temasa gelişinin, en az Hz.İsa'dan 250 yıl sonra meydana geldiği, üçüncü yüzyılda İskenderiye felsefe okulunun, Hristiyan inanç sistemini etkilediği şeklinde görüşler ortaya atılmıştı. Ancak, şimdi bu tez tamamı ile geçerliliğini yitirmiştir. Bahsedilen temas, 250 yıl sonra değil, bizzat Hz.İsa zamanında gerçekleşmiştir. Hz.İsa, oniki yaşından itibaren bir Yunan felsefe okununa gitmiş, orada Sokrat, Aristo ve Eflatun gibi filozofların fikirle­rini öğrenmiştir.

Hz. İsa'nın Cinsel Hayatı:

İncillerde bulunan eksiklik ve boşluklardan birinin de bu kitaplarda Hz.İsa'nın cinsel hayatı hakkında bilgi bulunmayışı olduğunu biraz önce belirtmiştik. İncillerde Hz.İsa'nın evlendiğine dair herhangi bir ifadenin bulunmayışına bakılarak, onun evlenmediğine ve çocuk sahibi olmadığına hükmediliyor. Acaba Hz.İsa, daha davete başlamadan önce gençlik yıllarında karşı cinsten biri ile herhangi bir alâka tesis etmiş miydi? Onun kadınlara karşı cinsel bir duygusu var mıydı? Bu konularda İnciller tamamen suskundurlar. Ancak İnciller baştan sona kadar iyice incelenirse Hz.İsa'mn, tebliğ döneminde dahi kadınlarla çok samimî olduğu, laubaliliğe kaçan, hatta okuyanın aklına başka şeyleri getiren bazı davranışlara müsamaha ile baktığı görülür. Sinoptik İncillerde bu oldukça açık bir şekilde müşahede edilmekteddir. Bu İncillere göre birgün Hz.İsa, Ferrisilerden birinin evine ziyafete gitmiş ve sofraya oturmuştu. Tam o sırada Hz.İsa'nın orada olduğunu.duyan günahkâr (fahişe) bir kadın, Ferrisi'nin evine, elinde ak mermerden yapılmış bir kapta değerli bir

103) Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Charles Potter.The Lost Years of Jesus Revealed, New York, ? ,

176

yağ olduğu halde gelmiş ve onun arkasında durarak ağlamaya başlamıştır. Kadın, gözlerinden akan yaşlarla Hz.İsa'nın ayaklarını ıslatmış, sonra onun yaş ayaklarını saçları ile silmiştir. Daha sonra Hz.İsa'nın ayaklannı öpen kadın, en sonunda onun başını kıymetli yağ ile meshetmiştir. Bu gelen kadın günahkâr bir kadın, yani rastgele, erkeklerle düşüp kalkan bir kadındır. Bu kadın önce arkadan gelip Hz. İsa'nın ayaklarına sarılıyor, gözyaşları ile onun ayaklannı ıslattıktan sonra saçlarını ayaklarına sürüyor, ayaklannı öpüyor, en sonunda kiymetli yağı başına sürüyor(l04). Bir kadının bir erkeğe bu şekilde sarılması, onu öpmesi vücut vücuda onunla böylesine sarmaş dolaş olması, bütünü ile İlâhî muhabbete mİ bağlı olmuştur? Bu tür yaklaşımlar, başlangıçta İlâhî muhabbet şeklinde bile olsa, kısa bir süre sonra cinsî arzuları  davet etmeye başlar. İnsan fıtratının gereği budur. Hz. İsa için bu söz konusu değildir denilebilir, ama kadın günahkâr bir kadındır. Bütün hayatı bu işin içinde geçmiş bir kadın olarak onun cinsî arzularının uyanması bile, günahın hasıl olması için yeterli değil midir? Nitekim Hz.İsa'nın misafir olarak gittiği evin sahibi, bu anormal samimiyeti görünce aklına şüphe düşmüş, yanma gelen bu kadının fahişe olduğunu bilmeyen bu kişinin (Hz.İsa), peygamber olmasının mümkün olamıyacağını düşünmüştür. İncillere göre Ferrisi’nin bu düşüncesini anlayan Hzjsa ona cevap verip, "Ben senin evine geldiğim halde su getirip ayaklanmı yıkamadın, ama bu kadın gözyaşları ile ayaklarımı yıkadı, sen evine geldiğimde bana bir öpüş vermedin ama bu kadın geldiğinden beri ayaklanmı durmadan öpmektedir" demiştir. Bir insanın misafir gittiği bir evde ayaklarını yıkamak üzere su istemesi belki makul olabilir, ama gittiği evin sahibinden öpüş istemesi ne demektir? Hele hele birbirlerini uzun süredir tanımıyorlarsa ev sahibi gelen misafiri niçin öpsün?

İncillerde Hz.İsa'nın kadınlarla aşın samimî olduğu başka sahneler de vardır. Hz İsa Geres ahların memleketine gittikten sonra tekrar kayıkla karşı yakaya geçmiş ve bir hastayı iyi etmek üzere kalabalığın arasında yürürken, oniki yıldır kanaması olan   bir kadın, arkadan gelip ona dokunmuş ve dokunduğu andan itibaren hemen kanaması kesilmiştir. Fakat kadının Hz.lsa'ya dokunduğu anda Hz.İsa, kendisinden bir şeyin (belki bir gücün) çıkıp gittiğini

104) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 7 :3 6^49

177

hissetmiş ve kendisine kimin dokunduğunu sormuştur. Onun bu soruyu sorması üzerine kadın gelip onun ayaklanna kapanmış ve durumunu anlatmıştır(105).

Hz. İs a, başka birgün Marta adında bir kadının evinde misafir olur. Bu kadının evinde ayrıca Meryem adında bir kızkardeşi vardır (muhtemelen bu kızkardeş daha gençtir ve bekârdır). Marta, Hz. İsa'ya hizmet etmek için koşuşturup dururken, Meryem ona hiç yardım etmez ve sürekli olarak Hz.İsa'nın dizinin dibinde oturur, onunla birlikte vakit geçirir. Marta gelip kızkardeşinin kendisine yardım etmediğini, dolayısı ile onu ikaz etmesini isteyince Hz. İsa, Meryem’i ikaz edeceğine, onu haklı bulur(106). İncillerdeki anlatılanlardan bu evde hiçbir erkeğin olmadığı gibi bir ma’na çıkıyor. Hz.İsa erkeksiz bir eve gidip misafir olmuş, evin genç kızı ile dİzdize gözgöze tek başlarına bir odada oturmuşlardır. Hz. İsa, Meryem ile beraber olmaktan oldukça memnun olmuş olmalı ki, Marta’mn yaptığı şikayete hiç aldırış etmemiş ve Meryem'in yaptığının doğru olduğunu, ona dokunmamasını Matta’ya söylemiştir.

İncillerde kadınlarla ilgili olarak geçen bu vb. ifadeler, Hz.İsa'nın kadınlarla samimiyetinde biraz aşırıya kaçtığını akla getirmektedir. Konu ile alâkası bakımından belirtmek yerinde olacağı için burada bir noktayı belirtmek isteriz. Hz.İsa’nın mucizelerinin büyük bir kısmı kadınlarda tecelli etmiştir. Hz.İsa'nın, Petrus’un sıtmalı kaynanasını, akıntılı kadını iyi etmesi, Ölen kız çocuğunu diriltmesi, hatta çarmıha gerildikten sonra ilk olarak Mecdelli Meryeme görünmesi gibi hadiseler buna örnek olarak zikredilebilir. Hz, İsa’nın mucizelerinde genellikle bir kadın unsuru ön plana çıkmaktadır. Hatta Hz.İsa'nın, vaaz ve nasihat etmek Üzere gittiği seyahatlerde Havarilerin yamsıra kadınların da katıldığı şu pasajdan açıkça anlaşılmaktadır. " İsa şehir ve köyleri dolaşıp vaaz ederken yanında Havariler, kötü ruhlardan ve hastalıklardan yeni kurtulmuş olan   bazı kadınlar, kendisinden yedi cin çıkmış olan   Mecdelli Meryem, Hirodes’in kâhyası Huza’nın karısı Yoanna, Suzanna ve başka birçok kadınlar onunla beraberdi"(107). Seyahatlere iştirak eden üç kadının ismi açıkça zikredilmiştir: Bunlar, Mecdelli Meryem, Yoanna ve Suzanna'dır.

105) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 5 :25-3O

106) Kitab-ı Mukaddes,Luka, 10:38-42

107) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 8 :2-3

178

Metinde bu kadınların dışında daha başka birçok kadının seyahatlere iştirak ettiği nakledildiğine göre heyetteki kadınların sayısı herhalde erkeklerden daha fazladır.

Hz. İsa, tebliğ hayatına otuz yaşında başlamış ve bu görevi otuzüç yaşına kadar sürdürmüştür. Bir erkek için otuz’lu yaşlar, erkeklik bakımından kemâle erdiği yaşlardır. Eğer cinsî bir Özrü yoksa bu yaşlardaki bir erkeğin, karşı cins için duyguları  en doruk noktaya ulaşır. Hele bu erkek bekâr ise ve bir kadınla sarmaş dolaş duruma geliyorsa, şehevî duygularının uyanmaması mümkün değildir. Eğer bu erkeğin bîr özrü varsa o zaman zaten kadınlara fazlaca yaklaşamaz. Yani, hem kadınlarla ülfet edip, hem de onlara karşı bir arzu duymaması insan fıtratına aykırıdır. Hristiyan ilim adamları bu noktada şunu söyleyebilirler: "Sizin düşündüğünüz cinsellik, Hz.İsa için geçerli olamaz. O, bu süflî hayatın hiçbir belirtisini, vasfını üzerinde taşımaz, o tür hiçbir duyguya ihtiyaç duymaz. O, cinsel duygulara tabi olan   varlık mertebesinden daha yüksek bir derecededir." Bunu söyleyenlere verilecek cevap oldukça basittir. Hz. İsa, yeme, içme, uyuma, dinlenme, eğlenme vb. süflî hayatın birçok özelliğini yaşıyor, düğünlere gidip şarap dahi içiyor da, sıra kadınlara ilgi duymaya gelince mi birdenbire ulvileşip hiçbir şehevî arzuyu duymamaya başlıyor? O, kadınlarla sarmaş dolaş olduğu, genç bir kadın ile bir odada başbaşa ve dizdize saatlerce yarüız kaldığı halde hiç şehvete kapılmadan nasıl durabiliyor? İncillerin, Hz.İsa ile ilgili olarak ortaya koydukları tablo, onun ulviyyetİ ile asla bağdaşır nitelikte değildir.

Hz. İsa'nın hayatını anlattıkları iddia edilen dört İncil, aslında onun hayatının birçok noktasını İhmal etmişlerdir. Onlann anlatmaya çalıştığı İsa, müşahhas bir İsa olmaktan çok, hayatının büyük bir kısmı bilinmeyen ve sis bulutlarının arkasında tam olarak teşhis edilemiyen meçhul bir İsa'dır,

b) Dört İncilde Geçen Hz.İsa'nın Mucizeleri:

Dört İncilde geçen Hz.İsa’nın mucizelerini incelerken, önce onun

179

hayatının mucize oluşu konusunu araştırmak gerekir. Hristiyan kaynaklara göre Hz. İsa’nın hayatının mucize oluşu iki noktada incelenebilir:

1 - Hz.İsa'nın varlığı, bedeni, herşeyi vahiydir ve mucizedir. Buradaki mucize, vahiyle bütünlük arzeder(108).

2 - Hz.İsa'nın dünyaya gelişinden önce ve dünyaya gelişi sırasında görülen harikuladelikler, onun çarmıha gerilmesi, yeniden dirilmesi, Öğrencile­rine yeniden görünmesi ve semaya çıkışı şırasında görülen ve ihtiyarî olmayan hadiseler, beşer şekline bürünmüş ilâh olarak onda görülen mucizelerdir.

Bu iki tür mucizenin dışında onun, beşer kisvesine bürünmüş bir ilâh olarak İnsanlar arasında yaşarken, kendi irade ve isteği ile zaman ve mekanın gerektirdiği hallerde göstermiş olduğu mucizeler vardır. Hz.İsa, öncelikle insanları ikna etmek ve onlara davetini kabul ettirmek için pekçok mucizeler göstermiştir.' -

Dört İncilde anlatıları  Hz.İsa’nın bu türden mucizelerini şu şekilde sıralamak mümkündür.

Hastaları Tedavi etmesi:

Dört İncilde Hz.İsa'nın göstermiş olduğu söylenen mucizelerden en önemlisi, hastaları  tedavi mucizesidir. İncillerde, genellikle tedavi edilen hastalıkların cinlerle irtibatı olduğu söylenir, dolayısı ile zaman zaman tedavi mucizesi ile cinleri kovma mucizesi birbirine kanşır.

Hz.İsa'nın tedavi ettiği hastalıklann başında cüzzam hastalığı gelmektedir. O dönemde Filistin ve çevresinde tedavisi tıbbî yollarla imkânsız, amansız bir hastalık olan   cüzzam hastalığını tedavi eden Hz.İsa, bu yolla mucize göstererek insanları kendisine iman etmeye çağın yordu( 109). Hz.İsa’nın iyi ettiği diğer hastalıklar, inme hastalığı (felç), sıtma vb. hastalıklardır (110).

108) Paul Tillich, Systematic Thcology.V.I, p.108

109) Kita.-ı Mukaddes, Matta, 8:1-4

110) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 7 :1-10

180

O, dağdan inip Keferhnahum'a gelince, Petrus’un evine giderek onun sıtmalı kaynanasını tedavi etmiştir(lll). Ayrıca o, kadınlann akıntı hastalığım (112), körlüğü (113), sağırlığı ve dilsizliği tedavi etmiştir. İncillere göre dilsizliğin asıl sebebi, hastanın vücuduna bir cinin girmiş olmasıdtr(114). Hz.İsa, dilsizin vücudundan cini kovunca hasta hemen konuşmaya başlamıştır(115). Yine o, hem dilsiz, hem sağır bir hastayı, vücudundaki cinleri çıkararak tedavi etmiştir(116). Hz.İsa Sâralı hastaları  da tedavi etmiştir(117). Yine burada sâra hastalığının sebebi, hastanın vücuduna giren bir cin olmaktadır(118). Hz. İsa'nın tedavi ettiği hastalar arasında onsekiz yıldır vücudunda hastalık ruhu (muhtemelen cini) bulunan iki büklüm olmuş (bel fıtığı) bir kadın da yer almaktadır(119). İncillere göre o, kötürüm hastalığını tedavi ettiği gibi (120), vücudu su toplamış bir hastayı da.iyİ etmiştir(121).

Hz.İsa tarafından mucize göstermek üzere tedavi edilen hastalıkların sebepleri hakkında İncillerde fazla bilgi yoktur. Sebep olarak sadece cinler gösterilmiştir. İncillere göre, sâra, sağırlık, dilsizlik, körlük, bol fıtığı gibi hastalıklara hep cinler sebep olmaktadırlar. Bütün bu tür hastalıklara yakalanan kimseler, cinlerin tasallutuna uğramış kabul edilmiş ve Hz.İsa, onlann vücudundan cinleri kovarak onları  iyi etmiştir.

111 j Kitab-ı Mukaddes, Markos,1:29-34

112) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :20-22

113) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :27-29

114) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :32-33

115) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 12:13-14

116) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 3 :20-25

117) Kİtab-ı Mukaddes, Luka, 9 :37-45

118) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 7 :31 -35

119) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 13 :10-13

120) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 14 : 1-4

121) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 5 :l-10

181

Hz.İsa'nın hastaları  nasıl tedavi ettiği hususunda İnciller arasında çelişkiler vardır. Bir İncilde tedavinin sözlü emirle yapıldığı yazılı iken, diğer İncilde Hz. İsa'nın aynı hastayı elle temas etmek sureti ile iyi ettiği haber verilmektedir. Mesela Petrus'un kaynanasını Hz.İsa, Matta'ya göre eli ile temas ederek iyi etmiştir. Luka’ya göre ise İsa'nın tedavisi.el teması ile olmamıştır, o, Petrus'un kaynanasının başına gelmiş ve hastalığı azarlayarak onu kadının vücudundan kovmuştur( 122).

Hz.İsa, hastaları  bazen eli ile temas etmek, bazen bir söz söylemek, bazen çamur veya tükürük gibi İlkel tedavi araçları  kullanmak sureti ile tedavi etmiştir. Hz.İsa bazen hastalann ayaklanna giderken veya hastalar kendi ayağına getirilirken, bazen da hastalar yanında olmadan uzaktan tedavi yapmıştır. Bihassa onun sağır ve dilsizleri tedavi ediş şekli çok entresandır. Hz İsa, sağırları  tedavi etmek için onların kulaklarına parmaklarını sokuyor, dilsizleri iyi etmek için onların dillerine tükürdükten sonra eli ile dillerine dokunuyor. Hz.İsa’nın körleri tedavi ediş şekli hakkında İncillerde farklı rivayetler vardır. Matta'da anlatıldığına göre Hz.İsa, kör olan   göze dokunuyor ve göz hemen iyileşiyor. Markos'a göre ise Hz.İsa, önce kör gözün üzerine tükürüyor, sonra ellerini hastanın gözleri üzerine koyuyor ve hemen hastanın gözleri açılıyor.Yuhanna'ya gelince, bu İncilde körlerin tedavi şekli çok daha değişik bir şekilde anlatılıyor. Bu İncile göre körleri tedavi etmek için Hz.İsa, Önce yere tükürüyor, bu tükürükle yerde çamur yapıyor, sonra çamuru hastanın gözlerine sürüyor, en sonunda gözüne çamur sürdüğü hastayı bir havuza gönderip orada yıkanmasını söylüyor, hasta havuzda yıkanınca hemen gözleri açılıyor(123).

Hz,İsa, genellikle kendi elleri ile temas ederek hastalanın tedavi eder, ancak bazen hastalann kendileri gelip ona temas etmek sureti ile tedavi olmaktadırlar. Akıntısı olan   kadının, kalabalığın arasına kanşıp Hz.İsa’ya yaklaşması ve ona dokunduktan sonra hemen iyileşmesi buna bir örnek teşkil eder. Hz.İsa'nın bu yolla hastaları  iyi ettiği öylesine yaygındır ki, o bir yere

122) Kitab-ı Mukaddes, Luka. 4 :38-39 ; Matta. 8 :14-17

123) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :29 ; Markos, 8 : 23 ; Yuhanna, 9 :6

182

gidince İyi olmak isteyen hastalar, civar köy ve kentlerden gelerek onun ■* geçeceği yerlerde yollann kıyılanna diziliyorlar. Hz. İsa bu yoldan geçerken ona yalvararak kendisine dokunmak suretiyle tedavi olmak istediklerini söyliiyoryar. Hz.İsa onlara gerekli izni verince, bütün hastalar ona dokunuyorlar ve hemen iyileşiyoriar(,124). Bu toplu tedavi şekli oluyor.

Dört İncilin hiçbirinde Hz.İsa'nın, hastaları  tedavi için normal tıbbî yollara başvurduğu haber verilmiyor. Aynca İncillerde Hz.İsa ile irtibatlı olmaksızın tıbbî tedaviden bahseden ve tedavi formülleri veren hiçbir pasaj yoktur.

Cinleri Çıkarması veya Kovması:

Hz.İsa'nın sıksık başvurduğu mucizelerden biri de cinleri çıkarması ve kovmasıdır. O sıksık delilerden, sârahlardan sağır ve dilsizlerden, vücuduna cin musallat olmuş bütün hastalardan murdar ruhlan, kötü ruhları  ve cinleri kovarak onları  iyi etmektedir. Cin ve ruhları  hastalardan çıkarma ve kovma olayları, Matta'da sekiz defa, Markos’ta yedi defa, Luka’da sekiz defa zikredilmektedir(125). Yuhanna ise cin çıkarma olaylanna İncilinde hiç yer vermemektedir. O, Hz.İsa'nın diğer hastalıkları tedavi etmesinden de sadece üç yerde bahsetmektedir. Fakat Yuhanna İncilinde cinler ile ilgili olarak entresan bir haber vardır. Sinoptik İncillerde Yahudilerin, Hz.İsa’nın cinlerin reisi Baalzebul ile işbirliği yaparak cinleri çıkardığını iddia ettiklerinin yazılı olmasına karşılık(127), Yuhanna’da Yahudilerin, bizzat Hztİsa'nın kendisinin cinli, olduğunu iddia ettikleri yazılıdır(128). Sinoptik İncillerde "cinci"

124) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 7 : 53-56 ■

125) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6 :24 ; 8 :28-34 ;9 :32-34 ; 12:13-14; 12 :22-23 ; 15 :21-28 ;

17 :14-18; Markos, 1:23-26; 1:32-34; 3:11 ; 3 :20-30 ; 5 :l-20 ; 7 :24-30 ; 9 :14-32 ; Luka, 4 -.33-35 ; 4; 38-41; 6 :17-19; 6 : 43^5 ; 8 : 26-39 ; 9 :37-45 ; 11;14-23; 13:11-13

126) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 4 : 47-52 ; 5 :L10 ; 9 :l-8

127) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 12 :22-30 ; Markos, 3 :20-27 : Luka, 1:15-20

.128) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna. 7 : 20 ; h 48-52

     ili..—İL-,     Li  ....I—<-l    

hüviyetinde görülen Hz.İsa, Yuhanna'da "cinli" hüviyetinde görülüyor. Sinoptik İncillerde cinci hüviyetinde olan   Hz.İsa, insanların vücuduna girmiş olan   cinlerle konuşmakta, onları  azarlamakta, bazen onlara bağırarak korkutmakta ve bazen de onlarla anlaşarak hastayt tedavi etmektedir. Cinler, hastaların vücutlarından çıktıktan sonra nereye gitmek isterlerse ona söylemekte ve izin istemektedirler. Hz.İsa da istedikleri yere girmeleri için bazen cinlere izin vermektedir. Bir defasında cinler, hastanın vücudundan çıktıktan sonra domuz sürüsüne girmek islemişler ve Hz.İsa’ya "Eğer bizi kovacaksan şu domuz sürüsüne gönder" diye talepte bulunmuşlardır. Hz.İsa da İsteklerini kabul edip, onlann domuz sürüsüne girmelerine izin vermiştir. Cinler domuz sürüsüne girince, cinlenmiş domuz sürüsü dik yamaçtan aşağı hızla koşmaya başlamış ye hepsi birden göle düşüp boğulmuşlardır(129). Çinli domuzların göle düştükten sonra boğulup Öldükleri kesin olarak biliniyor, ama domuzlara giren cinlerin boğulup boğulmadığı hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Bunlar domuzlarla beraber boğuldular mı, yoksa domuzlardan da çıkarak başka bir yere mi kaçtılar? Bu bilinmiyor. İncillerde, bu noktada fazla teferruat yoktur. Eğer cinler, domuzlarla beraber boğulmuşlarsa, Hz.İsa dolaylı olarak onlarla yapmış olduğu andlaşmayı bozmuş olmuyor mu?

İncillere göre Hz.İsa'nın cinleri hastalardan çıkarması, cinler için büyük bir ızdırap kaynağı olduğundan, cinler onu gördükleri zaman bağınyorlar,"Seni tanıyoruz, bize merhamet eyle" diyorlar. Çoğu zaman ise Hz.İsa onları  susturup konuşturmuyor. Çünkü onlar konuşabilseler, onun kim olduğunu insanlara haber vereceklerdir. Halbuki Hz.İsa, kendisinin kim olduğunun (Mesih) bilinmesini istememektedir. Yuhanna İncilinde bu cinlerle anlaşma hikayesi yoktur, ancak bu İncilde Hz.İsa'nın sözlerini kendi mantıklarına göre doğru bulmayan Yahudilerin ona, ” sen hastasın, seni cin çarpmış" dedikleri yazılıdır. Sinoptik İncillerde Hz.İsa, Cinlileri tedavi eden bir doktor durumunda takdim edilirken, Yuhanna’da o, kendisine karşı gelen Yahudilere göre tedavi edilmesi gerekli cin çarpmış bir hastadır.

İncillerde takdim edilen Hz. İsa'ya göre, hastalıkların büyük bir kısmının müsebbibi cinlerdir. Cinler İnsan vücuduna girerek onları  hastalandırmak-

129) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 :28-34

184

ladırlar. Sağır ve dilsizlikten tutun da bel fıtığı hastalığına kadar birçok hastalık, kötü ruhların, hastalık ruhlarının, İnsanların vücutlarına yerleşmesi sonucu oltaya çıkmaktadır. Hastalıkların süresi, cinlerin ve hastalık ruhlarının insanların bedenlerinde kalma süresine bağlıdır. Luka İncilinde, İnsan vücudundan çıkarıları  cinlerin nerelere gittikleri ve neler yaptıkları Hz.İsa’nın ağzından şöyle anlatılmaktadır. " Kötü ruh, kişinin içinden çıkınca kurak yerlerde dolanıp rahatı arar, bulamayınca da çıkmış olduğum kendi evime döneyim der. Eve gelince orayı süpürülmüş ve düzeltilmiş bulur. Bunun üzerine gider, kendisinden kötü yedi ruh daha alir ve eve gelip yerleşirler. Böylece d kişinin son durumu, ilkinden daha beter olur"(130). Hz.İsa'ya ait olduğu Luka tarafından ileri sürülen bu ifadeye göre, bir insanın vücudundan cinin çıkarılması pek tekin bir şey olmamaktadır. Çünkü çıkarıları  ruh veya cin, kendinden daha fena yedi arkadaşı ile birlikte geri gelip o vücuda yeniden yerleşmekte ve o kişiyi daha beter hasta edebilmektedir. Mademki dulum böyledir, öyleyse Hz.İsa kendisi neden hastalardan cinleri çıkarmaktadır?

Sinoptik İncillere göre Hz.İsa’nın kendisi cinleri çıkardığı, hastaları  iyi ettiği gibi, aynı şeylerin nasıl yapılacağını Havarilerine ve diğer öğrencilerine de öğretmiştir. Öğrencileri, vaaz ve nasihat etmeye gittikleri yerlerde tıpkı Hz.İsa gibi hastaları  iyi etmiş ve cinleri çıkarmışlardır. Hatta zaman zaman bazı yalancı peygamberler de ortaya çıkarak Hz.İsa’nın kullandığı usullerle hastaları  tedavi etmiş ve cinleri kovmuşlardır. Hz.İsa’nın öğrencilerinden Yuhanna, bu yalancı peygambere engel olmuş ve durumu Hz.İsa'ya haber vermiştir. Ancak Hz.İsa, kendi usûl ve teknikleri ile cin çıkaran ve hasta tedavi eden adama engel olmamalannı söylemiştir(131).

İncillerde nakledilen bu hikâyelerden sonra akla birtakım sorular gelmektedir. Evvela, cin çıkarma işi nasıl birşey, bir mucize mi, yoksa bir sanat mı? Eğer bu bir mucize ise, mucize öğretilebilir mi? Mucizenin taklid edilme imkânı var mı? Yalancı bir peygamber nasıl o tekniği kullanabiliyor?

Dört İncilde anlatıları  cin çıkarma hikayelerine bakılırsa, bu iş bir

130) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 11 : 24-26

131) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 9 :38-39

185

mucizeden ziyade, bir sanatın icrası gibi görünmektedir. Çünkü bu mucize işini, Hz.İsa kendisi yapıyor, öğrencilerine nasıl yapıldığını öğretiyor, başkaları da muhtemelen Hz.İsa’nın veya öğrencilerinin cin çıkarma seanslarında bulunarak bu tekniği gizlice öğrenebiliyor ve kendileri uygulamaya koyabiliyorlar. Aslın­da Hz.İsa ve Öğrencileri, öğretmek istemedikleri halde, bazdan gizlice, onlann haberi olmadan bu tekniği onlardan kapabiliyorlar.,Durum böyle olunca bu iş, bir mucize olmaktan çok bir sanat olmaz mı?

Yine cin çıkaıma işi ile alakalı olarak İncillerde çok ehtresan bir olay nakledilmektedir.Cinli çocuğu olan   bir baba, iyi etmeleri için bu çocuğunu Havarilere götürür, ama onlar bu çocuğu iyi edemezler. Adam tekrar tekrar çocuğunu Havarilere götürdüğü halde çocuk bir türlü cinlerden kurtulamaz. Sonunda baba çocuğunu Hz.lsa'ya götürür ve ondan çocuğundan cinleri kovmasını ister ve ona, şimdiye kadar çocuğunu birçok kere Havarilere götürdüğü halde onlann onu iyi edemediklerini söyler. Bu sözler üzerine çok gazaplanan Hz.İsa, çocuğu tedavi edemeyen Havarilere " Ey imansız ve sapık nesil! sizinle daha ne kadar kalacağım, size daha ne kadar tahammül edeceğim” der ve cini azarlayarak ona, "Sana buyuruyorum ey sağır ve dilsiz ruh, çocu­ğun içinden çık ve ona bir daha girme! " dedikten sonra hemen çocuk iyileşir. Görüldüğü gibi bu olayda Havariler cin çıkarma işini beceremiyorlar. Hz.İsa, onlann bu beceriksizliklerine fevkelâde kızarak onlara "imansızlar, sapıklar” diye hitabediyor. Matta'ya göre Havariler, Hz.lsa'ya kendilerinin cini çıkaramamlannın sebebini sorunca, Hz.İsa " imanınızın kıtlığından" diye cevap verir(132). Ancak Markos bu hadiseyi daha farklı olarak nakletmektedir. Ona göre Havariler, "Biz bu cini neden kovamadık?" diye sorunca Hz. İsa onlara "Bu tür cinler ancak dua ile kovulabilir "(1,33) cevabını vermiştir. Bu durumda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. İncillere göre cinler insan vücudundan çeşitli usûllerle kovulmaktadır. Cinli insanın vücuduna dokunmakla, diline tükür­mekle, cinleri azarlamak suretiyle, hastanın kulağına parmak sokmak suretiyle cinler insan vücudundan kovul abilirmiş. Havariler bu usûllerden bildikleri herhangi birini kullanarak cin çıkarıyorlardı. Ayrıca, her cine ait olan   bazı

132) Kitab-ı Mukaddes,Matta, 17 : 19-20

131) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 9 :28-29

186

özellikler de varmış, her cin rastgele herhangi bir usûlle vücuttan çıkmazmış, yanlış bir usûl kullanılması halinde cin çıkmıyormuş. Yukarda anlatıları  son hadiseye bakılırsa, Havariler çeşitli cin çıkarma usûllerini biliyorlardı ama, dua ile cin çıkarma usûlünü bilmiyorlardı. Tedaviye getirilen çocuktaki cin, sadece dua ile çıkan cinsindeıi inatçı bir cin olmalı ki, Havarilerin onu çıkarmaya güçleri yetmemiştir. Bu durumda cini çıkaramamakta onlann hiçbir günahı ve kabahatleri yoktu. Peki öyle ise Hz.İsa, onlann bu işi yapamayışına neden bu kadar şiddetli tepki gösterip onlara İmansız ve sapık diye hakaret etmiştir? Markos'un anlattığına göre, Havarilerin bu işte hiçbir suçları  yoktur. Hz.İsa onlara diğer usûllerle cin kovmayı öğretmişti ama, dua ile kovmayı Öğretmem işti. Hz.İsa'nın kendilerine öğretmediği bir'metodla çıkarılabilecek olan   cini, onlar kendi bildikleri metodlarla çıkaramadılar diye o, haksız yere niçin onları  suçluyor? İncillerin mantığına göre burada bir suçlu gerekiyorsa, o da Havarilere özel dua metodu İle cinlerin nasıl çıkarılacağım öğretmeyen Hz.İsa’mn kendisi olmalıdır.

Hz. İsa’nın tebliğe başladığı sırada Filistin'de yaşayan insanlann durumu, İncillere göre çok tuhaftır. Mezarlıklarda yatan ve çıplak dolaşan cinli deliler, havralarda cinlerin tasallutu yüzünden iki büklüm olmuş kötürümler, sağır ve dilsiz cinlerin vücutlannı işgal ettiği tuhaf insanlar, Sâralı, inmeli, bel fıtığı olmuş anormal insanlar, bütün bunların üstüne. cüzzamlı hastalar da eklenince, nerede ise insanın aklına, bu toplumun büyük çoğunluğunun, hastalarla delilerden meydana gelmiş olduğu fikri gelmektedir. Her yer cinli, sâralı, inmeli, sağır, kör, dilsiz ve cüzzamlılarla dolup taşıyor, Hz.İsa, bu anormal insanlar arasında dolaşıyor, onları iyi ediyor ve şifa dağıtıyor.

İncillerin ortaya koyduğu bu tabloya göre Hz. İsa'nın aslî görevi, nerede ise cinleri kovma, hastaları  iyi etme ve ölüleri diriltmeden ibaret olacaktı. İlkel toplumlarda bu türlü önderler daima görülmüştür. Putperestlikte görülen yan tabip kahinler, İncillerde tarif edilen Hz.İsa’ya fevkelade benzemektedirler. Yani dört İncilin tarif ettiği cin kovucu İsa ile, putperest büyücüler arasında tesadüf sayılamayacak kadar ortak noktalar vardır.

İncillerin, cin işi üzerinde ısrarla durmalan, cin çıkarma formülleri

187

vermeleri, Hristiyan dünyasında cin konusunu daima gündemde tutmuştur. Orta çağlar boyunca bütün Hristiyan dünyası, cinli olduğu vehmedilen İnsanlarla uğraşmış, hastalıklann akla gelen ilk sebebi daima cinler olmuştur. Özellikle akıl hastalarının vücutlarına cinlerin girdiği düşünüldüğünden, onları tedavide akla ilk gelen metod, sopa olmuştur. Orta çağ Hristiyan İnancına göre, sopa İle insan vücuduna vurulunca cin rahatsız olacak ve bedeni terkedecektir, Bu inançta olan   kilise rahipleri, zavallı akıl hastalarını uzun yıllar boyunca zincirlere vurarak, döverek, binbir türlü eziyetler ederek tedavi etmek istemişlerdir. Orta çağda cinli olduğu zannedilen hastaların tedavisinde kullanıları  usûllerden biri de hastalara İncillerden dua okumaktı. O zaman uygulanmış olan   bu usûl, daha sonraki çağlarda da devam etrrîiş, birçok kilise rahibi İncilden dualar okuyarak hastalan, özellikle delileri tedavi etmeye devam etmişlerdir. Halen günümüzde İstanbul'un Hristiyan kiliselerinin bulunduğu semtlerinde bazı papazlar, bu işe devam etmektedirler. İncil duaları okuyarak hasta ve delileri tedavi eden bu rahiplerin müşterileri arasında çok sayıda müslüman da mevcuttur. Bu rahipler, kilisçye gelen hastaları  okumakta, gerektiğinde onlara muska yazıp vermektedirler.

Burada bir noktaya daha işaret etmek gerekir. Muska yazma geleneği, tıpkı cin kovma geleneği gibi, Hristiy anlıkta çok köklü bir geçmişe sahiptir. Halen elde mevcut en eski İncil yazmaları  içinde muska şeklinde yazılmış olan   materyaller vardır. Muska şeklinde yazılmış olan   bu yazmalar, muhtemelen ilk yazıldıkları zamanlarda cinlerden ve hastalıklardan koruyucu olarak boyunlara asılmak üzere yazılmışlardır. Belki de Anadolu'da yaygın olarak bulunan muskacılığın temelinde, Hristiyanhk döneminden kalma bu muskacılık geleneğinin tesiri vardır.

Orta çağlarda Hristiyan taassubu Öylesine korkunçtur kİ, en küçük bir davranış bozukluğu olan   kimse hemen cinli iları  ediliyor ve bu kişi zincire vurularak, vücudundan şeytanı veya cinleri kovmak için bedenine akla hayale gelmiyen işkence metodları uygulanıyordu. Ayrıca, kilise hakkında, Hristiyanhk veya rahipler hakkında tek bir kötü söz söylediği tesbit edilen insana hemen "kafasına şeytan girmiş" yaftası yapıştırılıp, kendisine cinli deli muamelesi yapılıyordu. Bazı Doğu Bloku ülkelerinde rejim muhalifi olan

188

kimselerin akıl hastası iları  edilip, kendilerine deli muamelesinin yapılmasının temelinde bu Hristiyan geleneği vardır.

Hristiyan taassubunun en yoğun olduğu orta çağlarda, batıda üzerinde en çok duruları  konulardan biri de "cadılar” idi. Tarifi bile yapılamıyan, sadece bir söylenti olarak halk arasında dolaşan cadılık, o dönemde Avrupa'da en tehlikeli suçlamalardan birini teşkil ediyordu. Bir kimsenin cadı olup olmadığının tcsbiti için öylesine komik usuller tatbik edilirdi ki, bu usûllerin tatbik edildiği milyonlarca masum insan, haksız yere cadı iları  edilmiş ve ateşlerde yakılmışlardır. Bu çağda, Hristiyan Avrupa'da cadı takipçiliğinin Özel bir meslek haline geldiğini ve cadı iları  edilen insanların ateşte yakıldıklarını söylemek, hadisenin hangi boyutlara ulaştığını açıkça gösterir. Kilise babalarının, rahiplerin arzu ve isteklerine karşı en küçük bir itiraz, itirazı yapanın sonunu anında hazırlamakta idi. Böyle bir itirazla ortaya çıkan kişi, ya vücuduna cinler doluşmuş ve şeytanla ortak olmuştur veya o bir cadıdır. Kilise, adamları bir kişi hakkında böyle bir şey söylediklerinde bunun aksini ispat hakkı dahi yoktur, söylenilen mutlaka doğrudur, zanlı kişi masum olduğunu ispat etme hakkına sahip değildir.

İncillerde cinlerin ne olduğu da tam olarak açıklanmış değildir. Bazen "ruh" kelimesi, cin ma'nasina kullanılmaktadır. Bu kitaplarda birbiri yerine şıkça kullanıları  kelimeler şunlardır: Cin, ruh, murdar ruh, kötü ruh, hastalık ruhu, iblis ve şeytan kelimeleri. Bunlardan hangisinin hangi ma'naya geldiği konusunda hiçbir netlik yoktur, kelimeler rastgele hiçbir ölçü olmaksızın kullanılmaktadır.

En şiddetli taassubun hakim olduğu, cinlerle dolu, çocuk kanı emen vampirlerin, cadıların cirit attığı, geceleri hortlakların kol gezdiği ürkütücü devlerin ve canavarların insanların yakasını bırakmadığı dünya fikrinin temel noktası İncillere, dayanmaktadır. İncillerde insanlığı kurtarıcı olarak takdim edilen Hz.İsa, cin çıkaran, şeytanı mağlub eden, ruhları kovalayan bir şahıs pozisyonunda insanlığa kurtarıcı olarak sunulunca, hadiseler daha karanlık bir tablo çizerek taassubun zirvesine ulaşmaktadır.

189

Gelecekte Olacağını Haber Verdiği Hadiseler :

Dört İncilin sıksık anlattığı mucizelerden bir tanesi de Hz.İsa’mn gelecekte olacak olayları, daha olmadan önce haber vermesi hadisesidir. Bu haberlerin başında, kendisinin çarmıha gerileceği, çarmıh olayından üç gün sonra kendisinin yeniden dirilerek göğe çıkacağı haberi yer almaktadır. İncillerde Hz. İsa, kendisinin çarmıh olayından sonra üç gün kabirde kalmasını, Yunus (A.S.)'un balığın kamında üç gün kalmasına benzeterek haber vermek- tedir(134).

İncillerin hepsinde işlenen tema, Hz.İsa’mn, çarmıha gerilmeden önce başına gelecek olaylar bildiği, buna razı olduğu, hatta buna hazır olduğu şeklindedir. Q, çarmıha gerileceğim sıksık öğrencilerine söylemekte idi. İşte böyle konuştuğu ve herkesin yanında kendisinin öldürüleceğini anlattığı bir sırada, Petrus Hz. İsa’yı bir yana çekerek ona böyle konuşmamasını söylüyor ve onu azarlıyor. Herhalde bu azarlamaya çok içerleyen Hz.İsa^ ona "Çekil önümden şeytan! sen yolumda engelsin"(135) diye Petrus’a bağırıyor. İncillerde yer aları  ifadelere gör, ilâhlık makamına erişmiş olan   bir insan(İsa)ı, öğrencisi Petrus, herkesin yanında azarlamakta, ilâhlık makamındaki Hz.İsa da, dünyadan ayrıldıktan sonra öğrencilerini kendisine emanet ettiği ve kendi yerine vekil bıraktığı Petrus’a, "şeytan " diye bağırmaktadır. Petrus’a, Hzjsa'yı azarlatan İnciller, Hz.İsa’yı Petrus’a "şeytan, yolumdan çekil" tarzında bağırt­maktadırlar. Herşeyden önce normal iki insan arasında bile geçtiğinde yadırganacak olan   böylesine korkunç bir diyalog, nasıl oluyor, da ilâhlık makamına erişmiş Hz. İsa ile, kendisine ruhu'hkudüs tecelli etmiş ve vahiy ve ilham sahibi, Havarilerin başkanı, Hz.İsa’mn en yakın dostu olan   Petrus arasında cereyan edebiliyor? Hz.İsa, en sevdiği ve yerine vekil bıraktığı kişiye nasıl şeytan diyebilir? Eğer gerçekten o bir şeytan idiyse, ona nasıl vahiy ve ilham gedi? Şeytana ilham gelebilir mİ? Sonra bir ilâhı azarlamaya kimin gücü

134) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 34 ;Yuharma, 13 :36-38

135) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 16 :22-23

190

yeter? İlâh azarlanabilir mi? Az önce belirtildiği üzere bu diyalog, bir ilâh ile kendisinden sonra yerine vekil bıraktığı kişi arasında değil, normal bir öğretmen ile öğrencisi arasında dahi vaki olamaz.

. Kendisinin çarmıha gerileceğim bilen Hz. İsa, aynı zamanda daha öı edileceğini ve kendisini ihbar edecek kişiyi de bilmektedir. Bu ihbarcı, kendi öğrencilerinden Havari Yehuda İskaryot’tur(136), İncillerin başında Yehuda İskaryot, Havarilerden biri olarak zikredilmesine rağmen, bu kişinin Hz.İsa'yı düşmanlarına ihbar edeceği daha sonraki sayfalarda haber verilmektedir. Bu Yehuda İskaryot, nasılhem Havari, hem de Hz.İsa’yi jumalleyen hain bir muhbir olabiliyor? Havariler, vahiy ve ilhama mazhar olmuş günahsız kişiyer değil, mİ? İncil ve Risale yazan olan   kişilerin Havari oldukları, kendilerine ilham gelerek onları  hata etmekten, yanlış yazmaktan koruduğu Hristiyan kaynaklarda sıksık tekrar edildiğine göre, bu muhbir Yehuda, Hz.İsa'nın oniki öğrencisi arasına girebilecek kadar derecesi yükselmiş ve Havari olmuş bir kişi, olması hasebiyle, neden almış olduğu vahiy ve ilham onu hata etmekten korumadı? Eğer vahiy onu hata etmekten koruyamamış İse, diğer Havarileri de koruyamamış olmalıdır. Vahye mazhar olmasına rağmen, o hata edip Hzlsa'nm düşmanları  ile işbirliği yapmışsa bu bir ihanettir. Yehuda’nın yapabildiği böylesine ağır hatanın daha hafiflerini diğer Havariler haydi haydi yapabilirler. Dolayısı ile hem Havarilerin, hem de onlardan sonra gelen öğrencilerin, yani kitap yazarlarının hepsi hata edebilirler. Onlann kitap yazımı sırasında yapacaktan hata, hiçbir zaman Yehuda’nın ihaneti kadar ağır olamaz. Durum böyle olunca İncil yazarlannın, Havari veya Havarilerin öğrencileri olmaları  yüzünden hata etmeyecekleri tezi kökten çürümektedir.Yehuda’nın ihaneti, Havarilerin ve onlardan sonra gelen öğrencilerin hata edebilirliğini ortaya koyduğuna göre, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan kilise babalanma ve Papalann hata etmezlİğİ (la Yuhti'lİği) inancının da mesnedsizl'iği böylece açığa çıkıyor.

İncillerde haber verileri Hz.İsa'nın mucize kehanetlerinden bir diğeri de, onun, sevgili. öğrencisi Petrus'un kendisini üç kere inkâr edeceğini söylemesidir. İncillere göre Hz.İsa, son akşam yemeğinde Petrus’a "Sen beni bu

136) Kitab*ı Mukaddes, Yuhaıma,13 : 21-26

191

gece horoz ötmeden önce üç kere inkâr edeceksin" diye hitabetmiştir. İncillere göre Hz. İsa’nın bu mucizesi aynı gece gerçekleşmiş, Hz.İsa tutuklandıktan sonra onun peşinden giden Petrus, kendisine Hz. İsa'nın öğrencisi olup olmadığı üç kere ayrı ayn sorulduğu halde üçünde de "Onu tanımam" diye cevap vermiştir(137). İşin daha entresan tarafı, Hz.İsa, Petrusa "Sen beni bu gece horoz ötmeden üç kere inkâr edeceksin" dediği zaman, Petrus şiddetle tepki gösterip "Her şey olur ama bu olmaz, ben seni asla inkâr etmem" diye cevap verdiği halde, sabah olmadan önce kendisine Hz.İsa'nın adamı olup olmadığı sorulduğu zaman "Hayır onu tanımıyorum" diye cevap vermiş olmasıdır. İncillerin bu inkârı anlatış tarzına bakılırsa, Petrus'un bu inkârında kendi iradesi dışında gizli bir zorlama olduğu havası seziliyor. Yani Hz.İsa, bunun olacağını söylüyor, Petrus kesinlikle inkâr etmeme niyetinde ama, farkında olmadan birdenbire İnkâr gerçekleşiveriyor. Adeta ilâh İsa'nın gizli bir zorlaması İle, bu inkârın gerçekleştiği havası ortaya çıkıyor. Ayrıca burada başka bir soru daha ortaya çıkıyor: Petrus, Hz.İsa tutuklanınca onun arkasından gidip onu takibetmek cesaretini gösterebildiği halde, neden kendisine " Onun adamı mısın?" diye sorulunca "Hayır onu tanımam " diye cevap versin? Sonra Petrus’un " Onu tanımam" demesi niçin inkâr etmek ma'nasına alınsın? Petrus'a soruyu soran kadın veya kadınlar (İncillerde bu konuda dahi çelişkiler vardır, bir İncilde Petrus'a iki kere soruyu yönelten bir tek kadındır, diğer İncilde ise ayn ayn kadınlardır) ona "Sen İsa'ya inanıyormusun, inanmıyormusun?" diye sormamış ve o da "İnanmıyorum" diye cevap vermemiştir. Şayet bu ifade inkâr ma'nasına, yani Hz. İsa'ya inanmamak ve onun davetini reddetmek anlamına geliyorsa bu inkâr, Havari ve Risale yazan Petrus'un, korkunç bir hata işlediğini ortaya koymaz mı? Petrus’u böylesine bir inkân irtikab etmekten men etmeyen vahiy ve ilham, kitap yazarken onu nasıl korumuş ve onun Risalesini yazarken hata etmesine nasıl engel olmuştur? Bu hadise dahi hatasız yazılma­ları konusunda İncillere fazla güvenilemiyeceğini ortaya koymaktadır.

Hz.İsa’nın gelecekte olacağını haber verdiği en önemli haberlerden biri, şüphesiz Kudüs’ün ve Süleyman mabedinin tahrib edileceği ve yıkılacağı haberidir(138). Bu habere bağlı olarak kendisinin yeniden geri gelerek "Tann krallığı"nı tesis edeceğini beyan ettiğini İncillerden Öğreniyoruz. Hadise şöyle

137) Kitab-ı mukaddes, Yuhanna, 13 : 36-38 ; Markos, 14 : 29-31

138) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 13 :1-23 .

192

naklediliyor: Hz.İsa, mabedden çıkarken öğrencilerinden biri taşları  ve yapıları  göstererek "Ne güzel taşlar ve binalar!" diye konuşunca, Hz.İsa ona, bir gün büyük bir felaketin geleceğini, burada taş üstünde taş kalmayacağını söylemiş ve o gün geldiğinde ne yapmaları  gerektiğini tenbih etmiştin

Birçok araştırmacı, İncillerde yer aları  bu kehanet haberlerini inceden inceye araştırarak bunların gerçekten kehanet mi yoksa, hadiseler meydana geldikten sonraki bir zamanda bunların İncillere kehanet havası verilerek mi sokulduğu konusunda görüş bildirmişlerdir. Araştırmacıların büyük bir çoğunluğu, bu kehanet haberlerinin büyük bir kısmının aslında kehanet olmadığını, Hz.İsa'nın böyle haberler vermediği halde, hadiseler olduktan sonra bunların kehanet havasına sokularak İncillere sokulduğu sonucuna ulaşmışlar­dır. Özellikle Kudüs’ün tahribi, mabedin yıkılması ve Filistin’in işgali gibi laberlerin, olay olduktan sonra İsa’nın kehaneti imiş gibi İncillere sokulduğunu söyleyen araştırmacılar, biraz daha ileri gitmişler ve İncillerde yer aları  bu netinlere bakarak bu olayları nakleden İncillerin, en azından mabedin tahrib 'ili olan   M.S. 70 yılından sonra yazıldığını ileri sürmüşlerdir.

İncillerde Hz.İsa’ya nisbet edilen, gelecekte vaki olacak olayları inceden haber verme mucizelerinin, gerçekte mucize olabilmeleri için "vakıa mutabık" olmaları gerekir. Yani önceden söylendiği şekilde günü gelince hadiselerin aynen meydana gelmeleri gerekir. Sinoptik İncillere göre Hz.İsa, ögrencilerine Kudüs'ün tahrib ve işgal edileceğini söylemiştir. Eğer İnciller bu olaydan sonra yazılmamışsa bu bir mucize sayılabilir. Çünkü gerçekten M.S. 0 yılında, olay vaki olmuştur. Ancak öğrencilerinin Hz.İsa’ya bunun ne zaman olacağını sormaları üzerine o, soruya cevap verirken hem olayın nasıl ve ne iman olacağını, hem de ileride daha başka nelerin olacağını söylemiştir, incillere göre Hz. İsa öğrencilerine cevaben, ülkelerin ve milletlerin birbirlerini yapaçağını, zelzele ve kıtlıkların olacağını, salgın hastalıkların baş göstereceği- , çok korkunç olayların cereyan edeceğini ve en sonunda gökte birtakım himetler görüleceğini, bu müthiş hadiseler olmadan önce öğrencilerine çok zulüm ve işkenceler yapılacağını, sonunda Kudüs’ün ordular tarafından yaşatıldığını göreceklerini bildirmiş ve bu olayı görünce köylere ve dağlara kaçmaları gerektiğini söylemiştir. Hz.İsa, mabedin tahribi ve Kudüs'ün

10'1 I

işgalinden sonra güneş, ay ve yıldızlarda bir takım alametlerin zuhur edeceğini, denizlerde meydana gelecek firtına ve dalgaların gürültüsü sebebi ile insanların şaşkına döneceklerini, korkudan bayılacaklarını, işte tam bu sırada insan oğlunun (kendisinin) bulutlar içinde görünerek geri geleceğini ve "Tann’mn kralhğr’nı kuracağını da haber vermiştir. Yani tahrib olayından sonra Hz.İsa geri gelerek bütün dünyaya hakim olacak ve "Tanrı krallığı"nı kuracaktır. Sinoptik İncillerde Hz.İsa'nın, "Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu nesil ortadan kalkmayacaktır." dediği yazılıdır. Sinoptik İncillerin sıralamasına göre Kudüs tahrib edilecek, Hristiyanlara zulüm ve işkenceler yapılacak, sonra gökte ve yerde birtakım alametler zuhur edecek, en sonunda Hz. Isa bulutların arasından çıkıp yer yüzüne inecek ve krallığını tesis edecektir ve bütün bu dedikleri de o anda konuştuğu, hitabettiği nesil bu dünyadan aynlmadan, yok olmadan önce olacaktır. Demek istiyor ki, öğrencilerinin hepsi pu olayları gözleri ile göreceklerdir.

Kudüs M.S. 70 yılında tahrib edildi, tahrib olayını takiben bir takım zulüm ve işkenceler de oldu. Ama bundan sonra, Hz.İsa'nın olacağını haber verdiği olaylar cereyan etti mi? Matta’mn anlattığının aksine ne gün kararmış, ne ay ışığı sönmüş, ne gökten yıldızlar dökülmüş ve ne de denizler taşmıştır. Bunların hiçbiri olmadığı gibi, daha önemlisi gökten bulutlann içinden çıkıp gelmesi beklenen Mesih İsa da bugüne kadar gelmemiştir. Mesih İsa, ne o yıllarda, ne daha sonraki yıllarda uzun süre beklenmesine rağmen bir türlü gelmemiştir. Bu güne kadar ortalıklarda görülmeyen ,.Hz.İsa, dolayısı ile "Tann krallığı" m da kurmamıştır. İncil metinlerinde bu konuda zaman sınırlaması vardır, Havariler ve diğer Öğrenciler, Hz.İsa'nın geri gelişine gözleri ile şahit olacaklardır. Belki de bu olayın gerçekleşmesi uzun süre beklenmiş, ama hiçbir öğrenci bunu görememiştir. Dolayısı ile İncillerde anlatılanın aksine, o nesilden böyle bir hadiseye şahit olanlar olmadığı gibi, o nesilden sonra gelen hiçbir nesil de bugüne kadar bu olayı görme fırsatı bulamamıştır. Öyle ise bu ne biçim bir mucizedir ki, Hz. İsa ileride olacak dediği halde hiçbirisi olmuyor? Hz.İsa'nın bu konudaki kehaneti gerçekleşmiyor, buna rağmen İnciller bunu mucize olarak sunmaya devam ediyorlar. Aslında bu, bir mucize olmaktan çok bir yaları  kehanet olmalıdır. Eğer dört İncil vahiy ürünü iseler, bunlarda bu çeşit

194

yanlış ve yaları  haberlerin olmaması gerekirdi. Bu durum, onların vahye dayanmadan, yazarların kendi beklentilerini de ekleyerek kaleme aldıkları birer kitap durumunda olduklarını gösteriyor.

İncillerde Hz, tsa'mn olacağım haber verdiği halde gerçekleşmeyen haberler konusunda bizim görüşümüz şudur: Sinoptık İncillerin üçü de en azından Kudüs’ün tahrib yılı olan   M.S. 70 yılından sonra yazılmışlardır. İncil yazarları  bir yandan, o günkü Yahudi ve Hristiyan cemaatlerin maruz kaldık­ları zulüm ve işkenceleri, mabedin tahribini ve Kudüsün işgalini, dünyadan ayrılmadan önce Hz.İsa'nm haber yerdiğini yazmak sureti ile Hz, İsa ve Hristiyanlığa rağbeti arttırmaya çalışmışlar, öbür yandan Yahudi ananesinde mevcut olan   kurtaracı Mesih geleneğinin etkisi altında kalarak, M.S. 70 yılında meydana gelen felaketten sonra kendi şuuraltlannda yatan Mesih beklentilerini, Hz.lsa’mn dili ile ona söyleterek ortaya koymuşlardır.

Sami geleneğinde özellikle felâket anlarında halkın umudunu yitirmeye başladığı sırada, İnsanüstü güçlerle donatılmış bir kurtarıcının (Mesih) hemen gelerek onları kurtaracağı inancı ortaya çıkmaktadır. Zaman zaman bu tür kurtarıcıların geleceği tarih ve yer dahi önceden haber verilir. Muhtemelen bununla yapılmak istenen şey, toplumun kurtulma umudunu canlı tutmak ve felaketlere karşı direncini takviye etmektir. Bu yüzden verilen tarihler genellikle hitabedilen insanların görebilecekleri bir tarih olmaktadır. Nitekim Sinoptik İncillerde, kurtarıcının geleceği ve o anda yaşayan neslin onu mutlaka göreceği yazılmakla, M.S. 70'li yıllarda yaşayan, içlerinde Hz.İsa'nın öğrencilerinin de bulunduğu Hristiyan toplumuna moral verilmek istenmiştir. Burada dikkati çeken bir husus daha vardır: En erken M.S. 70'li yıllarda yazıldığı düşünülen Sinoptik İncillerde bu "Tann krallığı" hikayesi yer aldığı halde, lQO'lü yıllarda yazıldığı birçok Hristiyan araştırmacı tarafından itiraf edilen Yuhanna İncilinde bu hikaye yer almamaktadır. Çünkü, diğer üç İncilin verdiği haber doğrultusunda en az yirmi otuz yıllık bir süre zarfında kurtarıcı bekleyen ve bekleye bekleye umutlarım yitiren Hristiyan topluma, artık böyle bir mesajın yeniden ulaştırılmasının hiçbir faydası yoktur. Özellikle hadiseyi göreceği söylenen nesil nerede ise tamamen ortadan kalkmaya yüz tuttuğu halde kehanet gerçekleşmeyince, bu haberi tekrar etmenin kimseyi inandııması

imkânsız hale gelmişti. Bu yüzden Yuhanna İncilinin yazan, artık bu kehaneti İnciline almayı uygun görmemiş ve bu yüzden hikayeyi yazmamıştır.

Şimdiye kadar nakletmiş olduğumuz bu haberlerin dışında İncillerde anlatıları  daha başka pekçok kehanet haberleri vardır. Bunlardan bir tanesi de Hz.İsa’mn, Petrus’un akibeti hakkındaki kehanetidir. Hz. İsa ölümden dirildikten sonra öğrencilerine göründüğü sırada Petrus’a, "Koyunlanmı otlat" der. Sonra ona, "Gençliğinde kendi kuşağını kendin bağlar, istediğin yere giderdin, ama yaşlanınca ellerini uzatacaksın, başkası seni bağlayacak ve istemediğin yere seni götürecek"(139) diyerek onun sonu hakkında kehanette bulunur. Hz. İsa ile Petrus arasında geçen bu konuşma esnasında orada başka bazı öğrenciler de vardır. Petrus, Konuşmanın yapıldığı sırada orada bulundan ve Hz.İsa'nın çok sevdiği bir öğrencisi olan   bir Havariyi işaret ederek Hz. İsa’ya, "Ya bu ne olacak?" diye sorunca, Hz. İsa cevap vererek "Ben gelinceye kadar onun yaşamasını istiyorsam sana ne?"(140) diye cevap vermiştir. Yani o, bu öğrencisinin, kendisi dünyaya geri gelinceye kadar Ölmeyeceğini söylemiş olmaktadır. Halbuki ne kendisi dünyaya geri gelmiş ve ne de bu öğdenci, o geri gelinceye kadar yaşamıştır. Dolayısı ile Hz.İsa’ya nisbet edilen bu kehanet de yaları  haber olmaktan öteye gitmemektedir. İncillerin naklettiğine göre, Hz.İsa’nın bu Havari hakkında böyle konuşması üzerine diğer öğrenciler, bu kişinin ölmeyeceğine inafımaya başlamışlardı.

Yuhanna İncilinde Hz. İsa’nın, öğrencilerine, kendilerinden kısa süre sonra ayrılacağını ve kısa süre sonra tekrar onlara kavuşacağını söylediği yazılıdır(141). Ancak Kudüs’ün tahribi ve Tanrı krallığını kurmak üzere onun yeniden dünyaya geri geleceğine dair hiçbir haber ypktur. Bu kehaneti Sinoptik İnciller nakletmektedir.

139) Kitab-ı mukaddes, Yuhanna, 21 :17-18

140) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 21 : 21-22

141) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 14 : 28 ; 16 : 12-16

196

Suretinin Değişmesi:

Sinoptik İncillerde Hz.lsa’ya atfedilen mucizelerden bir digeri, onun suretinin değişmesi olayıdır, İncillerin verdiği bilgiye göre Hz.İsa, bir gün yanına Petrus, Yakub ve Yuhanria'yı alarak dağa çıktığı sırada, bu üç Öğrencisinin gözleri önünde kendi sureti değişmiş, yüzü güneş gibi parlayıp elbiseleri ışık gibi bembeyaz olmuştu. O sırada öğrencilerine, Hz.Musa ile İlya görünmüş, öğrenciler Musa ve îlya'nın Hz.İsa İle konuştuğuna şahit olmuşlardır. Hz. İsa, Musa ve İlya ile konuşurken araya Petrus girmiş, o da Hz.İsa ile konuşmaya başlamıştır. Tam bu sırada üstlerine parlak bir bulut gelerek onları  gölgelemiş ve bulutun içinden bir ses, "Sevgili oğlum budur, ben ondan hoşnudum, onu dinleyin" diye onlara hitabetmiştir. Öğrenciler bu sesi duyunca dehşet içinde yüzüstü yere kapanmışlardır. Hep beraber dağdan inerlerken Hz;İsa, " İnsanoğlu dirilmeden önce gördüklerinizi kimseye söyle­meyin" diye onlara tembih etmiştir(142).

Görüldüğü gibi bu mucizede, bir taraftan Hz.İsa'nın şekli değişirken, öbür taraftan gökten bir buluttan gelen ses, onların Hz. İsa'ya İtaat etmelerini söylemektedir. Ayrıca bu sırada Hz.İsa, hem Musa , hem de İlya ile sohbet etmektedir. Türkçe İncil tercümelerinden, Kitab-ı Mukaddes şirketinin neşret­tiği Kitab-ı Mukaddeste yer aları  İncillerde "İlya" kelimesi geçerken, aynı şirketin neşrettiği müstakil İncilde ve Yeni Yaşam yayınlarının müstakil olarak neşrettiği İncilde İlya yerine "İlyas" kelimesi kullanılmaktadır(143). İncillerde geçen İlya kelimesi ile kastedilen kişi, Kur'an-ı Kerimde ismi geçen İlyas (A.S.) mıdır? Yukarda bahsettiğimiz hikayenin son kısmında İlya ile kastedilenin Yahya(A.S.) olduğu açıkça bellidir. Acaba Hristiyanlığm İlya'sı ile Anadolu'da müslüman halkın yaygın olarak naklettiği "Hıdırellez" inancı arasında bir irtibat var mıdır?

142) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :1-9

143) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :13 ; İncil, Matta, 17 :13 ; Müjde İncilin Çağdaş bîr Çevirisi, Matta, 17 :13

197

.-XUIUULIL  

Ölüleri Diriltmesi:

Hz. İsa’nın İncillerde nakledilen mucizelerinden biri de onun ölüleri diriltmesi olayıdır. Dört İncilde Hz.İsa’ya nisbet edilen üç diriltme olayı vardır. Bunlardan birincisi, üç Sinoptik İncilde yer aları  havra yöneticisinin kızının diriltilmesi olayıdır(144). Yuhanna ’da yer almayan bu olay, diğer üç İncilde birbirinden biraz farklı bir şekilde anlatılmaktadır. Bir havra yöneticisi, Hz.İsa'dan, ölen kızını diriltmesini ister. Hz.İsa bu isteğe olumlu cevap vererek yöneticinin evine gider. Matta'ya göre, Hz.İsa eve girdikten sonra kızın elinden tutup onu ayağa kaldırır ve kız canlanır. Markos'a göre ise, Hz.İsa kızın elinden tuttuktan sonra ona " Talita Kumî” (Kızım kalk !) demiş ve kız bu emirle canlanmıştır, ikinci diriltme olayı sadece Luka'da yer almaktadır. Luka'ya göre Hz.İsa bir dul kadının ölen oğlunu yeniden diriltmiştir(145). Üçüncü diriltme olayı ise sadece Yuhanna'da yer almaktadır.Yuhanna'ya göre, Marta ile Mecdelli Meryem'in erkek kardeşleri Lazar’ın, ölerek mezara konmasından dört gün sonra, Hz.İsa onun mezarına gelmiş ve bir süre dua ettikten sonra yüksek sesle Lazar'a, "Lazar dışarı çık !" diye bağırmış, Lazar da hemen canlanarak ayağa kalkmış ve mezardan dışarı çıkmıştır(146). Ölüleri diriltme mucizelerinden birincisi üç Sinoptik İncilde müştereken yer almaktadır. İkincisi sadece Luka'da yer almaktadır, bu mucize Matta, Markos ve Yuhanna'da yoktur. Üçüncüsü, Sinoptik İncillerde yoktur, sadece Yuhanna'da yer almaktadır.*

Yiyecek ve İçeceği Arttırması ve Malı Bereketlendirmesi:

İncillere göre Hz. İsa zaman zaman çok az olan   yiyecekle binlerce

144) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9 :18-25 ; Markos, 5 : 35-42 ; Luka, 8 : 49-56

145) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 7 :11-15

146) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna. 11 : 38-44

198

insanı doyurmakta, -onlann önüne koymuş olduğu az sayıda ekmek ve diğer yiyecekleri birdenbire çoğaltmakta ve binlerce insan ondan yediği halde bu az sayıda ekmek ve yiyecek, yiyenlere yetip artmaktadır. Hatta sofradan artanlar, sofraya konandan daha fazla olmaktadır.

İncillerde anlatıları  bu hadiselerden ilkinde, Hz. İsa'nın, beşbin kişiyi , doyurduğu haber verilmektedir. Bu hadise, dört İncilde de yazılıdır, İncillere göre Hz.İsa, Öğrencileri ve halktan büyük bir kalabalık ile ıssız bir yere gider, orada halka vaaz etmektedir. Akşam olunca, kalabalığın doyurulması problemi ortaya çıkar. Hz. İsa öğrencilerine, "Halka yemek verin !"diye emreder. Bunun üzerine öğrencileri ona, sadece beş ekmek ile iki balıktan başka verecekleri bir şeylerinin olmadığını söylerler. Hz.İsa, onlara ekmek ve balığı yanına getirmelerini söyler/Ekmekler yanına getirilince onları  bölüp, beşbin kişiye dağıttınr, herkes bu ekmek ve balıklarla doyar. Yemek'bittikten sonra ise oniki sepet doluşu ekmek artığı sofradan toplanır. Yani beş ekmek, beşbin kişi tarafından yenmiş, bu beş ekmekten artanı da oniki sepet olmuştur. Matta'ya göre sofradan.artan, sadece ekmeklerdir, balıklardan hiç bahis yoktur(147). Markos ve Luka’da ise ekmeklerin yamsıra balıkların da artmasından bahsedilmektedir. Aynca Markos'ta Hz. İsa'nın ekmekleri bölüştürmeden Önçe dua ettiği yazılıdır. Yuhanna hikayeyi Matta'nmkine uygun bir tarzda nakletmektedir. O da ekmeğin arttığını söylüyor balıkların artmasından bahsetmiyor.

İncillerde geçen ikinci yiyecek arttırma mucizesinde bu defa Hz.İsa, dörbin insanı doyurmaktadır. Hz. İsa, kendisi ile üç gündür beraber olan   dörtbin kişilik kalabalığın . doyurulmasını isteyince, öğrencileri ona çok az yiyeceklerinin kaldığım, bununla dörtbin inşam doyurmanın imkânsız olduğunu söylerler. Bunun üzerine Hz.İsa onlara, "Kaç ekmeğiniz var?"diye sorar. Öğrencileri de "Yedi ekmekle birtaç küçük balık var."cevabını verirler. Hz.İsa yedi ekmekle, balıkları  alır ve onları  bölüştürdükten sonra şükran duası yaparak halka dağıtır. Yedi ekmek ve birkaç küçük balıkla, kadınlar ve çocuklann dışında dörtbin erkek doyarlar. Herkes doyduktan sonra artan yemek artığı yedi küfe dolusudur. Birinci hikayede beş ekmekle beşbin kişi doyarken, ikinci olayda ekmek sayısı beşten yediye çıkmış, ama doyanlânn sayısı beşbinden

147) Kitâb-ı Mukaddes, Matta, 14 :16-21; Markos, 6 :30-44 ; Luka, 9 :10-17 ; Yuhanna,6:1-14

199

 U—HLULLU-ii—     " 

dört bine inmiştir. Birinci olayda artan ekmek ve balıklar oniki sepet dolusu iken, ikinci olayda artan yemek artıkları  yedi küfe etmektedir. Şüphesiz yedi küfe, oniki sepetten fazla ekmek ve yiyecek aldığına göre, ikinci olayda artıklarda bir artış söz konusudur. İkinci olay, sadece Matta ile Markos’ta vardır(148).

İncillerde geçen yiyecek arttırma mucizesine bir başka örnek Yuhanna İncilinde vardır. Yuhanna’ya göre Hz.İsa çarmıha gerilip yeniden dirildikten sonra Taberiye gölü kıyısında öğrencilerine görünmüş ve onların tuttukları balıkları  bereketlendirmiş ve çoğaltmıştır. Yuhann'ya göre, Petrus ve arkadaşla- n Tabberiye gölünde balığa çıkarlar. Bütün gece büyük bir gayret göstermeleri­ne rağmen hiç balık tutamazlar. Tam sabah olacağı sırada gölün kıyısında duran Hz.İsa onlara, ağı kayığın sağ tarafına atmalannt söyler, onlar da onun dediğinin aynısını yaparlar. Kayığın sağ tarafına atıları  ağı çekmeye başlayınca, ağm tamamen balıklarla dolu olduğunu görürler(149). Bu olay Sinoptik İncillerde yoktur, sadece Yuhanna İncilinde vardır. Sinoptik İncillerde benzeri bir olay çarmıha gerilme olayından önce meydana gelmiş olarak nakledilir.

Su Üstünde Yürümesi:

İncillere göre Hz.İsa su üstünde yürüyerek insanlara mucize göstermiştir. Hz. İsa, beş ekmekle beşbin kişiyi doyurduktan sonra öğrencile­rine, kayığa binip karşıya geçmelerini söylemişti. Öğrencileri de rüzgarlı ve fırtınalı bir havada kayığa binip karşıya geçmeye çalışmışlar, ancak şiddetli dalgalar yüzünden kıyıya ulaşamamışlardı. Bu sırada başka işleri dolayısı ile Hz.İsa kayığa binmemiş ve kıyıda kalmıştı. Markos’a göre gece saat üç ile altı arasında, Matta’ya göre ise sabaha karşı Hz.İsa, su üstünde yürüyerek dalgalarla boğuşan kayığın yanına geldi ve ona binerek hemen onları salimen kıyıya

148) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 15 .32-38 ; Markos, 8 :1-10

149) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 21: 1-13

200

ulaştırdı. Markos ve Matta'da olayın meydana geliş zamanı verildiği halde, Yuhanna'da zaman verilmemiştir. Markos ve Yuhanna'ya göre, Hz.İsa'yı bu şekilde su üstünde yürürken gören öğrenciler hayret etmişlerdir. Markos'a göre Hz.İsa kayığa binince hemen rüzgar kesilmiş ve böylece öğrenciler kurtulmuş­lardır. Yuhanna durumu biraz daha farklı anlatmaktadır. Ona göre Hz.İsa kayığa binince rüzgar kesilmemiş, ama kayık hemen sahile yanaşmış ve öğrenciler kurtulmuşlardır. Matta'da, Markos ve Yuhanna'da bulunmayan bazı şeyler anlatılmaktadır. Matta'ya göre Hz.İsa su üstünde yürüyerek kayığa yaklaşınca, öğrenciler onu hayalet sanarak ondan korkarlar ve bağınşmaya başlarlar. Bunun üzerine Hz.İsa onlara " Korkmayın ! benim " diye seslenir. Bu sözü duyan Petrus, "Eğer gördüğümüz sen isen emir ver de su üstünde yürüyerek sana geleyim" der. Hz.İsa, ona gelmesini söyleyince Petrus su üstünde yürümeye başlar, fakat esen şiddetli rüzgar yüzünden kalbine bir korku düşer ve bu esnada hemen suya batmaya başlar. Petrus bu sırada Hz.İsa'ya, "Ya Rab beni kurtar " diye seslenir, Hz.İsa elini uzatarak onu kurtarır ve ona "Ey imam kıt olan   adam ! neden şüpheye düştün? ” der ve birlikte kayığa bi­nerler. Bu sırada fırtına durur, onlar da sağ salim kıyıya ulaşırlar(15O). Diğer İnciller, sadece Hz.İsa'yı suda yürütürken, Matta onunla beraber Petrus’u da yürütmektedir. Üçüncü İncilin yazan Luka ise, bu mucizeden nedense hiç bahsetmemiştir.

Fırtınayı Dindirmesi:

Sinoptik İncillerin üçünde de yer alan, ancak Yuhanna'da olmayan mucizeleren biri de Hz.lsa'nın fırtına ve rüzgarı dindirmesi olayıdır. Sinoptik İncillere göre bir akşam vakti Hz. İsa, öğrencilerine birlikte karşı tarafa geçmelerini söyler. Bunun üzerine Öğrenciler birkaç kayıkla kıyıdan açılırlar, fakat birdenbire şiddetli bir fırtına çıkar. Fırtınanın çıktığı sırada Hz.İsa, kayıkta uyumaktadır. Fırtınanın şiddetinden korkan öğrenciler, Hz.İsa'yı uyandırıp " Üstad helak oluyoruz, bizi kurtar! ” derler. Hz.İsa da onlara "Ey

150) Kitab-ı Mukddes,Matta, 14 :25-32 ; Markos, 6 :45-56 ; Yuhanna, "5 : 15-21

201

imanı kıt olan   insanlar ! neden korkuyorsunuz? " dedikten sonra ayağa kalkar ve rüzgarı ve firtmayı azarlayarak onlara dinmeleri için emir verir, o anda göl hemen süt liman oluverir( 151).

Suyu Şaraba Çevirmesi:

Sinoptik İncillerde bulunmayan ve sadece Yuhanna İncilinde anlatıları  bir mucize de, Hz.İsa’mn, bir düğünde ,düğün sahibinin şarabının bitmesi üzerine küplere su doldurtarak onları  bir anda şaraba çevirmesi hikayesidir. Yuhanna’ya göre, Hz.İsa Öğrencileri ile beraber Kana şehrinde bir düğüne davet edilin düğünde annesi Meryem de hazır bulunmaktadır. Bir ara düğün sahibinin misafirlere ikram ettiği şarap biter. Bunun üzerine Hz. İsa'nın annesi Meryem ona, "Şaraptan yok” der. Bu sözle herhalde oğlundan düğün sahibine yardım etmesini ve mucize göstermesini istemiş olmalı ki, Hz.İsa annesine " Kadın, benden sana ne? saatim daha gelmedi." diye cevap verir. Yani bir nevi annesini azarlar, ama nedense yine orada bulunan hizmetçilere küpleri su ile doldurmalannı emreder. Küplere dolduruları  sular, o anda şarap olur ve misafirlere ikram edilir. Bir mucize ile suyu şaraba çeviren Hz.İsa, bu mucizesi ile öyle kaliteli bir şarap üretir ki, düğündeki bazı misafirler, bu şarabın düğünün başında ikram edilen şaraptan daha kaliteli olduğunu itiraf ederler( 152).

Yuhanna’nın naklettiği bu olay, acaba bir mucize mi, yoksa bir kötülük ve günah mı? Çünkü mucizede insanların hayrına olan   bir şeyin ortaya konması gerekir. Halbuki Hz.İsa burada suyu şaraba çevirmek suretiyle alkollü içki üretmekte ve insanların zararına hareket etmiş olmaktadır Bu hadisenin iyice tetkiki neticesinde, aslında Hz.İsa'ya nisbet edilmesi mümkün olmayan şu noktaları  tesbit ediyoruz:

1- Hz.İsa ve öğrencileri, şarap ikram edilen bir düğüne gitmişlerdir. Alkoliklerin çokça bulunduğu, herkesin şarap içerek sarhoş olduğu bir toplantıya Hz. İsa ne diye katılıyor ve orada bulunmaktan ne fayda umuyor?

151) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 : 23-26 ; Markos. 4:354i; Luka.8 :22-25

152) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2 : 1-10

202

   - —-  -LLUlLiILLİLlL  U.i   ;  .........J J......    j

2- Hz. İsa ve öğrencileri böyle bir toplantıya katıldıklarına göre herhalde burada şarap da içmiş olmalıdırlar. Zaten İncillerin diğer bölümlerin­de onun düğünlere gidip şarap içtiği, dolayası ile insanların kendisine "ayyaş" dediklerine dair ifadeler de yer almaktadır.

3 - Hz. İsa’nın annesi düğüne iştirak etmiş, oğlundan şarap Üretmesini İstemiştir. Burada Hz.İsa’nın, annesinin bu isteğine verdiği cevap çok kincidir, adeta annesine hakaret etmiştir, ama nedense yine onun isteğini yerine getirmiştir.

4- Alkollü içkiler ve Özellikle şarap, insanlara zarar veren bir şey olduğu halde bir din vazı'ı olan   Hz.İsa, insanlann sarhoşluklannı arttırmak için suyu şaraba çevirmektedir. Bu, onun tebliğ görevinin özü ile bağdaşır mı? Hz.İsa'nın gösterdiği bu mucizede (eğer mucize sayılıyorsa) onun tebliğine yardımcı olacak ne vardır?

Yuhanna’nın, Kana düğününde mucize yaratan bir kişi olarak takdim ettiği Hz.İsa, bu takdime göre aslında, şarap içilen, sarhoşların hareketlerini kontrol edemediği, kadın erkek herkesin karmakarışık oturduğu bir yere gitmiş ve orada muhtemelen onlarla beraber şarap içmiş ye sarhoş olmuş, bunlara ilâveten şarap bitince suyu şaraba çevirerek oradakilerin daha fazla içki içmesini ve sızmasını temin etmiş bir İnsan görüntüsündedir. Bu hal, bir ilâh için değil, herhangi bir salih insan İçin dahi uygun olmadığı halde, Yuhanna, Hz.lsa'yı bu şekilde takdim ediyor. İlâhî vahiy ile hatasız yazdırılmış olan   İncillerde bu ifadeler yer alabiliyor.

c)Hz.İsa'nın Vaaz ve Nasihatleri :

İncillerde geçen mucizelerin yanısıra, belki onlardan daha önemli olmak üzere bu kitaplarda Hz.lsa'ya nisbet edilen sözler vardır. Bu sözler, Hz.İsa’nın vaaz ve nasihatlerinde ve öğrencileri ile yaptığı konuşmalarda söylediği sözlerdir. İnciller direkt olarak müfred mütekellim (birinci tekil şahıs) sığası İle Hz.İsa'nın sözlerini onun söylediği şekilde naklederler. Bu tür konuşmalar, İncillerde büyük bir yer tutmaktadır

203

 Ji-L.        Li--~    1™-

İncillerde geçen Hz.lsa'nın sözlerini bir yandan, direkt olarak Öğrencilerine, halka veya muarızlarına karşı yapılmış konuşmalar, vaaz ve nasihatler olarak gördüğümüz gibi, diğer yandan bu konuşmalar esnasında verilmiş olan   örnekler, meseller ve hikayeler olarak da görmekteyiz. İnciller üzerinde araştırma yapanlar, dört İncilde geçen bütün cümleleri gruplandırarak tasnife tabi tutmuşlardır. Anlatıları  mucizelerin içinde bazen emir ve yasak ihtiva eden şeyler de bulunabiliyor.

Hz.Isa, insanlarla konuşurken tbranice-Aramice konuşuyordu. Fakat onun söylediği sözler, onun oıjinal dili olan   Arami lehçesi ile günümüze kadar ulaşmadığından, Hz.lsa’nın kendi lisanı ile söylemiş olduğu iddia edilen sözleri orjinalleri ile tenkide tabi tutmak imkânsızdır. İncillerin tamamı Yunancaya tercüme edildikten sonra, onun Îbranice-Aramice olarak söylediği sözler tamamen kaybolduğundan, dilbilgisi bakımından Hz.lsa'nın sözlerini tahlil etmek mümkün değildir. Bu yönden yapılacak tenkid, Yunanca tercümelere ve Yunancadan diğer dillere yapıları  tercümelere yönelmektedir. Bizim elimizde Yunanca tercümeler yoktur, Yunancadan, Türkçeye, İngilizceye, Fransızcaya ve Arapçaya yapıları  tercümeler vardır. Dolayısı ile bu konuda yapacağımız çalışma ilk mütercimlere değil, tercümelerden-istifade ile yeni tercümeler yapan ikinci el mütercimlere yönelik olacaktır. Burada şu hususu da belirtmek yerinde olacaktır. Son zamanlarda yapıları  tercümelerde mütercimler, ilk mütercimlerin dilbilgisi bakımından yapmış oldukları birçok hatayı düzeltmişlerdir. Mesela Markos İncilinin Yunancasmda, bizzat Markos’un, Hz.lsa'nın sözlerini naklederken çok fahiş dilbilgisi hataları yaptığı, bu hatalann bilahere yapıları  tercümelerde düzeltildiği söylemnektedir(153)

Yukarda anlatıları  sebeplerden dolayı biz, İncillerde Hz.İsa’ya nisbet edilen sözleri ma’na yönünden tahlile tabi tutabiliyoruz. Îbranice-Aramiceden Yunancaya, Yunancadan diğer dillere tercümeleri yapılmış bu sözleri tercümeler kanalı ile tahlile tabi tuttuğumuzda, bu sözlerin büyük bir kısmının İlâhî vahye yakışmayacak kadar bayağı, adi, hakaret ihtiva eden ve zaman zaman sövmeyi andıran bir üslupla söylendiklerine şahit oluruz.

153) M. Bucaille, a.g.e., s,102

204

Kendisine Karşı Olanlara Karşı Tutumu ve Hitap Tarzı:

Hz.İsa, bir yandan insanları kendisine inanmaya ve tevbe etmeye çağınrken, öbür yandan kendisine karşı gelenlere ve davetini kabul etmeyenlere sözlü olarak çok ağır hakaretler etmektedir. Bu insanlara yapmış olduğu hitaplarda " Vay halinize din adamları ! Fcrrisiler, ikiyüzlüler Vay halinize kör kılavuzlar !... Sizi yılanlar, engerekler soyu, cehennem azabından nasıl kaçacaksınız 1 " şeklinde ağır hakaret ihtiva eden sözler söylemektedir. Zaman zaman Hz.İsa’mn, insanların yanısıra ağaçları  ve diğer varlıktan da suçladığı, onlara hakaret ettiği görülür. Mesela o, doğrudan doğruya Kudüs şehrini suçlayarak şöyle söylemektedir:" Ey Kudüs! peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Kudüs !" Bazdan burada Hz.İsa’mn maksadının aslında Kudüs olmayıp, bu şehrin halkı olduğunu söyleyebilirler. Ancak, Hz.İsa’mn hitabının bu şekilde olması, insanlann kolayca bu şehri uğursuz saymalanna sebep olmaz mı?

İncillere göre Hz.İsa, İnsanları  nazik bir şekilde güzel sözlerle kendisine inanmaya davet etmemiştir. Onun zaman zaman insanlara karşı kaba kuvvet kullandığını, kendi inançlanha aykm hareket edenlere saldırdığını ve onları  taciz ettiğini müşahede etihekteyiz. Öyleki, birgün Kudüs’te mabede girince orada alış veriş yapan insanları görmüş, bunun üzerine onlara*saldırarak para masalannı ve güvercin sehpalannı devirmiş, aynca mabeddeki alıcı ve satıcıları dışan kovarak onlara "Siz burayı haydut inine çevirmişsiniz" diye bağırmıştır. Yuhanna’ya göre Hz. İsa, kendisine inanmayanlara bir olay sırasında şöyle hitabetmiştir:' "Nede'h söylediğimi anlamıyorsunuz? Çünkü benim sözümü dinlemiyorsunuz. Siz babanız iblistensiniz ve babanızın heveslerini yapmak istiyorsunuz"(154). Bu çeşit davranış ve hitap nasıl bir ilâhtan sadır olabilir?

154) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2 : 13-22 ; Yuhanna, 8 : 43-44

205

Dostlarına Karşı Tutum ve Davranışları:

Dört İncilde takdim edilen Hz.İsa, sadece düşmanlarına ve kendisine inanmayanlara karşı kaba ve sert davranmaz, o aynı zamanda dostlarına ve sevdiklerine karşı da zaman zaman hakarete varan kaba sözler sarfeder. Her vesile ile sevgi ve şefkat dini olarak takdim edilen Hristiyanlığm, aslında bu kavramlarla fazla bir alâkasının bulunmadığını, bu dinin kurucusu durumunda olan   Hz.lsa'ya nisbet edilen bazı sözler açıkça ortaya koymaktadır* Hz.İsa'nın en sevdiği öğrencisi Petrus'u,"Çekil önümden şeytan!"(155) diyerek azarlaması, cin çarpmış çocuğu tedavi edememeleri üzerine onun Havarilere "Ey imansız ve sapık nesil! Sizinle daha ne kadar kalacağım, size daha ne kadar tahammül edeceğim?"(156) diye hakaret etmesi, onun dostlarına karşı nasıl kinci olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çeşit bir ifadenin, kâmil bir insandan dahi sadır olması mümkün değilken, ilâhlık mertebesine erişmiş olduğu iddia edilen Hz.İsa bunları nasıl söyleyebilmektedir? Hz.İsa'nın dostlarına karşı kullandığı bu tür ifadeler İncillerde daha başka pekçok yerde geçmektedir. Mesela: Hz. İsa su üstünde yürüdüğü sırada Petrus, ondan, kendisini de su üstünde yürütmesini istemiştir, Hz. İsa’nın isteği ve mucizesi ile Petrus su üstünde yürümeye başlamış, ancak bu sırada kalbine bir korku düşünce suya batmaya başlamış, bunun üzerine Hz. İsa ona, "Ey imanı kıt olan   adam! Neden şüpheye düştün?"(157) diye hitabetmiştir. Yine İncillerde nakledildiğine göre Hz.İsa ve öğrencileri kayıkla gölde giderlerken birdenbire bir fırtına patlak vermiş, kayığın batmasından korkan öğrenciler o sırada uyumakta olan   Hz.lsa'yı uyandırarak "Bizi kurtar, batıyoruz" diye ona-ricada bulunmuşlardır. Uykudan uyanan Hz.İsa, "Ey imanı kıt olanlar neden korkuyorsunuz?"(158) diyerek

155) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 8 :33

156) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :17

157) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 14 : 31

158) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 8 ; 22-25

206

onlara karşılık vermiştir. Hz. İsa'nın, başta Petrus olmak üzere Havarileri ve diğer öğrencilerini sıksık bu şekilde hakaret ederek azarladığına İncillerde şahit olmaktayız.

Annesine ve Kardeşlerine Karşı Tutumu:

İncillerde Hz.İsa'nın, annesi, üvey babası ve kardeşleri ile münasebetle­ri hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. İki İncilde Hz.lsa'nın soy kütüğü (şecere)nün geniş bir şekilde verilmesine rağmen (159), bu İncillerde ve diğer iki İncilde onun aile fertleri ile ilişkileri konusunda yeterli bilgilerin bulunmadığını müşahede etmekteyiz. Matta ve Luka İncillerinde geçen soy kütüğüne göre, Hz.lsa'nın babası Marangoz Yusuftuı(160). İncillerde Hz.lsa'nın üvey babası Yusuf ile münasebetleri konusunda doğum ve Kudüs'e götürülme olayları istisna edilirse hiçbir bilgi yoktur. Eğer Hz.lsa’nın bütün hayatı vahiy kabul ediliyorsa elbette onun kendi ailesi içindeki davranışları ve aile fertleri ile münasebetleri çok önemli olmalıdır. İncillerde özellikle Havariler ve diğer bazı öğrencileri ile ilgili çok teferruatlı haberler bulunmasına rağmen, annesi, üvey babası, kardeşleri ve diğer yakın akrabaları ile ilgili yeterli haberlere rastlanıl- maması, rastlanıları  bazı haberlere göre ise onun aile fertleri ve diğer yakınları  ile münasebetlerinin sıcak ve samimi olmaması çok gariptir. Mecdelli Meryem ile ilgili olarak İncillerde geçen haberler, Hz.lsa’nın annesi Hz. Meryem ile ilgili olarak geçen haberlerden çok daha fazladır. Bazı Hristiyan mezheplere göre "Tann Annesi"(Thetekos) mertebesinde görülen Hz.Meryem, acaba Mec­delli Meryem kadar Hz.lsa'nın davet vazifesine katkıda bulunmamış mıdır?

Hz. İsa'nın aile fertleri ile ilgili olarak İncillerde öylesine İlginç haberler vardır ki, bu haberlerden nerede ise Hz.Meryem'in, Hz.lsa'nın davetine İcabet etmediği ve Hz.lsa'nın, başta annesi olmak üzere bütün ailesini bu yüzden

159) Kİtab-ı mukaddes. Matta, 1:-1-17; Luka, 3 :23-38

160) Halbuki Hristiyan inancına ve İncillere göre Hz. Isa, bîr erkekle temas etmeksizin annesinin ruhu'l-kudüs'ten hamile kalması ile dünyaya gelmiştir. Ileride bu çelişkiyi daha detaylı bir şekilde ele alacağız.

207

tcrkettiği hükmünü çıkarabileceğiz, Sinoptik İncillerin üçünde de yer aları  habere göre bir gün Hz. İsa'nın annesi ve kardeşleri, onun bulunduğu yere gelmişler ve onunla görüşmek istemişlerdir. Ancak Hz.İsa'nın etrafına toplanan büyük kalabalık yüzünden onun yanına yaklaş amayınca, etraftan biri "Annen ve kardeşlerin geldi seni çağırıyorlar" diye ona haber vermiştir. Bunun üzerine Hz. İsa orada bulunanlara hitaben, "Kimdir benim annem ve kardeşlerim?" dedikten sonra etrafında toplananlara bakarak " İşte annem, işte kardeşlerim ! Tann'nın isteğini kim yerine getirirse kardeşim, kız kardeşim ve annem odur"(161) demiştir. Bir Tann, Tanrı Anneliği mertebesine, erişen annesine nasıl böyle davranabilir ve onun hakkında böyle konuşabilir? Hz. İsa, annesinin görüşme isteğini nasıl reddedebilmiştir? Reddine gerekçe olarak etrafında toplanan insanlara "Siz Tann'nın İsteğini yerine getirerek bana inandınız, bu yüzden siz benim gerçek annem ve kardeşlerimsiniz." dediğine göre o, kendisine inananları annesine ve kardeşlerine tercih etmiş olmuyor mu? Bu tercihe sebep, kendi ifadesi İle "Tann'nın isteğini yerine getirmek'* olduğuna göre, demek ki onun annesi ve kardeşleri Tann'nın isteğini yerine getirmemişler ve Hz. İsa'ya iman etmemişlerdir. Farz-ı muhal Hz.İsa’mn kardeşleri ve annesi ona iman etmemiş olsunlar, ilâhlık mertebesine erişmiş olan   Hz.İsa, nasıl oluyor da onlar kendisine iman etmedi diye onlann görüşme talebini reddedebiliyor?

'V

Yuhanna İnciline göre Kana düğününde oğlu Hz.İsa ile birlikte düğüne gelen Hz. Meryem, düğün sahibinin şarabının eksilmesi üzerine oğluna "Şarapları yok" diye söyleyip oğlundan düğün sahibine mucize yolu ile şarap temin etmesini isteyince Hz. İsa annesine "Kadın benden sana ne ? "(162) diye hakaretle cevap vermiştir. Yuhanna İnciline göre Hz.İsa, bir yandan burada annesini azarlarken, öbür yandan yine mucizesini göstererek suyu şaraba çevirmekten geri kalmamıştır.

İncillerde takdim edilen Hz.İsa’nın, anne-baba, kardeşler ve ailenin diğer fertlerine karşı davranışları bir bütün olarak ele alınıp incelenirse onun,

161) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 12: 46-50; Markos, 3: 31-35; Luka, 8: 19-21

162) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2:1-4

‘İM

anne-baba ve aile sevgisinden kendisi yoksun olduğu gibi, onun, veımiş olduğu mesajlarda fıtraten insanlarda bulunmakta olan   bu sevgi ve şefkati yok etmeye çalıştığı da görülür. İncillere göre o, kızı annesine, oğulu babasına, kadım kocasına, erkeği karısına düşman etmeyi hedef edinmiş görünmektedir. Luka İnciline göre Hz. İsa kalabalık bir toplulukla yolda yürürken beraber yürüdüğü kimselere "Biri bana gelip de babasını, annesini, kardeşini, kansını, çocukları­nı, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa benim öğrencim olamaz"(163) demiştir. Yine Luka İnciline göre o, kendisini dinlemekte olan   kalabalığa hitaben "Ben yer yüzüne ateş yağdırmaya geldim....Yer yüzüne banş getirmeye geldiğimi mi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ben ayrılık getirmeye geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak, baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kızı annesine karşı,' kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır."(164) şeklinde konuşmuştur. İncillerde mevcut olan   buna benzer birçok ifade, aile fertleri arasında var olması gereken saygı, sevgi ve şefkat bağlarını yokedici nitelikte­dir. Hz. İsa kendisine inanmayan annesini ve kardeşlerini reddettiği gibi, kendisine İnnananlann da anne ve babaları  nı, kardeşlerini, çocuklannı ve eşlerini terketmelerini, kalplerinde onlara sevgi ve saygıya yer bırakmamalannı istemektedir.

Hz.İsa'da Ağaç Sevgisi ve İncir Ağacına Lanet Olayı:

Hz.İsa'nın İncillerde yer aları  mesellerinde zaman zaman ağaçlardan ve diğer bitkilerden bahsedildiği görülür.. Mesellerde üzüm, dut, zeytin, buğday vb. bitkilerden bahsedildiği görülmektedir. Bahsedilen bitkilerden biri de incir ağacıdır. İncillerde yer yer İncir ağacının filizlerinden bahsedildiği, onun İbret olarak sunulduğu pasajlarla karşılaşılabilir. Ancak bu pasajlarda tabiatı ve çevreyi koruma, ağaç dikme ve çevreyi yeşillendirmeyi özendirecek hiçbir ifade yoktur. Aksine İncillerde ağaç dikme yerine, ağaç lanetleme ve kurutma

163) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 14 :25-26 ; Matta, 10 :34-35

164) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 12 : 49-53

motifine rast geliyoruz. Markos ve Matta İncillerine göre, yolda yürümekte olan   Hz. İsa acıkır(Tann nasıl acıkıyor?). Tam bu sırada yolda gözüne yaprakları  yeşil bir İncir ağacı ilişir. Gördüğü İncir ağacının meyvesinden yemek için ağacın yanma gider, fakat ağaçta hiç meyve olmadığını gönince Öfkelenerek ağaca "Artık senden hiç kimse bir daha meyve yemesin" diye beddua eder. Yanındaki öğrencileri onun söylediği hu sözü duyarlar. Ertesi gün Kudüs'ten geri dönerlerken Hz. Isa'nın lanetleı dş olduğu incir ağacının kurumuş olduğunu görürler ve Havari Petrus "E ik lanetlediğin incir ağacı kurumuş" diye ona söyleyince, Hz. Isa ona "Tann'ya iman edin...Kim şu dağa "Kalk, denize atıl" der ve yüreğinde şüphe hissetmeden dediğinin olacağına inanırsa dileği yerine gelecektir" diye cevap verir(165).

Biraz önce belirttiğimiz üzere, İncillerde güzel tabiat tasvirleri yer almadığı gibi, çevreyi yeşillendirme ve ağaçlandırma gibi motifler de yer almamaktadır. Aksine bazı yerlerde meyve vermeyen ağaçların kesilmesi zımnen tavsiye edilmektedir(166). Fakat yukarda nakledilen metne göre, Tann Isa uzaktan bir incir ağacı görmüş ve onda meyve olduğunu sanmış ve meyvesinden yemek için ağacın yanına gitmiştir. Ancak İncir mevsimi olmadığı için ağaçta meyve bulamayınca ağacı lanetleyerek onu kurutmuştur. Bu ne biçim bir Tann ki, uzaktaki ağaçta meyve olup olmadığını bilememekte ve meyve var zanm ile ağacın yanma kadar boşuna yürümektedir. İncilin bu pasajına göre Tann İsa yamlmıŞ oluyor. Tann hiç yanılır mı? Yanıldığını farzetsek bile Markos'un naklettiğine göre mevsim incir mevsimi değildi, dolayısı ile ağaçta incir meyvesinin bulunmaması gayet tabiidir. O mevsimde bu ağacın meyvesiz olması onun için kusur ve suç da değildir. Peki öyleyse niçin Hz. Isa suçsuz ağacı lanetleyip onu kurutmuştur? Ağacın bu şekilde lanetlenerek kurutulması çevreyi koruma ve tabiatı güzelleştirme esprisi İle bağdaşır mı? Meyvesiz ağaçlar da meyve veren ağaçlar kadar tabiatta önemli oldukları  halde neden Hz. İsa kendi kamını doyurmak için meyve aradığı ağaçta meyve bulamayınca sadece kendi şahsî çıkarını ön plana alarak ağacı kurutmuş olsun? İncillerdeki bu ifadeye göre Hz.İsa bencil, kendi şahsi

165) Kilab-ı Mukaddes, Markos, 11 :12-14 ; 11 : 20-23

166) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 13 : 6-9

210

 .    „„ iLi jiullİlu.        i 1..™.     — i.......

menfaatlerini Ön planda tutan, toplum menfaatlerine aldırmayan bir kimse olarak takdim edilmektedir.

Hz.İsa*da Hayvan Sevgisi, Onun Hayvanlara Saldırması:

Hz. İsa’nın annesine, kardeşlerine, Havarilere ve diğer insanlara çok sert ve kaba davrandığım, onlara çeşitli şekillerde hakaretler ettiğini, ağaçları  lanetleyerek kuruttuğunu Ve bütün bunlann İncillerde birer mucize olarak takdim edildiğini daha önce görmüştük. Bu davranışlanna paralel olarak onun hayvanlara karşı da çok sert davrandığı, onları  sopa ile kovaladığı İncillerde nakledilmektedir. Yuhanna İnciline göre Hz. İsa, sahipleri tarafından satılmak üzere mabede getirilen hayvanları  kamçı ile kırpaçlayarak mabetten çıkarmış ve onlara eziyet etmiştir. Yuhanna’nın metni aynen şöyledirYahudilerin fıshı yakındı. İsa da Yaruşalim( Kudüs)'e çıktı. Mabette sığır, koyun ve güvercin satanlar ile sarrafları oturmakta buldu. İplerden bir kamçı yapıp hepsini, koyunları  da, sığırları da mabedden kovdu, sarraflann paralarını döktü ve masâlannı devirdi."(167). Görüldüğü gibi mabeddeki insanlara saldıran, onlann masalannı deviren, paralannı etrafa saçan Hz., İsa’nın bu saldırganlığından, hayvanlar da nasiplerini almışlardır. Hz. İsa iplerden bir kamçı yapmak sureti ile basit bir kovalama yolu ile onları  mabedden çıkarmak yerine zavallı hayvanları  kamçı ile dövmüştür. Bir el hareketi ile hastaları  iyi eden, ölüleri dirilten ve herşeye gücü yeten İsa, acaba sopa ve kamçı kullanmadan hayvanları  oradan çıkaramaz mıydı? Niçin hayvanları  kırpaçlayıp onlann canım yaktı? İncillerin takdim ettiği Hz.İsa, hayvan sevgisinden dahi mahrum sıradan bir insan olarak görünmektedir.

İslamiyet ve Yahudilikte domuz hayvanının eti haramdır. Ancak Hristiyanlıkta durum farklıdır, Hristiyanlık, Tevratta bulunan ve eti . yenebile­cek ve yenemiyecek hayvanlarla ilgili olarak onaya konuları  hükümleri genel

167) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2 :13-16

211

olarak kabul ettiği halde, Tevratın domuz eti ile ilgili hükmünü benimseme- mekte ve bu hayvanın etinin yenilmesinin helal olduğunu kabul etmektedir. Hristiy anlığa göre domuz necis değil, temiz bir hayvandır ve eti yenilebilir. Buna rağmen Hz. tsa domuzlara karşı da merhametli davranmamış, onların suya düşerek boğulmalarına sebep olmuştur. İncillere göre Hz. İsa, yolda yürürken cine tutulmuş bîr insana rastgelir. Adamdan cinleri çıkaracağı sırada cinler ona yalvararak "Bizi bu adamın vücudundan çıkaracaksan bari şu domuz sürüsünün içine sok" derler. Hz. İsa cinlere istedikleri izni verir, onlar da adamın vücudundan çıktıktan sonra domuz sürüsüne girerler, ancak cinlenen domuzlar yayıldıkları yamaçtan süratle aşağı doğru yuvarlanmaya başlarlar ve yamacın dibindeki göle düşüp boğulurlar(168). Sinoptik İncillerin üçünde de yer aları  bu hikayeye göre Hz. İsa, insanların vücudundan çıkarmış olduğu cinleri, domuzların vücuduna sokmak sureti ile o hayvanların boğulmasına sebep olmuştur. Halbuki diğer cin çıkarma hadiselerinde onun çıkardığı cinler hayvanların, vücuduna girmemiştir. Dolayısı ile bu olayda da o, cinleri domuzların vücuduna sokmayabilirdi; ama nedense cinlerin isteklerini kabul ederek hayvanların eza çekmelerine ve suda boğulmalarına razı olmuştur.

Hz.tsa'ya Göre tnsanın Kendi Bedenine Eziyet Etmesi:

İncillerde Hz.İsa'nın söylediği iddia edilen sözlerde insan mantığına aykırı öyle acaip ifadeler vardır ki, bir insanın bu sözleri kabul etmesi imkansızdır. Sinoptik İncillerde Hz. İsa’nın şöyle söylediği iddia edilmektedir: "Kim bana iman eden bu küçüklerden birini günaha düşürürse, onun boynuna kocaman bir değirmen taşının asılıp denize atılması kendisi için daha iyi olur. Eğer elin seni günaha sokarsa onu kes. Çolak olarak senin için hayata girmek, iki elin olarak cehenneme, sönmez ateşe atılmaktan daha iyidir. Eğer ayağın sürçmene sebep olursa onu kes. Senin için topal olarak hayata girmek, iki ayağın olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir. Eğer senin gözün sürçmene

168) Kİtab-ı Mukaddes, Markos, 5 :l-20

212

.l;İL

XLJILÜLLILU

sebep olursa onu çıkar. Senin için bir gözün olarak Allah’ın melekutuna girmek, iki gözün olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir" (169). Hz. İsa’ya nisbet edilen bu beyana göre bir insan, gözü ile bir günah İşlerse gözünü çıkarmalıdır. Eli ve ayağı ile bir günah işlerse, elini ve ayağını kesip onları bedeninden atmalıdır. İncil mantığına göre o insanın günahkâr hali ile İki gözlü, iki elli ve iki ayaklı olarak hayatım devam ettirmesinden, tek gözlü, bir elli ve bir ayaklı olarak kalması onun için daha iyi olacaktır. Bu ne demektir? Acaba gözün işlediği suçun cezası o gözü çıkarmak mıdır? Ellerin ve ayakların işlediği günahların cezası eli ve ayağı kesmek midir? Bu kural, büyük küçük her günah için uygulanacak mıdır? Bir insanın elini, ayağını vücudundan kesip ayırması, gözünü çıkarıp atması o insanın hayatı için bir tehlike teşkil etniez mi? Bir insan herhangi bir günah işlemekle bu uzuvlarını keserse, arkasından başka bir günah daha işleyince ne yapacaktır? İkinci elini ve ikinci ayağını da kesecek mi? ikinci gözünü de çıkaracak mı?

.Yükardaki sorulara şu şekilde cevap verilmek istenebilir : Hz.İsa’nın bu sözleri ile kasdi gerçekten gözü çıkarmak, eli ve ayağı kesmek değil, insanları  günah İşlemekten uzaklaştırmaktır. O, "Vücudunuzun bu uzuvları ile günah işleyeceğinize onları  kesin atın daha iyidir" demek istemiştir. Ancak İncillerde nakledilen şekle göre "Gözünüzle günah işleyeceğinize onu çıkann, eliniz ve ayağınızla günahkâr olacağınıza onları  kesin atın" denmemiş, aksine "Bunlarla bir günah İşlerseniz onları  vücudunuzdan çıkarın, kesin" denmiştir.İncil metinlerinden anlaşıları  ma’na, işlenen suçlann cezası elleri, ayakları  kesmek ve gözleri çıkarmaktır. Her günah işleyen kendi kendini bu şekilde cezalandırır­sa toplumun durumu nereye vanr? Körler, topallar ve çolak insanlarla dolu bir cemiyet sağlıklı bir cemiyet olabilir mİ? Hele bir insanın Hz. Isa’ya iman edenlerden birini günaha sokması karşısında, günaha sokan bu kişinin, boynuna değirmen taşının asılıp denize atılması o kişi için nasıl daha iyi olabilir? Adamın tevbe edemeden, yaptığı hatayı telafi edemeden ölmesi, onun için neden daha iyi olsun? Aynca ölümü gerektiren bu günah hangi günahtır, bu günahı işleten kişinin o günahın bedeli olarak denizde boğulması mı gereklidir? Günahı işleten kişinin, işlettiği günahın zararlarını telafi etmesi için onun yaşaması ölmesinden daha iyi değil midir?

169) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 9 : 43-47

213

Hzlsa'nın Sözlerinde Kin ve Nefret Unsurları:

Hristiyan misyonerleri dinlerini yaymak üzere propaganda yaparlarken ençok Hristiyanlığın sevgi, saygı, şefkat ve merhamet dini olduğunu ileri sürerler. Bu iddialarını ispat etmek için İncillerden bu iddiayı destekleyen özel pasajları seçip bunları örnek olarak gösterirler, Mesela : "Biri gelip bir yanağına vurursa öbür yanağını da çevirip ona da vurmasını sağla"; "Dostlarını sevdiğin gibi düşmanlarım da sev"(170) gibi ifadelerin arkasına saklanan Hristiyan misyonerleri, bu dinin ve İncillerin, tamamı ile sevgi, saygı, şefkat ve merhamete dayalı oldukları intibaını uyandırmaya çalışırlar. Halbuki İncillere kısaca bir göz attığımız zaman durumun hiç de misyonerlerin dediği gibi olmadığını kölayca görürüz. Evet İncillerde sevgi, saygı, şefkat ve merhamet ile ilgili bazı ifadeler vardır, ancak bunlar İncillerde çok az bjr yer kaplamaktadırlar. Gerek İncillerde ve gerekse Kitab-ı Mukaddesin diğer bölümlerinde kin, nefret, düşmanlık ve intikam duyguları  Öylesine çok yer kaplamaktadır ki, bunlar sevgi ve şefkat İle ilgili olarak mevcut olan   birkaç satınn etkisini tamamen yok etmektedir.

Dört İncilde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında yer aları  kin ve intikam duygusu aşılayıcı pasajlar yüzünden Hristiyan dünyası bir türlü savaşsız edememektedir. Asırlarca süren Haçlı Seferlerinin kaynağı, İnciller ve Pavlos’un Mektuptandır. Haçlı Seferleri sırasında Hristiyan ordusu, sadece Hristiyan olmayanlara saldırmamış, bunlann yamsıra sefer sırasında gelip geçtikleri yerlerdeki Hristiyan halka da zulüm ve işkenceler yapmışlardır. Hristiyan batı dünyası kan dökme ve zulüm ihtirasını İncillerden almıştır. Çünkü İncillerde Hz. İsa'nın şöyle söylediği iddia edilmektedir: "Ben dünyaya ateş almaya geldim, eğer şimdiden tutuşmuşsa daha ne isterim...Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim ki hayır; fakat daha doğrusu aynlık getirmeye geldim. Çünkü bundan sonra bir evde beş kişi

170)' Kitab-ı Mukaddes, Matta, 5 : 43-44 ; Luka, 6 : 29-30

214

olacak, üçü ikiye, ikisi de üçe karşı ayrılacaklardı71). İncildeki geçen bu pasaja göre Hz. Isa yer yüzüne sevgi ve şefkat getirmeye değil, aksine âteş at­maya, fitne fesat çıkarmaya, insanlar arasına ayrılık sokmaya, beş kişilik bir toplulukta dahi tesanüd ve ahengi yoketmeye gelmiştir.

İncillere göre Hz. İsa, barıştan yana bir kimse değildir, o kılıç ve savaş çığırtkanlığı yapan bir kimsedir. Matta'da bu açıkça zikredilmektedir: "Yer yüzüne selamet getirmeye geldiğimi sanmayın, ben selamet değil, fakat kılıç getirmeye geldim."(172) Naklettiğimiz bu ifadeler bizzat İncillerde yer almaktadır. Asırlardan beri bu duygularla beslenen Hristiyan batı dünyası, bu duyguların etkisi ile kendi aralarında on yıl, yirmi yıl, otuz yıl, hatta yüzyıl süren savaşlar yapmışlar ve sürekli olarak kan dökmüşlerdir. Hristiyanlar kılıçla, silahla İnsanları yoketmeyi, mahvetmeyi İncillerden ilham alarak ve Hz.İsa'nın direktifleri doğrultusunda gerçekleştirmişlerdir. İncillerin nakletti­ğine göre Hz.İsa, kendisine inanmayan, yani Hristiyan olmayan İnsanları ölü. olarak kabul etmektedir. Dolayı sı ile ölü mesabesinde olan   insanların öldürülmesinde hiçbir mahzur yoktur. Bu konuda Matta İncilinde şu ifadeye rastgeliyoruz: "Şakirtlerden bir başkası İsa'ya dedi: Ya rab ! bana izin ver, önce gideyim ve babamı gömeyim, fakat İsa ona dedi: Benim ardımca gel, ölüleri bırak, kendi Ölülerini gömsünler"(173). Hz. İsa'nın, babası ölen öğrencinin, babasının cenazesini kaldırmak üzere izin istemesine karşılık ona' vermiş olduğu bu cevap ve gerekli izni vermeyişi İncillerdeki insan sevgisinin mahiyetinin ne olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca bu olay, hem Hz.İsa’mn (Muharref İncillere göre) ana babaya karşı sevgisizliğini ortaya koymakta, hem de "Bırak ölüleri, kendi ölülerini gömsünler" demek sureti ile kendisine inanmayan, yani Hristiyan olmayan insanları ölü saydığını ispat etmektedir.

İncillerde, şekillenen bu kin ve nefret, Hz.İsa’nın çarmıha gerilmesi hikayeleri ile zirveye ulaşmıştır. Dört İncilin de son kısmında yer aları  çarmıha gerilme hikayesi, Hristiyanlann kalbinde Hristiyan olmayan insanlara karşı,

171) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 12 : 49-52

, 172) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 10; 21-22

173) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 : 21-22

215

özellikle Yahudi ve Putperestlere karşı sönmez bit kin, buğz ve nefret duygusu uyandırmakla kalmamış, aynı zamanda Tann’ya karşı bir.isyan ve galeyan meydana getirmiştir. "Eloî, Eloî lama sabaktanî" (Tanrım, Tanrım! Niye beni terkettin)(174) diye çarmıha gerildiği sırada Allah'a isyan eden Hz.lsa'yı, ellerinden, ayaklarından ve başından çivilerle ağaçlara çakılmış, orada susuz­luktan ve açıdan inliyor olarak tasavvur eden Hristiyanlar, duygu yönünden Hz. İsa'nın hissettiklerinin aynısını hissederek Allah'a isyan etmekte ye Hz.İsa'nın intikamını almak üzere bütün dünyayı ateşe vermekten çekinmemektedirler. Her pazar günü ayin için kiliselere götürülen küçük çocuklar, çarmıha gerilmiş İsa tasvirlerini gördükçe daha o yaşlardan itibaren, kalpleri İsa düşmanlarına karşı kin ve nefretle dolmakta ve onlar büyüdükçe kalplerindeki bu kin ve nefret de onlarla birlikte büyümektedir. Hz. İsa'nın çannıha gerilmesi olayı, bir yandan onu çarmıha gerenlere karşı kin ve nefret duygusu uyandırırken, öbür yandan çarmıhta İsa’yı terkeden Allah'a karşı şuur altında (Hz.lsa'yı çarmıhta terketmesi yüzünden) bir isyan ve nefret duygusu uyandırmakta ve Hristiyan- lan, Allah'ın Hz. İsa’ya karşı bir haksızlık yaptığı hissine sevketmektedir.

Hristiyanlıktaki Ekmek Şarap ayini de Hristiyanlann şuur altlarına gizli bir sadizm ve kan dökücülük duygusunu yerleştirmektedir. Şarabın, Hz. İsa'nın kanını, ekmeğin de onun etini temsil ettiğini İnciller haber verdiğine göre(175), ekmek şarap ayininde bir yandan et yendiği, öbür yandan kan içildiği duygusu­nu yıllar boyunca hissederek büyüyen Hristiyan çocuklar, İnsan öldürmekten ve kan dökmekten korkmaz hale gelmektedirler. Kiliselerde sürekli olarak İsa'nın etini yediğini ve kanını içtiğini hayal eden her Hristiyan, artık İsa'nın intikamım almak için kan dökmekten ve insan öldürmekten asla çekinmez olmaktadır.

M.S. ilk asırlarada Hristiyanlara yapıları  zulüm ve işkencelere mukabil, Hristiyanlann, M.S. dördüncü asırdan itibaren başlatıp günümüze kadar sürdür­dükleri zulüm ve İşkencelerin, savaşların ana kaynağı, onların Kitab-ı Mukaddesidir. Çünkü kin ve nefret sadece İncillerde ve Yeni Ahİdin diğer kitaplarında değil, hemen hemen Kitab-ı Mukaddesin bütün kitaplarında işlenen ana mevzu durumundadır.

174) Kİtab-ı Mukaddes, Markos, 15 : 34

175) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 14: 22-24

216

Hristiyanlığın bugünkü şeklini almasında en büyük pay sahibi olan   Pavlos’un bütün risalelerinde kiri ve nefret koşulmaktadır. Pavlos, Romalılara yazmış olduğu mektubunda günahkârların katledilmesine şöyle fetva vermektedir: "Bütün haksızlık, kötülük, tamah ve şerirlikle dolmuş olarak, haset, katil, niza, hîle, huysuzluk ile dolu, kötülük söyleyenler, zemmamlar, Allah'ın menfurlan, küstah, kibirli, övünücü, kötü şeyler mûcidi, ana babaya itaatsiz, anlayışsız, sözünde durmaz, tabiî sevgiden mahrum ve merhametsizdirler. Bu gibi şeyleri işleyenler ölüme müstehaktırlar"(176). Pavlos'a göre sayıları  günahları işleyen­leri öldürmek gerekir. Yine Pavlos, Tİtus'a yazmış olduğu mektupta şöyle söy­lemektedir: " Nizamsız, boşboğaz, aldatıcı birçok kimseler, bilhassa sünnetli- likten olanlar vardır, onların ağzım kapatmak lazımdır...Onlardan kendilerinin peygamberi olan   biri demiştir: ' Giritliler daima yalancı, kötü canavarlar, tembel oburlardır.’ Bu şehadet gerçektir...Fakat murdar olanlara ve İmansızlara hiçbir şey temiz değildir" (177). Pavlos burada açıkça Hristiyan olmayan imansızların murdar olduğunu, onlann hiçbir şeylerinin temiz olmadığım iddia ettiği gibi, Girit halkını hedef alarak onlar hakkında başka bir şahsın söylemiş olduğu sözlerin doğru olduğunu, yani Giritlilerin yalancı, kötü canavarlar olduklarını ifade etmektedir. Hz. İsa'nın Kudüs şehrini hedef almasına benzer şekilde Pavlos da Girit adaşım ve Giritlileri hedef almaktadır.

Pavlos’un, diğer mektuplarında da insanlar hakkında aşağılayıcı karanlık tablolar çizdiği görülmektedir. Pavlos'a göre "İnsanlar, kendilerini seven, parayı seven, övünücü, mağrur, küfürbaz, ana babaya i itaatsiz,, nankör, murdar, şefkatsiz, imansız, iftiracı, nefsine mağlup, azgın, iyilik düşmanı, hain, inatçı, kibirli, zevki Allah'tan ziyade seven, takva suretini gösterip, onun kuvvetini inkar edenlerdir"(178). Pavlos’un bu ifadesine bir de Hz. Isa’nın şu ifadesini eklediğimiz zaman Hristiyanlığın insanlara bakış açısını tam olarak tesbit elmiş oluruz. Hz. Isa İncillerde şöyle söylemektedir : "Benden evvel

176) Kitab-ı Mukaddes, Romalılara Mektup, 1: 29-32

177) Kitab-ı Mukaddes, Titus'a Mektup, 1; 10-15

178) Kİtab-ı Mukaddes, Timoteos'a H. Mektup, 3:1-5

217

gelenlerin hepsi haydut ve hırsızdır"(179). Pavlos'un dediklerine paralel olarak İncillerde Hz. Isa'ya nisbet edilen bu sözler, herşeyi açığa çıkarmaktadır.

Şimdi insafla sormak lazımdır: Kadınlan, ellerinde hiçbir delil olmadığı halde cadılıkla suçlayıp ateşte yakan, ruh ve akıl hastalannı, vücutlarına cin girdiği düşüncesi ile asırlarca sopa ile tedavi etmeye çalışan, kiliseye karşı geldikleri iddiası ile bazı masum insanları  engizisyon mahkemelerinde sorgusuz sualsiz ölüme mahkum eden bu dinin, yukarda aktarıları  pasajları gördükten sonra sevgi, bağış ve şefkat dini olduğunu söylemek mümkün olabilir mi?

Batılı bazı araştırmacılar, İncillerde ve Kitab-ı Mukaddes'in diğer bö­lümlerinde ekilmiş bulunan bu kin ve nefret tohumlannı görmezlikten gelerek eserlerinde Hristiyanlar ve Hz. Isa hakkında masum sevgi ve şefkat hikayeleri­ne yer vermektedirler. Onlara göre Hz. Isa bir psikiyatristtir, o sevgi ve şefkat sembolüdür. Bütün insanları  anne sevgisi ile sevmektedir. O, Bütün Hristiyan- lara anne sevgisi ile sevmeyi, karşılıksız olarak sevmeyi öğretmiştir. Çocuklar anne ve babadan ne kadar nefret ederlerse etsinler, anne ve babanın çocuklara karşı sevgisi nasıl azalmıyorsa, Hz. Isa'nın da insanlara karşı olan   sevgisi aynı şekilde azalmıyormuş(180). Dolayısı ile bütün Hristiyanlar da Hz. Isa'nın bu karşılıksız sevgisi gibi bir sevgiye sahip imişler. Emest. M. Ligon, Hristiyan ahlâkına yerleştiğini ve Hristiyan şahsiyetini oluşturduğunu iddia ettiği bu psikolojiye şöyle bir misal vermektedir:

" Hristiyan bir ailenin çocuğu olan   Bradley, zaman zaman annesine yardım ettiği için, yapmış olduğu yardımların karşılığını istemek üzere sabah kahvaltısı için sofraya oturunca, annesinin tabağına,katlanmış bir kağıt parçası koyar. Annesi sofraya gelip oturunca kağıdı alır ve okur. Pusulada şunlar yazılıdır: ■ ı

, Annenin Bradley'e olan   borcu için : . •

Siparişleri getirdiği için 0.25 dolar ■ .

179) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna. 10 : 8-9

180) Archic J. Bahiri, The WorlcTs Living Religions, New York, 1964, p. 258

218

     -   LI^-JIUILLILU           . IL

Müzik dcrsi aldığı için 0.10 " "

Ekstralar için 0.10 " "

Toplam 0.55 dolar

■ ■ ■ \ ■ ■

Kağıttaki yazıyı okuyan anne hiçbir şey söylemez. Ancak öğle yemeğinde anne, oğlu Bradley’in tabağına 0.55 dolarla beraber bir pusula bırakır. Bu defa pusulada annenin şöyle bir listesi yer almaktadır:

Bradley'in anneye borcu için :

İyi halinden dolayı . 0.00 dolar

Uzun süren kızıl hastalığı esnasında ona baktığı için 0.00 ’’ ”

; Elbise, ayakkabı, eldiven ve oyuncaklar İçin 0.00 " ’’

Ona hazırladığı yiyecekler ve odası için 0.00 ” "

Toplam olarak Bradley’in anneye borcu 0.00 dolar

Pusulayı okuyan Bradley ağlayarak annesinin boynuna sarılır ve "Elli beş senti geri al ve bana sevgini ver" diyerek ona yalvanr(181). Yazar Emest Ligon’a göre Hristiyan şahsiyetinin Bradley Örneğinde görülen böyle bir sevgi üzerine kurulmasında Hz. Isa'nın sunmuş olduğu sevgi mesajının büyük bir katkısı vardır. Herhalde yazar İncilleri hiç okumamış, Yeni Ahit sayfalarında imansızlarla birlikte günahkârların da öldürülmeleri gerektiğini belirten satırları hiç görmemiştir. Özellikle Hz.İsa’mn annesine, "anne" diye hitabetmeyip, "Kadın, benden sana ne!" diyerek yaptığı hakaretlere hiç şahit olmamıştır. Hristiyanlığı propaganda amacı ile yazılmış olan   eserlerde yer aları  Hristiyanlıktaki sevgi, Hz. İsa'daki sevgi ve şefkat hikayelerini okuduğumuz zaman sanki bu eserlerin İncillerde takdim edilen Hz. İsa ve Hristiyanlıktan

181) Emest M. Ligon, The Psychology of the Christian Personalîty, New York, 1946, p. 51-52

219

başka bir İsa ve Hristiyanlıktan bahsettiklerini sanmaya başlıyoruz. Nerede Emest Lİgon'un bahsettiği sevgi ve şefkat timsali Hristiyanhk? Bugün elde mevcut İncillerdeki Hristiyanlık, maddeci, sevgisiz, kin ve nefret duyguları  ile dopdolu bir Hristiyanlıktır.

Hz.İsa’ya Göre Kölelik:

Hristiyan yazarlar tarafından sürekli olarak tekrarlanan ve her vesile ile ömek diye gösterilen "Biri bir yanağına vurursa ona karşılık verme, sen öbür yanağını da çevir" mealindeki Hz.İsa’ya atfedilen sözün, sosyolojik ve psikolojik yönlerden tahlilini yapmak gerekir. Bu ifadeyi psikolojik yönden ele alırsak bu sözün insanlara kendilerini savunmama, kim ne yaparsa yapsın karşılık vermemek sureti ile kendini ezdirme, hatta yok olma duygusunu aşıladığını görürüz. Eğer bir toplumda zalimler, insanların mâllarını haksız yere gasbedenler, insanlara eziyet edenler hiç karşılık görmeyip her istediklerini istedikleri zaman yapabilirlerse, yaptıklarına hiç ceza verilmez ve yaptıkları sürekli olarak yanlarında kâr kalırsa elbette bu çeşit hareketler yaygınlaşır, sonunda toplumda huzur ve sükun kalmaz. Haksızlığın ve zulmün ceza görmediği bir cemiyetin ayakta durması ve varlığını sürdürmesi imkan- . sızdır. İncillere göre Hz. İsa, zina ve hırsızlık gibi suçları  işleyenleri dahi cezalandırmamak eğilimindedir(182). Böyle olunca hukukî kurallann hiç uygulanmadığı, zalimlerin serbestçe zulmettiği ve mazlumlann haklannı aramadıkları  bir cemiyet ayakta kalabilir mi?

Yukanda aktardığımız Hz. İsa’nın sözleri, haksızlığa ve zulme uğrayan insanlarda pısırıklık, miskinlik ve tam teslimiyet fikrini aşılamakta, insanları kaderciliğe doğru sürüklemektedir. İnciller, Hinduzmin, kast sisteminde alt tabakalardaki insanlara aşıladığı kaderci ve teslimiyetçi zihniyetin aynısını, işçilere ve kölelere aşılamaya çalışmaktadır. Hz. İsa’ya nisbet edilen şu sözden başka nasıl bir ma’na çıkarılabilir? "Ben size diyorum ki kötüye karşı direnmeyin, sağ yanağınıza bir tokat atana Öbürünü de çevirin. Size karşı

182) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 8 : 1-11

220

davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün." (183)

İncillere göre Hz. İsa verdiği misallerin çoğunda kölelik motifini kullanmakta ve köleliği razı olunması gereken bir kader gibi takdim etmektedir. Hz.İsa, insanın Allah’a itaatini, kölenin efendisine itaati ile sürekli olarak mukayese etmektedir. Onun köleliğe bakışı şu sözlerinde açıkça görülebilir: "Hangi birinizin çift süren, ya da çobanlık eden bir kölesi olur da, tarladan dönüşünde ona, 'çabuk gel, sofraya otur’ der. Tersine ona, 'yemeğimi hazırla, kuşağını bağla ve ben yeyip içerken bana hizmet et. Ondan sonra da sen yeyip içersin' demez mi?.. Kendisine verdiği buyrukları yerine getirdi, diye köleye teşekkür eder mi hiç?"(l 84) Hz. Isa'nın İncillerde verdiği misallerdeki köleliğe bakışı bu tarzdadır. İncillere göre Hz. İsa, kölelerin herhangi bir hakka sahip olduklarım kabul etmemektedir. Ona göre kölelerin vazifesi her halükârda efendilerine hizmet etmektir, onların efendilerine karşı hiçbir hakları  yoktur.

Hz. İsa'nın İncillerde geçen teslimiyetçi, kaderci ve tam. itaat esasına - dayanan kölelik anlayışına, Yeni Ahidin diğer kitaplarında da rastlamaktayız. Bu kitaplarda köleliğin mahiyeti daha net olarak görülür. Bilhassa Pavlos’un mektuplannda köleliğin bir kader olduğu, onun bütün vecibelerinin yerine getirilmesinin gerekli olduğu tekrar tekrar anlatılır. Pavlos bu konuda şunları  söylemektedir: " Boyunduruk altında olan   kulların hepsi kendi efendilerini tam hürmete layık saysınlar^ ta ki Allah'ın ismine ve talime küfrolunmasm ve iman etmiş efendileri olanlar, kardeş oldukları için onları hor görmesinler, fakat daha ziyade hizmet etsinler, çünkü bu hizmetten istifade edenler iman eyliyen sevgililerdir" (185).

Pavlos gibi Petruş da, yazdığı risalelerinde kölelerin efendilerine kayıtsız şartsız itaat etmelerini şu şekilde emretmektedir: "Ey hizmetçiler! Efendilerinize, yalnız iyilere ve mülayimlere değil, fakat ters huylu olanlara da tam korku ile itaat edin. Çünkü eğer biri haksız yere elem çekerek Allah'a karşı

183) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6 : 39-41

184) Kİtab-ı Mukaddes, Luka, 12 :42-44

185) Kitab-ı Mukaddes, Timoteos'a I. Mektup, 6:1-2

221

 ili-4-l^..     .,-..JlIi.,-^J...^ı- ı   --.ı—>*' -  —- -  —H—  - ı 

vicdandan ötürü hüzünle dayanırsa bu makbuldür... İyilik işleyerek elem çekip sabrederseniz, Allah nezdinde bu makbuldür"(186).

Gerek Petrus'un ve gerekse Pavlos'un mektuplarındaki bu sözler daha çok köle sahibi zenginlerle üst tabakadan insanların işlerini kolaylaştırmak için kaleme alınmış olmalıdır. Biz, M.S. birinci ve ikinci yüzyıllarda Hristiyanlığm daha çok fakir, işçi ve köleler arasında yayıldığını, zenginlerin ve nüfuzlu insanların bu dine pek rağbet etmediklerini, zengin ve üst tabakadan insanların bu dine üçüncü asırdan itibaren girmeye başladıklarını biliyoruz. Böyle olunca biraz önce aktarmış olduğumuz pasajların M.S. birinci veya ikinci asırda yazılmış olması uzak bir ihtimaldir. Bu pasajlar muhtemelen üçüncü asırdan itibaren Hristiyanlığa girmeye başlayan zenginlerin ve köle sahibi kişilerin işlerini kolaylaştırmak üzere başka yazarlar tarafından kaleme alınmış ve bunlar Petrus ve Pavlos'un ifadeleri imiş gibi onların risalelerine sokulmuştur.

imparator Kostantiriin dördüncü yüzyılın birinci yansında Hristiyanlığı kabul etmesi, imparatorlukta gitgide çoğaları  Hristiyan nüfusun, kendisine bu din kanalı ile bağlanmasını sağlamak ve böylece tahtını sağlama almak gayesini taşıyordu. Kostantin, Hiristiyanlık vasıtası ile bir yandan imparatorlukta dinî bir birlik sağlamayı hedef ediniıken, öbür yandan topladığı konsiller vasıtası ile o sırada Hristiyanlann ellerinde bulunan bütün İncilleri ve Risaleleri İmha ettirmiş, bu kitaplardan sadece şu anda Hristiyanlann ellerinde mevcut olan   kitapları  yeniden yazdırtmıştır. Ancak onlann da asıllannı imha ettirmiştir. Kanunî kabul edilerek yeni nüshaları kaleme alman bu eserlerin yeni yazmalarına devlet adamlanna, hükümetlere itaat fikrini ilâve ettirterek kendi yönetimine bu yolla destek sağlama cihetine gitmiştir. Bu ilâvelerin en canlı örneği Pavlos’un Titus’a yazdığı mektupta görülmektedir. Bu mektupta şöyle bir ifadeye rastgelmekteyiz: "Reislere ve hükümetlere tabi olmayı, İtaat etmeyi ... onlara ihtar et"(187). Bu ifadenin, birinci asırda hükümetin ve reislerin zulüm ve işkencesi altında inleyen ve sonunda öldürülen Pavlos tarafından söylenmiş olması imkânsızdır. Eğer o dönemde Pavlos, Hristiyan müminleri

186) Kilab-ı Mukaddes, Petrus'un I. Mektubu, 2: 18-20

187) Kitab-ı Mukaddes, Titus’a Mektup, 3 : 1-2

222

    JILjlLLk.il. .Ll.L.    j  il i4 J..,„   „i... I     i„

mevcut hükümete itaat etmeye çağırmış olsa idi, hükümet onu elbette öldürtmez, aksine korurdu. Pavlos bu sözleri söylemiş olsaydı Roma yönetimi tarafından baştacı edilirdi. Kostantin ve daha sonra gelen İmparatorlar özellikle bu vb. İfadeleri Yeni Ahidin kanonizasyönunu müteakip bu kitapta yer aları  eserlerin yeniden yazılması sırasında bunlara ilâve ettirmiş olmalıdırlar.

Bugün elde mevcut olan   en eski Yeni Ahit yazmasının, M.S. dördüncü yüzyılın ortalarında yazılmış olan   bir yazmadan kopya edildiği söylenen bir yazma olduğunu daha önce belirtmiştik. Katnunî kabul edilen kitapların dahi bu tarihten Önce yazılmış olan   bütün nüshaları yok edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. Bugün sahih olduğu kabul edilen kitapların İlk nüshalarında yukarda aktarmış olduğumuz pasajlar muhtemelen mevcut değildi. Bunlar bu kitaplara eklendikten sonra, yapıları  bu ilâvelerin anlaşılmaması için daha önce yazılmış olan   bütün nüshalar devlet eli ile kasden yok edilmişlerdir. !

Hristiyanların, Hristiyan olmayan milletler üzerinde devamlı olarak hakimiyet kurmaya çalışmaları ve bu milletlerin en meşru haklarım dahi gasbetmeyi olağan saymalarının temelinde İncillerde ye Risalelerde geçen bu pasajlann büyük tesiri vardır. Hristiyan mentalitesînde Hristiyan olmayanlann hiçbir hakları. yoktur, onlar Hristiyanlann köleleri mesabesindedirler. Hz.lsa'ya nisbet edilerek İncillere alman pasajlarda belirtildiği gibi, köle itaat etti diye ona teşekkür edilmez. Hristiyan olmayan milletler ve devletler, Hristi yani arla yaptıkları  anlaşmalara ne kadar riayetkâr olurlarsa olsunlar onlara teşekkür dahi gerekmez, zaten onlar böyle yapmak zorundadırlar. Sonradan Hiristiyanlığı benimseyen milletler ve devletler de daha önce Hristiyan olmuş devletlerin köleleri olmak durumundadırlar. Bunlar Hristiyan olmakla kölelik statüsünden hemen çıkamazlar. Dolayısı ile efendi durumunda olan   devletler, yeni Hristiyan olmuş bu devletleri kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri gibi kullanabilirler. Yeni Hristiyan olmuş bir devletin veya milletin ortaya çıkarak " Biz de Hristiyanız, eşitlik istiyoruz" demeye hakkı dahi yoktur. Bu yeni Hristiyan olmuş devletlerin görevi,

213

efendilerine itaat ve onların söylediklerine bir köle zihniyeti İle harfiyyen riayettir.

Hristiyan misyonerlerinin Hristiyanlaştırdıkları yerlerde kuruları  kilise­lerin işleyiş tarzı konusunda Hristiyan dünyasında ihtilaflar çıkmış; yeni Hris- tiy anlığı kabul edenler, merkezî kilise otoritesine tam olarak tabi olmayan mahallî kiliselerin kurulmasını ve bu şekilde faaliyet gösterilmesini isterleıken, bazıları mahallî kiliselerin tehlikelerine işaret ederek bunlara tam bir serbestlik verilmesinin doğru olmayacağını, bunların ne olursa olsun merkezî bir otorite tarafından denetlenmesinin daha uygun olacağını söylemişlerdi^ 18 8). Bu merkezî otoriteyi tesis etme fikrinin temelinde ise sömürgeci, köle kullanıcı, ve başkalarının haklarını gasbetmeyi meşru gören ve gösteren Yeni Ahit mantığı vardır.

Hzlsa'da Irk Ayırımı:

İnciller iyice incelendiği zaman Hristiyanlığın bir taraftan cihanşümul bir din olduğunu gösteren ifadeler görülürken, öbür taraftan onun sadece İsrail ırkına tahsis edilmiş bir din olduğunu gösteren ibarelere de rastgelmekteyiz. Bu ibarelerde İsrail ırkı yüceltilmekte, diğer ırklar ise aşağılanmaktadır.

Hristiyanlar, Yahudilerin kutsal kitabı "Tanah"ı, Eski Ahit adı ile kabul ettiklerinden, Tanahta geçen bütün ırkçı ifadeleri aynen benimserler. Başta Tevrat olmak üzere Tanahta yer aları  diğer kitaplann tamamı, ırkçı ve siyonist fikirlerle doludurlar. Diğer ırklar bu kitaplarda ikinci sınıf insanlar olarak tarif edilirler. İşte Eski Ahide paralel olarak Yeni Ahidde, özellikle İncillerde aynı anlayış ve zihniyet devam etmektedir. İncillere göre Hz. İsa, kendisi bir Israilli Yahudi olarak Israilli olmayanları köpeklerle eşit tutmaktadır. İsrail ırkının üstünlüğünü ve kendi davetinin sadece İsrail oğullarına tahsis edilmiş olduğunu gösteren şu pasaj konuyu açık bir şekilde ortaya koymaktadır: "Isa oradan çıkıp Sur ve Sayda taraflanna çekildi, işte Kenanlı bir kadın o sınırlardan geldi ve '

188) T.S. Eliot, The İdea of a Christian Society, London,MCMLXII, p,51-52

224

'Ya rab bana merhamet eyle, sen ey Davud oğlu! Kızım çok kötü bir halde cine tutulmuştur’ diye bağırdı, fakat İsa ona bir söz cevap vermedi. Şakirtleri gelip ’ Onu uzaklaştır, çünkü arkamızdan bağırıyor ' diyerek ona yalvardılar. İsa cevap verip dedi: ’ Ben İsrail evinin kaybolmuş koymalarından başkasına gön- deril-medim.' Fakat kadın geldi ve ' Ya rab, bana yardım et!1 diye ona tapındı. İsa cevap verip dedi: 'Çocukların ekmeğini alıp onu köpeklere atmak iyi değildir.' Fakat kadın dedi: ' Evet ya rab, zira köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntılardan yerler" (189). Hz. İsa'ya nisbet edilen bu ifadeye göre İsrail halkı, yani Yahudİler koyundurlar, İsrail ırkından olmayanların hepsi köpektirler dolayısı ile Kenanlı kadın da köpektir. İnciller İsrail ırkından olmayanları sadece köpeğe benzetmez, bazen de onları  domuza benzetirler. Matta İncilinde bu konuda şöyle söylenmektedir: "Mukaddes olanı köpeklere vermeyin ve incilerinizi domuzların önüne atmayın; ki. onları  ayakları  altında çiğnemesinler" (190).

Yukarda nakledilen birinci pasaja göre cin çıkarmakla ün yapmış olan   Hz.İsa, yolda yürürken kızı cinlere tutulmuş olan   Kenanlı bir kadınla karşılaşıyor, kadın ondan kızını cinlerden kurtarmasını isteyince Hz. İsa ona, "Ben sadece İsrail evinin kaybolmuş koyunlanna gönderildim" diye cevap veriyor. Yani kadın ona geliyor, davetine inandığını, mucizelerini tasdik ettiğini belirterek kızı için kendisinden yardım istiyor, onu cinlerden kurtarmasını istiyor. Hz. İsa ise yardım teklifini reddediyor, dolayısı ile kadının kendisine iman etmesini de kabul etmemiş oluyor, görevinin sadece İsrail kavmine mahsus olduğunu, başka kavimlerden insanlarla ilgilenemiyeceğini ifade ediyor. Bu nasıl bir vahiydir ki, belli bir ırktan olanlara sunuluyor, başka ırktan olanlara sunulamıyor? Yoksa Allah "Şu ırkın insanlarına yardım et, onları  imana davet et, şu ve şu ırkın insanlarını imana davet etme "mİ buyuruyor? Kadının yardım istemedeki ısrarı üzerine Hz. İsa'nın ona vermiş olduğu ikinci cevabı çok daha entresandır. O, ikinci cevabında şöyle söylüyor:. "Sofradaki çocuklann ekmeğini alıp köpeklere atmak caiz değildir". Bu hasıl bir tebliğ anlayışıdır? O, kendisine iman etmiş birine "Sen köpeksin" diye nasıl söyleyebiliyor? "Şayet sana yardım eder, kızını iyileştirirsem Yahudi kavminin

189) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 15 :21-27 ; Markos, 7 :24-30

190) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 7 : 6-8

225

hakkı olan   bir şeyi sana vermiş ve Yahudi kavmine haksızlık etmiş olurum" şeklinde konuşan bir kişi, nasıl ilâhlık mertebelerine çıkarılıyor? Bunu anlamak mümkün değildir. İnsan suretinde yer yüzünde tecelli etmiş olan   bir ilâh, yarattığı kulları  arasında ayınm.yapıp kendisine iman eden bir kuluna "Sen köpeksin, sana yardım edemem" diye hitabedebilir mi?

Burada akla başka bir husus daha gelmektedir. İncillerde yer aları  bu pasajdaki teşbihte bir hata olmalıdır. İsrail ırkından olmayan birine yardım

* * ? edilmesini, sofrada oturan Yahudi çocuklarının ekmeklerinin alınıp köpeklere atılmasına benzetilmesinde teşbih kuralları açısından hata vardır. Sofrada oturan çocukların ekmeklerinin alınıp köpeklere verilmesi halinde çocukların ekmekleri eksilir ve onlar aç kalabilir. Ama Kenanlı kadının kızının tedavi edilmesi halinde, Yahudi çocuklarına sunuları  davette bir eksilme ve onların zarara uğraması söz konusu olamaz, İnciller Hz.Isa’ya böyle söylettirdiklerine göre, acaba Hz. İsa’nın .Kenanlı kadının kızını tedavi etmesi halinde davet ve tebliğ enerjisinin bir kısmı eksilecek miydi? O kızı tedavi edince Yahudi çocuklarını tedavi etmez hale mİ gelecekti? Yoksa onun bir tedavi kontenjanı vardı da kız çocuğunu tedavi etmesi halinde bu kontenjan mı doluyordu? İncillerin naklettiğine göre sonunda Hz. İsa, yine bu kızı tedavi etmiş olduğuna göre, Sofradaki çocukların ekmeğini köpeklere atmış olmuyor mu? Bu, kendi mantığına göre bir suç değil mi?

Hz. İsa'nın Kenanlı kadına vermiş olduğu ikinci cevaptan sonra kadının ona söylemiş olduğu söz de çok önemlidir. İnciller, kadına "Köpekler de efendilerinin sofralarından düşen kırın uları  yerler" dedirtmek sureti ile Yahudi ırkının üstünlüğünün herkes tarafından kabul edilmesinin gerekli olduğunu zımnen empoze etmektedirler. Bu cevaba göre, Yahudi olmayanlar tıpkı bu kadın gibi Yahudiler karşısında ikinci sınıf insanlar olduklarını kabul etmelidirler. Bu durum onların kaderidir ve onlar kaderlerine razı olmalıdırlar. Böylece Yahudi asıllı olmayan Hristiyanlar, Yahudi ırkının üstünlüğünü otomatik olarak kabul etmeli ve buna itiraz etmemelidirler. Günümüzde hemen hemen bütün Hristiyan dünyasının İsrail devletine kayıtsız şartsız destek vermesinin temelinde yatan esas faktör İncillerde sunuları  bu fikirdir.

226

Geçmişte vuku' bulduğu iddia edilen Yahudilere yönelik katliamlannın büyük çoğunluğu, Yahudi yazarlar tarafından ortaya atılmış abartmalı haberlerdir. Filhakika orta çağlarda zaman zaman Hristiyan devletlerin Yahu­dilere yönelik katliamlar yaptıkları ve Yahudilere zulüm ve işkenceler yaptıkları güvenilir kaynaklarda müşahede edilmektedir. Ancak bu haberler, günümüzde ana kaynaklarda bulunanlardan çok daha mübalağalı şekilde abartılarak yazılmaktadır. Bu abartmalı haberlerin arkasında gizli bir niyet vardır* o da bütün dünyaya Yahudi ırkını sürekli zulüm gören, mazlum ve himayeye mazhar bir ırk olarak göstermek, diğer milletlerin merhamet duygularını istismar ederek Yahudilere sempati duyulmasını sağlamaktır. İkinci dünya savaşından bu yana bütün dünyada Sinema, tiyatro, radyo, televizyon, gazete, dergi, mecmua vb. bütün basın ve yayın organlarında yürütülmekte olan   Yahudilere acındırma, onların düşmanlarına kin duydurtma programlarının esas gayesi işte budur.

İncillere göre kendisi ırkçı bir mantıkla hareket eden Ve konuşan Hz.İsa, öğrencilerine de aynı mantık çerçevesinde hareket etmelerini emretmiş ve Yahudi ırkından olmayanları  tedavi etmemelerini, onlara vaaz etmemelerini tenbih etmiştir. Hz. İsa, irşada gönderdiği Öğrencilerine şöyle hitabetmektedir. Milletler yoluna gitmeyin ve Samiriyelilerin şehirlerinden hiçbirine girmeyin; fakat daha ziyade İsrail evinin kaybolmuş koyunlanna gidin"(191). Kendisi, başka milletlerden insanları İmana davet etmeyen Hz.İsa, Havarilerden de aynı istikamette hareket etmelerini İstemektedir.

Yukardaki paragrafa göre Hz. İsa, ırkçılıkta o kadar ileri gitmektedir ki, kavmiyetçilikten kabileciliğe dönerek, davetinden Yahudi ırkından olan   Samiriyelileri dahi mahrum bırakmakta; Havarilere, Samiriyelilcre gitmemelerini, onların hiçbir şehirlerine uğramamalarını, sadece ve sadece halis Yahudilere hizmet vermelerini emretmektedir.

Yahudi kavmiyetçiliğinde bütün Yahudiler aynı derecede eşit mütaala edilmezler, bunlar kısım kısımdır ve hepsi aynı seviyede değildir. En üst mertebede Harun soyundan gelen Levililer, en alt seviyede ise Samiriyeliler

f ■

191) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 10 : 5-6

227

yer almaktadırlar. Şamiliydiler tarih boyunca kardeşleri olan   diğer Yahudi kabileleri tarafından sürekli olarak horlanmışlar ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşlerdir. İşte Hz, İsa, bu Yahudi geleneğini olduğu gibi devam ettirerek Havarilerden, onları  İncile imana davet etmemelerini istemiştir.

Samiriyeliler meselesi İncillerde çok karışık bir şekilde takdim edilmiştir, Yukarıda Matta'dan aktarıları  pasaja göre onlar tebliğe layık olmayan ikinci sınıf Yahudİlerdir, ne Hz. İsa ve ne de Havariler onları  imana davet etmemişlerdir. Fakat Luka İnciline göre durum daha farklıdır. Luka'ya göre Hz, İsa, öğrencilerini Samiriyelilere göndermiş ve kendisi de onlann köylerine uğramak istemiştir. Bu İncilde olay şöyle takdim edilmektedir: "Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa kararlı adımlarla Kudüs'e doğru yola çıktı. Kendi önünden haberciler gönderdi. Bunlar kendisi için hazırlık yapmak üzere gidip Samiriyelilere ait bir köye girdiler, ama Samiriyeliler Kudüs'e gitmekte olan   İsa'yı kabul etmediler"(192). Burada Matta ile Luka İncilleri arasında açık bir çelişki görülmektedir. Matta'ya göre Hz.İsa öğrencilerine, "Samiriyelilerin şehirlerine girmeyin, onları  imana davet etmeyin" defken, Luka'ya göre onun öğrencileri Samiriyelilerin köylerine gitmekte ve köylülere Hz. İsa'nın oraya geleceğini haber vermektedirler, ancak Samiriyeliler Hz. İsa’yı kabul etme­mektedirler.

Samiriyeliler konusunda diğer İncillerden farklı bilgiler veren Luka'ya göre Hz. İsa, yasa uzmanı bir kişiye Samiriyelilerden birinin yapmış olduğu iyiliği örnek olarak gÖstermiştir(193). Yine bu İncilde Hz. İsa'mn, Kudüs'e giderken yolda bir Samiriyeli cüzzamlıyı tedavi ettiği haber verilmekte­dir^).

Yuhanna İncilinde Samiriyelilerle ilgili olarak birbirleri ile çelişkili haberler verilmektedir. Yuhanna İncilinin dördüncü babında Hz.İsa'nın, Galile (Celile)ye giderken Samiriye'den geçmesi gerektiği ve onun Samiriye’nin Sihar şehrine uğradığı, burada Yakub'un kuyusunun başında su çeken bir kadından su

192) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 9 : 51-53

İ 93) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 10 :25-37

194) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 17 ; 11-16

228

istediği, ancak kadının ona " Sen Yahudisin, ben ise S amiriydi yim, nasıl olur da benden su istersin? Çünkü Yahudilerin Samiriyelilerle ilişkileri yoktur" (195) dediği ifade edilmektedir. Kadının bu ifadesine göre Hz. Isa'nın Samiriyeli olmadığı anlaşılmaktadır. Aynı Yuhanna İncilinin sekizinci babında bunun tam tersi iddia edilmekte ve Yahudilerin Hz. İsa'ya, "Sen cin çarpmış bir Samiriyelİsin"(196) dedikleri ileri sürülmektedir. Yuhanna’ya göre Hz. Isa, kendisini cinlerin çarpmadığını çeşitli vesilelerle açıkladığı halde, Samiriyeli olmadığı hakkında hiçbir açıklaması bulunmamaktadır.

Dört incilin birçok yerinde sanki Hz. Isa, ırkçı bir Siyonist gibi davranan, her şeyi Yahudiler ve Yahudilik için yapan bir kimse olarak takdim edilmektedir. Ancak İncillerin son baplarında onun ırkçılıkla hiçbir ilgisinin olmadığı, öğrencilerini Yahudi olmayan ırklara da göndererek İncili onlara tebliğ ettirdiği (197) haber verilerek çelişkiye düşülmektedir. Yine bazı İncillere göre o, Yahudi ırkı İçinde kabilecilik yaparak S amiri yelil ere düşmanlık eden ve onları  imana davet etmeyen bir kişi iken, diğçr İncillere göre o, Samİriyelilerin köylerine öğrencilerini gönderen, onlann hastalarını tedavi eden bir kimsedir. İncillerin bazı pasajlarına göre o, Samiriyelileri horlayıp onlara düşmanlık ederken, diğer bazı pasajlarına göre, iyi Samiriyelilerden örnekler vermektedir. Özellikle Yuhanna İncilinde bîr bapta o, Samiriyeli olmayan bir Yahudi olarak takdim edilirken, diğer bir bapta "Cin çarpmış bir Samiriyeli" şeklinde tanıtılmaktadır. Bütün bu çelişkilerin yer aldığı İnciller, bu teshillerden sonra nasıl vahiy mahsulü, hatasız ve eksiksiz yazılmış eserler olarak kabul edilebiliyorlar?

195) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 4 : 9

196) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 8 : 48

197) Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, İstanbul, 1983, s. 216 ;

Kitab-ı Mukaddes,Markos, 16 :15

229

-JSUİLLİ;^.

Hz.İsa’nm Sözlerinde Erkeklerin Kendilerini Hadım Etmeye ve Evlenmemeye Teşvik Edilmeleri: r

' ■ . ’ib

İncillerde Hz. İsa’nın evlenip evlenmediğine ve kadınlarla İlişkisine dair açık bir bilgi yoktur. Ancak İncillerde verilen bilgiler bir bütün olarak' ele alınıp değerlendirilince onun hiç evlenmemiş, olduğu sonucuna vanlabifr-r. Hz. İsa evlenme ile İlgili olarak Havarilerle konuşurken onlar Hz.İsa’ya " Eğer erkeğin karısı ile hali bu ise, evlenmek iyi değil" derler. Bunun üzerine Hz. ha onlara, "Bütün adamlar bu sözü kabul edemez, ancak kendilerine verilmiş olanlar kabul edebilir. Çünkü anadan doğma hadım vardır, insanlar tarafından .yapılmış hadım vardır, göklerin melekûtu uğrunda kendilerini hadım edenler de, vardır. Bunu kabul edebilen kabul etsin "(198). diye cevap vermiştir. Hz. İsa’mın bu sözlerinde açıkça evlenmemek teşvik edilmekte, evlenmenin bir ruhsat olduğu işaret edilmektedir. Ayrıca pasajın sonunda evlenmeye karşı istek duym^ak için göklerin melekûtu uğruna insanın kendi kendini hadım etmesi öğütlepjjıpk- tedir.

Kilise, İncillerde geçen, bu vb. ifadelere dayanarak rahiplere evlerime yasağı koymuştur. Aslında evliliğe karşı tavır koyan ve rahiplere evlerime yasağı koyan başka dinler de vardır. Manîheizm ve Budizm gibi diriler, Hristiyanlıktan önce bu yasağı uygulamışlardır. Hristiyanlık, bu fikri muhtemelen Budizmden almış görünmektedir. ö <

İncillerin yanı sıra Yeni Ahidin diğer ki taplannda da evlenmemeyi açık­ça teşvik eden pasajlara rastlamaktayız. Pavlos’un, Korintoslulara yazmış olduğu birinci mektupta geçen şu ifadeler, Hristiyanlığın evlilik müessesesine bakış açısını açıkça ortaya koymaktadır: " İmdi yazdığımız şeylere gelince: Adam için kadına dokunmamak iyidir"(199). Pavlös burada erkeklerin kadınlardan uzak dunnalanm, yani evlenmemelerini tavsiye etmektedir. Q, bu tavsiyeyi sadece erkeklere yapmakla kalmıyor, kadınlara da aynı şeyi tavsiye

198) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19 :10-12

199) Kitab-ı Mukaddes, Korintoslulara I. Mektup, 7:1

230

ederek onları evlenmekten menetmeye çalışıyor. "Evlenmemişlere ve dul ka­dınlara diyorum: Benim gibi kalsalar onlar için iyidir "(200). Burada Pavlos evvela kendisinin evlenmemiş olduğunu açıklıyor, sonra hiç evlenmemiş bakire . kızlarla, evlendikten sonra dul kalmış kadınların kendisi gibi bekâr kalmalarını, onlann evlenmemelerinin kendileri için daha iyi olacağını izah ediyor.

Pavlos, mektuplarında sadece evlenmemeyi' teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda evlenmenin mahzurlerini de ortaya koyuyor: "Kızlar hakkında, rabden emrim yoktur, fakat itimada layık olmak için rab tarafından merhamete nail olmuş bir adam olarak rey veriyorum: İnsanın olduğu gibi kalması iyidir. Kadına bağlı mısın? çözülmeyi arama. Kadından çözülmüşmüsün? Kadını arama. Fakat eğer evlenirsen günah etmezsin, eğer bir kız evlenirse günah etmez. Fakat böyle kimselerin bedende sıkıntısı olacaktır. Ben sizi esirgiyorum. Ey kardeşler! Vakit kısalmıştır, bundan böyle kanları  olanlar kanları  yok gibi... olsunlar... Evlenmemiş adam, rabbi nasıl hoşnut etsin dîye rabbin şeyleri için kaygı çeker. Fakat evlenmiş olan   adam nasıl kansını hoşnut etsin diye dünya şeyleri için kaygı çeker... Evlenmemiş olan   kadın ve kız, hem bedence, hem de ruhça mukaddes olsun diye rabbin şeyleri için kaygı çeker, fakat evlenmiş olan   kadın nasıl kocasını hoşnut etsin diye... kaygı çeker...Kendi kızını evlendiren iyi eder, evlendirmeyen daha iyi eder"(201).

Pavlos’un evlenmemeyi teşvik edişi bir yana, onun kadınlara bakış tarzı da çok tuhaftır. Özellikle dul kalmış kadınlarla ilgili olarak verdiği fetvasında Tİmoteos’a altmış yaşından aşağı dul kadınları  cemaate kaydetmemesini söylemektedir : ’’ iyi işler için hakkında şehadet olunan, bir erkeğin karısı olup altmış yaşından aşağı olmayan dul kadın, eğer çocuklar büyütmüş, eğer misafir kabul etmiş, eğer mukaddeslerin ayaklarını yıkamış, eğer sıkıntıda olanlara yardım etmiş, eğer her iyi işin ardınca gitmişse kaydolsun. .Fakat daha genç dul kadınları  reddet. Çünkü Mesih'e muhalif olarak nefsanî heveslerine düştükleri zaman evlenmek isterler... Bununla beraber evleri gezerek aylak olmayı dâ öğrenirler, ancak yalnız aylak değil, fakat üzerlerine düşmeyen şeyleri

20Ö) Kitab-ı Mukaddes, Korintoslulara I. Mektup, 7:8

201) Kitab-ı Mukaddes, Korintoslulara I. Mektup, 7 : 25-38

231

söyleyerek başkalarının işlerine karışan boşboğaz olurlar "(202). Hristi yanlıkta eşlerin ölümü dışında dulluk yoktur. Hristiyanlar boşanmayı kabul etmedik­lerinden, bu dinde boşanma yolu ile dulluk söz konusu değildir. Böyle olunca özellikle kadın için dul kalmak tamamı İle kendi iradesi dışında bir olaydır. Toplumda en çok himayeye muhtaç olan   insanların başında yetimler ve dul kadınlar geldiği halde, Pavlos’un, dul kadınlar hakkında aylaklar ve boşboğaz­lar tabirlerini kullanması, onları tahkir ederek cemaatin dışına atması, Hristiyanlığın kadın haklanna verdiği değeri açıkça ortaya koymaktadır.

İncillerde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında takdim edilen bu bilgilere göre, insanların cinsî hayattan uzak durmaları gerekmektedir. Bilhassa Hz. İsa'ya nisbet edilen sözlere göre, insanlar, cinsî arzulardan kendilerini uzaklaştırıp tam olarak ibadete yönelebilmek için kendilerini hadım edebilirler. Yaratılıştan insanlarda var olan   cinsî arzuların kökten yokedilmesi, insan neslinin imha edilmesi sonucunu doğurmaz mı? İnsanlarda mevcut olan   bu gücün, aile hayatı şeklinde bir düzenleme ve evlilik yolu ile tatmin edilmesi ve bu yolla insan neslinin devamının sağlanması esas iken, İnciller, erkekleri kadınlardan uzaklaşmaya ve kendilerini hadım etmeye, kadınları da erkeklerden uzaklaşmaya teşvik etmektedirler.Tabiî ki bu telkinler, Hristiyan toplumlarda çeşitli türlerde cisi sapıklıkların ortaya çıkmasına sebep olmakta­dır.

Hz .İsa'nın Sözlerinde Kadın Hakları  ve Boşanma :

Hristiyan ilim adamları, devamlı olarak kendi dinlerinin kadın haklarını koruduğunu, kadınları  erkeklerle eşit tuttuğunu ileri sürer dururlar. Ancak İncillerin incelenmesi neticesinde durumun hiç de onların dediği gibi olmadığı kolayca anlaşılır.

Hrisliyanhktan Önce ortaya çıkan Yahudilik vb. bazı dinler, erkeklerin kadınları  boşamalanna, boşanan erkek ve kadmlann başkaları İle evlenmeleri­ne izin vermekte idi. Ancak Hristiyanhk, erkeklerin kadınları  boşamalanna

202) Kitab-ı Mukaddes, Timoteos'a I. Mektup, 5:9-15

232

müsade etmemekte, boşanma olmaksızın birbirinden ayrıları  eşlerin, ayrıldıkla­rı eşleri sağ olduğu sürece başkaları  ile evlenmelerine izin vermemektedir.

Galile (Celile)'den ayrılıp Yahudiyeye gelen Hz. İsa'ya Ferrisiler, bir erkeğin kansını boşayıp boş uyamayacağını sormaları üzerine, Hz. İsa onlara: "Ben size şunu söyleyeyim: Karısını cinsel ahlâksızlıktan başka bir sebeple boşayıp başkası ile evlenen, zina etmiş olur. Boşanmış kadınla evlenen de zina etmiş olur"(203) demiştir, İncillerin naklettiğine göre Hz. İsa, ölüm dışında erkekle kadının ayrılmasını kabul etmemektedir. Eşler boşanma olmaksızın birbirlerinden aynlsalar dahi başkaları  ile evlencmezler. Bir kadın geçimsizlik yüzünden kocasından ayrılacak, fakat kocası sağ olduğu müddetçe bir başkası > ile evlenemeyecek. Bu, kadına bir hak vermek midir, yoksa kadının hakkını gasbetmek midir? Aslında diğer bazı dinlerin tek yanlı olarak sadece erkeğe tanıdıkları  eşi boşama hakkım Hristiyanlık, erkekle birlikte kadına da tamsa idi, belki de kadın hakları  konusunda söz söylemeye hakkı olabilirdi. Ancak, Hz, İsa'ya nisbet edilen yukandaki ifadeye göre, başka dinlerde erkeklere tanınan boşama hakkı, Hristiyanlıkta erkekle birlikte kadına da tanınmış değil, aksine kadına verilmeyen ve erkekler için mevcut olan   bu hak, erkeklerden de geri alınmak sureti ile diğer'bazı dinlerin sınırlı olarak verdiği boşanma hakkı tamamen ortadan kaldırılmış olmaktadır. Daha önce kocalannm boşamaları  halinde hiç değilse yeniden evlenme hakkına sahip olan   kadın, Hristiyanlığın bu hükmü ile o hakkından da mahrum bırakılmaktadır. Belki ortada bir kadın erkek eşitliği söz konusu olabilir, ancak bu eşitlik, kadına boşama hakkı verilerek kadını erkeğin seviyesine getirerek değil aksine, erkeğin elinde olan   boşanma hakkını elinden alarak onu kadının seviyesine İndirmek sureti ile olmuştur. Yani eşitlik pozitif yönde değil, aksine negatif yönde gerçekleşmiştir. Hristiyanlıktaki bu uygulama, bir hak verme değil, aksine tek taraflı olarak verilmiş olan   bir haktan herkesi tamamı ile mahrum etmektir. Bu kadın erkek eşitliği, olsa olsa boşanamama eşitliği olabilir. Bu bir hak alma eşitliği değil, haksızlıkta eşitliktir. Hristiyanların yaptıkları şey, hayatının başında bir hata yaparak kendine uygun olmayan bir eşle evlenen kişiye, bu hatasının cezasını bir ömür boyu çektirmek, onu zorla, sevmediği ve nefret ettiği biri ile yaşamaya zorlamaktır.

203) Kîtab-ı Mukaddes, Matta, 19:8-9

233

Hz. İsa'nın Sözlerinde Servet Düşmanlığı ve Tembellik :

İncillere Göre Hz. İsa, insanları çalışmaktan alıkoymakta ve onlara geleceklerini düşünmemelerini emretmektedir. Matta'ya göre o, insanlara bu konuda şöyle söylüyor: "Size diyorum: Ne yiyeceksiniz, yahut ne içeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için kaygı çekmeyin "(204) Bu sözleri ile Hz. tsa’nın, insanları, dünyaya aşın meyletmekten alıkoymaya çalıştığı düşünülebilir, âma onun bu sözleri ile gayesi dünya malına aşın tamahı terkettirmek değil, doğrudan doğruya dünyayı terkettirmek, miskinliği ve tembelliği teşvik etmektir. Çünkü Hz. İsa, başka bir konuşmasında hedefini tam olarak açıklamak suretiyle insanları, hayvanlar ve kuşlar gibi hiç çalışma­dan yaşamaya, kiler ve ambarlarını doldurmamaya çağırmaktadır: " İsa şakirtlerine dedi: Ne yiyeceksiniz diye hayatınız için, ne giyeceksiniz diye bedeniniz için kaygı çekmeyin. Çünkü hayat yiyecekten ve .beden giyecekten daha üstündür. Kargalara bakın, onlar ne ekerler, ne de biçerler,, ne kilerleri ve ne de ambarları  var, Allah onları  besler, sizler kuşlardan ne kadar daha değerlisiniz? "(205). Bu sözleri ile o, insanlara "Çalışmayın, tarlalarınızı ekme­yin, ekinleri kiler ve ambarlara doldurmayın, tembel tembel oturun, korkmayın Allah size rızkınızı verecektir" demek istemektedir.

Bir lokma bir hırka felsefesinin temeli İncillerdeki Hz. İsa'nın bu sözlerine dayanmaktadır. İnciller, Kaderci, tevekkülcü, dünyadan tamamı ile el etek çekmeye dayalı bir görüşü insanlara telkin etmektedirler. Hristiyanhğa göre dünya için çalışmak, mal mülk sahibi olmak kâmil insan olmaya engeldir. Bu konuda Hz. İsa şöyle söylüyor: Eğer kâmil olmak istersen git, neyin varsa sat ve fakirlere ver, göklerde hâzinen olacaktır ve gel, benim ardımca yü­rü "(206). Hz. İsa zenginlik hakkında şonları  söylemektedir: " Yine size derim : Devenin iğne deliğinden geçmesi zengin adamın Allah'ın melekûtuna

204) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6:25

205) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 12:22-24

206) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19:21

234

girmesinden daha kolaydır" (207). Bu sözleri ile o, zenginler cennete giremez, cennete girmek isteyenler fakir olsunlar, mallarını mülklerini teıfcetsinler demek istemektedir. Bir başka konuşmasında Hz. İsa insanlara: Yer yüzünde kendini­ze hazineler biriktirmeyin ki, orada güve ve pas yeyip bozar ve orada hırsızlar delip girerler ve çalarlar. Fakat kendinize gökte hazineler biriktirin ki, orada ne güve, ne de pas yeyip bozar ve hırsızlar orada ne deler ve ne de çalarlar" (208). Bu sözlerin ma'nası açıkça "mal mülk biriktirmeyin, hâzinelerinizi, kiler ve ambarlarınızı doldurmayın, dünya için çalışmayın" demek değil midir?

İnciller ve Komünizm:

Bazı araştırmacılar, yukarıda nakledilen İncil pasajlarına dayanarak, Hristiyanlığın başlangıcında özel mülkiyetin olmadığını, Hz. İsa'nın etrafında toplanan ilk cemaatte ve ondan sonra Kudüs'de meydana gelen Hristiyan cemaatinde özel mülkiyet yerine, bir çeşit komünist ilkelerin uygulandığı ve ortak mülkiyet esasına dayanan bir yapının var olduğunu söylemektedirler. E. Renan'a göre Hz. İsa, Hristiyanlara sürekli olarak ellerinde, avuçlarında ne varsa hepsini satarak fakirlere dağıtmalannı, dünyada mal biriktirmemelerini telkin etmiş, esas servetin ahiret serveti olduğunu onlara hatırlatmıştır. Ona göre Hristiyanhk, iyi edicilerin manastır hayatı yaşamaları  esasına dayanan Yahudi tarikatlerinin izinde yürümekten başka birşey değildi. Hristiyanlığın taklit ettiği ve Ferrisî ve SadukÜerin kötü gözle baktıkları bu Yahudi tarikatlerinde komünizmin, ortak mülkiyet gibi bazı prensipleri görülüyordu(209). A. Toyn- bee'ye göre, komünizmin menşei bu Yahudi-Hristiyan geleneğe dayanmakta- dır(210). Renan ve Toynbee'ye göre Marksizmin ve Komünizmin kaynakların­dan biri de Kitab-ı Mukaddes olmaktadır. Kari Marks'ın diyalektik materyalizmi

207) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 19 : 24

208) Kitab-ı Mukaddes, Malla, 6 : 19-20

209) E.Renan, Isa'nın Hayatı, s. 107

210) Amold Toynbee, A Study of History, New York, 1972, p. 227

235

ile Hristiyanlığın temel ilkelerinin birbirine zıt görünmesi, komünizmin temelde bu dine dayanıyor olmasına engel teşkil etmemektedir(211).

Bazı Hristiyan araştırmacılara göre Kudüs'teki ilk Hristiyan kilisesi, zorunlu olarak komünist prensipleri uygulamıştır. Bu durumu İlk Hristiyan müelliflerin eserlerinden anlamak mümkündür(212). Hristiyan Arap müellif Habib Said, bu konuda şunları  söylemektedir: "Hristiyanlığın İlk dönemlerinde Sosyalizmin izlerini görmek mümkündür. Sosyalist fikirler, bir dönem, için ilk Hristiyanlarda kendini göstermiştir. Kitab-ı Mukaddes onlar için' Onlar arasın­da herşey ortaktı' demektedir. Hristiyanlığa ilk girenler, dünyayı tamamen terk etmekte, bütün varlıklarını Resullerin ayaklarına sermekte idiler. Bunlar, kendilerine ortak maldan ne veriliyorsa onunla iktifa ediyorlardı. Ancak Hristiyanlığın gelişmesi ve Hristiyanlann sayılarının artması ile birlikte Sosyalist uygulama terkedildi. Bunun terkedilmesi de iyi oldu. Çünkü bu iş, Resullerin ellerinde böyle devam etse idi, Hristiyanlar arasında insan tabiatının gereği olarak bir takım karışıklıklar meydana gelebilecekti. İlk Hristiyan cemaatinde kısa bir süre uygulanan komünist, ilkeler, daha sonra terkedilmiş ve bu dine girenlere mal ve mülklerini koruma, miras yolu ile bu mallarını yakınlarına intikal ettirme, kazandıklarını kendi özel servetlerine katma gibi haklar tanınmıştır "(213).

Komünizmin dinlere ve demokrasiye karşı olduğu ve hedefinin her şeyden önce bunları  yıkmak olduğunu söyleyen bazı araştırmacılar, komünizme karşı en etkili silahın Hristiyanlık olduğunu söyleyerek, Allah’a inanmanın her türlü diktatörlüğün önüne set çektiğini, dolayısı ile Hristiyanlığın komünizme engel olduğunu ileri sürmcktedirler(214).

Bugün dünyada cereyan eden olayları incelediğimiz zaman ilk anda anlaşılması çok zor ve karmaşık hadiselere şahit olmaktayız. Bir tarafta ilk

211) Percy Haitili, War, Communism and the Christian Faith, London, ? , p.19

212) L. Wm Countryman, The Rich Christian in the Church of the Early Empire: Contradiclion and Accommodatioris, New York, 1980, p. 1,69

213) H. Saidî, a.g.c., C.I, s. 107-108

214) T. S. Eliot, a.g.e.,s. 63

236

   mutuor    -—'■  

dönemlerinde komünizmin bazı ilkelerini uyguladığı halde şimdi komünizme karşı şiddetli bir mücadele sürdüren Avrupa Hristiyanlığı, öbür tarafta dini afyon olarak kabul eden komünist gerillalar arasında görülen Hristiyan rahipler. Bu açık çelişkiyi anlayabilmek için Hristiyanlığm kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddesi iyice tetkik etmek gerekir. Eski ve Yeni Ahitte, özel ve kamu mülkiyeti ile ilgili olarak yer aları  bölümlerin iyice araştırılması, başlangıcından itibaren Hiristiyanlık tarihinin iyice tetkik edilmesi, bugünkü dünya olaylarının perde arkasındaki gerçeklerin anlaşılmasına yardım edecektir. Bizim inancımıza göre yirminci yüzyılda komünizm ile Hristiyanlığm çatışması, olayın dışa yansıyan ters bir aksidir. Esas itibariyle komünizm ile Yahudilik ve Hiristiyanlık arasında temele inen bir irtibat söz konusudur.

Burada başka bir noktayı daha belirtmekte fayda vardır. Bazı müellifler tarafından tarih boyunca süregeldiği ileri sürülen Hristiyan Yahudi çatışması da ekrana yanlış yansıyan bir görüntü mahiyetindedir. Hristiyan araştırmacı Shailer Mathews, bu konuda şunları söylemektedir: "Ortada yanlış anlaşıları  bir durum vardır. Bu durum, Hristiyanlığm bütünü ile Yahudiliğe karşı olduğu düşüncesi­dir, bu düşünce yanlıştır. Çünkü şöyle Veya böyle Hiristiyanlık, birçok noktada Yahudiliğe bağlı bir dindir"(215).

Hristiyanlığm, komünizm ve Yahudilikle çatışması bize göre ters bir yansımadan ibarettir. Tarih boyunca aralarında pekçok mücadele ve olaylar geçtiği sürekli olarak tekrar edilmesine rağmen, şu anda dünya Yahudiliğinin merkezi olan   İsrail'i, yaptığı en zalimane vahşetlerde bile Hristiyan batı dünyası bütün gücü ile desteklemektedir. Bugün Hristiy anlar, niçin İsrail’in yaptığı herşeyi kayıtsız şartsız desteklemektedirler? Hristiyanlann İsraile kayıtsız şartsız destek vermesini sağlayan en Önemli şey, her iki tarafın da aynı kutsal kitaba inanmasıdır, Daha önce belirtildiği üzere Hristiyanlar, Yahudilerin kutsal kitabı Tanah'ı, Eski Ahit adı ile kabul edip benimsemektedirler, işte bu ortaklık, günümüzde dünya siyasetini etkilemektedir.

Dünyada bugün hayretle seyrettiğimiz hadiselerden biri de Doğu Blokunda komünizmin birdenbire çökmesidir. Bu ani çöküşün arkasında bizim

215) Shailer Mathews, History of New Testament Times in Palestîne 175 B. C.-170 A. D., London,1921, p. 223

237

.^LUtLIUlLü..^    JLİ.İ   lili

göremediğimiz bazı gerçekler vardır. Halkı Hristiyan olmayan ülkeler, komünizmin boyunduruğu altından kurtulmak istedikleri zaman, o ülkelerin komünist idarecileri, bu istekleri yüzbinlerce insanı acımasızca Öldürmek sureti ile zalimce bastırdıkları halde, halkı Hristiyan olan   ülkeler komünizmden kurtulmak istedikleri zaman, onların bu isteklerine aynı metodlarla cevap veril­memektedir. Doğu Avrupada halkı Hristiyan olan   ülkeler, kolayca komünizmin pençesinden kurtulmayı başarmışlar ve buralarda hiç kan dökülmemiştir. Vietnam ve Kamboçya olayları, 1989 yılında komünist Çin’de meydana gelen ayaklanma ve bu ayaklanmanın onbinlerce insanın ölümü ile sonuçlanması, Afganistan’ın yıllardan beri komünizmin pençesinden kurtulmak için yaptığı mücadele, Kuzey Kore'nin bir türlüzGüney Kore ile birleşememesi vb. olaylar, hep gözümüzün Önünde cereyan eden hadiselerdir. Sovyetler Birliğinde bir yıldan beri başgösteren bağımsızlık hareketleri içinde, sadece Azerbeycan ve Tacikistan'da meydana gelen ayaklanmaların en insafsız metodlarla bastırılması, hep yukardaki hükmümüzü doğrular niteliktedir. Saydığımız bu yerlerdeki insanlann, komünizmden kurtulma istekleri en zalimane ve en acımasız metodlarla bastırıldığı halde, Doğu Blokunda yer aları  ülkelerde tek bir kurşun dahi atılmadan, birkaç gösteri ile komünist idareciler tıpış tıpış görevi terkedip. gitmişlerdir. Müslüman Azerbeycan'ın bağımsızlık isteği, dünyanın da şahit olduğu şekilde eri gaddar ve zalimane usullerle Sovyetler Birliği tarafından bastırıldığı halde, aynı isteklerle ayaklanan Baltık ülkelerine ve özellikle Ermenistan'a bir fiske dahi vurulmayışın arkasındaki gerçek nedir? Çünkü bu ülkelerin halkları  Hristiyandırlar. Özellikle Ermeniler tarihte ilk Hristiyan olan   milletlerden sayıldıkları için Hristiyan dünyasında ayn bir yere ve öneme sahiptirler. Komünist yönetimler, Hristiyanlara karşı son derece müşfik davranmaktadırlar. Şayet bu şetkati göstermeyen bir komünist idareci çıkarsa, onun akibeti Romanya'daki Çavuşesku'nun akibetine döner.

Yapılacak ciddi bir araştırma, Marks ve Lenin devrinden itibaren komünizmin, Yahudulikten ve Hristiyanlıktan İlham aldığını ortaya koyacakur. Dini reddedişinin dışında komünizm, bazı temel prensiplerini Hristiyanlık ve Yahudilikten almıştır. Bu hususta daha önce İncillerden vermiş olduğumuz örneklere ilâve olarak Tevrattan da misaller verebiliriz. Yahudilcrin kutsal

238

kitabı Tevratta da komünizme temel teşkil edecek hükümler tesbit ediyoruz. Tevrata göre Hz.Musa Tur-ı Sİnada Allah ile konuşurken Allah (C.C.), Hz. Musa'ya şöyle seslenmiştir: "Ve yer daimî surette satılmayacaktır; çünkü yer benimdir"(216).Tevrattâ yer aları  bu hüküm, ortak mülkiyeti emretmekte ve özel mülkiyeti ortadan kaldırmaktadır. Komünizmin, özel mülkiyeti reddeder­ken ilham kaynağı, muhtemelen Tevratta yer aları  bu hüküm olmuştur. Yahudiliğin kutsal kitaplarında komünist uygulamalara temel teşkil eden daha başka.pekçok hükümler vardır. Ayrıca başta Kari Marks olmak üzere komünist teori syenlerin büyük bir çoğunluğunun Yahudi olması da tesadüf olarak izah edilemez. Filistin’de İsrail devleti kurulduktan sonra iktidara gelen İsrail İşçi Partisi, bu ülkede Sovyetler Birliği’ndeki Kolhozlara benzeyen Kibutzları  kurmuş ve kısmen komünist bir sistem uygulamaya çalışmıştır, işçi Partisinin uygulamış olduğu bu sistemden rahatsızlık duyan pekçok Yahudi göçmen, geldikleri ülkelere geri dönmek için çaba sarfetmişlerdir. Yahudilerle komünistler, Hristiyanlarla komünistler daima, üstü örtülü, görülmeyen, gizli bir diyalog içinde olmuşlardır.

İncillerde Sömürü ve Faiz Anlayışı:

İncillerde hemen hemen her sahada görülen, çelişki ve tutarsızlıklar mal ve mülk konusunda da görülmektedir. İncillere göre Hz. Isa, bir yandan çalışmamayı, mal ve mülk edinmemeyi tavsiye ederken, diğer taraftan vaazları esnasında parayı faize vermenin meşru olduğu ma'nasma gelecek benzetmeler yapmaktadır. Hz. Isa, benzetmeler esnasında konuşturduğu efendinin ağzından, tam bir kapitalist ve sömürücü düzen modeli çizmektedir. Matta İncili, 25 :14- 30 da anlatıları  bir benzetmede Hz. İsa, öğrencilerine mallarını kölelerine emanet eden bir adamı ömek olarak göstermekte ve bu adamla köleleri arasında İ I

geçen konuşmalardan ders alınmasını istemektedir. Hz. İsa'nın öğrencilerine anlattığı bu benzetmeye göre, kendisinin semaya alınışı, yolculuğa çıkmak üzere olan   bir adamın, kölelerini çağırıp malını kendilerine emanet etmesine

216) Kitab-ı Mukaddes, Levilîlcr, 25 : 23

239

benzemektedir. Hz. İsa'nın örnek olarak gösterdiği bu adam, kölelerinden birine beş talant, diğerine iki talant, öbürüne ise bir talant vermiştir. Beş talant aları  köle ile, İki talant aları  köle, paralarını çalıştırarak efendilerinin dönüşünde aldıkları parayı iki misli olarak geri iade etmişler, ancak, bir talant aları  köle, efendisinin dönüşünde sadece kendisine verilen bir talantı geri vermiş ve efen­disine, "Efendim senin sert bir adam olduğunu biliyordum, senden korktuğum için aldığım parayı kaybetmiyeyim diye toprağa gömdüm, şimdi sana olduğu gibi iade ediyorum" diyerek parayı geri vermiş. İki kölenin aksine parasım Çalıştırmayan bu üçüncü köleye çok öfkelenen efendi, ona " Kötü ve tembel kö­le! mademki benim sert bir adam olduğumu biliyordun, öyleyse benim paramı faizcilere vermeliydin. Ben de geri gelince onu faizi ile beraber geri alırdım " dedikten sonra, elinde bir talant olan   kölenin elindeki bir talantının alınıp, elinde on talant olan   köleye verilmesini emretmiştir. Benzetmenin son kısmında mal sahibi efendinin, bu icraatına gerekçesi de şöyle açıklanmıştır: "Çünkü her kimin varsa, ona verilecektir ve ona arttırılacaktır; kimin yok ise, elinde olanı bile alınacaktır.” Hz. İsa, teşbihte örnek aldığı insanı konuştururken, öğrencile­rinin onun söylediklerinden ders almalarını istemektedir. Matta'da anlatıları  bu benzetme biraz değişik bir biçimde Luka, 19 : 11-26 da aynen anlatılmaktadır. Luka'da paranın, parayı çalıştırmayan köleden alınıp, çalıştıran köleye verilmesini emreden efendiye, etraftan "Efendim zaten onun parası var, niye ona vereceğiz?" diye sorulunca, efendi "Kimde varsa ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa, kendisinde olan   da elinden alınacak" diye cevap vermiştir. Hz. İsa'nın örnek olarak anlattığı adam, kölesine "Niye benim paramı faize verip iki misli para kazandırmadın? " diyerek faizi teşvik etmiştir. Ayrıca "Elinde olana, daha çok verilecek, elinde olmayanın, elinde olan   da ondan alınacak ve elinde olana verilecek" denmek sureti ile, hak ve hukuk bir kenara bırakılıp sadece para kazanma kurnazlığının marifet olduğu empoze edilmiştir.

İncilleri okuyan Hristiyanlar, Hz. İsa'nın örnek olarak gösterdiği adamın bu sözlerini okuyunca , parayı faize vermenin en uygun kazanç yolu olduğunu anlamaktadırlar. Bugün batıda önemli olan, paranın helâl veya haram olarak kazanılmış olması değil, ne olursa olsun kazanılmış olmasıdır. Parayı kazanmak için her yola ve çareye baş vurulabilir. Aynca Markos, 4 : 25'de Hz. İsa, "Zira kimin varsa ona verilecektir; fakat kimin yoksa, onda olan   da kendisinden alı­nacaktır" demek sureti ile sömürü anlayışını, sadece örnek gösterdiği kişiye

240

     ii.ı, jıı-iiuiiii...  —..    .1..... İJ  —L.L- 

söyletmekle kalmıyor, bizzat kendisinin de bu görüşe iştirak ettiğini açık bir şe-. kilde ortaya koyuyor. ■

Asırlardan beri batı empeıyalizmini besleyen ana kaynak İncillerdir. İncillerde yazılı olan   "Kimde varsa ona daha çok verilecek, kimde yoksa, kendisinde olan   da onun elinden alınacaktır." felsefesi; para kazanmada batıhlâra hak ve hukuku bir tarafa bıraktırmakta, onların zihnine sadece para kazanmanın önemli olduğu fikrini yerleştirmektedir. Bu fikirlerle beslenen Hristiyan batı dünyası, parayı ve serveti elde etmek için her türlü vasıtayı mubah görmekte, parayı elde etme uğruna her çareye başvurmaktadır.

Yüzyıllardan beri kilise rahiplerinin önderliğinde köle ticareti yapan, Afrikalı milyonlarca zenciyi Amerika ve Avrupa'ya taşıyıp köle olarak satan AvrupalIlar, ticâretini, yaparak üzerinden para kazandıkları bu insanlara karşı, Hz. İsa'nın benzetmesinde geçen efendinin, kölesine davrandığı gibi davrandıklarını düşünmekte ve bunda herhangi bir haksızlık görmemektedirler. Başta Asya ve Afrika olmak üzere dünyanın birçok yerinde, geri kalmış ülkelerin toprak altı ve toprak üstü zenginliklerini işleten Hristiyan batı dünyası, bu ülkeleri sömürürken, "Onlar fakirdir, fakir olarak kalmalıdır, hatta daha da fakirleşti ölmelidir, çünkü onlar servetlerini değerlendirmeyi bilmiyorlar, bu işi fiiz biliyoruz, öyleyse bu serveti onlardan almak bizim en tabiî hakkımızdır" diye düşünmüşlerdir. . (

Görüldüğü gibi İncillerde, bir yandan komünizme model teşkil edecek ifadeler yer alırken, öbür yandan faizi ve her türlü gayrî meşru kazancı mubah sayan emperyalist düzeni özendirecek pasajlara da rastlarım aktadır.

241

7 - DÖRT İNCİLDE GÖRÜLEN ÇELİŞKİLER :

İncillerde görülen çelişkiler aslında tek başına ayrı bir araştırma konusu olarak ele alınmalıdır. Çünkü Hristiyanlann, birbirlerini tamamladıklarını söyledikleri ve sahih olduklarını kabul ettikleri bu dört İncilde öylesine çok çelişki ve farklılıklar vardır kİ, bunlar herhangi bir kitabın bir bölümüne veya kısmına sığmayacak kadar çoktur. Bunları ayn, müstakil bir kitap halinde takdim etmek daha uygundur. Biz, araştırmamızın bu kısmında kitabın hacmi­nin müsade ettiği ölçüde dört İncilde görülen çelişkilerden çok önemli gördük­lerimizi özet olarak vermeye çalışacağız,

Hz. İsa'nın Nesebi Konusunda Görülen Çelişkiler :

Dört İncilden ikisi, Markos ile Yuhanna, Hz.İsa'nın nesebinden hiç bahsetmezler. Diğer iki İncil, Matta ile Luka, onun nesebinden bahsetmekle beraber, verdikleri soy kütüğü bakımından bu iki Incil arasında açık bir çelişki vardır.

Matta İncili, Hz.İsa'nın soy kütüğünü Hz.İbfahim’e kadar götürmekte, ondan ileriye götürmemektedîr. Luka İncili ise Hz.İsa’nın nesebini Hz.Adem’e kadar ulaştırmaktadır. Matta'da Hz.İsa’dan Hz.İbrahim’e kadar kırk kişi sayılırken, Luka’da elli beş kişi sayılmaktadır. Luka, Hz. İbrahim'den Hz. Adem'e kadar aynca yirmi kişi saymaktadır, bu kısım Matta'da yoktur. Luka'nın verdiği soy kütüğünde toplam isim sayısı yetmiş beşe ulaşmaktadır. Burada

242

akla şöyle bir ihtimal gelebilir: Matta'nın vermiş olduğu listede bazı isimler unutulmuş olabilir, Luka, Matta’nın unutmuş olduğu isimleri listesine ilâve ederek sayıyı yetmiş beşe çıkarmış olabilir. Fakat gerçek böyle değildir, Matta’nm birden kırka kadar saymış olduğu isimlerle, Luka'nın birden elli beşe kadar saydığı isimler arasında büyük farklılıklar vardır. Matta’mn, Hzjsa'nın atası olarak zikrettiği isimlerden yirmi üç tanesini Luka hiç zikretmiyor. Luka'nın, Hz.İsa’mn atası olarak zikrettiği isimlerden otuz sekiz tanesini de Matta hiç zikretmiyor. İki İncilde yer aları  iki farklı ve ayn soy kütüğü vardır - ve bunların birbirini tamamlaması imkânsızdır. Bu durumu daha açık bir şekilde takdim etmek için her iki İncilde verilen soy kütüğünü karşılıklı olarak bir tablo halinde takdim ediyoruz.

Hz.İsa’nm Atatan :

Matta İnciline göre .

1- Yusuf

2- Yakub '

3- Mattan

4- Eleazar

5- Eliud

6- Ahim

7- Sadok

8- Azor

9- Elyakim

10- Abiud

11- Zerubbabel

12- Şealtiel

13- Yekonya

14- Yoşiya

15- Amon

16- Manasse

17- Hizkiya

18- Ahaz

19- Yotam

Luka İnciline Göre

Yusuf

Heli

Mattat '

Levi

Melki

Yânnay

Yusuf

Mattatya

Amos

Nahum

Esli

Naggay

Maat

Mattatya

-Semein

Yoseh

Yoda

Yoanan

Risa

243

20- Uzziya

21- Yoram

22- Yehoşafat

23- Asa

24- Abiya

25- Rehoboam

26- Süleyman ,

27- Davud ^S-Yesse

29- Obed

30- Boaz

31- Salmon

32- Nahşon

33- Amminadap

34- Ram

35- Hetsron

36- Perets

37- Yehuda

38- Yakub

39- İshak

40- İbrahim

41-

42- ,

43-

44-

45-

46-

47-

48-

49-

50-

51-

Zerubbabel Şealliei Nen Melki Addi Koşam Elmadam Er Yeşu Eliezer Yorim Mattat Levi Simeon Yehuda Yusuf Yonam Elyakim Melea Menna Mattata Natan Davud Yesse Obed Boaz Salmon Nahşon Amminadap Aram Hetsron Perets Yehuda

244

52- ,

53-

54-

55-

Yakub

İshak

İbrahim

Görüldüğü gibi iki listede yer aları  isimlerin büyük bir çoğunluğu birbirine uymadığı gibi, uyan isimlerin sıradaki yerleri farklı dır(217) .Tabloda açıkça görüldüğü gibi Luka'nın ilâve ettiği isimler, Matta'nm eksik bıraktığı isimler değildir, iki İncil farklı farklı soy kütükleri vermişlerdir. Burada özellikle Matta'nın verdiği soy kütüğünde Hz. Süleyman, Hz. İsa’nın atası olarak zikredilirken, Luka'da Hz. Süleyman'ın kütükte yer almamakta olduğunu belirtmek gerekir.

Aslında her iki İncil, Hz. İsa’nın nesebini vermekle beraber aynca onun babasız olarak doğduğunu, annesi Meryem'in, Tann’dan hamile kaldığını, Tann'nın onun rahmine ruhu üfürmesi ile İsa’nın dünyaya geldiğini belirtmişlerdir. Yani bu iki İncile göre Hz.İsa'nın İnsan cinsinden babası yoktur. Buna rağmen İnciller, Hz. İsa'nın nesebini annesi Meryem tarafından değil de, üvey babası Yusuf tarafından yürütmektedirler, bu açık bir çelişkidir. Hz.lsa, Yusuf'un oğlu değilse, onun sulbünden meydana gelmemişse, Yusuf nasıl Hz.İsa'nın babası olabiliyor? Hz. İsa Marangoz Yusufun sperminden hasıl olmadığı halde bu iki İncilde Yusuf, onun babası sayılarak Hz. İsa'nın soy kütüğüne katılıyor. Hz. İsa’ya bir soy kütüğü tesbit edilecekse, bunun üvey baba Yusuf tarafından değil, annesi Hz.Meryem tarafından olması gerekirdi. Eğer ona bir soy kütüğü yazılması gerekli ise, bunun: İsa, Meryem’in oğlu, Meryem, İmran’ın kızı(218), İmran... oğlu gibi neseb; Meryem, İm ran... tarafından yürütülmeli idi, Dolayısı ile Matta ve Luka İncillerinin, Hz. İsa'ya üvey babası Yusuf tarafından yürütmüş oldukları neseb, gerçekte Hz.İsa'nın nesebi değildir. Bu İncillerin verdikleri soy kütüğü yanlış bir soy kütüğüdür. Bu iki İncildeki

217) ;Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara, 1988, s. 154; Kitab-ı Mu­kaddes, Matta, 1: 1-17; Luka, 3 : 23-38

218) Kur'an-ı Kerim, Al-i İmran: 34-35

245

  ...ItJ.

Hz.İsa'nın soy kütüğü listeleri, aynı İncillerin diğer yerlerindeki haberlerle çelişki göstermektedir(219).

Matta ve Luka İncillerinde yer aları  soy kütüğü listelerinde Hz. İsa’dan Hz. İbrahim'e kadar iki İncilin ittifak edebildiği sadece on sekiz isim vardır. Diğer isimler birbirinden farklıdır. Matta'da kırk isim varken, Luka’da bu isim listesi nasıl elli beşe varabiliyor? Bu İncil yazarları Allah'tan nasıl bir vahiy almışlar ki, birbirlerinden bu kadar farklı şeyler yazabiliyorlar? Matta İncilinin birinci babının 1-17 ’nci ayetleri arasında verilen listede Yusuf un, Hz.İsa’mn babası olduğu söyleniyor. Aynı İncilin aynı babının 18-25'nci ayetleri arasında Hz.Merycm’in Allah’tan nasıl hamile kaldığı anlatılıyor. İnciller arasında çelişki olduğu gibi, bir İncilin aynı babındaki ayetler arasında, aynı bapta, aynı sahifcde çelişkilere rast gelmekteyiz. Bundan sonra Hristiyan yazarlar dört İncilin, yazarlar tarafından Tann'nın vahyi İle yazıldığını ileri sürebiliyorlar.

Hz.İsa'nın doğum olayına bağlı olarak Matta ve Luka İncillerinde tesbit edilen diğer bir çelişki, o sırada Roma imparatoru olan   kişi ile, Suriye ve Filistin bölgesi yöneticileri hakkında verilen haberlerdir. Matta'ya göre Hz.İsa’mn doğduğu sırada kral olan   kişi Hirodes'tir. O sırada herhangi bir nüfus sayımı sözkûnusu değildir. Hirodes, kahinlerin kehaneti yüzünden Yahudiler- den doğacak bir çocuğun kendi tahtını elinden alacağını öğrenmiştir. Doğudan gelen bu kahinler, kral Hirodes’e "Yahudilerin kralı olarak doğan çocuk nerede?" diye sorunca, Hirodes kendi tahtını tehdit eden Hz.İsa'yı öldürmek için aramaya başlamış ve bu yüzden üvey babası, annesi İle birlikte onu Bcytlehem'dcn Mısır'a götürmüştür. Bu habere göre Hz.İsa'nın doğum hadisesi kral Hirodes zamanında cereyan etmiştir(220). Halbuki Luka'ya göre olay daha başka türlü cereyan etmiştir. Ona göre Hz.tsa, Roma imparatoru Avgustos zamanında dünyaya gelmiştir. Hz.İsa'nın üvey babası Yusuf, Yahudiye’nin Bcytlchem şehrindendir. Avgustos imparatorluğunun her tarafında nüfus sayımı yapılmasını emretmiş, Yusuf bunun üzerine nişanlısı Meryem’le beraber sayılmak üzere Beytlehem’e gelmiştir. Hz.İsa bu sırada dünyaya gelmiştir. O sırada Roma İmparatorluğunun Suriye valisi Kirİnius'tur. Luka İncilinde

219) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 1 : .18-25 ; Luka, 2 ; 1-7

220) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 2: 1-17

246

     k_..ülL

Hirodes ismi hiç geçmemekte, dolayısı ile Hirodes yüzünden Mısır'a kaçıştan da bahsedilmcmektedir. Aksine bu İncilde nüfus sayımı yar, anne ile babanın çocuğu önce Kudüs'e, sonra kendi kentleri Galile'nin Nasıra şehrine götürmeleri var(221). Matta'da Yahudiye’den Mısır'a gidiş ve Mısırdan Nasıra'ya dönüş varken, Luka’da Beytlehem'den Kudüs'e, Kudüs’ten de Nasıra'ya dönüş vardır Matta’da kral Hirodes zikredilirken, Luka'da İmparator Avgustos ve vali Kirini- us isimleri geçmektedir.

v Hz.İsa’nın doğumu hadisesinde Hirodes’in ismini hiç ağzına almayan Luka, daha sonraki bölümlerde ondan bahsetmekte, imparator Tiberius zamanında Hz. Yahya'nın vaftize başladığı sırada Hirodes’in, Galile’nin dörtte birini yönettiğini haber vermektedir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Hz. İsa Matta'ya göre imparator Tiberius zamanında Hirodes’in krallığı sırasında dünyaya gelmiştir; Luka'ya göre ise imparator Avgustos zamanında vali Kirinius döneminde dünyaya gelmiştir. Acaba birbiri ile çelişen bu iki rivayetten hangisi doğrudur?

Hz. Yahya ile İlgili Çelişkiler :

İncillerin Hz. Yahya ile ilgili olarak verdikleri haberler çoğunlukla birbirleri ile çelişkilidir. Bu çelişkilerin başında Yahya’nın, îlya olup olmadığı hususunda verilen bilgilerdeki çelişki gelmektedir. Matta İncilinde Yahya'nın İlya olduğu belirtilirken, Yuhanna İncilinde ise tam tersi söylenerek Yahya’nın îlya olmadığı ifade edilmektedir. Matta'da Yahya hakkında şöyle haber veril­mektedir: " İsa, ' İlya gerçekten gelecek ve herşeyi yeniden,düzene koyacak ' diye cevap verdi. ’ Size şunu söyleyeyim. İlya zaten gelmiştir, ama onu tanımadılar, ona yapmadıklarını bırakmadılar... O zaman öğrenciler İsa'nın kendilerine vaftizci Yahya’dan sözelliğini anladılar" (222). Matta İncilindeki bu ifadeden, Yahya'nın İlya olduğu açıkça anlaşılıyor. Ancak dördüncü İncilin ya-

221) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 2 : 140

222) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 17 :11-13 ; 11:12-15

247

zan Yuhanna, Matta ile aynı fikirde değildir. O, bu konuda şu bilgiyi veriyor : Yahudiler Yahya'ya, 'Sen kimsin ?' diye sormak üzere Kudüs'ten kahinlerle Levililcri gönderdikleri zaman, Yahya'nın tanıklığı şöyle oldu: 'Ben peygamber değilim ' diye açıkça konuştu. Onlar kendisine, ' Öyleyse sen kimsin? 11ya' mısın? ' diye sordular. O da ' Değilim' dedi. ’ Sen peygamber misin?' sorusuna da 'hayır' cevabını verdi"(223). Matta'ya göre, Hz. İsa, Yahya’nın İlya olduğunu söylerken; Yuhanna’ya göre bizzat Yahya'nın kendisi, kendisinin İlya olmadığını söylüyor, Yahya İlya mı, değil mi? Hangi İncile inanalım ve nasıl karar verelim?

İncillerde Yahya ile ilgili olarak geçen çelişkili haberlerden bir diğeri de, onun Hz. İsa'yı baştan beri tanıyıp tanımadıdığı konusunda verilen haberlerdir. Yuhanna’ya göre Hz. Yahya, Hz. İsa'yı vaftiz ettiği günden itibaren tanımakta ve onun Mesih olduğunu bilmektedir. Çünkü o, ruhun gökten Hz.İsa'nın üzerine bir güvercin biçiminde indiğini görmüş ve onun "Tanr'nın Oğlu" olduğuna o andan itibaren tanıklık etmiştir, Yuhanna İnciline göre Hz. Yahya şöyle söylemiştir: " Ben su ile vaftiz ediyorum, ama aranızda biri duruyor. Benden sonra gelen odur. Ben onun çangının bağını bile çözmeye layık değilim...Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Tann’nın kuzusu... Benden sonra biri geliyor, o benden üstündür, çünkü o, benden önce vardı, dediğim kişi işte budu r" (224). Yuhanna'da geçen bu ifadelere göre Yahya(A.S.), ilk gördüğü andan itibaren Hz. İsa'nın, "Tann'nın Oğlu" olduğunu bilmektedir. Diğer İncillerde ise bunun tersine, Hz. Yahya’nın, Hz. İsa'yı iyice tanımadığı, onun Mesih olup olmadığı konusunda tereddütlerinin bulunduğu^ hatta bu tereddüdü gidermek için öğrencilerini Hz. İsa'nın bulupduğu yere gönderip işi tahkik ettirdiği haber verilmektedir. Luka ve Matta bu mevzuda şu bilgiyi veriyorlar: "Yahya’nın öğrencileri bütün bu olup bitenleri kendisine bildirdiler. Öğrenciler­den ikisini yanma çağıran Hz. Yahya, ’ Gelecek olan   sen misin, yoksa başkasını

223) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1:19-21

224) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1:26-34

248

mı, bekleyelim? 'diye sormaları için onları rabbe gönderdi"(225). Luka ve Matta'da verilen bu bilgiye göre, Yahya, Hz. İsa'nın kim olduğunu tam bilmemektedir ve onun gelecek olan   Mesih olduğundan emin değildir. Bu yüzden kendisine " Sen Mesih misin, değirmisin?" diye sordurmaktadır. Halbuki Yuhanna İncilinde, Yahya'nın, Hz. İsa’yı daha vaftiz etmeden önce tanıdığı ve onun "Tann’mn Oğlu" olduğunu bildiği haber verilmektedir.

Kilise tarafından sahih olduklanna ve vermiş oldukları bütün haberlerin doğru olduğuna hükmedilen dört İncilde, mevcut olan   çelişkiler öylesine içiçe ve karmaşıktır ki, bunları tek tek saymakla bitirmek mümkün değildir. Mesela: Bunlardan bir tanesi Yahya'nın, Hz. İsa'ya onun kim olduğunu öğrenmek üzere göndermiş olduğu öğrencilerin sayısı konusundaki çelişkidir. Matta'ya göre öğrencilerin sayısı belli değildir. Bu İncil, Yahya'nın Hz. Isa'ya kaç kişi gönderdiğini rakamla belirtmiyor. Luka İncilinde İse rakam verilerek iki öğrencinin gönderildiği belirtiliyor.

Hz. Yahya'nın , Hz. İsa'yı tanıyıp tanımadığı konusunda Luka ve Matta İncilleri kendi verdikleri haberlerde de çelişkiye düşmektedirler.Bu iki İncilden aktarmış olduğumuz yakardaki pasaja göre Hz. Yahya, Hz. İsa'yı tanımamaktadır. Fakat bu iki İncil, çok kısa olarak naklettikleri Hz.İsa’nın, Yahya tarafından vaftiz edilmesi hikayesinde, sanki Yahya, Hz. İsa’yı daha o sırada tanıyormuş imajı verinektedirler"226), İşi biraz daha derinleştirerek inceleyecek olursak; Matta. 3 : 13-15 ve Luka. 3 : 16-22'ye göre, Yahya'nın vaftiz sırasında Hz. İsa’nın kim olduğunu bildiğini; fakat bunun tam tersine. Matta. 11:2-3 ve Luka. 7 :18-19'a göre, vaftiz olayından çok sonra, Yahya hapse atıldığı sırada Yahya’nın, Hz. İsa'nın kim olduğunu bilmediğini görürüz. Acaba Yahya, önceleri Hz. Isa'yı tanıyordu da sonraları unuttu mu?

225) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 7 :18-19; Matta, 11 :2-3 ■

226) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 3 : 13-15 ; Markos, 1:9-11; Luka, 3 :16-22

249

İncillerde Dans Sahneleri;

Hz. Yahya ile ilgili olarak İncillerde geçen çelişkili haberlerden biri de onun öldürülmesi ile ilgili olarak verilen haberlerdir. Ancak bu haberlerin çok dikkat çekici bir yanı daha vardır, o da bu olaya bağlı olarak İncillerde anlatıları  dansözün oynatıldığı doğum günü partisidir.

Yahya'nın öldürülmesi Matta ve Markos'ta çok geniş bir şekilde anlatılırken, Yuhanna İncilinde hadiseye hiç temas edilmez. Luka İncilinde ise olay çok kısa bir şekilde anlatılır"227)., Yahya'nın hapse atılarak öldürülmesini Çok geniş bir şekilde veren Matta ve Markos İncili erinin, vermiş oldukları haberlerde bir takım çelişkiler vardır. Matta'ya göre hadise şöyle cereyan etmiştir : O sırada Yahudiye’de kral olan   Hirodes, kardeşi Filipus’un kansı ^irodiya ile evlenmek istemiş, ancak Yahya "Kutsal yasaya göre kardeşinin kansı ile evlenmen caiz değildir” diye onu ikaz etmiştir. Bu uyarıya çok öfkelenen Hirodes, Yahyayı öldürtmek istemiş, ancak Yahya’yı çok sevmekte olan   halkın tepkisinden korktuğu için onu öldürmemiş, fakat hapse attırmıştır"228). Markos da Yahya'nın tutuklanışınm, Matta'nın anlattığı gibi Hirodes’in, kardeşinin karısı Hirodiya ile evlenmesine Yahya'nın karşı çıkışı yüzünden olduğunu söylemektedir. Ancak Matta, Yahya'nın bu karşı çıkışma bizzat Hirodes’in öfkelendiğini ve bu öfkesi yüzünden Yahya'yı hapse attırdığını, Hirodes’in aslında onu Öldürtmek istediğini, fakat Yahya'yı seven halktan korktuğu için onu öldürtmediğini söylerken; Markos, Yahya’nın bu itirazına Hirodes’in değil, Hirodiya'nın çok öfkelendiğini, Yahya'nın tutuklan­masını ve öldürülmesini onun istediğini söylemektedir. Markos'a göre Hirodes, Yahya’yı doğru ve kutsal bir adam olarak tanımakta, bu yüzden ondan korkmakta ve onu korumaktadır. Bu İncile göre Hirodes, zaman zaman Yahya’yı dinlemekte, dinlediği zaman büyük şaşkınlık içinde kalarak onun konuşmalanndan zevk almakta idi. Özet olarak söylemek gerekirse, Matta'ya göre Yahya’ya öfkelenip onu tutuklatan Hirodes’dir. Markos'a göre ona

227) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 9 : 7-9

228) Kitab-ı Mukaddes, Malla, 14: 1-5

250

Öfkelenen ve onu tutuklatan Hirodes değil, Hirodiya’dır. Matta’ya göre Hirodes, Yahya'yı öldürtmek istiyordu, ancak halktan korktuğu için onu Öldüremiyordu. Markos’a göre Hirodes, Yahya’yı öldürtmek istemiyordu, aksine onu seviyor ve koruyordu. Yahya'yı Öldürtmek isteyen Hirodİya idi.

Markos İnciline göre Hirodiya, uzun süre Yahya’yı Öldürtmek için fırsat kollamış, sonunda beklediği fırsatı yakalayarak onu öldürtmüştür. Hirodiya, Hirodes’in doğum günü partisinde eline geçen bir fırsatı iyi değerlendirerek onu öldürtmüştür. Hirodes’in onuruna verilen doğum günü partisine sarayın ileri gelenleri, ordu komutanları ve Galile’nin eşrafı davetli olarak gelmişlerdi. Partide yemekler yenmiş, içkiler içilmiş, bundan sonra danslı müzikli eğlence faslı başlamıştı. Bu sırada Hİrodiya’nm kızı sahneye çıkarak müthiş bir dans gösterişi yapmış, yapmış olduğu bu dans ile herkesi büyülemişti. Davetliler onun dansından öylesine memnun kalmışlar ki, onların bu aşın memnuniyetini gören Hirodes, üvey kızım çağırarak "Dile benden ne dilersen” demiş ve ona her istediğini vereceğini vadetmişti. Bunun üzerine kız, hemen annesine giderek Hirodes’ten ne istemesi gerektiğini ondan sormuştur. Annesi Hirodiya, kızma "Yahya’nın başını iste” diye söyleyince, kız Hirodes’e gelip "Yahya'nın başını isterim" demiş, Hirodes aslında istemediği halde yüksek rütbeli zevatın önünde vermiş olduğu sözden dönemiyerek Yahya'nın başını kestirmiş ve bir tepsi üzerinde onun başını kıza vermiştir. Kız da tepsiyi götürüp annesine vermiş- tir(229).

Bu hadisenin Matta ve Markos İncillerinde bu kadar çelişkili olarak anlatılmış olması bir yana, bundan da önemlisi Kitab-ı Mukaddes adı İle anıları  bir kitapta böylesine acaip bir sahnenin vahiy mahsulü kutsal sözler olarak nasıl yer alabildiği hususudur. Vahiy ürünü İncillerde bir doğum günü partisi; parti, kanunlar izin vermediği halde kardeşinin karısı ile evlenen bir kişi için verilmiş, yenilmiş içilmiş, sıra dans ve müziğe gelmiş, tam bu sırada onuruna parti verilen adamın üvey kızı, piste çıkarak öyle bir dansözlük gösterisi yapmış kİ orada bulunan herkes, kızın bu gösterisi yüzünden üvey babayı tebrik.elmiş. İşte vahiy ürünü İncillerden tam vahye uygun manzaralar! Ayrıca burada bir noktayı daha belirtmekte fayda vardır. Günümüzde de kutlanmakta olan   doğum

229) Kitab-ı Mukaddes Markos, 6 : 14-28 ; Matta, 14:1 -12 ; Luka, 9 :7-9

251

günlerinin tarihi Hristiyanlık öncesi döneme kadar gitmektedir. İncillerin verdiği bilgilere göre bu adet, Hz. İsa'dan Önce Putperest Romalılar tarafından icra edilmekte idi.

Havarilerle İlgili Çelişkiler:

Hz, İsa'nın Havariler ile karşılaşması ve onları öğrenci olarak yanına alması ölayı, Sinoptik İncillerle Yuhanna İncilinde birbirinden.çok farklı ve çelişkili olarak anlatılmaktadır. Matta, Markos ve Luka İncillerine göre Hz. İsa , Galile (Celile) gölü kenarında gezerken Önce, balıkçılık yapan Petrus ile onun kardeşi Andrea'yı, sonra Zebedi'nin oğulları  Yakub ile Yuhanna’yı vaazları sırasında tanımış, onları  öğrenci olarak yanına almış ve onlara "Sizi insan tutan balıkçı yapacağım" diyerek kendi peşinden gelmelerini onlardan istemiş- tir(23O).

Hz.İsa'nın bu ilk Havarilerle karşılaşması Matta ve Markos'a göre Hz.Yahya'nın tutuklanmasından sonra olmuştur. Luka İncili bunun ne zaman olduğu konusunda herhangi bir tarih vermemektedir, Yuhanna İnciline göre Hz. İsa'nın Havarilerle karşılaşması, Hz, Yahya'nın tutuklanmasından önce olmuş­tur. Yuhanna’ya göre bu ilk karşılaşma, diğer İncillerde belirtildiği gibi Galile gölü kıyısında İsa'nın vaazları sırasında olmamıştır. Bu İncile göre balıkçılık olayı hiç ortada yoktur. Yuhanna'nın anlattıklarına göre ilk Havariler, Yahya'nın öğrencileri imişler. Petrus’un kardeşi Andreas, bir arkadaşı ile birlikte Beytan- ya’da Hz. Yahya'nın yanında otururken, oturdukları yerin önünden Hz. İsa geçiyormuş, bu sırada Yahya, Hz, İsa'yı göstererek "İşte Tann'nın Kuzusu" demiş. Bu sözü duyan Andreas ve arkadaşı Hz. İsa'nın peşinden giderek ona öğrenci olmuşlar. Andreas, daha sonra kardeşi Petrus’u da Hz.İsa'nın yanına götürerek ona öğrenci yapmış. Yuhanna’ya göre Beytanya’da gerçekleşen bu olayda, Hz. İsa'ya tabi olan   ilk öğrenciler. Andreas, Petrus, Filipus ve Natanyel

230) Kitab ı Mukaddes, Matta, 4 :18-22 ; Markos, 1:16-20; Luka, 5:1-11

252

İmiş(23I). Bu durumda biz Sinoptik İncillerdeki bilgilere mi, yoksa Yuhan- na’daki bilgilere mi inanalım? Hz. İsa Havarilerle İlk olarak Galile gölü kıyısında mı, yoksa Beytanya'da mı karşılaştı? Bu karşılaşma, Hz. Yahya’nın tutuklanmasından önce mi, yoksa sonra mı oldu? İlk Havarileri, Hz. İsa’ya Yahya mı gönderdi, yoksa onları Galile gölünde balık avladıkları sırada Hz. İsa kendisi mi buldu? Uzayıp giden bu sorulara bir soru daha ekleyebiliriz. İlk Havariler Petrus, Andreaş, Yakub ve Yuhanna mıydı, yoksa Andreas, Petrus, Filipus ve Natanyel miydi? Hepsi iki şıklı olan   bu sorulardan birinci şıkları  doğ­ru kabul edersek, Yuhanna İncilinin yazdıklarını kabul etmiş ve Sinoptik İncillerin yazdıklannı reddetmiş oluruz. Yok ikinci şıkları  doğru kabul edersek bu defa Sinoptik İncillerin yazdıklannı benimsemiş ve Yuhanna İncilinin yazdıklannı kabul etmemiş oluruz. Yani dört İncilin yazmış olduğu şeylerin tamamına birden inanabilmek imkânsızdır, birine inanınca mecburen öbürünü reddetmiş olursunuz. "Yuhanna doğru yazıyor” dediğimiz zaman, bu konularda "Diğer üç İncil yanlış yazıyor" demiş oluyoruz

Sinoptik İnciller oniki Havarinin ismini birlikte verirken, Yuhanna İncili bunların ismini (oniki olarak) birlikte vermez. Buna rağmen Sinoptik İncillerde verilen isimler konusunda üç İncilde tam bir mutabakat sağlanabilmiş değildir. Matta ile Markos’da şu isimler yeralmaktadır: Petrus, Andreas, Zebedi oğulları  Yakub ile Yuhanna, Filipus, Bartalamay, Tomas, Matta, Alfay oğlu Yakub, Taday, Yurtsever Simun, Yehuda İskaryot. Luka İncilinde sayıları  isimlerden onuncu isimde farklı bir durum vardır. Matta ve Markos’da onuncu isim "Taday" iken, Luka’da bu onuncu isim Yakub oğlu Yehuda’dır(232). Yuhan- na'nın ilk Havariler arasında ismini zikrettiği Natanyel, Sinoptik İncillerde yer almamaktadır. Daha oniki Havarinin ismi üzerinde bile bir mutabakat sağlaya- mıyan bu dört İncilin sıhhatine nasıl İnanalım?

Oniki Havari ile ilgili olarak İncillerde tesbit ettiğimiz çok Önemli bir husus daha vardır. Oniki Havarinin isimleri arasında, daha sonra Hz. İsa'yı İhbar edecek olan   Yehuda İskaryot'un da ismi geçmektedir. İncillerde bu Yehuda’nın hain ve günahkâr olduğu Hz.İsa’nın dilinden "İnsanoğlunu ele verenin vay hali-

231) Kİtab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1:35-51

232) Kitab-ı Mukaddes, Matta, !0:2-4; Markos, 3:13-19 ; Luka,6 :12-16

253

ne! O adam hiç doğmamış olsaydı daha İyi olurdu" (233) diye belirtildiği halde, içlerinde bu hain Yehuda’nın isminin de bulunduğu oniki Havari için, Hz. Isa’nın şöyle söylediği zikredilmektedir : "Herşey yenilendiğinde, insanoğlu görkemli tahtına oturduğunda, siz, evet ardımca gelmiş olan   sizler, oniki tahta oturup İsrail’in oniki oymağım yargılayacaksımz(234). Ahirette veya gelecekte oniki Havari, oniki tahta oturup oniki İsrail kabilesini yargılayacağına göre ve bu oniki kişi arasında Yehuda’nın da adı zikredildiğine göre, tahtlardan birine oturup bir İsrail kabilesini yargılayacaklardan biri de bu hain Yehuda olacaktır. Halbuki Hz. Isa, kendisini ihbar edecek olan   bu kişi için "Doğmasa daha iyi olurdu" dememiş miydi? Bu açık bir çelişki değil midir? Bu konuda Matta İncilinin 19'ncu babı ile 26’ncı babı açakça birbirleri ile tenakuz halindedir.

Havarilerden Petrus ile ilgili olarak Hz, İsa bir yandan, ona İlâhî bir paye vererek "Ne mutlu sana Yunus oğlu Simun, bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki babamdır. Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben babamın topluluğunu bu kayanın üzerine kuracağım...Göklerin egemenliğinin anahtarım sana vereceğim"(235) diye hitabetmekte ve onu kendi yerine vekil bırakacağını haber vermektedir. Bu bapta yazılanlara göre Hz. Isa, Petrus'a İlâhî bir paye verirken, aynı babın birkaç ayet sonrasında Petrus'un, konuşmaları yüzünden Hz. İsa’yı azarlaması sebebi ile Hz. Isa’nın ona, "Çekil önümden şey­tan! Sen yolumda engelsin, senin düşüncelerin Tann’mn değil, insanın düşünceleridir"(236) dediği ileri sürülmektedir. Matta İncilinde yer aları  bu Çelişkili ifadeler, İncillerin ne kadar güvenilir ve sağlam olduklarım açıkça göstermektedir. Matta İncili 16’ncı babın 19’ncu ayetinde "Bu sırrı sana göklerdeki babam açtı...Göklerin egemenliğinin anahtarım sana vereceğim" diye Petrus’a hitabeden Hz. İsa, nasıl oluyor da aynı babın 23’ncü ayetinde "Senin düşüncelerin Tann’mn düşünceleri değil... çekil Önümden şeytan" dîye aym Petrus'a hitabetmiş olsun?

Hz, Isa, Matta ve Luka İncillerinde kendisini inkâr edenleri kendisinin

233) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 24

234) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 19:28

235) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 16 ; 17-19

236) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 16 :23 ; Luka, 12:9

254

       ^.JIUILLIUI   .....   ;..Uİ 1 ;      Li.J.....  

de inkâr edeceğini ifade ederek şöyle söylemektedir: " İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerde olan   babamın önünde, açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni İnkâr edeni, ben de göklerde olan   babamın önünde inkâr edeceğim"(237). Halbuki daha önce İlâhî bir paye verdiği Petrus’un, tutuklandığı geçe kendisini inkâr edeceğini ona, "Bu gece horoz ötmeden önce sen beni üç kere edeceksin"(238) diyerek haber vermişti. Buna göre Hz.İsa bir yandan, kendisini inkâr edenleri, kendisinin de inkâr-edeceğini söylerken, öbür yandan Petrus'a, "sen beni bu gece üç kere inkâr edeceksin" diyerek hitabetmektedir. İncillerin beyanına göre hakikaten ^Tutuklama gecesinde Petrus, Hz. İsa'yı üç kere inkâr etmiştir. Petrus, Hz. İsa’yı inkâr ettiğine göre, Hz. İsa’nın da göklerdeki babasının önünde Petrus'u inkâr etmesi gerekmektedir. Mademki Hz. İsa "Beni inkâr edeni ben de İnkâr edeceğim" demiştir ve Petrus da onu insanların önünde inkâr etmiştir. Öyleyse onun da Petrus'u İnkâr etmesi kaçınılmazdır. Halbuki Hz. İsa, Petrus’un kendisini Üç kere inkâr etmesine karşılık^ bırakın onu inkâr etmeyi, kendisine payelerin en büyüğünü vererek onu kendi yerine vekil bırakmıştır. İncillere göre Hz. İsa, tutuklanıp çarmıha gerildikten sonra yeniden dirilerek Havarilerine görünmüş ve bu sırada Petrus’a, "Kuzularımı otlat"(239) diyerek onu kendi yerine vekil bıraktığını açıklamıştır. Netice olarak "Beni inkâr edeni ben de inkâr edeceğim" diyen Hz, İsa, bu dediğinin aksine kendisini inkâr eden Petrus'u inkâr etmemiş oluyor.

Petrus’un inkârı İle ilgili olarak bu belirttiğimizin dışında başka çelişkiler de vardır. Matta’ya göre, " Sen İsa ile birlikte değil miydin? " diye som soranların birincisi bir hizmetçi kız, İkincisi başka bir hizmetçi kız, üçüncü olarak soruyu soran ise orada oturmakta olan   bîr grup insandır(240). Bu İncile göre üçüncü sorunun sorulmasından ve Petrus’un üçüncü inkârından sonra horoz bir kere ötmüştür. Markos İncili, diğer İncillerden farklı olarak, tutuklama gecesinde Hz. İsa'nın Petrus’a, ". Bu gece horoz iki kere ötmeden önce sen beni

237) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 10 : 32-33

238) Kitabı- Mukaddes, Matta, 26 : 34 ; Markos, 14 :30 ; Luka, 22 :34 ; Yuhanna, 13 : 38

239) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 21 : 15

240) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 69-75

255

üç kere inkâr edeceksiri'(241) dediğini nakletmektedir. Diğer İncillerde horoz bir kere öterken Markos İncilinde iki kere ötmektedir. Markos İnciline göre, Petrus'a " Sen İsa İle birlikte değil miydin?" diye soru soran birinci şahıs, hizmetçi kızdır. Aynı soruyu ikinci olarak soran şahıs yine aynı kızdır. Soruyu üçüncü olarak soran, o sırada orada oturan gruptur. Bu İncile göre Petrus'un birinci inkârından sonra horoz birinci kere ötmüş, ikinci ve üçüncü inkârdan sonra ikinci olarak ötmüştür(242). Luka'ya göre Petrus'a soruyu soran birinci kişi hizmetçi kızdır. İkinci olarak soran ise "başka biri"dir. Bu "başka biri"nin erkek mi, kadın mı, hizmetçi mi, yoksa başka bir meslek sahibi mi olduğu Luka İncilinde açıklanmamıştır. Luka'da soruyu üçüncü olarak soran, oradaki oturan grup değil, o gruptan biridir"(243). Yuhanna İnciline göre soruyu birinci olarak soran, kapıcı kızdır. Bu İncile göre soruyu ikinci olarak soran bir kişi değil, birkaç kişidir. Soruyu üçüncü olarak soran, diğer İncillerin aksine bir grup değil, başkahinin kölelerinden biridir(244).

Şimdi sormak gerekiyor : Petrus'un bu üç inkârı sırasında horoz bir kere, mi, yoksa iki kere mi öttü? Petrus'a soruyu birinci olarak soranın, hizmetçi kız olduğunda dört İncilde ittifak sağlanabilmiş, ama ikinci ve üçüncü olarak soruyu soranlar hususunda ittifak sağlanamamıştır. İkinci olarak soruyu soran, başka bir hizmetçi kız mı, yoksa birinci olarak soruyu soran aynı hizmetçi kız mı? Soruyu soran bir kişi mi, yoksa birden fazla kişiler mi? Soruyu üçüncü olarak soranlar orada oturan bir grup insan mı, yoksa o gruptan biri mi, yahut başkâhinin kölesi mi? Bir hadiseyi bu kadar farklı ve çelişkili anlatan, hemen hemen haberin her noktasında bu kadar çelişkili bilgi veren bu İncillere nasıl güvenilebilir?

241) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 14:30

242) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15 66-72

243) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 22 : 56-60

244) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 18 : 17-27

256

Kızı İçin Yardım İsteyen Kadının Milliyeti ve Memleketi Konusunda İncillerdeki Çelişkiler:

İncillerde, Hz. İsa'nın Sur ve Sayda bölgesine geldiği sırada cine tutuları  kızını iyi etmesi için ondan yardım isteyen kadının milliyeti ve memleketi konusunda açık çelişkiler vardır. Bu kadının İsrail ırkından olmadığını, Hz. İsa'nın ona, "Çocukların ekmeğini köpeklere atmak iyi değildir" şeklindeki ver­diği cevaptan anlıyoruz. Yahudi olmayan bu kadının milliyeti ve memleketi İncillerde farklı farklı gösterilmektedir. Matta'ya göre bu kadın, Kenanlı bir kadındır. Markos’a göre ise bu kadın Yunanlı olup Suriyeli Fenike ırkından- din 245). Matta, kadının sadece Kcnanlı olduğunu söylemekle iktifa ediyor, başka bir şey söylemiyor. Markos ise, Matta'nın söylediğinin zıddına olarak kadının Kenanlı değil, Yunanlı, Suriyeli Fenike ırkından olduğunu söylüyor. O, kadının Kenanlı olmadığını açık bir şekilde dile getirirken, onun nereli olduğu konusunda imlâ kurallarına aykın bir cümle kurarak, onun "Yunanlı, Suriyeli Fenike ırkından" olduğu şeklinde çok tuhaf bir ifade kullanıyor. Yunanlı, Suriyeli Fenike ırkı şeklinde kelimelerin yanyana dizilmesi oldukça entresan ve gariptir. Acaba Yunanlı, Suriyeli mi demektir? Suriyeli Yunanlılar var mı? Veya Yunanlı Suriyeliler var mı? Yunanlı Suriyeli veya Suriyeli Yunanlı olan   bir insan, ayrıca nasıl Fenike ırkından olabiliyor? Belki Suriye'ye gelip yerleşmiş olan   bir Yunanlı kastedilmiştir diyebiliriz; Ama bu durumda o, nasıl Fenike ırkından olabilir? Fenike ırkı ile Yunan ırkı aynı ırk mıdır? Bu kadın, Kenanlı mı, Yunanlı mı, Suriyeli mi, yoksa Fenike ırkından mı? Bu konuda İncillerden bir sonuç çıkarabilene bravo demek gerekir.

245) Kitab ı mukaddes, Matta. 15:22; Markos. 7 : 26

257

Hzlsa'nın İncillerde "İnsanoğlu" ve "Tanrı’nın Oğlu" Olarak Anılması Konuşunda Ortaya Çıkan Çelişkiler:

Sinoptik İncillerde zaman zaman Hz. İsa’nın, kendisinden, adeta ülûhi yetini yalanlarcasma "İnsanoğlu" diye bahsettiğine şahit olmaktayız. Fakat bu İncillerin diğer bazı yerlerinde "Allah'ın Oğlu" tabirinin geçtiğini de görmekteyiz(246). Bir insan, hem Allah'ın oğlu, hem de İnsanoğlu olabilir mi? İnsanoğlunun Allah’ın oğlu olması mükün müdür? Elbette mümkün değildir. Eğer mümkündür dersek, insan - Allah olması gerekir, bu ise imkânsızdır. Çünkü Allah, yaratıcı, insan ise yaratılandır.Elbette yaratılan, yaratıcı olamaz. İncillerde bu iki ifade(Allah'ın oğlu ve insanoğlu)nin, Hz. İsa için kullanılması açık bir çelişkidir. Hz. Isa, ya insanoğludur veya Allah'ın oğludur. O, hem Allah'ın oğlu, hem de insanoğlu olamaz. Fakat İncillere göre olamaz diye bir kural yoktur ve herşey mümkündür.

Hz. İsa'nın ilâhlığmın İncillerdeki delillerle çürütülmesi konusunda müstakil bir eser yazan lmam-ı Gazalî, bu mevzuda şunları söylemektedir;" İki İlmî esas vardır. 1) Eğer delillerin zahirdeki ma'naları  akla uygun ise, bu deliller zahirlerine teık edilirler. Eğer delillerin zahirleri akla aykırı ise, bunlar te’vil edilir ve bunlarla zahirî ma'nalannın murad edilmediği, mecazî ma'nalannın kastedildiği anlaşılır. 2) Eğer deliller birbirlerine aykırı hükümler ihtiva eder ve iki delil birbiri ile tearuz ederse, bunlardan biri, bir şeyin isbatına, diğeri ise nefyine delalet ederse, bu delilleri birbirleri ile çelişkili halde bırakamayız. Aksi halde iki zıddı bir arada cem etmek durumuna düşeriz. Bu ise muhaldir. Bu noktada İncilleri ele aldığımız zaman, bir yandan Hz. İsa'nın ilâhlığma delalet eden, öbür yandan onun insanlığına delalet eden pekçok söz buluruz. Mesela; "Ben ve Allah biriz", "Beni gören babayı görür. Ben babadayım, baba da bendedir" gibi sözler, onun ilâhlığma delalet eden sözlerdir. Yuhanna İncilinde geçen bu sözlerin aksine, yine aynı Yuhanna İncilinde tamamı ile Hz.İsa'nın insanlığına delalet eden şu sözler vaidır: "Ey kutsal baba! Bana verdiğin kutsal isimle onları koru. Onlar seninle bir olsunlar diye. Tıpkı

246) Kitab-ı mukaddes, Matta, 16:16 ; Markos, 13 :26-27 ; Luka, 9:20; Yuhanna, 1:14

258

benim olduğum gibi"(247). İmam-ı Gazalî'nin tesbit ettiği gibi, Hz. İsa'mn ilâhlığına delalet eden sözlerin zahirî ma’naları  özürlüdür, bunlann mecazî ma’nalanna müracat etmek gerekir. İncillerde Hz. İsa'nın hem insanlığına, hem de ilâhlığına delalet eden sözler bulunduğuna göre burada birbirine zıt iki hüküm ortaya çıkmaktadır. Bu birbirine zıt iki hükmü birlikte kabul etmek mümkün değildir. Birinin hakikî ma’nasım alıp, diğerini te'vil etmek gerekir. İnsan suretinde olan   birinin İlâhlığı aklen muhal olduğuna göre, "insanoğlu" tabirinin zahirî manasım alıp," Allah'ın oğlu" tabirini te’vil etmek gerekir. İncil­lerde geçen "Allah’ın oğlu" deyimi ile gerçekten Allah'ın oğlunun kastedilmedi- ği, bu ifade ile mecazen, Allah’ın biricik sevgili kulunun kastedildiği ortaya çıkmaktadır.

Hristiyanlar, İncillerde geçen "Allah'ın oğlu" tabiri ile Allah’ın, Hz. İsa'nın bedenine girerek oraya yerleştiğini ve İsa’nın vücudunda insanlara tezahür ettiğini, dolayısı ile Hz.İsa'nın ilâhlaştığını iddia etmektedirler.

Aslında İncillerde Hz.İsa için söylenen "Allah’ın oğlu" tabiri, onun ilâhlığına delalet etmez. Çünkü "Allah’ın oğlu", "babanın oğlu" tabirleri sadece Hz. İsa için değil, Havariler için, hatta Hz.İsa'ya inanan bütün Hristiyanlar için de kullanılmaktadır. Mesela : "Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyleki göklerde olan   babanızın oğulları  olasınız"(248). Demek ki babanın oğlu, Allah’ın oğlu olmak İncillere göre bile, sadece Hz. İsa’ya ait bir imtiyaz değildir, iman eden herkes Allah'ın oğlu olmaktadır. Bu tabir, daha açık ve daha net bir şekilde Yuhanna İncilinde şöyle açıklanmaktadır: "(Yahya) kendi yurduna geldi, ama halkı onu kabul'etmedi. Ancak, kendisini kabul edip âdına iman edenlerin hepsine 'Allah'ın oğlu' olmak hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne bedenin isteğinden, ne de insanın isteğinden doğdular; tersine, Allah’tan doğdular"(249). Yuhanna'nm bu beyanına göre Allah'ın oğlu olmak, sadece Hz. İsa ve ona iman edenlere mahsus değildir, Bu sıfat, Hz.İsa’dan önce gelen Yahya’ya ve Yahya'ya iman edenlere de izafe edilmektedir. Yahya'nın davetine

247) Ebu Hanıid el-Gazalî, er-Rcddu'l-Cemîl li tlâhiyycti Isabi Sarihi Incil, Kahire, 1986, s. 100-105

248) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 5; 44- 45

249) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 1: 11-13 ' .

259;

inananlar, Allah’ın oğulları  olarak, kandan, bedenden değil, bizzat Allah'tan doğmuşlardır, onlar Allah'ın oğullandır. Yuhanna'nın mantığına göre Hz. İsa. Havariler, Hz.İsa’ya inanan bütün Hristiyanlar, hatta Hz.Yahya ve onun öğrencileri "Allah'ın Oğullan" olduklarına göre, bunların hepsi birer ilâh olmaktadırlar. Mısırlı Habib Said, Allah’ın oğlu tabiri ile kastedilenin, gerçek­ten sperme dayalı baba oğul ilişkisi olmadığını, aksine baba ile oğul arasında mevcut olan   münasebete benzer bir sevgi ve muhabbet bağı olduğunu ileri sür­mektedir.

Hz.Isa’nın Tutuklanma Gecesinde Meydana Gelen Hadiseler ile tlgili İncillerdeki Çelişkiler:

Dört İncil, Hz.İsa'nın tutuklanma gecesinde meydana gelen hadiseleri çok geniş bir şekilde anlatmalarına rağmen, bu anlatımlarda büyük farklılıklar ve çelişkiler vardır. İnciller, Hz. İsa’nın tutuklandığı gece Yehuda tarafından ele verilişini farklı farklı anlatmaktadırlar. Hz. İsa’nın bu gece Havarileri ile konuşmasını ve vaazını Sinoptik İnciller çok kısa bir biçimde verdikleri halde, Yuhanna İncilinde bu konuşma ve vaaz dört bölüm halinde, çok geniş bir biçimde veriliyor. Yuhanna’ya göre Hz.lsa’nın tutuklandığı yer Kidron vadisinin ötesinde bir bahçedir. Kidron vadisi ismi, diğer İncillerde geçmiyor. •Yuhanna >a göre Hz.İsa’yı tutuklamaya gelen Yehuda’nın yanında bir bölük asker vardı. Hz. İsa, gelenlere kimi aradıklannı sorunca onlar "Nasıralı İsa’yı" cevabını vermişler, İsa da onlara "İsa benim" cevabini vermiştir. Bu cevabı aları  askerler, geri çekilip korkudan yere düşmüşlerdir. Diğer İncillerde bu yere düşme hadisesi yoktur. Bu sırada Petrus, üstünde taşıdığı kılıcı çekerek başkâhinin kölesinin kulağını kesmiştir. Ancak, Hz.İsa Petrus’a müdahele ederek, "Kılıcını kınına koy" demiş ve ona mani olmuştur(250). Malta ve Markos İncillerine göre Hz. İsa, Gctsemani bahçesinde tutuklanmıştır. Bu İncillere göre Hz. İsa, öğrencileri ile beraber Fısıh yemeğinden sonra Getsemani bahçesine gitmiş ve orada tutuklanmıştır. Luka İnciline göre ise Hz. İsa, Fısıh

250) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 18 : 1-11 !

260

 Iİ.L- .. 

yemeğinden sonra öğrencileri ile.beraber Zeytin Dağına çıkmış ve orada tutuklanmıştır. Luka İncilinde Kidron vadisi olmadığı gibi, Getsemani bahçesi de yoktur. Matta ve Markos’a göre İsa’yı tutuklamaya gelen kalabalık onu tanımamaktadır, onları getiren Yehuda, Hz.İsa'yı onlara tanıtmak için onlarla gizli bir anlaşma yapmıştır. Yehuda onlara, "Kimi öpersem İsa odur,'hemen onu tutuklayın"diye tenbih etmiştir. Olay da aynen bu şekilde cereyan etmiş, Yehu­da, hemen İsa'ya sarılarak gelenlerin onu tanımalarını sağlamıştır. Bu hadise Yuhanna'da hiç yoktur. Hz.İsa’nm tutuklandığı sırada onun öğrencilerinden, kılıcını çekip askerlere saldıran kişinin adı Yuhanna'da Petrus olarak geçer, diğer üç İncilde isim verilmez. Hz İsa, Dört İncile göre de tutuklandığı sırada kendi adamlarının gelenlere karşı kılıç kullanmasına mani olmuştur. Ancak bu hususta Luka İncilinde diğer İncillerde bulunmayan bir haber mevcuttur. Bu İncile göre Hz.İsa, kulağı kesilen kölenin kulağına dokunmak sureti ile onu tedavi etmiştir(251).

Fısıh yemeğinden sonra tutuklanacağını Havarilerine haber veren Hz.İsa, diğer İncillere göre kendi tutuklanışmı engellemek üzere hiçbir şey yapmamış, askerlerlere karşı- hiç direnmemiştir. Ama Luka İnciline göre, tutuklanacağını bilen İsa, tutuklanmasını engellemek ve tutuklamaya gelenlere karşı direnmek için bazı tedbirler almıştır. Tutuklanacağını öğrencilerine haber verdiği konuşmasının sonunda o, öğrencilerine şöyle talimat vermiştir: "Şimdi kesesi olan   onu yanma alsın, torbası olan   onu da yanma alsın, kılıcı olmayan, abasını satıp bir kılıç alsın... Rab işte burada iki kılıç var dediler. O da onlara,’ yeter ’ dedi’’(252). Lukadaki bu ifadeye göre, Hz. İsa Havarilere, kendisini korumaları için abalarını satıp kılıç almalarını emretmiştir. Nitekim kılıçlı öğrencilerden biri, tutuklamaya gelenlerden birine saldırarak onun kulağını kesmiştir. Mademki Hz. İsa, Havarilerine kendisini kılıçla korumalarını emretmiştir, öyleyse neden kendisini korumak üzere kılıçlarına davranan bu öğrencilerine engel olmuştur? Öğrencilerine "Abalarınızı satıp kılıç alın ve beni koruyun’’ dediği halde, niçin kulağı kesilen adamın kulağını tedavi etmiştir? Diğer üç İncile göre Hz. İsa'yı tutuklamaya gelenler, Ferrisilerin ve

251) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 47-54 ; Markos, 14 : 43-47 ; Luka, 22 :47-51

252) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 22 : 36-38

261

başkâhinlerin adamlarıdır, gelenlerin arasında Ferrisiler ve başkâhinler yoktur. Ama Luka İnciline göre tutuklamaya gelenlerin arasında, başkâhinler, mabedin koruyucularının komutanları ve ihtiyarlar vardı. Bu noktada da Luka İncili diğer üç İncil ile tenakuza düşmektedir. Luka İncilinde görülen başka bir tenakuz da Hz. İsa’yı tutuklamaya gelenlerin bizzat Ferrisiler ve komutanlar olmalarına karşılık, bunların Hz.İsa'yı tanımadıkları, bu yüzden Yehuda’nın öptüğü kişinin Hz. İsa olduğunu anlamaları  konusudur. Çünkü Hz. İsa, mabedde vaazetmekte ve sürekli Ferrisilerle münakaşa etmekteydi. Bu yüzden Ferrisilerin ve mabedin koruyucularının komutanlarının onu tanımamaları imkânsızdı. Bu yüzden Yehuda’nın, onlara Hz.İsa’nın yerini gösterdikten sonra, onu öpmek sureti İle onlara tanıtmasına ihtiyaçları yoktu.

Hz İsa nerede tutuklandı, Getsemâni Bahçesinde mi, Zeytin Dağında mı, yoksa Kidron Vadisinin ötesinde bir bahçede mi tutuklandı? Onu tutuklamaya gelenler, Hz. İsa’yı karşılarında görüp onun İsa olduğunu anlayınca dehşete kapılarak geri çekilmiş ve yüzüstü yere düşmüşler mi, yoksa böyle bir hadise vaki olmayıp, Yehuda, Hz. İsa’yı öpmek sureti ile tutuklamaya gelenlere onu bu surette mi tanıttı? Başkâhinin kölesinin kulağını koparan kim, Petrus mu, yoksa başka bir öğrenci mi? Tutuklama gecesinde tutuklamaya gelenlere karşı koymak ve Hz. Isa’nın tutuklanmasına engel olmak için Havariler abalarını satıp kılıç aldılar mı, almadılar mı? Eğer Hz. İsa onlara kılıç almalannı söylememişse niçin o anda orada kılıç bulundurmuşlardır? Eğer kılıç almalarını onlara emretmişse, o zaman gelenlere kılıçla karşı koydukları  sırada niçin Hz. Isa Havarilere engel oldu? Kulağı kesilen kölenin kulağını Hz. İsa tedavi etti mi etmedi mi? İncillerde bu konularda öylesine çelişkiler vardır ki, bırakın vahiy ürünü olduğu iddia edilen bir kitapta bunların bulunmasını, normal bir insanın dahi yazdığı bir kitapta bu kadar hata bir arada olamaz.

262

4.;.iıiLiıii.idİHİ1i ;—|i_i„      ........ 

İncillerde Hz. İsa’nın Kudüs’e Giderken Bindiği Hayvanın Mahiyeti Konusunda Görülen Çelişkiler :

Hz İsa’nın Kudus'e gidişi dört İncilde farklı şekillerde anlatılmaktadır. Yuhanna, Hz .Isa’nın Kudüs'e gidişi sırasında herhangi bir hayvana binip binmediği konusunda bir açıklama yapmaz. Markos ve Luka İncilleri, Kudüs’e gitmek isteyen Hz.İsa'nın, iki öğrencisini karşıdaki köye gönderip oradan getirttiği sıpaya bindiğini, yani onun sıpa üstünde Kudüs'e girdiğini haber vermektedirler. Matta İnciline göre ise, karşıki köye giden öğrenciler, oradan dişi bir eşek ile yanındaki sıpayı Hz. İsa'ya getinnişler ve Hz. İsa, sıpaya değil, eşeğe binerek Kudüse gitmiştir(253).

Hz. İsa Kudüs'e yaya mı, yoksa hayvan üstünde mi gitti? Hayvan sırtında gitti ise bindiği hayvan dişi eşek mi, yoksa eşeğin sıpası mı? İnciller arasında bu konularda da bir ittifak söz konusu değildir.

Lanetlenen incir Ağacı Konusunda Görülen Çelişkiler :

Sinoptik İncillerden Matta ve Markos'ta haber verilen, İncir ağacının, Hz. İsa'nın lanetlemesinden sonra kuruması olayı, bu iki İncilde birbirinden farklı şekilde anlatılmaktadır. Matta’ya göre sabah erkenden kente dönen Hz. İsa, yürürken yolun kenanndaki bir İncir ağacını görmüş, onda İncir var zannederek ağacın yanına gitmiş ve ağaçta İncir olup olmadığını kontrol etmiştir. Onda meyve olmadığını görünce canı sıkılarak ağaca, "Sonsuza dek artık meyve vermeyesin" demiş ve bu sözü söyler söylemez ağaç kurumuştur.

Markos ise hadiseyi Matta'dan daha farklı anlatmaktadır. Markos'a göre Beytanya’dan çıkan Hz. İsa, yolda giderken uzaktan yaprakları  yeşil bir incir ağacı görmüş, kendisi cok acıktığından meyve bulmak umudu ile ağacın yanına

253) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21: 1-7 ; Markos, 11:1-11; Luka, 19 : 28-40 ; Yuhanna, 12 : 12-19

263

gitmiştir. Ancak meyve mevsimi olmadığı için ağaçta yapraktan başka bir şey bulamayınca "Artık senden hiç kimse bir daha meyve yemesin" diye ağacı lanetlemiştir. Markos’a göre bu sözün arkasından ağaç hemen kurumamışım Hz.İsa ve öğrencileri ertesi günü kentten geri dönerlerken aynı tncir ağacının yanından geçmişler, o sırada ağacın kuruduğunu gÖrmüşlerdir(254).

Hz. İsa’nın lanetlediği bu ağaç, hemen yolun kenarında mıydı, yoksa uzakta mıydı? Ağaç, Hz. İsa beddua ettiği gibi hemen mi kurudu, yoksa ertesi gün mü kuruduğu görüldü? Hadiseyi nakleden iki İncil bu noktalarda çelişkiye düşmektedirler.

Hz.İsa'nm Kendi Nefsi İçin Şehadeti Konusundaki Çelişkiler :

Hz. İsa’nın kendi nefsi hâkkmdaki şehadeti konusunda Yuhanna İncilinde açık çelişki vardır. Yuhanna İncilinin beşinci babında Hz. İsa'nın şöyle , söylediği nakledilmektedir : "Ben kendiliğimden bir şey yapamam... Eğer ben kendim için şehadet edersem bu şehadetim sahih olmaz"(255). Aynı Yuhanna İncilinin bu defa yedinci babında Hz. İsa'nın, " Ben kendim için şehadet ediyorsam da şehadetim doğrudur "(256) dediği ifade edilmektedir. Bir şehadet aynı anda nasıl hem makbul, hem de gayri makbul oluyor, hem hak, hem de batıl plabiliyor?(257).

254) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21: 20-22; Markos, 11; 1-22

255) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 5 : 30-35

256) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 8 :14

257) Ebü Abdillah el-Hazrecî, el-l’lam, C.I, s.205

264

    _ JUL.....;!...     

Hz.İsa'nın Muhakeme Edilmesi, Çarmıha Gerilmesi ve Yeniden Dirilmesi ile İlgili Çelişkiler :

Hz. İsa'nın tutuklanmasından sonra muhakeme edilişi, çarmıha gerilişi, mezara konuşu, mezardan kıyam ederek dirilişi, öğrencilerine görünüşü ve semaya çıkışı mevzulannda İncillerde yüzlerce farklı ve çelişkili bilgi vardır. Bunları maddeler halinde açıklamak mümkündür.

Önce Tutuklanmanın hemen arkasında cereyan eden hadiselerin ( İncillerde verilişindeki farklılıkları ve çelişkileri şu şekilde tesbit ediyoruz:

1- Matta ve Markos İncillerine göre Hz.İsa’nın tutuklanmasından sonra, talebeleri oradan kaçmışlardır. Luka İncilinde bu konuda bir açıklık yoktur. Fakat Markos İncili, İsa tutuklandıktan sonra bir gencin onun arkasından gittiğini, onu yakalamak istediklerinde üzerindeki elbiseyi bırakarak Hz. İsa'nın peşinden koştuğunu ifade etmektedir. Diğer İncillerde bu gençten bahsedilme- mektedir(258).

2- Hz. İsa Tutuklandıktan sonra muhakeme, Matta, Markos ve Yuhanna'ya göre aynı gece Yahudi meclisinin önünde olmuştur. Luka'ya göre Hz. İsa , aynı gece değil, ertesi gün muhakeme edilmiştir(259).

3- Yuhanna'ya göre Hz. İsa, kâhinlerin reislerinin sorularına cevap vermediği için reisin hizmetçisi tarafından dÖvülmüştür(260). Ancak diğer İn­cillerde bu konuda hiçbir bilgi yoktur.

4- Matta İnciline göre Hz. İsa'yı muhakeme eden Romalı hakim Pila- tus’un karısı, rüyasında Hz. İsa'nın beraat ettiğini görmüş, bu yüzden onun

258) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 56 ; Markos, 14: 50-52

259) Kitab-ı Mukaddes,Matta, 26 : 57 ; Markos,14 : 53 ; Luka, 22 : 66 ; Yuhanna, 18 : 19

260) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 18 :22

265

       .-LİİL

beraat ettirilmesini kocasından istemiştir(261). Diğer İnciller, bu olaydan bah­setmezler.

5- Luka'ya göre hakim Pilatus, Hz. İsa'yı muhakeme edilmek üzere Gali- le (Celile) hakimi Herodos'a göndermiştir(262). Yine diğer İncillerde bu konuda herhangi bir bilgi yoktur.

6- Matta'ya göre Pilatus; Hz. İsa'nın beraat etmesi gerektiği kanaatine vardıktan sonra, ellerini su ile yıkamış ve "Ben bu iyi insanın kanından beriyim"(263) demiştir. Diğer İnciller bu konuda bilgi vermemektedir.

7- Matta’ya göre Pilatus, Hz.İsa’yı serbest bırakmaya karar verip bunu Yahudilere açıkladığı zaman Yahudiler, "Onun kanı bize ve çocuklarımıza borç olsun"(264) demişlerdir. Bu husus diğer İncillerde bu şekilde yer almamaktadır.

Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi ile ilgili olarak İncillerde yer aları  haber­lerde başlıca şu farklılıkları ve çelişkileri tesbit etmekteyiz :

1- Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği ağacı, çarmıha gerildiği yere, Yuhan- na'ya göre bizzat Hz. İsa taşımış, Sinoptik İncillere göre ise Kirene'li Simim ta­şımıştı r(265).

2- Çarmıha gerilmeden önce askerler, Hz.İsa'ya içmesi için Markos'a göre acı karışık şarap verdiler. Matta'ya göre İse, ekşimiş sirke verdiler(266). İsa'ya verilen içecek şarap mı, yoksa sirke mi? İki İncil farklı farklı bilgi vermektedirler. Diğer iki İncil ise bu konularda hiçbir bilgi vermiyorlar.

3- Hz. İsa, çarmıhta can çekişirken, Yuhanna İnciline göre "Susadım" demiştir(267). Diğer İncillerde bu ifade yoktur.

261) Kitab-ı Mukaddes, Matta,27 : 19

262) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 23 : 7-11

263) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 34

264) Kİtab-ı Mukaddes, Matta, 27 :25

265) KitabiMukaddes, Matta, 27..: 32 ; Markos, 15 : 21 ; Luka, 23 : 26 ; Yuhanna, 19 :17

2^) kitab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 36;; Markos, 15 : 23

26^5 Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 19228

266

4- Hz. İsa, iki yanında birer hırsız bulunduğu halde çarmıha gerilmişti. Markos'a göre onunla beraber çarmıha gerilen iki hırsız, Hz. İsa'yı korkutuyorlardı. Luka'ya göre bu iki hırsızdan biri onu korkutuyordu, diğeri ise Hz.İsa'ya acıyordu(268).

5- Markos'a göre Hz. İsa, saat üçte çarmıha gerilmiştir. Yuhanna'yâ göre ise saat altıdan sonra çarmıha gerilmiştir(269).

6- Lukaya göre, Hz. İsa çarmıhta iken "Ya rab onları  affet, onlar ne yaptıklarım bilmiyorlar”(270) demiştir. Diğer İncillerde bu bilgi mevcut değildir.

7- Hz.İsa çarmıha gerildiği sırada, Matta ve Markos’a göre "Allah'ım, Allah'ım ! Niye beni terkettin"(271) demiştir. Bu ifade diğer iki İncilde mevcut değildir.

8- Hz. İsa çarmıha gerildiği sırada, Yuhanna'ya göre onun yanında başta annesi Meryem olmak üzere, Mecdelli Meryem, diğer Meryem ve bir öğrencisi bulunuyordu. Diğer İncillerin anlattığına göre, o çarmıha gerilirken ne kadınlar, ne de talebeleri onun yakınında değildiler, onlar uzaktan hadiseye bakıyor­lardı^).

9- Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra Matta'ya göre büyük mucizeler olmuştur. Markos'a göre ise bu mucizelerden sadece bir mucize cereyan etmiştir. Bu da heykelin perdesinin yırtılması hadisesidir. Luka'ya göre, daha Hz. İsa ölmeden önce güneş kararmış ve Heykelin perdesi yırtılmıştır(273).

268) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15 : 32 ; Luka, 23 : 39

269) Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15 : 25 ; Yuhanna, 19 : 14

270) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 23 : 34

271) Kitab-ı Mukaddes, Matta,27 : 46 ; Markos, 15 :34

272) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 55 ; Markos, 15 : 40 ; Luka, 23 ; 49 ; Yuhanna, 19 :25

273) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 27 : 51-54 ; Markos, 15 : 38 ; Luka, 23 : 45

267

Hz. İsa’nın kabre konulması ile ilgili olarak İncillerdeki farklılıklar ve çelişkiler kısaca şunlardır:

1- Çarmıhtan ölü olarak indirilen Hz. İsa'yı, Yuhanna’ya göre, Yusuf ve Nikodim isimli iki kişi defnetmiştir. Sinoptik İncillere göre sadece Yusuf defhetmiştir(274).

2- Yusuf ve Nikodim, Hz. İsa'nın kefenine Yuhanna'ya göre hoş kokular sürmüşlerdir. Diğer İncillerde bu konuda her hangi bir bilgi yoktur,(275)

3- Sinoptik İncillerde Hz. İsa'nın defnedilmesi olayına kadınların şahit oldukları yazılı olmasına rağmen, Yuhannna İncilinde bu konuda bilgi mevcut değildir(276).

Hz. İsa'nın yeniden dirilerek mezarını terketmesi hadisesi, Matta bap 28, Markos bap 16, Luka bap 24, Yuhanna bap 20-2l’de anlatılmaktadır. Mezkûr İncillerin bu baplarında anlatıları  hadisede şu noktalarda farklılıklar görülmekte­dir:

1- Hz. İsa'nın kabre konulmasından sonra onun kabrini ilk ziyaret edenler, Matta'ya göre Mecdelli Meryem, Sâlome ve Yakub'un annesi Meryemdir. Luka'ya göre mezarı ilk ziyarete gidenler bir grup erkek ve kadındır, bu İncilde şahıs ismi verilmemektedir, Yuhanna İnciline göre kabri ilk ziyaret eden sadece Mecdelli Meryem'dir, o, gördüklerini bilahere diğerlerine haber vermiştir.

2- Hz. İsa'nın kabrini ziyarete gidenler, kabirde ilk olarak Matta'ya göre melekleri görmüşlerdir. Markos'a göre kabirde bir genci görmüşlerdir. Luka'ya göre kabirde iki insan görülmüştür, Yuhanna'ya göre ise iki melek görülmüştür.

,3r Yeniden dirildikten sonra Hz. İsa'yı ilk gören kişi, Matta’ya göre Mecdelli Meryem, Luka’ya göre Emayus'a giden iki öğrenci, Yuhanna'ya göre yine Mecdelli Meryem’dir.

274) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 27 :57-61 ; Yuhanna, 19 : 39-40

275) Kİtab-ı Mukaddes, Yuhanna, 19: 39; Markos, 15 :42-47

276) Kitab-ı mukaddes, Matta, 27 ; 56-61; Maıkos, 15:42-47; Luka, 23:5056; Yuhanna, 19:38-42

268

  „^ı.ı.iULiwuuı   —.         

4- Hz. Isa'nın, yeniden dirilerek ^uhur ettiğini Havarilere ilk olarak haber veren kişiler, Matta'ya göre iki vier' em, Markos’a göre Mecdelli Meryem ve iki öğrenci, Luka’ya göre sadece >ki l grenci, Yuhanna’ya göre sadece Mec­delli Meryem'dir.

5- Hz. İsa'nın dirilerek kabirden çıktıktan sonra Öğrencilerine göründüğü yer, Matta ve Markos’a göre GalilefCc1 le)dir. Luka'ya göre Hz. İsa öğrencileri­ne Kudüste görünmüştür. Yuhanna ya jöre ise , hem kudüste, hem de Galile'de görünmüştür.

6- Hz. İsa, yeniden dirildikter sonra Havarilere ve diğer öğrencilerine Sinoptik İncillere göre sâdece bir kere görünmüş, ama Yuhanna’ya göre üç kere göriinmüştür(277).

Hz. İsa’nın ne zaman tutuk andığı, ne zaman muhakeme edilerek çarmıha gerildiği, kabirde ne kadar kaldığı, öğrencilerine ne şekilde göründüğü ve onlara neler söylediği İncillerde farklı farklı anlatılmaktadır. Yuhanna’ya göre Hz. İsa'nın tutuklanması Fısıh g iminden Önce olmuştur. Sinoptik İncillere göre ise Fısıh yemeği gecesi olmuştur.

Matta İnciline göre Hz. İsa'nın, defnedildikten sonra kabirde üç gün kalacağı ısrarla belirtilmesine karşılık, aynı İncilde ve diğer İncillerde onun, sebt(cumartesi) gününü takip eden haftanın ilk günü(pazar)nde kabirde görülmediği haber verilmek sureti ile büyük bir çelişkiye düşülmektedir. Matta'ya göre Fısıh yemeği gecesi cuma günü akşamı Hz. İsa tutuklanmış, cuman e m günü saat üçte haça gerilmiş, pazar sabahı Mecdelli Meryem, tan yeri ağar irken kabrim ziyarete gidince onu kabrinde bulamâmıştır(278). Hz, İsa bu durumda nasıl kabirde üç gun kalmış oluyor? Bırakın kabirde üç gün kalmasını, onun kabirde kaldığı süre tam bir gün dahi olmamaktadır. Markos ve Luka, hadiseyi hemen hemen Matta'nın anlattığı şekilde nakletmektedirler. Onlar da tutuklaman ıı cun .» güıaı aksımı olduğunu, cumartesi günü saat üçte çarmıha

277) Daha fazla bilgi için bkz. M.Saİdî, Dirasetun fi'l-EnaciIİ’l-Erbaa, s.77-82

278) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 12:38-40 ; 26:17-75 ; 27: 1-55 ; 28:1-11

269

gerildiğini ve pazar günü kabirden çıktığını haber vermektedirler. Yuhanna İnciline göre Hz. İsa, cumartesi gecesi defnedilmiştir(279).

İncillerde Görülen Diğer Çelişkiler :

İncillerde bu anlatıları  ve ortaya konuları  noktaların dışında da bir takım çelişkiler ve farklılıklar mevcuttur. Bunlardan bir kaçını zikrederek konuyu kapatmaya çalışacağız:

1- Hz. İsa, gölün karşı yakasında Gadaralılann veya Gerasalıların ülkesine varınca, Matta'ya göre cinlere tutsak olmuş iki deli ile karşılaşmıştır. Markos ve Luka'ya göre cinlere tutsak olmuş sadece bir deli ile karşılaş- mıştır(28O).

2- Hz. İsa Eriha'dan ayrılırken, Matta'ya göre yolun kenarında oturan iki kör adam kendisinden yardım istemiştir. Markos ve Luka'ya göre ise yolun kenarında oturan sadece bir kör adam kendisinden yardım istemiştir(281).

3- Yahudilerin Hz. İsa’dan delil göstermesini istemelerine karşılık, Markos İncilinde onlara asla delil gösterilmeyeceği haber verildiği halde, Matta'da onlara Yunus peygamberin delilinin gösterileceği ifade edilmekte­dir^).

4- Hz. İsa’nın kabre konulduktan bir süre sonra kabirden çıkışma Yuhanna İnciline göre, Havariler çok şaşırmışlardır. Bu İncilin naklettiğine göre Havariler böyle bir olayı asla beklemiyor ve ummuyorlardı. Halbuki Sinoptik İncillere göre Havariler, Hz. İsa'nın kabre konulduktan üç gün sonra dirilip

279) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 19:31

280) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 :28-29 ; Markos, 10:46-52; Laka, 18 :35-43

281) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21:29-30; Markos, 10:46-52; Luka, 18 -.35-43

282) Kitab-ı Mukaddes, Malta, 12 : 39- 41; Markos, 8:11-12; Luka, 11:24-26

270

kabirden çıkacağım biliyorlardı. Çünkü Hz. İsa çarmıha gerilmeden önce defalarca bunu onlara söylemişti(283).

5- Sİnoptik İncillere göre Petrus ve arkadaştan, Hz. İsa'nın davetinin ilk günlerinde onun mucizesi ile ağlannı balıkla doldurmuşlar ve denizdeki fırtınadan kurtulmuşlardır. Yuhanna'ya göre bu hadise, Hz. Isa'nın davetinin ilk günlerinde değil, yeniden dirilip kabirden çıktıktan sonra olmuştur(284).

6- Hz. İsa, Kcfcmahum'da vermiş olduğu meşhur dağ vaazından sonra Matta’ya göre önce bir cüzzamlıyı, sonra yüzbaşının hizmetçisini iyi etmiştir. Lukaya göre ise ilk önce Petrus’un kaynanasını, sonra diğer hastaları  tedavi etmiştir. Luka Yüzbaşının hizmetçisinin tedavisinden bahsetmez(285).

7- Hz. İsa'nın, öldükten sonra dirilttiği havra reisinin kızı konusunda Matta İncili, reisin, kızını diriltmesi İçin kızı öldükten sonra Hz.İsa'yı çağırdığını haber verirken; Markos İncili, havra reisin, Hz. Isa’yı kızı henüz ölmeden, tam ölmek üzere iken çağırdım haber vermektedir(286).

8- Hz. Yahya'nın yediği şeyler konusunda Matta İncili, "Yahya yemiyerek, içmeyerek geldi" derken, Markos İncili, "Yahya deve tüyü giymişti, belinde kuşağı vardı, çekirge ve yaban balı yerdi" dcmektedir(287).

9- Luka İnciline göre, şarap içip sarhoş olmak, " çünkü rabbin gözünde büyük olacak, şarap ve içki içmeyecek" denilerek yasaklandığı, sarhoşluk veren herşeyin içilmesinin ve kumarın haram olduğu bildirildiği halde, Yuhanna İncilinde Hz. İsa Kana düğününde misafirler için mucize göstermek sureti ile suyu şaraba çevirmiş, ve insanların bol bol şarap içmesini sağlamıştır(288).

283) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna,20 : 19 ; Matta, 16:21; Luka, 9:22; Markos, 8 :31

284) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 4 : 18-22 ; Markos, 1: 16-20 ; Luka, 5 : 1-12; Yuhanna, 21 : 1-14

285) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8 :1-15 ; Luka, 4: 38-40

286) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 9:18; Markos, 6 : 2-22

287) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 11:18; Markos, 1: 6

288) Kitab-ı Mukaddes, Luka, 1 : 15 ; 21 : 34 ; Yuhanna, 2:1-8

271

10- Hz. İsa'nın üzerine güzel koku saçan kadın ile ilgili olarak :

a) Markos'a göre kadın, kokuyu hamursuz bayramından iki gün önce

dökmüştür. Yuhanna'ya göre ise kadın kokuyu hamursuz bayramından altı gün önce dökmüştür. r

b) Matta ve Markos'a göre koku dökme olayı Simun'un evinde olmuştur. Yuhanna'ya göre ise Mecdelli Meryem'in evinde olmuştur.

c) Matta ve Markos'a göre kadın, kokuyu Hz.İsa'mn başına dökmüştür. Yuhanna'ya göre ise Kadın kokuyu Hz. İsa’nın ayaklarına dökmüştür. ’

d) Matta'ya göre, kadının bu güzel kokuyu dökmesine öğrencileri karş çıkmışlardır. Markos ve Yuhanna’ya göre ise Yehuda iskaryot karşı-çıkmış- ur(289).

Dört İncil dikkatle İncelendiği zaman şimdiye kadar sayıları  çelişki ve farklılıkların yanısıra onlarda daha başka , birçok farklılık ye çelişkilere rastlamak mümkündür. Bu kadar çelişki ve farklılığın bulunduğu, tutarsızlıklarla dolu bu dört İncil, nasıl oluyor da ruhu'l-kudüs kendilerine tecelli etmiş ve ilhama mazhar olmuş kimseler tarafından hatasız, eksiksiz ve birbirini tamamlar mahiyette yazılmış kitaplar olarak kabul edilebiliyorlar? Bu çelişkiler, farklılıklar ve tutarsızlıklar yoksa hata kabul edilmiyorlar mı? Bunlardan bir tanesi dahi, içinde yer aldığı kitabın güvenilirliğini zedelemeye yeterken, İncillerde bu tür yüzlerce eksik ve hatanın bulunması, İncillerin senet ve metin yönünden sahih, kutsal kitaplar olarak değerlendirilmesinin imkânsızlığını ortaya koymaktadır.

Tek tek tesbit edilen bu çelişki ve tutarsızlıklar ciddî ve titiz bir çalışma sonunda ortaya konulmuş gerçeklerdir. Bunun için sabırlı ve yorucu bir çalışma yapmak gerekmiştir. Dört İncilde yer aları  hususları bütün İncillerin say falannı açıp her konuyu teker teker karşılaştırmadan, cidardaki bu forki...>!an ve tutarsızlıktan anlamak mümkün değildir. Ancak bu şekilde karşılaşın m ah olarak yapılacak olan   bir çalışma sonunda gerçekler birer birer ortaca çıkmaktadır.

289) Kitab-ı Mukaddes, Matta, 26 : 6-12 ; Markos, 14 : 3-8 ; Yuhanna, 12 : 1-8

272

Biz bu çalışmamızı, dört İncilin Türkçe, Arapça ve İngilizceye yapıları  tercümelerini birbirleri ile karşılaştırmak sureti ile yaptık. Eğer çalışmaya ilk orjinal Yunanca İncil kopyalarından başlanarak, bunlarla, daha sonraları yazılmış olan   el yazması kopyaları  karşılaştırmak sureti ile, İncillerin yazma nüshaları arasındaki farklılıklar tesbit edilmeye çalışılsa bu hacimde bir kitap değil, birkaç ciltlik bir eser ortaya çıkar. Ancak bunun yapılabilmesi için ilk şart, klasik Yunancayı iyice öğrenmektir. Yunancayı bilmeden (hatta daha iyi bir karşılaştırma yapabilmek için Yunancaya ilâve olarak Latinceyi de bilmek gerekir) İncil yazmaları üzerinde derin bir araştırma yapmak imkânsızdır. Biz bu konuda yeni yetişen genç araştırmacılann bu boşluğu doldurarak gerekli çalışmaları yapacaklarından eminiz.

273

BİBLİYOGRAFYA

ABDÜLVAHHAB, Ahmed, Hakikatu't-Tebşîr Beyne'l-Madî ve‘l-Hadır, Kahire, 1961

Ihtilafat fi Tcraciıni'l-Kiiabi'I-Mukaddcs ve Tatavvurat Hamme.fî'l- Mcsihiyye, Kahire, 1987

> ALİ, Fuad Hüseyin, ct-Tcvratu'l-Hiyeroglifıyyc, Kahire, ?

ALLEN, W. C., Criticism, New Testament, E.R.E., VJ, New York,1951,.

p. 319-324

AYDIN, Mehmet, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konulan, Konya,1989

BAHM, Archie J., The World’s Living Religions, New York, 1964

BAİNGTON, Roland H., The Penguin History of Christianity, V.I, England,1967

St.B ÂRNABA, The Gospel of Bamaba, Karachi, ?

İncilu Bamaba, Çev. (İngilizceden Arapçaya) Halil Bey Seade, Mısır, 1905

BARRACLOUGH, Goffrey, The Medieval Papacy, London, 1968

BEARE, F. W., Bible, t D, B., New York, 1962, p, 407

BESNARD, Albert M., Oliver Clement, Roger Mehl, Hristiyan îlâhiyatı, Çev, Mehmet Aydın, Ankara,T983

274

El-BİMJM, IhuT-Reyhan Muhammed b. Ahmed el-Harezmî, el-Asâru'l- Bdkiyc ani'l-Kurûnil-Haliye, Leİpzig, 1923

BROV N, P. R. L., Palestina and the Making of Christianity, The Concise Eneyclopedİae of World History, London, .1971, p. 102-120

BROWN, Schuyler, The Origins of Christianity, A Historical Introduction to the New Testament, New York, 1984

BUCAİLLE, Maurice, Kitab-ı Mukaddes, Kur* an ve Bilim, Çev. Suat Yıldırım, İzmir, ?

BURKÎT, F. Crawford, The Gospel History and İts Transmission, Edİnburg,1906

CAÎRD, G. B., Saint Luke, Penguin Books, 1963

CAZELLES, H., Biblical Criticism, 1. D. B., Supplementary Volüme, New York, 1988, p, 98

Clark, Denis, Sîretu'l-Mesih ve Tealîmuh, Kahire ?

CLARKE, W. K. Lowther, Concise Bible Commentary, London,1952

COLLÎNS, Gerard, Theology and Revelation, Dublin, 1968

. COUNTRYMAN, L. Wm., The Rich Christian in the Church of the Early Empire : Contradiction and Accommodations, New York, 1980

CROLLİUS, A. Roest, The Word in the Expericnce of Revelation in Quran and Hindu Scripturos, Roma, 1974

EI-CUVEYNl, Abdülmelik b. Abdillah b. Yusuf, Şifau’l-Gain fi Beyani Ma Vakaa fi't-Tevrat ve'l-tncil mine't-Tebdîl, Kahire, 1978

DOBSCÜTZ, E. Von, Bible in the Church, E. R. E.,V. II, New York, 1951, p. 579-615

DUNKERLEY, Roderic, Le Christ,Trans. by Ugne Karvelis, Paris, 1966

275

EBU ZEHRA, Muhammed, Muhadarât fi’n-Nasraniyye, Kahire, 1966

ELİOT, T. S., The îdea of a Christian Society, London, MCMLXII

EVERY, Georgc, Christian Mythology, London, 1970

FARİS, îshak İbrahim, Medhal ile'l-Ahdi’l-Mesihİyye’l-Evvel, Mısır,?

FİSHER, Gcorge P., Essays on the Supematural Origins of the Christianity, ' New York, 1977 '

El-GAZALİ, Ebu Hamid Muhammed, cr-Redciu'I-Ccmîl li İlâhiyyeti İsa bi Sarihi İncil, Kahire, 1986

GOLDZİHER, İgnatz, Uber Muhammedanische Polemik Gegen Ahi al-Kitab, Zeitschrift der Deutschen Morenlandischen Geselchaft,Leipzig, 1878, XXXII, p. 341-387

THE GOSPEL in Many Tongues, London, 1965

GRANT, C. Frcderic, Bible, The Encyclopediae Americana, V.III, Danbury, 1980, p.647-655

Bible, The Text of the New Testament Manuscripts and Versions, Encyclopcoiae Americana, V.III, Danbury,1980, p. 695-699

GROBEL, K., Biblical Criticism, İ. D V.I, New York, 1962, p.647-655

El-HARDLU, İbrahim, ct-Tevrat ve'l-Yehûd fi Fikri İbn Hazm, Hartum, 1984

HARMAN, Ömer Faruk, Metin, Muhteva ve Kaynak Açısından Yahudi Kutsal Kitapları,İstanbul, 1988

HARTİLL, Pcrcy, War, Communism and the Christian Faİth, London, ?

El-HAZRECİ, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmcd b. Ebi Bekr b. Ferah, el- İ’lâm bima fi Dini'n-Nasârâ mine’l-Evham ve İzhar Mahasini Dinil- İslâm, C.I, Kahire, 1980

HEADLAM, Arthur C., The Life and Teaching of Jesus the Christ, London, 1924

276

HOLDSWORTH, W., Gospel Origins, New York, 1913

THE HOLY BİBLE, London, 1965, Thomas Nelson and Sons LTD

THE HOLY SCRİPTÜRES of the Old Testament, Hebrew and English, London, ?

THE HOLY SCRİPTÜRES According to the Masoretic Text(Committcc of Jewish Scolar), Philedelphia, 1955, The Jewish Publication Society of America

HRSCHFİELD, Hartwig,.New Researches into the Composition and Exegesis of the Quran, Jewish Quarterly Review, V.XH1, London, 1902

İBNU'L-BATRİK, Said, et-Tarîhu'1-Mecmu’ ale't-Tahkîk ve't-Tasdîk, C.I,

Beyrut, 1905 , ■

ÎBN HALDUN, Abdurrahman, Mukaddime, C.II, Mısır, ?

İBN HAZM, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed ez-Zahİrî, eLFasl fı'l-Milel ve'L Ehva' ve'n-Nihal, C.II, Kahire, ?

İBN KAYYIM, Ebu Abdillah Muhammed b.Bekr eLCcvziye.HidayetuT Hayârâ fi Ecvibeti'l-Yehûd ve'n-Nasârâ, Beyrut, ?

İNCİL, İncilin Yunaneadan Çağdaş Türkçcye Çevirisi,İstanbul, 1989, Kitab-ı Mukaddes Şirketi

JAKOB, Xavier, İncil Nedir, Tarihî Gerçekler, Ankara, 1985

KAHL, Joachim, The Miscry of Christi ani,ty , Trans, by N.D. Snıİth, England, 1971

KEDAR, Benjamin Z., Crusade and Misşion, New Jersey,1984

KEE, H. C., Biblical Criticism, İ. D. B., Supplemcntary Volüme, New York, 1988, p.102

KELLET, E. E„ A Short History of Religions, Baltimore, 1962

277

    —- — .   •._,jJL,^u„,..„._^-..ı.-.--—  - -„.j...iİ__—   ,,.J—j...;    

KENYON, F.G.TTextuâl Criticism of the New Testament, LondonT1912 KİTAB-I MUKADDES, İstanbul,1976, Kitab-ı Mukaddes Şiıketi

KİTAB-I MUKADDESİN Deutorokanonik (Apokrif) Kitapları, İstanbul, 1987 El-KİTABU’l-MUKADDES, Beyrut,1960, el-Matbaatu'l-Katolikiyye

KNOX, I, Textus Receptus, İ. D. B.,V.IV, New York,1962,p.614-

KNOX, Raymond C.,Knowing the Bible, New York, 1927

KUR’AN-I KERÎM

KUTLUAY, Yaşar, Islâm ve Yahudi Mezhepleri, Ankara, 1967

KUZGUN, Şaban, İslâm Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, Ankara,1985< Hazar ve Karay Türkleri, Ankara, 1985

LÎGON, Emest M., The Psychology of the Christi an Personali ty, New York, 1946

LOİSY, Alfred Firmin, The Birth of the Christian Religion and the Origins of t the New Testament, Trans, by L. P. Jacks,Ncw York, 1962

El-MASDUSl, Ahmed Abdullah, Living Religions of the World, Trans, by Zafer Ishaq Ansari, Karachi, 1962

MATTHEWS, Shailer, History of New Testament in Palestina 175 B.C.-170 A.D., London,1921

MÜJDE İncilin Çağdaş Bir Çevirisi^ İstanbul,!987, Yeni Yaşam Yayınlan

NİEBUHR, Richard, Christ and Culture, New York, 1951

NİNEHAM, D.E., SaintMârk, Penguin Books, 1963

PARVİS, M. M., Text, New Testament, 1. D. B., V. IV, New York, 1962,p,594- 614

278

PATON, M. A. William, Jesus Christ and the World's Religions, London,1938

PEAKE, A. S., A Critical întroduction to the New Testament, New York, 1924

POLAT, Selahattın, Hadiste Metin Tenkidi, E.Ü. llâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 6, Kayseri, 1989, s.l 13-130

POTTER, Charles, The Lost Years of Jesus Revealed New York, ?

RAHMETULLAH b. Halilurrahman el-Osmanî,lzharu'l-Hak, C.II,Katar, ? .

RENAN, Emest, İsa’nın Hayatı, Çev. Ziya İhsan, Ankara, 1945

ROBİNSON, H. T., întroduction to the Textual Criticism of the New Testament, New York, 1925 .

SAİD, Habib, Tarîhu'l-Mesihiyye, Fecm'l-Mesihiyye, Kahire, ?

Es-SAİDt, Muhammed, Dirase fı'l-Enacili'l-Erbaa ve't-Tevrat, Katar, 1985

SANDAY, W., Bible, E. R. E., V. II, New York, 1951, p.562-579

SARIKÇIOÖLU, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Kadar Dinler Tarihi, ' İstanbul, 1983

SMYTH, J., How We Got Our Bible, London, ?

STRACHAN, J, Criticism, Old Testament, E. R. E., V. I, New York, 1951, p. 314-318

Eş-ŞEHRtSTANİ, Muhammed b. Abdülmelik b. Ahmed, el-Milel ve’n-Nihal, Ç. I, Mısır, 1947 ,

ŞELEBİ, Mütevalî Yusuf, Edva' ale’l-Mçsihiyye, Kuveyt, 1968

Eş-ŞEREFİ, Abdülmecid, el-Fikru'l-lslâmî fi'r-Rcd ale'n-Nasârâ, Tunus, 1986

ŞİTİVt, Muhammed Şelebî, el-İncil, Dirase ve Tahlil, Kuveyt, 1984

TANAH, Jarusalem,1979, Koren Publishers Jarusalem LTD.

TANYU, Hikmet, Tarih Boyunca Türkler ve Yahudiler, C. I, İstanbul, 1979 .

279

         -  1L        ’’         '

Et-TEMİMİ, Abdülmelik Half, et-Tebşîr fı’l-Mınükati'1-Halîci'l- Arabi, Kuveyt, 1982

TERRİEN, Samuel, Bible : 2. Language of the Old Testament.The Encyclbpediae Americana, V. III, Danbury,1980, p. 650-655

TİLLİCH, Paul, Systematic Theology, V. I, Chicago,1967

TOYNBEE, Amold, A Study of History, New York, 1972 TRATTNER, Emest R„ Unraveiling the Book of BoOks, New York, 1929 TÜMER, Günay, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara, 1988 VAFİ, Abdülvahid, el-Esfaru’l-Mukaddese fi'l-Edyani's-Sabika li'l-İslâm, Kahire,?

VAUX, Carra De, İncil, İslâm Ansiklopedisi, C. V, II, İstanbul, 1950, s.991-995 VİNCENT, Marvin R., History of Üre Textual Criticism of the New Testament, New York, 1899

VRİES, S. J. De, Bİblical Criticism, History of, î. D, B., V. I, New York, 1962, p. 413-418

WEBSTER Comprehensive Dictionary, V. IV, U.S.A., 1986

WARFiELD, B. B„ Criticism of the New Testament, New York,1886

WOLLEY, Abraham, Abraham Decouvertes Recentes Sur les Origines Hcbreux, Trans. A. Collin Delavaud,Paris, 1949

YEARSLEY, Macleod, The Story of the Bible, London, 1948

YILDIRIM, Suat, Mevcut Kaynaklara göre Hristiyanhk, Ankara, 1988

280

İNDEKS

A

Abdullah b. Abdillah ct-Tercuman, 73

Abdülahad Davud, 74

Abihud, 243

Adem, 103,149,242

Afganistan, 238

Afrika, 36, 38,70, 74,148

Ahid sandığı, 34

Ahim,243

Ahmed b. et-Teymiyye, 73

Ahmet Kemal, 74

Ahmet Mithat, 74

Akdeniz, 141

Albert Bengel, 83

Albert Schweitzer, 86

Alexander Geddes, 82

Almanya, 78,80

Amerika, 38,240

Amos, 243 , -

Anadolu, 36,75,121,150,188,197

Andre Maes, 78

Andreas, 252,253,254

Antakya,138,144,148-150

Antony Collins, 79

Apİon, 155

Araplar, 51

Aristo, 176

Arminus, 178

ArthurHeadlam, 156

Aryanos, 129,130

Aryos, 126

Astruc, 81-83

Asya, 36-38,70,75,140

Atina, 175 .

Avgüstos, 247,248

Avrupa, 24,36-38,70,75,77,82,189, 237

Avusturya, 130

Azerbeycan, 238

Azor, 243

B

Baalzebub, 171,183

Baalzebul, 171

Bacon, 77

el-Bakillanî, 73

Bamidbar, 48

281

.1.

Bar Kochba, 140

Baraşit, 47

Bamaba, 125,128,129,146,148

Bartalamay, 254

Baruh, 54

Bauer, 86

Baur, 85,159

Bcazc, 166

Bentley, 79

Berlin, 166

Berolİnensis, 166

Beytanya, 253,264

Beytlehem, 247

Bibliotheque Nationale,165

el-Birunî, 127

Bizans, 37,75

Black, 84

Blokyos, 149

Bost, 156

Bradley,218

British Museum.164,166

Brown,156

Budizm, 38,230

Bultmann, 88

Bıııkit, 86

Büyük Pliny, 155

C

el-Caferi, 73

el-Cahiz, 73

Calixtus, 78

Calvin, 77,79

Carlstadt, 77

Celcus, 64,65,70 115

Cercis Zevin, 156

Charlamagne, 67

Clarke, 138,156

Clement, 67,155

Compulsation Polygot, 78,169

Coppel, 78

el-Cubaî,73

Cullman, 144

el~Cuveynî, 73

Ç

Çavuşesku, 238

Çıkış, 47,82,84

Çin, 238

D

Daniel, 54,80

Darar el-Amr, 73

Davud, 76,79,84,225

Dekapolis, 140

Denis Clark, 168

Descartes, 77

Deutorokanonik, 53

Deysanîler, 127

Dİatesseron, 73

Dibellius, 88

Didimos, 158

Dillman, 87

Doğu Avrupa, 238

Dublin, 163

Duhm,'87

Dvarim, 48

E

Ebu Musa, 73

Ebiyonitler, 145

282

283

Edvard Reus, 84

Efes, 150

Eflatun, 176

Eichhom, 60,84,95

Elazar, 243

Elias Levita,78

Eliud.243

Elohim, 81, 82

Elyakim, 243

Elzivir, 170

Emayus,268

Endenozya, 74

Endülüs, 130 L. >

Epictetus, 155

Ephraemi, 165'

Er, 110

Erasmus, 169,170

Ermeniler, 238

Ermenistan, 121,138

Esebious Hyeronimus, 54,125,147,167

Ester, 54,80

Evald, 83,84

Eyyub, 79,80

Ezra, 46,79,80,87

F

Fenike-liler, 138,257,258

Ferrisi-ler, 102,176,177,235,262

Fİlipus, 250,253

Filistin, 51, 52,74,140,143,150,175,

180,187,193,239

Fİlorentinus, 166

Firavun, 50

Framinyo, 129,130

Fransa, 82

Frazer, 88

Freer, 165

Frenze, 166

G

GadaralıIar,270

Galile, 96,112,140,150,152,158,228

233,247,252,253,266,269

el-Gazalî, 73,258,259

George Fİsher, 85

Gerasalılar, 170,270

Getsamani, 261,262

Girit, 217

Goldziher, 70,71

Gould, 154

Graft, 87

Grotius, 79

Gunkel, 88

H

Habeşistan, 121

Habib Said, 140,142,236,260

Hacı Abdi Bey, 73

Hadis-İ Şerif, 35,49,74

Haçlı Seferleri, 38

Hakimler,79,80

Halle, 82,84

Haman, 50

Hammurabi, 89

Hamack, 88,116

Harris, 88

Harun, 49,109

Harputlu İshak Paşa, 73

Haşan Sabri, 74

el-IIaşimî, 72

Havari-ler, 35, 36,49,102-105,112,114, 119,127,131-135,139,144,145, 146,150,153,185-187,190-196 .

HeJi, 243

Herodot, 266

Hexatouch, 83,84,87

Hindistan,74

Hinduizm, 221

Hirodes,178,247,248,250-252

Hirodiya, 251,252

Hobbes, 79.

Hollanda, 78,80

Hooker, 78

Horiı, 156

Hort, 86

Hrschfield, 71

el-Hurî,151, 243,246,268

Huza, 178

I

Irak, 52

î

İbrahim, 52,85,100,149,242

İbrahim Müteferrika, 73, 74

İbn el-Batrik, 123,126,138,139,148

İbn Ezra, 76

İbn Haldun, 139

İbnHazm, 117,118,120

İbn Kayyım, 73,103

İbn Mutem ir, 73

IbnSahnun,73

İbn et-Teymiyyc, 73 ' llgen, 84

llaf,73

lllirya, 127

Uya, 97,112,197, 248

llyas, 19

İmran, 247

İngiltere, 78,83,130

el-lran şehrî,73

îrenaus, 94

Isaac Ben Jesus, 76

îshak, 100

el-lskenderanî, 123

İskenderiye, 138,139,165,166,176

İspanya, 76,130 . ,

İstanbul, 188

Israil-Ogullan, 48,51,62,83,97,223 '

237,239

İtalya, 76,149,166

İznik, 121-124,161,162

J

St. Jerome, 69

Job,79

Joshua, 77,79,83

Josephus, 149,155

Juvenal, 155

K

Kafkasya, 166

el-Kahtebî, 73

Kamboçya, 238

Kana, 158,201,203,208

Karaim, 71

Karun, 50

Kayser, 87

284

Kayseriye, 140

Kefemahum, 180,272

Kellet, 116

Kenan,225

Ketuvim, 46

Kıbrıs, 148

Kİbutz, 239

Kidron, 260-262

ebKindî, 72,73

Kirene, 266

Kİrinius, 247,248

Kolhoz, 239

Koridethi, 166

Kostantin, 35,122,123,222

Krallar, 46,79,80

Krimer, 129

Kuenen, 87

Kudüs, 37,38,192-196,205-211,217, 228,235,.247, 248, 269

Kur'an-ı Kerim, 35,41 43,49-51,70-74,

89,93, 97,114,117-120,162,197

Kurt Alan, 168

L

Lachman, 86,170

Lazar, 198

Latin Vulgate, 167,179,

Lenin, 238

Lessing,95

Leviathau, 79,80

Levililer, 47,84,143,228, 248

Ligon, 218

Lodesya, 124,162

Logia, 94,95,116,117,127,138,140, 143, 156 ,

Londra, 165,166

Lut Gölü, 175

Lulher, 53,79

M

Maad,243

Makabi, 54

Manchester, 164

Maniheİzm, 127

el-Mantikî, 73

Manuscript, 167

Marcion, 55,127,149

Marta, 178,198

Martial, 155

Marks, 238,239

Mathias, 127

Mattan, 243

Mattatya, 243

Mecdelli Meryem, 198

Medine, 71

Mekke,71

Melkî, 243

Mcrkî, 127

Meryem, 114,122,146,164,178,198

201,204,207,246,268,272

Mezopotamya, 88

Mısır, 52,109,127,148,164,247

Mili, 78,170

Muallimu’l-Berr, 175

Muhammed, 94,108,114

Musa, 47-54,63,76-85,89,90,94,97,

100,109,197,239

Mürşidü't-Talibîn, 151,156

285


N

R

Nasıra, 112,127,151,247

Rahmetullah Efendi, 73,74

en-Naşiu’l-Ekber,73

Ramsey, 116

Natanel,158,253

Received Text, 170

Nebiler, 63,83

Reimarus, 81,

Nehemya, 46, 83

Reiuenstein, 88

Nevîm,46,83

Renan, 85,235

Nikodim, 268

er-Ressî, 73

Nikomedyos,268

Resullerin İşleri, 56, 89, 93, 105-107,

Nil, 164

114,124,134,148

Nöldeke, 164

Reus, 87

O

Riehm, 87

Ongene, 64,65,67,115

Rîs, 134

Orta Doğu, 34, 37

Roma-hlar, 35,52,62,75,104,121,130,

P

139,141,144,146-155,161,

Pamphilius, 67,68

217,247,252 ,

Papias, 94,95,147,148

er-Romanî, 73

Paris, 80,165

S

Paulus, 85

Sabiîlik, 111

Pavlos, 56,69,79,97,104-107,119-123

Sadok, 243

129,133,141,148,151-155,214,

Sadukiler, 235

217,222,230-232

Salome,268

Pentatouch, 83

Samiriye-liler, 140,149,227,228,229

Petronius, 155

Samuel,46,77,79,80

Petrus, 56,98, 102, 112,117,124,138,

Saul, 106

146,180,191,196,201,207,210,

Şayda, 225,257

222,252-257,261,270

Sayılar,47,84

Philo, 155

Semler, 82

Pilatus, 265, 266

Seneca, 155

Prusya, 130

Sim Paşa, 74,

Q

Sihar, 229

Quintillian,155

Simon, 80, 81,158

 

Sina, 108,109,165

 

286

. Sirak, 54 Soden, 86 Sokrat, 141 Spinoza, 80 Stephaniis, 78,169 Streeter, 88 Strasburg, 84 Sur, 225,257 Suriye, 52,57,150,247,257,258 Suzanne, 54,178

Süleyman, 63,83,88,192,194 Süleyman Mabedi, 192 Süleyma'm Meselleri, 80 Süryani, 65

S Şam, 37, 104,106 Şealtiyel, 243 Şela, 110 Şmot,47 T et-Taberî, 200 Taberiye, 158 Tacikistan, 258 Tacitus, 155 Taday, 254 Tamar, 110111

Tanah, 46-48,54,63-66,70,78,113 172, 224,237

Tatian, 68 Tarihler,46,79 Teofilos,118 Tekvin, 82, 84 .Tesniye, 47,83,84,87,131

Tevrat, 41,44,47-50,54,63,64,70

74,76,90,108,111,131,211,238

Textus Receptus, 170

Theodore, 76

Tiberius, 248

Tiflis, 166 <

Tillich, 175

Tillo, 175

Timoteos, 231

Titus, 217

Tobİt’in Kitabı, 53

Tomas, 127,158,254

Toynbee, 235

Tregelles, 86,170

Trento, 53

Tschendorf, 86

Tübingen Okulu, 159

Türkiye, 171

Türkler, 39,40

U

Uzak Doğu, 74

V

Vaizler, 80

el-Varrak, 73

Vater, 85

Vatikan, 164,165,167

Vatke, 84

Vayikra, 47

Versiyon, 167

Vette, 83

Vietnam, 238

Viyana, 129

287

w

Wagington, 156

Wellhausen, 87,95, 117

Westcot, 86

Wetlstein, 83

Whitby, 79

Wooltson, 81

Will Durant, 156

Y

Yahya, 96,112,197,248,253,258, 260, 271

Yahudi-ler, 35,44,46,48,51-54,65,80, . 88,97,113,131,145,150,184,

225,238,248

Yakub, 56,100,110,124,131,150,197, 268

Yannay, 243

Yarüşalim, 127

Ychuda, 110, 124,191, 254, 260, 262, 272

Yehuda Iskaryot, 191

Yekonya, 243

Yeşu, 79,80

Yoanna, 178

Yunus, 190

Yusuf, 207

Yunanistan, 142

Yüzyiımiler, 133,146

Z

Zebede Oğullan, 139,150,151, 159,252

Zebur, 76,79

Zerdüştlük, 123

Zenıbbabel,243

Zevin Cercis, 151

 

288

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar