Vakitsiz Yazılar... Neden İstedin Ki?
Üstadım Molla Lütfi kuddise sırruhu'l-âlî Efendim ile sohbet ederken hep içimdeki yangın söneceğine yüzlerce kat daha artar.
-Hayalime sığmayan bir büyük zât, küçüklüğü kesinleşmiş bir
kulunu neden sorgular ki?
Bu tür sorulardan artık bıkmıştım.
-Be neyim, O kim?
Neden istedi ki?
Yıllarca kesilmeyi bekleyen ağaçlar gibi sürekli devrilip
duran bu sinemin kalkacak takati kalmadı.
Her şey bitmiş gibi son deminde birde vurgun vurup, yakmak mı lazımdı?
Yanan benim. Fakat dumanım bir baş yukarı çıkamıyor, içinde
boğulup kalmışım.
-Nerdesin, Ey güzeller güzeli!
Perişan halimle, sana layık olmayan küçüklüğümle ben, lutf-u
ihsanına nail olmayı dahi hayal edemiyorum.
Kulluğuma değil, Seni bildiğime yanıyorum. Eğer üstüme
bassaydı bir kulun, değerli olduğumu
biraz düşünürdüm. Hiç üzerine pislik bulaşmış bir taşa, basan görüldü mü?
-Ben Sana layık olacak bir amel yapamadığıma değil, Seni
bildiğime yanıyorum.
Neden istedin ki, değerli kılmak için, yoksa eğlenmek
istediğin bir şeyim olsun, diye mi? Benden, ikisine de yarar bir şey olmaz ki.
Gönderirsin iki kulunu, Molla Lütfi Üstadım gibi çok ileri
gidiyorsun diye astırırsın, değil mi?
İsyan değil bu, canım yanıyor, sesim duyulmuyor da
değil ki.
….
Üstada asılırken ne dediğini sordum. Bana “sus” dedi.
“Onun hakkında çok söz söylenmez ve Ondan bir şey
istenilmez. Beni sevdi. Biraz ifşa
ettim. Hemen kullarına astırdı, mezarımı dahi yerinde bırakmayıp kaç kere yerle
bir etti. Burada söz yok, sormak hiç yok, dedi.
-Ne var ? dedim.
-Sen var mısın ki? Asan O, asılan O. Yakan O, yakılan O.
Şimdi durma git yalandan bile olsa kulluğunu et. Ancak O’na yalandan kulluk
edebilirsin. Ben hakikatini söylediğim için, asılmamı istedi. Sen küçük, O ise
hayal edemeyeceğin bir büyük. Hakkıyla kulluk senin neyine.
Sordum:
-Üstadım, Neden istedi ki?
-Bildiğimin ucunu gösterdim, beni velilerine astırdı. Biraz
daha fazla söylesem, peygamberlerine astırırdı. Sen var git elinden geldiği
kadar kulluk et. Bunun riyası ihlası var diye söyleyenlere inanma. O’na ihlasla
dahi kulluk edemezsin. Eğer biraz bildiğimi bilseydin açlık hissini/insanlığını
kaybederdin. Çünkü bilenler cahildir, bilmeyenler değil ki. Onun için insan ne
kadar cahil demedi mi? Bunu tevil edenler, bilgisizlikle yorumladılar. Asıl
bilgin artarsa cahilliğin ortaya çıkar. Bilmeyenin cahili olur mu ki?
Üstadım ah çekip giderken, ben bir küçük karıncanın canımı
yakışıyla ayıktım. Bir karınca ile bulunabildiğim yerden yukarılara neden
bakıyordum ki?
İskender Efendimin sözlerini dinlemeye koyuldum.
“Ey Allah’ım!
Senin sebep olduğun kutsal rızana bende bir neden olabilir
mi?
Sen zâtınla zenginken, sana ulaşacak ve senin menfaatine
benden bir zenginlik ve menfaat olabilir mi?
Eğer sana karşı adalet sıfatı icra edilirse küçük günahın
yok, eğer sana lütuf sıfatı icra edilirse büyük günahın yoktur.”
“Ey Allah’ım!
Bana karşı şefkat ve merhametinin büyüklüğü karşısında beni
Senden hangi şey perdeleyip ayırabilir ki?”
“Ey Allah’ım!
Şu büyük cahilliğime rağmen bana karşı ne kadar lütufkârsın!
Şu çirkin işlerime rağmen bana karşı ne kadar
merhametlisin!”
“Ey Allah’ım!
Benden, kötülüğe (küçüklüğüme) yakışan işler, Senden ise
keremine (zâtının büyüklüğüne) yaraşan işler beklenir.”
“Nefis ve dünya arzuları bir kalbin aynasında izleyip takip
ettiyse, o kalp nasıl aydınlık verebilir? Nefsin şehvetlerine arzularına bağlı
kimse Allah Teâlâ'ya doğru nasıl yolculuk yapabilir?
Gafletin cenabetinden yıkanmayan kimse Allah Teâlâ’nın
huzuruna nasıl çıkabilir? Günahlarından tövbe etmeyen kimse ince sırları nasıl
öğrenebilir?”
“Ey Allah’ım!
Sana olan muhtaçlığımla yalvarıyorum. Sana ulaşması mümkün
olmayan bir ameli kendime nasıl şefaatçi yapabilirim?”
“Ey izzetinin gölgeliklerinde gözlerin ihatasından münezzeh
olan zat!
Ey mükemmel güzelliğiyle tecelli eden zat! Bütün eşyada
zahirken nasıl gizli olabilirsin? Her an gözetleyici ve şahitken nasıl hazır
olmayabilirsin?”
Aklım uçuyordu, şefkatli Efendim Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu
aleyhi ve sellem onu bağladı:
“Eğer hayvanlar, âdemoğlunun bildiği gibi ölümü bilmiş
olsalardı; siz, hiç semiz et yiyemezdiniz”. Şihab-(863)
Bende dedim ki:
Ey biçare kul, insan olamadığını bil. Varlık ve yokluğun
arasında olan sen, okunu fazla ileriye atma. Biraz sonra acıkır, bütün bu
söylediklerini unutup dünyanın en güzel nimetini pisliğe çevirmek için sofraya
oturursun. Orada ne Allah Teâlâ kalır, ne de kendin. Aslında taptığın açlık ve
hayvanlığınla başbaşa kalırsın.
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar