Okumalar
BİR BEDENDE İKİ BEYİN: BİRİ KAFATASIMIZDA, DİĞERİ KARNIMIZDA
Deniz TİPİGİL
İki beyin, bir beyinden iyidir. En azından, biri omuriliğin üzerinde,
diğeri ise karın bölgesinde (mide ve bağırsakların bulunduğu ve “Enterik Sinir
Sistemi” olarak adlandırılan bölgede) yer alan iki beynin, yakın, hatta bazen
çok yakın ilişkisini anlatmanın mantığı bu diyebiliriz.
İkinci Beyin isimli kitabın yazarı olan ve Columbia Üniversitesi
Hücre Biyolojisi Departmanını yöneten Dr. Michael Gershon için, bu iki beynin
arasındaki bağlantı, çok da hoş olmayacak kadar açık ve net. Kendisinin bu
konudaki açıklaması dikkate değer:
“Ne zaman Ulusal Sağlık Enstitüsü’nü bir bağış talebimizi görüşmek için
arasam, karnımdaki beynin acı veren etkisinin bir kez daha farkına varıyorum.”
Aslında, topluluk önünde bir konuşma yapmadan önce karnında
kelebeklerin uçuştuğunu, sınav öncesi gecelerde bağırsak bölgesinde acil
çözümlenmesi gereken faaliyetler olduğunu hissetmiş olan herkes, bu iki farklı
sinir sisteminin işleyişini deneyimlemiştir. İki beynin arasındaki ilişki,
bedenimizdeki gerek fiziksel, gerekse psikiyatrik pek çok sorunun tam da
kalbinde yer alıyor ve anksiyete, depresyon, spastik kolon (mukoza koliti),
ülser ve Parkinson hastalığı gibi hastalıkların belirtileri, beyinde ve
bağırsaklarda açığa çıkıyor.
California Üniversitesi’nden Prof. Dr. Emeran Mayer, “Anksiyete ve
depresyon sorunları yaşayan hastaların büyük çoğunluğu, aynı zamanda
gastrointestinal (mide ve bağırsakları bir arada anlatan genel
terim) problemler de yaşıyorlar,” diyor. Enterik sinir sisteminin
görevi, sindirim sistemini, yemek borusundan mideye, ince bağırsaktan kalın
bağırsağa, her bakımdan ve tümüyle yönetmek. İkinci Beyin ya da Küçük Beyin tüm
bunları, aynı büyük beynimizin kullandığı araçlarla, yani neredeyse otonom bir
sinirsel dolaşım ağıyla, nörotransmitterler (nöronlar, sinir hücresi) arasında
ya da nöronlar ile başka türden hücreler arasında iletişimi sağlayan
kimyasallar) ve proteinlerle başarıyor. Bağımsızlık, enterik sinir sisteminin
karmaşıklığının bir işlevi. Ohio Üniversitesi’nde konu üzerine çalışan ve
dahiliye, fizyoloji ve hücre biyolojisi alanlarında profesörlük unvanı taşıyan
Jackie Wood, İkinci Beyin olarak adlandırılan bu sistem hakkında, “Tabiat
Ana, 100 milyonlarca nöronu beyinde ya da omurilikte toparlayıp, bunları mide
ve bağırsakların olduğu bölgeye uzun bağlantılarla göndereceğine, tam da o
bölgenin yanında yer alan ağların bu işi yapmasını sağlıyor,” diyor. İki
beyin ve işleyişleri bir bilim kurgu öyküsü gibi görünse de, evrimsel bir
gerçekliği anlaşılır kılıyor. Prof. Wood’un ifadesiyle, “Beyinlerin
yaptığı şey, davranışları kontrol etmek. Karnınızdaki beyin, sistemindeki sinir
ağları içinde çeşitli davranış programları bulunduran bir kütüphane gibidir.
Karnımızdaki beynin kütüphanesinden hangi davranış programının seçilip
işletileceğini ise, sindirim sisteminizin durumunu belirliyor.” İkinci
Beyin, sistemindeki besinleri ve içeriklerini değerlendiriyor, karar veriyor ve
harekete geçerek bir refleksi başlatıyor ve tüm bunları, merkezi sinir
sisteminden gelen oldukça küçük bir yardım ile baştan sona kendi başına
yapıyor.
İkinci Beyin’in yazarı Prof. Gershon, “Enterik Sistem basıncı
gözlemliyor, sindirim sürecini gözlüyor. Besinleri saptıyor ve bunların içerdiği
asit ve tuzları ölçüyor. Aynı küçük bir laboratuvar gibi,” diyor.
Karnımızdaki beyin üzerine, bunca bilimsel bilgi paylaştıktan sonra, tam da bu
konu üzerine Heribert Watzke’nin aşağıdaki linkte yer alan sunumunu izlemek
şart. İnsan türünün, pişirme tekniklerini keşfetmesi ile başlayan ve özellikle
beyin ile bağırsaklar ve midenin yer aldığı karın bölgesinde etkilerini
gösteren evrimsel dönüşümüyle açılan sunum, günümüz insanının beslenme
yöntemlerine kadar uzanırken, bedenimizdeki iki beyinin ilişkisini de tüm
açıklığıyla anlatıyor. Heribert Watzke’nin sade ve espritüel üslubuyla 15
dakikaya sığdırdığı bu muhteşem sunumu, Türkçe altyazı seçeneği ile izlemeniz
mümkün.
http://www.ted.com/talks/heribert_
watzke_the_brain_in_your_gut Kaynaklar: http://www.scientificamerican.com/article/
gut-second-brain/ http://www.nytimes.com/2005/08/23/
health/23gut.html?pagewanted=all&_r=0
http://www.nytimes.com/books/99/01/17/ bib/990117.rv043020.html https://www.facebook.com/newscientist
Kaynak: Düşün ü yorum, Anadolu Aydınlanma Vakfı Sosyal ve Kültürel Bülteni
• Sayı 48 • Mayıs 2014 • Ücretsizdir
HERİBERT WATZKE: THE BRAİN İN YOUR GUT
Turkish translation by Isil Arican, reviewed by Sancak Gülgen. More talks
in Turkish
Translated by Isil Arican
Reviewed by Sancak Gülgen
0:12
Bu teknoloji bizim yaşantımızı çok etkiledi. Tarihimizin gelişimini
değiştirdi. Ama bu öylesine yaygın, öylesine gözle görünmez ki çok uzun bir
süre boyunca insanlığın evriminden bahsederken onu da hesaba katmayı unuttuk.
Ama bu teknolojinin sonuçlarını hala görüyoruz. Şimdi küçük bir test yapalım.
Herkes yanında oturana doğru döndün lütfen. Komşunuzla yüzyüze bakın.
Balkondakiler de, lütfen. Gülümseyin, gülümseyin. Ağzınızı açın. İyice
gülümseyin. (Gülüşmeler) Peki, — Hiç köpek dişi görüyor musunuz? (Gülüşmeler)
Komşularınızın ağzında vampir dişleri görüyor musunuz? Elbette ki hayır. Çünkü
diş anatomimiz aslında çiğ eti kemikerinden sıyırmak ya da lifli yaprakları
saatlerce çiğnemek için tasarlanmamış. Daha çok yumuşak, lapa gibi, liften
fakir ve kolay çiğnenen ve sindirilebilen besinler için tasarlanmış. Fast
food'dan bahsediyorum adeta, değil mi?
1:35
(Gülüşmeler)
1:37
Dişlerimiz pişmiş besinler için Yüzümüzün tam ortasında yemek pişirmenin,
besinleri değişikliğe uğratmanın bizi biz yaptığının ispatını taşıyoruz. Bence,
kendimizi nasıl tanımladığımızı değiştimemiz lazım. Kendimize omnivor diyoruz.
Aslında bence koktivor demeliyiz — (Gülüşmeler) yemek pişirmek anlamına gelen
coquere kelimesinden. Bizler, pişmiş yiyecekler yiyen hayvanlarız. Yo, yo yo.
Daha da doğrusu — yaşamı pişmiş besinlere bağlı hayvanlarız. Bu nedenle yemek
pişirmek çok önemli bir teknoloji. Bir teknoloji. Sizi bilemem ama ben hoşuma
gittiği için yemek pişiriyorum. Ve başarılı olmak için bir nevi tasarım
yapmanız gerekir. Yemek pişirmek çok önemli bir teknoloji, öünkü hepimizi bu
güne getiren bir özelliği ona borçluyuz: büyük beynimiz, sahip olduğumuz bu
muhteşem serebral korteks. Beyinlerimiz büyüdüğü iin bu günlerde okul ücreti
ödüyoruz. (Gülüşmeler) Ama metabolik anlamda aynı zamanda pahalıya da mal
olurlar. Biliyorsunuz, beynimiz vücut ağırlığımızın yüzde 2-3'üne sahip olduğu
halde kullandığımız enerjinin yüzde 25'ini harcar. Çok pahalıdır. Peki bu
enerji nereden geliyor? Elbette ki besinlerimizden. Eğer çiğ besinler yersek
içlerindeki enerjiyi tam olarak açığa çıkaramayız. Bu nedenle atalarımızın en
büyük becerisi bu muhteşem teknolojiyi keşfetmek oldu. Gözle görünmeyen bir
teknoloji, herkesin her gün uyguladığı bir şey. Yemek pişirme sayesinde
mutasyonlar, doğal seleksiyon ve çevremiz bize şekil verdi.
3:28
Yani, eğer düşünecek olursanız yemekler ve yemek pişirme bu müthiş insanlık
potansiyelini ortaya çıkardı, o zaman besinler hakkında neden kötü çeyler
söylüyoruz? Neden hep bunu yap, bunu yapma bunu yemek sağlıklı, bu sağık için
kötü ayrımları var? Benım için en iyi haber geriye bakıp, şu insanlığın sonsuz
potansiyelini özgür bırakma özgür bırakmaya devam etmek hakkında konuşmak
olurdu. Bakın, yemek pişirmek aynı zamanda göç eden bir tür olmamızı sağladı.
Afrika'dan iki defa göç ettik. Tüm ekolojik ortamlarda çoğaldık. Eğer yemek pişirebilirseniz
size hiç bir şey olmaz çünkü ne bulursanız, onu bir şekilde dönüştürmeyi
deneyeceksiniz. Aynı zamanda beyninizi de çalışır halde tutar. Bakın bu formülü
kullanan çok basit ve kolay bir teknoloji mevcut. Yemeğe benzeyen herhangi bir
şeyi alın ve onu dönüştürün, böylece çok iyi, kolay elde edilebilir bir enerji
kaynağınız olur.
4:27
Bu teknoloji iki organı etkiledi beyin ve barsaklar, bunları etkiledi.
Beyin büyürken, barsaklar kısaldılar. Tamam, gözle görülmediğinin farkındayım.
(Gülüşmeler) Ama boyu, vücüt kütleme göre diğer primatlara göre %60 kısaldı.
Tek nedeni ise pişmiş besinlerin daha kolay sindirilebiliyor olması.
Biliyorsunuz, büyük bir beyine sahip olmak ciddi bir avantaj, çünkü bu şekilde
çevrenizi etkileyebilirsiniz. Yaptığınız buluşların teknolojilerini
etkileyebilirsiniz. Yenilikçiliğe ve buluş yapmaya devam edebilirsiniz. bakın,
büyük beyin bu değişiklikleri yemek pişirme için de yaptı. Peki bu gösteriyi ne
şekilde yönetti sizce? Nasıl müdahale etti? Nasıl bir kriter kullandı? Aslında
lezzeti bir ödül ve enerji kaynağı haline getirdi. Biliyorsunuz, beş tadı
ayırdedebiliyoruz, bunlardan üçü hayatta kalmamızı sağlıyor. Tatlı- Enerji
demek. Umami- et tadında bir lezzet. Kaslarınız için proteinlere ihtiyacınız
var, yeniden yapılanmak için. Tuzlu, çünkü tuza ihtiyacınız var, yoksa
vücudunuzdaki elektrik sistemi çalışmaz. Bunun dışında sizi koruyan iki tad
daha var — acı ve ekşi, sizi zehirli ve bozuk besinlerden korumaya yarıyorlar.
Elbette bunlar genlerinize işlemiş, ama biz artık bunları seçkin bir şekilde
kullanmayı öğrendik. Bitter çukulatayı düşünün. Ya da yoğurdun asitli (ekşi)
tadını — harika bir lezzet — özellikle de çilekle beraber.
6:01
Kısaca bu tip karşımlar yapabiliriz çünkü biliyoruz ki yemek pişirerek,
bunları dönüştürmemiz mümkün. Ödül ise: çok daha karmaşık ve özellikle de
bütünsel bir beyin yapısı farklı değişik elementlerden oluşmuş, dış etmenler,
iç etmenler, nasıl hissettiğimiz ve bezer konular hepsi bir arada. Belki de
bazen öylesine aç oluyorsunuz ki sevmediğiniz bir şeyi yemek bile sizi tatmin
edebiliyor. Yani tatmin hissi çok önemli, Daha önce söylediğim gibi, enerji
gereklidir.
6:37
Şimdi, nasıl olmuş da barsaklar bu gelişime katılmışlar? Barsakların fazla
sesi çıkmaz, daha çok hisleri vardır onların. Sindirim konforu benzetmesini
kullandım ama aslında barsağın esas ilgilendiği şey sindirim konforsuzluğudur.
Mideniz ağrırsa, şişkinlik hissederseniz, muhtemelen nedeni yanlış bir şeyler
yemenizdir, ya da yanlış pişirilmiş birşeyler ya da başka bir şey hatalıdır. Bu
nedenle benim hikayem iki beynin hikayesi, çünkü sizi şaşırtabilir ama,
barsaklarımızda neredeyse tam anlamıyle gelişmiş bir beyin var. Şimdi salondaki
yöneticilerin "Bize bilmediğimiz bir şey söyle, barsak önsezisi (gut
feeling) bizim hep kullandığımız şey." dediklerini duyar gibiyim.
(Gülüşmeler) Aslında bunu hepimiz kullanıyoruz, epey de faydalıdır. Çünkü
barsaklarımız doğrudan limbik sistemimizle bağlantılıdır. Birbirleriyle
konuşurlar ve kararlar alırlar. Bu şu anlama geliyor burada bir beyin sahibi
olunca sadece büyük beynin yemekle konuşması yetmiyor, aynı zamanda yemeğin de
bu beyinle konuşması lazım, çünkü aslında her iki beyinle de konuşmayı
öğrenmemiz gerekli.
7:49
Bir de barsaklarımızdaki beyin var, bu beyinle de konuşmayı öğrenmemiz
lazım. Bundan 150 yıl önce, anatomistler çok dikkatli bir şekilde barsağı tarif
ettiler — burada barsak duvarının bir modelini görüyorsunuz. Sindirim kanalı üç
kısımdan oluşuyor — mide, ince barsak ve kalın barsak. Bu yapının içinde, iki
tane pembe tabaka görüyorsunuz, bunlar aslında kas tabakaları. Bilim adamları
kaslar arasında sinir hücreleri olduğunu buldular, çok sayıda sinir hücresi,
aslında kas dokusunu delerek geçiyor, submukoza dokusunu da geçiyor aslında
burası bağışıklık sisteminin tüm yapıtaşlarına sahip. Barsaklar, aslında
vücudunuzu koruyan en büyük bağışıklık sistemi elemanlarından biri. Mukozayı
delip geçiyor. Bu tabaka aslında yutarken besine dokunan tabaka burada da
sindirim oluyor, lümen içinde. Şimdi, eğer barsakları bir düşünecek olursanız
onları uç uca koyabilseniz 40 m uzunluğu gelirlerdi. Bir tenis kortunun
uzunluğu kadar. Eğer bütün kıvrımlarını açabilsek bütün kırışıklıkları
düzleştirebilsek 400 metrekarelik bir yer tutardı.
8:51
Şimdi, bu beyin kasları hareket ettirme ve yüzeyi savunma görevini
üstleniyor elbette bir de yediklerimizi sindiriyor. Kısaca size kendi başına
çalışan (otonom) bu beyinle ilgili bir bilgi vereyim, bu beynin 500 milyon
sinir sistemi hücresi mevcut, 100 milyon tane nörona sahip— neredeyse bir kedi
beyni büyüklüğünde, yani buralarda kendi başının çaresine bakan ufak bir
kedicik uyuyor, yediklerini optimize ediyor sürekli. İçinde 20 adet değişik
nöron mevcut, aslında bir domuz beyninde bulabileceğiniz kadar çeşitliliğe
sahip, kendi aralarında otonom devreler aracılığı ile çalışan 100 milyar nörona
sahip kapalı bir devre. Besini hissediyor, ona tam olarak ne yapması
gerektiğini biliyor. Kimyasal olarak besini algılıyor, daha da önemlisi mekanik
yollarla da, çünkü besini hareket ettirmesi lazım, içindeki farklı maddeleri
karıştırması lazım, sindirim için bu şart. Kas kontrolü çok ama çok önemli
biliyorsunuz hepimizin refleksleri vardır. Bu nedenle, özellikle de çocuksanız
ve sevmediğiniz besinle karşılaşırsanız öğürürsünüz. Bu reflexi ortaya çıkaran,
bu beyninizdir. ve son olarak da bu moleküler makinenin salgılarını da kontrol
ediyor. pişirdiğimiz yemeği sindiren salgılar bunlar.
10:05
Peki, iki beynimiz birbiriyle nasıl haberleşiyor. Burada robot biliminden
bir model ödünç aldım, Buna kapsama altyapısı diyoruz. Demek istenen şu, bizim
katmanlı bir kontrol sistemimimiz var. Alt tabaka, barsağımızdaki beynin kendi
hedefleri var — sindirim savunması— ayrıca bu bütünlük sağlamaya yarayan ve
davranışlarımızı oluşturan daha üst bir beyin var. Şimdi ikisine de bakın —
bakın bu mavi oklar— ikisinde de aynı besin var: lümende ve barsak yüzeyinizde.
Büyük beyin sinyal üretiyor, ki bu sinyaller daha düşük beynin çalıştırdığı
programlardan kaynaklanıyor. Buradaki kapsama şu anlama geliyor yukarıdaki
beyin, aşağıdakinin işine karışabilir. Onun yerini alabilir, hatta aslında onun
sinyallerini etksizileştirebilir. Eğer iki tip sinyale bakacak olursanız —
mesela açlık sinyali. Eğer mideniz boşsa, midenizden gherlin denen bir hormon
salgılanır. Bu çok güçlü bir sinyaldir. Beyine gider ve der ki, "Git ve
ye." Ayrıca dur sinyalleri de vardır. hemen hemen sekiz tane farklı dur
sinyalimiz var. Ama benim gibiler bu sinyalleri pek de dinlemiyorlar.
(Gülüşmeler)
11:16
Peki, eğer büyük beyin bu gönderilen sinyali görmezden gelirse ne olur?
Eğer açlık sinyalini görmezden gelirseniz anoreksi denen hastalığa
tutulursunuz. Sağlıklı bir açlık sinyali yaratmak yerine, beyin bu sinyali
görmezden gelir ve barsakta farklı süreçler başlatır. Daha sık görülen tür ise
aşırı yeme durumu. Bu durumda beyin sinyali alır ve onu değiştirir, biz de
yemeye devam ederiz, sekiz sinyalimiz birden, "Dur artık. Yeter. Yeterince
enerji aktarımı yaptık." deseler bile. İlginç olan şu ki bu alt kısımdaki
tabakada, barsakta sindirilecek maddelerin en son ulaştığı bu noktada ne kadar
çok sindirilmemiş besin varsa bu sinyal o kadar da kuvvetlenir. Bariyatrik
cerrahi sırasında bulduğumuz bir şey bu. O zaman sinyal aşırı yüksek olur.
12:13
Şimdi yemek pişirme ve tasarım konusuna geri dönelim. Büyük beyinle nasıl
konuşacağımızı öğrendik — lezzet ve ödüller yardımı ile, biliyorsunuz. Peki,
barsaktaki beyinle ne şekilde konuşabilirz ki, bu beyin öylesine yüksek sinyaller
üretsin ki büyük beyin bu sinyalleri görmezden gelemesin? Böyle olursa,
hepimizin hoşuna gidecek bir denge durumu oluşacak — açlıkla tokluk araasındaki
denge. Şimdi size bizim araştırmamızdan çok küçük ve kısa bir iddia sunacağımç
Bu yağların sindirimi. Sol tarafta bir yağ damlacığı görüyorsunuz, zeytinyağı.
Bu zeytinyağı damlası enzimlerin saldırısına uğruyor. Bu laboratuvar ortamında
yapılmış bir deneyç Barsak içinde çalışmak çok zor. Şimdi, herkes yağ damlası
ayrıştığında bileşenleri serbest kaldığından bunların ortadan kalkacağını
kaybolacağını sanıyor, çünkü emiliyorlar. Aslında olan şey şu, çok hassas bir
yapı ortaya çıkıyor. Umarım görebiliyorsunuzdur ortadaki resimde halka şeklinde
yapılar var, bunlar su. Tüm bu sistem, daha fazla miktarda enzimin kalan yağa
saldırmasını sağlayacak kocaman bir yüzey alanı oluşmasını sağlıyor. Son
olarak, sağ tarafınızda, bir baloncuk görüyorsunuz, vücudun yağ molekülünü
emeceği hücre benzeri bir yapı bu. Şimdi, eğer bu lisanı — bu yapıtaşlarından
oluşan lisanı— alır, daha uzun ömürlü hale getirir ve barsak lümeninden olduğu
gibi geçebilmesini sağlarsak daha güçlü sinyaller üretmesi mümkün olabilir.
13:51
Bu nedenle, yaptığımız araştırma — aslında diğer üniversitelerde de yapılan
araştırma — bu noktaları düzeltmeye ve şu soruyu sormamıza yarıyor: Nasıl olur
da — bu size çok tuhaf ve iddialı gelebilir ama — yemek pişirme şeklimizi
değiştirebiliriz? Nasıl yemek pişirebiliriz ki bu iletişimi artırabilelim? Bu
nedenle burada olan şey Omnivor'un İkilemi değil, Koktivor'un Fırsatı, çünkü
hepimiz son iki milyon yıl boyunca lezzet ve ödül içim kendimizi ödüllendirmek
ve tatmin etmek için oldukça sofistike yöntemlerle yemek pişirmeyi öğrendik.
Eğer yapıtaşına öğrenmemiz gereken bu alt yapıyı da öğrenir öğrenmez ilave
edebilirsek oldukça ilkel olan bu yemek pişirme eyleminin enerjisini daha
önceden ortaya çıkan enerjiyle birleştirmemiz mümkün olacaktır. Yani, yemek
pişirmek gerçekten de çok önemli bir eylem. bence, felsefeciler bile değişime
açık olmalı ve bizi biz yapan şein yemek pişirmek olduğunu kabul etmeliler.
14:53
Ben şöyle diyorum, "coquo ergo sum." Yani, pişiriyorum, öyleyse
varım. Çok teşekkürler.
15:00
(Alkışlar)
BETERİN BETERİ VAR
Senin derdin dert midir benim derdim yanında
Hiç kimsede gördün mü böyle dert hayatında
Otur şöyle yanıma dinle bak dertlerimi
Anlatınca ağlama deşme benim derdimi
Beterin beteri var haline şükret dostum
Yıllardır mutluluğun her gün peşinden koştum
Daha bir çok derdimi ben sana anlatmadım
Genç yaşta saçlarımı boşuna ağartmadım
Tanrım bile unutmuş dertlerime dur demez
Bir insanın üstüne bu kadar dert yüklenmez
Kaderim beni böyle meyhanelere attı
Günahım neydi bilmem beni böyle yarattı
Beterin beteri var haline şükret dostum
Yıllardır mutluluğun her gün peşinden koştum
Daha bir çok derdimi ben sana anlatmadım
Genç yaşta saçlarımı boşuna ağartmadım
KÖTÜLÜĞÜ İYİLER YAPMASIN
Kızdığımız insanlar vardır. Hak ederler. O şekildedirler ki yüreğimiz
soğumaz, yüzlerce kez kızarız.
Kızmak zor olanı başarmaktır. Düşünün, biri gerçekten çok kötü, kızınca
içinizden söylenen gizli sesi çıkarıp ona yönelttiğinizde o kişi belini bir
daha doğrultamaz. Kötülüğünün üstüne bizim nedenimizle karlar yağar. Bu dağları
oluşturur. Güneş'de buz dağlarını eritemeyince o kişi kötülüğünden çıkamaz.
Anlatılır:
İtaatsizlikte bulunan çocuğundan şikâyete gelen bir babaya Abdullah İbn-i
Mübârek sordu:
“Sen oğluna hiç beddua ettin mi?”
“Evet, canımı çok sıktığı zamanlarda ettim.”
“Sen kendi elinle kötü yapmışsın çocuğunu. Baba ve annenin çocuğu
hakkındaki duası ret olunmaz.
Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem mübarek dişini kıran kavmine:
“Yâ Rab, kavmime hidayet eyle. Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar!” diye dua etti. Sen de böyle bir
anlayış içinde olsaydın; ziyan etmezdin. Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve
sellemin bu sabrı ve metaneti, ziyan getirmedi, sonunda kavminin imanlarına
sebep oldu.” der.
Bu nedenle kötü anarken iyiye dönmesini sağlayacak ifadeler kullanmak daha
doğru olacaktır.
Ayrıca kızmamızla kötünün şerride azalmayacaktır.
Yine Abdullah İbn Mubarek anlatıyor:
Şeyhim Abdulaziz Debbağ kuddise sırruhu'l-âlî Efendime bir gün sordum,
dedim ki:
— Efendim, zulüm ehlinden bir kısmının
büsbütün tuğyanı şiddetlendi, inatları fazlalaştı, halk onlardan hoşlanmaz
oldu. Herkes kendini onlardan uzak tutmaya çalışıyor. Böylesine beddua etmez
misiniz?
Allah kendisinden razı olsun, dedi ki:
— Sözünü ettiğin zulüm ehlinin şu anda
cehennemdeki sarayları henüz tamamlanmamıştır, geriye daha birçok sarayları da
vardır, onlar tamamlanmadan ölmezler.
Evet Şeyhimiz vefat etti, ama o zâlim adam hâlâ yaşıyor. Böylesine bir
akıbetten Allah'a sığınır, Ondan selâmet dileriz. Allah daha iyisini bilir.
Yine şeyhimden bazı zulüm ve tuğyan ehlinden sordum ki onlardan biri
bulunduğu makamdan azledilmişti, insanlar da bu duruma oldukça seviniyorlardı.
Şeyhimle bu konuyu görüştüm. Bana şöyle buyurdu :
— Bırak onu, çünkü onun
nisabı (devresi ve payı) henüz tamamlanmamıştır.
Nitekim Şeyhimin buyurduğu gibi o zâlim tekrar makamına geçti, eski hâlini
buldu, şimdi hicri 1136'nın ramazanında bulunuyoruz, o zâlim hâlâ yaşıyor ve
makamını koruyor. (Çünkü cehennemdeki sarayları daha tamamlanmadı, onun
tamamlanmasını bekliyor.) (Kitab-ul İbriz, cilt, II, sh, 528)
Kötünün işinin rast gittiği düşüncesi de hakimdir.
Bir gün Davut aleyhisselâm kendisine zulmeden birine beddua etmiş icabet
geç olmuştu. Davut aleyhisselâm bu duruma çok üzüldü. Allah Teâlâ
“Ey Davut! Sende bir kimseye zulmedersen, o da sana beddua ederse; Ben sana
geç icabet ettiğim gibi onada geç icabet edeyim diye, isteğine geç cevap
verdim”
Kul Allah Teâlâ´dan bir şeyi ister. Allah Teâlâ;
“Peki, fakat ben bunu sana, gerektiği bir vakitte vereceğim” der. Bu ya dünyada veya ahirette olur. Ahirette olan
ise daha makbuldür. Çünkü ahirette isteme makamı olmayıp ceza ve mükâfat makamı
vardır.
Bazı kötülüklerde hayra vesile olur, bunun nedenini de bilemeyiz.
[Evliya derecesini bulmuş bir zat varmış. Kürsüye çıkıp vaaz ederken daima:
“Yâ Rabbî, hırsızlara haramilere rahmet kıl!” Diye dua edermiş. Sebebini
sormuşlar. Cevaben:
“Ben Bağdatlı bir tüccardım, çok zengindim ve iyiden iyiye dünyaya
dalmıştım. Bir gün sahradan geçerken, kervanımın birini haramiler soydu. Bu
vak’adan biraz aklım başıma gelir gibi oldu. Bir başka geçişte, malımın bir
kısmını daha gasbettiler. Üçüncüde ise, tîg u teber şâh-ı levend on parasız
kaldım. Bu suretle aç ve bî-ilâç kalınca bir tekkeye iltica ettim. İşte orada
Allah’ım bana bir kâmil mürşit ihsan etti ve bu devlete nail oldum. Bu nimete o
haramîler yüzünden eriştiğim için onlara hayır duâ ediyorum,” demiş.] (Ken’an Rifâî, Sohbetler,
hzl: Sâmiha Ayverdi, İst, 2000, s.86)
Hâkimest yef‘alullah-ı mâyeşâ
O zi ayn-ı derd engîzed deva
“Allah Teâlâ hâkimdir, istediğini yapar; o, derdin içinden deva çıkarır”
(AYVERDİ, Sâmiha, Âbide Şahsiyetler, İst. 1976, s.10)
Allah Teâlâ kulun hakkında ceza vermek murat etse bile cedlerine ve
nesillerine nazar ederek çok zaman bağışlamıştır. Onun için insanların kendi
aralarındaki muamelelerinde sabırlı olması gereklidir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar