HÂFIZ DİVÂNI / HÂFIZ-I ŞİRÂZÎ 3
Hazırlayan: ABDÜLBÂKIY GÖLPINARLI
— F —
ŞİİRLERİM,
MACERAMI HER TARAFA GÖTÜRÜR, HER YERDE YAYAR DURUR AMA YİNE BU ÜMİTLERLE DOLU
GÖNLÜM, ÂLEMDE KİMSEDEN KEREM ÜMİDİNE DÜŞMEDİ.
Talihim yardım eder, sevgiliye ulaşma devletine erer de
eteğini elime geçirirsem ne mutlu bana... yok. eğer eteğini vermez de beni
öldürürse bu da ne şeref!
Şiirlerim, maceramı her tarafa götürür, her yerde yayar
durur ama yine bu ümitlerle dolu gönlüm, âlemde kimseden kerem ümidine düşmedi.
* Sevgilinin kaşı, benim hayalime nasıl olur da meyleder?
Kimse bu yayla murat okunu atıp da hedefe eriştirmedi ki.
Taş yürekli güzellerin sevgilisini ne vakte kadar naz u naim
ile besleyip durayım? Bu hayırsız oğullar, babalarını anmıyorlar bile.
Ben zahitlik hayaliyle bir bucakta oturmak istiyorum ama
şaşılacak şey şu ki her yandan bir muğbece çenk ve defle çıkıp beni benden
alıyor.
Kaşlarının büklümünden gönlüme bir açıklık, bir ferah
gelmedi gitti. Vah yazıklar olsun, aziz ömür bu eğri hayalle telef oldu!
Zahitlerin hiç bir şeyden haberleri yok; nakış oku, maval
okuma. Muhtesib, riya sarhoşudur; şarap sun, korkma!
Şehir sofisine bak, şüpheli lokma yeyip durmada. Bu yemi hoş
hayvanın kuskunu sırtından eksik olmasın!-
Hâfız, eğer Ehlibeyt yoluna doğrulukla ayak
basarsan Necef Şahnesi’nin himmeti, yoluna kılavuz olur.
Tâli' eğer meded dehed dâmeneş âverem bekef
Ver bikeşem zihi tarab ver bikuşed zihi şaref
296
طالع اگر مدد دهد دامنش آورم به کف
گر بکشم زهی طرب ور بکشد زهی شرف
طرف کرم ز کس نبست اين دل پراميد من
گر چه سخن همیبرد قصه من به هر طرف
از خم ابروی توام هيچ گشايشی نشد
وه که در اين خيال کج عمر عزيز شد تلف
ابروی دوست کی شود دست کش خيال من
کس نزدهست از اين کمان تير مراد بر هدف
چند به ناز پرورم مهر بتان سنگ دل
ياد پدر نمیکنند اين پسران ناخلف
من به خيال زاهدی گوشه نشين و طرفه آنک
مغبچهای ز هر طرف میزندم به چنگ و دف
بی خبرند زاهدان نقش بخوان و لا تقل
مست رياست محتسب باده بده و لا تخف
صوفی شهر بين که چون لقمه شبهه میخورد
پاردمش دراز باد آن حيوان خوش علف
حافظ اگر قدم زنی در ره خاندان به صدق
بدرقه رهت شود همت شحنه نجف
**
Emin bir yer, tortusuz şarap, esirgeyici bir dost. Eğer bunlar daima ve
kolayca eline geçerse ne mutlu sana, talihlisin!
Ben bu ince şeyi binlerce defa tahkik ettim: Cihan da hiç ender hiç,
cihanın işleri de!
Eyvah yazıklar olsun ki bu zamana kadar bilmiyordum. Meğerse saadet
kimyası yoldaşmış.
Emin bir yere var da fırsatı ganimet say. Çünkü yol kesiciler, ömür
pususunda bekliyorlar.
Gel... sevgilinin dudağıyle kadehin gülümsemesine tövbe etmek, öyle bir
hikâye ki akıl bir türlü tasdik etmiyor
Kıl gibi ince belin benim gibi birisinin eline düşmez. Düşmez ama yine
ben, bu ince hayali kurmaktan hoşlaşıyorum!
Çene çukurunda öyle bir alım var ki yüz binlerce derin düşünce, onun
künhüne erişemez.
Gözyaşım akik rengine boyansa şaşılacak şey mi? Gözümdeki mühür de
akike benziyor.
Güldü de dedi ki:
Hâfız, senin şairane tabiatına kulum ben. Bir bak, beni ne dereceyedek
aptal saymada!
Makâm-ı emn-u mey-i bi ğaş-u refik-ı şefik
Geret mudâm müyesser şeved zihi tevfik
298
مقام امن و می بیغش و رفيق شفيق
گرت مدام ميسر شود زهی توفيق
جهان و کار جهان جمله هيچ بر هيچ است
هزار بار من اين نکته کردهام تحقيق
دريغ و درد که تا اين زمان ندانستم
که کيميای سعادت رفيق بود رفيق
به ممنی رو و فرصت شمر غنيمت وقت
که در کمينگه عمرند قاطعان طريق
بيا که توبه ز لعل نگار و خنده جام
حکايتيست که عقلش نمیکند تصديق
اگر چه موی ميانت به چون منی نرسد
خوش است خاطرم از فکر اين خيال دقيق
حلاوتی که تو را در چه زنخدان است
به کنه آن نرسد صد هزار فکر عميق
اگر به رنگ عقيقی شد اشک من چه عجب
که مهر خاتم لعل تو هست همچو عقيق
به خنده گفت که حافظ غلام طبع توام
ببين که تا به چه حدم همیکند تحميق
**
AH BİR ELİME GEÇSE
AYRILIĞI ÖLDÜRÜRDÜM. AYRILIK GÜNÜ DE KARARSIN, AYRILIĞIN EVİ BARKI DA YIKILSIN,
MAHVOLSUN!
Sana ayrılık destanını iyiden iyiyi anlatırım ama kalemin dili ayrılığı
anlatamaz ki.
Yazıklar olsun, ömrüm vuslat ümidiyle sona erdi de ayrılık zamanı hâlâ
sona ermedi.
Başım eşiğindedir diye övünür, başımı feleklere yüceltirdim, bu günse
ayrılık eşiğine koydum!
Vuslat havasında nasıl kol kanat açayım? Gönül kuşum ayrılık yuvasında
tüylerini döktü!
Şimdi ne çarem var? Sabır sandalım ayrılık yelkenini açtı da gam
denizinde bir girdaba düştü, gitti.
Ucu, kıyısı olmayan ayrılık denizinde iştiyakının dalgalarıyla ömür
gemisinin batmasına çok bir zaman kalmadı.
• Ah bir elime geçse ayrılığı öldürürdüm. Ayrılık günü de kararsın,
ayrılığın evi barkı da yıkılsın, mahvolsun!
* Hayal alayına yoldaşım, sabırla hemdem.. ayrılık ateşine düşmüşüm,
firkatle eşim!
Nasıl olur da canla başla vuslat davasına girişebilirim ki bedenim
kazaya sataşmış, gönlüm ayrılığa düşmüş!
İştiyak ateşiyle sevgiliden ırak, gönlüm kebab oldu. Ayrılık sofrasında
daima ciğer kanı yeyip durmaktayım.
Felek, başımı aşk çemberine esir olmuş görünce sabrımın boynunu da
ayrılık ipiyle bağladı.
Hâfız, eğer bu yol. iştiyak ayağıyle gide gide bitseydi kimse
ihtiyarını ayrılık eline vermezdi!
Zebân-ı hâme nedâred ser-i beyân-ı firak
Ve gerne şerh dehem bâ tu dâstân-ı firak
غزل 297
زبان خامه ندارد سر بيان فراق
وگرنه شرح دهم با تو داستان فراق
دريغ مدت عمرم که بر اميد وصال
به سر رسيد و نيامد به سر زمان فراق
سری که بر سر گردون به فخر میسودم
به راستان که نهادم بر آستان فراق
چگونه باز کنم بال در هوای وصال
که ريخت مرغ دلم پر در آشيان فراق
کنون چه چاره که در بحر غم به گردابی
فتاد زورق صبرم ز بادبان فراق
بسی نماند که کشتی عمر غرقه شود
ز موج شوق تو در بحر بیکران فراق
اگر به دست من افتد فراق را بکشم
که روز هجر سيه باد و خان و مان فراق
رفيق خيل خياليم و همنشين شکيب
قرين آتش هجران و هم قران فراق
چگونه دعوی وصلت کنم به جان که شدهست
تنم وکيل قضا و دلم ضمان فراق
ز سوز شوق دلم شد کباب دور از يار
مدام خون جگر میخورم ز خوان فراق
فلک چو ديد سرم را اسير چنبر عشق
ببست گردن صبرم به ريسمان فراق
به پای شوق گر اين ره به سر شدی حافظ
به دست هجر ندادی کسی عنان فراق
**
BU GÖKKUBBEYİ KURAN
MÜHENDİS, ŞU ALTI TARAFLI KİLİSEYİ ÖYLE BİR KURMUŞTUR Kİ KİMSE, BU KİLİSENİN
ÇUKURUNDAN KURTULAMAZ!
Şarap içersen bir yudumunu da yere saç. Başkasına faydası dokunan
günahtan hiç bir korku yoktur.
Yürü, neyin varsa, harca, ye, esirgeme. Çünkü zaman, hiç esirgemeden
helak kılıcını vuracak!
Ey nazü naim ile beslenip yetişen selvi boylum, ayağının toprağı
hakkiyçin öldüğüm gün kabrime gel, ayağını toprağımdan çekme!
İster cehennemlik olsun, ister cennetlik., ister insan olsun, ister
peri., yol ehlinin hasislik etmesi, hepsinin mezhebince küfürdür.
Bu gökkubbeyi kuran mühendis, şu altı taraflı kiliseyi öyle bir
kurmuştur ki kimse, bu kilisenin çukurundan kurtulamaz!
Üzüm kızının hilesi aklı öyle bir şaşırttı ki., dilerim asma
çardağı kıyamete kadar harab olmasın!
Hâfız, meyhane yolunu tuttun da bu cihandan ne de hoş gelip geçtin.
Gönül ehlinin duası, tertemiz gönlünün enisi olsun!
Eğer şerâb horı cur'aı feşan ber hâk
Ezan günâh ki nefcı resed be gayr çi bak
299
اگر شراب خوری جرعهای فشان بر خاک
از آن گناه که نفعی رسد به غير چه باک
برو به هر چه تو داری بخور دريغ مخور
که بیدريغ زند روزگار تيغ هلاک
به خاک پای تو ای سرو نازپرور من
که روز واقعه پا وامگيرم از سر خاک
چه دوزخی چه بهشتی چه آدمی چه پری
به مذهب همه کفر طريقت است امساک
مهندس فلکی راه دير شش جهتی
چنان ببست که ره نيست زير دير مغاک
فريب دختر رز طرفه میزند ره عقل
مباد تا به قيامت خراب طارم تاک
به راه ميکده حافظ خوش از جهان رفتی
دعای اهل
دلت باد مونس دل پاک **
**
SARHOŞ OLAYIM DA SANA
İKİ ÖPÜCÜK VEREYİM DEMİŞTİN. VAADİN HADDİ AŞTI, FAKAT BİZ NE İKİ GÖRDÜK, NE
BİR!
Sevgili, yaralı gönlümle dudağının arasında tuz-ekmek hakkı var_
dudağın, gönlümün yarasına nice defalar tuz ekti., bu hakkı koru, gözet, ben
gidiyorum, artık Allaha ısmarladık !
Sen, Melekût âleminde, meleklerin daima anıp durduğu temiz bir
gevhersin. Melekler, seni daima hayır dua ile anmaktalar.
Ihlâsımda şüphe varsa bir sına, mihenge vur beni. Hiç kimse, mihenk
taşı kadar halis altının ayarını anlayamaz.
Sarhoş olayım da sana iki öpücük vereyim demiştin. Vaadin haddi aştı,
fakat biz ne iki gördük, ne bir!
Gülen fıstığa benzeyen ağzını aç da şekerler dök. Ağzın var mı, yok mu?
Bu hususta halkı şüpheye düşürme!
Muradımdan gayr; bir surette dönerse feleği altüst ederim. Ben çarhı
feleğe zebun olacak adam değilim!
Ey engel, mademki sevgilinin, Hâfız’ın yanına varmasına mani
oluyorsun., bar; sen de ondan bir iki adımcık uzak dur!
Ey dil-i riş-i mera bâ Ieb-i tu hakk-ı nemek
Hak nigeh dâr ki men mirevem Allah ma'ak
301
ای دل ريش مرا با لب تو حق نمک
حق نگه دار که من میروم الله معک
تويی آن گوهر پاکيزه که در عالم قدس
ذکر خير تو بود حاصل تسبيح ملک
در خلوص منت ار هست شکی تجربه کن
کس عيار زر خالص نشناسد چو محک
گفته بودی که شوم مست و دو بوست بدهم
وعده از حد بشد و ما نه دو ديديم و نه يک
بگشا پسته خندان و شکرريزی کن
خلق را از دهن خويش مينداز به شک
چرخ برهم زنم ار غير مرادم گردد
من نه آنم که زبونی کشم از چرخ فلک
چون بر حافظ خويشش نگذاری باری
ای رقيب از بر او يک دو قدم دورترک
**
Binlerce düşmanım olsa da helakime kasdetse sen dostum olduktan sonra
düşmanlardan korkum yok!
Beni ancak vuslat ümidi diri tutmakta., yoksa benim için her an
ayrılığından helak olma korkusu var
Rüzgârdan neres nefes kokunu duymasam gül gibi zaman zaman gamdan
yakamı yırtarım.
Hayalin varken gözlerime uyku mu girer? Heyhat! Gönül, ayrılığına sabır
mı edebilir? Hâşâ!
Senin açtığın yara, başkalarının koyduğu merhemden, senin vereceğin
zehir, başkalarının panzehirinden yeğdir!
Beni kılıcınla vurup öldürmen,
bence ebedî bir hayattır. Çünkü sana feda olmak canıma pek hoş gelir .
Benden dizgin çevirme. Terki bağına öyle bir sarılmışım ki kılıçla
vursan başımı siper eder, yine elimi çekmem.
Sen nasılsan, olduğun gibi seni kim görebilir ki? Herkes, seni ancak
kendi idrakince anlar.
Hâfız, yoksulluk yüzünü kapıda toprağa korsa halkın gözünde cihanın
azizi olur.
Hezâr duşmenem er mikunend kasd-ı helak
Gerem tu dösti ez duşmenan nedârem bak
غزل 300
هزار دشمنم ار میکنند قصد هلاک
گرم تو دوستی از دشمنان ندارم باک
مرا اميد وصال تو زنده میدارد
و گر نه هر دمم از هجر توست بيم هلاک
نفس نفس اگر از باد نشنوم بويش
زمان زمان چو گل از غم کنم گريبان چاک
رود به خواب دو چشم از خيال تو هيهات
بود صبور دل اندر فراق تو حاشاک
اگر تو زخم زنی به که ديگری مرهم
و گر تو زهر دهی به که ديگری ترياک
بضرب سيفک قتلی حياتنا ابدا
لان روحی قد طاب ان يکون فداک
عنان مپيچ که گر میزنی به شمشيرم
سپر کنم سر و دستت ندارم از فتراک
تو را چنان که تويی هر نظر کجا بيند
به قدر دانش خود هر کسی کند ادراک
به چشم خلق عزيز جهان شود حافظ
که بر در تو نهد روی مسکنت بر خاک
**
Tanrı sana iyilikler, hoşluklar versin ey şimal rüzgârı, bize vuslat çağı
gibi esip gelmektesin.
Selma ne oldu, Zîselem’deki sevgili ne âlemde? Komşularımız
nerde, halleri nice?
Meclis yeri şarap içen erlerle dudağına kadar dolu kadehlerden hali
kaldı.
Yurt, mamurken yıkıldı, gitti. Ne halde olduğunu yerde kalan
eserlerinden sorun!
Şimdi artık ayrılık gecesi gölge saldı Bakalım, geceleyin giden hayal
yolcularından ne doğacak ?
Aşk hikâyesinin sonu gelmez. Söz şöyle dursun, hal diliyle bile
anlatılmasına imkân yok?
Güzelimiz kimseye bakmıyor. Ah bu azametten, ah bu rütbeden, bu
ululuktan!
Sevgili, güzelliğin son derecesine vardın da muradına eriştin. Tanrı
senden kem gözleri ırak etsin. Tanrı seni nazardan komşun!
Hâfız, ne vakte kadar aşk derdine sabredip duracaksın? Âşıkların
feryadı hoştur feryat et, ağla, inle!
Ey koruluğun habercisi rüzgâr, Allah seni korusun, merhaba merhaba, gel
gel!
Hoş haber baş ey nesim-i şimal
Ki be mâ miresid zemân-ı visâl
302
خوش خبر باشی ای نسيم شمال
که به ما میرسد زمان وصال
قصه العشق لا انفصام لها
فصمتها هنا لسان القال
مالسلمی و من بذی سلم
اين جيراننا و کيف الحال
عفت الدار بعد عافيه
فاسالوا حالها عن الاطلال
فی جمال الکمال نلت منی
صرف الله عنک عين کمال
يا بريد الحمی حماک الله
مرحبا مرحبا تعال تعال
عرصه بزمگاه خالی ماند
از حريفان و جام مالامال
سايه افکند حاليا شب هجر
تا چه بازند شب روان خيال
ترک ما سوی کس نمینگرد
آه از اين کبريا و جاه و جلال
حافظا عشق و صابری تا چند
ناله عاشقان خوش است بنال
**
O boyun, posun, o halin, tavrın tavsifi için ne nükte söyledimse her
işiten, Allah için de ne güzel bundan ötesi olamaz dedi.
Aşk ve rintliği elde etmek önce kolay göründü ama nihayet bu
faziletleri kazanma uğrunda canım yanıp yatıldı.
Dedim ki:
sevgili, zayıf canıma ne vakit acıyacaksın?
Dedi ki:
Canın, aramızda hail [engel] olarak kalmadığı zaman!
Hallaç, bu nükteyi dârınüstünde ne hoş da terennüm etti: Bu
çeşit meseleleri Şafiî’den sormayın!
Öyle bir sevgiliye gönül vermişim ki pek şuh, pek nazik, pek güzel.,
yaratılışı hoş, huylan mükemmel!
Sarhoş gözün için bir köşeye çekilmiştim, şimdi de kaşlann gibi
sarhoşlara mail oldum!
Göz yaşlarımdan yüzlerce defa Nuh tufanını gördüm, fakat
gönlüme nakşedilmiş olan suretin, asla zail olmadı gitti.
Sevgili, Hâfız'ın kollan nazar için bir muskadır. Yarabbi, o kolların,
onun boynuna dolandığını ne vakit göreceğim?
Her nükte-i ki güftem der vasf-ı an şemail
Her ko şinıd guftâ lillâhi derru kail
307
هر نکتهای که گفتم در وصف آن شمايل
هر کو شنيد گفتا لله در قال
تحصيل عشق و رندی آسان نمود اول
آخر بسوخت جانم در کسب اين فضايل
حلاج بر سر دار اين نکته خوش سرايد
از شافعی نپرسند امثال اين مسال
گفتم که کی ببخشی بر جان ناتوانم
گفت آن زمان که نبود جان در ميانه حال
دل دادهام به ياری شوخی کشی نگاری
مرضيه السجايا محموده الخصال
در عين گوشه گيری بودم چو چشم مستت
و اکنون شدم به مستان چون ابروی تو مايل
از آب ديده صد ره طوفان نوح ديدم
و از لوح سينه نقشت هرگز نگشت زايل
ای دوست دست حافظ تعويذ چشم زخم است
يا رب ببينم
آن را در گردنت حمايل
**
Gül vakti şaraba tövbe ettiğimden utanmaktayım. Dilerim kimse yaptığı
eğri işten utanmasın!
Benim takvam ve zahitliğini, yol tuzağıdır ve ben, bu bahiste hiç bir
suretle ne güzelden mahcubum, ne sâkiden!
Sevgilinin huyu keremdir, belki bizim suçumuzu sormaz. Çünkü sualinden
halimiz perişan, cevabından da mahcubuz!
Dün gece gözümün saraycığından öyle kanlar aktı ki uykunun gece
yolcularından utandık.
Sen güneşten de güzelsin ve Tanrı’ya şükür olsun sana âşık olduğumdan
dolayı güneşten hiç de utanmıyorum.
Sarhoş nergis başını önüne eğerse lâyıktır. Çünkü o azarlarla dolu
gözün şivesinden utandı.
Hızır'ın içtiği Abıhayat, Hâfız’ın şiirinden ve su gibi akıcı ve temiz
tabiatından utandı da onun için karanlıklar diyarına girdi!
Be vakt-ı gul şudem ez tovbe-i şerâb hacil
Ki kes mebad zi girdsr-ı nasevab hacil
305
به وقت گل شدم از توبه شراب خجل
که کس مباد ز کردار ناصواب خجل
صلاح ما همه دام ره است و من زين بحث
نيم ز شاهد و ساقی به هيچ باب خجل
بود که يار نرنجد ز ما به خلق کريم
که از سال ملوليم و از جواب خجل
ز خون که رفت شب دوش از سراچه چشم
شديم در نظر ره روان خواب خجل
رواست نرگس مست ار فکند سر در پيش
که شد ز شيوه آن چشم پرعتاب خجل
تويی که خوبتری ز آفتاب و شکر خدا
که نيستم ز تو در روی آفتاب خجل
حجاب ظلمت از آن بست آب خضر که گشت
ز شعر حافظ و آن طبع همچو آب خجل
**
Sevgi kokusunu da kokladım, vuslat şimşeğini de gördüm. Sen gel ey
şimal rüzgârı, senin kokuna kurban olayım ben!
Ey sevgilinin devesini mavallarla süren, dur, konakla. Yükünün
iştiyakiyle sabretmeme imkân yok, fakat takatim de kalmadı. Birazcık
dinlenelim.
Vuslat günü, perdesini saldı., buna şükredelim de ayrılık gecesini
anmayalım. O gecenin macerası söylenmese daha hoş!
Sevgili, mademki bizimle uzlaştı, özürler dilemekte., ne yaparsa
yapsın, artık rakibin cevrini çekebiliriz.
Gel, gözün güller seçen yedi perdesini de bu hayalî iş yurdunu bezemek
için yaydık, döşedik.
Daralmış gönlümde ağzının hayalinden başka bir şey yok. Dilerim, kimse
benim gibi olmayacak hayal peşine düşmesin!
Garip Hâfız, senin aşkının şahidi oldu, fakat lütfet, mezarımıza bir
uğra., kanımız sana helâldir.
Şememtu ravh-ı vedadi veşemtu berk-ı visal
Biyâ ki büy-ı tura mirem ey nesim-i şimal
303
شممت روح وداد و شمت برق وصال
بيا که بوی تو را ميرم ای نسيم شمال
احاديا بجمال الحبيب قف و انزل
که نيست صبر جميلم ز اشتياق جمال
حکايت شب هجران فروگذاشته به
به شکر آن که برافکند پرده روز وصال
بيا که پرده گلريز هفت خانه چشم
کشيدهايم به تحرير کارگاه خيال
چو يار بر سر صلح است و عذر میطلبد
توان گذشت ز جور رقيب در همه حال
بجز خيال دهان تو نيست در دل تنگ
که کس مباد چو من در پی خيال محال
قتيل عشق تو شد حافظ غريب ولی
به خاک ما گذری کن که خون مات حلال
**
EY HUZURUNA CANIMI,
GÖNLÜMÜ VAKFETTİĞİM SEVGİLİ, NE SUÇ İŞLEDİM Kİ KULLUĞUM, TAPUNDA KABULE
GEÇMİYOR?
Civarına ulaşmak imkânını bulursam vuslatının devleti sayesinde işim
düzene girer.
O iki güzel nergis kararımı elden aldı., iki sürmeli sihirbaz göz
huzurumu giderdi.
Gönül, sevginin gevheriyle cilâlanırsa elbette hadiseler pasından
arınır, temizlenir.
Halim kötü, kendim düşkünüm; gam kılıcınla öldürüldüğüm zamandır ki
hayat bulacağım!
Ey huzuruna canımı, gönlümü vakfettiğim sevgili, ne suç işledim ki
kulluğum, tapunda kabule geçmiyor?
Bu parasız, pulsuz... bu güçsüz, kuvvetsiz âşık, senin kapındadır.
Fakat hiç bir suretle ne girmeme imkân var, ne gitmeme!
Nereye gideyim, ne yapayım, çaremi nerden arayayım? Zamanenin gamından,
devranın derdinden usandım artık.
Gamın, gönlümden daha yıkık bir yer bulamadı da bu daralmış gönlümü,
kendisine konak yeri yaptı, bu dertli gönüle kondu!
Hâfız, aşk derdine alış, sus. Akıllılara aşk remizlerini
fâşetme!
Eğer be küy-ı tu bâşed mera mecal-i vusül
Resed be dovlet-i vaşl-ı tu kâr-ı men beusul
306
اگر به کوی تو باشد مرا مجال وصول
رسد به دولت وصل تو کار من به اصول
قرار برده ز من آن دو نرگس رعنا
فراغ برده ز من آن دو جادوی مکحول
چو بر در تو من بینوای بی زر و زور
به هيچ باب ندارم ره خروج و دخول
کجا روم چه کنم چاره از کجا جويم
که گشتهام ز غم و جور روزگار ملول
من شکسته بدحال زندگی يابم
در آن زمان که به تيغ غمت شوم مقتول
خرابتر ز دل من غم تو جای نيافت
که ساخت در دل تنگم قرارگاه نزول
دل از جواهر مهرت چو صيقلی دارد
بود ز زنگ حوادث هر آينه مصقول
چه جرم کردهام ای جان و دل به حضرت تو
که طاعت من بیدل نمیشود مقبول
به درد عشق بساز و خموش کن حافظ
رموز عشق مکن فاش پيش اهل عقول
**
EY YÜZÜ CENNET, LÂLİ
SELSEBİL OLAN SEVGİLİ, SELSEBİL SENİN YOLUNA CANINI DA SEBİL ETMİŞTİR, GÖNLÜNÜ
DE!
Ey yüzü cennet, lâli Selsebil olan sevgili, Selsebil senin yoluna
canını da sebil etmiştir, gönlünü de!
Dudağının çevresinde yeşeren tüyler, Selsebil ırmağının kıyısına
toplanmış karıncalara benzer.
Gözünün okundan her bucakta benim gibi yüzlerce şehit var!
Yarabbi, ateşi İbrahim Peygamber’e nasıl gülistan haline getirdiysen bu
gönüldeki ateşi de öylece soğut, güllük gülistanlık yap.
Dostlar, sevgilinin yüzü pek güzel, fakat gayri benim mecalim kalmadı!
Ayağımız topal, durağımızsa cennet kadar uzak., elimiz kısa, hurma
ağacın ta tepesinde.
Hâfız, sevgilinin aşkının pençesiyle filin ayağı altına düşmüş
karıncaya döndü!
Âlem Padişahı var olsun, yücelsin nazü naimle baki olsun. Ne dileği
varsa Tanrı versin!
Ey ruhat çün huld-u la'let Selsebil
Selsebilet kerde cân-u dil sebil
308
ای رخت چون خلد و لعلت سلسبيل
سلسبيلت کرده جان و دل سبيل
سبزپوشان خطت بر گرد لب
همچو مورانند گرد سلسبيل
ناوک چشم تو در هر گوشهای
همچو من افتاده دارد صد قتيل
يا رب اين آتش که در جان من است
سرد کن زان سان که کردی بر خليل
من نمیيابم مجال ای دوستان
گر چه دارد او جمالی بس جميل
پای ما لنگ است و منزل بس دراز
دست ما کوتاه و خرما بر نخيل
حافظ از سرپنجه عشق نگار
همچو مور افتاده شد در پای پيل
شاه عالم را بقا و عز و ناز
باد و هر چيزی که باشد زين قبيل
**
Cihan padişahı, din yardımcısı, kemal sahibi padişahlar padişahı, âlim
ve âdil Muzaffer oğlu Yahya.
Yeryüzüne can penceresiyle gönül kapışım açan, herkesin canına can
katan, gönlüne neşeler veren, İslâmın sığındığı dergâhındır.
Seni ululamak cana da vaciptir, akla da, nimet ve ihsanların, bütün
kevn ü mekâna yayılmıştır.
Ezel gününde ayın yüzüne kaleminden bir katra mürekkep sıçradı da o
yüzden bütün meseleler halledildi.
Güneş, o siyah beni görünce gönüle dedi ki: Keşki o makbul kara kul ben
olsaydım!
Padişahım, felek senin meclisinde rakıs ve semadadır. Sen de neşe elini
bu zemzemenin eteğinden kesme, daima neşelen.
Şarap iç, cihanı bağışla. Kötülüğünü isteyenler kement gini zülfünle
zincirlere giriftar oldular.
Feleğin devranı, hep adalet yolundadır. Gönlün hoş olsun, zalim, artık
konağına yol alamaz.
Hâfız, cihan padişahının kalemi, nzıkları taksim edicidir. Geçim için
bâtıl düşüncelere dalma!
Daray-ı cihan Nusret-i din Husrev-i kâmil
Yahye-bn-i Muzaffer Melik-i 'âlim-i 'âdil
304
دارای جهان نصرت دين خسرو کامل
يحيی بن مظفر ملک عالم عادل
ای درگه اسلام پناه تو گشاده
بر روی زمين روزنه جان و در دل
تعظيم تو بر جان و خرد واجب و لازم
انعام تو بر کون و مکان فايض و شامل
روز ازل از کلک تو يک قطره سياهی
بر روی مه افتاد که شد حل مسال
خورشيد چو آن خال سيه ديد به دل گفت
ای کاج که من بودمی آن هندوی مقبل
شاها فلک از بزم تو در رقص و سماع است
دست طرب از دامن اين زمزمه مگسل
می نوش و جهان بخش که از زلف کمندت
شد گردن بدخواه گرفتار سلاسل
دور فلکی يک سره بر منهج عدل است
خوش باش که ظالم نبرد راه به منزل
حافظ قلم شاه جهان مقسم رزق است
از بهر معيشت مکن انديشه باطل
**
Başım hoş ve yüksek sesle söylüyorum: Ben hayat nefhasını kadehten
aramaktayım.
Zahitliğin asık suratı şarap içenlerin yüzünde yoktur. İyi huylu
sarhoşların müridiyim.
Pîr-i Mugân da yüzüme bir kapı açmazsa hangi kapıya başvurayım, nerden
bir çare arayayım?
Bu çayırlıkta kendi kendisine bitti diye beni kınama. Nasıl
yetiştiriyorlarsa öyle bitmekteyim.
Sen arada hanikahı, meyhaneyi görüp durma. Tanrı şahit ki nerde olursam
olayım yine onunlayım.
İstek yolunun tozu, murat kimyasıdır. O amber kokulu toprağın kuluyum.
O yüce boylu sarhoş nergisin iştiyakiyle lâle gibi elimde şarap kadehi,
ırmak kıyılarına düştüm!
Sevgilinin kaşları beni top gibi çevgânına çekti ama ben yine
avarelikle bir efsane oldum.
Şarap getir.. Hâfız’ın fetvasıyle temiz gönülden riya tozunu kadeh
feyziyle yıkayıp anlatacağım.
Serem hoşest-u bebang-i bulend migüyem
Ki men nesiın-i heyât ezpiyâle micüyem
379
سرم خوش است و به بانگ بلند میگويم
که من نسيم حيات از پياله میجويم
عبوس زهد به وجه خمار ننشيند
مريد خرقه دردی کشان خوش خويم
شدم فسانه به سرگشتگی و ابروی دوست
کشيد در خم چوگان خويش چون گويم
گرم نه پير مغان در به روی بگشايد
کدام در بزنم چاره از کجا جويم
مکن در اين چمنم سرزنش به خودرويی
چنان که پرورشم میدهند میرويم
تو خانقاه و خرابات در ميانه مبين
خدا گواه که هر جا که هست با اويم
غبار راه طلب کيميای بهروزيست
غلام دولت آن خاک عنبرين بويم
ز شوق نرگس مست بلندبالايی
چو لاله با قدح افتاده بر لب جويم
بيار می که به فتوی حافظ از دل پاک
غبار زرق به فيض قدح فروشويم
**
ZAHİT, BENİ O VAKTE
KADAR ÇOCUKLAR GİBİ CENNETTEKİ ELMAYLA, BAL VE SÜT NEHİRLERİYLE KANDIRIP
DURACAKSIN?
Gönlümü kirpiklerinle oklama da hasta gözlerine feda olayım.
Güzelliğin nisabı kemalini bulmuş; ben bir fakir, bir yoksulum; bana
zekât ver:
Kadehimi doldur., aşk devletinin sayesinde ihtiyar bile olsam yine
bahtım genç!
Göğsümün sahası sevgiliyle öyle bir doldu ki hatıramdan aşk düşüncesi
bile kaybolup gitti!
Amel defterimi yazan kâtip, sakın deftere çalgı ve şarap hesabından
başka bir şey yazmasın!
Kimsenin kimseyi sormadığı bu kavga kıyamet gününde ben Pîr-i Mugânın
ihsanına minnettarım, onun iyiliklerine şükretmekteyim.
Zahit, beni o vakte kadar çocuklar gibi cennetteki elmayla, bal ve süt
nehirleriyle kandırıp duracaksın?
Şarap satanlarla kararlaştırdım: gam günü elime kadehten başka bir şey
almayacak.
Ne hoştur o an ki sarhoşluğun verdiği istiğna ile sultana da aldırış
etmez olurum, vezire de!
Davacı beni hor hakir görür ama Hâfız gibi benim göğsümde hazineler var!
Ben o kuşum ki sabah akşam ıslığım, arş damından gelmektedir.
Mezen ber dil zi nevk-i ğamze tirem
Ki piş-i çeşm-i bimaret bimirem
332
مزن بر دل ز نوک غمزه تيرم
که پيش چشم بيمارت بميرم
نصاب حسن در حد کمال است
زکاتم ده که مسکين و فقيرم
چو طفلان تا کی ای زاهد فريبی
به سيب بوستان و شهد و شيرم
چنان پر شد فضای سينه از دوست
که فکر خويش گم شد از ضميرم
قدح پر کن که من در دولت عشق
جوان بخت جهانم گر چه پيرم
قراری بستهام با می فروشان
که روز غم بجز ساغر نگيرم
مبادا جز حساب مطرب و می
اگر نقشی کشد کلک دبيرم
در اين غوغا که کس کس را نپرسد
من از پير مغان منت پذيرم
خوشا آن دم کز استغنای مستی
فراغت باشد از شاه و وزيرم
من آن مرغم که هر شام و سحرگاه
ز بام عرش میآيد صفيرم
چو حافظ گنج او در سينه دارم
اگر چه مدعی بيند حقيرم
**
Elimden gelirse sevgiliyle oturacak, vuslat şarabını içecek, hayat
bahçesinden gül dereceğim.
Sofiyi yakıp yandıran acı şarap, vücudumun temelini silip süpürecek.,
sâki, dudağını dudağıma koy da tatlı canımı alıver gitsin!
Deli mi oluyorum yoksa? Aşkınla geceleri ayla konuşmakta, rüyada
perileri görmekteyim!
Kimi anarsan o andığın kişi, ihsanından bir feyze nail oldu. Bu kulun
halini de hatırla, beni de an., eski bir hizmetkârınım senin.
Dudağın, sarhoşlara şekerler verdi. gözün, sarhoşlara şarap sundu.
Mahrumiyetin son derecesine düşen sade benim, ben ne buna nail oldum, ne ona!
Aşk remzini Hâfız'dan sor, sarhoşluğun şerhini benden iste. Çünkü ben,
her gece sürahiyle, kadehle ayın da hemdemiyim, ülkerin de!
Her şiir düzenin sözü makbul düşmez. Fakat şaşılacak derecede güzel
olan sülünü ben tutarım, çünkü şahinim çeviktir.
İnanmıyorsan var, git, Çin ressamından bir sor. Mani bile miskler saçan
kalemimle yazdığım şiirin bir nüshasını istemekte!
Vefakârlık, doğru sözlülük, her yiğidin harcı değil. Ben hem
vefakâr, hem de sözünün eri olan Hak ve Din Celâline kulum.
Eğer berhized ez destem ki bâdildar binşinem
Zicâm-ı vasl mey nüşem zibâğ-ı ayş gul çinem
356
گرم از دست برخيزد که با دلدار بنشينم
ز جام وصل مینوشم ز باغ عيش گل چينم
شراب تلخ صوفی سوز بنيادم بخواهد برد
لبم بر لب نه ای ساقی و بستان جان شيرينم
مگر ديوانه خواهم شد در اين سودا که شب تا روز
سخن با ماه میگويم پری در خواب میبينم
لبت شکر به مستان داد و چشمت می به ميخواران
منم کز غايت حرمان نه با آنم نه با اينم
چو هر خاکی که باد آورد فيضی برد از انعامت
ز حال بنده ياد آور که خدمتگار ديرينم
نه هر کو نقش نظمی زد کلامش دلپذير افتد
تذرو طرفه من گيرم که چالاک است شاهينم
اگر باور نمیداری رو از صورتگر چين پرس
که مانی نسخه میخواهد ز نوک کلک مشکينم
وفاداری و حق گويی نه کار هر کسی باشد
غلام آصف ثانی جلال الحق و الدينم
رموز مستی و رندی ز من بشنو نه از واعظ
که با جام و قدح هر دم نديم ماه و پروينم
**
TANRI EHLİNİN NİŞANI
ÂŞIKLIKTIR, ONU TERKETME, KENDİNE GEL... ŞEHİR ŞEYHLERİNDE BU NİŞANEYİ GÖREMİYORUM
Hiç ucu, sonu olmayan zemane derdine erguvan renkli şaraptan başka bir
deva göremiyorum ben.
Pîr-i Mugânın hizmetini terketmeye ne niyetim var, ne de böyle bir söz
söylüyorum. Neden mi? Çünkü bunu, işime uygun görmüyorum.
Bu sersemliğimi gördükleri halde kimse bana bir yudumcuk
şarap bile vermiyor. Bir bak hele, âlemde bir tek gönül ehli bile göremiyorum
ki!
İşret irtifaım güneş gibi kadehle al, fırsatı fevtetme. Çünkü
zemanedeki talihin birteviye böyle gideceğini, işarete, zevku safaya müsaade edip
duracağını ummuyorum.
Tanrı ehlinin nişanı âşıklıktır, onu terketme, kendine gel... Şehir
şeyhlerinde bu nişaneyi göremiyorum
Gönlümü, sevgilinin kıl gibi beline bağladım ama o belin nişanını
benden sorma., ben zaten kendimi göremiyorum, zaten kendimi kaybetmişim!
Boyun gözümün ırmağından ayrılıb selvinin yerinde ancak akıp giden bir
ırmak görmekteyim.
Binlerce defa yazıklar olsun bu iki hayran gözlerime. İki ayna ile bile
yüzünü apaçık göremiyorum.
Bana Hâfız’ın cönkü kâfi... Çünkü bu denizden başka yerde
gönüller alan söz matahı yok!
Ğam-ı zemâne ki hîçeş geran nemibînem
Devâş cuz mey-i çün erğavan nemibinem
358
غم زمانه که هيچش کران نمیبينم
دواش جز می چون ارغوان نمیبينم
به ترک خدمت پير مغان نخواهم گفت
چرا که مصلحت خود در آن نمیبينم
ز آفتاب قدح ارتفاع عيش بگير
چرا که طالع وقت آن چنان نمیبينم
نشان اهل خدا عاشقيست با خود دار
که در مشايخ شهر اين نشان نمیبينم
بدين دو ديده حيران من هزار افسوس
که با دو آينه رويش عيان نمیبينم
قد تو تا بشد از جويبار ديده من
به جای سرو جز آب روان نمیبينم
در اين خمار کسم جرعهای نمیبخشد
ببين که اهل دلی در ميان نمیبينم
نشان موی ميانش که دل در او بستم
ز من مپرس که خود در ميان نمیبينم
من و سفينه حافظ که جز در اين دريا
بضاعت سخن درفشان نمیبينم
**
ŞARAPLARA BULANMIŞ
HIRKAMLA NİCE MÜRAİLİK ETTİM, NE KADAR TAKVADAN DEM VURDUM... GAYRİ SÂKİNİN
YÜZÜYLE KIZIL ŞARAPTAN UTANIYORUM DOĞRUSU.
Pılımı, pırtımı meyhaneye çekip orada rahatça oturayım; şimdiki zamanda
bunu uygun görüyorum.
Sürahiyle bir kitaptan başka ne dostum olsun, ne hemdemim. Bu suretle
de cihanın hilebaz ve gaddar adamlarım az göreyim hiç olmazsa.
Şaraplara bulanmış hırkamla nice mürailik ettim, ne kadar takvadan dem
vurdum... gayri sâkinin yüzüyle kızıl şaraptan utanıyorum doğrusu.
Şarap kadehini alıp mürailerden uzaklaşayım.. yani cihan halkının
arasından bir temiz yürekli dost seçeyim.
Âlemden elimi eteğimi çekip toplamak nasip olur, elime bir fırsat
düşerse selvi gibi ben de halktan başımı kurtarıp hür olayım.
* Benim bu daralmış göğsüm, onun gam yükünü nerden taşıyabilmek?
Heyhat! Yoksul gönlüm bu ağır yükün eri değil!
* Zamanın vezirine kulum, gönlümü incitme benim, yoksa felekten bile
şikâyet edip halimi ona arzetsem öcümü alır!
Gönlümde sitem tozlan var. Yarabbi, güneş gibi âlemi aydınlatan
güneşimin tozlanmasını hoş görme, onu tozlandırma!
Haliya maslahat-ı vakt deran mibınem
Ki keşem raht be meyline vu hoş binşînem
355
حاليا مصلحت وقت در آن میبينم
که کشم رخت به ميخانه و خوش بنشينم
جام می گيرم و از اهل ريا دور شوم
يعنی از اهل جهان پاکدلی بگزينم
جز صراحی و کتابم نبود يار و نديم
تا حريفان دغا را به جهان کم بينم
سر به آزادگی از خلق برآرم چون سرو
گر دهد دست که دامن ز جهان درچينم
بس که در خرقه آلوده زدم لاف صلاح
شرمسار از رخ ساقی و می رنگينم
سينه تنگ من و بار غم او هيهات
مرد اين بار گران نيست دل مسکينم
من اگر رند خراباتم و گر زاهد شهر
اين متاعم که همیبينی و کمتر زينم
بنده آصف عهدم دلم از راه مبر
که اگر دم زنم از چرخ بخواهد کينم
بر دلم گرد ستمهاست خدايا مپسند
که مکدر شود آيينه مهرآيينم
**
ÂLEM İHTİYARDIR,
TEMELSİZDİR. FERHAD’I BİLE ÖLDÜREN BU ZALİMDEN FERYAT! BENİ DE HİLELERİYLE
ŞİRİN CANIMDAN USANDIRDI!
Kara kirpiklerinle dilime binlerce rahne vurdun; gel de hasta
gözlerinden de binlerce dert devşireyim.
Ey gönlümle düşüp halkan sevgili, dostlarını hatırlamıyor musun? Ben de
dilerim seni hatırlamadan yaşadığım günü görmeyeyim!
Âlem ihtiyardır, temelsizdir. Ferhad’ı bile öldüren bu zalimden feryat!
Beni de hileleriyle şirin canımdan usandırdı!
Ayrılık ateşinin hararetiyle gül gibi terlere battım, ey geceleri
uyumayıp esen rüzgâr, bana sevgilimin bir kokusunu getir!
Fâni olan bu dünya da sevgiliyle sâkiye feda olsun, bâki olan öteki
dünya da! Âlem sultanlığını bile aşka feda olmuş görmekteyim.
Benim yerime başka birisini seçer mi, seçer.. hüküm onun.. Fakat eğer
ben, sevgili yerine canımı ihtiyar eder, hayatımı ondan üstün görürsem can ve
hayat haram olsun bana!
Bülbül sabahı kutlamakta, sâki, şenlesin? Kalk., dün geceki rüyanın
hayali başımda dönüp duruyor!
Can verdiğim gece baş ucumdaki mum sen olursan göçtüğüm gece yatağımdan
doğruca hurilerin köşküne giderim.
Bu mektubumda yandığım iştiyak sözleri, yalan yanlış sözler değildir,
hepsi de tamamıyla doğrudur. Çünkü bunları bana Hâfız telkin etti, yoksa ben
nerden bileceğim ki?
Bemujgân-ı siyeh kerdi hezaren rahne der dineni
Biyâ kez çeşm-i bımâret hezâran derd berçînen.
354
به مژگان سيه کردی هزاران رخنه در دينم
بيا کز چشم بيمارت هزاران درد برچينم
الا ای همنشين دل که يارانت برفت از ياد
مرا روزی مباد آن دم که بی ياد تو بنشينم
جهان پير است و بیبنياد از اين فرهادکش فرياد
که کرد افسون و نيرنگش ملول از جان شيرينم
ز تاب آتش دوری شدم غرق عرق چون گل
بيار ای باد شبگيری نسيمی زان عرق چينم
جهان فانی و باقی فدای شاهد و ساقی
که سلطانی عالم را طفيل عشق میبينم
اگر بر جای من غيری گزيند دوست حاکم اوست
حرامم باد اگر من جان به جای دوست بگزينم
صباح الخير زد بلبل کجايی ساقيا برخيز
که غوغا میکند در سر خيال خواب دوشينم
شب رحلت هم از بستر روم در قصر حورالعين
اگر در وقت جان دادن تو باشی شمع بالينم
حديث آرزومندی که در اين نامه ثبت افتاد
همانا بیغلط باشد که حافظ داد تلقينم
**
Davacıların darılış ve kınayışlarını düşünüp çekinirsem sarhoşlukta,
rintlikte, bulunamam, sarhoşluğun ve rintliğin hakkından gelemem ki.
Rintliği yeni öğrenenlerin zabitliği hiç de kötü bir yol değil ama bir
kere âlemde adım kötüye çıkmış, artık ne iyilik düşünebilirim?
Bana başı dönmüş, kendinden geçmiş âşıkların padişahı de. Çünkü akıl
eksikliği bakımından bütün âlemdekilerden ileriyim ben!
Kanıma parmak ban da alnına bas ey kâfir dinli sevgili, âlem de senin
kurbanın olduğumu anlasın!
Sen bana bir itikat et, beni hoş gör de bırak artık Tanrı
için olsun... bu hırka içinde dervişlikten ne kadar uzak olduğumu ne bil, ne
öğren!
Rüzgâr, şu kanlar yağdıran şiirimi sevgiliye ulaştır.» o, kara
kirpikleriyle can damarımdan yaraladı beni!
Ben ister rint olayım, ister şeyh. Kimseyle alışverişim yok. Sırrımın
Hâfız’ıyım, vaktimin ârifi!
Ger men ezserzeniş-i mudde'iyan endîşem
Şîve-i mesti va rindi nereved ezpişem
341
گر من از سرزنش مدعيان انديشم
شيوه مستی و رندی نرود از پيشم
زهد رندان نوآموخته راهی بدهيست
من که بدنام جهانم چه صلاح انديشم
شاه شوريده سران خوان من بیسامان را
زان که در کم خردی از همه عالم بيشم
بر جبين نقش کن از خون دل من خالی
تا بدانند که قربان تو کافرکيشم
اعتقادی بنما و بگذر بهر خدا
تا در اين خرقه ندانی که چه نادرويشم
شعر خونبار من ای باد بدان يار رسان
که ز مژگان سيه بر رگ جان زد نيشم
من اگر باده خورم ور نه چه کارم با کس
حافظ راز خود و عارف وقت خويشم
**
Sofi, gel de riya hırkasını çıkaralım, şu mürailik nakşına bir butlan
çizgisi çekelim.
Tekkemize gelen nezir ve niyaz paralarını şaraba harcedelim, riya
hırkasını sürüyüp meyhane suyuna atalım.
Gayp perdesi altına gizlenmiş olan kaza mmmn yüzündeki örtüyü de
sarhoşça çekip açalım.
Sarhoş bir halde sıçrayıp ârifler meclisinden şarabı yağma edelim,
meclisteki güzeli de çekelim, kucaklayalım.
Şimdi cihandan kâm almaya bak. Can pılı pırtısını öbür dünyaya
çektiğimiz gün Tanrı elbette günahları bağışlar.
Nende sevgilinin kaşırım bir işvesi ki yeni ay gibi felek topunu o
altın çevgânla çelelim.
Yarın bize cennet bahçesini vermezlerse cennet köşkünden gılmanı,
cennet bahçesinden huriyi çekip »lalım.
Hâfız, bu çeşit lâflar etmek bizim hakkımız değil. Bilmem neden
ayağımızı kilimimizden dışarıya uzatıyoruz?
Süfi biya ki hırka-i sâlûs berkeşım
Vin nafeş-ı zerleri hât-ı butlân beser keşim
375
صوفی بيا که خرقه سالوس برکشيم
وين نقش زرق را خط بطلان به سر کشيم
نذر و فتوح صومعه در وجه مینهيم
دلق ريا به آب خرابات برکشيم
فردا اگر نه روضه رضوان به ما دهند
غلمان ز روضه حور ز جنت به درکشيم
بيرون جهيم سرخوش و از بزم صوفيان
غارت کنيم باده و شاهد به بر کشيم
عشرت کنيم ور نه به حسرت کشندمان
روزی که رخت جان به جهانی دگر کشيم
سر خدا که در تتق غيب منزويست
مستانهاش نقاب ز رخسار برکشيم
کو جلوهای ز ابروی او تا چو ماه نو
گوی سپهر در خم چوگان زر کشيم
حافظ نه حد ماست چنين لافها زدن
پای از گليم خويش چرا بيشتر کشيم
**
GÜL, COŞTU, AÇILDI,
BİZSE ONU ŞARAPLA TESKİN ETMEDİK. HÂSILI MAHRUMİYET VE HEVES ATEŞİYLE
COŞMAKTAYIZ.
Dostlar gül vakti işrete koyulmamız daha iyi. Gönül ehlinin sözüdür bu,
canla başla dinleyeyim.
Kimsede bir kerem, bir ihsan yok, halbuki zevk ve neşe zamanı
geçmekte., çaresi şu: Seccadeyi şaraba satalım.
Ferahlar bağışlayan ne hoş hava; Yarabbi bir güzel gönder de yüzünü
seyrederek gül renkli şarap içelim.
Felek erganuncusu, hüner, ehlinin yolunu vurmakta., bu gussadan nasıl
ağlamayalım, niçin coşmayalım ki?
Gül, coştu, açıldı, bizse onu şarapla teskin etmedik. Hâsılı mahrumiyet
ve heves ateşiyle coşmaktayız.
Lâle kadehinden mevhum bir şarap içmedeyiz; kötü göz ırak olsun,
çalgısız, şarapsız sarhoşuz!
Hâfız, bu şaşılacak hal kime söylenebilir? öyle bülbülleriz
ki gül mevsimi susmaktayız!
Dostan vakt-i gul an bih ki be'işret küşim
Suhan-i ehl-i dilesi in ki becan binyüşım
376
دوستان وقت گل آن به که به عشرت کوشيم
سخن اهل دل است اين و به جان بنيوشيم
نيست در کس کرم و وقت طرب میگذرد
چاره آن است که سجاده به می بفروشيم
خوش هواييست فرح بخش خدايا بفرست
نازنينی که به رويش می گلگون نوشيم
ارغنون ساز فلک رهزن اهل هنر است
چون از اين غصه نناليم و چرا نخروشيم
گل به جوش آمد و از می نزديمش آبی
لاجرم ز آتش حرمان و هوس میجوشيم
میکشيم از قدح لاله شرابی موهوم
چشم بد دور که بی مطرب و می مدهوشيم
حافظ اين حال عجب با که توان گفت که ما
بلبلانيم که در موسم گل خاموشيم
**
Toz gibi olan tenim, can çehresine hicap olmakta. O yüzden perdeyi
attığım an, ne güzel bir andır.
Bu çeşit kafes, benim gibi güzel bir kuşa lâyık değil. Rıdvan gülşenine
gideyim, ben o yeşilliğe lâyıkım.
Niçin geldim, nenleyim? Belli olmadı gitti. Yazık, yazık., kendi
iyimden bile gafilim.
Mukaddeslik âlemi fezasını nasıl dönüp dolayayım? Terkip yurtcağızmda
ten kaydıyle mukayyedim!
Yüreğimin kanından iytiyak kokusu gelirse taacübetme. Huten ahusiyle
derdimiz birdir bir, aynı derde tutulduk!
Altın sırmalarla bezenmiş gömleğime bakma. isinde gizli hararetler var.
Gel, Hâfız’ın varlığım ortadan kaldır da sen varken kimse benden
“benim” sözünü işitmesin!
Hicab-ı çihre-i can mıyeved ğubâr-ı tenem
Hoşa demi ki ezan çihre perde
berfukenem
342
حجاب چهره جان میشود غبار تنم
خوشا دمی که از آن چهره پرده برفکنم
چنين قفس نه سزای چو من خوش الحانيست
روم به گلشن رضوان که مرغ آن چمنم
عيان نشد که چرا آمدم کجا رفتم
دريغ و درد که غافل ز کار خويشتنم
چگونه طوف کنم در فضای عالم قدس
که در سراچه ترکيب تخته بند تنم
اگر ز خون دلم بوی شوق میآيد
عجب مدار که همدرد نافه ختنم
طراز پيرهن زرکشم مبين چون شمع
که سوزهاست نهانی درون پيرهنم
بيا و هستی حافظ ز پيش او بردار
که با وجود تو کس نشنود ز من که منم
**
Kırk yıl, hattâ daha ziyade bir zamandır bu sözü söyler dururum. Ben,
Pîr-i Mugânın kullarının en aşağısıyım.
Şarap satan ihtiyarın, lûtfiyle kadehim, sâf ve aydın şaraptan asla boş
kalmadı.
Aşkın ve temiz rintlerin devletleri sayesinde daima meyhanelerin baş
köşelerinde otururum.
Tortulu şarap içiyor diye hakkımda kötü zanda bulunma; elbisem şaraba
bulanmış ama eteğim tertemiz!
Benim gibi bir bülbülün, şu tatlı dille bu kafeste süsen gibi susup
durması yazıktır!
Fars diyarının suyu, havası, ne tuhaf., aşağılık kişileri yetiştiriyor,
yüceltiyor. Nerde tur temiz yoldaş, otağımızı buradan söküp götürelim artık!
Hâfız, kadehi ne vaktedek hırka altında çekeceksin ki? Hâce’nin
meclisinde yaptığın işin perdesini kaldırayım da gör!
Çil sâl reft-u bış ki in lâf mızenem
Kez çâkerân-ı pır-i muğam kemterin menem
343
چل سال بيش رفت که من لاف میزنم
کز چاکران پير مغان کمترين منم
هرگز به يمن عاطفت پير می فروش
ساغر تهی نشد ز می صاف روشنم
از جاه عشق و دولت رندان پاکباز
پيوسته صدر مصطبهها بود مسکنم
در شان من به دردکشی ظن بد مبر
کلوده گشت جامه ولی پاکدامنم
شهباز دست پادشهم اين چه حالت است
کز ياد بردهاند هوای نشيمنم
حيف است بلبلی چو من اکنون در اين قفس
با اين لسان عذب که خامش چو سوسنم
آب و هوای فارس عجب سفله پرور است
کو همرهی که خيمه از اين خاک برکنم
حافظ به زير خرقه قدح تا به کی کشی
در بزم خواجه پرده ز کارت برافکنم
تورانشه خجسته که در من يزيد فضل
شد منت مواهب او طوق گردنم
**
HÂFIZ YANDI YAKILDI DA
O GÖNÜLLER OKŞAYAN SEVGİLİ “HATIRINI KIRDIM, BARİ BİR MERHEM OLSUN YOLLAYAYIM”
DEMEDİ!
Dinim, bugün tamamıyle elimden gitme-den gel de söyle: Aşkından ne fayda gördüm ki?
Derdin, ömrümün harmanım yele verdi ama aziz ayağının toprağına
andolsun ki ahdimi bozmadım.
Zerre gibi hor hakirim ama bir bak, aşk devletiyle senin yüzünün
havasına düşerek nasıl da ta güneşe kadar yüceldim, ta güneşe ulaştım!
Şarap sun., bir ömürdür, huzur ve istirahatle afiyet bucağında bir
işret etmedim gitti
Ey öğütçü, akıllı adamlarındansan sözünü toprağa salma, beyhude yere
öğüt verme; çünkü ben sarhoşum, kulağıma öğüt girmez!
Sevgilinin huzurunda utangaçlığımdan nasıl başımı kaldırayım? Elimden
ona lâyık bir hizmet gelmedi ki!
Hâfız yandı yakıldı da o gönüller okşayan sevgili “Hatırını kırdım,
bari bir merhem olsun yollayayım” demedi!
Beğayr ezan ki bişud din-u diniş ezdestem
Biyâ bigü ki zi'ışket çi tarf berbestem
315
به غير از آن که بشد دين و دانش از دستم
بيا بگو که ز عشقت چه طرف بربستم
اگر چه خرمن عمرم غم تو داد به باد
به خاک پای عزيزت که عهد نشکستم
چو ذره گر چه حقيرم ببين به دولت عشق
که در هوای رخت چون به مهر پيوستم
بيار باده که عمريست تا من از سر امن
به کنج عافيت از بهر عيش ننشستم
اگر ز مردم هشياری ای نصيحتگو
سخن به خاک ميفکن چرا که من مستم
چگونه سر ز خجالت برآورم بر دوست
که خدمتی به سزا برنيامد از دستم
بسوخت حافظ و آن يار دلنواز نگفت
که مرهمی بفرستم که خاطرش خستم
**
BU MEYHANE SÂKİSİNDEN
TAKVA UMMA, İBADET GÖZLEME. ÇÜNKÜ YARATILDIĞIM ANDAN BERİ RİNTLERİN HİZMETİNDEN
DEM VURMAKTAYIM.
Dün gece bir hasta gibi halsiz ve mahmur bakan gözlerin beni benden
alır, takatsiz bir hale koyardı; fakat yine dudağının lûtfiyle canlanır,
kendime gelirdim.
Miskler kokan ve misk gibi siyah olan hattına bugünden âşık değilim!
Nice zamandır bu hilâli kadehle sarhoşum ben.
Sebatımdan dolayı şu hal bana ne hoş geldi: Cevretsen de yine senden
vazgeçmedim, yine senden usanmadım!
Bu meyhane sâkisinden takva umma, ibadet gözleme. Çünkü yaratıldığım
andan beri rintlerin hizmetinden dem vurmaktayım.
Aşıkın yolunda ölümden sonra da yüzlerce tehlike var. Bunu düşün de
sakın ömrüm bitti, artık kurtuldum deme!
Bundan böyle hasetlinin oku ucundan ne gam., yay kaslı sevgilime
kavuştum artık!
Akik hokkasına benzeyen dudağını öpmek gayri bana helâldir. Çünkü
zulümlerde, cefalarda bulunduğun halde sevginden geçmedim, vefayı bırakmadım,
Hâfız’ın ilim rütbesi feleğe kadar yücelmişti.. fakat senin yüce
şimşada benzer boyunun gamı, beni böyle alçattı işte.
Bir asker güzeli, gönlümü alıp gitti Padişahın inayeti, elimi tutmazsa
vay halime!
Düş Bimari-i çeşm-i tu biburd ezdestem
Leykin ez lutf-i lebet şüret-i can mibestem
غزل 314
دوش بيماری چشم تو ببرد از دستم
ليکن از لطف لبت صورت جان میبستم
عشق من با خط مشکين تو امروزی نيست
ديرگاه است کز اين جام هلالی مستم
از ثبات خودم اين نکته خوش آمد که به جور
در سر کوی تو از پای طلب ننشستم
عافيت چشم مدار از من ميخانه نشين
که دم از خدمت رندان زدهام تا هستم
در ره عشق از آن سوی فنا صد خطر است
تا نگويی که چو عمرم به سر آمد رستم
بعد از اينم چه غم از تير کج انداز حسود
چون به محبوب کمان ابروی خود پيوستم
بوسه بر درج عقيق تو حلال است مرا
که به افسوس و جفا مهر وفا نشکستم
صنمی لشکريم غارت دل کرد و برفت
آه اگر عاطفت شاه نگيرد دستم
رتبت دانش حافظ به فلک برشده بود
کرد غمخواری شمشاد بلندت پستم
**
Nice zamandır meyhanede hizmet etmekteyim Yokluk elbisesine büründüğüm
halde devlet ehlinin işini işlemekteyim.
Güzel yürüyüştü sülünü, ne vakit vuslat tuzağına düşüreceğim diye
pusuya girmiş, fırsat kolluyorum.
Vaizimiz hak kokuşunu bile duymamış, bu sözü iyice işit Gıybet
etmiyorum ha, yüzüne karşı da söylemekteyim zaten.
Civarının toprağı, bundan fazla zahmetimize tahammül etmez doğrusu.
Lûtuflarda bulundun güzelim, Allaha ısmarladık, ben de zahmeti azaltıyorum
artık.
* Güzelin lutfü belâ tuzağı, bakışı belâ okudur. Güzel, sana ettiğim
nasihatleri bir hatırla!
Ey ayıplan örten kerem sahibi, kötü görenlerin gözlerini ört, halvet
bucağındaki cüretlerini yüzlerine vurma, sırlarımı açma!
Bir toplulukta Hâfız’ım, bir mecliste ayyaş, halkla oynadığım şu oyuna
bir bak hele!
Rûzgari şud ki dermeyhâne hidmet mikunem
Der libas-ı fakr kâr-ı ehl-i dovlet mikunem
352
روزگاری شد که در ميخانه خدمت میکنم
در لباس فقر کار اهل دولت میکنم
تا کی اندر دام وصل آرم تذروی خوش خرام
در کمينم و انتظار وقت فرصت میکنم
واعظ ما بوی حق نشنيد بشنو کاين سخن
در حضورش نيز میگويم نه غيبت میکنم
با صبا افتان و خيزان میروم تا کوی دوست
و از رفيقان ره استمداد همت میکنم
خاک کويت زحمت ما برنتابد بيش از اين
لطفها کردی بتا تخفيف زحمت میکنم
زلف دلبر دام راه و غمزهاش تير بلاست
ياد دار ای دل که چندينت نصيحت میکنم
ديده بدبين بپوشان ای کريم عيب پوش
زين دليریها که من در کنج خلوت میکنم
حافظم در مجلسی دردی کشم در محفلی
بنگر اين شوخی که چون با خلق صنعت میکنم
**
Ben, güzelleri sevmeyi ve şarap içmeyi terk edemiyorum, yüzlerce
defadır tövbe ettim, artık tövbe de edemeyeceğim.
Cennet bağını, Tûba gölgesini, köşkleri, hurileri sevgilinin yurdunun
toprağıyla bir göremiyorum.
Nazar ehlinin telkini, dersi, bir işaretten ibarettir. Bir kinayedir
söyledim, gayri bunu tekrarlayanı am.
Meyhanede başkaldırmadıkça, meyhaneye varmadıkça başımdan bile haberim
yok mu yok!
Şeyhim hiddetle “Haydi, artık bırak aşkı" dedi. Kardeş, savaşa
hacet yok, bu işi yapamıyorum!
Öğütçü beni kınadı da “Haramdır, şarap içme” dedi. Dedim ki:
Ben, bir eşeğin sözüne baş üstüne diyemem ki!
Bu takvam yeter... şehir güzelleriyle minber üstünde naza, işveye
girişemiyorum.
Hâfız, Pîr-i Mugânın eşiği devlet kapısıdır. Bu kapının toprağını
öpmekten vazgeçemiyorum!
Men terk-i ışkbizi vu sağar nemîkunem
Sad bâr tövbe kerdem-u dlgar nemikunem
353
من ترک عشق شاهد و ساغر نمیکنم
صد بار توبه کردم و ديگر نمیکنم
باغ بهشت و سايه طوبی و قصر و حور
با خاک کوی دوست برابر نمیکنم
تلقين و درس اهل نظر يک اشارت است
گفتم کنايتی و مکرر نمیکنم
هرگز نمیشود ز سر خود خبر مرا
تا در ميان ميکده سر بر نمیکنم
ناصح به طعن گفت که رو ترک عشق کن
محتاج جنگ نيست برادر نمیکنم
اين تقواام تمام که با شاهدان شهر
ناز و کرشمه بر سر منبر نمیکنم
حافظ جناب پير مغان جای دولت است
من ترک خاک بوسی اين در نمیکنم
**
Bir gece elimizi kaldıralım, bir duada bulunalım da ayrılığın derdine
bir yerden çare bulalım.
Gönül, yoldaşlarınn elinden hastalandı. Bir yardımcı çıksa da bir
doktora götürsek, bir devada bulunsak.
Neşenin kökü kurudu, meyhane yolu nerde? O
suyla, o hava ile neşeyi bir geliştirelim, kendine gelsin, boy versin!
Suçsuz olduğum halde beni incitip, kılıçlayıp gideni Allah için olsun
yine getirin de bir safa bulalım.
"Nefis yolunda gönlümüz puthane oldu. Bir ah oku atalım, bir
savaşta bulunalım.
Gönül, rintlerin gönlünden yardım iste. Yoksa bu pek güç bir iş, bir
hatada bulunmayalım sakın!
Anlayışı dar kuşun gölgesinden hiç bir şey elde edilmez. Bir devlet
kuşunun kutlu gölgesini isteyelim.
Gönlüm sabır perdesini kaldırdı; güzel sözlü Hâfız nerde? Gelsin de
gazeliyle zevk u safa edelim:
Mâ şebi dest-u berârim du'âyi bikunim
Ğam-ı hicrân-ı tura çâre zicâyi bikunim
377
ما شبی دست برآريم و دعايی بکنيم
غم هجران تو را چاره ز جايی بکنيم
دل بيمار شد از دست رفيقان مددی
تا طبيبش به سر آريم و دوايی بکنيم
آن که بی جرم برنجيد و به تيغم زد و رفت
بازش آريد خدا را که صفايی بکنيم
خشک شد بيخ طرب راه خرابات کجاست
تا در آن آب و هوا نشو و نمايی بکنيم
مدد از خاطر رندان طلب ای دل ور نه
کار صعب است مبادا که خطايی بکنيم
سايه طاير کم حوصله کاری نکند
طلب از سايه ميمون همايی بکنيم
دلم از پرده بشد حافظ خوشگوی کجاست
تا به قول و غزلش ساز نوايی بکنيم
**
MEYHANE KAPISINI AÇ;
ÇÜNKÜ HİÇ BU TEKKEDE FEYZ KAPISI AÇILMADI. İSTER İNAN, İSTER İNANMA; SÖZ BUNDAN
İBARET, İŞTE ONU DA SÖYLEDİK!
Bizden ne iyilik bekliyor, ne ibadet arıyorsun ki? Sarhoşlara salâ
dedik, onları işret meclisine çağırdık... sarhoş gözünün hükmettiği şu devirde
selâmeti “Hadi, hayra karşı güle güle,, diye dualar ederek yolladık gitti!
Meyhane kapısını aç; çünkü hiç bu tekkede feyz kapısı açılmadı. İster
inan, ister inanma; söz bundan ibaret, işte onu da söyledik!
Sâki, gözünden haraboldum, yıkıldım ama dosttan gelen belâya binlerce
defa merhaba, hoş geldin dedim.
Boyuna şimşir dedim ama sözümden de o kadar utandım ki., neden bu
benzetişte bulundum, niçin böyle bir bühtan ettim acaba?
Eğer bana acımazsan sonucu pişman olursun, bu söze nişan koy, bunu sana
nerde söylediğimi hatırında tut!
Ciğerim nafe gibi kan kesildi, saçını Çin’e benzeterek söylediğim
yanlış sözün cezası bundan da aşağı olmazdı elbette.
Hâfız, sen ateş kesildin, fakat sevgiliye hiç bir tesiri olmadı ki!
Sanki sabah rüzgârına gülün vefasızlığını söylemişiz!
Salâh ez mâ çi mıcüyi ki mestanrâ salâ guftim
Be devri nerkisi mestet selâmetrâ du'â guftim
370
صلاح از ما چه میجويی که مستان را صلا گفتيم
به دور نرگس مستت سلامت را دعا گفتيم
در ميخانهام بگشا که هيچ از خانقه نگشود
گرت باور بود ور نه سخن اين بود و ما گفتيم
من از چشم تو ای ساقی خراب افتادهام ليکن
بلايی کز حبيب آيد هزارش مرحبا گفتيم
اگر بر من نبخشايی پشيمانی خوری آخر
به خاطر دار اين معنی که در خدمت کجا گفتيم
قدت گفتم که شمشاد است بس خجلت به بار آورد
که اين نسبت چرا کرديم و اين بهتان چرا گفتيم
جگر چون نافهام خون گشت کم زينم نمیبايد
جزای آن که با زلفت سخن از چين خطا گفتيم
تو آتش گشتی ای حافظ ولی با يار درنگرفت
ز بدعهدی گل گويی حکايت با صبا گفتيم
**
BİR KERECİK BAK DİYE
GÖZÜMÜ, SENİN MURAT EŞİĞİNE DİKTİM, GÖZLERİM SENDE. SENSE BENİ GÖZDEN ÇIKARDIN
GİTTİ.
Sen sabaha benziyorsun, ben de seher vaktinde yapayalnız yanıp yakılan
muma. Bir gül, bir açıl da gör, nasıl sana can veriyorum.
Gönlümde serkeş saçlarının dağı varken ölsem bile toprağım menekşelik
kesilir.
Bir kerecik bak diye gözümü, senin murat eşiğine diktim, gözlerim
sende. Sense beni gözden çıkardın gitti.
Ey gam askeri, sana nasıl şükredeyim? Tanrı korusun, bari sen
kimsesizlik günümde başımdan ayrılmıyorsun.
Göz bebeklerime kul olayım, gönlü kara, merhametsiz olmakla beraber
gönülden çektiklerimi sayıp dökmeye başladım mı bana acıyıp da binlerce katra
yağdırıyor, halime ağlayıp duruyorlar!
Güzelimiz herkese görünmekte, cilvelenmekte.. fakat benim gördüğüm bu
cilveyi gören yok, bana göründüğü gibi kimseye görünmüyor!
Sevgili, Hâfız'ın toprağına rüzgâr gibi uğrarsa o daracık yerin içinde
şevkimden kefenimi paramparça ederim!
Tu hemçu subhi vu men şem'i halveti seherem Tebessümi kunu can bin ki çun
hemisupurem
330
تو همچو صبحی و من شمع خلوت سحرم
تبسمی کن و جان بين که چون همیسپرم
چنين که در دل من داغ زلف سرکش توست
بنفشه زار شود تربتم چو درگذرم
بر آستان مرادت گشادهام در چشم
که يک نظر فکنی خود فکندی از نظرم
چه شکر گويمت ای خيل غم عفاک الله
که روز بیکسی آخر نمیروی ز سرم
غلام مردم چشمم که با سياه دلی
هزار قطره ببارد چو درد دل شمرم
به هر نظر بت ما جلوه میکند ليکن
کس اين کرشمه نبيند که من همینگرم
به خاک حافظ اگر يار بگذرد چون باد
ز شوق در دل آن تنگنا کفن بدرم
**
Bu yıkık konaktan yürüyeceğim, canımın rahatını arayacağım, sevgilinin
ardına düşüp gideceğim gün ne kutlu gündür!
Bilirim, gerçi garip hiç bir yere yol bulamaz. Fakat ben, o dağınık
saçların kokusuna uyup gideceğim.
Gitmeye kudretim yok ama seher yeli gibi hasta gönülle, takatsiz
bedenle o salınan selvinin havasına uyup yola düşeceğim.
Gönlüm, İskender zindanının vahşetinden bıktı artık. Dengimi bağladım,
Süleyman ülkesine kadar yollanacağım.
Yolunda kalem gibi başımın kesilmesi bile icabetse yaralı gönülle,
ağlar gözle yola düşeceğim.
•* Bu gamdan günün birinde kurtulursam nezrettim, meyhane kapışma kadar
neşeli ve gazel okuya okuya gideceğim.
Onun aşkıyle zerre gibi raksederek ta parlak güneş çeşmesinin kıyısına
kadar varacağım.
* Atlılar, ağır yüklülerin halini anlamazlar,, onlara ne gam var ki? Ey
zahitler, bir himmet edin de, hoş kolay, sağ esen gideyim.
Hâfız gibi ayrılık çölünden dışarı çıkmaya bir yol bulamazsam devranın
vezirine uyar, onun maiyetine karışır, onlarla yoldaş olur da giderim.
Hurrem an rüz kezin menzili viran birevem
Râhati can talabem derpeyi cânan birevem
359
خرم آن روز کز اين منزل ويران بروم
راحت جان طلبم و از پی جانان بروم
گر چه دانم که به جايی نبرد راه غريب
من به بوی سر آن زلف پريشان بروم
دلم از وحشت زندان سکندر بگرفت
رخت بربندم و تا ملک سليمان بروم
چون صبا با تن بيمار و دل بیطاقت
به هواداری آن سرو خرامان بروم
در ره او چو قلم گر به سرم بايد رفت
با دل زخم کش و ديده گريان بروم
نذر کردم گر از اين غم به درآيم روزی
تا در ميکده شادان و غزل خوان بروم
به هواداری او ذره صفت رقص کنان
تا لب چشمه خورشيد درخشان بروم
تازيان را غم احوال گران باران نيست
پارسايان مددی تا خوش و آسان بروم
ور چو حافظ ز بيابان نبرم ره بيرون
همره کوکبه آصف دوران بروم
**
Açık söylüyorum, bu sözümden de neşelenmekteyim, gönlüm sevinçle dolu,
aşk kuluyum, iki cihandan da hürüm!
Mukaddeslik gülşeninin kuşuyum. Bu hâdise tuzağına nasıl düştüm, bu
ayrılığı nice anlatayım ?
Ben melektim, cennet de makamımdı, beni bu çok harap yere Âdem getirdi!
Senin civansın havasıyle Tûba ağacının gölgesi de hatırımdan çıktı,
hurinin gönül alıcılığı da, havuz kıyısı da!
Gönlümün levhinde sevgilinin elif boyundan başka bir harf yok. Hocam,
başka bir harf belletmediyse ben ne yapayım?
Bahtımın yıldızını hiç bir müneccim tanımadı Yarabbi, ben bu cihan
anasından ne talihle doğdum ki?
Aşk meyhanesinin kapısına kulağı küpeli bir kul olalı her an yem bir
gam beni kutlamaya gelmekte!
Gözbebeğim, gönlümün kanını içmekte, lâyık da. Neden insanların
gözbebeğine gönül verdim?
Hâfız’ın yüzünü saçlarınla gözyaşlarından ant. Yoksa bu daimî sel,
temelimi yıkacak!
Faş migüyemu ezguftei hod dilşadem
Bendei ışkam u ezher du cihan azadem
317
فاش میگويم و از گفته خود دلشادم
بنده عشقم و از هر دو جهان آزادم
طاير گلشن قدسم چه دهم شرح فراق
که در اين دامگه حادثه چون افتادم
من ملک بودم و فردوس برين جايم بود
آدم آورد در اين دير خراب آبادم
سايه طوبی و دلجويی حور و لب حوض
به هوای سر کوی تو برفت از يادم
نيست بر لوح دلم جز الف قامت دوست
چه کنم حرف دگر ياد نداد استادم
کوکب بخت مرا هيچ منجم نشناخت
يا رب از مادر گيتی به چه طالع زادم
تا شدم حلقه به گوش در ميخانه عشق
هر دم آيد غمی از نو به مبارک بادم
می خورد خون دلم مردمک ديده سزاست
که چرا دل به جگرگوشه مردم دادم
پاک کن چهره حافظ به سر زلف ز اشک
ور نه اين سيل دمادم ببرد بنيادم
**
Ben kim oluyorum ki o güzel hatırından geçeyim, senin gönlüne gelmiş
olayım? Ey kapısının toprağı başımın tacı güzel, sen lûtuflarda bulunuyorsun.
Sevgili, kula bakmayı, kulu görüp gözetmeyi sana kim öğretti, söyle.
Çünkü ben, yoldaşlardan böyle bir şey ummuyorum doğrusu.
Ey kutsî kuş, himmetini yoluma kılavuz et, çünkü gideceğim yol uzun,
ben de yeni sefere çıkmış birisiyim.
Ey seher yeli, selâmını ona arz et; seher çağlarında beni duadan
unutmasın!
O kutlu günü istiyorum ki bu konaktan göçümü bağlayıp kaldırayım,
dostlar, benî, artık senin civarından sorsunlar!
Hâfız, vuslat devletini dilerken gözümden akan yaşları deniz haline
getirsem ve o denizde dalgalanıp yüzsem bile değer.
Nazım mertebesi yüksektir, cihanı istilâ eder., zamanın padişahına
söyle de meydana getirdiğim bu incileri övsün!
Men ki bâşem ki beran hatrı a'tır guzerem
Lûtfhâ mıkuni ey haki deret tâcı serem
328
من که باشم که بر آن خاطر عاطر گذرم
لطفها میکنی ای خاک درت تاج سرم
دلبرا بنده نوازيت که آموخت بگو
که من اين ظن به رقيبان تو هرگز نبرم
همتم بدرقه راه کن ای طاير قدس
که دراز است ره مقصد و من نوسفرم
ای نسيم سحری بندگی من برسان
که فراموش مکن وقت دعای سحرم
خرم آن روز کز اين مرحله بربندم بار
و از سر کوی تو پرسند رفيقان خبرم
حافظا شايد اگر در طلب گوهر وصل
ديده دريا کنم از اشک و در او غوطه خورم
پايه نظم بلند است و جهان گير بگو
تا کند پادشه بحر دهان پرگهرم
**
Elimin kısalığı yüzünden yük altındayım. Bu yüzden yüce boylulardan
utanıyorum.
Kıl gibi ince belin elime girerse ne âlâ... yoksa başımı şeydalığa
verdim gitti!
Kâinatın ahvalini gözümden sor. Çünkü geceleri sabaha kadar yıldız
saymadayım.
Beni zemane sırrından agâh etti... bundan dolayı şükrane olarak kadehin
dudağından öpüyorum.
Koluma çok şükretmedeyim, ondan çok memnunum... halkı incitmeye
kudretim yok!
Şarap satanlara dua edersem ne var ki? Nimet hakkını ödüyorum.
Hâfız gibi sarhoş bir kafam var. Fakat yine ondan lütuf göreceğimi
umuyorum.
*• Gözyaşı yerine İnciler yağdırsam sen yine onları toprağımdan almak
bile istemiyorsun!
Zidesti kütehî hod zıri barem
Ki ezbâlâbulendan şermsârem
323
ز دست کوته خود زير بارم
که از بالابلندان شرمسارم
مگر زنجير مويی گيردم دست
وگر نه سر به شيدايی برآرم
ز چشم من بپرس اوضاع گردون
که شب تا روز اختر میشمارم
بدين شکرانه میبوسم لب جام
که کرد آگه ز راز روزگارم
اگر گفتم دعای می فروشان
چه باشد حق نعمت میگزارم
من از بازوی خود دارم بسی شکر
که زور مردم آزاری ندارم
سری دارم چو حافظ مست ليکن
به لطف آن سری اميدوارم
**
Yıllardır aklın fetvasıyle ihtirası zindana kapatmak için rintlerin gittikleri
yola gittim, onların izlerini izledim.
Ben Ankanın konağına varmak için
kendi kendime yola girmedim ki. Bu konakları Süleyman'ın kuşıyle geçtim.
Neye alıştınsa onları terk et, onlara aykm olan şeylere yapış da
muradına er. Çünkü ben bu cemiyete o dağınık saçlara uydum da eriştim.
Sâkinin dudağını öpmeye tövbe ettim. Fakat şimdi neden bilmezlere kulak
astım diye dudağımı dişleyip durmaktayım.
Takva ve sarhoşluk, ne benim elimdedir, ne enin elinde! Ezel sultam,
neyi yap dediyse yaptım!
Bir hayli müddet meyhane kapıcılığında bulundum, ama yine Tanrı
lûtfundan ümidimi kesmemekte, yine Firdevs cennetine tamah etmekteyim.
Kocalmış olduğum halde Yusuf, sohbetiyle bu ak saçlı başımı okşamakta,
beni ağırlamakta. Bu devlet, Külbei ahzandaki sabrımın ecri.
Kur’an’ın devleti sayesinde nail olduğum nimete felek
mihrabında hiç bir Hâfız nail olmamıştır.
Gazel divanının baş köşesinde otursam şaşılacak ne var ki? Yıllardır
Sahib-divan’ın kulluğunda bulundum.
Sâlhâ peyrevii mezhebi rindan kerdem
Tâ be fetvii hired hırs be zindan kerdem
319
سالها پيروی مذهب رندان کردم
تا به فتوی خرد حرص به زندان کردم
من به سرمنزل عنقا نه به خود بردم راه
قطع اين مرحله با مرغ سليمان کردم
سايهای بر دل ريشم فکن ای گنج روان
که من اين خانه به سودای تو ويران کردم
توبه کردم که نبوسم لب ساقی و کنون
میگزم لب که چرا گوش به نادان کردم
در خلاف آمد عادت بطلب کام که من
کسب جمعيت از آن زلف پريشان کردم
نقش مستوری و مستی نه به دست من و توست
آن چه سلطان ازل گفت بکن آن کردم
دارم از لطف ازل جنت فردوس طمع
گر چه دربانی ميخانه فراوان کردم
اين که پيرانه سرم صحبت يوسف بنواخت
اجر صبريست که در کلبه احزان کردم
صبح خيزی و سلامت طلبی چون حافظ
هر چه کردم همه از دولت قرآن کردم
گر به ديوان غزل صدرنشينم چه عجب
سالها بندگی صاحب ديوان کردم
**
Akşam garipliği bastı, namaz vakti oldu da ağlamaya başladım mı
gariplere lâyık mersiyeler tutturur, efsaneler söylerim.
Sevgilimi ve ülkemi hatırlayıp öyle ağlayayım ki yeryüzünden sefer
âdetini kaldırayım!
Sevgilinin diyarındanım, garip elden değil... Tanrı, bir kere daha beni
arkadaşlarıma ulaştır!
Yoldaş, Tanrı için olsun bana yardım et de bir kere daha meyhane
civarında bayrağımı yücelteyim.
Akıl, ihtiyarlığı nasıl hesaba katabilir ki yine çocukluk çağında bulunan
bir güzelle aşk oyununa giriştim.
Azizim, sabah rüzgâriyle şimal rüzgârından başka beni tanıyan yok.
Rüzgârdan başka demsaam yok ki!
Sevgilinin konağının havası abıhayatım ızdır. Ey sabah rüzgârı, Şiraz
toprağından bir esinti getir!
Göz yaşlarım aktı ve ayıbımı yüzüme karşı söyledi, sırrımı faş etti
gitti. Kimden şikâyet edeyim? Beni koğulayan evimde, ev halkından!
Sabah çağı zührenin çenginden duydum, diyordu ki: Lehçesi ve sesi hoş Hâfız'ın
kuluyum ben!
Nemâzı şâmı gariban çû girye âğâzem
Be müyehâyı ğaribâne kıssa perdâzem
333
نماز شام غريبان چو گريه آغازم
به مويههای غريبانه قصه پردازم
به ياد يار و ديار آن چنان بگريم زار
که از جهان ره و رسم سفر براندازم
من از ديار حبيبم نه از بلاد غريب
مهيمنا به رفيقان خود رسان بازم
خدای را مددی ای رفيق ره تا من
به کوی ميکده ديگر علم برافرازم
خرد ز پيری من کی حساب برگيرد
که باز با صنمی طفل عشق میبازم
بجز صبا و شمالم نمیشناسد کس
عزيز من که بجز باد نيست دمسازم
هوای منزل يار آب زندگانی ماست
صبا بيار نسيمی ز خاک شيرازم
سرشکم آمد و عيبم بگفت روی به روی
شکايت از که کنم خانگيست غمازم
ز چنگ زهره شنيدم که صبحدم میگفت
غلام حافظ خوش لهجه خوش آوازم
**
Seher çağında şaraptan tövbe etmeyi kurdum. Fakat tövbeleri bozan bahar
mevsimi geliyor, ne yapayım?
Dosdoğru söylüyorum; erler şarap içsinler de ben karşıdan bakayım; bunu
görmeye tahammülüm yok.
Lâle zamanı musiki meclisinden kaçar, bir kenara çekilirsem aklımdan
zorum var, beni tedavi edin!
Mademki sevgilinin yüzünden murat gülü açıldı, artık düşman başım hangi
taş pekse ona vursun!
Gül tahtana bir güzeli sultan gibi çıkarıp ona sümbülden gerdanlık,
yaseminden bilezik takacağım.
Meyhane yoksuluyum, fakat bir bak, sarhoş oldum mu feleğe nazlanır,
yıldızlara hâkim kesilirim.
Padişah meclisini hatırlayıp gonca gibi gülümseyerek kadehi alır,
neşemden libasımı yırtarım.
Haram lokmadan çekinmemin imkânı ve yolu yokken neden şarap içen rindi
kınayayım?
Hâfız, gizlice şarap içmekten usandı., sırrını çenk ve ney sesiyle
açığa vuracağım.
Be azmi tovbe seher güftem istihare kunem
Behârı tovbeşiken miresed çi çâre kunem
350
به عزم توبه سحر گفتم استخاره کنم
بهار توبه شکن میرسد چه چاره کنم
سخن درست بگويم نمیتوانم ديد
که می خورند حريفان و من نظاره کنم
چو غنچه با لب خندان به ياد مجلس شاه
پياله گيرم و از شوق جامه پاره کنم
به دور لاله دماغ مرا علاج کنيد
گر از ميانه بزم طرب کناره کنم
ز روی دوست مرا چون گل مراد شکفت
حواله سر دشمن به سنگ خاره کنم
گدای ميکدهام ليک وقت مستی بين
که ناز بر فلک و حکم بر ستاره کنم
مرا که نيست ره و رسم لقمه پرهيزی
چرا ملامت رند شرابخواره کنم
به تخت گل بنشانم بتی چو سلطانی
ز سنبل و سمنش ساز طوق و ياره کنم
ز باده خوردن پنهان ملول شد حافظ
به بانگ بربط و نی رازش آشکاره کنم
**
SABAH RÜZGÂRI GÜL
MECMUASINI LÜTUF SUYU İLE YIKADIKTAN SONRA ARTIK BEN DEFTER SAYFASINA BAKARSAM
BANA SAPIK VE TABİATSIZ ADINI TAK!
Ben güzeli ve şarabı terk edecek rint değilim. Muhtesip de bilir ki ben
bu işleri pek az yaparım.
Tövbekârları defalarca ayıpladığım halde, deliyim gül mevsimi şaraba
tövbe edersem.
Sabah rüzgârı gül mecmuasını lütuf suyu ile yıkadıktan sonra artık ben
defter sayfasına bakarsam bana sapık ve tabiatsız adını tak!
Lâle, eline şarap kadehini almış, nergis sarhoş... Fakat günahkârlıkla
sade bizim adımız çıkmış. Davam çok ama Yarabbi, kimi hâkim yapayım ?
Aşk bir incidir, meyhane deniz, ben de dalgıç? O denize bir
kere daldım, bakalım nereden başımı çıkaracağım?
Yokluk tozlarına bulandım ama eteğimi güneş çeşmesiyle bile ıslatmak
himmete sığmaz!
Yoksullukta bile elimde sultan hâzinesi var. Aşağılık kişileri
yetiştiren feleğin dönüşüne neye tamah edeyim?
Ey şehri birbirine katan güzelim, bir an olsun dizginini zaptet de
yoluna göz yaşlarımı serpeyim, yüzümü döşeyeyim... Yolunu incilerle altınlarla
bezeyeyim.
• Göz yaşlarından yakut ve lâle dolu hâzinelerim var. Neden yıldızı
yüce güneşin feyzine göz dikeyim?
Feleğin ahdü peymanına o kadar itibar edilmez. Bundan böyle ahdedersem
de kadehle ederim, şart edersem de!
Sevgili, âşıkların ateş içinde kalmalarını istiyorsa kevser çeşmesine
bile bakarsam gözüm kör olsun!
Dün gece lâl dudakları Hâfız’a işvelendi ama ben bu masallara inanacak
adam mıyım ?
Men ne an rinedem ki terki şâhedu sağar kunem Muhtesib dâned ki men in
karha kemter kunem
346
من نه آن رندم که ترک شاهد و ساغر کنم
محتسب داند که من اين کارها کمتر کنم
من که عيب توبه کاران کرده باشم بارها
توبه از می وقت گل ديوانه باشم گر کنم
عشق دردانهست و من غواص و دريا ميکده
سر فروبردم در آن جا تا کجا سر برکنم
لاله ساغرگير و نرگس مست و بر ما نام فسق
داوری دارم بسی يا رب که را داور کنم
بازکش يک دم عنان ای ترک شهرآشوب من
تا ز اشک و چهره راهت پرزر و گوهر کنم
من که از ياقوت و لعل اشک دارم گنجها
کی نظر در فيض خورشيد بلنداختر کنم
چون صبا مجموعه گل را به آب لطف شست
کجدلم خوان گر نظر بر صفحه دفتر کنم
عهد و پيمان فلک را نيست چندان اعتبار
عهد با پيمانه بندم شرط با ساغر کنم
من که دارم در گدايی گنج سلطانی به دست
کی طمع در گردش گردون دون پرور کنم
گر چه گردآلود فقرم شرم باد از همتم
گر به آب چشمه خورشيد دامن تر کنم
عاشقان را گر در آتش میپسندد لطف دوست
تنگ چشمم گر نظر در چشمه کوثر کنم
دوش لعلش عشوهای میداد حافظ را ولی
من نه آنم کز وی اين افسانهها باور کنم
**
AMEL DEFTERİMİN
KARALIĞINDAN KORKMAM. MAHŞER GÜNÜ, ONUN FEYZİYLE BUNUN GİBİ YÜZLERCE DEFTERİ
DÜRER, DEVŞİRİRİM!
Gül mevsiminde şarabı terk edeyim... hâşâ, ben akıllılıktan dem
vurmaktayım. Bu işi nasıl yaparım?
Nerde mutrıp? Gelsin de bütün zahitlik ve bilgi mahsulünü çenk ve ney
sesine feda edeyim?
Gönlüm, medrese kıylükaalinden iğrendi, yeter., bir müddet de sevgiliye
ve şaraba hizmet edeyim.
Sabah rüzgârı habercisi nerde? Gelsin de o talihi kutlu, o kademi yomlu
vefadara ayrılık gecesinin şikâyetlerini söyleyeyim.
Zamane ne vakit vefakâr oldu ki? Şarap kadehini getir de Cem ve
Kâvus’un maceralarını anlatayım.
Amel defterimin karalığından korkmam. Mahşer günü, onun feyziyle bunun
gibi yüzlerce defteri dürer, devşiririm!
Sevgilinin Hâfız’a ariyet olarak verdiği bu cam da bir gün yüzünü görüp
ona teslim edeceğim.
Hâşâ ki men be mevsimi gul terki mey kunem
Men lâfı akl mizenem in kâr key kunem
351
حاشا که من به موسم گل ترک می کنم
من لاف عقل میزنم اين کار کی کنم
مطرب کجاست تا همه محصول زهد و علم
در کار چنگ و بربط و آواز نی کنم
از قيل و قال مدرسه حالی دلم گرفت
يک چند نيز خدمت معشوق و می کنم
کی بود در زمانه وفا جام می بيار
تا من حکايت جم و کاووس کی کنم
از نامه سياه نترسم که روز حشر
با فيض لطف او صد از اين نامه طی کنم
کو پيک صبح تا گلههای شب فراق
با آن خجسته طالع فرخنده پی کنم
اين جان عاريت که به حافظ سپرد دوست
روزی رخش ببينم و تسليم وی کنم
**
Beni yolunun toprağı gibi cefa ayağının altına alan sevgilinin ayağını
bastığı toprağı öpüyor, kademini incittiğinden dolayı özürler diliyorum.
Ben senin cefandan ağlayacak adam değilim. İtimat edilir bir kul,
devletini diler bir köleyim.
* Uzayıp giden ümidimi saçlarının büklümlerine bağladım. Allah saklasın
da o uzun saçların istek elimi kısaltmasın!
Bir zerre toprağım, senin civarındayım,, halim de iyi. Ancak sevgili,
ansızın rüzgâr, beni buradan atıverecek.. bundan korkuyorum.
Ben mukaddesler âlemindeki tekkenin sofisiyim; fakat şimdi muğların
manastırına yolladılar.
Seher çağı meyhane Pîri bana cihanı gösteren bir kadeh verdi de o ayna
ile senin güzelliğinden agâh etti.
Bu yolda oturduğuma bakma; kalk, benimle meyhaneye doğru gel de
oradakilerin arasında ne makamım var, bir gör!
Sarhoşça geçip gittin, Hâfız'ını düşünmedin bile. Ahım güzellik eteğini
tutarsa yazık!
•• Seher vakti doğu padişahı, “Bütün padişahlığımla beraber Turarşah’ın
kuluyum" diyordu, ne de hoşuma gitti bu sözü ya!
An ki pamali cefa kerd çü haki rahem
Hâk mibüsemu cözrı kademeş mıhâhem
361
آن که پامال جفا کرد چو خاک راهم
خاک میبوسم و عذر قدمش میخواهم
من نه آنم که ز جور تو بنالم حاشا
بنده معتقد و چاکر دولتخواهم
بستهام در خم گيسوی تو اميد دراز
آن مبادا که کند دست طلب کوتاهم
ذره خاکم و در کوی توام جای خوش است
ترسم ای دوست که بادی ببرد ناگاهم
پير ميخانه سحر جام جهان بينم داد
و اندر آن آينه از حسن تو کرد آگاهم
صوفی صومعه عالم قدسم ليکن
حاليا دير مغان است حوالتگاهم
با من راه نشين خيز و سوی ميکده آی
تا در آن حلقه ببينی که چه صاحب جاهم
مست بگذشتی و از حافظت انديشه نبود
آه اگر دامن حسن تو بگيرد آهم
خوشم آمد که سحر خسرو خاور میگفت
با همه پادشهی بنده تورانشاهم
**
Tanrı’ya şükrolsun, Hak’tan ne dilediysem oldu, himmetimin son haddine
varıncaya kadar muradıma eriştim.
Ey taze gül fidanı, ben senin sayende cihan bağının bir fidanı oldum,
sen de devlet meyvalarını devşir, ye; dilerim Tanrı’dan, muradına eriş!
Evvelce âlemin altından da haberim yoktu, üstünden de. Fakat senin gam
mektebinde bu derece âlim, bu kadar ince ve derin şeyleri bilir bir hale
geldim.
Ne kadar şöyle böyle olduysam nihayet kısmet, nihayet nasip, beni yine
meyhaneye havale etmekte!
Ben yılların, ayların geçmesiyle ihtiyarlamadım ki. Sevgili, vefasız.,
bana uğramayıp ömür gibi geçip gitmede., o yüzden ihtiyarladım ben.
Pîr-i Mugân dergâhının salikleri arasına katıldığım günden itibaren
gönlüme mana kapısını açtılar.
* Ebedi devletin ana
yolunda baht tahtına elimde şarap kadehi olduğu halde tam dostların diledikleri
gibi oturdum.
• Gözünün fitnesi
eriştiği zamandan beridir ki âhır zaman fitnelerinden emin oldum.
Dün inayet, müjdeledi: Hâfız, gel., günahlarının
affedileceğine ben kefil oldum.
Her çend piru hastedilu nâtevan şudem
Her geh ki yâdı rüyi tu kerdem cuvan şudem
321
هر چند پير و خسته دل و ناتوان شدم
هر گه که ياد روی تو کردم جوان شدم
شکر خدا که هر چه طلب کردم از خدا
بر منتهای همت خود کامران شدم
ای گلبن جوان بر دولت بخور که من
در سايه تو بلبل باغ جهان شدم
اول ز تحت و فوق وجودم خبر نبود
در مکتب غم تو چنين نکته دان شدم
قسمت حوالتم به خرابات میکند
هر چند کاين چنين شدم و آن چنان شدم
آن روز بر دلم در معنی گشوده شد
کز ساکنان درگه پير مغان شدم
در شاهراه دولت سرمد به تخت بخت
با جام می به کام دل دوستان شدم
از آن زمان که فتنه چشمت به من رسيد
ايمن ز شر فتنه آخرزمان شدم
من پير سال و ماه نيم يار بیوفاست
بر من چو عمر میگذرد پير از آن شدم
دوشم نويد داد عنايت که حافظا
بازآ که من به عفو گناهت ضمان شدم
**
GEL, GEL DE GÜLLER
SAÇALIM, KADEHE ŞARAP DÖKELİM, FELEĞİN TAVANINI YARIP YIKALIM DA BAŞKA BİR
ŞEKİLDE YENİDEN KURALIM!
Gel, gel de güller saçalım, kadehe şarap dökelim, feleğin tavanını
yarıp yıkalım da başka bir şekilde yeniden kuralım!
Gam, âşıkların kanını dökmek için asker çeker, akın ederse sâki ile
beraber saldıralım, kökünü kazıyalım.
Erguvan renkli şarap kadehine gül suyu karıştıralım, güzel kokulu
rüzgârın buhurdanına şeker atalım.
Elinde böyle bir güzel saz varken, ey çalgıcı, güzel bir şey çal da
ellerimizi salarak gazel okuyalım, ayaklarımızı vurarak raksedelim!
* Ey sabah rüzgârı, vücudumuzun toprağını o âlicenap sevgiliye savur.
Belki bu suretle o güzeller padişahım görmeye muvaffak oluruz.
Birisi akıldan dem vurmakta, öbürü tasavvuf ıstılahları söyleyip
durmakta., gel de bu davaları hüküm sahibine bırakalım.
Ebedi cenneti istiyorsan bizimle meyhaneye gel, seni bir gün küp
dibinden Kevser havuzuna atıverelim.
Şiraz'da güzel söz söylemeye, hoş söz okumaya çalışmazlar.
Gel Hâfız, kendimizi başka bir diyara atalım.
Biyâ tâ gul berefşânîmu mey der sağar endazım
Felekrâ sâki bişkâfîmu tarhi nov derendâzim
374
بيا تا گل برافشانيم و می در ساغر اندازيم
فلک را سقف بشکافيم و طرحی نو دراندازيم
اگر غم لشکر انگيزد که خون عاشقان ريزد
من و ساقی به هم تازيم و بنيادش براندازيم
شراب ارغوانی را گلاب اندر قدح ريزيم
نسيم عطرگردان را شکر در مجمر اندازيم
چو در دست است رودی خوش بزن مطرب سرودی خوش
که دست افشان غزل خوانيم و پاکوبان سر اندازيم
صبا خاک وجود ما بدان عالی جناب انداز
بود کن شاه خوبان را نظر بر منظر اندازيم
يکی از عقل میلافد يکی طامات میبافد
بيا کاين داوریها را به پيش داور اندازيم
بهشت عدن اگر خواهی بيا با ما به ميخانه
که از پای خمت روزی به حوض کوثر اندازيم
سخندانی و خوشخوانی نمیورزند در شيراز
بيا حافظ که تا خود را به ملکی ديگر اندازيم
**
Sâki, gel yine., huzuruna erişmek istiyorum. Kulluğuna müştakım,
devletine duacıyım.
Ziyasında kutluluklar olan kadehinin feyziyle bana şu şaşkınlık
zulmetinden çıkacak yolu göster.
Günah denizine batmışım ama aşk yüzgeci olalı, aşkla bilişeli merhamete
erişenlerdenim ben.
Hakim, bu rinttir, adı kötüye çıkmıştır diye beni ayıplama.
Kısmet divanında alnıma bu yazılmıştı, ne yapayım ben?
Şarap iç, âşıklık, çalışmakla, istemekle kazanılmaz. Bu
ihsan, bana yaratılıştan miras.
Vatanımdan ömrümde çıkmamış, gurbete gitmemiş olduğum halde seni görmek
sevdasıyle gurbete niyetlendim.
Yolda deniz var, dağ var., bense hem hastayım, hem zayıf. Ey kademi
kutlu Hızır, sen himmet et, sen yardımıma eriş!
Zahiren senin devlet kapından uzağım ama canla, gönülle daima orada
oturanlardanım.
Hâfız, senin huzurunda can verecek. Ecel mühlet verirse işte bu hayali
kuruyorum.
Bâz ây sâkiyâ ki hevâ hâhı hıdmetem
Muştâkı bendegi vu du'â guyi dovletem
313
بازآی ساقيا که هواخواه خدمتم
مشتاق بندگی و دعاگوی دولتم
زان جا که فيض جام سعادت فروغ توست
بيرون شدی نمای ز ظلمات حيرتم
هر چند غرق بحر گناهم ز صد جهت
تا آشنای عشق شدم ز اهل رحمتم
عيبم مکن به رندی و بدنامی ای حکيم
کاين بود سرنوشت ز ديوان قسمتم
می خور که عاشقی نه به کسب است و اختيار
اين موهبت رسيد ز ميراث فطرتم
من کز وطن سفر نگزيدم به عمر خويش
در عشق ديدن تو هواخواه غربتم
دريا و کوه در ره و من خسته و ضعيف
ای خضر پی خجسته مدد کن به همتم
دورم به صورت از در دولتسرای تو
ليکن به جان و دل ز مقيمان حضرتم
حافظ به پيش چشم تو خواهد سپرد جان
در اين خيالم ار بدهد عمر مهلتم
**
Yolum yine muğların meyhanesine düşerse hırkayla seccadenin parasını
hemen şaraba harcedeyim.
Bugün zahitler gibi tövbe kapısının halkasını çalarsam meyhane
hazinedarı yarın bana kapıyı açmaz.
Pervane gibi bir fırsat bulursam çırağa benzeyen o yanaktan başka bir
şeyin etrafında uçup dolaşmam.
Hurilerin sohbetini istemem, çünkü senin hayalini kurmak varken başka
bir şeyle mukayyed olursam bu, kusurun ta kendisidir.
Kan kesilmiş gönlümün maceralarım kimseye söylemem. Senin derdinin
kılıcından başka hiç bir hemdemim yok.
Gözyaşlarım akmasa belki aşkının sırrı gönülde gizli kalır, âleme
duyulmazdı.
Belki bir doğan beni avlar ümidiyle kuş gibi toprağının kafesinden uçup
havalandım.
• Çenk gibi beni kucağına alıp gönlümün muradını vermesen bile bari bir
an olsun ney gibi beni dudağınla okşa!
Hâfız'ın teninde her kıl bir baş olsa zülfün gibi hepsini de
ayaklarının altına atardım.
Der herâbâtı muğan ger guzer ufted bâzem
Hâsılı hırka vu seccade revan derbâzem
335
در خرابات مغان گر گذر افتد بازم
حاصل خرقه و سجاده روان دربازم
حلقه توبه گر امروز چو زهاد زنم
خازن ميکده فردا نکند در بازم
ور چو پروانه دهد دست فراغ بالی
جز بدان عارض شمعی نبود پروازم
صحبت حور نخواهم که بود عين قصور
با خيال تو اگر با دگری پردازم
سر سودای تو در سينه بماندی پنهان
چشم تردامن اگر فاش نگردی رازم
مرغ سان از قفس خاک هوايی گشتم
به هوايی که مگر صيد کند شهبازم
همچو چنگ ار به کناری ندهی کام دلم
از لب خويش چو نی يک نفسی بنوازم
ماجرای دل خون گشته نگويم با کس
زان که جز تيغ غمت نيست کسی دمسازم
گر به هر موی سری بر تن حافظ باشد
همچو زلفت
همه را در قدمت اندازم
**
Yine senin ikiye ayrılmış zülfün elime düşerse çevgânınla top gibi ne
başlarla oynardım ben
Saçların, bana bir uzun ömür ama ne fayda ki o uzun ömürden elimde bir
kıl bile yok.
Ey çırağ, bu gece bana bir huzur ve istirahat fermanı ver de huzurunda
gönül ateşiyle mum gibi yanıp eriyeyim.
Senin bir gülmene sürahi gibi can verdiğim zaman dilerim,
namazımı senin sarhoşların kılsın.
Ben kötülüklere bulaşmış bir adamım. Namazım da doğru ve
makbul bir namaz değil. Onun için meyhanede yanıp yakılmam eksik olmuyor.
Hayalin, mescitte hatırıma geldi mi iki kaşını mihrab
edinirim, meyhanede geldi mi kemençeye yüz tutarım.
Bir gece halvetimizi yüzünle aydınlatırsan sabah gibi başımı tan
yerinde yüceltirim.
Eyaz'ın sevdasıyle baştan olursam bir yolda işin sonu Mahmud olur.
Hâfız, gönül derdini kime söyleyeyim? Bu yolda sunma kadehten başka
birisinin hemdem olması yaraşmaz ki!
Ger dest rehed der seri zulfeyni tu bazem
Çün güy çi serhâ ki beçevganı tu bazem
غزل 334
گر دست رسد در سر زلفين تو بازم
چون گوی چه سرها که به چوگان تو بازم
زلف تو مرا عمر دراز است ولی نيست
در دست سر مويی از آن عمر درازم
پروانه راحت بده ای شمع که امشب
از آتش دل پيش تو چون شمع گدازم
آن دم که به يک خنده دهم جان چو صراحی
مستان تو خواهم که گزارند نمازم
چون نيست نماز من آلوده نمازی
در ميکده زان کم نشود سوز و گدازم
در مسجد و ميخانه خيالت اگر آيد
محراب و کمانچه ز دو ابروی تو سازم
گر خلوت ما را شبی از رخ بفروزی
چون صبح بر آفاق جهان سر بفرازم
محمود بود عاقبت کار در اين راه
گر سر برود در سر سودای ايازم
حافظ غم دل با که بگويم که در اين دور
جز جام نشايد که بود محرم رازم
**
Aşıklık, gençlik, lâl renkli şarap... ağyarsız bir meclis, hemdem dost
ve daimi işret...
Şeker ağızlı sâki, tatlı sözlü çalgıcı, her hali, her hareketi iyi bir
arkadaş ve iyi şöhretli bir yoldaş...
Letafette, temizlikte, saflıkta abıhayatı imrendiren güzel bir sevgüi..
güzellikte, alımda dolunayın bile hasedettiği bir dilber...
Cennet köşkü gibi gönüller çeken bir meclis yeri, çevresi cennet bağına
benzeyen bir gül bahçesi...
Oturanlar herkesin iyiliğini isterler, hizmet edenler edeplidir...
sevgililer sır saklarlar; âşıklar, dostların dileğine uyarlar.
Gül renkli şarap keskin, acı, içimi güzel ve baş ağrıtmaz., mezesi,
sevgilinin lâl dudağı.. âdeta halis yakutu andırmada!
Sâkinin gamzesi, akıllar yağmalamaya kılıç çekmiştir., sevgilinin
zülfü, gönül avlamaya ağ kurmuştur.
Hâfız gibi lâtifeci, tatlı sözlü bir nükteci; Hacı Kıvam gibi âleme
ihsan nedir öğreten, cihanı aydınlatan bir zat da o mecliste.
Gayri bu işreti istemeyene gönül hoşluğu nasip olmasın. Bu meclisi
aramayana hayat haram olsun!
‘Işkbâziy yu cuvâniyyu şerâbı Ia'l fam
Meclisi unsu harifi hemdemu şurbi mudam
309
عشقبازی و جوانی و شراب لعل فام
مجلس انس و حريف همدم و شرب مدام
ساقی شکردهان و مطرب شيرين سخن
همنشينی نيک کردار و نديمی نيک نام
شاهدی از لطف و پاکی رشک آب زندگی
دلبری در حسن و خوبی غيرت ماه تمام
بزمگاهی دل نشان چون قصر فردوس برين
گلشنی پيرامنش چون روضه دارالسلام
صف نشينان نيکخواه و پيشکاران باادب
دوستداران صاحب اسرار و حريفان دوستکام
باده گلرنگ تلخ تيز خوش خوار سبک
نقلش از لعل نگار و نقلش از ياقوت خام
غمزه ساقی به يغمای خرد آهخته تيغ
زلف جانان از برای صيد دل گسترده دام
نکته دانی بذله گو چون حافظ شيرين سخن
بخشش آموزی جهان افروز چون حاجی قوام
هر که اين عشرت نخواهد خوشدلی بر وی تباه
وان که اين مجلس نجويد زندگی بر وی حرام
**
SEVGİLİNİN SAÇLARI,
BİZİM ZÜNNAR KUŞANMAMIZI EMREDİYOR. GİT EY ŞEYH, ARTIK TENİMİZE HIRKA HARAM
OLDU!
Merhaba ey izi kutlu, verdiği haberler mübarek kuş! Hoş geldin, ne haber,
sevgili nerde, yol ne tarafta?
Yarabbi, ezelî lütfün, bu kafilenin kılavuzu olsun, düşman, bu kafile
yüzünden tuzağa düştü, sevgili murada erişti.
Benimle sevgilinin macerasına son yoktur. Başlangıcı olmayan şey, sona
varabilir mi hiç?
Sevgilinin saçları, bizim zünnar kuşanmamızı emrediyor. Git ey şeyh,
artık tenimize hırka haram oldu!
Azim kuşum, Sidre’nin üstünde ötüp dururken nihayet yanağındaki ben,
onu tuzağa düşürdü!
Hasta gözlerim nasıl uykuya dalabilir ? Uzayıp giden bir hastalığa
düşen ve ölüm haline gelmiş olan kişi nasıl uyuyabilir ki?
Sevgiliye dedim ki: Ben âşıkım, fakat sen acımıyorsun bana.,
davam bu, işte sen, işte zaman „ bir gün olur, sözümü tasdik edersin elbette!
Gül, ululanmayı hadden aşırdı, bir yüzünü, göster de haddini bilsin! Selvi
nazlanıp durmakta, fakat nazı hiç de hoş değil, bir salında aklı başına gelsin!
Hâfız, kaşlarına mail olsa yaraşır. Çünkü, söz ehli mihrap
köşesine oturur.
Merhaba tayiri ferhı peyi ferhundepeyam
Hayr makdem çi haber yar kucâ râh kudâm
310
مرحبا طاير فرخ پی فرخنده پيام
خير مقدم چه خبر دوست کجا راه کدام
يا رب اين قافله را لطف ازل بدرقه باد
که از او خصم به دام آمد و معشوقه به کام
ماجرای من و معشوق مرا پايان نيست
هر چه آغاز ندارد نپذيرد انجام
گل ز حد برد تنعم نفسی رخ بنما
سرو مینازد و خوش نيست خدا را بخرام
زلف دلدار چو زنار همیفرمايد
برو ای شيخ که شد بر تن ما خرقه حرام
مرغ روحم که همیزد ز سر سدره صفير
عاقبت دانه خال تو فکندش در دام
چشم بيمار مرا خواب نه درخور باشد
من له يقتل داY دنف کيف ينام
تو ترحم نکنی بر من مخلص گفتم
ذاک دعوای و ها انت و تلک الايام
حافظ ار ميل به ابروی تو دارد شايد
جای در گوشه محراب کنند اهل کلام
**
Bize müjdeler olsun; selâmet, Ziselem’e gelip kondu. Büyük nimetleri
itiraf eden, Tanrı’ya hamdeder; hamdolsun.
Nerde bu fethi muştulayan muştucu? Ayaklarına altın, gümüş gibi canımı
saçayım!
Padişahın geriye dönmesiyle şu acayip zaman gelip çattı. Artık düşman
yokluk diyarı harimine hareket etti!
Ahdini bozan, mutlaka günün birinde perişan olur. Çünkü ahitler, akıl
ve kemal sahiplerine borçtur.
Düşman, ümit bulutundan bir rahmet umardı ama yalnız ağladı, göz
yaşlarından başka aşikâr bir yağmur zuhur etmedi.
Düşman, Firavun gibi gam Nil’ine düştü. Felek de onu kınadı da dedi ki:
Şimdi nadim oldun ama nedametin faydası yok gayrı!
* Sâki, ay yüzlü bir güzel, sırra mahrem bir hemdemdi.. Hâfız da şarap
içti, şeyh de, fakih de!
Buşrâ izisselâmeti hallet bihin nidem
Lillâhi lıamde muterifin ğâyeten ni'am
312
بشری اذ السلامه حلت بذی سلم
لله حمد معترف غايه النعم
آن خوش خبر کجاست که اين فتح مژده داد
تا جان فشانمش چو زر و سيم در قدم
از بازگشت شاه در اين طرفه منزل است
آهنگ خصم او به سراپرده عدم
پيمان شکن هرآينه گردد شکسته حال
ان العهود عند مليک النهی ذمم
میجست از سحاب امل رحمتی ولی
جز ديدهاش معاينه بيرون نداد نم
در نيل غم فتاد سپهرش به طنز گفت
ان قد ندمت و ما ينفع الندم
ساقی چو يار مه رخ و از اهل راز بود
حافظ بخورد باده و شيخ و فقيه هم
**
SEHER ÇAĞINDA EĞER
CİĞERİMİN KANI GÖZÜMÜN ETEĞİNİ TUTMASAYDI AKAN GÖZYAŞLARIM, BENİ ÂLEME RÜSVAY
EDECEKTİ!
Yüzünün hayali göz gülşenine uğrayınca gönül, bakmak için göz
penceresine gelir.
Gel de ayaklarına saçmak üzere gönül hâzinesinden göz penceresine
lâleler inciler getireyim!
Kurulup oturmana lâyık bir yer görmüyorum. Bütün dünyada karar edeceğin
yer, ancak benim, göz bucağım da işte sana lâyık ve hazır bir makam!
Seher çağında eğer ciğerimin kanı gözümün eteğini tutmasaydı akan
gözyaşlarım, beni âleme rüsvay edecekti!
Seni daha ilk gördüğüm gün gönül, “Eğer bana bir zarar erişirse
kanım, vebalim gözün boynuna” demişti.
Vuslatına erişmek ümidiyle dün gece seher vaktine kadar aydm göz
çırağımı rüzgârın yoluna tuttum!
Erlik hakkıyçin Hâfız’ın dertli gönlünü erler yıkan göz
okunla vurup yaralama!
Hayâli rüyi tu çun bugzered begulşeni çeşm
Dil ezrehi naşar âyed be süyi revzeni çeşm
339
خيال روی تو چون بگذرد به گلشن چشم
دل از پی نظر آيد به سوی روزن چشم
سزای تکيه گهت منظری نمیبينم
منم ز عالم و اين گوشه معين چشم
بيا که لعل و گهر در نثار مقدم تو
ز گنج خانه دل میکشم به روزن چشم
سحر سرشک روانم سر خرابی داشت
گرم نه خون جگر میگرفت دامن چشم
نخست روز که ديدم رخ تو دل میگفت
اگر رسد خللی خون من به گردن چشم
به بوی مژده وصل تو تا سحر شب دوش
به راه باد نهادم چراغ روشن چشم
به مردمی که دل دردمند حافظ را
مزن به ناوک دلدوز مردم افکن چشم
**
Yürü be öğütçü, şarap içenleri kınayıp durma. Bunu kadere hükmeden
yapıyor, ben ne yapabilirim ki?
Gayıp pususundan gayret şimşeği böyle çakıp durdukça sen söyle, bu
harmanı yanmış âşık ne yapsın?
Türklerin padişahı münasip gördü, beni kuyuya attı. Rüstem’in lütfu
imdadıma yetişip elimi tutmazsa ne çarem var?
Tur Dağının ateşi bir çirağ yakıp yardım etmezse Eymen vadisinin
karanlık gecesinde ne yapabilirim ki?
Hâfız, güzelim cennet, babamdan miras kalan yurdum. Bu viran yuvamda
oturup ne yapacağım?
Bltu ey servi revan bâgulu gulşen çi kunem
Zulfi sunbul çi keşem ‘ârızı süsen çi kunem
345
بی تو ای سرو روان با گل و گلشن چه کنم
زلف سنبل چه کشم عارض سوسن چه کنم
آه کز طعنه بدخواه نديدم رويت
نيست چون آينهام روی ز آهن چه کنم
برو ای ناصح و بر دردکشان خرده مگير
کارفرمای قدر میکند اين من چه کنم
برق غيرت چو چنين میجهد از مکمن غيب
تو بفرما که من سوخته خرمن چه کنم
شاه ترکان چو پسنديد و به چاهم انداخت
دستگير ار نشود لطف تهمتن چه کنم
مددی گر به چراغی نکند آتش طور
چاره تيره شب وادی ايمن چه کنم
حافظا خلد برين خانه موروث من است
اندر اين منزل ويرانه نشيمن چه کنم
**
Bu gurbet konağından evime, yurduma varırsam niyetim şu: Oraya bir daha
gidersem akıllı, uslu gideceğim.
Bu seferden sağ esen vatanıma kavuşursam yoldan gelir gelmez doğruca
meyhaneye gitmeyi nezrettim.
Bu seyirden, bu sülükten ne keşfe nail oldum? Bunu anlatmak için tekke
kapısına utla, kadehle gideceğim
Aşk yolundaki bilişler kanımı döküp içseler bile yabancıya şikâyet
edersem namerdim!
Bundan böyle elim, sevgilinin zincir gibi sağlarındadır., niceye bir
divane gönlün dileğine uyacağım?
Mihraba benzeyen kaşlarını bir daha görürsem şükür secdesi
edecek, sadakalar vereceğim.
Ne mutlu demdir o dem ki Hâfız, Vezir’in sevdasıyle meyhaneden sarhoş
olarak çıkar, sevgiliyle köşke giderim!
Ger ezin menzili ğurbet besuy i hâne revem
Diğer ancâ revemu 'âkıli ferzâne revem
360
گر از اين منزل ويران به سوی خانه روم
دگر آن جا که روم عاقل و فرزانه روم
زين سفر گر به سلامت به وطن بازرسم
نذر کردم که هم از راه به ميخانه روم
تا بگويم که چه کشفم شد از اين سير و سلوک
به در صومعه با بربط و پيمانه روم
آشنايان ره عشق گرم خون بخورند
ناکسم گر به شکايت سوی بيگانه روم
بعد از اين دست من و زلف چو زنجير نگار
چند و چند از پی کام دل ديوانه روم
گر ببينم خم ابروی چو محرابش باز
سجده شکر کنم و از پی شکرانه روم
خرم آن دم که چو حافظ به تولای وزير
سرخوش از ميکده با دوست به کاشانه روم
**
ÖMRÜMÜN SONU NE ZAMAN
GELECEK, BELLİ DEĞİL., BARİ GİDEYİM DE ECEL GÜNÜNDE SEVGİLİMİN YANINDA
BULUNAYIM, BU DAHA DOĞRU!
Niçin ülkemin, yurdumun sevdasına düşüp gitmeyeyim ? Neden sevgilimin
mahallesine toprak olmayayım?
Mademki gariplik ve mihnet derdine tahammül edemiyorum, bari şehrime
gideyim de kendimin sultanı olayım!
Vuslat haliminin mahremlerinden olup padişahımın kulları arasına
katılayım.
Ömrümün sonu ne zaman gelecek, belli değil., bari gideyim de ecel
gününde sevgilimin yanında bulunayım, bu daha doğru!
İşim gücüm daima âşıklık ve rintlikti., artık çalışayım, kendi işime
koyulayım.
Ağır bir uykuya dalmış olan bahtımın, hiç de düzgün gitmeyen işimin
elinden şikâyet edeceksem kendi sırrımı kendime söyleyeyim!
Belki ezelî lütuf, yol gösterir, yoksa ey Hâfız, ebede kadar kendimden
utanır kalırım
Çirâ ne derpeyi cazmi diyârı hod bâşem
Çirâ zi hâki seri küyı yârı hod bâşem
337
چرا نه در پی عزم ديار خود باشم
چرا نه خاک سر کوی يار خود باشم
غم غريبی و غربت چو بر نمیتابم
به شهر خود روم و شهريار خود باشم
ز محرمان سراپرده وصال شوم
ز بندگان خداوندگار خود باشم
چو کار عمر نه پيداست باری آن اولی
که روز واقعه پيش نگار خود باشم
ز دست بخت گران خواب و کار بیسامان
گرم بود گلهای رازدار خود باشم
هميشه پيشه من عاشقی و رندی بود
دگر بکوشم و مشغول کار خود باشم
بود که لطف ازل رهنمون شود حافظ
وگرنه تا به ابد شرمسار خود باشم
**
Öyle ağlayayım ki gözlerim deniz kesilsin. Sabrı da sahralara atayım,
bu suretle gönlümü denizlere salayım!
Günahkâr ve daralmış gönlümden bir ah edeyim de Âdem’le Havva’nın bile
günahını ateşe yakayım!
Feleğin okunu yedim; sâki, şarap ver. Sarhoş olup cevza tirkeşinin
kuşak bağını düğümleyeyim, bir daha kimseye ok atamasın!
Bu tahtırevana içtiğim şarabın bir yudumunu saçayım, şu gök kubbeye
çenk nağmelerini yücelteyim.
Sevgili nerdeyse gönül hoşluğu orda. Cehdedeyim de kendimi oraya
ulaştırayım.
Ey külâhı güneş olan ay! Elbisenin düğmelerini çöz de bu sevda çeken
başımı zülfün gibi ayaklarına koyayım.
Hâfız, ömre dayanmak mademki yanlış., neden bu günün zevkini
yarına bırakayım?
Dide derya kunemu sabr beşehra fukenem
Vanderin kâr dili hiş bederyâ fukenem
348
ديده دريا کنم و صبر به صحرا فکنم
و اندر اين کار دل خويش به دريا فکنم
از دل تنگ گنهکار برآرم آهی
کتش اندر گنه آدم و حوا فکنم
مايه خوشدلی آن جاست که دلدار آن جاست
میکنم جهد که خود را مگر آن جا فکنم
بگشا بند قبا ای مه خورشيدکلاه
تا چو زلفت سر سودازده در پا فکنم
خوردهام تير فلک باده بده تا سرمست
عقده دربند کمر ترکش جوزا فکنم
جرعه جام بر اين تخت روان افشانم
غلغل چنگ در اين گنبد مينا فکنم
حافظا تکيه بر ايام چو سهو است و خطا
من چرا عشرت امروز به فردا فکنم
**
SENİ KUCAKLAMAK
ÜMİDİYLE GÖZ YAŞLARIMA GARK OLDUM., FAKAT GÖZ YAŞIMDAKİ DALGANIN BİR GÜN BENİ
SENİN KIYINA ATACAĞINI UMUYORUM.
Fırsat düşer de sevgilimin tabanının bastığı toprak elime geçerse
gözümün levhine güzel bir yazı yazar, bir resim yaparım!
Sevgilinin fermanı gelir de canımı isterse mum gibi hemen bir nefeste
canımı teslim ediveririm.
Sevgili, kalp gönlümü beğenmezse yoluna gözlerimden geçer akçe saçarım.
Bu toprak kuldan eteğini silkme, beni çiğneme. Ölümümden sonra yel bile
tozumu bu kapıdan savuramaz benim.
Seni kucaklamak ümidiyle göz yaşlarıma gark oldum., fakat göz yaşımdaki
dalganın bir gün beni senin kıyına atacağını umuyorum.
Bugün benim vefakârlığımı hor görme, benden kaçma. Derdimden ellerimi
kaldırıp dua edeceğim geceyi düşün de çekin!
İkiye ayrılmış siyah saçların, âşıkların gönüllerini alacaklarına dair
seninle ahdettiler, karar verdiler... fakat benim kararımı aldılar!
Ey rüzgâr, o şaraptan bana bir koku getir. Çünkü sersemliğimi, ancak o
şif ab koku giderebilir!
Hâfız, sevgilinin lâl dudağı benim aziz canımdır. O can dudakları
dudaklarıma almak bir ömürdür, ömür!
Ger dest dehed hak i kefi payi nigarem
Ber levhi basar hattğubâri binigârem
325
گر دست دهد خاک کف پای نگارم
بر لوح بصر خط غباری بنگارم
بر بوی کنار تو شدم غرق و اميد است
از موج سرشکم که رساند به کنارم
پروانه او گر رسدم در طلب جان
چون شمع همان دم به دمی جان بسپارم
امروز مکش سر ز وفای من و انديش
زان شب که من از غم به دعا دست برآرم
زلفين سياه تو به دلداری عشاق
دادند قراری و ببردند قرارم
ای باد از آن باده نسيمی به من آور
کان بوی شفابخش بود دفع خمارم
گر قلب دلم را ننهد دوست عياری
من نقد روان در دمش از ديده شمارم
دامن مفشان از من خاکی که پس از من
زين در نتواند که برد باد غبارم
حافظ لب لعلش چو مرا جان عزيز است
عمری بود آن لحظه که جان را به لب آرم
**
GÖNÜLLERE HUZUR VEREN
SEVGİLİ, GÖNÜL MURADINI VERMEZ. BUNU BİLİRİM, BİLİRİM AMA YİNE BİR HAYALE
KAPILIR, YİNE DURMADAN FALA BAKAR, HAYRA YORARIM!
Bir ömürdür, sevgilinin vuslatını aramakta, her gün o yolda adım
atmakta, her an şefaat elimi bir şöhretli kişiye uzatmaktayım.
Sevgi ateşini günden güne arttıran ay yüzlü sevgilim olmadıkça günümü
geçirmek istemem. Bunun için de her gün bir yola tuzak kurar, her an tuzağa bir
kuş korum.
Evreng nerde, Gülçehre nerde? Vefa’nın aşkı nerde, sevgilisi Mihr ne
yanda? Şimdi âşıklıkta nöbet benim, aşk davasında bulunan yalnız benim, ben!
Bilirim, bu her sabah, her akşam çektiğim kanlar saçıcı ahlar, nihayet
derdi sona erdirir, hikâyeyi rengin bir hale sokar elbet.
O usul boylu selvinin gölgesinde âgâh olmak ümidiyle her yanda salına
salına yürüyen bir güzele aşk gülbangiyle hitabeder dururum.
Gönüllere huzur veren sevgili, gönül muradını vermez. Bunu bilirim,
bilirim ama yine bir hayale kapılır, yine durmadan fala bakar, hayra yorarım!
Kendimden geçmiş, kendimi kaybetmişim, Hâfız gibi şaraba da tövbeliyim.
Böyle olmakla beraber yine ruhaniler meclisinde arada bir, tek bir kadehçik
şarap içmekteyim.
'Ömrist ta ender taleb her rüz kami mizenem
Desti şefâ'at her demi berniknâmi nizenem
344
عمريست تا من در طلب هر روز گامی میزنم
دست شفاعت هر زمان در نيک نامی میزنم
بی ماه مهرافروز خود تا بگذرانم روز خود
دامی به راهی مینهم مرغی به دامی میزنم
اورنگ کو گلچهر کو نقش وفا و مهر کو
حالی من اندر عاشقی داو تمامی میزنم
تا بو که يابم آگهی از سايه سرو سهی
گلبانگ عشق از هر طرف بر خوش خرامی میزنم
هر چند کان آرام دل دانم نبخشد کام دل
نقش خيالی میکشم فال دوامی میزنم
دانم سر آرد غصه را رنگين برآرد قصه را
اين آه خون افشان که من هر صبح و شامی میزنم
با آن که از وی غايبم و از می چو حافظ تايبم
در مجلس روحانيان گه گاه جامی میزنم
**
DÜN GECE UYKU YOLUNU
GÖZYAŞI SELLERİYLE KESERDİM; YÜZÜNÜ, GÖZÜNÜ, KAŞIM, SAÇIM ANARAK SU ÜSTÜNE BİR
RESİMDİR YAPARDIM.
Dün gece uyku yolunu gözyaşı selleriyle keserdim; yüzünü, gözünü, kaşını,
saçını anarak su üstüne bir resimdir
yapardım.
Sevgilinin kaşları, gözümün önündeydi. Ben de hırkamı
yakarak mihrap köşesini anıp şarap içiyordum.
Gözümün önünde sevgilinin yüzü cilve etmekteydi., ben de âdeta uzaktan
mehtabı öpüyordum.
Gözüm sâkinin yüzündeydi, kulağım çengin sözünde. Bu bakış, bu dinleyiş
için gözümle, kulağımla tefe’ül etmekteydim.
Sabah çağına kadar uykusuz gözlerimde yüzünün hayali vardı.
Şiir dalından uçup bir yere gitmiş, konmuş olan düşünce kuşlarım senin
saçlarından yapılma mızrapla harekete getirir, tekrar havalandırırdım.
Sâki, bu gazelimi okur, bana kadeh sunardı. Ben de bu teraneyle şarap
içerdim.
Hâfız'ın hali hoştu, iyi bir bahtla dostların ömrü, dostların devleti
için hayırlar yorar, hayırlar dilerdi.
Di şeb beseyli eşk rehi hâb mizedem
Nakşi beyadı hatt i tu berab mizedem
320
ديشب به سيل اشک ره خواب میزدم
نقشی به ياد خط تو بر آب میزدم
ابروی يار در نظر و خرقه سوخته
جامی به ياد گوشه محراب میزدم
هر مرغ فکر کز سر شاخ سخن بجست
بازش ز طره تو به مضراب میزدم
روی نگار در نظرم جلوه مینمود
وز دور بوسه بر رخ مهتاب میزدم
چشمم به روی ساقی و گوشم به قول چنگ
فالی به چشم و گوش در اين باب میزدم
نقش خيال روی تو تا وقت صبحدم
بر کارگاه ديده بیخواب میزدم
ساقی به صوت اين غزلم کاسه میگرفت
میگفتم اين سرود و می ناب میزدم
خوش بود وقت حافظ و فال مراد و کام
بر نام عمر و دولت احباب میزدم
**
ÖLÜP TOPRAĞA
GİRMEDİKÇE ELİMİ ETEĞİNDEN ÇEKMEM. HATTÂ O VAKİT BİLE MEZARIMA UĞRARSAN TOZUM,
ETEĞİNİ TUTAR.
Sen beni her gördükçe derdimi arttırmadasın, benimse seni her gördükçe
meylim, sevgim artmada.
Halin nedir diye hiç sormuyorsun. Bilmem başında ne hava var? Derdimi
bilmiyor musun ki dermanım için çalışmamaktasın!
Beni topraklar üstünde bırakıp gitmen hiç de doğru bir şey değil. Bir
uğra da yine halimi sor, yoluna toprak olayım sevgili!
Ölüp toprağa girmedikçe elimi eteğinden çekmem. Hattâ o vakit bile
mezarıma uğrarsan tozum, eteğini tutar.
Aşkının derdinden artık soluk bile alamaz oldum, nefesim bile çıkmıyor.
Benden öcünü aldın, hâlâ biraz nefes al, rahatlaş demiyorsun. Bu, ne vakte
kadar sürecek?
Bir gece, karanlıklar içinde gönlümü saçlarında arıyordum, fakat aynı
zamanda yüzünü de görmekteydim, lâl dudaklarından şarap da içmekteydim!
Nihayet seni ansızın aguşuma çektim, saçların dağıldı, halkalandı.
Dudağımı dudağına koydum, canımı da feda ettim, gönlümü de!
Sen Hâfız’a vefakâr ol da düşmana “git, öl artık” de. Senden
bu sevgiye nail olduktan sonra soğuk sözlü düşmandan ne korkum var!
Mera mibini vu der dem ziyâdet mikuni derdem
Tura mibinemu meylem ziyâdet mişeved her dem
318
مرا میبينی و هر دم زيادت میکنی دردم
تو را میبينم و ميلم زيادت میشود هر دم
به سامانم نمیپرسی نمیدانم چه سر داری
به درمانم نمیکوشی نمیدانی مگر دردم
نه راه است اين که بگذاری مرا بر خاک و بگريزی
گذاری آر و بازم پرس تا خاک رهت گردم
ندارم دستت از دامن بجز در خاک و آن دم هم
که بر خاکم روان گردی به گرد دامنت گردم
فرورفت از غم عشقت دمم دم میدهی تا کی
دمار از من برآوردی نمیگويی برآوردم
شبی دل را به تاريکی ز زلفت باز میجستم
رخت میديدم و جامی هلالی باز میخوردم
کشيدم در برت ناگاه و شد در تاب گيسويت
نهادم بر لبت لب را و جان و دل فدا کردم
تو خوش میباش با حافظ برو گو خصم جان میده
چو گرمی از تو میبينم چه باک از خصم دم سردم
**
ŞARABA BULANMIŞ
HIRKAMDAN UTANIYORUM. O HIRKAYI YÜZ TÜRLÜ OYUNLA DERVİŞLER GİBİ TARİKAT
ÇEYİZLERİYLE, YAMALARLA SÜSLEMİŞİM!
Yeni yetişmiş bir gencin yüzüne âşıkım, bu derdin devletini Tanrı’dan
dualar ederek diledim.
Âşıkım, rindim, güzellere bakmaktayım., bak, ne kadar hünerlerle
bezenmişim, bilesin diye apaçık söylüyorum.
Şaraba bulanmış hırkamdan utanıyorum. O hırkayı yüz türlü oyunla
dervişler gibi tarikat çeyizleriyle, yamalarla süslemişim!
Ey mum, sevgilinin derdiyle güzelce yan yakıl; şimdicek ben de
geliyorum, kemerimi bu iş için kuşandım!
Öyle bir hayranım ki elimde ne iş kaldı, ne güç! Fakat gönlümde,
canımda ne varsa eksilttikçe derdimi, mihnetimi çoğalttım ya!
Hâfız gibi elbisemin yakasını, göğsünü yırtar, meyhaneye öyle giderim;
belki o yeni yetişmiş sevgili beni sarar, koçar.
Aşıkı rüyı cuvânı hoşi novhâsteem
Vâz Huda dovleti in gam be du'â hâsteem
311
عاشق روی جوانی خوش نوخاستهام
و از خدا دولت اين غم به دعا خواستهام
عاشق و رند و نظربازم و میگويم فاش
تا بدانی که به چندين هنر آراستهام
شرمم از خرقه آلوده خود میآيد
که بر او وصله به صد شعبده پيراستهام
خوش بسوز از غمش ای شمع که اينک من نيز
هم بدين کار کمربسته و برخاستهام
با چنين حيرتم از دست بشد صرفه کار
در غم افزودهام آنچ از دل و جان کاستهام
همچو حافظ به خرابات روم جامه قبا
بو که در بر کشد آن دلبر نوخاستهام
**
BAŞKALARIYLA ŞARAP
İÇME DE CİĞER KANINI İÇMEYEYİM. BENDEN BAŞ ÇEKİP ÇEKİNME DE FERYADIMI GÖKLERE
YÜCELTME.
Saçlarını rüzgârın eline verip dağıtma da beni havalandırma, perişan
etme. Naza başlama da varlığımı kökünden sökme!
Yanağını yalınlandır da beni gülden vazgeçir; boyunu yücelt de selviyi
seyretme kaydından geçeyim!
Şehirde meşhur olma da beni deli divane edip dağlara düşürme; Şirin
işvelerini gösterme de beni Ferhat etme.
Başkalarıyla şarap içme de ciğer kanını içmeyeyim. Benden baş çekip
çekinme de feryadımı göklere yüceltme.
Saçlarını halka halka dökme de beni bağlara, kayıtlara sokma. Yüzünü o
kadar güzelleştirme de beni berbat etme!
* Yabancı bir dost gibi durma da beni kendimden geçirme. Ağyarın gamını
yeme de neşemi bozma.
Melek gibi dolaşma da Hâfız’ı öldürme. Râm ol da kutlu talih bana
yardım etsin.
Zulf ber bâd medih tâ nedehi ber badem
Nâz bunyâd mekun tâ nekeni bunyâdem
**
Kalk, meyhane kapısından bir feyiz dileyelim, sevgilinin yoluna
oturalım, bir murat isteyelim.
Galiba vuslat yoluna gidecek azığımız yok, yoksullukla meyhane kapışma
varalım da azık dileyelim.
Kanlı gözyaşlarımız akmakta ama ona elçi olarak yollamak için yüreği
temiz birisini arayalım.
Aşkının derdinden bir yardım istersek derdinin dâğındaki lezzet
gönlümüze haram olsun!
Beninin noktasını göz levhine nakşetmeye ne imkân var, ne de lâyık.
Fakat göz bebeğinden bir mürekkep istesek belki nakşedebiliriz.
Gamını, ancak neşeli gönülde bulmak imkânı var. Biz de gamına nail
olmak ümidiyle neşeli bir gönül arayabm.
Hâfız, medrese kapısında ne vakte kadar oturup duracaksın?
Kalk da meyhane kapısından bir feyiz, bir fütuh isteyelim.
Hiz tâ ezderi meyhane guşâdi talebim
Ber rehi dost nişinimu murâdi talebim
368
خيز تا از در ميخانه گشادی طلبيم
به ره دوست نشينيم و مرادی طلبيم
زاد راه حرم وصل نداريم مگر
به گدايی ز در ميکده زادی طلبيم
اشک آلوده ما گر چه روان است ولی
به رسالت سوی او پاک نهادی طلبيم
لذت داغ غمت بر دل ما باد حرام
اگر از جور غم عشق تو دادی طلبيم
نقطه خال تو بر لوح بصر نتوان زد
مگر از مردمک ديده مدادی طلبيم
عشوهای از لب شيرين تو دل خواست به جان
به شکرخنده لبت گفت مزادی طلبيم
تا بود نسخه عطری دل سودازده را
از خط غاليه سای تو سوادی طلبيم
چون غمت را نتوان يافت مگر در دل شاد
ما به اميد غمت خاطر شادی طلبيم
بر در مدرسه تا چند نشينی حافظ
خيز تا از در ميخانه گشادی طلبيم
**
Gerçi gönül ateşiyle şarap küpü gibi coşup kaynamaktayım, fakat
dudağımı mühürledim, kan yutuyorum da yine sükût etmekteyim.
Sevgilinin dudağına tamah etmekten maksat hayat kazanmaktır. Bir bak
bana, bu işte nasıl candan çalışmaktayım.
Gönül gamından nasıl azad olabilirim ki her an kulağımda bir sevgilinin
siyah saçları halka, her an bir güzele kul oluyorum.
İbadetime güvendiğim yok, hâşâ., şu kadar var ki arada bir, bir
kadehçik şarap içmekteyim.
Düşmanın rağmine ümidim var, kıyamet gününde Tanrı’nın affının feyzi,
günah yükünü sırtımda bırakmaz.
Babam cennet bahçesini iki buğday tanesine sattı; ben neden bir arpaya
cihan mülkünü satmayayım?
Hırka giymem pek dindar olduğumdan değil. Yüzlerce gizli
ayıbı bir perdeyle örtüyorum.
Şarap küpündeki halis şaraptan başka bir şey içmemek
istiyorum; Pîri Mugânın sözünü dinlemiyeyim de ne yapayım?
Meclisteki çalgıcı aşk yolundaki çalgıyı böyle çalıp durursa Hâfız’ın
şiirini bile aklımdan çıkarır.
Gerçi ez âteşi dil çün humı mey dercuşem
Muhr ber leb zede hun mihoremu hâmüşem
340
من که از آتش دل چون خم می در جوشم
مهر بر لب زده خون میخورم و خاموشم
قصد جان است طمع در لب جانان کردن
تو مرا بين که در اين کار به جان میکوشم
من کی آزاد شوم از غم دل چون هر دم
هندوی زلف بتی حلقه کند در گوشم
حاش لله که نيم معتقد طاعت خويش
اين قدر هست که گه گه قدحی می نوشم
هست اميدم که عليرغم عدو روز جزا
فيض عفوش ننهد بار گنه بر دوشم
پدرم روضه رضوان به دو گندم بفروخت
من چرا ملک جهان را به جوی نفروشم
خرقه پوشی من از غايت دين داری نيست
پردهای بر سر صد عيب نهان میپوشم
من که خواهم که ننوشم بجز از راوق خم
چه کنم گر سخن پير مغان ننيوشم
گر از اين دست زند مطرب مجلس ره عشق
شعر حافظ ببرد وقت سماع از هوشم
**
Ben güzel yüze, gönüller çeken alımlı saça âşıkım... Sarhoş göze, sâf
ve tortusuz şaraba hayranım.
Âşıklıkta sazdan, yanıştan başka bir çare yok. Mum gibi ayak üstünde
durmakta, yanmaya hazırlanmış bulunmaktayım. Beni ateşle korkutma!
Ben cennetteki Âdem’im ama şimdi hâlâ ay gibi güzellerin aşkına esirim.
Bahtım yardımda bulunur da pilimi pırtımı sevgilinin civarına çekersem
oturup kalkacağım yerden tozu, toprağı, huriler saçlanyle süpürürler.
Şiraz, lâl dudağın madenidir, güzelliğin çıktığı yerdir. Bense...
müflis bir kuyumcuyum, işte bu yüzden hatırım perişan!
Bu şehirde o kadar sarhoş göz gördüm ki hakikaten artık şarap
içmiyorum, sarhoşum zaten!
* Altı tarafı da hurilerin işveleriyle dolu bir şehir. Altı taraftaki
bu güzellerin hepsini de alırdım, fakat, elde avuçta bir şeyim yok ki!
Bana ezelî ahde ait bir söz söyle dedin... dur hele, iki kadeh çekeyim
de söyleyeyim!
Hâfız, tabiatının gelini cilvelenmek İstiyor. Fakat bir aynam yok ki.,
onun için ah etmekteyim.
Men dostdari ruyi hoşu muyi dilkeşem
Medhuşi çeşmi mestu meyi sâfı biğaşem
338
من دوستدار روی خوش و موی دلکشم
مدهوش چشم مست و می صاف بیغشم
گفتی ز سر عهد ازل يک سخن بگو
آن گه بگويمت که دو پيمانه درکشم
من آدم بهشتيم اما در اين سفر
حالی اسير عشق جوانان مه وشم
در عاشقی گزير نباشد ز ساز و سوز
استادهام چو شمع مترسان ز آتشم
شيراز معدن لب لعل است و کان حسن
من جوهری مفلسم ايرا مشوشم
از بس که چشم مست در اين شهر ديدهام
حقا که می نمیخورم اکنون و سرخوشم
شهريست پر کرشمه حوران ز شش جهت
چيزيم نيست ور نه خريدار هر ششم
بخت ار مدد دهد که کشم رخت سوی دوست
گيسوی حور گرد فشاند ز مفرشم
حافظ عروس طبع مرا جلوه آرزوست
آيينهای ندارم از آن آه میکشم
**
EY SELMA KONAĞININ
YELİ, ALLAH İÇİN OLSUN, NE VAKTE KADAR KONAK YERLERİNİ BİRBİRİNE KATACAK, YURT
YERLERİNİ GÖZ YAŞLARIMLA CEYHUN’A ÇEVİRECEĞİM?
Dün gece yüzünün sevdasını başımdan atayım, bu sevgiden gayri
vazgeçeyim dedim; sevgili dedi ki:
Nerde zincir? Şu deliyi bağlayalım, bir çaresine bakalım
bunun!
Boyuna selvi dedim de kızıp çekildi gitti. Dostlar, sevgilim doğru
sözden inciniyor, ne yapayım, ne işleyeyim?
Sevgili, vezinsiz bir nüktedir söyledim, beni mazur gör. Lütfet, bir
işvelen de tabiatı mevzun bir hale getireyim.
Hiç bir suçum olmadığı halde sevgilinin o nazik tabiatından utangaçlık
çekerim, benzim sararıp durur; sâki, bir kadeh sun da yüzümü gül gibi
kızartayım.
Ey Selma konağının yeli, Allah için olsun, ne vakte kadar konak
yerlerini birbirine katacak, yurt yerlerini göz yaşlarımla Ceyhun’a
çevireceğim?
Sevgilinin sonsuz güzelliğinin hâzinesine nail olduktan sonra artık
kendim gibi yüzlerce yoksulu Karun ederim.
Ey Sahipkıran Padişah, kulun Hâfız’ı unutma da o günden güne artan
güzelliğinin devletine dua edeyim.
Düş sevdâyi ruheş güftem zi ser birun kunem
Guft kü zencir tâ tedbiri in mecnun kunem
349
دوش سودای رخش گفتم ز سر بيرون کنم
گفت کو زنجير تا تدبير اين مجنون کنم
قامتش را سرو گفتم سر کشيد از من به خشم
دوستان از راست میرنجد نگارم چون کنم
نکته ناسنجيده گفتم دلبرا معذور دار
عشوهای فرمای تا من طبع را موزون کنم
زردرويی میکشم زان طبع نازک بیگناه
ساقيا جامی بده تا چهره را گلگون کنم
ای نسيم منزل ليلی خدا را تا به کی
ربع را برهم زنم اطلال را جيحون کنم
من که ره بردم به گنج حسن بیپايان دوست
صد گدای همچو خود را بعد از اين قارون کنم
ای مه صاحب قران از بنده حافظ ياد کن
تا دعای دولت آن حسن روزافزون کنم
**
YOKSULLA ZENGİNİ AZLA
ÇOKLA, AYIPLAMAK KÖTÜ BİR ŞEYDİR. EN UYGUN İŞ ŞU: HİÇ BİR SURETLE KÖTÜ İŞTE
BULUNMAYALIM.
Biz kötü söylemez, bâtıla meyletmez, kimseyi yasa giriftar eylemez,
kimseye mor yas elbisesi giydirmeyiz.
Bilgimizin defterine yanıltacak şey yazmayız, Hakk’ın sırrını da oyun
ve hokkabazlık kâğıtlarına katmayız.
Yoksulla zengini azla çokla, ayıplamak kötü bir şeydir. En uygun iş şu:
Hiç bir suretle kötü işte bulunmayalım.
Felek, hünerlilerin gemisini parçalar. Bu muallak denize dayanmamamız
daha doğru ve iyi!
Yoldaşların huzuruna atımızı sıçrata sıçrata bir hoş koşar, yağız atla
sırmalı eyeri düşünmeyiz bile!
Padişah rintlerin bir yudumcuk şarabını hürmetle içmezse biz de ona
süzme ve halis şarap vererek iltifatta bulunmayız.
Bir hasetçi, hicvederek bir yoldaşı incitirse de ki: Gönlünü hoş tut,
biz, ahmağın sözüne kulak asmayız zaten!
Hâfız, düşman yanlış bir söz söylerse aldırış etmeyiz, doğru
söylerse zaten doğru söze darılmaz, savaşmayız!
Ma negüyim bedu meyi be nahak nekunim
Camei kes siyehu delkı kes ezrak nekunim
378
ما نگوييم بد و ميل به ناحق نکنيم
جامه کس سيه و دلق خود ازرق نکنيم
عيب درويش و توانگر به کم و بيش بد است
کار بد مصلحت آن است که مطلق نکنيم
رقم مغلطه بر دفتر دانش نزنيم
سر حق بر ورق شعبده ملحق نکنيم
شاه اگر جرعه رندان نه به حرمت نوشد
التفاتش به می صاف مروق نکنيم
خوش برانيم جهان در نظر راهروان
فکر اسب سيه و زين مغرق نکنيم
آسمان کشتی ارباب هنر میشکند
تکيه آن به که بر اين بحر معلق نکنيم
گر بدی گفت حسودی و رفيقی رنجيد
گو تو خوش باش که ما گوش به احمق نکنيم
حافظ ار خصم خطا گفت نگيريم بر او
ور به حق گفت جدل با سخن حق نکنيم
**
EY SEHER YELİ,
SEVGİLİNİN CİVARINDAN BİR TOZ GETİR BANA... YARALI GÖNLÜMDEN GELEN KAN KOKUSUNU
O TOPRAKTA DUYDUM.
Yüzünün hayalini gözümün iş yurduna nakşettim Senin gibi bir güzeli
ben, ne gördüm, ne de işittim!
Seni aramakta şimal rüzgârına eş oldum, onunla at başı bir koşmaktayım
ama o salına salına yürüyen selvi boyunun tozuna bile erişmedim!
Benim böyle vahşi ceylân gibi dağlara düşüp adamlardan ürkmeme sebep,
kara gözlerinle gönüller çeken gerdanındır; suç hep onlarda!
Bal çeşmesine benzeyen ağzının iştiyalayle ne göz yaşı taneleri saçtım;
şarap satan lâl dudaklarından ne işveler satın aldım!
Bakışlarınla yaralı gönlüme ne oklar attın, civarında ne mihnet yükleri
taşıdım!
Ey seher yeli, sevgilinin civarından bir toz getir bana... yaralı
gönlümden gelen kan kokusunu o toprakta duydum.
Civarından bir rüzgâr geldi geçti. O rüzgârın getirdiği kokuyla gonca
gibi kanlı gömleğimi yırttım!
Vuslat gecesine ererim ümidiyle dert ve mihnet gününde oturdum ama
ağzının hükmettiği bir devirde gönlümün muradından tamahı kestim ben!
Ayağının toprağıyla Hâfız'ın gözünün nuruna andolsun... yüzün olmadıkça
göz çırağından bir aydınlık bile görmedim.
Hayâli ruyı tu der kârgâhı dide keşidem
Be sureti tu nigâri nedidemu neşinidem
322
خيال نقش تو در کارگاه ديده کشيدم
به صورت تو نگاری نديدم و نشنيدم
اگر چه در طلبت همعنان باد شمالم
به گرد سرو خرامان قامتت نرسيدم
اميد در شب زلفت به روز عمر نبستم
طمع به دور دهانت ز کام دل ببريدم
به شوق چشمه نوشت چه قطرهها که فشاندم
ز لعل باده فروشت چه عشوهها که خريدم
ز غمزه بر دل ريشم چه تير ها که گشادی
ز غصه بر سر کويت چه بارها که کشيدم
ز کوی يار بيار ای نسيم صبح غباری
که بوی خون دل ريش از آن تراب شنيدم
گناه چشم سياه تو بود و گردن دلخواه
که من چو آهوی وحشی ز آدمی برميدم
چو غنچه بر سرم از کوی او گذشت نسيمی
که پرده بر دل خونين به بوی او بدريدم
به خاک پای تو سوگند و نور ديده حافظ
که بی رخ تو فروغ از چراغ ديده نديدم
**
LÂL DUDAKLARININ
HATEMİYLE SÜLEYMANLIKTAN DEM VURSAM YERİ VAR. İSMİ ÂZAM BENİMLE OLUNCA
ŞEYTAN’DAN KORKAR MIYIM?
Sevgiliyle ahdim var: Can,
bedenimde oldukça civarını arzulayan âşıklarını kendi canım gibi aziz
tutacağım.
Gönlümün dileğince bir halvetim var, artık kötü söyleyenleri ne
düşüneyim, ne derlerse ko desinler!
Evimde bir selvim var ki boyunun sayesinde bahçedeki selviden de
fariğim, çayırlıktaki şimşirden de.
** Güzellerden yüz bölük asker gönlüme kastederek pusuya girse yine
korkum yok. Tanrı’ya şükürler, minnetler olsun, benim ordular bozan bir gönlüm
var.
•* Lâl dudaklarının hatemiyle Süleymanlıktan dem vursam yeri var. İsmi
âzam benimle olunca Şeytan’dan korkar mıyım?
* Ey ârif Pîr, beni meyhaneye gidiyor diye ayıplama. Kadehi terketmeme
imkân yok. Tövbe etsem bile tövbe tutmayan bir gönlüm var!
Ey rakip, Allah için olsun bu gece gözünü yum. Onun sükût eden lâl
dudaklarıyle gizlice konuşacağım yüzlerce bahis var!
Hamdolsun Allah’a, sevdiğim ikbal gülşeninde salınıp gezdikçe ne lâleye
meylim var, ne Van gülüne, ne de yaban gülünün yaprağına!
Hâfız, yüzlerce mihnetten, yüzlerce meşakkatten sonra şehirde rintlikle
meşhur oldu, fakat mademki âlemde Emineddin Hasan’ım var, ne gam!
Mera 'ahdist bâ canan ki tâ can derbeden dârem Hevâdârânı küyeşrâ çû cânı İlişten
dârem
327
مرا عهديست با جانان که تا جان در بدن دارم
هواداران کويش را چو جان خويشتن دارم
صفای خلوت خاطر از آن شمع چگل جويم
فروغ چشم و نور دل از آن ماه ختن دارم
به کام و آرزوی دل چو دارم خلوتی حاصل
چه فکر از خبث بدگويان ميان انجمن دارم
مرا در خانه سروی هست کاندر سايه قدش
فراغ از سرو بستانی و شمشاد چمن دارم
گرم صد لشکر از خوبان به قصد دل کمين سازند
بحمد الله و المنه بتی لشکرشکن دارم
سزد کز خاتم لعلش زنم لاف سليمانی
چو اسم اعظمم باشد چه باک از اهرمن دارم
الا ای پير فرزانه مکن عيبم ز ميخانه
که من در ترک پيمانه دلی پيمان شکن دارم
خدا را ای رقيب امشب زمانی ديده بر هم نه
که من با لعل خاموشش نهانی صد سخن دارم
چو در گلزار اقبالش خرامانم بحمدالله
نه ميل لاله و نسرين نه برگ نسترن دارم
به رندی شهره شد حافظ ميان همدمان ليکن
چه غم دارم که در عالم قوام الدين حسن دارم
**
ÂŞIKIM, RİNDİM,
PERVASIZ ŞARAP İÇMEKTEYİM. BÜTÜN BU RÜTBE VE MEVKİLERİ O PERİYE BENZER HURİ
YÜZÜNDEN KAZANDIM.
Gizli işret yolunda hoş bir güzelim var ki zülfüyle yanağı yüzünden
âdeta ateşte nalım var!
Âşıkım, rindim, pervasız şarap içmekteyim. Bütün bu rütbe ve mevkileri
o periye benzer huri yüzünden kazandım.
Rintlerin köşküne bir adım atsan yok mu? Şeker gibi şiirden mezem var,
tortusuz sâf şarabım!
Sen, beni böyle hor, hakir tutar, bana cefa edersen ben de seher
çağında ah eder, zülfünü perişan bir hale korum!
Sevgilinin bu pas renkli hattı, bu çeşit yüz gösterip durursa sarı
yüzümü kanlı göz yaşlarıyle bezeyeceğim.
Bakış oklarınla saçlarının ipini getir ki benim mecruh ve belâlar çeken
gönülle savaşlarım var!
Hâfız, mademki âlemin gamı da geçer, neşesi de., hatırını hoş tutman
daha iyi!
Der nihanhanei 'işret sanemi hoş darem
Kezseri zulf u ruhaş nacl derâteş dârem
غزل 326
در نهانخانه عشرت صنمی خوش دارم
کز سر زلف و رخش نعل در آتش دارم
عاشق و رندم و ميخواره به آواز بلند
وين همه منصب از آن حور پريوش دارم
گر تو زين دست مرا بی سر و سامان داری
من به آه سحرت زلف مشوش دارم
گر چنين چهره گشايد خط زنگاری دوست
من رخ زرد به خونابه منقش دارم
گر به کاشانه رندان قدمی خواهی زد
نقل شعر شکرين و می بیغش دارم
ناوک غمزه بيار و رسن زلف که من
جنگها با دل مجروح بلاکش دارم
حافظا چون غم و شادی جهان در گذر است
بهتر آن است که من خاطر خود خوش دارم
**
Gerçi saçlarından işim düğümlendi ama düğümlendiği gibi keremiyle
açılacağım da umuyorum.
Yüzümün kızıllığını neşeden sanma. Şarap kadehi gibi gönlümün kanı
yanağıma aksetmiş!
Çalgıcının çaldığı perde ihtiyarımı elden alacak. Ah eğer bu perdeye
girmeme müsaade etmezlerse!
Ben öyle bir sihirbaz şairim ki söz afsunıyle kamış kaleminden daima
ballar, şekerler yağdırmadayım.
** Yüzlerce ümitle bu çöle ayak bastık, ey kaybolan gönlümün kılavuzu,
bizi terketme!
Öyle hızlı gitmektesin ki seni yel uğrağında bile görmeme imkân yok.
Bilmem ki sevgiliye kiminle bir haber göndereyim, kime şunu söyle diyeyim?
Bahtımın gözü, sevgilinin efsanesiyle uykuya daldı. Nerde bir inayet
rüzgârı ki beni uyandırsın!
Geceleyin bu perdeden içeriye onun düşüncesinden başka kimse girmesin
diye bütün gece gönül hareminin bekçisi oldum.
Dün gece, “Hâfız, baştan başa riyadan ibaret” diyordu. Fakat kapısının
toprağından
başka neyle, ondan gayri kiminle uğraşıyorum,, başka ne işim gücüm var
ki?
Gerçi uftâd zizulfeş girehi derkârem
Hemçunan çeşmguşâd ezkeremeş midârem
324
گر چه افتاد ز زلفش گرهی در کارم
همچنان چشم گشاد از کرمش میدارم
به طرب حمل مکن سرخی رويم که چو جام
خون دل عکس برون میدهد از رخسارم
پرده مطربم از دست برون خواهد برد
آه اگر زان که در اين پرده نباشد بارم
پاسبان حرم دل شدهام شب همه شب
تا در اين پرده جز انديشه او نگذارم
منم آن شاعر ساحر که به افسون سخن
از نی کلک همه قند و شکر میبارم
ديده بخت به افسانه او شد در خواب
کو نسيمی ز عنايت که کند بيدارم
چون تو را در گذر ای يار نمیيارم ديد
با که گويم که بگويد سخنی با يارم
دوش میگفت که حافظ همه روی است و ريا
بجز از خاک درش با که بود بازارم
**
MADDİ MANEVİ,
ELİMİZDEKİNİ, AVUCUMUZDAKİNİ HEP MEYHANE YOLUNA SARFETTİK. ETTİĞİMİZ, DUALARIN
HEPSİNİ SEVGİLİYE BAĞIŞLADIK!
Maddi manevi, elimizdekini, avucumuzdakini hep meyhane yoluna
sarfettik. Ettiğimiz, duaların hepsini sevgiliye bağışladık!
Deli gönle vurduğumuz şu dağ, yüzlerce akıllı zahidin harmanına ateş
salar.
Yüzümüzü bu virane dünyaya koyduğumuz gündenberi ezel padişahı, aşk
gamının hâzinesini bize verdi.
Hırka giyip ona göre amelde bulunmayanlardan daha ziyade münafık
kimse yok., münafıklıktan kaçınmak için hırka giymekle beraber bu rindane
şiveye büründük.
** Bu başı dönmüş gemi nasıl gidebilir, imkân mı var? Canımızı o tek
incinin sevdasına verdik!
Tanrı’ya şükrolsun ki akıllı, anlayışlı diye lâkap
taktığımız da bizim gibi âşıkmış, bizim gibi dinsizmiş!
Hâfız gibi senin bir hayaline razıydık. Fakat Yarabbi, ne yoksulca
himmete, ne bigâne meşrebe malikiz ki!
* Bundan böyle güzel sevmeme, onların sevgisini gönlüme almama imkân
yok; bu evin kapısını sevgilinin dudağıyle mühürledik.
Mâ hâsılı hod ber deri humhâne nihâdim
Mahsüli du'a derrehi cânâne nihâdim
371
ما درس سحر در ره ميخانه نهاديم
محصول دعا در ره جانانه نهاديم
در خرمن صد زاهد عاقل زند آتش
اين داغ که ما بر دل ديوانه نهاديم
سلطان ازل گنج غم عشق به ما داد
تا روی در اين منزل ويرانه نهاديم
در دل ندهم ره پس از اين مهر بتان را
مهر لب او بر در اين خانه نهاديم
در خرقه از اين بيش منافق نتوان بود
بنياد از اين شيوه رندانه نهاديم
چون میرود اين کشتی سرگشته که آخر
جان در سر آن گوهر يک دانه نهاديم
المنه لله که چو ما بیدل و دين بود
آن را که لقب عاقل و فرزانه نهاديم
قانع به خيالی ز تو بوديم چو حافظ
يا رب چه گداهمت و بيگانه نهاديم
**
Yolunun toprağına yüzlerce defa yüz koyduk. Halkın
teveccühünü de bir tarafa attık, nefretini de.
* Zayıf gönlümüze cihanın yükünü yüklemedik. Bu bağlanmış yükü, dengi
bir kenara koyuverdik.
Medresenin damını, kemerini, kıylükaalini, mübahasesini kadeh ve ay
yüzlü sâki yolunda terk ettik.
Takva mülkünü askerle almadık, saltanat tahtını güçle kuvvetle elde
etmedik.
Sevgilinin gözünün denizindeki dalga ne oyun oynayacak acaba diye
sihirbaz gözlerinin işvelerine vurulmuşuz.
Serkeş zülfü olmayınca kara sevdalı başımızı, aşk sersemliğiyle menekşe
gibi dizimize koymuşuz.
Ümit bucağında hilâl gözleyenler gibi istek gözünü o mukavves kaşa
tuttuk.
**Bir işarette bulun, bir emret., iki ümitli gözümüzü o mukavves
kaşlara diktik, beklemekteyiz.
Hâfız, kaybolmuş gönlün nerde? dedin., nerde olacak ? O
büklüm büklüm saçların halkalarında!
Mâ pişi hâki râhı tu şed rü nihâdeim
Rüyu riyâyı halk beyek sû nihâdeim
365
عمريست تا به راه غمت رو نهادهايم
روی و ريای خلق به يک سو نهادهايم
طاق و رواق مدرسه و قال و قيل علم
در راه جام و ساقی مه رو نهادهايم
هم جان بدان دو نرگس جادو سپردهايم
هم دل بدان دو سنبل هندو نهادهايم
عمری گذشت تا به اميد اشارتی
چشمی بدان دو گوشه ابرو نهادهايم
ما ملک عافيت نه به لشکر گرفتهايم
ما تخت سلطنت نه به بازو نهادهايم
تا سحر چشم يار چه بازی کند که باز
بنياد بر کرشمه جادو نهادهايم
بی زلف سرکشش سر سودايی از ملال
همچون بنفشه بر سر زانو نهادهايم
در گوشه اميد چو نظارگان ماه
چشم طلب بر آن خم ابرو نهادهايم
گفتی که حافظا دل سرگشتهات کجاست
در حلقههای آن خم گيسو نهادهايم
**
PÎRİ MUGÂN,
TÖVBEMİZDEN İNCİNDİYSE DE Kİ: ŞARABINI BULANDIRMA, SÂF TUT., ÖZÜR DİLEMEK İÇİN
HUZURUNUZDAYIZ.
Biz gamsız sarhoşlar, gönlümüzü aldırmışız, aşkla haldaşız, şarap
kadehiyle solukdaş!
İşimiz, sevgilinin kaşlarıyle açılalıdan beri bize nice melâmet yayları
çektiler!
Ey gül, sen daha dün gece sabah şarabı dağını göğsüne dağladın, fakat
biz, o şekayıklarız ki bağrımız dağlı doğduk!
Pîri Mugân, tövbemizden incindiyse de ki: Şarabını bulandırma, sâf
tut., özür dilemek için huzurunuzdayız.
Ey yol kılavuzu, iş senden biter, medet et, insafa gel; çok düşkünüz
biz!
Lâle gibi ortada yalnız şarapla kadehi görme... yıkık gönlümüze
vurduğumuz şu dağı da gör!
Hâfız, şiirindeki bu renk, bu hayal ne dedin. Yanlış bir şey görme, biz
yine aynı kuluz ve sade bir levhten ibaretiz!
Mâ bigamânı mest dil ezdest dâdeim
Hemrâzı cışku hemnefesi câmı bâdeim
364
ما بی غمان مست دل از دست دادهايم
همراز عشق و همنفس جام بادهايم
بر ما بسی کمان ملامت کشيدهاند
تا کار خود ز ابروی جانان گشادهايم
ای گل تو دوش داغ صبوحی کشيدهای
ما آن شقايقيم که با داغ زادهايم
پير مغان ز توبه ما گر ملول شد
گو باده صاف کن که به عذر ايستادهايم
کار از تو میرود مددی ای دليل راه
کانصاف میدهيم و ز راه اوفتادهايم
چون لاله می مبين و قدح در ميان کار
اين داغ بين که بر دل خونين نهادهايم
گفتی که حافظ اين همه رنگ و خيال چيست
نقش غلط مبين که همان لوح سادهايم
**
AŞK KONAĞININ
YOLCULARIYIZ, YOKLUK SINIRINDAN VARLIK ÜLKESİNE KADAR BUNCA YOLU, HEP AŞKA
ULAŞMAK İÇİN AŞMIŞIZ.
Biz bu kapıya rütbe, mevki sahibi olmak için değil, kötü hadiselerden
sığınmak, emin olmak için gelmişiz.
Aşk konağının yolcularıyız, yokluk sınırından varlık ülkesine kadar
bunca yolu, hep aşka ulaşmak için aşmışız.
Hattının yeşilliğini gördük de cennet bahçesinden kalktık, bu muhabbet
otunu elde etmek için geldik!
Hazinedarı Ruhulemin olan bu kadar hâzineye sahip olduğumuz halde
padişah sarayının kapısına yoksullukla gelmişiz.
Ey tevfik gemisi, hilim lengerin nerde? Biz bu kerem denizine günahlara
gark olarak geldik.
Yüz suyumuz gitmede., ey hataları örten bulut, gel, bir rahmet yağmuru
getir., çünkü sorgu hesap divanına defterimiz kapkara geldik.
Hâfız, bu yün hırkayı çıkar, at... çünkü kervan izini
izleyerek ah ateşiyle geldik., sonra hırkan da yanar, sen de yanarsın!
Mâ bedin der ne peyi haşmetu câh âmedim
Ezbedi hâdise incâ bepenâh âmedeim
366
ما بدين در نه پی حشمت و جاه آمدهايم
از بد حادثه اين جا به پناه آمدهايم
ره رو منزل عشقيم و ز سرحد عدم
تا به اقليم وجود اين همه راه آمدهايم
سبزه خط تو ديديم و ز بستان بهشت
به طلبکاری اين مهرگياه آمدهايم
با چنين گنج که شد خازن او روح امين
به گدايی به در خانه شاه آمدهايم
لنگر حلم تو ای کشتی توفيق کجاست
که در اين بحر کرم غرق گناه آمدهايم
آبرو میرود ای ابر خطاپوش ببار
که به ديوان عمل نامه سياه آمدهايم
حافظ اين خرقه پشمينه مينداز که ما
از پی قافله با آتش آه آمدهايم
**
Bırak da meyhane sokağından geçelim, çünkü bir yudumcuk şarap için
hepimiz bu kapıya muhtacız.
Mademki ezel gününde aşktan, rintlikten dem vurduk. O yoldan başka bir
yola gitmememiz lâzım!
Cem’in tahtının yele gittiği bir yerde gam yemektense şarap içmek
yeğdir.
Belki bir gün beline sarılırız, kemerine ulaşırız diye kızıl yakut gibi
gönül kanma bulanmışız.
Vaiz, perişan âşıklara nasihat verme; biz, dostun civarındaki toprağı
bulmuşken artık cennete bakamayız.
Sofiler bile vecit ve hale düşüp raksa girmişler.. biz de kalkıp raksa
koyulalım.
İçtiğin şaraptan yere saçtığın yudumla yeryüzü, kıymetlendi, inciye,
lâle sahiboldu. Vah bize ki senin yanında topraktan da horuz.
* Hâfız, mademki vuslat köşkünün yücesine yol yok, bu kapının eşiğinin
toprağına baş koyalım, bunu yeter görelim.
Bugzâr tâ zişârici meyhane bugzerim
Kez behri curcai heme muhtâcı in derim
372
بگذار تا ز شارع ميخانه بگذريم
کز بهر جرعهای همه محتاج اين دريم
روز نخست چون دم رندی زديم و عشق
شرط آن بود که جز ره آن شيوه نسپريم
جايی که تخت و مسند جم میرود به باد
گر غم خوريم خوش نبود به که میخوريم
تا بو که دست در کمر او توان زدن
در خون دل نشسته چو ياقوت احمريم
واعظ مکن نصيحت شوريدگان که ما
با خاک کوی دوست به فردوس ننگريم
چون صوفيان به حالت و رقصند مقتدا
ما نيز هم به شعبده دستی برآوريم
از جرعه تو خاک زمين در و لعل يافت
بيچاره ما که پيش تو از خاک کمتريم
حافظ چو ره به کنگره کاخ وصل نيست
با خاک آستانه اين در به سر بريم
**
Kalk da sofi hırkasını meyhaneye, bu yamalı hırkayla tasavvuf
hezeyanlarını bitpazarına götürelim.
• Bistami hırkayla sofi âdetlerini, tasavvuf lâflarını rint
kalenderlere sefer armağanı sunalım.
Hadi, sabah çengini münacaatta bulunan Pîrin kapısına götürelim de
bütün halvettekiler sabah şarabını içmeye koyulsunlar.
* Seninle Eymen vadisindeki ahdimize vefa ederek Musa gibi “Rabbim,
bana görün, seni göreyim’” diye diye buluşma yerine gidelim.
Senin şöhret davulunu ta arş üstünde çalalım. Aşk âlemini ta göklerin
üstüne çıkaralım.
Senin civarının toprağını başımızın üstüne alalım da övünmek için yarın
kıyamet sabahında mahşer sahrasına götürelim.
Gönül, eldeki vakti fırsat bilip bir işe koyulmazsa bütün bu vakitlerden
elimize ancak utangaçlık geçer, ancak onu elde edebiliriz sonra!
Bu pisliklere bulaşmış hırkayla, bu fazilet ve keremle yine
kerametlerin adını anar, evliyalıktan bahsedersek ayıptır doğrusu!
* Bu gök kubbeden, bu felekten fitneler yağmakta., kalk da meyhaneye
gidelim, bütün âfetlerden oraya sığınalım.
İstek çölünde kaybolmak niceyedek sürecek? Bir yol soralım
da gidilecek yerlere gidelim artık.
Zahit, yolumuza melâmet dikenleri korsa biz de onu gül bahçesinden
çıkarıp melâmet zindanına hapsederiz.
Hâfız, her alçak kişinin kapısına yüzsuyu dökme. Haceti hacetler reva
eden, muratlar veren Tanrı’ya arzetmemiz daha doğru, daha yerinde bir iş!
Hiz tâ hırkai süfi be herâbât berim
Şathu tâmât bebâzârı hurâfât berim
373
خيز تا خرقه صوفی به خرابات بريم
شطح و طامات به بازار خرافات بريم
سوی رندان قلندر به ره آورد سفر
دلق بسطامی و سجاده طامات بريم
تا همه خلوتيان جام صبوحی گيرند
چنگ صبحی به در پير مناجات بريم
با تو آن عهد که در وادی ايمن بستيم
همچو موسی ارنی گوی به ميقات بريم
کوس ناموس تو بر کنگره عرش زنيم
علم عشق تو بر بام سماوات بريم
خاک کوی تو به صحرای قيامت فردا
همه بر فرق سر از بهر مباهات بريم
ور نهد در ره ما خار ملامت زاهد
از گلستانش به زندان مکافات بريم
شرممان باد ز پشمينه آلوده خويش
گر بدين فضل و هنر نام کرامات بريم
قدر وقت ار نشناسد دل و کاری نکند
بس خجالت که از اين حاصل اوقات بريم
فتنه میبارد از اين سقف مقرنس برخيز
تا به ميخانه پناه از همه آفات بريم
در بيابان فنا گم شدن آخر تا کی
ره بپرسيم مگر پی به مهمات بريم
حافظ آب رخ خود بر در هر سفله مريز
حاجت آن به که بر قاضی حاجات بريم
**
Elimde Pîri Mugândan fetva var, hem bir fetvanın mazmunu çok eski bir
söz: Sevgilinin bulunmadığı yerde şarap haramdır.
Bu mürailik hırkasını yırtacağım. Ne yapayım? Ruha ağyarın sohbeti elim
bir azap.
Sevgilinin dudağı belki bana da bir cür’a saçar diye yıllar oldu,
meyhane kapısında oturup durmaktayım.
* Galiba eski hizmetim
hatırından çıktı.. ey seher rüzgârı, eski ahdi bir hatırlat, ne olur?
• Ölümümden yüzyıl sonra
bile olsa mezarıma uğrarsan çürümüş kemiklerim, toprağımdan raksederek baş
gösterir!
Dilber, önce bize yüzlerce ümit vererek gönlümüzü aldı. Elbette ahlâkı
güzel kişi ahdini unutamaz.
Gonca de ki: Kapanmış, bir türlü açılmaz olmuş iş yüzünden gönlünü
daraltma. Sabah çağından ve rüzgârın nefeslerinden yardım görür, açılırsın.
Gönül, iyileşme ümidini başka kapıdan ara. Âşıkın hiç bir derdi,
doktorun tedavisiyle iyileşmez.
Marifet gevherini elde et ki kendinle beraber götüresin; altın ve
gümüş, başkalarının nasibidir.
Şiddetli bir tuzak., meğer ki Tanrı’nın lütfü mededetsin. Yoksa hiç
kimse mel’un Şeytan’ın hilesinden kurtulamaz.
Hâfız, altının, gümüşün yoksa ne çıkar? Şükret. Şairlik kapısından ve
tab’ı selimden daha iyi ne devlet var?
Fetvii Pîri muğan dârem u kavlist kadim
Ki herâmest mey anca ki ne yârest nedim
367
فتوی پير مغان دارم و قوليست قديم
که حرام است می آن جا که نه يار است نديم
چاک خواهم زدن اين دلق ريايی چه کنم
روح را صحبت ناجنس عذابيست اليم
تا مگر جرعه فشاند لب جانان بر من
سالها شد که منم بر در ميخانه مقيم
مگرش خدمت ديرين من از ياد برفت
ای نسيم سحری ياد دهش عهد قديم
بعد صد سال اگر بر سر خاکم گذری
سر برآرد ز گلم رقص کنان عظم رميم
دلبر از ما به صد اميد ستد اول دل
ظاهرا عهد فرامش نکند خلق کريم
غنچه گو تنگ دل از کار فروبسته مباش
کز دم صبح مدد يابی و انفاس نسيم
فکر بهبود خود ای دل ز دری ديگر کن
درد عاشق نشود به به مداوای حکيم
گوهر معرفت آموز که با خود ببری
که نصيب دگران است نصاب زر و سيم
دام سخت است مگر يار شود لطف خدا
ور نه آدم نبرد صرفه ز شيطان رجيم
حافظ ار سيم و زرت نيست چه شد شاکر باش
چه به از دولت لطف سخن و طبع سليم
**
Derdim de sevgiliden, dermanım da... gönül de ona feda oldu, can da.
Hani alım, güzellikten daha hoştur derler ya; sevgilimizde bu da var, o
da!
Aşk hikâyesini gizli söylüyorum ama nihayet aşikâre de söyleyeceğim!
İki âlem de onun yüzünün bir ziyasından ibaret. Bunu sana gizli de
söyledim, aşikâr da.
Anılsın o sevgilinin kanımıza kastederek ahdi de bozduğu, peymanı da.
Cihanın işine dayanılmaz, hattâ dönek feleğe de dayanmak caiz değil.
Mademki vuslat geceleri sona erdi, hicran günleri de geçer elbet.
Muhtesip de Hâfız’ın âşık olduğunu bilir, Süleyman ülkesinin Asaf’ı da!
Şarap getir. Âşık değil kadıdan, padişah yasağından bile korkmaz.
Derdem ezyârestu derman niz hem
Dil fedâyı ö şudu can niz hem
363
دردم از يار است و درمان نيز هم
دل فدای او شد و جان نيز هم
اين که میگويند آن خوشتر ز حسن
يار ما اين دارد و آن نيز هم
ياد باد آن کو به قصد خون ما
عهد را بشکست و پيمان نيز هم
دوستان در پرده میگويم سخن
گفته خواهد شد به دستان نيز هم
چون سر آمد دولت شبهای وصل
بگذرد ايام هجران نيز هم
هر دو عالم يک فروغ روی اوست
گفتمت پيدا و پنهان نيز هم
اعتمادی نيست بر کار جهان
بلکه بر گردون گردان نيز هم
عاشق از قاضی نترسد می بيار
بلکه از يرغوی ديوان نيز هم
محتسب داند که حافظ عاشق است
و آصف ملک سليمان نيز هم
**
AŞK TOPRAĞINDAKİLERE
DUDAĞINDAN BİR KATRA ŞARAP SAÇ DA TOPRAK LÂL RENGİNE GİRSİN, MİSK HALİNE
GELSİN.
Görüşmek de müyesser oldu, öpüp koçmak da., bahtımdan da hoşnudum,
zamandan da.
Yürü zahit, talih bana yâr oldukça kadehde elimden düşmez, sevgilinin
saçları da.
Biz, kimseyi rintlikle, sarhoşlukla ayıplamayız.. güzellerin lâl
dudakları da hoş, tatlı ve lezzetli şarap da.
Gönül, sana müjde vereyim: Muhtesip öldü., dünya şarapla, şarap içen
güzellerle dopdolu.
Kötü göz, pusuda bizi gözleyip dururdu, nihayet düşman da aradan
kalktı, göz yaşlarımız da akmaz oldu.
Gönlü perişan etmek hiç de akıl kân değil; bir cönk iste, sürahiyi de
getir.
Aşk toprağındakilere dudağından bir katra şarap saç da toprak lâl
rengine girsin, misk haline gelsin.
Mademki bütün âlem sana ulaşmak ümidiyle diri. Ey güneş, üstümüzden
gölgeni eksik etme!
Lâlenin de yüzsuyu, güzelliğinin feyziyle, gülün de. Ey lütuf bulutu,
bu toprak kula da bir feyiz rahmeti ver!
* Mülk ve dinin Bürhanı..
vezirliği sayesinde zaman, hem devlet ve kudret hâzinesi haline geldi, hem
deniz zenginleşti!
* Yeryüzü, adalet
çevgâmna kapılmış bir top., hattâ bu yüce gök kubbe bile!
Âdet olduğu veçhile aylar, yıllar gelip geçtikçe, güzler, baharlar
birbiri ardından geldikçe
* Ululuk köşkü, ululardan
da hali kalmasın, selvi boylu, gül yanaklı sâkilerden de!
Hâfız, saçlarına esir oldu, Tanrı’dan da kork, Süleyman iktidarına
malik vezirin adaletinden de!
Didâr şud muyesseru büsu kinâr hem
Ezbahtı hod beşukrenıu ezrüzgâr hem
غزل 362
ديدار شد ميسر و بوس و کنار هم
از بخت شکر دارم و از روزگار هم
زاهد برو که طالع اگر طالع من است
جامم به دست باشد و زلف نگار هم
ما عيب کس به مستی و رندی نمیکنيم
لعل بتان خوش است و می خوشگوار هم
ای دل بشارتی دهمت محتسب نماند
و از می جهان پر است و بت ميگسار هم
خاطر به دست تفرقه دادن نه زيرکيست
مجموعهای بخواه و صراحی بيار هم
بر خاکيان عشق فشان جرعه لبش
تا خاک لعل گون شود و مشکبار هم
آن شد که چشم بد نگران بودی از کمين
خصم از ميان برفت و سرشک از کنار هم
چون کانات جمله به بوی تو زندهاند
ای آفتاب سايه ز ما برمدار هم
چون آب روی لاله و گل فيض حسن توست
ای ابر لطف بر من خاکی ببار هم
حافظ اسير زلف تو شد از خدا بترس
و از انتصاف آصف جم اقتدار هم
برهان ملک و دين که ز دست وزارتش
ايام کان يمين شد و دريا يسار هم
بر ياد رای انور او آسمان به صبح
جان میکند فدا و کواکب نثار هم
گوی زمين ربوده چوگان عدل اوست
وين برکشيده گنبد نيلی حصار هم
عزم سبک عنان تو در جنبش آورد
اين پايدار مرکز عالی مدار هم
تا از نتيجه فلک و طور دور اوست
تبديل ماه و سال و خزان و بهار هم
خالی مباد کاخ جلالش ز سروران
و از ساقيان سروقد گلعذار هم
**
Sevgililerden dostluk umuyor, vefa gözetiyorduk. Zaten bu zannımız
yanlıştı bizim!.
Şimdilik dostluk tohumunu ektik, gittik., bakalım bu ağaç ne vakit
meyva verir?
Dedikodu dervişlerin âdeti değil, yoksa seninle ne maceralarımız var!
* Gözünde savaş hileleri varmış., biz yanıldık, sulh edecek
sanmıştık!
* Güzellik fidanın kendi
kendine gönüller parlatır bir hale gelmedi. Onu himmet nefesiyle biz
yetiştirdik.
Ne zulümler gördük de kimseciklere şikâyet bile etmedik; hiç bir
suretle hürmeti bırakmadık.
Sevgili dedi ki: Hâfız, bize sen gönül verdin.. hulâsa biz
kimseyi zorla kendimize âşık etmedik ki.
Mâ zi yaran çeşmi yâri dâştim
Hod ğalet bud ançi mâ pindâştim
369
ما ز ياران چشم ياری داشتيم
خود غلط بود آن چه ما پنداشتيم
تا درخت دوستی برگی دهد
حاليا رفتيم و تخمی کاشتيم
گفت و گو آيين درويشی نبود
ور نه با تو ماجراها داشتيم
شيوه چشمت فريب جنگ داشت
ما غلط کرديم و صلح انگاشتيم
گلبن حسنت نه خود شد دلفروز
ما دم همت بر او بگماشتيم
نکتهها رفت و شکايت کس نکرد
جانب حرمت فرونگذاشتيم
گفت خود دادی به ما دل حافظا
ما محصل بر کسی نگماشتيم
**
Beni kılıçlayıp öldürse elini bile tutmam. Oklasa bile bunu canıma
minnet bilirim.
Yay kaşlı sevgiliye söyle; beni oklasın da onun eliyle, onun koliyle
öleyim bari!
Âlem derdi beni elden, ayaktan düşürürse kadehten başka kim elimi tutar
ki?
Ey ümit sabahının güneşi, doğ, doğ ki ayrılık gecesinin elinde esir
kaldım ben.
Harabat Pîri feryadıma yetiş, ihtiyarım. Bir yudum şarapla beni
gençleştir!
Dün gece ayağından başımı kaldırmayacağıma dair zülfüne andiçtim.
Ben o kuşum ki her sabah, her akşam nağmelerim, arşın yücesinden
duyulmaktadır.
Hâfız, şu takva hırkasını yak, yandır da ateş haline gelince
onu yakmayayım; yoksa sonra sen de yanarsın!
Betiğem ger kuşed desteş neglrem
Ve ger tirem zened minnet pezırem
331
به تيغم گر کشد دستش نگيرم
وگر تيرم زند منت پذيرم
کمان ابرويت را گو بزن تير
که پيش دست و بازويت بميرم
غم گيتی گر از پايم درآرد
بجز ساغر که باشد دستگيرم
برآی ای آفتاب صبح اميد
که در دست شب هجران اسيرم
به فريادم رس ای پير خرابات
به يک جرعه جوانم کن که پيرم
به گيسوی تو خوردم دوش سوگند
که من از پای تو سر بر نگيرم
بسوز اين خرقه تقوا تو حافظ
که گر آتش شوم در وی نگيرم
**
Vuslatının müjdesini ver de candan geçeyim.. kutsi bir kuşum ben, bu
cihan tuzağından sıçrayıp çıkayım.
Sevgili, bana “kulum” dersen mahabbetinle kevnü mekân efendiliğinden
vazgeçerim.
Yarabbi, beni ortadan kaldırmadan lütfet, hidayet bulutundan bir rahmet
yolla.
Mezarımızın başında şarapsız, çalgısız oturma da seni görmek 'ümidiyle,
senin kokunla mezarımdan raksederek kalkayım.
Ey salmışı tatlı güzelim, kalk, yüce boyunu göster de Hâfız gibi candan
da geçeyim, cihandan da!
İhtiyarım ama bir gece sen beni adam akıllı bir sar da seher çağında
koynundan genç olarak çıkayım.
Mujdei vaslı tu dih kez seri can berhizem
Tayiri kudsemu ez damı cihan berhlzem
336
مژده وصل تو کو کز سر جان برخيزم
طاير قدسم و از دام جهان برخيزم
به ولای تو که گر بنده خويشم خوانی
از سر خواجگی کون و مکان برخيزم
يا رب از ابر هدايت برسان بارانی
پيشتر زان که چو گردی ز ميان برخيزم
بر سر تربت من با می و مطرب بنشين
تا به بويت ز لحد رقص کنان برخيزم
خيز و بالا بنما ای بت شيرين حرکات
کز سر جان و جهان دست فشان برخيزم
گر چه پيرم تو شبی تنگ در آغوشم کش
تا سحرگه ز کنار تو جوان برخيزم
روز مرگم نفسی مهلت ديدار بده
تا چو حافظ ز سر جان و جهان برخيزم
**
Gerçi padişah kullarıyız ama sabah çağı ülkesinin de padişahlarıyız.
Hazine koynumuzda, kesemiz bomboş.. fakat dünyayı gösteren kadehimiz,
yolların toprağı!
Huzur ayıklarıyız, gurur sarhoşları., tevhit deniziyiz, günaha gark
olmuşuz.
Baht güzeli cilvelenirse biz ona yüzü ay gibi apaydın bir aynayız.
Her gece uyanık baht padişahının tacım, külâhını gözetmekte,
korumaktayız.
Sevgiliye, himmetimizi ganimet bil., çünkü sen uykudasın, uyanık olan
biziz, gözcülük eden biziz de!
Gah Mansur, bilir ki biz himmet yüzümüzü nereye koysak,
Düşmanları kandan kefenlere sarar, dostlara da fütuhat elbiseleri
hazırlarız.
Riya ve tezvir, bizde yok. Biz kızıl arslanlarız, kara yılanlarız.
Söyle de Hâfız’ın borcunu versinler. Vereceğini itiraf etmişsin, biz de
şahidiz.
Gerçi mâ bendegânı Pâdşehim
Pâdşâhân ı mülki subhgehim
381
گر چه ما بندگان پادشهيم
پادشاهان ملک صبحگهيم
گنج در آستين و کيسه تهی
جام گيتی نما و خاک رهيم
هوشيار حضور و مست غرور
بحر توحيد و غرقه گنهيم
شاهد بخت چون کرشمه کند
ماش آيينه رخ چو مهيم
شاه بيدار بخت را هر شب
ما نگهبان افسر و کلهيم
گو غنيمت شمار صحبت ما
که تو در خواب و ما به ديده گهيم
شاه منصور واقف است که ما
روی همت به هر کجا که نهيم
دشمنان را ز خون کفن سازيم
دوستان را قبای فتح دهيم
رنگ تزوير پيش ما نبود
شير سرخيم و افعی سيهيم
وام حافظ بگو که بازدهند
کردهای اعتراف و ما گوهيم
**
Seher çağında cevza burcu, hamailini önüme koydu da dedi ki: Padişahın
kuluyum, buna and içiyorum.
Sâki, gel., yaver talihimden ne murat istediysem Tanrı müyesser etti.
Bir kadeh ver de padişahın aşkına içeyim. Yine ihtiyar başımda gençlik
ateşi var!
Hızır’ın abıhayatını anıp yolumu kesme.
Ben, padişahın kadehinden Kevser havuzunun şarabını içmekteyim.
Padişahım, fazilet ve hüner tahtını göklere yüceltsem yine bu tapının
kuluyum, yine bu kapının yoksulu!
Yıllarca meclisinde şarap içtim. Ona alışan tabiatımın bu huyunu
terketmesine, bundan vazgeçmesine imkân mı var?
Eğer bu sözüme inanmazsan Kemali
Isfahânî’nin sözünden bir delil getireyim; o der ki:
“Gönlümü senden alır, sevgini terkedersem kimi seveyim, o gönlü nereye
götüreyim, ne yapayım?”
Hamailim, Muhammed oğlu Gazi Mansur’dur! Bu kutlu adla düşmanlara
muzafferim ben.
Elest gününde Padişahın aşkına düştüm., ömrümce de bu ahde vefa edecek,
bu sevgiyle geçip gideceğim.
* Felek, Süreyya dizisini padişahın adına dizmişse ben inci gibi
şiirlerimle onu neden methetmeyeyim, kimden aşağıyım, kimden küçüğüm ki?
Şahin gibi, Padişahın elinden lokma yedim; gayri güvercin avlamaya
tenezzül mü ederim ?
Ey arslanlar tutan, arslanlara galip gelen Padişahım, sayende huzur ve
istirahat ülkesine yerleşsem nem eksilir ki?
Kolum, kanadım yok, böyle olduğu halde şaşılacak şey şu: Başımda
Simurgun konağına ulaşmaktan başka bir hava yok.
Şiirim, senin methinin bereketiyle yüzlerce gönül ülkesi zaptetti,
sanki bu hünerli dilim, senin kılıcın.
Sabah rüzgârı gibi bir gül bahçesinden geçtiysem selviye âşık
olduğumdan, çama müştak bulunduğumdan geçmedim.
Senin kokunu duymuştum, neşe meclisindeki sâkiler de yüzünü hatırlatıp
bana bir iki kadeh şarap sundular.
Fakat ben, bir iki üzümün suyu ile sarhoş olmam ki., meyhanede yetişmiş
kart bir adamım ben!
Feleğin dönüşüyle birçok dâvalarım var. Bu hususta Padişahın insaf ve
adaleti hüküm versin!
Tanrı’ya şükrolsun yine bu tapının yücesindeyim ; yine arş tavusu, iri
kanatlarımın sesini duymada.
Sevginden başka bir şeyle uğraşırsam adım âşıklar divanından silinsin.
Arslan yavrusu, gönlümü kapmak için üstüme saldırdı; fakat
ben zayıf olsam da, olmasam da zaten bir kere arslana avlanmışım, onun avıyım.
Padişahım, yüzüne âşık olanlar, zerrelerden çok., ben nerden vuslatına
erişeceğim. Zerreden de aşağıyım ben!
Güzelliğini inkâr eden kim?
Göster bana., göster de gözünü bıçakla oyayım!
Bana saltanat güneşinin gölgesi vurdu.. artık doğu güneşiyle işim yok.
Bu sözlerden maksat, alışverişi kızıştırmak değil ha., ne cilve
satmaktayım, ne işve almakta!
Hâfız, Peygamber’i ve Ehlibeytini candan sever. Hüküm sahibi
Padişah da buna şahittir.
Cevza seher nihâd hemayil berâberem
Yani ğulâmı Şâh’emu sovkend hurem
329
جوزا سحر نهاد حمايل برابرم
يعنی غلام شاهم و سوگند میخورم
ساقی بيا که از مدد بخت کارساز
کامی که خواستم ز خدا شد ميسرم
جامی بده که باز به شادی روی شاه
پيرانه سر هوای جوانيست در سرم
راهم مزن به وصف زلال خضر که من
از جام شاه جرعه کش حوض کوثرم
شاها اگر به عرش رسانم سرير فضل
مملوک اين جنابم و مسکين اين درم
من جرعه نوش بزم تو بودم هزار سال
کی ترک آبخورد کند طبع خوگرم
ور باورت نمیکند از بنده اين حديث
از گفته کمال دليلی بياورم
گر برکنم دل از تو و بردارم از تو مهر
آن مهر بر که افکنم آن دل کجا برم
منصور بن مظفر غازيست حرز من
و از اين خجسته نام بر اعدا مظفرم
عهد الست من همه با عشق شاه بود
و از شاهراه عمر بدين عهد بگذرم
گردون چو کرد نظم ثريا به نام شاه
من نظم در چرا نکنم از که کمترم
شاهين صفت چو طعمه چشيدم ز دست شاه
کی باشد التفات به صيد کبوترم
ای شاه شيرگير چه کم گردد ار شود
در سايه تو ملک فراغت ميسرم
شعرم به يمن مدح تو صد ملک دل گشاد
گويی که تيغ توست زبان سخنورم
بر گلشنی اگر بگذشتم چو باد صبح
نی عشق سرو بود و نه شوق صنوبرم
بوی تو میشنيدم و بر ياد روی تو
دادند ساقيان طرب يک دو ساغرم
مستی به آب يک دو عنب وضع بنده نيست
من سالخورده پير خرابات پرورم
با سير اختر فلکم داوری بسيست
انصاف شاه باد در اين قصه ياورم
شکر خدا که باز در اين اوج بارگاه
طاووس عرش میشنود صيت شهپرم
نامم ز کارخانه عشاق محو باد
گر جز محبت تو بود شغل ديگرم
شبل الاسد به صيد دلم حمله کرد و من
گر لاغرم وگرنه شکار غضنفرم
ای عاشقان روی تو از ذره بيشتر
من کی رسم به وصل تو کز ذره کمترم
بنما به من که منکر حسن رخ تو کيست
تا ديدهاش به گزلک غيرت برآورم
بر من فتاد سايه خورشيد سلطنت
و اکنون فراغت است ز خورشيد خاورم
مقصود از اين معامله بازارتيزی است
نی جلوه میفروشم و نی عشوه میخرم
**
DEFALARCA SÖYLEDİM,
YİNE DE SÖYLÜYORUM: BEN ÂŞIKIM, FAKAT BU YOLA KENDİLİĞİMDEN KOŞMUYORUM Kİ,
TANRI TAKDİRİ BU!
Defalarca söyledim, yine de söylüyorum: Ben âşıkım, fakat bu yola
kendiliğimden koşmuyorum ki, Tanrı takdiri bu!
Dudu gibi beni aynanın önüne koydular. Aynanın ardındaki
ezel üstadı neyi söylediyorsa onu söylüyorum.
İster diken olayım, ister gül., yeşilliği bezeyen birisi var, o beni
nasıl yetiştiriyorsa öyle bitmekteyim.
Dostlar, hayran bir âşıkım.. ayıplamayın, bir incim var, değer bilen
bir müşteri arıyorum.
Gerçi şaraba bulanmış hırka giymem ve şarap içmem ayıptır ama yine siz
tayip etmeyin, şarapla hırkamdaki kiri, riyayı yıkamaktayım.
Âşıkların gülmesi de başka bir yerdendir, ağlaması da. Geceleri
terennüm etmekteyim, seher çağlan mersiye okuyup ağlamakta.
Hâfız, bana meyhane kapısının toprağını koklama dedi. Ona de ki:
Ayıplama, ben o topraktan Huten miskinin kokusunu almaktayım.
Bârhâ gufteemu bâri diğer migüyem
Ki men i dilşude in reh ne behod mipuyem
380
بارها گفتهام و بار دگر میگويم
که من دلشده اين ره نه به خود میپويم
در پس آينه طوطی صفتم داشتهاند
آن چه استاد ازل گفت بگو میگويم
من اگر خارم و گر گل چمن آرايی هست
که از آن دست که او میکشدم میرويم
دوستان عيب من بیدل حيران مکنيد
گوهری دارم و صاحب نظری میجويم
گر چه با دلق ملمع می گلگون عيب است
مکنم عيب کز او رنگ ريا میشويم
خنده و گريه عشاق ز جايی دگر است
میسرايم به شب و وقت سحر میمويم
حافظم گفت که خاک در ميخانه مبوی
گو مکن عيب که من مشک ختن میبويم
**
Güzelim, aşkının derdine ne çare bulayım? Ne vakte kadar derdinle
geceleri feryat edip duracağım?
Divane gönül, nasihat duyacak, öğüt alacak dereceyi aştı. Saçlarını
zincir yapar da bağlarsam belki uslanır.
Ayrılık zamanında neler çektiğimi bir mektupta yazmak imkânı yok, heyhat!
Saçlarının yüzünden ne perişan oldum., nerde o mecal ki bunların
hepsini anlatayım?
Canı görmek arzusuna düştüm mü gözümde senin güzel yüzünü tasvir eder,
nakşeylerim.
Vuslatına bu suretle erişeceğimi bilsem yolunda dini de oynar, gönlü de
oynar, vuslatına erişirdim.
Vaiz, yanımdan uzaklaş, beyhude sözler söyleme., ben artık tezvirlere
kulak asacak adam değilim.
Hâfız’ın bu bozuk düzen halden kurtulmasına, ıslah olmasına imkân yok.
Mademki takdir böyle, ne tedbirde bulunabilirim ki?
Sanemâ bâ ğamı ‘ışkı tu çi tedbir kunem
Tâ bekey derğamı tu nâleı şebğir kunem
347
صنما با غم عشق تو چه تدبير کنم
تا به کی در غم تو ناله شبگير کنم
دل ديوانه از آن شد که نصيحت شنود
مگرش هم ز سر زلف تو زنجير کنم
آن چه در مدت هجر تو کشيدم هيهات
در يکی نامه محال است که تحرير کنم
با سر زلف تو مجموع پريشانی خود
کو مجالی که سراسر همه تقرير کنم
آن زمان کرزوی ديدن جانم باشد
در نظر نقش رخ خوب تو تصوير کنم
گر بدانم که وصال تو بدين دست دهد
دين و دل را همه دربازم و توفير کنم
دور شو از برم ای واعظ و بيهوده مگوی
من نه آنم که دگر گوش به تزوير کنم
نيست اميد صلاحی ز فساد حافظ
چون که تقدير چنين است چه تدبير کنم
**
HER AN YÜZÜNÜN BAŞKA
BİR NAKŞI, BAŞKA BİR TECELLİSİ HAYALİMİN YOLUNU VURMAKTA., SENİ GÖRÜNCE AKLIM,
HAYALİM DAĞILMAKTA. BU PERDEDE NELER GÖRÜYORUM, KİME SÖYLEYEYİM?
Muğların meyhanesinde Tanrı nurunu görüyorum. Ne şaşılacak şey, bir
bak, nerden nasıl bir nur görmekteyim.
Ey emîri hac, bana cilvelenme, övünme. Çünkü sen evi görüyorsun, ben ev
sahibini görüyorum!
Güzellerin saçlarından misk elde etmek ümidindeyim, ne olmayacak şey,
ne abes düşünce! Mutlaka yanlış görüyorum.
Gönül yanışı, akıp duran göz yaşı, seher çağındaki ah, geceleyin
feryat.. bütün bunları sizin lûtfunuzla görmekteyim.
Her an yüzünün başka bir nakşı, başka bir tecellisi hayalimin yolunu
vurmakta., seni görünce aklım, hayalim dağılmakta. Bu perdede neler görüyorum,
kime söyleyeyim?
Her seher çağı sabah rüzgârından gördüklerimi kimse, ne Huten miskinden
gördük ne Çin nafesinden!
Dostlar, Hâfız’ın size baktığını ayıplamayın; ben görüyorum ki o, sizin
dostlarınızdan, âşıklarınızdan!
Derherâbat ı muğan nürı Huda mibinem
İn 'aceb bin ki çi nüri zi kucâ mıbınem
357
در خرابات مغان نور خدا میبينم
اين عجب بين که چه نوری ز کجا میبينم
جلوه بر من مفروش ای ملک الحاج که تو
خانه میبينی و من خانه خدا میبينم
خواهم از زلف بتان نافه گشايی کردن
فکر دور است همانا که خطا میبينم
سوز دل اشک روان آه سحر ناله شب
اين همه از نظر لطف شما میبينم
هر دم از روی تو نقشی زندم راه خيال
با که گويم که در اين پرده چهها میبينم
کس نديدهست ز مشک ختن و نافه چين
آن چه من هر سحر از باد صبا میبينم
دوستان عيب نظربازی حافظ مکنيد
که من او را ز محبان شما میبينم
**
Benim uzun boylu işveci, hilebaz sevgilim, uzayıp giden zahitlik
hikâyemi kısalttı, beni zahitlikten vazgeçiriverdi!
Gönül, gördün mü? Bu kadar yaş yaşadıktan, zahitlik ettikten, ilim
öğrendikten sonra sevgiliyi gören gözün, bana neler etti, başıma ne işler açtı?
Riya hırkasıyle aşkımı gizleyeyim dedim ama göz yaşları gammaz.,
nihayet sırrımı faş etti gitti!
Sevgili sarhoş, âşıkları anmıyor bile., yoksullara iltifat eden sâkimin
kulakları çınlasın. Allah ona hayırlar versin!
Yarabbi, nefhasıyle kerem kokusunu getirecek, işlerimi düzene koyacak
olan o seher rüzgârı ne vakit esecek ki?
İmanın da harap olacağından korkuyorum., nihayet kaşların, namazımın
huzurunu bozmakta.
*' Zahit, senin niyazın da bir işe yaramıyor, benim geceleri
sarhoşluğum ve yana yakıla niyaz edişim de!
Hâfız, ağlamadan yandı. Ey seher yeli, halini, dostları görüp gözeten,
düşmanları yakıp yandıran padişahıma arz et!
Kendime mum gibi gülerek ağlıyorum. Bakalım taş yürekli
sevgili, bu yanıp yakılmam sana neler edecek?
Bâlâ bulend i ışvegeri nakşbâzı men
Kütâh kerd kıssai zuhdi dırâzı men
400
بالابلند عشوه گر نقش باز من
کوتاه کرد قصه زهد دراز من
ديدی دلا که آخر پيری و زهد و علم
با من چه کرد ديده معشوقه باز من
میترسم از خرابی ايمان که میبرد
محراب ابروی تو حضور نماز من
گفتم به دلق زرق بپوشم نشان عشق
غماز بود اشک و عيان کرد راز من
مست است يار و ياد حريفان نمیکند
ذکرش به خير ساقی مسکين نواز من
يا رب کی آن صبا بوزد کز نسيم آن
گردد شمامه کرمش کارساز من
نقشی بر آب میزنم از گريه حاليا
تا کی شود قرين حقيقت مجاز من
بر خود چو شمع خنده زنان گريه میکنم
تا با تو سنگ دل چه کند سوز و ساز من
زاهد چو از نماز تو کاری نمیرود
هم مستی شبانه و راز و نياز من
حافظ ز گريه سوخت بگو حالش ای صبا
با شاه دوست پرور دشمن گداز من
**
Bir cilveden de sihirbazların alışverişini kesada ver.. bir göz ucıyle
bak da Samirî pazarının parlaklığını söndür!
Âlemin başını, sarığını yele ver, dilberlik usulünce külâhının köşesini
bir yık hele!
Zülfüne söyle, âdeti olan serkeşliği bıraksın; bakışına söyle,
sitemkârlığın kalbini kırsın!
Dışarı çık, salına salına yürü de güzellik topunu kap, kimseye
bırakma., hurilere, müstahak oldukları şeyi ver, perilerin güzelliğini hiçe
indir.
Ceylân bakışlarınla güneş arslanını teshir et., iki büklüm kaşlarınla
müşterinin yayını kır!
Rüzgârın nefesiyle sümbülün zülüfleri koku salarsa sen, amber kokulu
saçlarınla ona lâyık olduğu değeri veriver!
Hâfız, bülbül fesahattan dem vurursa Farsça şiirlerinle haddini
bildiriver!
Kirîşmei kunu bâzârı sâhiri bişiken
Beğamze revnakı bâzârı Sâmiri bişiken
غزل 399
کرشمهای کن و بازار ساحری بشکن
به غمزه رونق و ناموس سامری بشکن
به باد ده سر و دستار عالمی يعنی
کلاه گوشه به آيين سروری بشکن
به زلف گوی که آيين دلبری بگذار
به غمزه گوی که قلب ستمگری بشکن
برون خرام و ببر گوی خوبی از همه کس
سزای حور بده رونق پری بشکن
به آهوان نظر شير آفتاب بگير
به ابروان دوتا قوس مشتری بشکن
چو عطرسای شود زلف سنبل از دم باد
تو قيمتش به سر زلف عنبری بشکن
چو عندليب فصاحت فروشد ای حافظ
تو قدر او به سخن گفتن دری بشکن
**
ÖĞÜTÇÜ BANA DEDİ Kİ:
AŞKIN GAMDAN BAŞKA NE HÜNERİ VAR? YÜRÜ BE AKILLI HOCAM, SENİN BUNDAN DAHA ÂLÂ
BİR HÜNERİN VAR MI Kİ?
Rintlere bundan daha iyi bir bakışla bak., meyhane kapısına bundan daha
iyi bir tarzda uğra!
Dudaklarının hakkımda şu lütfu pek, ama pek güzel... fakat bundan biraz
daha güzelini, biraz daha iyisini bekliyorum.
Sihriyle cihan işlerinin düğümünü çözen sevgiliye de ki: Bu mühim ve
ince işe Diraz daha iyi bak, hele bir parça daha himmet et!
O güzele gönül vermeyeyim de ne yapayım? Zaman anası bundan daha iyi,
bundan daha güzel bir oğul doğuramaz ki!
Öğütçü bana dedi ki: Aşkın gamdan başka ne hüneri var? Yürü be akıllı
hocam, senin bundan daha âlâ bir hünerin var mı ki?
Sana kadehi eline al, sâkinin dudağını öp diyorum ya.,
canım, efendim, dinle., başka kimse bundan daha iyi bir söz söyleyemez.
Hâfız’ın kalemi, şeker gibi meyvalar veren bir nebattır, bu meyvaları
da devşirmeye bak., çünkü bu bahçede bundan daha iyi meyva yok!
Mifuken bersafı rindan nazeri bihter ezin
Berderi meykede mikun guzeri bihter ezin
404
میفکن بر صف رندان نظری بهتر از اين
بر در ميکده می کن گذری بهتر از اين
در حق من لبت اين لطف که میفرمايد
سخت خوب است وليکن قدری بهتر از اين
آن که فکرش گره از کار جهان بگشايد
گو در اين کار بفرما نظری بهتر از اين
ناصحم گفت که جز غم چه هنر دارد عشق
برو ای خواجه عاقل هنری بهتر از اين
دل بدان رود گرامی چه کنم گر ندهم
مادر دهر ندارد پسری بهتر از اين
من چو گويم که قدح نوش و لب ساقی بوس
بشنو از من که نگويد دگری بهتر از اين
کلک حافظ شکرين ميوه نباتيست به چين
که در اين باغ نبينی ثمری بهتر از اين
**
DOSTLAR, AĞZINDAN BİR
ÖPÜCÜK ALMAK İÇİN CAN VERDİM, FAKAT RAZI OLMUYOR. BAKIN, CÜZİ BİR ŞEY İÇİN BU
ALIŞVERİŞTE NASIL GERİ KALIYOR!
Yolunun toprağı olsam benden eteğini silker, gönlünü ver bana desem
yüzünü çevirir.
Rengin yüzünü gül gibi herkese gösterir; ört, saklan desem benden örtünür,
benden saklanır.
Gözüme “Bir an doya doya bak artık” dedim, dedi ki: Benden kanlı
ırmaklar mı akıtmak istiyorsun ?
O kanıma susamış, ben dudağa susuzum. Bakalım sonu neye varacak? Ya o
benden maksadına erişir, ya ben ondan!
Ferhat gibi acılıkla, elemle can versem de korkum yok. Benden birçok
şirin hikâyeler kalacak ya!
Huzurunda mum gibi eriyip can versem sabah gibi elemime güler; bu
halinden alınıp incinsem nazik hatırı incinir.
* Dostlar, ağzından bir öpücük almak için can verdim, fakat razı olmuyor.
Bakın, cüzi bir şey için bu alışverişte nasıl geri kalıyor!
Hâfız, sabret, eğer gam dersini bu çeşit alırsam aşk, her köşede, her
bucakta benden efsaneler söyleyip duracak, beni âleme destan edecek.
Çün şevem hâki reheş dâmen biyefşâned zimen
Ver bigüyem dil bigerdan rü bigerdâned zimen
غزل 401
چون شوم خاک رهش دامن بيفشاند ز من
ور بگويم دل بگردان رو بگرداند ز من
روی رنگين را به هر کس مینمايد همچو گل
ور بگويم بازپوشان بازپوشاند ز من
چشم خود را گفتم آخر يک نظر سيرش ببين
گفت میخواهی مگر تا جوی خون راند ز من
او به خونم تشنه و من بر لبش تا چون شود
کام بستانم از او يا داد بستاند ز من
گر چو فرهادم به تلخی جان برآيد باک نيست
بس حکايتهای شيرين باز میماند ز من
گر چو شمعش پيش ميرم بر غمم خندان شود
ور برنجم خاطر نازک برنجاند ز من
دوستان جان دادهام بهر دهانش بنگريد
کو به چيزی مختصر چون باز میماند ز من
صبر کن حافظ که گر زين دست باشد درس غم
عشق در هر گوشهای افسانهای خواند ز من
**
ŞU YENLERİ KISA
SOFİLERİN EL UZUNLUĞUNA BİR BAK HELE., BULAŞIK HARFLERİNİN ALTINDA ADAM AVLAMAK
İÇİN NÜKTELERİ VAR!
Lâl renkli şarabı çek, ay alınlı güzellerin yüzüne bak., şu zahitlerin
mezhebine aykırı hareket et, bu güzellerin güzelliklerini seyret!
Şu yenleri kısa sofilerin el uzunluğuna bir bak hele., bulaşık
harflerinin altında adam avlamak için nükteleri var!
İki cihanın harmanına da baş eğmiyorlar. Yoksulların başak
devşirenlerin ululuğuna bak!
Sevgili, misk gibi siyah ve kokulu kaşlarını çatmış, o kaş çatılışı bir
türlü düzelmiyor.. gönül ehlinin niyazına bak, nazeninlerin nazını seyret!
Vefaya dair kimseden bir söz duymuyorum. Dostların, hemdemlerin
sohbetindeki vefakârlıklarına bak hele!
Benim için kurtuluş çaresi aşka esir olmaktır. işin önünü görenlerin
sonunu görüp gözetmemelerine bak!
Aşk cilâsı, Hâfız’ın hatırındaki tozu, pası giderdi. Temiz
dinlilerin ve temiz kişilerin niyetlerindeki temizliği seyret!
Şerâbı la'l keşu rüyı mehcebinan bin
Hilâfi mezhebi inan cemâli anan bin
403
شراب لعل کش و روی مه جبينان بين
خلاف مذهب آنان جمال اينان بين
به زير دلق ملمع کمندها دارند
درازدستی اين کوته آستينان بين
به خرمن دو جهان سر فرو نمیآرند
دماغ و کبر گدايان و خوشه چينان بين
بهای نيم کرشمه هزار جان طلبند
نياز اهل دل و ناز نازنينان بين
حقوق صحبت ما را به باد داد و برفت
وفای صحبت ياران و همنشينان بين
اسير عشق شدن چاره خلاص من است
ضمير عاقبت انديش پيش بينان بين
کدورت از دل حافظ ببرد صحبت دوست
صفای همت پاکان و پاکدينان بين
**
ALLAH İÇİN OLSUN HIRKA
GİYEN ZÂHİTLERLE AZ OTUR; VARINI YOĞUNU ELDEN ALDIRMIŞ RİNTLERDEN YÜZÜNÜ
GİZLEME!
Allah için olsun hırka giyen zâhitlerle az otur; varını yoğunu elden aldırmış
rintlerden yüzünü gizleme!
O hırkada ne kirler var, ne kirler! Ne hoştur, ne mübarektir
şarap satanların elbiseleri !
Tabiatın nazik; hırka giyenlerin kabalıklarına tahammül edemezsin sen!
Gel de şu mürayilerin hilesine bak. Sürahinin gönlü kan kesildi; çenk
coştu, kükredi!
Mademki beni sarhoş ettin, çekingen durma, mademki bana ballar,
şerbetler sundun, zehir içirme!
Ben, sofiye benzeyen şu adamlarda bir dert bile görmedim.
Tortulu şarap içenlerin işretleri sâf olsun!
Hâfız’ın yüreğinin yanıklığından çekin, kaynayan bir çömlek
gibi göğsü var!
Hudârâ kem nişin hâhırkapüşan
Rahı ezrindânı bisâman mepüşan
غزل 386
خدا را کم نشين با خرقه پوشان
رخ از رندان بیسامان مپوشان
در اين خرقه بسی آلودگی هست
خوشا وقت قبای می فروشان
در اين صوفی وشان دردی نديدم
که صافی باد عيش دردنوشان
تو نازک طبعی و طاقت نياری
گرانیهای مشتی دلق پوشان
چو مستم کردهای مستور منشين
چو نوشم دادهای زهرم منوشان
بيا و از غبن اين سالوسيان بين
صراحی خون دل و بربط خروشان
ز دلگرمی حافظ بر حذر باش
که دارد سينهای چون ديگ جوشان
**
Aşk uğrunda uğraşmakla şehirde şöhret buldum, kimsenin kötülüğünü
görmekle gözümü bulaştırmadım.
Kendime tapma suretini yıkmak için şaraba taparak varlığımı su
üstündeki suret gibi sebatsız ve kararsız bir hale getirdim.
Vefakârlıkta bulunalım, halkın kınamasını hoş görelim, hoş olalım.
Çünkü yolumuzda incinmek kâfirliktir.
Meyhane Pîrine “Kurtuluş yolu nedir?” diye sordum. Şarap kadehini
istedi, “Sır örtmek” dedi.
Güzel yüze sevgiyi, sevgilinin hattından öğren. Güzellerin yanakları
etrafında dönüp dolaşmak ne hoş!
Bu meclisi bırakacak, meyhaneyi tavaf edeceğim. Çünkü amelsizlerin
vaizim işitmemek vaciptir.
Hâfız, sâkinin dudağıyle şarap kadehinden başka bir şey öpme. Zâhitlik
satanların ellerini öpmek hatadır.
Gönlün âlem bağını dilemekten maksadı ne? Göz bebeği eliyle yüzünden
gül dermek.
Menem ki şöhrei 'ışkem be'ışk verziden
Menem ki dide neyâlüdeem bebed diden
393
منم که شهره شهرم به عشق ورزيدن
منم که ديده نيالودم به بد ديدن
وفا کنيم و ملامت کشيم و خوش باشيم
که در طريقت ما کافريست رنجيدن
به پير ميکده گفتم که چيست راه نجات
بخواست جام می و گفت عيب پوشيدن
مراد دل ز تماشای باغ عالم چيست
به دست مردم چشم از رخ تو گل چيدن
به می پرستی از آن نقش خود زدم بر آب
که تا خراب کنم نقش خود پرستيدن
به رحمت سر زلف تو واثقم ور نه
کشش چو نبود از آن سو چه سود کوشيدن
عنان به ميکده خواهيم تافت زين مجلس
که وعظ بی عملان واجب است نشنيدن
ز خط يار بياموز مهر با رخ خوب
که گرد عارض خوبان خوش است گرديدن
مبوس جز لب ساقی و جام می حافظ
که دست زهدفروشان خطاست بوسيدن
**
Yarabbi, o miskler kokan ceylânı yine Hutun’e getir . . o usul boylu ve
salına salma gezen selviyi yine çimenliğe ulaştır.
Pörsümüş, perişan olmuş bahtımızı bir rüzgârla okşa, yani o tenden
çıkıp gitmiş olan cam yine tenimize ver!
Ayla güneş bile konak yerine senin emrinle erişir .Ay yüzlü sevgilimi
de yine bana eriştir.
Taşla kil, gözyaşlarımın tesiriyle akik haline geldi Yâ Rabbî o kutlu
yıldızı yine Yemen diyarına getir!
Ey kutlu kuş, gördün ya halimi; lütfet, o ankaya bu kuzgunun, bu
karganın halini söyle!
Söz bundan ibaret: Sensiz yaşamayı iste miyoruz. Ey haberler getirip
götüren rüzgar,, bunu duy da sevgiliye arzet!
Onun vatanı, Hâfız’ın göğsüydü. Yâ Rabbî, gariplikten kurtar, muradına
eriştir de yine vatanına ulaştır!
Yâ Rab an âhüyı muşkin be Huten bâz resan
Van sehi servi Hırâman beçemen bâz resan
385
يا رب آن آهوی مشکين به ختن بازرسان
وان سهی سرو خرامان به چمن بازرسان
دل آزرده ما را به نسيمی بنواز
يعنی آن جان ز تن رفته به تن بازرسان
ماه و خورشيد به منزل چو به امر تو رسند
يار مه روی مرا نيز به من بازرسان
ديدهها در طلب لعل يمانی خون شد
يا رب آن کوکب رخشان به يمن بازرسان
برو ای طاير ميمون همايون آثار
پيش عنقا سخن زاغ و زغن بازرسان
سخن اين است که ما بی تو نخواهيم حيات
بشنو ای پيک خبرگير و سخن بازرسان
آن که بودی وطنش ديده حافظ يا رب
به مرادش ز غريبی به وطن بازرسان
**
Şimşir boyluların, şirin ağızlıların husrevi, tersine kıvrılmış
kirpikleriyle saflar bozanların kalplerini kıran sevgili,
Sarhoş bir halde geçti. Geçerken bu yoksula bir baktı da dedi ki: Ey
bütün tatlı sözlü şairlerin gözü, gözlerinin nuru,
Ne vakte dek kesende altın, gümüş bulunmayacak? Benim kulum ol da bütün
gümüş bedenli güzeller, sana muti olsunlar!
Zerreden de aşağı değilsin ya,
alçalma, sevgiyle uğraş da çarh vurarak güneşin halvet yurduna eriş!
Âleme dayanma, bir kadeh şarabın varsa zühre alınlı, nazik bedenli
güzellerin aşkına çek!
Ruhu şâd olsun, benim sarhoş Pîrim dedi ki: Ahdinde
durmayanların sohbetlerinden çekin!
Seher çağı, sabah rüzgârına lâlenin gönlündeki derdi
söylüyordum. “Bu kanlı kefenliler, kimin şehitleri?” diye sordum.
Dedi ki: Hâfız, sen ve ben, bu sırrın mahremi değiliz. Lâl
renkli şarapla ağızları tatlı güzellere kani ol!
Sevgilinin eteğini eline geçir, düşmanlıktan vaz geç. Tanrı eri ol,
şeytanları bırak!
Şâh ı şimşâdi adan husrevi şirindehenan
Ki bemujgân şikened kalb i heme safşikenan
387
شاه شمشادقدان خسرو شيرين دهنان
که به مژگان شکند قلب همه صف شکنان
مست بگذشت و نظر بر من درويش انداخت
گفت ای چشم و چراغ همه شيرين سخنان
تا کی از سيم و زرت کيسه تهی خواهد بود
بنده من شو و برخور ز همه سيمتنان
کمتر از ذره نهای پست مشو مهر بورز
تا به خلوتگه خورشيد رسی چرخ زنان
بر جهان تکيه مکن ور قدحی می داری
شادی زهره جبينان خور و نازک بدنان
پير پيمانه کش من که روانش خوش باد
گفت پرهيز کن از صحبت پيمان شکنان
دامن دوست به دست آر و ز دشمن بگسل
مرد يزدان شو و فارغ گذر از اهرمنان
با صبا در چمن لاله سحر میگفتم
که شهيدان کهاند اين همه خونين کفنان
گفت حافظ من و تو محرم اين راز نهايم
از می لعل حکايت کن و شيرين دهنان
**
Gül yaprağına misk kokulu sümbülden lâkap ört, yani yüzünü saçlarınla
gizle de bütün âlemi harap et.
Uykulu sarhoş nergisleri işvelerle aç, güzel nergisin gözlerini
hasedinden kapat.
Yüzündeki terleri saç, bahçenin her yanını göz çanaklarımız gibi gül
suyuyle doldur,
Gül mevsimi ömür gibi gelip geçmekte . . sâki, gül renkli şarabı
döndürmede acele et.
Menekşenin kokusunu duy, sevgilinin saçlarına sarıl, lâlenin rengine
bak, şarap içmeye koyul!
* Senin âşıktan öldürmek âdetindir, âdetine başla da düşmanlarla şarap
iç, bizi de azarla!
Hâfız dualarla vuslat istemekte., Yâ Rabbî, hasta gönüllü âşıkların
duasını müstecab et.
Habbeler gibi gözünü kadehe aç; bu yıkık dünyayı habbeye benzet, âlemin
yokluğu, geçiciliği hususunda onlardan ibret al!
Gul berkrâ zisunbuli muşkinnikâb kun
Ya'ni ki ruhü bipûu cihani herab kun
395
گلبرگ را ز سنبل مشکين نقاب کن
يعنی که رخ بپوش و جهانی خراب کن
بفشان عرق ز چهره و اطراف باغ را
چون شيشههای ديده ما پرگلاب کن
ايام گل چو عمر به رفتن شتاب کرد
ساقی به دور باده گلگون شتاب کن
بگشا به شيوه نرگس پرخواب مست را
و از رشک چشم نرگس رعنا به خواب کن
بوی بنفشه بشنو و زلف نگار گير
بنگر به رنگ لاله و عزم شراب کن
زان جا که رسم و عادت عاشقکشی توست
با دشمنان قدح کش و با ما عتاب کن
همچون حباب ديده به روی قدح گشای
وين خانه را قياس اساس از حباب کن
حافظ وصال میطلبد از ره دعا
يا رب دعای خسته دلان مستجاب کن
**
BOŞBOĞAZ NEFİS ÇOK
HİKÂYE BİLİR, SÖYLER DURUR, SONU GELMEZ Kİ. SÂKİ, SEN İŞİNİ BOŞLAMA, KADEHE
ŞARAP DOLDUR.
Gönlümü, canımı sevgilinin gözüne, kaşına verdim. Gel gel de kemere
bak, pencereyi seyret.
Ayrılık gecesi yıldızı, nur saçmamakta. Köşkün üstüne çık, yolu
aydınlat.
Cennet haznedarına de ki: Bu meclisin toprağını al, firdevs
buhurdanlığına ödağacı olarak hediye götür.
Boşboğaz nefis çok hikâye bilir, söyler durur, sonu gelmez ki. Sâki,
sen işini boşlama, kadehe şarap doldur.
Fakih, nasihat eder, aşkla oynama derse ona bir kadeh sun da aklı
başına gelsin.
Yeşillikteki güzellerin hepsi, senin güzelliğine meftundur. Yasemine
işveler sat, çama cilveler göster.
Bu taçtan, bu hırkadan canım sıkılıyor. Sofiyane bir işveyle artık beni
kalender et.
* Güzellik şuaı, anlayış
gözüne perde çekti. Gel de güneş otağını nurlandır!
* Senin vuslat şekerine
tamah etmek haddimiz değil. Bari bizi şeker gibi lâline havale et.
* Kadehin dudağını öp de sonra sarhoşlara ver ve bu nazikâne hareketle
seninle konuşup görüşenleri neşelendir.
İşrete ve ay yüzlülerin aşkına düştükten sonra yapacağın
işlerden biri de şu olmalı: Hâfız’ın şiirini ezberlemek.
Zider derâ vu şebistanı mâ münevver kun
Hevâyı meclis i rühâniyan mu'attar kun
397
ز در درآ و شبستان ما منور کن
هوای مجلس روحانيان معطر کن
اگر فقيه نصيحت کند که عشق مباز
پيالهای بدهش گو دماغ را تر کن
به چشم و ابروی جانان سپردهام دل و جان
بيا بيا و تماشای طاق و منظر کن
ستاره شب هجران نمیفشاند نور
به بام قصر برآ و چراغ مه برکن
بگو به خازن جنت که خاک اين مجلس
به تحفه بر سوی فردوس و عود مجمر کن
از اين مزوجه و خرقه نيک در تنگم
به يک کرشمه صوفی وشم قلندر کن
چو شاهدان چمن زيردست حسن تواند
کرشمه بر سمن و جلوه بر صنوبر کن
فضول نفس حکايت بسی کند ساقی
تو کار خود مده از دست و می به ساغر کن
حجاب ديده ادراک شد شعاع جمال
بيا و خرگه خورشيد را منور کن
طمع به قند وصال تو حد ما نبود
حوالتم به لب لعل همچو شکر کن
لب پياله ببوس آنگهی به مستان ده
بدين دقيقه دماغ معاشران تر کن
پس از ملازمت عيش و عشق مه رويان
ز کارها که کنی شعر حافظ از بر کن
**
MERAK ETME, AŞK AKILLI
KİŞİYE NASİB OLMAZ.. SEVGİLİNİN ZÜLFÜNÜ ELDE ETMEK İSTİYORSAN AKILDAN VAZ GEÇ,
BIRAK AKLI!
Gözümün nuru, bir sözüm var, dinle: Kadehin doluysa durma, içir, iç!
İhtiyarlar, sözü tecrübelerine dayanırlar da söylerler. İşte ben de
söylüyorum: Oğul, kendine gel, öğüt dinle, sen de bir gün olur, ihtiyarlarsın.
Merak etme, aşk akıllı kişiye nasib olmaz.. Sevgilinin zülfünü elde
etmek istiyorsan akıldan vaz geç, bırak aklı!
Tespihle hırka sarhoşluk lezzetini vermez sana., bu işte
şarap satanın himmetini dinle!
Musiki esbabı perişan oldu, saz ve çalgı kalmadı, ey çenk, feryat et,
ey def, coş!
Aşk yolunda Şeytan vesvesesi çoktur. Beri gel de gönül
kuiağın meleğe ver!
* Dostlara ömrünü, malım bağışlamaktan çekinme, bunlardan ne çıkar ki?
öğüt dinliyen sevgiliye yüzlerce can feda et!
•Sâki, kadehin boş kalmasın, hep saf şarapla dolsun., bu tortulu şarabı
içene de inayet göziyle bir bak!
Altınlarla dokunmuş elbiseler giyerek sarhoşça geçip giderken şu yün
hırkaya bürünmüş olan Hâfız’a da bir öpücük nezret!
Ey nürı çeşmii men suhani hest güş kun
Çün sağarat purest binüşânu nüş kun
398
ای نور چشم من سخنی هست گوش کن
چون ساغرت پر است بنوشان و نوش کن
در راه عشق وسوسه اهرمن بسيست
پيش آی و گوش دل به پيام سروش کن
برگ نوا تبه شد و ساز طرب نماند
ای چنگ ناله برکش و ای دف خروش کن
تسبيح و خرقه لذت مستی نبخشدت
همت در اين عمل طلب از می فروش کن
پيران سخن ز تجربه گويند گفتمت
هان ای پسر که پير شوی پند گوش کن
بر هوشمند سلسله ننهاد دست عشق
خواهی که زلف يار کشی ترک هوش کن
با دوستان مضايقه در عمر و مال نيست
صد جان فدای يار نصيحت نيوش کن
ساقی که جامت از می صافی تهی مباد
چشم عنايتی به من دردنوش کن
سرمست در قبای زرافشان چو بگذری
يک بوسه نذر حافظ پشمينه پوش کن
**
Sana nail olurum ümidiyle her zaman bedenimdeki elbiseyi gül gibi
yakamdan tâ eteğime kadar yırtarım.
Gül, sanki gülşende tenini gördü de sarhoşlar gibi üstündeki elbiseyi
yırtıverdi.
Ben derdinden canımı güç kurtarıyorum ama sen, gönlümü ne kolay da
aldın!
Düşmanların sözüyle dosttan yüz çevirdin. Halbuki hiç kimse dosta
düşman olmaz.
Elbise içinde vücudun, kadehteki şaraba benziyor. Göğsündeki gönül de
gümüş içindeki demir gibi!
Ey kızıl gözyaşları, gözden kan gibi ak., gönüldeki ateş, zaten halka
malûm oldu artık!
Yapma., sonra ciğerler yakan ah, bacadan duman çıkar gibi göğsümden
çıkar!
Gönlümü kırıp ayaklar altına atma.. O, senin saçlarında yurt tutmuş.
Hâfız, gönlünü saçlarına bağışlamıştır. Onu kırıp da ayaklar altına
atma sakın!
Çu gul her dem bebüyet câme derten
Kunem çak ez giriban tâ bedâmen
389
چو گل هر دم به بويت جامه در تن
کنم چاک از گريبان تا به دامن
تنت را ديد گل گويی که در باغ
چو مستان جامه را بدريد بر تن
من از دست غمت مشکل برم جان
ولی دل را تو آسان بردی از من
به قول دشمنان برگشتی از دوست
نگردد هيچ کس دوست دشمن
تنت در جامه چون در جام باده
دلت در سينه چون در سيم آهن
ببار ای شمع اشک از چشم خونين
که شد سوز دلت بر خلق روشن
مکن کز سينهام آه جگرسوز
برآيد همچو دود از راه روزن
دلم را مشکن و در پا مينداز
که دارد در سر زلف تو مسکن
چو دل در زلف تو بستهست حافظ
بدين سان کار او در پا ميفکن
**
Gül padişahının bayrağı, çimenlikten göründü. Yarabbi, kudumu selviye
de mübarek olsun, yasemine de!
Bu tahta oturuş, hakikaten hoş, hakikaten tam yerinde, artık bu suretle
herkes de yerine oturur, yerleşir, haddini bilir.
Süleyman hatemine âkibetinin
hayrolduğunu müjdele. İsmi âzam, onu Şeytan’ın elinden kurtardı.
Bu ev ebediyen mâmur olsun.. Kapısının. toprağından her an rahmani
kokusiyle Yemen rüzgârı esip durmakta.
Peşengoğlu'nun şevketi ve dünyayı teshir eden kılıcı, bütün şehnamelere
yazıldı, meclislerin hikâyesi oldu.. Yağız felek atı, üzenginin altında sana râm oldu, ey tek binici, meydana ne hoş da
geldin; çevgânınla vur, çel topu!
Kılıcın ülke ırmağına akan sudur. Adalet ağacını dik, kötü
isteklilerin kökünü sök!
Bundan sonra senin güzel kokulu huyun yüzünden Huten miski, Irec
ovasında meydana gelse hiç de
şaşılmaz.
Halvettekiler, senin güzel cilveni bekliyorlar. Külâhının kenarını yık,
yüzündeki nikabı. kaldır, kendini göster! Akılla meşverette bulundum, dedi ki:
Hâfız, şerap iç. Sâki, emin meşveretçinin sözüne uy da sun kadehi!
Râyeti sultanı gul peyda şud eztarfı çemen Makdemeş yâ Rab mübarek bâd
berservu semen
390
افسر سلطان گل پيدا شد از طرف چمن
مقدمش يا رب مبارک باد بر سرو و سمن
خوش به جای خويشتن بود اين نشست خسروی
تا نشيند هر کسی اکنون به جای خويشتن
خاتم جم را بشارت ده به حسن خاتمت
کاسم اعظم کرد از او کوتاه دست اهرمن
تا ابد معمور باد اين خانه کز خاک درش
هر نفس با بوی رحمان میوزد باد يمن
شوکت پور پشنگ و تيغ عالمگير او
در همه شهنامهها شد داستان انجمن
خنگ چوگانی چرخت رام شد در زير زين
شهسوارا چون به ميدان آمدی گويی بزن
جويبار ملک را آب روان شمشير توست
تو درخت عدل بنشان بيخ بدخواهان بکن
بعد از اين نشکفت اگر با نکهت خلق خوشت
خيزد از صحرای ايذج نافه مشک ختن
گوشه گيران انتظار جلوه خوش میکنند
برشکن طرف کلاه و برقع از رخ برفکن
مشورت با عقل کردم گفت حافظ می بنوش
ساقيا می ده به قول مستشار متمن
ای صبا بر ساقی بزم اتابک عرضه دار
تا از آن جام زرافشان جرعهای بخشد به من
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar