Print Friendly and PDF

HÂFIZ DİVÂNI / HÂFIZ-I ŞİRÂZÎ 3

Hazırlayan: ABDÜLBÂKIY GÖLPINARLI

 

 

Talihim yardım eder, sevgiliye ulaşma devletine erer de eteğini elime geçirirsem ne mutlu bana... yok. eğer eteğini vermez de beni öldürürse bu da ne şeref!

Şiirlerim, maceramı her tarafa götürür, her yerde yayar durur ama yine bu ümitlerle dolu gönlüm, âlemde kimseden kerem ümidine düşmedi.

* Sevgilinin kaşı, benim hayalime nasıl olur da meyleder? Kimse bu yayla murat okunu atıp da hedefe eriştirmedi ki.

Taş yürekli güzellerin sevgilisini ne vakte kadar naz u naim ile besleyip durayım? Bu hayırsız oğullar, babalarını anmıyorlar bile.

Ben zahitlik hayaliyle bir bucakta oturmak istiyorum ama şaşılacak şey şu ki her yandan bir muğbece çenk ve defle çıkıp beni benden alıyor.

Kaşlarının büklümünden gönlüme bir açıklık, bir ferah gelmedi gitti. Vah yazıklar olsun, aziz ömür bu eğri hayalle telef oldu!

Zahitlerin hiç bir şeyden haberleri yok; nakış oku, maval okuma. Muhtesib, riya sarhoşudur; şarap sun, korkma!

Şehir sofisine bak, şüpheli lokma yeyip durmada. Bu yemi hoş hayvanın kuskunu sırtından eksik olmasın!-

Hâfız, eğer Ehlibeyt yoluna doğrulukla ayak basarsan Necef Şahnesi’nin himmeti, yoluna kılavuz olur.

 

Tâli' eğer meded dehed dâmeneş âverem bekef
Ver bikeşem zihi tarab ver bikuşed zihi şaref

296‏

 

طالع اگر مدد دهد دامنش آورم به کف

گر بکشم زهی طرب ور بکشد زهی شرف

طرف کرم ز کس نبست اين دل پراميد من

گر چه سخن همی‌برد قصه من به هر طرف

از خم ابروی توام هيچ گشايشی نشد

وه که در اين خيال کج عمر عزيز شد تلف

 

ابروی دوست کی شود دست کش خيال من

کس نزده‌ست از اين کمان تير مراد بر هدف

 

چند به ناز پرورم مهر بتان سنگ دل

ياد پدر نمی‌کنند اين پسران ناخلف

من به خيال زاهدی گوشه نشين و طرفه آنک

مغبچه‌ای ز هر طرف می‌زندم به چنگ و دف

بی خبرند زاهدان نقش بخوان و لا تقل

مست رياست محتسب باده بده و لا تخف

 

صوفی شهر بين که چون لقمه شبهه می‌خورد

پاردمش دراز باد آن حيوان خوش علف

 

حافظ اگر قدم زنی در ره خاندان به صدق

بدرقه رهت شود همت شحنه نجف

 

**

 

Emin bir yer, tortusuz şarap, esirgeyici bir dost. Eğer bunlar daima ve kolayca eline geçerse ne mutlu sana, talihlisin!

Ben bu ince şeyi binlerce defa tahkik ettim: Cihan da hiç ender hiç, cihanın işleri de!

Eyvah yazıklar olsun ki bu zamana kadar bilmiyordum. Meğerse saadet kimyası yoldaşmış.

Emin bir yere var da fırsatı ganimet say. Çünkü yol kesiciler, ömür pususunda bekliyorlar.

Gel... sevgilinin dudağıyle kadehin gülümsemesine tövbe etmek, öyle bir hikâye ki akıl bir türlü tasdik etmiyor

Kıl gibi ince belin benim gibi birisinin eline düşmez. Düşmez ama yine ben, bu ince hayali kurmaktan hoşlaşıyorum!

Çene çukurunda öyle bir alım var ki yüz binlerce derin düşünce, onun künhüne erişemez.

Gözyaşım akik rengine boyansa şaşılacak şey mi? Gözümdeki mühür de akike benziyor.

Güldü de dedi ki:      

Hâfız, senin şairane tabiatına kulum ben. Bir bak, beni ne dereceyedek aptal saymada!

Makâm-ı emn-u mey-i bi ğaş-u refik-ı şefik

Geret mudâm müyesser şeved zihi tevfik

298‏

 

مقام امن و می بی‌غش و رفيق شفيق

گرت مدام ميسر شود زهی توفيق

جهان و کار جهان جمله هيچ بر هيچ است

هزار بار من اين نکته کرده‌ام تحقيق

 

دريغ و درد که تا اين زمان ندانستم

که کيميای سعادت رفيق بود رفيق

به ممنی رو و فرصت شمر غنيمت وقت

که در کمينگه عمرند قاطعان طريق

 

بيا که توبه ز لعل نگار و خنده جام

حکايتيست که عقلش نمی‌کند تصديق

اگر چه موی ميانت به چون منی نرسد

خوش است خاطرم از فکر اين خيال دقيق

 

حلاوتی که تو را در چه زنخدان است

به کنه آن نرسد صد هزار فکر عميق

 

اگر به رنگ عقيقی شد اشک من چه عجب

که مهر خاتم لعل تو هست همچو عقيق

 

به خنده گفت که حافظ غلام طبع توام

ببين که تا به چه حدم همی‌کند تحميق

**

 

Sana ayrılık destanını iyiden iyiyi anlatırım ama kalemin dili ayrılığı anlatamaz ki.

Yazıklar olsun, ömrüm vuslat ümidiyle sona erdi de ayrılık zamanı hâlâ sona ermedi.

Başım eşiğindedir diye övünür, başımı feleklere yüceltirdim, bu günse ayrılık eşiğine koydum!

Vuslat havasında nasıl kol kanat açayım? Gönül kuşum ayrılık yuvasında tüylerini döktü!

Şimdi ne çarem var? Sabır sandalım ayrılık yelkenini açtı da gam denizinde bir girdaba düştü, gitti.

Ucu, kıyısı olmayan ayrılık denizinde iştiyakının dalgalarıyla ömür gemisinin batmasına çok bir zaman kalmadı.

• Ah bir elime geçse ayrılığı öldürürdüm. Ayrılık günü de kararsın, ayrılığın evi barkı da yıkılsın, mahvolsun!

* Hayal alayına yoldaşım, sabırla hemdem.. ayrılık ateşine düşmüşüm, firkatle eşim!

Nasıl olur da canla başla vuslat davasına girişebilirim ki bedenim kazaya sataşmış, gönlüm ayrılığa düşmüş!

İştiyak ateşiyle sevgiliden ırak, gönlüm kebab oldu. Ayrılık sofrasında daima ciğer kanı yeyip durmaktayım.

Felek, başımı aşk çemberine esir olmuş görünce sabrımın boynunu da ayrılık ipiyle bağladı.

Hâfız, eğer bu yol. iştiyak ayağıyle gide gide bitseydi kimse ihtiyarını ayrılık eline vermezdi!

Zebân-ı hâme nedâred ser-i beyân-ı firak

Ve gerne şerh dehem bâ tu dâstân-ı firak

غزل  297‏

 

زبان خامه ندارد سر بيان فراق

وگرنه شرح دهم با تو داستان فراق

دريغ مدت عمرم که بر اميد وصال

به سر رسيد و نيامد به سر زمان فراق

 

سری که بر سر گردون به فخر می‌سودم

به راستان که نهادم بر آستان فراق

 

چگونه باز کنم بال در هوای وصال

که ريخت مرغ دلم پر در آشيان فراق

 

کنون چه چاره که در بحر غم به گردابی

فتاد زورق صبرم ز بادبان فراق

 

بسی نماند که کشتی عمر غرقه شود

ز موج شوق تو در بحر بی‌کران فراق

اگر به دست من افتد فراق را بکشم

که روز هجر سيه باد و خان و مان فراق

 

رفيق خيل خياليم و همنشين شکيب

قرين آتش هجران و هم قران فراق

 

چگونه دعوی وصلت کنم به جان که شده‌ست

تنم وکيل قضا و دلم ضمان فراق

 

ز سوز شوق دلم شد کباب دور از يار

مدام خون جگر می‌خورم ز خوان فراق

فلک چو ديد سرم را اسير چنبر عشق

ببست گردن صبرم به ريسمان فراق

 

به پای شوق گر اين ره به سر شدی حافظ

به دست هجر ندادی کسی عنان فراق

**

 

 

Şarap içersen bir yudumunu da yere saç. Başkasına faydası dokunan günahtan hiç bir korku yoktur.

Yürü, neyin varsa, harca, ye, esirgeme. Çünkü zaman, hiç esirgemeden helak kılıcını vuracak!

Ey nazü naim ile beslenip yetişen selvi boylum, ayağının toprağı hakkiyçin öldüğüm gün kabrime gel, ayağını toprağımdan çekme!

İster cehennemlik olsun, ister cennetlik., ister insan olsun, ister peri., yol ehlinin hasislik etmesi, hepsinin mezhebince küfürdür.

Bu gökkubbeyi kuran mühendis, şu altı taraflı kiliseyi öyle bir kurmuştur ki kimse, bu kilisenin çukurundan kurtulamaz!

Üzüm kızının hilesi aklı öyle bir şaşırttı ki., dilerim asma çardağı kıyamete kadar harab olmasın!

Hâfız, meyhane yolunu tuttun da bu cihandan ne de hoş gelip geçtin. Gönül ehlinin duası, tertemiz gönlünün enisi olsun!

Eğer şerâb horı cur'aı feşan ber hâk

Ezan günâh ki nefcı resed be gayr çi bak

299‏

 

اگر شراب خوری جرعه‌ای فشان بر خاک

از آن گناه که نفعی رسد به غير چه باک

برو به هر چه تو داری بخور دريغ مخور

که بی‌دريغ زند روزگار تيغ هلاک

به خاک پای تو ای سرو نازپرور من

که روز واقعه پا وامگيرم از سر خاک

 

چه دوزخی چه بهشتی چه آدمی چه پری

به مذهب همه کفر طريقت است امساک

 

مهندس فلکی راه دير شش جهتی

چنان ببست که ره نيست زير دير مغاک

 

فريب دختر رز طرفه می‌زند ره عقل

مباد تا به قيامت خراب طارم تاک

 

به راه ميکده حافظ خوش از جهان رفتی

دعای اهل دلت باد مونس دل پاک **

**

 

Sevgili, yaralı gönlümle dudağının arasında tuz-ekmek hakkı var_ dudağın, gönlümün yarasına nice defalar tuz ekti., bu hakkı koru, gözet, ben gidiyorum, artık Allaha ısmarladık !

Sen, Melekût âleminde, meleklerin daima anıp durduğu temiz bir gevhersin. Melekler, seni daima hayır dua ile anmaktalar.

Ihlâsımda şüphe varsa bir sına, mihenge vur beni. Hiç kimse, mihenk taşı kadar halis altının ayarını anlayamaz.

Sarhoş olayım da sana iki öpücük vereyim demiştin. Vaadin haddi aştı, fakat biz ne iki gördük, ne bir! 

Gülen fıstığa benzeyen ağzını aç da şekerler dök. Ağzın var mı, yok mu? Bu hususta halkı şüpheye düşürme!

Muradımdan gayr; bir surette dönerse feleği altüst ederim. Ben çarhı feleğe zebun olacak adam değilim!

Ey engel, mademki sevgilinin, Hâfız’ın yanına varmasına mani oluyorsun., bar; sen de ondan bir iki adımcık uzak dur!

Ey dil-i riş-i mera bâ Ieb-i tu hakk-ı nemek

Hak nigeh dâr ki men mirevem Allah ma'ak

301‏

 

ای دل ريش مرا با لب تو حق نمک

حق نگه دار که من می‌روم الله معک

تويی آن گوهر پاکيزه که در عالم قدس

ذکر خير تو بود حاصل تسبيح ملک

 

در خلوص منت ار هست شکی تجربه کن

کس عيار زر خالص نشناسد چو محک

 

گفته بودی که شوم مست و دو بوست بدهم

وعده از حد بشد و ما نه دو ديديم و نه يک

 

بگشا پسته خندان و شکرريزی کن

خلق را از دهن خويش مينداز به شک

 

چرخ برهم زنم ار غير مرادم گردد

من نه آنم که زبونی کشم از چرخ فلک

چون بر حافظ خويشش نگذاری باری

ای رقيب از بر او يک دو قدم دورترک

 

**

 

Binlerce düşmanım olsa da helakime kasdetse sen dostum olduktan sonra düşmanlardan korkum yok!

Beni ancak vuslat ümidi diri tutmakta., yoksa benim için her an ayrılığından helak olma korkusu var

Rüzgârdan neres nefes kokunu duymasam gül gibi zaman zaman gamdan yakamı yırtarım.

Hayalin varken gözlerime uyku mu girer? Heyhat! Gönül, ayrılığına sabır mı edebilir? Hâşâ!

Senin açtığın yara, başkalarının koyduğu merhemden, senin vereceğin zehir, başkalarının panzehirinden yeğdir!

 Beni kılıcınla vurup öldürmen, bence ebedî bir hayattır. Çünkü sana feda olmak canıma pek hoş gelir .

Benden dizgin çevirme. Terki bağına öyle bir sarılmışım ki kılıçla vursan başımı siper eder, yine elimi çekmem.

Sen nasılsan, olduğun gibi seni kim görebilir ki? Herkes, seni ancak kendi idrakince anlar.

Hâfız, yoksulluk yüzünü kapıda toprağa korsa halkın gözünde cihanın azizi olur.

Hezâr duşmenem er mikunend kasd-ı helak

Gerem tu dösti ez duşmenan nedârem bak

 

غزل  300‏

 

هزار دشمنم ار می‌کنند قصد هلاک

گرم تو دوستی از دشمنان ندارم باک

مرا اميد وصال تو زنده می‌دارد

و گر نه هر دمم از هجر توست بيم هلاک

 

نفس نفس اگر از باد نشنوم بويش

زمان زمان چو گل از غم کنم گريبان چاک

 

رود به خواب دو چشم از خيال تو هيهات

بود صبور دل اندر فراق تو حاشاک

 

اگر تو زخم زنی به که ديگری مرهم

و گر تو زهر دهی به که ديگری ترياک

بضرب سيفک قتلی حياتنا ابدا

لان روحی قد طاب ان يکون فداک

عنان مپيچ که گر می‌زنی به شمشيرم

سپر کنم سر و دستت ندارم از فتراک

 

تو را چنان که تويی هر نظر کجا بيند

به قدر دانش خود هر کسی کند ادراک

به چشم خلق عزيز جهان شود حافظ

که بر در تو نهد روی مسکنت بر خاک

**

 

 

 

Tanrı sana iyilikler, hoşluklar versin ey şimal rüzgârı, bize vuslat çağı gibi esip gelmektesin.

Selma ne oldu, Zîselem’deki sevgili ne âlemde? Komşularımız nerde, halleri nice?

Meclis yeri şarap içen erlerle dudağına kadar dolu kadehlerden hali kaldı.

Yurt, mamurken yıkıldı, gitti. Ne halde olduğunu yerde kalan eserlerinden sorun!

Şimdi artık ayrılık gecesi gölge saldı Bakalım, geceleyin giden hayal yolcularından ne doğacak ?

Aşk hikâyesinin sonu gelmez. Söz şöyle dursun, hal diliyle bile anlatılmasına imkân yok?

Güzelimiz kimseye bakmıyor. Ah bu azametten, ah bu rütbeden, bu ululuktan!

Sevgili, güzelliğin son derecesine vardın da muradına eriştin. Tanrı senden kem gözleri ırak etsin. Tanrı seni nazardan komşun!

Hâfız, ne vakte kadar aşk derdine sabredip duracaksın? Âşıkların feryadı hoştur feryat et, ağla, inle!

Ey koruluğun habercisi rüzgâr, Allah seni korusun, merhaba merhaba, gel gel!

Hoş haber baş ey nesim-i şimal

Ki be mâ miresid zemân-ı visâl

302‏

 

خوش خبر باشی ای نسيم شمال

که به ما می‌رسد زمان وصال

قصه العشق لا انفصام لها

فصمت‌ها هنا لسان القال

 

مالسلمی و من بذی سلم

اين جيراننا و کيف الحال

 

عفت الدار بعد عافيه

فاسالوا حالها عن الاطلال

 

فی جمال الکمال نلت منی

صرف الله عنک عين کمال

 

يا بريد الحمی حماک الله

مرحبا مرحبا تعال تعال

 

عرصه بزمگاه خالی ماند

از حريفان و جام مالامال

 

سايه افکند حاليا شب هجر

تا چه بازند شب روان خيال

 

ترک ما سوی کس نمی‌نگرد

آه از اين کبريا و جاه و جلال

 

حافظا عشق و صابری تا چند

ناله عاشقان خوش است بنال

 

**

 

O boyun, posun, o halin, tavrın tavsifi için ne nükte söyledimse her işiten, Allah için de ne güzel bundan ötesi olamaz dedi.

Aşk ve rintliği elde etmek önce kolay göründü ama nihayet bu faziletleri kazanma uğrunda canım yanıp yatıldı.

Dedim ki:

sevgili, zayıf canıma ne vakit acıyacaksın?

Dedi ki:

Canın, aramızda hail [engel] olarak kalmadığı zaman!

Hallaç, bu nükteyi dârınüstünde ne hoş da terennüm etti: Bu çeşit meseleleri Şafiî’den sormayın!

Öyle bir sevgiliye gönül vermişim ki pek şuh, pek nazik, pek güzel., yaratılışı hoş, huylan mükemmel!

Sarhoş gözün için bir köşeye çekilmiştim, şimdi de kaşlann gibi sarhoşlara mail oldum!

Göz yaşlarımdan yüzlerce defa Nuh tufanını gördüm, fakat gönlüme nakşedilmiş olan suretin, asla zail olmadı gitti.

Sevgili, Hâfız'ın kollan nazar için bir muskadır. Yarabbi, o kolların, onun boynuna dolandığını ne vakit göreceğim?

Her nükte-i ki güftem der vasf-ı an şemail

Her ko şinıd guftâ lillâhi derru kail

307‏

 

هر نکته‌ای که گفتم در وصف آن شمايل

هر کو شنيد گفتا لله در قال

 

تحصيل عشق و رندی آسان نمود اول

آخر بسوخت جانم در کسب اين فضايل

 

حلاج بر سر دار اين نکته خوش سرايد

از شافعی نپرسند امثال اين مسال

گفتم که کی ببخشی بر جان ناتوانم

گفت آن زمان که نبود جان در ميانه حال

 

دل داده‌ام به ياری شوخی کشی نگاری

مرضيه السجايا محموده الخصال

 

در عين گوشه گيری بودم چو چشم مستت

و اکنون شدم به مستان چون ابروی تو مايل

از آب ديده صد ره طوفان نوح ديدم

و از لوح سينه نقشت هرگز نگشت زايل

 

ای دوست دست حافظ تعويذ چشم زخم است

يا رب ببينم آن را در گردنت حمايل

**

 

Gül vakti şaraba tövbe ettiğimden utanmaktayım. Dilerim kimse yaptığı eğri işten utanmasın!

Benim takvam ve zahitliğini, yol tuzağıdır ve ben, bu bahiste hiç bir suretle ne güzelden mahcubum, ne sâkiden!

Sevgilinin huyu keremdir, belki bizim suçumuzu sormaz. Çünkü sualinden halimiz perişan, cevabından da mahcubuz!

Dün gece gözümün saraycığından öyle kanlar aktı ki uykunun gece yolcularından utandık.

Sen güneşten de güzelsin ve Tanrı’ya şükür olsun sana âşık olduğumdan dolayı güneşten hiç de utanmıyorum.

Sarhoş nergis başını önüne eğerse lâyıktır. Çünkü o azarlarla dolu gözün şivesinden utandı.

Hızır'ın içtiği Abıhayat, Hâfız’ın şiirinden ve su gibi akıcı ve temiz tabiatından utandı da onun için karanlıklar diyarına girdi!

Be vakt-ı gul şudem ez tovbe-i şerâb hacil

Ki kes mebad zi girdsr-ı nasevab hacil

305‏

 

به وقت گل شدم از توبه شراب خجل

که کس مباد ز کردار ناصواب خجل

 

صلاح ما همه دام ره است و من زين بحث

نيم ز شاهد و ساقی به هيچ باب خجل

 

بود که يار نرنجد ز ما به خلق کريم

که از سال ملوليم و از جواب خجل

 

ز خون که رفت شب دوش از سراچه چشم

شديم در نظر ره روان خواب خجل

 

رواست نرگس مست ار فکند سر در پيش

که شد ز شيوه آن چشم پرعتاب خجل

 

تويی که خوبتری ز آفتاب و شکر خدا

که نيستم ز تو در روی آفتاب خجل

 

حجاب ظلمت از آن بست آب خضر که گشت

ز شعر حافظ و آن طبع همچو آب خجل

 

**

 

Sevgi kokusunu da kokladım, vuslat şimşeğini de gördüm. Sen gel ey şimal rüzgârı, senin kokuna kurban olayım ben!

Ey sevgilinin devesini mavallarla süren, dur, konakla. Yükünün iştiyakiyle sabretmeme imkân yok, fakat takatim de kalmadı. Birazcık dinlenelim.

Vuslat günü, perdesini saldı., buna şükredelim de ayrılık gecesini anmayalım. O gecenin macerası söylenmese daha hoş!

Sevgili, mademki bizimle uzlaştı, özürler dilemekte., ne yaparsa yapsın, artık rakibin cevrini çekebiliriz.

Gel, gözün güller seçen yedi perdesini de bu hayalî iş yurdunu bezemek için yaydık, döşedik.

Daralmış gönlümde ağzının hayalinden başka bir şey yok. Dilerim, kimse benim gibi olmayacak hayal peşine düşmesin!

Garip Hâfız, senin aşkının şahidi oldu, fakat lütfet, mezarımıza bir uğra., kanımız sana helâldir.

Şememtu ravh-ı vedadi veşemtu berk-ı visal

Biyâ ki büy-ı tura mirem ey nesim-i şimal

303‏

 

شممت روح وداد و شمت برق وصال

بيا که بوی تو را ميرم ای نسيم شمال

احاديا بجمال الحبيب قف و انزل

که نيست صبر جميلم ز اشتياق جمال

 

حکايت شب هجران فروگذاشته به

به شکر آن که برافکند پرده روز وصال

 

بيا که پرده گلريز هفت خانه چشم

کشيده‌ايم به تحرير کارگاه خيال

 

چو يار بر سر صلح است و عذر می‌طلبد

توان گذشت ز جور رقيب در همه حال

 

بجز خيال دهان تو نيست در دل تنگ

که کس مباد چو من در پی خيال محال

قتيل عشق تو شد حافظ غريب ولی

به خاک ما گذری کن که خون مات حلال

**

 

Civarına ulaşmak imkânını bulursam vuslatının devleti sayesinde işim düzene girer.

O iki güzel nergis kararımı elden aldı., iki sürmeli sihirbaz göz huzurumu giderdi.

Gönül, sevginin gevheriyle cilâlanırsa elbette hadiseler pasından arınır, temizlenir.

Halim kötü, kendim düşkünüm; gam kılıcınla öldürüldüğüm zamandır ki hayat bulacağım!

Ey huzuruna canımı, gönlümü vakfettiğim sevgili, ne suç işledim ki kulluğum, tapunda kabule geçmiyor?

Bu parasız, pulsuz... bu güçsüz, kuvvetsiz âşık, senin kapındadır. Fakat hiç bir suretle ne girmeme imkân var, ne gitmeme!

Nereye gideyim, ne yapayım, çaremi nerden arayayım? Zamanenin gamından, devranın derdinden usandım artık.

Gamın, gönlümden daha yıkık bir yer bulamadı da bu daralmış gönlümü, kendisine konak yeri yaptı, bu dertli gönüle kondu!

Hâfız, aşk derdine alış, sus. Akıllılara aşk remizlerini fâşetme!

Eğer be küy-ı tu bâşed mera mecal-i vusül

Resed be dovlet-i vaşl-ı tu kâr-ı men beusul

306‏

 

اگر به کوی تو باشد مرا مجال وصول

رسد به دولت وصل تو کار من به اصول

 

قرار برده ز من آن دو نرگس رعنا

فراغ برده ز من آن دو جادوی مکحول

چو بر در تو من بی‌نوای بی زر و زور

به هيچ باب ندارم ره خروج و دخول

 

کجا روم چه کنم چاره از کجا جويم

که گشته‌ام ز غم و جور روزگار ملول

 

من شکسته بدحال زندگی يابم

در آن زمان که به تيغ غمت شوم مقتول

 

خرابتر ز دل من غم تو جای نيافت

که ساخت در دل تنگم قرارگاه نزول

 

دل از جواهر مهرت چو صيقلی دارد‏

بود ز زنگ حوادث هر آينه مصقول

 

چه جرم کرده‌ام ای جان و دل به حضرت تو

که طاعت من بی‌دل نمی‌شود مقبول

به درد عشق بساز و خموش کن حافظ

رموز عشق مکن فاش پيش اهل عقول

 

**

 

Ey yüzü cennet, lâli Selsebil olan sevgili, Selsebil senin yoluna canını da sebil etmiştir, gönlünü de!

Dudağının çevresinde yeşeren tüyler, Selsebil ırmağının kıyısına toplanmış karıncalara benzer.

Gözünün okundan her bucakta benim gibi yüzlerce şehit var!

Yarabbi, ateşi İbrahim Peygamber’e nasıl gülistan haline getirdiysen bu gönüldeki ateşi de öylece soğut, güllük gülistanlık yap.

Dostlar, sevgilinin yüzü pek güzel, fakat gayri benim mecalim kalmadı! 

Ayağımız topal, durağımızsa cennet kadar uzak., elimiz kısa, hurma ağacın ta tepesinde.

Hâfız, sevgilinin aşkının pençesiyle filin ayağı altına düşmüş karıncaya döndü!

Âlem Padişahı var olsun, yücelsin nazü naimle baki olsun. Ne dileği varsa Tanrı versin!

 

Ey ruhat çün huld-u la'let Selsebil

Selsebilet kerde cân-u dil sebil

308‏

 

ای رخت چون خلد و لعلت سلسبيل

سلسبيلت کرده جان و دل سبيل

 

سبزپوشان خطت بر گرد لب

همچو مورانند گرد سلسبيل

 

ناوک چشم تو در هر گوشه‌ای

همچو من افتاده دارد صد قتيل

 

يا رب اين آتش که در جان من است

سرد کن زان سان که کردی بر خليل

من نمی‌يابم مجال ای دوستان

گر چه دارد او جمالی بس جميل

پای ما لنگ است و منزل بس دراز

دست ما کوتاه و خرما بر نخيل

 

حافظ از سرپنجه عشق نگار

همچو مور افتاده شد در پای پيل

شاه عالم را بقا و عز و ناز

باد و هر چيزی که باشد زين قبيل

**

 

Cihan padişahı, din yardımcısı, kemal sahibi padişahlar padişahı, âlim ve âdil Muzaffer oğlu Yahya.

Yeryüzüne can penceresiyle gönül kapışım açan, herkesin canına can katan, gönlüne neşeler veren, İslâmın sığındığı dergâhındır.

Seni ululamak cana da vaciptir, akla da, nimet ve ihsanların, bütün kevn ü mekâna yayılmıştır.

Ezel gününde ayın yüzüne kaleminden bir katra mürekkep sıçradı da o yüzden bütün meseleler halledildi.

Güneş, o siyah beni görünce gönüle dedi ki: Keşki o makbul kara kul ben olsaydım!

Padişahım, felek senin meclisinde rakıs ve semadadır. Sen de neşe elini bu zemzemenin eteğinden kesme, daima neşelen. 

Şarap iç, cihanı bağışla. Kötülüğünü isteyenler kement gini zülfünle zincirlere giriftar oldular.

Feleğin devranı, hep adalet yolundadır. Gönlün hoş olsun, zalim, artık konağına yol alamaz.

Hâfız, cihan padişahının kalemi, nzıkları taksim edicidir. Geçim için bâtıl düşüncelere dalma!

Daray-ı cihan Nusret-i din Husrev-i kâmil

Yahye-bn-i Muzaffer Melik-i 'âlim-i 'âdil

304‏

 

دارای جهان نصرت دين خسرو کامل

يحيی بن مظفر ملک عالم عادل

ای درگه اسلام پناه تو گشاده

بر روی زمين روزنه جان و در دل

تعظيم تو بر جان و خرد واجب و لازم

انعام تو بر کون و مکان فايض و شامل

 

روز ازل از کلک تو يک قطره سياهی

بر روی مه افتاد که شد حل مسال

خورشيد چو آن خال سيه ديد به دل گفت

ای کاج که من بودمی آن هندوی مقبل

شاها فلک از بزم تو در رقص و سماع است

دست طرب از دامن اين زمزمه مگسل

 

می نوش و جهان بخش که از زلف کمندت

شد گردن بدخواه گرفتار سلاسل

 

دور فلکی يک سره بر منهج عدل است

خوش باش که ظالم نبرد راه به منزل

 

حافظ قلم شاه جهان مقسم رزق است

از بهر معيشت مکن انديشه باطل

**

 

 

Başım hoş ve yüksek sesle söylüyorum: Ben hayat nefhasını kadehten aramaktayım.

Zahitliğin asık suratı şarap içenlerin yüzünde yoktur. İyi huylu sarhoşların müridiyim.

Pîr-i Mugân da yüzüme bir kapı açmazsa hangi kapıya başvurayım, nerden bir çare arayayım?

Bu çayırlıkta kendi kendisine bitti diye beni kınama. Nasıl yetiştiriyorlarsa öyle bitmekteyim.

Sen arada hanikahı, meyhaneyi görüp durma. Tanrı şahit ki nerde olursam olayım yine onunlayım.

İstek yolunun tozu, murat kimyasıdır. O amber kokulu toprağın kuluyum.

O yüce boylu sarhoş nergisin iştiyakiyle lâle gibi elimde şarap kadehi, ırmak kıyılarına düştüm!

Sevgilinin kaşları beni top gibi çevgânına çekti ama ben yine avarelikle bir efsane oldum.

Şarap getir.. Hâfız’ın fetvasıyle temiz gönülden riya tozunu kadeh feyziyle yıkayıp anlatacağım.

 

Serem hoşest-u bebang-i bulend migüyem

Ki men nesiın-i heyât ezpiyâle micüyem

379‏

 

سرم خوش است و به بانگ بلند می‌گويم

که من نسيم حيات از پياله می‌جويم

عبوس زهد به وجه خمار ننشيند

مريد خرقه دردی کشان خوش خويم

شدم فسانه به سرگشتگی و ابروی دوست

کشيد در خم چوگان خويش چون گويم

 

گرم نه پير مغان در به روی بگشايد

کدام در بزنم چاره از کجا جويم

 

مکن در اين چمنم سرزنش به خودرويی

چنان که پرورشم می‌دهند می‌رويم

تو خانقاه و خرابات در ميانه مبين

خدا گواه که هر جا که هست با اويم

 

غبار راه طلب کيميای بهروزيست

غلام دولت آن خاک عنبرين بويم

 

ز شوق نرگس مست بلندبالايی

چو لاله با قدح افتاده بر لب جويم

 

بيار می که به فتوی حافظ از دل پاک

غبار زرق به فيض قدح فروشويم

 

**

 

Gönlümü kirpiklerinle oklama da hasta gözlerine feda olayım.

Güzelliğin nisabı kemalini bulmuş; ben bir fakir, bir yoksulum; bana zekât ver:

Kadehimi doldur., aşk devletinin sayesinde ihtiyar bile olsam yine bahtım genç!

Göğsümün sahası sevgiliyle öyle bir doldu ki hatıramdan aşk düşüncesi bile kaybolup gitti!

Amel defterimi yazan kâtip, sakın deftere çalgı ve şarap hesabından başka bir şey yazmasın!

Kimsenin kimseyi sormadığı bu kavga kıyamet gününde ben Pîr-i Mugânın ihsanına minnettarım, onun iyiliklerine şükretmekteyim. 

Zahit, beni o vakte kadar çocuklar gibi cennetteki elmayla, bal ve süt nehirleriyle kandırıp duracaksın?

Şarap satanlarla kararlaştırdım: gam günü elime kadehten başka bir şey almayacak.

Ne hoştur o an ki sarhoşluğun verdiği istiğna ile sultana da aldırış etmez olurum, vezire de!

Davacı beni hor hakir görür ama Hâfız gibi benim göğsümde hazineler var!

Ben o kuşum ki sabah akşam ıslığım, arş damından gelmektedir.

Mezen ber dil zi nevk-i ğamze tirem

Ki piş-i çeşm-i bimaret bimirem

332‏

 

مزن بر دل ز نوک غمزه تيرم

که پيش چشم بيمارت بميرم

نصاب حسن در حد کمال است

زکاتم ده که مسکين و فقيرم

 

چو طفلان تا کی ای زاهد فريبی

به سيب بوستان و شهد و شيرم

 

چنان پر شد فضای سينه از دوست

که فکر خويش گم شد از ضميرم

 

قدح پر کن که من در دولت عشق

جوان بخت جهانم گر چه پيرم

 

قراری بسته‌ام با می فروشان

که روز غم بجز ساغر نگيرم

 

مبادا جز حساب مطرب و می

اگر نقشی کشد کلک دبيرم

در اين غوغا که کس کس را نپرسد

من از پير مغان منت پذيرم

 

خوشا آن دم کز استغنای مستی

فراغت باشد از شاه و وزيرم

 

من آن مرغم که هر شام و سحرگاه

ز بام عرش می‌آيد صفيرم

چو حافظ گنج او در سينه دارم

اگر چه مدعی بيند حقيرم

**

 

Elimden gelirse sevgiliyle oturacak, vuslat şarabını içecek, hayat bahçesinden gül dereceğim.

Sofiyi yakıp yandıran acı şarap, vücudumun temelini silip süpürecek., sâki, dudağını dudağıma koy da tatlı canımı alıver gitsin!

Deli mi oluyorum yoksa? Aşkınla geceleri ayla konuşmakta, rüyada perileri görmekteyim!

Kimi anarsan o andığın kişi, ihsanından bir feyze nail oldu. Bu kulun halini de hatırla, beni de an., eski bir hizmetkârınım senin. 

Dudağın, sarhoşlara şekerler verdi. gözün, sarhoşlara şarap sundu. Mahrumiyetin son derecesine düşen sade benim, ben ne buna nail oldum, ne ona!

Aşk remzini Hâfız'dan sor, sarhoşluğun şerhini benden iste. Çünkü ben, her gece sürahiyle, kadehle ayın da hemdemiyim, ülkerin de!

Her şiir düzenin sözü makbul düşmez. Fakat şaşılacak derecede güzel olan sülünü ben tutarım, çünkü şahinim çeviktir.

İnanmıyorsan var, git, Çin ressamından bir sor. Mani bile miskler saçan kalemimle yazdığım şiirin bir nüshasını istemekte!

Vefakârlık, doğru sözlülük, her yiğidin harcı değil. Ben hem vefakâr, hem de sözünün eri olan Hak ve Din Celâline kulum.

Eğer berhized ez destem ki bâdildar binşinem

Zicâm-ı vasl mey nüşem zibâğ-ı ayş gul çinem

356‏

 

گرم از دست برخيزد که با دلدار بنشينم

ز جام وصل می‌نوشم ز باغ عيش گل چينم

شراب تلخ صوفی سوز بنيادم بخواهد برد

لبم بر لب نه ای ساقی و بستان جان شيرينم

مگر ديوانه خواهم شد در اين سودا که شب تا روز

سخن با ماه می‌گويم پری در خواب می‌بينم

لبت شکر به مستان داد و چشمت می به ميخواران

منم کز غايت حرمان نه با آنم نه با اينم

 

چو هر خاکی که باد آورد فيضی برد از انعامت

ز حال بنده ياد آور که خدمتگار ديرينم

 

نه هر کو نقش نظمی زد کلامش دلپذير افتد

تذرو طرفه من گيرم که چالاک است شاهينم

 

اگر باور نمی‌داری رو از صورتگر چين پرس

که مانی نسخه می‌خواهد ز نوک کلک مشکينم

وفاداری و حق گويی نه کار هر کسی باشد

غلام آصف ثانی جلال الحق و الدينم

رموز مستی و رندی ز من بشنو نه از واعظ

که با جام و قدح هر دم نديم ماه و پروينم

 

**

 

Hiç ucu, sonu olmayan zemane derdine erguvan renkli şaraptan başka bir deva göremiyorum ben.

Pîr-i Mugânın hizmetini terketmeye ne niyetim var, ne de böyle bir söz söylüyorum. Neden mi? Çünkü bunu, işime uygun görmüyorum.

Bu sersemliğimi gördükleri halde kimse bana bir yudumcuk şarap bile vermiyor. Bir bak hele, âlemde bir tek gönül ehli bile göremiyorum ki!

İşret irtifaım güneş gibi kadehle al, fırsatı fevtetme. Çünkü zemanedeki talihin birteviye böyle gideceğini, işarete, zevku safaya müsaade edip duracağını ummuyorum.

Tanrı ehlinin nişanı âşıklıktır, onu terketme, kendine gel... Şehir şeyhlerinde bu nişaneyi göremiyorum

Gönlümü, sevgilinin kıl gibi beline bağladım ama o belin nişanını benden sorma., ben zaten kendimi göremiyorum, zaten kendimi kaybetmişim!

Boyun gözümün ırmağından ayrılıb selvinin yerinde ancak akıp giden bir ırmak görmekteyim.

Binlerce defa yazıklar olsun bu iki hayran gözlerime. İki ayna ile bile yüzünü apaçık göremiyorum.

Bana Hâfız’ın cönkü kâfi... Çünkü bu denizden başka yerde gönüller alan söz matahı yok!

 

Ğam-ı zemâne ki hîçeş geran nemibînem

Devâş cuz mey-i çün erğavan nemibinem

358‏

 

غم زمانه که هيچش کران نمی‌بينم

دواش جز می چون ارغوان نمی‌بينم

به ترک خدمت پير مغان نخواهم گفت

چرا که مصلحت خود در آن نمی‌بينم

ز آفتاب قدح ارتفاع عيش بگير

چرا که طالع وقت آن چنان نمی‌بينم

نشان اهل خدا عاشقيست با خود دار

که در مشايخ شهر اين نشان نمی‌بينم

بدين دو ديده حيران من هزار افسوس

که با دو آينه رويش عيان نمی‌بينم

قد تو تا بشد از جويبار ديده من

به جای سرو جز آب روان نمی‌بينم

در اين خمار کسم جرعه‌ای نمی‌بخشد

ببين که اهل دلی در ميان نمی‌بينم

نشان موی ميانش که دل در او بستم

ز من مپرس که خود در ميان نمی‌بينم

من و سفينه حافظ که جز در اين دريا

بضاعت سخن درفشان نمی‌بينم

**

 

Pılımı, pırtımı meyhaneye çekip orada rahatça oturayım; şimdiki zamanda bunu uygun görüyorum.

Sürahiyle bir kitaptan başka ne dostum olsun, ne hemdemim. Bu suretle de cihanın hilebaz ve gaddar adamlarım az göreyim hiç olmazsa.

Şaraplara bulanmış hırkamla nice mürailik ettim, ne kadar takvadan dem vurdum... gayri sâkinin yüzüyle kızıl şaraptan utanıyorum doğrusu.

Şarap kadehini alıp mürailerden uzaklaşayım.. yani cihan halkının arasından bir temiz yürekli dost seçeyim.

Âlemden elimi eteğimi çekip toplamak nasip olur, elime bir fırsat düşerse selvi gibi ben de halktan başımı kurtarıp hür olayım.

* Benim bu daralmış göğsüm, onun gam yükünü nerden taşıyabilmek? Heyhat! Yoksul gönlüm bu ağır yükün eri değil!

* Zamanın vezirine kulum, gönlümü incitme benim, yoksa felekten bile şikâyet edip halimi ona arzetsem öcümü alır!

Gönlümde sitem tozlan var. Yarabbi, güneş gibi âlemi aydınlatan güneşimin tozlanmasını hoş görme, onu tozlandırma!

 

Haliya maslahat-ı vakt deran mibınem

Ki keşem raht be meyline vu hoş binşînem 

355‏

 

حاليا مصلحت وقت در آن می‌بينم

که کشم رخت به ميخانه و خوش بنشينم

 

جام می گيرم و از اهل ريا دور شوم

يعنی از اهل جهان پاکدلی بگزينم

جز صراحی و کتابم نبود يار و نديم

تا حريفان دغا را به جهان کم بينم

 

سر به آزادگی از خلق برآرم چون سرو

گر دهد دست که دامن ز جهان درچينم

 

بس که در خرقه آلوده زدم لاف صلاح

شرمسار از رخ ساقی و می رنگينم

سينه تنگ من و بار غم او هيهات

مرد اين بار گران نيست دل مسکينم

 

من اگر رند خراباتم و گر زاهد شهر

اين متاعم که همی‌بينی و کمتر زينم

بنده آصف عهدم دلم از راه مبر

که اگر دم زنم از چرخ بخواهد کينم

 

بر دلم گرد ستم‌هاست خدايا مپسند

که مکدر شود آيينه مهرآيينم

**

 

Kara kirpiklerinle dilime binlerce rahne vurdun; gel de hasta gözlerinden de binlerce dert devşireyim.

Ey gönlümle düşüp halkan sevgili, dostlarını hatırlamıyor musun? Ben de dilerim seni hatırlamadan yaşadığım günü görmeyeyim!

Âlem ihtiyardır, temelsizdir. Ferhad’ı bile öldüren bu zalimden feryat! Beni de hileleriyle şirin canımdan usandırdı!

Ayrılık ateşinin hararetiyle gül gibi terlere battım, ey geceleri uyumayıp esen rüzgâr, bana sevgilimin bir kokusunu getir!

Fâni olan bu dünya da sevgiliyle sâkiye feda olsun, bâki olan öteki dünya da! Âlem sultanlığını bile aşka feda olmuş görmekteyim.

Benim yerime başka birisini seçer mi, seçer.. hüküm onun.. Fakat eğer ben, sevgili yerine canımı ihtiyar eder, hayatımı ondan üstün görürsem can ve hayat haram olsun bana!

Bülbül sabahı kutlamakta, sâki, şenlesin? Kalk., dün geceki rüyanın hayali başımda dönüp duruyor!

Can verdiğim gece baş ucumdaki mum sen olursan göçtüğüm gece yatağımdan doğruca hurilerin köşküne giderim.

Bu mektubumda yandığım iştiyak sözleri, yalan yanlış sözler değildir, hepsi de tamamıyla doğrudur. Çünkü bunları bana Hâfız telkin etti, yoksa ben nerden bileceğim ki?

 

Bemujgân-ı siyeh kerdi hezaren rahne der dineni

Biyâ kez çeşm-i bımâret hezâran derd berçînen.

354‏

 

به مژگان سيه کردی هزاران رخنه در دينم

بيا کز چشم بيمارت هزاران درد برچينم

 

الا ای همنشين دل که يارانت برفت از ياد

مرا روزی مباد آن دم که بی ياد تو بنشينم

جهان پير است و بی‌بنياد از اين فرهادکش فرياد

که کرد افسون و نيرنگش ملول از جان شيرينم

ز تاب آتش دوری شدم غرق عرق چون گل

بيار ای باد شبگيری نسيمی زان عرق چينم

جهان فانی و باقی فدای شاهد و ساقی

که سلطانی عالم را طفيل عشق می‌بينم

اگر بر جای من غيری گزيند دوست حاکم اوست

حرامم باد اگر من جان به جای دوست بگزينم

صباح الخير زد بلبل کجايی ساقيا برخيز

که غوغا می‌کند در سر خيال خواب دوشينم

شب رحلت هم از بستر روم در قصر حورالعين

اگر در وقت جان دادن تو باشی شمع بالينم

حديث آرزومندی که در اين نامه ثبت افتاد

همانا بی‌غلط باشد که حافظ داد تلقينم

**

 

Davacıların darılış ve kınayışlarını düşünüp çekinirsem sarhoşlukta, rintlikte, bulunamam, sarhoşluğun ve rintliğin hakkından gelemem ki.

Rintliği yeni öğrenenlerin zabitliği hiç de kötü bir yol değil ama bir kere âlemde adım kötüye çıkmış, artık ne iyilik düşünebilirim?

Bana başı dönmüş, kendinden geçmiş âşıkların padişahı de. Çünkü akıl eksikliği bakımından bütün âlemdekilerden ileriyim ben!

Kanıma parmak ban da alnına bas ey kâfir dinli sevgili, âlem de senin kurbanın olduğumu anlasın!

Sen bana bir itikat et, beni hoş gör de bırak artık Tanrı için olsun... bu hırka içinde dervişlikten ne kadar uzak olduğumu ne bil, ne öğren!

Rüzgâr, şu kanlar yağdıran şiirimi sevgiliye ulaştır.» o, kara kirpikleriyle can damarımdan yaraladı beni!

Ben ister rint olayım, ister şeyh. Kimseyle alışverişim yok. Sırrımın Hâfız’ıyım, vaktimin ârifi! 

Ger men ezserzeniş-i mudde'iyan endîşem

Şîve-i mesti va rindi nereved ezpişem

341‏

 

گر من از سرزنش مدعيان انديشم

شيوه مستی و رندی نرود از پيشم

زهد رندان نوآموخته راهی بدهيست

من که بدنام جهانم چه صلاح انديشم

 

شاه شوريده سران خوان من بی‌سامان را

زان که در کم خردی از همه عالم بيشم

 

بر جبين نقش کن از خون دل من خالی

تا بدانند که قربان تو کافرکيشم

 

اعتقادی بنما و بگذر بهر خدا

تا در اين خرقه ندانی که چه نادرويشم

شعر خونبار من ای باد بدان يار رسان

که ز مژگان سيه بر رگ جان زد نيشم

 

من اگر باده خورم ور نه چه کارم با کس

حافظ راز خود و عارف وقت خويشم

 

**

 

Sofi, gel de riya hırkasını çıkaralım, şu mürailik nakşına bir butlan çizgisi çekelim.

Tekkemize gelen nezir ve niyaz paralarını şaraba harcedelim, riya hırkasını sürüyüp meyhane suyuna atalım.

Gayp perdesi altına gizlenmiş olan kaza mmmn yüzündeki örtüyü de sarhoşça çekip açalım.

Sarhoş bir halde sıçrayıp ârifler meclisinden şarabı yağma edelim, meclisteki güzeli de çekelim, kucaklayalım.

Şimdi cihandan kâm almaya bak. Can pılı pırtısını öbür dünyaya çektiğimiz gün Tanrı elbette günahları bağışlar.

Nende sevgilinin kaşırım bir işvesi ki yeni ay gibi felek topunu o altın çevgânla çelelim.

Yarın bize cennet bahçesini vermezlerse cennet köşkünden gılmanı, cennet bahçesinden huriyi çekip »lalım.

Hâfız, bu çeşit lâflar etmek bizim hakkımız değil. Bilmem neden ayağımızı kilimimizden dışarıya uzatıyoruz?

Süfi biya ki hırka-i sâlûs berkeşım

Vin nafeş-ı zerleri hât-ı butlân beser keşim 

375‏

 

صوفی بيا که خرقه سالوس برکشيم

وين نقش زرق را خط بطلان به سر کشيم

 

نذر و فتوح صومعه در وجه می‌نهيم

دلق ريا به آب خرابات برکشيم

 

فردا اگر نه روضه رضوان به ما دهند

غلمان ز روضه حور ز جنت به درکشيم

 

بيرون جهيم سرخوش و از بزم صوفيان

غارت کنيم باده و شاهد به بر کشيم

 

عشرت کنيم ور نه به حسرت کشندمان

روزی که رخت جان به جهانی دگر کشيم

سر خدا که در تتق غيب منزويست

مستانه‌اش نقاب ز رخسار برکشيم

 

کو جلوه‌ای ز ابروی او تا چو ماه نو

گوی سپهر در خم چوگان زر کشيم

حافظ نه حد ماست چنين لاف‌ها زدن

پای از گليم خويش چرا بيشتر کشيم

**

 

Dostlar gül vakti işrete koyulmamız daha iyi. Gönül ehlinin sözüdür bu, canla başla dinleyeyim.

Kimsede bir kerem, bir ihsan yok, halbuki zevk ve neşe zamanı geçmekte., çaresi şu: Seccadeyi şaraba satalım.

Ferahlar bağışlayan ne hoş hava; Yarabbi bir güzel gönder de yüzünü seyrederek gül renkli şarap içelim.

Felek erganuncusu, hüner, ehlinin yolunu vurmakta., bu gussadan nasıl ağlamayalım, niçin coşmayalım ki?

Gül, coştu, açıldı, bizse onu şarapla teskin etmedik. Hâsılı mahrumiyet ve heves ateşiyle coşmaktayız.

Lâle kadehinden mevhum bir şarap içmedeyiz; kötü göz ırak olsun, çalgısız, şarapsız sarhoşuz!

Hâfız, bu şaşılacak hal kime söylenebilir? öyle bülbülleriz ki gül mevsimi susmaktayız!

Dostan vakt-i gul an bih ki be'işret küşim

Suhan-i ehl-i dilesi in ki becan binyüşım

376‏

 

دوستان وقت گل آن به که به عشرت کوشيم

سخن اهل دل است اين و به جان بنيوشيم

 

نيست در کس کرم و وقت طرب می‌گذرد

چاره آن است که سجاده به می بفروشيم

خوش هواييست فرح بخش خدايا بفرست

نازنينی که به رويش می گلگون نوشيم

ارغنون ساز فلک رهزن اهل هنر است

چون از اين غصه نناليم و چرا نخروشيم

 

گل به جوش آمد و از می نزديمش آبی

لاجرم ز آتش حرمان و هوس می‌جوشيم

می‌کشيم از قدح لاله شرابی موهوم

چشم بد دور که بی مطرب و می مدهوشيم

حافظ اين حال عجب با که توان گفت که ما

بلبلانيم که در موسم گل خاموشيم

**

 

Toz gibi olan tenim, can çehresine hicap olmakta. O yüzden perdeyi attığım an, ne güzel bir andır.

Bu çeşit kafes, benim gibi güzel bir kuşa lâyık değil. Rıdvan gülşenine gideyim, ben o yeşilliğe lâyıkım.

Niçin geldim, nenleyim? Belli olmadı gitti. Yazık, yazık., kendi iyimden bile gafilim.

Mukaddeslik âlemi fezasını nasıl dönüp dolayayım? Terkip yurtcağızmda ten kaydıyle mukayyedim!

Yüreğimin kanından iytiyak kokusu gelirse taacübetme. Huten ahusiyle derdimiz birdir bir, aynı derde tutulduk!

Altın sırmalarla bezenmiş gömleğime bakma. isinde gizli hararetler var.

Gel, Hâfız’ın varlığım ortadan kaldır da sen varken kimse benden “benim” sözünü işitmesin!

Hicab-ı çihre-i can mıyeved ğubâr-ı tenem

 Hoşa demi ki ezan çihre perde berfukenem

342‏

 

حجاب چهره جان می‌شود غبار تنم

خوشا دمی که از آن چهره پرده برفکنم

چنين قفس نه سزای چو من خوش الحانيست

روم به گلشن رضوان که مرغ آن چمنم

 

عيان نشد که چرا آمدم کجا رفتم

دريغ و درد که غافل ز کار خويشتنم

 

چگونه طوف کنم در فضای عالم قدس

که در سراچه ترکيب تخته بند تنم

 

اگر ز خون دلم بوی شوق می‌آيد

عجب مدار که همدرد نافه ختنم

 

طراز پيرهن زرکشم مبين چون شمع

که سوزهاست نهانی درون پيرهنم

بيا و هستی حافظ ز پيش او بردار

که با وجود تو کس نشنود ز من که منم

**

 

Kırk yıl, hattâ daha ziyade bir zamandır bu sözü söyler dururum. Ben, Pîr-i Mugânın kullarının en aşağısıyım.

Şarap satan ihtiyarın, lûtfiyle kadehim, sâf ve aydın şaraptan asla boş kalmadı.

Aşkın ve temiz rintlerin devletleri sayesinde daima meyhanelerin baş köşelerinde otururum. 

Tortulu şarap içiyor diye hakkımda kötü zanda bulunma; elbisem şaraba bulanmış ama eteğim tertemiz!

Benim gibi bir bülbülün, şu tatlı dille bu kafeste süsen gibi susup durması yazıktır!

Fars diyarının suyu, havası, ne tuhaf., aşağılık kişileri yetiştiriyor, yüceltiyor. Nerde tur temiz yoldaş, otağımızı buradan söküp götürelim artık!

Hâfız, kadehi ne vaktedek hırka altında çekeceksin ki? Hâce’nin meclisinde yaptığın işin perdesini kaldırayım da gör!

Çil sâl reft-u bış ki in lâf mızenem

Kez çâkerân-ı pır-i muğam kemterin menem

343‏

 

چل سال بيش رفت که من لاف می‌زنم

کز چاکران پير مغان کمترين منم

 

هرگز به يمن عاطفت پير می فروش

ساغر تهی نشد ز می صاف روشنم

از جاه عشق و دولت رندان پاکباز

پيوسته صدر مصطبه‌ها بود مسکنم

 

در شان من به دردکشی ظن بد مبر

کلوده گشت جامه ولی پاکدامنم

شهباز دست پادشهم اين چه حالت است

کز ياد برده‌اند هوای نشيمنم

حيف است بلبلی چو من اکنون در اين قفس

با اين لسان عذب که خامش چو سوسنم

 

آب و هوای فارس عجب سفله پرور است

کو همرهی که خيمه از اين خاک برکنم

حافظ به زير خرقه قدح تا به کی کشی

در بزم خواجه پرده ز کارت برافکنم

 

تورانشه خجسته که در من يزيد فضل

شد منت مواهب او طوق گردنم

 

 

**

 

Dinim, bugün tamamıyle elimden gitme-den gel de söyle:          Aşkından ne fayda gördüm ki?

Derdin, ömrümün harmanım yele verdi ama aziz ayağının toprağına andolsun ki ahdimi bozmadım.

Zerre gibi hor hakirim ama bir bak, aşk devletiyle senin yüzünün havasına düşerek nasıl da ta güneşe kadar yüceldim, ta güneşe ulaştım!

Şarap sun., bir ömürdür, huzur ve istirahatle afiyet bucağında bir işret etmedim gitti 

Ey öğütçü, akıllı adamlarındansan sözünü toprağa salma, beyhude yere öğüt verme; çünkü ben sarhoşum, kulağıma öğüt girmez!

Sevgilinin huzurunda utangaçlığımdan nasıl başımı kaldırayım? Elimden ona lâyık bir hizmet gelmedi ki!

Hâfız yandı yakıldı da o gönüller okşayan sevgili “Hatırını kırdım, bari bir merhem olsun yollayayım” demedi!

Beğayr ezan ki bişud din-u diniş ezdestem

Biyâ bigü ki zi'ışket çi tarf berbestem

315‏

 

به غير از آن که بشد دين و دانش از دستم

بيا بگو که ز عشقت چه طرف بربستم

 

اگر چه خرمن عمرم غم تو داد به باد

به خاک پای عزيزت که عهد نشکستم

چو ذره گر چه حقيرم ببين به دولت عشق

که در هوای رخت چون به مهر پيوستم

بيار باده که عمريست تا من از سر امن

به کنج عافيت از بهر عيش ننشستم

 

اگر ز مردم هشياری ای نصيحتگو

سخن به خاک ميفکن چرا که من مستم

 

چگونه سر ز خجالت برآورم بر دوست

که خدمتی به سزا برنيامد از دستم

بسوخت حافظ و آن يار دلنواز نگفت

که مرهمی بفرستم که خاطرش خستم

**

 

Dün gece bir hasta gibi halsiz ve mahmur bakan gözlerin beni benden alır, takatsiz bir hale koyardı; fakat yine dudağının lûtfiyle canlanır, kendime gelirdim.

Miskler kokan ve misk gibi siyah olan hattına bugünden âşık değilim! Nice zamandır bu hilâli kadehle sarhoşum ben.

Sebatımdan dolayı şu hal bana ne hoş geldi: Cevretsen de yine senden vazgeçmedim, yine senden usanmadım!

Bu meyhane sâkisinden takva umma, ibadet gözleme. Çünkü yaratıldığım andan beri rintlerin hizmetinden dem vurmaktayım.

Aşıkın yolunda ölümden sonra da yüzlerce tehlike var. Bunu düşün de sakın ömrüm bitti, artık kurtuldum deme!

Bundan böyle hasetlinin oku ucundan ne gam., yay kaslı sevgilime kavuştum artık!

Akik hokkasına benzeyen dudağını öpmek gayri bana helâldir. Çünkü zulümlerde, cefalarda bulunduğun halde sevginden geçmedim, vefayı bırakmadım,

Hâfız’ın ilim rütbesi feleğe kadar yücelmişti.. fakat senin yüce şimşada benzer boyunun gamı, beni böyle alçattı işte.

Bir asker güzeli, gönlümü alıp gitti Padişahın inayeti, elimi tutmazsa vay halime!

Düş Bimari-i çeşm-i tu biburd ezdestem

Leykin ez lutf-i lebet şüret-i can mibestem

غزل  314‏

 

دوش بيماری چشم تو ببرد از دستم

ليکن از لطف لبت صورت جان می‌بستم

عشق من با خط مشکين تو امروزی نيست

ديرگاه است کز اين جام هلالی مستم

از ثبات خودم اين نکته خوش آمد که به جور

در سر کوی تو از پای طلب ننشستم

عافيت چشم مدار از من ميخانه نشين

که دم از خدمت رندان زده‌ام تا هستم

 

در ره عشق از آن سوی فنا صد خطر است

تا نگويی که چو عمرم به سر آمد رستم

بعد از اينم چه غم از تير کج انداز حسود

چون به محبوب کمان ابروی خود پيوستم

بوسه بر درج عقيق تو حلال است مرا

که به افسوس و جفا مهر وفا نشکستم

 

صنمی لشکريم غارت دل کرد و برفت

آه اگر عاطفت شاه نگيرد دستم

 

رتبت دانش حافظ به فلک برشده بود

کرد غمخواری شمشاد بلندت پستم

**

 

Nice zamandır meyhanede hizmet etmekteyim Yokluk elbisesine büründüğüm halde devlet ehlinin işini işlemekteyim.

Güzel yürüyüştü sülünü, ne vakit vuslat tuzağına düşüreceğim diye pusuya girmiş, fırsat kolluyorum.

Vaizimiz hak kokuşunu bile duymamış, bu sözü iyice işit Gıybet etmiyorum ha, yüzüne karşı da söylemekteyim zaten.

Civarının toprağı, bundan fazla zahmetimize tahammül etmez doğrusu. Lûtuflarda bulundun güzelim, Allaha ısmarladık, ben de zahmeti azaltıyorum artık. 

* Güzelin lutfü belâ tuzağı, bakışı belâ okudur. Güzel, sana ettiğim nasihatleri bir hatırla!

Ey ayıplan örten kerem sahibi, kötü görenlerin gözlerini ört, halvet bucağındaki cüretlerini yüzlerine vurma, sırlarımı açma!

Bir toplulukta Hâfız’ım, bir mecliste ayyaş, halkla oynadığım şu oyuna bir bak hele!

 

Rûzgari şud ki dermeyhâne hidmet mikunem

Der libas-ı fakr kâr-ı ehl-i dovlet mikunem

352‏

 

روزگاری شد که در ميخانه خدمت می‌کنم

در لباس فقر کار اهل دولت می‌کنم

تا کی اندر دام وصل آرم تذروی خوش خرام

در کمينم و انتظار وقت فرصت می‌کنم

واعظ ما بوی حق نشنيد بشنو کاين سخن

در حضورش نيز می‌گويم نه غيبت می‌کنم

با صبا افتان و خيزان می‌روم تا کوی دوست

و از رفيقان ره استمداد همت می‌کنم

خاک کويت زحمت ما برنتابد بيش از اين

لطف‌ها کردی بتا تخفيف زحمت می‌کنم

زلف دلبر دام راه و غمزه‌اش تير بلاست

ياد دار ای دل که چندينت نصيحت می‌کنم

ديده بدبين بپوشان ای کريم عيب پوش

زين دليری‌ها که من در کنج خلوت می‌کنم

حافظم در مجلسی دردی کشم در محفلی

بنگر اين شوخی که چون با خلق صنعت می‌کنم

**

 

Ben, güzelleri sevmeyi ve şarap içmeyi terk edemiyorum, yüzlerce defadır tövbe ettim, artık tövbe de edemeyeceğim.

Cennet bağını, Tûba gölgesini, köşkleri, hurileri sevgilinin yurdunun toprağıyla bir göremiyorum.

Nazar ehlinin telkini, dersi, bir işaretten ibarettir. Bir kinayedir söyledim, gayri bunu tekrarlayanı am.

Meyhanede başkaldırmadıkça, meyhaneye varmadıkça başımdan bile haberim yok mu yok!

Şeyhim hiddetle “Haydi, artık bırak aşkı" dedi. Kardeş, savaşa hacet yok, bu işi yapamıyorum!

Öğütçü beni kınadı da “Haramdır, şarap içme” dedi. Dedim ki:

Ben, bir eşeğin sözüne baş üstüne diyemem ki!

Bu takvam yeter... şehir güzelleriyle minber üstünde naza, işveye girişemiyorum.

Hâfız, Pîr-i Mugânın eşiği devlet kapısıdır. Bu kapının toprağını öpmekten vazgeçemiyorum!

Men terk-i ışkbizi vu sağar nemîkunem

Sad bâr tövbe kerdem-u dlgar nemikunem

353‏

 

من ترک عشق شاهد و ساغر نمی‌کنم

صد بار توبه کردم و ديگر نمی‌کنم

باغ بهشت و سايه طوبی و قصر و حور

با خاک کوی دوست برابر نمی‌کنم

تلقين و درس اهل نظر يک اشارت است

گفتم کنايتی و مکرر نمی‌کنم

هرگز نمی‌شود ز سر خود خبر مرا

تا در ميان ميکده سر بر نمی‌کنم

ناصح به طعن گفت که رو ترک عشق کن

محتاج جنگ نيست برادر نمی‌کنم

اين تقواام تمام که با شاهدان شهر

ناز و کرشمه بر سر منبر نمی‌کنم

حافظ جناب پير مغان جای دولت است

من ترک خاک بوسی اين در نمی‌کنم

**

 

Bir gece elimizi kaldıralım, bir duada bulunalım da ayrılığın derdine bir yerden çare bulalım.

Gönül, yoldaşlarınn elinden hastalandı. Bir yardımcı çıksa da bir doktora götürsek, bir devada bulunsak.

Neşenin kökü kurudu, meyhane yolu nerde? O suyla, o hava ile neşeyi bir geliştirelim, kendine gelsin, boy versin!

Suçsuz olduğum halde beni incitip, kılıçlayıp gideni Allah için olsun yine getirin de bir safa bulalım.

"Nefis yolunda gönlümüz puthane oldu. Bir ah oku atalım, bir savaşta bulunalım.

Gönül, rintlerin gönlünden yardım iste. Yoksa bu pek güç bir iş, bir hatada bulunmayalım sakın!

Anlayışı dar kuşun gölgesinden hiç bir şey elde edilmez. Bir devlet kuşunun kutlu gölgesini isteyelim.

Gönlüm sabır perdesini kaldırdı; güzel sözlü Hâfız nerde? Gelsin de gazeliyle zevk u safa edelim:

Mâ şebi dest-u berârim du'âyi bikunim

Ğam-ı hicrân-ı tura çâre zicâyi bikunim

377‏

 

ما شبی دست برآريم و دعايی بکنيم

غم هجران تو را چاره ز جايی بکنيم

          

دل بيمار شد از دست رفيقان مددی

تا طبيبش به سر آريم و دوايی بکنيم

آن که بی جرم برنجيد و به تيغم زد و رفت

بازش آريد خدا را که صفايی بکنيم

 

خشک شد بيخ طرب راه خرابات کجاست

تا در آن آب و هوا نشو و نمايی بکنيم

مدد از خاطر رندان طلب ای دل ور نه

کار صعب است مبادا که خطايی بکنيم

سايه طاير کم حوصله کاری نکند

طلب از سايه ميمون همايی بکنيم

دلم از پرده بشد حافظ خوشگوی کجاست

تا به قول و غزلش ساز نوايی بکنيم

**

 

Bizden ne iyilik bekliyor, ne ibadet arıyorsun ki? Sarhoşlara salâ dedik, onları işret meclisine çağırdık... sarhoş gözünün hükmettiği şu devirde selâmeti “Hadi, hayra karşı güle güle,, diye dualar ederek yolladık gitti!

Meyhane kapısını aç; çünkü hiç bu tekkede feyz kapısı açılmadı. İster inan, ister inanma; söz bundan ibaret, işte onu da söyledik!

Sâki, gözünden haraboldum, yıkıldım ama dosttan gelen belâya binlerce defa merhaba, hoş geldin dedim.

Boyuna şimşir dedim ama sözümden de o kadar utandım ki., neden bu benzetişte bulundum, niçin böyle bir bühtan ettim acaba?

Eğer bana acımazsan sonucu pişman olursun, bu söze nişan koy, bunu sana nerde söylediğimi hatırında tut! 

Ciğerim nafe gibi kan kesildi, saçını Çin’e benzeterek söylediğim yanlış sözün cezası bundan da aşağı olmazdı elbette.

Hâfız, sen ateş kesildin, fakat sevgiliye hiç bir tesiri olmadı ki! Sanki sabah rüzgârına gülün vefasızlığını söylemişiz!

Salâh ez mâ çi mıcüyi ki mestanrâ salâ guftim

Be devri nerkisi mestet selâmetrâ du'â guftim

370‏

 

صلاح از ما چه می‌جويی که مستان را صلا گفتيم

به دور نرگس مستت سلامت را دعا گفتيم

 

در ميخانه‌ام بگشا که هيچ از خانقه نگشود

گرت باور بود ور نه سخن اين بود و ما گفتيم

 

من از چشم تو ای ساقی خراب افتاده‌ام ليکن

بلايی کز حبيب آيد هزارش مرحبا گفتيم

اگر بر من نبخشايی پشيمانی خوری آخر

به خاطر دار اين معنی که در خدمت کجا گفتيم

قدت گفتم که شمشاد است بس خجلت به بار آورد

که اين نسبت چرا کرديم و اين بهتان چرا گفتيم

 

جگر چون نافه‌ام خون گشت کم زينم نمی‌بايد

جزای آن که با زلفت سخن از چين خطا گفتيم

تو آتش گشتی ای حافظ ولی با يار درنگرفت

ز بدعهدی گل گويی حکايت با صبا گفتيم

 

**

 

Sen sabaha benziyorsun, ben de seher vaktinde yapayalnız yanıp yakılan muma. Bir gül, bir açıl da gör, nasıl sana can veriyorum.

Gönlümde serkeş saçlarının dağı varken ölsem bile toprağım menekşelik kesilir.

Bir kerecik bak diye gözümü, senin murat eşiğine diktim, gözlerim sende. Sense beni gözden çıkardın gitti.

Ey gam askeri, sana nasıl şükredeyim? Tanrı korusun, bari sen kimsesizlik günümde başımdan ayrılmıyorsun.

Göz bebeklerime kul olayım, gönlü kara, merhametsiz olmakla beraber gönülden çektiklerimi sayıp dökmeye başladım mı bana acıyıp da binlerce katra yağdırıyor, halime ağlayıp duruyorlar!

Güzelimiz herkese görünmekte, cilvelenmekte.. fakat benim gördüğüm bu cilveyi gören yok, bana göründüğü gibi kimseye görünmüyor!

Sevgili, Hâfız'ın toprağına rüzgâr gibi uğrarsa o daracık yerin içinde şevkimden kefenimi paramparça ederim!

Tu hemçu subhi vu men şem'i halveti seherem Tebessümi kunu can bin ki çun hemisupurem

330‏

 

تو همچو صبحی و من شمع خلوت سحرم

تبسمی کن و جان بين که چون همی‌سپرم

چنين که در دل من داغ زلف سرکش توست

بنفشه زار شود تربتم چو درگذرم

بر آستان مرادت گشاده‌ام در چشم

که يک نظر فکنی خود فکندی از نظرم

چه شکر گويمت ای خيل غم عفاک الله

که روز بی‌کسی آخر نمی‌روی ز سرم

غلام مردم چشمم که با سياه دلی

هزار قطره ببارد چو درد دل شمرم

 

به هر نظر بت ما جلوه می‌کند ليکن

کس اين کرشمه نبيند که من همی‌نگرم

به خاک حافظ اگر يار بگذرد چون باد

ز شوق در دل آن تنگنا کفن بدرم

**

 

Bu yıkık konaktan yürüyeceğim, canımın rahatını arayacağım, sevgilinin ardına düşüp gideceğim gün ne kutlu gündür!

Bilirim, gerçi garip hiç bir yere yol bulamaz. Fakat ben, o dağınık saçların kokusuna uyup gideceğim.

Gitmeye kudretim yok ama seher yeli gibi hasta gönülle, takatsiz bedenle o salınan selvinin havasına uyup yola düşeceğim.

Gönlüm, İskender zindanının vahşetinden bıktı artık. Dengimi bağladım, Süleyman ülkesine kadar yollanacağım.

Yolunda kalem gibi başımın kesilmesi bile icabetse yaralı gönülle, ağlar gözle yola düşeceğim.

•* Bu gamdan günün birinde kurtulursam nezrettim, meyhane kapışma kadar neşeli ve gazel okuya okuya gideceğim.

Onun aşkıyle zerre gibi raksederek ta parlak güneş çeşmesinin kıyısına kadar varacağım.

* Atlılar, ağır yüklülerin halini anlamazlar,, onlara ne gam var ki? Ey zahitler, bir himmet edin de, hoş kolay, sağ esen gideyim.

Hâfız gibi ayrılık çölünden dışarı çıkmaya bir yol bulamazsam devranın vezirine uyar, onun maiyetine karışır, onlarla yoldaş olur da giderim.

Hurrem an rüz kezin menzili viran birevem

Râhati can talabem derpeyi cânan birevem

359‏

 

خرم آن روز کز اين منزل ويران بروم

راحت جان طلبم و از پی جانان بروم

گر چه دانم که به جايی نبرد راه غريب

من به بوی سر آن زلف پريشان بروم

دلم از وحشت زندان سکندر بگرفت

رخت بربندم و تا ملک سليمان بروم

 

چون صبا با تن بيمار و دل بی‌طاقت

به هواداری آن سرو خرامان بروم

در ره او چو قلم گر به سرم بايد رفت

با دل زخم کش و ديده گريان بروم

 

نذر کردم گر از اين غم به درآيم روزی

تا در ميکده شادان و غزل خوان بروم

 

به هواداری او ذره صفت رقص کنان

تا لب چشمه خورشيد درخشان بروم

 

تازيان را غم احوال گران باران نيست

پارسايان مددی تا خوش و آسان بروم

ور چو حافظ ز بيابان نبرم ره بيرون

همره کوکبه آصف دوران بروم

 

**

 

Açık söylüyorum, bu sözümden de neşelenmekteyim, gönlüm sevinçle dolu, aşk kuluyum, iki cihandan da hürüm!

Mukaddeslik gülşeninin kuşuyum. Bu hâdise tuzağına nasıl düştüm, bu ayrılığı nice anlatayım ?

Ben melektim, cennet de makamımdı, beni bu çok harap yere Âdem getirdi!

Senin civansın havasıyle Tûba ağacının gölgesi de hatırımdan çıktı, hurinin gönül alıcılığı da, havuz kıyısı da!

Gönlümün levhinde sevgilinin elif boyundan başka bir harf yok. Hocam, başka bir harf belletmediyse ben ne yapayım?

Bahtımın yıldızını hiç bir müneccim tanımadı Yarabbi, ben bu cihan anasından ne talihle doğdum ki?

Aşk meyhanesinin kapısına kulağı küpeli bir kul olalı her an yem bir gam beni kutlamaya gelmekte!

Gözbebeğim, gönlümün kanını içmekte, lâyık da. Neden insanların gözbebeğine gönül verdim?

Hâfız’ın yüzünü saçlarınla gözyaşlarından ant. Yoksa bu daimî sel, temelimi yıkacak!

Faş migüyemu ezguftei hod dilşadem

Bendei ışkam u ezher du cihan azadem

317‏

 

فاش می‌گويم و از گفته خود دلشادم

بنده عشقم و از هر دو جهان آزادم

 

طاير گلشن قدسم چه دهم شرح فراق

که در اين دامگه حادثه چون افتادم

 

من ملک بودم و فردوس برين جايم بود

آدم آورد در اين دير خراب آبادم

 

سايه طوبی و دلجويی حور و لب حوض

به هوای سر کوی تو برفت از يادم

نيست بر لوح دلم جز الف قامت دوست

چه کنم حرف دگر ياد نداد استادم

 

کوکب بخت مرا هيچ منجم نشناخت

يا رب از مادر گيتی به چه طالع زادم

تا شدم حلقه به گوش در ميخانه عشق

هر دم آيد غمی از نو به مبارک بادم

می خورد خون دلم مردمک ديده سزاست

که چرا دل به جگرگوشه مردم دادم

 

پاک کن چهره حافظ به سر زلف ز اشک

ور نه اين سيل دمادم ببرد بنيادم

 

**

 

Ben kim oluyorum ki o güzel hatırından geçeyim, senin gönlüne gelmiş olayım? Ey kapısının toprağı başımın tacı güzel, sen lûtuflarda bulunuyorsun.

Sevgili, kula bakmayı, kulu görüp gözetmeyi sana kim öğretti, söyle. Çünkü ben, yoldaşlardan böyle bir şey ummuyorum doğrusu.

Ey kutsî kuş, himmetini yoluma kılavuz et, çünkü gideceğim yol uzun, ben de yeni sefere çıkmış birisiyim.

Ey seher yeli, selâmını ona arz et; seher çağlarında beni duadan unutmasın!

O kutlu günü istiyorum ki bu konaktan göçümü bağlayıp kaldırayım, dostlar, benî, artık senin civarından sorsunlar!

Hâfız, vuslat devletini dilerken gözümden akan yaşları deniz haline getirsem ve o denizde dalgalanıp yüzsem bile değer.

Nazım mertebesi yüksektir, cihanı istilâ eder., zamanın padişahına söyle de meydana getirdiğim bu incileri övsün!

Men ki bâşem ki beran hatrı a'tır guzerem

Lûtfhâ mıkuni ey haki deret tâcı serem

328‏

 

من که باشم که بر آن خاطر عاطر گذرم

لطف‌ها می‌کنی ای خاک درت تاج سرم

دلبرا بنده نوازيت که آموخت بگو

که من اين ظن به رقيبان تو هرگز نبرم

 

همتم بدرقه راه کن ای طاير قدس

که دراز است ره مقصد و من نوسفرم

 

ای نسيم سحری بندگی من برسان

که فراموش مکن وقت دعای سحرم

خرم آن روز کز اين مرحله بربندم بار

و از سر کوی تو پرسند رفيقان خبرم

حافظا شايد اگر در طلب گوهر وصل

ديده دريا کنم از اشک و در او غوطه خورم

پايه نظم بلند است و جهان گير بگو

تا کند پادشه بحر دهان پرگهرم

**

 

Elimin kısalığı yüzünden yük altındayım. Bu yüzden yüce boylulardan utanıyorum.

Kıl gibi ince belin elime girerse ne âlâ... yoksa başımı şeydalığa verdim gitti!

Kâinatın ahvalini gözümden sor. Çünkü geceleri sabaha kadar yıldız saymadayım.

Beni zemane sırrından agâh etti... bundan dolayı şükrane olarak kadehin dudağından öpüyorum.

Koluma çok şükretmedeyim, ondan çok memnunum... halkı incitmeye kudretim yok!

Şarap satanlara dua edersem ne var ki? Nimet hakkını ödüyorum.

Hâfız gibi sarhoş bir kafam var. Fakat yine ondan lütuf göreceğimi umuyorum.

*• Gözyaşı yerine İnciler yağdırsam sen yine onları toprağımdan almak bile istemiyorsun!

Zidesti kütehî hod zıri barem

Ki ezbâlâbulendan şermsârem

323‏

 

ز دست کوته خود زير بارم

که از بالابلندان شرمسارم

 

مگر زنجير مويی گيردم دست

وگر نه سر به شيدايی برآرم

ز چشم من بپرس اوضاع گردون

که شب تا روز اختر می‌شمارم

بدين شکرانه می‌بوسم لب جام

که کرد آگه ز راز روزگارم

 

اگر گفتم دعای می فروشان

چه باشد حق نعمت می‌گزارم

من از بازوی خود دارم بسی شکر

که زور مردم آزاری ندارم

سری دارم چو حافظ مست ليکن

به لطف آن سری اميدوارم

**

 

Yıllardır aklın fetvasıyle ihtirası zindana kapatmak için rintlerin gittikleri yola gittim, onların izlerini izledim.

 Ben Ankanın konağına varmak için kendi kendime yola girmedim ki. Bu konakları Süleyman'ın kuşıyle geçtim.

Neye alıştınsa onları terk et, onlara aykm olan şeylere yapış da muradına er. Çünkü ben bu cemiyete o dağınık saçlara uydum da eriştim.

Sâkinin dudağını öpmeye tövbe ettim. Fakat şimdi neden bilmezlere kulak astım diye dudağımı dişleyip durmaktayım.

Takva ve sarhoşluk, ne benim elimdedir, ne enin elinde! Ezel sultam, neyi yap dediyse yaptım!

Bir hayli müddet meyhane kapıcılığında bulundum, ama yine Tanrı lûtfundan ümidimi kesmemekte, yine Firdevs cennetine tamah etmekteyim.

Kocalmış olduğum halde Yusuf, sohbetiyle bu ak saçlı başımı okşamakta, beni ağırlamakta. Bu devlet, Külbei ahzandaki sabrımın ecri.

Kur’an’ın devleti sayesinde nail olduğum nimete felek mihrabında hiç bir Hâfız nail olmamıştır.

Gazel divanının baş köşesinde otursam şaşılacak ne var ki? Yıllardır Sahib-divan’ın kulluğunda bulundum.

Sâlhâ peyrevii mezhebi rindan kerdem

Tâ be fetvii hired hırs be zindan kerdem

319‏

 

سال‌ها پيروی مذهب رندان کردم

تا به فتوی خرد حرص به زندان کردم

من به سرمنزل عنقا نه به خود بردم راه

قطع اين مرحله با مرغ سليمان کردم

 

سايه‌ای بر دل ريشم فکن ای گنج روان

که من اين خانه به سودای تو ويران کردم

توبه کردم که نبوسم لب ساقی و کنون

می‌گزم لب که چرا گوش به نادان کردم

در خلاف آمد عادت بطلب کام که من

کسب جمعيت از آن زلف پريشان کردم

 

نقش مستوری و مستی نه به دست من و توست

آن چه سلطان ازل گفت بکن آن کردم

 

دارم از لطف ازل جنت فردوس طمع

گر چه دربانی ميخانه فراوان کردم

اين که پيرانه سرم صحبت يوسف بنواخت

اجر صبريست که در کلبه احزان کردم

 

صبح خيزی و سلامت طلبی چون حافظ

هر چه کردم همه از دولت قرآن کردم

 

گر به ديوان غزل صدرنشينم چه عجب

سال‌ها بندگی صاحب ديوان کردم

**

 

Akşam garipliği bastı, namaz vakti oldu da ağlamaya başladım mı gariplere lâyık mersiyeler tutturur, efsaneler söylerim.

Sevgilimi ve ülkemi hatırlayıp öyle ağlayayım ki yeryüzünden sefer âdetini kaldırayım!

Sevgilinin diyarındanım, garip elden değil... Tanrı, bir kere daha beni arkadaşlarıma ulaştır!

Yoldaş, Tanrı için olsun bana yardım et de bir kere daha meyhane civarında bayrağımı yücelteyim.

Akıl, ihtiyarlığı nasıl hesaba katabilir ki yine çocukluk çağında bulunan bir güzelle aşk oyununa giriştim.

Azizim, sabah rüzgâriyle şimal rüzgârından başka beni tanıyan yok. Rüzgârdan başka demsaam yok ki! 

Sevgilinin konağının havası abıhayatım ızdır. Ey sabah rüzgârı, Şiraz toprağından bir esinti getir!

Göz yaşlarım aktı ve ayıbımı yüzüme karşı söyledi, sırrımı faş etti gitti. Kimden şikâyet edeyim? Beni koğulayan evimde, ev halkından!

Sabah çağı zührenin çenginden duydum, diyordu ki: Lehçesi ve sesi hoş Hâfız'ın kuluyum ben!

Nemâzı şâmı gariban çû girye âğâzem

Be müyehâyı ğaribâne kıssa perdâzem

333‏

 

نماز شام غريبان چو گريه آغازم

به مويه‌های غريبانه قصه پردازم

به ياد يار و ديار آن چنان بگريم زار

که از جهان ره و رسم سفر براندازم

 

من از ديار حبيبم نه از بلاد غريب

مهيمنا به رفيقان خود رسان بازم

 

خدای را مددی ای رفيق ره تا من

به کوی ميکده ديگر علم برافرازم

خرد ز پيری من کی حساب برگيرد

که باز با صنمی طفل عشق می‌بازم

بجز صبا و شمالم نمی‌شناسد کس

عزيز من که بجز باد نيست دمسازم

 

هوای منزل يار آب زندگانی ماست

صبا بيار نسيمی ز خاک شيرازم

سرشکم آمد و عيبم بگفت روی به روی

شکايت از که کنم خانگيست غمازم

 

ز چنگ زهره شنيدم که صبحدم می‌گفت

غلام حافظ خوش لهجه خوش آوازم

 

**

 

Seher çağında şaraptan tövbe etmeyi kurdum. Fakat tövbeleri bozan bahar mevsimi geliyor, ne yapayım?

Dosdoğru söylüyorum; erler şarap içsinler de ben karşıdan bakayım; bunu görmeye tahammülüm yok.

Lâle zamanı musiki meclisinden kaçar, bir kenara çekilirsem aklımdan zorum var, beni tedavi edin!

Mademki sevgilinin yüzünden murat gülü açıldı, artık düşman başım hangi taş pekse ona vursun!

Gül tahtana bir güzeli sultan gibi çıkarıp ona sümbülden gerdanlık, yaseminden bilezik takacağım.

Meyhane yoksuluyum, fakat bir bak, sarhoş oldum mu feleğe nazlanır, yıldızlara hâkim kesilirim.

Padişah meclisini hatırlayıp gonca gibi gülümseyerek kadehi alır, neşemden libasımı yırtarım.

Haram lokmadan çekinmemin imkânı ve yolu yokken neden şarap içen rindi kınayayım?

Hâfız, gizlice şarap içmekten usandı., sırrını çenk ve ney sesiyle açığa vuracağım.

Be azmi tovbe seher güftem istihare kunem

Behârı tovbeşiken miresed çi çâre kunem

350‏

 

به عزم توبه سحر گفتم استخاره کنم

بهار توبه شکن می‌رسد چه چاره کنم

سخن درست بگويم نمی‌توانم ديد

که می خورند حريفان و من نظاره کنم

چو غنچه با لب خندان به ياد مجلس شاه

پياله گيرم و از شوق جامه پاره کنم

 

به دور لاله دماغ مرا علاج کنيد

گر از ميانه بزم طرب کناره کنم

 

ز روی دوست مرا چون گل مراد شکفت

حواله سر دشمن به سنگ خاره کنم

 

گدای ميکده‌ام ليک وقت مستی بين

که ناز بر فلک و حکم بر ستاره کنم

 

مرا که نيست ره و رسم لقمه پرهيزی

چرا ملامت رند شرابخواره کنم

 

به تخت گل بنشانم بتی چو سلطانی

ز سنبل و سمنش ساز طوق و ياره کنم

 

ز باده خوردن پنهان ملول شد حافظ

به بانگ بربط و نی رازش آشکاره کنم

**

 

Ben güzeli ve şarabı terk edecek rint değilim. Muhtesip de bilir ki ben bu işleri pek az yaparım.

Tövbekârları defalarca ayıpladığım halde, deliyim gül mevsimi şaraba tövbe edersem.

Sabah rüzgârı gül mecmuasını lütuf suyu ile yıkadıktan sonra artık ben defter sayfasına bakarsam bana sapık ve tabiatsız adını tak!

Lâle, eline şarap kadehini almış, nergis sarhoş... Fakat günahkârlıkla sade bizim adımız çıkmış. Davam çok ama Yarabbi, kimi hâkim yapayım ?

Aşk bir incidir, meyhane deniz, ben de dalgıç? O denize bir kere daldım, bakalım nereden başımı çıkaracağım?

Yokluk tozlarına bulandım ama eteğimi güneş çeşmesiyle bile ıslatmak himmete sığmaz!

Yoksullukta bile elimde sultan hâzinesi var. Aşağılık kişileri yetiştiren feleğin dönüşüne neye tamah edeyim?

Ey şehri birbirine katan güzelim, bir an olsun dizginini zaptet de yoluna göz yaşlarımı serpeyim, yüzümü döşeyeyim... Yolunu incilerle altınlarla bezeyeyim.

• Göz yaşlarından yakut ve lâle dolu hâzinelerim var. Neden yıldızı yüce güneşin feyzine göz dikeyim?

Feleğin ahdü peymanına o kadar itibar edilmez. Bundan böyle ahdedersem de kadehle ederim, şart edersem de!

Sevgili, âşıkların ateş içinde kalmalarını istiyorsa kevser çeşmesine bile bakarsam gözüm kör olsun!

Dün gece lâl dudakları Hâfız’a işvelendi ama ben bu masallara inanacak adam mıyım ?

Men ne an rinedem ki terki şâhedu sağar kunem Muhtesib dâned ki men in karha kemter kunem

346‏

 

من نه آن رندم که ترک شاهد و ساغر کنم

محتسب داند که من اين کارها کمتر کنم

 

من که عيب توبه کاران کرده باشم بارها

توبه از می وقت گل ديوانه باشم گر کنم

عشق دردانه‌ست و من غواص و دريا ميکده

سر فروبردم در آن جا تا کجا سر برکنم

 

لاله ساغرگير و نرگس مست و بر ما نام فسق

داوری دارم بسی يا رب که را داور کنم

بازکش يک دم عنان ای ترک شهرآشوب من

تا ز اشک و چهره راهت پرزر و گوهر کنم

 

من که از ياقوت و لعل اشک دارم گنج‌ها

کی نظر در فيض خورشيد بلنداختر کنم

 

چون صبا مجموعه گل را به آب لطف شست

کجدلم خوان گر نظر بر صفحه دفتر کنم

 

عهد و پيمان فلک را نيست چندان اعتبار

عهد با پيمانه بندم شرط با ساغر کنم

 

من که دارم در گدايی گنج سلطانی به دست

کی طمع در گردش گردون دون پرور کنم

گر چه گردآلود فقرم شرم باد از همتم

گر به آب چشمه خورشيد دامن تر کنم

 

عاشقان را گر در آتش می‌پسندد لطف دوست

تنگ چشمم گر نظر در چشمه کوثر کنم

 

دوش لعلش عشوه‌ای می‌داد حافظ را ولی

من نه آنم کز وی اين افسانه‌ها باور کنم

**

 

Gül mevsiminde şarabı terk edeyim... hâşâ, ben akıllılıktan dem vurmaktayım. Bu işi nasıl yaparım? 

Nerde mutrıp? Gelsin de bütün zahitlik ve bilgi mahsulünü çenk ve ney sesine feda edeyim?

Gönlüm, medrese kıylükaalinden iğrendi, yeter., bir müddet de sevgiliye ve şaraba hizmet edeyim.

Sabah rüzgârı habercisi nerde? Gelsin de o talihi kutlu, o kademi yomlu vefadara ayrılık gecesinin şikâyetlerini söyleyeyim.

Zamane ne vakit vefakâr oldu ki? Şarap kadehini getir de Cem ve Kâvus’un maceralarını anlatayım.

Amel defterimin karalığından korkmam. Mahşer günü, onun feyziyle bunun gibi yüzlerce defteri dürer, devşiririm!

Sevgilinin Hâfız’a ariyet olarak verdiği bu cam da bir gün yüzünü görüp ona teslim edeceğim.

Hâşâ ki men be mevsimi gul terki mey kunem

Men lâfı akl mizenem in kâr key kunem

351‏

 

حاشا که من به موسم گل ترک می کنم

من لاف عقل می‌زنم اين کار کی کنم

مطرب کجاست تا همه محصول زهد و علم

در کار چنگ و بربط و آواز نی کنم

از قيل و قال مدرسه حالی دلم گرفت

يک چند نيز خدمت معشوق و می کنم

کی بود در زمانه وفا جام می بيار

تا من حکايت جم و کاووس کی کنم

از نامه سياه نترسم که روز حشر

با فيض لطف او صد از اين نامه طی کنم

کو پيک صبح تا گله‌های شب فراق

با آن خجسته طالع فرخنده پی کنم

اين جان عاريت که به حافظ سپرد دوست

روزی رخش ببينم و تسليم وی کنم

**

 

Beni yolunun toprağı gibi cefa ayağının altına alan sevgilinin ayağını bastığı toprağı öpüyor, kademini incittiğinden dolayı özürler diliyorum.

Ben senin cefandan ağlayacak adam değilim. İtimat edilir bir kul, devletini diler bir köleyim.

* Uzayıp giden ümidimi saçlarının büklümlerine bağladım. Allah saklasın da o uzun saçların istek elimi kısaltmasın!

Bir zerre toprağım, senin civarındayım,, halim de iyi. Ancak sevgili, ansızın rüzgâr, beni buradan atıverecek.. bundan korkuyorum.

Ben mukaddesler âlemindeki tekkenin sofisiyim; fakat şimdi muğların manastırına yolladılar.

Seher çağı meyhane Pîri bana cihanı gösteren bir kadeh verdi de o ayna ile senin güzelliğinden agâh etti.

Bu yolda oturduğuma bakma; kalk, benimle meyhaneye doğru gel de oradakilerin arasında ne makamım var, bir gör!

Sarhoşça geçip gittin, Hâfız'ını düşünmedin bile. Ahım güzellik eteğini tutarsa yazık!

•• Seher vakti doğu padişahı, “Bütün padişahlığımla beraber Turarşah’ın kuluyum" diyordu, ne de hoşuma gitti bu sözü ya!

An ki pamali cefa kerd çü haki rahem

Hâk mibüsemu cözrı kademeş mıhâhem

361‏

 

آن که پامال جفا کرد چو خاک راهم

خاک می‌بوسم و عذر قدمش می‌خواهم

من نه آنم که ز جور تو بنالم حاشا

بنده معتقد و چاکر دولتخواهم

 

بسته‌ام در خم گيسوی تو اميد دراز

آن مبادا که کند دست طلب کوتاهم

 

ذره خاکم و در کوی توام جای خوش است

ترسم ای دوست که بادی ببرد ناگاهم

پير ميخانه سحر جام جهان بينم داد

و اندر آن آينه از حسن تو کرد آگاهم

 

صوفی صومعه عالم قدسم ليکن

حاليا دير مغان است حوالتگاهم

 

با من راه نشين خيز و سوی ميکده آی

تا در آن حلقه ببينی که چه صاحب جاهم

مست بگذشتی و از حافظت انديشه نبود

آه اگر دامن حسن تو بگيرد آهم

 

خوشم آمد که سحر خسرو خاور می‌گفت

با همه پادشهی بنده تورانشاهم

**

 

Tanrı’ya şükrolsun, Hak’tan ne dilediysem oldu, himmetimin son haddine varıncaya kadar muradıma eriştim.

Ey taze gül fidanı, ben senin sayende cihan bağının bir fidanı oldum, sen de devlet meyvalarını devşir, ye; dilerim Tanrı’dan, muradına eriş!

Evvelce âlemin altından da haberim yoktu, üstünden de. Fakat senin gam mektebinde bu derece âlim, bu kadar ince ve derin şeyleri bilir bir hale geldim.

Ne kadar şöyle böyle olduysam nihayet kısmet, nihayet nasip, beni yine meyhaneye havale etmekte!

Ben yılların, ayların geçmesiyle ihtiyarlamadım ki. Sevgili, vefasız., bana uğramayıp ömür gibi geçip gitmede., o yüzden ihtiyarladım ben.

Pîr-i Mugân dergâhının salikleri arasına katıldığım günden itibaren gönlüme mana kapısını açtılar.

*          Ebedi devletin ana yolunda baht tahtına elimde şarap kadehi olduğu halde tam dostların diledikleri gibi oturdum.

          Gözünün fitnesi eriştiği zamandan beridir ki âhır zaman fitnelerinden emin oldum.

Dün inayet, müjdeledi: Hâfız, gel., günahlarının affedileceğine ben kefil oldum.

Her çend piru hastedilu nâtevan şudem

Her geh ki yâdı rüyi tu kerdem cuvan şudem 

321‏

 

هر چند پير و خسته دل و ناتوان شدم

هر گه که ياد روی تو کردم جوان شدم

شکر خدا که هر چه طلب کردم از خدا

بر منتهای همت خود کامران شدم

ای گلبن جوان بر دولت بخور که من

در سايه تو بلبل باغ جهان شدم

 

اول ز تحت و فوق وجودم خبر نبود

در مکتب غم تو چنين نکته دان شدم

 

قسمت حوالتم به خرابات می‌کند

هر چند کاين چنين شدم و آن چنان شدم

 

آن روز بر دلم در معنی گشوده شد

کز ساکنان درگه پير مغان شدم

 

در شاهراه دولت سرمد به تخت بخت

با جام می به کام دل دوستان شدم

از آن زمان که فتنه چشمت به من رسيد

ايمن ز شر فتنه آخرزمان شدم

 

من پير سال و ماه نيم يار بی‌وفاست

بر من چو عمر می‌گذرد پير از آن شدم

دوشم نويد داد عنايت که حافظا

بازآ که من به عفو گناهت ضمان شدم

**

 

Gel, gel de güller saçalım, kadehe şarap dökelim, feleğin tavanını yarıp yıkalım da başka bir şekilde yeniden kuralım!

Gam, âşıkların kanını dökmek için asker çeker, akın ederse sâki ile beraber saldıralım, kökünü kazıyalım.

Erguvan renkli şarap kadehine gül suyu karıştıralım, güzel kokulu rüzgârın buhurdanına şeker atalım.

Elinde böyle bir güzel saz varken, ey çalgıcı, güzel bir şey çal da ellerimizi salarak gazel okuyalım, ayaklarımızı vurarak raksedelim!

* Ey sabah rüzgârı, vücudumuzun toprağını o âlicenap sevgiliye savur. Belki bu suretle o güzeller padişahım görmeye muvaffak oluruz.

Birisi akıldan dem vurmakta, öbürü tasavvuf ıstılahları söyleyip durmakta., gel de bu davaları hüküm sahibine bırakalım.

Ebedi cenneti istiyorsan bizimle meyhaneye gel, seni bir gün küp dibinden Kevser havuzuna atıverelim.

Şiraz'da güzel söz söylemeye, hoş söz okumaya çalışmazlar.

Gel Hâfız, kendimizi başka bir diyara atalım.

 

Biyâ tâ gul berefşânîmu mey der sağar endazım

Felekrâ sâki bişkâfîmu tarhi nov derendâzim 

374‏

 

بيا تا گل برافشانيم و می در ساغر اندازيم

فلک را سقف بشکافيم و طرحی نو دراندازيم

اگر غم لشکر انگيزد که خون عاشقان ريزد

من و ساقی به هم تازيم و بنيادش براندازيم

شراب ارغوانی را گلاب اندر قدح ريزيم

نسيم عطرگردان را شکر در مجمر اندازيم

 

چو در دست است رودی خوش بزن مطرب سرودی خوش

که دست افشان غزل خوانيم و پاکوبان سر اندازيم

 

صبا خاک وجود ما بدان عالی جناب انداز

بود کن شاه خوبان را نظر بر منظر اندازيم

 

يکی از عقل می‌لافد يکی طامات می‌بافد

بيا کاين داوری‌ها را به پيش داور اندازيم

بهشت عدن اگر خواهی بيا با ما به ميخانه

که از پای خمت روزی به حوض کوثر اندازيم

سخندانی و خوشخوانی نمی‌ورزند در شيراز

بيا حافظ که تا خود را به ملکی ديگر اندازيم

 

**

 

Sâki, gel yine., huzuruna erişmek istiyorum. Kulluğuna müştakım, devletine duacıyım.

Ziyasında kutluluklar olan kadehinin feyziyle bana şu şaşkınlık zulmetinden çıkacak yolu göster.

Günah denizine batmışım ama aşk yüzgeci olalı, aşkla bilişeli merhamete erişenlerdenim ben.

Hakim, bu rinttir, adı kötüye çıkmıştır diye beni ayıplama. Kısmet divanında alnıma bu yazılmıştı, ne yapayım ben?

Şarap iç, âşıklık, çalışmakla, istemekle kazanılmaz. Bu ihsan, bana yaratılıştan miras.

Vatanımdan ömrümde çıkmamış, gurbete gitmemiş olduğum halde seni görmek sevdasıyle gurbete niyetlendim.

Yolda deniz var, dağ var., bense hem hastayım, hem zayıf. Ey kademi kutlu Hızır, sen himmet et, sen yardımıma eriş!

Zahiren senin devlet kapından uzağım ama canla, gönülle daima orada oturanlardanım.

Hâfız, senin huzurunda can verecek. Ecel mühlet verirse işte bu hayali kuruyorum.

Bâz ây sâkiyâ ki hevâ hâhı hıdmetem

Muştâkı bendegi vu du'â guyi dovletem

313‏

 

بازآی ساقيا که هواخواه خدمتم

مشتاق بندگی و دعاگوی دولتم

زان جا که فيض جام سعادت فروغ توست

بيرون شدی نمای ز ظلمات حيرتم

هر چند غرق بحر گناهم ز صد جهت

تا آشنای عشق شدم ز اهل رحمتم

عيبم مکن به رندی و بدنامی ای حکيم

کاين بود سرنوشت ز ديوان قسمتم

 

می خور که عاشقی نه به کسب است و اختيار

اين موهبت رسيد ز ميراث فطرتم

 

من کز وطن سفر نگزيدم به عمر خويش

در عشق ديدن تو هواخواه غربتم

 

دريا و کوه در ره و من خسته و ضعيف

ای خضر پی خجسته مدد کن به همتم

دورم به صورت از در دولتسرای تو

ليکن به جان و دل ز مقيمان حضرتم

 

حافظ به پيش چشم تو خواهد سپرد جان

در اين خيالم ار بدهد عمر مهلتم

 

**

 

Yolum yine muğların meyhanesine düşerse hırkayla seccadenin parasını hemen şaraba harcedeyim.

Bugün zahitler gibi tövbe kapısının halkasını çalarsam meyhane hazinedarı yarın bana kapıyı açmaz.

Pervane gibi bir fırsat bulursam çırağa benzeyen o yanaktan başka bir şeyin etrafında uçup dolaşmam.

Hurilerin sohbetini istemem, çünkü senin hayalini kurmak varken başka bir şeyle mukayyed olursam bu, kusurun ta kendisidir.

Kan kesilmiş gönlümün maceralarım kimseye söylemem. Senin derdinin kılıcından başka hiç bir hemdemim yok.

Gözyaşlarım akmasa belki aşkının sırrı gönülde gizli kalır, âleme duyulmazdı.

Belki bir doğan beni avlar ümidiyle kuş gibi toprağının kafesinden uçup havalandım.

• Çenk gibi beni kucağına alıp gönlümün muradını vermesen bile bari bir an olsun ney gibi beni dudağınla okşa!

Hâfız'ın teninde her kıl bir baş olsa zülfün gibi hepsini de ayaklarının altına atardım.

Der herâbâtı muğan ger guzer ufted bâzem

Hâsılı hırka vu seccade revan derbâzem

335‏

 

در خرابات مغان گر گذر افتد بازم

حاصل خرقه و سجاده روان دربازم

 

حلقه توبه گر امروز چو زهاد زنم

خازن ميکده فردا نکند در بازم

 

ور چو پروانه دهد دست فراغ بالی

جز بدان عارض شمعی نبود پروازم

صحبت حور نخواهم که بود عين قصور

با خيال تو اگر با دگری پردازم

سر سودای تو در سينه بماندی پنهان

چشم تردامن اگر فاش نگردی رازم

مرغ سان از قفس خاک هوايی گشتم

به هوايی که مگر صيد کند شهبازم

همچو چنگ ار به کناری ندهی کام دلم

از لب خويش چو نی يک نفسی بنوازم

ماجرای دل خون گشته نگويم با کس

زان که جز تيغ غمت نيست کسی دمسازم

گر به هر موی سری بر تن حافظ باشد

همچو زلفت همه را در قدمت اندازم

**

Yine senin ikiye ayrılmış zülfün elime düşerse çevgânınla top gibi ne başlarla oynardım ben

Saçların, bana bir uzun ömür ama ne fayda ki o uzun ömürden elimde bir kıl bile yok.

Ey çırağ, bu gece bana bir huzur ve istirahat fermanı ver de huzurunda gönül ateşiyle mum gibi yanıp eriyeyim.

Senin bir gülmene sürahi gibi can verdiğim zaman dilerim, namazımı senin sarhoşların kılsın.

Ben kötülüklere bulaşmış bir adamım. Namazım da doğru ve makbul bir namaz değil. Onun için meyhanede yanıp yakılmam eksik olmuyor.

Hayalin, mescitte hatırıma geldi mi iki kaşını mihrab edinirim, meyhanede geldi mi kemençeye yüz tutarım.

Bir gece halvetimizi yüzünle aydınlatırsan sabah gibi başımı tan yerinde yüceltirim.

Eyaz'ın sevdasıyle baştan olursam bir yolda işin sonu Mahmud olur.

Hâfız, gönül derdini kime söyleyeyim? Bu yolda sunma kadehten başka birisinin hemdem olması yaraşmaz ki!

Ger dest rehed der seri zulfeyni tu bazem

Çün güy çi serhâ ki beçevganı tu bazem 

غزل  334‏

 

گر دست رسد در سر زلفين تو بازم

چون گوی چه سرها که به چوگان تو بازم

زلف تو مرا عمر دراز است ولی نيست

در دست سر مويی از آن عمر درازم

 

پروانه راحت بده ای شمع که امشب

از آتش دل پيش تو چون شمع گدازم

 

آن دم که به يک خنده دهم جان چو صراحی

مستان تو خواهم که گزارند نمازم

 

چون نيست نماز من آلوده نمازی

در ميکده زان کم نشود سوز و گدازم

 

در مسجد و ميخانه خيالت اگر آيد

محراب و کمانچه ز دو ابروی تو سازم

گر خلوت ما را شبی از رخ بفروزی

چون صبح بر آفاق جهان سر بفرازم

 

محمود بود عاقبت کار در اين راه

گر سر برود در سر سودای ايازم

حافظ غم دل با که بگويم که در اين دور

جز جام نشايد که بود محرم رازم

**

 

Aşıklık, gençlik, lâl renkli şarap... ağyarsız bir meclis, hemdem dost ve daimi işret...

Şeker ağızlı sâki, tatlı sözlü çalgıcı, her hali, her hareketi iyi bir arkadaş ve iyi şöhretli bir yoldaş...

Letafette, temizlikte, saflıkta abıhayatı imrendiren güzel bir sevgüi.. güzellikte, alımda dolunayın bile hasedettiği bir dilber...

Cennet köşkü gibi gönüller çeken bir meclis yeri, çevresi cennet bağına benzeyen bir gül bahçesi...

Oturanlar herkesin iyiliğini isterler, hizmet edenler edeplidir... sevgililer sır saklarlar; âşıklar, dostların dileğine uyarlar.

Gül renkli şarap keskin, acı, içimi güzel ve baş ağrıtmaz., mezesi, sevgilinin lâl dudağı.. âdeta halis yakutu andırmada!

Sâkinin gamzesi, akıllar yağmalamaya kılıç çekmiştir., sevgilinin zülfü, gönül avlamaya ağ kurmuştur.

Hâfız gibi lâtifeci, tatlı sözlü bir nükteci; Hacı Kıvam gibi âleme ihsan nedir öğreten, cihanı aydınlatan bir zat da o mecliste.

Gayri bu işreti istemeyene gönül hoşluğu nasip olmasın. Bu meclisi aramayana hayat haram olsun!

‘Işkbâziy yu cuvâniyyu şerâbı Ia'l fam

Meclisi unsu harifi hemdemu şurbi mudam

309‏

 

عشقبازی و جوانی و شراب لعل فام

مجلس انس و حريف همدم و شرب مدام

 

ساقی شکردهان و مطرب شيرين سخن

همنشينی نيک کردار و نديمی نيک نام

شاهدی از لطف و پاکی رشک آب زندگی

دلبری در حسن و خوبی غيرت ماه تمام

بزمگاهی دل نشان چون قصر فردوس برين

گلشنی پيرامنش چون روضه دارالسلام

صف نشينان نيکخواه و پيشکاران باادب

دوستداران صاحب اسرار و حريفان دوستکام

 

باده گلرنگ تلخ تيز خوش خوار سبک

نقلش از لعل نگار و نقلش از ياقوت خام

 

غمزه ساقی به يغمای خرد آهخته تيغ

زلف جانان از برای صيد دل گسترده دام

نکته دانی بذله گو چون حافظ شيرين سخن

بخشش آموزی جهان افروز چون حاجی قوام

هر که اين عشرت نخواهد خوشدلی بر وی تباه

وان که اين مجلس نجويد زندگی بر وی حرام

**

 

Merhaba ey izi kutlu, verdiği haberler mübarek kuş! Hoş geldin, ne haber, sevgili nerde, yol ne tarafta?

Yarabbi, ezelî lütfün, bu kafilenin kılavuzu olsun, düşman, bu kafile yüzünden tuzağa düştü, sevgili murada erişti.

Benimle sevgilinin macerasına son yoktur. Başlangıcı olmayan şey, sona varabilir mi hiç?

Sevgilinin saçları, bizim zünnar kuşanmamızı emrediyor. Git ey şeyh, artık tenimize hırka haram oldu!

Azim kuşum, Sidre’nin üstünde ötüp dururken nihayet yanağındaki ben, onu tuzağa düşürdü!

Hasta gözlerim nasıl uykuya dalabilir ? Uzayıp giden bir hastalığa düşen ve ölüm haline gelmiş olan kişi nasıl uyuyabilir ki?

Sevgiliye dedim ki: Ben âşıkım, fakat sen acımıyorsun bana., davam bu, işte sen, işte zaman „ bir gün olur, sözümü tasdik edersin elbette!

Gül, ululanmayı hadden aşırdı, bir yüzünü, göster de haddini bilsin! Selvi nazlanıp durmakta, fakat nazı hiç de hoş değil, bir salında aklı başına gelsin!

Hâfız, kaşlarına mail olsa yaraşır. Çünkü, söz ehli mihrap köşesine oturur.

Merhaba tayiri ferhı peyi ferhundepeyam

Hayr makdem çi haber yar kucâ râh kudâm

310‏

 

مرحبا طاير فرخ پی فرخنده پيام

خير مقدم چه خبر دوست کجا راه کدام

 

يا رب اين قافله را لطف ازل بدرقه باد

که از او خصم به دام آمد و معشوقه به کام

 

ماجرای من و معشوق مرا پايان نيست

هر چه آغاز ندارد نپذيرد انجام

 

گل ز حد برد تنعم نفسی رخ بنما

سرو می‌نازد و خوش نيست خدا را بخرام

زلف دلدار چو زنار همی‌فرمايد

برو ای شيخ که شد بر تن ما خرقه حرام

مرغ روحم که همی‌زد ز سر سدره صفير

عاقبت دانه خال تو فکندش در دام

 

چشم بيمار مرا خواب نه درخور باشد

من له يقتل داY‏ دنف کيف ينام‏

 

تو ترحم نکنی بر من مخلص گفتم

ذاک دعوای و ها انت و تلک الايام

حافظ ار ميل به ابروی تو دارد شايد

جای در گوشه محراب کنند اهل کلام

**

 

Bize müjdeler olsun; selâmet, Ziselem’e gelip kondu. Büyük nimetleri itiraf eden, Tanrı’ya hamdeder; hamdolsun.

Nerde bu fethi muştulayan muştucu? Ayaklarına altın, gümüş gibi canımı saçayım!

Padişahın geriye dönmesiyle şu acayip zaman gelip çattı. Artık düşman yokluk diyarı harimine hareket etti!

Ahdini bozan, mutlaka günün birinde perişan olur. Çünkü ahitler, akıl ve kemal sahiplerine borçtur.

Düşman, ümit bulutundan bir rahmet umardı ama yalnız ağladı, göz yaşlarından başka aşikâr bir yağmur zuhur etmedi.

Düşman, Firavun gibi gam Nil’ine düştü. Felek de onu kınadı da dedi ki: Şimdi nadim oldun ama nedametin faydası yok gayrı!

* Sâki, ay yüzlü bir güzel, sırra mahrem bir hemdemdi.. Hâfız da şarap içti, şeyh de, fakih de!

Buşrâ izisselâmeti hallet bihin nidem

Lillâhi lıamde muterifin ğâyeten ni'am

312‏

 

بشری اذ السلامه حلت بذی سلم

لله حمد معترف غايه النعم

 

آن خوش خبر کجاست که اين فتح مژده داد

تا جان فشانمش چو زر و سيم در قدم

 

از بازگشت شاه در اين طرفه منزل است

آهنگ خصم او به سراپرده عدم

 

پيمان شکن هرآينه گردد شکسته حال

ان العهود عند مليک النهی ذمم

می‌جست از سحاب امل رحمتی ولی

جز ديده‌اش معاينه بيرون نداد نم

 

در نيل غم فتاد سپهرش به طنز گفت

ان قد ندمت و ما ينفع الندم

 

ساقی چو يار مه رخ و از اهل راز بود

حافظ بخورد باده و شيخ و فقيه هم

 

 

**

 

Yüzünün hayali göz gülşenine uğrayınca gönül, bakmak için göz penceresine gelir. 

Gel de ayaklarına saçmak üzere gönül hâzinesinden göz penceresine lâleler inciler getireyim!

Kurulup oturmana lâyık bir yer görmüyorum. Bütün dünyada karar edeceğin yer, ancak benim, göz bucağım da işte sana lâyık ve hazır bir makam!

Seher çağında eğer ciğerimin kanı gözümün eteğini tutmasaydı akan gözyaşlarım, beni âleme rüsvay edecekti!

Seni daha ilk gördüğüm gün gönül, “Eğer bana bir zarar erişirse kanım, vebalim gözün boynuna” demişti.

Vuslatına erişmek ümidiyle dün gece seher vaktine kadar aydm göz çırağımı rüzgârın yoluna tuttum!

Erlik hakkıyçin Hâfız’ın dertli gönlünü erler yıkan göz okunla vurup yaralama!

Hayâli rüyi tu çun bugzered begulşeni çeşm

Dil ezrehi naşar âyed be süyi revzeni çeşm

339‏

 

خيال روی تو چون بگذرد به گلشن چشم

دل از پی نظر آيد به سوی روزن چشم

سزای تکيه گهت منظری نمی‌بينم

منم ز عالم و اين گوشه معين چشم

 

بيا که لعل و گهر در نثار مقدم تو

ز گنج خانه دل می‌کشم به روزن چشم

سحر سرشک روانم سر خرابی داشت

گرم نه خون جگر می‌گرفت دامن چشم

نخست روز که ديدم رخ تو دل می‌گفت

اگر رسد خللی خون من به گردن چشم

به بوی مژده وصل تو تا سحر شب دوش

به راه باد نهادم چراغ روشن چشم

 

به مردمی که دل دردمند حافظ را

مزن به ناوک دلدوز مردم افکن چشم

 

**

 

350

Yürü be öğütçü, şarap içenleri kınayıp durma. Bunu kadere hükmeden yapıyor, ben ne yapabilirim ki?

Gayıp pususundan gayret şimşeği böyle çakıp durdukça sen söyle, bu harmanı yanmış âşık ne yapsın?

Türklerin padişahı münasip gördü, beni kuyuya attı. Rüstem’in lütfu imdadıma yetişip elimi tutmazsa ne çarem var?

Tur Dağının ateşi bir çirağ yakıp yardım etmezse Eymen vadisinin karanlık gecesinde ne yapabilirim ki?

Hâfız, güzelim cennet, babamdan miras kalan yurdum. Bu viran yuvamda oturup ne yapacağım?

Bltu ey servi revan bâgulu gulşen çi kunem

Zulfi sunbul çi keşem ‘ârızı süsen çi kunem

345‏

 

بی تو ای سرو روان با گل و گلشن چه کنم

زلف سنبل چه کشم عارض سوسن چه کنم

 

آه کز طعنه بدخواه نديدم رويت

نيست چون آينه‌ام روی ز آهن چه کنم

برو ای ناصح و بر دردکشان خرده مگير

کارفرمای قدر می‌کند اين من چه کنم

برق غيرت چو چنين می‌جهد از مکمن غيب

تو بفرما که من سوخته خرمن چه کنم

 

شاه ترکان چو پسنديد و به چاهم انداخت

دستگير ار نشود لطف تهمتن چه کنم

 

مددی گر به چراغی نکند آتش طور

چاره تيره شب وادی ايمن چه کنم

حافظا خلد برين خانه موروث من است

اندر اين منزل ويرانه نشيمن چه کنم

**

 

Bu gurbet konağından evime, yurduma varırsam niyetim şu: Oraya bir daha gidersem akıllı, uslu gideceğim.

Bu seferden sağ esen vatanıma kavuşursam yoldan gelir gelmez doğruca meyhaneye gitmeyi nezrettim.

Bu seyirden, bu sülükten ne keşfe nail oldum? Bunu anlatmak için tekke kapısına utla, kadehle gideceğim 

Aşk yolundaki bilişler kanımı döküp içseler bile yabancıya şikâyet edersem namerdim!

Bundan böyle elim, sevgilinin zincir gibi sağlarındadır., niceye bir divane gönlün dileğine uyacağım?

Mihraba benzeyen kaşlarını bir daha görürsem şükür secdesi edecek, sadakalar vereceğim.

Ne mutlu demdir o dem ki Hâfız, Vezir’in sevdasıyle meyhaneden sarhoş olarak çıkar, sevgiliyle köşke giderim!

Ger ezin menzili ğurbet besuy i hâne revem

Diğer ancâ revemu 'âkıli ferzâne revem

360‏

 

گر از اين منزل ويران به سوی خانه روم

دگر آن جا که روم عاقل و فرزانه روم

 

زين سفر گر به سلامت به وطن بازرسم

نذر کردم که هم از راه به ميخانه روم

 

تا بگويم که چه کشفم شد از اين سير و سلوک

به در صومعه با بربط و پيمانه روم

 

آشنايان ره عشق گرم خون بخورند

ناکسم گر به شکايت سوی بيگانه روم

بعد از اين دست من و زلف چو زنجير نگار

چند و چند از پی کام دل ديوانه روم

 

گر ببينم خم ابروی چو محرابش باز

سجده شکر کنم و از پی شکرانه روم

خرم آن دم که چو حافظ به تولای وزير

سرخوش از ميکده با دوست به کاشانه روم

**

 

Niçin ülkemin, yurdumun sevdasına düşüp gitmeyeyim ? Neden sevgilimin mahallesine toprak olmayayım?

Mademki gariplik ve mihnet derdine tahammül edemiyorum, bari şehrime gideyim de kendimin sultanı olayım!

Vuslat haliminin mahremlerinden olup padişahımın kulları arasına katılayım.

Ömrümün sonu ne zaman gelecek, belli değil., bari gideyim de ecel gününde sevgilimin yanında bulunayım, bu daha doğru!

İşim gücüm daima âşıklık ve rintlikti., artık çalışayım, kendi işime koyulayım. 

Ağır bir uykuya dalmış olan bahtımın, hiç de düzgün gitmeyen işimin elinden şikâyet edeceksem kendi sırrımı kendime söyleyeyim!

Belki ezelî lütuf, yol gösterir, yoksa ey Hâfız, ebede kadar kendimden utanır kalırım

Çirâ ne derpeyi cazmi diyârı hod bâşem

Çirâ zi hâki seri küyı yârı hod bâşem

337‏

 

چرا نه در پی عزم ديار خود باشم

چرا نه خاک سر کوی يار خود باشم

غم غريبی و غربت چو بر نمی‌تابم

به شهر خود روم و شهريار خود باشم

 

ز محرمان سراپرده وصال شوم

ز بندگان خداوندگار خود باشم

 

چو کار عمر نه پيداست باری آن اولی

که روز واقعه پيش نگار خود باشم

 

ز دست بخت گران خواب و کار بی‌سامان

گرم بود گله‌ای رازدار خود باشم

هميشه پيشه من عاشقی و رندی بود

دگر بکوشم و مشغول کار خود باشم

 

بود که لطف ازل رهنمون شود حافظ

وگرنه تا به ابد شرمسار خود باشم

 

**

 

Öyle ağlayayım ki gözlerim deniz kesilsin. Sabrı da sahralara atayım, bu suretle gönlümü denizlere salayım!

Günahkâr ve daralmış gönlümden bir ah edeyim de Âdem’le Havva’nın bile günahını ateşe yakayım!

Feleğin okunu yedim; sâki, şarap ver. Sarhoş olup cevza tirkeşinin kuşak bağını düğümleyeyim, bir daha kimseye ok atamasın!

Bu tahtırevana içtiğim şarabın bir yudumunu saçayım, şu gök kubbeye çenk nağmelerini yücelteyim.

Sevgili nerdeyse gönül hoşluğu orda. Cehdedeyim de kendimi oraya ulaştırayım.

Ey külâhı güneş olan ay! Elbisenin düğmelerini çöz de bu sevda çeken başımı zülfün gibi ayaklarına koyayım.

Hâfız, ömre dayanmak mademki yanlış., neden bu günün zevkini yarına bırakayım?

Dide derya kunemu sabr beşehra fukenem

Vanderin kâr dili hiş bederyâ fukenem

348‏

 

ديده دريا کنم و صبر به صحرا فکنم

و اندر اين کار دل خويش به دريا فکنم

 

از دل تنگ گنهکار برآرم آهی

کتش اندر گنه آدم و حوا فکنم

 

مايه خوشدلی آن جاست که دلدار آن جاست

می‌کنم جهد که خود را مگر آن جا فکنم

بگشا بند قبا ای مه خورشيدکلاه

تا چو زلفت سر سودازده در پا فکنم

 

خورده‌ام تير فلک باده بده تا سرمست

عقده دربند کمر ترکش جوزا فکنم

 

جرعه جام بر اين تخت روان افشانم

غلغل چنگ در اين گنبد مينا فکنم

 

حافظا تکيه بر ايام چو سهو است و خطا

من چرا عشرت امروز به فردا فکنم

**

 

Fırsat düşer de sevgilimin tabanının bastığı toprak elime geçerse gözümün levhine güzel bir yazı yazar, bir resim yaparım!

Sevgilinin fermanı gelir de canımı isterse mum gibi hemen bir nefeste canımı teslim ediveririm.

Sevgili, kalp gönlümü beğenmezse yoluna gözlerimden geçer akçe saçarım.

Bu toprak kuldan eteğini silkme, beni çiğneme. Ölümümden sonra yel bile tozumu bu kapıdan savuramaz benim.

Seni kucaklamak ümidiyle göz yaşlarıma gark oldum., fakat göz yaşımdaki dalganın bir gün beni senin kıyına atacağını umuyorum.

Bugün benim vefakârlığımı hor görme, benden kaçma. Derdimden ellerimi kaldırıp dua edeceğim geceyi düşün de çekin!

İkiye ayrılmış siyah saçların, âşıkların gönüllerini alacaklarına dair seninle ahdettiler, karar verdiler... fakat benim kararımı aldılar!

Ey rüzgâr, o şaraptan bana bir koku getir. Çünkü sersemliğimi, ancak o şif ab koku giderebilir!

Hâfız, sevgilinin lâl dudağı benim aziz canımdır. O can dudakları dudaklarıma almak bir ömürdür, ömür! 

Ger dest dehed hak i kefi payi nigarem

Ber levhi basar hattğubâri binigârem

325‏

 

گر دست دهد خاک کف پای نگارم

بر لوح بصر خط غباری بنگارم

بر بوی کنار تو شدم غرق و اميد است

از موج سرشکم که رساند به کنارم

 

پروانه او گر رسدم در طلب جان

چون شمع همان دم به دمی جان بسپارم

 

امروز مکش سر ز وفای من و انديش

زان شب که من از غم به دعا دست برآرم

 

زلفين سياه تو به دلداری عشاق

دادند قراری و ببردند قرارم

ای باد از آن باده نسيمی به من آور

کان بوی شفابخش بود دفع خمارم

گر قلب دلم را ننهد دوست عياری

من نقد روان در دمش از ديده شمارم

 

دامن مفشان از من خاکی که پس از من

زين در نتواند که برد باد غبارم

 

حافظ لب لعلش چو مرا جان عزيز است

عمری بود آن لحظه که جان را به لب آرم

**

 

Bir ömürdür, sevgilinin vuslatını aramakta, her gün o yolda adım atmakta, her an şefaat elimi bir şöhretli kişiye uzatmaktayım.

Sevgi ateşini günden güne arttıran ay yüzlü sevgilim olmadıkça günümü geçirmek istemem. Bunun için de her gün bir yola tuzak kurar, her an tuzağa bir kuş korum.

Evreng nerde, Gülçehre nerde? Vefa’nın aşkı nerde, sevgilisi Mihr ne yanda? Şimdi âşıklıkta nöbet benim, aşk davasında bulunan yalnız benim, ben!

Bilirim, bu her sabah, her akşam çektiğim kanlar saçıcı ahlar, nihayet derdi sona erdirir, hikâyeyi rengin bir hale sokar elbet.

O usul boylu selvinin gölgesinde âgâh olmak ümidiyle her yanda salına salına yürüyen bir güzele aşk gülbangiyle hitabeder dururum.

Gönüllere huzur veren sevgili, gönül muradını vermez. Bunu bilirim, bilirim ama yine bir hayale kapılır, yine durmadan fala bakar, hayra yorarım!

Kendimden geçmiş, kendimi kaybetmişim, Hâfız gibi şaraba da tövbeliyim. Böyle olmakla beraber yine ruhaniler meclisinde arada bir, tek bir kadehçik şarap içmekteyim. 

'Ömrist ta ender taleb her rüz kami mizenem

Desti şefâ'at her demi berniknâmi nizenem

344‏

 

عمريست تا من در طلب هر روز گامی می‌زنم

دست شفاعت هر زمان در نيک نامی می‌زنم

بی ماه مهرافروز خود تا بگذرانم روز خود

دامی به راهی می‌نهم مرغی به دامی می‌زنم

اورنگ کو گلچهر کو نقش وفا و مهر کو

حالی من اندر عاشقی داو تمامی می‌زنم

تا بو که يابم آگهی از سايه سرو سهی

گلبانگ عشق از هر طرف بر خوش خرامی می‌زنم

هر چند کان آرام دل دانم نبخشد کام دل

نقش خيالی می‌کشم فال دوامی می‌زنم

دانم سر آرد غصه را رنگين برآرد قصه را

اين آه خون افشان که من هر صبح و شامی می‌زنم

با آن که از وی غايبم و از می چو حافظ تايبم

در مجلس روحانيان گه گاه جامی می‌زنم

**

 

Dün gece uyku yolunu gözyaşı selleriyle keserdim; yüzünü, gözünü, kaşını, saçını  anarak su üstüne bir resimdir yapardım.

Sevgilinin kaşları, gözümün önündeydi. Ben de hırkamı yakarak mihrap köşesini anıp şarap içiyordum.

Gözümün önünde sevgilinin yüzü cilve etmekteydi., ben de âdeta uzaktan mehtabı öpüyordum.

Gözüm sâkinin yüzündeydi, kulağım çengin sözünde. Bu bakış, bu dinleyiş için gözümle, kulağımla tefe’ül etmekteydim.

Sabah çağına kadar uykusuz gözlerimde yüzünün hayali vardı.

Şiir dalından uçup bir yere gitmiş, konmuş olan düşünce kuşlarım senin saçlarından yapılma mızrapla harekete getirir, tekrar havalandırırdım.

Sâki, bu gazelimi okur, bana kadeh sunardı. Ben de bu teraneyle şarap içerdim.

Hâfız'ın hali hoştu, iyi bir bahtla dostların ömrü, dostların devleti için hayırlar yorar, hayırlar dilerdi.

Di şeb beseyli eşk rehi hâb mizedem

Nakşi beyadı hatt i tu berab mizedem

320‏

 

ديشب به سيل اشک ره خواب می‌زدم

نقشی به ياد خط تو بر آب می‌زدم

ابروی يار در نظر و خرقه سوخته

جامی به ياد گوشه محراب می‌زدم

 

هر مرغ فکر کز سر شاخ سخن بجست

بازش ز طره تو به مضراب می‌زدم

روی نگار در نظرم جلوه می‌نمود

وز دور بوسه بر رخ مهتاب می‌زدم

چشمم به روی ساقی و گوشم به قول چنگ

فالی به چشم و گوش در اين باب می‌زدم

نقش خيال روی تو تا وقت صبحدم

بر کارگاه ديده بی‌خواب می‌زدم

 

ساقی به صوت اين غزلم کاسه می‌گرفت

می‌گفتم اين سرود و می ناب می‌زدم

خوش بود وقت حافظ و فال مراد و کام

بر نام عمر و دولت احباب می‌زدم

**

 

Sen beni her gördükçe derdimi arttırmadasın, benimse seni her gördükçe meylim, sevgim artmada.

Halin nedir diye hiç sormuyorsun. Bilmem başında ne hava var? Derdimi bilmiyor musun ki dermanım için çalışmamaktasın!

Beni topraklar üstünde bırakıp gitmen hiç de doğru bir şey değil. Bir uğra da yine halimi sor, yoluna toprak olayım sevgili!

Ölüp toprağa girmedikçe elimi eteğinden çekmem. Hattâ o vakit bile mezarıma uğrarsan tozum, eteğini tutar.

Aşkının derdinden artık soluk bile alamaz oldum, nefesim bile çıkmıyor. Benden öcünü aldın, hâlâ biraz nefes al, rahatlaş demiyorsun. Bu, ne vakte kadar sürecek?

Bir gece, karanlıklar içinde gönlümü saçlarında arıyordum, fakat aynı zamanda yüzünü de görmekteydim, lâl dudaklarından şarap da içmekteydim!

Nihayet seni ansızın aguşuma çektim, saçların dağıldı, halkalandı. Dudağımı dudağına koydum, canımı da feda ettim, gönlümü de!

Sen Hâfız’a vefakâr ol da düşmana “git, öl artık” de. Senden bu sevgiye nail olduktan sonra soğuk sözlü düşmandan ne korkum var!

Mera mibini vu der dem ziyâdet mikuni derdem

Tura mibinemu meylem ziyâdet mişeved her dem 

318‏

 

مرا می‌بينی و هر دم زيادت می‌کنی دردم

تو را می‌بينم و ميلم زيادت می‌شود هر دم

به سامانم نمی‌پرسی نمی‌دانم چه سر داری

به درمانم نمی‌کوشی نمی‌دانی مگر دردم

نه راه است اين که بگذاری مرا بر خاک و بگريزی

گذاری آر و بازم پرس تا خاک رهت گردم

ندارم دستت از دامن بجز در خاک و آن دم هم

که بر خاکم روان گردی به گرد دامنت گردم

فرورفت از غم عشقت دمم دم می‌دهی تا کی

دمار از من برآوردی نمی‌گويی برآوردم

شبی دل را به تاريکی ز زلفت باز می‌جستم

رخت می‌ديدم و جامی هلالی باز می‌خوردم

کشيدم در برت ناگاه و شد در تاب گيسويت

نهادم بر لبت لب را و جان و دل فدا کردم

 

تو خوش می‌باش با حافظ برو گو خصم جان می‌ده

چو گرمی از تو می‌بينم چه باک از خصم دم سردم

**

 

Yeni yetişmiş bir gencin yüzüne âşıkım, bu derdin devletini Tanrı’dan dualar ederek diledim.

Âşıkım, rindim, güzellere bakmaktayım., bak, ne kadar hünerlerle bezenmişim, bilesin diye apaçık söylüyorum.

Şaraba bulanmış hırkamdan utanıyorum. O hırkayı yüz türlü oyunla dervişler gibi tarikat çeyizleriyle, yamalarla süslemişim!

Ey mum, sevgilinin derdiyle güzelce yan yakıl; şimdicek ben de geliyorum, kemerimi bu iş için kuşandım!

Öyle bir hayranım ki elimde ne iş kaldı, ne güç! Fakat gönlümde, canımda ne varsa eksilttikçe derdimi, mihnetimi çoğalttım ya!

Hâfız gibi elbisemin yakasını, göğsünü yırtar, meyhaneye öyle giderim; belki o yeni yetişmiş sevgili beni sarar, koçar.

Aşıkı rüyı cuvânı hoşi novhâsteem

Vâz Huda dovleti in gam be du'â hâsteem

311‏

 

عاشق روی جوانی خوش نوخاسته‌ام

و از خدا دولت اين غم به دعا خواسته‌ام

 

عاشق و رند و نظربازم و می‌گويم فاش

تا بدانی که به چندين هنر آراسته‌ام

شرمم از خرقه آلوده خود می‌آيد

که بر او وصله به صد شعبده پيراسته‌ام

 

خوش بسوز از غمش ای شمع که اينک من نيز

هم بدين کار کمربسته و برخاسته‌ام

 

با چنين حيرتم از دست بشد صرفه کار

در غم افزوده‌ام آنچ از دل و جان کاسته‌ام

 

همچو حافظ به خرابات روم جامه قبا

بو که در بر کشد آن دلبر نوخاسته‌ام

 

**

 

Saçlarını rüzgârın eline verip dağıtma da beni havalandırma, perişan etme. Naza başlama da varlığımı kökünden sökme!

Yanağını yalınlandır da beni gülden vazgeçir; boyunu yücelt de selviyi seyretme kaydından geçeyim! 

Şehirde meşhur olma da beni deli divane edip dağlara düşürme; Şirin işvelerini gösterme de beni Ferhat etme.

Başkalarıyla şarap içme de ciğer kanını içmeyeyim. Benden baş çekip çekinme de feryadımı göklere yüceltme.

Saçlarını halka halka dökme de beni bağlara, kayıtlara sokma. Yüzünü o kadar güzelleştirme de beni berbat etme!

* Yabancı bir dost gibi durma da beni kendimden geçirme. Ağyarın gamını yeme de neşemi bozma.

Melek gibi dolaşma da Hâfız’ı öldürme. Râm ol da kutlu talih bana yardım etsin.

Zulf ber bâd medih tâ nedehi ber badem

Nâz bunyâd mekun tâ nekeni bunyâdem

**

 

Kalk, meyhane kapısından bir feyiz dileyelim, sevgilinin yoluna oturalım, bir murat isteyelim.

Galiba vuslat yoluna gidecek azığımız yok, yoksullukla meyhane kapışma varalım da azık dileyelim.

Kanlı gözyaşlarımız akmakta ama ona elçi olarak yollamak için yüreği temiz birisini arayalım.

Aşkının derdinden bir yardım istersek derdinin dâğındaki lezzet gönlümüze haram olsun!

Beninin noktasını göz levhine nakşetmeye ne imkân var, ne de lâyık. Fakat göz bebeğinden bir mürekkep istesek belki nakşedebiliriz.

Gamını, ancak neşeli gönülde bulmak imkânı var. Biz de gamına nail olmak ümidiyle neşeli bir gönül arayabm.

Hâfız, medrese kapısında ne vakte kadar oturup duracaksın? Kalk da meyhane kapısından bir feyiz, bir fütuh isteyelim.

Hiz tâ ezderi meyhane guşâdi talebim

Ber rehi dost nişinimu murâdi talebim

368‏

 

خيز تا از در ميخانه گشادی طلبيم

به ره دوست نشينيم و مرادی طلبيم

زاد راه حرم وصل نداريم مگر

به گدايی ز در ميکده زادی طلبيم

اشک آلوده ما گر چه روان است ولی

به رسالت سوی او پاک نهادی طلبيم

لذت داغ غمت بر دل ما باد حرام

اگر از جور غم عشق تو دادی طلبيم

نقطه خال تو بر لوح بصر نتوان زد

مگر از مردمک ديده مدادی طلبيم

عشوه‌ای از لب شيرين تو دل خواست به جان

به شکرخنده لبت گفت مزادی طلبيم

تا بود نسخه عطری دل سودازده را

از خط غاليه سای تو سوادی طلبيم

چون غمت را نتوان يافت مگر در دل شاد

ما به اميد غمت خاطر شادی طلبيم

بر در مدرسه تا چند نشينی حافظ

خيز تا از در ميخانه گشادی طلبيم

**

 

Gerçi gönül ateşiyle şarap küpü gibi coşup kaynamaktayım, fakat dudağımı mühürledim, kan yutuyorum da yine sükût etmekteyim.

Sevgilinin dudağına tamah etmekten maksat hayat kazanmaktır. Bir bak bana, bu işte nasıl candan çalışmaktayım.

Gönül gamından nasıl azad olabilirim ki her an kulağımda bir sevgilinin siyah saçları halka, her an bir güzele kul oluyorum.

İbadetime güvendiğim yok, hâşâ., şu kadar var ki arada bir, bir kadehçik şarap içmekteyim. 

Düşmanın rağmine ümidim var, kıyamet gününde Tanrı’nın affının feyzi, günah yükünü sırtımda bırakmaz.

Babam cennet bahçesini iki buğday tanesine sattı; ben neden bir arpaya cihan mülkünü satmayayım?

Hırka giymem pek dindar olduğumdan değil. Yüzlerce gizli ayıbı bir perdeyle örtüyorum.

Şarap küpündeki halis şaraptan başka bir şey içmemek istiyorum; Pîri Mugânın sözünü dinlemiyeyim de ne yapayım?

Meclisteki çalgıcı aşk yolundaki çalgıyı böyle çalıp durursa Hâfız’ın şiirini bile aklımdan çıkarır.

Gerçi ez âteşi dil çün humı mey dercuşem

Muhr ber leb zede hun mihoremu hâmüşem

340‏

 

من که از آتش دل چون خم می در جوشم

مهر بر لب زده خون می‌خورم و خاموشم

قصد جان است طمع در لب جانان کردن

تو مرا بين که در اين کار به جان می‌کوشم

من کی آزاد شوم از غم دل چون هر دم

هندوی زلف بتی حلقه کند در گوشم

حاش لله که نيم معتقد طاعت خويش

اين قدر هست که گه گه قدحی می نوشم

هست اميدم که عليرغم عدو روز جزا

فيض عفوش ننهد بار گنه بر دوشم

 

پدرم روضه رضوان به دو گندم بفروخت

من چرا ملک جهان را به جوی نفروشم

خرقه پوشی من از غايت دين داری نيست

پرده‌ای بر سر صد عيب نهان می‌پوشم

من که خواهم که ننوشم بجز از راوق خم

چه کنم گر سخن پير مغان ننيوشم

 

گر از اين دست زند مطرب مجلس ره عشق

شعر حافظ ببرد وقت سماع از هوشم

**

 

Ben güzel yüze, gönüller çeken alımlı saça âşıkım... Sarhoş göze, sâf ve tortusuz şaraba hayranım.

Âşıklıkta sazdan, yanıştan başka bir çare yok. Mum gibi ayak üstünde durmakta, yanmaya hazırlanmış bulunmaktayım. Beni ateşle korkutma!

Ben cennetteki Âdem’im ama şimdi hâlâ ay gibi güzellerin aşkına esirim.

Bahtım yardımda bulunur da pilimi pırtımı sevgilinin civarına çekersem oturup kalkacağım yerden tozu, toprağı, huriler saçlanyle süpürürler.

Şiraz, lâl dudağın madenidir, güzelliğin çıktığı yerdir. Bense... müflis bir kuyumcuyum, işte bu yüzden hatırım perişan!

Bu şehirde o kadar sarhoş göz gördüm ki hakikaten artık şarap içmiyorum, sarhoşum zaten!

* Altı tarafı da hurilerin işveleriyle dolu bir şehir. Altı taraftaki bu güzellerin hepsini de alırdım, fakat, elde avuçta bir şeyim yok ki!

Bana ezelî ahde ait bir söz söyle dedin... dur hele, iki kadeh çekeyim de söyleyeyim!

Hâfız, tabiatının gelini cilvelenmek İstiyor. Fakat bir aynam yok ki., onun için ah etmekteyim.

Men dostdari ruyi hoşu muyi dilkeşem

Medhuşi çeşmi mestu meyi sâfı biğaşem

338‏

 

من دوستدار روی خوش و موی دلکشم

مدهوش چشم مست و می صاف بی‌غشم

 

گفتی ز سر عهد ازل يک سخن بگو

آن گه بگويمت که دو پيمانه درکشم

 

من آدم بهشتيم اما در اين سفر

حالی اسير عشق جوانان مه وشم

در عاشقی گزير نباشد ز ساز و سوز

استاده‌ام چو شمع مترسان ز آتشم

 

شيراز معدن لب لعل است و کان حسن

من جوهری مفلسم ايرا مشوشم

از بس که چشم مست در اين شهر ديده‌ام

حقا که می نمی‌خورم اکنون و سرخوشم

شهريست پر کرشمه حوران ز شش جهت

چيزيم نيست ور نه خريدار هر ششم

 

بخت ار مدد دهد که کشم رخت سوی دوست

گيسوی حور گرد فشاند ز مفرشم

حافظ عروس طبع مرا جلوه آرزوست

آيينه‌ای ندارم از آن آه می‌کشم

**

 

Dün gece yüzünün sevdasını başımdan atayım, bu sevgiden gayri vazgeçeyim dedim; sevgili dedi ki:

Nerde zincir? Şu deliyi bağlayalım, bir çaresine bakalım bunun! 

Boyuna selvi dedim de kızıp çekildi gitti. Dostlar, sevgilim doğru sözden inciniyor, ne yapayım, ne işleyeyim?

Sevgili, vezinsiz bir nüktedir söyledim, beni mazur gör. Lütfet, bir işvelen de tabiatı mevzun bir hale getireyim.

Hiç bir suçum olmadığı halde sevgilinin o nazik tabiatından utangaçlık çekerim, benzim sararıp durur; sâki, bir kadeh sun da yüzümü gül gibi kızartayım.

Ey Selma konağının yeli, Allah için olsun, ne vakte kadar konak yerlerini birbirine katacak, yurt yerlerini göz yaşlarımla Ceyhun’a çevireceğim?

Sevgilinin sonsuz güzelliğinin hâzinesine nail olduktan sonra artık kendim gibi yüzlerce yoksulu Karun ederim.

Ey Sahipkıran Padişah, kulun Hâfız’ı unutma da o günden güne artan güzelliğinin devletine dua edeyim.

Düş sevdâyi ruheş güftem zi ser birun kunem

Guft kü zencir tâ tedbiri in mecnun kunem

349‏

 

دوش سودای رخش گفتم ز سر بيرون کنم

گفت کو زنجير تا تدبير اين مجنون کنم

قامتش را سرو گفتم سر کشيد از من به خشم

دوستان از راست می‌رنجد نگارم چون کنم

نکته ناسنجيده گفتم دلبرا معذور دار

عشوه‌ای فرمای تا من طبع را موزون کنم

زردرويی می‌کشم زان طبع نازک بی‌گناه

ساقيا جامی بده تا چهره را گلگون کنم

ای نسيم منزل ليلی خدا را تا به کی

ربع را برهم زنم اطلال را جيحون کنم

 

من که ره بردم به گنج حسن بی‌پايان دوست

صد گدای همچو خود را بعد از اين قارون کنم

ای مه صاحب قران از بنده حافظ ياد کن

تا دعای دولت آن حسن روزافزون کنم

**

 

Biz kötü söylemez, bâtıla meyletmez, kimseyi yasa giriftar eylemez, kimseye mor yas elbisesi giydirmeyiz.

Bilgimizin defterine yanıltacak şey yazmayız, Hakk’ın sırrını da oyun ve hokkabazlık kâğıtlarına katmayız.

Yoksulla zengini azla çokla, ayıplamak kötü bir şeydir. En uygun iş şu: Hiç bir suretle kötü işte bulunmayalım.

Felek, hünerlilerin gemisini parçalar. Bu muallak denize dayanmamamız daha doğru ve iyi!

Yoldaşların huzuruna atımızı sıçrata sıçrata bir hoş koşar, yağız atla sırmalı eyeri düşünmeyiz bile!

Padişah rintlerin bir yudumcuk şarabını hürmetle içmezse biz de ona süzme ve halis şarap vererek iltifatta bulunmayız.

Bir hasetçi, hicvederek bir yoldaşı incitirse de ki: Gönlünü hoş tut, biz, ahmağın sözüne kulak asmayız zaten!

Hâfız, düşman yanlış bir söz söylerse aldırış etmeyiz, doğru söylerse zaten doğru söze darılmaz, savaşmayız!

Ma negüyim bedu meyi be nahak nekunim

Camei kes siyehu delkı kes ezrak nekunim

378‏

 

ما نگوييم بد و ميل به ناحق نکنيم

جامه کس سيه و دلق خود ازرق نکنيم

 

عيب درويش و توانگر به کم و بيش بد است

کار بد مصلحت آن است که مطلق نکنيم

 

رقم مغلطه بر دفتر دانش نزنيم

سر حق بر ورق شعبده ملحق نکنيم

 

شاه اگر جرعه رندان نه به حرمت نوشد

التفاتش به می صاف مروق نکنيم

خوش برانيم جهان در نظر راهروان

فکر اسب سيه و زين مغرق نکنيم

 

آسمان کشتی ارباب هنر می‌شکند

تکيه آن به که بر اين بحر معلق نکنيم

 

گر بدی گفت حسودی و رفيقی رنجيد

گو تو خوش باش که ما گوش به احمق نکنيم

 

حافظ ار خصم خطا گفت نگيريم بر او

ور به حق گفت جدل با سخن حق نکنيم

 

 

**

 

Yüzünün hayalini gözümün iş yurduna nakşettim Senin gibi bir güzeli ben, ne gördüm, ne de işittim! 

Seni aramakta şimal rüzgârına eş oldum, onunla at başı bir koşmaktayım ama o salına salına yürüyen selvi boyunun tozuna bile erişmedim!

Benim böyle vahşi ceylân gibi dağlara düşüp adamlardan ürkmeme sebep, kara gözlerinle gönüller çeken gerdanındır; suç hep onlarda!

Bal çeşmesine benzeyen ağzının iştiyalayle ne göz yaşı taneleri saçtım; şarap satan lâl dudaklarından ne işveler satın aldım!

Bakışlarınla yaralı gönlüme ne oklar attın, civarında ne mihnet yükleri taşıdım!

Ey seher yeli, sevgilinin civarından bir toz getir bana... yaralı gönlümden gelen kan kokusunu o toprakta duydum.

Civarından bir rüzgâr geldi geçti. O rüzgârın getirdiği kokuyla gonca gibi kanlı gömleğimi yırttım!

Vuslat gecesine ererim ümidiyle dert ve mihnet gününde oturdum ama ağzının hükmettiği bir devirde gönlümün muradından tamahı kestim ben!

Ayağının toprağıyla Hâfız'ın gözünün nuruna andolsun... yüzün olmadıkça göz çırağından bir aydınlık bile görmedim.

Hayâli ruyı tu der kârgâhı dide keşidem

Be sureti tu nigâri nedidemu neşinidem

322‏

 

خيال نقش تو در کارگاه ديده کشيدم

به صورت تو نگاری نديدم و نشنيدم

اگر چه در طلبت همعنان باد شمالم

به گرد سرو خرامان قامتت نرسيدم

 

اميد در شب زلفت به روز عمر نبستم

طمع به دور دهانت ز کام دل ببريدم

 

به شوق چشمه نوشت چه قطره‌ها که فشاندم

ز لعل باده فروشت چه عشوه‌ها که خريدم

 

ز غمزه بر دل ريشم چه تير ها که گشادی

ز غصه بر سر کويت چه بارها که کشيدم

 

ز کوی يار بيار ای نسيم صبح غباری

که بوی خون دل ريش از آن تراب شنيدم

گناه چشم سياه تو بود و گردن دلخواه

که من چو آهوی وحشی ز آدمی برميدم

چو غنچه بر سرم از کوی او گذشت نسيمی

که پرده بر دل خونين به بوی او بدريدم

به خاک پای تو سوگند و نور ديده حافظ

که بی رخ تو فروغ از چراغ ديده نديدم

 

**

 

Sevgiliyle ahdim var: Can, bedenimde oldukça civarını arzulayan âşıklarını kendi canım gibi aziz tutacağım.

Gönlümün dileğince bir halvetim var, artık kötü söyleyenleri ne düşüneyim, ne derlerse ko desinler!

Evimde bir selvim var ki boyunun sayesinde bahçedeki selviden de fariğim, çayırlıktaki şimşirden de.

** Güzellerden yüz bölük asker gönlüme kastederek pusuya girse yine korkum yok. Tanrı’ya şükürler, minnetler olsun, benim ordular bozan bir gönlüm var.

•* Lâl dudaklarının hatemiyle Süleymanlıktan dem vursam yeri var. İsmi âzam benimle olunca Şeytan’dan korkar mıyım?

* Ey ârif Pîr, beni meyhaneye gidiyor diye ayıplama. Kadehi terketmeme imkân yok. Tövbe etsem bile tövbe tutmayan bir gönlüm var!

Ey rakip, Allah için olsun bu gece gözünü yum. Onun sükût eden lâl dudaklarıyle gizlice konuşacağım yüzlerce bahis var!

Hamdolsun Allah’a, sevdiğim ikbal gülşeninde salınıp gezdikçe ne lâleye meylim var, ne Van gülüne, ne de yaban gülünün yaprağına!

Hâfız, yüzlerce mihnetten, yüzlerce meşakkatten sonra şehirde rintlikle meşhur oldu, fakat mademki âlemde Emineddin Hasan’ım var, ne gam!

Mera 'ahdist bâ canan ki tâ can derbeden dârem Hevâdârânı küyeşrâ çû cânı İlişten dârem

327‏

 

مرا عهديست با جانان که تا جان در بدن دارم

هواداران کويش را چو جان خويشتن دارم

 

صفای خلوت خاطر از آن شمع چگل جويم

فروغ چشم و نور دل از آن ماه ختن دارم

به کام و آرزوی دل چو دارم خلوتی حاصل

چه فکر از خبث بدگويان ميان انجمن دارم

 

مرا در خانه سروی هست کاندر سايه قدش

فراغ از سرو بستانی و شمشاد چمن دارم

گرم صد لشکر از خوبان به قصد دل کمين سازند

بحمد الله و المنه بتی لشکرشکن دارم

سزد کز خاتم لعلش زنم لاف سليمانی

چو اسم اعظمم باشد چه باک از اهرمن دارم

 

الا ای پير فرزانه مکن عيبم ز ميخانه

که من در ترک پيمانه دلی پيمان شکن دارم

خدا را ای رقيب امشب زمانی ديده بر هم نه

که من با لعل خاموشش نهانی صد سخن دارم

چو در گلزار اقبالش خرامانم بحمدالله

نه ميل لاله و نسرين نه برگ نسترن دارم

به رندی شهره شد حافظ ميان همدمان ليکن

چه غم دارم که در عالم قوام الدين حسن دارم

**

 

Gizli işret yolunda hoş bir güzelim var ki zülfüyle yanağı yüzünden âdeta ateşte nalım var!

Âşıkım, rindim, pervasız şarap içmekteyim. Bütün bu rütbe ve mevkileri o periye benzer huri yüzünden kazandım.

Rintlerin köşküne bir adım atsan yok mu? Şeker gibi şiirden mezem var, tortusuz sâf şarabım!

Sen, beni böyle hor, hakir tutar, bana cefa edersen ben de seher çağında ah eder, zülfünü perişan bir hale korum!

Sevgilinin bu pas renkli hattı, bu çeşit yüz gösterip durursa sarı yüzümü kanlı göz yaşlarıyle bezeyeceğim.

Bakış oklarınla saçlarının ipini getir ki benim mecruh ve belâlar çeken gönülle savaşlarım var!

Hâfız, mademki âlemin gamı da geçer, neşesi de., hatırını hoş tutman daha iyi! 

Der nihanhanei 'işret sanemi hoş darem

Kezseri zulf u ruhaş nacl derâteş dârem

 

غزل  326‏

 

در نهانخانه عشرت صنمی خوش دارم

کز سر زلف و رخش نعل در آتش دارم

 

عاشق و رندم و ميخواره به آواز بلند

وين همه منصب از آن حور پريوش دارم

 

گر تو زين دست مرا بی سر و سامان داری

من به آه سحرت زلف مشوش دارم

 

گر چنين چهره گشايد خط زنگاری دوست

من رخ زرد به خونابه منقش دارم

 

گر به کاشانه رندان قدمی خواهی زد

نقل شعر شکرين و می بی‌غش دارم

ناوک غمزه بيار و رسن زلف که من

جنگ‌ها با دل مجروح بلاکش دارم

 

حافظا چون غم و شادی جهان در گذر است

بهتر آن است که من خاطر خود خوش دارم

**

 

Gerçi saçlarından işim düğümlendi ama düğümlendiği gibi keremiyle açılacağım da umuyorum.

Yüzümün kızıllığını neşeden sanma. Şarap kadehi gibi gönlümün kanı yanağıma aksetmiş!

Çalgıcının çaldığı perde ihtiyarımı elden alacak. Ah eğer bu perdeye girmeme müsaade etmezlerse!

Ben öyle bir sihirbaz şairim ki söz afsunıyle kamış kaleminden daima ballar, şekerler yağdırmadayım.

** Yüzlerce ümitle bu çöle ayak bastık, ey kaybolan gönlümün kılavuzu, bizi terketme!

Öyle hızlı gitmektesin ki seni yel uğrağında bile görmeme imkân yok. Bilmem ki sevgiliye kiminle bir haber göndereyim, kime şunu söyle diyeyim?

Bahtımın gözü, sevgilinin efsanesiyle uykuya daldı. Nerde bir inayet rüzgârı ki beni uyandırsın!

Geceleyin bu perdeden içeriye onun düşüncesinden başka kimse girmesin diye bütün gece gönül hareminin bekçisi oldum.

Dün gece, “Hâfız, baştan başa riyadan ibaret” diyordu. Fakat kapısının toprağından 

başka neyle, ondan gayri kiminle uğraşıyorum,, başka ne işim gücüm var ki?

Gerçi uftâd zizulfeş girehi derkârem

Hemçunan çeşmguşâd ezkeremeş midârem

324‏

 

گر چه افتاد ز زلفش گرهی در کارم

همچنان چشم گشاد از کرمش می‌دارم

به طرب حمل مکن سرخی رويم که چو جام

خون دل عکس برون می‌دهد از رخسارم

پرده مطربم از دست برون خواهد برد

آه اگر زان که در اين پرده نباشد بارم

 

پاسبان حرم دل شده‌ام شب همه شب

تا در اين پرده جز انديشه او نگذارم

 

منم آن شاعر ساحر که به افسون سخن

از نی کلک همه قند و شکر می‌بارم

ديده بخت به افسانه او شد در خواب

کو نسيمی ز عنايت که کند بيدارم

چون تو را در گذر ای يار نمی‌يارم ديد

با که گويم که بگويد سخنی با يارم

دوش می‌گفت که حافظ همه روی است و ريا

بجز از خاک درش با که بود بازارم

**

 

Maddi manevi, elimizdekini, avucumuzdakini hep meyhane yoluna sarfettik. Ettiğimiz, duaların hepsini sevgiliye bağışladık!

Deli gönle vurduğumuz şu dağ, yüzlerce akıllı zahidin harmanına ateş salar.

Yüzümüzü bu virane dünyaya koyduğumuz gündenberi ezel padişahı, aşk gamının hâzinesini bize verdi.

Hırka giyip ona göre amelde bulunmayanlardan daha ziyade münafık kimse yok., münafıklıktan kaçınmak için hırka giymekle beraber bu rindane şiveye büründük.

** Bu başı dönmüş gemi nasıl gidebilir, imkân mı var? Canımızı o tek incinin sevdasına verdik!

Tanrı’ya şükrolsun ki akıllı, anlayışlı diye lâkap taktığımız da bizim gibi âşıkmış, bizim gibi dinsizmiş!

Hâfız gibi senin bir hayaline razıydık. Fakat Yarabbi, ne yoksulca himmete, ne bigâne meşrebe malikiz ki!

* Bundan böyle güzel sevmeme, onların sevgisini gönlüme almama imkân yok; bu evin kapısını sevgilinin dudağıyle mühürledik.

Mâ hâsılı hod ber deri humhâne nihâdim

Mahsüli du'a derrehi cânâne nihâdim

371‏

 

ما درس سحر در ره ميخانه نهاديم

محصول دعا در ره جانانه نهاديم

 

در خرمن صد زاهد عاقل زند آتش

اين داغ که ما بر دل ديوانه نهاديم

 

سلطان ازل گنج غم عشق به ما داد

تا روی در اين منزل ويرانه نهاديم

در دل ندهم ره پس از اين مهر بتان را

مهر لب او بر در اين خانه نهاديم

 

در خرقه از اين بيش منافق نتوان بود

بنياد از اين شيوه رندانه نهاديم

 

چون می‌رود اين کشتی سرگشته که آخر

جان در سر آن گوهر يک دانه نهاديم

 

المنه لله که چو ما بی‌دل و دين بود

آن را که لقب عاقل و فرزانه نهاديم

 

قانع به خيالی ز تو بوديم چو حافظ

يا رب چه گداهمت و بيگانه نهاديم

 

**

 

Yolunun toprağına yüzlerce defa yüz koyduk. Halkın teveccühünü de bir tarafa attık, nefretini de.

* Zayıf gönlümüze cihanın yükünü yüklemedik. Bu bağlanmış yükü, dengi bir kenara koyuverdik.

Medresenin damını, kemerini, kıylükaalini, mübahasesini kadeh ve ay yüzlü sâki yolunda terk ettik.

Takva mülkünü askerle almadık, saltanat tahtını güçle kuvvetle elde etmedik.

Sevgilinin gözünün denizindeki dalga ne oyun oynayacak acaba diye sihirbaz gözlerinin işvelerine vurulmuşuz.

Serkeş zülfü olmayınca kara sevdalı başımızı, aşk sersemliğiyle menekşe gibi dizimize koymuşuz.

Ümit bucağında hilâl gözleyenler gibi istek gözünü o mukavves kaşa tuttuk.

**Bir işarette bulun, bir emret., iki ümitli gözümüzü o mukavves kaşlara diktik, beklemekteyiz. 

Hâfız, kaybolmuş gönlün nerde? dedin., nerde olacak ? O büklüm büklüm saçların halkalarında!

Mâ pişi hâki râhı tu şed rü nihâdeim

Rüyu riyâyı halk beyek sû nihâdeim

365‏

 

عمريست تا به راه غمت رو نهاده‌ايم

روی و ريای خلق به يک سو نهاده‌ايم

طاق و رواق مدرسه و قال و قيل علم

در راه جام و ساقی مه رو نهاده‌ايم

هم جان بدان دو نرگس جادو سپرده‌ايم

هم دل بدان دو سنبل هندو نهاده‌ايم

 

عمری گذشت تا به اميد اشارتی

چشمی بدان دو گوشه ابرو نهاده‌ايم

ما ملک عافيت نه به لشکر گرفته‌ايم

ما تخت سلطنت نه به بازو نهاده‌ايم

 

تا سحر چشم يار چه بازی کند که باز

بنياد بر کرشمه جادو نهاده‌ايم

 

بی زلف سرکشش سر سودايی از ملال

همچون بنفشه بر سر زانو نهاده‌ايم

 

در گوشه اميد چو نظارگان ماه

چشم طلب بر آن خم ابرو نهاده‌ايم

 

گفتی که حافظا دل سرگشته‌ات کجاست

در حلقه‌های آن خم گيسو نهاده‌ايم

**

 

Biz gamsız sarhoşlar, gönlümüzü aldırmışız, aşkla haldaşız, şarap kadehiyle solukdaş!

İşimiz, sevgilinin kaşlarıyle açılalıdan beri bize nice melâmet yayları çektiler!

Ey gül, sen daha dün gece sabah şarabı dağını göğsüne dağladın, fakat biz, o şekayıklarız ki bağrımız dağlı doğduk!

Pîri Mugân, tövbemizden incindiyse de ki: Şarabını bulandırma, sâf tut., özür dilemek için huzurunuzdayız.

Ey yol kılavuzu, iş senden biter, medet et, insafa gel; çok düşkünüz biz!

Lâle gibi ortada yalnız şarapla kadehi görme... yıkık gönlümüze vurduğumuz şu dağı da gör!

Hâfız, şiirindeki bu renk, bu hayal ne dedin. Yanlış bir şey görme, biz yine aynı kuluz ve sade bir levhten ibaretiz!

Mâ bigamânı mest dil ezdest dâdeim

Hemrâzı cışku hemnefesi câmı bâdeim

364‏

 

ما بی غمان مست دل از دست داده‌ايم

همراز عشق و همنفس جام باده‌ايم

 

بر ما بسی کمان ملامت کشيده‌اند

تا کار خود ز ابروی جانان گشاده‌ايم

ای گل تو دوش داغ صبوحی کشيده‌ای

ما آن شقايقيم که با داغ زاده‌ايم

 

پير مغان ز توبه ما گر ملول شد

گو باده صاف کن که به عذر ايستاده‌ايم

 

کار از تو می‌رود مددی ای دليل راه

کانصاف می‌دهيم و ز راه اوفتاده‌ايم

چون لاله می مبين و قدح در ميان کار

اين داغ بين که بر دل خونين نهاده‌ايم

 

گفتی که حافظ اين همه رنگ و خيال چيست

نقش غلط مبين که همان لوح ساده‌ايم

**

 

Biz bu kapıya rütbe, mevki sahibi olmak için değil, kötü hadiselerden sığınmak, emin olmak için gelmişiz.

Aşk konağının yolcularıyız, yokluk sınırından varlık ülkesine kadar bunca yolu, hep aşka ulaşmak için aşmışız.

Hattının yeşilliğini gördük de cennet bahçesinden kalktık, bu muhabbet otunu elde etmek için geldik!

Hazinedarı Ruhulemin olan bu kadar hâzineye sahip olduğumuz halde padişah sarayının kapısına yoksullukla gelmişiz.

Ey tevfik gemisi, hilim lengerin nerde? Biz bu kerem denizine günahlara gark olarak geldik.

Yüz suyumuz gitmede., ey hataları örten bulut, gel, bir rahmet yağmuru getir., çünkü sorgu hesap divanına defterimiz kapkara geldik.

Hâfız, bu yün hırkayı çıkar, at... çünkü kervan izini izleyerek ah ateşiyle geldik., sonra hırkan da yanar, sen de yanarsın!

Mâ bedin der ne peyi haşmetu câh âmedim

Ezbedi hâdise incâ bepenâh âmedeim

366‏

 

ما بدين در نه پی حشمت و جاه آمده‌ايم

از بد حادثه اين جا به پناه آمده‌ايم

 

ره رو منزل عشقيم و ز سرحد عدم

تا به اقليم وجود اين همه راه آمده‌ايم

 

سبزه خط تو ديديم و ز بستان بهشت

به طلبکاری اين مهرگياه آمده‌ايم

با چنين گنج که شد خازن او روح امين

به گدايی به در خانه شاه آمده‌ايم

لنگر حلم تو ای کشتی توفيق کجاست

که در اين بحر کرم غرق گناه آمده‌ايم

 

آبرو می‌رود ای ابر خطاپوش ببار

که به ديوان عمل نامه سياه آمده‌ايم

 

حافظ اين خرقه پشمينه مينداز که ما

از پی قافله با آتش آه آمده‌ايم

**

 

Bırak da meyhane sokağından geçelim, çünkü bir yudumcuk şarap için hepimiz bu kapıya muhtacız.

Mademki ezel gününde aşktan, rintlikten dem vurduk. O yoldan başka bir yola gitmememiz lâzım!

Cem’in tahtının yele gittiği bir yerde gam yemektense şarap içmek yeğdir.

Belki bir gün beline sarılırız, kemerine ulaşırız diye kızıl yakut gibi gönül kanma bulanmışız.

Vaiz, perişan âşıklara nasihat verme; biz, dostun civarındaki toprağı bulmuşken artık cennete bakamayız.

Sofiler bile vecit ve hale düşüp raksa girmişler.. biz de kalkıp raksa koyulalım.

İçtiğin şaraptan yere saçtığın yudumla yeryüzü, kıymetlendi, inciye, lâle sahiboldu. Vah bize ki senin yanında topraktan da horuz.

* Hâfız, mademki vuslat köşkünün yücesine yol yok, bu kapının eşiğinin toprağına baş koyalım, bunu yeter görelim.

Bugzâr tâ zişârici meyhane bugzerim

Kez behri curcai heme muhtâcı in derim

372‏

 

بگذار تا ز شارع ميخانه بگذريم

کز بهر جرعه‌ای همه محتاج اين دريم

روز نخست چون دم رندی زديم و عشق

شرط آن بود که جز ره آن شيوه نسپريم

 

جايی که تخت و مسند جم می‌رود به باد

گر غم خوريم خوش نبود به که می‌خوريم

تا بو که دست در کمر او توان زدن

در خون دل نشسته چو ياقوت احمريم

 

واعظ مکن نصيحت شوريدگان که ما

با خاک کوی دوست به فردوس ننگريم

چون صوفيان به حالت و رقصند مقتدا

ما نيز هم به شعبده دستی برآوريم

از جرعه تو خاک زمين در و لعل يافت

بيچاره ما که پيش تو از خاک کمتريم

 

حافظ چو ره به کنگره کاخ وصل نيست

با خاک آستانه اين در به سر بريم

 

**

 

Kalk da sofi hırkasını meyhaneye, bu yamalı hırkayla tasavvuf hezeyanlarını bitpazarına götürelim.

• Bistami hırkayla sofi âdetlerini, tasavvuf lâflarını rint kalenderlere sefer armağanı sunalım.

Hadi, sabah çengini münacaatta bulunan Pîrin kapısına götürelim de bütün halvettekiler sabah şarabını içmeye koyulsunlar.

* Seninle Eymen vadisindeki ahdimize vefa ederek Musa gibi “Rabbim, bana görün, seni göreyim’” diye diye buluşma yerine gidelim.

Senin şöhret davulunu ta arş üstünde çalalım. Aşk âlemini ta göklerin üstüne çıkaralım.

Senin civarının toprağını başımızın üstüne alalım da övünmek için yarın kıyamet sabahında mahşer sahrasına götürelim.

Gönül, eldeki vakti fırsat bilip bir işe koyulmazsa bütün bu vakitlerden elimize ancak utangaçlık geçer, ancak onu elde edebiliriz sonra!

Bu pisliklere bulaşmış hırkayla, bu fazilet ve keremle yine kerametlerin adını anar, evliyalıktan bahsedersek ayıptır doğrusu!

* Bu gök kubbeden, bu felekten fitneler yağmakta., kalk da meyhaneye gidelim, bütün âfetlerden oraya sığınalım.

İstek çölünde kaybolmak niceyedek sürecek? Bir yol soralım da gidilecek yerlere gidelim artık.

Zahit, yolumuza melâmet dikenleri korsa biz de onu gül bahçesinden çıkarıp melâmet zindanına hapsederiz.

Hâfız, her alçak kişinin kapısına yüzsuyu dökme. Haceti hacetler reva eden, muratlar veren Tanrı’ya arzetmemiz daha doğru, daha yerinde bir iş!

Hiz tâ hırkai süfi be herâbât berim

Şathu tâmât bebâzârı hurâfât berim

373‏

 

خيز تا خرقه صوفی به خرابات بريم

شطح و طامات به بازار خرافات بريم

 

سوی رندان قلندر به ره آورد سفر

دلق بسطامی و سجاده طامات بريم‏

 

تا همه خلوتيان جام صبوحی گيرند

چنگ صبحی به در پير مناجات بريم

با تو آن عهد که در وادی ايمن بستيم

همچو موسی ارنی گوی به ميقات بريم

کوس ناموس تو بر کنگره عرش زنيم

علم عشق تو بر بام سماوات بريم

 

خاک کوی تو به صحرای قيامت فردا

همه بر فرق سر از بهر مباهات بريم

 

ور نهد در ره ما خار ملامت زاهد

از گلستانش به زندان مکافات بريم

 

شرممان باد ز پشمينه آلوده خويش

گر بدين فضل و هنر نام کرامات بريم

 

قدر وقت ار نشناسد دل و کاری نکند

بس خجالت که از اين حاصل اوقات بريم

 

فتنه می‌بارد از اين سقف مقرنس برخيز

تا به ميخانه پناه از همه آفات بريم

 

در بيابان فنا گم شدن آخر تا کی

ره بپرسيم مگر پی به مهمات بريم

حافظ آب رخ خود بر در هر سفله مريز

حاجت آن به که بر قاضی حاجات بريم

**

 

Elimde Pîri Mugândan fetva var, hem bir fetvanın mazmunu çok eski bir söz: Sevgilinin bulunmadığı yerde şarap haramdır.

Bu mürailik hırkasını yırtacağım. Ne yapayım? Ruha ağyarın sohbeti elim bir azap.

Sevgilinin dudağı belki bana da bir cür’a saçar diye yıllar oldu, meyhane kapısında oturup durmaktayım.

*          Galiba eski hizmetim hatırından çıktı.. ey seher rüzgârı, eski ahdi bir hatırlat, ne olur?

          Ölümümden yüzyıl sonra bile olsa mezarıma uğrarsan çürümüş kemiklerim, toprağımdan raksederek baş gösterir!

Dilber, önce bize yüzlerce ümit vererek gönlümüzü aldı. Elbette ahlâkı güzel kişi ahdini unutamaz.

Gonca de ki: Kapanmış, bir türlü açılmaz olmuş iş yüzünden gönlünü daraltma. Sabah çağından ve rüzgârın nefeslerinden yardım görür, açılırsın.

Gönül, iyileşme ümidini başka kapıdan ara. Âşıkın hiç bir derdi, doktorun tedavisiyle iyileşmez.

Marifet gevherini elde et ki kendinle beraber götüresin; altın ve gümüş, başkalarının nasibidir.

Şiddetli bir tuzak., meğer ki Tanrı’nın lütfü mededetsin. Yoksa hiç kimse mel’un Şeytan’ın hilesinden kurtulamaz.

Hâfız, altının, gümüşün yoksa ne çıkar? Şükret. Şairlik kapısından ve tab’ı selimden daha iyi ne devlet var?

Fetvii Pîri muğan dârem u kavlist kadim

Ki herâmest mey anca ki ne yârest nedim

367‏

 

فتوی پير مغان دارم و قوليست قديم

که حرام است می آن جا که نه يار است نديم

چاک خواهم زدن اين دلق ريايی چه کنم

روح را صحبت ناجنس عذابيست اليم

 

تا مگر جرعه فشاند لب جانان بر من

سال‌ها شد که منم بر در ميخانه مقيم

 

مگرش خدمت ديرين من از ياد برفت

ای نسيم سحری ياد دهش عهد قديم

بعد صد سال اگر بر سر خاکم گذری

سر برآرد ز گلم رقص کنان عظم رميم

 

دلبر از ما به صد اميد ستد اول دل

ظاهرا عهد فرامش نکند خلق کريم

 

غنچه گو تنگ دل از کار فروبسته مباش

کز دم صبح مدد يابی و انفاس نسيم

فکر بهبود خود ای دل ز دری ديگر کن

درد عاشق نشود به به مداوای حکيم

گوهر معرفت آموز که با خود ببری

که نصيب دگران است نصاب زر و سيم

 

دام سخت است مگر يار شود لطف خدا

ور نه آدم نبرد صرفه ز شيطان رجيم

 

حافظ ار سيم و زرت نيست چه شد شاکر باش

چه به از دولت لطف سخن و طبع سليم

 

**

 

Derdim de sevgiliden, dermanım da... gönül de ona feda oldu, can da.

Hani alım, güzellikten daha hoştur derler ya; sevgilimizde bu da var, o da!

Aşk hikâyesini gizli söylüyorum ama nihayet aşikâre de söyleyeceğim!

İki âlem de onun yüzünün bir ziyasından ibaret. Bunu sana gizli de söyledim, aşikâr da.

Anılsın o sevgilinin kanımıza kastederek ahdi de bozduğu, peymanı da.

Cihanın işine dayanılmaz, hattâ dönek feleğe de dayanmak caiz değil.

Mademki vuslat geceleri sona erdi, hicran günleri de geçer elbet.

Muhtesip de Hâfız’ın âşık olduğunu bilir, Süleyman ülkesinin Asaf’ı da!

Şarap getir. Âşık değil kadıdan, padişah yasağından bile korkmaz.

Derdem ezyârestu derman niz hem

Dil fedâyı ö şudu can niz hem

363‏

 

دردم از يار است و درمان نيز هم

دل فدای او شد و جان نيز هم

اين که می‌گويند آن خوشتر ز حسن

يار ما اين دارد و آن نيز هم

 

ياد باد آن کو به قصد خون ما

عهد را بشکست و پيمان نيز هم

 

دوستان در پرده می‌گويم سخن

گفته خواهد شد به دستان نيز هم

 

چون سر آمد دولت شب‌های وصل

بگذرد ايام هجران نيز هم

 

هر دو عالم يک فروغ روی اوست

گفتمت پيدا و پنهان نيز هم

 

اعتمادی نيست بر کار جهان

بلکه بر گردون گردان نيز هم

 

عاشق از قاضی نترسد می بيار

بلکه از يرغوی ديوان نيز هم

محتسب داند که حافظ عاشق است

و آصف ملک سليمان نيز هم

 

**

 

Görüşmek de müyesser oldu, öpüp koçmak da., bahtımdan da hoşnudum, zamandan da.

Yürü zahit, talih bana yâr oldukça kadehde elimden düşmez, sevgilinin saçları da.

Biz, kimseyi rintlikle, sarhoşlukla ayıplamayız.. güzellerin lâl dudakları da hoş, tatlı ve lezzetli şarap da.

Gönül, sana müjde vereyim: Muhtesip öldü., dünya şarapla, şarap içen güzellerle dopdolu.

Kötü göz, pusuda bizi gözleyip dururdu, nihayet düşman da aradan kalktı, göz yaşlarımız da akmaz oldu.

Gönlü perişan etmek hiç de akıl kân değil; bir cönk iste, sürahiyi de getir.

Aşk toprağındakilere dudağından bir katra şarap saç da toprak lâl rengine girsin, misk haline gelsin.

Mademki bütün âlem sana ulaşmak ümidiyle diri. Ey güneş, üstümüzden gölgeni eksik etme!

Lâlenin de yüzsuyu, güzelliğinin feyziyle, gülün de. Ey lütuf bulutu, bu toprak kula da bir feyiz rahmeti ver!

*          Mülk ve dinin Bürhanı.. vezirliği sayesinde zaman, hem devlet ve kudret hâzinesi haline geldi, hem deniz zenginleşti!

*          Yeryüzü, adalet çevgâmna kapılmış bir top., hattâ bu yüce gök kubbe bile!

Âdet olduğu veçhile aylar, yıllar gelip geçtikçe, güzler, baharlar birbiri ardından geldikçe

*          Ululuk köşkü, ululardan da hali kalmasın, selvi boylu, gül yanaklı sâkilerden de!

Hâfız, saçlarına esir oldu, Tanrı’dan da kork, Süleyman iktidarına malik vezirin adaletinden de!

Didâr şud muyesseru büsu kinâr hem

Ezbahtı hod beşukrenıu ezrüzgâr hem

 

غزل  362‏

 

ديدار شد ميسر و بوس و کنار هم

از بخت شکر دارم و از روزگار هم

 

زاهد برو که طالع اگر طالع من است

جامم به دست باشد و زلف نگار هم

 

ما عيب کس به مستی و رندی نمی‌کنيم

لعل بتان خوش است و می خوشگوار هم

ای دل بشارتی دهمت محتسب نماند

و از می جهان پر است و بت ميگسار هم

خاطر به دست تفرقه دادن نه زيرکيست

مجموعه‌ای بخواه و صراحی بيار هم

بر خاکيان عشق فشان جرعه لبش

تا خاک لعل گون شود و مشکبار هم

 

آن شد که چشم بد نگران بودی از کمين

خصم از ميان برفت و سرشک از کنار هم

 

چون کانات جمله به بوی تو زنده‌اند

ای آفتاب سايه ز ما برمدار هم

چون آب روی لاله و گل فيض حسن توست

ای ابر لطف بر من خاکی ببار هم

حافظ اسير زلف تو شد از خدا بترس

و از انتصاف آصف جم اقتدار هم

 

برهان ملک و دين که ز دست وزارتش

ايام کان يمين شد و دريا يسار هم

 

بر ياد رای انور او آسمان به صبح

جان می‌کند فدا و کواکب نثار هم

گوی زمين ربوده چوگان عدل اوست

وين برکشيده گنبد نيلی حصار هم

عزم سبک عنان تو در جنبش آورد

اين پايدار مرکز عالی مدار هم

تا از نتيجه فلک و طور دور اوست

تبديل ماه و سال و خزان و بهار هم

 

خالی مباد کاخ جلالش ز سروران

و از ساقيان سروقد گلعذار هم

**

 

Sevgililerden dostluk umuyor, vefa gözetiyorduk. Zaten bu zannımız yanlıştı bizim!.

Şimdilik dostluk tohumunu ektik, gittik., bakalım bu ağaç ne vakit meyva verir?

Dedikodu dervişlerin âdeti değil, yoksa seninle ne maceralarımız var!

 *         Gözünde savaş hileleri varmış., biz yanıldık, sulh edecek sanmıştık!

*          Güzellik fidanın kendi kendine gönüller parlatır bir hale gelmedi. Onu himmet nefesiyle biz yetiştirdik.

Ne zulümler gördük de kimseciklere şikâyet bile etmedik; hiç bir suretle hürmeti bırakmadık.

Sevgili dedi ki: Hâfız, bize sen gönül verdin.. hulâsa biz kimseyi zorla kendimize âşık etmedik ki.

Mâ zi yaran çeşmi yâri dâştim

Hod ğalet bud ançi mâ pindâştim

369‏

 

ما ز ياران چشم ياری داشتيم

خود غلط بود آن چه ما پنداشتيم

 

تا درخت دوستی برگی دهد

حاليا رفتيم و تخمی کاشتيم

گفت و گو آيين درويشی نبود

ور نه با تو ماجراها داشتيم

 

شيوه چشمت فريب جنگ داشت

ما غلط کرديم و صلح انگاشتيم

 

گلبن حسنت نه خود شد دلفروز

ما دم همت بر او بگماشتيم

 

نکته‌ها رفت و شکايت کس نکرد

جانب حرمت فرونگذاشتيم

 

گفت خود دادی به ما دل حافظا

ما محصل بر کسی نگماشتيم

**

 

Beni kılıçlayıp öldürse elini bile tutmam. Oklasa bile bunu canıma minnet bilirim.

Yay kaşlı sevgiliye söyle; beni oklasın da onun eliyle, onun koliyle öleyim bari!

Âlem derdi beni elden, ayaktan düşürürse kadehten başka kim elimi tutar ki?

Ey ümit sabahının güneşi, doğ, doğ ki ayrılık gecesinin elinde esir kaldım ben.

Harabat Pîri feryadıma yetiş, ihtiyarım. Bir yudum şarapla beni gençleştir!

Dün gece ayağından başımı kaldırmayacağıma dair zülfüne andiçtim.

Ben o kuşum ki her sabah, her akşam nağmelerim, arşın yücesinden duyulmaktadır.

Hâfız, şu takva hırkasını yak, yandır da ateş haline gelince onu yakmayayım; yoksa sonra sen de yanarsın!

Betiğem ger kuşed desteş neglrem

Ve ger tirem zened minnet pezırem

331‏

 

به تيغم گر کشد دستش نگيرم

وگر تيرم زند منت پذيرم

 

کمان ابرويت را گو بزن تير

که پيش دست و بازويت بميرم

 

غم گيتی گر از پايم درآرد

بجز ساغر که باشد دستگيرم

 

برآی ای آفتاب صبح اميد

که در دست شب هجران اسيرم

 

به فريادم رس ای پير خرابات

به يک جرعه جوانم کن که پيرم

 

به گيسوی تو خوردم دوش سوگند

که من از پای تو سر بر نگيرم

بسوز اين خرقه تقوا تو حافظ

که گر آتش شوم در وی نگيرم

**

 

Vuslatının müjdesini ver de candan geçeyim.. kutsi bir kuşum ben, bu cihan tuzağından sıçrayıp çıkayım.

Sevgili, bana “kulum” dersen mahabbetinle kevnü mekân efendiliğinden vazgeçerim.

Yarabbi, beni ortadan kaldırmadan lütfet, hidayet bulutundan bir rahmet yolla.

Mezarımızın başında şarapsız, çalgısız oturma da seni görmek 'ümidiyle, senin kokunla mezarımdan raksederek kalkayım.

Ey salmışı tatlı güzelim, kalk, yüce boyunu göster de Hâfız gibi candan da geçeyim, cihandan da!

İhtiyarım ama bir gece sen beni adam akıllı bir sar da seher çağında koynundan genç olarak çıkayım.

Mujdei vaslı tu dih kez seri can berhizem

Tayiri kudsemu ez damı cihan berhlzem

336‏

 

مژده وصل تو کو کز سر جان برخيزم

طاير قدسم و از دام جهان برخيزم

 

به ولای تو که گر بنده خويشم خوانی

از سر خواجگی کون و مکان برخيزم

يا رب از ابر هدايت برسان بارانی

پيشتر زان که چو گردی ز ميان برخيزم

بر سر تربت من با می و مطرب بنشين

تا به بويت ز لحد رقص کنان برخيزم

 

خيز و بالا بنما ای بت شيرين حرکات

کز سر جان و جهان دست فشان برخيزم

 

گر چه پيرم تو شبی تنگ در آغوشم کش

تا سحرگه ز کنار تو جوان برخيزم

 

روز مرگم نفسی مهلت ديدار بده

تا چو حافظ ز سر جان و جهان برخيزم

 

**

 

Gerçi padişah kullarıyız ama sabah çağı ülkesinin de padişahlarıyız.

Hazine koynumuzda, kesemiz bomboş.. fakat dünyayı gösteren kadehimiz, yolların toprağı!

Huzur ayıklarıyız, gurur sarhoşları., tevhit deniziyiz, günaha gark olmuşuz.

Baht güzeli cilvelenirse biz ona yüzü ay gibi apaydın bir aynayız.

Her gece uyanık baht padişahının tacım, külâhını gözetmekte, korumaktayız.

Sevgiliye, himmetimizi ganimet bil., çünkü sen uykudasın, uyanık olan biziz, gözcülük eden biziz de!

Gah Mansur, bilir ki biz himmet yüzümüzü nereye koysak,

Düşmanları kandan kefenlere sarar, dostlara da fütuhat elbiseleri hazırlarız.

Riya ve tezvir, bizde yok. Biz kızıl arslanlarız, kara yılanlarız.

Söyle de Hâfız’ın borcunu versinler. Vereceğini itiraf etmişsin, biz de şahidiz.

Gerçi mâ bendegânı Pâdşehim

Pâdşâhân ı mülki subhgehim

381‏

 

گر چه ما بندگان پادشهيم

پادشاهان ملک صبحگهيم

 

گنج در آستين و کيسه تهی

جام گيتی نما و خاک رهيم

هوشيار حضور و مست غرور

بحر توحيد و غرقه گنهيم

 

شاهد بخت چون کرشمه کند

ماش آيينه رخ چو مهيم

 

شاه بيدار بخت را هر شب

ما نگهبان افسر و کلهيم

 

گو غنيمت شمار صحبت ما

که تو در خواب و ما به ديده گهيم

 

شاه منصور واقف است که ما

روی همت به هر کجا که نهيم

دشمنان را ز خون کفن سازيم

دوستان را قبای فتح دهيم

رنگ تزوير پيش ما نبود

شير سرخيم و افعی سيهيم

وام حافظ بگو که بازدهند

کرده‌ای اعتراف و ما گوهيم

**

 

Seher çağında cevza burcu, hamailini önüme koydu da dedi ki: Padişahın kuluyum, buna and içiyorum.

Sâki, gel., yaver talihimden ne murat istediysem Tanrı müyesser etti.

Bir kadeh ver de padişahın aşkına içeyim. Yine ihtiyar başımda gençlik ateşi var!

Hızır’ın abıhayatını anıp yolumu kesme.

Ben, padişahın kadehinden Kevser havuzunun şarabını içmekteyim.

Padişahım, fazilet ve hüner tahtını göklere yüceltsem yine bu tapının kuluyum, yine bu kapının yoksulu!

Yıllarca meclisinde şarap içtim. Ona alışan tabiatımın bu huyunu terketmesine, bundan vazgeçmesine imkân mı var?          

 Eğer bu sözüme inanmazsan Kemali Isfahânî’nin sözünden bir delil getireyim; o der ki:

“Gönlümü senden alır, sevgini terkedersem kimi seveyim, o gönlü nereye götüreyim, ne yapayım?”

Hamailim, Muhammed oğlu Gazi Mansur’dur! Bu kutlu adla düşmanlara muzafferim ben.           

Elest gününde Padişahın aşkına düştüm., ömrümce de bu ahde vefa edecek, bu sevgiyle geçip gideceğim.

* Felek, Süreyya dizisini padişahın adına dizmişse ben inci gibi şiirlerimle onu neden methetmeyeyim, kimden aşağıyım, kimden küçüğüm ki?

Şahin gibi, Padişahın elinden lokma yedim; gayri güvercin avlamaya tenezzül mü ederim ?

Ey arslanlar tutan, arslanlara galip gelen Padişahım, sayende huzur ve istirahat ülkesine yerleşsem nem eksilir ki?

Kolum, kanadım yok, böyle olduğu halde şaşılacak şey şu: Başımda Simurgun konağına ulaşmaktan başka bir hava yok.

Şiirim, senin methinin bereketiyle yüzlerce gönül ülkesi zaptetti, sanki bu hünerli dilim, senin kılıcın.

Sabah rüzgârı gibi bir gül bahçesinden geçtiysem selviye âşık olduğumdan, çama müştak bulunduğumdan geçmedim.

Senin kokunu duymuştum, neşe meclisindeki sâkiler de yüzünü hatırlatıp bana bir iki kadeh şarap sundular.

Fakat ben, bir iki üzümün suyu ile sarhoş olmam ki., meyhanede yetişmiş kart bir adamım ben!

Feleğin dönüşüyle birçok dâvalarım var. Bu hususta Padişahın insaf ve adaleti hüküm versin!

Tanrı’ya şükrolsun yine bu tapının yücesindeyim ; yine arş tavusu, iri kanatlarımın sesini duymada.

Sevginden başka bir şeyle uğraşırsam adım âşıklar divanından silinsin.

Arslan yavrusu, gönlümü kapmak için üstüme saldırdı; fakat ben zayıf olsam da, olmasam da zaten bir kere arslana avlanmışım, onun avıyım.

Padişahım, yüzüne âşık olanlar, zerrelerden çok., ben nerden vuslatına erişeceğim. Zerreden de aşağıyım ben!

Güzelliğini inkâr eden kim? Göster bana., göster de gözünü bıçakla oyayım!

Bana saltanat güneşinin gölgesi vurdu.. artık doğu güneşiyle işim yok.

Bu sözlerden maksat, alışverişi kızıştırmak değil ha., ne cilve satmaktayım, ne işve almakta!

Hâfız, Peygamber’i ve Ehlibeytini candan sever. Hüküm sahibi Padişah da buna şahittir.

Cevza seher nihâd hemayil berâberem

Yani ğulâmı Şâh’emu sovkend hurem

329‏

 

جوزا سحر نهاد حمايل برابرم

يعنی غلام شاهم و سوگند می‌خورم

ساقی بيا که از مدد بخت کارساز

کامی که خواستم ز خدا شد ميسرم

جامی بده که باز به شادی روی شاه

پيرانه سر هوای جوانيست در سرم

 

راهم مزن به وصف زلال خضر که من

از جام شاه جرعه کش حوض کوثرم

 

شاها اگر به عرش رسانم سرير فضل

مملوک اين جنابم و مسکين اين درم

 

من جرعه نوش بزم تو بودم هزار سال

کی ترک آبخورد کند طبع خوگرم

ور باورت نمی‌کند از بنده اين حديث

از گفته کمال دليلی بياورم

 

گر برکنم دل از تو و بردارم از تو مهر

آن مهر بر که افکنم آن دل کجا برم

 

منصور بن مظفر غازيست حرز من

و از اين خجسته نام بر اعدا مظفرم

 

عهد الست من همه با عشق شاه بود

و از شاهراه عمر بدين عهد بگذرم

 

گردون چو کرد نظم ثريا به نام شاه

من نظم در چرا نکنم از که کمترم

 

شاهين صفت چو طعمه چشيدم ز دست شاه

کی باشد التفات به صيد کبوترم

ای شاه شيرگير چه کم گردد ار شود

در سايه تو ملک فراغت ميسرم

 

شعرم به يمن مدح تو صد ملک دل گشاد

گويی که تيغ توست زبان سخنورم

بر گلشنی اگر بگذشتم چو باد صبح

نی عشق سرو بود و نه شوق صنوبرم

 

بوی تو می‌شنيدم و بر ياد روی تو

دادند ساقيان طرب يک دو ساغرم

 

مستی به آب يک دو عنب وضع بنده نيست

من سالخورده پير خرابات پرورم

 

با سير اختر فلکم داوری بسيست

انصاف شاه باد در اين قصه ياورم

 

شکر خدا که باز در اين اوج بارگاه

طاووس عرش می‌شنود صيت شهپرم

نامم ز کارخانه عشاق محو باد

گر جز محبت تو بود شغل ديگرم

 

شبل الاسد به صيد دلم حمله کرد و من

گر لاغرم وگرنه شکار غضنفرم

 

ای عاشقان روی تو از ذره بيشتر

من کی رسم به وصل تو کز ذره کمترم

بنما به من که منکر حسن رخ تو کيست

تا ديده‌اش به گزلک غيرت برآورم

 

بر من فتاد سايه خورشيد سلطنت

و اکنون فراغت است ز خورشيد خاورم

 

مقصود از اين معامله بازارتيزی است

نی جلوه می‌فروشم و نی عشوه می‌خرم

**

 

Defalarca söyledim, yine de söylüyorum: Ben âşıkım, fakat bu yola kendiliğimden koşmuyorum ki, Tanrı takdiri bu!

Dudu gibi beni aynanın önüne koydular. Aynanın ardındaki ezel üstadı neyi söylediyorsa onu söylüyorum.

İster diken olayım, ister gül., yeşilliği bezeyen birisi var, o beni nasıl yetiştiriyorsa öyle bitmekteyim.

Dostlar, hayran bir âşıkım.. ayıplamayın, bir incim var, değer bilen bir müşteri arıyorum.

Gerçi şaraba bulanmış hırka giymem ve şarap içmem ayıptır ama yine siz tayip etmeyin, şarapla hırkamdaki kiri, riyayı yıkamaktayım.

Âşıkların gülmesi de başka bir yerdendir, ağlaması da. Geceleri terennüm etmekteyim, seher çağlan mersiye okuyup ağlamakta.

Hâfız, bana meyhane kapısının toprağını koklama dedi. Ona de ki: Ayıplama, ben o topraktan Huten miskinin kokusunu almaktayım.

Bârhâ gufteemu bâri diğer migüyem

Ki men i dilşude in reh ne behod mipuyem

380‏

 

بارها گفته‌ام و بار دگر می‌گويم

که من دلشده اين ره نه به خود می‌پويم

در پس آينه طوطی صفتم داشته‌اند

آن چه استاد ازل گفت بگو می‌گويم

 

من اگر خارم و گر گل چمن آرايی هست

که از آن دست که او می‌کشدم می‌رويم

دوستان عيب من بی‌دل حيران مکنيد

گوهری دارم و صاحب نظری می‌جويم

گر چه با دلق ملمع می گلگون عيب است

مکنم عيب کز او رنگ ريا می‌شويم

خنده و گريه عشاق ز جايی دگر است

می‌سرايم به شب و وقت سحر می‌مويم

حافظم گفت که خاک در ميخانه مبوی

گو مکن عيب که من مشک ختن می‌بويم

**

 

Güzelim, aşkının derdine ne çare bulayım? Ne vakte kadar derdinle geceleri feryat edip duracağım?

Divane gönül, nasihat duyacak, öğüt alacak dereceyi aştı. Saçlarını zincir yapar da bağlarsam belki uslanır.

Ayrılık zamanında neler çektiğimi bir mektupta yazmak imkânı yok, heyhat!

Saçlarının yüzünden ne perişan oldum., nerde o mecal ki bunların hepsini anlatayım?

Canı görmek arzusuna düştüm mü gözümde senin güzel yüzünü tasvir eder, nakşeylerim.

Vuslatına bu suretle erişeceğimi bilsem yolunda dini de oynar, gönlü de oynar, vuslatına erişirdim.

Vaiz, yanımdan uzaklaş, beyhude sözler söyleme., ben artık tezvirlere kulak asacak adam değilim.

Hâfız’ın bu bozuk düzen halden kurtulmasına, ıslah olmasına imkân yok. Mademki takdir böyle, ne tedbirde bulunabilirim ki?

Sanemâ bâ ğamı ‘ışkı tu çi tedbir kunem

Tâ bekey derğamı tu nâleı şebğir kunem

347‏

 

صنما با غم عشق تو چه تدبير کنم

تا به کی در غم تو ناله شبگير کنم

 

دل ديوانه از آن شد که نصيحت شنود

مگرش هم ز سر زلف تو زنجير کنم

 

آن چه در مدت هجر تو کشيدم هيهات

در يکی نامه محال است که تحرير کنم

با سر زلف تو مجموع پريشانی خود

کو مجالی که سراسر همه تقرير کنم

آن زمان کرزوی ديدن جانم باشد

در نظر نقش رخ خوب تو تصوير کنم

 

گر بدانم که وصال تو بدين دست دهد

دين و دل را همه دربازم و توفير کنم

 

دور شو از برم ای واعظ و بيهوده مگوی

من نه آنم که دگر گوش به تزوير کنم

 

نيست اميد صلاحی ز فساد حافظ

چون که تقدير چنين است چه تدبير کنم

 

**

 

Muğların meyhanesinde Tanrı nurunu görüyorum. Ne şaşılacak şey, bir bak, nerden nasıl bir nur görmekteyim.

Ey emîri hac, bana cilvelenme, övünme. Çünkü sen evi görüyorsun, ben ev sahibini görüyorum!

Güzellerin saçlarından misk elde etmek ümidindeyim, ne olmayacak şey, ne abes düşünce! Mutlaka yanlış görüyorum.

Gönül yanışı, akıp duran göz yaşı, seher çağındaki ah, geceleyin feryat.. bütün bunları sizin lûtfunuzla görmekteyim.

Her an yüzünün başka bir nakşı, başka bir tecellisi hayalimin yolunu vurmakta., seni görünce aklım, hayalim dağılmakta. Bu perdede neler görüyorum, kime söyleyeyim?

Her seher çağı sabah rüzgârından gördüklerimi kimse, ne Huten miskinden gördük ne Çin nafesinden!

Dostlar, Hâfız’ın size baktığını ayıplamayın; ben görüyorum ki o, sizin dostlarınızdan, âşıklarınızdan!

Derherâbat ı muğan nürı Huda mibinem

İn 'aceb bin ki çi nüri zi kucâ mıbınem

357‏

 

در خرابات مغان نور خدا می‌بينم

اين عجب بين که چه نوری ز کجا می‌بينم

جلوه بر من مفروش ای ملک الحاج که تو

خانه می‌بينی و من خانه خدا می‌بينم

خواهم از زلف بتان نافه گشايی کردن

فکر دور است همانا که خطا می‌بينم

سوز دل اشک روان آه سحر ناله شب

اين همه از نظر لطف شما می‌بينم

هر دم از روی تو نقشی زندم راه خيال

با که گويم که در اين پرده چه‌ها می‌بينم

کس نديده‌ست ز مشک ختن و نافه چين

آن چه من هر سحر از باد صبا می‌بينم

دوستان عيب نظربازی حافظ مکنيد

که من او را ز محبان شما می‌بينم

 

**

 

Benim uzun boylu işveci, hilebaz sevgilim, uzayıp giden zahitlik hikâyemi kısalttı, beni zahitlikten vazgeçiriverdi!

Gönül, gördün mü? Bu kadar yaş yaşadıktan, zahitlik ettikten, ilim öğrendikten sonra sevgiliyi gören gözün, bana neler etti, başıma ne işler açtı?

Riya hırkasıyle aşkımı gizleyeyim dedim ama göz yaşları gammaz., nihayet sırrımı faş etti gitti!

Sevgili sarhoş, âşıkları anmıyor bile., yoksullara iltifat eden sâkimin kulakları çınlasın. Allah ona hayırlar versin!

Yarabbi, nefhasıyle kerem kokusunu getirecek, işlerimi düzene koyacak olan o seher rüzgârı ne vakit esecek ki?

İmanın da harap olacağından korkuyorum., nihayet kaşların, namazımın huzurunu bozmakta.

*' Zahit, senin niyazın da bir işe yaramıyor, benim geceleri sarhoşluğum ve yana yakıla niyaz edişim de!

Hâfız, ağlamadan yandı. Ey seher yeli, halini, dostları görüp gözeten, düşmanları yakıp yandıran padişahıma arz et!

Kendime mum gibi gülerek ağlıyorum. Bakalım taş yürekli sevgili, bu yanıp yakılmam sana neler edecek?

Bâlâ bulend i ışvegeri nakşbâzı men

Kütâh kerd kıssai zuhdi dırâzı men

400‏

 

بالابلند عشوه گر نقش باز من

کوتاه کرد قصه زهد دراز من

 

ديدی دلا که آخر پيری و زهد و علم

با من چه کرد ديده معشوقه باز من

 

می‌ترسم از خرابی ايمان که می‌برد

محراب ابروی تو حضور نماز من

گفتم به دلق زرق بپوشم نشان عشق

غماز بود اشک و عيان کرد راز من

 

مست است يار و ياد حريفان نمی‌کند

ذکرش به خير ساقی مسکين نواز من

يا رب کی آن صبا بوزد کز نسيم آن

گردد شمامه کرمش کارساز من

 

نقشی بر آب می‌زنم از گريه حاليا

تا کی شود قرين حقيقت مجاز من

بر خود چو شمع خنده زنان گريه می‌کنم

تا با تو سنگ دل چه کند سوز و ساز من

 

زاهد چو از نماز تو کاری نمی‌رود

هم مستی شبانه و راز و نياز من

حافظ ز گريه سوخت بگو حالش ای صبا

با شاه دوست پرور دشمن گداز من

**

 

Bir cilveden de sihirbazların alışverişini kesada ver.. bir göz ucıyle bak da Samirî pazarının parlaklığını söndür!

Âlemin başını, sarığını yele ver, dilberlik usulünce külâhının köşesini bir yık hele!

Zülfüne söyle, âdeti olan serkeşliği bıraksın; bakışına söyle, sitemkârlığın kalbini kırsın!

Dışarı çık, salına salına yürü de güzellik topunu kap, kimseye bırakma., hurilere, müstahak oldukları şeyi ver, perilerin güzelliğini hiçe indir.

Ceylân bakışlarınla güneş arslanını teshir et., iki büklüm kaşlarınla müşterinin yayını kır!

Rüzgârın nefesiyle sümbülün zülüfleri koku salarsa sen, amber kokulu saçlarınla ona lâyık olduğu değeri veriver!

Hâfız, bülbül fesahattan dem vurursa Farsça şiirlerinle haddini bildiriver!

Kirîşmei kunu bâzârı sâhiri bişiken

Beğamze revnakı bâzârı Sâmiri bişiken

غزل  399‏

 

کرشمه‌ای کن و بازار ساحری بشکن

به غمزه رونق و ناموس سامری بشکن

به باد ده سر و دستار عالمی يعنی

کلاه گوشه به آيين سروری بشکن

به زلف گوی که آيين دلبری بگذار

به غمزه گوی که قلب ستمگری بشکن

برون خرام و ببر گوی خوبی از همه کس

سزای حور بده رونق پری بشکن

به آهوان نظر شير آفتاب بگير

به ابروان دوتا قوس مشتری بشکن

چو عطرسای شود زلف سنبل از دم باد

تو قيمتش به سر زلف عنبری بشکن

چو عندليب فصاحت فروشد ای حافظ

تو قدر او به سخن گفتن دری بشکن

**

 

Rintlere bundan daha iyi bir bakışla bak., meyhane kapısına bundan daha iyi bir tarzda uğra!

Dudaklarının hakkımda şu lütfu pek, ama pek güzel... fakat bundan biraz daha güzelini, biraz daha iyisini bekliyorum.

Sihriyle cihan işlerinin düğümünü çözen sevgiliye de ki: Bu mühim ve ince işe Diraz daha iyi bak, hele bir parça daha himmet et!

O güzele gönül vermeyeyim de ne yapayım? Zaman anası bundan daha iyi, bundan daha güzel bir oğul doğuramaz ki!

Öğütçü bana dedi ki: Aşkın gamdan başka ne hüneri var? Yürü be akıllı hocam, senin bundan daha âlâ bir hünerin var mı ki?

Sana kadehi eline al, sâkinin dudağını öp diyorum ya., canım, efendim, dinle., başka kimse bundan daha iyi bir söz söyleyemez.

Hâfız’ın kalemi, şeker gibi meyvalar veren bir nebattır, bu meyvaları da devşirmeye bak., çünkü bu bahçede bundan daha iyi meyva yok!

Mifuken bersafı rindan nazeri bihter ezin

Berderi meykede mikun guzeri bihter ezin

404‏

 

می‌فکن بر صف رندان نظری بهتر از اين

بر در ميکده می کن گذری بهتر از اين

در حق من لبت اين لطف که می‌فرمايد

سخت خوب است وليکن قدری بهتر از اين

آن که فکرش گره از کار جهان بگشايد

گو در اين کار بفرما نظری بهتر از اين

ناصحم گفت که جز غم چه هنر دارد عشق

برو ای خواجه عاقل هنری بهتر از اين

دل بدان رود گرامی چه کنم گر ندهم

مادر دهر ندارد پسری بهتر از اين

من چو گويم که قدح نوش و لب ساقی بوس

بشنو از من که نگويد دگری بهتر از اين

کلک حافظ شکرين ميوه نباتيست به چين

که در اين باغ نبينی ثمری بهتر از اين

**

 

Yolunun toprağı olsam benden eteğini silker, gönlünü ver bana desem yüzünü çevirir.

Rengin yüzünü gül gibi herkese gösterir; ört, saklan desem benden örtünür, benden saklanır.

Gözüme “Bir an doya doya bak artık” dedim, dedi ki: Benden kanlı ırmaklar mı akıtmak istiyorsun ?

O kanıma susamış, ben dudağa susuzum. Bakalım sonu neye varacak? Ya o benden maksadına erişir, ya ben ondan!

Ferhat gibi acılıkla, elemle can versem de korkum yok. Benden birçok şirin hikâyeler kalacak ya!

Huzurunda mum gibi eriyip can versem sabah gibi elemime güler; bu halinden alınıp incinsem nazik hatırı incinir.

* Dostlar, ağzından bir öpücük almak için can verdim, fakat razı olmuyor. Bakın, cüzi bir şey için bu alışverişte nasıl geri kalıyor!

Hâfız, sabret, eğer gam dersini bu çeşit alırsam aşk, her köşede, her bucakta benden efsaneler söyleyip duracak, beni âleme destan edecek.

Çün şevem hâki reheş dâmen biyefşâned zimen

Ver bigüyem dil bigerdan rü bigerdâned zimen

 

غزل  401‏

 

چون شوم خاک رهش دامن بيفشاند ز من

ور بگويم دل بگردان رو بگرداند ز من

 

روی رنگين را به هر کس می‌نمايد همچو گل

ور بگويم بازپوشان بازپوشاند ز من

 

چشم خود را گفتم آخر يک نظر سيرش ببين

گفت می‌خواهی مگر تا جوی خون راند ز من

او به خونم تشنه و من بر لبش تا چون شود

کام بستانم از او يا داد بستاند ز من

 

گر چو فرهادم به تلخی جان برآيد باک نيست

بس حکايت‌های شيرين باز می‌ماند ز من

گر چو شمعش پيش ميرم بر غمم خندان شود

ور برنجم خاطر نازک برنجاند ز من

 

دوستان جان داده‌ام بهر دهانش بنگريد

کو به چيزی مختصر چون باز می‌ماند ز من

صبر کن حافظ که گر زين دست باشد درس غم

عشق در هر گوشه‌ای افسانه‌ای خواند ز من

**

 

Lâl renkli şarabı çek, ay alınlı güzellerin yüzüne bak., şu zahitlerin mezhebine aykırı hareket et, bu güzellerin güzelliklerini seyret!

Şu yenleri kısa sofilerin el uzunluğuna bir bak hele., bulaşık harflerinin altında adam avlamak için nükteleri var!

İki cihanın harmanına da baş eğmiyorlar. Yoksulların başak devşirenlerin ululuğuna bak!

Sevgili, misk gibi siyah ve kokulu kaşlarını çatmış, o kaş çatılışı bir türlü düzelmiyor.. gönül ehlinin niyazına bak, nazeninlerin nazını seyret!

Vefaya dair kimseden bir söz duymuyorum. Dostların, hemdemlerin sohbetindeki vefakârlıklarına bak hele!

Benim için kurtuluş çaresi aşka esir olmaktır. işin önünü görenlerin sonunu görüp gözetmemelerine bak!

Aşk cilâsı, Hâfız’ın hatırındaki tozu, pası giderdi. Temiz dinlilerin ve temiz kişilerin niyetlerindeki temizliği seyret!

Şerâbı la'l keşu rüyı mehcebinan bin

Hilâfi mezhebi inan cemâli anan bin

403‏

 

شراب لعل کش و روی مه جبينان بين

خلاف مذهب آنان جمال اينان بين

 

به زير دلق ملمع کمندها دارند

درازدستی اين کوته آستينان بين

به خرمن دو جهان سر فرو نمی‌آرند

دماغ و کبر گدايان و خوشه چينان بين

 

بهای نيم کرشمه هزار جان طلبند

نياز اهل دل و ناز نازنينان بين

 

حقوق صحبت ما را به باد داد و برفت

وفای صحبت ياران و همنشينان بين

 

اسير عشق شدن چاره خلاص من است

ضمير عاقبت انديش پيش بينان بين

 

کدورت از دل حافظ ببرد صحبت دوست

صفای همت پاکان و پاکدينان بين

**

 

Allah için olsun hırka giyen zâhitlerle az otur; varını yoğunu elden aldırmış rintlerden yüzünü gizleme!

O hırkada ne kirler var, ne kirler! Ne hoştur, ne mübarektir şarap satanların elbiseleri !

Tabiatın nazik; hırka giyenlerin kabalıklarına tahammül edemezsin sen!

Gel de şu mürayilerin hilesine bak. Sürahinin gönlü kan kesildi; çenk coştu, kükredi!

Mademki beni sarhoş ettin, çekingen durma, mademki bana ballar, şerbetler sundun, zehir içirme!

Ben, sofiye benzeyen şu adamlarda bir dert bile görmedim. Tortulu şarap içenlerin işretleri sâf olsun!

Hâfız’ın yüreğinin yanıklığından çekin, kaynayan bir çömlek gibi göğsü var!

Hudârâ kem nişin hâhırkapüşan

Rahı ezrindânı bisâman mepüşan

غزل  386‏

 

خدا را کم نشين با خرقه پوشان

رخ از رندان بی‌سامان مپوشان

 

در اين خرقه بسی آلودگی هست

خوشا وقت قبای می فروشان

در اين صوفی وشان دردی نديدم

که صافی باد عيش دردنوشان

تو نازک طبعی و طاقت نياری

گرانی‌های مشتی دلق پوشان

چو مستم کرده‌ای مستور منشين

چو نوشم داده‌ای زهرم منوشان

بيا و از غبن اين سالوسيان بين

صراحی خون دل و بربط خروشان

 

ز دلگرمی حافظ بر حذر باش

که دارد سينه‌ای چون ديگ جوشان

 

**

 

Aşk uğrunda uğraşmakla şehirde şöhret buldum, kimsenin kötülüğünü görmekle gözümü bulaştırmadım.

Kendime tapma suretini yıkmak için şaraba taparak varlığımı su üstündeki suret gibi sebatsız ve kararsız bir hale getirdim.

Vefakârlıkta bulunalım, halkın kınamasını hoş görelim, hoş olalım. Çünkü yolumuzda incinmek kâfirliktir.

Meyhane Pîrine “Kurtuluş yolu nedir?” diye sordum. Şarap kadehini istedi, “Sır örtmek” dedi.

Güzel yüze sevgiyi, sevgilinin hattından öğren. Güzellerin yanakları etrafında dönüp dolaşmak ne hoş!

Bu meclisi bırakacak, meyhaneyi tavaf edeceğim. Çünkü amelsizlerin vaizim işitmemek vaciptir.

Hâfız, sâkinin dudağıyle şarap kadehinden başka bir şey öpme. Zâhitlik satanların ellerini öpmek hatadır.

Gönlün âlem bağını dilemekten maksadı ne? Göz bebeği eliyle yüzünden gül dermek.

Menem ki şöhrei 'ışkem be'ışk verziden

Menem ki dide neyâlüdeem bebed diden

393‏

 

منم که شهره شهرم به عشق ورزيدن

منم که ديده نيالودم به بد ديدن

 

وفا کنيم و ملامت کشيم و خوش باشيم

که در طريقت ما کافريست رنجيدن

به پير ميکده گفتم که چيست راه نجات

بخواست جام می و گفت عيب پوشيدن

مراد دل ز تماشای باغ عالم چيست

به دست مردم چشم از رخ تو گل چيدن

 

به می پرستی از آن نقش خود زدم بر آب

که تا خراب کنم نقش خود پرستيدن

 

به رحمت سر زلف تو واثقم ور نه

کشش چو نبود از آن سو چه سود کوشيدن

 

عنان به ميکده خواهيم تافت زين مجلس

که وعظ بی عملان واجب است نشنيدن

ز خط يار بياموز مهر با رخ خوب

که گرد عارض خوبان خوش است گرديدن

 

مبوس جز لب ساقی و جام می حافظ

که دست زهدفروشان خطاست بوسيدن

 

**

 

Yarabbi, o miskler kokan ceylânı yine Hutun’e getir . . o usul boylu ve salına salma gezen selviyi yine çimenliğe ulaştır.

Pörsümüş, perişan olmuş bahtımızı bir rüzgârla okşa, yani o tenden çıkıp gitmiş olan cam yine tenimize ver!

Ayla güneş bile konak yerine senin emrinle erişir .Ay yüzlü sevgilimi de yine bana eriştir.

Taşla kil, gözyaşlarımın tesiriyle akik haline geldi Yâ Rabbî o kutlu yıldızı yine Yemen diyarına getir!

Ey kutlu kuş, gördün ya halimi; lütfet, o ankaya bu kuzgunun, bu karganın halini söyle!

Söz bundan ibaret: Sensiz yaşamayı iste miyoruz. Ey haberler getirip götüren rüzgar,, bunu duy da sevgiliye arzet!

Onun vatanı, Hâfız’ın göğsüydü. Yâ Rabbî, gariplikten kurtar, muradına eriştir de yine vatanına ulaştır!

Yâ Rab an âhüyı muşkin be Huten bâz resan

Van sehi servi Hırâman beçemen bâz resan

385‏

 

يا رب آن آهوی مشکين به ختن بازرسان

وان سهی سرو خرامان به چمن بازرسان

دل آزرده ما را به نسيمی بنواز

يعنی آن جان ز تن رفته به تن بازرسان

ماه و خورشيد به منزل چو به امر تو رسند

يار مه روی مرا نيز به من بازرسان

ديده‌ها در طلب لعل يمانی خون شد

يا رب آن کوکب رخشان به يمن بازرسان

 

برو ای طاير ميمون همايون آثار

پيش عنقا سخن زاغ و زغن بازرسان

 

سخن اين است که ما بی تو نخواهيم حيات

بشنو ای پيک خبرگير و سخن بازرسان

آن که بودی وطنش ديده حافظ يا رب

به مرادش ز غريبی به وطن بازرسان

**

 

Şimşir boyluların, şirin ağızlıların husrevi, tersine kıvrılmış kirpikleriyle saflar bozanların kalplerini kıran sevgili,

Sarhoş bir halde geçti. Geçerken bu yoksula bir baktı da dedi ki: Ey bütün tatlı sözlü şairlerin gözü, gözlerinin nuru,

Ne vakte dek kesende altın, gümüş bulunmayacak? Benim kulum ol da bütün gümüş bedenli güzeller, sana muti olsunlar!

Zerreden de aşağı değilsin ya,  alçalma, sevgiyle uğraş da çarh vurarak güneşin halvet yurduna eriş!

Âleme dayanma, bir kadeh şarabın varsa zühre alınlı, nazik bedenli güzellerin aşkına çek!

Ruhu şâd olsun, benim sarhoş Pîrim dedi ki: Ahdinde durmayanların sohbetlerinden çekin!

Seher çağı, sabah rüzgârına lâlenin gönlündeki derdi söylüyordum. “Bu kanlı kefenliler, kimin şehitleri?” diye sordum.

Dedi ki: Hâfız, sen ve ben, bu sırrın mahremi değiliz. Lâl renkli şarapla ağızları tatlı güzellere kani ol!

Sevgilinin eteğini eline geçir, düşmanlıktan vaz geç. Tanrı eri ol, şeytanları bırak!

Şâh ı şimşâdi adan husrevi şirindehenan

Ki bemujgân şikened kalb i heme safşikenan

387‏

 

شاه شمشادقدان خسرو شيرين دهنان

که به مژگان شکند قلب همه صف شکنان

 

مست بگذشت و نظر بر من درويش انداخت

گفت ای چشم و چراغ همه شيرين سخنان

تا کی از سيم و زرت کيسه تهی خواهد بود

بنده من شو و برخور ز همه سيمتنان

 

کمتر از ذره نه‌ای پست مشو مهر بورز

تا به خلوتگه خورشيد رسی چرخ زنان

بر جهان تکيه مکن ور قدحی می داری

شادی زهره جبينان خور و نازک بدنان

پير پيمانه کش من که روانش خوش باد

گفت پرهيز کن از صحبت پيمان شکنان

 

دامن دوست به دست آر و ز دشمن بگسل

مرد يزدان شو و فارغ گذر از اهرمنان

 

با صبا در چمن لاله سحر می‌گفتم

که شهيدان که‌اند اين همه خونين کفنان

 

گفت حافظ من و تو محرم اين راز نه‌ايم

از می لعل حکايت کن و شيرين دهنان

**

 

Gül yaprağına misk kokulu sümbülden lâkap ört, yani yüzünü saçlarınla gizle de bütün âlemi harap et.

Uykulu sarhoş nergisleri işvelerle aç, güzel nergisin gözlerini hasedinden kapat.

Yüzündeki terleri saç, bahçenin her yanını göz çanaklarımız gibi gül suyuyle doldur,

Gül mevsimi ömür gibi gelip geçmekte . . sâki, gül renkli şarabı döndürmede acele et.

Menekşenin kokusunu duy, sevgilinin saçlarına sarıl, lâlenin rengine bak, şarap içmeye koyul!

* Senin âşıktan öldürmek âdetindir, âdetine başla da düşmanlarla şarap iç, bizi de azarla!

Hâfız dualarla vuslat istemekte., Yâ Rabbî, hasta gönüllü âşıkların duasını müstecab et.

Habbeler gibi gözünü kadehe aç; bu yıkık dünyayı habbeye benzet, âlemin yokluğu, geçiciliği hususunda onlardan ibret al!

Gul berkrâ zisunbuli muşkinnikâb kun

Ya'ni ki ruhü bipûu cihani herab kun

395‏

 

گلبرگ را ز سنبل مشکين نقاب کن

يعنی که رخ بپوش و جهانی خراب کن

بفشان عرق ز چهره و اطراف باغ را

چون شيشه‌های ديده ما پرگلاب کن

ايام گل چو عمر به رفتن شتاب کرد

ساقی به دور باده گلگون شتاب کن

بگشا به شيوه نرگس پرخواب مست را

و از رشک چشم نرگس رعنا به خواب کن

 

بوی بنفشه بشنو و زلف نگار گير

بنگر به رنگ لاله و عزم شراب کن

 

زان جا که رسم و عادت عاشق‌کشی توست

با دشمنان قدح کش و با ما عتاب کن

 

همچون حباب ديده به روی قدح گشای

وين خانه را قياس اساس از حباب کن

 

حافظ وصال می‌طلبد از ره دعا

يا رب دعای خسته دلان مستجاب کن

**

 

Gönlümü, canımı sevgilinin gözüne, kaşına verdim. Gel gel de kemere bak, pencereyi seyret.

Ayrılık gecesi yıldızı, nur saçmamakta. Köşkün üstüne çık, yolu aydınlat.

Cennet haznedarına de ki: Bu meclisin toprağını al, firdevs buhurdanlığına ödağacı olarak hediye götür.

Boşboğaz nefis çok hikâye bilir, söyler durur, sonu gelmez ki. Sâki, sen işini boşlama, kadehe şarap doldur.

Fakih, nasihat eder, aşkla oynama derse ona bir kadeh sun da aklı başına gelsin.

Yeşillikteki güzellerin hepsi, senin güzelliğine meftundur. Yasemine işveler sat, çama cilveler göster.

Bu taçtan, bu hırkadan canım sıkılıyor. Sofiyane bir işveyle artık beni kalender et.

*          Güzellik şuaı, anlayış gözüne perde çekti. Gel de güneş otağını nurlandır!

*          Senin vuslat şekerine tamah etmek haddimiz değil. Bari bizi şeker gibi lâline havale et.

* Kadehin dudağını öp de sonra sarhoşlara ver ve bu nazikâne hareketle seninle konuşup görüşenleri neşelendir.

İşrete ve ay yüzlülerin aşkına düştükten sonra yapacağın işlerden biri de şu olmalı: Hâfız’ın şiirini ezberlemek.

Zider derâ vu şebistanı mâ münevver kun

Hevâyı meclis i rühâniyan mu'attar kun

397‏

 

ز در درآ و شبستان ما منور کن

هوای مجلس روحانيان معطر کن

اگر فقيه نصيحت کند که عشق مباز

پياله‌ای بدهش گو دماغ را تر کن

به چشم و ابروی جانان سپرده‌ام دل و جان

بيا بيا و تماشای طاق و منظر کن

ستاره شب هجران نمی‌فشاند نور

به بام قصر برآ و چراغ مه برکن

 

بگو به خازن جنت که خاک اين مجلس

به تحفه بر سوی فردوس و عود مجمر کن

از اين مزوجه و خرقه نيک در تنگم

به يک کرشمه صوفی وشم قلندر کن

 

چو شاهدان چمن زيردست حسن تواند

کرشمه بر سمن و جلوه بر صنوبر کن

 

فضول نفس حکايت بسی کند ساقی

تو کار خود مده از دست و می به ساغر کن

حجاب ديده ادراک شد شعاع جمال

بيا و خرگه خورشيد را منور کن

 

طمع به قند وصال تو حد ما نبود

حوالتم به لب لعل همچو شکر کن

 

لب پياله ببوس آنگهی به مستان ده

بدين دقيقه دماغ معاشران تر کن

 

پس از ملازمت عيش و عشق مه رويان

ز کارها که کنی شعر حافظ از بر کن

 

**

 

Gözümün nuru, bir sözüm var, dinle: Kadehin doluysa durma, içir, iç!

İhtiyarlar, sözü tecrübelerine dayanırlar da söylerler. İşte ben de söylüyorum: Oğul, kendine gel, öğüt dinle, sen de bir gün olur, ihtiyarlarsın.

Merak etme, aşk akıllı kişiye nasib olmaz.. Sevgilinin zülfünü elde etmek istiyorsan akıldan vaz geç, bırak aklı!

Tespihle hırka sarhoşluk lezzetini vermez sana., bu işte şarap satanın himmetini dinle!

Musiki esbabı perişan oldu, saz ve çalgı kalmadı, ey çenk, feryat et, ey def, coş!

Aşk yolunda Şeytan vesvesesi çoktur. Beri gel de gönül kuiağın meleğe ver!

* Dostlara ömrünü, malım bağışlamaktan çekinme, bunlardan ne çıkar ki? öğüt dinliyen sevgiliye yüzlerce can feda et!

•Sâki, kadehin boş kalmasın, hep saf şarapla dolsun., bu tortulu şarabı içene de inayet göziyle bir bak!

Altınlarla dokunmuş elbiseler giyerek sarhoşça geçip giderken şu yün hırkaya bürünmüş olan Hâfız’a da bir öpücük nezret!

Ey nürı çeşmii men suhani hest güş kun

Çün sağarat purest binüşânu nüş kun

398‏

 

ای نور چشم من سخنی هست گوش کن

چون ساغرت پر است بنوشان و نوش کن

 

در راه عشق وسوسه اهرمن بسيست

پيش آی و گوش دل به پيام سروش کن

 

برگ نوا تبه شد و ساز طرب نماند

ای چنگ ناله برکش و ای دف خروش کن

تسبيح و خرقه لذت مستی نبخشدت

همت در اين عمل طلب از می فروش کن

پيران سخن ز تجربه گويند گفتمت

هان ای پسر که پير شوی پند گوش کن

بر هوشمند سلسله ننهاد دست عشق

خواهی که زلف يار کشی ترک هوش کن

 

با دوستان مضايقه در عمر و مال نيست

صد جان فدای يار نصيحت نيوش کن

ساقی که جامت از می صافی تهی مباد

چشم عنايتی به من دردنوش کن

سرمست در قبای زرافشان چو بگذری

يک بوسه نذر حافظ پشمينه پوش کن

 

**

 

Sana nail olurum ümidiyle her zaman bedenimdeki elbiseyi gül gibi yakamdan tâ eteğime kadar yırtarım.

Gül, sanki gülşende tenini gördü de sarhoşlar gibi üstündeki elbiseyi yırtıverdi.

Ben derdinden canımı güç kurtarıyorum ama sen, gönlümü ne kolay da aldın!

Düşmanların sözüyle dosttan yüz çevirdin. Halbuki hiç kimse dosta düşman olmaz.

Elbise içinde vücudun, kadehteki şaraba benziyor. Göğsündeki gönül de gümüş içindeki demir gibi!

Ey kızıl gözyaşları, gözden kan gibi ak., gönüldeki ateş, zaten halka malûm oldu artık!

Yapma., sonra ciğerler yakan ah, bacadan duman çıkar gibi göğsümden çıkar!

Gönlümü kırıp ayaklar altına atma.. O, senin saçlarında yurt tutmuş.

Hâfız, gönlünü saçlarına bağışlamıştır. Onu kırıp da ayaklar altına atma sakın!

Çu gul her dem bebüyet câme derten

Kunem çak ez giriban tâ bedâmen

389‏

 

چو گل هر دم به بويت جامه در تن

کنم چاک از گريبان تا به دامن

 

تنت را ديد گل گويی که در باغ

چو مستان جامه را بدريد بر تن

 

من از دست غمت مشکل برم جان

ولی دل را تو آسان بردی از من

به قول دشمنان برگشتی از دوست

نگردد هيچ کس دوست دشمن

 

تنت در جامه چون در جام باده

دلت در سينه چون در سيم آهن

 

ببار ای شمع اشک از چشم خونين

که شد سوز دلت بر خلق روشن

 

مکن کز سينه‌ام آه جگرسوز

برآيد همچو دود از راه روزن

 

دلم را مشکن و در پا مينداز

که دارد در سر زلف تو مسکن

 

چو دل در زلف تو بسته‌ست حافظ

بدين سان کار او در پا ميفکن

 

 

**

 

Gül padişahının bayrağı, çimenlikten göründü. Yarabbi, kudumu selviye de mübarek olsun, yasemine de!

Bu tahta oturuş, hakikaten hoş, hakikaten tam yerinde, artık bu suretle herkes de yerine oturur, yerleşir, haddini bilir.

 Süleyman hatemine âkibetinin hayrolduğunu müjdele. İsmi âzam, onu Şeytan’ın elinden  kurtardı.

Bu ev ebediyen mâmur olsun.. Kapısının. toprağından her an rahmani kokusiyle Yemen rüzgârı esip durmakta.

Peşengoğlu'nun şevketi ve dünyayı teshir eden kılıcı, bütün şehnamelere yazıldı, meclislerin hikâyesi oldu.. Yağız felek atı, üzenginin altında sana  râm oldu, ey tek binici, meydana ne hoş da geldin; çevgânınla vur, çel topu!

Kılıcın ülke ırmağına akan sudur. Adalet ağacını dik, kötü isteklilerin kökünü sök!   

Bundan sonra senin güzel kokulu huyun yüzünden Huten miski, Irec ovasında meydana            gelse hiç de şaşılmaz.

Halvettekiler, senin güzel cilveni bekliyorlar. Külâhının kenarını yık, yüzündeki nikabı. kaldır, kendini göster! Akılla meşverette bulundum, dedi ki:

Hâfız, şerap iç. Sâki, emin meşveretçinin sözüne uy da sun kadehi!

Râyeti sultanı gul peyda şud eztarfı çemen Makdemeş yâ Rab mübarek bâd berservu semen

390‏

 

افسر سلطان گل پيدا شد از طرف چمن

مقدمش يا رب مبارک باد بر سرو و سمن

 

خوش به جای خويشتن بود اين نشست خسروی

تا نشيند هر کسی اکنون به جای خويشتن

خاتم جم را بشارت ده به حسن خاتمت

کاسم اعظم کرد از او کوتاه دست اهرمن

 

تا ابد معمور باد اين خانه کز خاک درش

هر نفس با بوی رحمان می‌وزد باد يمن

شوکت پور پشنگ و تيغ عالمگير او

در همه شهنامه‌ها شد داستان انجمن

 

خنگ چوگانی چرخت رام شد در زير زين

شهسوارا چون به ميدان آمدی گويی بزن

جويبار ملک را آب روان شمشير توست

تو درخت عدل بنشان بيخ بدخواهان بکن

 

بعد از اين نشکفت اگر با نکهت خلق خوشت

خيزد از صحرای ايذج نافه مشک ختن

گوشه گيران انتظار جلوه خوش می‌کنند

برشکن طرف کلاه و برقع از رخ برفکن

 

مشورت با عقل کردم گفت حافظ می بنوش

ساقيا می ده به قول مستشار متمن

ای صبا بر ساقی بزم اتابک عرضه دار

تا از آن جام زرافشان جرعه‌ای بخشد به من


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar