TÜRK MÜZİĞİNDE İRTİCÂLİ FORMLAR
Hazırlayan: Özge EYYÜPOĞLU
“ Dünyanın her çeşit
edebiyatında, nasıl zaman içinde oluşmuş, yazar veya şairlerin kurallarına
uymak durumunda bulundukları edebi kalıplar varsa, çeşitli müziklerde de yine
zaman içinde oluşmuş, bestecilerin ilhamlarını ses sanatına dökerken uymak
durumunda bulundukları beste kalıpları vardır. Bu kalıpların adına genel olarak
Fransızca ’ dan aldığımız bir terimle ‘form’ diyoruz”. ( Tanrıkorur, 2011, s:
47)
Türk Müziği’ni, dini ve lâdini (dindışı)
olmak üzere iki ana form meydana getirmektedir. Bunların içinde de belli bir
usül ile bestelenmiş formlar ve ayrıca icracının dilediği gibi seslendirdiği,
çaldığı irticâlen diye adlandırılan yani “doğaçlama” formlar bulunmaktadır.
Dini Musikide sözlü eserler
olarak irticâli formlar denildiğinde; ezan, mevlid ve kaside örnek olarak
verilmektedir;
Ezan: Ezanın kelime manası,
“bildirme” demektir. Istılâh (terim) manası ise, Cuma ve beş vakit namaza
Müslümanları davet etmek için, istenilen makamdan ve mümkün olduğu kadar sade
ve geçkisiz bir üslupta ve musiki usulleri kullanılmadan irticâli olarak okunan
bir çeşit cami musikisi formudur.
“Türk Musikisinde dini musikinin
cami musikisi kısmına ait mühim şekil. Müezzin ( ezan okuyan kimse ) tarafından
çeşitli makamlardan, mümkün olduğu kadar sade, geçkisiz bir üslupta usulsüz
(taksim edilerek) okunur. Sabâ, Rast, Hicaz, Evc, Nevâ, Dilkeş-Hâverân, Segâh,
Isfahân, Hüseyni makamlarından ezan okunduğu görülmüştür. Eskiden Osmanlı
toplumuna mahsus asli bir bestesi olup olmadığı meçhuldür. Fakat nasıl besteli
Mevlid bugün unutulmuş, ancak hafızalarda silik izleri kalmışsa, ezanın da aynı
akıbete uğramış olması muhtemeldir”. ( Öztuna, 1990, s: 273)
Mevlid: Mevlidin kelime manası,
“doğum yeri, zamanı” demektir. Istılâh manası ise, Hz. Muhammed’in doğumunu,
peygamberliğini, miracını, mucizelerini ve vefatını konu alan mesnevi türündeki
şiirlerin, irticâli bir şekilde okunmasından meydana gelen bir cami musıkisi
formudur.
‘Peygamberimiz’in doğumundan
(geniş bir şekilde Miracından, sonlarına doğru bazen da ölümünden ) bahseden
edebi eserdir. Türkçe’de yazılmış ve bugün okunan en tanınmış Mevlid, Vesîletu
’n Necât adını taşır ve Süleyman Çelebi’nin eseridir. Türk Edebiyatı’nın büyük
şaheserlerinden olan bu eser, mesnevi tarzında yazılmış, çok samimi, uzun bir
şiirdir. Bursa ’da XV. Asrın ilk yıllarında te’lif edilmiştir. İslam aleminde,
bilhassa Türkiye ’de, herhangi bir sebeple ( doğum, ölüm, evlenme, sünnet,
adak, şahsi veya milli sevinç, eskiden ölenlerin ruhlarını taziz vs. ) Mevlid
okutmak sevap sayılır. Mevlid saz refakatı olmaksızın ( acapella) müteaddid
mevlid-hanlar tarafından okunur”. ( Öztuna, 1990, s: 55 )
Kaside: Divan Edebiyatı’nda bir
şiir şekli olan kasidenin dini mahiyette olanlarının bir kişi tarafından irticâlen,
taksim eder gibi okunması bu formu oluşturur.
“ Arap şiirinin en tanınmış
şeklidir. Oradan İran ve Türk şiirlerine geçmiştir. Şekil bakımından gazel
gibidir: ilk beyit ( matla ), diğer beyitlerin ilk mısraları serbest,
ikincileri ise matla ile kafiyelidir. Ancak gazele nazaran bir hayli hususiyeti
vardır.
1. Uzunluk bakımından kaside, gazelden çok daha fazla beyit
içerir. İran ve Türk edebiyat nazariyatçılarına göre en az 30, en fazla 99
beyit olmalıdır.
2. Kaside, bazı istisnalar dışında, bir şahsa sunulmuş,
belirli bir memdûhu öğen bir methiye şiiridir. Bu memdûh, daha çok hükümdarlar
ve devrin ileri gelen devlet adamları olmuştur. Çünkü ancak bunlar kasidenin
karşılığı olan “caize”yi şaire ödemiye muktedirler.
3. Nihayet gazelden farklı olarak şu iki noktaya da işaret
edilebilir: a) Kasidede birden fazla matla olabilir. Buna “matla yenilemek”
denir. Sebebi; yeknesaklıktan kurtulabilmektir. b) Gazelde -bazı hususi
şekiller ve tekrarlar müstesna - aynı kafiyenin birden fazla kullanılması yasak
olduğu halde, kasidede hoş görülür.
Türk dini mûsikîsinde gazel
formuna verilen addır, dini gazeldir. Hafız veya zâkir dini ve tasavvuf bir
gazeli bir makamdan geçkiler yaparak taksim eder”. ( Öztuna, 1990, s:433, s:434)
Lâdini musikimizde ise irticâli
icra edilen sözlü form “gazel” formudur.
3. GAZEL FORMU
3.1 Gazelin Tanımı
“Gazelin” kelime anlamı “latif”
yani “yumuşak, güzel, hoş” demektir. (Devellioğlu, 2015, s: 326)
“ Türk Musikisinde ses ile
yapılan taksime gazel denir. Gazel taksim gibi irticale dayanan bir şekildir.
Usulsüzdür. Fakat bazı yerlerde usule girmesinde mahzur yoktur. Kalıpsız ve
serbesttir. Gazel formundaki güftenin en az bir matla’ı okunur. Ekseriya
matladan sonra birkaç beyit daha taksim edilir. Mısralar bir defa, bazen de
mükerrer okunur. Güfte arasında çeşitli terennümler de kullanılagelmiştir.” (
Öztuna, 1990, s: 299)
3.1.1 Edebi Bakımdan Gazel
“Divan Edebiyatında beş ile on
beş beyit arasında değişen, ilk beyitinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerin
ikinci dizeleri birinci beyitle kafiyeli, en çok lirik konularda yazılan nazım
biçimi. "
( TDK-Sözlük, 1997, s:308)
“Klasik İslami şiirin en tanınmış
ve en çok kullanılmış şekli. Araplar ’ dan İranlılar ’ a ve onlardan da
Türkler’ e geçmiştir. " ( Öztuna, 1990, s: 299 )
Sözlük anlamı “kadınlar ile
âşıkane sohbet etmek” olan Arapça bir kelimedir.
Gazel, beyitlerle yazılır. İlk
beyit kendi arasında kafiyeli, yani “musarra” olur. Daha sonra gelen beyitlerin
ilk dizesi serbest, ikinci dizeleri ilk beyit ile uyaklı yazılır. Gazeller
genellikle beş, yedi, dokuz ve on bir gibi tek sayılı beyitlerle söylenir. On
iki beyitten fazla olan gazellere “ mutavvel gazel”, “uzatılmış gazel” denir.
Gazelin ilk beytine, yani musarra
olan beytine “matla” (başlangıç-doğuş) denir. Matladan sonra gelen beytine
“hüsn-i matla” denir. Bu beytin matladan güzel olması dikkat çekicidir. Gazelin
son beytine “makta” (kesme yeri, bitiriş); sondan bir önceki beytine ise “hüsnü
makta” denir. Bu beytin de maktadan güzel olması şarttır. Halk Edebiyatı
şiirlerinde; şairlerin mahlasları her zaman son beyitte görülürken, gazellerde
şair mahlasını makta yahut hüsnü maktada söyler. Böylece beyit ikinci bir ad
alır; mahlas beyti yada mahlashane.
Gazeller işledikleri konulara
göre çeşitli adlarla anılır. Aşkla ilgili her türlü duygunun anlatıldığı
gazeller “aşıkane gazel” adını alır. Fuzuli’nin gazelleri gibi. İçki ile ilgili
çeşitli düşünceler, dünya ve hayata aldırış etmeme, yaşamdan zevk alma vs.
konulu gazellere “rindane gazel” denir. Baki’nin, Ruhi’nin gazelleri gibi.
Kadın ve ten zevklerinin ağır bastığı bir aşkı anlatan gazellere “şûhâne gazel”
denir. Nedim’in gazelleri gibi. Hayat dersi veren, öğretici ve veciz söyleyişli
gazellere de
“hakimane gazel” denir. Nabi’nin
gazelleri gibi. Gazel tarzında şiir yazan usta şairlere de “gazelsera” denir.
A. Aşıkane gazel: Bende
Mecnun’dan füzun aşıklık istidadı var
Aşık-ı sadık benem Mecnun’un
ancak adı var. Fuzuli
B. Rindane gazel: Ben
kimim bir rind-i Şeyda meskenim meyhanedir.
Duhter-i rez mahremimdir hemdemim
peymanedir. Ruhi
C. Şûhâne gazel: Zülf-i
pür-çininle hemdüş oldu cana kad çekip
Sünbül-i hab-ı tegafül
camehabından senin. Nedim
D. Hakimane gazel: Gönül
ne arzu-yı cah ister ne tacu taht ister
Reh-i himmetde ancak kalb-i nerm
ü pay-ı saht ister. Nabi
A. “ Bende Mecnun ’dan daha çok (iyi) aşık olma kabiliyeti
var.
Sadık Aşık benim Mecnun ’un
sadece ismi var”
B. “ Ben kimim bir kalender divaneyim, yerim meyhanedir.
Asma kızı (şarap) mahremimdir,
arkadaşım şarap kadehidir. ”
C. “ Yatağına uzanmış bir halde, bizi görmezlikten,
bilmezlikten gelme
Uykusundayken, o uykunun
sümbülleri (kirpiklerin) o kadar uzun ki, neredeyse kıvrım kıvrım saçlarınla
omuz omuza ”
D. “ Gönül ne makam arzusunda ne taht ne taç ister. Ancak
keder yolunda, latif
kalp ve sağlam ayak ister.”
(Kurtuldu, Ergan, 2011 s:578)
3.2 Gazelin Tarihçesi
Gazel ilk olarak 15. Yüzyılda,
Ladikli Mehmet Çelebi, Seydi, Hızır bin Abdullah, Yusuf bin Nizameddin yada
Mümin-i Şirvani’nin müzik teorisi kitaplarında anlattıkları “Nevbet-i
Mürettebe” formu içinde bahsettikleri bir bölüm olarak görülmektedir.
Nevbet-i Mürettebe bahsedilirken,
bu formun dört kısımdan meydana geldiği söylenmektedir.
• Birinci
kısım Kavl; bu kısımda şiirin sözleri Arapça’ dır.
• İkinci
kısım Gazel; bu kısımda şiirin sözleri Farsça’ dır.
• Üçüncü
kısım Terane; Bahr-ı rübai usulündedir.
• Dördüncü
kısım Fürüdeşt; Kavl’e benzemektedir (Dural, 2011, s:19).
On beşinci yüzyıl
teorisyenlerinden Seydi, edvarında “hüsrevani (hükümdara layık, çok iyi,
birinci derece anlamında olan ve 15. Yüzyılda kullanılan bir tür) odur ki bir
makam göstere o makamda peşrevden sonra ya sakil veya hafif iki devir nakış
nakaratı göstere, ondan sonra bir kavl ede, ardından bir gazel ede” (Akdoğu,
1989, s: 4) diyerek, nevbet-i mürettebe formu icra edilirken kavl kısmından
sonra gazelin olduğunu belirtmiştir.
Cem Behar “Osmanlı/Türk Musikisi
Kısa Tarihi” adlı kitabında, 16. yüzyıldan itibaren özellikle sözlü müzik
eserlerinde yepyeni formların ortaya çıktığını, nevbet-i mürettebe formunun 17.
yüzyılda tamamen ortadan kalkmış olduğundan bahseder. Ayrıca Osmanlı/ Türk
Musiki geleneğini gerek teknik gerekse tarihi olarak kesintisiz bir biçimde on
altıncı yüzyıl öncesine götürmeye çalışmanın abartılı bir milliyetçilikten
kaynaklanan ideolojik temelli bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını
savunur.
16. ve 17. yüzyıllarda musikide
doğaçlama formu olarak gazel tek başına anılmaz. Bunun yerine taksim terimi
kullanılmıştır. “Osmanlı/Türk musikisinde serbest düzümün- doğaçlamanın önemli
bir yeri vardır. Burada ilk akla gelen taksimdir. Taksim sadece bir icra şekli
değil, aynı zamanda bir beste şeklidir. Taksimin 16. yüzyılda bugünkü anlamına
kavuştuğu tahmin edilebilir. 17. yüzyılda, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinin
birçok yerinde geçen taksim kelimesi, artık bugünkü anlamındadır ’ (Aksoy,
2015, s:46 )
‘’17. yüzyıl teorisyenlerinden
Kantemir edvarında hanendelerin seslendirdiği müzik türleri içinde taksim
türünün de bulunduğunu belirttikten sonra taksimi tanımlamış, ardından hanende
faslı olarak adlandırdığı fasılda, hanendenin fasıla başlamadan önce taksim
yapması gerektiğini
bildirmiştir ’’ (Akdoğu, 1989, s:
4).
“Seyahatname” adlı eserinin
İstanbul cildini 1630’larda kaleme almaya başladığı bilinen ve kendisi de
müzikle yakından ilgili olan Evliya Çelebi, kendi döneminde İstanbul’da olan
sazendelerden ve hanendelerden uzun uzadıya söz eder. ‘’Evliya Çelebi,
Seyahatnamesinde birçok defa taksimden bahseder. Evliya’ya göre, taksim hem
vokal hem de enstrümantal bir türdür’’ (Dural, 2011, s:21).
‘’17. ve 18. yüzyıllarda
Osmanlı/Türk Musikisi geleneğinde fasıl genellikle aynı makamda fakat çeşitli
formlarda vokal ve enstrümantal, dindışı eserlerin önceden belirlenmiş bir
sırayla art arda gelmesinden oluşan bir tür konser süitidir. Fasıl her zaman
icracıları ve dinleyicileri seçilen makamın ruhuna ısındıran bir enstrüman
taksimi ile başlar. Ardından bir peşrev gelir. 17. yüzyılda, peşrev sırasında
çalınan, teslim yerine kullanılan, “persenk, bazgü, bazgeşt” gibi terimlere ve
“serbend, zayl” gibi peşrevin alt bölümlerine 18. yüzyıl başlarından itibaren
rastlanmaz. Peşrev formu 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bugün de
bildiğimiz şekline kavuşmuştur ve sabit hale
gelmiştir’’ (Behar, 2015, s:38,
s:39). Peşrevden sonra sırasıyla bir beste veya kar, semai ve şarkılar gelir.
Fasılın orta bölümüne ise çeşitli enstrümantal taksimler ve vokal taksimler
(hanendelerin yaptığı irticalen okunan taksim yani gazel) yerleştirilmiştir.
‘’19. yüzyılın sonları ve
20.yüzyılın başlarında “gazel” tümüyle kendine özgü bir tür olarak benimsenmiş
ve özellikle 20. yüzyılın başlarından itibaren gazel adıyla halk arasında da
anılmaya başlamıştır ’’ (Akdoğu, 1989, s:4).
20. yüzyılın başlarında, o
zamanki teknoloji ile gazeller, bu türün ustası olarak addedilen ve hafızlık
geleneğinden gelen gazelhanların seslendirmesi ile plaklara okunmaya
başlanmıştır. Bu zamana kadar gelen 78 devirli taş plakların kayıtları
incelendiğinde gazelin 1903-1960 seneleri arasında çok yaygınlaşmış olduğu,
cumhuriyet sonrası döneminde ise gazel ve hafız-gazelhan geleneğinin doğal bir
değişim süreci ile karşılaştığı ve hatta hanım ses sanatçılarının bile gazel
türüne yönelmiş olduğu görülmektedir.
Bu kayıtlar musiki dünyamızı
oluşturan formlardan biri olan gazeli ve onun aslına uygun şekilde icra edilmiş
halini gelecek nesillere aktarmak adına önemli birer kaynaktır.
3.3 Müzikal Form Olarak Gazel
Klasik Türk Müziğinde gazel
formu, nazım şekli olan şiirin dört dizesinin kullanılması yada gazelhanın
içinden gelen sözlerin makamlı bir şekilde, doğaçtan, serbest usulde
bestelenmesidir.
Abdülkadir Meragi gazel tarifini
şöyle yapmıştır; “Münferit bir parçayı uzatmak, ondan duyulan hazzı, alınan
zevki devam ettirmek için icra edilen nağmelere denir. Uzatılmak istenen parça
ile aynı usulde olur ve Farsça sözler üzerinde oturtulur. ” ( Tura, 2000, s:
13)
“Meragi bu tarifi yaşadığı
dönemdeki müzik formlarını anlatırken “Nevbeti Mürettebe” adı verilen formun
“Gazel” adını taşıyan ikinci bölümü için yapmıştır.' ” (Tura, 2000, s:13)
“Fasıl denen eski klasik
konserlerde gazeller, şarkılar arasına tıpkı saz taksimleri gibi
yerleştirilirdi. Müstakil olarak da gazel okunur. Saz eşliği olmaksızın da
okunabilir. Yürük ve coşkun karakterli şarkıların meyan hanelerinden sonra da
sazın dem tutması veya cevap vermesi ile kısa gazeller okunabilir. Gazel
bittikten sonra meyan ikinci defa tekrar edilir veya doğruca nakarata geçilir.
Bu şekildeki gazelin derli toplu, kısa ve akıcı olması lazımdır. ”
“İcra edilme tarzları bakımından
gazellerde başlıca üç şekil görülmektedir.
1. Bir hanendenin gazel tarzında bir şiiri belli bir makamda
fakat bir usule bağlı kalmaksızın irticalen o anda içine doğan nağmelerle
seslendirmesi.
2. Birinci tarzdaki gibi davranan okuyucuya bir de saz
çalanın katılması ve onun da yine irticalen okuyucuya cevap vermesi, yol
göstermesi ve böylece sanki karşılıklı bir konuşma oluşturmasıyla gerçekleşir.
3. Okuyucu, gazeli bir yada birkaç sazın çaldığı ritmik bir
motif üzerinde gerçekleştirir, fakat ritme tamamen bağlı değildir. Bazen ritim
devam ederken, sazlardan ikinci şekildeki gibi tamamlayıcı ezgiler, cevaplar ve
yol göstermeler de gelebilir. Bu tarz genellikle bir şarkının meyanından sonra,
Abdülkadir Meragi'nin anlattığı amaca uygun olarak gerçekleştirilirse de,
şarkıdan bağımsız olarak, kendi başına da icra edilebilir. ” ” ( Erdoğdular,
2005, s:5)
Düzeni olmayan her şeyin
insanlarda kargaşa ve huzursuzluk hissini belirginleştirmesi, hemen her alanda
olduğu gibi müzikte de biçim-şekil unsurunu yani formu ortaya koymuştur.
Sanatta daha belirginleşen form
müzikte ve edebiyatta başlangıç-gelişme-karar tablosu olarak görülmektedir.
Öncelikle sakinlik ifade eden
başlangıç, daha sonra tam olarak ne söyleneceğini gösteren nağmelerle
gelişmenin ortaya konması, buradaki tüm duygular ifade edildikten sonra son
sözün söylenmesi yani karara bağlanması şeklinde olur. Daha müziksel
belirtilirse zemin-nakarat-meyan-nakarat şeklini alır. Bu konu ile ilgili Yrd.
Doç. Dr. Sayın Adnan Çoban şunları söylemektedir; “ Şarkı formunda gördüğümüz
zemin-nakarat-meyan bölümleri aynen bu düzende irticali bir form olan gazelde
de göze çarpmaktadır. Sazla icra edilen irticali form taksimde böyle bir
görünüm yoktur.” Yrd. Doç. Dr. Sayın Adnan Çoban, gazellerin icra edilmesi ile
ilgili olarak ayrıca şu önemli noktaya dikkat çekmektedir; “Gazel formunda
adeta şarkı formunda olduğu gibi bir zemin-nakarat ve meyan bölümü vardır.
Gazelin tek farkı irticali ve iki nakarat bölümünün birbirinden farklı
oluşudur. Gazel icrasında gazeli yöneten kişinin gazelhan olduğunu unutmamak
gerekir. Saz gazelhanın refakatçisidir. Onu dinlendirir, şevklendirir ama
hiçbir zaman önüne geçmez ve hiçbir zaman yarışa girmez. Yani bütün Türk
musikisi sözlü eserlerde olduğu gibi gazelde de sazın işi rekabet değil
refakattir. Gazel önce sazendenin makamı gösterdiği küçük bir girişle başlar.
Sonra gazelhan zeminle icrayı alır bitirişe kadar götürür. Bu yolculukta saz
hep onun yanındadır. Gazelhan arada sırada, çoğunlukla bölüm sonlarında icrayı
kısa süreliğine sazendeye bırakır. Sazende bu noktalarda kısa, tadında ve
ölçülü seyirler yapar. Sonra da icrayı hangi perdeden devr aldıysa o perdeden
gazelhana teslim eder. Günümüzde maalesef eski devirlerdeki gibi eşlik eden
sazlara pek rastlayamıyoruz. İşi bilen ustalar az da olsa var ama çok
azınlıkta. Çoğunluğu özellikle gazel formlarına eşlik etmeyi ve tabiri caizse
sazı aldıklarında bırakmayı bilmiyorlar. Aldıkları perdeden kısaca gezinip
teslim etmek yerine gazelhanın önüne geçecek uzun ve gereksiz gösterişlere
sapıyor, alakası olmayan perdelerden bırakarak gazelhanın keyfini kaçırıyor,
gazelin ahenk ve bütünlüğünü bozuyorlar. Gazeli gazel gibi icra eden hanendeler
de var tabi ki ama onlar da maalesef azınlık durumundalar. Piyasa gazeli bir
ses gösterisiymiş gibi algılayan ve formun icrasından beklenen lezzet ve
maneviyattan uzak sözde gazelhanlarla dolu. Halbuki unutulmaması gereken bir
husus da Türk musikisindeki bütün sözlü eserlerin icrasında olduğu gibi gazelde
de esas olanın tavır vedüzgün icra olduğudur. Sesin güzelliği ve genişliği
büyük bir avantajdır ama aslolan tavırdır” (
2016: 03-11)
Taş plak kayıtlarından günümüze
ulaşan ve incelenen gazellerin müzikal yapılarından anlaşıldığı üzere tıpkı
şarkı formunda olduğu gibi zemin ve meyan hâkimiyetinin olduğu bir çatı
görülmüştür. “Gazelhan, okuyacağı gazele hangi makamdan seyir yapıyorsa bu
makamın ana seslerinden bir gövde (zemin) oluşturup, devamında yakın, uzak çeşnili
geçişlerle meyan açıp, “Yar”, “Aman”, “Of” gibi terennümlerle süslemelerini
yaparak, istediği seyri icra ettikten sonra tekrar ilk başladığı makamın temel
seslerine dönerek karar
etmektedir. ” (Kurtuldu, E. B. ,
Ergan, S. M. , 2011 s:582)
Bu da bilinen Klasik Türk Müziği
formunun temel özelliğine uygunluk göstermektedir.
4. GAZELHAN ÖRNEKLEMLERİ
Elimize geçen taş plak
kayıtlarının incelenmesi ile kayıtlar, yıllarına ve örnek olarak seçilen
gazelhanların en verimli ve aktif oldukları yıllara göre üç bölüme ayrılmıştır;
1903-1922, 1923-1940, 1940-1960 Dönemleri.
4.1. 1903-1922 Dönemi ve
Gazelhanlar
4.1.1 Hafız Sami ( 1874-1943 )
Günümüzde Bulgaristan sınırları
içinde olan Filibe’de doğdu. Babası Hacı Ali Rıza Efendi, annesi Zatiye
Hanım’dır. 1878 yılında Osmanlı-Rus Savaşı’ndan dolayı ailesi ile İstanbul’a
göç ederek Fatih’e yerleştiler. Sübyan mektebinde okuduğu sırada on yaşlarında
iken sesinin güzelliği ile dikkat çekti. Sultan Selim Camii imamı Hacı Hasan
Efendi’nin yanında hıfzını tamamladı.
1893-1906 yılları arasında
Halılıcıoğlu Topçu Mektebi imamlığı görevinde bulundu. Bir süre sonra
görevinden istifa ederek hac vazifesini tamamladı.
1912 yılından itibaren bir takım
sinirsel rahatsızlıklar geçirdi. Tedavi edilir gibi olsa da hastalığı sık sık
nüksetti. Ayrıca kulakları iyi işitmemeye başlayınca sıkıntıları daha da arttı.
26 Nisan 1943 tarihinde ablası
ile doktora giderken vefat etti. Edirnekapı’da Şair Baki’nin yanına defnedildi.
Soyadı Kanunu’ndan sonra “Ünokur” soyadını almışsa da daima Hafız Sami olarak
anıldı.
Hafız Sami Osmanlıların son
döneminde yetişen üstat gazelhanları içinde yer alır. Başta Kuran tilâveti (
Kuran’ı güzel sesle ve usulüne göre okuma) olmak üzere mevlid, ezan, kaside ve
gazel gibi irticâli okuyuşlarda devrinin erişilmesi güç simalarındandır.
Ali Rıza Sağman, Meşhur Hafız
Sami Merhum adlı kitabında, Hafız Sami’nin okuyuşu ile ilgili şunları
söylemiştir; “ Tabiat kanunun aksine olarak okudukça açılan, yorulmayan,
falsosuz bir sese sahipti. Hançeresi oynaktır. En ince ve hızlı nağmeleri
çıkarmakta en küçük külfete düşmez ve Hafız Sami ne okursa okusun, kelimeleri
tamamen okur, heceleri ağzında saklamaz. Harflerin vasıflarını açık açık
gösterir. İşte bu sayede uzakta dinleyenler bile onun ne dediğini, ne okuduğunu
tane tane anlarlardı.”
Ayrıca kendisinin eğitim dönemi
sürecinde, meşk için meşhur bestekâr Zekai Dede’ye götürülmüş ve ondan “Oğlum,
sana Hüdâ meşketmiş, benim meşk edecek bir şeyim yok” övgüsünü de almıştır (Ak,
2014, s:278).
Hafız Sami’nin Kayıtları
Seni Kim Görse ( Acemaşiran Gazel
)
Güfte
Seni kim görse derinunda muhabbet
uyanır Piş-i çeşminde melâhat güneşi doğdu sanır Bu ne behçed ne sabahât buna
can mı dayanır Bir meleksin sana insan deseler kim inanır
Eserin toplam süresi: 3:26.0 ( 206 sn. )
Giriş Taksimi: 24.8 sn.
İlk Terennüm: 22.2 sn.
İlk Dize: 9.7 sn.
İkinci Terennüm: 10.9 sn.
İkinci Dize: 9.5 sn.
Üçüncü Terennüm: 11.0 sn.
Ara Taksim: 21.4 sn.
Dördüncü Terennüm: 21.1 sn.
Üçüncü Dize: 9.5 sn.
Beşinci Terennüm: 15.7 sn.
Dördüncü Dize: 8.6 sn.
Altıncı Terennüm: 9.7 sn.
Son Taksim: 31.9 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah yar ey ey ey meded ey aman
2. Yar ey ey ey ah
3. Yar ey aman ey ey ey
4. Amman amman aman yar ey ey ey ey ey ah ah aman
5. Yar ey aman aman ey ey ah
6. Aman aman aman aman yar ey ah ah
Derdime Vâkıf Değil Canan (
Hicazkâr Gazel ) Güfte
Derdime vâkıf değil canan beni
handan bilir Hakkı vardır şâd olanlar herkesi şâdân bilir Söylesem tesiri yok
sussam gönül razı değil Çekdiğim âlâmı bir ben bir de Allah’ım bilir
Eserin Toplam Süresi: 2:56.4 ( 176.4 sn. )
Giriş Taksimi: 24.9 sn.
İlk Terennüm: 16.3 sn.
İlk Dize: 10.3 sn.
İkinci Terennüm: 9.0 sn.
İkinci Dize: 9.6 sn.
Üçüncü Terennüm: 14.4 sn.
Ara Taksim: 26.0 sn.
Dördüncü Terennüm: 2.7 sn.
Üçüncü Dize: 9.8 sn.
Beşinci Terennüm: 16.8 sn.
Dördüncü Dize: 8.8 sn.
Altıncı Terennüm: 14.8 sn.
Son Taksim: 13.0 sn.
1. Ah yar ey ey ey aman
2. Ah aman aman
3. Aman aman aman ah yar ey ey ah ah
4. Amman amman
5. Yar ey ey ah aman aman ey ah
6. Yar ey ey ah ah
Diyemem Sine-i Berrakı Semenden
Gibidir ( Muhayyer Gazel ) Güfte
Diyemem sine-i berrakı semenden
gibidir Yasemen belki o gül nahl-i semen-ten gibidir Reng-i bûy-i gülü tarife
ne zahmet çekeyim Gül benim bildiğim ey gonce-dehen sen gibidir
Eserin Toplam Süresi: 2:51.9 ( 171.9 sn. )
Giriş Taksimi: 21.7 sn.
İlk Terennüm: 20.9 sn.
İlk Dize: 7.5 sn.
İkinci Terennüm: 15.3 sn.
İkinci Dize: 8.9 sn.
Üçüncü Terennüm: 10.9 sn.
Ara Taksim: 22.3 sn.
Dördüncü Terennüm: 4.4 sn.
Üçüncü Dize: 10.2 sn.
Beşinci Terennüm: 15.9 sn.
Dördüncü Dize: 10.6 sn.
Altıncı Terennüm: 13.5 sn.
Son Taksim: 9.8 sn.
1. Ah yar ey ey aman
2. Aman aman ey ey ah
3. Yar ey ey ey ah
4. Amman amman aman
5. Yar ey ey ah ah ah aman aman yar ey
6. Yar ey ey ah ey ey ey
4.1.2 Hafız Osman (Şaşı) (1867-1935)
İstanbul, Anadoluhisarlı’dır.
Ölüm tarihi kuşkuludur. Musiki bilgisi konusunda Hacı Arif Bey’den
yararlanmıştır. 1878’de Enderun’a girmiştir. Haşim Bey’den de müzik eğitimi
almıştır. Saray saz takımında hanendelik yapmıştır. 27 yıl saray müezzinliği
görevinde bulunmuştur. Meşrutiyetin ilanından sonra saraydan ayrılmıştır. Hafız
Sami’nin en büyük rakibi olarak görülmüştür. Sesi Hafız Sami’ye göre daha pes
olmakla birlikte bu perdeleri olağanüstü kusursuz okuduğu kabul edilmiştir.
Üstün bir makam bilgisi ve bunu gazellerinde kullanabilme becerisi
göstermiştir. Tamburi Cemil Bey ile beş plakta beraberliği vardır. Toplam
plaklarının sayısı on kadardır. Galata Cami Müezzinliği son görev yeri
olmuştur. Maalesef yoksulluk içinde vefat etmiştir.
Hafız Osman’ın Kayıtları
Her Zaman Bir Vâmık u Azrâ Olur (
Uşşak Gazel ) Güfte
Her zaman bir vâmık u azrâ olur,
alem bu ya Nev be nev efsaneler peyda olur, alem bu ya Kabz u bast kılsa
tefekkür aleminde ol gönül Vakt-i sermânın sonu germâ olur, alem bu ya Gez geç
elden eyle me’mul, sanma rûya u hayâl Vakt-i sermânın sonu germâ olur, alem bu
ya Görme ahkar kimseyi cânâ, kader, mechûldür.
Hakkın ednâ bir kulu âlâ olur,
alem bu ya
Eserin Toplam Süresi: 3:55.1 ( 235.1 sn. )
Giriş Taksimi: 39.8 sn.
İlk Terennüm: 7.9 sn.
İlk Dize: 12.8 sn.
İkinci Dize: 13.4 sn.
Üçüncü Dize: 9.4 sn.
İkinci Terennüm: 7.0 sn.
Dördüncü Dize: 18. 9 sn.
Üçüncü Terennüm: 5.1 sn.
Ara Taksim: 27.6 sn.
Beşinci Dize: 23.0 sn.
Son Taksim: 19.9 sn.
Altıncı Dize: 8.4 sn.
Dördüncü Terennüm: 5.7 sn.
Yedinci Dize: 29.2 sn.
Beşinci Terennüm: 7.0 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah aman
2. Aman aman
3. Meded ey ey
4. Meded
5. Meded ey ey
Dil Verme Gönül ( Isfahan Gazel )
Güfte
Dil verme gönül aşka ki aşk
âfet-i cândır Aşk âfet-i cân olduğu meşhûr-i cihândur Aşk içre azab olduğın
anadan bilürem kim Her kimse ki aşıktır işi âh ü figândur
Eserin Toplam Süresi: 3:35.0 ( 215.0 sn. )
Giriş Taksimi: 30.2 sn.
İlk Terennüm: 14.3 sn.
İlk Dize: 10.3 sn.
İkinci Terennüm: 19.4 sn.
İkinci Dize: 27.3 sn.
Üçüncü Terennüm: 7.7 sn.
İkinci Taksim: 28.3 sn.
Üçüncü Dize: 17.1 sn.
Dördüncü Terennüm: 8.1 sn.
Üçüncü Taksim: 8.6 sn.
Dördüncü Dize: 14.4 sn.
Beşinci Terennüm: 15.5 sn.
Son Taksim: 13.8 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Yar ey ey
2. Ey ey of of of
3. Yar ey ey ey
4. Yar ey ey
5. Meded ey ey yar ey ey of aman aman
Yeter Artık Çeker Oldum Bu
Cihanın Gamını ( Hicaz Gazel ) Güfte
Yeter artık çeker oldum bu
cihanın gamını
Kerem etse ecel alsa da halâk
etse beni
Taleb etmem ne surûru ne de bir
zevk demini
Gama onlar bedel olsa da halâs
etse beni
Eserin Toplam Süresi: 2:41.1 ( 161.1 sn. )
İlk Dize: 15.1 sn.
İlk Terennüm: 5.4 sn.
İkinci Dize: 15.0 sn.
İkinci Terennüm: 10.5 sn.
İlk Taksim: 12.8 sn.
Üçüncü Dize: 12.2 sn.
Üçüncü Terennüm: 13.9 sn.
Ara Taksim: 13.0 sn.
Dördüncü Terennüm: 8.4 sn.
Dördüncü Dize: 19.1 sn.
Beşinci Terennüm: 17.6 sn.
Son Taksim: 18.1 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Yar ey
2. Yar yar ey ey ey
3. Yar ey ey ey
4. Ah ah
5. Yar yar meded ey ey ey
4.2 1923-1940 Dönemi ve Gazelhanlar 4.2.1 Ahmet Celal Tokses (
1898- ? )
Marmaris’te dünyaya gelmiştir.
Ticaret Kaptan Mektebi’nde okumuştur. 1914’de çıkan Birinci Dünya Savaşı’na
İhtiyat Zabiti olarak katılmıştır. Savaştan sonra musîki ile uğraşmaya
başlamıştır. Neyzen İhsan Aziz ve Fahri Kopuz’un çağrısı ile Darüttalim-i Musîki’ye
katılmıştır. Topluluğun sazendeleri eşliğinde plaklara gazeller okumuştur,
toplu fasıllara katılmıştır. Uzun yıllar radyoda çalışmıştır (Gazeller II,
1997).
Ahmet Celal Tokses’in Kayıtları
Pek Mustaribim ( Hüzzam Gazel )
Güfte
Pek mustaribim ey gül-i ter
zahm-ı dilimden Ağlar gezerim ayrılalı sen güzelimden Çok gördü felek aldı seni
şimdi elimden Şebnem yerine kan damlar didelerimden
Eserin Toplam Süresi: 3:16.4 ( 196.4 sn. )
İlk Taksim: 22.8 sn.
İlk Terennüm: 16.6 sn.
İlk Dize: 10.3 sn.
İkinci Dize: 10.9 sn.
İkinci Terennüm: 7.1 sn.
İkinci Dizenin Tekrarı: 10.2 sn.
Üçüncü Terennüm: 18.1 sn.
Ara Taksim: 33.9 sn.
Dördüncü Terennüm: 1.3 sn.
Üçüncü Dize: 12.5 sn.
Üçüncü Dizenin Tekrarı: 8.1 sn.
Beşinci Terennüm: 14.7 sn.
Altıncı Terennüm: 14.2 sn.
Son Taksim: 8.5 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah ah aman aman
2. Aman aman aman
3. Ah ah meded ey ey of of ey ey
4. Ah
5. Hey hey hey ey ey
6. Aman aman yar ey of of ey ey ey
Güzelsin ( Uşşak Gazel )
Güfte
Güzelsin hâre-i pür reng-i aşkın
ebruvânından, güzelsin necm-i subhun hande etmek ihtimalinden
Güzelsin âsumandan, ahterândan,
mâhitâbândan Güzelsin cennetin dünyaya inmek ihtimalinden
Eserin Toplam Süresi: 3:40.7 ( 220.7 sn. )
İlk Taksim: 26.2 sn.
İlk Terennüm: 1.6 sn.
İlk Dize: 23.6 sn.
İkinci Terennüm: 20.0 sn.
İkinci Taksim: 34.1 sn.
Üçüncü Terennüm: 2.4 sn.
İkinci Dize: 11.0 sn.
Dördüncü Terennüm: 16.3 sn.
Beşinci Terennüm:
Üçüncü Dize:
Altıncı Terennüm:
Son Taksim:
Eserde Sırasıyla Kullanılan Terennümler
1. Ah
2. Aman yar ey of of ey ey
3. Amman amman
4. Aman yar ey ey ey ey
5. Aman aman
6. Aman aman meded ey ey of of of
4.2.2 Hafız Kemal ( 1882-1939 )
21 Temmuz 1882’de İstanbul
Fatih’te, Şehremini semti Tatlıkuyu Mahallesi’nde doğmuştur. Babası Saraç Agah
Efendi’dir. Babası tıp eğitimi almasını arzu etmişse de kendisi din eğitimini
tercih ederek Arapça, Farsça öğrenmiş, bir yandan da musiki dersleri almıştır.
1900’lerden itibaren şöhret
kazanmaya başlayan Hafız Kemal dönemin en iyi mevlidhan ve gazelhanları
arasında yer almıştır.
Hafız Kemal İstanbul Radyosu’nun
ilk kuruluş yıllarından itibaren yakın arkadaşı Hafız Sadettin Kaynak ile
yayınlara katılmış, aynı yıllarda Darülelhan Heyeti üyeliği yapmıştır. Sesi
Darülelhan özel arşiv plaklarında kayıtlıdır.
Hafız Kemal ve Hafız Sadettin
Kaynak’a din dışı musikide şöhret yolunu açan, devrin meşhur sazendeleri
eşliğinde, Columbia firması için yapmış oldukları 78 devirli taş plak
kayıtlardır. 1928 yılında Almanya’ya yapılan bir yolculuk ile başlayan bu
kayıtlar; Türk kayıt tarihinde, ilginç ve çok sevilen bir repertuarın
oluşmasını sağlamıştır. Columbia’nın mor etiketlerle yayınladığı 30 ve 27
cm’lik plaklara gazeller, şarkılar ve beş plaktan oluşan mevlid kaydı
gerçekleştiren Hafız Kemal; bir dizi plağın kaydını da Hafız Sadettin Kaynak
ile birlikte yapmıştır. Columbia firmasının dışında, Odeon ve Sahibinin Sesi
firmaları için de plaklar doldurmuştur. Konser vermek üzere 1930 yılında
Paris’e ve Başvekil İsmet İnönü’nün isteği üzerine 1931 yılında Atina’ya
gitmiştir.
Nusretiye Cami müezzinliği ile
başlayan resmi görevi Süleymaniye Cami başmüezzinliğiyle son bulmuştur. Soyadı
kanunundan sonra Gürses soyadını alan Hafız Kemal, hayatının son yıllarında
yakalandığı kalp hastalığından kurtulamayarak 9 Ağustos 1939 tarihinde
İstanbul’da vefat etmiştir.
Edirnekapı dışındaki mezarlıkta
bulunan divan şairi Baki’nin kabri yanına
defnedilmiştir. (Ak, 2014, s:320)
Hafız Kemal’in Kayıtları
Âsuman Ağlar ( Hicaz Gazel )
Güfte
Âsuman ağlar hem inler girye-bâr
oldukça ben
Yağdırır bârân-ı mihnet
derd-nisar oldukça ben
Ufk-ı âmâlim karanlık burc-ı
talih simsiyah
Gülmem asla şu fena alemde var
oldukça ben
Eserin Toplam Süresi: 3:28.8 ( 208.8 sn. )
İlk Taksim: 13.6 sn.
İlk Terennüm: 2.7 sn.
İlk Dize: 13.1 sn.
İkinci Terennüm: 14.9 sn.
İkinci Dize: 13.2 sn.
Üçüncü Terennüm: 14.9 sn.
İkinci Taksim: 20.6 sn.
Üçüncü Dize: 18.7 sn.
Dördüncü Terennüm: 6.7 sn.
Üçüncü Taksim: 15.6 sn.
Beşinci Terennüm: 6.4 sn.
Dördüncü Dize: 13.5 sn.
Altıncı Terennüm: 14.5 sn.
Son Taksim: 40.4 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah
2. Meded ey ey ey ey ah ah
3. Yar ey ey ey of of of of of
4. Meded ey ey ey
5. Ah
6. Yar ey ey ey ey ey of of of
Gördüm Yüzünü Gözlerimin Nuru
Karardı ( Hicazkar Gazel ) Güfte
Gördüm yüzünü gözlerimin nuru
karardı Bir gonca gibi verd-i dilim soldu sarardı Aşkın marazı mevti ciğergahı
arardı Hep çektiğim naz ü sitem zar ü nizardı Biçare gönül derdine bir çare
arardı Yarab bu muhabbette bu sevdada ne vardı
Eserin Toplam Süresi: 2:45.1 ( 165.1 sn. )
İlk Taksim: 17.1 sn.
İlk Dize: 10.6 sn.
İkinci Dize: 14.1 sn.
İlk Terennüm: 14.2 sn.
Ara Taksim: 15.3 sn.
Üçüncü Dize: 18.2 sn.
İkinci Terennüm: 11.2 sn.
Dördüncü Dize: 20.3 sn.
Üçüncü Terennüm: 3.6 sn.
Beşinci Dize: 9.1 sn.
Altıncı Dize:
Beşinci Terennüm:
Son Taksim:
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Meded ey of of of of
2. Meded ey ey ey ah
3. Ah
4. Yarab
5. Ah ah ah
Not: Hafız Kemal’in seslendirmiş
olduğu bu gazel, diğer gazellerden, saz eşliği açısından farklı bir özellik
taşımaktadır. Klasik Türk Müziği sazlarının yerine bir Batı Müziği sazı olan
piyano eşliği seçilerek gazelde bir ilk denenmiştir.
Piyano Eşliği: Yorgo Bacanos
4.2.3 Hafız Sadettin Kaynak ( 1895-1961 )
Sadettin Kaynak 1895 yılında
İstanbul’da doğdu. Babası Fatih Cami hocalarından Ali Alaeddin Efendi, annesi
Havva Hanım’dır. Bulunduğu semtte ilk ve orta öğretimini tamamladıktan sonra
ilahiyat fakültesinden mezun oldu. Balkan Savaşı’nın çıktığı yıllarda,
“ilahiyat zabiti” olarak askerlik görevini yapmak üzere Diyarbakır’a
gönderildi. Bu münasebetle Elazığ, Harput, Malatya, Mardin gibi illerimizi
dolaştı. İstanbul’a döndükten sonra çalışmalarını kişisel çabası ile sürdürdü.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra,
o yıllarda adını duyurmuş bir sanatkar olarak birkaç kez Çankaya Köşkü’ne
çağrıldı. Atatürk’ün emri ile Kuran-ı Kerim’in savaşla ilgili ayetleri üzerine
ordu komutanlarına konferans verdi.
1926 yılında plak doldurmak üzere
Berlin’e, çeşitli tarihlerde Viyana, Paris ve Milano’ya gitti. Sadettin Kaynak
bestekarlığa, Berlin’e giderken “Hicran-ı Elem” sözleri ile başlayan bir şiiri
hüzzam makamında besteleyerek başlamıştır. Türk Musıkisi geleneğine bağlı olarak
büyük ve küçük formlarda eserler verdiği gibi, halk musıkisi ezgilerini
kullanarak eserler bestelemiş ve ayrıca film müzikleri de yapmıştır. Türkiye’de
de plak doldurdu. 1953 yılında Sultan Ahmet Cami ikinci imamlığına tayin
edilmişti.
1955 yılında beyin kanamasına
bağlı olarak sol tarafına felç geldi. Son yıllarım Kadıköy Koşuyolu’nda bulunan
evinde hasta geçirdi. Hastalığı ağırlaşınca Haydarpaşa Numune Hastanesine
kaldırıldı. 3 Şubat 1961 tarihinde burada vefat etti. 4 Şubat 1961 Cumartesi
günü Topkapı Merkez Efendi Mezarlığı’nda toprağa verildi. ( Ak, 2014, s:350)
Hafız Sadettin Kaynak’ın
Kayıtları Zülf-ü Sümbül ( Mahur Gazel ) Güfte
Zülf-ü sümbül tâb’ınım başımda
sevda hâbım var Düşmüşem bir dâme kim bir halkayı girdabım var Her taraf
meyhanedir aşk ehline faslı bahar Lâleden peymane, şebnemden şarabı nâbım var
Eserin Toplam Süresi:
İlk Taksim:
İlk Dize:
İlk Terennüm:
İkinci Dize:
İkinci Terennüm:
İkinci Taksim:
Üçüncü Dize:
Üçüncü Terennüm:
Üçüncü Taksim:
Dördüncü Terennüm: 7.2 sn.
Dördüncü Dize: 12.1 sn.
Beşinci Terennüm: 47.7 sn.
Son Taksim: 3.7 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah aman aman
2. Aman aman aman aman of of
3. Aman aman yar ey ey ey ey ey
4. Ah
5. Ah ah of of of of aman aman aman aman aman of of of of
Hicran-ı Elem ( Hüzzam Gazel )
Güfte
Hicran-ı elem sine-i pürhûnumu
dağlar Mahrûm-ı emel gönlümü dünyaya ne bağlar Öldürdüğünüz aşk-ı perişanımı
gömdüm Bir türbe ki kalbim gelen ağlar giden ağlar
Eserin Toplam Süresi: 3:49.8 ( 229.8 sn. )
İlk Taksim: 22.5 sn.
İlk Dize: 14.7 sn.
İlk Terennüm: 1.1 sn.
İkinci Dize: 10.7 sn.
İkinci Terennüm: 26.1 sn.
İkinci Taksim: 27.4 sn.
Üçüncü Dize: 8.1 sn.
Üçüncü Terennüm: 14.2 sn.
Üçüncü Taksim: 16.0 sn.
Dördüncü Terennüm: 11.2 sn.
Dördüncü Dize: 10.2 sn.
Beşinci Terennüm: 33.9 sn.
Son Taksim: 33.7 sn.
4.2.4 Hafız Memduh İmre ( 1891-18 Kasım 1968 )
İstanbul Topkapı’da doğdu.
Müderris Osman Efendi’nin oğludur. İlkokulu Topkapı’da, ortaokulu Fatih askeri
rüşdiyesinde okudu. Okuduğu ezanlarla dikkat çekti, musikiye yöneldi. İlk
hocası ağabeyi neyzen Ayetullah Bey’dir. Lise öğrenimi sırasında Vefa idadisini
terk edip öğretmen okuluna gitti. Öğrenimini yarıda kesip Harbiye Nezaretine
katip olarak girdi. Yine Harbiye Nezaretinde katip olarak çalışan Mehmet Fahri
Kopuz’dan yararlandı. Kanuni ( Pepe ) Reşad Bey ve İsmail Hakkı Bey’den musıki
öğrendi. Özellikle fasıl musıkisi üzerine çalışmalar yaptı. Darüttalim-i Musıki
Heyetine girdiğinde 20 yaşında idi. Burada Kanuni Âmâ Nazım, Tanburi Ahmet Bey
gibi hocalarla çalıştı. Pek çok öğrenci yetiştirmiş olan Neyzen İhsan Aziz
Bey’in yakın ilgisi sonucunda Darüttalim-i Musıki’nin önde gelen birkaç
hanendesinden biri oldu. Almanya turnelerine katıldı, konserler verip plaklara
okudu. Gazel okuyuşu ile dönemin sevilen seslerinden biri oldu.
Uzun yıllar Ticaret Odası’nda şef
olarak da görevini sürdürmüştür. Safrakesesi hastalığı nedeniyle vefat
etmiştir. Mezarı Merkezefendi’dedir. ( Gazeller 3, 2006 )
Hafız Memduh İmre’nin Kayıtları
Güzelsin Bir Perinin Hacle-i
Bezmi Visalinden ( Rast Gazel ) Güfte
Güzelsin bir perinin hacle-i
bezmi visalinden Nigâh-ı pür mealinden, cemalinden Güzelsin en güzel bir
dilberin ruhsar-ı âlinden Güzelsin bir garibin sevilmek ihtimalinden Güzelsin
ey melek sima bu şirin her nevalinden Eserin Toplam Süresi:
İlk Taksim:
İlk Terennüm:
İlk Dize:
İkinci Dize:
Ara Taksim:
Üçüncü Dize:
Dördüncü Dize: 13.4 sn.
Üçüncü Terennüm: 9.4 sn.
Beşinci Dize: 17.9 sn.
Dördüncü Terennüm: 16.7 sn.
Son Taksim:
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Aman aman
2. Meded ey hey ey of of aman aman
3. Yar ey aman aman aman
4. Of of of yar ey hey ey ey 17.1
sn.
Acıyaydı Bana Bir Kerecik Ol
Gonca Femim ( Saba Gazel ) Güfte
Acıyaydı bana bir kerecik ol
gonca femim Acımazdı yüreğimde acıyan zahm -ı gamım Acı Allah için olsun da
müştak Rahatım aldı visâlin hevesiyle emelim
Eserin Toplam Süresi: 3:28.7 ( 208.7 sn. )
İlk Taksim: 27.4 sn.
İlk Terennüm: 9.0 sn.
İlk Dize: 17.7 sn.
İkinci Terennüm: 7.0 sn.
İkinci Dize: 16.3 sn.
Üçüncü Terennüm: 30.8 sn.
İkinci Taksim: 26.1 sn.
Dördüncü Terennüm:
Üçüncü Taksim:
Dördüncü Dize:
Beşinci Terennüm:
Son Taksim:
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah ah
2. Ah
3. Yar ey aman aman yar ey yar ey ey ey
4. Meded ey hey ey
5. Yar ey ey aman aman yar ey ey of of
4.3 1940-1960 Dönemi ve Gazelhanlar 4.3.1 Münir Nurettin Selçuk
( 1900-1981)
Münir Nurettin Selçuk, 1900
yılında İstanbul’un Beyazıt semtinde doğdu. İlkokulu tamamladıktan sonra askeri
rüştiyeden mezun oldu. Daha sonra Kadıköy Sultanisine kaydoldu. 1917 yılında
ailesinin ısrarı ile tarım öğrenimi için Macaristan’a gitti. Fakat öğrenimini
tamamlamadan yurda dönerek kendisini musîki çalışmalarına verdi. Ziya Paşa’nın
başkanlığı döneminde, ünlü musîki ustalarının önünde parlak bir sınav vererek
Darül-elhan’a girdi. Cumhuriyetin ilanı ile “Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti”inde
çalıştı. 1926’da kendi isteği ile bu görevden ayrılarak İstanbul’’a yerleşti ve
serbest olarak çalışmaya başladı. Bu yıllarda ünü oldukça yaygınlaştığı halde
ciddi bir eğitimden geçmeyi ve metodik çalışmayı düşündüğü için, 1927 yılında
Paris’e giden sanatkar, Paris Konservatuarının ünlü hocalarından şan, piyano ve
solfej dersleri aldı. 1928 yılında geri döndü.
1942 yılında Belediye
Konservatuarı “İcra Heyeti”ne girdi. Kişisel sebeplerle bir yıl sonra istifa
ederek ayrıldı. 1953’de İstanbul Radyosu’nda müşavirlik yaptı. Aynı yıl
konservatuarın İcra Heyeti başkanlığına getirildi ve burada 16 yıl çalıştı. Son
görevi İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı, repertuar
öğretmenliği idi.
Münir Nurettin Selçuk’un
Kayıtları Kalbim Zemini Aşk ( Segah Gazel )
Güfte
Kalbim zemini aşk ... ( güfte
deşifre edilememiştir. ) Ahımı alın sevabı sana ... ( güfte deşifre
edilememiştir. ) Ey aşk bildiğin gibi yak yık derunumu Bir kimsesiz belazadenin
hânumanıdır
Eserin Toplam Süresi: 3:25.6 ( 205.6 sn. )
İlk Taksim: 19.5 sn.
İlk Terennüm: 9.7 sn.
İlk Dize: 12.0 sn
İkinci Terennüm: 13.0 sn.
İkinci Dize: 8.2 sn.
Üçüncü Terennüm: 29.9 sn.
İkinci Taksim: 21.9 sn.
Üçüncü Dize: 6.5 sn.
Dördüncü Terennüm: 25.5 sn.
Üçüncü Taksim: 10.9 sn.
Üçüncü Dizenin Tekrarı: 7.5 sn.
Beşinci Terennüm: 11.4 sn.
Dördüncü Dize: 7.2 sn.
Altıncı Terennüm: 13.3 sn.
Son Taksim:
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler 9.1 sn.
1. Ah aman aman aman
2. Aman aman of of
3. Ah ah aman of of of ah ah
4. Ah ah ah aman aman of of of
5. Aman aman aman aman
6. Yar of of of of
Kıldı Zülfün Tek Perişan Halimi
Halin Senin ( Hüzzam Gazel ) Güfte
Kıldı zülfün tek perişan halimi
halin senin Bir gün ey bi derd sormazsın nedir halin senin Gitti başından gönül
ol serv kaddin sayesi Ağla kim idbara tebdil oldu ikbalin senin
Eserin Toplam Süresi: 3:32.6 ( 212.6 sn. )
İlk Taksim: 14.2 sn.
İlk Terennüm: 2.1 sn.
İlk Dize: 14.3 sn.
İkinci Terennüm: 7.8 sn.
İkinci Dize: 15.5 sn.
Üçüncü Terennüm: 5.1 sn.
İkinci Dizenin Tekrarı: 21.3 sn.
Dördüncü Terennüm: 13.3 sn.
İkinci Taksim: 8.8 sn.
Beşinci Terennüm: 1.2 sn.
Üçüncü Dize: 12.9 sn.
Son Taksim: 8.8 sn.
Üçüncü Dizenin Tekrarı: 10.8 sn.
Yedinci Terennüm: 9.7 sn.
Dördüncü Dize: 16.1 sn.
Son Terennüm: 27.5 sn.
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah
2. Aman aman
3. Aman aman
4. Aman of of of
5. Ah
6. Aman aman aman of of of
7. Aman aman aman
8. Of of of of of of
Kalamış ( Nihavend Şarkı Gazelli
) Gazelin Güftesi
Fethettiniz ay paryarak sen
gülerekten Gündüz koya sen gel gece kalsın aya nöbet Ses çıkmıyor artık ne
kürekten ne yürekten Emret güzelim istediğin şarkıyı emret
Eserin Toplam Süresi:
Eserin Gazele Kadar Olan Süresi:
Gazelin Süresi:
İlk Terennüm:
Ah darulup da ne çekersin
(deşifre edilemeyen güfte) nazik teni
Eserin Toplam Süresi: 3:09.9 ( 189.9 sn. )
İlk Taksim: 20.0 sn.
İlk Terennüm: 10.9 sn.
İlk Dize: 12.8 sn.
İkinci Terennüm: 4.6 sn.
İkinci Dize: 10.1 sn.
Üçüncü Terennüm: 13.8 sn.
İkinci Taksim: 21.9 sn.
Dördüncü Terennüm: 1.4 sn.
Üçüncü Dize: 11.8 sn.
Beşinci Terennüm: 11.2 sn.
Üçüncü Taksim: 15.0 sn.
Altıncı Terennüm: 1.5 sn.
Üçüncü Dizenin Tekrarı: 10.5 sn.
Yedinci Terennüm: 2.5 sn.
Dördüncü Dize: 13.1 sn.
Sekizinci Terennüm: 18.9 sn.
Son Taksim:
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Aman
2. Aman ah
3. Ah of of of of of
4. Ah
5. Aman yar of
6. Ah
7. Aman 9.9 sn.
8. Aman yar gönül ey of of of
4.3.3 Hüseyin Hüsnü Bey ( 1897-1995 )
İstanbul’da Aksaray semtinde
doğdu. Okul sıralarında sesinin güzelliğini fark eden öğretmenleri tarafından
musîkiye yönlendirildi. Önce “Musîk-i Osmani”de Sadettin Kaynak’ın da hocaları
olan Muallim Kazım Bey ile Büyük Piyale imamı Şeyh Cemal Efendi’den ve Rastçı
Yusuf Efendi’den dersler aldı. Darül-elhan’da Zekaizade Ahmet Irsoy, Rauf Yekta
Bey ve Üsküdarlı Ziya Bey gibi hocalarla çalışma fırsatı buldu. Darüttalimi
Musîki kurucusu Neyzen İhsan Aziz Bey; en uzun süre devam ettiği ve
yararlandığı hocası olmuştur. Darüttalimi Musîki eğitim çalışmalarına ve
konserlerine katılmış fakat plaklarını topluluktan bağımsız olarak
gerçekleştirmiştir. Plakları Odeon ve Colombia tarafından yayınlanmıştır
Hüseyin Hüsnü Bey 98 yaşında İstanbul’da
vefat etmiştir. ( Gazeller 3, 2006 )
Hüseyin Hüsnü Bey’in Kaydı
Söyle Ey Talih Ne Zevki Var... (
Hüzzam Gazel )
Güfte
Söyle ey talih ne zevki var bana
cevretmenin Genç iken güldürmedin artık ne hükmün var senin ... ( güfte deşifre
edilememiştir. )
Ey talih-i cellad-ı ömrüm
Genç iken güldürmedin artık ne
hükmün var senin
Eserin Toplam Süresi:
İlk Taksim:
İlk Dize: 12.3 sn
İlk Terennüm: 3.1 sn.
İkinci Dize: 9.3 sn.
İkinci Terennüm: 15.6 sn
İkinci Taksim: 14.7 sn
Üçüncü Dize: 11.1 sn
Üçüncü Terennüm: 12.0 sn
Üçüncü Taksim: 7.6 sn.
Dördüncü Terennüm: 2.8 sn.
Dördüncü Dize: 5.4 sn.
Beşinci Terennüm: 6.0 sn.
İkinci Dizenin Tekrarı: 8.6 sn.
Altıncı Terennüm: 10.3 sn
Son Taksim: 44.0 sn
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah
2. Aman aman of of ah ah
3. Ah ah meded ey hey
4. El aman
5. El aman, aman aman
6. Of of of ah ah
4.3.4 Safiye Ayla ( 1907-1998 )
1907 yılında İstanbul’da
doğdu.Bursa Kız Muallim Mektebi’ni bitirdi. Müziğe küçük yaşta piyano çalarak
başladı. Önce besteci rebabi Mustafa Sunar’dan sonra Yesari Arsım Arsoy,
Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Mesut Cemil, Refik Fersan gibi ustalardan
yararlandı. İlk kez 1931’de, Darüttalim-i Musîki Heyeti’nin konserlerinde
sahneye çıktı. İstanbul, Ankara radyolarında ve İstanbul Konservatuarı İcra
Heyeti’nde çalıştı. Uzun yıllar gazinolarda şarkı söyledi. Atatürk onu
dinlemekten çok hoşlanır, yapılan toplantılarda ona sık sık sevdiği şarkıları
söyletirdi. Bir çok plak doldurdu. Sesini geniş dinleyici kitlelerine duyurdu.
Konservatuar İcra Heyeti’nde çalıştığı dönemde tanıştığı besteci Şerif Muhittin
Targan ile 8 Nisan 1950 tarihinde evlendi. Evlilikleri 1967’de eşinin vefatına
kadar sürdü.
Kendinden önceki ve kendi
dönemindeki kadın şarkıcılardan farklı olarak kendine özgü bir okuyuş tarzı
vardı. Okuyuşuna yansıyan Batı Müziği beğenisi bu uslûbun belirgin bir
özelliğidir. Ölçüye uyarak, iyi bir diksiyonla, aynı zamanda coşkun bir tavırla
okurdu. Sesindeki pürüzsüz akış, en tiz perdelerde bile kaybolmazdı. Zamanın
gözde şarkılarıyla, Rumeli Türküleri’ni içine alan geniş repertuarıyla büyük
bir dinleyici kesimi tarafından beğenildi.
Safiye Ayla, 14 Ocak 1998
tarihinde, İstanbul’da yaşamını yitirdi. Cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na
defnedildi. ( http://www.biyografi.net )
Safiye Ayla’nın Kaydı
Yarin Bu Kadar Cevri Gelir Miydi
Hayale ( Beyati Gazel )
Güfte
Yarin bu kadar cevri gelir miydi
hayale Gûş itmedi ahım beni döndürdü hilale Rüyada bile faide yüz sürmeyi görme
Elden ne gelir ağlamadan başka bu hale
Eserin Toplam Süresi:
İlk Taksim:
İlk Dize:
İlk Terennüm:
İkinci Dize:
İkinci Terennüm:
İkinci Dizenin Tekrarı:
Üçüncü Terennüm:
Ara Taksim:
Üçüncü Dize:
Dördüncü Dize:
Dördüncü Terennüm:
Dördüncü Dizenin Tekrarı 9.8 sn.
Beşinci Terennüm:
Son Taksim:
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Ah ah ah aman aman
2. Yar ey hey ey aman aman
3. Yar ey hey hey
4. Ah
5. Yar yar of of
4.3.5 Hamiyet Yüceses ( 1915-1996 )
Artaki Candan, Selahattin Pınar,
Mustafa Nafiz gibi hocalardan musîki bilgisi aldı. 13 yaşında Burhaniye’de ilk
kez sahneye çıktı. 1932 yılında İstanbul’da düzenlenen bir yarışmada Türkiye
Ses Kraliçesi seçildi. Londra Gazinosu’nda ve başka müzikli gazinolarda
çalıştı. Şarkılar, türküler, gazeller okuduğu plakları 30’un üzerindedir. Güçlü
bir sese, iyi bir tekniğe sahipti. Radyo ve TV’lerdeki programlara yaşlılığında
da çıktı.
10 Temmuz 1996 tarihinde
Marmaris’de vefat etmiştir. ( Gazeller II, 1997 )
Hamiyet Yüceses’in Kaydı
Bakmıyor Çeşmi Siyah ( Nihavend
Şarkı Gazelli )
Gazelin Güftesi
Gel de kurtarsın ecel
Sima yüzünden ... ( güfte deşifre
edilememiştir. )
Kurtar Allah aşkına dünya
derdinden beni
Eserin Toplam Süresi: 3:31 (
211 sn. )
Eserin Gazele Kadar Olan Süresi: 59.0 sn.
Gazelin Süresi: 2:02 (
122 sn. )
İlk Terennüm: 22.0 sn.
İlk Dize: 13.0 sn.
İkinci Dize:
İkinci Terennüm:
Üçüncü Terennüm:
Üçüncü Dize:
Dördüncü Terennüm:
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Aman ah
2. Ah
3. Ah ah
4. Ah yar ey
4.3.6 Kani Karaca ( 1930-2004 )
Kani Karaca, 1930 yılında
Adana’nın Adalı Köyün'nde doğmuştur. İlkokulda okurken, aynı zamanda köyün
imamı olan öğretmeninden ders alarak Kur’an’ı hıfz etti. 9 yaşında hafızlık
icazetini Adana"da alır.
20 yaşındayken 1950’de İstanbul’a
geldi. Bir süre Sadettin Kaynak’la çalışarak dört yıl kadar solfej, üslup ve
tavır bilgileri öğrendi. 1953 yılında, özellikle kudümle usul vurmayı
öğrendiği, başta Mevlevi ayinleri olmak üzere pek çok eser meşk ettiği
Saadettin Heper ile tanışır. Kani Karaca, daha sonra üslup ve tavır yönünden
çok etkilendiği, Üsküdar tavrı denilen Kuran okuma tarzının son temsilcisi
Yeraltı Camii İmamı Hafız Ali Efendi"nin öğrencisi olur.
Konya"daki sema törenlerinde
icra edilen Nat-ı Mevlânâ, Kani Karaca"nın sesiyle özdeşleşmişti. İlk
yıllarından beri Konya ve İstanbul"da düzenlenen Hz. Mevlana"yı anma
törenlerine naathan, ayinhan ve kudümzen olarak katılmaktaydı. Yurt içinde ve
yurt dışında düzenlenen sayısız konsere ve mevlevi ayinine katıldı. Pek çok
plak, CD ve kaset doldurdu.
TRT"de uzun yıllar görev
yapmış, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı"nda da usul ve repertuvar
öğretmeni olarak çalışmıştır. Kani Karaca 1950'lerin sonları ile 1960'lı
yıllarda İstanbul radyosundan yayımlanan programlarda klasik fasıllardan çok
seçkin eserler okudu.
Kani Karaca Türkiy’nin son kırk
yılda tanıdığı en ünlü hafız ve mevlidhanlardan biridir. İrticâlî okuyuş
yeteneği gerektiren hafızlık ve mevlidhanlık ile, besteli eserlerdeki
icracılığı onun okuyuculuğunun iki yönüdür. Mevlid, ezan gibi bestesi olmayan,
ancak doğaçlama ezgilerle okunan dini mûsiki şekillerinden başka, Kur'an
okuyuşunda da büyük sanat gücü göstermiştir. Karaca, musiki eğitimi görmemiş
din
hocalarının yirminci yüzyılda
artması sonucu hafızlığın Sanat yönü gitgide kaybolurken, dini musikinin geç
ulaşan seçkin gelenekleri izleyip geliştirenlerdendir.
Kani Karaca klâsik mûsikînin de
günümüzdeki büyük icrâcılarındandır. Çok geniş bir repertuarı vardır. İstanbul
radyosundaki solo programlarında ve özel konserlerde okuduğu kâr, murabba
beste, ağır ve yürük semâîler arasında ilk kez seslendirilmiş eserlerin sayısı
bir hayli kabarıktır. Karaca, Münir Nurettin Selçuk'tan sonra yetişen değerli
icrâcılar arasında adı en başta anılan üstadlardandır.
29 Mayıs 2004 tarihinde
İstanbul’da vefat etmiştir. ( http://www.biyografi.net )
Kani Karaca’nın Kaydı
Sazlar Çalınır Çamlıca’nın
Bahçelerinde ( Hicaz Şarkı Gazelli )
Gazelin Güftesi
Gül yüzün gülşende canan
gösterirken bülbüle her zebanım nale-i vüzar oldu bülbül hey
Ruyin üzre ey peri pişide gördüm
zülfün bağı cennette sarılmış sanki sümbül sümbüle
)
)
)
Eserde Sırasıyla Kullanılan
Terennümler
1. Aman ah aman
2. Yar ey ey ey of of of of
3. Yar ey ey ey ey of of of yar ey ey of yar ey
5. TÜRK MÜZİĞİ’ NDE ÜSLUP ve TAVIR
Tavır, “Durum, davranış, vaziyet,
hal” demektir (TDK, 1997, s:735). Üslup ise, “Oluş, deyiş ve yapış biçimi,
tarz” ya da “Bir sanatçıya, bir çağa özgü teknik, renk, biçimlendirme ve
söyleyiş özelliği, biçem” demektir (TDK, 1997, s:797).
Ayrıca Ferit Devellioğlu,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat adlı eserinde üslubu; “Farz, yol, biçem,
ifade yolu” olarak tanımlamış ve “selika” yani “güzel söyleme ve yazma
istidadı” anlamındaki kelime ile de ilişkilendirmiştir.
Türk Müziği’nde üslup ve tavır
konusunu anlayabilmek için öncelikle taklit ve tekrar üzerine kurulu,
sanatkârın hafızasını geliştiren, geleneksel musiki eğitim-öğretim yolu olan
“meşk” konusu üzerinde durulmalıdır.
“Meşk hat sanatından ödünç
alınmış bir tanımlama olup, bir harfin ya da bir yazının bir hoca denetiminde
çok defa tekrar edilerek öğrenilmesini ifade eder. Eğitim açısından
baktığımızda geniş bir repertuarı hafızaya almanın uzun bir eğitim süresi
gerektireceğini görürüz. Öğrencilerin belirli bir repertuarı gelecek kuşaklara
intikal ettirebilecek bir düzeyde hafızaya alabilmesi için bu eğitim sürecinin
doğal olarak uzun olması gerekiyordu ve bir sanatkar ancak böyle uzun bir
eğitim sürecinden sonra üstat konumuna gelebiliyor, bu eğitimin sağladığı
birikim ile kendi eserlerini vermeye başlayıp, icrasını geliştirebiliyordu ”. (
Beşiroğlu, 1997, s: 137 )
Cem Behar Aşk Olmayınca Meşk
Olmaz, Geleneksel Osmanlı / Türk Müziğinde Öğretim ve İntikal adlı eserinde
meşki tarif ederken; “ Bundan doksan ya da yüzyıl öncesine kadar geleneksel
Osmanlı/Türk musikisinin öğretimi ve aktarımı bütünüyle meşk adı verilen
yöntemle yapılırdı. Hem ses veya saz öğrenimi hem de öğrencinin bir eser
dağarcığı edinmesi meşk ederek olurdu” demektedir. Usta-çırak ilişkisine dayalı
bu eğitim sistemi sayesinde, Türk Müziği ses ve saz eserleri repertuarı
yüzyıllar boyu kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
Meşk etmek; usta ile çırağın yüz
yüze gelmesi ve usul vurarak eserin öğrenciye (çırağa) kısım kısım ve bütünüyle
defalarca tekrar ettirilmesi sonucu eserin öğrencinin hafızasında yer etmesini
sağlamaktır. Usta-çırak ilişkisi çerçevesinde gerçekleşen “meşk” sadece bir
eserin ezbere alınmasını sağlamakla kalmaz, o eserin nasıl bir tavırla okunması
gerektiğini de öğretir. Bu konuda Münir Nurettin Selçuk şunları söyler:
“ Pek küçük yaşta musiki
öğrenmeye başladığım sıralarda hocalarımdan işitip her zaman hatırladığım
sözlerden bir tanesi de: “Türk Musikisi hanende musikidir. Bunu da ehlinden ve
bir fem-i muhsinden öğrenmek gerekir” sözü olmuştur... Musikimizi hakkıyla
öğrenmek ve layıkıyla terennüm edebilmek için fikrimce bunu muhakkak eskilerin
dediği tarzda yapmak, iyi ve yetki sahibi bir ağızdan tavır ve edası ve bütün
incelikleriyle meşk ve talim etmek lazımdır” ’ (Behar, 2014 s:89).
Tavır Klasik Türk Müziğinde
önemli bir husustur ve Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça bir makalesinde tavrın
önemini vurgularken; “Her sesi olan ve bunu bir kabiliyete dayandırabilen kimse
nota bilse de bilmese de bir eseri okuyabilir, eline bir saz tutuşturarak yine
mevcut kabiliyetle deşifre imkânı kazanmış bir hevesli, o sazı bir yere kadar
kullanabilir. Ama bu tarz icralar, okuma-yazma bilen bir şahsın, önündeki
kitabı yüksek sesle okumasından öteye geçemez. İşte burada Tavır meselesi
ortaya çıkar. Tavır ancak ustadan kabiliyetli çıraklara intikal edebilecek önemli
bir meziyettir. Bu meziyet, bu hassa dünyada mevcut bütün mûsikî türleri için
geçerlidir” demekte ve ayrıca “Mûsikî heyecanının, aşkının, hevesinin ve üstün
duygularının ve nihayet makbul bir tavrın anahtarı ancak ustadan çırağa tevdi
edilir. Başka yol mûsikî değil, vasıflı veya vasıfsız işçiliktir... olsa olsa”
diye eklemektedir.
Klasik tavır denilen kavram, yani
herhangi bir eseri geleneksel kurallara bağlı ve usüle uygun okuma şekli ancak
“diz döve döve” meşk edip, üstadı iyice dinleyerek özümsemekle elde edilen bir
kazanımdır. Zaman içinde kendini geliştiren okuyucu, icracı klasik tavrı
bozmadan, kendi süslemeleriyle bir eseri icra ettiğinde ise o kişiye ait bir
üslup ortaya çıkmış demektir.
Bir ses sanatçısı eserleri kendi
üslubu ile icra ederken, süslemeleri bir adap içerisinde yapmalıdır.
Doğan Dikmen “ Süslemenin bir adabı vardır. Süsleme
adabının dışına çıkmak, tahrifata
sebebiyet verir. Adabı bilmek de
uzun süre meşk etmekten geçer. Bu bir zaman meselesidir. Tecrübe zamanla
kazanılır. Sanatta bilgi başka bir şeydir, tecrübe başka bir şeydir ” diyor. ve
Bekir Sıdkı Sezgin örneğini veriyor. “ Bekir Sıdkı Sezgin dini ve gayr-ı dini
musikinin pek çok formuna vakıf, ayrıca çok artist bir adam, bu özellikleri ile
birdenbire çok ön plana çıktı; haklı olarak da çok da meşhur oldu. Okuduğu
şarkıların bir çoğunda usul vuramazsınız ama usulden düştü de diyemezsiniz.
Öylesine ustalıkla yapar ki bunu, bir yerden aldıysa bir yerden muhakkak
kurtarır’ ’ (Eker, Hıdır,
2015 s:111)
Musikimizde klasik icra tavrı
dini formların icra ediliş tavrının etkisi altında ortaya çıkmış olsa da ikisi
arasında farklılık mevcuttur. Dini formlar icra edilirken maksat sadece sanat
yapmak değildir, esas olan ibadettir. Bu yüzden, daha yumuşak ve duygusal icra
edilen klasik formların aksine daha erkeksi, daha ritmik, usulü ve darpları
açığa çıkan ve kesin hatlarla belli edilen bir icra tavrı ile okunmalıdır.
Sonuç olarak; “tavır ve “üslup”
terimleri arasında anlam olarak büyük bir fark olmamasına rağmen, bir nüansın
olduğu kesindir. “Tavır” artık günümüzde daha çok halk müziğinde belirli bir
yöreye ait özelliği belirtmek adına kullanılan bir terim olsa da, Klasik Türk
Müziği’nde üslup; “tavrın, eseri icra eden sanatçının bilgi ve tecrübe
birikimine göre bireyselleşmiş hali” diyebiliriz.
6. SONUÇLAR
Bu çalışmada, Türk Müziği
doğaçlama formlarından biri olan gazel formu seçilmiş ve bu formun hem edebi
hem müzikal özellikleri üzerinde durulurken tarihsel sürecine de değinilmiştir.
Bu yüksek lisans çalışmasında 12
tane gazelhan örnek olarak seçilmiş ve onların icra ettiği 22 adet gazel analiz
edilmiştir. Bu inceleme sırasında toplam 11 adet terennüm kelimesi (ah, aman,
medet, ey, yar, of, amman, hey, yarab, el aman, gönül) saptanmış ve her bir
gazelhanın kendine göre bir kullanım sırası benimseyerek içlerinden geldiği
gibi icra ettikleri görülmüştür.
Bu çalışmadaki tüm gazeller
taksim, terennüm ve dize sürelerine bakılarak incelenmiştir. Bu incelemeler göz
önüne alındığında, okunan gazellerdeki terennümlerin süresinin dikkat çekici
olması sebebiyle, terennümlerin gazellerin içinde önemli bir yere sahip
olduğunu söylemek mümkündür.
Eserlerin analizleri kayıt ve
gazelhanların en aktif ve popüler oldukları yıllara göre üç döneme ayrılarak
incelenmiştir. Buna göre; ilk dönem 1903-1922 yılları arasıdır. Bu döneme
bakıldığında, hafızlık geleneğinden gelen gazelhanların var olduğu ve bunların
içinden de Hafız Sami ve Hafız Osman’ın öne çıktıkları görülmüştür.
Hafız Sami’nin okuduğu gazellerde
terennümlerin süresinin, taksim ve dize sürelerinden uzun olduğu görülmektedir.
Hafız Osman’ın icra ettiği, incelenen gazellerde ise dize sürelerinin
terennümlerden daha uzun olduğu saptanmıştır. 1903-1922 dönemi gazelhanları
icra ettikleri gazellerin güftelerini genellikle Divan Edebiyatı şairlerinin
şiirlerinden, gazellerinden seçmiş oldukları gözlemlenmiştir.
1923-1940 dönemine bakıldığında
hafızlık geleneğinden gelmeyen hanendelerin de gazel icra etmeye başladığı
görülmektedir. “Ahmet Celal Tokses” buna bir örnektir. Bu çalışmada, Ahmet
Celal Tokses’in icra ettiği, analiz edilen gazellerde genellikle terennüm
sürelerinin dize ve taksim sürelerine göre daha uzun olduğu saptanmıştır.
1923-1940 dönemi araştırması
sırasında, her ikisi de hafız olan “Kemal Gürses” ve “Sadettin Kaynak’’ın,
parlak okuyuşları nedeniyle bu dönemin öne çıkan gazelhanları olarak
görüldükleri belirlenmiştir.
“Sadettin Kaynak” ve “Kemal
Gürses”in icra ettikleri gazellerden bu çalışmaya alınan gazeller terennüm
süreleri açısından karşılaştırıldığında, Hafız Sadettin Kaynak’ın icrasında
terennüm sürelerinin daha ağır bastığını söylemek mümkündür. Hafız Sadettin
Kaynak’a ait incelenen gazellerde terennümlerin sürelerinin taksim sürelerinden
kısa, dize sürelerinden uzun olduğu saptanmıştır. Analizi yapılan “Mahur
Gazel-Zülfü Sümbül”deki 47.7 saniyelik “Ah ah of of of of aman aman aman aman
aman of of of of” terennümü bu karşılaştırmaya iyi bir örnektir.
Bu çalışmada ele alınan bütün
gazelhanların icra ettikleri gazellerin analizi yanında hayat hikayeleri de
araştırılmıştır. Hafız Kemal’in hayatı araştırılırken, Kendisi için o dönemin
müzik eleştirmenleri tarafından “en az terennüm kullanan gazelhan” diye yorum
yapıldığı saptanmıştır. Bunun sebebini; icra ettiği gazellerin güftelerini
genellikle daha önceden bestelenmiş şarkılardan seçmesine ve dolayısıyla
güftelerin müzik cümlesiyle hem edebi yönden hem de yorum açısından uyum
sağlamaya elverişli olduğunu söylemek mümkündür. Hafız Sadettin Kaynak’tan bu
çalışma için seçilen gazellerin güfteleri ise o dönemin şairlerine ait şiirler
olduğu görülmüştür.
Hafız Memduh İmre’ye ait
incelenen gazellerdeki öğelerin süre dağılımına bakıldığında terennümlerin
toplam sürelerinin genelde dize ve taksim sürelerine göre uzun olduğu
saptanmıştır. Bu çalışmada incelenen Hafız Memduh İmre’nin okuduğu gazellerin
güftelerinin kaynağı tespit edilememiştir.
Bu araştırmada son dönem olarak
belirlenen 1940-1960 dönemine bakıldığında Hafızlık geleneğinden gelen
gazelhanların artık ön planda olmadığı görülmektedir. Cumhuriyetin ilanı ile
hanım ses sanatkârlarının da gazel icra ettikleri görülmektedir. Bu dönemin analizi
yapılırken özellikle şarkı arası gazel icra etmenin ses sanatkârlarının tercih
ettikleri bir yorum şekli olarak görülmüştür. Bu tarz bir yorum şekli, ses
sanatkârının maharetini gösterdiği bir alan olarak görülebilir. Yapılan analiz
sonucu Münir Nurettin Selçuk’un şarkı arası gazel okuyuşu doğru tavır, ses
genişliğini gösterme kaygısına düşmemesi ve süreyi uzatarak eserin genel
çerçevesinden uzaklaşmaması ile diğerlerinden daha fazla övgüye layık olduğunu
söylemek abartılı bir yorum olmamaktadır. Münir Nurettin Selçuk’un incelenen
“Kıldı Zülfün” adlı hüzzam gazelinde terennümlerin toplam süresinin dizelerin
toplam süresinden kısa ama taksimlerin toplam süresinden uzun olduğu, “Kalbim
Zemini Aşk” adlı segâh gazelinde ise terennümlerin toplam süresinin dize ve
taksim sürelerinin toplamından uzun olduğu saptanmıştır.
Madam Victoria Hazan’ın icra
etmiş olduğu hüzzam gazel “Ölürüm Terk Edemem” analiz edildiğinde; taksim
sürelerinin dize ve terennüm sürelerinden uzun olduğu ve bir dizenin tekrar
edildiği görülmüştür.
Hüseyin Hüsnü Bey’in kaydı
incelendiğinde, tekrar edilen bir dizenin olduğu, terennüm ve dize sürelerinin
çok olmadığı, taksim sürelerinin biraz daha uzun olduğu ve son taksimin 44
saniye ile oldukça dikkat çekici uzunlukta olduğu görülmüştür.
Safiye Ayla da son dönemin hanım
gazelhanlarından biri olarak kabul edilmektedir. Analizi yapılan “Yarin Bu
Kadar Cevri” adlı beyati gazelinde tekrar edilen dizelerin olduğu ve
terennümlerin süresinin diğer öğelere göre uzun olduğu saptanmıştır.
Hamiyet Yüceses de “Bakmıyor
Çeşmi Siyah” adlı nihavend şarkının arasında okuduğu gazel ile öne çıkan hanım
gazelhanlardan biridir. Analiz sonucunda; eserin toplam süresi 211 saniye
olarak saptanmıştır. Gazel bölümünde taksimin olmadığı görülmüştür.
Terennümlerin toplam süresi dizelerin süresinden uzun olduğu belirlenmiştir.
Bu çalışmada incelenen
gazelhanların feyz aldıkları, meşk ettikleri ortak hocalar tespit edilmiştir.
Bestenigar Ziya Bey, Haci Kirâmi Efendi, Muallim Kazım Uz, Şeyh Cemal Efendi
gibi isimlerden ders alıp, onlarla meşk ederek yetişen gazelhanlar; Hafız Sami,
Hafız Osman, Hafız Kemal, Hafız Sadettin Kaynak, için aynı ekolden yetişmiş
olduklarını ve son dönem olarak ayrılan gruba ait olan ses sanatçılarından
Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Hüseyin Hüsnü Bey, Kani Karaca ise belli
bir dönem Hafız Sadettin Kaynak ile meşk ettiklerinden gazel icralarında aynı
ekolün etkisinin olduğunu söylemek mümkündür.
Bu incelemeler ışığında, gazel
icra etmenin meşakkatli bir iş olduğunu ve icra şekli, üslubu kuvvetli bir
gazelhan olmak isteyen kişinin ses güzelliği yanında, yeterli makam ve edebiyat
bilgisine sahip olması gerektiği önemli bir husustur. Ayrıca ses ve saz
sanatkârının karşılıklı uyum içinde, tavrı ve üslubu bozmadan eseri icra
edebilmeleri için makul bir süre paylaşımı yaparak icralarını ortaya koymaları
gerektiği görülmüştür.
Bu yeterlilik düzeyi ise uzun
yıllar emek vererek ve üstatlarla meşk ederek elde edilebilir.
Bu çalışmada örnek olarak seçilen
gazelhanların büyük çoğunluğu meşk eğitim sisteminden yetişen, edebiyatın
inceliklerini ve musıki bilgisini iyice hazmeden sanatkarlardır. Ortaya
koydukları icralar ile gelecek kuşaklara büyük bir miras niteliğinde kaynak
bıraktıklarının altı çizilmelidir.
Bu yüksek lisans tezinin
gelecekte bu konu ile ilgili yapılacak olan çalışmalara bir kaynak olmasını
temenni ederiz.
7. KAYNAKLAR
Akdoğu, O., 1989: Taksim Nedir,
Nasıl Yapılır, İzmir
Aksoy, B., 2015: Geçmişin Musıki
Mirasına Bakışlar, Pan Yayıncılık, İstanbul Behar, C., 2015: Osmanlı-Türk
Musıkisinin Kısa Tarihi, YKY, İstanbul Behar, C., 2014: Aşk Olmayınca Meşk
Olmaz, YKY, İstanbul Behar, C., 2008: Musıkiden Müziğe, YKY, İstanbul
Devellioğlu, F., 2015:
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi
Dural, S., 2011: “Türk Musıkisi
Meşk Geleneğinde Bir İcra, Hafız Sami” (YL Tezi, İTÜ)
Ak, A., Ş., 2014: Türk Musıkisi
Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara
Öztuna, Y., 1990: Büyük Türk
Musıkisi Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı
Tanrıkorur, Ç., 2011: Osmanlı
Dönemi Türk Musıkisi, Dergah Yayınları, İstanbul
Tura, Y., 2000: Geçmişten
Günümüze Türk Müziği, Dersaadette Akşam, Türkiye İş Bankası Yayınları
Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, 1996, İstanbul Türk Dil Kurumu, Sözlük, 1997
Pala, İ., 2014: Divan Edebiyatı,
Kapı Yayınları, İstanbul
Sağman, A., R., 1947: Meşhur
Hafız Sami Merhum, Ahmet Sait Matbaası, İstanbul
Kurtuldu, E.B., Ergan, M.S.,
2011: “Geleneksel Türk Musıkisi İcracılarındanHafız Sami’nin Hayatı ve Gazel
İcracılığı Üzerine Bir Çalışma” (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı:29)
Eker, Y., Hıdır, A.S., 2015:
Müzik Söyleşileri, Kapı Yayınları, İstanbul
Ünlü, C., 1997: Gazeller ve
Gazelhanlar- 78 Devirli Taş Plak Kayıtları, Kalan Müzik
Ünlü, C., 2006: Vasfını Bu Resme
Tertip Ettiler... Hafız Kemal Bey, Kalan Müzik
Ünlü, C., 2006: Gazeller 3, Kalan
Müzik
Ünlü, C., 1999: Kendi Sesinden
Hafız Sadettin Kaynak, Kalan Müzik Ünlü, C., 2004: Git Zaman Gel Zaman, Pan
Yayıncılık, İstanbul
Demirtaş, Y., 2009: Türk Din
Musikisi Formları, İlahiyat Fakültesi Dergisi
Erdoğdular, A., 2005: “ Türk
Müziğinde Gazel ve Hafız Şehla Osman” (YL Tezi, İTÜ )
Türk Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, 1997, İstanbul
Yavaşça, A., 1982: “ Türk
Mûsikîsinde Tavır” ( Mızrap Dergisi, sayı: 1 )
Beşiroğlu, Ş., 1997: “ Türk
Musıkisinde Ûslup ve Tavır Açısından Meşk “ ( Türk Müziğinde Eğitim Sempozyumu,
Kültür Bakanlığı )
Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban - ( 11
Mart 2016 ). “Gazel Formu” konulu görüşme. İstanbul
Elektronik Ortam
http://www.biyografi.net
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar