HAZRET-İ ALİ DİVANI (Konu İçeriğine Göre Uyarlanmış Hali)
Bu
çalışma; hayatı boyunca Hazret-i Ali kerremallâhü veche tarafından söylenmiş
manzum sözlerin (şiirlerin) Şerif Murtaza denmekle ünlü Ebu’l-Kasım Ali bin Tahir'in
derlediği ve Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük bilginlerinden Müstakim-zâde Süleyman
Sadeddin’in manzum olarak tercüme edip açıkladığı “Hazret-i Ali Divanı ve
Açıklaması” ndan hazırlanmıştır.
İnsanlar
şu soruları sorabilirler. Hazret-i Ali kerremallâhü veche gerçekten böyle bir
divan teşkil edebilecek kadar şiir söylemiş midir?
Veya
söylediği manzum sözler daha sonraki nesillere şüphe ve kuşku sınırlarını
aşacak tarzda ulaşabilmiş midir?
Fesâhat,
belâgat ve sanat yönünden eşine az rastlanan ve konu bakımından İslâm,
tarihindeki mutluluk çağına ışık tutan bu şiirlerin daha sonraki nesillere
aktarılması- oldukça sağlam esaslar dâhilinde ve büyük bir titizlikle olmuştur.
Ayrıca böylesine hassas bir konuda çok titiz ve İslamiyet’in ruhunu zedelemeyecek
tarzda bir davranış içinde olmamız gerektiğine işaret etmekte yarar vardır.
Çünkü Hazret-i Ali’nin sözleri ve söylediği şiirler kaynak bakımından hadîs ve
sünnete yakın derecede önem arz etmektedirler.
Hazret-i
Ali’nin söylediği şiirler konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüş, bunlar
arasında birbirine yakınlık gösteren ve birbirini teyit edip pekiştirenler
olduğu gibi değişik anlamlar sergileyenler de vardır.
Hazret-i
Ali’nin İlmî ve edebî yönü üzerinde önemle durmak gerekirken ehl-i sünnet
ve’I-cemâat bilginleri, her nedense susmayı tercih etmiş, bunun yanında Şiâ
alabildiğine bu meydânda at koşturmuştur. Bazı
kimseler hiçbir delile dayanmadan Hazret-i Ali’ye ait söz ve şiirlerin onun
şehâdetinden çok sonra uydurulduğunu, bu kadar sözün ezberlenip yazılmasına
imkân, bulunmadığını iddia etmektedirler. Oldukça önemli olan konuyu
derinlemesine bir incelemeğe tabi tuttuğumuz zaman görürüz ki Hazret-i Ali’nin
hayatı boyunca söylediği mensur sözler, İslâm dininin esaslarına ve o esasın gerektirdiği
hükümlere, kanun koyuculuğa ve tatbikatına ait olmuş, ayrıca sosyal, ekonomik
ve toplumu ilgilendiren meselelere değinerek bunları sınırsız bir bilgi
kudretiyle açıklamıştır.
İslâm
dininin sosyal yönünü aydınlatıcı ve şüpheleri giderici, meçhul birçok konulara
ışık tutucu, ayrıca tarihî olayları sebep ve sonuçlarıyla açıklayıcı Hazret-i
Ali’nin söz, hutbe, öğüt, vasiyet, mektup, vecize ve duaları Şerif Radi
(Milâdi: 970-1016) tarafından toplanıp bir araya getirilmiş ve buna o “Nehcü’l-belâğa”
adı verilmiştir.
Şerif
Radi diye tanınan Ebû’I-Hasan Muhammed bin Ebi Tahir Ahmed el-Huseyîn bin Musa,
hem baba ve hem de, anne tarafından seyyidlik mertebesine nâil olmuş Hazret-i
Ali’nin torunlarındandır. İncelememize konu olan Hazret-i Ali Divanı’nı derleyen
Şerif Murtaza’nın kardeşidir.
Edebiyat
ve şiirde seçkin bir yeri bulunan Şerif Radi, Hazret-i Ali ve Fatma'nın evliliklerinden
doğan çocuklarının listesini ve şeceresini düzenleme ve seyyid olan kişilerin
işlerine nezâretle ilgili “nakiplik” görevini yapmıştır.
Bilineceği
gibi o dönemde Bağdat’ta Buveyhiler hüküm sürmekte ve Hazret-i Peygamber’in
soyundan gelenlere büyük bir değer verilmekte, onlara karşı ilgi ve alâka
duyulmaktadır.
Ebû’i-Hasan
Muhammed Radi’nin birçok konuda çeşitli eserleri vardır. Bunlar arasında bizi
ilgilendiren “Nehcü’l-Belâğa” adıyla toplayıp düzenlediği ve Hazret-i Ali’nin
hutbe, mektup, duâ, vasiyet ve sözlerini ihtiva eden eserdir. Şerif Radi
Bağdat’ta vefât ederek evinin bahçesine gömülmüştür.
Böylece
bu iki kardeş büyük bir hizmet görmüştür: Şerif Radi, Hazret-i Ali’nin mensur
söz, vecize, hutbe ve emirnâme gibi İslâm tarihine ışık tutan parçaları derlemiş;
kardeşi Şerif Murtaza da Hazret-i Ali’nin manzum sözlerini düzenleyerek bize
eşi ve benzeri bulunmayan bir çalışmanın ulaştırılmasına hizmet etmiştir.
Hazret-i
Ali tarafından çocukluk yıllarından başlayarak olgunluk ve ihtiyarlık yıllarının
son demlerine kadar söylenen manzum söz ve şiirler, münâcat ve nasihatleri ihtiva
eden düşünceler de Şerif Murtaza tarafından düzenlenip bir divanda toplanmış ve
bu esere “Divanu Ali” (Hazret-i Âli’nin Divanı) adı verilmiştir.
Matbaanın olmadığı ilk zamanlarda kopya edilmek suretiyle çoğaltılan bu eser,
daha sonra İslâm âleminin çeşitli ülkelerinde elden ele dolaştırılarak okunmuş,
19. yüzyılda da Mısır’da, Bulak matbaasında 1255 (Milâdî: 1839) tarihinde
basılmıştır (5).
Büyük
bir ihtimalle Hazret-i Ali’nin söylediği şiirlerin bir kısmı kâtipler
tarafından yazılmış ve böylece daha sonraki nesillere ulaştırılmıştır. Çünkü o
dönemlerde Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şerifler dışında çağdaş Arap şiiri de
önemli bir yer tutardı.
Hazret-i
Ali’nin Divanı’nda, hayat hikâyesi ve başından geçen olayların tasviri bazen imâ
ve bazen da açıkça dile getirilmiştir. Çünkü Araplarda şiir önemli bir unsurdu.
Şiire verdikleri önemi açıklama bakımından şu atasözleri çok ünlüdür:
“Şiir,
Arapların sefaret kalemi veya evrak dairesidir.”
Arap,
her şeyini şiirle anlatmış ve olaylar, şiir diliyle gerekli açıklamaya kavuşmuştur.
Bazı
kimseler bu kadar manzum sözün sonradan uydurulduğunu, hatta bu kadar şiirin
ezberlenip yazılmasına, dört asra yakın bir zaman sonra Şerif Murtaza’ya
ulaşmasına imkân bulunmadığını iddia etmişlerdir. Fakat bu tür görüşler bizi,
Arapların özelliklerini bilmeme gibi bir sonuca götürür ki bu da~ olayların
sebep ve sonuçlarını birbirine bağlamamıza engel teşkil edecektir. Sadece İslâm
dönemine ait değil, cahiliyye devri şâirlerinin şiirleri de râviler tarafından
bellenmiş, ezberlenmiş ve söylendikleri şekilde tespit edilmiştir. Okuma-yazma
bilmeyen toplumlarda hafızanın ve ezber gücünün çok büyük önemi vardır.
Edebiyat; şiir, belâgat ve fesahata âşık olan Araplar, bu hususta örnek
alınmaya lâyık şiir -ve sözleri dâima ezberlemiş ve daha sonraki nesillere aktarmak
düşkünlüğünü göstermişlerdir. Böyle bir özellik Araplar için önemli bir gelenek
hâline gelmiştir.
Hazret-i
Ali’ye ait şiirlerin ezberlenmek suretiyle ve kuvvetli rivayetlerle daha sonraki
çağlara ulaştırıldığı ve böylece bu büyük insanın kıymetli sözlerinin unutulup
kaybolmaktan kurtarıldığı kuvvetle tahmin edilmektedir.
İslâm
dünyasında önemli bir yeri bulunan ve eserleri asırlarca okunup yararlanılan,
ehl-i sünnet ve’l-cemâat görüşünün savunucularından İmam Gazzâlî, “İhyau UIûmü’d-Din”
isimli eserinde Hazret-i Ali’ye ait sözlerden örnekler vermiş ve bu sözleri delil
göstermek suretiyle. İleri sürdüğü görüş ve düşüncelerini pekiştirmeğe
çalışmıştır.
Son
zamanlara kadar medreselerde okutulan “Kâfiye”yi esaslı bir şekilde şerh eden
Molla Cami, Hazret-i Ali’ye ait,
“Okların
açtığı yara iyileşebilir. Fakat dilin açtığı yara kolay kolay kabuk bağlamaz”
şeklindeki
sözünü kendi görüşünün doğruluğunu ispat etmek maksadıyla zikretmiştir.
Kazruni
ve Usam gibi bilginler de aynı görüşü paylaşmış ve Hazret-i Ali’ye'ait
beyitlere özel bir yer vermişlerdir. İmam, Şa’rani' (Ölümü: 973) “Levahiku’l-Envar
fi-tabakati’s-Sadeti’i-ahyar” isimli eserine Hazret-i Ali’ye ait sözleri
almak suretiyle bu konuda hizmeti geçen kimseler arasına katılmıştır.
İmam
Hasen el-Fencekrî, Hazret-i Ali’nin ikiyüz kadar beytini toplayarak bu konuda büyük
bir hizmeti yerine getirmeği çalışmıştır. Bu eser, daha sonraki çağlarda birçok
eklemelerle genişletilmiş ve kendisinden fazlasıyla yararlanılan bir kitap
haline getirilmiştir. Özellikle Seyyid Hibetullah bin Muhammed el-Haseni,
Hazret-i Ali’ye ait olup tarih, hadîs ve tasavvufla ilgili eserlerde yer alan
sözleri de bu esere katarak “Envaru’I-Vüsûl” adı altında bir kitap meydana
getirmiştir. Ayrıca, el-Hadikatü’l Anika adı altında toplanan Hazret-i
Ali’nin şiirleri daha sonra genişletilerek ve ilâveler yapılarak “Envarü’l-Ukul
- mineş’âr-i Vasiyyi’r-Resûl” ismi altında düzenlenmiştir.
“Hazret-i
Ali Divanı” ise Şerif Murtaza (966-1044) tarafından arap alfabesindeki harf
sırasına göre düzenlenmiş ve belli bir sıra dâhilinde sunulmuştur.
Şerif
Murtaza, Bağdat’ta yaşayan ve Hazret-i Ali sülâlesinden gelen kimselerin nakiplik
görevini yürütmüştür. Çok eser yazan bir bilgin olduğu ve kütüphanesinde o
dönemlerde seksenbin cilt dolayında kitab bulunduğu iddia edilmektedir. Böyle
bir iddia mübalâğalı kabul edilse bile önemli bir gerçeği dile getirme
açısından dikkate değer özelliktedir. Mucemü’l-Büldân adlı eserde, bu kütüphanenin
dünyada eşsiz olduğu, kitapların, hepsinin bilginlerin el yazması halindeki
eserlerinden meydana geldiği bildirilmektedir.
Değişik
konularda eser yazan Şerif Murtaza’nın önemli eserleri içinde “Dürer ve
Gurer”i anabiliriz. Kur’ân-ı Kerimdeki âyetlerin tefsirine, hadîs, lügat
ve-benzeri konulara yer verilen eserde çok sayıda şiir'de kaydedilmiştir.
Hazret-i
Ali’ye ait şiirleri düzenlemede Şerif Murtaza’nın yetkiyle kalem oynattığı ve
böyle bir hizmette-bulunmak suretiyle, ihtiyaç duyulan bir boşluğu doldurduğu
rahatlıkla söylenebilir.
Şerif
Murtaza’nın düzenlediği Divan, 18. yüzyıl bilginlerinden Müstakim-zâde Süleyman
Sadeddin tarafından şerh edilmek suretiyle İslâm edebiyat ve tarihine, kıymeti
yüksek bir eser kazandırılmıştır. Ehl-i sünnet ve’l-cemâat inancına sımsıkı bağlı
ve ondan, hiç bir şekilde taviz, vermeden kalem oynatan Müstakim-zâde Süleymân Sadeddin,
Hazret-i Ali’ye ait sözler hakkında çeşitli görüşler ileri, sürüldüğünü
kaydeder. Bazıları, Hazret-i. Ali'ye ait şiirlerin, yaşadığı çağdan daha
sonraki yıllara İntikal etmediğini iddia ederken, bazıları da ona ait şiirlerin
sadece İki beyitten ibaret olduğunu söylemişlerdir. Fakat eski kaynakları tarayanlar,
Hazret-i AIi tarafından söylenmiş şiirlerle karşılaştıkları gibi bunlardan bol
miktarda örnekler verildiğini de görürler.
Hazret-i
Ali'nin şiirlerini inkâr edepler, daha çok bunların Şerif Murtaza ve kardeşi
Şerif Radi’ye ait olabileceği İhtimali üzerinde durmuş ve bu konuda tahminler
yürütmüşlerdir. Fakat Müstakim-zâde Süleyman Sadeddin, Şerif Mürtaza’nın ölüm
tarihinin Hicrî: 436 (Milâdî: 1044) Olduğunu, Hazret-i Ali’nin Divanı dikkatle
İncelenirse böylesine hikmetlerle dolu ve belagat kurallarına riâyet edilerek
söylenen sözlerin şüphe ve tereddüde yer kalmayacak şekilde Hazret-i Ali’ye ait
olduğunun anlaşılacağını söyler.
Müstakim-zâde
Süleyman Sadeddin, Hazret-i Ali'ye ait divanı derleyen ve düzenleyenin Şerif
Murtaza olduğunu, dolayısıyla eserin toplanmasında emeği geçen bu zata bir
yakıştırma cihetine gidilerek yanlış iddialarla gerçeğin İnkâr edilmesine
çalışıldığını söyler.
Hazret-i
Ali’ye ait Divan’ın Müstakim-zâde tarafından yapılan manzum tercüme ve
açıklamanın orijinal adı “Şerhu Divan-ı Ali”dir. Müstakim-zâde’nin kendi
el yazması halindeki nüshası, İstanbul’da, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi
Bölümünde 2780 Numarada kayıtlıdır. Daha sonra Hicrî 1255 (Milâdî: 1839)
tarihinde Bulak’da (Mısır) basılarak okuyucuların İstifadesine sunulmuştur.
Eserin
baş taraflarında İstanbul’da kadılık yapmış olan Neyli-zâde Muhammed Hamid,
Bursa’da aynı görevde bulunmuş el-Hac İbrahim Hanif, Seyyid Abdullah Haşim-zâde,
Defter-i Hakânî eminlerinden Mir Süleyman, Vak’a-nüvis Muhammed Hâkim, Ali bin
Şeyh Muhammed el-Huseyni, Şeyhü’I-İslâm Salih Efendi-zâde Muhammed Emin, Müftü Piri-zâde
Osman ve Rumeli kazaskerlerinden Muhammed Said tarafından takriz (eserin başına
konulmak üzere tanınmış kimselerin takdim ve takdir yazısı) konulmuştur.
Osmanlı
İmparatorluğu’nda önemli görevlerde bulunmuş veyahut o dönemde hâlâ aynı
görevleri muhafaza eden kişilerin, eseri göklere çıkaran ifadeler kullanmaları,
Hazret-i Ali’nin Divanı üzerinde yapılmış olan şerhin (açıklamanın) büyük bir
ilgi gördüğünü ve 18. yüzyıldan başlayarak zamanımıza gelinceye dek şöhretini
devam ettirdiğini göstermektedir.
Eserin
Mukaddimesinde Süleyman Sadeddin, Halvetîlik tarikatına mensup Sinan ve Sa’di Şeybani
adlarında iki samimi dost ve arkadaşından teşvik gördüğünü ve onların ısrarıyla
Hazret-i Ali Divanı’nı tercüme edip açıklamaya başladığını söyler. Yazar bu
eseri 22 Cemaziye’l-Ula 1183,(= 24 Eylül 1769) tarihinde şerh etmeye başlamış
ve 1 Cemaziye’l- Ula 1186 (= 30 Haziran 1772) târihinde tamamlamıştır. Kitabın
bitim tarihini gösteren İki terkip vardır ki bunlar (Tuluu’l-hatm ve
Huve'l-tevzi’l-azim) dır. Bunlar ebced hesabıyla eserin bitimine düşürülmüş
tarihlerdir.
Müstakim-zâde’den
önce Hazret-i Ali Divanı üzerinde çalışarak ona çeşitli şekillerde şerh
yazanlar olmuştur. Fakat bunların çoğu belli bir görüşü esas alarak ve daha çok
bu görüşe ağırlık vererek yorumlar yapmışlardır. Oysaki Müstakim-zâde Süleyman
Sadeddin sadece mücerred hakikati araştırmak gâyesiyle böyle bir çalışmaya
girişmiş ve peşin hükümlerden mümkün mertebe kaçınmaya çalışmıştır. Kendi çağı
içinde kayıtsız, şartsız kabul veyahut kınamayı değil, inceleme, araştırma, düşünmeğe
sevk etme ve karşılaştırma yoluyla bir değerlendirmeğe önem vermiştir.
Bir
müslüman için önder Kur’ân-ı Kerîm’dir. Onun arkasında Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîsleri ve sünneti gelir.
Kur’ân ve sünnete bağlı bilginlerin görevi ruhları aydınlatmak için tıkanmış
yolları açmak ve kapatılmış pencereleri zorlayarak istifade edebilecek hale
getirmektir. İslâmî emirlere uymayanlar veya bunları batın adamı olduğu
iddiasıyla veya İslâm büyüklerinden birine bağlılıkları bahanesiyle inkâr
edenler —Bâtınîlerde olduğu gibi— tehlike sınırlarına yaklaşmış ve bu alanda
dolaşmaya başlamamış olanlardan bir hayır gelmez.
Çocukluk
yıllarından başlayarak şehit edildiği ana kadar Hazret-i Ali’nin söylediği her
sözde bir incelik, belâgat, fesahat ve hikmet mevcuttur. İşte bu yönüyle Hazret-i
Ali tehlikeli bir bölge olmaktan çıkarılmalı ve art düşünceye yer verilmeksizin
İslâm’ın emrettiği bir biçimde ele alınmalıdır.[1]
ÖNEMLİ
NOT:
“Hazret-i
Ali Divanı” Şerif Murtaza (966-1044) tarafından Arap alfabesindeki harf
sırasına göre düzenlenmiş ve belli bir sıra dâhilinde sunulmuştur. Bu tür düzenleme
şiiri muhafaza ezberlemede faydalı olsa da fikir ve düşünce oluşumu açısından günümüz
insanı için çok cazip durum içermediğinden, konu başlıkları altında tasnifi
daha faydalı olur düşüncesiyle bölümlere taksim ederek tekrar hazırlamaya
çalıştık. Bu şekilde çok ayrı bir eser görüntüsü vermekte olduğu gibi Müstakim-zade
Süleyman Sadettin Efendinin şerhini hazırlayan Şakir DİCLEHAN’ın
hazırladığı metindeki Türkçe metin çevirileri farklı yerlerde olacağından divan
usulü dizimi orijinalliği büyük bir şekilde bozulmuş olacaktır. Bizim gayemiz
Hazret-i Ali kerremallâhü vechenin söylemek istediği hikmetlerin okuyucu
tarafından kalbe ve ruha nakşını kolay kılarak düşünce ve mütalaa açısından
farklı boyutlar içereceğini düşünmekteyiz.
Başvuru
kaynağımız eserinden dolayı Şakir DİCLEHAN Hocamıza da teşekkür etmeyi
üzerimize bir borç biliriz. (hzl)
بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
ALLAH TEÂLÂ HAKKINDA
“Allah, diri, başlangıcı olmayan, kudretli
ve kendisine yalvaranların sığınağıdır. Mülkünde ona eş ve ortak, başka bir
varlık yoktur.”
“Allah’tan başka hiç bir şey vasf edilmeğe
lâyık değildir. Her ne kadar eşyanın hakikati sabit ise de;
insanların Rabbi sana kâfidir. Sana gam veren şeylerde de o yeterlidir.”
“Ey
senden, başkasının bulunmadığı kurtarıcı, senin afvına, mağfiretine, büyüklüğüne
sığınmayı biliyorum. Benim bu isteğimi yerine getirecek başka bir makam da
yoktur.”
“İnsanın
mahiyyetini İdrak etmek mümkün değil iken insanların, Cenâb-ı Hakk’ın kadim
olan sıfatlarını ve bulunduğu durumu idrak edip anlamaları hiç mümkün müdür?”
“Eşyayı ve varlıkları ilk yaratan odur. Sonradan yaratılmış olanların O’nu
idrâk edip anlamaları hiç mümkün müdür?”
“Gerçek anlayış, Allah’ın zât ve
sıfatlarının bir benzerinin olmadığını düşünerek onlara inanmaktır. O’nun
sırrından bahsetmek ve O’nu dünyadaki varlıklarla izah etmeğe çalışmak, ortak
koşmaktan başka bir şey değildir.”
“İlâhi, bütün günahlarını ikrar edici bir
kul olarak senin dergâhına geldim. Sen kusurları bağışlayan ve kuluna merhamet
eden bir Yaratıcısın.”
“Allah’ı
bir varlığa benzetmek isteyenler dâima âciz kalırlar. Çünkü Allah’ı bir şekil
üzerinde düşünmek mümkün değildir.”
“Yükselişte görürsün ki Cenâb-ı Hakk’ın
kudret dalgaları senin düşünce rüzgârını darmadağın etmiştir ve sen onu bir
varlığa benzetmeğe muktedir olamazsın.”
“Gökleri ve semâvî âlemini kendi kudretiyle
yüksek kılan Allah Teâlâ, kendi arşında yüce olduğu gibi tek başına ve yalnızca
hareket etmektedir.”
“Cenâb-ı Hakk, inanmayıp küfürde inad
edenlerin yerinin cehennem olduğunu, kitabı ve peygamberi vasıtasıyla bildirmiştir.
Mü'minlere de va’d ettiği şekilde cenneti verecektir.”
“Bu ebedî devlet ve başarı bize
Cenâb-ı Hakk tarafından bir nasihat ve Öğüt oldu. Bize, başarı içinde başarı
elde edememenin sebeplerini de gösterdi.”
“Allah’a kim dostluk yapıp onun yolunda
giderse, O da onlara yardım eder, inat edip yolundan saptıkları müddetçe de
kâfirlere eziyet ve sıkıntı verecektir.”
“Allah kendisine babalık isnad eden Hıristiyan
ve müşrikleri bu dünyada rızıklandırır. Fakat âhirette adâletini tecelli
ettirir.”
“Eğer gufran ve rahmet zuhur ederse bu,
Cenâb-ı Hakk’ın bir lütfudur. Bunun zıddı meydana gelirse suç ve hata
benimdir.”
“Allah,
bize ölümü hayırlı ve mükâfatlı bir şey olarak versin. Çünkü 0, bizim annelerimizden
daha fazla merhametlidir ve iyilik yapandır.”
“Nefsi eziyetlerden kurtardığı gibi, eşref
ve iyi olan bir dünyaya da yakınlaştırır.”
“Cenâb-ı Zü’l-Celâl olan Allah hakkında
sû-i zann besleme. Çünkü O, sû-i zanna değil hüsn-ı zanna lâyıktır.”
“Ben güçlüklerden sonra kolaylıkların
meydana geldiğini gördüm. Allah’ m sözü bütün sözlerden daha doğru ve
gerçektir.” “Kerim olan Cenâb-ı Allah'a güven. Çünkü O, kullarına karşı bir
babanın çocuğuna duyduğu şefkat ve merhametin daha fazlasını duyar.”
“Allah’ın
kullar üzerinde nice gizli nimet ve lütufları vardır ki zeki olan kimseler dahi
bunu idrâk edemezler.”
“Ey
nefis, ayağa kalk ki insanlar ayağa kalktılar. Her ne kadar halk uyumakta ise
de Arş sahibi olan Allah seni görür.”
“Benim mabudum, koruyucum, Rabbim ve melikim
Hak Teâlâ’dır. Onun kulu olduğumu ikrar edip ondan korktuğumu ifade ederim.”
RASÛLULLÂH
sallallâhü aleyhi ve sellem HAKKINDA
“Cenâb-ı Hakk misli ve mânendi (benzeri dengi) görülmemiş bir hak peygamber
gönderdi. Şefkat ve merhametiyle yol gösteren, insanları iyiliğe davet eden bu
rasülün adı Muhammed’dir. (sallallâhü aleyhi ve sellem)”
“Ahmed
sallallâhü aleyhi ve sellem bizim aramızda şerefli ve aziz bir insan olarak
diğer insanlara galip geldi. Onun yeri ve durumu daima itibarlı oldu.”
“Ey sayesinde karanlıkların dağıtıldığı,
insanları bazen korkutarak ve bazen da onlara ümit vererek doğru yola davet
eden Allah'ın sevgili peygamberi.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemi müminler arasında öğreticilik görevini yaparak haberler getirdi.
Allah, onu seçerek gönderdi.”
“İnsanların en hayırlısı olan Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi kendi
nefsimle korudum. Allah’ın evini tavaf edenlerin en faziletlisi ve en seçkini
odur.”
“O davet hilesiz bir iş idi ve yararlıydı. Onunla yüksekliğe ve yüce bir
yere erişti. Ona fazlasıyla bir şeref ve pâye verdi”
“Bu isim (Muhammed) Peygamberin ismidir ki, ben ve bütün ümmet ona âşık
olup arkasına düşmüşüzdür.”
“İndirilmiş semavî kitaplara veya Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme
inanıncaya kadar bu durum devam edecektir. Kelîmullâh olan Musa ile Zu’n-Nûn
(Yunus’un) davetinden farkı yoktur.”
“Hazret-i Muhammed, eğrilikten arınmış olarak Hakk dinini açıkça tebliğ
etti. Yasin Sûresi’nde belirtildiği gibi, bu kitap dosdoğrudur.”
“Ey zulüm ve haksızlıkla ona düşmanlık besleyenler.
O, zulüm ve haksızlık yapmak için gönderilmedi.”
“Ey peygamberlerin sonuncusu ve peygamberlik
mektubunun mührü! Ben yaşadıkça sana olan şükran borcumu dile getiririm. Bütün
faziletler ve iyi hasletler sana aittir.”
“Sen ey kâinatın seçilmişi Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
yeryüzünde uygunsuz bir iş meydana geldiğinde, sen onun nehyedicisisin.”
“Göreceksin ki küfrün esas ve
temeli sarsılacak, onun (Hazret-i Ali) kılıcının etkisiyle baş eğecek, zayıf ve
bitkin düşecektir.”
“Düşmanlar, kurtlar gibi
ağızlarını açıp ulumaktadırlar. Herkese ezîyyet ve azab vermektedirler.”
“Düşman,
hezimet ye mağlûbiyyete uğrayacaktır. Haydar, Allah tarafından bahsedilen
yardıma kavuşacaktır.”
“Gördük
ki Cenâb-ı Hakk kendi habibine yardım etti. Onu iktidar sahibi ve faziletli bir
insan yaptı.”
“Kâfirleri
zillet ve mağlûbiyete uğratan Cenâb-ı Hakk müslümanlara yardım ve nusret ihsan
etti.”
“O
gece (Bedir) Rasûlullâh Allah’ın nusret ve yardımını aldı, çünkü Peygamber, adaletle
hükmetmek üzere gönderilmişti.”
“Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem bize Kur’ân-ı Kerim’i getirdi, Akıl ve idrak sahibi
olan insanlar için O’nun âyetleri açıklayıcıdır.”
“Nice
topluluklar sadakatle ve doğrulukla ona iman edip inandılar. Bu şekilde ömürlerini
tamamlayıp nimetlere kavuştular.”
“Bir
gurup ta Peygamber’i inkâr etmek suretiyle Hakk’tan yüz çevirdiler. Allah Teâlâ
onların kalplerine hile ve fesad verdi.”
“Peygamber
Efendimizin varlığı, kendi hanedanı için bir kale mesâbesinde idi. Düşmanlardan
gelecek tehlikelere karşı ona sığınır, böylece emniyet ve huzur içinde
yaşarlardı.”
“Peygamber
Efendimiz, aramızda sabahlayıp akşamlayınca onun mübarek bakışları arasında her
an hidâyet, mutluluk ve sevinç nûrunu müşahede ederdik.”
“Ey
kendisine fedâ olduğum sevgili peygamber, amcan oğlunu serbest bırak ki senin
düşmanlarına ölüm saçan kılıcından onların üzerine ateş yağdırasın.”
“Biniciler o cömert insanın korkusundan öylesine parça parça oldular ki
sanki üzerlerine bir arslan saldırıyordu.”
“Arslanlardan dolayı inleri bir korku kapladı. Yeryüzündeki vahşi, ve yırtıcı
hayvanlar birbirlerini fedâ etliler.”
“Kuvvetli bir bünyesi, cür’et ve cesareti, gözü pekliği vardı. Bir arslan
gibiydi, kötülükleri önlerdi.”
“Gayret ve hamiyyet sahibi kimseler, Rasûlullâh’ın Hakk’a yürüyüşü üzerine
ağlasınlar. O Rasûlullâh ki geçtiği yerler, toz bulutuna bürünürdü.”
“Öndeki saflarda yer alanlar, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem için
ağlasınlar ki o kahraman, düşmanın başına vurduğunda küfür ehlini ikiye
ayırırdı.”
“Birçok insanlar, ölenin mirasına sahip
çıkarak onu aralarında paylaşırlar. Bize bırakılan peygamberin mirası ise,
doğru yol ve hidâyet çizgisidir.”
“Hak
içinde, Resûlullah’tan yüz çevirerek yolunu şaşırmış olanların azgınlık ve taşkınlıklarını
ber-taraf ettik. Çünkü onlar, henüz doğru yolu bulmamış ve hidâyete
ermemişlerdi.”
“Hazret-i
Peygamber bize doğru yolu gösterince hepimiz Hak-Teâlâ’ya itaat ettik, doğru
yolu bulduktan sonra Allah’a itaat etmeyi ve takvâ üzere bir hayat sürmeyi
gerekli gördük.”
“Küfür
ehli Resûlullah'a arkalarını verince ve ondan dönüp batıl yolda yürümeğe
başlayınca, müslüman bir topluluk olarak bizler, huzûr-ı saâdette toplanıp ona
yardımcı olduk.”
“Peygamber
efendimizin Hakk'a yürüyüşü bizim için büyük bir, musibet oldu. Onun gibisini
bir daha bulmamız mümkün değildir. Bir benzeri olmayan böyle bir insanın Hakk'a
yürüyüşü, yeryüzündeki musibetlerin en büyüğüdür.”
“Ey âhirete göç edenlerin ve toprağı kucaklayanların
en hayırlısı, senden daha büyük ve topluma yararlı başka bir insan var mıdır?”
“Hazret-i Peygamber Hakk’a yürüyünce, gündüz olmasına
rağmen bizi bir zulmet ve karanlık kapladı. Gece karanlıklarından daha koyu ve
şiddetli olan böyle bir zulmet, her tarafı sardı.”
“Senden sonra
insanların işleri, bir gemiye yükletildi. Deniz çok şiddetli dalgalarla
çalkalanınca, gemi batıp kayboldu.”
“Bütün peygamberlerin sultanı ve risâlet saltanatının
tacı olan RasûluIIâh, ortadan kaybolunca bu geniş ve uçsuz bucaksız dünya,
halkın başına dar gelmeğe başladı. Geniş olan fezalar daraldı.”
“Musibet kılıcı, müslümanların göğsünü öylesine yardı
ki paramparça olan ve bir araya gelmesi mümkün olmayan mermer taşına döndü.”
“Halk o musibeti küçümsemiyor. Çünkü sıkıntı ve
eziyetler, vücutta çatlayıp bir daha düzelmeyen kemik gibi olmuştur.”
“Bilâl-i Habeşî, her namaz vaktinde Hazret-i
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin ismini zikrettikçe müslümanların gönlündeki
yara depreşmektedir.”
“Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize, elbiseler kefen ve toprak ta mezar
olduktan sonra, başka birinin ölümüne ve toprağa gömülmesine üzüntü duymam;”
“Benim ruhum ah ü nâleye alıştı, keşke inlerken beraberinde canım da
çıksaydı.”
“Ya Rasûlullâh, seni de düşündükçe ve senin ayrılığını hatırıma getirdikçe
gözlerimin yaşlarını tutamaz oldum. Bunun içindir ki gözlerim, fazla yaşların
akmasına müsâmaha eder oldu.”
“Yâ Rasûlullâh, senin medfun bulunduğun yerin
toprağına hürmet ederim. Bu duygularım beni, başka mezarlara karşı mahzûn
görünmekten alıkoyar.”
“Ya Rasûlullâh, sen benim gözümün
siyah yeri, yani gözümün nuru idin. Onun için gözümün siyah kısımları senin
ayrılığına ağlar.”
“Senden sonra kim ölürse ölsün, önemli değildir. Senin ölümünden korkardım.
Hakk'a yürüyüşünden sonra başkalarının ölümü pek önemli değildir.”
“Bir topluluk bana başsağlığı dileyerek sabır ve tahammül göster, diyorlar.
Oysaki sabır içinde sabırdan da acı şeyler vardır.”
“Ey Allah’ın sevgili peygamberi,
yemin ederim ki seni hiç bir zaman ve hiç bir yerde unutmam, aklımdan
çıkarmam.”
“Bir tepeye tırmandığım zaman orada senin eski veyahut yeni bir izine
rastlarım.”
“Senden sonra benim için hayatın hiç bir anlam ve tadı yoktur. Korkarım ki
bu şekilde ömrüm uzayıp gitsin.”
“Ey kutlu isimle şöhret bulan seçkin Peygamberin kızı Fâtıma, zâtında nice
kerametler zuhur eden yüksek şöhret sahibi kılınan bir peygamberin kızısın.”
“Ey Fatıma’m, Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellemin yardımıyla nimetlere kavuştum. Kâfirlerle mücâdele ederek
kulların rabbi olan Allah’ın rızasını elde ettim.”
“Allah’ın rızasını kazanmaktan başka hiçbir şey istemiyorum. Cennette onun
hoşnutluğunu arzuluyorum.”
“Ey Fatıma’m, kerem sahibi ve insanların efendisi olan Peygamberin kızıdır.
Haram-zâde değildir. Kötülükle ilgisi yoktur.”
“Ey Fâtıma, Hak Teâlâ o güzel gerdanı öylesine süslü kıldı ki bu kapıya
gelenlerin hepsi, Peygamberin esiridirler.”
“Benim öyle bir sevgilim vardı ki, yeryüzünde ona eş başka bir sevgili ve
kalbimde onun sevgisinden başka bir şey yoktur.”
“Öyle bir sevgili idi ki gözlerimden ve cismimden uzak kalmasına rağmen
hayâli hiç bir zaman kalbimden çıkmazdı.”
“Gözü doğuştan sürmeli bir güzele âşık oldum. Çünkü o, gözlerine minnetle
sürülen bir sürmeyi sürmemiştir.”
“Sevgi ve ülfet dalında bir çift
güvercin gibi yaşıyorduk. Sohbet ederek birbirimizden yararlanıyor, mutluluk
içinde vakit geçiriyorduk.”
“Evimiz, her türlü misafirin konakladığı bir yerdir. Bizim yiyeceklerimiz,
onu yemek isteyenlere helaldir.”
“Evimizde ne varsa onu misafirlere ikram ederiz. Sirke ve ekmekten başka
bir şeyimiz bulunmasa da onları evimize gelenlere veririz.”
“Ey şeref ve inanmışlık örneği Fatıma! Ey bütün insanların hayırlısı olan
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin kızı.”
“Herkes yaptığı iyiliğin karşılığını görür. Hayır, işleyen kimseler
mükâfata nâil olurlar.”
“İyilik yapanların yeri yüksek cennetlerdir. Allah oraları cimri olan kimselere
haram kılmıştır.”
“Cimriler için son derece kötü yerler hazırlanmıştır. Ateş onları cehenneme
çeker.”
(Hatırlasana) “Boğazın kapalı olduğu
halde (oruçlu) kapıya gelip bizlere açlıktan şikâyetle, Allah için bir şey
verin, diye bir esir el uzattı.”
“Kapıya gelen ve şiddetli fakirlik
etkisiyle muztarip olup âh eden ve inleyen fakiri görüyor musun?”
“Meskenet ve fakirliğin etkisiyle boyun eğerek Allah rızası için bir şey verin
diye yalvarmaktadır.”
“Allah Teâlâ bize bu yetimi
gönderdi. Ona rahm eden bize rahmetmiştir. Ona olan ikrâm bizedir.”[2]
“İzzet ve ikramda bulunan kimsenin gideceği yer Cennetü’n-Nâimdir. Allah,
cenneti kötü olanlara haram etmiştir.”
“Eğer misafir kerem sahibi bir kimse ise önüne koyduklarımıza razı olup
yer. Eğer kötü bir insan ise, ona verdiklerimizi beğenmez.”
“Dünyada muhtaç kimselere yardım eden, yoksulları doyuranlar, yarın kıyamet
gününde ecir ve sevaplarını Allah yanında hazır vaziyette bulurlar.”
“Ziraatçı yakında ektiğini biçecektir. Minnet etmeden o esiri açlıktan kurtar.
Dünyada az bir hayırla islediğin sevapların mükâfatını öbür dünyada fazlasıyla
göreceksin.”
“İki dostun birleşmesinden sonra mutlaka ayrılık olur. Ayrılıkla son
bulmayan çok az kavuşma vardır.”
“Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden sonra Fâtimetü-z-Zehrâ
da aynı yolu tutup gitti. Hiçbir dostluk ve arkadaşlık sonsuz değildir.”
“İki
şeyin ayrılığı benim ciğerlerimi yaktı ve gözlerimden damlayan yaşlar, kan
gibi akıp durdu.”
“Zaman, aramıza girerek bizi birbirimizden ayırdı. Çünkü zaman, dostlar
arasına girerek onları darmadağın eder.”
“Ölüm bizi birçok şeylerden uzak bıraktı. Güzel huy ve güzellik sahibi
kimseden ayrı düştük.”
“Ben sevgiliye iştiyak ve hasret duymaktayım. Acaba insanı sevene götüren
bir yol var mıdır?”
“Hikmet sahibi birisi, ayrılık
anında bir söz söylemiştir ki o söz ibret alanların dillerinden düşmez. O
darb-i meseli ben de çok anarım.”
“Ölüm habercisi geceleyin eve gelip ölüm
haberini getirince dehşetli bir şekilde uykumu kaçırdı.”[3]
“Ölüm habercisi geldiğinde ona dedim ki sen Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin dışında birinin vefât haberini mi getirdin?”
“Korktuğum başıma geldi fakat ölüm habercisi O’nu kayırmadı. Dostum,
belâlar karşısında sığmağım ve güzellikte benzersiz olan koruyucumdu.”
“Benim başıma öyle bir şey geldi ki sevgilimin
kabrini ziyaret edip ona selâm yerdiğim halde benim selâmıma cevap vermedi.”
“Ey Fatımam, sana ne oldu ki bizim selâmımızı almadın, yoksa bizden ayrıldıktan
sonra dostlarına ve sevdiklerine karşı gösterdiğin sevgiyi unuttun mu? Bizden
ayrılığın sana melâmet mi verdi?”
“Ben, yukarıdaki şiiri söylediğimde Hazret-i Fâtıma lisân-ı hâl ile bana şu
cevabı verdi: Taş ve toprağa bulaşan bir insan ne diyebilir ki?”
“Toprak benim iyiliklerimi yutmakla sizleri unuttum. Yakınlarımdan uzak
kalmışım. Onlarla benim arama bir perde girmiştir.”
“Ey sevgilim, benden sizlere selâm olsun. Fakat aramızdaki sevgi, muhabbet,
yakınlık ve ülfet ipi kopmuş bulunmaktadır.”
“Benim gözyaşlarım ancak senin ayrılığın nedeniyle fazlaca akmaktadır. Seni
hatırladıkça kendimi ağlamaktan alamıyorum.”
“Ey
âhir zaman peygamberinin kızı Fâtımetü’z-Zehra, senin gidişinle gizlediğim ve
sakladığım sırların açığa çıkmasıyla benim sağlığım bozuldu.”
“Fatma’nın
âhirete göç etmesiyle bana güç gelen işlere, Allah’tan geldiği için boyun eğmek
zorundayız. Ona karşı gelerek inad etmek ve mücâdele vermek kudretine sahip
değiliz.”
“Benim sabrım o mertebede idi ki sıkıntı çektiğim işlerden hiç birini sana
açmazdım. Hummaya tutulsam bile senin yanında bu hastalığımı açığa vurup seni
rahatsız etmezdim. Bilirsin -ki bu konuda benim benzerim azdır.”
“Mala noksanlığın gelmesi ve bir
eksikliğe uğramadı bir zarar ve ziyan değildir. Gerçek zarar ve ziyan, kerem
sahibi dostların yokluğudur.”
“Onlar olmadan hayat ve yaşamanın hiç bir tadı ve lezzeti yoktur. Yemin
ederim ki yaşamaya karşı hiç bir isteğim kalmamıştır.”
“Ben öldüğümde sevgim unutulacak ve belki de hatırlanmayacağım. Benim gibi
nice dost ve arkadaş bulunacaktır.”
“Ey Fatıma’m, işte kılıcım, bu kötü
bir şey değildir. Ben ne korkağım ve ne de kaçan bir insanım.”
“Bunun içindir ki gözlerime uyku
girmiyor ve uyuyamıyorum. Kalbim, ayrılık-hasretinden dolayı susuz hale gelmiştir.”
“Ayrılık gecelerine karşı olan sevgim mutluluktan değildir. Belki daha
sonra kavuşma nasip olur da onun safâsını çeker düşüncesiyle ayrılık
geceleriyle müteselli oluyorum.”
“Kavuşma ye vuslat günleri bana çok cazip gelmedi. Çünkü gördüm ki her şey
zevâle yüz tutmuştur.”
“Babam Ebû Tâlib, kurtuluş talep edenlerin koruyucusu, yağmura hasret
kimseler için bereketli bir yer ve karanlıkta kalanlar için bir nûr idi.”
“Her türlü kötülüğe sebep olan
şeylerden ve kötü sözlerden, sakındı. İffet ve nezâhate riâyetle yüksek yerler
edindi.”
“Kerim olan nefsini kötü durumlardan korudu. Yükseklik dışında kalan
şeylerden çekindi.”
“Cahil veya bir çocuk, hafif meşreplik gösterdiği zaman hilim ve vakarla
karşılık vererek yol göstericilik yapardı.”
“Olgunluk yaşının yumaşaklığına sahiptir. Cesarette ihtiyatlı davranır. Dış
görünüşte himmeti görünmese de aslında basiret sahibidir.”
“Onun yüzünden sular berraklık ve arılık kazanmıştır. Değer bakımından da
sular yine ondan dolayı kıymet kazanmıştır.”
“Zamanın ve devranın olayları karşısında sabır gösterir. Kalpte gizli olan
durumları ketmetmeğe çalışır, böylece idare cihetine gider.”
“Bütün himmetlere galib gelen bir himmeti vardır. Ay, nasır ki en yüksek
ışık noktasına ulaştığında diğer yıldızları bastırırsa o da aynı şekildedir.”
“Faziletinden dolayı komşularına karşı gösterilmesi gereken hak ve hukuku
gözetler. Ahd ü vefaya riâyet eder.”
“Ey baba, Hazret-i Peygambere
yardım' etmekte bana sabrı tavsiye ettin. Allah’a yemin ederim ki ben bu sözden
hiç bir zaman ayrılmadım.”
“Fakat benim istediğim şey benim nusret ve yardımımı görmüş olmandır.
Biliyorsun ki ben, hiç bir zaman senin emir ve tavsiyelerin dışında hareket
etmedim.”
“Benim bütün gayret ve çabam Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin başarılı olması içindir. Hidayete vesile olan elçiye küçükken de,
büyükken de yardım etmekten geri kalmadım.”
“Babanın sana yapmış olduğu tavsiye ve öğütleri tutmağa çalış. Çünkü babasının
tavsiyelerini dinleyen kimse zarar görmez.”
“Senin yokluğun, gayret ve himmet
sahibi kimseler için bir yıkım oldu. Sen Muhammed Mustafa’nın en hayırlı amcası
idin.”
“Geceleyin akşamdan sabaha kadar
dâima inler ve ağlarım. Çünkü dünyadan o büyük reisimiz, serdarımız ve
ihtiyarımız (şeyhimiz) gitti.”
“O şeyh ve reis diye adlandırdığımız babam, Ebû Talib’dir ki fakirlerin ve
yoksulların sığınağı idi. Sabırlı, halim ve mütevazı olmasına rağmen yüksek
atalarına yakın olan evlattan değil idi.”
“Ebû Tâlib’in bu dünyadan gitmesiyle idarede açılan gediği Beni Hâşim
kanattı. Işığın kısılmasına müsaade ederlerse sönüverir.”
“Kureyş kabilesi, Ebû Tâlib’in Hakk'a yürüyüşüyle sevinç ve neşe duydu.
Oysaki dünyada hiç kimsenin baki kaldığı görülmemiştir. Bugün onun ölümüne
sevinenler, yarın kendileri de öleceklerdir.”
“Kureyş kabilesi, her hususta gösterdikleri şeytanî akıl ile hareket ederler.
Fakat buna rağmen doğru yolu bulmamış, dalâlet ve küfür içinde yüzmektedirler.”
“Zaman zaman boğazımda acılık duyarım ki bana makam ve mevkiini kaybeden insanların
hissettiği acıdan daha ağır gelir.”
“Bir kimseyi görmedim ki kendi kusur ve ayıplarıyla meşgul olsun. Böyle bir
kişi dış görünüşteki güzel şeylere bakmaksızın gözlerini insanların içinde
bulunduktan durumlara dikmiştir.”
“Dünyada hiç kimse insanların dilinden kurtulmamıştır. Çünkü insanlar daima
birbirlerinin dedikodusuyla meşgul olmuşlardır.”
“Ey gözümün nuru! Cömertlik, göçüp giden iki insana helâl olsun. Bu dünyada
onların bir benzerini göremezsin.”[4]
“Bunlardan birisi Mekke’nin efendisi olan Ebû Tâlib’dir. Diğeri de
kadınlardan ilk namazı kılan Hatice’dir.”
“Temiz tabiatlı bir insan olan Hazret-i Hatice’nin huy güzelliği Cenâb-ı
Hakk tarafından verilmiş ve kendisine fazilet bahşedilmiştir.”
“Onların Hakk’a yürüyüşleri bana aydınlık olan gündüzü gece yaptı. Beni
zahmet ve sıkıntılar içinde bırakarak, üzüntümü sonsuz hale getirdiler.”
“Allah rızası için İslâmın yayılmasına yardımcı oldular. Verdikleri sözü
tutarak dine karşı gelenlerle mücâdele ettiler.”
“Bir kul ki büyük olan Allah'a itaat eder ve onun emirlerini tebliğ eden
Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin ardından gider.”
“Allah’ın esenliği bir bir onun üzerinde olsun. Sabah akşam ve esenlik ve
mutluluktan uzak kalmasın.”
“Dosdoğru yolu tutarak adâlet ve hakkaniyeti yerine getirenlerle Allah’ın
yolundan ayrılarak zelil olanlar bir olmazlar.”
“Bize Cenâb-ı Hakk’ın himâyesi ve onun habibi olan Peygamber’in dostluğu
kâfidir. Başka bir yardımcıya ihtiyacımız yoktur.”
“Ben övünmeğe lâyık bir
insanım ki yedi göğün sahibi olan Allah Teâlâ beni koruyup çeşitli nimetlerini
vermiştir:”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem benim kardeşimdir, onunla sihri akrabalığım vardır. Benim amcamın
oğludur. Allah’ın salât ve selâmı onun üzerinde olsun.”
“Ben Aliyyim, künyem de iki torunun babası olan, ‘Ebû’s-sıbteyn’dir. [5] Korku ve hayret günü olan savaşta düşmana galib gelme kudretine sahibim.”
“Ben, haseb ve neseb bakımından peygamberin
kardeşiyim, ikimiz de amca çocuklarıyız. Onunla beraber bulunmuş, onun hüsn-i
nazarıyla terbiye görmüşüm. Torunları benim çocuklarımdır.”
“Benim ceddim ve Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellemin ceddi birdir, ikimiz de aynı soydanız. Fatıma da
benim zevcemdir. Benim hiç bir sözümde yalan yoktur.”
“Çocukluk günlerimden
başlayarak beni yükselten, ayaklandıran, yeme ve içmeme yardım ederek beni
eğiten, o büyük Peygamber'dir.”
“Onun dedesi benim de
dedemdir. Babam da amcasıdır. Soy ve sopumuz bir olduğu gibi benim hanımım onun
kızıdır.”
“Kardeşlik kurduğu zamanlarda
herkesin huzurunda bana duâ ederek ve benim iyiliklerime değinerek övgülerini
belirttiler.”
“Ey seçkin Peygamber! Seni
nefsimle korurum. Çünkü Senin vasıtanla Cenâb-ı Hakk, bizim üzerimizden cehâlet
karanlığını kaldırdı.”
“Canım bu tende oldukça sana
ruhum ve canım fedâ olsun. Canın ne kıymeti vardır ki ben de o köke mensup bir
biriyim.”
“Yardımcıların en hayırlısı olan Allah, benden
nusret ve yardımını eksiltmez. Çünkü onun birliğine şükreden bir kalp ile iman
etmişimdir.”
“Allah’a şükürler olsun ki çocukluğumdan beri kalbim sabit ve mutmain olup
İslâm’a bağlanmıştır.”
“Ben o peygamberin getirmiş olduğu bütün sözlere inandım. Çünkü o, merhamet
ve bağışlaması sonsuz olan Allah Teâlâ tarafından gönderilmiştir.”
“Arap
olan ve olmayanlar arasında ben İslâm’a girenlerin öncüsüyüm. İlk İslâm’a
girenler içinde özel bir yerim vardır.”
“Benim yakınım, insanları Hak dine davet eden Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellemdir. Cennetteki hurilerin isteklisi azdır.”
“Üstünlük söz konusu edilirse Peygambere yakınlık bana verilmiştir. Dudaklarıyla
bana zahirî ve bâtınî ilimleri öğretti. Ben, dinde fakih oldum.”
“Savaş meydanlarında benim
gibi cesur ve kahraman bir kimse yoktur. Çocuk olarak İslâm’a giriş, önce bana
nasib oldu.”
“Benîm diğer insanlara
üstünlüklerimden biri de Fatıma ile evli ve ondan doğan çocukların
babası olmamdır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem kendi kızını benimle evlendirdi.
Böylece şeref buldum.
“İnsanların hayran oldukları ve başlarının kesildiği Bedir savaşında önemli
bir yerim vardır. Onu izleyen Uhud ve Huneyn Savaşlarında da yararlık gösterdim.
Bunlar benim için övünç kaynağıdır.”
“Müslümanların sancağı bana teslim edilmiştir. (Hendek Savaşı’nda) Müşriklerin
ileri ¡gelenlerinden Âmr’i öldürdüm. Buna herkes hayret eder.”
“Savaş kızışmaya başladığı zaman Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
beni öne sürerdi. Rasûlullâh bana seslendikçe fazlasını yerine getiririm,
derdim.”
“Düşmanların ruhlarıyla dolu olan bardaktan içerim. Bu bana bir lutuf ve
İlâhî armağandır. Dünyada benim benzerim yoktur.”
“Kahramanları Kahrederim, hiç
kimseden ve dünyevî hiç bir şeyden korkum yoktur.”
“Her iste can ü gönülden
hizmet etmek isteyen Haydar’ım. Ben, oyalanmam, bos ve anlamsız şeyler peşinde
koşmam.”
“Benim fazilet ve yüksekliğe değer özelliklerimi kim inkâr edebilir? Ben
Aliyim. Cenâb-ı Hakk’a boyun eğerek itaat etmişim.”
“Mermerden imal edilmiş bir taşa yağmur ve su hiç etki edebilir mi? Kuvvet
ve galebeye, arzu ve istekle erişilebilir mi?”
“İnsanlar bildiler ki benim
İslâm’daki payım diğer kimselerin paylarından daha fazladır.”
“Ben kendisine ümit bağlanmış
Aliyyim. Ölüme hazırlık yapmış ve zimmetimde olan görevi ifâ ediyorum.”
“İnsanların en hayırlısı ve kerem sahibi olan bir peygambere yardım ediyorum.
O peygamber ki doğrulukla ün kazanmış ve merhameti herkesçe bilinmektedir.”
“Ben güçleneli henüz (hicretten ) bir iki yıl geçti. Pek tecrübeli değilim
fakat savaşı deneyenler ve güngörmüş olanlar benim kuvvetli olduğumu bilirler.”
“Yürekli ve cesur bir insanım
ki cin taifesine mensup kişiler gibi savaşı her türlü sanat ve fenle icra
ederim.”
“Silahım
ve kalkanım beraberimdedir, Benim kılıcım her türlü kin ve öfkeye kapılmış
olanları ortadan kaldırır, onları ber-taraf eder.”
“Kılıcımla bütün düşmanlarımı kendimden uzaklaştırırım. Annem beni bu iş
için doğurmuştur. Ben dünyaya savaş için gelmişim.”
“Sağ
elimde Zülfikar’ım vardır. Sol elimde de ana damarları kesen kılıcım bulunmaktadır.”
“Dövüş ve kavga etmek isteyenler beri gelsin. Bana yakın olanın emri
üzerine onların boynunu vururum.”
“Onun düşmanlarından intikam almakla göğsüm rahatlık bulur ki o. Allah’ in
dinini yaymak ve hakkı tebliğ etmek için uğraştı.”
“Bugün dinimi yaymak ve özelliklerimi ortaya koymak için deneme yaparım.
Sağ elime kılıcımı almışım. Savaş esnasında şânımı beyânı ederim.”
“Arslan, arslan üzerine keskin ve parlak kılıçlarla saldırıyor. Yemeni
kılıç benim sağ elimdedir.”
“Hamle ve saldırıya geç, sana oklar etki edemez. Ölümden korunmak için
elinde kalkanın vardır.”
“Ben, bütün Kureyş kabilesinin önderiyim. Katan dağı gibiyim, galip gelen
ve kaşlarını çatan bir arslanım.”
“Yemen’in ileri gelenleriyle Necid ve Aden halkı benden razı olmuşlardır.
Ben, Hasan ve Hüseyin’in babasıyım.”
“Savaşta Hasan’ın babasından sakınınız. Ona ilişmeyiniz ki size zarar ve
ziyanı dokunmasın.”
“Benim hilm ve yumuşaklık atım
daima gemlenmiştir. Bunun yanında kızgınlık atım da eğerlenmiş vaziyettedir”
“İçi doğru olana karşı
gayet doğru hareket ederim. Eğri olan insanlara karşı ben de eğri davranırım.”
“Nice
kerem sâhibi ve kahraman insanlar vardır ki Hint demirinden yapılmış kılıçlarla
din düşmanları üzerine yürürler.”
“Birçok insanlar takvâ ve zühd elbisesinden soyunmadılar. İslâmiyet yolunda
yürümeğe devam ettiler. Birçokları da Cenâb-ı Hakk’ın lûtfuyla kuvvet
buldular.”
“Çağdaşlarımızın ne şekilde
yok olup gittiklerini gözlerimizle gördük. Yaptıkları iş veya söyledikleri
sözleri nakletmek gerektiğinde, falan kes şöyle idi, diye söze başlanır,
hâtıraları yâd edilir. Birgün sıra bize de gelecektir.”
“Ya
İslâm’ın zafer bulması için mücâdele verin veya bu uğurda şehit olun. Çoktandır
ki ben fermanı yerine getirmekte ihmalkâr davrandım.”
“Beni
istediniz, ben de davetinize icabet ederek geldim. Fakat bu konuda ancak ölüleri
dirilten Cenâb-ı Hakk’ın takdiri câri olur.”
“Açtığım gizli
sırların korunacağından hiç bir zaman emin olmadım. Kötü olan bir işe el uzatmadım
ve böyle bir şeyi aklıma bile getirmedim.”
“Bir
kerre evet deyip söz verdiğimi ve bu sözümü yerine getirmediğimi hatırlamıyorum.
Mal ve çocuklarımın yokluğu bahâsına da olsa hiç bir zaman cimrilik yapmadım.”
“Bu dünyada yaşayanların çeşitli işlerle alâkaları vardır. Benim bütün yaşayışım
boyunca arzu ettiğim şey, gerçek bir dost bulmak olmuştur.”
“Kâfirlerin ileri gelenlerinden nice zalimleri ve kahraman geçinenleri bir
kılıç darbesiyle ikiye ayırdım.”
“Kureyş kabilesi devamlı olarak benim öldürülmemi temenni etmektedir.
Allah'a yemin ederim ki onlar bu arzularına kavuşmayacaklardır.”
“DüşmanIarım
benim ölümümü temenni ettiler. Halbuki böyle bir düşünce sakattır. Çünkü bu,
öyle umumî bir yoldur ki benim tek başına orada bulunmam mümkün değildir. Ölüm
herkese mahsustur.”
“Benim kılıç darbelerime kalkan ve miğferler dayanmazlar. Ben ve hicret
etmiş olan Rasûlullâh birlikte savaşmaktayız.”
“Daima zaferler elde eden Aliyyim. Bahadırlık ve kahramanlıkta bütün cihanı
ismim kaplamıştır.”
“Eğer ölmezsem Allah’a söz veririm, öyle bir savaş-yapacağım ki izi ve
nişanı kaybolmadan meclislerde ve sohbet toplantılarında dâima anılsın.”
“Eğer sağ kalmayıp ölürsem o hâinler, bozdukları söz ve antlaşmalarından
dolayı zilletli ve rezaletli bir hayata dûçâr olacaklardır.”
“Ben öyle cesur bir insanım ki annem benim adımı arslan anlamına gelen
Haydar koymuştur. Harp sanatının arslanıyım ki kimse benimle boy ölçüşemez.”
“Pazuları güçlü, boynu
kalın bir aslan gibiyim, savaş esnasında korkudan dolayı kimse benim yüzüme
bakamaz. Hiç kimseden çekindiğim yoktur.”
“Korku ve savaş gününde sana zırh ve miğfer kâfi gelir. Dünya seni hem güldürür
ve hem de-ağlatır.”
“Size öyle bir ölüm ölçeğini sunayım ki kılıcım iki omuzunuzun arasını birbirinden
ayırsın.”
“Bana muhâlefet ederek ayrı bir yol tutanlar, bana zarar veremezler. Benden
önceki bir kimsenin ölümü, dünyada kalmamı gerektirmez. Ben de çok geçmeden
öleceğim.”
“Hak yolunu bırakıp batıl düşünceler peşinde koşanlar, henüz tam anlamıyla
vücudu gelişmemiş bir soylu çocuğun darbeleriyle yola geleler.”
“Ey küfür üzerinde hayat sürenin oğlu, ben Aliyyim. Askerler benim önümden
çil yavrusu gibi kaçarlar.”
“Sizlere darbeleri indiren benim. Yardımcım, darlık anında sığınacağım
yegâne sığınağım Cenâb-ı Hakk’tır. Hicret ve göç onadır.”
“Ben
ve benden önce âhirete giden kişinin dünyadaki durumu şuna benzer ki bir
dostunu ziyaret edip geçer veyahut akşamlayıp sabah geldiğinde, yola çıkar.”
“Sabır ve metanette fazlasıyla kuvvetliyim. Başkalarına bir belâ geldiğinde
onların pazularına zayıflık bulaşmasına rağmen benim kuvvetim fazlalaşır.”
“Lisanım, kızgın bir devenin ağzından çıkardığı kırmızı maddeler veya
çelikten yapılmış bir kılıç gibi keskindir.” .
“Kalbim, insanı hayretler içinde bırakan çeşitli hikmetleri söyler. Müşkülleri
hallettiği gibi inciler saçar.”
“Kureyş kabilesinin kötü niyyetli
kimseleri Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme kötülük yapmak istediklerinde
Cenâb-ı Hakk, onu kudretiyle koruyup kurtardı.”
“Müşrikler Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme kötülük yapmak
maksadıyla harekete geçtiklerinde göç etmek zorunda kaldı. Ben onun yatağında
yatarak nefsimi ölüm ve esarete alıştırmağa ve kabul etmeğe razı ettim.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem geceleyin mağarada yattığında
Allah'ın yardım ve korumasıyla her türlü tehlikeden emin oldu.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem orada üç gün ikamet ettikten sonra
devesinin yularını salarak Medine’ye doğru yola çıktı.”
“Bu hizmeti Allah’ın dinine yardım etmek maksadıyla yaptım, Böyle bir tavır
ve hareket, mezara, girip başımın altına taştan bir yastık konuluncaya kadar
devam edecektir.
“Çocuklara küçükken söylediğim Sözleri, bir musibet ve belâya uğradığımda
söylemedim. Ah çekip şikâyette bulunmadım.”
“Ben o vakit çocukların hallerine üzülürüm ki babaları âhiret âlemine göçmüş,
seferde ve hazerde onların sıkıntılarını tekeffül edecek ve karşılayacak
kimseleri bulunmasın.”
“Birçok uygunsuz işler vardır ki onları görmezlikten gelip geçerim. Aslında
görmezlikten gelmeyip onların üstesinden gelmeğe gücüm vardır. Fakat İslâmî hamiyyetim
bu şekilde hareket etmemi gerektiriyor.”
“Çok kimseler vardır ki gözlerini kaparlar, onların bu hallerini bilmeyenler
kör zannederler. Oysaki insan gördüğü halde bazı işlerin maslahatı için
görmezlikten gelir.”
“Ben nice şeyleri söylemeğe muktedir iken nefsimi zaptedip söylemem. Oysaki
beni söylemekten alıkoyacak veya söylemeğe mecbur edecek bir kimse yoktur.”
“İnsanların davranış ve huylarından haberdar iken, nefsimi zorlayarak ve
gücümü kullanarak sabretmeğe çalışıyorum.”
“Temiz kalpli ve saf inançlı olan müminler cehenneme girmezler. Akıllı
-olan insanlar, kaderi zorlamağa çalışmazlar.”
“Acı durumlar ve uygun olmayan işler karşısında istemeyerek sabrettim.
Suyun akıp gitmesi ve geriye bir kısmının kalması gibi hilâfet müddetim az
kaldı.”
“Allah’ın yardımını gözleriyle gördüler. Peygamberin yakın arkadaşlarının
kurtuluşa erdiğini müşahede ettiler.”
“Ben Eğrilmeyen kılıç sahibi, Aliyyü’l-Murtaza’yım. Kıyamet gününde Kevser
havuzunun sahibiyim.”
“Kendi sarığını başıma giydirip beni taltif eden Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem, kardeşi olduğum bana demiştir ki,”
“Sen benim kardeşimsin ey keramet kaynağı. Benden sonra kendisine uyulacak
senden başkası kim olabilir?”
“Allah, o güzel yüzlü şehitlerin mükâfatını versen ki onların rehberi ve önde
geleni Haşim'dir.”
“Dine aykırı öyle uygunsuz işler
gördüm ki Allah’a iftiradan başka bir şey değildi. Bunlar saçları
beyazlatacak cinstendi.”
“Kulağa çalınan, sözler ve dünyayı karartan durumların bir tekini o seçkin
Peygamber duymuş olsaydı, razı olmazdı.”
“Ey Osman eğer meşveret ve danışma ile bu işe
(halifelik) mâlik oldum diyorsan, (Ömer)in tayin ettiği ve onlarla müşâvere
etmen gerekli kimseler, ortalıkta görünmüyorlar.”
“Eğer
peygambere yakınlık iddiasıyla halifeliğe talip olup, muhâliflerini susturmak
arzusunda isen, peygambere senden daha yakın kimseler de vardır.”
“Her isteyene malımı bahşedeceğim, ister borç olsun, isterse üzerime farz
olan, zekât olsun, malımı vakfedeceğim.”
“Adalet ve hakkaniyet ehli olanlar bilirler ki, ben hiç bir zaman Hak'tan
yüz çevirmedim. Çünkü ona inancım vardır.”
“Cenâb-ı Hakk’ın verdiği rızka kanaat getirmişiz. Bize ilim ve irfan verdi,
düşmanlarımıza ise mal ve mülk vermiştir.”
“İnsanların bana yapmış oldukları iyiliği başa kakmaları ve minnet
etmeleri, dağlardan taşıyacağım taşlardan daha ağır gelir.”
“İnsanlar bana diyorlar ki çalışmak ayıptır. Ben de onlara derim ki,
insanın başkasından bir şey istemesi kadar ayıp ve utanç verici bir şey
yoktur.”
“Ben, baştanbaşa minnet ve başa kakma ile dolu olan bir dünyayı kabul etmem.
Ben hiç bir zaman kıymetli olan mertebeyi zilletle islemem.”
“Öyle bir insanım ki yapmış olduğum izzet ve ikrâmlar bana veraset yoluyla
ecdadımdan geçmiştir.”
“Bir hayır islediğim zaman onun arkasından başka hayırlar da işlerim.
İnsanlar istemeseler de ben böyle bir yol izlerim.”
“Fakir olan bir kimse bana arkadaş olduğu zaman ben ona istediği kadar azık
verir ve onu doyururum.”
“Bir sıkıntıyı gidermek için beni davet ettiklerinde sıkıntıyı gidermeğe
çalışırım. Bir haksızlık yapmak için çağırdıklarında onların davetlerine icabet
etmem.”
“Birisi benden bir yardım istese, parlayan ve hızla yol alıp giden yıldız
gibi onun yardımına koşarım.”
“Ben, konu-komşumu kendi ailemin fertleri gibi sayarım. Çünkü müslümanlar
kendi evlerini beni tercih ederek evimin yanına yapmışlardır.”
“Akıllı ve tedbirlik bir insan olduğumu görmez misin? Nâfi’ Mescidinden
sonra. Muhayyis ismindeki hapishaneyi inşâ ettim. Böylece emin Ve sağlam bir
koruma yeri yapmış oldum.”
“Kufe şehrinin sahilleri, ne güzel
ve hoş yerlerdir ki kalbe safa bahşetmektedir. Biz burada ülfet bulmuş ve
güzel kokular almışız.”
“Develer, gece olunca eve döner, gündüzün ise otlaklara giderler. Selâmet
içinde bir yakınlık bulup sabah vaktinin nimetlerinden yararlanırlar.”
“Ben öyle bir doğan kuşuyum ki sen benim özelliklerimi bilirsin. Havada
uçan kuşların kol ve kanatları benim korkumdan tir tir titrer.”
“Ben cesur ve kahraman kimselerin çocuğuyum. Savaş sıkıntılarını çekmişim.
İstediğimde insanları yere sererim.”
“Bizim keskin kılıcımız etrafta düşmanlarımızı temizledi. Cömertliğimiz ise
elimizde mal ve mülk bırakmadı.”
“Meliklerin avları tavşan ve tilkilerdir. Ben ata binip ava çıktığımda
benimkiler cesur ve kahraman insanlardır.”
“Benim avım savaş meydanlarında ata binmiş kimselerdir. Ben savaş esnasında
düşmanları katleden bir arslanım.”
“Düşmanlar üzerindeki darbelerim ve kılıç üstünlüğümden güçlükler hoşnut
oldular. Hastalar da şifâ buldular.”
“Göz ucuyla bakan bir arslan gibiyim-Savaş meydanlarında, yatağında
kükreyen bir arslandan başkası değilim.”
“Savaş ve kavga ateşi tutuşmaya başlayınca ve bu esnada piyâdeler birbirlerine
karışınca benim düşmanım gözlerime bir sinek gibi görünür ve mızrakların sesinden
kurtulamaz.”
“Savaş esnasında bir çırpıda yere serici darbe ve hamlelerimi görürler. Benim
kılıcımın şiddetinden ata binmiş olanlar yüzü üzere yere düşerler.”
“Düşmanın başına kılıcı indirdim ve onların kafatasını ikiye ayırdım.
Zülfikârım keskin ve parlak yüzlüdür.”
“Kemiklerin cisimden ayrılması gibi o da, darbenin etkisiyle burnu üzerine
düşüp yere yıkıldı.”
“Zamanın olaylarını altmış yıl
yaşayarak gördüm. Hayatın acı ve tatlı taraflarını, kolaylık ve güçlüklerini
deneyerek geçirdim.”
“Allah'ın bana verdiği nice nimetlerin şükrünü ifâ edemem. Dilimin ve gücümün
yettiği kadar şükrünü yerine getirmeğe çalışsam bile tam anlamıyla bu vazifeyi
yapmış olamam.”
“Allah'tan istesem de istemesem de onun fazl ü keremi daima benim yardımcım,
O, benim dayanağım ve sığınağımdır.”
“Ey ölüm emrini tebliğ eden melek, dünyada kalmanın mümkün olmadığını biliyorum.
Benim de ruhumu al dostların ayrılık üzüntüsünden kurtulmuş olayım.”[6]
“Zamanın olayları ve tecrübeler beni metin ve dayanıklı kıldı. Bazı
şeylerden beni alıkoyanları ben de alıkoydum.”
“Her gördüğüne dostluk ilan edip seninleyim diyenlerle bir ilgim yoktur.
Hiç kimsenin sorusuna cevap vermekten aciz değilim ve başkalarına,
müşkülümü-halletmesi için yalvarmam.”
“Zayıf güçlü olmadığımdan dilimin
ve kalbimin idareleri elimdedir. Ben nereye yöneltirsem onlar, da oraya
yönelirler. Daima içinde bulunduğum zamanı geçmişle mukayese ederim.”
“Birçok
arkadaş, dost ve ahbaba vefâ gösterdim. Vefalı olmak gereken yerde onlardan
vefamı esirgemedim. Fakat onlardan karşılık görmediğim gibi, cefâ ve eziyeti
gördüm.”
“Benim maksadım, meclis ve toplantılarda bana sevgi {göstermeleri, arkamda
da beni iyilikle anarak hatırlamalarıdır.”
“Ey gözler, benden uykuyu def edin.
Çünkü seher vaktinde insanlar Allah’ı anarak geceyi geçirirler,”
“Ey Ebû Bükre,[7] şunu iyi bil ki yeryüzünde ayakkabılı ve yalın ayak gezenlerin en hayırlısıyım.”
“Hazret-i Peygamber ona uyulması ve onun hakkına riâyet edilmesi Hususunda
tavsiyelerde bulundu. Fazilete sahip bir insan olduğunu pekiştirdi.”
“Onun hakkında kusur ve ihmalde bulunma, hakkını tam anlamıyla ver. Cenâb-ı
Hakk doğru söyleyenlerin en doğrusudur.”
“Ben, Allah'a verdiğim söz üzerine
komşumun ırzını ve namusunu muhafaza ederim. Hatta öksürmek gerekse, onu gizler
açığa vurmaktan çekinirim.”
“Hem Allah’ın cezasından korkarım hem de onun affediciliğinden ümit varım.
Şunu çok’ iyi bilirim ki mülkünde istediği gibi tasarruf eden O, adil-i mutlaktır.”
“Bütün insanlar dalâlet, inkâr ve
şiddetli manevi sıkıntılar içinde iken ben, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemi rasül olarak kabul etmiş ve ona inanmıştım.”
“Benim dinimde şüphe edene hidâyet temenni ederim. Allah’ım, bana cennet
içinde fazl ve kereminle yaşamayı nasib et.”
“Şeriki ve ortağı olmayan o
Allah'a şükürler olsun ki kullarına dâima merhamet etmiştir. Sonu olmayan ve
Bâki kalandır.”
“Eğer bana azap ederse ben bu azaba
müstahak olduğum içindir, Eğer affederse onun fazl ü keremindendir.”
“Ey Allah tarafından şahid
kılınmış Peygamber, benim dinim, o seçkin ve üstün peygamberin dini olduğuna ve
müslümân olduğuma dair Allah için şehâdette bulunur musun.”
“Ey
benim ashabımın ve arkadaşlarımın durumunu öğrenmek isteyen kimse! Doğrusunu
bilmek istiyorsan sana doyurucu cevap vereyim.”
“Sana
doğru ve gerçek bir şekilde onlardan haber vereyim. Her birisi hakikat içinde
Kur’ân-ı Kerîm’i muhafazaya gayret göstermişlerdir.
“Her
biri savaş esnasında çok sabırlıdırlar. İnanmıyorsan ne şekilde olduklarını
hiç çekinmeden onlarla temas eden topluluklardan sor.”
“Benim kavmimi görmez misin? Çağrıldıkları
vakit mutlaka icabet ederler. Onlara kızdığımda asla ses çıkarmazlar. Bu kadar
itâat-kâr, halim ve selimdirler.”
“Ortada
görünmesem bile, hâzırmışım gibi ve yanlarında bulunmuşçasına hareket ederler.
Onlar bulunmadıkları zaman da ben aynı şekilde hareket eder ve onları
korurum.”
“Benim
övdüğüm askerler savaş ve kavga erbâbıdırlar. Anneleri ağlayıp hasretlerini
çekmez, babaları da arkalarından hayıflanmaz.”
“Bu
kabileye mensup kimseler öylesine asildirler esir aldıkları insanlara karşı müsamahakâr
ve vefalıdırlar. Şayet kendileri mağlup olurlarsa hiçbir zaman firar edip
kaçmazlar.”
“Öyle
bir kavimdir ki savaşlarda giydikleri elbiseler, kılıç, pusat ve Davud'un
zırhından ibarettir.” .
“Başlarında
Tolgalar üstlerine de zırhları giyerler. Ellerinde mızrak ve kılıç olduğu
halde savaşırlar.”
“Kılıçlar
gülmeye başlayınca, düşmanın ömrü ağlamaya başlar. Mızrağın ucu kanayınca da
ruhlar kaçmayı tercih eder.”
“Fazilet yönünden. Ezd kabilesi diğerlerinden
çok üstündür. Ata binmede de kimse onlarayetişemez. Onlar hepsinden daha yüksek
mertebededirler.”
“Evs
ve Hazrec kabileleri, misafirperver ve cömerttirler. İyilik ve ikramda
birbirleriyle yarışırlar.”
“Ey
Ezd kabilesi,[8]
sizler gayret ve hamiyyet sahibi aziz bir topluluksunuz ki sertlikle asla
bükülüp, ezilmezsiniz.”
“Mizaç
ve huyunuz gereği afide vefa gösterdiniz. Çok eski zamanlardan beri hiç bir
zaman doğruluğunuza yalancılık karışmadı.
“Hamle
ve saldırıya geçtiğinizde insanlar sizden çekinirler. Böyle bir durum size
kolay geldiği için düşmandan sakınmanız söz konusu değildir.”
“Ey
Ezd kabilesinin kahraman, evlatları, hepinizden hoşnut ve memnun olmuşum. Bütün
işlerin sonu değil, başısınız. Düşmanlar sizden kaçarlar.”
“Dünya
durdukça Ezd kabilesi, ehi-i beyte olan samimi sevgileri, candan ifa etlikleri
hizmetten dolayı rahmet ve mağfiretten ümitsiz olmazlar. Nereye giderlerse gitsinler,
Allah onların yardımcısıdır.”
“Sizlerin
evveli de âhiri de temizdir. Aslınızın pâk olduğuna fer’iniz delâlet eder.
Allah’ın kanunu böyledir. Kökü ve aslı diken olan bir ağacın dalından üzüm elde
edilemez.”
“Ezd
kabilesi öyle asil ve necîb bir kabiledir ki koşmak veya at yarıştırmak gerekirse
muhakkak diğer zümreleri geçerler. İftihar edilecek bir şey söz konusu olunca
başkalarından daha fazla övgüye lâyıktırlar. Savaşlarda da daima galib
gelirler.”
“Birçok
savaşta Ezd kabilesi vardır. Sabretmek gerekirse sabretmesini bilirler. Esir
almada fazlasıyla beceriklidirler. Fakat yağmacılık olduğunda çekinip uzaklaşmayı
tercih ederler.”
“Samimiyet
ve ihlâslarından dolayı Hak Teâla kendi dostluğunu onlar hakkında izhâr
etmiştir. Onların temiz kalpliliklerine saçma sapan ve malayani işler karışmamıştır.”
“Ezd
kabilesi, sohbet meclislerinde güzel ahlâk sahibidirler. Cehalete hiç bir zaman
boyun eğmemiş, şiddet ve hiddetle galip gelmenin mümkün olmadığını bilmişlerdir.”
“Eğer
razı olup ses çıkarmazlarsa, büyük bir yardım ve cömertlik kaynağıdırlar. Şayet
bir gün kızıp gazaba gelirlerse, arslanlar dahi onlardan korkup kaçarlar.”
“Onlardan bir şey istenildiğinde halkın en cömerdidirler. Savaşa davet
edilirlerse; derhal icâbet edip savaşmaya başlarlar.”
“Gassan
kabilesi toplanıp hücuma geçtiklerinde onları mağlûb ve perişan edemediler.”
“Allah,
onları Resûlullâh’a yaptıkları hizmetlerden dolayı mükâfatlandırsın. Hayır
işledikçe hayırlarını kabul etsin.”
“Benim
ömrüm son bulduğunda ve hayatımın son demleri geldiğinde benim için gözyaşı
döküp ağlayanlar az olacaktır.”
“Kişi
sevdiği arkadaş ve dostunun ölmemesini ister. Fakat böyle bir istek ve arzunun
gerçekleşmesi mümkün değildir.”
“Ey Haris,[9] ölenler beni göreceklerdir. İster mümin ister münafık olsun onlarla karşılaşacağım.”
“Benî görenleri veya benim gördüklerimi adlarıyla, vasıflarıyla, özellik ve
durumlarıyla bilirim.”
“Sen yarın kıyâmet gününde sırat köprüsü kurulduğunda benim önüme
geleceksin. Yaptığın bir kusur ve ayak sürçmelerinden endişe etme.”
“Geçmeğe ve sırat köprüsünü atlamağa başladığında ateşe derim ki sen bu
kişiyi yakma Allah için ona yaklaşma.”
“Onu bırak ve ona sakın yaklaşma. Çünkü o, sağlam olan manevi bir iple bana
bağlanmıştır.”
“Susuzluk anında ona bir bardak soğuk su ikrâm edeyim ki tadı baldan daha
tatlı olsun.”
“Bunlar Haris'e (ve sevenlerine) söylenmiş Ali’nin ilginç sözleridir.
Onlarda hayret edilecek birçok hususlar mevcuttur.”
(Sıffin Savaşı’nda Abdu’l-Aziz bin el-Harse’ye) “Sen nefsini, gücün yetmeyeceği ölçüde fedâ
ettin. Utandın, fakat gayret sahibi kimselerin az olduğu muhakkaktır.”
“Allah senin yapmış olduğun hayrı mükâfatlandırsın. Elinden geldiği kadar
iyilik yaptın. Allah senin bu iyiliğinin sevabını kat kat artırsın.”
“Ehl-i
beyt'in reisi, dünyadan âhirete göç edince, halktan ehl-i beyte karşı cefâ ve
eziyetler gelmeğe başladı.”
“Haris-i bin Sımme’nin yaptığı işte üzüntüyü mucib bir durum yoktur. Çünkü
bize karşı olan vefâsını yerine getirdi.”
“Karanlığın
her tarafı kapladığı ve yeryüzüne bir korkunun çöktüğü demlerde görevini
yerine getirdi.”
“Kılıç ve mızrakların çarpıştığı bir demde Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemi aramağa gayret göstermişti. Meydana gelen olaylara karşı durmuştu.”
(Cemel Vak’asında) “Gel sözümü tut, acele etme, insanların yaratıcısı olan
Allah için doğru söz budur.” [10]
“Eğer ölümü tercih etmek istiyorsan çadırını kur. Kükremiş arslan savletiyle
saldırırım.”
“Elimdeki keskin kılıcım eti ve kemikleri birbirinden ayırdetmeyi kendisine
âdet edinmiştir.”
(Sıffınde) “O cesur, bahadır Hemedanlılar, savaşın başlayacağı günün sabahı,
silahlarını alarak yardımıma geldiler.”
“Ata binmiş olarak ve toplu halde yanıma geldiler. Hepsi de savaşta
yararlılık gösteren bahadır kimselerdi.”
“Her birisi ok ve mızraklarla bezenmişlerdik. Birbirlerine karışırlarsa
âlev saçan ateş zannedersin.”
“Onlardan hakikati koruyan Said bin Kays kumandanlık ve liderlik mevkiine
geçti. Kerem sahibi kimseleri koruyan bir kişi idi.”
“Savaş ateşi kızışınca düşmanın içine dalmaya başladılar. Sanki kavga
meydanında devamlı içiyorlardı.”
“Allah, Hemedanlılar’a mükâfat olarak cenneti versin. Savaş gününde düşman
için öldürücü bir zehir oldular.”
“Hemedanlılar’ın huyu güzeldir, dindardırlar. Onlarla karşılaştığınızda sizinle
en güzel, tatlı ve yumuşak şekilde konuşurlar.”
“Hemedanlılar’a ne zaman misafir olursan sana izzet ve ikrâmda bulunurlar
ve sen onların bu haline gıbta edersin.”
“Hemedan kavmi daima aziz ve kerem sahibi olarak bilinmişlerdir. Nasıl ki
Kâbe’nin rüknü makamlar içinde kutlu kabul edilmişse onlar da aziz bilinmiştir.”
“Hemedanlılar, Peygambere ve onun yakınlarına dâima sevgi beslemişlerdir. Savaş
meydanlarında çok çeviktirler.”
“Eğer cennetlerin kapısında durup bu görevi yapsaydım, Hemedanlılar’a
selâmetle girin derdim.”
“Şakîk, Mu’bed, Abdullah, Nebhan ve Haşîm’in oğulları, şehit olanların en
seçkinleridir. Hak din olan İslâm’a hizmet etmişlerdir.”
“Biri de binici olan Urve’dir. Savaş kızışmaya başlayınca kılıç ve oklarla
saldırıya geçer. Allah’ın rahmetinden uzak kalmasın.”
“Ben, yüksek soylu ve kendisiyle iftihar edilen Mustafa’nın kölesiyim. Ben,
Abdülmuttalib’in nesebinden gelen hayırlı bir ağacın dalıyım.”
“Seçkin bir peygamber olan Muhammed
Mustafa’nın kardeşiyim.”
“Ben, edeb ve kemâl sahibi olan Abdülmuttalibin
oğluyum. Soyuma bir noksanlık gelmesin diye sözümü tutarım. Gayretli ve cesur
bir insan için ölüm, kaçmaktan ve savaştan kurtulmaktan daha iyidir.”
“Tertemiz olan asîl bir soydan
geliyorum. Düşmana, arslanlar gibi saldıran bir kişiyim.”
“Ben Aliyyim, Haşim’in soyundanım. Savaş meydanlarının arslanıyım. İnsanları
kırar geçerim.”
“Ben hücum ve saldırıda bulunan ve
güzel kılıç kullanan bir insanım.”
“Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinin çocuğuyum. Ben gıdamı savaşarak,
başkaldıranları terbiye ederek alırım. Perişanlık görmemiş bir evde terbiye
görerek yetiştim.”
“Hepinizi bilirsiniz nesep ve soyda
hile yapıldığı zamanlarda bile benimle peygamber arasındaki kardeşlik yalan
değildir. Şüphesiz ondan asla yalan sadır olmaz.”
“Temiz vücûdu gümüş gibi, alnı da altın mesabesindedir. Kılıcımı, onun
yolunda ve onu hoşnut etmek için çekerim.”
“Bir akran ve düşmanla
karşılaşırsam, korku duyup kaçmam. Çünkü bana yaklaşan kimse ölüm, eziyet ve
kedere rastlamıştır. Maddî ve manevî galibiyetim atalarımdan bana geçmiştir.”
“Benimle savaşanların hepsini toprak üzerine yatırayım. Kâfirlerin boynunu
keskin kılıcımla vurayım.”
“Elimdeki keskin kılıcım ya keder ve üzüntüleri defeder veya bana erişerek
ölümü seçer. Çünkü bu kılıç el ve başımın üzerinde seyreder durur.”
“Savaşta elimdeki kılıç ve hançerin ışık ve parıltısından her taraf,
aydınlanır.”
“Benim kargı ve keskin kılıcım daima savaşa hazır vaziyettedir. Tertemiz
bir peygamber benimle olduktan sonra bu durum elbette devam edecektir.”
“Bu kılıç size daimâ galib gelenlerin çocuğundan bir hediyedir. Bir
darbeyle üzerinde vâcib olan görevi yerine getirir.”
“Kafa kemiğini ve omuzları yaran o kılıçla -Allah yardım ettiği takdirde
askerlerin başını çeken reisi ve gözdeleri korurum.”
“Bazılarına
sahrâ ve ovalar dar gelir. Bazılarına da mızraklar arasından çıkıp gitmek
mümkün olur.”
“Onlar, boş ve anlamsız bir görüşle
taşlara taparken ben, Muhammed Mustafa'nın Rabbi olan ve her şeyi veren Allah
Teâlâ’ya ibâdet ettim.”
“Ey Fâtıma, Zülfikâr’ımı bana ver ki savaş ve çarpışma
gününde benim yegâne yaver ve arkadaşım ancak bu kılıçtır.”
O;
askerler beni öldürmek için teşebbüse geçtiler. Mir'âc sahibi olan babanın
hakkı için benim kılıcımı getir.”
“Keskin
kılıcım olan Zülfikâr’ı getir ki Müslüman gazilerin süratle savaşa gidenlerine
ben de katılıp gideyim.”
“Bir kavmin oturduğu yerlere indim ki, hepsinin yüzleri, karaciğerleri gibi
simsiyah olmuştur.”
“O gün öyle, öğüt veren ve korkutan biri geldi ki denizin dalgalarla
saklanması gibi askerler sakındılar.”
“Eğer bana karşı zafer kazansalardı beni şehit ederlerdi. Fakat beni öldürenler
dünyada ebediyyen kalamayacaklardır.”
“İnsanları
öldürdüler ve oturmakta oldukları evlerini yıktılar. Sabah olduğunda hemen
hemen hepsi ilticâ ettiler.”
“Vuruşlarımla
Hak Teâla’yı razı edeceğim. Hayatta olduğum müddetçe ve arzularım devam ettikçe
bu görevi yerine getireceğim.”
“Ya
İslâm’ın açıkça yayılmasını temin edeceğim veya bu yolda şehit düşeceğim.
Damarlarımdan kan akarak bu şerefi kazanacağım.”
“Nice insanlarla dostluk ve arkadaşlık ettim fakat onlardan zahmet ve
eziyet gördüm. Allah, bunlara gülmeyi nasip eylemesin, dişleri dökülsün.”
“Korkutmak
ve sindirmekte benim gibi cesur ve kahraman insan az bulunur. Beş cepheden
hücum eden bir askerî kuvveti ancak ben dağıtmaya güç yetirebilirim.”
“Bana yardımcı ve dost olarak Cenâb-ı Hakk ve ağızı keskin kılıcım kâfidir
ki savaş esnasında onun darbelerinden şimşek çaktı zannedersin.”
“Mızraklar fırlamağa başlayınca benim kavmim (topluluğum) göğüslerini
onlara siper ederler.”
“Kalplerinin üzerine zırhları giyerler ki onları gören, Allah için ölüme gidiyorlar,
derler.”
“Mızrağın ucundaki yumuşak demiri şiddetli bir hale getirdim ki yerinden
düşmesin. Böylece servet kapanların ve kendini kaybedenlerin rengi uçsun.”
“Mızrağım, savaş ve takvâ tandırının ateşini alevlendirerek hergün nice
askerleri cepheye sürer.”
“Savaş esnasında ne şekilde hareket
etmek gerekiyorsa, ister baş kesmek, ister ayak kesmek, öylece hareket eder ve
düşmanı kovmak ve yok etmek için ne lâzımsa onu yaparız.”
“Bedir Savaşı’nda müslümanlara imkân
ve fırsat veren Allah, müşriklere gazap ederek onları mağlûp etti.”
“Ellerinde parlayan keskin kılıçlar vardı. Savaş esnasında sanki cilalanmış
gibi bu kılıçlar parlamaktaydı.”
“Nice yetişmekte olan gençler ile ihtiyarlar bu savaş esnasında mağlûb olup
gittiler.”
“Onlar içinde feryâd ve figan ederek ağlayanların gözyaşı, gökten boşanan
yağmur ve akan seller gibi döküldü.”
“Bedir Savaşı’nda Utbe ile oğlunun öldürülüp ortadan kaldırılmaları üzerine
koparılan feryad ve figanlar, hayatta kalan Şeybe ve Ebû Cehil gibi
müşriklerinde öldürüleceklerini haber vermektedir.”
“Kin ve öfkeye sahip olanlar ile İbn-i Cud’ân (AbdulIah), matem elbisesine
bürünmüş ve yavrusunu kaybeden annenin sabırsızlanması gibi sağa sola kıvranıyordu.”
“Bir gurup savaşçı Bedir Kuyusu’nun etrafını sararak orada kendilerine yer
yaptılar. İslâm kahramanları buraya müşrikleri dağ gibi yığdılar.”
“Azgınlık ve taşkınlık isteyenler sonunda kendi isteklerine kavuştular,
kendini bilmezlerin, cezası bu dünyadan ayrılıp gitmektir.”
“Onlar cehennemi kendilerine mesken edinmek suretiyle bu dünyadaki zulüm,
haksızlık ve hakaretten el çekip gittiler.”
“Bedir
savaşı, bize gerçek dost bırakmadı, hepsini alıp götürdü. Arkada emniyetli, bir
yol kalmadı.”
Bedir
Savaşı’nda bineklere binmiş savaşçıları bozguna uğrattım. Kahramanlarını
perişan ettim.”
“Biz, onların elbiselerine rağbet etmeyip iffetimizi muhâfaza ettik. Eğer
o, bizim durumumuzda olsaydı elbiselerimizi soyup götürmekten çekinmezdi.”
(Uhud) “Savaş esnasında onu öldürmem gerekirken
fırsat verip Talha’nın ölümünü geciktirmem bir nevi haksızlıktı. Allah’a
şükürler olsun ki onu ortadan kaldırdım.”
“Talha,[11]
yüzü üzere düşünce keskin ve parlak olalı kılıcımla yukarıya kaldırdım. Onu
öldürdüğümde yüzü üzere düştü.”
“Karanlıkta
parlayan yıldırım gibi kılıcımın cevheri ışık saçtığında, sanki ateşin içine
tuz düşmüş gibi oldu. Bir hamlede kellesini boynundan kopardım.”
“Savaşta, benim mücâdele yerim ve tavrım herkesçe bilinmektedir. Kılıcımın
ulaştığı her insan yüksek sesle ağlamaya başlar.”
“Araplar
arasında yaygın olan “Babasız kalmakla” övünüyorsanız ey müşrikler, bizden
şehit olanların sayısı fazla değildir.”
“Bizim
şehit bıraktıklarımız hakkında soy ve soplarının şüpheli olduğunu iddia ederek
onlara saldırıyorsanız, ey müşrikler bilin ki savaş dönüşünde sizden Talha’yı
yol ortasında yatar vaziyette bıraktık. Kılıçlarımız aramızda parlayan ve âlev
saçan birer ateş gibiydi. Siz neyle övünüyorsunuz?”
“Bizim
kılıç ve oklarımız, askerlerinizden (Talha’nın oğlu) Osman’ı helak edip öldürdü.
Karısının yakasını yırtarak feryâd ve figan ettiğini söylerler.”
“İslâm
askerleri, peygamber ile birlikte o mertebe başarılı oldular ki ölüm havuzundan
dönüşleri mümkün olmayanlar bir tarafa, müşriklerin sancak tutan dokuz cesur
kumandanını öldürdüler.”
“Ey
çeşitli kabilelere mensup topluluklar! Benim bu kılıcım yalan söyleyenlerin
başını yaracak şekilde elimde duruyor.”
“Gelin
ok ve kılıç darbeleriyle hazır olun. Cesaret ve kahramanlıkla kendinizi savaş
meydanına atınız.”
“Kılıcım sizi ateş ve azâba yollayacaktır. Bunu yaparken her şeyi insana
veren ve bağışlayan Allah’ın yardımına muhtacım.”
“Onun içtiği kanlı ve irinli sıcak su olacaktır. Aylarda ve yıllarca orada
kalacaktır.”
“Mel’un olan bir topluluğun durumunu mu hatırladın ki mahzun olup acı acı
ağlıyorsun?”
“Yoksa akılsız olan o topluluğu mu hatırladın ki dine davet edenlere karşı
hile ve kurnazlıkla haksızlık yaparlar.”
“Bir kötülükten sakınmaları için kendilerine uyarı yapıldığı zaman bunu dinlemezler.
Özür diledikleri takdirde özürleri kabul olunmaz.”
“Allah onları hayıra nâil etmesin ki, benim Osman bin Maz’ûn’a[12] kızgınlık göstermeme neden oldular.”
“Osman'ın yüzüne ve gözüne darbe indirdiler. Birbiri ardınca yaptıkları
saldırılarla her tarafını kanlar içinde bıraktılar.”
“Eğer ölmezsek biz de bunun öcünü alırız. Ta ki hak yerini bula ve suç
cezasız kalmaya.”
“Ya işlemiş oldukları suç ve işlen pişmanlık duyup geri dönerler veyahut
bizim onlara yönelteceğimiz saldırıyı hoş karşılayıp aşağıda kalmayı tercih
ederler.”
“Bize zulmetmek isteyenlerin zulmünü bertaraf ederiz. Bütün gazilerin elinde
keskin ve bilenmiş kılıçlar mevcuttur.”
“Keskin kılıçlar yaraya tuz serpiyordu. Biz şifayı müşriklerin kanlı
başlarında görüyorduk.”
“Akla sahip olmayan insanlar ikrar edinceye ye serkeşliği bırakıp yumuşaklık
gösterinceye kadar bu durum devam edecektir.”
“Müşrikler,
öldükten sonra dirilmek, haşir ve neşir gününde hesap vermeği inkâr ettik,
dediler. Mevcut zevkleri, gelecekteki va’dlerle değiştirmek akıl kârı
değildir, şeklinde bir iddiada bulundular.”
(Uhud’da) “Atlar üzerinde cenk
edenler, savaş meydanında etrafı sardılar. Her taraf toz toprak içinde kaldı.
Bu savaşta kızanlar, esir düşüp iş yapamaz hale geldiler. Fakat öyle bir savaş
oldu ki, gazilerin atlarının nallarından sıçrayan topraklar onlara âdeta savaş
elbisesi oldu.”
“Ölüm develerinin beline ipler bağlanmıştır. “Savaş meydanının kahramanları
binici olanlardır. Bugün üzerimdeki savaş elbiselerini çıkarmış ve ortaya
atılmışımdır. Bana karşı kim cesaret edip çıkabilir.”
“Saldırı ve hamleden hiç bir korkum yoktur. Çünkü düşmanların üzerine ben
saldırıp taarruza geçerim.”
“Savaş gününde hiç bir zaman geri çekilmem. Benim karşımda savaşanlar ya öldürülür
veyahut "kılıcımın etkisiyle hezimete uğrayıp kaçarlar.”
“Uzak ol ey mel’un. (Âmr bin Ahnes bin Şerik Sakafî) Senin gibi inkarcı
olanlar bile sana lanet okurlar. Alçaklıkla şöhret bulmuşsun.”
“Zülfikârım ile seni öylesine parçalarım ki eskimiş bir paçavra parçası
gibi dökülürsün.”
“Sana kılıç darbelerini indirdiğimde başın öylesine iki parçaya bölünecek
ki kırılmış ve paramparça olmuş bir bardağın bir araya gelmeyişi gibi olacaktır.”
“Bu savaş ve cihadımla temenni ediyorum ki Allah Teâlâ beni cennetine
koysun. Makam ve mertebelerin en yükseğini bana versin.”
“Müşrikler bize zulüm ve haksızlık ettiler. Taşkınlık ve azgınlıklarında
ısrar ettiler.”
“Saldırıya
geçtiklerinde biz çoğuz dediler. Savaş gününün sabahında uzun mızraklarla
taarruz ettiler
“Eğer
Hamza’yı öldürdük diye seviniyorsanız”, bu sevinme ve övünmeniz boşunadır.
Çünkü o cennet köşklerinde yaşıyor.”
“Hamza,
Bedir Savaşı’nda müşriklerin azgınlarından, olan Utbe’yi öldürdü. Düşmanları
yok etmede hiç bir güçlük çekmezdi,”
“İyilik yapan Allah’a hamd ü senalar
olsun ki kulundan lutuf ve ihsanını hiç eksik etmez.”
“Peygamberine temkin ve kuvvet verdiği için Allah’a şükürler olsun. O'nu,
azgın düşmanlar üzerine daima galip getirdi.”
“Abdu’d-Dar’ın oğluna öyle bir hamle ile saldırdım ki cevheri parlak kılıcımın,
darbeleri kalın kemiklerini bile parçaladı.”
“Hepsi de meydanı bırakıp kaçtılar. Kalpleri ümitsiz, vücutları da yaralı
bir şekilde idi.”
“Yıldız gibi parlayan kılıcı elimde titretir, düşmanın başını ve omurgalarını
ikiye bölerim.”
“Allah, onları dağılıncaya kadar ben meydandan ayrılmadım. Yumuşak
kalplilerin kalbini ferahlattım.”
(Hendek Harbinde) “Ey arkadaşlar! Bu savaş meydanının binicileri benim
üzerime mi geliyorlar? Durum belli oluncaya kadar lütfen beni ve onları
başbaşa bırakın. Siz saldırmayın, ben onların hakkından gelirim.”
“Şu anda yüksek himmet ve hamiyyetim beni kaçmaktan
alıkoyar. Ateş saçan kılıç benim beşimin üstünde oynasa bile Hayber-i Kerrar’a
karşı koyuştan beni alıkoyamaz.”
“Aramızda Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bulunuyor. Alnı bulutlar
arasında parlayan bir güneş gibidir.”
“Allah kendi peygamberine ve dinine yardım eder. Her ilerleyen muvahhid
kimselere de yardımcıdır.”
“Eğer İslâmî kabul etmezsen Allah sana lânet edecektir. Benim keskin kılıcımın
darbeleri karşısında metânet göster.”
“İbnü’l-Vedd lakabıyla bilinen Amr, bana
saldırdığında yemin etti. Onun bu yemini herkes tarafından işitildi. Ben de ona
hücum ettiğimde yemin ettim.”
“Amr’in
yemini şu mealde idi: Savaş ve kavgadan kaçmamak ve mağlup olsa bile Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellemi peygamber kabul etmiş müslümanlar zümresine girmemek.
İkimiz karşı karşıya gelerek korkusuzca saldırıya geçtik ve bildiğimizden geri
kalmadık”
“Ey Amr, sana yazık oldu, istek ve arzun meydana geldi. Allah’ın takdir ve
kudretiyle düşmandan aciz kalıp geri çekilmem.”
“Ey ayağını kötülüklere bulaştırmış kişi, Allah sana lânet etsin. Yakında
elem ve dert ateşine düşecek ve orada kömür gibi yanacaksın.”
“Amr, keskin kılıcın ellerimde titrediğini görünce bu işin hiç te şakaya
gelen, tarafı olmadığını anladı.”
“Ey Âmr, sen öyle usta bir biniciyle
karşılaştın ki ayak basışta tekrar eski yerine dönmektedir.”
“O usta binici Beni Haşim soyundandır. Kendi kavmi arasında himmeti yüksek
bir kimse olarak bilinir ve her iş ona havale edilirdi.”
“Kureyş ve diğer kabileler şuna şahittirler ki içlerinde benim yerimi tutacak
kimse yoktur.”
“Allah’ın lutüf ve keremi oldukça
elimdeki kılıcımla kendimi ve askerlerimi korurum.”
“Kutsal taş olan Hacer-i Esved’in Rabbine yemin ederim ki etimi ve kanımı Allah yoluna fedâ etmişim.”
“Bu kılıç, Haşimî soyundan gelen bir insanın elinde olup başlarınız
üzerinde dolaşır.”
“Bu keskin ve parlayan kılıç düşmanların başında bulunan saçları tıraş
etmek içindir.”
“Onunla himayem altında bulunan askerleri korurum. Harekete geçmek üzere atlara
binen düşmanları ber-taraf ederim.”
“Çabalamak isteyenler toz içinde
kaybolurlar. Benim karşıma çıkanlar ölümle karşılaşırlar.”
“Basiretle savaşa niyet ederek dövüşmeğe başladım. Herkesi muradına
eriştiren ve kurtaran Allah, beni de başarılı kıldı.”
“Meydana çıkarak dövüş ve kavga edecek birini istedim. Bu isteğim üzerine
dövüşecek biri ortaya atıldı.”
“Senin başın üzerine konan parlak kılıç, yok edici ve öldürücü özelliği ile
yaraya tuz ekicidir.”
“Ümit ederim ki cenaze sahiplerinin ölüler üzerine ağlayıp feryad etmeleri
gibi, mensup olduğun kabile senin üstüne ağlayarak gelecektir.”
“Benim kılıcım senin vücudunda öylesine büyük bir yara açacaktır ki hezimete
uğramış ve kaçmış insanlar anıldıkça sen de anılacaksın.”
“Ey bedbaht Âmr, savaş ve kavga fırını kızışmaya başladı. Kabaran ve alevler
saçmaya başlayan ateş korkulu bir hale geldi.”
“O yemininde durdu ve Allah’a, dönmedi. Kendisine baktığımda hurma dalı
gibi vücudunun bir parçası üstüne düşmüş ve hendeğe doğru kâfir
“Kahraman ve cesur olanlar, savaşta birbirlerine ölüm bardağını sunarlar ki
içinde kişiyi öldüren keskin zehir vardır.”
“Benden uzak ol ki, kahredici ve öldürücü pençem sana ulaşmasın. Aksi
takdirde geçip giden dünkü gün gibi sen de geri gelemezsin.”
“Ben öyle bir kimseyim ki kavmimi ve mensup bulunduğum toplumu izzette korurum.
Aslına bakılırsa yükselten de alçaltan da Cenâb-ı Hakk’ tan başkası değildir.”
“Bizi çok sözle uyarmağa çalıştı.
Hatta bizi korkutmak için kılıcını da çekti.”
“Hazret-i Muhammed Mustafa’nın amcasının oğlunun vuruşudur. Bu darbeden
kendini Koru. Gökten inen bir şimşek gibi insanın tepesine inmektedir. Kendine
güveniyor ve cesaretin var işe bu kılıç darbelerinden kaçma.”
“Büyük bir darbe ile ona galip
geldim. Benim ansızın indirdiğim o darbeyle savaş esnasında kimse
sabırsızlanmaz.”
“Çelikten yapılmış keskin kılıcıyla
savaşıp, omurga kemiklerini ikiye bölüp ayırdı.”
“Amr’ın taşkınlıkları artıp, ömrünün
ipi uzayınca, keskin ve önünde durulmaz kılıçla onu biçip ölüme yolladım.”
“Ey
düşmanlar! Siz Cenâb-ı Hakk’ın kendi dini olan İslâm’la, Peygamberini yalnız
bırakacağını zannetmeyiniz, Allah, böyle bir şey yapmayacaktır.”
(Hayberliler) “Ders almak isteyenler
için nice hâdiseler vardır. Bunu, aklı olanlar da, aklı olmayanlar da
gördüler.”
“Bize hem mal bakımından ve hem de küfür yönünden kuvvetli olan bir kâfir
gönderdiler. Toplantı yerlerinde onu zorla tutabiliyorduk.”
“Kılıcımın darbeleri boynuna ulaşınca adetâ gerdanlık takmış gibi oldu.
Çeşitli darbeler yedikten sonra cehennemin dibine yollandı.”
“Cehennem, kâfirlerin gideceği bir yerdir. Allah'ın emirlerine İtâat
edenlerin gideceği yer ise cennettir.”
“Allah’ım, dış görünüşle imân etmiş gibi görünüp te içten inanmayanlar
bizden uzak olsun. Yalancı ve batıl şeyler peşinde koşanlar da uzak kalsınlar.”
“Bana diyorlar ki Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem sana öfkelendi.
Kendisine muhalefet edenler gibi seni terk etti.”[13]
“Bu sana bir eziyettir diyenlere ben, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem böyle bir şey yapmaz ve böyle bir fiili işlemez, dedim.”
“Kılıcımı boynuma takarak merhametli, faziletli ve adaletle hükmeden
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin huzuruna vardım.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem beni görünce üzüntü duydu ve
içinden bir titreme başladı. Şefkat ve merhametle benim halimi sordu.”
“Ey amcam oğlu deyince kendisine yalancıların ve kıskanç kimselerin
uydurdukları yalanları anlattım.”
“Bana sen kardeşimsin, başkaları değildir, dedi. Harun’un Musa’ya olan
bağlılığı gibi aramızda bir ilgi vardır.”
“Benim maksat ve gayem hidayetle yücelik yolunda yürümektir. Hak olan bir
dinin kanun ve nizamlarını tatbik etmek için acele ediyorum.”
“Bir vahy-i İlâhî olarak indirilen Kur’ân-ı Kerîm’e razı olmuşum. Faydayı
da zararı da veren Cenâb-ı Hakk'ın emirlerine karşı boynunu eğmişim.”
“İçimizde Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bulunmakta ve bize doğru
yolu göstermektedir. İslâm sancağı kıyâmete kadar sürecek ve dalgalanacaktır.”
“Dehri özleyenler ve böyle bir arzunun, peşinde olanları, zaman helâk edip
yere çaldı. Güreşmek isteseler bile mağlûp olup gittiler.”
“Savaş meydanlarında cenkçi ve saldırılarda
başarılı olduğuma delil ve şâhid, Peygamberin bütün sahâbîler içinde bana
(Hayber’de) tevdi ettiği sancaktır.”
“Ateşi
gören arslanın kaçtığı tecrübe edilmiştir. Fakat ben diğer arslanlar gibi
değilim. Çünkü savaş ateşini görünce saldırır ve hücuma geçerim.”
“Bütün
kabileler bilirler ki ben savaşın başı ve reisiyim. Şüphesiz savaş esnasında
çok kutlu bir hurma dalı gibi çeşitli oyunlar-göstermeğe muktedirim.”
(Ey Haris) “Ben, soy ve sopu asîl olan bir
ailenin çocuğuyum. Arapların Haşîmî kolundan olan Hazret-i Muhammed Mustafa’dan
sonra fazilet ve keremde önemli bir yer tutarım.”
“Benim çevremde temiz insanlar toplanmışlardır. Fakat maksat ve gayeleri
savaşta düşmandan mal ve ganimet toplamaktır.”
“Bu
ölümden sakınıp kurtulmak mümkün değildir. Hem savaşta mal elde etmek ve hem de
kaçmak isteyenler, bunu başaramazlar.”
“Ölümden kurtulmak mümkün olmadığına göre korkuyu bırak ve ateşe atılmayı
göze al. Ateş, sönmeye yüz tutsa bile, kıvılcım saçan kılıcınla onu
alevlendir.”
“Ölüm rüzgârı, senin üzerine yokluk
toprağını saçtı. Yarı boğazlanmış bir hayvan gibi deprenip bize eziyet verme.
Çünkü kendisiyle mücâdele edilecek nice insanlar vardır. Bizi rahat bırak ki
onlarla savaşıp mücâdele edelim.”
“Ey her yere davetsizce giden kötü huylu
edebsiz köle, eğer ölüme karşı bir sevgi duyuyorsan, yanıma yaklaş ki senin çarene
bakayım.”
“Ey kuduz köpek, kaçma ortaya çık, gayret ve hamiyyet sahibi olan insan,
savaş meydanından kaçmaz. Bu duygulardan yoksun isen sana kaçmak yaraşır.”
“Ey
edebten nasibini almayan kişi, beni savaşa davet, etmeğe nasıl cesaret edersin?
Elimdeki kılıçtan alevlerin sıçradığını da mı görmüyorsun?”
“Ağzından ölüm suyu fışkıran kılıcıma karşı kim durabilir. Eğer bu durumu
biliyorsan kılıcımın indirdiği darbelerin önünden kaçman gerek. Çünkü haddini
bilen insanlar terbiye sınırını aşmazlar.”
“Akıllı bir insan isen saldırılara sahne olan bir savaşa katılmayı kabul
etmemen gerek. Çünkü karşımda şimdiye kadar ayakta duran olmadı. Kılıcımın
öldürücü darbelerini görenler, savaş bitti, dönelim derler.”
“Gayb âleminde savaş, cenk ve barışı gördüm. Fakat bu sözleşme doğru
olmayan bir sözleşmedir.”
“Allah, Sıffin denilen bu yerleri bize
ikâmetgâh yapmasın. Hem bize ve hem de size, gökte parlamakta olan bir yıldız görünmektedir.”
“Ya
siz veya biz ölürüz, başka çaremiz yoktur. Bu savaşta ne siz ve ne de biz kaçamayız.”
“Dön
ve benimle savaşa girmeğe teşebbüs etme. Çünkü savaş içinde arslan kesilirim.
Benim oklarımın ucundan kimse kurtulamaz.”
“Savaşa
yavaş olarak ve vakarla başlayınız. Gece gündüz işiniz savaş meydanlarında
toplanmak olsun. Sakın dağılıp savaşı terketmeyin.”
“Ya
İslâm’ın zafer bulması için mücâdele verin veya bu uğurda şehit olun. Çoktandır
ki ben fermanı yerine getirmekte ihmalkâr davrandım.”
“Beni
istediniz, ben de davetinize icabet ederek geldim. Fakat bu konuda ancak
ölüleri dirilten Cenâb-ı Hakk’ın takdiri câri olur.”
“Gece karanlığında arslanlar gibi birbirleriyle cenk eden koçların, sulh ilân ederek barışabileceklerini pek düşünemiyorum.”
“Bizim askerlerimiz (Sıffin Harbinde) arslanlar gibi savaştılar. Düşmanla
karşılaştıklarında sevinç ve neşe yüzlerinden okunuyordu. Bir kısmı uykuya
dalmış idi. Bir kısmı da şehit düşerek yüzleri üzere uzanmışlardı. Böyle
çarpışmalarda başını alıp gidenler kendilerini kurtardılar.”
“Geceleyin hanımı veya cariyesiyle ülfet ederek mışıl mışıl uyuyan kimse,
beden ve vücudunu rahata kavuşturdu.”
“Savaş
meydanına çıkarak ellerine geçirdikleri keşkin kılıç, mızrak ve diğer savaş
araçlarıyla saldırdılar. Fakat başarı, Allah’ın izniyle Müslümanların oldu.”
“Onlara,
fitneyi uyandırmayın gelin İslâm’a teslim ölmek suretiyle emin olunuz. Mübarek
ve kutlu olan İslâm’ı seçmekle bahtiyarlığa kavuşunuz, dedik.”
“Allah’a yemin ederim bunları öldürmek,
Cenâb-ı Hakk'a olan yakınların en hayırlısıdır”
“İslâm’ın
zarar görmesi için Kureyza, Gatafan ve Kureyş Kabilelerinden üç kişi harekete
geçti. Fakat onlardan savaşa kaplanlardan biri çok cesur olmasına rağmen
yıkılıp gitti.”
“Ebû
Âmr kaçmasına rağmen Hübeyre avdet etmedi. Cesaret ve şecaati belli olan kişi
yürüdüğü yoldan dönmedi.”
“Sabahleyin
buluştuğumuzda kılıçlara av oldular. Savaş meydanı o kadar kızıştı ki kargılar
âdeta onları yakalamak için tuzak oldu.”
“Allah Teâlâ, Ali'yi bu halkın içinden seçerek kendisine yardımcı oldu.
Allah, bugün ondan razı olacak, Anter’in de cezasını verecektir.”
“Kötü işlerin haddinden fazla çoğaldığını görünce ateşi yaktım ve Kanber’i
çağırdım.”
“Ateşten kuyular kazıldı ve Kanber oraya münkirleri yakan deste deste
odunlar taşıdı.”
“Savaşta develer arka taraflarını göstermeyince sağrılarına bir şey olmaz.
Yaralanma ancak ön taraflarındadır, arka taraflarında değildir.”
“Arkadan düşmanı
süngülemek bizim kargılarımıza haram oldu. Düşmanı göğsünden
vurmak ancak onlara helâl oldu.”
“Kureyş kabilesi Bedir Savaşında maktul olup yenik düştüğünde ben, o günkü savaşta
yararlılık gösterip kendimi belli ettim.”
“Savaş ateşini kızıştırdığımda Kanber’e dedim ki: Sancağı çek, sakın bu,
işten korkup geri çekilme.”
“Sakınayım deme, çünkü sakınmanın insana bir yararı yoktur. Hile ve
kurnazlığın kaderi değiştirmesine gücü yoktur.”
“Sakınmanın ölüme bir faydası yoktur. Fakat şiddetli ölüme karşı tedbir
almak gerekir.”
“Ben Hemedân’lıları çağırdım, onlar Himyerlileri çağırdılar. Bu savaşta ne
olurdu keşke Cafer-i Tayyar benimle savaşsaydı.”
“Eğer amcam Hamza benimle olsaydı Kureyş kabilesi, gece doğan yıldızı
görürdü. Gece karanlığı parlayan bir güneş gibi olurdu.”
“Nefsime yazıklar olsun ki onu sevindiren çok az olay meydana geldi. Her ne
kadar insanların halleri bir değilse ve onlara hayır ve şer arka arkaya gelirse
de beni sevindiren hadiseler azdır.”
“Bu dünyada kimseyi öldürmek istemedim ve onlarla savaşmaya talip değildim.
Fakat onlar dehşetli bir savaş çıkarmaya çalıştılar.”
“Zafer vakti gelmeğe
başladı. Hemen karınca gibi yürümeğe başlayınız. Savaşta kıvılcımlar sıçrayınca
korkmayınız. Sabır ve sebat ehliyiz bize sıkıntı ve eziyet etki etmez.”
“Bütün cisimler bir gün ölüp yok olacağına göre Hak yolunda şehit olmak en
güzel hareket tarzıdır.”
“Kahramanlar birbirine karışıp mızraklar uçuşunca kafaların vurulması onlara
sohbet eder gibi gelir. Topluluğun konuştuğu sadece kellelerin uçurulması
konusudur.”
“Savaştan
niçin geri kalayım. Cesur ve çevik bir kimseyim. Sağ elimde parlayan keskin
kılıcım vardır.”
“Hiçbir zaman bir toplumun önünü alamadılar. Kin ve gururda, hayır ve serde
intikam tohumu ekdiler.”
“Bir topluluk içinde onlardan biri çıkmaz ki zulüm ve haksızlığı göğüslesin
veya yerine getirilmesi gereken bir işi yapsın.”
“O
(Hz. Ali) sizi unun ufalanması gibi öğütür. Cesaret ve kahramanlık meydanında
eşsizdir, savaşta zayıflıktan korkmaz. İnsanları kılıcına gıda yapmıştır.”
“Ey
fitneye sebep olan ve dine inanmayan müşrik, Ebu’l-Hasen’in (Hazret-i Ali) ortaklıkta
görünmesini mi istiyorsun. Beri gel ki ikimizden hangisinin zarar edeceğini
göresin.”
“Ey Aliyyi görmek iddiasında ve sevdâsında olan kişi, ben senin cahil ve
geri zekâlının biri olduğunu görüyorum.”[14]
“Onunla karşılaşmak şerefini elde ettin. Bu savaş meydanıdır, acele olarak
karşıma çık.”
“Kınında duran kılıca kılıç demezler. Hakiki kılıç, kınından çıkmış ve
çıplak olarak duran, savaşan kılıçtır.”
“Ey oğlum Muhammed, baban gibi savaşçı olmak istiyorsan düşmana mızrağını
batır. Kızışıp parlamayan bir savaşın hayrı yoktur. Onu alevlendiren kılıç
parıltıları, kargı ve ok atışlarıdır.”
“Hepsi de benim ehl-i beytten
olduğuma bakmaksızın, tilkilerden daha kurnazca hile yoluna saptılar. Bu
gecenin biraz aydınlık olmasını beklerken bir evvelki geceden daha karanlık
oldu.”
“Allah’ın resulü bütün düşmanlarına galip gelip onları yenmiştir.
Peygamberliğine en büyük delil ve âdil şahit gökten indirilen kitaplardır.”
HZ. ALİ’NİN MÜŞRİKLERE MEYDAN OKUMASI
“Ben, nesebi yüksek ve temiz olan Abdülmuttalib’in oğlu Aliyim. Allah’ın
evi olan Kâbe’ye yemin ederim ki biz, kitaplarda öncelikle anılmışadır.”
“Doğru söyleyen Muhammed Mustafa’nın yakınlarıyız. Sancak ehliyiz, İbrahim
makamı ve perdelerin koruyucusuyuz, Arablar, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
selleme saldırdıkça ona yardım edenlerdeniz.”
“Saydığım bu hususlardan
birini tercih etmezseniz, gerisini siz bilirsiniz. Çünkü kabilemiz, Benî Hâşim
kabilesidir ki soy ve sopları tertemizdir.”
“Hazret-i Peygamber’in sayılan
bu özelliklerinden başka, sizin aranızda Cenâb-ı Hakk’ın emriyle ona yardım
edenler de çoktur. Sadece ben yardım etmiyorum.”
“Öyle bir peygamberdir ki her
vahyin indirilişinde büyük bir emir ferman buyurulur. Hak Teâlâ onun ismini
Kur'ân’da anmakla büyük bir ikramda bulunmuştur.”
“O peygamberin mübarek yüzü,
parlayan bir ay gibi idi. Ayın ondördünde bulutlar arasında görünen dolunaya
benzerdi.”
“Allah’ın kendisine ilham
ettiği ve kalbine doğurduğu işlerde, oldukça emindi. Eğer emânet edilen şeyler
söz ise, onları doğru ve tam olarak tebliğ ederdi.”
“Allah Teâlâ, bizi kitabıyla ve peygamberiyle aziz etti. Yardım ve ilerlemede
mutlu kıldı.”
“Allah,
peygambere yardım hususunda bize ikrâmda bulundu ve İslâm düşüncesini taşıma
ve yaymada fırsat vererek dinin direği yaptı.”
“Düşmanlarıma olan saldırım, Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve yardımıyladır. O
Allah, geceyi gündüzden çıkarıcı ve Beylü’l-Haram’ın Rabbidir. Ben, Muhammed Mustafa’nın
amcasının oğluyum, ismim, yükseklik anlamına gelen ve şânın yüceliğine delâlet
eden bir kelimeden alınmıştır.”
“Cibril-i emin evimizi ziyaret ederek İslâm’ın farzlarını ve hükümlerini getirdi.”
“İlk önce biz helâli
helâl alarak belledik, haramı da haram bilerek ondan sakındık.”
“Bütün yaratıklardan hayırlı ve yararlı biziz. Düzeninde ve ipin başının çekilmesinde
biz öncülük etmişiz.”
“Bütün kötülüklerle savaşan bizleriz. Olayların oklarına bizler hedef
olduk.”
“İzzet ile bütün kuvvetli işleri başardık. İpin ucu elimize geçti, küfrü
bozduk. İslâmiyet böyledir.”
“Kılıçlarımız, savaş meydanında yuvalarından uçurulan kuş yavruları gibi
başları uçurur.”
“Neseb ve soy bakımından onlardan, daha şerefli olduğumuzu herkes bilir.
Kâbe ile iftihar etseler bile biz onlardan övünmeğe daha lâyıkız.”
“Keramete lâyık bir kavmiz ki Peygamberin mensup olduğu bir kabiledeniz,
Dine yardım edicileriz. Aynı zamanda Cenâb-ı Hakk tarafından yardım görmüşüz.”
“Yeryüzü O’nun en iyi sâkinleri olduğumuzu iyi bilir. Buna en âdil sahil
ise çöl ve köylerdir. Yerleşme yerleri bize daima şahitlik eder.”
“Eğer Örtüye bürünmüş Kâbe-yi muazzamaya sorsalardı onlara haber verirdi.
Beytü'l-Haram’ın en hayırlılarını, Hacerü’l-esved haykırarak söyler.”
“Kureyş kabilesinin inanmayan takımı Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellemin öldürülmesini temenni ederler. Gerçeği gördükleri halde her an ona
iftirada bulunur, onu yalanlamak isterler.”
“Ey Kureyş kabilesi, sizlerin yalancılığı ayân-beyân ortadadır. Yakında ben
size uzun mızrakların ucunu ve enli kılıçları tattıracağım.”
“Aramızda düşmanlık ipini koparacak ve adaletle hükmedecek, keskin bir
kılıçtan başka bir şey göremiyorum.”
“Öyle bir kılıç ki yüzü billur gibi parlamaktadır. Elimde, çakan bir şimşek
gibi hareket etmekte ve düşmanlara zarar vermektedir.”
“Eğer savaş meydanında Maâdd ve Mazhic kabilelerinin büyükleri toplansalar,
ben onların ulularına serdar ve başkumandan olurum.”
“Hak dini olan İslâm’ın müntesibleriyiz. Cenâb-ı Allah’ın lutf ve keremiyle
savaşlarda fazlasıyla sabrediciyiz.”
“Biz savaşçıyız, onun ateşini tutuştururuz. Daha önceki tecrübeler de göstermiştir
ki sıcaklığı başkalarını korkutmaktadır. Atların ayaklarından sıçrayan
kıvılcımlar da bunun delilidir.”
“Darbelerim ve can
alıcı hücumlarımla hepiniz zelil ve hakir olursunuz. Zülfikâr’ımın inişleri
eninde sonunda sizi dize getirecektir.”
“Parlayan bir ışık gibi olan amcam oğlu ile sizlere karşı savaşmaya devam
ederiz. Cenâb-ı Hakk bizi muvaffak kılar ve dinînin emirleri yerine getirilinceye
kadar cihadı sürdürürüz. Bu olgun ve kahraman çocuğun darbeleri yeterlidir.”
“Kim olursa olsun,
istediğimizde onu savaştan alıkoruz. Cesur olan insanlara karşı elimizi sakındırmayız.”
“Kılıçlarımız, dönüp kaçanları geri çevirir. Kibir ve gururdan dolayı
başını yükseltmiş olanların başını eğiltiriz.”
“Keskin ve hem ateş saçan kılıç benim elimdedir. Düşmanların kanı onun darbelerinin
etkisiyle yere dökülüverir.”
“Demirden yapılmış zırhı gömlek gibi giyip sizin karşınıza çıktığımızda,
dehşetler içinde kalırsınız ve böyle bir durumda bizler savaştan el çekmeyiz.”
“Bu şekilde cenk ve savaşa devam ederiz. İki taraftan, biri galip gelince
veya sizin kabilenizin uygun gördüğü sulhu teklif edince, savaşı sona erdiririz.”
“Muhakkak olan şunu bil ki sen de ölümün pençesinden kurtulmaya muktedir
değilsin. Öyleyse dalâlet ve küfür yolunu seçerek yanlış yola sapmanın ne
anlamı vardır.”
“Cehaletle puta tapmaktan vazgeçip İslâm’ı kabul et. Uzza ismindeki puta
tapmaktansa Cenâb-ı Hakk’a kulluk ve ibadet et.”
“Lât ismindeki puta tapmaktan ve saçma sapan şeylerden yüz çevir. Böyle
devam ederse kıyamet gününde sana ebedi azap müstahak olur.”
“Ne yazık ki Rebiâ katl olundu. Savaş kızgınlığı artınca Hak kelâmını işitir
ve emre itaat ederdi.”
“İşittim ki orada bir hâdise meydana gelmiştir. Oralarda, sokak başlarında
halkın toplanıp bir araya geldiğini haber aldım.”
“Kavgaya sebep olan bir iş orada meydana gelmezdi, insanların nefret ettiği
kötü işler ve durumlar olmazdı.”
“Çok eski zamanlardan beri oraya yerleşmiş sarp bir topluluk idi. Hayırlı
işler yapmak istiyorlardı, emelleri bundan ibaretti.”
“Mürre öyle bir kabiledir ki soy ve sopu yalan söylemekle şöhret bulmuştur.
Ayak diretmelerine imkân olmadığı gibi bir zorluğu gördüler mi hemen kaçarlar
“O ses hayvanların karınlarından çıkardıkları sese benzemezdi. Halbuki
Hâkim b.Cebele onu davet ettiğinde o sesi işitmişti.
“Bedir
gününde Şeybe’yi öldürmekle büyük bir savaşı kazandık. Yeni elbiseleri, kana
bulaşmış şekilde süslenmişti.”
“Cehennemde
onlara çeşitli yerler hazırlandı. Allah’ın izniyle müşfiklere, kaçış fırsatı
verilmedi.”
“Cehennemde su yerine sarı ve zehirli içecekler İçenlerle, rahat ve huzûr
içinde cennette safâ sürenler elbette bir değildir.”
“Cehennemde yaşayanlarla, cennette gıbta olunacak şekilde kevser suyunu
içerek durumu iyi olanlar bir değildir.”
“Onlar Fihir kabilesinden en üstün olanlardı. Dünya hayatının süs ve zineti
olan mal ve çocukları çoğaltmak maksadıyla hak dine dönmediler. Bunlarla gurur
duydular.”
“Müslümanlardan bir kısmı savaşta şehit
oldular. Bir kısmı da Hazret-i Peygamber’in etrafında toplanarak mutluluk ve
saadeti tattılar.”
“Cenâb-ı Hakk onlara Firdevs cennetini verdi. Orada, ne soğukluk ve ne de
sıcaklık duymadan yaşayacaklardır.”
“Onlar
anıldıkça Cenâb-ı Hakk’ın esenliği üzerinden eksik olmasın. O kutlu yere
sayısızca vardılar ye şehadet şerbetinden kana kana içtiler.”
“Onlar dâima Hazret-i Rasülullâh’avefâ ve bağlılık gösterdiler. Başları
dâima yükseklerde idi. Onlardan biri de aslan lakabıyla şöhret bulan Hamza
idi.”
“Mus’ab, Hazret-i Resûlullâh’ın yanında bir arslan gibi dövüşüyordu. Onun
elindeki mızrağın ucu kan kırmızı olmuş ve sanki al bir elbiseye bürünmüştü.”
“Velîd bin Muğire beni
öldürmeğe teşebbüs eylediğinde ona dedim ki: Ben Ebû Tâlib’in oğlu Ali’yim.”
“Ben Mekke ve Medine vadilerinde hüküm süren bir emirin oğluyum. Benim
atalarım bu çevrede üstünlük sağlamış ve Kâbe-yi Muazzama’nın idaresinde söz
sahibi olmuşlardır.”
“Velîd’den korktuğumu zannetmeyiniz. Ondan çekinerek kaçtığımı veya yüz çevirerek
gittiğimi kimse aklına getirmesin.”
“Ey ibni Muğire, ben öyle cömert bir insanım ki bir kahramanın elindeki
kılıç nasıl oynarsa, benim elimde cömertlik de öyle oynar.”
“Düşmanlara karşı dilim uzundur, arının sokmasına benzer. Fakat dostlara
karşı gayet kısa olup onlarla bal gibi sohbet eder.”
“Resülullah’ı
inkâr etmek ve onu yalanlamak suretiyle büyük bir zarara uğradınız. .Sizler
ehl-i fetretten (Allah’ı tasdik etmekte iken O’nun peygamberini yalanlamakla)
zararlı çıktınız. Ziraat yeri olan dünyada iman sermâyesini beyhude yere
tüketmekle tevhid tohumunu çürüttünüz.”
“İlâhî vahyi inkâr etmekle yalancılığınızı isbât ettiniz. Allah’ın laneti
yalancılar üzerindedir.”
“Ey hakkında sûre indirilen Ebû Leheb, elin kurusun. Zevcen olan Harb’ ın
kızı Suhre de Cehennem’de ateş kütüklerinin hammalı olsun.”
“Yakınlığını bırakarak Hazret-i Resûlullâh’ı yalnız bıraktın. Selâmet ve
huzuru terkederek zarar ve ziyanı satın aldın.”
“Ebû Cehil’in korkusuyla ona uyup kötülük bataklığına saplandın. Kuyruk,
başa uyarak onun yolunu tuttu.”
“Ey Ebu Leheb, senin Ebû Cehil’e uyman utanç verici bir şeydir ki yarın hac
mevsiminde yabancılar hacca geldiklerinde bu âybı senin yüzüne vuracaklardır. O
zaman ne büyük hatâ ettiğini anlamış olacaksın.”
“Eğer düşmanlarının besledikleri kin ve öfke sebebiyle Hazret-i Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem yumuşaklık göstermiş olsaydı ve onları idare etmeğe
çalışsaydı, saldırganlar mızrak ve kılıçla derimi yüzerlerdi.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin etrafında cesur, akıllı ve
tedbirli nice kimseler vardır ki onlar düşürülmedikçe ve o topluluklar
yarılmadıkça düşmanları Peygambere el uzatamazlar.”
“Ey İbni Utbe, kahredici bir kuvvete sahip olan Allah, seni dünya ve
âhirette zarara uğrayanlardan eylesin. Şu anda ölüm bardağından bir damla içirmek
suretiyle senin işini bitireceğim.”
“Suhr’un[15] hanımı olan Hind, diğer kadınları başına toplayarak Müslümanların başına
gelenlere sevindiklerini duydum.”
“Hind, eğer Hamza’nın şehâdetine sevinerek övünürse aldanıyor, demektir.
Çünkü O şehâdet devletiyle ebedî sâadeti tatmıştır.”
“Ebû Süfyân’ın karısı olan Hind, unutmasın ki biz Bedir savaşında müşriklerin
büyüklerinden sayılan Ebû Cehil, Utbe bin Rebiâ ve onun oğlu Velîd'i öldürdük.”
“Kureyş kabilesinin nice kahramanlarını öldürerek, dişi ve erkeklerini esir
alarak ganimet elde ettik.”
“Müslümanların
şehit olup gitmeleri kâfirlerin ölüleri gibi değildirler. Müşriklerin ölüleri
cehenneme gidicidirler ve onları kapıda cehennemi bekleyenler karşılar.”
“Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem de toz toprak içinde Üveyy[16] ismindeki müşriği öldürdü.”
“Kureyş kabilesi, Hazret-i Peygamberin
etrafında halkalanmış, bizlere düşmanlık beslediler ve Allah’ın nurunu
söndürmek için uğraştılar.”
“Bir topluluk için onların rızkını veren Allah değildir, diyemem. İyilerin
de kötülerin de rızkını verip onları doyuran Allah’tır.”
“Cehalete bulaşmış kimseler, faizleri de kendileri gibi zannetmesinler. Birçok
biniciler içinde biz de binici olduk.”
“Bedir savaşında kendileriyle karşılaştıklarımızdan bizi sorun. Yüzyüze
gelip savaştığımız nice kimseleri öldürdüğümüzü onlardan öğrenin.”
“Biz öyle bir topluluğuz ki savaş ve kavgadan korkmayız. Kılıç ve oklar
uçuştuğunda biz onlardan çekinmeyiz.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem aramızda parlayan ve ışık saçan bir
ay gibidir. Allah onunla düşmanlarımızı başaşağı ederek bizi muvaffak etmiştir.
Onun ışığıyla düşmanların karanlığını keşfetmiştedir.”
“Bedir Savaşı’ndan sonra bizim hakkımızda söylenenler şudur: Hiç kimse yeni
elbiseler giymeğe fırsat bulmadı.”
“Kılıç ve hançer bizim fesleğenimizdir. Nergis ve güle ihtiyacımız yoktur.
Çünkü biz savaşı kendimize âdet edinmiştedir.”
“Düşmanın kanı bizim şarabımızdır. Onların kafatası bizim içecek
bardağımızdır.”
“Bugün ateşi kızıştırayım ki onu isteyenler, attan düşerek yüzü üstüne yere
serilmiş olalar.”
“Sizler Hakk’ın azâbından korkmaz mısınız? Allah’tan korkmak kadar emin ve
doğru bir duygu olamaz.”
“Sizler de Ebü’l-Eşref künyesi ile ünlü Ka'b gibi, bizim kılıçlarımızın etkisiyle
yere düşersiniz.”
“Allah bilir ki baş çeviren ve azan bir deve gibi Ka'b de İslâm dinine karşı
bir azgınlık içinde idi.”
“Cenâb-ı Hakk, Ka’b’ın öldürülmesini Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
selleme bildirmek için Cibril-i Emin’i görevlendirdi. Ve olaydan, onu haberdar
etti.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem gizli olarak bir elçi gönderdi
(Muhammed bin Mesleme’yi) ki keskin bir kılıç ile onu öldürmüş ola.”
“Ka’b’ın ödürülmesi etrafta duyulmaya başlayınca onun dost ve arkadaşları
gözyaşı dökmeğe başladılar.”
“Hazret-i Peygamber’e dediler ki, bizi kendi halimize bırak. Feryad ve
figan ederek onu övelim.”
“Onlara biraz müsamaha ettikten sonra başka bir yere gidin, dedi. Böylece
burunlarını yere sürttü.”
“Beni Nâdirlileri gurbete gönderdi. Böylece süslü ve güzel olan evleri boş
kaldı.”
“Ezriât’a (Şam’da bir yerin adı) sürülünce birbirlerine kavuşmuş oldular.”
“Ne yazık ki bir kimse Gıtrif'in[17] yanına girince çok mal dağıttığım ve şiddet ile korku saldığını söylerdi.”
“Hafif darbeleriyle, soylu olmayan ve ataları keremden yoksun bir kimseyi
kurtardı.”
“Onun kulpu kırık işlere yapışmış olduğunu gördüm. Yapışmış olduğu ipin de
asla sağlam olmadığı meydandadır.”
HZ. HASAN aleyhisselâma NASİHATİ
“Ey Hasan’ım! Sen, belâların
ortaya çıkışı esnasında kendine sabır örtüsünü hazırla. Çünkü göstermiş olduğun
güzel sabır sayesinde belâlar yok olup bittiğinde neticenin hayırlı ve iyi
olduğunu görürsün.”
“Her toplulukta sen yumuşaklık
göster. İşlerinde acele etme. Yavaş hareket etmek, dost ve arkadaşlardan daha
yararlıdır. Çünkü bu şekildeki bir davranış, sahibini sıkıntılardan kurtarır.”
“Dostunla
olan sözünde dâima ve her yerde durmaya çalış. Çünkü söze olan bağlılığın seni
dâima memnun edecek ve gönlünü ferahlatacaktır.”
“Sen
nimetin şükrünü ve Allah’a karşı olan görevini yerine getirmeğe çalış. Böyle hareket
edersen Cenâb-ı Hakk, düşünemeyeceğin kadar sana başka nimetleri de verir.”
“Kişi,
kendini ne şekilde görürse Cenâb-ı Hakk ona, isteğine uygun mertebeler verir.
Sen halk içinde dâima yüksek mertebeler peşinde ol.”
“Rızkını
helâl kapıdan iste ki her taraftan şana gelmeğe baslar. Rızık konusunda endişe
etme, senin arzu ettiğinden daha fazlası seni bulur.”
“Rızk, elde etmek için sakın yüzsuyu dökme, hasis ve cimri olan bir kimseye
ihtiyacını arz edip ondan bir şey isteme. Regaib gecesinin faziletleri, lâyık
olmayan insanlardan beklenmez.”
“Senden hayırlı bir işin meydana gelmesini temenni eden dostunun hakkına
riâyet etmeyi ve kendisine saygı göstermeği üzerine borç bil.”
“Anne ve Babanın hakkını gözet, akrabalarından da takvâ üzere olanlara
yardımcı ol.”
“Bir canlı varlık, terbiye için potada eritilip üzerindeki kirler yok
edilse; izâfe suretiyle tasfiye edilip ve bir kalıba dökülse ondaki fazilet
iksirinin hayır ve bereketinden dolayı, altına dönüşün”'
“Bir insanın baba tarafından olan değer ve
kıymeti, onun kemâline delâlet etmez. Güzel ahlâk, edeb ve insanî özellikler
bir araya gelip onun nefsinde toplandığı takdirde insan-ı kâmil olur.”
“İlim elde etmek için uğraş ve edep tahsiline gayret sarf et. Böylece ilim
ye edeb sayesinde başarı elde eder, neye elini uzatırsan, onu elde etmeğe
muvaffak ölürsün.”
“İşi, Allah için olan bir insanın bu durumu
ne kadar güzeldir. Böyle işlerde başarılı olan insanların baba ve dedeleri de
kerem sahibidirler. Hayırlı ve yararlı işleri kendilerine huy edinerek
atalarının yolunda yürüyenler ne bahtiyar insanlardır.”
“Mürüvvet, kişinin verdiği sözü yerine getirmesidir. Komşuları yardım isterlerse,
gece gündüz onların isteklerini yerine getirip, sitemlerinden kurtulmaktır.”
“İslâm’a ait gerçekleri görmeyen ve inanmayan
insan sıkıntı, ıztirâb ve eziyetlerden kurtulamaz.”
“Zaman, mihnet ipiyle seni boğarsa, ıztirâb çekip tasalanma. Kurtuluşun
için yegâne ve tek ilâç sabırdır. Akıllı bir kuş tuzağa düştüğünde tahammül
gösterir, demişler.”
“Sabreden bir insan, günü gelince ipin
düğümlerini çözmeğe muvaffak olur. Aksi takdirde beyhude bir çırpınma, kişinin
çektiği ıztırâb ve sıkıntıları artırır.”
“Nefsimi, dert ve sıkıntılar kuşatınca ve zamanın olayları onu sıkmaya
başlayınca ona şunu derim :“Zamanın şiddeti karşısında sabırlı ol. Çünkü her
şiddetli günün mutlaka bir sonu yardır. Sabır ve tahammül, şerefli ve asîl
insanların işidir.”
“Çok geçmeden peşinde koştuğun yararlı işin, Cenâb-ı Hakk tarafından yerine
getirilecektir. Sıkıntı ve meşakkatlerden, kurtulduğun an, rahat ve huzura
kavuşacaksın.”
“Kalpleri ümitsizlik ve ye’s duyguları kapladığında ve böyle bir hastalıktan
ötürü göğüste bir daralma olduğunda;
Hileli işler, gönül şehrine yerleşip orayı
vatan edindiklerinde ve kalbi, gam kaplayıp sıkıntı meydana getirdiğinde;
Gam ve kederin yok oluşu için bir çıkar yol bulamayan akıllı insan, derdine
bir çâre ve ilâç aramaktan vazgeçip el çekse bile;
“Bütün bu durumlarda ve ümitsizliğe düşüp çaresiz kaldığın zamanlarda
isteklerine cevap veren ve lûtfuyla seni ayakta, tutan Cenâb-ı Hakk, senin
imdâdına yetişen birini gönderir.”
“Hâdisât ve zamanın kötü gidişatı son bulup, iyi ve mutluluk verici bir
duruma dönüşünce, göğüslerde bir ferahlık meydana gelir.”
“Geçimini zilletle temin etmekten sakın. Kötü, adî ve bayağı işler peşinde
koşma. İstek ve arzularını himmeti yüksek insanlara arz et. Kötülerle muhâtab
olma.”
“Fakir olup yoksulluğa düşersen, hastalığını gönül zenginliği ile tedâvi
etmeğe çalış. Derisi uyuz olan insandan kaçar gibi, kötü insanlardan kaç ve ihtiyacını
onlara söyleme.”
“Rızkın bir gün mutlaka dönüp seni bulacaktır. Çünkü yıldızlar kadar uzak
olsa da rızk, gelip insanı bulur.”
“Ey dostlar, eğer durumum nasıldır diye bir soru sorarsanız, biz zamanın
olayları, sıkıntı ve eziyetleri karşısında tahammül ve metanet göstermişizdir;
diye cevap veririm.”
“Cefâ ve ezîyetlerin, bana etki etmediklerini göstermek için hüzün ve
üzüntülerimi saklarım. Çünkü dostlar, bende zayıf bir nokta bulduklarından mahzun,
düşmanlar ise mesrur olurlar.”
“Dünya cömertlik gösterip sana mal ve mülk verince, sen de bu fırsatı
ganimet bilerek diğer insanlara karşı cömert davran. Çünkü dünya durmadan
değişmektedir. Zengin olan fakir, fakir olan da zengin olmaktadır.”
“Dünya, sanâ ikbâl gösterirse, cömertlikle o mal ve mülkü tüketemezsin.
Eğer sahip olduğun ikbâl, bir gün idb'ara dönerse cimrilik ve hasisliğin onu durduramaz.”
“Mal ve servet, insanın ayıplarını örter. Çünkü zengin olan bir insan yalan
söylese bile halk onun bu sözlerini tasdik ederi Doğru söylediğine inanarak
yalan sözünü doğru kabul eder.”
“İnsanlar, mal azlığını akıl noksanlığına bağlarlar. Akıllı olduğu halde malı
az olanı ahmak zannederler.”
“Her sıkıntı ve eziyetle güreşerek yenmeğe muvaffak oldum. Fakat fakirlik
ve yoksulluk bana galip geldi.”
“Fakirliğimi aşığa vursam, beni utandırır, vurmazsam içten beni kemirir.
Ülfet ve beraberliğinde huzur olmayan böyle bir arkadaşın yüzü kara olsun.”
“Kişi, zekâ ve aklıyla rızk bolluğuna ve mal çokluğuna kavuşsaydı, bütün
mertebe ve derecelerin en üstün noktasına nail olurdum.”
“Bütün rızıklar, Cenâb-ı Hakk’ın fazl ü keremiyle ezelde taksim edilmiştir.
Akıl ve mantık oyunlarıyla değiştirilmesi mümkün değildir.”
“Hakk Teâlâ'nın insana verdiği kısmetlerin
en hayırlısı akıldır. Yeryüzünde yararlı ve ona benzeyen, derece ve rütbe
bakımından eşit olan başka bir nesneye rastlamak güçtür.”
“Cenâb-ı Hakk insanın aklını noksansız ve eksiksiz yarattığı takdirde, onun
huyları da mükemmel olur. Çünkü, bir işin âlet ve araçları eksiksiz olunca
ondan meydana gelecek şeyler de tam ve eksiksiz olur.”
“Kişinin, halk arasındaki yaşayışı ve canlı kalması akıl iledir. İlim ve
tecrübenin asıl merkezi akıldır. Akıl olmadan hiçbir iş dönemez.”
“Kişiye, arkadaş ve dostları arasında değer
ve kıymet kazandıran, tam ve sağlam bir akıldır, iradesi dışında meşru’ olmayan
bir yoldan kendisine verilmiş olsa bile bu akli, yol göstericidir.”
“Arkadaşları arasında aklın azlığı o insan
için bir noksanlık kabul edilmektedir. Soy, sop, nesep ve aslı temiz olsa da
böyle bir durumda kimse ona bir değer vermemektedir.”
“Akıl ve cesarette ne kadar başarılı olursa olsun, geçinme hususunda zengin
ve talihi yâver giden insanlar, dâima galib gelmişlerdir.”
“Zamanımızdaki belâ ve musibetlere hayret
etmek yersizdir. Çünkü huzur ve saadet içinde yaşamak, belâ ve musibetlerden
çok daha tuhaf hale geldi.”
“Güzellik, değişik ve süslü elbiseler giymekte değildir. Gerçek bir güzellik,
ilim ve edeple elde edilen ve gözlerin dikkat etmekte itina gösterdiği güzelliktir.
Dünya ve âhirette kurtuluşumuza vesile olan da ancak bu tür bir güzelliktir.”
“Babasını kaybeden insan gerçek yetim sayılamaz. Ben, akıl ve değer bakımından
eksik olanlara yetim derim. Her ne kadar şerîâtta babasını kaybedene yetim
denilmiş ise de hakikatte yetim, akıl yönünden eksik olandır.”
“Senin için önemli olan soy ve sopunla övünmen değildir. Edep ve terbiye
bakımından üstün bir mertebede bulunman, ırk ve sülâlenin şerefiyle övünmenden
seni müstağni kılmıştır.”
“Edepten nasibini alamamış kişinin kendisini saygı, değer bir insana bağlaması
ve onun soyundan geldiğini iddia etmesi ona ne kazandırır? Şerefli ve
faziletli bir babadan çocuğa ne yarar olabilir? Önemli olan kişinin
kendisidir.”
“Olgun insan o kimsedir ki: Fazilet, edeb ve benzeri özelliklerin gerektiği
zamanlarda başkasına ihtiyaç duymadan 'ben burdayım’ diyebilendir.
Yoksa benim babam şöyle idi, şu meziyetleri vardı, diyerek atalarıyla övünen
kimse kemâl sahibi değildir.”
“Hazret-i İsa gibi canlıları
dirilten bir nefese sahip olsa, da babanın fazilet ve özellikleriyle övünme.
Gerçek anlamda insan isen kendi meziyet ve özelliklerinle övün.”
“Ey soy ve sopuyla iftihâr edip övünen kişi! İlim ve irfanın iyi görmediği
böylesine cahilane bir övünmenin sana ne yararı vardır? Bütün İnsanların anne
ve babaları birdir, hepsi de Âdem ve Havva’dan dünyaya gelmişlerdir.”
“Hiç kimsenin gümüş, altın, demir veya bakırdan yaratıldığını gördün mü?
Kimin aslı bu madenlere dayanmaktadır?”
“Dünyada hiç kimsenin kendi el emeği ve çalışması ile yaratıldığını gördün
mü? Et, kemik ve sinirin dışında insanda başka bir şeyin mevcut olduğu iddia
edilebilir mi?”
“Câhil kalıp nesebinle övünme. Çünkü insanların hiçbiri bâki değildir.
Övünme ancak uzun müddet kullanıldıktan sonra yokluğa karışması zaman alan ve
akl-i maâd diye tâbir edilen akıl, utanma, marifet, fazilet ve benzeri
özelliklerle olur.”
“Nefsimi terbiye etmek için himmet ve gayret sarf ettim. Fakat Allah’tan
korkmak ve ona yönelmekten başka, ona etki edecek bir müessir bilemiyorum.” .
“Eğer terbiye hususunda kusur ve aczim olduysa nefsimin susması, konuşarak
yalan söylemesinden daha iyidir.”
“İnsanların dedikodusunu yapmak, onları küçük düşürmeğe çalışmak, sadece
İslâm dininde değil, diğer semavî dinlerde de haram kılınmıştır.”
“Ey nefs, eğer söz gümüş ise sükût altındır.”
“Nefsini ve ırzını korumak isteyen kimse, herkese muhâtab olmaktan ve ona
cevap vermekten çekinir. Halkla iyi geçinen ve onları idâre etmek yollarını
araştıran kimse, en doğru hareketi yapmış demektir.”
“İnsanların hakkına riâyet ederek onları hoş tutmağa çalışan, şan ve şereflerine
uygun davranan kimse, buna karşılık olarak' hayır ve ikrama lâyık görülür.
İnsanlara ihanet ederek, onlara izzet ve ikramda bulunmayan kimse ise onlardan
ümit ettiği ikrâmı asla bulamaz.”
“Nice akılsız insan vardır ki cehalet ve gafletleri
sebebiyle yüzüme karşı söylenmeyecek sözleri söylerler. Bu gibi insanlara cevap
vermeği tiksinti veren bir şey kabul ederek susmayı tercih ederim.”
“Kötü huylu insan, hafif-meşrepliğini artırdıkça, ben tahammül edip yumuşaklığımı
artırırım. Bu halimle kendimi “ud” ağacına benzetirim. Çünkü ud yandıkça güzel
kokusu da artar. Kötü kişinin ateşi fazlalaştıkça benim hilm ve yumuşaklığım
artar. Bundan dolayı kendisine cevap vermem.”
“Din kardeşinin kusurlarını örtmek için
üstüne bir perde çek. İyi taraflarını anarak kötülüklerini örtmeğe çalış.”
“Aklı yerinde olmadan zulüm eden bir insanın tecâvüzlerine karşı göğsünü
siper et. Zaman geçtikçe o zülüm de geçer. Çünkü dünyada her şey geçicidir.”
“Akılsız olan insanın sözlerine karşılık verme. Fazilete dayalı bir hareket
tarzını seç. Çünkü zâlimin hesabını, gerçek yaratıcı ve Seriü'l-Hisâb olan
Allah görür.”
“Dünkü günün geçmesi gibi vefâ da yok olup gitti. Halk, hile ve karışık
işler peşinde olup sadece kendi ihtiyaçlarını temin etmekle meşgûldur.”
“Zamane insanları, görünürde birbirlerine karşı sevgi ve vefâ duygularını
izhâr ederler. Halbuki içleri akrep gibi kin, nefret ve düşmanlıkla doludur.”
“Benim ilmim çoktur, huy ve
ahlâkım da güzeldir. Bu gibi özelliklerle bezenmiş bir insanın bedbaht olup
olmayacağını bilmiyorum.”
“Bin tane düşman arasam, bulmam mümkündür. Fakat gerçek ve hakiki bir dost
arasam, bulabileceğimi zannetmiyorum.”
“Kötülerin ölümüyle dünya harap olmaz. Fakat iyilerin göçüp gitmesi dünyanın
yıkılmasına sebep olur.
İhtiyacın karşısında kapı kapanırsa üzülme, bu görevi başkasına bırak. Sana
kapıyı O' açar.”
“Ey gözümün nuru oğlum, anne ve babanın haklarına riâyet et. Uzak ve yakın
akrabalarına karşı iyilikte bulun.”
“Takvaya riâyet eden, güzel ahlâklı, iffet ve terbiye sahibi, verdiği sözü
yerine getiren insanlarla arkadaşlık yap.”
“Tabiat ve huyu güzel olan insanlarla arkadaşlık yap. Çünkü bu tür İnsanların
sohbeti kalbe süs ve ziynettir.”
“İnsanlara eziyet veren şeylere engel olmaya çalış, dilinle kimseyi incitme
imân ehline rağbet et ki inanmış bir insan için tevazu şarttın Böyle huylarla
bezenmiş kişiye, canım sana fedâ olsun, derler.”
“Gözünü harâm olan, şeylerden sakındır, komşuna eziyet etme. Huy ve
tabiatını övülmüş olan özelliklerle bezemeğe çalış.”“Bütün olaylarda Allah’a
dayan. Çünkü görünen ve görünmeyen kazâ ve belâlardan ve insana zarar veren
kötü bakışlardan ancak Allah korur.”
“Allah’tan, ismet ve günâhlardan uzak kalmayı iste. Başkalarından hiçbir
şey istemeksizin O’nun nimetlerine şükretmeği bir vazife bil. Hiç bir zaman
münkir olma.”“Çalış ve inalını verirken yüksek mertebelere ulaşmak için sarf et.
Böylece yaratıkları koruyan Cenâb-ı Hakk’ın himmetiyle ancak övülmüş kişilerden
olursun.”“Dünyada ebedî kalacağım diye ev, yurt edinme. Çünkü dünyada. ebedilik
yoktur. Herkes göçer gider.”
HZ. HÜSEYİN aleyhisselâma NASİHATİ
“Ey Hüseynim! Muhakkak olan
şudur ki, ben terbiye maksadıyla hak sözü söyleyip nasihat ederim. Benim
söylediklerimi dikkatte dinleyip gerekenlerini yerine getirmeğe çalış. Çünkü
akıllı insan, terbiye için verilmiş öğütleri dinleyen kimsedir.”
“Şefkatti bir babanın
öğütlerini dinle ki sana, terbiye hususundaki nasihatlerim gıda gibi vermektedir.
Edepli olduğun takdirde iki cihanda da mutlu olur ve kurtulursun.”
“Ey benim dünyada ve âhirette
meziyetleri yüksele olan oğlum! Rızık, Cenâb-ı Hakk’ın kefaleti altındadır.
Öyleyse sen isteğinde dâima güzelini tercih eyle ve çok talepte bulunma.”
“Malını yalnız kendine ayırma,
Yaratanını düşünüp, ihtiyaç sahiplerine ve fakirlere de dağıt.”
“Cenâb-ı
Hakk, bütün insanların rızkını vermeği taahhüt etmiştir. Gelen ve giden mal,
mülk, servet, altın ve gümüş, iğretiden başka bir şey değildir.”
“Rızık, bir insana göz kapayıp
açıncaya kadar geçen kısa bir zamandan daha süratli verilir. Sebepler
halkedilince, gerisi kendiliğinden gelir.”
“Rızık,
sellerin aktığı derelerden ve kuşların yuvalarından uçmasından daha sür’âtli
olarak sahibine ulaşır.”
“Ey' benim gözümün nuru
oğulcuğum! Kur’andaki nasihat ve öğütleri tut. Kim ki Allah’ın kitabındaki
nasihatlarla âmel ederse, saadet ve mutluluk ehlinden olur.”
“Gel,
Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya gayret sarf et. Hükümleriyle âmel eden ve okuyuşuna
özel bir itina göstererek ona saygı duyan kâmil insanlar içinde yaşa.”
“Kur’ân-ı
Kerîm’i güzel bir âhenk ve sesle okuyup anlamı üzerinde düşünmek, büyük bir
mutluluk vesilesidir. Kur’ân’ı derin bir heyecan ve kendinden geçercesine
okuyarak Allah'a yakın olmak isteyenler, bu arzularına kavuşurlar.”
“Samimiyet
ve ihlâs ile Allah’a ibadet et. Çünkü bu şekilde ibadet ettikçe yüksek
mertebelere ulaşır, manevî bir gelişme gösterirsin.”
“Kur’ân-ı
Kerîm’i okuduğunda, korku ve azâb bildiren âyetlerle karşılaşırsan, durakla.
Büyük bir ta'zim ve titreyişle gözlerinden yaşlar akıtarak ve anlamlarını derin
derin düşünerek oku:”
“Duraklama esnasında, ya dil
veya kalp ile su münâcâtta bulun. Yâ Rabbi! Sen dilersen adaletinle
kabahat işleyenleri cezalandırırsın, fakat beni o zümreden eyleme.”
“Ben
her hata ve kusurumu kabul edip senin dergâhına geldim. Çünkü ayıpları örten ve
kusurları affeden ancak sensin. Kabahatli olanların, senin kapından başka
gidecek yerleri yoktur.”
“Kur’ân-ı
Kerîm’i okurken, hoşa giden ve cennetteki dereceleri bildiren âyetlerle
karşılaşırsın.”
“Samimi
bir kalp ile içten âh ve enin ederek Allah’a yaklaşmış kimseler gibi sen de
ebedî cenneti iste. Mutluluk ancak yalvarmak ve cenneti istemekle elde
edilir.”
“Çalış,
yalvar, rica ve temennide bulun ki o cennete girebilesin. Yıkılmayan, dâimî ve
ebedi olan köşklerdeki huzur ve rahata kavuşmak için, böyle bir yol izlemekten
başka çâre yoktur.”
“Kesikliğe
uğramayan ve sonu olmayan ebedi bir yaşayışa kavuş. Olağanüstü bir yere
girmeğe gayret et ki yıkılması mümkün olmasın. Böylece neşeli ve mutlu bir
hayat bulmuş olursun.”
“Bir hayırlı ise niyet edersen onu yapmak için acele et. Çünkü gecikir ve o
işi ağırdan almaya çalışırsan, zihninde doğan bazı düşünceler, seni o işi yapmaktan
alıkoyabilir.”
“Bir kötülük yapmak için arzu
duyar ve içinde bir his uyanırsa, gözünü kapat ve o işi yapmaktan vazgeç. En
güzel şey, Allah’ın emirlerine uymaktır. Çünkü isterin en hayırlısı Allah’ın
emir buyurduklarıdır.”
“Bir
babanın, çocuğunun üstüne titremesi, eğilip şefkat göstermesi gibi, sen de dostlarına
karşı aynı ilgiyi göster. Onlara kucak aç, kollarını uzat, ve yardımda bulun.”
“Komşu
ve misafirlerine gücün yettiği kadar yardım et ve ikrâmda bulun, ilgi ve alâkan
o derece, çok olsun ki seni görenler, aranızda bir akrabalık veya ırsiyyet bağı
var zannetsinler.”
“Kendine o kimseyi dost olarak
seç ki, seni kardeş gibi kabul etsin ve senin hazır bulunmadığın anlarda, sana
saldırıda bulunanlara karşı münakaşa edip, seni savunsun.”
“Hastanın
şifâ bulması için ilâcı istemesi gibi sen de hakiki dostları iste. Sıkıntı
çekmek istemiyorsan, yalancılarla arkadaş ve dost olma.”
“Nerede olursan ol, gerçek
dostlarla düşüp kalk. Doğruluğu bilinen ve yalan söylemeyen kişilerle ahbablık
kurmak, oldukça güzel bir şeydir.”
“Yalancıyı
gözden uzak tut, onunla arkadaş olma. Şayet sana yaklaşmak isterse, sen ondan
uzaklaş. Çünkü yalancı, kendisiyle sohbet ettiği insanı dahi yalana alıştırır.”
“Yalancı,
senin arzularından da öte yapmacık bir hareket ve dil ile seni kandırır,
olmayacak işleri sana yaptırmağa çalışır. Hâlbuki senin söylediklerini değiştirerek
tilki gibi hile ve kurnazlık yoluna sapıp başkalarına aktarır.”
“Yaltaklanan
kişilerden sakın. Çünkü senin başına bir musibet geldiğinde, ateş alevlerisin
diye fitne odununu taşır.”
“Başarı
ve ikbâl zamanlarında insanın etrafını dolaşıp kutlayanlar, darlık ve sıkıntı
geldiğinde, hemen ortadan kayboluverirler, Bu tür kişilerin işi gücü, insana
ezâ ve cefâ çektirmektir.”
“Ey
oğlum Hüseyin! Sana öğüt ve nasihat verdim. Eğer ¡kabul edip gereğini yaparsan
kazançlı çıkarsın. Fakat ne yazık ki dünyada nasihattan daha ucuz bir şey
yoktur; Pahaya lâyık ve kıymetli bir şey iken maalesef alınıp satılmıyor.”
“Ey
Hüseynim, eğer gurbete ve yabancı bir memlekete yolculuğa çıkarsan, o ülkenin
âdet ve ¡geleneklerine göre hareket et.”
“Yabancı
bir yerde, aklına güvenip o ülkenin ahâlisine aykırı düşünme. Şüphesiz her
memleketin düşünce tarz ve biçimi ayrıdır.”
“Ne
olurdu, keşke ben de bu öğütlere göre hareket etseydim. O zaman başkaları bu
öğütlerime daha fazla rağbet gösterirlerdi.”
“Bütün
varlığımla Cenâb-ı Hakk’m emirlerini yerine getirmeğe çalıştım. Fakat icraatlarımdan
dolayı bazıları bana karşı çıkıp diş gıcırdattılar.”
“Özrünü
öyle itimat edilecek birisine söyle ki senin tavır ve hareketlerini hoş karşılayarak,
başarılı olman için sana yardımcı olsun.”
“Dünyanın
zevk ü safasına aldanıp sevinme. Basa gelen musibet ve belâlar karşısında da
üzüntü duyup tasalanma. Çünkü her iki durum da geçicidir.”
“Yarınki günü dünkü güne kıyas ederek rahatını düşün. Dünya işleri sıkıntı
ve üzüntü çekmeğe değmeyeceğine göre, boşuna yorulup sıkılma.”
“Zamanla çocuk ve torunlarımızın başına gelecek belâ ve eziyyetleri görür
gibiyim. İleride cereyan edecek savaş ve sıkıntıların ateşi şimdiden tutuşmuştur.”
“Gelin
ve güveyin, renkli elbiselere bürünmesi gibi bizim de sakalımız kana boyanacaktır.”
“Gördüğüm
bu durumlar veya bana gösterilenler, açıkça ve aşikâre değil, rüyada oldu. Bu
olayları müşahede etmek içini bana anahtar verildi.”
“Gördüğüm
bu belâ ve musibetlerden sakınmak mümkün değildir. Nöbet ve sırayla gelmektedirler.
Bunlar gelip sana erişmeden evvel, sen kendini onlara karşı hazırla.”
“Allah,
bizim yerimize geçerek din emirlerini yerine getirene rahmet eylesin. Nass ile
sabit olan kıyam sahibi o kimsedir ki halk, din işlerinde onun nüfuzuna ve
hükmetmesine hayret eder.”
“Ey
Hüseyin! O mehdi hem benim ve hem de senin intikamını alacaktır. Sıkıntı ve
eziyetlere karşı sabır göster ki, mükâfatını göresin.”
“Bir kan için binlerce kari dökmüş ve kusuru yokken bir gürûh insan, onun
katli için çabuk davranmışlardır.”
“Eziyet
verip sıkıntı çektirdikten sonra zâlimlerin özür dilemeleri, hiç bir yarar
sağlamayacaktır.”
“Ey
Hüseyin’im, dost ve ahbabların ayrılığı münasebetiyle üzülme. Çünkü ayrılığın
olması muhakkaktır. Eskiler demişler ki, “Ölüm için hazırlayınız, yıkılmak için
inşâ ediniz.”
“Ey
Hüseyin'im, dünyanın harap olmak için yaratıldığını öğrenmek istiyorsan,
içinde oturduğum; evlere sor ki sana lisan-ı halle cevap verirler. Dünya
ehline ebedilik yoktur, derler.”
“Ben,
din hükümlerine olan tam bağlılığım ve onları tatbik etmem münasebetiyle,
âyet, vahiy ve bunların gereklerine iman edenler için, âdeta dinin kendisi olmuşum.”
“Övünülecek
bir aile olduğumuza dâir çeşitli deliller vardır. Çünkü Kur’ân da bize işaret
edilmiş ve üzerimize salavât getirilmesi emir buyurulmuştur.”
“Ey
Hüseyn’im! Deden Hazret-i Muhammed Mustafa’ya daima salât ve selâm getir.
Böylece dinî bir emri yerine getirmiş olur ve Kur’ân’daki âyet-i kerîmelerin,
esrârına talip olanları memnun edersin.”
“Devrana ve zamana bir gün de olsa güvenme. Çünkü zaman durmadan değişmekte
ve düzenli görünen işler çözülmektedir.”
“İyilik ehline haset etme,
onları kıskanma. Onlarla beraber olduğun takdirde Darü’s-selâmı bulur, Cennete
girersin.”
“Yüce
olan Allaha itimat et, dâima ona güven. Çünkü büyük nimetlere sahip olan
Cenâb-ı Hakk'tır.”
“Arzu, istek ve araştırma
ile ilim elde etmeğe çalış. Helâl ve haramı birbirinden ayırdetmede dikkatli
ol.”
“Kötü
söz söylemeği âdet haline getirme. Allah’ın razı olduğu ve beğendiği şeyleri
konuş.”
“Arkadaşın sana hıyanette
bulunursa sakın aynı şeyi sen yapma. Verdiğin söze sadakada bağlı ol.”
“Dost ve arkadaşlarına kin besleme. Affetmeği âdet haline getir. Böylece
kurtuluşa erersin.”
“İyiliklerin yanında ihsan ve keremde bulunmak âdet olmuştur. Kötüler
yanında ise bir noksanlık kabul edilmiştir.”
“İyilik ve ihsan kendini bilenlerce sedefin' içine düşüp inci olan Nisan
yağmuru gibidir. Kötüler yanında ise yılanın ağzına düşen
zehir gibi olur.”
“Kerim olan bir kimseden bir şey istemek için ona gidip selâm vermen kâfidir.
Başka bir şey söylemeğe lüzum yoktur.”
“Kerem sahibi insana selâm verir vermez senin ihtiyacını anlar ve onları
gidermeği kendisine borç bilir.”
“Kerem sahibi insana sırrını tevdi edersen onu başkalarına açmadan gizli
tutar.”
“Benim sakladığım sır, kapısı kilitli bir ev gibidir. Anahtarı kaybolmuş ve
kapısı mühürlü kalmıştır.”
“Gücün ve iktidarın olduğu zaman sakın zulmetme, Çünkü zulmün sonu pişmanlıktır.”
“Ey oğulcuğum mazlumun ahını almaktan sakın. Çünkü mazlumun bed-duâsı karanlıkta
sana isabet eden bir ok gibidir.”
“Sen uyursun fakat zulme uğramış insan uyumaz. Sana bed-dua eder, uyanık
olan Allah onun bu bed-duâsını kabul eder.”
“Seninle şakalaşmış olsalar bile sen kimseyle şakalaşma. Bu şekilde hareket
edersen selâmet bulursun.”
“Sözlerin açtığı yara onulmaz ve kabuk bağlamaz. En çok sözün açtığı yaradan
kan damlar.”
“Gerçek dost ve arkadasın o kimsedir ki şenin başına bir belâ ve sıkıntı
geldiğinde üzüntü duyar.”
“Gerçek kardeşin o kimse değildir ki sıkıntıya düşüp perişan olduğunda sana
sitem ede.”
İLİM TAHSİL
ETME
“İnsanlar iki
kısımdır. Birincisi ilim öğretenler, İkincisi de onlardan ilim öğrenip gereğini
yapanlardır. Bu iki ¡gurup dışında kalanlar, saf bir nesnenin geriye kalan
tortusu gibidirler.”
“Gerçek âlim o
kimsedir ki kendi nefsinde mevcut olan şeyleri bilen kimsedir. Yoksa güzel
sözler söyleyerek ve darb-i meseller getirerek insanlara hitap eden, âlim değildir.”
“İftihar ve şeref,
ancak ilim ve irfan erbabına yaraşır. Çünkü bunlardan her biri, bilgi ve
tecrübeleriyle diğer insanlara hak ve doğru yolu göstermektedirler.”
“İnsanın derecesini,
rütbe ve kıymetini yükselten ilimdir. Kişi ilim ve marifetle güzel vakit
geçirebilir. Cahil olanlar ise bilginlere karşı öfke duyar, düşmanlık besler,
kin ve nefretle karşılık verirler.”
“İlmi koruyup, hakkına
riâyet edelim. Buna karşılık bir ücret talep etmeyelim. Çünkü kâinat ölü mesabesinde
iken ancak ilimle dirilebilmiştir.”
“Nereye gidersem
gideyim ilmim ve irfanım benimledir. Kalbim, ilim sandığıdır, içi boş olan bir
şey değildir.”
“Eğer evimde olsam,
ilmim benimledir. Çarşı ye sokağa çıksam dahi onun benden ayrılması mümkün
değildir.”
“İnsan kalb zenginliği
ile zengindir. Yoksa mal ve mülke sahip olmak zenginlik değildir.”
“İlim insan için bir
süstür, sen ilmi elde etmek için gayret sarf et ve ömrün oldukça bu arzundan
vazgeçme.”
“İlim ve irfana meyl
ve Allah'a güvenerek kalp zenginliğini taleb et. Yumuşak ol ve metin bir akıl
ile kendini korumaya çalış.”
“İlim elde etmede
sakın usanma. Bir gün gelir ki denize dalar gibi ilim ve irfan denizine dalar
ve onun safasını sürersin.”
“Zühd ve takvaya
riâyet eden ve dinin emirlerine uyan bir mümin ve İslâmî ganimet bilerek ilim
ve irfanı kapan kimselerden ol.”
“Sen kendini ve kendi
halini iyi bil ki yararlı bir ilim, güzel akmakta olan bir su gibidir; istekli
olan insanlara kolaylıkla ve faydalı olacak şekilde ulaşır.”
“Kişi, geri durmak
suretiyle maksad ve meramına ulaşmaz. Hatta bu durum onu tehlikeli ve bilinmeyen
bir yere ulaştırır.”
“Eğer ilim arzu ve temenni ile elde edilmiş olsaydı,
yeryüzünde hiç kimse cahil kalmazdı.”
“Çalış, tembellik gösterme, gaflet içinde kalma,
Âhirete, göstermiş olduğun tembelliğin cezasını çekecek ve pişmanlık
duyacaksın.”
“Çok olsa da dünya malı fânidir, yok olmağa mahkûmdur.
İlim ise bakidir, hiç bir zaman tükenmez.”
“İlme ihtiyaç duyduğum kadar, bazı zamanlarda
cehaletin zorlamalarına da ihtiyacım vardır.”
“Cehalet,
benim özelliğim olmadığı için onunla hiçbir zaman hoşnut ve memnun değilim.
Fakat bazı zarurî anlarda ona ihtiyaç duyarım.”
“Bir
kimse, cehalet kusurlu ve kabahatli bir şeydir, derse doğru söylemiş olur. Fakat
züll, ondan da daha kabahatli ve kusurlu bir şeydir.”
HİKMETLER
(Muhtelif)
“Sen ey insan, açıklayıcı bir kitap gibisin. Harfler içteki gizlilikleri
açığa vuran ve beyan eden vasıtalardır.”
“Taşkın bir ruh, iki cisim arasında
bulunmalıdır ki, cisimler ikidir, fakat ruh birdir.”
“Senin başına bir belâ ve musibet
geldiğinde sabret. Çünkü Kur’ân’da İnşirah sûresinde “Üsürlerin” ikisi bir,
“yüsürler” iki olmakla; bir darlığa iki
kolaylık takdir ettiğini düşünerek teselli bul.”
“Acele etmemek ve yumuşak davranmak, kurtuluş ve felaha sebeptir. Ne iş
olursa olsun başarılı olmak istiyorsan, teenni ile hareket et.”
“İki kişinin bildiği şey, artık sır
olmaktan çıkmıştır. Sakın sırrını kimseye açma. Çünkü dostun da dostu vardır.”
“Sırrını, o kimseye ifşâ edip açıklama ki başkalarından sana sır getirip
onların söylediği gizli şeyleri sana ifşâ eder.”
“Başkalarının sırrını sana getirerek
ifşâ ettiğini görürsün. Aynı şekilde senin sırrını da başkalarına ifşâ
edecektir.”
“Dostun seni emniyetli bir insan bilerek sana sırrını açıkladıysa sen bu
sırrı sakla. Arkadaşının bir aybını gördüğün zaman veya onun bir kusuruna
muttali olduğunda saklamasını bil.”
“İnanmış kimselerin
gizledikleri nice hususlar vardır ki bunlardan melekler ve cinler âciz kalmışlardır.”
“O’ndan (Allah’tan) gelen hidayet kendilerine yol göstericilik görevini
yapar. Allah’ın veli kulları, daha fazla idrâk sahibi olurlar.”
“Nice günahkâr ve âsi insanları gördüm ki mümin kardeşlerinin ırzlarının
derilerini parça parça edip yüzerler.”
“Allah insanı, lütuf ve keremiyle mutlu ve mesud etmedikten sonra, kendi
çalışma ve çabalamalarıyla çeşitli kusur ve kabahatlara dûçâr olur.”
“Toprakta
bulunduğunuz zaman aranızda iki karış uzaklık bulunsa bile manevî âleme, göre
bu çok uzak bir mesâfedir.”
“Aklı olmayan bir bilginin
durumu, ayağı olmayan bir insanın ayakkabıya sahip olması gibidir.”
“Akıl sahibi olup da ilim
sahibi olmazsan, ayağın olup ta ayakkabıya sahip olmamana benzer.”
“İnsan kendi aklının kını
gibidir. Kılıcı olmayan bir kından ne hayır vardır?”
“Ekin, biçilmek zamanına erişti, onu tarlada bırakmak mümkün -değildir.
Ekini biçmek gerekir.”
“Başka birinin de dünyası kötü ve mezmum görünse de âhiret ve ukbası
iyidir. Öbür dünyada rahat edecektir.”
“Kötülük artınca sabır ve tahammülü fazlalaşan kişi, iki taş arasında ezilen
misk gibidir.”
“Mürüvvet[18] sahibi olan kişi iki taş arasındaki misk gibidir. Nasıl ki ezilince kokusu
artmağa başlarsa o kişinin karşılaştığı kötülükler arttıkça, sabrı da artar.”
“Bu ülfet İve yumuşaklıktan maksadım şudur ki: Güler yüzlü ve tebessüm eden
bir çehreyle başkalarını sevindireyim. Böylece onlar da ölümümden sonra mezarımın
başına gelip dualarını çoğaltsınlar;”
“Bir işi Cenâb-ı Hakk istemedikten sonra ardı arkası kesilmeksizin bir
takım engeller çıkarak meydana gelmesi mümkün olmaz.”
“Sana yararı olmayan bir yerde ikâmet etme. Allah’ın toprağı oldukça sınırsızdır,
senin rızkın ise geniş bir alana yayılmıştır.”
“İyilik yapmak, çıkılması ve tırmanması güç dağların tepesine ulaşmaktan
daha zordur.”
“Kötülük, çok hızlı akıp giden bir suyun akıntısından daha sür’atlidir. Etrafa
hemen yayılır.”
“Eğer akrebi yıllarca besleyip terbiye etsen bile bir gün fırsatını bulduğu
zaman, hiç tereddüt etmeden zehirli iğnesini sana sokabilir.”
“Devamlı surette çabalayıp hareket halinde olana de ki: Boşa zahmet çekiyor
ve kendini yoruyorsun.”
“Şu üç şeyi dâima gizli tut: Cesaret ve kahramanlığını, ilim ve irfanını ve
bir de sahip olduğun mal ve mülkünü.”
“İnsanlar gizli kalmaları gereken bu üç şeye düşmandırlar. Çünkü bunların
yok olmasını temenni ederler.”
“Zillet ve pintilik evinde oturma. Çünkü zillet, horlukla arkadaştır. Ona
tenezzül ettiğin zaman sen de zelil olursun.”
“Malına zarar ve ziyan geldiğinde hemen görür. Fakat dinine gelen musibeti,
anlayıp düşünmez.”
“Bir kısım insanlar da vardır ki ham dünyalarını ve hem de âhiretlerini beraber
yürüterek onları kazanırlar.”
“Bazıları da hem dünyada ve Hem de âhirette zarar ve ziyanda olup her iki
dünyanın nimetlerinden mahrumdurlar.”
“Durumları apaçık göründüğü gibi insanları dört guruba ayırmak mümkündür.”
“Birinin dünyası daracık olduğu halde âhireti geniş ve övünülecek durumda
olur.”
“Birinin de dünyası müsait olduğu hâlde, âhiret ve ebedî âlemi nefret edici
durumda olur.”
“Biri de hem dünyada ve hem de âhirette kazanarak ikisinin kazancını bir
arada bulur.”
“Biri de hem dünyasını ve hem de âhiretini kaybederek, her iki dünyanın nimetlerinden
mahrum olur.”
“Menfâat ve çıkar için insanlara baş eğme. Böyle bir hareket dinde zayıflık
anlamına gelir.”
“Müneccimler gelip beni
bildikleri ilimle tehdit ettiler. Dediler ki yıldızların uğursuzluğu mevcuttur.”
“Ben günâhtan korkuyorum, iki yıldızın bir araya geldiği Kıran’ın uğursuzluk
ve kötülüğünden korkmuyorum.”
“Senin gerçek ömrün içinde bulunduğun andır. Geçen geçmiştir, gelecek gelmemiştir,
içinde bulunduğun an ile muammersin, ömrün ondan ibarettir.”
“İnsanlar içinde hayırlı olanlarla dost ol ki huzur ve-saadeti bulasın. Çünkü
Kötülerle arkadaşlık yapan kişi günün birinde mutlaka yaralanır.”
“Ciddiyeti şakadan, mizah ve lâtifeyi edebî konuşmadan ayırdedemeyen
kimselerle şakalaşma. Günün birinde hoşlanmadığın bir söz veya mizahla seni
üzebilirler.”
“Bir güçlük ve sıkıntı ile karşı karşıya geldiğimde, zamanın etkisiyle
değişmeyen sabit meselelere dikkat ve derin bir araştırma ile bakarım.”
“Zamana biraz mühlet ve imkân ver ki insanlar arasındaki
mesafeyi kesmeye yeterli
ve kâfidir.”
“Değişmekte olan hadiselerden ders almak sana kâfi gelmez mi? Yeniler eskimekte,
ekilmiş olan tohumlar başak verip biçilmekledir.”
“Bir toplumun vali ve idarecisi olarak bir gecelik
görev yapsan da, bil ki onlardan mes’ûlsün ve senden onların hesabı sorulur.”
“Bir anda bana sayısız zulüm ve haksızlık gösterilir.
Ben ise sabır ile onların neticesine bakarım.”
AHLAK
“Her yara, kendine uygun gelen bir ilâçla tedavi edilir. Fakat kötü huy
öyle bir hastalıktır ki ilâç ve tedavisi olamaz.”
“Zamanın
olaylarına galip gelen kişi, her türlü sıkıntı ve derde çâre bulmuş, yumuşak
huy ve nâzik bedeniyle herşeyi halletmiştir.”
“Böyle insanlar, yüksek ve övünmeğe değer mertebelere yükselmişlerdir.
Halka müsamaha ye kerem dolu duygularıyla muamele etmektedirler.”
“Övünmeğe lâyık durum şudur ki Hakk Teâlâ ona yardım etmiş, böylece kendisi
de iyi kullardan bir kul ve doğru yolu bulmuş kimselerden olmuştur.”
“Dedikodu ve gıybet çamurlarına kendini bulaştırma. Çünkü günün birinde bu
çirkin durum seni de bir tokat ile terbiye edebilir.”
“Kötü huyları edinmekte zaruret yoktur. Çünkü kötü huy bir yerde durmaz,
mizaca sıçrar.”
“İnsanın mayasında ve yaradılışında hem iyilik duygusu ve hem de kötülüğe
meyil vardır. Huy ve mizaçta da kimisi iyi, kimisi de kötüdür.”
“Vefâ duygusu tükendi, yardım ve ümit kalmadı. İnsanlarda sabırsızlık ve
isteksizlikten başka şey ortada kalmadı.”
“İnsanı kerem sahibi yapan onun güzel ahlâkıdır. Yoksa mal, mülk ve
etrafındakileriyle insan kerim olmaz.”
“Bir kimse kendisine verilmiş olana razı olmazsa ve güzel ahlâkla
süslenmezse, ona fazla önem verme.”
“Hayâ ve utanma duygusundan hiç bir zaman uzaklaşma. Dünyadan sakın ve
onun hilelerinden çekinme yollarını ara.”
“İyi hâl ile meramını beyân kıl. Oldu demekle senin isteğin açığa çıkar.”
“Biz kerem sahibi insanların oğluyuz. Bizim çocuklarımızın daha beşikte
iken künyeleri belli olmaktadır.”
“Kötülükler İzzet ve rahatlık döşeği üzerinde uyuyunca biz terk-i diyâr
eyleyip hicret ettik.”
“Güzel ve övünülecek huylar
vardır. Bunlardan birincisi din, İkincisi de akıldır.”
“Üçüncüsü ilimdir. Dördüncüsü
hilm ve yumuşaklıktır. Beşincisi cömertliktir. Altıncısı ise: kerem ve
ihsandır;”
“Yedincisi, lutufdur. Sekizincisi, sabır ve tahammüldür. Dokuzuncusu, şükür,
onuncusu da yumuşaklık ve Iîn tâbir edilen mülâyimliktir.”
“Gözünü dünyadan çevir, cefâ ve eziyetler karşısında sabır göster, Dünya,
bir anlık zamandan başka şey değildir. Daima Mevlâ’ya yönel.”
“Kıyamet gününün azığı takvâ ve ibadettir. Kıyamet ve haşr günü yolculuğu için
bugünden yol azığını hazırla.”
“Küçük günahları işleme! Zira günün birinde işlediğin günahlar toplanıp bir
araya gelerek büyük günahlara dönüşür.”
«İşittim ki sen (Hudeys b Raşid) beytü'l-mal (devlet hazinesinden bir
mescid inşa ediyormuşsun. Allah’a şükürler olsun ki sen hayır işlemeğe muvaffak
olmazsın.”
“Senin durumun şu günahkâr kadına benzemektedir ki zina paralarıyla nar
alıp fakirlere dağıtmaktadır.”
“Basiret ve takva sahibi kimseler, o kadına dediler ki sana yazıklar olsun.
Ne zina işle ve ne de sadaka dağıt.”
“Kişiye ölümünden sonra mesken olan yer, hayatta iken binâ ettiği ve iyilik
veyahut kötülüklerle süsleyip inşa ettiği evdir.”
“Eğer dünyada iken hayırlarla süslü bir ev yaptıysa ahiretteki evi de güzel
olur. Eğer kötülükle inşa ettiyse öbür dünyadaki evi de kötü olur.”
EDEB
“Kim ki güzel huylarla
bezenip âdab ve kurala riâyet, ederse, bir topluluğun başı ve reisi olur.”
“İnsanın aslı ve kökü
gizlidir. Fakat fiil ve hareketleriyle ne tür bir insan olduğu hemen
anlaşılır.”
“Boş ve anlamsız bir
söz söylemek arzusunu duyarsan, ondan çekin. Allah’ın adını anarak üstünlük
kazanmağa çalış.”
“Eğer yüksek rütbe ve
şerefli makamlar peşinde isen, daima iyilik ve merhameti tercih ederek şefkatli
ve merhametli bir insan ol.”
“Eğer bir kimse sana
zulüm ve haksızlık ettiyse onu Cenâb-ı Hakk’a havale et. Çünkü Allah o
haksızlığın mükâfatını sana verecektir.”
“Dünkü günde bir
kötülük etlinse, bunun ilâç ve tedavisi bugünkü fırsatı ganimet bilerek
kötülüğün zıddı olan iki iyilik yapman gerekir.”
“Temiz huylu insanlara
ilim, fazilet, edeb ve irfan süs oldu. Onlar her zaman bu özelliklerle temayüz
ederler.”
“Kerem sahibi bir insan sana yardımda bulunduğu zaman
sen kendisine açıkça teşekkür et.”
“Nefis, bilir ki ben kendisine hiç bir zaman dost
olmam. Ona isyan ettikçe ve karşı geldiğim takdirde hidâyet yolunu bulurum.”
“Çok kimse vardır ki ayak sürçmesinden nefsini
korumaya çalışır. Bununla beraber bu korku aleyhlerine delil olur.”
“Eteklerini çekip
topladı. Takvâ, birr ve iyiliğe yöneldi. Böylece maksatlarına ulaştı.”
“Zenginliğini yaymağa
çalış, fakat yokluğunu gizle. Her ne kadar fakirlik ve dervişlik insana ağır
gelse de yine de gizlemek gerekir.”
“Olgun insan o
kimsedir ki fakirliğini gizlemeğe çalışır; kendi nefsi bile bu fakirlik ve
yokluktan haberdar olmaz.”
“Bu nefis dünya için
ağlayıp gözyaşı döker. Hâlbuki bilir ki selâmet, dünyanın içindekilerini terk
etmektedir.”
“Çocuklarını küçük
yaşlarda terbiye ve güzel ahlakla eğit ki ihtiyarlık zamanında gözlerin
aydınlık olup onlardan şikâyetçi olmayasın.”
“Çocuk iken İnsanın
öğrendiği ilim, gördüğü eğitim ve terbiye, taş üzerinde yazılmış yazı gibidir.
Kolay kolay unutulmaz.”
“Terbiye, öylesine
artan ve hiç eksilmeyen bir hazinedir ki felek ve devranın değişmesi ona bir
zarar ve ziyan veremez.”
“Terbiye ve edeb
sahibinin ayağı sürçüp yere düşmez. Çünkü böyle bir durum meydana gelse bile
ipekten yapılmış döşek ve kürsüler üzerine düşer.”
İBADET
“Allah Teâlâ’yı bilmek
ve tanımak, bütün ilimleri içinde toplayan bir şükür hazinesidir. Allah'ı tanımamak
ise küfür alâmetidir.”
“Din ve dünya, bir arada ve beraber oldukları müddetçe güzeldirler. Dinsiz
olan bir dünyadan hayır gelmez.”
“Bir kimse ki hakiki İlâhî ilimle veya onun erbabına sevgi göstermeğe
gayret göstermezse ölüdür. İkinci hayat ve dirilişe kadar onun için hayattan
ve dirilişten bahsedilemez.”
“Âhiret azığı için Allah’tan korku ve takvayı sermâye kıl. Çünkü kişinin
ölmesi geceden daha sür’atlidir.”
“Temiz bir kalp ile Allah için iki rek'at
nafile namaz kılmayı ganimet bil. Çünkü Allah’a yakınlık ancak nafile namaz ile
mümkündür.”
“Tecrübe ve basiret sahibi
olup mal ve mülkünü meşru yolda sarf eden kimseler ile cahil; servet
toplayarak, zekât ve benzeri hayırlı işler için harcamada bulunmayıp, mal ve
mülkünü varislerine bırakanlar arasında elbette fark vardır.”
“Ölümle bu dünyadan
göçerek, rahat ve huzura kavuşan ölü değildir. Gerçek ölü, diriler arasında
gezen, fakat hayattan haberi olmayan kimsedir.”
“Senin arzu ettiğin şeyler,
Huld cenneti içinde gerçekleştirilmiştir. O sonsuz arzu ne güzel ve ne ideal
bir arzudur.”
“Halka, kusur ve
günâhlarından dolayı tövbe etmek vâcib oldu. Fakat günâhları işlemekten sakınmak
daha vâcibtir.”
“Ya Rabbi, helâk
olmadan evvel bana tövbe etmeği nasip eyle. Kapı kapanmadan evvel tövbe sayesinde
kurtulmuş olayım.
“Bugün elinde imkân
varken âhiret için hazırlık yap. Çünkü yarın bu azıktan ayrılacak ve dünyayı
bırakacaksın.”
“Geçmekte olan ömürden
fazla bir şey bekleme, gelmekte ve yakın olan yolculuk için hazırlık yap. Çünkü
ondan sonra uzak ve belki hiç sonu olmayan bir yolculuk bağlayacaktır.”
“Ey yazıcı, senin
yazdıkların sabit kaldığına göre hayırlı olan şeyleri yaz ki bir gün o hayırlı
işlerle karşılaşasın.”
ŞÜKÜR
“Benim bazı
alışkanlıklarım vardır: Eğer devran bana kötülük edip beni gamlı ve kederli
kılarsa sabır gösteririm, sevinçli ve neşeli kılarsa Halik Taâlâ’ya şükr
ederim.”
“Nefis zenginliği onun
için yeterlidir. Başkasına ihtiyacını açıklayıp ondan yardım dilemez. Fakir
olup başkasına muhtaç duruma düşse de sabır gösterir.”
“Eğer güçlük ve
sıkıntıya uğrarsan, sabır ve tahammül göster ki devamlı olmayan bu durum son
bulacak, kolaylığa erişeceksin.”
“Aç kal ki açlık,
takva sahibi olan insanların işidir. Uzun süre aç kalan bir insan bir gün
mutlaka doyurulacaktır.”
“Eğer nimete karşılık şükür etmiş olsalardı mükâfatını
görür ve Cenâb-ı Hakk’ın şu mükâfatını elde ederlerdi.” “Eğer şükrederseniz üzerinizdeki nimetlerimi fazlalaştırırım,
inkâr eder mal ve mülkünüzü dağıtmazsanız onu yok ederim.”
“Bir nimete kavuştuğun
zaman onun kıymetini bil. Çünkü günahlar ve isyan nimetin ortadan kalkmasına
sebep olur.”
“Nimeti Allah’a
şükretmek suretiyle koru. Çünkü Cenâb-ı Hakk nimetin şükrünü bilmeyenleri şiddetle
cezalandırandır. Nimet cezaya dönüşür.”
ADÂB-I
MUAŞERET
“Şekil bakımından insanlar birbirlerine benzerler.
Çünkü hepsinin baba ve annesi, Âdem ile Havva’dır.”
“Anneler,
göğüslerinde inci taşıyan sedef gibidirler. Çünkü rahimlerine “nutfe” tabir
edilen insan tohumu emânet edilmiştir. Babalan ise çocukların değer ve
kıymetleri için hizmet görmektedirler.”
“Eğer insanlar soy bakımından övünüp kendilerinden daha aşağı derecede bulunanlara
bir üstünlük taslıyorlarsa, uzak soyları balçık, yaratıldıkları, yakın madde de
anne ve babanın belindeki menidir.”
“Eğer sen soy ve sopunla övünürsen, biz de cömertlik ve benzeri, iyi
özelliklerle övünürüz.”
“Âhdini
yerine getirmeyen kadınları, ağzına alıp anma. Çünkü onların sözü Bad-i sabâ
diye tabir edilen rüzgâr gibidir. Hangi tarafa eseceği belli değildir.”
“Kadınların özelliklerinden
biri de, kalp kırmaları fakat güzel ve benzeri yollarla kırdıkları kalbi tamir
etmek için bir gayret göstermemeleridir. Çünkü bu tür kadınların kalbinde vefâ
denilen duygu yoktur.”
“Sabretmen lâzımdır. Çünkü sen günah işliyorsun. Namazı oturup kalkarak
kıl.”[19]
“Nafile olarak üç gün oruç tutarsan
haftanın geriye kalan dört gününde de yemek yiyerek oruçsuz kal.”
“Geceleyin hanımınla ilgilenerek yumuşak davran. Ona karşı sert hareket
etmekten salcın. Hanımını ihmal etmen doğru bir davranış olmaz.”
“Belâlar karşısında sabır gösterirsen mükâfatını görürsün. Aksi takdirde hayvanlar
gibi gamsız olman gerekecektir.”
“Biz erkekler sıkıntılara göğüs germek ve celâdet göstermek için
yaratılmışızdır; kadınlar ise ağlamak ve mâtem tutmak için.”
“Kadınlar yemin ettiklerinde uzun süre bu hal devam etmez. Çünkü kınalı
parmaklar için yemin söz konusu değildir.”
“Eğer sana yumuşaklık gösterirlerse buna kanma. Çünkü sana
gösterdikleri bu yakınlığı başkalarına da gösterirler.”
“Sana yakınlığı olduğu sürece satanı sürmeğe bak. Senin yokluğunda mahzun
olacağını zannetme.”
“Dediler ki sevgilin senden sana daha yakındır. Onun sevgi ve aşkından
hayret içinde kalmışsın.”
“Dedim ki temiz ve saf bir su devenin sırtında taşındığında deve yürür;
fakat susuz olduğu halde o sudan içemez.”
“Bazı dostlarını sık sık ve gün
aşırı ziyâret et ki sevgin artmış olsun. Çünkü muhabbet ancak gidip gelme ile
fazlalaşıp çoğalır.”
“Az bir arkadaşlık daha güzeldir. Çünkü sık
sık görüşmek ve arkadaşlarla düşüp kalkmak ister istemez sevginin azalmasına
neden olur.”
“Tırnaklarını sünnete uygun olarak kes. Sağ
elin küçük parmağından başlayarak; sonra orta parmak, sonra başparmak, sonra
küçük parmağın yanındaki parmak, sonra da şehâdet parmağının tırnağını kes.
Sol elde de aynı sırayı takip et.”
“Misafire ikramda bulun. Göreceksin ki sana ikrâmda bulunup, cömertlik yapanlarla
cimrilik yapıp ikrâmda bulunmayanlardan haber verecektir.”
“Eğer kusurlu bir insan senden afv dilerse onu bağışla. Çünkü Cenâb-ı
Hakk'ın sevâb ve mükâfatları daha fazladır.”
“İnsanlara daima iyi görünmeğe çalış, onlara lutufla muamele et. Böylece
devran senden uzaklaşır veya cefâyı sana dost yapar.”
KALBİN HALLERİ
“Dıştan bir delil ve
haber aramaya lüzum ve ihtiyacın yoktur. Sende mevcut olan kalbin gizli oían
her şeyden haber verebilir.”
“Kusurlarıma
bakma; ayıplarımı ört, bir eksikliğim olmuşsa onları affet diye Allah’a temenni
ve niyazda bulunurum.”
“Dertlerimin
çokluğundan halktan bir çâre aradım. Fakat benim feryâd, figan ve yakarışlarıma
kimsenin cevap verdiğini görmedim.”
“Şerik ve ortağı olmayan Allah'a hamd ü senalar olsun ki sabah ve akşam
ona şükür ve senâ etmek benim âdetimdir.”
“Yakınlık ve ünsiyyeti
ile bana teselli verecek kimse kalmadı. Gerçek enis ve yakın olan Cenâb-ı
Hakk’Ia ünsiyyet kurmaktan ise korkuyorum.”
“Doğru yolu gösteren Hak Teâlâ’ya yönelmeyen ve onun
çizdiği yolda yürümeyen bir insana vaizler etki edip, onun kalbinin hastalığına
devâ bulamazlar.” [20]
“Ölüm sekerâtının
korkusunu duyan kimse uzun uykunun lezzetini duyamaz. Çünkü bu düşünce ile
sabahlara kadar gözlerine uyku girmez.”
“İnsan için
bir meselede şüphe ve tereddüt meydana gelse ve onu çözmekte sıkıntıya duçar
olup ümitsizliğe düşse.”
“Görünmeyen işlerle
ilgili bir müşkül ve güçlüğüm olduğu takdirde sağlam bir fikirle onu
halletmeğe çalışırım.”
“Taşıdığım anlayış ve düşünce kılıcının
keskinliği, şüphe perdesini yırttığı gibi, tarz ve biçim elbisesini
de târümar etmiştir.”
“Ey oğlum insan
suretinde nice hayvanlar vardır ki görünürde işitip eşyaya baktıkları için
insan zannedilirler. Oysaki bu tür kimselerin, insanlıkla ilgileri yoktur.”
“Felek ve devran senin
arzu ve isteklerin istikametinde döndüğünde, ona karşı hüsnü zann besledin.
Kaza ve kader perdesinin arkasında gizli ve senin yaratılışından evvel yazılmış
kötü durumlardan korkmadın.”
“Fakir olan bir insan
zengin olacağım diye ümit ve arzuda bulunur. Zengin ise fakirlik korkusuyla
üzüntü duyar.”
“Düşmanın bedenindeki
bir hastalığa ilâcı ver, fakat onun düşmanlığından emin olma, dost olmayan bir
insanla müdâratta bulunmak sana yarar sağlamaz.”
“Bir kimsenin işi
bittiği zaman ona, ne kapının önünde duran kapıcılar ve ne de kilitler engel olamaz.”
“Erkekler kadınlardan
emin olmasınlar. Aynı şekilde kadınlar da erkeklerden emin olmasınlar.”
“Kişi, gayret ve çaba
ile kendi nefsini korumak istese de gözler hâindir; onu harama bakmaya zorlar.”
“Dünyaya ve onun işlerine yuf olsun.
Çünkü dünya, sadece teessüf ve üzüntü için yaratılmıştır.”
“Dünyanın dert ve üzüntüleri bir an olsun
eksilmez. Hem padişahından ve hem de onun emri altındakilerden sıkıntılar kalkmaz.”
“Gurbete çıkarak, önüme gelene sordum; Acaba bu dünyada gerçekten doğru ve
sadık bir dost var mıdır?”
“Dediler ki dünyada iki şey yoktur. Birisi kartal yumurtası, diğeri de gerçek
ve hakiki dost.”
“Ey dünyada kedersiz safa ve zevk isteyen
kişi, yokluğa mahkûm bir şeyi istedin, zafere ulaşacağını ümit etme.”
“Şunu iyi bil ki ömrün oldukça imtihanlardan geçeceksin. Hayır ve şer;
kolaylık ve güçlüklerle sınanacaksın.”
“Dünyanın devamlı değişmekte-olduğunu gördüm. Ne hüzün ve sevincin ve ne de
sıkıntı ve kederin devamı vardır.”
“Bir
dostumla olan sözleşmemi bozma fikri içimden geçse bile kerem ve utanma gibi
duygular bu uygunsuz işi yapmaktan beni alıkoyar.”
“Allah’a
yemin ederim ki her an bir yakınını veya arkadaşını kaybeden biriyle karşılaşırım.
Musibete uğrayanlar o kadar çoktur ki nereye uğrarsam onlara rastlarım, şifâ
edici cevaplar veririm.”
“Eğer, zamana kendimi kaptırırsam, dert ve
ıstırap sahiplerinin sıkıntıları her gün hüznümü artırır, böylece gam ve kederden
hâli kalmam.”
“Eğer ebedî dünyada rahat etmek İstiyorsan, uykuyu ve gafleti bırak, bir
ayağını özengide tutan yolcular gibi hareket et.”
“Huzur ve mutluluk o kimsenindir evinin bir köşesine çekilerek kapılarını
kapamış ve perdesini çekerek dünya ehliyle olan ilgisini kesmiştir.”
“Zaman ve günler, gösterişli ve tantanalı halleriyle büyük işler meydana
getiriyor gibi görünürler. Hâlbuki akıllı insan, iki kötü sonucun doğmasından
başka şeye şahit olmaz.
Birincisi zenginin malını kaybetmesiyle karaciğerde beliren hastalık,
İkincisi de dostlardan ayrılmaktan ötürü beliren üzüntüdür.”
“Benim
hüzün ve kederlerimi paylaşanların tümü gitti. Geride yalnızlık ve tek başına
kalmışlığım kaldı.”
“Benim
vücudum, yastığa dayanıp rahat ve huzur içinde yatmaktan sakınır. Çünkü ölüm
geldiğinde korumuş olduğum vücudum, toprağa bulaşarak kemiklerim çürür.”
“Dünya işleri ile ilgili hususlarda bir sıkıntın olduysa tasalanma, çünkü
bu bir müjdedir, arkasında, hemen ferahlık vardır.”
“Bir belâ ve musibete uğrar ve sıkıntılara mübtelâ olursan sabır göster ki
arkasında ferahlık ve rahatlık vardır.”
“Nice afiyete erişenler, hastalıklarından şikâyetçi oldular. Nice hastaları
da gece uykusuzluğu
perişan etti.”
“Hâdiselerin şiddetinden dolayı nice insanlar sıkıntı çektiler. Bazılarının
da korkudan dolayı gözlerine uyku girmedi.”
“Dünya eğer beni mesrur ve mutlu kılarsa ona sevinmem. Çünkü hiç bir
sevinçli olay yoktur ki sonunda üzüntüye dönüşmesin.”
“Tâziyede bulunduktan sonra herkes kendi iş ve gücüne döner. Musibete
uğramış kişiyi ateşler içinde bırakırlar.”
“Geçmiş olaylardan dolayı kaza ve kaderi itham etme. Nefsini hoş tutmaya
çalış ki işler kolaylaşsın.”
“Her sıkıntı ve üzüntünün sürür ve neşe verici tarafı vardır. Sür’atle dönen
gece ve gündüz gibi gelir seni bulur.”
“Ben
geçmiş bir şey için teessüf ederek hasret çekmem. Çünkü meydana gelmiş bir iş
için üzülmek bir yarar sağlamaz ve giden şey geri gelmez.”
“İnsanı öldüren bu keskin zehirle dolu bardağı al iç. Böylece ölümü tatmış
olursun.”
“Günlük rızkın az olduğunda sabret. Çünkü bir zaman gelir ki Cenâb-ı Hakk
senin üzerindeki sıkıntıları kaldırır.”
“Fakir olan bir kişinin sabrı onu yüceltir. Başkasından bir şey isteyen
kimse ise zelil ve hakir olur.”
“Uzun gecelere hüzün ve üzüntü sipariş edilmiştir. Ecel gününün gelişinden
evvel hazırlıklı ol.”
“İnsanlar, birçok acı işlerle karşılaşırlar ki, tadı onlara karga döleği
otu gibi acı gelir.”
“Birçok fitneler insanlara öyle süratle gelir ki onu son sıralarda, ilk
bardakla içerler.”
“İster zengin ol İster fakir, hayatın üzüntü ile son bulur. Zengin de olsan
fakir de olsan ölüp gideceksin.”
“Dünyanın tadına zehir karışmıştır. Bal yediğini zannetsen bile içinde zehir
vardır.”
“Sen birçok nimetlerin şükrünü yerine getirmezken Allah, sıkıntılarını
gidererek seni neşelendirir.”
“Vakur olan birçok kimseler eziyet ve sıkıntıları güler yüzle karşıladılar.
Gönlünü ah ve inlemeden uzak tutanlar rahat buldular.”
“Kızdıran ve insanı gazaba getiren sözlerden kulağımı alıkorum. Benzersiz
olan yumuşaklığa iltifat ederim.”
“Nefis, fakir olduğu zaman feryâd ve figan eder. Nefsin fakirliği
zenginlikten daha hayırlıdır ve onu söndürmeğe çalışır.”
DOSTLUK-ARKADAŞLIK
“Kişinin değeri, arkadaşlık
yaptığı insanlarla ölçülür. Eşyanın miktarını ölçmek için nasıl birçok ölçü ve
tartı aletleri varsa, bir kalbin diğer bir kalbe karşı gösterdiği sevgi ve
muhabbet de, kavuşma anında belli olur.”
“Elimden,
olmadan dosttan ayrıldığım zaman, hemen bana düşmanlığını ilân eder. Yokluğumu
fırsat bilerek söylenir durur. Fakat demez ki ayrılması zarûrî idi. Bu ayrılık
onun elinde olmadan meydana gelmiştir.”
“Allah için sevgi ve dostluk izhâr etmeyen bir kişi, artırma ile satılan
bir malda, dellâlın, alan varsa sattım, diyerek o maldan ümidini kesmesi gibi
sen de ondan ümidini kes.”
“Seni istemeyeni ve seninle görüşmek arzusunda olmayanı sen de isteyip arzu
etme. Onun seni bırakıp gitmesinden mahzun olma. Çünkü gözleri ne ise
kalbindeki hisleri de odur.”
“Üç şeye riâyet etmeyen bir insanla arkadaş olma ve bir avuç küle olsa
bile onu sat”
“Bunlar doğruluk ve vefâ ile mal ve mülkünü cömertçe dağıtmak ve söylenen
bir sırrı saklamaktır”
“Benim düşmanımla dost olan bir kimse, benim düşmanımdır. Bana muhabbeti olduğunu
söylese bile ben ona inanmam. Benim dostuma dostluk göstereni ben fazlasıyla
sever ve onu dost kabul ederim.”
“Ey benim düşmanımla dost olan kimse, benden uzak ol. Çünkü gönüller
arasındaki sırlar birbirinden uzaktır.”
“Bana
muhabbet ve sevgi gösteren kimseye ben, ömrümün sonuna kadar sevgi gösterir,
ona safâ ve dostluk meyvesini takdim ederim.”
“Beni
terk edip yüz çeviren bir insan bununla yetinmeyerek hakkımda kötülük yapmağa
çalışırsa, onun doğru yola gelmesi için Allah'a duâ ederim.”
“İnsanın bin tane dost ve arkadaşı da olsa çok değildir. Çünkü bir tek
düşman bazen insana çök gelir. Bin dost çok değildir ama bir düşman çoktur.”
“Ne yararın ve ne de zararın vardır. Anladım ki senin varlığın ile yokluğun
birbirine eşittir. Ne malınla ye ne de canınla yardımda bulunuyorsun:”
“Mümkün olduğu kadar ve gücün yettiğince insanlardan uzak kalmaya çalış. Sana
kötülüğü dokunacak kimseye yakın olma.”
“Sana yaklaşmak isteyip selâmet ve huzur içinde olan kimseye sen de yaklaş.
Razı olmayıp senden uzak kalan kimseden, sen de ilgini kesip uzaklaş.”
“Bir topluluk ne kadar
kuvvetli olursa olsun, günün birinde gruplaşma ve ayrılmalar onu dağıtır.”
“Haseb ve nesebi bozuk kötü kimseye iyilik yaparsan iyiliğin zayi olur.
Böyle bir şey yapma. Çünkü kötü ruhlu kimse senin iyiliğinin kıymetini bilmez.”
“Eğer iyilik yapmak istiyorsan, iyi insanlara yap ki miskin, kokusunu salması
gibi senin de o iyiliğin her tarafa yayılmış olsun.”
“Hilim ve yumuşaklığı kendine huy edin, insanların eziyyetlerini affet.
Yaptığın bu işin mükâfatını görür ve işitirsin.”
“Sevdiğin zaman haddi aşmayarak ve ifrat
ile tefrite sapmadan sev. Çünkü ne zaman onunla çekişip ayrılacağın belli
olmaz.”
“Düşmanlık beslediğin zamanlarda da ifrata
kaçma. Çünkü olabilir ki bir gün kendisiyle çekişip düşman olduğun kişi ile barışasın.”
“Gerçek kardeşin o 'kimsedir ki sıdk ve doğruluğunu senden eksik etmez.
Kendi nefsine zararı dokunsa da faydayı senden ayırmaz.”
“Seni perişan eden bir durumu gördüğünde hemen onu düzeltmeğe çalışır.
Senin derlenip toparlanman için kendisini fedâ eder.”
“Fazilet ve kerem, iyi huyun eseridir. Yaptığı bir iyiliği başa kakmak ise
kötü sanatın ta kendisidir.”
“Dostunla kurmuş olduğun yakınlığı sözleşmene aykırı davranarak bozma.
Çünkü böyle bir davranış, sevgi ve yakınlığın ortadan kalkmasına neden olur.”
“Gerçek sevgiden yoksun olup görünürde dostluğunu ilân eden kötü kimselerin
sohbetinden sakın. Çünkü içlerinde bir sevgi olmadığı halde dıştan seni seviyorlarmış
gibi davranırlar.”
“Eğer onu hoşnut edersen, senin lutuf ve keremine sevgi besler. Armağanlarını
kestiğin takdirde sana zehirleri hazırlar.”
“Birbirlerini
gördüklerinde dostluk ve sevgilerini ilân edenler, her nedense ayrıldıktan
sonra bu dostluk ve sevgide kusur edip unutmayı tercih ederler.”
“Nice himmet ve gayret sahibi kişiler vardır ki zulme asla rızâ
göstermezler. Güzel ahlâk ile âlemde mümtâz ve önemli bir yer işgal ederler.”
“Akranın olan ve şeninle denk gelen, kimselerle arkadaşlık; yap. Çünkü
kaybolan bir şerefi tekrar kazanmak çok zordur.”
“Muhabbet ve sevgi ehliyle dost ve arkadaş ol. Çünkü bu tür kimseler kerametlerle
kuşatılmışlardır.”
“Hidâyetin delilleri yeryüzünde sayısızdır. Göklerde de en iyi durumları
bildiren alamet ve nişanlar vardır.”
“Hiç bir arkadaş yoktur ki insana muvafakat edip ona yardımcı olsun. Bulunan
arkadaşlarda da sadakat ve doğruluk yoktur.”
“Bir kimsenin, sana ihtiyacı kalmasa da yine bir gün seni hatırlaması ve
seni unutmaması gerekir. Gerçek dostluk budur.”
“Gerçek dostum o kimse değildir ki benden usanmış, olsun. Kaybolduğumda da
başkalarını dost ve arkadaş edinsin.”
“Gerçek dostum o kimsedir ki ilgisini devam ettirip sırlarımı saklar-ve
benim sıkıntılarım onun kalbini de kaplar.”
“Ey arkadaş ve dost arayan kimse bu-zamanda senin aradığın dost ve arkadaş
yoktur.”
“Arkadaşların hepsi zalimdirler. Bu devirdekilerin hepsinin iki dili, iki
yüzü vardır.”
“Seninle karşılaştığı zaman güler yüz gösterip tebessüm edenler, kalplerindeki
kötülükleri saklıyorlar.”
“Gözlerden bir an kaybolduğun zaman sana, iftirada, bulunur ve bühtan
ederler.”
“İşte yaşadığımız zaman, işte bu dönemde yaşayanlar. Sevgi ve muhabbetle
kendisini kabul edeceğin iki can arkadaşı yoktur.”
“Ey huzur ve selâmet
bulmak isteyen kimse, bir köşeye çekilip tek başına yaşa. Senin yaşadığın
çağda kendileriyle ünsiyyet ve yakınlık kurulacak kimseler yoktur.”
“Verdiği sözü tutmak için mezarlardan daha vefâlı bir şey yoktur. Kadınların
sığınacakları en sağlam hisar, mezarlardır. Mezar ziyaretleri sözlerin yerine
getirilmesinde büyük ve sadık yerlerdir.”
“Devr-i zaman beni öyle bir dosta ısmarladı
ki hatır bilmez, gönül tanımaz, işi gücü cefâ ve eziyettir.”
“Sen
duâ et, üzüntü çekme. Umulur ki çürük kalplilerin kalbi düzelmiş olsun. Çünkü
bozuk olan bir derinin bile sepicilik ile düzeldiği görülmüştür.”
“Eğer
senden yüz çevirirlerse izzet ve ikrâmla karşılık ver. Eğer senden bir söz
saklarlarsa asla onlardan bir şey sorma.”
“Birçokları
dünya malını toplamak için uğraşır didinir. Fakat daha sonra kötülük ve şekavet
ehli olan varisleri bu mal ve mülk üzerinde kavga ederler.”
“Bazıları
bu dünyadan ölüp gitmelerine rağmen bıraktıkları eserler sayesinde sanki
yaşıyorlardır. Bazıları da hayatta olmalarına rağmen, ölülerden
farksızdırlar.”
“Çoluk çocuğuna, sana misafirliğe gelmiş olanlara ve güçlüğünü ifade ederek
sıkıntı içinde bulunan fakirlere harcamalarda bulunmaktan çekinme. Bunlar israf
sayılmazlar.”
“Kendilerine uyulacak iyi insanlar, bu dünyayı bırakıp öbür dünyaya gittiler.
Her işi yerli yerinde görüp kötülüğe engel olanlar dünyalarını değiştirdiler.”
“Dinde şüphe ve tereddüt edenlerle arkadaş olma, onları terk et. Çünkü eğri
düşünceli olanlar daima şüphe çukurunda kaldılar.”
“Bir işi ifşâ etmekten sakın. Çünkü ayağı sürçen insanın kusurunu
söylediğin zaman onun kin ve düşmanlığını kazanırsın.”
“Kötülerle arkadaşlık yapmaktan sakın. Senin arkadaşların, şerefli insanların
oğlu olan temiz kimseler olsun.”
“Allah’ın nuruna mazhar olan kişiye, meramına ulaşmak için önüne çıkan
engeller bir anlam ifâde etmez. Uzun uykuyu bırakıp uyanık kalmak ona daha
kolaydır.”
“Ey nefsime olan eziyetten dolayı bana hücum edenler ve ey uyanıklık
bahçesinde geceleyin yürüyüşümü ayıplayanlar.”
“Eğer yüksek mertebeler kazanmak istiyorsan ve böyle bir niyetin var ise,
gurbete ve yolculuğa çıkmağa hazırlan ki beş türlü yararı vardır.”
“Seyahatin beş yararından birincisi sıkıntı ve kederin yok oluşuna
vesiledir. Rızkın talep edilmesi, ilim ve terbiye kurallarını öğrenmek ve iyi
kişilerle sohbet imkânını elde etmek, ancak seyâhatla mümkün olabilmektedir.”
“Denilse ki, görünürde yolculuk ve seyahatin yararları var ise de ova ve
sahraları aşmak, bu esnada çeşitli sıkıntılara, eziyet ve güçlüklere katlanmak
da vardır. Biz de o zaman deriz ki:”
“Kişinin vatanından uzak olduğu halde ölüp, dünyasını değiştirmesi, müfsid
ve gammazlar arasında kalarak ölmesinden daha hayırlıdır.”
KONUŞMA-SOHBET
“Cahil ile sohbet ve arkadaşlık yapmaktan sakın. Hem senin ondan uzaklaşman
ve hem de onun senden uzaklaşması ikinizin yararınadır. Çünkü birçok akıllı ve
bilgili insan, cahillerle olan arkadaşlıkları yüzünden yok olup gittiler.”
“Dilini
sövmeye alıştırma, tatlı konuş. Aksi takdirde havlayan köpek gibi dilin durmadan
kötülüğe alışır.”
“Aslı ve toprağı temiz olmayan bir insanın ağzından güzel ve hoşa gidici
kelimeler çıkmaz
“Erbabıyla
olduğu takdirde az söz güzel bir şeydir. Fakat erbabıyla olsa bile çok söz çirkin
ve kötüdür.”
“Mecliste
vakitsiz söz söyleme. Akıl için bir süs mesabesinde olan susmayı tercih et.”
“Kişi kendi dilinin sürçmesiyle ölüme ve cezaya
çarptırıldı. Yoksa ayak sürçmesiyle darağacına gitmedi.”
“Susmakta
olan bir insan zillet ve hakarete muhâtab olmaz. Çok konuşan ise çeşitli
sürçmelerle karşılaşır.”
“Eğer
söz söyleyenin konuşması gümüş ise, susması yakutlarla süslü incidir.”
“Bir meclisle sana sorulmadığı takdirde konuşmaya başlama. Çünkü akıllı
insanlara göre böyle hareket etmek çirkin kabul edilmiştir.”
“İnsan sustuğu zaman hakkında dâima hüsnü zann beslenir. Aklı eksik ve
ahmak olsa da sustuğu için ne olduğu bilinmez.”
“Mizah ve şakalı sözler söylemekten çekin. Çünkü çoğu zaman şaka ile
karışık sözler, sana telâfisi güç belâlar getirir.”
“Şu sözü hiç bir zaman yalanlama. Zamane insanları ya umduklarına veya
korktuklarına ikrâm ve iltifat ederler.”
“Sana eziyet veren ve seni sıkan bir sözü, hiç söylenmemiş farz ederek
susmayı tercih et. Çünkü senin rahatın bundadır.”
“İslâm dini için gözyaşı dökerek ağla. Çünkü
erkân ve nişanlarını terk edip şartlarını bir kenara ittin.” [21]
“İslâm’ın güzide ve seçkin
müntesibleri göçüp gittiler. Geriye onun gereklerini yerine getirenlerden çok
az kişi kaldı.”
“Büyük sözlerden ve büyük konuşmaktan da çekinirim. Böylece tiksindiğim
bir şeyin cevabını vermemiş olurum.”
“Aklı noksan bir insanın hezeyanlarına cevap verirsem ben akıl bakımından
ondan daha noksanım demektir.”
SEVGİ
“Allah için olan bir sevgi,
saf ve karşılıksızdır. Fakat kötülükler üzerine kurutmuş bir sevginin sonu
üzüntü, elem ve keder ile biter.”
“Eğer ırkı temiz, aslı pâk olan bir kimse, bir rica ve minnetle gelip senden
bir şey talep ederse, güzel söz ve açık bir dil ile kendisine cevap ver. Müsamaha
eden, ciddî insanlara yakışır sözler söyle.”
“Senden
bir şey isteyen asil insana, başım ve gözüm üzere veririm, diyerek onu
hoş-tut. Şerefli ve kerem' sahibi insanların övgüsünü alan, kazanır.”
“Sevgide sakın aldanma. Seven
insanın çeşitli delilleri vardır. Yanında sevgilisinin gizli durumlarını
saklaması çetindir.”
“Bunlardan birisi naz ve
niyazla sevenini imtihan etmesidir. Sevdiği insanın yaptığı her işe sevinir.”
“Hakiki sevginin bir delili de
insana sevgilisinin bir şey vermeyişinin hediye ve ihsan gibi gelmesi; onu
fakir yaptığı zaman, bunu büyük bir ikrâm gibi görmesidir.”
“Sevmenin delillerinden biri
de sevenin daima uyanık kalmasıdır. Ona verilmiş olan her şeye rıza göstererek
onunla kani olmasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de, elbiselerini çıkarıp denize girmek için can atan kişinin duyduğu heyecanı
taşımasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de fâni olan bu dünyaya iltifat ve rağbet etmemesi, geçici olan nimetlere gönül
bağlamamasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de mahbubuna mutlak itaat etmektir. Onu azarlasa da ısrarla kendisine olan
sevgisini belirtmektir.”
“Sevmenin delillerinden biri
de sevgilisine olan hasretten dolayı, yüzünün sapsarı olması, içinde bir sıkıntı
bulunmasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de kendisini meşgul eden bütün şeyleri bırakarak sevgilisinin ünsiyet ve
yakınlığıyla teselli bulmasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de yüzünün hep gülmesi, fakat içinde devamlı bir arzu ve istek bulunması, şüphe
ve vesveseden uzak kalmasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de insanlar arasında güler yüzlü olmasıdır. Fakat içten, çocuğunu kaybeden bir
kadının mahzun olması gibi üzüntü, duymasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de şudur ki: geceleyin feryad ve fiğan ederek ağlamasıdır. Öylesine bir feryad
ki kimse kendisine nasihat edecek cesareti bulamasın.”
“Sevmenin delillerinden biri
de dergâhına el uzatmış ve bir şey isteyenleri sevindirip onlara izzet ve
ikrâmda bulunmasıdır.”
“Sevmenin delillerinden biri
de uygun olmayan bir is yaptığında, akıllı insanlardan birinin görmesiyle
ağlamasıdır.”
“Sevmenin, delillerinden biri
de zor olan işleri başarmak, fî sebîlillâh cihad etmek ve benzeri faziletli
işler peşinde koşmaktır.”
“Sevmenin delillerinden biri de
bütün işlerini ilkönce Allah’a havale ve teslim etmekdir. Çünkü âdil-i mutak,
ancak Allah’tır.”
KADER
“Bu fâni âleme rağbet ve iltifat eden elbette felekten şikâyetçi olur. Çünkü
safasını çeken bir gün cefasını da çeker.”
“Korkaklıkla ulanma; ileriye atılıp gayret göstermede ise mükâfat mevcuttun
Kurtulmak için kaderden kaçan kimse muvaffak olamaz. Kimse kaderden kaçamaz.”
“Sıkıntılar ve güçlükler senin için bir gün kolay olacaktır. Çünkü
bütün" işler Allah’ın takdirine göre ölçülüp biçilmiştir.”
“Allah’ın istemediği şeyler gelip seni bulmaz. Sana erişen şeyler O’nun
takdir ettiği ve uygun gördüğü işlerdir.”
“Zamanın olayları karşısında sabret, kimseye kızgınlık gösterme. Levh-i Mahfuz’da
yazılı olanların dışında hiçbir şey insanın başına gelmez.”
“Allah’ın bana takdir ettiği bir şey, başkasına gitmeyecektir.. Onun için
üzülmem.”
“Şerik ve ortağı olmayan Allah’a hamd ü senalar olsun. Benim kuvvetim
yoktur, himmetim de şereften başka bir şey değildir.”
“Takdir edilen birçok şeyler vardır ki gizlice gelir. İnsanlar, ondan geldikleri
ana kadar da haberdar olmazlar.”
“Ezelde takdir edilmeyen hileyle elde edilemez. Ancak daha önce takdir
edilenler meydana gelir.”
“Her şey takdir edildiği zamanda meydana gelir. Ancak cahil kimseler zahmet
ve sıkıntı çekerler.”
“Kuvvetli olan bir kimse kendi çalışma ve gayretiyle muradına erişemez.
Çünkü zayıf olanlar da makam sahibi, olurlar.”
“Gece uyuyamama hastalığı, vücudumdaki kuvvet ve takati tüketti. Zayıf
bedenim âdeta bir bastona döndü. Eğilmiş bir hale geldi.”
“Gerçek aslını düşünürsen topraklan olduğunu hemen anlarsın. Aslına tekrar
dönmen gerekecek ve toprak tabakalarının altına gireceksin.”
“Senin istediğin ilâç, yine şendedir. Fakat bunu anlayamıyorsun. İlâcını
aradığın dert de sende meydana gelmiştir, başkalarından gelmemiştir. Fakat buna
dikkat etmiyorsun.”
“Sıhhat kadar kıymetli bir şey yoktur, onu pahalı zannetme. Sıkıntıyı da
ucuz sayma. Çünkü sıkıntı ucuz değildir.”
“Açlığa tahammül ve sabır göster, şişmanlığa iltifat etme. Nice zayıf
hayvanlar kesilmekten kurtulurken, semiz olanları bıçağın altına yattılar.”[22]
“Dünyadaki hastalıkların çoğunu gördüm. Bu dünyada birçok hastalığa şahit
oldum. Ölüm anına kadar birçoğunun hastalıktan kurtulmadığı vakidir.”
GENÇLİK-İHTİYARLIK
“İnsanlar, bana kan ağlatan o iki şeyin hakkının
onda birini dahi yerine getirmezler. Bunlar, dostlardan uzak kalmak ve
gençliğin sona ermesidir.”
“Geçmekte,
olan gençlik yıllarımı düşündükçe ağladım, durdum. Keşke giden o gençlik
yılları tekrar geri dönebilseydi.”
“Eğer gençlik, satın alman bir şey olsaydı, onu satandan istediği fiyattan
satın alırdım.”
“Her ne kadar geri gelmesini ve satıh almayı temenni ettikse de gençlik,
elden çıkıp yüksek yerlere ve erişilmesi güç makamlara ulaşmakta; ona kavuşmak,
ancak ebedî âlemde mümkün olacaktır.”
“Çok yiğit ve kahraman vardır ki ölümden çekinmeden benim gençliğim hüküm
sürmektedir, diyerek sabah ve akşam emin bir şekilde yaşarlar. Oysaki kendilerine
kefen biçildiği halde bundan haberleri yoktur.”
“Bir kimse altmış senelik ömür sürse
de yarısı gece olan bu ömür uykuda görülen bir rüya gibi geçmektedir.”
“Ömrün yansının yarısı da gaflet ve bilmezlikle geçer. Böylece sağı soldan
ayırdetmek için insanın gücü yoktur.”
“Ömrün yarısının yarısını üçe böldüğümüzde, bunun üçte biri çeşitli hırs ve
emellerle geçer. Çalışmak ve çoluk çocuğun nafakasını temin etmek bu savı
içinde önemli bir yer tutar.”
“Ömrün geriye kalan kısmı çeşitli sıkıntılar ve ihtiyarlıkla geçmektedir.
Göçmek ve sefer hazırlığı yapmak isteyenler bunu böyle bilmektedirler.”
“Ömrün uzun olmasını temenni etmek cehaletten başka bir şey değildir. Ömrün
taksimi, açıkladığımız gibidir.”
“Günler geçerken geriye günahlardan başka bir şey kalmıyor. Oysaki sen
gaflet içinde kalmış ve dünya seni Hak’tan ayıran işlerle meşgul etmektedir.”
“Dünya hayatı ile sevinmen gurur ve pişmanlıktan başka bir şey değildir.
Dünyada ebedi kalmak düşüncesiyle hareket etmek, boş ve anlamsız bir
davranıştır.”
“Âhiret tarlası mesabesinde olan bu dünyada, azığını temin edince yol
hazırlığını yap. İşi acele tut ki çok geçmeden ölüm geliverir.”
“Bu dünya, yolculuğa çıkmak için inilip binilen bir yerdir. Akşamleyin inen
yolcu sabahleyin yolculuğa çıkmak için harekete geçer.”
“Ne zamana kadar bu hakikî olmayan aşk oyununun eteklerini tutup çekeceksin.
İhtiyarlık geldi ve gençlik, elbiselerini soymak zorunda kaldı.”
“Nefsimdeki şiddetli arzu ateşi, başımda beliren ölüm işaretiyle sönüp
gitti, ihtiyarlık yıldızı doğunca, zevk ve safâ günüm, karanlık geceye döndü.”
“Gençlik, insandan yüz çevirdikten sonra yüzdeki kırmızılık gün-be-gün
sarılığa dönüşür. Başındaki kıllar beyaz olur, böylece aydınlık olan günler, kapkaranlık
olur.”
“Başımın üzerinde beyazbaykuş yuva yaptı (Başımdaki siyah kıllar bembeyaz
oldu.) Bunun üzerine yuvadan her an kargalar uçup gitmektedir.”
“Benim ömür binamın harâb olduğunu
görünce ziyaretime mi geldin? Çünkü senin gezdiğin yerler virânelerdir. Sen
dâimâ harâb olan yerlerde gezersin.”
“İhtiyarlık müezzini başın üstüne çıkıp yüksek sesle artık gitmek, zamanı
geldi, hazırlan diye seslenmektedir.”
“Ölümün habercisi olan ihtiyarlık gelip çattı. Saçlarım ağardı. Fakat bende
mevcut olan hırsta bir değişiklik meydana gelmedi. Şüphesiz dünyaya ait
hırsları yerine getirmek, bu belâya mübtelâ olan kişiye -genç te olsa sıkıntı
ve eziyet çektirir.”
“İnsanın kıllarının beyazlamaya başlaması, ölümden bir işarettir.
Yaşlanmanın başlangıç tarihidir.”
“Senin vücudundaki kılların beyazlamaya başlaması onların ölümü demektir.
Kılların izi üzerinde sen de ölüme yürüyeceksin.”
“Başındaki beyaz kılları gördüğünde
tedarikini yapmağa başla ve hayattan sakınmaya çalış.”
“Benim yaşayışım hiç düzenli geçebilir mi? Sakalıma ihtiyarlık alâmetleri
girdikten sonra onları boyamak ne işle yarar?”
“Ömrün en güzel günleri, ihtiyarlıktan evvelki gençlik yıllarıdır. Bu
günler, ayrılmaya başlayınca insan yokluğa mahkûm olmuş demektir. Çünkü
gençliğin parlak ve güzel günleri yükseldiği son noktadan inmeğe doğru başlar.”
“Dünyanın geniş olduğunu farzetsen bile bir gün bu genişlik zevâle erip
inkiraza (sönme–zeval) uğrar.”
“Hoş geldin, safa geldin ey ihtiyarlık demleri. Yürüyüp giden gençlik
yıllarını Allah’a emanet ettim.”
“Gençlik günleri, sanki hiç yaşanmamış gibi gitti, ihtiyarlık ise hiç zeval
bulmayacakmış gibi geldi.”
GÜNLER
“Bu
dünyanın bir gece ve gündüzden ibaret olduğunu görmez misin? Tekrar edilmek
suretiyle Cumartesiden Cumartesiye gelinmekte, böylece hafta tamamlanmaktadır.”
“Günlerden
cumartesi günü çok güzel bir gündür. Çünkü bu günde avlanmak için şeriatta bir
yasak konulmamıştır. Diğer günlere nisbetle cumartesi günü daha rahat ve
huzurludur.”
“Pazar
günü inşaata başlamak iyidir. Çünkü Hak Teâlâ o günde yaratıcılık vasfını
göstermeğe başlamıştır.”
“Pazartesi günü yolculuğa çıkarsan, arzu ettiğin şeyleri
çabuk elde edip servet ve bolluğa kavuşursun. Çünkü pazartesi genişlik ve
bolluğu içine alan bir gündür.”
“Hacamat (Vücudun bîr yerini
yarıp üzerine boynuz koyarak kan aldırmak) yapmak isteyenler, salı gününü
tercih etmişlerdir. Çünkü o gün de kan akıtmak diğer günlere nisbetle yeğ
tutulmuştur.”
“İlâç
almak ve kullanmak isteyenler, çarşamba gününü tercih etmelidirler. Çünkü o
günün tedaviye iyi geldiği bilinmektedir.”
“Perşembe gününde ihtiyaç sahiplerinin isteği yerine getirilir. Duâları,
işiten Cenâb-ı Hakk o günde arzu ve temennileri kabul ederek onlara cevap
verir.”
“Evlilik,
düğün yemekleri ve erkeklerle kadınların gerdeğe girmeleri cuma gününde
olmaktadır. Bu tür işlerin böyle bir günde olması daha uygundur.”
“Bu
tür ilimlere peygamberler veya onları izleyen bilginler vakıf olmuşlardır.”
“Yıldızlar ilmiyle
uğraşanlar ve doktorlar öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr ettiler. Ben
onlara şunu dedim:”
“Sizin dedikleriniz doğru
çıkarsa benim bir zararım olmaz. Fakat benim dediklerim olursa sizler zararlı
çıkarsınız.”
ECEL-ÖLÜM
“Kesintisiz olarak ebediyyen yaşamak hiç
mümkün mü? Ruh, ölüm urganı ile bağlanmıştır.”
“Cisim, ölüm oklarına
hedef olmuştur. Mülk ve dünya hayatı değişmeğe ve saltanat, yıkılmaya yüz
tutmuştur.”
“Dünyaya ölümü karşılamak
için geldin. Bu dünyaya girişin ve gelişin, çıkıp, gitmen içindir.”
“Uzun hayat için başka bir
yol var mıdır acaba? Ey yolcu ölüm için bir değişiklik düşünülemez.”
“Ölüm, ne babayı ve ne de
çocuğu alıkoyamaz. Öyle bir yoldur ki burada herkes ister istemez yürümek
zorundadır. Allah’tan başka hiçbir şey bâki değildir.”
“Cenâb-ı Hakk tarafına
gitmekten başka bir yer yoktur. Herkes için bu yolda yürümek mukadder
olmuştur.”
“Âlemlerin yaratılmasına
neden olan Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem vefât ettiğine ve ümmeti de
devamlı kalmadığına göre herkes ölecektir. Onlardan önce de kimsenin bâki
kalması temin edilmemiştir.”
“Ölümden kaçmak için iki
günü tercih etmek zorundayım. Birisi o günde ölüm takdir edilmemiştir. Diğeri
de ölüm günüdür.”
“Ölümümün takdir edilmediği günden korkum yoktur. Ölümümün takdir edildiği
günde ise korku, kaçma ve kurtulma mümkün değildir.”
“Elinde hayır işlemek için fırsat varken,
sakın yarma bırakayım diye geciktirme. Çünkü yarın geldiğinde belki de sen
öbür dünyaya gideceksin. Ölümün ne zaman geleceği belli değildir.” (Üç peygamber bile
ansızın vefât etmişlerdir.)
“Ölüm
haktır, herkes bu şerbetten içecektir. Öyleyse sana doğru hızlı adımlarla gelen
ölüme karşılık, sen de hayırlı işleri yapmakta acele et!”
“Ölüm okları hiç bir zaman hatâ etmezler, daima hedeflerine varırlar. Bugün
isabet etmediyse yarın mutlaka isabet edecektir.”
“Dünyada ebediyyen kalmak
arzusunda iken sana ölüm dişinin keskin olan tarafı görünmeğe başladı. Oysaki
sen ölümden gafil ve habersizce yaşıyorsun.”
“Ey dünya peşinde
koşan kişi, senin tasavvurların anlamsızdır. Çünkü arzu ve emellerin sonsuz
olduğunu zannediyorsun. Hâlbuki insanı öldüren ölümün okları gizlidir. Kime
yönelirse hemen öldürür. Onlardan kurtulmak veya bir anlık gecikme ile daha
sonra çekebileceklerini düşünmek boşunadır.”
“Ey
zamana hükmederek vakit geçiren kişi, ölüm yavaş yavaş sana doğru yaklaşmakta
ve ölüm, vakti gelmiş bulunmaktadır.”
“Dünyada
yaşayan ve hayat sürenlerin aldanmasından ve ölümün verdiği soğukluktan daha dehşetli
ve ürkütücü bir şey görmedim. Her iki durum da belli düzenin son noktalarıdır.”
“Bir
insanın akraba ve dostlarına ölüm geldiğinde, ağlamalarına hayret ederim.
Musibete uğramış insanın feryat ve figan etmesi tuhaf bir şeydir.”
“Akrabalarıma ait bir
bina önünden geçtiğimde, eskiden yaşamışların hiçbir izine rastlamam. Sanki
onları susmuş gibi görürüm.”
“Ölüm vakti geldiğinde,
korunmak için giyilen zırh ve benzeri elbiselerin insana ne yararı vardır? Bunlar,
kişiyi ölümden koruyamazlar.”
“Ölüm, çok tuhaf bir şeymiş gibi cahilcesine bağırırlar.
Ağlayarak ve yaka paça yırtarak feryâd ederler.”
Cenâb-ı Hakk, bütün
insanları ölüm hususunda eşit kılmıştır. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem Efendimiz, diğer peygamberlerden üstün iken ölüm anında eceli geciktirilmedi.”
“Görünürde ölüm, şekil
bir ayrılık gibi ise de Hakk’a kavuşma aracı olduğundan uyanık insanlar ölüme
karşı bir arzu ve iştiyâk duyarlar.”
“Gaflet perdesinin arkasına gizlenerek, İlâhî
emirleri yerine getirmekten çekindin. Fakat yakında senin ruhunu almak için
öyle bir elçi (Azrail) gelecektir ki gaflet perdesi ona mani olamayacaktır.”
“Ekin, biçilmek
zamanına erişti, onu tarlada bırakmak mümkün -değildir. Ekini biçmek gerekir.”
“Humma hastalığının
şiddetine kapılanların hepsinde aynı işaret ve delil vardır ki sonunda ölüme
dûçâr olurlar.”
“Senin bekçilerin ve
nöbet tutan koruyucuların olsa bile ölümden hiç bir zaman emin olma. Çünkü ölüm
bir göz açıp kapayıncaya veya bir nefes alıncaya kadar yakındır.”
“Ölüm oklarının dâima
hazır vaziyette beklediklerini bilmelisin. Zırh ve kalkanla korunanlara bile
hemen ulaşıverir.”
“Ölüm ansızın ve sen
hiç farkına varmadan gelir. Mezar ise, işlemiş öldüğün şeylerin bir sandığı
gibidir.”
“Gaflet ve bilmezlik
içinde iken ecel gelip seni bulur. Sen hiç -farkına varmadan ölüm sana yaklaşmış
olur.”
“İzzette olduğum
zamanlarda ölümü anmadım. Oysaki ölüm, her azizi zillet içinde bırakır.”
“Senden sonra geriye
kalan konuştuğun ve söylediğin sözlerdir. Hayırlı ve yararlı olan şeyleri söyle
ki bunlar senin hayırla, anılmana vesile olsun.”
(Hz.
Ömer radiyallâhü anh’a) “Sana başsağlığı dilemem hayattan emin ve ona
güvendiğim için, değil dinin bir sünneti olduğu içindir.”
“Kendisine
baş sağlığı dilenen kimse dünyada ölenden sonra baki değildir. Bir zaman sonra
kendisi de ölür.”
“Mal ve mülklerimizi
mirasçılar için toplamaktayız. Evlerimizi de devran yıksın diye inşâ
etmekteyiz.”
“Yeryüzünde birçok
şehirler yapıldı. Fakat çok geçmeden harap oldular, ahalileri de ölüp
gittiler.”
“Eğer öldükten sonra
öylece kalsaydık ölüm herkesin rahat ettiği bir şey olurdu.”
“Fakat öldükten sonra
tekrar diriliriz. Kıyamet gününde her şeyden sorguya çekiliriz.”
“Keşke annem beni
doğurmasaydı veyahut devamlı olarak çocuk kalsaydım. Keşke bir ot olsaydım,
beni hayvanlar (kuzu ve geyiklerin yavrusu) yeseydi.”
ZAMAN-DEVRAN
“Günlerden hangi gün gösterilebilir içinde tuhaf olayların cereyan etmediği
anlar bulunsun.”
“Zamanın toprak başına olsun. Çünkü öyle bir devirdeyiz ki hak ve hukuka
riâyet edilmez, isyandan başka bir şey ortalıkta görünmüyor.”
“Devrandan
merhem isteyip yarasını iyileştirmeğe çalışan ikisi, tedavi yaptığını
zannediyor. Hâlbuki bilmez ki, yara üstüne yara açmıştır.”
“Gel bir daha evlenmemek üzere
üç talâk ile şu devrân gelinini boşa. Vefasız olanını terk edip vefalı bir
sevgili aramaya çalış.”
“Bundan evvelki ömrünün geçtiğine, gelecek günlerini mukayese edersen, boş
işlerle vakit tükettiğinden haberdar olursun. En büyük ve âdil şahit budur.
Ders almayıp ta evvelki durumun üzere devam edersen, öyle bir sabaha çıkarsın
ki senin aksine şehâdet edecektir.”
“Geçen günler hakkında, nefsini suçlarsan, yaran yine sana olur. Hiç olmazsa
geçmişin kazasını yapmakla (hatırlamakla), yaraların geri döner. Çünkü geçen
gün hiç bir zaman geri gelmez.”
“Zaman, beni gam ve sıkıntıya uğratırsa üzülmem, sabrederim. Çünkü hiç bir
sıkıntı ve güçlük sonsuz değildir, güç olan bir gün kolaylaşabilir.”
“Devran beni gamlı ve kederli kıldıysa sevinmemi de temin edecektir. Çünkü
her güçlükten sonra mutlaka bir kolaylık ve ferahlıklardır.”
“Geceler, selâmet ve huzur üzere geçip giderken, tehlikelerden salim olup
gurur duydun. Oysaki gecelerin saflığı yanında bulanıklığı da mukadderdir.
Değişmekte olan bu âlem dönme üzerine kurulmuştur.”
“Bazıları geçmiş zamanı kınayarak onu kötülerler. Hâlbuki geçmişte değişiklik
yoktur. Her şeydeki değişiklik belli bir kural üzere peyderpey meydana gelmektedir.”
“Gecelerin yeniden dönmekte olduğunu görmez misin? Gündüzlerin de gecelerin
arkasından geldiğini farketmez misin?”
“Devr-î zamana kötülük isnad ederek onu ayıplayan zalime de ki, zamanı
kötüleme. Zamana sitem etmekle kötülüğü kendi elinle kazandın.”
“Birçok kimseler vardır ki dünyaları geniş, uçsuz bucaksızdır. Fakat dünyadan
sonra gelen âhiretleri berbattır.”
“İzleri belli olmayan mezar sakinlerine selâm ve esenlikler olsun. Sanki bu
dünya-bezminde hiç oturup kalkmamışlar.”.
“Onlar sanki bu dünyanın soğuk suyunu içmemişler ve sanki yiyeceklerin yaş
ve kurusuna el değdirmemişlerdir.”
“Kişinin uykusu uyanıklığından iyidir. Kişi uyandığında şer ve kötülük yapacaktır.
Oysaki hayır ve şerleri kaydeden melekler, buna razı değildirler. Zamanın
olayları insanlara ders verir.”
“Her yeni olan şeyin sonu eskimektir. Dünyaya gelmek ebedi âleme gitmek
içindir.”
“Hangi toplantıdır ki dağılmaya mahkûm olmasın. Bir araya gelip toplananlar
günün birinde ayrılmaya mecburdurlar.”
“Hangi yarıktır ki günün birinde birleşmemiş olsun? Ayrılma ve dağılmalar,
bir gün o yarığı bir araya getirecektir.”
“Bir işten yararlanan kimsenin sonuna kadar ondan fayda görüp, yararlandığı
görülmüş müdür?”
“Ey zamanın sıkıntılarını ve musibetlerini seyreden kişi, şunu iyi bil ki devranın
değişmeyen bir huyu ve kanunu vardır.”
“Devrânın kötülüklerinden sakınmak için insana duyduğu şeyler kâfidir,
demişler.”
“Talih ve bahtı kendisine yaver olmayan insanın bir isle uğraşması ölümü
demektir. Hareket göstermesi, çabalamasının hiç bir yararı yoktur.”
“Ölüm vakti geldiğinde bu dünyadan göçüp gidene sor ki ey padişah, hani
senin askerlerin, develerin ve etrafındaki servetin?”
“O padişaha sor ki güçlü ve kuvvetli insanlar ile toplulukların
anahtarlarını tanıyamadıkları o hâzinelerin şimdi nerededir?”
“Nerede o hizmetçiler ki senin hizmetinde idiler? Nerede basına geçirdiğin
tolgalar, keskin demir ve savaş aletleri?”
“Nerededir binmiş olduğun cins cins atlar, hizmetindeki ufaklar? Kılıç,
kargı ve ince yapılı mızrakların? Bütün bunlar şimdilik yoktur.”
“Nerede padişahın ihtiyaçlarını yerine getirenler? Şimdi yere düştüğü zaman
onun ihtiyaçlarını yerine getiremiyorlar.”
“Nerede dalga halinde saldırıya geçen bahadırlar? Nerede devleti himaye
eden ve koruyanlar?”
“Nerede ok atanlar? Ölüm okları sana gelip ulaştığında bunlar meharet ve
beceriklikleriyle bu oklara engel olmazlar mı?”
“Bütün bunlar ölüme devrana engel olamazlar. Ecel geldiğinde bunların hiç
birisi seni ölümden kurtaramazlar.”
“Vermiş olsan bile rüşvet seni ölümden kurtaramaz. Hile ve kurnazlıkla da
ölümden kurtulamazsın.”
“Bunların hiç birisinin sana yardım ve menfaatleri dokunmadı. Ölüm anında
bir padişah, benim hayat yakamı ölümün pençesine teslim ettiniz, sizin bu durumunuz
ne çirkindir, diye feryad eder.”
“Senin mezarını kimse sormaz. Hatta mezarı ziyaret etmek bile kimsenin
aklına gelmez.”
“Seni tamamen unutarak artık anmaz oldular. Onların yegâne meşgalesi senin
mal ve mülkünü dağıtmaktır.”
“Senin oturduğun köşkün ne suçu vardır ki bir yakınlık ve ünsiyet vermiyor.
Önceden gelip gidenler insana bir korku veriyor.”
“Bir mülke hâkim olsan bile hiç bir zaman ölümü inkâr etme. Çünkü ölüm ve
korku sana diz çöktürür.”
“İnsanların karşılaştıkları
fitneler çoğu zaman içlerinde adaletle davranan kimseler sayesinde bertaraf
edilir.”
“Hayat uyku ile uyanıklık arasında cereyan etmektedir. Sadece bir gece ile
gündüzden ibarettir.”
“Bir topluluk yaşarken başka bir topluluk ölmektedir. Çünkü zaman hükmünü
icra etmekte, sitem etmeğe lüzum yoktur.”
“Ben devranı anne ile babaya benzetirim. Hiç kimse tam anlamıyla neşeli
olamaz ve bir gününü neşe içinde geçiremez. Bir günü sevinçle geçirirse arkasından
hüzün ve üzüntü gelir.”
“Dünyadaki yaşayışı öven ve medheden olursa ömre yemin ederim ki çok geçmeden
onu yerecektir.”
“Dünyaya yönelirsen fitnelerle karşılaşırsın, ondan yüz çevirirsen gam ve
üzüntüler bulursun.”
“Nerede ömür sürüp yaşayanlar ve onların etrafında bulunanlar? Hepsi yok
olup gittiler. Bâki kalan sadece Cenâb-ı Hakk'tır.”
“Yaşamakta olan bir genç
gelecekte ne ile karşılaşacağını ve başına ne tür bir felâket geleceğini
bilemez.”
“Eğer zaman sana vefasızlık
gösterirse sabret ve Cenâb-ı Hakk’a en iyi kelimelerle hamdet. Gâyen ona
şükretmek olsun.”
“Dünyada insanın dâima
kolaylıkla vakit geçirmesi söz konusu değildir. İşler hem kolay ve hem de
zordur. Sıkıntılar yanında neşe ve mutluluk da vardır.”
“Sıkıntı ve eziyet yurdunda
rahat ve huzuru arama. Olması mümkün olmayan bir şeyi arzu edenler zararlı
çıkarlar.”
“Rüzgârın doğru eserse onun
kıymetini bil. Her hafakan ve sıkıntının arkasında sükûnet vardır.”
“Sana bir iyilik yapıldığı zaman ondan gafil olma. Sükûnetin ne zaman
geleceğini bilemezsin.”
“Zaman değişikliğe uğradı.
Fakat bilmezler ki ben insanların büyük addettikleri işlerin üstesinden
gelirim.”
“Dünya içindekilerle birlikte
her gün iki kerre değişikliğe uğrar. Onları günde iki kerre dönderir.”
“Güneş, öğleye kadar bir yere
gelmek için seyreder. Zevalden sonra ise dağılmaya yüz tutar.”
“Nerede insanlara zulüm ve hakaret eden padişahlar? Onları bugün ölüm
bardağı ile içirmişlerdir.”
“Kişi, emelleri toplayıp onların peşinden koşar, devran ise alıp dağıtır.
Nefesler onları yayarken ölüm onları katlar.”
“Hayret edilen bir şeydir ki bazı zamanlarımız yücelik, bazı zamanlar da
rezaletle geçmektedir. Zaman, beni belâya iliştirdi.”
“Zamanın hali tuhaftır. Yüceltmesi bile bir belâ olup ihsanları ağlatır.
Bir belâya mübtelâ olduğumda ağlarım fakat daha ağırını görünce de bir
evvelkinin bitmesine ağlarım.”
“Nice güçlüklerden sonra kolaylıklar meydana geldi. Gamlı ve kederli 'kimselerin
kalbi ferahlık buldu.”
“Nice işler vardır ki sabahleyin (başlangıçta) kötülüğe giderken,
akşamleyin (sonuçta) neşe ve sevince dönüşür.”
“Zamanı deneyen insan hiç korkmaz. Çünkü
bilir ki dünyada o iki şey meydana gelir. Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine
inananlar, ona teslim olup doğru yolda, yürümeğe gayret sarf ederler.”
“Şiddetli bir korku rengimi değiştirirse, buna pek de şaşmayın. Çünkü uzun
müddettir bana sıkıntılar musallat olmuştur.”
“Susuz kimselere su verip onları içiren çeşme, aynı şekilde uzattığı su ile
susuzları mütekeddir ederek, onlara bulanıklığı verir.”
“Herhangi bir noksanlık bulunmadığı halde kişinin kısa görüşüdür ki bazı
şeyleri seçmekte, böylece kendi nefsini güçsüz ve takatsiz zannederek işleri
halletmekten çekinmektedir.”
“Her kişi kendi kabiliyet ve gücüne göre bu dünyaya gelir. Kimisi Hakkın
rızasını talep ederek iyilik yapanlardan olur, kimisi de doğru yoldan, sapıp
münkir ehli olur.”
“Nice melik ve hükümdarlar, korunmak maksadıyla dağ başlarındaki kalelere sığındılar.
Fakat onları kuşatanlara mağlûp olup o kaleler kendilerine yarar sağlamadı.”
“Sığındıkları yüksek yerlerden inmek zorunda kaldılar. Ümitsizlik içinde
mezarlara doğru yürüdüler.”
“Mezara defnedildikten sonra birisi onlara yüksek sesle bağırdı. Nerede
tahtınız, tacınız ve süslü elbiseleriniz.”
“Nerede cibinliklerle örtülüp korunan o güzel yüzler? Gece ve gündüz bir
zarar gelmesin diye saklanan bedenler?”
“Nazlı ve nimetlerle beslenip gidenlerin ahvalini soranlara mezar en güzel
cevabı verir. O güzelim yüzler üzerinde şimdi kurtlar dolaşmaktadırlar.”
“Buradaki yiyecek ve içecekleri uzun sürer. Sabah akşam tekrarlanan bu
yemek ve içmek durmadan devam etmektedir.”
“Saymağa kalkışırsak çok olduklarını gördüğümüz kardeşler, sıkıntı ve
zamanın hadiseleri karşısında azdırlar.”
BELA-MUSİBET
“Dünyada zararsız bir menfaat elde etmen mümkün müdür? Çünkü âlem, hem menfaat
ve hem de zarar için yaratılmıştır.”
“Eğer bir belâ ve musibetle
karşılaşırsam, öylesine katı bir sabır ve tahammül göstermeliyim ki, görenler
bana, mermerden daha kuvvetlidir desinler.”
“Tecrübe
ile bilinmiştir ki dünyanın nimetleri ve de musibetleri devamlı değildir. Çok
neşelenmek veya eziyetler karşısında üzülmek, akıllı insanların işi değildir.”
“Dünyanın, insanın başına getirdiği belâ ve
musibetler tuhaf karşılanmaktadır. Bence insanların bu konudaki gaflet ve
şaşkınlıkları daha da tuhaftır.”
“Belâ
ve musibetler son haddine ulaştıklarında, ruhlar eriyerek nihayet bulur.”
“Eğer dünya, ehlinden sakınırsan onlar seninle barışmak isterler, eğer onlara
meyledip yakınlık kurarsan, seninle çekişip düşmanlık beslerler.”
“Ey
benim dostum, bu dünyada insanın başına gelen musibetlerin hiçbirisi devamlı
değildir. Allah'a yemin ederim ki hepsinin bir sonu vardır.”
“Eğer
bir belâ ve musibet senin basma gelirse ve ayağın sürçerse, söz ve fiil ile
şikâyette bulunma. Sabretmesini bil.”
“Şiddetler
ve musibetler son bulup ruhlar, bedenden çıkma mertebesine vardığında sabır
dahi mümkün olmasa böyle bir anda Cenâb-ı Hakk’ın nusret, yardım ve zaferi
zuhur eder.”
“Nice insanlar akşamleyin safa ve rahatlık içinde iken, seherleri belâ ve
musibetle son bulur.”
“Sana bir belâ ve musibet geldiğinde feryat
ve figana başlama, sabret. Çünkü darlık zamanından sonra genişlik vardır. Bu da
ancak sabırla elde edilir.”
“Eğer kerem sahibi olan bir insana musibet
gelirse, hemen şikâyet etmeğe başlama. Hasta olsa bile hastalığını belli etmez.”
“İnen belâ ve musibetler, insana birer derstir. Bunlardan ibret alarak ve
tecrübe kazanarak daha büyük belâlardan zarar görmemesi için, elini ve eteğini
arzu ve isteklerden çekmesi gerekir.”
“Eğer geceleyin ibadet etmek için ayrılan muayyen zamanların İbadeti ve
oruç tutanların orucu olmasaydı.”
“Bir seher vakti üzerinde yaşadığınız yer sarsılır ve siz yerin altına
girerdiniz, Çünkü sizler kötü bir topluluk olup itaat etmiyorsunuz.”
SABIR
“Zamanla tecrübe kazandım ki, sabır ve tahammülün en büyük mükâfatı kişinin
sıhhat ve afiyet içinde bulunmasıdır.”
“Bir iş hususunda ciddi olarak sabır gösterip zafere erişmeyen insan çok
azdır. Çünkü sabrın sonu zaferdir.”
“Birazcık sabret. Çünkü her güçlükten sonra kolaylık vardır. Her işin belli
bir zaman ve sonucu vardır.”
“Dünyanın
özellik ve vasıflarını, iyi ve kötü yönlerini bilen akıllı ve tedbirli kişi,
bir hıyanetle karşı karşıya gelirse sabretmesini bilir. Çünkü sabır ve rızanın
insana hâinlik ettiği görülmemiştir.”
“Hayırlı bir iş için nefsini zorlamaya çalış, acizlik gösterip yerinde oturma.
Hür olan insanlara hiçbir zaman acizlik mazeret -olmaz.”
“Nice kerem sahibi insanlar vardır ki başlarından
çeşitli musibetler geçmiş, fakat sabretmek suretiyle bu belâ ve musibetleri
atlatmışlardır.”
“Zamanın olayları karşısında sıkılıp sabırsızlık gösterme. Çünkü kişinin
olaylar karşısında, âcizlik izhar etmesi onu sabırsız yapar.”
“Sabır, arzu ve temenni edilen şeylerin anahtarıdır.
Her türlü hayır, sabırla meydana gelir.”
“Geceler, uzasa da sabret, çünkü gün doğmadan neler
doğar. Nice serkeş atlar sabır sayesinde insana itâat ettiler.”
“Birçokları sabır ile arzularına kavuştular. İnsan,
“Nerede” ve “Çok uzaktır” dememeli.”
“Şiddetli bir sıkıntı başına geldiğinde ondan nefret
edip çekinme. Çünkü olaylar devam etmez, arkasından hemen ferahlık görünür.”
“Ey topluluklar, hiçbir zaman gurbete rağbet ve iltifat göstermeyin. Çünkü
insan yaşadığı müddetçe gurbette gezen bir garipten farklı değildir.”
“Rüzgârın huyunu ve maksadını bilen kimse, her belâya karşı sabır gösterir,
Şikâyetinde ise saçmalamaz.”
ÜMİT
“Zamanın çeşitli renkleri vardır. Sabah akşam durmadan değişmektedir.
Akmakta olan kan bunun arasında yol bulur.”
“Çıplak kişi giyim ve elbise ile sevinir, bunlara kavuşmayı temenni eder.
Zelil olan ve zulme uğrayan kişi de zafere ulaşmayı ve yardım görmeyi
ister.”
“Umulur ki kırılan bir kemiği Cenâb-ı Hakk lütfuyla tekrar iyileştirsin.
Merhamet ve lütfuyla, kırılan yerin kaynaşmasını sağlasın.”
“Ben ölümü her ne kadar yakın bir
şey olarak bildimse de, ümidim ondan daha uzundur.”
“Allah Teâlâ’nın lütfundan ümit
kesilmez; Umulur ki insanı başarılı kılsın. Sen O’nun rahmetinden ümidini
kesme, çünkü güç olanı-kolay yapmak onun için zor değildir.”
“İstemiş olduğun bir makamı elde edemedinse,
gece karanlığım veya yaz sıcaklığını tercih ederek nefsini zorlamaya çalış.”
“Gece yürüyüşü ve
uykusuzluğunun verdiği sıkıntılara karşı sabır göster. Himmet sahibi isen, gece
ve gündüz ihtiyaç duyduğun şeyleri iste.”
“Istırap çekme, isteğine kavuşmadınsa acizlik gösterme. Çünkü bu takdirde
muradına ermek için elde edeceğin zafer ve başarı acizlik ile ıstırap arasında
yok olur gider.”
“Dünyada yaşadığın müddetçe saadet ve mutluluk ümidinden uzaksın. Öldüğün
zaman ise gideceğin yer cehennemden başka yer değildir.”
“Allah'a dayan ve güven, O’nun rızasını almaya çalış. Kendisine uyulan ve
kendisinden bir şeyler ümit edilen, ancak Cenâb-ı Hakk’tır.”
“İşlediğim iyi işler dolayısıyla ben Cenâb-ı Hakk’ın mağfiretini talep etmiyorum.
Benim ümidim ancak O’nun rahmet ve mağfiretidir. Rahmet edenlerin en merhametlisi
olan Allah, beni boş çevirmeyecektir.”
“Ey günahlara bulaşmış insan
ye’se düşüp ümitsiz olma. Çünkü her şeyi yaratan Cenâb-ı Hakk'ın bir ismi de
Raûf (fazlasıyla merhamet eden) dur.”
“Hazırlığını yapmadan ve yol azığını tedarik etmeden sakın göç etme. Çünkü
çıkacağın seyahat fazlasıyla korkuludur.”
“Ey haksızlık ederek suç ve günah işleyen, fakat sonradan bu suçunu itiraf
ederek pişmanlık duyan kimse.”
“Allah’ın şu sözü ile müjdelenmişsin, neşe ve sürür
duy. “Habibim o küfredenlere söyle ki eğer sana düşmanlıktan vazgeçerlerse
geçmiş günâhları yarlığanacaktır.” (Enfal, 38).
“Eğer ihtiyatı seçerek
tedbirini ona göre alsaydı, sabrın belâ anında gerekli olduğunu bilecekti.”
“Bir gün sıkıntı ve
eziyetlerle karşılaşırsan sabırsızlık gösterme. Çünkü rahatlık göreceğin günler
uzun olabilir.”
“Her nefis ölümden korksa da
emel ve istekler onu kuvvetlendirip ayakta tutar.”
“Ümitsiz olma ve Allah'ın
rahmetinden ye’se düşme. Çünkü ümitsizlik küfürdür. Çok geçmeden umulur ki
Cenâb-ı Hakk seni zengin yapsın.”
“İşleri kolay gör ki rahata kavuşasın. Çünkü kolay görülen her şey mutlaka kolaylaşır.”
DÜNYA VE SEVGİSİ
“Ey dünya! Çok sıkıntı ve eziyet çektiriyorsun. Acıların az olmadığı gibi,
çok mal sahibi olanlara da zarar verdin.”
“Seni tatmak için uğraşanların hiç biri tam tat alamadı. Ancak şirk, pislik
ve inkârla karşılaştılar.”
“Dünyada uzun kalacağını zannetme. Gece karanlığı bastığında acaba sabaha çıkacak
mısın?”
“Sıhhati yerinde plan nice kimseler, hastalığa yakalanmadan ölüp gittiler.
Bunun yanında hastalandıktan sonra iyileşip çok yaşayanlar da az değildir.”
“Cenâb-ı Hakk'ın görevlendirdiği bir melek
vardır kî, hergün şu sözü tekrarlar: “ölmek için doğun, harâp olması için yapın.”
“Dünya hâzinesindeki sevgi ve
vefâ cevheri tükendi. Doğruluk ve sadakat azaldı, ümitlerimiz yok olup gitti.”
“Dünyada
hiç bir nimet ebedî değildir. Kimseye devamlı olarak bir nimetin verildiği
görülmemiştir. Bunun gibi elem ve keder de geçicidir.”
“Dünya ile ilgili bir işi isteyip onu elde etmek için uğraşan kişi, yolunda
çeşitli yokuş ve inişlerle karşılaşır. Arzuya kavuşmak için yükseklik yanında
alçaklık, izzet yanında zillet vardır.”
“Dünya hayatının gereklerinden biri olan
geçinme, ümit ve arzu ve elde edilen bir şey değildir. Bununla beraber rızkını
isteyenlerle birlikte sen de kovanı salıver.”
“Rızk
için salıverilen kova, görünmeyen bir hazine mesabesinde olan kuyuya inip, sana
bir gün murat suyunu dolduracaktır. Siyah çamurla karışık da olsa sana biraz
su çıkaracaktın”
“Bu
dünya kötü huylu, hâin, hîle-bâz ve gaddardır. Kim onu nikâhlamaya kalkışırsa
korkmadan ve acıma hissini duymadan hile yoluna saparak onu aldatır.”
“Dünya,
arzu ve isteğini yerine getirince ve meramına kavuşan insandan yüz çevirir.
Başka bir kimsenin cilvelerine iştihâ duyar.”
“Ey dünyaya âşık ve onun kötü
görünüşüne talip olan kişi! Şunu çok iyi bil ki, onun teveccühü sana değil,
başkasınadır. Dünya, senden yüz çevirip arkasını dönünce, daha evvel ona
gösterdiğin sevgi, alâka ve temayülün boşuna olduğunu bilir, pişmanlık duyarsın.
Fakat o zaman da iş işten geçmiş olur.”
“Dünyadan
sakın. Çünkü o işret, zevk ve safa yeri değildir. Öyle görünse de aslında
aldatıcıdır. Fâni ve yokluğa mahkûm olan yerde edebî ve kalıcı olan şeyleri
aramak, boşunadır.”
“Dünyanın
saflığı ve arı görünmesi sıkıntı ve ıztırapla karışmış vaziyettedir. Âsâyiş ve
huzuru ise mihnete bağlanmıştır. Böyle olan bir yerin eninde sonunda eski
haline döneceği şüphesizdir.”
“Dünya,
dâima iki durumda bulunur. Birincisi: Şiddet ve sıkıntılar yanında,
bolluk ve ferahlığın olması. İkincisi de: Kuyuya salıverilen kova gibi
dünyadaki nimet ve eziyetlerin, peşi sıra gelmesidir.”
“Görebilen kimseler için dünya,
devamlı değişen murdar bir ceset, bir hayvan leşi gibidir. Köpekler onu her
tarafa çekmeğe çalışırlar.”
“Bu dünya, zehir saçan bir
yılana benzer. Her ne kadar yumuşak görünmekle ve ona yapışanlarda bir hafiflik
hissedilmekte ise de aslında öyle değildir,”
“Birçok dünya işini
halletmekte zorluk çektim. Fakat bana kolaylaştırıldığında onu rahatlıkla çözmeğe
çalıştım.”
“Bu dünya fânidir, devamlılık
ve ebedîlikten nasibini almamıştır. Bir örümcek tarafından yapılmış ağa
benzer.”
“Dünyada geçimini temin edecek
kadar bir azık sana kâfidir. Çok geçmeden göçeceksin. Çünkü “Yeryüzünde mevcut
olan her şey geçicidir” diye bir söz vardır.”
“Dünya, güzelliği dillere destan Sebine [23] şekline girerek benim yanıma geldi. Böylece beni aldatmak istedi.”
“Ona dedim ki benden başka kimi kandırırsan kandır. Çünkü ben dünyadan eteğimi
çekmişim ve dünyaya kanacak kadar cahil değilim.”
“Benim dünya ile bir ilişkim yoktur. Çünkü Allah’ın sevgilisi Hazret-i
Muhammed dünyayı bırakarak fâkirliği tercih etti.”
“Dünyadaki bütün malların bizim olduğunu farz edin ve yine Karun’un sahip
olduğu mal ve bütün kabilelerin mülkü de bizim olsun.”
“Sonunda bütün mal ve mülk yok olur. Bunlara sahip olanlar düşmanlar gibi hüzün
ve kedere boğulurlar.”
“Git başkasını kandır, ben sana kanmam. Senin izzet, ikbal, mal ve mülk
olarak verdiğin şeyleri kabul etmem.”
“Cenâb-ı Hakk’ın vermiş olduğu rızka ben kani olmuşam. Ey dünya, senin
işin, seninle meşgul olup sana ilgi duyanlarladır.”
“Allah’a kavuşacağım günü düşünerek korkarım. Hiç bir zaman tükenmeyen
azarlama ve azabtan korkarak sakınırım.”
“Dünya geçici olan bir gölge gibidir veyahut
gece konaklayıp sabahleyin kalkıp giden-bir misafirdir.”
“Veyahut uykuda görülen bir rüya ile ümit
ufkunda parlayıp kaybolan şimşek gibidir.”
“Ey dünya ile meşgul olup vakit geçiren
kişi ümit ve arzularının sonsuzluğu seni aldattı.”
“Sanki durumunu bilmiyormuşum gibi dünya bana hile yapmağa kalkışır.
Cenâb-ı Hakk bana haramı yasaklamış, ben de helâl peşindeyim.”
“Bana sağ ve sol (maddî ve manevî değerlerini) ellerini uzatan dünyayı
reddettim. Onu muhtaç bir vaziyette görünce bütün mal ve mülkümü kendisine
hibe ettim.”
“Cihanın övgüye değer işleri yerilmiştir. Övgüye lâyık olsan bile yergi bulursun.”
“Bir iş kemâle erince
hemen noksanlık baş gösterir. Bir iş bitti denilince sen onun
zevalini bekle.”
KAZANÇ-RIZIK
“Helâl rızık peşinde ol. Orta ve mutedil olan yolu terk edip israfa kaçma.
Çünkü dinde israf haramdır.”
“Rızkını bolca bulanlar, akıl ve zekâ sayesinde
elde edemediler. Çünkü takdir ne ise gelir insanı bulur. Rızıklar ezelde taksim
edilmiştir.”
“Eğer kuvvet ve güçlülük ile rızık temin
edilseydi, güçsüz ve takatsiz olan serçenin rızkını, güçlü ve kuvvetli olan
doğan kuşu alırdı.”
“Bütün kulların ve hayvanların rızkını veren Allah’ın şânı ne yücedir.
Takvâ sahibi insanların rızkını verdiği gibi günahkâr kullarını da mahrum etmemiştir.”
“Rızık, eğer celadet ve yiğitlik ile elde edilseydi, Allah’ın takdir ettiği
rızkından sana bir parçası bile düşmezdi.”
“Birçok insanlar servet ve zenginlik peşinde
koşar, fakat onu elde etmeğe muvaffak olamazlar. Bazılarına da dünya malı, bir
çalışma ve istekleri olmaksızın erişir.”
“Kişinin her arzu ve olmasını temenni ettiği şeyler çok geçmeden
gerçekleşir. Fakat ölümün gerçekleşmesi onlardan daha yakındır.”
“Eğer rızk ve geçim, kişinin kendi istek, görüş ve düşünceleri istikametinde
lâyık görülüp ona verilseydi.”
“O zaman hizmet edenlerin efendi, talih peşinde koşanların da mutlu ve
mesut olmaları gerekirdi.”
“O zaman devran, ehline mutedil olurdu ve şüphesiz insana ululuk, şan ve
şeref verilirdi.”
“Fakat her şey bir hikmete binâen yaratılmış, öyle bir yol izlemektedir.
İşler kişinin yolda yürümesi ile değil, Cenâb-ı Hakk’ın irâde ve isteği ile
gerçekleşir.”
“Hayret edilecek bir husustur ki insanlar çoktur. Fakat insanlığın gerçeklerini
yerine getirenler azdır. Benim bu sözümün doğruluğuna, Allah şahittir.”
“Gözümü açıp baktığımda birçok insanları görürüm. Fakat gerçek anlamda
“olgun insan”ı görmem çok zordur. Bu durum tuhaf bir şeydir.”
“Yağmurun yağdırılmasını ve bereketin indirilmesini üzerimizden hiç eksik
etmedi. Gökler, bu nimetten bizi men etmedi. Güneş ve ay, tutulmadan ışıklarını
üzerimize saldılar.”
“Kıyamet gününde iyilerle haşr olmağa niyyetin varsa bu dünyada kula lâyık
ve onun vazifesi olan kulluk meşakkatlerini kendi isteğinle yerine getir.
İnsanların malına göz dikmekten uzaklaşıp kendi emek ve alnının teriyle kazan.”
“Çalışmak, insanları hakir eder deme. Belki sen çalışmak ile yaşarsın ve
insanlardan müstağni olmak suretiyle onlara ihtiyacın kalmadığı için, kadir ve
kıymetin yücelir.”
“Sen bugün ekmezsen, yârin biçenleri gördüğünde pişman olup yaptığın eksikliklere
hayıflanırsın.”
“Hareket ve davranışlarında nice bilgili ve kuvvetti kimseler vardır ki
mükemmel bir akıl ve idraka sahib olmalarına rağmen rızıkları eksik olur.”
“Nice kimseler de vardır ki akılları eksik ve noksan olmasına rağmen,
Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı denizin halicinden elleriyle su içerler.”
“Ben, Cenâb-ı Mevlâ’nın vermiş olduğu kısmet ve rızka razı olmuşum. Çünkü bütün
işlerime o Hallâk-i Cihân bakıcıdır.
“Geçmişte bana iyilik ve ihsanlarda bulunan Cenâb-ı Zü’l-Celâl, gelecekte
de bana yardım edip rızkımı verecektir.”
“Geçinmeyeceğim diye kalbini yaralama. Mutlak anlamda rızkı veren Cenâb-ı
Rabbu’l-âlemin’dir.”
“Alah’ın hazînesinde var olan ve bilinmeyen rızkını taleb et. Çünkü bütün
işler Allah’ın ol demesiyle meydana gelir.”
“Kendisinden bir menfaat ümit ettiğin kimse aslına bakılırsa fakir oğlu
fakirdir.”
“Eğer akılla zenginlik elde edilmiş olsaydı her akıllı insanın Karun’dan
daha zengin olması gerekecekti.”
“Rızık, Allah tarafından belli bir ölçü ve mizan dahilinde ve bir hikmete
binâen verilmektedir. Akıllının da, ahmağın da rızkını veren O’dur.”
“Merkeplerin istedikleri gibi ve istedikleri şekilde otlaklara gittiğini
görmekteyim. Fakat aç ve susuz arslanların, felek tarafından doyurulup
içirildiğini göremiyorum.”
“Birçok
ileri gelenleri görmekteyim ki kendi ihtiyaçlarını temin edemezler. Kötü birçok
kimseler de vardır ki kudret helvası ve bıldırcın ile beslenirler.”
“Kaza ve kader, yaratıkları meydana getiren Halik’den kalmıştır. Hiç bir
insanın kaza ve kaderi değiştirmeğe gücünün yettiği görülmemiştir.”
ZENGİNLİK- FAKİRLİK
“İslâm’dan sonra en yararlı şey zenginliktir. Küfür ve inkârdan sonra en
kötü şey ise fakirliktir.”
“Malı olan bir kimsenin ayıplanmadığı görülmekledir. Ne yaparsa yapsın,
mali sayesinde kendisine hiç bir noksanlığın erişmediği kabul edilmektedir.”
“Zengin ve kerem sahibi olan Allah,
elbette bizi de bir gün zengin eder. Gem ve keder çekmeye lüzum yoktur. Çünkü
ne fakirlik ve ne de zenginlik devamlı değildir.”
“Çünkü mal, her türlü eksiklik ve noksanlığı örter. Fakirlikte zillet,
küçüklük ve hakaret vardır.”
“Yokluk
ve fakirlik insanı hakir eder. Sözde doğru söyleyip isabet etse bile onu
yalancılıkla itham ederler. Bunun içindir ki, o hayırlı mal iyi insanda
bulunduğu an yararlıdır demişler.”
“Fakirlik, dünyada hür olan insanları esir mertebesine indirir. İçkinin insanları
zelil, hakir ve hor bakılan kimseler yaptığı gibi fakirlik te insanı alçaltır.”
“Fakir olan insanlar, ne evlerine ve ne de, mezarlarına fazla değer vermezler,
Nerede olurlarsa olsunlar, bulundukları yerlerin üstüne âdeta zillet toprağı
serpilmiştir.”
“Ateş yağdıran fakirlik, insanı azdıran zenginlikten çok daha iyidir. Bunun
yanında malın azlığı da çokluğa tercih edilmiş ve insanlar için huzur ve
sükûnun fakirlikte olduğu görülmüştür.”
“Nice kimselerin, zengin oldukları için Allah Teâlâ’ya isyan ettikleri
görülmüştür. Fakat fakir olan insanların, Tanrı’ya karşı isyan etmeleri daha az
görülmektedir.”
“Bazı insanlar, develerinin tırnağı aşınmadan mal ve mülke hazır konarlar.
Bazıları da çalışıp çabalayıp servet edinmek için ömür tüketirler. Fakat elde
ettikleri malın satasını sürmeden çekip giderler.”
“Akıllı olan kimseler, zenginlikten mahrum olmuşlardır. Çünkü iki zıt şey
bir arada bulunmaz.”
“Eğer zengin oldun ise senin etrafındakiler iclal ve ikram ile seni
yüceltirler. Her zengin kişi, gözlerde başkalarına nisbetle yüce görünür.”
“Zenginliği dünya süsü olarak bil. Akşamleyin misafirlere ikrâm eden,
sabahleyin onları ağırlayan kimse zenginliğin gereğini yerine getirmiş demektir.”
“Nice edeb ve anlayış sahibi bilginler vardır ki akıl bakımından mükemmel
oldukları halde mal ve varlık yönünden fakirdirler.”
“Nice cahil kimseler de vardır ki mal ve mülke sahiptirler. Aziz ve alîm
olan Allah'ın takdiridir bu.”
“Her kul için Cenâb-ı Hakk bir iş takdir etmiştir ve kalemin mürekkebi kurumuştur.
Allah, bizim hakkımızda takdir ettiği işlerde zulüm etmez.”
“Bir işin meydana gelmesinde kaza ve kaderi tayin eden Cenâb-ı Hakk,
hıyanetten müberradır. Hükümlerinde hiç bir zaman zulüm etmez.”
“Ruhlarımız daha yokken ve bedenlerimiz yaratılmadan evvel Allah,
rızıklarımızı taksim edip belli etmiştir.”
CİMRİLİK VE CÖMERTLİK
“Ey Câbir! Eğer sana verilmiş olan mal ve
mülkün yok olmasını istemiyorsan senden isteyenlere vermekte kusur gösterme.”
“Arş sahibi olan Allah’ın kerem ve bağışı
sonsuzdur. Bir tanenin sevabını kat kat verir.”
“Mal ve mülkünü fakir ve fukaraya dağıt ki
nefsini korumuş olasın. Böylece kötü sözlerden de kendini kurtarıp ve selâmete
erersin.”
“Mal ve mülk sahibi nice kimseleri gördük
ki servetin ve ikbâlin şükrünü yerine getirmekten çekindiler.”
“Yeryüzünde böbürlenerek ve mallarıyla
övünerek cimrilik anahtarıyla kapılarını kapatıp, mal ve mülklerini
hapsettiler.”
“Yeryüzünün zekâtını ver ve şunu iyi bil
ki belli miktara baliğ olan bir maldan, zekât vermenin mecburiyeti gibi insan
da yerin hakkına riâyet etmelidir.”
“Mescid imar edip yorulan kimse ile evinde
hiç bir sıkıntı ve zahmet çekmeden namaz kılanlar, bir olur mu?”
“Mescid yapan kimse ile evinde uyuyup vaktinde namazını kılan kimse Bir
olur mu? Mescid’in yapılmasında taş ve toprak çekerek sıkıntı ve eziyete dûçâr
olanlar yanında inatla geri çekilerek hiçbir şey yapmayanlar da vardır. İş
hususunda, bunlar müsavi olmadıkları gibi ecir ve sevapta da eşit
olmayacaklardır.”
“İnsanlara iyilik yapmak suretiyle onları kendine kul eyle. Ticarette, en
hayırlısını kazanmak suretiyle “kerim” sıfatını almaya hak kazan.”
“Eli dar da olsa cömert insan hiçbir zaman fakirliğe düşmez. Malı çok olsa
da cimri olan bir insan cömert olmaz.”
“Dünya malı bırakılmak için olduğuna göre akıllı olan kimse cimrilik yapıp
onu toplamaz.”
“Cömert ye himmet sahibinin elinde mızrak öylesine titrer ve hareket eder
ki birisine batırmakta iken, yine geri çeker gibi zannedersin. Cömert insanın
kafasında daima sevinç ve neşe duyguları doğar.”
“Cenâb-ı
Hakk, bu yaradılışta olan insanlara büyüklük bahşetmiştir. Yüksek himmet ve
asil yaradılış, onların en bariz özelliklerindendir.”
“Dünyada bir mal ve
mülke sahip olduğun zaman sakın cimrilik etme. Çünkü cömertlikle dağıtılan bir
mal eksikliğe uğramaz.”
“Eğer idbar baş
gösterip bir gerileme olsa dahi cömertlikten geri kalma. Çünkü şükür etmek suretiyle
senin iyiliklerin kat kat olur.”
“Âfet ve musibetler
meydana geldiğinde en kötü şey cimriliktir. Bundan da daha kötüsü öç almayı
va’d etmektir.”
“Cimrilikten uzak
yaşayan selâmet ve huzur içindedir. Cimriler ise kötülüğe bulaşmış, onunla vakit
geçirmektedir.”
“Cimri olanı cehennem
kendisine çeker. Onun içeceği akmakta olan san ve cehennemde sunulan kaynar
sudur. Yetime ikram suretiyle bizim izlediğimiz yol ise dosdoğru yoldur.”
“Mal ve mülke kavuşan veyahut bir mevki elde eden
kişi, eğer bunu arkadaşları üzerine bir övünme ve böbürlenme sebebi yapıyorsa o
kimse kerim değildir.”
“Cömert ve kerim o
kimsedir ki iyiliğe müstahak kimselere lufufla muamele eder. Sultan tarafından
bir mevkiye veyahut fazilete lâyık görülürse, onu başkalarına karşı kibir ve
gurur sebebi yapmaz.”
“Eğer tatlı bir şekilde
hayatını geçirmek istiyorsan bu üç şeye riâyet et. Kıskanç olma, cimrilik yapma
ve hırs peşinde koşma.”
KANAAT
“Bir miktar hurmayla
yetinerek, onları yiyen ve dergâh-ı Hak’ta boynunu eğerek tâat ye ibadetini
yapan mümin-kurtuluşa ermiştir. Çeşitli yemek ve elbiseler giyeceğim diye
şüpheli şeyler peşinde koşanlar ise azâb ve hesaba müstahaktırlar.”
“Bir ihtiyacın husulüne
Cenâb-ı Hakk izin verdikten sonra, koşarak gelip sen i bulur.”
“Ey insaflı mümin, komşun aç olduğu halde
senin tok yatmandan daha büyük derd ve belâ mevcut değildir. Sen keyfine,
bakarken o da bir parça deriyi çiğneyerek açlığını gidermeğe çalışmaktadır.”
“Ey yüksek köşkler
inşâ eden kişi, süslü ve kıymetli yerler yapacağım diye boşuna ömür tüketme.
Çünkü eninde sonunda yıkılmış bir mezarı mesken edinmek zorunda kalacaksın.”
“İhtiyâç fazlası olan her şeyden yüz çevirerek,
takvâya yönel. Çünkü fazla olan şeyleri yapmak veya onlara temayül göstermek,
müttekîler için haram kabul edilmiştir.”
“Dünya lezzetleri
karşısında kanâat edip sabrettim ve buna nefsimi de alıştırdım. Böylece
sabretmeği bir gelenek haline getirdim.”
“İnsan odur ki nefsini
belli bir seviyede tutar. Çünkü arzu eden nefse, verdiğin müddetçe daha fazlasını
isteyecektir. Vermezsen kanâat edip susacaktır.”
“Gözüme derim ki lüzumsuz
ve yararsız şeylere bakmaktan kendini alıkoy. Geçici olan bir güzelliğin
peşine düşme.”
“Nice bakışlar vardır ki
kalpte şehvet uyandırmaktan başka yaran yoktur. Böyle bakışların sonu ancak
pişmanlık ve hasrettir.”
“Bir sepet hurması
olup her gün ondan bir defa yiyen kimse kurtulmuş ve felaha ermiştir.”
“Cenâb-ı Hakk,
rızıkları taksim etmiştir. Onun peşinde koşarak fazla çabalamak beyhudedir.”
“Tamah edip cimrilik
yapan kimse fakir, kanaat edip rızkıyla yetinen de zengin, demektir.”
“Ben sıkıntıya da
ferahlık ve genişliğe de razıyım. Benim zillet ve haddi tecavüzle bir ilgim
yoktur.”
“Bütün insanlardan kendini
müstağni bil. Çünkü Hâlik Teâlâ sana kâfidir. Böylece doğru bir insan olarak
yalancının kötülüklerinden emin olursun.”
فاسترزق الرحمن من فضله
فليس غير الله بالرزاق
من ظن ان الرزق فى كفه
فليس بالرحمن بلواثق
“Rızkını yalnız Cenâb-ı Hakk’ın dergâhından
iste. Çünkü Allah’tan başka hiç bir kimse rızık veremez.”
“Rızkının yaratıklar
elinde olduğunu zanneden kimse, Hâlikine ve Rezzâkına güvenmiyor demektir. Eğer
inansaydı rızkını mahlûkta değil Hâlik'tan isterdi.” [24]
“Bir kimse, insanlar
beni zengin ederler diye inanırsa manevi bir hata işlemiş olur ve yüksek bir
dağda ayağının pabuçları tutmayıp kayan ve dağdan aşağı düşen bir kişiye
benzer.”
“Eğer
hile ile zenginlik
elde edilmiş olsaydı, gökteki yıldızlara yapışırdım.”
“Nice çaresiz ve fakir
kimseleri gördüm ki Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği yolda yürür, onun aksini yapmazlardı.”
“Bu alçak dünya kimi
kandırırsa o zararlı çıkar. Yüz yıl da eğlenmiş olsan ve dünyanın peşine
düşsen yine faydasızdır.”
“Sonu olan şeyleri
isteyici olma. Gecelerin devretmesi onu çabuk değiştirir.”
“Dünyanın güzel ve
nefis bir şey olduğunu farzetsen bile, öbür dünya çok daha güzel ve cazip şeylerle
doludur.”
“Malı az olsa da gönül
zenginliği insanı aziz yapar. Malı çok olan bir insan zengin sayılabilir amma
zelildir.”
“Kanaat eden bir
insana rızkın azlığı kâfidir. Aç olan bir insana ekmek katık yerine geçer.”
“Gam ve himmet
göstermek düşüncesi arasında sabahladım. Gamın acizlik, himmet ve gayretin ise
kerem olduğunu anladım.”
“Ne bahtiyardır o
kimse ki kendi himmeti kadar isteklerine kavuşmuş veyahut kısmetine kanâat
etmek suretiyle razı olmuştur.”
“Kanâat eden bir kimse
emniyet ve huzur elbiselerini giymiş ve bu haliyle dünyadan emin olmuştur.”
“Zaman beni eğitti,
halkın elinde bulunan şeylere gönül bağlamamak beni zengin etti. Azığıma kanâat
ettim, sabır sayesinde terbiye gördüm.”
“Geçimi temin edecek
kadar nefis zenginliği kâfidir. Aksi takdirde yer altındaki bütün madenler onu
doyurmaz.”
“Zenginlik nefistedir.
Yetecek kadarıyla kanâat gerekir, aksi takdirde nefis hiç bir zaman verilenlerle
yetinmez.”
“Nefsini kanâat etmek
suretiyle eğleştirmeğe çalış, kanaatkâr ol, aksi takdirde yetecekten daha fazlasını
senden ister.”
“Geçen geçmiştir,
gelecek olandan da lezzet alınmaz. Bu takdirde elde edilenle yetinmek ve kanâat
etmek gerekir.”
“Başkalarının verdiği şeyler, seni susuz yaparsa, kanâatle
bir lokma ekmek ve bir bardak su sana kâfidir.”
“Ayağın toprakta olsa
da başın himmet ve yükseklik bakımından Süreyya (Pervin) yıldızında olsun.”
“Servete sahib
kimselerin armağanlarından kendini korumalısın ki sonunda ne olacaklarını
görebilesin.”
“Kişinin ab-ı hayatı
(ebedilik suyu, bengisu) dökmesi, başkasına yüzsuyu dökmesinden daha kolaydır.”
“Rızık konusunda
kullara itab etme, onları suçlama. Ancak müsâade verildiği zaman senin rızkın
gelir seni bulur.”
“Senin rızkın önceden
Allah tarafından takdir edilmiştir. Ya sen ona kavuşursun veyahut müsait bir
zamanda o gelip seni bulur.”
“Bir gün devrân seni
darlığa düşürürse Rezzak, yüce ve tek olan Cenâb-ı Hakk, sana kâfidir.”
“İstemekte
olan ve dilencilik yapan kimse yüzsuyu döker, fakat bunun karşılığını bulamaz.
Her ne kadar onun bu istek ve arzusu, istemiş olduğu şeye kavuşulursa da,
sonucu makbul değildir.”
“Kişinin
istemiş olduğu mal ile isteğini tartarsan, isteği ona verdiğin maldan daha ağır
gelir.”
“Eğer
istemeğe alıştınsa ve dilencilik yapıyorsanbari fazilet ve semahât sahibi olan
birisinden iste.”
“Kerem
sahibi olan bir insan va’d ettiği zaman mutlaka va’dini yerine getirir.
Geciktirmeksizin bahşiş ve armağanını verir.”
“Birçok
lezzetin acı taraflarını tattım. Fakat bunlar içinde başka bir insandan,
dilenmek suretiyle birşey istemek kadar acı bir şey görmedim.”
HIRS-İTİDAL
“Doğum anında çocuğun
eli ile bir şeyler tutmaya ve kapmaya çalışması canlılarda bir hırsın var oluşuna
delildir.”
“Ölüm anında insanların
ellerini açmaya çalışmaları bana bakınız bu dünyadan hiç bir şey almadan
gidiyorum, şeklinde bir öğüt vermektedirler.”
“insan, erişemediği
bir şeyi elde etmek arzusundadır. Ölüm ise ona, alıp verdiği nefesler 'kadar yakındır.”
“İnsanlarda dünyaya ve dünya malına karşı
şiddetli bir hırs ve istek vardır. Oysaki safası daima bulanıklığa karışmıştır.
Devamlı mutluluk mümkün değildir.”
“Niceleri şiddetle ve
iştiyakla dünyaya sarılmak istedikleri halde buna muvaffak olamazlar. Âciz olan
bazı kimseler de Allah Teâlâ’nın takdiriyle kuvvet ve kudret sahibi olurlar.”
“Bana ne oluyor ki bir makamı elde etmek için binlerce
sıkıntı ve eziyet çekmekteyim. Bununla da yetinmeyerek daha yüksek mertebelere
göz dikip fazlasını istemekteyim.”
“İstek
dizginlerini artık çek, nefis atını zaptederek onu emirlerine râm eyleki
meramını yerine getirmede serkeş olmasın. Allah’a yemin ederim ki rızkları, onu
isteyenin arzusuna göre taksim etmemiştir.”
“Dünyanın nimetlerine
kim doymuştur? Ben acısını, tatlısını, güzelliğini ve çirkinliğini tadarak her
türlüsünü denedim, fakat hiçbirinden zevk almadım.”
“Fâni olan bir evi yapmağa
teşebbüs etmen ne derece doğru olabilir? Akıllı isen gel ebedî âlem için yüksek
binalar inşâ et.”
“Bir günlük yiyeceğin,
üstüne giyeceğin hırka ve oturmak için basit bir ev sana yeter de artar bile.
Yarın öleceğine göre dünya malı peşinde koşman doğru bir hareket olmaz.”
“Birçokları gün bitmeden
ölüp gittiler. Elde ettikleri yiyecek ve giyeceklerin yarısını evlerinde bırakmak
zorunda kaldılar.”
“Hırka ve oturulan ev
insanın gizli yerlerini örtmeğe neden olur. Öldürmeyecek kadar bir gıdanın
teni beslemesi insana kâfi gelmez mi?”
“Azık ve oturmak için inşâ
edilmiş bir ev, ölen insan için yeterlidir. Fazlasını istemeğe ihtiyaç yoktur.”
“Ey hararetle dünya peşinde
koşan insan, bu geçici âlemde bir lokmacık azık sana kâfi değil midir? Çok
toplayanların ölmeyip de dünyada kaldıklarını sen hiç gördün mü?”
“Eğer yer tabakalarına
ve onların içinde bulunan definelere ulaşmak mümkün olsaydı, orada hizmetçi ve
efendiler birbirlerinden ayırt edilemezdi.”
“Birçok melik ve
padişahlar sayısız, köşk ve saraylar yaptılar. Padişahlar ve de saraylardan
hiç bir iz kalmadı.”
“Kendisinin her kusur ve noksanını
gören, insanların en mükemmelidir. En rezil ve zelili ise istek ve arzularının
peşinde koşarak hırs sahibi olan kimsedir.”
“Bu dünyaya tamah
ederek peşine düşme. Onun ihtişamlı gibi görünen yaşayışına karşı arzu duyma.”
“Sakın mal ve mülkün
peşine düşme. Böyle hareket etmekle sen kimin için uğraşıyor ve sen kime mal
topluyorsun.”
“Ölümün nerede ve ne
zaman seni bulup götüreceğini biliyor, musun?”
“İnsanları ve dünyayı,
mal ve onu yazan kâtip gibi gördüm. El uzatmakta iken bomboş dönmektedirler.”
“Rızıklar takdir-i
ezelî ile taksim edildiğine göre kişinin, taşıyacağı hırsın azlığı çok daha
güzeldir.”
“Bir mezara konulmak
üzere cenaze taşıdığın, zaman muhakkak bil ki ondan sonra sen de taşınacaksın.”
“Ey mezarın üstünü
süsleyip, püsleyen kişi! Bilmez misin ki mezarda olanın elleri boynunda
bağlıdır.”
“Mezarda yatan kimse
eğer sıkıntı ve eziyet çekiyorsa, mezarın dış kısmının süslü olmasının ona hiç
bir "yararı yoktur.”
“İnsanlara verilmiş
olan mal ve mülke imrenerek hasret çekme. Çünkü mal ve mülk fânidir, bir gün
mutlaka yokluğa karışacaktır.”
“Dünyada ikbal,
zenginlik, mal ve mülk ancak Cenâb-ı Hakk’a İtaat etmek ve onun yolunda sarf
etmek suretiyle güzeldir.”
“Mallarını çoğaltarak
ve kilerlerde saklayarak göçtüler. Aralarından düşmanları olan varislerine bunları
bırakarak gittiler.”
“Mallarını ve
çocuklarını korumak için çok sağlam binalar yaptılar. Daha sonra yaptıkları
evleri de, çocukları da bırakıp gitmek zorunda kaldılar.”
“Onların yaptıkları
yerler, yiyecek ve içeceklerden mahrum boş ve tenha kaldı. Mezara göç başlayınca
arkalarında ıssız yerler bıraktılar.”
HATALI HALLER
“Bende
zenginlik ve varlık eserini görenler hemen dost oluveriyorlar. Fakat fakirlik
ve perişanlığım esnasında da hemen, düşmanlıklarını ilân ediyorlar.”
“Rabbin olan Allah’a yemin ederim ki nice
evlere uğradım ve gördüm ki sakinleri neşe, lezzet ve dünya mutluluğu içinde
onları inşâ etmiş, şen ve şakrak oynamaktadırlar.”
“Dünya lezzetleriyle dolup taşan evlere dikkat edilirse, etraflarında ölüm
kuşları dolaşmaktadır. Sonunda pençelerini uzatarak,-buralarda yaşayanları
kapıp kaçmakta, arkalarından da feryâd ve figan çığlıkları yükselmektedir.”
“Dünya ile arkadaşlık edince, boş ve gurur verici şeylerle dolu olduğunu
gördüm. Dünya ile düşüp kalkmayanlar, dıştan onu cazip görürler. Halbuki çölde
serabı su zannedip ona yaklaşmak isteyenler gibi dünya da insanı aldatır.”
“Dünyanın bütün yararı gurur ve aldatmadan başka şey değildir. Neşeli ve
sevinçli olan bir kişinin sürûru da bâki değildir.”
“Düşmanların başına gelenlere sevinerek sevinç gösterisinde bulunanlara de
ki: Dehrin (zamanın) sıkıntı ve belâları devamlı dönmektedir. Bugün bizim başımıza
gelmişse, yarın sizin başınıza gelecektir.”
“Dünyayı talep edene sıkıntı, eziyet ve cefâdan başka bir şey ulaşmaz.
Fakat bunun farkında değildir.”
“Dünya ikbal ve idbar üzerine kurulmuştur. Kişi ikbalde olduğu zamanlarda
dinini ve diyanetini unutur. İdbarâ (işlerin ters gitmesi. –talihsizlik)
düştüğü anlarda da fakirlik onu meşgul eder.”
“Haramın verdiği lezzet, geçicidir, bir anlıktır, fakat arkasından, suç, günah,
pişmanlık, zillet ve utanç gibi duygular bırakır.”
“Lezzetlerin yok oluşuyla geride sıkıntı ve üzüntüler kalır. Acaba sonu
ateş olan zevklerin insana ne yararı vardır?”
“Cehennem ateşi, arkadaş ve yaranın teşvikleriyle işlenen günahlardan çok
daha kolayca elde edilir, Utanç verici işler peşinde koşanların sonu ateşe
düşmektir.”
“Komşusu aç, perişan, fakr ve zaruret içinde bulunurken bir müslümanın
rahatlık içinde yaşaması utanç verici bir durumdur.”
“Sana verilmiş olan bir hediye ve bağışı küçümseyerek değerini inkâr etmen
utanç verici bir şeydir.”
“Bir toplumda fakirleri ezmek ve
onların kalbini kırmak, zulümden başka şey değildir. İyilerin yerine kötülerin
geçmesi de utanç verici bir durumdur.”
“Utanılacak hususlardan biri de, kişinin metanet göstermesi gereken düşman
karşısında çekilip gitmesi ve akrabalarına karşı aslan kesilmesidir.”
“Asker içinde kumandanlık yapan bir insanın savaş meydanını bırakıp kaçması
utanılacak bir husustur.”
“Halden anlamayan kimseye zulüm, haksızlık ve zararı anlatmakta yarar
yoktur. Çünkü sabır ve tahammülüm olmadığı zamanlarda şikâyette bulunur, o ise
yüz çevirir.”
“Görmez misin ki denizlerin suyu çekildiğinde, orada yasayan balıklara
felâketler gelir.”
“İnsanların her gece seni çekiştirmelerinden sakınıp ayılmaz mısın? Ayrılıktan
yararlanıp yaradılış sebebini tefekkür etmez misin? Her menzilde böyle oyalanıp
emel ve arzular beslemeğe ömrün tahammülü yoktur.”
“İhtiyaç duymadığın bir işin peşine düşüp, araştırma. Çünkü birçok kimseler
tecessüs ve araştırma merakları yüzünden helâk olup gittiler.”
“İnsanlar içindeki kıymetli ve faziletli insanları yararlandırmayanın
ikbali, bir gün idbara (işlerin ters gitmesi) dönüşür.”
“Verilmiş olan bir sözü yerine getirmemekte hayır yoktur. Harekete
geçirilmeyen bir sözün yararı yoktur.”
“Her renge girebilen bir insanın sevgisinden hayır gelmez, çünkü rüzgâr
hangi taraftan kuvvetli eserse o da o tarafa yönelir.”
“Malına karşı bir temayülün olmadığı zaman cömerttir. Fakat senin
fakirliğini hissettiği an cimri oluverir.”
“İnsanların dış görünüşleri seni aldatmasın. Süslü ve yaldızlı durumlarına
kanma.”
“Birçok kimseler vardır ki bakanları hayret içinde bırakırlar. Çünkü
onların çok tallı sözleri ve çeşitli yüzleri vardır.”.
“Böyleleri iyilikler olduğunda uyurlar. Kötülükler olduğunda ise
uyanırlar.”
KİBİR
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü o yer, çok geçmeden seni altına
alarak toprağa gömecektir. Senin üstünde insan ve hayvanlar gezeceklerdir.”
“İzzet-i nefs sebebiyle toprağa basmayıp bitki hayvanlara binerek yeryüzünde,
gezenler, bir gün gelir ki toprak, onların yumuşak ve narin çehrelerine değer.
Yerin altına girip toprak ile bir olup giderler.”
“Her yeni elbise giyene de ki: giydiklerin mutlaka
eskiyecektir. Herhangi bir şeyi toplamak isteyene de şunu hatırlat: dağılma
mukarrerdir.”
“Daha
önce cansız iken, hayat feyzinin gelişiyle canlandın. Çok geçmeden ölüm sana
eriştiğinde bu dünyayı bırakıp gideceksin.”
“Dünyada yüksek, süslü ve güzel bina yapıp gidenler, arkalarında varislerini
ve çocuklarını yararlandırdılar.”
“Çocuklarıyla, mal ve mülkleriyle övünenler yok olup gittiler. Şimdi
onların yerinde yeller esiyor. Bir yerde toplanmağa söz vermiş gibi mukavele ye
muahede yerlerine yöneldiler.”
“Allah’ın sana verdiği rızka kanâat ederek bununla yetin. Çünkü en büyük
zenginlik budur. Kanâat etmeyen insanlar fakirliğe mübtelâ olurlar.”
“Kalbini tevazu ve alçakgönüllülük için bir yer olarak hazırla. Çünkü
tevazu, büyük insanları, şeref sahibi yapar.”
“Bir kaç nesil insanları denedim. Fakat bunlar içinde malının varlığıyla
övünerek gurur ve kibir besleyenlerden kötüsünü görmedim.”
“Korkusu şiddetli nice olaylar gördüm. Fakat bunlar içinde insanların
birbirlerine gösterdikleri düşmanlıktan daha korkulu bir şey görmedim.”
“Bir kimse sadece yaptıklarını
beğenirse, kibir ve gurur göstererek bildiği yolda yürürse ona ancak hayret
edilir.”
“Kendisini beğenmiş kimselerin
tedbiri kötüdür, onları terk et. Bir gün gülerlerse başka bir gün mutlaka
ağlayacaklardır.”
KIYAMET ve
ALÂMETLERİ
“Dünya, yaşamakta olan hiç bir canlıya bâki değildir. Yaşayan hiç bir canlı
da dünyada kalmaz.”
“Dünyanın yakında boşanmasına izin verileceğini görmekteyim. Hazırlık
yapmış ve paçalarını sıvamıştır.”
“Kıyamet yakın olduğunda
yeryüzünü sallayan ve yerinden oynatan zelzeleler zuhur eder.”
“Dağlar öylesine sür’atli bir
şekilde yerlerinden oynarlar ki adetâ geçmekte olan bulutlara benzerler.”
“Yerler yarılır ve sür nefhası
üfürüldüğünde zeminin altında bulunan ağırlıklar meydana çıkar.”
“Zelzele ve sarsıntı olduğu
zaman bu durumu seyredenler sorarlar, bugün ne oldu? Nedir bu zelzele, âyâ bu
hal nedir?”
“O zaman bütün haberlerini
Bari Teâlâ’ya anlatacaktır.[25] Çünkü Rabbi kendisine vahy etmiştir.”
“Allah kıyamet gününde herkesi
bulunduğu yerden çıkaracak ve hesap yerine götürecektir, ister ihtiyar, ister
çocuk olsun herkes dirilecektir.”
“Miskali zerre kadar da olsa
herkes yaptığı işin hesabını verecektir. Hiç bir şey hesapsız kalmamaktır.”
“Cenâb-ı Hakk bütün İşlerin
hesabını soracaktır. Kim hayır işlemişse bunun mükâfatını ve kim kötülük
yapmışsa onun cezasını görecektir.”
“İnsanları o demde içki
içmedikleri halde sarhoş gibi görürsün. Her nefs şiddetli korkular ile irkilecektir.”
“Kıyamet gününde bir yük gibi
taşıdığım günahlarım bana bir belâ gibidir. Acaba onların çâresi nedir?”
“Ey oğlum Türkler coşmağa ve
birbirlerinin içinde kaynaşmağa başlayınca Mehdi’nin adaletle yardıma geldiğini
bekle.”
“Haşim oğullarından olan melikler
zelil olur, Bunun yanında arzu ve isteklerinin peşinde koşanlara biât edilir.”
“Çocuklardan bir çocuktur ki
belli bir görüşü yoktur. Ciddiyete sahip olmadığı gibi akıl denilen nesneden de
nasibini almamıştır.”
“O demde, içinizde hakkı
yerine getirmek için birisi çıkar. Size hak ve adaleti tavsiye ettiği gibi
kendisi de bu çizgiden ayrılmaz.”
“İsmi Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellemin ismine uygun olacaktır. Ey oğulcuğum ona uymakta acele
ediniz, onu yalnız bırakmayınız. Canım ona fedâ olsun.”
“Kıyamet gününde meydana
gelecek olayları unuttum. Eyvah nefsimin istemiş olduğu bütün şeyleri kendisine
verdim.”
MUAVİYE
“Birçok uygunsuz işler
vardır ki onları görmezlikten gelip geçerim. Aslında görmezlikten gelmeyip
onların üstesinden gelmeğe gücüm vardır. Fakat İslâmî hamiyyetim bu şekilde
hareket etmemi gerektiriyor.”
“Çok kimseler vardır ki gözlerini
kaparlar, onların bu hallerini bilmeyenler kör zannederler. Oysaki insan
gördüğü halde bazı işlerin maslahatı için görmezlikten gelir.”
“Ben nice şeyleri söylemeğe muktedir iken
nefsimi zaptedip söylemem. Oysaki beni söylemekten alıkoyacak veya söylemeğe
mecbur edecek bir kimse yoktur.”
“İnsanların davranış ve huylarından
haberdar iken, nefsimi zorlayarak ve gücümü kullanarak sabretmeğe çalışıyorum.”
“Temiz kalpli ve saf inançlı olan müminler
cehenneme girmezler. Akıllı -olan insanlar, kaderi zorlamağa çalışmazlar.”
“Acı durumlar ve uygun olmayan işler
karşısında istemeyerek sabrettim. Suyun akıp gitmesi ve geriye bir kısmının
kalması gibi hilâfet müddetim az kaldı.”
“Dine aykırı öyle uygunsuz işler gördüm ki
Allah’a iftiradan başka bir şey değildi. Bunlar saçları beyazlatacak
cinstendi.”
“Hem bana ahd ü
peymânda bulunarak halifeliğimi kabul ettiler ve hem de daha sonra verdikleri
sözü bozup hile ve kurnazlık yoluna saptılar.”
“Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’de,
müslümanların bana olan sevgi ve gönülden bağlılığını gerekli kılmıştır.”
“Harun’un Musa'ya kardeş olması gibi ben
de Hazret-i Peygamber’in kardeşi oldum. Benim şöhretim buradan gelmektedir.”
“Beni onlara imam
yapmıştır ve Cuhfe'de gölün başında beni örnek göstermek suretiyle bana
uymalarını istemiştir.”
“Benimle, kim denk gelebilir ki İslâm’a
ilk girişim, akrabalığım ve dindeki hizmetlerimle öndeyim.”
“Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar
olsun o kimseye ki bana zulmederek Allah'ın huzuruna gitmiştir. Kıyamet
gününde onun hesabını görecektir.”
“Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar
olsun o kimseye ki bana itaât etmeyerek kin ve düşmanlığını ilân etmiştir.”
“Yazıklar olsun o kimseye ki kötülük
yoluna sapmıştır. Hiç bir cürüm ve günahım yok iken bana düşman olmuştur.”
“Kitabın ortaya koyduğu emirleri bırakıp
haramdan haberdâr olmayanların özrünü kabul etmem mümkün müdür?”
“İmamet ipi Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellemin Hakk’a yürümesinden sonra kovaya bağlanan sağlam ip gibi Cenâb-ı
Hakk tarafından bağlandı.”
“Peygamber hayatta iken
itiraz edemeyenler, onun gidişinden sonra verdikleri sözü tutmadılar.”
“Eğer işleri kendi halinde bırakmış
olsaydım, kavmimle olan antlaşmama muhalefet eder, böylece işler yüzüstü
kalırdı.”
“Savaş ateşi
parlayınca bana biât edip söz verenler benden ayrıldılar. Ebû Bekir ve Ömer’e
yapmadıkları hileyi bana yaptılar.”
“Hile yoluyla beni aldatan bir güruhtan
şikâyetçiyimdir. Çünkü dünyayı bana kapkaranlık yaptılar.”
“Haksız yere başlatıp iddia ettiğiniz
hakkımı elde ettim. Sıhhatin hastalıktan ayırdedilmesi gibi bu görevin bana
ait olduğu apaçıktır.”
“Açıkça hakkını olduğunu gördüğünüz
halde inkâr yoluna sapmayı seçtiniz. Oysaki siyah ve beyazın birbirinden
ayırdedilmesi gibi bu hak da açıkça ortadadır.”
“Allah’ın kitabı bizim için en büyük
şahittir. Hak Teâlâ ise en büyük kadıdır ve bütün batıl işler bir gün inkıraz
bulacaktır.”
“Eğer kazaya rıza gösteriyorsan korkup geri
çekilme; Kılıcımı kınından çıkarmışım, kaçmaman gerekir.”
“Allah’a yemin ederim ki geçen bir şey
tekrar geri gelmez. Zorlama ile bir işin bozulmağı mümkün değildir.”
“İtidal yolunu tutarak ortadan yürümeği
tercih ettik. İfrat ve tefrite itibar etmedik.”
“Perişanlık içinde yaptığım savaşta gûya bize
yardım edenleri birbirine kırdırmışım, kendi burnumu keserek kabilemi heder
etmişim.”
“Ey
vâitlere ve verilmiş sözlere kanarak ve bunlarla mağrur olarak hareket eden
kimse, dalâlet yolunun yolcuları hak ve doğru yoldan saparak yürüdüler.”
“Kulağa çalınan, sözler ve dünyayı karartan durumların
bir tekini o seçkin Peygamber duymuş olsaydı, razı olmazdı.”
“Sizler, kötü işler işleyen o soyu sopu
kesik ile gözleri ufak kişiyi Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin kendisinden sonra vasî olarak tayin ettiği ile bir ve eşit
tutuyorsunuz. Böyle bir durumu eğer peygamber duysaydı buna razı olmazdı.”
“Onların ikisi
(Muâviye ve Âmr bin Âs) asker toplamak suretiyle bu kargaşa ye gürültünün doğmasına
sebep oldular. İslâm dinini dünya menfaatleri ile değiştirerek doğru yoldan
saptılar.”
“Başarı gösterirlerse ona Mısır valiliğini
vereceğine söz vermiştir. Şu anda din ile dünyaları zarar ve ziyandadır.”
“Ey Âmr bin Âs, Allah’a ve Resulüne isyan
ederek bize karşı geldin. Şimdilik yetmiş bin cesur ve bahadır asker hazır
vaziyettedir.”
“Ey asker topluluğu ile öç almağa gelen yalancı, eğer maksadın
mezarları ziyaret etmekse benden izin alarak gelebilirsin.”
“Eğer ölmezsem bir kimseyi dost ve aşina
kabul etmeyeceğim. Çünkü onlar İslâm’a aykırı kötü işler yaptılar.”
“Sen ondan sonra cehennem ateşi içinde
yan. Bugün sana zehir ilâcını içireyim ki cezasını göresin.”
“Ey Âmr bin Âs, beni kaçacak zannetme.
Eğer beni öğrenmek istiyorsan Bedir ye Hayber’de savaşmış olanlardan sor.”
“Ben Aliyyim. Beni, bilenlerden sorun.
Ondan sonra savaş meydanına çıkıp savaşmayı, göze alın. Çok geçmeden kaçmaya
başlayacaksınız.”
“Elimde keskin kılıcım ve parlayan kargım
vardır. Bizim koruyucumuz, o tertemiz ve seçkin olan Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellemdir.”
“Amcam Hamza ve kardeşim Cafer’in bize
mânevi destekleri vardır. O Cafer ki cennette yeşil kanatlara sahiptir.”
“Kendisiyle övünülecek Fâtıma benim
zevcemdir. Senin annen ise Hind’ dir. Onlar arasında bir mukayese yapılabilir
mi? Girdiği yuvadan kovulmuş ve iki iş arasında şüphede kalmıştır.”
“Gücü yetmeyen ve iktidarı olmayan
insanların acizliği yüzünden aciz kaldım. Bundan böyle zekâ ve akıl yardımıyla
düşmanlarıma galip gelirim.”
“Bundan böyle arkamdan beni sürüklemek isteyenleri
ortadan kaldıracağım. Dağınık ve ayrı duranları bir araya getirip
toplayacağım.”
“Senin hayatın sayılı nefesler üzerinde
kurulmuştur. Her nefes alışta ondan bir parça eksilmektedir.”
“Kendini feda ettiğin zaman, o seni
diriltir. Alay etmeden seni yürüten odur.”
“Her sabah ve akşam beden yeni nefesler
alır verir. Sabah alınan nefes akşamınkinin aynısı değildir. Öyleyse boş yere
nefes tüketip ömrünü heba etme.”
“Senin dininin suçu nedir ki ona kir ve
pası bulaştırıyorsun. Nefis elbisende, kir mevcut değildir, fakat onu sen
kirletiyorsun.”
“Sen kurtuluş istersin fakat kurtuluşa
giden yolda yürümezsin. Karada hiç geminin yürüdüğü görülmüş müdür?”
“Savaş elbisesi onların değişmeyen yumuşak
zırhıdır. Develerden yedek olanlarını da yanlarına almışlardır. Yataklarından
kükreyen arslanların önünden kaçıp kurtulmak mümkün değildir.” .
“Öyle zannet ki dünya sana itaat etti ve
sanki ölüm sana gelmeyecektir.”
“Sen dünyayı ne yapacaksın. Mezar taşının
gölgesi kadar bir toprak sana kâfidir;”
“Ölüm için kendini sıkı tut! Ölüm
pehlivanı senin yanına geldiği saman sabır göster, sakın kaçma.”
“Ben onun yaşamasını istiyorum o ise benim
öldürülmemi hedef alıyor. Özür dileyen, Murad kabilesinden bazı kimselerdir.”
“Akılları bozuk ve yıldızlar ilmiyle uğraşanlar beni
korkuttular. Merih'in yerine Koç burcunu koydu-lar.”
“Ona dedim ki hileli olan işlerden dolayı beni korkutamazsın.
Kurnazlıklarını bırak. Benim yanımda Müşteri (talih) ile Zuhal (talihsizlik)
bir-dir.”
“Çeşitli hile ve kurnazlıkları benden def edecek olan
Halik Teâlâ'dır. Benim rızkımı veren O'dur.”
“Zübeyr ile Talha uygun olmayan İşlere
giriştiler. Bunun içindir ki üzüntüyle geçen bu gün bana çok uzun geldi.”
“Allah bilir ki halka zulmetmek için bende
hiç bir düşünce mevcut değildir. Onlar bana haksızlık ettiler.”
“Benim söylediklerimi tebliğ eden ve
insanlara bildiren kimdir? “Bu sözleri Allah’ın elçisi tebliğ etti.”
“Varın Suhre’nin oğlu Muâviye'ye deyin ki
faydası ve yararı olmayan bir şeyi istiyorsun.”
“Baş başa gelip savaşan ve mücadele
edenlerin her birisi cesur, kahraman ve yiğit kişiler idi.”
“Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem
yalnız bırakıldığı zamanlarda hepsi de ona yardım ettiler ve söylediklerini
yerine getirdiler.”
“Peygamberin ashabı dâima keskin kılıçlar
kullanarak kahramanlık gösterdiler. Kılıçlarının kırılması mümkün değildir.”
“Sen ve senin babanın
İslâm’a girişiniz kerhen olmuştu. Çünkü ikinizin tercih ettiği yollar kötülükten
başka şey değildi.”
“Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem vefât edince ikiniz de eski halinize döndünüz. Oysaki daha
evvel izlediğiniz yol dalâletten başka şey değildi.”
“Savaş bulutları görünmeğe başlayınca ve
kılıçlar parlayınca şimşek ve yıldırımların çakacağı akla gelmektedir.”
“Sen yerde yatarken atlıların senin cesedinin üzerinden
geçmeleri çok uzak değildir. Sür’atle cevelân edip hareket edeceklerdir.”
“Bâtıl şeyler peşinde koşarak bos yere vakit geçiriyorsun.
Şam’ı at kişnemeleriyle sana zindan yapacağım.”[26]
“Ey Hind’in oğlu sen dâima cahil kaldın. Sizin içinizden
cesur ve bahadır olanları öldüreceğim.”
“Doksan bin ok alan ve mızrak batıran askerlerim
öylesine savaşacaklardır ki saldırıları, sahilleri ve dağları kaplayacaktır.”
“Eğer Muâviye ile karşılaşırsam, göz
ucuyla bakan ve bağırsakları büyük olan insanı vurmaktan çekinmem.”[27]
“Onu ateşin annesi olan (Ümmü Haviye) cehenneme
attı. Ürüyen köpekler orada kendisine komşu öldü.”[28]
“Kötülükleri parça parça terk etmede sabır
göster. Umulur ki bir gün bu kötülüklerin tükendiğini göresin.”
“Birçokları kendi durumunu gizlemek
suretiyle ülfet buldu, insanlara görünürde hoş gelen tarafları izhar etti.”
“Birçok iyi insanlar kendi dillerini korumak suretiyle
cevap vermekten çekindiler. Onların bu durumu cevap vermeğe yetti.”
“Bu kadar askerin şenin üzerine gelmesi hakkaniyetledir.
Hak gelince batıl ortadan kalkar. Gelecek yıl gelip çatıncaya kadar şimdilik bu
kadar asker kâfidir.”
“Senin askerlerinin bir kısmı arslan gibidir. Bir kısmı
da arslan yavrusu gibi çarpışmaktadır. Parlayan kılıçlarla savaş gününde muharebe
etmektedirler.”
“Düşman safında yer alanlar esir alınınca,
ya fidye vererek kurtulurlar veyahut boyunları vurulur. Sancağın önünde yer
alanların durumu budur.”
“Yalancının hileleri kötü kalplileri perişan eder.
Savaş içinde düşmanın kanını dökerler.”
(Sıffin Savaşı’nda) “Ahbaplarıma birer birer zarar
verdiğini görüyorum. Sanki onlara ebedî âlem için rehberlik görevini
üstlenmişsin.”
“Dımışk (Şam) ehlini bırakarak ayrıldık. Kadın ve
erkeklerden daha çok ihtiyar olanlar geride kaldı.”
“Nice kadınların, süngü batıran avcılar yüzünden
erkeksiz daldıkları görüldü. Birçokları da dul kaldı.”
“Onlar, savaşa giden erkeklerin arkasından ağladılar.
Artık kıyamet günü ne kadar geri gelmeyeceklerdir.”
“Biz öyle savaşçılarız ki bizim süngülerimiz ancak müstehak
olanlara batırılır. Haksız yere kimseyi öldürmeyiz.”
“Allah’a yemin ederim ki zulüm uğursuz ve
kötü bir şeydir. Kötülükte israr eden kimse ise zalimdir.”
“Kıyamet gününde Cenâb-ı
Hakk'ın huzuruna varırlar. Bütün düşmanlar Allah’ın huzurunda toplanırlar.”
“Kıyamet gününde
Allah'ın huzuruna vardığımızda ben mi zalim miyim yoksa sen mi zalimsin, bunu
öğreneceksin.”
“İnsanlardan lezzet ve zevk duygusu
alınacak, dünya ile ilgili bir endişe ve tasa kalmayacaktır.”
“Geceler
büyük bir iş için dönmektedir. Yıldızların hareketi de yine bu iş içindir.”
“Eski insanların ahvalini gündüz ve
gecelere sor ki onların nişanlarını ve âdetlerini sana haber vereceklerdir.”
“Bu fâni dünyada ebedî kalmak istiyorsun. Birçokları
da aynı şeyi temenni ettiler.”
“Ey yeryüzünün vahşileri, çayırlı ve
çimenli yerlerde otlanınız. Taze etler yemek suretiyle semizlenin.”
“Gaflet içinde bulunuyordun. Hâlbuki ölüm
dâima uyanıktır. Ey uykuya dalmış kişi ölüm için hazırlıklı ol!”
“Yokluğa, mahkûm şeyler peşinde
koşuyorsun. Hâlbuki sen ölüp gideceksin. Dünyada ebedi kalan hiçbir şey
yoktur.”
“Yarın olduğunda sevinç gözyaşlarını
akıtacağını zannediyorsun. Hâlbuki gaflet denizinde yüzüyorsun.”
“Ben Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellemin kardeşi ve damadıyım. Şehitlerin imâmı ve efendisi olan Hamza benim
amcamdır.”
“Câfer-i Tayyâr benîm öz kardeşimdir.
Cennette, gece ve gündüz, melekler arasında uçarak vakit geçirmektedir.”
“Peygamberin kızı benim eşimdir,
kendisiyle sükûnet bulmuşumdur. Etlerimiz ve kanlarımız birbirine karışmıştır.”
“Peygamberin iki torunu benim
çocuklarımdır. (Hasan ve Hüseyin) Sizin hanginizde benim bu yakınlığım gibi bir
yakınlık vardır?”
“İslâmiyet’i kabul etmede hepinizden
öncelik bana aittir. Daha buluğ çağına ermeden İslâm dinine girdim.”
“Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem beni sizlere bakmakla görevlendirmişti. Cuhfe’de gölün başında
bunu sizlere ilân etmişti.”
“İçinizden beni seçerek
sizlere takdim etti. Verdiğim hükümlere rıza göstermeniz ve bana itâat etmeniz
gerekir.”
“Dileyen bu durumu kabul
etsin, dilemeyen de hüzün ve kader ile başbaşa kalsın.”
“Hiç kimsenin inkâr edemediği bir
kahramanım ben. Hem savaş ve hem de barış zamanlarında herkes beni tanır.”
“Fakat bir ise teşebbüs ettiğim zaman,
kötü kalpli kimseler hemen karşı çıkıp bana muhalefet ederler.”
(Sffîn’de) “Eğer bana itâat edilseydi
kendi kavmimi Yemâme veyahut Şam semtine yollardım.”
“Bizim siyah sancaklarımız dalgalanır.
Eğer onu harekele geçirmek gerekirse (Ebû Sasan) Husayn’e haber verilir. O da
sancağı ortaya çıkarıverir.”
“Saffa dahil olan Husayn, ölüm havuzundan
kanlar akmayıncaya kadar arkasını verip geri çekilmez.”
“Savaş esnasında Husayn’ın gayret ve
ikrâmdan başka hiç bir çabasının olmadığını görürsün.”
“Savaşa davet edildiğinde sabır gösterir.
Yüksek ses ve na’ralar yükseltildiğinde, onu tahammülle karşılar.”
“Mezhic pişmanlık duyup geri çekilinceye
kadar Akk, Lahm ve Himyerliler sabır gösterip direttiler.”[29]
“Cüzam kabilesi Mezhic kabilesine
seslenerek size yazıklar olsun, zalim olan kimlerdir? dedi.”
“Ehl-i Beyt için de
olsa Allah’tan korkmaz mısınız? Allah’a yakın olanlara değer verilmez mi?”
“Ölümü seçmek suretiyle kendini tehlikeye
atanları Allah mükâfatlandıracaktır. Onlar, ne mutlu ve aziz kimselerdir.”
“Bahsettiğim bu topluluk, Rebiâ
kabilesidir (İbn-i Nizar bin Maadd). Onların üzerine çok sayıda asker
gönderilse de dehşetli bir kahramanlığa sahiptirler.”
“Hind’in oğluna
(Muâviye’ye) kılıç ve ok darbelerini biz tattıracağız. Bizden yüz çevirmekle
düzen ve intizamı bozdu.”
“İbn-i Ziberkan’ı yanına çağırdı. Zu-Kela'
İle Kureybe’ye sayısız armağanlar verdi.”
“Karanlık bastığında Muâviye, Amr, Numan,
Büsr, Malik ve Havşeb gibi kabile reislerini yardımına çağırdı.”
“Muâviye, Kurzi ve iki oğlunu, Hars, Kayn,
Ubeyd ve Eslem gibi kimseleri izzet ve ikrama boğdu.”
“Benim sağ yanımda bahadır olan Mezhic
kabilesi, sol yanımda da kahraman Vâil kabilesi durur.
“Savaşın merkezi yerinde kendine
güvendiğim Mudarr kabilesi bulunuyor. Hemedan’dan da büyükleri benim yanımda
yer almıştır.”
“Arka taraflarda yer alan Ezd kabilesi ulu
kimselerdir, Cenâb-ı Hakk kadîmdir, sonu yoktur.”
“Şibamlıları çağırdım fakat davetime
icabet etmediler. Onların bu davranışı bana ağır geldi.”
“Onlar bilimden uzak, kızgınlığa daha
yakındırlar. Ateşi sönüp te geriye katan bir kör parçası gibidirler. Yıldızları
gizlidir. Yanlarına varılmadıkça görünmeyen çalılar gibidirler.”
“İnsanların en -kötüsü ve yaratıkların en
gayretsizi Kays kabilesinin köleleridir ki burunları yere sürtüle sürtüle
burunsuz olmuşlardır.”
“Hiçbir zaman bir toplumun önünü
alamadılar. Kin ve gururda, hayır ve serde intikam tohumu ekdiler.”
“Bir topluluk içinde onlardan biri çıkmaz
ki zulüm ve haksızlığı göğüslesin veya yerine getirilmesi gereken bir işi
yapsın.”
“Atılan ve saplatılan mızraklarla atların
kana boyandığını ve onlara binenlerin de gözlerinin kan çanağına döndüğünü
gördüm.”
“Savaş sürerken atların ayağından kalkan
tozlar sanki havada kara bir bulut veya kalın bir toz tabakası meydana
getirmişti.”
“İbri-i Hind (Muâviye) Zû’l-Kela, Yahsab,
Kind, Lahm ve Cüzam kabileleri' nin her birini davet etti.”
“Ben de Hemadanlıları yardıma çağırdım.
Derilerimi dert edinir, bana bir belâ ulaştığında siper ve kalkan olurlar.”
“Onları davet ettim. Bunun üzerine davetime
icâbet ettiler. Hepsi de cesur, atılgan ve kahramandırlar.”
DUÂ
Allah Teâlâ buyurdu ki;
“Ey kulum benden ne dilersen, çekinmeden ve korkmadan
iste. Çünkü bütün âlemlerin rabbiyim. İzzet ve Celâl sahibi olan benden,
isteyemezsen veya tereddüde düşüp isteğini açıklamazsan, acaba benim dışımda
sığınılacak başka bir yer ve kapı var mıdır?”
“Ey Allah’ım yüzümü dergâhına sürüp kapına geldim.
Gideceğim tek yer ancak senin ulu dergâhındır. Sana sığınan bir kula merhamet
et.”
“Ey Kadir-i Zü’l-Celâl olan Allah’ım tek
dayanağım ancak sensin, yüksek mertebede olanların Mevlâsı ve sığınağısın.
Hakiki Mâbud olduğunu bilip senin kapına itimad edenler, mutlu kimselerdir.”
“Verdiğin her nimete şükür ve hamd olsun.
İnsandan her türlü eziyet ve sıkıntıyı def eden yine sensin.”
“Ey Allah’ım, sen kalpleri bilensin,
Esma-i Hüsnadan biri olan “Hakk” ile mevsufsun. Hakkaniyetle hareket edersin.”
“Ey Allah’ım, dünyaya nur ü zulmet,
aydınlık ve karanlık inmeden evvel de senin zâtın var idi.”
“Ey Allah’ım, sen insanı diğer varlıklarda
olmayan yakınlık ve kurbiyyet ile şereflendirdin. Bütün vehimlerin üstünde bir
kavuşmaya erdirdin.” “(Allah’ım) İstediğini yerine getirensin. Hiç kimsenin
duymağa güç yetiremediği şeyleri sen duyarsın.”
“Ey kerem, cömertlik sahibi ulu Allah’ım, sana hamd ve şükür olsun. Sen
istediğine verir, istediğinden alırsın.”
“Pişmanlık duyarak
nefsinden şikâyetçi olan ve yaptığı kusurların etkisiyle uyumayıp Allah’a yalvaran
kişi, mutlu ve bahtiyardır.”
“Görünürdeki
hastalık ve mânevi eksikliklerinden hiç biri, insanı, Mevlâ ile olan gizli
gönül muamelelerinden alıkoymamalıdır.”
“Gece karanlığında yalnız kalıp Allah’a
yalvaranın duâsını kabul eden ve isteklerine cevap veren Cenâb-ı Hakk, kulun,
“Yâ Rabbi” demesine karşılık “Lebbeyk” cevabını verir.”
“İşlediğim
günahları düşündüğümde onların haddinden fazla olduklarını görürüm. Fakat
Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve mağfireti benim günahlarımdan daha fazladır.”
“İşlediğim
iyi işler dolayısıyla ben Cenâb-ı Hakk’ın mağfiretini talep etmiyorum. Benim
ümidim ancak O’nun rahmet ve mağfiretidir. Rahmet edenlerin en merhametlisi
olan Allah, beni boş çevirmeyecektir.”
“Eğer
gufran ve rahmet zuhur ederse bu, Cenâb-ı Hakk’ın bir lutfudur. Bunun zıddı
meydana gelirse suç ve hata benimdir.”
“Benim
mâbudum, koruyucum, Rabbim ve melikim Hak Teâlâ’dır. Onun kulu olduğumu ikrar
edip ondan korktuğumu ifade ederim.”
“Ey
Allah’ım, lutuf ve minnet sahibisin. Ben ise kusur ve hataya malikim. Beni
affına mazhar kıl.”
“Ey
Allah’ım, lutûf ve ihsanda bulunacağını ümit etmekteyim. Benim bu iki ümidimi
gerçekleştir.”
“Ey
Allah’ım, beni azabına duçâr etme. Meydana gelecek isyan ve hatalardan uzak
tutarak kendine yakın kıl.”
“Benim
ricadan başka bir çârem yoktur. Senin affına güveniyor ve senin hakkında hüsn-i
zann besliyorum.”
“Birçok hata ve ayak sürçmelerime pişmân
oldum. Bundan dolayı parmaklarımı ısırdım, dişlerimi kopardım.”
“Ey
Allah’ım, insanlar benim hakkımda hayır ve iyilik düşünüyorlar. Eğer beni
affetmezsen insanların kötüsü olurum.”
“Benim
önümde uzun bir hapis vardır (ölüm). Sanki ben şu anda mahpus olup kalmışım.”
“Cihânın
güzelliği ile ben divâne olmuşum. Uzun ömrümü bazı emeller ve temennilerle
tükettim.”
“Eğer
dünyada züht ve takvâyı gerçekleştirip ve onların peşinde koşmam söz konusu
olsaydı, sırtımı onlara dayar ve kalkan yapardım.”
“Yâ İlâhi! Duâ edenin duâsını kabul etmek
ve ihtiyaçları gidermek ancak sana mahsus bir şeydir. Tehlikeleri önlemek ve
kişiyi zarara uğratmamak da ancak sâna mahsustur. Bunları sen yapabilirsin.”
“Yâ Rabbi! Benim kalbimi ve ayaklarımı
yolunda sâbit kıl. Senin feyzin ve noksanlardan tenzih kılışın bana kâfidir.
Başkasına ihtiyacım yoktur.”
“Yâ Rabbi! Günâhlarımın çokluğu kalbimi
hasta ve perişan etti. Bu zayıf vücûdum feryat ve figan ederek inlemektedir.”
“Benim derd ve hastalıklarım gizlidir, tedavilerini
ancak sen yapabilirsin. Ey hastalıklara şifâ veren Allah’ım, senin dostluğun
gibi başka bir dostluk var mıdır?”
“Ey Allah’ım, eğer beni azaba duçâr
edersen, kusurlar benimdir. Eğer affedip mağfiretine mazhar edersen sonsuz
kerem ve lutuf sahibisin. Buna lâyık olan Zâtındır.”
“Allah’tan başka kimseye tapmayan ve
ibadet etmeyen mü’minin yolunu aç. Çünkü o, sadece kendisiyle yetinmeyip,
camilere gitmek için başkalarının da yolunu açar ve onları uyandırır.”
“Ey, Allah’ım, benim yaratıcım, koruyucum
ve sığınağımsın. Darlık ve ferahlık zamanlarında ancak sana yalvarır ve senden
yardım dilerim.”
“Ey Allah’ım, benim kusur ve günahlarım ne
denli çok olursa olsun, senin affedici ve bağışlayıcı merhametin ondan daha
çoktur.”
“Ey Allah’ım, ben ne kadar nefsimin
istemiş olduğu şeyleri ona verdimse de şu anda pişmanlık bahçesinde
dolaşmaktayım.”
“Ey Allah’ım, benim durumumu,
ihtiyaçlarımı ve fakirliğimi görensin. Benim yapmış olduğum gizli münâcat ve
isteklerimi duyansın.”
“Ey Allah’ım, benim rica ve yalvarışlarımı
geri döndürme. Kalbimi, hidâyete erdikten sonra dünyaya, meyl ettirme. Senin
sonsuz hâzinenin bahşişlerinden mahrum etme.”
“Ey Allah’ım, beni azabından halâs eyle!
Çünkü ben sana karşı boynumu bükmüş ve zilletle huzurunda eğilmişim.”
“Ey Allah’ım, beni kendine ve muhabbetine
yakın et! Kabirde yatacağım zaman bana soru soran meleklerin cevabım kolaylıkta
vermeği nasib et.”
“Ey Allah’ım, eğer bin yıl bana azap etsen
bile senin lutuf ve merhametinden ümidimi kesmem.”
“Ey Allah’ım, bana affediciliğini
göstererek bağışlamandan tattır. Malın ve mülkün yarar sağlamadığı bir günde
bana yardımcı ol.”
“Ey Allah’ım, eğer beni korumazsan; yok
olup giderim. Eğer korur ve muhafaza edersen sağ kalırım.”
“Ey Allah’ım, eğer
iyilik yapanlara lutf ve merhametini hasredersen, kötülük yapanlara kim merhamet
edecektir.”
“Ey Allah’ım, eğer takva hususunda bir
kusur işledimse işte buradayım. Senin affediciliğine sığınarak onun izinden
yürüyorum.”
“Ey Allah’ım eğer günahlarım dağları
aşacak bir noktaya eriştiyse senin bağışlaman kusur ve günahlarımdan daha
yüksek ve daha çoktur.”
“Ey Allah’ım, eğer kusur işleyip dergâhına
geldimse beni atfet. Senin kapma gelip öylesine beklemişim ki benim hakkımda,
sabırsızlık yapıp yüz çevirmez diyorlar.”
“Ey Allah’ım, senin kereminin zikri, beni
yakmaktan uzaklaştırır. Kusurlarımın anılması gözlerimden yaşlar akıtıyor.”
“Ey
Allah’ım, beni rahmet ve mutluluğuna eriştir. Senin fazilet ve kerem kapından
başka bir kapı bilmiyorum.”
“Ey Allah’ım, eğer beni uzaklaştırırsan ve
bana hakaret edersen, senin dışında kendisinden bir şey ümit edebileceğim
kimse var mıdır?”
“Ey Allah’ım, eğer beni zararlı çıkarır ve
elimde bir şeyim kalmazsa, başka çârem var mıdır? Ne iş yapabilirim, ki?”
“Ey AlIah’ım; sözünü tutarak gece
yarılarından sonra kalkıp ibadet edenler, sana duâ ederek yalvarıyorlar. Diğer
müminler ise derin uykuda mışıl mışıl uyuyorlar.”
“Herkes senden yardım dilemektedir. Senin
büyük merhametine ve senin cennetine girmeği ümit ederek hareket
etmektedirler.”
“Ey Allah’ım, selâmet ve huzur içinde olma
ümidi beni emin kılmaktadır. Kusur ve kabâhatlarımın cürmü ise beni ayıplı
kılmaya sebep olmaktadır.”
“Ey Allah’ım, benim yaralı gönlüm sana
yönelerek senin rızanı ister. Benim kalbimi saf ve temiz eyle.”
“Eyyub peygamberin başına belâ ve
musibetler geldiğinde, yapmış olduğu duâyı ben de senden isterim.”
“Ey Allah’ım, eğer bana bir kaza eriştiyse
cemilin ve güzelliğin ile beni sevindir.”
“Ey Allah’ım, eğer beni affedersen,
kendimi kurtaracağım. Aksi takdirde günahlarım beni helâk eder, âhirette
zararlı çıkarım.”
“Ey azamet ve ululuk
sahibi Allah’ım, Haşim soyundan gelen Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin
ve onun ehl-i beyti ile İyilerin hürmetine beni affet.”
“Ey Allah’ım, beni Hazret-i Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellemin dini üzere ömrümün sonuna kadar sabit kıl.
Böylece senin emirlerini tutan, kötülüklerden sakınan ve boynu bükük bir insan
olayım.”
“Ey Allah’ım! Senin sevgili Peygamberin
herkese yardım ettiği ve şefaatçi olduğu günde beni mahrum bırakma.”
“Ey Allah’ım, Muvahhidler [30] sana yalvarıp dua ettikleri ve senin
kapına gelen ve rukûa eğilerek niyazda bulunanlar olduğu müddetçe Rasûlullâh'a
salât ve selâmın osun.”
“Ey duâları işiten,
gökleri yükselten, dâima bâki kalanı bahsedişi sonsuz, yokluğa uğramışları sevindiren
Allah'ım!”
“Ey gayb âlemini
bilen, suç ve günahları bağışlayan, kusur ve ayıpları örten, üzüntü ve
sıkıntıları keşfeden Allah’ım, öfkeye kapılmışlar, senin lutfunu umarlar.”
“Ey yüce sıfatlar
sahibi! Bitkileri yeşerten, dağılmış olanları toplayan, dağılmış ve sağa sola
dökülmüşleri bir araya getiren, çürümüş kemikleri dirilten Allah’ım!”
“Ey yağmurları
yağdıran, bulutları deniz suyundan yapıp, yumuşak ve kumlu yerlere indiren;
açları doyuran, hezimete uğramış olanlara lütfunu umumileştiren Allah’ım!”
“Ey burçları yaratan,
gökleri deliksiz yapan, gündüzü geceden çıkaran, (geceyi gündüze sokan) güneşin
ışıklarını parlatan, yıldızların parlaklığı bitince onun ışıklarını-saçan
Allah’ım!”
“Ey sabahları yapan,
talihleri zafere götüren rüzgârları bilinmeyen yönlerden estiren, zevale eren
ışıkları tekrar sabahlara çıkaran, yağmurları yağdıran, bulutları yaratan
Allah’ım!”
“Ey yerleri
sağlamlaştıran, dağlan ona kazık gibi çakan, her şeyi bir esas üzerine kuran, yükseklikleri
ve büyük dağları yaratan, başlangıcı olmayan, sanat ve kudretiyle eşyayı
yaratan ve yapan Allah’ım!”
“Ey doğru yolu
gösteren, istikâmeti bulduran, bütün insanları rızıklandıran, meskûn yerleri
şenlendiren, gam ve kederleri gideren ve yok eden Allah’ım!”
“Ey kendisiyle her
zaman sakındığım, fazl ü keremi bana sığmak olan, hükmünü yerine getiren,
yaptığı hiç bir şey noksan olmayan, yücelik, hilim ve yumuşaklıkla bana muamele
eden Allah’ım!”
“Ey tutsakları
kurtaran, kırılmış yerleri tekrar bir araya getirip iyileştiren, fakir ve
yoksulları zengin yapan, küçükleri besleyen, hasta olanları şifâya kavuşturan
Allah’ım!”
“Ey beni aziz eyleyen,
kötülüklerden sakındıran, zillet ve hakaretten kurtaran, musibet ve âfetlerden
koruyan Allah’ım, beni keder ve üzüntülerden muhafaza et!”
“Ey Allah’ım! Beni cin
ve insanların kötülüklerinden, kıyamet günü unutulmaktan, kalbimi kasvet ve
sıkıntılardan, azgın nefsin şerrinden ve lânetli şeytanın kandırmasından koru!”
“Ey geçimimizi temin
eden, insanları ve hayvanları doyuran, yuvalardaki kuş yavrularına rızık gönderen,
yiyecek ve giyecek veren Allah’ım! Ezelden ebede tek ve yücesin, ilim ve kudret
sahibisin.”
“Ey mülk sahibi, itaat
ve isyan edenlerin alın yazısını çizen Allah’ım! Kul için senden başka sığınılacak,
geçmişte ve şu anda kendisinden yardım istenecek yoktur. Ancak bizi kurtaracak
sensin.”
“Ey, kendisinden
yardım dilenenlerin en hayırlısı! Bize şüphe ve şekk ile sıkıntı verme. Senin
hükümlerine itirazımız yoktur, feyiz ve bereketinle bizi-yararlandır. Sen
Hâkimsin, her şeyi hikmetle yaratansın, yücesin”
“Ey bizleri kuşatmış
olan, sıkıntı ve eziyetleri kaldıran, geniş mülkünde bize lutuf ve keremde bulunan,
adaletinin feyziyle bizi neşelendiren Allah’ım, sevab ve günah senin adaletinle
cereyan etmektedir.”
“Ey her düşüneni
gören, söylenenleri işiten, nasip ve kısmetleri paylaştıran, sayılardaki
müşkülleri gözetleyen, her şeyi adaletle ayıran ye taksim eden Allah’ım!”
“Ey her sırrı işiten,
gökleri yükselten, güzel sanatları yaratan Allah’ım! Sana yakın olanlara zulüm
ve hakaret eli erişmez.”
“Ey
bağışladıklarını tamamlayan,
iyiliklerine pâyan olmayan, fazlasıyla veren, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını
temin eden, yüce armağanlarla insanları sevindiren Allah’ım!”
“Ey zayıfların
sığınağı, tasalı ve kederlilerin yardımcısı, rahmeti bol olan Allah’ım! Yardım
ve merhametini benden esirgeme. Yücesin, benim halimi bilirsin.”
“Ey hakkaniyyetle
hüküm veren, her yaratığa eşit davranan, ölümü herkesin kapısına gönderen Allah’ım!
Ölümden hiç kimse kurtulamaz ve hiçbir doktor ona çâre bulamaz.”
“Allah’ım! Sen beni
görürsün, fakat ben seni göremem. Senden başka Rabbîm yoktur. Nurunla beni
aydınlat, gözlerimizi örterek helâk etme, yardımını bize yollayarak kurtar.”
“Ey yücelik kaynağı,
İzzet ve güzellik sahibi, azap ve ceza veren, kerem ve iyilik bahşeden
Allah’ım! İftihar edilensin, sitemleri ancak son giderensin.”
“Yâ Rabbi! Beni
cehennem ateşinden koru, onun korkuya neden olan sıkıntılarından, kötü sonuçlarından,
devamlı ateş saçan sıcaklığından, irin şeklinde beliren suyundan muhafaza et.”
“Ya Rabbi! Bana
Kur’ân-ı yoldaş et! Cennete girmeği nasib et, hurilerle evlenmeği, emniyyet içinde
yaşamayı Ve böyle bir yaşayışa, ulaşmayı, nimetlerle dolup taşmayı ve ebedi
hayata kavuşmayı nasib et.”
“Ya Rabbi! Beni
nimetlerle dolup taşan, beyhude sözlerin konuşulmadığı, şikâyetlerin mevcut olmadığı,
üzüntü ve gamın hayale gelmediği, hastalık ve yaralanmanın olmadığı cennetine
girmeyi nasib et.”
“Ya Rabbi! Beni nezih
ve güzel manzaraları olan, içinde meşakkat ve zahmetler bulunmayan, sakinlerinin
kolaylıklarla karşılaştığı, içinde yaşayanların zevk ve safa sürdükleri
cennetine girmeği nasib eyle.”
“Ey Allah’ım! Beni
yüksek köşklere, ışıkları parlayan güzelliklere, ardı artası kesilmeyen
nurlara, izzetle yaşayanlar arasına, nesim rüzgârı esen bahçelere nâil et.”
“Allah’ım! Beni
yumuşak döşeklerle bezenmiş, güzel elbiselerle süslenmiş, lezzetli yemeklerle
donanmış, hoşa gidici tatlı içeceklerle renklendirilmiş, içinde baldan akan
nehirlerle çevrilmiş cennetine girmeği nasib eyle.”[31]
Ve´s-selamü
ala men ittebeal Hüda
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلىَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
وَعَلىَ آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
وَالْحَمْدُللهِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ
[1] Geniş bilgi için kkz: Hz. Ali Divanı
[Kitap]. - İstanbul : [s.n.], trc: Müstakimzade Süleyman Sadettin, hzl: Şakir
DİCLEHAN 1981.
[2] Bu beyit, ed-Dehr Sûresinde geçen
“Yemeğe olan sevgilerine ve iştahlarına rağmen yoksulu, yetimi, esiri
doyururlar idi.”(âyet, 8)’e işarettir. Bununla ilgili açıklama daha önce
geçmiştir
[3] Bu beyit, Hazret-i
Fatimetü’z-Zehrâ’nın Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin Hakk’a
yürüyüşü üzerine söylemiş olduğu şu şiirine bir nazire şeklinde söylenmiştir:
“Bizim üzerimize inen musibet, gündüzlerin üzerine inseydi onları
kapkaranlık yapardı.”
[4] Hazret-i Ali’nin cömertlikte eşsiz
diye tavsif ettiği Hazret-i Hadice annemiz ile kendi babası Ebû Tâlib’dir. Ebû
Talib’in asıl adı Abdu Menaf bin Abdulmuttalib ibn-i Haşim’dir
[5] Sıbteyn: İki torun anlamına gelen bir
kelimedir. Bu
beyitte geçen Ebu’s-Sibteyn’den maksat, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in, Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem Efendimizin torunu olmaları ve onların babasının da Hazret-i Ali olmasıdır.
[6] Bu beyite şu anlamı verenler de
olmuştur: “Beni bırakman mümkün olmayan ölüm! Bana biraz fırsat ver ki
Hakk’a ibâdet edeyim, ondan sonra ruhumu al.”
[7] Ebû Bükre,sahâbilerden Nafi ibni
el-Haris ibni Kelde’nin künyesidir. Bu şiir ona hitaben söylenmiştir.
[8] Hz. Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Rasûlullâh sallallâhü aleyhi
ve sellem buyurdular ki:
"Ezd kabilesi, Allah'ın yeryüzündeki
ordusu (ve dininin yardımcıları)dır. Halk onları alçaltmak ister, Allah ise
onları yüceltir. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman kişi:
"Keşke babam Ezdi olsaydı! Keşke
annem de Ezdi olsaydı!" diye temennide
bulunacak." Tirmizi, Menakıp, (3933).
[9] Haris-i A’ver Hemedanî, Hemedan,
Yemen’de bir kabilenin adıdır.
[10] Zübeyr İbn avvam radiyallâhü anha
söylenmiştir. Bu beyit Cemel Vak'ası’nda cennetle müjdelenmiş sahâbîlerden olan
Zübeyr’e hitaben ve onu tehdîd eder şekilde söylenmiştir. Peygamber Efendimizin
halalarından Safiye bint-i Abdu’l Muttalîb’den doğan Zübeyir ibn-i Avam
muhalefetten vazgeçerek geri çekilmiştir.
[11] Keşfü'l-Gümme” sahibinin dediğine
g'öre, Hazret-i Ali’nin Uhud Savaşı’nda müşriklerin ünlülerinden Âmr’i,
Ebû’l-Esba’ İbni Âbdu’l-Aza’yı ve Ebû Umeyye ibn-i Mugire’yi; Beni Abdü’d-Dar’
dan Abdullah bin Cemil’i ve Talha bin Ebu Talha’yı öldürdüğü hususunda bütün
tarihçiler ittifak etmişlerdir.
[12] Osman bin Maz’ûn, sahâbîlerin önde
gelenlerindendi. Hazret-i Peygamber’in sütkardeşidir. Bedir Savaşı’na
katılmıştır. Kefenlenip, mezara konulduğunda Hazret-i Peygamber’in gözlerinden
yaşlar akmıştı. Baki’ mezarlığına gömülen muhacir, sahâbilerin ilkidir.
Künyesi Ebu’s-Saib idi. Cahiliyyet döneminde bile içki içemiştir.,
Onun gömülmesinden sonra Hazret-i Peygamber, sahâbîlerden birisine, “Mezarının
baş ucuna bir taş dik” diye ferman buyurdular. O zat taşı, hazırladığında
kaldırmaya gücü yetmeyince Hazret-i Peygamber bizzat kendisi taşı kaldırıp
başucuna diktiler. .Buyurdular ki, “kardeşim Osman’ın mezarını bu şekilde
diğer insanlara işaretledim.” Hazır bulunanlar anladılar ki ölen bir
insanın başucuna taş dikmek sünnettir. Hz. Peygamber, üç avuç dolusu toprağı
ölü defn edildikten soma mezarın üstüne atmış, ayrıca oğlu İbrahim öldüğünde
mübarek elleriyle mezarının üstüne su-serpmiş, böylece bu hareketleriyle
müslümanlara örnek olmuşlardır.
Müslümanların mağlub oldukları devirlerde Velid bin Mugire, Osman
bin Maz’un’u yanına çağırmış, böylece kâfirlerin şerrinden emin olmuştur. Fakat
müslümanların sıkıntı ve eziyet damarları kabarmış ve Velid’i terk ederek
tekrar müslümanların safına katılmıştı. O toplantıda Peygamber şâiri Lebid bin
Rebiâ şu beyti söyledi:
“Allah’tan başka herşey batıldır. Her nimet mutlaka zeval
bulacaktır.”
Osman bin Maz’ûn birinci mısraı tasdik fakat İkincisini kabul
etmemişti. Bu esnada ihtilâf çıkmış, Kureyşlilerden bir genç, Osman'ın yüzüne
bir tabanca ile tokat indirmişti. Şiddetli darbenin etkisiyle gözlerinin etrafı
morarmış-ve gözüne kan inmişti.
Velid, Osman’a, tokatın gözlerine bir zarar verip vermediğini
sormuş, o da, gözlerim, bir zarar görmedi demişti.
[13] Hicretin 9. yılında Hazret-i
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme ulaştırılan bir habere göre Anadolu’dan
Şam’a bir askerî kuvvet gelip Medine’ye doğru yola çıkmışlardı. Askerin öncü
kuvvetleri Belka ismindeki yere ulaşmıştı; Bizans imparatoru Herkal da o
günlerde Humus’ta bulunuyordu.
Hazret-i Peygamber üçyüz kişilik, ashab ile Şam’a doğru yola
çıktı. Tebuk denilen yere vardılar. Burası Medine’ye ondört merhale uzaklıkta
idi. İki ay kadar orada kaldılar. Bu haberin yalan olduğunu anlamaları üzerine
tekrar geri döndüler. Bu esnada Hazret-i Ali Medine’de vekâleten kalmışlardı.
Hafız İsmail’in naklettiğine göre münafıklar şu yalan haberi yaymaya
çalıştılar: Gûya Peygamberle Hazret-i Ali arasına bir soğukluk girmiş, onun
için kendisini Medine’de bırakmıştır. Bu dedikodular, Hazret-i Ali’nin kulağına
kadar gitti. Derhal yolculuk hazırlığına başlayıp Hazret-i Peygamber’in ayak
tozlarına yüzsürmeğe niyetlendi. O günlerde Hazret-i Peygamber ile
beraberindeki askerler Cürf denilen yerde idiler. Münafıkların uydurduğu
dedikodu Hazret-i Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme anlatılınca Peygamber
Efendimiz şöyle buyurdu:
“Yalancılardan korumak için ben seni ehil ve evlâdıma ve çoluk
çocuklarıma vekil ve bakıcı tayin ettim. Sen bana Harun'un Musa’ya olan
yakınlığı gibi yakınsın. Tayin edildiğin hizmeti görmeğe dön.” Bunun üzerine Hazret-i Ali tavsiye
edilen hususları yerine getirmek için geri döndü.
Şeyh Ebü’l-Lays Nasr Semerkandî “Bostanu’l-Ârifin” isimli eserinde
şöyle bir olay anlatır: Rivâyete göre Hazret-i Ali buyurmuşlardır ki,
“Ben savaş ve mücadeleyi fazlasıyla severdim ve bunlara karşı bir
temayülüm vardı. İmam Hasen dünyaya geldiğinde ben ona Harb adını taktım.
Hazret-i Peygamber bu ismi değiştirip Hasan olarak koydu. Aynı şekilde Hüseyin
doğduğunda yine aynı adı koymak istedim, onu da Esed-ullâh değiştirerek Hüseyin
koydu. Daha sonra onlara Herve’nin oğulları olan Şeber ve Şübeyr isimlerini
koymak istedim bu da nasip olmadı.”
[14] Bu beyit, Nehrevan Savaşı’nda. düşman
saflarında yer alan birisinin Hazret-i Ali’nin askerlerine seslenmesi ve onlara
laf atması üzerine söylenmiştir.
[15]Suhr, Muâviye’nin babası olan Ebû Süfyân’ınadıdır.
Aslında Hazret-i Süleyman’ın yüzüğünü çalan hırsızın ismi iken sonradan Ebû Süfyân’a
takılmıştır. Hind’in, babası, Utbe bin Rebi’a bir Abdü’ş-şems bin Abdi Menaf’dır.
[16]Übeyy, İbni Half ibni Veheb bin Hazaka
isminde, müşrikler safında yer alan bir kişi idi. Hazret-i Peygamber, hayatında
bir tek kâfir öldürmüştür. O da Übeyy’dir. Hâdis-i Şerifte “insanların en
kötüsü bir peygamberi öldüren veya bir peygamber tarafından öldürülendir”
buyrulmuştur. Übeyy, Hazret-i Peygamber’e, Mekke’de iken, bir at aldım onu
sadece arpa ile beslemekteyim ki onunla seni öldüreceğim, demişti. Hazret-i
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemde,“İnşallah ben seni öldürürüm”,
buyurmuşlardı. Kardeşi Ümeyye Bedir’de öldürülmüş, babası da esir alınmıştı,
ancak fidye vererek kurtulmuştu. Uhud savaşında ilk önce beşeri düşmanı
tarafından görününce bu kâfir Hazret-i Peygamber üzerine yürüdü. Hazret-i
Peygamber, Haris bin Samme’nin bir rivayete göre Zübeyir’in elinden kargıyı alarak
onu yaraladı. Bağırarak, Muhammed beni öldürdü diye feryât etti ve
“Mürrü’z-Zahrane” ve ya “Serf” adındaki yere vardığında öldü. Hazret-i
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin elinde öldürülen tek kâfir buydu.
[17] Gıtrif: Ceşmu’l-künza isminde bir
kişinin oğludur. Ceşm, Yemen’ de bir kabile reisidir.
[18] Mürüvvet: İnsaniyet. İnsanlığa uygun
olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak.
* Ana baba saadeti. * Mertlik, yiğitlik. * Reculiyet
[19] Bu beyit bir hükmü ifade ediyor.
Hazret-i Ali'nin halifeliği esnasında birisi, onun huzuruna gelerek hanımıyla
aralarında bir problemi olduğunu beyan etti. Karşılıklı şiir söyleyerek adalet
ve hakkaniyetle aralarını bulmalarım istediklerinde Hazret-i Ali bu beyti
söylediler.
Davaya hal çâresi bulmak için gelen o kişinin hanımı şöyle
söyledi: “Benim beyim mahremi olduğum halde bana iltifat etmiyor. Gece
oturup kalkarak namaz kılıyor. Gündüzlerini oruç tutmakla geçiriyor. Onun bu
şekilde günah kazandığından endişe ediyorum. Çünkü bana hiç bir surette ilgi
göstermiyor.”
O kadının kocası da şöyle dedi: “Zamanımı onunla geçirmekten
korkuyorum. Ben kadınlara ilgi duymuyorum. Bazen oturarak ve bazen ayakta namaz
kılıyorum. Günahlardan bu şekilde kurtulabileceğimi umuyorum. Keşke ondan
kurtulmuş olaydım.”
[20]Bahaüddin Nakşbendî Hazretlerine gelerek ondan şifâ
dileyen bir hastaya tövbe ve istiğfar etmesini emir buyurmuşlar. Bunun
nedenini soranlara Şah-ı Nakşibend:
“Önce hasta kendi sıhhatine talip olmalı ve ondan
sonra Cenâb-ı Hakk’tan iyileşmesi için niyazda bulunmalıdır ki biz de onun
duâsının kabulü için Allah’a yalvaralım. Kendisinin istemiş olduğu şeyin
meydana gelmesi için önce kendisi duâ etmelidir. Henüz hastanın istemediği bir
durumun olması için duânın kabulü çok uzak bir ihtimâldir,” demiştir.
[21] Taberî’yi esas alarak Kadı-Mir
Hüseyin Yezidî, bu şiirin söyle-niş sebebini şu olaya bağlar: Hazret-i Ali,
İbn-i Mülcem denilen mel’ûn tarafindan yaralandığı zaman hayatından ümit
kesildiğinde kardeşi Ukeyl bin Ebi Talib gizlice Muâvi-ye’ye giderek ona
biat etmiştir. Bu olay Hazret-i Ali’ye intikal ettirildiğinde ağlayarak yukarıdaki
bu şiiri söylemiştir.
[22] Zayıflık, İslâm’da makbul sayılan bir
harekettir. İbadet ve tâata engel olan şişmanlık hakkında İmâm Şâfiî,“Şişman
insan hiç bir zaman felah bulmadı” buyurur. Özellikle âlimlerdeki şişmanlık
hiç bir zaman makbul sayılmamıştır. Hadîs-i şerifte,
“Cüsseli olan ve şişmanlığa iltifat eden âlime, Allahu Teâlâ buğz
eden” buyurulmuştur. Hatta sahâbilerden karnı büyük
birini işaret eden Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, “Bu karın
başkasında olsaydı senin için daha iyi olurdu,” buyurmuşlardır.
[23] Sebine, Araplardan. Âmir Cemhi’nin
kızının adıdır. Leylâ ve Şirin gibi güzelliği dillere destan olduğundan o
devirde darb-i mesel olarak kullanılırdı, İmam Cafer Sadık, dedesi Hazret-i
Ali’nin ahvalinden bahseden bazı sözleri naklederken şöyle bir olaya yer verir:
Bir gün Hazret-i Ali kerremallâhü veche Medine-i Münevvere,
dışında bulunan Fedek isminde bir yerde toprak kazımakla ve bellemekle meşgul
iken elinde demir çatalla yeri düzeltmeğe çalışıyordu.
O esnada gelin şekline girmiş bir kadın göründü. Görenler onu
güzelliği dillere destan olan Sebine binti Âmir Cemhi zannettiler. Ona dedi ki:
Ey Ebû Talîb'în oğlu! Beni kendine alır
san bunun karşılığında sana, insanlarca meçhul olan yer altındaki hazine ve
defineleri gösteririm. Böylece altın ve gümüşleri görmüş olursun. Kendisine kim
olduğunu sordum. O da: Ben dünyayım, fakat insan suretine girerek sana
göründüm. Bu şekilde bana iltifat edeceğini tahmin ettim.
Hazret-i Ali, cevaplarında: “Benim, seninle bir ilgim yoktur.
Kendine başka bir koca ara”, deyince gözden kayboluverdi. Bunun üzerine bu
dokuz beyti, söyledi.
[24] Hazret-i
Hüseyin aleyhisselâm bir ara maddi sıkıntı çekmiş ve borçlanmışlardı.
Yakınları ve çoluk çocuğu toplanarak kendisine dediler ki:
Muâviye,
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin hanedanına boyun eğmek ve
bunu kullanmak için bir bahane arar. Bu sıkıntımızı münasip bir şekilde kendisine
bildirirsek borcumuzu öder, dediler.
Hazret-i
Hüseyin:
“Kul,
kişi’den rızkını taleb etmez. Kulun durumunu Hâlik Teâlâ kuldan daha iyi bilir,”
dedi. Çok ısrar ettiklerinde ise, “Peki bir mektup yazın, sabahleyin mühürler
ve göndeririz,” dedi.
Âdetleri
gereği seher vakti yataklarından kalkıp dışarıya çıktılar. Döndüklerinde
ellerinde bir kâğıt parçası vardı,
“Bunu
babam Hazret-i Ali’nin kendi el yazılarıyla yazılmış olarak buldum,”
dedi.
“Alın,
okuyun.”
Baktılar ki kâğıtta bu dört mısralık şiir yazılıdır. Bunun üzerine Muâviye’ye
mektup yazmaktan vazgeçtiler.
[25] “O gün yer bütün haberlerini
anlatacaktır. Çünkü Rabbi kendisine o vechle vahyetmiştir.”(Zilzâl , 4- 5)
[26] Bu beyit, Muâviye’nin bir şiirine
karşılık olmak üzere söylenmiştir. Muâviye, bu şiirinde “Ey Ali, beni
gafletle uyuyor zannetme. Kûfe’ye varacak ve sana oraları zindan edeceğim.
Belki bu sene ve belki önümüzdeki sene bu fikrimi gerçekleştireceğim.”
[27] İslâm tarihinde Muâviye’ye “büyük
bağırsaklı” denmesinin nedeni şu olayla başlanır:
Bir gün Hazret-i Peygamber mektup yazdırmak için kendisini
çağırtmış ve birisini üç sefer göndererek haber vermesine rağmen, her üç
seferde de yemek yiyor, cevabını almıştı. Bunun üzerine “doymasın” diye bed-duâ
etmişlerdi. Gerçekten de Muâviye oburluk hastalığına tutulmuş ve Araplar
arasında “bağırsakları geniş Muâviye” şeklinde şöhret bulmuştu.
[28] Ümmü Haviye deyimi, Kur’an-ı Kerîm’de
Muâviye’nin halası olan Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemile hakkında
kullanılmıştır.
[29] Bu beyit geçmiş savaşları anlatıyor. İslâm’dan evvel
kabileler arasında cereyan eden savaşlar oldukça ilgi çekici bir durumdaydı. .
Akk, Maadd bin Adnan’ın biraderidir ki nesli hâlâ Yemen’de
devam etmektedir.
Lahm de Yemen kabilelerinden bir kabiledir. Cahiliyyet
döneminde birçok idareci, bu kabileden çıkmıştır.
[30] Muvahhid: Allah’ın birliğini ve
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi rasül kabul edip tekrarlayan kimselere
denir.
[31] Çizili olan kısmın Arapça metni bu
şekildedir.
بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يا سامع الدعآء و يا رافع السمآء و يا دايم البقاء و يا واسع العطآء لذي الفاقه العديم
و يا عالم الغيوب و يا ساتر العيوب و يا غافر الذنوب و يا كاشف الكروب عن المرهق الكظيم
و يا فايق الصفات و يا مخرج النبات و يا جامع الشتات و يا باعث الممات من الاعظم الرميم
و يا منزل الغياث من الدلج الحثاث علي الحزن و الدماث الي الجوع الغراث من الهذم الرزوم
و يا خالق البروج سماء بلافروج مع الليل ذي الولوج علي الضودبي البلوج يغشي سنا النجوم
و يا فالق الصباح و يا فاتح النجاح و يا مرسل الرياح بكورامع الرواح فينشان بالغيوم
و يا مرسي الرواسخ اوتادها الشوامخ في ارضها السوانج اطوادها البواذخ من صنعه القديم
و يا هادي الرشاد و يا ملهم السداد و يا رازق العباد و يا محيي البلاد و يا فارج الهموم
و يا من به اعوذ و يا من به الوذ و من حكمه نفوذ فماعنه لي شذوذ تباركت من حكيم
و يا مطلق الا سيرويا جابر الكسير و يا مغني الفقير و يا غاذي الصغير و يا شا في السقيم
و يا من به اعتزازي و يا من به احترازي من الذل و المخازي و الافات و المرازي اعذني من الهموم
و من جنه انس لذكر المعاد منس و القلب عنه مقس و من شرعي نفس و شيطانها الرجيم
و يا منزل المعاش علي الناس و المواشي و لا فراخ في العشاش من الطعم و الرياش تقدست من حكيم
و يا مالك النواصي من طايع و عاصي فماعنك من مناص لعبد لاخلاص لماض و لا مقيم
و يا خير مستعاض بمحض اليقين راض بما هو عليه قاض من احكاالمواضي تحننت من حكيم
و يا من بنا محيط و عنا الاذي يميط و من ملكه بسيط و من عدله قسيط علي البروا لايثم
و يا رايي اللحوظ و يا سامع اللفوظ و يا قاسم الحظوظ باحسانه الحفيظ بعدل من القسيم
و يا من هو السميع و من عرشه الرفيع و من خلقه البديع و من جاره المنيع عن الظالم الغشوم
و يامن حبافا سبغ ما قدحبا و سوغ و يا من كفي و بلغ ما قد سفي و فرغ من منه العظيم
و يا ملجا الضعيف و يا مفزع الهيف تباركت من لطيف رحيم بنا روف خبير بنا كريم
و يا من قضي بحق علي نفس كل خلق وفاه بكل افق فما ينفع التوقي من الموت و الحتوم
تراني و لا اراك و لارب لي سواك فقدني الي هداك و لا تغشني رداك بتوفيقك العصوم
و يا معدن الجلال و ذاالعزوا الجمال و ذا المجد و الفعال و ذاالكيد و المحال تعاليت من حليم
اجرني من الحجيم و من هولها العظيم و من عيشها الذميم و من حرها المقيم و من ماها الحميم
و اصحبني القران و اسكني الجنان و زوجني الحسان و ناولني الامان الي جنه النعيم
الي نعمه و لهو بغير استماع لغو و لا بادكار شجو و لا باعتذار شكو سقيم و لا كليم
الي المنظر النزيه الذي لالغوب فيه هنييا لساكنيه و طوبي لعامريه ذوي المدخل الكريم
الي منزل تعالي بالحسن قد توالي بالنور قد تلالي نلقي به الجلالا بالسيد الرحيم
الي الفرش الوطي الي الملبس البهي الي المطعم الشهي الي المشرب الرو من السلسل الختيم
فيامن هو اجل مما و صفت اسيلك ان تصلي علي محمد و ال محمد و لا تخرمنا شييامما سالناك و زدنامن فضلك انك علي كل شي ء قدير برحتمك يا ارحم الراحمين و صلي الله علي سيد نا محمد و اله اجمعين
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar