Print Friendly and PDF

Veba Günleri


 “Hastalık ile mikrop arasında hiç ihtilâf çıkmaz.!”
“Yeni hastalık yoktur, yeni ilaç vardır !”  
M. Uluğ Kızılkeçili  


Bencillik duvarına vurmuş canlarımıza ateş değmez mi?
Sevmediğimizden mi canımız hala yanmaya devam etmektedir?
Değil mi, kim kime ne kadar zarar verir, kendine verdiğinden fazla?

Duyduk ki, edep bilmezin biri Allah dostlarına sataşmış. Ancak olması gereken olacaktır. Hakk kendine laf söyleyene pek kızmaz ama dostuna dil uzatanı hiç sevmez...intikamını alır, densizler nereden geldiğini bilemez ki?
Hakk sırrıdır  acele etmez, yine de kalem kurur, edep etmeyene ceza değişmez ki...

Eflaki anlatıyor;
“Sözlerine güvenilir rivayet edenlerden şöyle nakledilmiştir ki: O devirde Bahâ’addin-i Taberî adında çok ulu bir kadı vardı. Engin bilgili bir adamdı. Bir gün garez ve kıskançlığından Bahâ Veled’i sultana kötülemişti. Tesadüfen aynı gün bu kadı da sultanın meclisinde bulunuyordu. Bahâ Veled hazretleri:
“Ey Taberistan’lı kadı! Bizim hakkımızda dilini kıs ve bize zahmet verme; çünkü birkaç günlük ömrün vardır, sonra öleceksin ve senin hiç bir halefin de kalmayacaktır. Haleflerin hakkında Tanrı’nın hükmü şöyledir:
Onların hepsi ölecekler ve senin rüşvetinin zulmünden de bütün mazlumlar kurtulacaktır. Fakat bizim evlât ve ahfadımız, haleflerimiz ve dostlarımız kıyamete kadar daima devam edecek ve kalacaktır.” dedi.
Derler ki, birkaç gün sonra bir veba geldi, Taberistan’lı Kadı Bahâ’addin ve onun bütün kavmi öldüler. Yine derler ki, Taberistan’lı kadı Bahâ’addin, yedi gün burnundan kan gelerek öldü. Konya’nın burçlarını ve kale duvarlarını o tarihte yaptıklarım söylerler. [Eflaki, (23) Hikaye : c. I,  s.124-125]
Nimetler kimler yüzünden dağılır insanlar üstüne.
Yüce Allah, buyurmadı mı?: "Eğer inanan erler olmasaydı".(Fetih Suresi, âyet 25)
Sehl b.Abdullah Tüsterî onlar hakkında demiş ki:
 "Gerçek mümin o kimsedir ki, nefsinden ve gönlünden gaflete düşmez. Falan vakit ne yaptım, şu anda nasıl bir haldeyim, diyerek, geçmişte yapmış olduğu amellerini araştırıp durur. Eğer bir değişiklik görürse, ağlayıp sızlamağa başlar. Nitekim yeryüzünde, Ay ve Güneş tutulması, deprem, yağmur yağmaması, çekirge, Veba salgını, kıtlık ve buna benzer -Allah'ın gazabından- bir şey musallat olduğunda, yeryuzündekiler, gerçek olarak bilirler ki, bütün bu belalar kendi günahlarından ve kusurlarından meydana gelmiştir, ağlayıp sızlamaya başlarlar.
Müminler ise gerçek iman nurunun kaybolduğunu, gözyaşlarının kuruduğunu, gönüllerine bir kötü rüzgarın estiğini, vakit/erindeki kıymet ve bereketin yok olduğunu görünce, ağlamaya ve sızlamaya başlarlar. Belki bu dünya belaları, Hakk'tan ayrılık işareti değildir, fakat gönüldeki bu değişiklikler ve bu belalar, Hakk’tan ayrılık belirtisidir.
Buna göre müminler; noksanda fazlalığı, fazlalıkta ise noksanı görürler. Hani başkalarının dünyaya âit eksikliklerden korktukları gibi, müminler de dünyanın ve dünyalığın çokluğundan korkarlar. Gönüldeki azıcık değişmeden, gönlün ibâdete karşı nefret duymasından, ibâdet etmeyi lüzumsuz görmesinden korkar ve ağlamaya başlar, çünkü bilir ki az birşey, çok şeyleri çekip götürür ve yok eder. [Abdullah Tüsteri'nin Tefsiri (s. 137)]
Günahkar olmak başka hakaret etmek daha başkadır. Bilirsin kendini eğersin yüzünü belki Hakk çirkin izlerini açık yaralarını kapatan yağmurunu gönderir düzeltir her yerini.
Hz. Pir buyurdu ki:
Zekat verilmediği içindir ki; bulut gelip yağmur yağdırmaz. Zinadan da veba zuhur eder.
Zulmetten, gamdan, kederden sana her ne arız olursa, onun sebebi kayıtsızlık ve küstahlıktır.
Dost yolunda kayıtsızlık eden, başkalarının da yolunu vurmuş olur. Öyle bir şahıs mert değil, nâmerttir.
Felek; edebi dolayısı ile, nurlu; melek de, yine edebi yüzünden masum ve temiz olmuştur.
Güneşin tutulması, küstahlık neticesidir. Azâzil, yani, şeytanın rahmet-i İlâhiye kapısından kovulması da edepsizce olan cüretindendir. [Mesnevî, c. I., 89 vd.]
Tarih bu tekerrür eder. Neler görmedi ki bu dünya
Mu Medeniyeti. Atlantis Medeniyeti vb…
 Ne var ki, “Hermetik” öğretisine sadık kalan Doğulular, Atlantisliler gibi öğretiyi çarpıtmadan, azmadan, uygulamadaki pozitif gerçekleri değiştirmeden ermelerine, içyüzde aydınlanmalarına devam etmelerinden dolayı hala ayakta kaldılar..! Her süreçte bölgesel (küçük afat / tufan / sel / deprem / kasırga /hastalık vs.) ayıklamalar normaldir, ancak Atlantis’in tamamen batırılması çok ayrı ve önemli bir gerçeğe işaret etmektedir..! (C. Hürmen)
Bozmamak lazım hakikatin içeriğini…
En büyük noksanlık, insan için varlık kokusunu sürünmektir. O bile yetmiştir helak olmaya…
Urvetü’l Vüskâ (kuddise sırruh) bir gün hanımına buyurdu ki:
Bugün kutb-ül muhakkikin, vâris-ül mürselin, üzüntülü kalblerin ilâcı Hazret Hâce Behâeddin Nakşibend’in (radıyallahu teâlâ anh) ruhâniyyetleri zahîr oldu ve buyurdu ki.
‘‘Bugün birkaç göbekten kızım olan bir hanım evinize gedecek. Ona ta’zim ve hürmet edesin. Eğer bir kimse câhillik edip, fakrden nasibi olmak sebebiyle, giydiği elbisenin değersizliğine bakıp gülerse [alay eder veya elbisesinden dolayı alay ve hakaret gözü ile bakarsa imanını gitmesinden korkulur.”
Hazret-i Urvetü’l Vüskâ’nın çocuklarının annesi bu sözleri işitince, sabahleyin erkenden evin kapısına çıkıp, o bereketler hazînesi hanımı beklemeye başladılar. Bir müddet sonra da beklenen hanım çıkageldi.
Urvetü’l Vüskâ hazretlerinin hanımları, onu tam bir tevâzu  hürmet ve edeple karşıladı ve içeri aldı. Gerekli en güzel hizmetleri yerine getirdi. Misâfîr olarak onlarda kaldığı müddetçe, ona hizmetten. bir dakika bile ayrılmadı. Ayrılıp gideceği zaman icap eden herşeyi hazırladı. Müridlerin annesi. Hazreti Hâce-i büzürk şâh-ı Nakşibend’in (kuddise sırruh) emirlerini yerine getirdiği için, Allahu Teâlâya şükr etti. O hanım da kaldığı müddetçe, gördüğü hüsnü kabul ve hizmetlerinden dolayı, çok memnun olup, ondan razı olarak ayrıldı.
[Kaynak:Mektubat-ı Masumiyye, trc: Süleyman Kuku, 2017, İstanbul, cilt 1, sh:35-36]
Yine de unutmayalım her sıkıntının öteki dünyada bir bereketi zuhur edecektir.
İnsana ulaşan her bela rahmetin habercisidir.
Resülullah (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) efendimiz buyurdu:
“Afiyet ehli [sağlam ve sıhhatli yaşayanlar] kıyamet günü, belâ ve derd sâhiblerine sevâblar verilirken, dünyâda derilerinin makasla doğranmış olmalarını arzû ederler.”
Üzülmemek lazım.
Bu da geçer YÂ HU…

İhramcızâde İsmail Hakkı


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar