İRAN’IN ÜNLÜ ŞAİRİ: HÂFIZ-I ŞİRÂZÎ
Kemal
Kaya
4
Ocak 2014
İranlılara sorarsanız her evde mutlaka bulunması gereken
4 kitap var: “Kur’an, Hâfız’ın Divan’ı, Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı ve
Firdevsi’nin Şehnamesi”. Fars dili ve edebiyatının en büyük sanatçısı olarak
kabul edilen Hâfız ise, İranlıların kalbinde çok önemli bir
yeri olan bir şair. Bizde Mevlana ne ise İranlılar için Hâfız odur.
İranlılar, buluşmalarda, dost meclislerinde, evlerde,
pikniklerinde, kısaca bir araya geldikleri her yerde Hâfız’ın gazellerini
okumayı seviyor. Olağanüstü dil inceliği, lirik anlatım yeteneği ile yazılmış
Hâfız’ın gazelleri duyguları harekete geçirmeye yetiyor.
1324-1391 yılları arasında yaşamış İran’ın Şiraz şehrinde
doğmuş ve asıl adı Şemsettin Muhammed olan Hâfız-ı Şirâzî, zor şartlarda
okuyabilmiş, şeriat, tasavvuf ve edebiyat konularında kendisini yetiştirmiş bir
alim. Keskin zekası, okuduğu gazellerle herkesi hayrete düşüren kişiliğiyle
toplumları etkilemeyi başarmış olan Hâfız, İran sınırlarını aşaran bir üne
sahip.
Hâfız’dan etkilenen Alman şairi Goethe West-Östlicher Divan (Batı-Doğu
Divanı) adlı eseri kaleme almış. Şairimiz Yahya Kemal Beyatlı ise Rind’lerin
Ölümü şiirinde Hâfız’dan bahseder. Ders arkadaşı olan Seyid Kasım
Envar tarafından kitap haline getirilmiş Ahûy-i Vahşî adındaki
mesnevisi ve Dîvanı, Hâfız’ın onun en büyük eserleri sayılıyor.
Farsçayı mükemmel bir ustalıkla kullanarak şiirlerinin başka dillere
çevrilmesini bizzat kendisinin imkânsızlaştırdığı da söylenir.
Diğer birçok İranlı şair gibi, Hâfız daha yaşarken
şöhreti İran sınırlarını aşmış. Oysa O, hayatı boyunca kısa bir
süre dışında Şirâz’dan dışarı hiç çıkmamış birisi. Öldüğünde de tüm ömrünü
geçirdiği Şirâz’a gömülmek isteyen Hâfız’ın dileği yerine getirilmiş. Halk
arasında “Hâfıziye” olarak bilinen ve şimdilerde türbe olan yere defnedilmiş.
Oldukça geniş bir bahçe içerisinde iki havuzla süslenmiş
olan Hâfız’ın Türbesi, suskunluk veya ağlayışlara sahne olan
bildiğimiz türbelerin aksine bir başka atmosfere sahip. Çocuklu aileler, kıyıda
koyun koyuna duran sevgililer, kutsal kitapmışcasına, huşu içerisinde Hâfızın
gazellerini okuyan gençler, çarşaflılar, baş örtülüler, sarklı ve
takkeliler, yoksullar ve zenginler…
Kerim Han tarafından
1773 yılında mezarın üzerine yerleştirilmiş. Türbenin üzerini kaplayan çini
işlemeli 8 sütunlu kubbe ise 1935’te eklenmiş. Üstünde kendisine ait şiirlerin
olduğu mermerden yapılmış Hâfız’ın kabrinin çevresi ise türbenin en kalabalık
yeri.
Diğer yandan Hâfız şiirlerinden bestelenmiş müzik yayını
ve sesli okunan gazellerin birbirine karıştığı bir ortam… Bildiğimiz matemli
türbe ortamlarından farklı bir his uyandırıyor.
Fotoğraf çektirmek için sıraya girenler, Fatiha
okuyanlar, elini mermer kabre sürmek isteyenler, mezarı öpüp dilek dileyenler,
Kur’an okurcasına mezarın başında Hâfız’ın beyitlerini okuyanlar… Dışardan
bakan benim gibi birisine ilginç geliyor.
Gün batımı ile birlikte şahane bir aydınlatma ile ışıl ışıl
olan türbe, hoparlörlerden kısık bir sesle yayılan Hâfız şiirleri ile bir başka
havaya büründü.
Türbenin bahçesinde bir çayevi ile İran el sanatı
eserlerinin yapıldığını bir de atölye bulunuyor. Halka açık bu atölyede
işlemelerin nasıl yapıldığını görmek mümkün. El sanatları ürünlerinin satışının
da yapıldığı atölyede, Hz. Ali’nin Necef’de bulunan türbesi için yapılmış
etkileyici güzellikte bir kapı da sergileniyor.
Hâfız’ın “Fal-e Hâfız” adlı fal kitabından fal
bakan, bu ruhani ortam altında açtıkları fallarla gelecekte neler olacağını
bulmaya çalışan falcıların ve halkın arasına karıştım.
Doğu’da, 21 Aralık günü, yani en uzun gecede Hâfız Divanı
rastgele açılır ve çıkan ilk beyitin manasının gelecek yıla kadar geçecek
günlerin güzelliği veya kötülüğü hakkında bilgi verdiğine inanılırdı. Hâlâ
İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’da 21 Aralık yani Şeb-i Yelda, fener
alayları eşliğinde sokaklarda yürünüp şiirler okunarak kutlanıyor.
Ellerindeki muhabbet kuşuna Hâfız’ın şiirlerinin
bulunduğu kartlardan birini çektirip, gelecekleri hakkında işaretleri onlara
okuyan falcılar,dua eden kalabalıklar, kıyıda koklaşan sevgililer, koşuşturan
çocukalar ve insan manzaralarının birbirine karıştığı “uhrevi” havayı solumak
ilginç bir deneyim.
Yaklaşık 40 kişilik Couchsurfing grubumuzla,
selvi ağaçlarıyla dolu bu türbede bağdaşlar kurup, İran’da tüm her renk ve
düşüncenin sevdiği, Fars dili ve edebiyatının büyük sanatçısı Hâfız’ın
beyitlerine kulak verdik.
O Şirazlı Türk( güzel) bize iltifat eder,
gönlümüzü alır, aşkımızı kabul ederse,
onun siyah benine Semerkant’ı da
bağışlarız Buhara’yıda.”
Hâfız
gönlümüzü alır, aşkımızı kabul ederse,
onun siyah benine Semerkant’ı da
bağışlarız Buhara’yıda.”
Hâfız
Not: Başlıklar
altındaki numaralar bulunduğu gazeli göstermektedir.
**********
Aşk, önce kolay
göründü ama
1
Ey şaraptan
aldığımız lezzetten haberi olmayan!
2.
sofi, gel... Kadehin aynası tertemiz
3.
Gönül elden
gidiyor, Allah için yardım edin.
4.
Sâki, kalk...
Kadehi doldur, sun
5.
Son yatacağı yer
bir iki avuç topraktan ibaret olan kişiye de ki:
6.
Ben nerde, nefsini
ıslah etmek nerde?
7.
O şirazlı türk
güzelinin, yanağındaki kara bene..
8.
Dudağa gelmiş can,
seni görmek dileğinde
9.
Neden şeyda
bülbülün halini bir kerecik olsun sormuyorsun?
10.
Yanağını parlattın
mı bütün âlemin gönlünü yakıyorsun.
11
Dün gece pirimiz,
mescitten meyhaneye geldi.
12. *
— b —
Ey güzeller
padişahı, bu garibe acı;
13.
Arkadaşlar, şarap
getirin, şarap!
14. t
Sun şarap
kadehini! Evde ağyar yok.
15 t
— t —
Mecnun’un devri
geçti, şimdi nöbet bizim.
16.
Başımızı
sevgilinin eşiğine koymuş, onun her dileğine razı olmuşuz.
17.
Sevgilim zamanın süleymanıdır,
hatem de ondadır
18.
Sevgiliden
utanacak bir işte bulunmadım
19.
hoş geldin ey iştiyak çekenlere haber getiren
20
Şiire kabiliyet ve
güzel şiir yazma tanrı vergisi.
21.
Hayalini kurdukça
şaraba ihtiyacımız mı var?
22.
Padişah ve sultan
bile dervişler huzurunda kuldur.
23.
Gurur şarabından
öyle sarhoş ki kimseye iltifat etmiyor.
24.
Sofi, şarabın
parıltısıyle gizli sırları bildi.
25.
“şarap
haramdır ama vakıf malını yemeden ehven”
26.
Aşk gamı, ancak
bir hikâyecik.
27.
İkimiz de âşıkız,
işimiz ağlayıp inleme.
28.
Bu bahçede kimse
dikensiz bir gül dermedi.
29.
Gül yanımda, şarap
elimde
30.
Ağla ey bülbül,
gönlü yaralı âşıkların feryadı hoş olur.
31.
Ey güzellik
padişahı, yandık, allah için olsun bir kere sor
32.
Zahit kevser
şarabını istedi, Hâfız şarap kadehini, tanrı, bu ikisinden hangisini istiyor?
33.
Amel defterinin
karalığı yüzünden bu sarhoşu kınama. Kaza ve kader kalemi başına ne yazdı, kim
bilir?
34.
Her yer aşk yurdudur...
Mescit ne... Kilise ne?
35.
Devlet ona derler
ki gönül kanı dökülmeden adamın kucağına gelsin.
36.
Gariplere bakmak,
iyi adla anılmaya sebeptir.
37.
Hırkaları göz
yaşıyle yıkayıp şaraptan arıtalım.
38.
Şarap kadehini
terketmem. Zahitler, beni mazur görün, mezhebim bu!
39.
Bir ay yüzlünün
saçlarını tut, okşa.
40.
Sen yine edep
yolunu gözet de deki: suç benim!
41.
Ne kadar ağladım,
ne kadar inledim... Fakat bir türlü duymadın.
42.
Aşk nüktesini
biliyorsan bu hikâyeyi dinle!
43.
Sevgilinin yolunun
toprağını getirin de cihanı gören gözlerime sürme çekeyim
44.
Başım kesilse
ayağından baş kaldırmayacağım ben.
45.
Ey vefasız doktor,
huzurunda ölmek istiyorum.
46.
Kızıl gül açıldı,
bülbül sarhoş oldu, feryada başladı.
47.
Kadehimize ne
döktüyse içtik,
48.
Senin muhabbetine
gönül verince bizim işimizdeki yüzlerce düğümü de açtı
49.
Gönlümüzdeki
zayıflığın tedavisini dudağına havale et.
50.
Nuh tufanını
bastıran gözyaşım, gönlümden senin sevgini mahvedemedi gitti.
51.
Güvercine benzeyen
gönlümü vurdu, öldürdü, haremde avlanmanın haram olduğuna aldırış bile etmedi.
52.
İradeni aşk yoluna
verdiysen adın kötüye çıkacak diye düşünme.
53.
İki cihanın da
nakşı yokken aşk ve muhabbet şivesi vardı
54.
Meyhane eşiğine
yol bulan şarap kadehinden feyzaldı da tekkelerde açılan sırları anladı.
55.
Ağlamaktan
gözbebeklerim kanlar içinde.
56.
Sâki, şarap getir.
Sevgili yüzünden nikabı kaldırdı.
57.
Sefere giden
sevgiliyi kimden sorayım?
58.
Şinideem suhani
hoş ki pir-i ken'an guft
Firâk-ı yâr ne an
mikuned ki bitvanguft
Kıvırcık
saçlarının kokusu, beni daima sarhoş etmekte...
59.
Güzelliğin, alımla
birleşti, bütün dünyayı zaptetti.
60.
Aşk yolunda
yakınlık, uzaklık konağı yoktur.
61.
Sevgilimin
dudağını görmek için can vermek de benim işim.
62.
Nice demlerdir,
güzellerin sevdası dinimdir
63.
Canımızı yaktı,
yandırdı; bir sorun, kimin sevgilisi bu.
64.
Ben, senden ayrı
düştüm ama umuyorum ki pek yakında vuslatına kavuşacağım.
65.
Sırrını
gizleyemeyen gözyaşlarım kanlarla bulanık akarsa şaşılacak şey mi?
66.
Bayramın kutlu
olsun... Ettiğin vaidler hatırından çıkmasın.
67.
Aşk yolu, bir
yoldur ki ne ucu var, ne kıyısı. O yolda can vermeden başka hiç bir çare
bulunmaz.
68.
Kadir gecesi,
sabaha kadar seninle beraber uyumak istiyorum.
69.
Yine yüzünü örttü,
gizlendi. O yüzden çıldırdım işte.
70. t
Ayrılık ne müşkül
bir iştir, sen ne bilirsin?
71. t
“az nazlan, bu
bağda senin gibi nice güller açtı”
72.t
Zülfünden bir
kokudur duydum, hâlâ burnumdaki koku, o koku.
73. t
Sevgiliden bir
haber getirirsen şükrâne olarak sana canımı saçarım.
74. t
Hâfız yokluk
yurdundan gitti denmeden ne olur, hatırını sormak üzere bir kerecik olsun gel!
75. t
Vâiz, bu ne
feryat? Var git işine. Yoldan çıkan benim gönlüm, sana ne oldu ki?
76. t
Nice nükteler var,
fakat hani bir esrara mahrem?
77. t
Tarikatta kırılmak
yoktur, şarap sun... Gördüğün her keder, bize aynı safa gibi gelip geçti.
78. t
“vah yazık, gitti
de vedalaşamadık bile” diye bütün gece ağlayıp inledik.
79. t
Aşk çeşmesinden
aptes alır almaz her ne varsa, bütün varlığa dört tekbir getiriverdim!
80. t
İsa’nın ruh
bağışlamasını anmam bile. Çünkü can arttırmada dudağın kadar mahareti yok!
81. t
Vedalaşırken o
kadar ağladım ki gözünden ırmak olsun, gözümde nur kalmadı.
82. t
Durağı ancak kâbe
olan zahidi gördüm: o bile dudağının zikriyle meyhane kapısında mukim olmuş!
83. t
84.
Zahitlik hırkamı
harabat suyu alıp götürdü. Akıl evini de meyhane ateşi, silip süpürdü!
85.
Zâhire tapan
zahit, bizim halimizi bilmez. Onun için hakkımızda ne derse desin, hoş görürüz.
86.
Hiç sönmeyen ateş
bizim gönlümüzde. Onun için pîr-i mugân aziz tutuyor, ağırlıyor.
87.
Zülfünün büklümü,
küfürün de tuzağı, imanın da. Bu, sanat yurdundaki sanatlarından bir parçacığı!
88.t
Gönlüm de gitti,
dinim de. Sevgili beni kınamaya kalkışıp haydi git, benimle düşüp kalkma;
89.t
Gönül, aşk derdini
halktan gizliyor ama Hâfız, senin bu ağlayan gözlerin sebepsiz ağlamıyor ya.
90.
Biz ne riyakâr
rindiz, ne nifak adamı. Gizli şeyleri bilen tanrı, buna şahittir.
91. *
Şarap içenlerse
onun mest gözlerinden sarhoş olmuşlardı.
92.
Bir ömürdür, sevdasından
hastalandığım sevgiliye söyle:
93 *
Bir bak, dinle,
elmaya benzeyen çenendeki çukur ne diyor:
94. *
Beni öyle bir
sarhoş et ki kendimden geçeyim de hayal sahasına kim geldi, nereye gitti?
95. *
Başkasına
söylemediğimiz ve söylemeyeceğimiz sırrı dosta söyleyelim, çünkü o, sırra
mahremdir.
96. *
S -
Dini, gönlü alıp
götürdüler, şimdi de cana kasdedecekler. Medet güzellerin cevrinden!
97. •
C
Sen, ülkedeki
bütün güzellerin başlarının tacısın. Bütün güzeller sana vergi verseler
yaraşır.
98. *
— h —
Mezhebinde
âşıkların kanını dökmek helâl
99. •
H —
Boynum dertten yay
gibi büküldü, kaşları gibi iki büklüm oldu.
100.
— d —
Tanrı, daima
âşıkla beraber., fakat o, tanrı’yı görmüyor, kendini ondan uzak sanıp “yarabbi”
demekte.
101.
Dilber nasıl
gitti; vefakâr dosta neler yaptı?
102.
Geceleri uyumayıp
aşkla, dertle vakit geçirenlerin derdine deva buldu!
103.
Aşk konağına
varmak için yola çık, adım at.
104.
Ömür şarapsız,
sevgilisiz boş boşuna geçip duruyor.
105.
Hâfız’ın, kaşından
başka mihrabı yok. Mezhebinde senden başkasına ibadet mümkün değil!
106.
Aşk sözünü
Hâfız’dan duy, vaizi dinleme. Vaizin söz söylemede sanatı çok ama aşkı
bilmiyor.
107.
Gönül, gel de o
yenleri kısa, elleri uzun zahitlerin işlerinden tanrı’ya sığınalım!
108.
Canıma kasdeden,
benim doktorum!
109.
Üzüm şarabı,
zahidin hırkasını öyle bir kirletti ki değil yedi kere suyla yıkamakla, hatta
yüz kere ateşte yakmakla bile temizlenmez!
110.
Ey melek, aşk
meyhanesinin kapısında dur da tanrı’yı tespih et.
111.
Aşkın namusunu
berbat etmekteler, âşıkların da şerefini gideriyorlar.
112.
Çalgıcı, bu
nağmeyi çal: kimse ecelsiz ölmez.
113.
O gün bir gelse de
sofilerin her birini bir kötü işte yakalasalar!
114.
Güzeller, bu çeşit
cilvelenip dururlarsa zahitlerin imanlarına zarar verirler.
115.
Sofiler, hep
sarhoş oldular, geçip gittiler; bu halleri de unutuldu, gitti!
116.
Hâfız, sevgilinin
merhametinden ümit kesme..
117.
Bizim güzellere
bakışımıza bihaberler hayret ediyorlar.
118.
O gül yanağa gazel
okuyan yalnız ben değilim. Senin her yanda binlerce bülbüllerin var!
119.
Her başını traş
eden kalenderliği bilmez ki!
120.
Âşıkın derdine
deva etmeyi kolay sanan var mı, nerde öyle birisi?
121.
Şarap içmene bak!
Ağyardan gizli yüzlerce günah, riya ile edilen ibadetten yeğdir.
122.
Bana sevgilinin
zat cilvesi, o aynada göründü.
123.
Sabah şarabı içen
rintlerin gönüllerindeki saflık yüzünden dua anahtarıyla nice kapalı kapılar
açılır.
124.
Aşk eşiği yücedir.
Hâfız bir himmet et. Âşıklar himmetsiz kişileri huzurlarına kabul etmezler.
125.
Pîr-i mugânın
müridiyim, incinme ey şeyh!
126.
Dün gece melekleri
gördüm, meyhane kapısını çaldılar; âdem’in balçığını yoğurdular, o balçıktan
şarap kadehi yaptılar.
127.
Canımı, dudağına
feda ettiğim vakit, zülâlinden damağımıza bir katrecik düşer diye
ümitlenmiştim.
128.
Benim salına
salına gezip yürüyen selvi boylum, niçin çayırlığa, çimenliğe gelmez?
129.
Ey meyhane
yoksulları, tanrı sizin dostunuzdur, yaverinizdir. Nimete, ihsana erişmek
emeliyle birkaç hayvana aldırış etmeyin!
130.
Hâfız, gözünün
kanlı yaşlarını göster. Çünkü bu kaynaktan yine evvelki su akıp durmada;
131.
Tanrı’nın Hâfız’a
verdiği saadet hâzinelerinin hepsi, geceleri dua etmenin, seherleri virt
okumanın bereketinden!
132.
Harfe, sese
sığmayan, sözle, sesle anlatılamayan aşk, def ve ney feryadıyle coşmuş, feryat
ediyordu.
133.
Tarikat
duraklarından nereyi seyrettiysek gördük ki âşıklıkla zahitlik, birbirinden
ayrılmış, bir arada olmuyor.
134.
Sevgiliyi dünyaya
bile değişme. Yusufu kalp akçeye satan pek o kadar kâr etmedi.
135.
Müslümanlar, bir
vakit benim de bir gönlüm vardı, bir müşkülüm oldu mu ona söylerdim.
136.
Otuz yıldır dert,
meşakkat çektim de nihayet bundan kurtuluş, iki yıllık şarabın elindeymiş!
137.
Gülrenk pirim;
maviler giyinen sofiler hakkında kötü söylememe müsaade etmedi; yoksa
söylenecek ne hikâyeler vardı, ne hikâyeler!
138.
Benimle sevgiliden
başka kimse yoktu, yalnız tanrı bizimleydi!
139.
Duygularımız,
düşüncelerimiz birdi, benim dilim, senin kalbinden geçenleri söylerdi.
140.
Sendeki vefa ve
mürüvvet hakkıyçin Hâfız’ın kabrine bir uğra., dünyadan seni arzulayarak gitti!
141.
Ezelde nasılsam
yine öyleyim, ebede kadar da bu böyle gidecek.
142.
Belki seher yeli
gibi yine civarına erişirim diye dün gece sabahlara kadar feryat ettim, ele
geçen yalnız buydu.
143.
Kadir gecesinde
şarap içti diye beni ayıplama. Sevgili sarhoş geldi, rafta da bir kadeh
vardı... Dayanamadık!
144.
Şarap içmemek o
kadar büyük bir hüner değil... Hayvan da içmiyor ama insan değil ki!
145.
Namaz kılarken
hatırıma yay kaşların geldi, öyle bir halete düştüm ki mihrap bile feryada
başladı.
146.
Dağınık
fikirlerden vazgeç de hatırını bir yere topla; malûm ya, şeytan gidince melek
gelir.
147.
148.
Sevgili, senin
aşkın hayret fidanıdır. Vuslatın da hayretin kemali:
149.
Bu halkada aşkla
diri olmayanın ölmeden, cenaze namazını kılıverin, ben veriyorum fetvayı.
150.
Bir zamanlar,
vefakârların gamına aldırış bile etmezdiniz. Şimdi zamanenin vefasızlığını,
görün de onları da hatırlayın!
151.
Öyle yaşa ki ölüp
toprak bile olsan üstüne uğrayanın hatırına senden bir toz bile konmasın.
152.
Şarap kadehiyle
gönül kanının her birini bir adama verdiler.
153.
Şahaptan tövbe
etmek istediğim an dedim ki: iyi ama bu ağaç sonunda pişmanlık meyvası verecek!
154.
Gayp sırrını kimse
bilmez, sözü uzatma, hikâyeyi kısa kes. Hangi mahrem gönül, bu hareme yol buldu
ki?
155.
Gönül, işret yolu,
kargaşalıklarla, fitnelerle dopdoludur. Bu yolda acele giden düşer!
156.
Şiir yolundaki
tayyı mekâna bak, tayyı zamanı gör. Bu bir gecelik çocuk, bu bir gece içinde
meydana gelen şiir, tam yüz yıllık yol alıyor.
157.
Rintlikte eteğim
yırtılırsa ne zarar; bir elbiseyi de iyi atlılıkla paralarız!
158.
Meyhaneye giden,
kendisini kaybeder, habersiz bir halde geri gelir.
159.
Yüzlerce dert
çekilmeden bir nimet elde edilsin., yağma mı var ? Bunu, baş aşağı dönmüş
feleğin sofrasından umma!
160.
Bütün âlem halkı,
beni aşktan menetse faydasız... Yine ben, tanrı’nın emrini, tanrı’nın takdirini
işlerim.
161.
Yolcu, hidayet nuruyla
yol alır, sevgiliye varır. Sapıklıkla yola düşerse hiç bir yere varamaz.
162.
Ne mutlu her
gördüğünün ardına düşmeyen, her çağırıldığı kapıya habersizce varmayan gönüle.
163.
Bir öpüş için can
verip durmaktayım. Fakat ne bunu alıyor, ne onu veriyor.
164.
Pirimiz dedi ki:
takdir kaleminde hata yoktur. Hataları örten temiz nazarına aferin!
165.
Zaman hırsızı
uyumuyor, emin olma. Sana bugün gelip çatmadıysa yarın gelir çatar.
166.
Şarap olsun da
gizlice içilsin.. Bu ne demek? Bu, temelsiz bir iş. Rintler safına katıldık
gitti, ne olursa olsun!
167.
Eyvah., telek,
herkesle gizlice ve başka bir tarzda oyun oynadı. Fakat bu hilebaza galip gelen
kimse yok:
168.
Sana meftun
olmayan göz, göz yaşı incileri gibi kana garkolsun!
169.
Her an, sana
yeniden yeniye âşık oluyorum, aşkım, her an tazelenip duruyor. Senin de her an
güzelliğin artsın!
170.
Dostlar, beni
anmıyorlar, hatırlarına bile getirmiyorlar. Fakat benden bunlara binlerce
selâm!
171.
Rüzgâr, dün gece
sefere giden sevgiliyi hatırlattı. Ben de ne olursa olsun arık gönlümü yele
vereceğim!
172.
Aşk sahrasının
yokuşu da tuzak, inişi de.. Nerde bir arslan yürekli yiğit ki belâdan
kaçınmasın ?
173.
Cihan, görünüşte
güzel bir gelin... Fakat o gelini alan, ömrünü nikâh parası olarak verir!
174.
Yüzüne renk ve
letafet vermek için ne canlar feda ettik, ne kanlar yuttuk da o, muradına
erişir erişmez can verenlere kastetti, onları kendisinden uzaklaştırdı
175.
Güzelliğin, ezelde
tecelli edince aşk meydana geldi, bütün âlemi ateşlere yaktı.
176.
Ey bülbül, gül,
yüzüne gülerse sakın aldanma. Cihanın bütün güzelliğine sahip olsa yine güle
inanmak doğru değil!
177.
Başımız, kimsenin
yayına eğilmez; inziva ehlinin gönlünde dünya yoktur.
178.
Geçtiğin yolun
tozu nerde ki Hâfız, sabah yelinden yadigâr diye alsın, saklasın!
179.
Sevgilisi
olmayanın canı da yoktur!
180.
Aşk yolunda kimse,
yakıynen sırra mahrem olamadı. Herkes, fikrince bir vehme kapıldı, bir şüpheye
düştü.
181.
Hâfız, sana secde
ettiyse ayıplama. Ey put gibi güzel sevgili, aşk kâfirinin günahı yoktur ki:
182.
Yarabbi, leylâ’nın
devesini çeken ve ay beşiğini bile hükmünde tutan devecinin gönlüne bir ilham
ver de mecnun’a da bir uğrasın!
183.
Bükülmüş boyumuz,
sana ehemmiyetsiz görünüyor ama düşmanların gözüne, bu yayla ok atılabilir.
184.
Takva seccadesi ne
acayip bir seccade. Şarap satanların mahallesinde onu bir kadeh şaraba bile
almıyorlar; bir kadeh şaraba bile değmiyor!
185.
Canımı, misk
kokulu şarapla tedavi ediyor, hoş bir hale getiriyorum. Çünkü ibadet yurdunda
hırka giymiş sofiden riya kokusu duymuş bunalmıştı.
186.
Tanrı’dan dilerim,
ayağının bastığı toprak, başımın tacı olan sevgili yine gelse, yine başıma o
devlet tacı konar!
187.
Eymen vadisinin
ateşine sevinen yalnız ben değilim. Musâ bile oraya bir parçacık ateş almak
ümidiyle geliyordu.
188.
Ben, bu gül gibi
şaraplara bulanmış hırkayı yakacağım artık. Şarap satan ihtiyar, bir yudumcuk
şaraba bile almıyor
189.
Her yana dua
okları attım... Belki bir tanesi olsun hedefe varır!
190.
Şehirdeki vaiz,
padişahla şahnenin sevgisini ihtiyar etti. Ben de bir güzelin sevgisini
seçersem ayıp mı?
191.
Kör olsun o göz ki
aşka düşmemiştir, ağlamaktan suyu bitmemektedir. Kararsın o gönül ki sevgi çırağından
mahrumdur:
192.
Dedim ki: lâl dudağını öpme arzusu beni öldürdü.
Dedi ki: sen
kulluk et, sevgili elbette kulunu görür, gözetir.
193.
Uzun gecelerde o
perişanlık, o gönül derdi... Hepsi, sevgilinin saçları sayesinde bitti gitti.
194.
Kimsede dostluk
eseri görmüyorum. Dostlar ne oldular ? Dostluk ne zaman bitti, sevenler nerde
kaldılar?
195.
Mescitten çıkıp
meyhaneye gittiysem hoş gör. Vaiz uzun sürdü, baktım, zaman geçecek!
196.
Allah için olsun
dudağındaki şarap sızıntısını sil. Kiminle içti acaba diye hatırıma binlerce
vesvese gelmekte.
197.
Halvette oturmakta
olan Hâfız, dun gece meyhaneye geldi. Ahd ü peymanından vazgeçti, kadeh
sevdasına düştü.
198.
Kara gözlü
güzellerin sevdasından geçmeme imkân yok. Bu, tanrı’nın takdiri... Başka türlü
olması mümkün değil.
199.
Bir gece lâtife
yollu “meclisine baş olayım” dedi. Kendi isteğimle ona adî bir köle oldum da o,
yine meclise gelmedi, yine efendilik etmedi!
200.
Bu kocalıkta
ihtiyar başıma bir genç sevdasıdır düştü. Gönlümde gizlediğim sır açığa çıktı.
201 .
Ben, mescitten
meyhaneye kendiliğimden düşmedim ya., bu iş, ezelden takdir edilmiş, ezelden
nasibim buymuş!
202.
Aşk bilgisi
deftere sığmaz!
203.
Pîr-i muganın
kuluyum, o beni bilgisizlikten kurtardı. Pirimiz ne yaparsa hoştur, inayetin ta
kendisidir.
204.
Sofinin hali,
tamamıyla saf, tamamıyla riyasız değildir. Nice hırkalar var ki ateşe lâyıktır.
205.
Zaman zaman
ifritin eline geçtikten sonra ben, öyle süleyman mührünü bir pula bile almam.
206.
Şarap sürahisini
gizlice taşıyorum, halk kitap sanıyor. Bu riya ateşi defteri, kitabı yakmazsa
şaşarım doğrusu!
207.
Bir bülbül, gönül
kanları yuttu da bir gül elde etti ama kıskançlık rüzgârı, gönlünü yüzlerce
dikenle perişan bir hale getirdi.
208.
Arifin biri, seher
çağı meyhaneyi ziyaret ederek sâf şarapla aptes aldı, arınıp temizlendi.
209.
Gönül, sana belki
ulaşır, işitirsin diye bu dağda öyle feryatlar etti ki ferhat bile bu derece
feryat etmemiştir.
210.
Ayağının ucunda
mum gibi ölmek istiyorum. Halbuki o seher yeli gibi semtimize bile uğramadı.
211.
Ağlamakla gönlünü
yumuşatır, onu merhamete getiririm., ne gezer?
212.
Sâkinin gamzesi,
islâm yolunu öyle bir vurdu ki şaraptan çekinmek için ancak şuayb olmak lâzım.
213.
Canımı ıstıraplara
düşürecek sevgiliden bir murat almadım.. Fakat ümitsizliğe düşmeye gelmez.
Belki gönlümü ele alır, olur ya!
214.
Gönül, yan, yakıl,
senin yanıp yakılman ne işler eder. Gece yarısındaki bir niyaz, yüzlerce belâyı
defeder.
215.
Dün gece dedim ki: lal dudağı acaba bana bir çare bulur mu ki?
Gayb hatifi seslendi.
Evet bulur!
216.
Miskler kokan
kaleminin bizi andığı gün iki yüz kul azat etmiş kadar ecre nail olursun.
217.
Sevgiliye “ağzın,
dudağın beni ne vakit muradıma nail edecek?” Dedim.
218. *
Sen ister hoş gör,
ister kına, biz kendini beğenen şeyhe inanmayız vesselâm!
219.
Aşk hariminin
eşiği akıldan çok üstündür. O eşiği, canını eline alan kişi öpebilir
220 •
Eşik gibi başı,
daima bu kapıda olan ayağını öpmek devletine erişir.
221.
Misk ıtır bile
sümbül saçlarına haset eden sevgili, yine âşıklara nazlanmakta, onları
azarlamakta.
222 •
Tortulu şarap içen
pîrimizin ne altını var, ne gücü, kuvveti. Fakat ihsan sahibi, suçları örtücü
bir tanrı’sı var ya.
223.
Hızır'ın hayat
bulduğu suyu meyhanede ara, o su, kadehtedir.
224•
Aşkının ateşinden
korktum, yanmasın diye kanlı gönlümü salıverdim. Fakat yaralı gönül, kanlar
saça saça yine o yola yöneldi, yine o izi izledi.
225. •
Gel gel, sen
cennet hurisisin ve rıdvan, seni bu kulun gönlü için bu dünyaya getirdi.
226. *
Sevgilinin zülfüne
ait şu sonu gelmeyen sözler yok mu? Binlerce sır içinde söze düşebilen,
söylenebilen ancak bir harften ibaret!
227. •
Nerde bir ârif ki
süsenin dilini anlasın da sorsun: niçin gitti, madem ki gitti, sonra neye
geldi?
228. •
Tenin, doktorların
nazına niyaz etmesin, doktorlara muhtaç olmasın... Nazik vücudun hastalıklardan
incinmesin.
229. *
Sevgilinin yüzü
olmadıkça gül neye yarar? Şarapsız bahar hoş değildir.
230. •
Şarap iç, gönül
derdini hatırdan çıkar.
231. •
Nice zaman oldu,
sevgili, bir haber bile göndermedi, bir şey yazmadı, ne selâmı geldir ne kelâmı
var!
232. •
ey padişahlar padişahı! Yalnız hayvanat, nebatat, cemadat değil.., emr âleminde
ne varsa hepsi fermanına muti olsun!
233. *
Sevgili, yanımdan
geçti de rakiplere dedi ki: yazık, yoksul Hâfız, ne yaman da can verdi!
234. *
Bu kapıdan
ayrılmama imkân yok. O yüce köşkün kenarını nerden öpeceğim?
235. *
Güzelliğinin yâdı,
gönlümden, canımdan asla çıkmamakta. O salına salına yürüyen selvi boylu
katiyen hatırımdan gitmemekte.
236. *
Deccal işlerini
işleyen mülhit sofi nerede? Söyle ona!
Yan, yakıl, dine penah olan mehdi zuhur etti!
237. *
Sevgili, oltasıyle
avlasın diye balık gibi denizlere düştüm.
238. •
Âlemde daha ne
çenk vardı, ne rebap. Ne gül vardı, ne şarap!
Benim vücudumun balçığıysa gül suyu ile ve şarapla yoğurulmuştu.
239. *
Onun eğri
çevgânına top olmazsa başıma, baş demem. Zaten de başka ne işe yarar bu baş?
240. *
Canım dudağıma
geldi de hâlâ gönlüm tahassürlerle dolu. Dudaklarından bir murat almadım. Can
bedenden çıkmak üzere!
241. •
Ne mutlu o sarhoşa
ki sevgilinin ayağına başını mı, sarığını mı atacağını bilmez!
242.
Hâfız, getir
şarabı., biz, daima suçlan örten tanrı’nın yarlıgamasına, bağışlamasına
güvenmişizdir, güveneceğiz de.
243. *
Hâfız, tekke
sahibi sofiler gibi daima doğru ve sağlam bir yürekle ve zevku safalarla
meyhaneye gitmekte!
244. •
Seher rüzgârına
söylenecek çok hikâyelerim var ama bahtıma bu gece bir türlü seher de olmuyor.
245. •
Mezarımdan lâle
gibi kalkınca yine süveydamda senin sevda dağın olacaktır.
246. •
— r —
Gönül, yokluk seli
varlık yapısını kökünden yıkıp götürse bile mademki kaptanın nuh’tur, tufandan
gam yeme!
247.
Hâfız, oruç zamanı
geçti, gül mevsimi de geçiyor. Çare yok, hemen şarap içmeye koyul, iş işten
geçti gayri!
248.
Hâfız'ın hırkası
neye yarar ki? Şarapla boya da sonra Hâfız’ı çarşının başından sarhoş ve harap
bir halde sürükle, getir!
249.
Nazar pususunda
gönlümle savaşım var. Sevgilinin kaşıyle başından bir yay, bir ok ver bana!
250.
Aşk erlerine
anlaşılmaz sözler söyledin. Yarabbi, sen bu muammayı hallet.
251.
Kimin ömrünün
medarı senin ağzının noktasıysa, kimin hayatı, bir nokta gibi minicik ağzının
sevgisiyle devrederse ona yokluk denizinden korku yoktur.
252.
Fakat yine diyorum
ki bu işe yalnız Hâfız müptelâ değil ya., daha nice kişiler bu çöle dalıp
gittiler!
253.
Dün gece uzun
kirpiklerimle seni öldüreceğim demişti. Aman, bu niyetten caymasın., ya rabbî,
hatırında böyle bir cayma niyeti, böyle bir zulüm düşüncesi varsa sen defet!
254.
Gönül, âşıklıkta
ayak dire., çünkü bu yolda ücretsiz iş yok.
255.
Semaa gir; hırkanı
çıkar, oyna. Yok... Eğer bunları yapamayacaksan bir bucağa git, hırkanı başına
çek, otur!
256.
Sen daha yeni
ayken ben sana âşıktım, şimdi toplan ay oldun, bana görünmeden çekinme !
257.
Ezeldeki taksimi
biz yokken yaptılar. Az bir miktar dileğine uygun düşmediyse ne yapalım, hoş
gör, dahi etme!
258. •
Ey gül, sen
güzellik padişahısın., buna şükret de şeyda ve âşık bülbüllere gurur gösterme!
259. *
— z —
Daha ilk günü saçlarının
aşkıyle dinim elden gitti. Bu sevda ile sonum neye varacak? Bilmem!
260.
Pervanenin gönlü
çırağla yanar. Fakat benim gönlüm, senin yüzünün çırağı olmayınca yanıyor.
261.
Âşık ciğer kanıyla
temizlenmezse, aşk müftüsünün fetvasına göre, namazı sahih olmaz.
262.
Yol erleri, belâ
yoluna çekinmeden giderler. Yol erine inişten, yokuştan ne gam!
263.
Sevgiliye kötü
nazarla bakmak doğru değildir. Yüzüne temiz bir aynadan bak!
264.
Şarap küpünde
oturan eflâtun’dan başka bize hikmet sırlarını kim açabilir ki?
265.
Gönlüm, kavgacı,
vadinde durmaz, kan dökücü, hilebaz bir esmer güzeline kapıldı.
266.
Yanıldım, meyhane
yolundan döndüm. Yine kerem et, beni doğru yola getir.
267. •
Gel., ayrılığın
gözümü öyle bağladı ki belki vuslatının kapısı açılırsa gözüm de açılır.
268. •
— s —
Meyhanenin baş
köşesine kurul, şarap içmeye bak. Cihandan bu kadar mal, mevki kazanman yeter!
269.
Sevgili bizimle
olunca daha fazla bir şey istemeyiz. O can munisinin sohbetine nail olma
devleti kâfi!
270.
Siyah zülfünden
öyle bir şikâyetçiyim., onun yüzünden öyle perişanım ki sorma!
271.
Aşk derdi
nasıldır? İster misin bunu apaçık öğrenmeyi? Sabah rüzgârından sorma; kılıçtan
sor!
272. t
Öyle bir aşk derdi
çekmişim, öyle bir ayrılık zehri tatmışım ki sorma!
273. t
Aşkla oynama.
Oyuncak değil ki. Gönül, başınla oyna. Çünkü aşk topu, heves çevgânıyle
çelinemez.
274. t
— s —
Sevgilim güzel ve
çocuk. Bir oynarken beni öldürürse şeriatta günahı da olmaz.
275.
Yarabbi, bana
ihsan ettiğin bu gülümseyen taze gülü sana ısmarlıyorum. Çayırın, çimenin
hasetçı gözünden sen sakla, bekle!
276.
Hâfız, ömür
gafletle geçti gitti. Gel bizimle meyhaneye de güzel dilberler sana iyi bir iş
öğretsinler bari!
277.
Aşk yolunda yokluk
selinden bir geçit bulunamaz ki. Fakat ben seni seyreder, onunla eğlenirim.
278.
Sofi, gül devşir,
yamalı hırkayı dikene bağışla. Bu acı zahitliği tatlı şaraba bahşet.
279.
Tarikatte takvaya
dayanmak, bilgiye güvenmek kâfirliktir.
280.
İster misin,
âlemin iyisi, kötüsü sana dokunmasın... Kötü ahitleri bırak, sert sözleri
terket.
281.
Seni aşk yoluna
götüren pîr, şarap iç der, seni şaraba havale ederse iç, tanrı’nın rahmetini
bekle!
282.
Göğsüyle omuzu yok
mu, göğsüyle omuzu... Gönlümü de aldı, dinimi de, gönlümü de kaptı, dinimi de!
283.
Meyhaneye ağlaya
ağlaya başım önümde gidiyorum... Çünkü elimde oraya lâyık bir şey yok,
utanıyorum halimden.
284.
Dün gece meyhane
bucağından bir hatif seslendi, dedi ki: günahı
bağışlarlar, şarap içmeye bak;
285.
Yarabbi, beni hu
uykudan uyandırma. Hayaliyle ne hoş halvetteyim.
286.
Güzellik, daima
âşık öldürmekle olmaz. Efendi ona derler ki kulunun derdine derman olur.
287.
Aşk zeburunu terennüm
etmek, her kuşun harcı değil... Sen gel de bu gazel okuyan bülbülün yeni
açılmış gülü ol.
288. t
Aşk meyhanesinde
satılan şaraptan bize iki üç kadehçik sun... İsterse ramazan olsun, ne çıkar?
289. t
Şehrin imamı
sırtında seccade taşıyordu ya., dün gece meyhane sokağından omuzlamışlar.. Öyle
götürüyorlardı.
290. t
Tabiatına uyup işe
pek sarılma, oluruna bırak., çünkü dünya, bir işe sarılana zahmet ve meşakkat
verir.
291. t
Behram-ı gûr’un
avlandığı yayı at da al eline cem kadehini çünkü ben, bu sahrayı çok döndüm,
dolaştım; ortada ne behram var, ne mezarı!
292. t
Sevgili, haça
benzeyen zülüflerini dağıtırsa nice müslümanlar şaraba düşer, kâfir olur!
293. t
Sen uykudasın...
Yoksa hakikatta aşkın ne ucu vardır, ne bucağı.. Maşaallah bu sonu olmayan
yola!
294. *
Hatalar
bağışlayan, suçlar örten padişah’ın zamanında Hâfız, sürahiyle, şarap içmekte,
müftü kadehle!
295 *
'A
Sabır ipliğim gam
makasınla kesildi, öyleyken yine aşk ateşinin içinde mum gibi gülüp durmaktayım.
296.
Dünya güzelinin
zülfü, baştan başa tuzaktır, baştan başa hile, âşıklar, bu ip için savaşa
düşmezler.
297.
Evdeki şarap bana
yeter, meyhane şarabım sunma. Ey tövbe yoldaşı, şarap arkadaşım geldi. Artık
sana elveda!
298.t
Ğ -
Gençliğine,
güzelliğine öyle mağrurdu ki bülbülün gönlünden haberi bile yoktu.
299.
— f —
Şiirlerim,
maceramı her tarafa götürür, her yerde yayar durur ama yine bu ümitlerle dolu
gönlüm, âlemde kimseden kerem ümidine düşmedi.
300.
— k —
Gözyaşım akik
rengine boyansa şaşılacak şey mi? Gözümdeki mühür de akike benziyor.
301.
Ah bir elime geçse
ayrılığı öldürürdüm. Ayrılık günü de kararsın, ayrılığın evi barkı da yıkılsın,
mahvolsun!
302.
— k —
Bu gökkubbeyi
kuran mühendis, şu altı taraflı kiliseyi öyle bir kurmuştur ki kimse, bu
kilisenin çukurundan kurtulamaz!
303.
Sarhoş olayım da
sana iki öpücük vereyim demiştin. Vaadin haddi aştı, fakat biz ne iki gördük,
ne bir!
304. t
Sen nasılsan,
olduğun gibi seni kim görebilir ki? Herkes, seni ancak kendi idrakince anlar.
305*
— l —
Aşk hikâyesinin
sonu gelmez. Söz şöyle dursun, hal diliyle bile anlatılmasına imkân yok?
306.
Dedim ki:
Sevgili, zayıf
canıma ne vakit acıyacaksın?
307.
Gül vakti şaraba
tövbe ettiğimden utanmaktayım. Dilerim kimse yaptığı eğri işten utanmasın!
308.
Garip Hâfız, senin
aşkının şahidi oldu, fakat lütfet, mezarımıza bir uğra., kanımız sana helâldir.
309.
Ey huzuruna
canımı, gönlümü vakfettiğim sevgili, ne suç işledim ki kulluğum, tapunda kabule
geçmiyor?
310. t
Ey yüzü cennet,
lâli selsebil olan sevgili, selsebil senin yoluna canını da sebil etmiştir,
gönlünü de!
311. •
Hâfız, cihan
padişahının kalemi, nzıkları taksim edicidir. Geçim için bâtıl düşüncelere
dalma!
312. •
— m —
Zahitliğin asık
suratı şarap içenlerin yüzünde yoktur. İyi huylu sarhoşların müridiyim.
313.
Zahit, beni o
vakte kadar çocuklar gibi cennetteki elmayla, bal ve süt nehirleriyle kandırıp
duracaksın?
314.
Deli mi oluyorum
yoksa? Aşkınla geceleri ayla konuşmakta, rüyada perileri görmekteyim!
315.
Tanrı ehlinin
nişanı âşıklıktır, onu terketme, kendine gel... Şehir şeyhlerinde bu nişaneyi
göremiyorum
316.
Şaraplara bulanmış
hırkamla nice mürailik ettim, ne kadar takvadan dem vurdum... Gayri sâkinin
yüzüyle kızıl şaraptan utanıyorum doğrusu.
317.
Âlem ihtiyardır,
temelsizdir. Ferhad’ı bile öldüren bu zalimden feryat! Beni de hileleriyle
şirin canımdan usandırdı!
318.
Kanıma parmak ban
da alnına bas ey kâfir dinli sevgili, âlem de senin kurbanın olduğumu anlasın!
319.
Sofi, gel de riya
hırkasını çıkaralım, şu mürailik nakşına bir butlan çizgisi çekelim.
320.
Gül, coştu,
açıldı, bizse onu şarapla teskin etmedik. Hâsılı mahrumiyet ve heves ateşiyle
coşmaktayız.
321.
Niçin geldim,
nenleyim? Belli olmadı gitti. Yazık, yazık., kendi iyimden bile gafilim.
322.
Aşkın ve temiz
rintlerin devletleri sayesinde daima meyhanelerin baş köşelerinde otururum.
323.
Hâfız yandı
yakıldı da o gönüller okşayan sevgili “hatırını kırdım, bari bir merhem olsun
yollayayım” demedi!
324.
Bu meyhane
sâkisinden takva umma, ibadet gözleme. Çünkü yaratıldığım andan beri rintlerin
hizmetinden dem vurmaktayım.
325..
Güzelin lutfü belâ
tuzağı, bakışı belâ okudur. Güzel, sana ettiğim nasihatleri bir hatırla!
326.
Şeyhim hiddetle
“haydi, artık bırak aşkı" dedi. Kardeş, savaşa hacet yok, bu işi
yapamıyorum!
327.
"nefis
yolunda gönlümüz puthane oldu. Bir ah oku atalım, bir savaşta bulunalım.
328.
Meyhane kapısını
aç; çünkü hiç bu tekkede feyz kapısı açılmadı. İster inan, ister inanma; söz
bundan ibaret, işte onu da söyledik!
329.
Bir kerecik bak
diye gözümü, senin murat eşiğine diktim, gözlerim sende. Sense beni gözden
çıkardın gitti.
330.
Yolunda kalem gibi
başımın kesilmesi bile icabetse yaralı gönülle, ağlar gözle yola düşeceğim.
331.
Aşk meyhanesinin
kapısına kulağı küpeli bir kul olalı her an yem bir gam beni kutlamaya
gelmekte!
332.
Ey seher yeli,
selâmını ona arz et; seher çağlarında beni duadan unutmasın!
333.
Şarap satanlara
dua edersem ne var ki? Nimet hakkını ödüyorum.
334.
Takva ve
sarhoşluk, ne benim elimdedir, ne enin elinde! Ezel sultam, neyi yap dediyse
yaptım!
335.
Yoldaş, tanrı için
olsun bana yardım et de bir kere daha meyhane civarında bayrağımı yücelteyim.
336.
Meyhane
yoksuluyum, fakat bir bak, sarhoş oldum mu feleğe nazlanır, yıldızlara hâkim
kesilirim.
337.
Sabah rüzgârı gül
mecmuasını lütuf suyu ile yıkadıktan sonra artık ben defter sayfasına bakarsam
bana sapık ve tabiatsız adını tak!
338.
Amel defterimin
karalığından korkmam. Mahşer günü, onun feyziyle bunun gibi yüzlerce defteri
dürer, devşiririm!
339.
Ben senin cefandan
ağlayacak adam değilim. İtimat edilir bir kul, devletini diler bir köleyim.
340.
Pîr-i mugân
dergâhının salikleri arasına katıldığım günden itibaren gönlüme mana kapısını
açtılar.
341.
Gel, gel de güller
saçalım, kadehe şarap dökelim, feleğin tavanını yarıp yıkalım da başka bir
şekilde yeniden kuralım!
342.
Günah denizine batmışım
ama aşk yüzgeci olalı, aşkla bilişeli merhamete erişenlerdenim ben.
343.
Gözyaşlarım akmasa
belki aşkının sırrı gönülde gizli kalır, âleme duyulmazdı.
344. t
Senin bir gülmene
sürahi gibi can verdiğim zaman dilerim, namazımı senin sarhoşların kılsın.
345. t
Gayri bu işreti
istemeyene gönül hoşluğu nasip olmasın. Bu meclisi aramayana hayat haram olsun!
346. t
Sevgilinin
saçları, bizim zünnar kuşanmamızı emrediyor. Git ey şeyh, artık tenimize hırka
haram oldu!
347. t
* sâki, ay yüzlü
bir güzel, sırra mahrem bir hemdemdi.. Hâfız da şarap içti, şeyh de, fakih de!
348. t
Seher çağında eğer
ciğerimin kanı gözümün eteğini tutmasaydı akan gözyaşlarım, beni âleme rüsvay
edecekti!
349. t
Yürü be öğütçü,
şarap içenleri kınayıp durma. Bunu kadere hükmeden yapıyor, ben ne yapabilirim
ki?
350
Aşk yolundaki
bilişler kanımı döküp içseler bile yabancıya şikâyet edersem namerdim!
351. t
Ömrümün sonu ne
zaman gelecek, belli değil., bari gideyim de ecel gününde sevgilimin yanında
bulunayım, bu daha doğru!
352. t
Sevgili nerdeyse
gönül hoşluğu orda. Cehdedeyim de kendimi oraya ulaştırayım.
353. t
Seni kucaklamak
ümidiyle göz yaşlarıma gark oldum., fakat göz yaşımdaki dalganın bir gün beni
senin kıyına atacağını umuyorum.
354. t
Gönüllere huzur
veren sevgili, gönül muradını vermez. Bunu bilirim, bilirim ama yine bir hayale
kapılır, yine durmadan fala bakar, hayra yorarım!
355. t
Dün gece uyku
yolunu gözyaşı selleriyle keserdim; yüzünü, gözünü, kaşım, saçım anarak su
üstüne bir resimdir yapardım.
356. t
Ölüp toprağa
girmedikçe elimi eteğinden çekmem. Hattâ o vakit bile mezarıma uğrarsan tozum,
eteğini tutar.
357. t
Şaraba bulanmış
hırkamdan utanıyorum. O hırkayı yüz türlü oyunla dervişler gibi tarikat
çeyizleriyle, yamalarla süslemişim!
358. t
Başkalarıyla şarap
içme de ciğer kanını içmeyeyim. Benden baş çekip çekinme de feryadımı göklere
yüceltme.
359. t
Kanlı
gözyaşlarımız akmakta ama ona elçi olarak yollamak için yüreği temiz birisini
arayalım.
360. t
Babam cennet
bahçesini iki buğday tanesine sattı; ben neden bir arpaya cihan mülkünü
satmayayım?
361. t
Beni ateşle
korkutma!
362. t
Ey selma konağının
yeli, allah için olsun, ne vakte kadar konak yerlerini birbirine katacak, yurt
yerlerini göz yaşlarımla ceyhun’a çevireceğim?
363. t
Yoksulla zengini
azla çokla, ayıplamak kötü bir şeydir. En uygun iş şu: hiç bir suretle kötü
işte bulunmayalım.
364. t
Ey seher yeli,
sevgilinin civarından bir toz getir bana... Yaralı gönlümden gelen kan kokusunu
o toprakta duydum.
365. t
Lâl dudaklarının
hatemiyle süleymanlıktan dem vursam yeri var. İsmi âzam benimle olunca
şeytan’dan korkar mıyım?
366. t
Âşıkım, rindim,
pervasız şarap içmekteyim. Bütün bu rütbe ve mevkileri o periye benzer huri
yüzünden kazandım.
367. t
Yüzümün
kızıllığını neşeden sanma. Şarap kadehi gibi gönlümün kanı yanağıma aksetmiş!
368. t
Maddi manevi,
elimizdekini, avucumuzdakini hep meyhane yoluna sarfettik. Ettiğimiz, duaların
hepsini sevgiliye bağışladık!
369. t
Medresenin damını,
kemerini, kıylükaalini, mübahasesini kadeh ve ay yüzlü sâki yolunda terk ettik.
370. t
Pîri mugân,
tövbemizden incindiyse de ki: şarabını bulandırma, sâf tut., özür dilemek için
huzurunuzdayız.
371. t
Aşk konağının
yolcularıyız, yokluk sınırından varlık ülkesine kadar bunca yolu, hep aşka
ulaşmak için aşmışız.
372. t
Bırak da meyhane
sokağından geçelim, çünkü bir yudumcuk şarap için hepimiz bu kapıya muhtacız.
373. t
Bistami hırkayla
sofi âdetlerini, tasavvuf lâflarını rint kalenderlere sefer armağanı sunalım.
374. t
Dilber, önce bize
yüzlerce ümit vererek gönlümüzü aldı. Elbette ahlâkı güzel kişi ahdini unutamaz.
375. t
Aşk hikâyesini
gizli söylüyorum ama nihayet aşikâre de söyleyeceğim!
376. t
Aşk
toprağındakilere dudağından bir katra şarap saç da toprak lâl rengine girsin,
misk haline gelsin.
377. t
Ne zulümler gördük
de kimseciklere şikâyet bile etmedik; hiç bir suretle hürmeti bırakmadık.
378 t
Harabat pîri
feryadıma yetiş, ihtiyarım. Bir yudum şarapla beni gençleştir!
379. t
Sevgili, bana
“kulum” dersen mahabbetinle kevnü mekân efendiliğinden vazgeçerim.
380. t
Riya ve tezvir,
bizde yok. Biz kızıl arslanlarız, kara yılanlarız.
381. t
Şahin gibi,
padişahın elinden lokma yedim; gayri güvercin avlamaya tenezzül mü ederim ?
382. t
Defalarca
söyledim, yine de söylüyorum: ben âşıkım, fakat bu yola kendiliğimden
koşmuyorum ki, tanrı takdiri bu!
383. t
Vaiz, yanımdan
uzaklaş, beyhude sözler söyleme., ben artık tezvirlere kulak asacak adam
değilim.
384. t
Her an yüzünün
başka bir nakşı, başka bir tecellisi hayalimin yolunu vurmakta., seni görünce
aklım, hayalim dağılmakta. Bu perdede neler görüyorum, kime söyleyeyim?
385. •
Riya hırkasıyle
aşkımı gizleyeyim dedim ama göz yaşları gammaz., nihayet sırrımı faş etti
gitti!
386.
Âlemin başını,
sarığını yele ver, dilberlik usulünce külâhının köşesini bir yık hele!
387. t
Öğütçü bana dedi
ki: aşkın gamdan başka ne hüneri var? Yürü be akıllı hocam, senin bundan daha
âlâ bir hünerin var mı ki?
388. t
Dostlar, ağzından
bir öpücük almak için can verdim, fakat razı olmuyor. Bakın, cüzi bir şey için
bu alışverişte nasıl geri kalıyor!
389. t
Şu yenleri kısa
sofilerin el uzunluğuna bir bak hele., bulaşık harflerinin altında adam avlamak
için nükteleri var!
390. t
Allah için olsun
hırka giyen zâhitlerle az otur; varını yoğunu elden aldırmış rintlerden yüzünü
gizleme!
391. t
Meyhane pîrine
“kurtuluş yolu nedir?” Diye sordum. Şarap kadehini istedi, “sır örtmek” dedi.
392. t
Ey kutlu kuş,
gördün ya halimi; lütfet, o ankaya bu kuzgunun, bu karganın halini söyle!
393. t
Âleme dayanma, bir
kadeh şarabın varsa zühre alınlı, nazik bedenli güzellerin aşkına çek!
394. t
Senin âşıktan
öldürmek âdetindir, âdetine başla da düşmanlarla şarap iç, bizi de azarla!
395.
Boşboğaz nefis çok
hikâye bilir, söyler durur, sonu gelmez ki. Sâki, sen işini boşlama, kadehe
şarap doldur.
396. t
Merak etme, aşk
akıllı kişiye nasib olmaz.. Sevgilinin zülfünü elde etmek istiyorsan akıldan
vaz geç, bırak aklı!
397. t
Ey kızıl
gözyaşları, gözden kan gibi ak., gönüldeki ateş, zaten halka malûm oldu artık!
398. t
Süleyman hatemine
âkibetinin hayrolduğunu müjdele. İsmi âzam, onu şeytan’ın elinden kurtardı.
399. t
Sevgilinin
dudağını öpme fırsatı elindeyken fevt etme. Yoksa sonra pişman olur, elini
dudağını ısırır, durursun.
400. t
Gizli derdimizi sevgiliye
söyledik, zaten derd, doktorlardan gizlenemez ki!
401. t
Ayrılığından
yanıyorum, artık yüzünü cefadan çevir., ayrılık bize bir belâ oldu; yâ rabbî,
belâyı sen defet,
402. t
Güneşe tapanların
sevgilimizden haberleri bile yok. Ey bizi kınayan, allah aşkına git de bir o
yüzü seyret!
403. t
Şarap iç, gam
yeme, mukallidin öğüdünü dinleme. Avam sözünün ne değeri olabilir?
404. t
Biz. Zahitlik,
tövbe ve uydurma şeylerin ehli değiliz. Bize saf şarap kadehinden haber ver!
405. t
Âşık bülbülün
beytihazenden duyulan feryat ve figanı, hep gülün vuslatına erişmek içindir.
406.*
Gönül alıcılığın
hüküm sürdüğü devir, atımınla neşelendi. Güzellik zamanı, güzelliğinle
kutlulandı.
407.*
Mademki geldin,
hastanın baş ucunda bir fatiha oku., dudaklarını aç, lâl dudakların ölüye bile
can bağışlamakta.
408.*
— v —
Sâki, amel
defterimize bir su serp, bu suretle belki ondaki günah harflerini arıtırız.
409.
Meyhane kapısında
bir baş gördün mü, sakın ayağınla basma. Niyeti nedir, bilinmez ki!
410.
Yoldaşlarımızın
haberleri bile yok., halbuki bize o gözlerden, o alından her an binlerce haber
gelmekte, aradaki vasıta da kaşları!
411.
Şeriat ve hikmet
kaidelerinde binlerce ihtilâf olduğu halde senin bilgili gönlünden bir nüktesi
bile fevt olmadı, hepsini de biliyorsun.
412.
Göz evimi yıkadım,
arıttım ama ne fayda., bu bucak, hayaline lâyık bir yer değil ki!
413. t
Aşk devletine bak
ki senin yoksulun, yokluk ve ululuk devletiyle saltanat tacına bile ehemmiyet
vermemekte, onu bile yerlere çalıp kırmakta!
414. t
Cihan halkının
huzuruna da sebep sensin, rahatça uyumasına da., onun için de gözle gönül,
senin dayanıp yaslandığın yerdir.
415. t
Sevgili
"lâlimden öpmek istemez misin?'' dedi. Bu istekle öldüm ama kudret nerde,
ihtiyar hani?
416. t
De ki: ey gökyüzü,
ululuk satma ki aşk meydanında ayın harmanı bir arpaya, pervinin salkımı iki
arpaya!
417. t
Siyah saçlarımıza
akıl kokusunu satmaya kalkma. Orada binlerce misk nafesi yarım arpaya!
418. t
Biz, elest sesinin
mahremleriyiz., âşinâ dosta âşinâ sözünü arz et!
419. t
— h —
Eğer mübarek
hatırın Hâfız’dan incindiyse lütfet, söylediklerimize, duyduklarımıza tövbe
ettik, yine gel!
420.
Ey genç sevgili,
ihtiyarların öğüdünden baş çevirme.
İhtiyarların tedbiri, gencin bahtından daha iyidir.
421. t
Hâfız, meyhaneye
gel de sana duaları kabul edilmişlerden yüzlerce saf göstereyim!
422. t
“ey cihanın canı,
bahar mevsiminde gül defteri halis şarapla ıslansa, berrak şaraba bulansa
ayıplanmaz.
423. t
Ey zemane müftüsü,
onu sevme diye beni menediyorsun, seni mazur tutarım, çünkü görmedin onu!
424. t
Saçlarını evvelce
sen, benim etime vermedin mi? Sonra neden beni ayaklar altına düşürüyorsun, ne
istiyorsun ki?
425. t
Cahil pîrlerle
sapık şeyhler, bizi kınaya kınaya efsane ettiler gitti!
426. t
Ben rint ve âşık
olayım, sonra da tövbe edeyim ha? Estağfirullah, estağfirullah'
427. t
Ne türlü sınadımsa
çaresi olmadı, bir fayda elde edemedim. Zaten sınanmış şeyi sınayan, ancak
nadim olur.
428. t
Akla şaraptan yol
azığı verdim, onu varlık şehrinden yola saldım.
429. t
Yüzünün aşkıyle
bir gün âlemden gidersem toprağımdan yeşil ot yerine kızıl güller biter.
430. t
Akıl, aşk
delilerinin bağlanmasını emrederken saçının halkasına düşmek ümidiyle deli
divane oldu!
431. t
— y —
Aferin merhametli
yüzüne, sevaba nail olmak için bakışlarınla öldürdüğün âşıka namaz kılmaya
gelmişsin!
432.
Âlemi aydınlatan
güneş gibi belki evinden çıkarsın diye hasretinle sabah gibi can vermekteyim.
433.
Kalemde, aşk
sırrını izhar edebilececek dil ne gezer? İştiyak sözü, anlaşılamaz ki. O söz,
anlatılmadan da ötedir!
434.
Gönlümün dizginini
öyle birisine verdim ki ne taç için kimseye rağbeti var, ne taht için!
435.
Bir daha meclisi
bezeyen bir güzel olmadıkça şarap içmemeye şarap satan dilberin huzurunda tövbe
ettim.
436. t
Sen gönlü pak,
tabiati pak bir zahitsin, kötü kişilerle oturmaman daha iyi.
437. t
Melek, âdem’e
secde ederek senin tapını öpmeyi, sana tazimde bulunmayı niyet etti.
438. t
Ey gülü rânâ
fidanı, bakalım, gülümseyen goncan kimi devlete erdirecek; kimin için boy
atmakta, kimin için yetişip gelişmedesin!
439. t
Pîr-i mugânın
civarından yüz çevirme, müşkülleri açma anahtarını orada satarlar, orada!
440. t
Ey şeyh, rintlerin
kötülüğünü söyleme, aklını başına al.. Çünkü tanrı dostuna kin güdüyorsun!
441. t
Ey gözüm, ey
gözümün ışığı, nazar bahçesinin nergisi sensin.
442. t
Ey gül, can
kulağını saçma sapan sözler söyleyen kuşlara vermişsin, bülbülün nağmelerini
nerden beğeneceksin sen?
443. t
Kadehimizden,
başkaları içip duruyor. Reva görüyorsan ne yapalım, hoş, tahammül ederiz biz!
444. t
Hâfız gibi
geceleri uyumayan bir kulun var, birçok seher duaları canına munis olacak
elbette.
445.t
Aşk diyarında
padişahlık şevketini satın almazlar! Kulluk göster, kölelik izhar et!
446. t
Hâfız’ın himmeti
bereketiyle ümidim var, elbette yine bir mehtaplı gecede leylâmı görür,
sevgilime kavuşurum!
447. t
Yüzünü rüyada bile
kimse görmesin diye uyanıkların uykusunu aldın da sonra kabahati uyku
askerlerinin üstüne attın!
448. t
Saçları, gönlümün,
ayağını bağlamasaydı bu kapkara toprak yurdunda karar mı ederdim?
449. t
Bu düğümü nasıl
çözeyim; bu sırrı nasıl açayım? Bu bir dert ama pek yaman bir dert., bir iş ama
pek güç bir iş!
450. t
Gül gibi sen de
altın kırıntılarına maliksen hiç durma, allah için olsun işrete harcet.. Çünkü
altın kazanma sevdası karun’u yanılttı, perişan etti!
451. t
Ey daima kendisini
beğenen, mağrur olup duran kişi, sende aşk yoksa mazursun.
452. t
Tarikat mezhebinde
hamlık, kâfirlik alâmetidir. Evet, devlet yolu çevikliktir, çabukluktur.
453. t
Mademki nihayet
testicilere toprak olacaksın, bari şimdi testiyi şarapla doldurmaya bak!
454. t
Ululuk sahibi
tanrı’nın yolunda başsız, ayaksız bir hale geldin mi baştan ayağa kadar tanrı
nuru olursun!
455. t
Lâtif ve şarapla
dolu kadehin var, şarabı toprağa döküyorsun, mahmurluk belâsını düşünmüyorsun
bile!
456. t
Aşk kadehinin
mahmuruyum, sâki bir şarap sun., kadehi doldur; rintler meclisinin şarapsız bir
parlaklığı bir neşesi yok!
457. t
Bu tersine dönmüş
bahttan şu acayip hikâyeyi duy: sevgili, bizi isa nefesleriyle öldürdü !
458. t
Ateşler içinde
yüzünün hayali gelecekse sun sâki kadehi, cehennemden bir şikâyetimiz yok!
459. t
Gönül kâbesini
puthane haline sokan yalnız ben değilim ya., her adım başında bir tekke, bir
kilise var!
460. t
Hâfız, şarap
içiyorsun, sevgilinin saçlarını çekip okşuyorsun, dünyada bundan başka ne zevk,
ne nimet istersin ki?
461. t
Dün gece kapısının
köleleri arasına katılmış, gidiyordum. Beni gördü de dedi ki: a biçare âşık,
hele sen kimsin, kim oluyorsun?
462. t
Ben, şu iki harfi
öyle yazdım ki senden başka kimse bilmiyor. Sen de kerem et de öyle oku ki
kimse duymasın!
463. t
Leylâ konağının
yolunda nice tehlikeler var., daha ilk adımda mecnun olman şart!
464. t
Bu zamanda kiminle
oturmalısın, ne içmelisin, bunu ben söylemiyorum. Eğer akıllıysan, anlayışın varsa
kendin bilir, anlarsın!
465. t
İşvesinden
gönlümün kan kesildiği o akik dudaklardan şikâyet edersem sırdaşım olasın!
466.
Pişman zahidi
şarap zevki öldürecek. Ey akıllı kişi, sonu pişmanlık olacak bir iş işleme!
467. t
Sofi, şarap şişede
bir erbain çıkardı mı sâf olur.
468. t
Zahidin halini
halka söylemem. Bu hikâyeyi nakletsem bile çenk ve rebapla nakletmem daha
yerinde.
469. t
Güneşle aynı yerde
oturmak, her şeyden mücerret olan mesih'e yaraşır.
470. t
Çok zamanlar
gözlerime “ey selma’nın konak yerleri. Selmanız nerede?” Dedim.
471. t
Şarap sun, âlemin
en günahkârı oldum ama tanrı’nın ezelî lûtfundan ümit kesilir mi hiç?
472. t
Ben, cihandaki
gariplere duacıyım; durmadan, dinlenmeden biteviye onlara dua edip dururum.
473. t
Sevgili, yüzünün
hayalini nasıl olur da uykuda görebilirim? Gözüme uyku girmiyor ki? Ben, ancak
uykunun hayalini görmekteyim!
474. t
Kamış kaleminden
şekerler saçıp duran bir şairi, neden bir şeker kamışına bile almazlar bilmem
ki?
475. t
Muradını veririm
ama canını alırım dersin.. Korkarım muradımı vermez, canımı alırsın!
476. t
Dedim ki nokta
gibi aşk dairesinin noktasına gel; güldü de dedi ki: Hâfız, bu ne baş dönmesi
ki?
477. t
Sana iki nasihat
vereyim de dinle, yüz hazine elde et: zevk ve işret kapısından gir, kimseyi,
ayıplama peşinden koşup durma!
478. t
Aşağılık kişiden
mürüvvet umma, onun vereceği şey de hiçbir şey değildir.
479. t
Gönül, sabret..
Tanrı böyle değerli bir yüzüğü şeytan elinde bırakamaz elbette!
480. t
Kirpik oklarını
at, Hâfız’ın kanını dök., böyle bir katilden kimse öç almaz zaten!
481.
Göğüs, ağzına
kadar dertle dolu.. Yazık, bir merhem olsa bari. Gönül, yalnızlıktan ölüm
haline geldi, yarabbi bir hemdem!
482. t
Sen, selma’ya olan
aşkımı inkâr ediyor, hoş görmüyorsun ha! Sen de evvel emirde bir sevgiliye
kapılsaydın,
483. t
İsm-i âzamın
nurları şeytan’da zuhur etmez. Ülke de senindir, hâtem de dilediğini buyur!
484. t
Senden uzağız ama
yine yadınla kadehi ele almaktayız. Ruhanî seferde konak uzaklığı olamaz.
485.
Bu kulun canını da
iste, gönlünü de., hem de hiç durmadan alıver. Çünkü âşıklara buyruğun yürür!
486.
Sabah yeli gençlik
çağını hatırlatıyor. Yavrum gamımızı unutturan o can ilâcını sun!
487. •
Gece gündüz kendisi
sâf şarap içmede.. Bu tortulu şarabı içeni de bir ansa, bir hatırlasa olmaz mı
ki?
488. •
Her kılımın ucunda
binlerce canım olsaydı sevgilimin saçlarındaki kokunun değeri nedir, o zaman
söylerdim sana!
489.
Bir hırka giymiş
kişiyi görürsen aldanma, işine bak. Hangi kıbleyi görürsen gör, hangisine
taparsan tap. Çünkü bir kıbleye tapmak, kendine tapmaktan yeğdir.
490. •
Sevgilinin ayrılık
günlerinin bitmesine çok bir zaman kalmadı. Koruluktaki tepelerde çadırların
kubbelerini gördüm.
491. •
Ham tamaha düşmüş
Hâfız, şu işten utan! Amelin nedir ki ona karşılık cennet istemektesin?
492. *
Dudağını öpmekte
ve şarap içmekteyim. Âdeta abıhayata yol bulmuş, abıhayatı elde etmişim!
493. •
Ezelî feyiz, zorla
ve altınla elde edilseydi abıhayat, iskender’e de nasip olurdu!
494. •
Taş gibi ayaklar
altında kal, su gibi renkten renge girip eteğini ıslatma!
495. •
Ey bizi öldürmede
müdarası olmayan sevgili, bizim kârımızı, sermayemizi yakıyor da perva bile
etmiyorsun.
496. •
İştiyak ve ayrılık
beni sensiz öyle bir hale getirdi ki elimden sabır da gitti, takat da!
497. •
Bülbülün sesi,
gönlüme öyle bir tesir etti ki tahammülüm kalmadı.
498. •
Kadehin kanını iç,
onun kanı helâldir. Kendi işine bak, yapılacak iş bundan ibarettir.
Hâfız, rintlerin
riyazsızlığı hakkiyçin şarap ver de muganniden “tanrı ganîdir” sesini duy!
499. •
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar