Senin Mağarana Sığınan Köpek Bile Evliyalık Etmiştir
Felsefenin verdiği inkârı
gönlümden sürdüm, çıkardım; gönlümü yudum, arıttım; gözümde de Yusuf'a ait
şekillere yer verdim.
Görülmemiş,
eşsiz bir güzel gerek ki dille övülmesi mümkün olmasın, böylece de tertemiz
Adem’e secde etmek doğru olsun.
Bir Tur, amma nasıl Tur; bir
nur, amma nasıl nur? Her lâhza yüzlerce sönmüş ışığa nur bağışlasın, yaksın,
yandırsın onları.
Güneş doğunca her zerre
meydana çıkar, yüz gösterir, fakat gizli zerrelerin meydana çıkması için de bir
başka nur gerek.
Varlıkların aslı o,
cömertlikler denizi o; nasıl da olmayacak şeyleri avlamada o.
“Tercî-i Bend”
Ey esirgeyici sâkîler, sevda
gene arttı, sevda gene arttı; şu sararmış benizlere bir kızıllık verin, bir
kızıllık.
Ey sâkîler beyi, ey canımın
elinden tutan, ey efendim benim, iş çağı geldi çattı, ercesine davran.
Sevgili, akıl da senin
sarhoşun, rûh da; nedir o iki elinle tuttuğun? Getir, koy ortaya, gizleme.
*
Ey göğü kararsız hale getiren, ey aklı sarhoş eden; bir
an olsun aç kucağını, safraya uğradım, safraya.
*
Ey fütüvvet ulusu, ey peygamberlik kitabının dîbâcesi,
ey mürüvvet padişahı, helvayı yalnız başına yeme.
Bizden kaçıp bir bucağa
gittin, o güzelim yüzü senden başka kimsecikler görmesin diye eline bir ayna
aldın.
Ey güneş yüzlü, âlem senden
aydınlansın diye her durak yerinde, her konak yerinde bir pencere açtılar.
Bunu içmezsen, merhamete
gelmezsen yeni bir tercîe girişeyim, belki o tercî ile coşarsın.
*
Ey gönül gözlerinin nuru,
göz gibi yol göstermedesin sen; ey sevgili, can sınadı bunu, onun canına canlar
katıyorsun.
Can nereye yüz çevirse sana
çevirir yüzünü, amma gene de bilmez ki sen nerdesin ey can.
Nerdeysen orda “Elest”
davetinde bulunursun, sarhoş edersin, varlık verirsin cömertliğinle, ihsanınla.
Gönüle istekler verirsin de
her yana çekersin onu, gâh aşağılıklara sürersin, gâh gönül açıcılığa feraha
sürüklersin.
*
Bir fayda elde etmek, bir kâra kavuşmak dileğine düştün
mü o civarda ümitsizlik ölmüştür artık, çünkü senin mağarana sığınan köpek bile
evliyalık etmiştir.
İnsan o yana
koştu mu göğünde doğan ay ona vurur, yolunu ışıtır onun; o hem gayb mülkünü
bulur, hem razılık aklını elde eder.
Kim ne diyebilir
ona ki muhtaç arar, eteğini altınla doldurur, gelir de bir yoksul araştırır,
dilenciye ihsanda bulunmak için dilenciliğe girişir âdeta, dilenci dilencisi
olur.
Şimdicek şu işin
dalını, kökünü bir başka tarzda anlat, şu eseri görünmeyen denizi göster, izini
çıkar meydana.
Sevgiliyi
anlatmaya koyuldum mu gönül kaybolup gidiyor; kendimi kaybettikten sonra nasıl
arayabilirim onu?
Ne söylerim, ne
ararım, hüküm onun elinde; sâkî de o, bâki de, ben ancak bir kadehim, yahut bir
susak.
Dikensem, oklu
kirpiysem senin yüzünden ipek kesilirim, bin katsam bile bu yolda tek bir iplik
olurum.
*
Seni bir öpersem İsa gibi rûh kesilirim, elmanı
koklarsam Mûsa gibi can veririm.
Yıkık bir evim ben, senin
definene ayrılmış bir yıkık yer. Sen abıhayatsın; ırmak gibi senin ayaklarının
altına döşenmişim ben.
İnsanlarla düşer kalkardım,
görüşür konuşurdum, geniştim, her şeyi hoş görür bir huyum vardı; senden
başkası gönlüme girmesin diye daraldım bugün, huyumu değiştirdim.
Görülmemiş eşsiz güzelliğin,
ince mi ince hayalin yüzünden sevdam da mahremsiz kaldı, hay-huyum da, kimse
bir şey anlamıyor benden.
Yüce bir yardan aşk seli
geldi, Allah aşkına olsun vuslatınla bir bend kur o sele.
Kaynak: Cilt 1
Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy
GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar