Print Friendly and PDF

BÜYÜ ÇEŞİTLERİ


Hzl: Serbülent AYDIN

Sempatik Büyü

Sempatik büyü; birbirinden uzak olan nesnelerin, gizli bir bağ ya da sempati ile birbirlerini etkiledikleri anlayışına dayanmaktadır. Bu bağlamda sempatik büyü, varlıklarda var olduğu düşünülen kuvvetin, temasla ya da o nesnenin düşünülmesi ile aktarılabileceği düşüncesini içermektedir.[1]

Frazer,bu bakış açısıyla büyüyü iki şekilde değerlendirmektedir;

Bunlardan birincisi; “benzer benzeri getirir” anlayışı doğrultusunda, nesneler arasında bir bağ olduğunun düşünülmesi anlayışını ifade etmektedir.

İkincisi ise; birbirleriyle bağlantılı ve ilişkili olduğu düşünülen nesnelerin, fiziksel temas ortadan kalktıktan sonra bile, uzaktan da olsa birbirlerini etkileyebildikleri anlayışını ifade etmektedir.

Sempatik büyü, “Temas Büyüsü” ve “Taklit Büyüsü” olmak üzere iki bölümde incelenebilmektedir. Bu büyü çeşitlerine ilişkin değerlendirmelere ise, aşağıdaki anlatımlarda yer verilmektedir.

Taklit Büyüsü

Bir şeyin taklidini yapmakla, taklidi yapılan varlığı etkileme ve taklit yoluyla istenilen sonucu elde etme esasına dayandığı için, bu şekilde yapılan büyü çeşidine “taklit büyüsü” denilmektedir. Bu büyüye aynı zamanda, “analoji büyüsü” de denilmektedir. Bir şeyin benzeri ile taklidi arasında herhangi bir farkın olmadığına yönelik ilkel düşünceden kaynaklanmaktadır.[2]

Bu büyü çeşidi halk arasında daha çok hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Hem iyi hem de kötü amaçlar için başvurulmaktadır. Hoşlanılmayan ya da korkulan bir kimsenin zarar vermeyecek hale getirilmesi için ilk akla gelen büyü taklit büyüsü olmaktadır. Bu işlemin yapılabilmesi için, söz konusu edilen kişinin resmi yeterlidir. Bu resmin yakılmasıyla istenilen sonucun elde edilebileceğine inanılmaktadır.[3]

Taklit büyüsünde en çok kullanılan malzeme; iyiliği, kötülüğü ya da ölümü istenilen kimsenin resmi, tırnağı, saçı, kirpiği, kaşı ya da ağaçtan, çamurdan veya bal mumu gibi şeylerden yapılmış olan figürleri gerekmektedir.[4]

Temas Büyüsü

İnsandan ayrılmış olan bir parçanın insanla arasında gizli büyüsel bir bağ bulunur.

Bu bakış açısıyla, “parça bütüne aittir” ilkesini temele alan bir büyü çeşididir. En fazla başvurulan büyü şekillerinden birisidir.

Bu büyünün çıkış noktası olan düşünce şu şekilde açıklanabilmektedir;[5]

“Bir zamanlar birbirine bağlı olan şeyler, sonradan birbirlerinden ayrılmış olsalar da; parçalardan birisindeki değişiklik, ötekini de etkilemeyi gerektirdiğinden aralarında etkin bir bağlantı oluşmaktadır. “Parça bütüne aittir” ilkesi gereğince, parçaya sahip olanın bütüne de sahip olabileceği düşüncesi doğmaktadır. Buna göre; herhangi birisinin saçına, tırnağına, elbise parçasına, dişine vb. gibi şeylerine sahip olan kimsenin, söz konusu şahıslar üzerinde olumsuz büyüsel bir etki yapma gücüne sahip olabileceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır.”

Temas büyüsünde; insanın giyim kuşam ve günlük hayatında kullandığı eşyalarının da büyüsel etkiyi ilettiğine inanılmaktadır. Bu ilkel düşünceden hareketle Polinezyalılar; bir kimsenin ölümünü istediklerinde, söz konusu şahsın elbisesinden bir parçayı mezara bırakmaktadır. Yerliler, özellikle hayvanlardan gelebilecek tehlikeleri uzaklaştırmak için, çekindikleri hayvanların boynuz, diş ve postunu zararlı hayvanlara karşı korunma amacıyla sempatik büyü objesi olarak kullanmaktadır.[6]

Ak Büyü (Pozitif Büyü)

Aşağı yukarı tüm büyü kitaplarında, ak büyünün şifa amacıyla kullanıldığı üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda da genel olarak insanlar; ak büyünün, özel anlamda kişinin ve genel anlamda da bütün toplumun iyiliğini amaçladığını düşünmektedirler. Bu inanış, tarihsel süreç içerisinde de sık sık dile getirilmiş ve hatta tarihimizde de zaman zaman, ak büyünün şifa sağlamaya yönelik olduğuna ilişkin fetvalar verilmiştir.[7]

Ak büyü de bu çerçevede, kişilere şifa sağlanabilmesi adına, din adamlarına başvurulabileceği, dini metinlerden ve dualardan hareket edilebileceği ve hatta hadislerin büyü için kullanılabileceği düşünülmektedir. Oysa şu nokta bilinmelidir ki; “rukye” adı verilen ve “dua ile sağaltım” sağlama olarak nitelendirilebilecek olan nokta, büyü bağlamında söz konusu edilen noktadan mutlaka ki farklıdır.[8]

Ak büyü, aşağıda ifade edilen ve olumlu yönde olduğu düşünülen hususların gerçekleştirilebilmesini sağlamak adına yapılabilmektedir;[9]

Ailesine karşı kayıtsız olan erkeklerin eve bağlanması için;

Ailesine sert davranan erkeklerin yumuşak huylu olmasını sağlamak için;

Bir erkek ya da kadının sevgisinin kazanılabilmesi için;

Gurbette olan birinin çabuk dönmesini sağlamak için;

Kaybedilmiş değerli eşyaların bulunabilmesini sağlamak için;

Sütü kesilen annenin, sütünün olmasını sağlamak için;

Bir muradın yerine gelmesini sağlamak için;

Mahkemede haklı olunduğu düşünülen bir davanın kazanılabilmesini sağlamak için;

Kötü büyülerin etkisinin ortadan kaldırılabilmesi için;

Çocuğu olmayan kişilerin çocuk sahibi olmalarını sağlamak için;

Huysuz hayvanların evcilleştirilebilmesi için;

Zor doğum yapan kadınların doğumlarının kolaylaştırılabilmesi için;

Kısmetin açılması için vb.

Ak büyüde kullanılan malzemeler, genellikle tütsüler ve meyvelerin ya da bitkilerin özyağlarını içermektedir. Ancak zaman zaman ak büyüde, sempatik büyüde olduğu gibi saç, tırnak, giysi parçası gibi şahsa ilişkin malzemelerin de kullanılması söz konusu olabilmektedir.[10] Bununla birlikte ak büyü, her ne kadar şifa dağıtılması amacıyla kullanılmaktadır ve olumlu yönde etkiye sahiptir yönünde bir inançla temellendirilmişse de, neticesinde her daim kötü amaçlar için kullanılması yoluna da gidilmiştir. Bu nedenledir ki bu büyü türünün, aslında diğer büyü türlerinde de olduğu gibi, özellikle monoteist din anlayışları ile örtüşmediğini söylemek mümkündür.[11]

Ak büyü türleri, aşağıdaki alt başlıklar çerçevesinde ifade edilebilmektedir.

Aşk Çayı Büyüsü

Aşk çayı büyüsü; Pazartesi, Salı ve/veya Çarşamba günleri etkili olduğu düşünülen bir büyüdür. Haricinde de, anca dolunay olmadığı zamanlarda yapıldığında etkili olacağı düşünülmektedir.[12]

Aşk çayı büyüsü; kırmızı, pembe ve yeşil mumların, karaman kimyonu tohumunun, rezene tohumunun, kuşburnu ya da gül meyvesinin ve yenilebilir nitelikteki güllerin taç yapraklarından yapıldığında, etkili olacağı düşünülen bir büyüdür.[13]

Şifalı Tütsü Büyüsü

Yine gül yaprağının kullanılmasıyla ve bu gül taç yaprağının mangalda yakılarak tütsü olarak haline getirilmesiyle uygulanan bir ak büyü türüdür. Bu büyünün, Salı günü yeni aydan sonra yapılması, büyünün başarılı olmasında etkili olacaktır anlayışı hâkimdir. Yakılan bitkilerin kokusunun ya da kömür korlarında sevgilinin yüzünün hayal edilmesinin, kişinin sevdiğine kavuşması anlamına geldiği düşünülmektedir.[14]

Elma Büyüsü

Özellikle Orta Çağ’da cadılar tarafından kutsal olarak kabul edilen elma, aşkın sihirli bir sembolü ve cinsel gücü artırıcı bir meyve olarak görülmektedir. Elma büyüsünde; bir genç kızın taliplerini artırılabilmesi adına, istediği sayıdaki talibe kavuşabilmek için, o sayıdaki elma çekirdeğini bir ateşe atması düşüncesi yer almaktadır.[15]

Dahası elma büyüsü; elmanın kesilmesi ile ortaya çıkan ve elmanın içerisinde bulunan yıldız şeklinde görüntü ile birlikte, gökyüzündeki yıldızların ve Tanrı’nın düşünülmesi ile kişinin sevdiğine / aşkına kavuşacağını anlayışını da içermektedir.

Aşk Keki Büyüsü

Bir kadının, sevdiği bir erkeğe kavuşabilmesi ya da bir erkeği kendisine bağlayabilmesi için yapılan büyüdür. Yine yenilebilir gül taç yaprakları kullanılmaktadır. Dolunaylı bir gecede bu büyünün yapılması ile kişinin sevdiği insana kavuşabileceğine ya da bir erkeğin o kişiyi sevmeye başlayacağına inanılmaktadır.[16]

Tarot Büyüsü

Tarot büyüsü; “Tarot kartları” adı verilen bir deste kart ile yapılmaktadır. Bu büyü sayesinde, geleceğe ilişkin belirlemelerde bulunulabileceği ve aşkların güçlendirilebileceği düşünülmektedir. Tarot büyüsü yapılırken, pembe ya da kırmızı bir mum ve yine yenilebilir gül taç yaprakları kullanılması ve pembe bir giysi giyilerek, büyüyü yapacak olan kişinin kendisinin ve sevdiği kişinin fotoğrafının olması gerektiği anlayışından hareket edilmektedir.[17]

Tarot kartları içerisinde her bir kart, yaşam içerisinde ayrı bir olayı ya da durumu ifade etmek adına sembolleştirilmiştir. Örneğin; aşkı sembolize ettiği düşünülen kart başkadır, iletişimi ya da sembolize ettiği düşünülen kart ise başkadır. Bu kartların üzerine yenilebilir gül taç yaprakları döküldüğünde ve onun üzerine de bir parça mum damlatıldığında da, sevilen kişinin de sevgisinin artacağına inanılmaktadır.

Kara Büyü (Negatif Büyü)

Önceki anlatımlarda da yer verildiği üzere; ak büyünün, kişilerin yaşamlarında olumluluklara neden olması amacıyla yapılması öngörülmekteydi. Oysa ak büyünün aksine kara büyü; kişilere kötülük yapmak ya da zarar vermek amacıyla yapılan büyüleri ifade etmektedir.

Bu bağlamda kara büyü; kişilerin yaşamına, sosyal statüsüne, kazancına ve/veya sahip olduklarına zarar verilmesi amacıyla yapıldığı gibi, sevgili olanların ya da karı - kocaların birbirlerinden soğutulması ya da ayrılmasının sağlanması, cinsel gücün artırılması, konuşma yeteneğinin geliştirilmesi, uykunun bağlanması, yani kişilerin uyuma da zorluk çekmesinin sağlanması, düşmanların hasta edilmesi ya da sakat bırakılması vb. durumlar için de başvurulan bir büyü türü olarak karşımıza çıkmaktadır.[18]

Bununla birlikte; ak büyü ile uğraşanlar, amaçlarına ulaşmak için dinden ve dini sistemlerden olumlu yönde faydalandıklarını belirtmektedirler. Kara büyü ile uğraşanlar da, aynı sistemleri olumsuz yönde kullanma yoluna gitmektedirler. Çünkü kara büyü ile uğraşanlar, dinin yasakladıkları yönünde hareket etmekten çekinmemekte ve hatta amaçlarına ulaşabilmek adına her yolu mubah görmektedirler.[19]

Kara büyü yapanlar, istediklerine ulaşmak için tabiatüstü güçlerden de faydalandıklarını savunmaktadırlar. Tabiatüstü güçler olarak nitelendirdikleri bu güçlerin başında; cinler, şeytanlar ve kötü ruhlar gelmektedir. Bu bakış açısıyla da kara büyü yapanlar, dinlerin kutsal saydıkları değerleri de saygısızca kullanmak konusunda hiçbir tereddüt duymamakta ve kısacası, dini düşünce ve değerlerin karşısında olduklarını ortaya koymaktadırlar.[20]

Kara büyü, aşağıda belirtilen durumları sağlamak adına yapıldığı savunulan bir büyüdür;181

Kara büyü, “dil bağlamak” için yapılmaktadır. Bu çerçevede kara büyü yapılan kişinin, konuşamaz duruma geleceğine inanılmaktadır.

Kara büyü, “uyku bağlamak” için yapılmaktadır. Bu çerçevede kara büyü yapılan kişinin, büyü bozulmadıkça uyuyamayacağına inanılmaktadır.

Kara büyü, cinsel gücün ortadan kaldırılması amacıyla yapılmaktadır. Bu çerçevede kara büyü yapılan kişinin, çocuğu olmayacağına inanılmaktadır.

Kara büyü, düşmana zarar vermek için yapılmaktadır. Bu çerçevede kara büyü yapılan kişinin, herhangi bir şekilde cezalandırıldığına inanılmaktadır.

Kara büyü, hırsızların yakalanmasını sağlaması ve cezalandırılması amacıyla yapıldığına inanılan bir büyüdür.

Kara büyü, “yol bağlamak” amacıyla yapılmaktadır. Bu çerçevede kara büyü yapılan kişinin, gitmek istediği bir yola gidemeyeceğine ya da gittiği bir yoldan geri getirilebileceğine inanılmaktadır.

Kara büyü, Babil Uygarlığı’ndan bu güne, ismi sıkça zikredilen bir büyü türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta İslamiyet’in kabulüne rağmen, kara büyü tarihsel süreç içerisinde kullanılmaya devam etmiştir.

Bu nokta itibariyle kara büyünün, Kuran-ı Kerim’de dahi adının geçtiği görülmektedir;[21]

“Ey Muhammed... De ki; Haset ettiği zaman, hasedin şerrinden düğümleri nefes eden büyücülerin şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, tan yerini ağartan Rabb’ime sığınırım.”

Kara büyü, bununla birlikte aşağıda verilen uygulamalar çerçevesinde yapıldığına inanılan bir büyüdür;[22]

Sabun ve Saç Kullanılarak Kara Büyü Yapılması

Sabun ve saç kullanılarak yapılan bu büyünün, öldürücü olduğuna inanılmaktadır. Bu tür büyü, büyü yapılmak istenilen kişinin saçından birkaç tel alınması ile yapılmaktadır. Bu birkaç tel, hiç kullanılmamış bir kalıp sabuna sarılı ve sabuna bir iğne batırılır. Bu büyü için belirlenen dualar okunur ve sonra sabun bir kuyuya atılır. Sabun kuyuda eridikçe, büyü yapılan kişinin de evinde erimeye başlayacağına ve gittikçe eriyeceğine inanılır.

Kaşık Büyüsü

Karı - kocayı, sevgilileri ya da bir aileyi / kardeşleri ayırmak için yapıldığına inanılan büyüdür. Bu büyünün uygulanmasında; iki tahta kaşığa ayrılması istenilen kişilerin adı yazılır ve kaşıklar arka arkaya getirilir. Yeni ölmüş birinin mezarı açılarak, kefeninden bir parça yırtılır ve kaşıklara sarılır. Bu büyü için belirlenmiş olan dualar okunur ve kaşıklar başka bir mezara gömülür. Bu doğrultuda ayrılması istenilen kişilerin, birbirleri için adeta ölü gibi olmaya başlayacaklarına ve yaşadıkları sürece de, bir daha yüz yüze gelmeyeceklerine inanılır.

Domuz Yağı Büyüsü

Eşlerin birbirlerinden ayrılmasını sağlamak için uygulanabileceğine inanılan bir büyüdür. Bu büyünün uygulanmasında; büyüyü yapacak olan kişinin, bir parça domuz yağını kullanarak, bu yağ koynunda uyuması yoluna gidilir. Sonra bir kilisede, bu kişiye rahibin dua okuması istenir. Eğer rahip, bu isteği yerine getirirse, öngörülen dileğin yerine geleceğine inanılır. Çünkü rahip kişiye dua okurken, okunan duanın domuz yağına da tesir ettiğine inanılır.

Okunmuş bu domuz yağı da, çiftin uyuduğu yatağa konulduğunda, o zaman karı - kocanın birbirini domuz gibi görmeye başlayacaklarına ve birbirlerinden nefret edeceklerine inanılır. Büyüyü yapan kişi, eğer domuz yağını karı - kocanın yataklarına koyamayacağını düşünüyorsa; o zaman domuz yağı karı - kocanın yaşadığı evin sokak kapısına sürülür ki, bu durumda da karı - kocanın sık sık tartışacaklarına ve kavga edeceklerine inanılır.

Ölü Toprağı Büyüsü

Yine karı - kocanın ya da birbirlerine seven insanların ayrılmasını sağlamak için yapıldığına inanılan bir büyü türüdür. Bu büyünün uygulanmasında; ölü toprağı bir mezardan alınır ve ayrılması istenilen kişilerin yatağına serpilir. Çift, ölü toprağı serpilen yatakta uyumaya başladıktan sonra da, birbirlerinden ayrılacaklarına inanılır.

Büyünün uygulanmasında ayrıca, belirli duaların okunması ve sözler söylenmesi de söz konusudur.

Aktif Büyü

Tabiat olaylarına etki ettikleri düşüncesiyle, insanları aldatmaya yönelik olarak gerçekleştirilen büyüsel işlemlere, “aktif büyü” adı verilmektedir. Bu büyüyü yapanlar; tabiat olaylarını yönetim ve denetim altına alarak, güçlü iradeleriyle onları diledikleri gibi etkileyebildikleri ve kullanabildiklerini iddia etmektedir.[23]

Bu tür büyülerin uygulanmasında büyücüler; kendilerinin parapsikolojik bir hayatlarının olduğunu ve tabiatüstü gizli güçlerle donatıldıklarını telkin etmektedirler ve özel olduğu belirtilen birtakım tılsımlı sözler, tekerlemeler, dua ya da beddualar ile büyü hazırlamak için elverişli bir durum meydana getirmeye çalışmaktadırlar. Örneğin; Güney Afrika’da yaşayan Zulu Kabilesi mensupları, kızgın kömür üzerine su dökülmesiyle yapılan bir aktif büyü tarzı bu büyünün, fırtınayı önlediğine inanmaktadırlar. Bu çerçevede de, kötü ve zararlı olayları önlemek ve insanların kötülüklerinden kaçınmak için de, bu büyü çeşidini uygulama yoluna gitmektedirler.[24]

Pasif Büyü

Zararlı etkenlerden kaçınmayı amaçlayan büyüsel işlemlere, “pasif büyü” denilmektedir. Bununla birlikte pasif büyü; zararlı ve kötü dış etkileri uzaklaştırmayı, bunların zararlarından kaçınmayı ve bunlara karşı savunmaya geçmeyi de ifade etmek adına kullanılabilmektedir.[25]

Bu büyü türünün uygulanmasında; birtakım büyülü güçlere sahip olduğuna inanılan ya da uğursuz olduğu kabul edilen yerlerden, eşyalardan ve insanlardan kaçınmak esası yer almaktadır. Örneğin; gebe kadınların bazı şeyleri yememeleri, lohusaların kötü kuvvetlere karşı yanlarında uzaklaştırıcı etkiye sahip olduğu düşünülen birtakım büyüsel eşyalar bulundurmaları; kutsal yazı, bıçak, makas, mavi boncuk ve çeşitli nazarlıklar taşımaları, pasif büyünün özelliklerinden kabul edilmektedir. Bu doğrultuda pasif büyüde; tehlikeli ve kötü etkenleri uzaklaştırıcı ve büyülü birtakım özelliklere sahip olduğuna inanılan uğurluklar, muskalar ve nazarlıklar önemli bir rol oynamaktadır.[26]

Kırmızı Büyü

Kırmızı büyü; olumsuz amaç ve niyetleri ve uygulamaları ile kara büyü ile aynı yönde bir büyü türü olarak kabul edilmektedir. Bu doğrultuda da kırmızı büyü, zarar veren ve tehlike arz eden büyüler olarak nitelendirilmektedir ve Şeytan’ın, kötü ruhların büyüsü olarak görülmektedir.[27]

Kırmızı büyü işlemlerinde ve ayinlerinde, sıklıkla kaz kullanılmakta ve kurbanlar kesilmektedir. Bu tür büyüde ayrıca, kişide var olduğu düşünülen bir enerji; bir organa ya da psiko - somatik (ruhsal - bedensel) bir işleve yöneltilmekte ve bu çerçevede de sonuç elde edildiği düşünülmektedir. Tarihsel süreç içerisinde, birçok el yazması büyü kitabında da kırmızı büyü ile ilgili belirlemelere yer verildiği görülmektedir.[28]

Bu büyü kitaplarından en ünlülerinden biri olarak kabul edilen ve 15. yüzyıla ait olduğu sanılan, Mc Gregor Mathers tarafından ilk kez İngilizce’ye çevrilen sihirbaz Ma Abra - Melin’in “Kutsal Sihir Kitabı (The Book of the Sacred Magic of Abra - Melin the Mage)”dır. Kitaba göre; maddi dünya kötü ruhlar tarafından yaratılmıştır, ancak sihirbaz, koruyucu meleğinin yardımıyla ve büyüsel uygulamalara başvurarak, kötü güçlere karşı koyabilir ve hatta kötü ruhları yönetebilir.[29]

Uğurluklar (Tılsımlar)

“Uğurluk” ya da “tılsım” kavramı; esrarlı bir kuvvet taşıdığına, tabiatüstü gücü bulunduğuna ve birtakım sırlar sakladığına inanılan şey olarak tanımlanabilmektedir. Bu doğrultuda “tılsım” kavramına karşılık olarak dilimizde; “sihir”, “büyü” ya da “efsun” kelimelerinin de kullanıldığı görülmektedir. Haricinde Anadolu’da, kadınlarının başlarına taktıkları metal süs eşyasına da “tılsım” denilmektedir. Baş süslemelerinde kullanılan bu tılsımında, kişiyi; nazar, iftira ve/veya kötü ruhlardan koruduğuna inanılmaktadır. Anadolu folklorunda da tılsım, genellikle büyünün etkisini sağlayan araçları ifade etmek adına kullanılmaktadır. Örneğin; define vb. gizli şeyleri bulmak ve kapalı yerleri açmak için ehlinin bildiği sözlere ya da vasıtalara da “tılsım” denilmektedir.[30]

Tılsım; gümüş, altın vb. değerli metallerden yapılabildiği gibi, bu değerli metallerin taklitlerinden, mücevherlerden ve/veya deniz kabuklarından da yapılabilmektedir. Bu çerçevede, bulaşıcı hastalıkların tesirini önlemek ve insanlarla hayvanların kötülüklerinden korunmak ve korkmamak için de tılsım yapılması söz konusu olabilmektedir.[31]

Tılsımın, Mani dini ve inancıyla da ilişkisi bulunmaktadır demek yanlış olmayacaktır. Mani dini bağlamında tılsım; insanları koruduğuna ya da uğur getirdiğine inanılan tabiat veya insan eseri olan nesnelerin tamamını içine almaktadır. Tılsımları, insanlar bizzat kendileri üzerlerinde taşıyabilecekleri gibi, tesirli olması istenen arazi, dam çatısı vb. yerlerde de saklayabilmektedirler. İnsan yapısı tılsımlar; daha çok hayvan ya da eşyaların küçük modelleriyle, üzerinde dinî yazılar bulunan madalyonlar ve yazılı kâğıtlardan oluşmaktadır. Mani dini çerçevesinde; bazı metal ve muskaların da tılsım için kullanılması oldukça yaygın bir uygulamadır.[32]

İnanışa göre tılsımların etkili olabilmesi, tabiattaki bazı güçlerle ilişki kurulmasına ve uğurlu bir zamanda dinî törenle yapılmasına bağlıdır. Tılsımdan medet ummanın mazisi de bu temelde, oldukça eskilere gitmektedir. Papirüslerin incelenmesi, Eski Mısır’da 75 kadar tılsımın mevcut olduğunu ortaya koymaktadır. Eski Mısır’da ise; “Doğan Güneş” tılsımının, ölümden sonra yeniden dirilmeyi sağladığına inanılmıştır. Yine Eski Mısır’da, ölüyle birlikte gömülen ve “Menat” adı verilen tılsımın, ölüyü tanrısal koruma altına aldığına kesin gözüyle bakılmıştır.[33]

Hıristiyanlık dünyasında da tılsımın çeşitli şekilleriyle kullanıldığı bilinmektedir. Bu kullanım, din adamlarının asırlar süren mücadelelerine rağmen, günümüzde bile hâlâ tam olarak önlenebilmiş değildir. Hıristiyan halkın birtakım batıl inançlarından da kaynaklanan tılsım inancı; sihir, büyük ve efsunla beslenmektedir denilebilir.[34]

Yahudilikte uygulanan tılsım çeşitleri de, Hıristiyanlıktan çok daha yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun sebebi, geç dönem Kabalacıları’nın tılsıma büyük ilgi göstermeleridir. Bundan dolayı da tılsım hazırlamak, hahamların görevleri arasında yer almıştır. Nitekim lohusaya zarar verdiğine inanılan Lilit’ten korumak için, doğum odasına tılsımlı eşyalar asılması, Yahudi toplumlarında hâlâ yaygın bir gelenek olarak varlığını sürdürmektedir.[35]

Bazı değişik şekiller göstermekle birlikte, tılsım hemen her toplumda yer almaktadır. Örneğin; Eski Babil, Asur ve Persler’de de tılsım, bir teknik olarak uygulanmıştır. İslâm dışındaki bütün batıl ve muharref dinlerin tören ve ayinlerinde de, her zaman tılsımdan izler bulmak mümkündür.

Birçok tarihçi ve sosyolog da tılsımı, batıl ve muharref dinlerin bir parçası gibi ele almıştır. Tılsımla ilgili yazılılar da, tarih öncesi bilgiler noksan olmakla beraber, Yunan ve Mısır papirüslerindeki bilgiler bağlamında konu ile ilgili bilgi vermesi adına önemlidir.[36]

Türk toplumlarında tılsım ve tılsıma benzer uygulamaların mazisi ise, İslâmiyet öncesine kadar uzanmaktadır. İslâmiyet’ten sonraki dönemlerde ise; Eski İran, Mezopotamya ve Mısır kültürlerinin tesiriyle tılsım, az da olsa varlığını sürdürmüştür. Cahiliye Dönemi Araplarında ise; fal okları atmak, çeşitli anlamlara gelen taşlar dikmek, yıldızlara bakarak mana çıkarmak, birtakım kareler içerisinde harf ya da rakamlar yazarak tılsım yapmak oldukça yaygın bir uygulama idi. Anadolu'da tılsım ve tılsıma benzer uygulamalar da; Hıristiyanlık, eski putperest dinler ve komşu kültürlerin tesiriyle adeta kurumlaşmış ve büyücülükle iç içe yürümüştür.[37]

Mutlaka ki tılsımı dinden uzak tutmak ve onu din ile karıştırmamaya özen göstermek gerekir. Tılsım ile tılsımdan sonra ortaya çıkacak durum arasında, sebep - sonuç münasebeti bulunmasına rağmen, her dinden insanın tılsım ve tılsıma benzer uygulamalardan medet ummaları ise cidden düşündürücüdür.

İslâmiyet; tılsım yapılmasını da, tılsıma inanılmasını da yasaklamış, medet umarak onu meslek edinmeyi şiddetle reddetmiştir. Ayrıca İslâmiyet; tılsımın mucize ve keramete benzetilmemesine özen göstermiş, onu müşrik ve kâfirlere özgü bir faaliyet olarak değerlendirmiştir. İslâmiyet’e göre tılsım; Allah’tan gelen bilgilere dayanmamaktadır. Kur’an-ı Kerim; tılsım ve ona benzer faaliyetleri batıl ve şeytan işi saymış,[38] sâhir sözüyle de büyü ve tılsım yapanları kastetmiştir.[39]

Hz. Muhammed’e gelen ilâhî vahye inanmayanlar ve ona sihirbaz, büyücü ve tılsımcı iftirasında bulunmuş ve sözlerini de sihir saymış olanlar da, yine Kuran - ı Kerim’de yer almaktadır.[40]

Hz. Peygamber de;

“Yedi büyük günahtan birincisinin Allah’a şirk koşmak olduğunu açıklamış, ikincisi de “sihir ve tılsımla ilgilenmektir”

buyurmuştur.[41]

Genellikle ilâhiyat ve sosyoloji ile ilgilenen bilginlere göre, tılsımın tesiri daha çok psikolojiktir. Halk tılsımın etkisini görünce, onu yapan kişiye bağlanmakta ve âdeta onun müşterisi haline gelmektedir. Kendisine tılsım yapılan kişi, bunun tesirinden kurtulmak için Hz. Peygamber’in yaptığı gibi İhlâs, Felâk ve Nâs Sureleri’ni üç kere okuyarak, bütün bedenine üflemelidir. Bu hareketin üfürükçülükle bir ilgisinin bulunmadığını, aksine Kur’an - ı Kerim’den şifa ummaya dayandığını belirtmekte fayda vardır. Kur’an - ı Kerim ve Hadis - i Şerifler, Allah’ın iradesi dışında hiç kimsenin kimseye fayda ya da zarar vermeyeceğini defalarca vurgulamış, tılsım yapan kişide olağanüstü bir güç bulunduğuna inanmayı kesinlikle reddetmiştir.[42]

Tılsım çeşitleri de, birçok kaynakta aşağıda verildiği gibi ifade edilebilmektedir;[43]

Balık Tılsımları

Yüzlerce yıl Hıristiyan dininin sembolü olan balık, “haç” işaretinin kabul görmesinden sonra bu itibarini yitirerek, yerini haça bırakmıştır. Asırlar sonra 20. yüzyılda da balık tekrar ortaya çıkarak, eski unvanına sahip olmaya başlamıştır.

Balık; yüzyıllar boyunca da cinsel bir sembol olarak ve “Büyük Tanrıça” olduğu kabul edilen Tanrıça’nın üreme organlarını temsil eden bir simge olarak görülmüştür. Eski çağlarda böyle bilinen balık, Hıristiyan olmayan ülkelerde hala kısırlığa ve cinselliğe yardımcı bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Kimileri balık tılsımları için; şeytandan korumasa bile, taşıyanı cinsel yönden zevk alarak yaşamasını sağlayacak bir tılsım yaklaşımını benimsemişlerdir.

Balık tılsımları aynı zamanda; Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında, şans getirmeleri ve cinleri ya da kötü ruhları uzaklaştırsın diye dükkân önlerine asılmaktadır.

Baykuşlu Tılsımlar

Kem gözlere karşı en iyi koruyucunun yine bir başka göz olduğu varsayımıyla tasarlanan baykuş şeklindeki tılsımlar, en çok küçük bir Akdeniz adası olan Minorka’da kullanılmaktadır. En dikkat çekici özelliği gözlerin olduğu bu baykuş şeklindeki koruyucu tılsım, camdan ya da metalden yapılmaktadır. Bugün bile hala popülerliğini koruyan baykuş tılsımlarının, Minorka’da evleri de büyük felaketlerden koruduğuna inanılmaktadır. Baykuşun uğursuz bir hayvan olarak bilinmesi, bu tılsımın pek fazla rağbet görmemesine yol açan en önemli etken olarak değer kazanmaktadır. Onun koruyucu rolü, pek çoklarına göre evrensel değildir. Çünkü o, gecenin şeytani yaratığı olarak bilinmektedir.

Boynuz

Boynuzlar, bugüne kadar birçok toplumda kâh üzerinde taşımak, kâh bir yere asmak suretiyle yaygın olarak kullanılan tılsımlardandır. Boğanın iriliği vahşiliği gücü temsil ederken, çiftleşmesi ve doğurganlığı ile çifte koşulması da bereketi temsil ettiği için, bir anlamda onu bir tanrıya dönüştürmüştür.

Boynuz, Antik Çağ toplumları için bu durum ideal bir koruyuculuk timsali teşkil etmektedir. Bir dama asılan ya da duvarına yerleştirilen bir boynuz, o evin koruma altında olduğu inancını insanlara aşılamaktadır. Bugün altın ve gümüşten yapılan küçük ve tek bir boynuz da, bir zincirin ucunda boyuna asılmakta ve cinsel iktidar sembolü olarak kabul edilmektedir.

Defne

Defne ağacı, bulunduğu yere bereket getiren bir ağaç olarak bilinmektedir. Onun bulunduğu yere hastalık ve kötü cinler giremez inancı da oldukça yaygındır. Eski Yunan ve Roma’da taçlar, defne dalları ve yapraklarıyla süslenir; mitoloji de ise, defnenin yıldırımsavar bir gücü olduğuna inanılırdı. Hatta bu inanış o kadar geçerlilik kazanmıştır ki; günümüzde bile ev girişlerinin iki yanına dikilen defne ağaçları, hem evi kötü ruhlardan hem de yıldırımlara karşı koruyarak adeta bir paratoner vazifesi gördüğü düşünülmüştür.

Deniz Kabukları

Bilinen koruyucu tılsımların en eskisi olan deniz kabuklarının, 20 bin yıl öncelerine dayanan bir tarihi bulunmaktadır. Deniz kabukları; dünyanın birçok yerinde tılsım olarak kullanıldıkları gibi, süs eşyası olarak da çok yaygındırlar. Deniz kabuklarını eskiden beri birçok şeyle ilişkilendiren insanoğlu, onu hem nazara karşı koruyucu olarak, hem de doğurganlığı temsil edici olarak kullanmışlardır.

Onların yumurta biçimli şekilleri gözü hatırlattığından, cesetlerin göz yuvalarına yerleştirilirdi. Bunda amaç, ölünün öte dünyayı çürümeyen gözlerle görmesini sağlamaktı ve bu çok, yaygın bir gelenek olarak bilinmekteydi.

Deniz kabuğunun kadın cinsel organına benzetilen yarık kısmından dolayı, bazı eski metinler, onu “yaşam dışı kapısı” olarak adlandırmışlardır ve deniz kabuğu, güçlü bir doğurganlık sembolü ve de bir tılsım olarak, doğum sancıları ve kısırlığa karşı kullanılmaktaydı.

Kimi Asya ve Afrika ülkelerinde de deniz kabukları, hayvanların koşum aksesuarlarına takılarak onları nazardan korumak için de kullanılmıştır. Deniz kabuklarının takı olarak kullanılmasından sonra, bunların altın ve gümüşten olan taklitleri de yapılarak, çok güzel birer süs eşyası olarak günümüzde de kullanılmaktadır ve mavi sırlı topraktan, akik ve kuvarstan da yapılanları mevcuttur.

Diş ve Tırnaklardan Yapılan Tılsımlar

Genelde ilkel toplumlardaki yerliler tarafından avlanan hayvanların dış ya da pençe ve tırnakları çok güçlü bir tılsım olarak görülürdü. Buna sebep olarak da; hayvanlardaki o müthiş gücün, bu tılsımı kullananlara da geçeceğine inanılmasıydı. Ayı dişleri, bir kaplanın pençesi, bir kurt dışı, yaban domuzu ya da fil dışı çok rağbet gören, her birinin ayrı ayrı koruyucu bir güç yüklendiği tılsımlardı.

Örneğin; bir ayı pençesi, doğum sırasında kadının en büyük yardımcısı olarak görülürdü ya da bir kurt dişi, bebekleri korkulardan uzaklaştırır ve dişlerinin ağrılarını keser diye bilinirdi.

İskandinav ırklarının birçoğunda da, kutsal bir hayvan olarak bilinen boz ayının pençesi, hayvanda bulunan o büyük gücün ve cesaretin tılsımı taşıyana yansıyacağı anlamı taşırdı. Bugün, bir kaplan dişi ya da pençesi de, kumarbazların çok inandıkları bir uğur tılsımı olarak karşımıza çıkmaktadır.


[1]   Örnek, Sedat Veyis, Batıl İnançlar ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki, Ankara Üniversitesi

Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1956, s. 34.

[2]      Örnek, s. 36.

[3]     »1 ...

Akçam, s. 69.

[4]     Eyüboğlu, s. 31.

[5]     Örnek, s. 37.

[6]      Altan, s. 63.

Acıpayamlı, Orhan, Türkiye’de Doğumla İlgili Adet ve İnanmaların Etnolojik Etüdü, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 1961, s. 39.

[8]     Akçam, s. 71.

[9]     Eyüboğlu, s. 34.

[10]    »u.             < =

Altan, s. 65.

[11]     ._____ ..

Asımgıl, s. 55.

[12]

Tanyu, s. 61.

[13]      .

Asımgil, s. 57.

[14]    Uysal, Mustafa, İslam’a Sokulan Bidat ve Hurafeler, Çelik Yayınevi, İstanbul, s. 233.

[15] _

175    Uysal, s. 235.

[16]   Anadol, s. 71.

[17]

Çınar, Onur, Büyü Nedir, Nasıl Yapılır?, Kent Basımevi, İstanbul, 1982, s. 67.

[18] Ruska, Julius, “Kara Büyü”, MEB İslam Ansiklopedisi, MEB Yayınları, Ankara, 1970, “Kara Büyü” maddesi.

[19]

Ruhson, Alı Haydar, Yeni Ruh ve Kâinat, Gayret Kitabevi, İstanbul, 1975, s. 65.

[20] Ruhson, s. 69.

[21] Ruska, “Kara Büyü” Maddesi.

[22]    İnan, s. 101 - 102.

[23]  Eyüboğlu, İsmet Zeki, Cinci Büyüleri ve Yıldızname, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1998, s. 49.

[24] Erdil, Kemalettin, Yaşayan Hurafeler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1997, s. 67.

[25]   Dikici, Mehmet, Türkler’de İnançlar ve Din, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005, s. 98.

[26]   Erdil, s. 75.

[27]   Dikici, s. 103.

[28]   Çınar, s. 79.

[29]Dikici, s. 113.

[30]

Barlas, Uğurol, Anadolu Düğünlerinde Buyusel inanmalar, Halk Eğitimi Yayınevi, Karabük, 1974, s. 112.

[31] Eyüboğlu, İsmet Zeki, Sevgi Büyüleri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1999.

193_ . .

Pakalın, s. 494.

[33]

Taplamacıoğlu, Mehmet, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Yayın No: 121, Ankara, 1968, s. 75.

[34] Taplamacıoğlu, s. 119.

[35]Harman, Ömer Faruk, Metin, Muhteva ve Kaynak Açısından Yahudi Kutsal Kitapları, İstanbul

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınlanmamış Doçentlik Tezi, İstanbul, 1988, s. 129.

[36]

Aydın, Mehmet, Din Fenomeni, Din Bilimleri Yayınevi, Konya, 1993, s. 71.

[37]                 Borgeaud, Plihipppe, Karşılaşma - Karşılaştırma: Dinler Tarihi Araştırması, Dost Kitabevi, Ankara, 1999, s. 81.

[38]   Âraf Suresı,(7);102

[39]    Âraf Suresi, (7),109 - 113; Tûr Suresi, (52);15 Hicr Suresi, (99);14 - 15.

[40]         . .      . _         . _

Müddessir Suresi, (74);24

[41]   Taplamacıoğlu, s. 133.

[42] Mâide Suresi, (5);90 Tâhâ Suresi, (20);69

[43] Tokat, Latif, Dinde Sembolizm, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2004, s. 151 - 159.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar