Print Friendly and PDF

Güçlü adamlar ancak kadınlar ile devrilir...Yurttaş Kane







CİTİZEN KANE /Yurttaş Kane (1941)

Yönetmen: Orson Welles

Ülke: ABD

Tür: Dram | Gizem

Vizyon Tarihi: 01 Mayıs 1941 (ABD)

Süre: 119 dakika

Dil: İngilizce

Senaryo:Herman J. Mankiewicz | Orson Welles | Roger Q. Denny | 

Müzik:Bernard Herrmann

Görüntü Yönetmeni:Gregg Toland

Yapımcılar: Orson Welles | George Schaefer |

Nam-ı Diğer:Ciudadano Kane | American | John Citizen, U.S.A.

Oyuncular   Joseph Cotten, Dorothy Comingore,  Agnes Moorehead, Ruth Warrick,  Ray Collins


Özet

Orson Welles'in zamanın ötesine geçmiş bu başyapıtı, Amerikan Film Enstitüsü tarafından "Tüm Zamanların En İyi Amerikan Filmi" seçilmiş, İngiliz Film Enstitüsü'nün yaptığı ankette de eleştirmenler ve yönetmenlerce "Tüm Zamanların En İyi Filmi" ünvanına layık görülmüştür. "Yurttaş Kane", bu ünvanları yarım yüzyıldan uzun süredir gururla taşımaya devam ettirmekte iken İngiliz Film Enstitüsü'nün "Sight and Sound" dergisinin yaptığı ankette, İngiliz yönetmen Alfred Hitchcock'un "Vertigo" filmi en fazla oyu alarak tüm zamanların en iyi filmi seçildi.

İngiliz Film Enstitüsü'nün 10 yılda bir düzenlediği ve en iyilerin belirlendiği, tüm zamanların en iyi filmi anketinde bu sene bir ilk yaşandı. Elli yıldır listede birinciliği kimseye kaptırmayan Orson Welles'in "Yurttaş Kane" isimli filminin yerini Alfred Hitchcock'un 1958 yapımı "Vertigo (Ölüm Korkusu)" filmi aldı.

2 bin 45 filmin, 846 film eleştirmeni ve yönetmen tarafından değerlendirildiği ankette 34 oy farkla Vertigo filmi üst sıralara tırmanarak birincilik koltuğuna otururken, Welles'in ilk uzun metraj filmi "Yurttaş Kane" ise ikinci sıraya düştü. Çekim teknikleri ilgi çekmişti

Vertigo filminin başrollerini James Stewart ve Kim Novak paylaşıyor. Yükseklik korkusu nedeniyle meslektaşının çatıdan düşerek ölümüne sebep olan bir polis memurunun emekliye ayrılmasının ardından meydana gelen olayları anlatıyor.

San Francisco görüntüleri eşliğinde devam eden film, ayrıca Alfred Hitchcock'un, baş dönmesi ve yükseklik korkusu etkilerini beyaz perdeye yansıtabilmek için başvurduğu yeni çekim teknikleri ile de çok konuşulmuştu.

Tüm zamanların en iyi filmleri listesinde ilk 10 şu şekilde:

1. Ölüm Korkusu (Vertigo) (Hitchcock, 1958)

2. Yurttaş Kane (Citizen Kane) (Welles, 1941)

3. Tokyo Hikayesi (Tokyo Story) (Ozu, 1953)

4. Oyunun Kuralı (La Regle du jeu) (Renoir, 1939)

5. Şafak: İki Kişinin Şarkısı (Murnau, 1927)

6. 2001: Uzay Macerası (2001: A Space Odyssey) (Kubrick, 1968)

7. Çöl Aslanı (The Searchers) (Ford, 1956)

8. Kameralı Adam (Man with a Movie Camera) (Dziga Vertov, 1929)

9. Jeanne d'Arc'ın Tutkusu (Dreyer, 1927)

10. 8 ½ (Fellini, 1963)

25 yaşındaki "dâhi çocuk" Orson Welles, ilk uzun metrajlı filmi Yurttaş Kane, sinemaya getirdiği "net alan derinliği" gibi teknik yenilikler, Welles'in incelikli senaryosu ve karakteri derinlemesine işleyişiyle sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri haline gelmiştir.

Dönemin en büyük medya patronlarından William Randolph Hearst, kendi hayatını anlattığını düşündüğü bu filmin gösterime girmesine şiddetle karşı çıkmış, hatta yapımcı RKO'ya, filmin imha edilmesi için prodüksiyon giderlerinin çok üstünde bir para teklif etmiştir.

Filmde, zengin medya patronu Charles Foster Kane, Xanadu'daki görkemli malikânesinde hayata gözlerini yumar ve son nefesini verirken, başucundakilere kimsenin anlam veremediği bir sözcük fısıldar: "Rosebud". Bütün medya, Kane'in son sözünün anlamını bulmak için harekete geçer ve konuşulan her kişi, Kane'in hayatının farklı bir yönünü ortaya çıkartır. Ancak "Rosebud" gizemini korur.

Citizen Kane - Yurttaş Kane Film hakkında

Belki de Orson Wells'in 1941 yapımı  Citizen Kane bir devin yükselişini ve çöküşünü geniş bir özet vererek başlıyor. 

Hayatının özeti Haber bülteni şeklinde sunuluyor.

XANADU'NUN SAHİBİ Kubilay Han, Xanadu'ya görkemli bir saray diktirmişti. Xanadu bir efsaneydi. Kubilay Han'ın görkemli sarayını inşa ettirdiği yerdi. Bugün Florida'nın Xanadu'su, dünyanın en büyük özel sarayı da en az o kadar efsanevi. Burada, Körfez kıyı şeridinin çöllerinde bir dağ özel olarak inşa edildi. Yüz bin ağaç ve yirmi bin ton mermer Xanadu dağının yapımında kullanıldı. Xanadu sarayının içindekiler: Tablolar. Resimler. Heykeller. Çeşitli saraylardan taşlar. Her şeyi içeren bir koleksiyon. O kadar büyük ki ne sınıflandırılabilir ne de paha biçilebilir. On müzeyi doldurmaya yeter. Bütün dünyanın ganimedi. Xanadu'nun canlıları Gökyüzünün kuşları. Denizin balıkları. Karanın ve cangılın yaratıkları Her birinden ikişer adet. Nuh'tan beri en büyük özel hayvanat bahçesi. Aynı firavunlar gibi Xanadu'nun efendisi de mezar yerini belirtmek için birçok taş bırakıyor. Piramitlerden bu yana Xanadu bir insanın kendisi için yaptırdığı en pahalı anıttır. Geçen hafta Xanadu'da 1941'in en büyük ve en tuhaf cenaze töreni gerçekleştirildi. Burada geçen hafta Xanadu'nun sahibi istirahata çekildi. 

Yüzyılımızın önemli bir siması Amerika'nın Kubilay Han'ı: Charles Foster Kane. 

CHARLES FOSTER KANE, HİZMETLE GEÇEN BİR YAŞAMIN ARDINDAN ÖLDÜ KANE, XANADU'DA ÖLDÜ. 

"DEMOKRASİNİN SPONSORU KANE ÖLDÜ" 

HABER DÜNYASININ LİDERİ KANE, XANADU'DA ÖLDÜ 

BÜYÜK GAZETECİ KANE'İN ÖLÜMÜ 


44 milyon Amerikan gazete okuru için manşetlerindeki isimlerden daha fazla haber değeri taşıyan Kane, gelmiş geçmiş en büyük basın patronuydu. Bu harap, binada alçakgönüllü bir başlangıç yapan Kane'in imparatorluğu, zirvedeyken 37 gazete, iki basın grubu ve bir radyo ağına hükmediyordu. 

İmparatorluk üstüne imparatorluk. İlk market zincirleri. Kağıt fabrikaları apartmanlar. Fabrikalar. Ormanlar. Transatlantikler.

 50 yıl boyunca kesintisiz bir akıntıyla yol almış bir imparatorluk Dünyanın en büyük üçüncü altın madeninin zenginliği.  Kane'in servetinin özünü oluşturuyor. 

Nasıl mı? 

1868'de hesabı ödeyemeyen bir müşterisi, pansiyon sahibi Mary Kane'e, terk edilmiş bir maden kuyusunun değersiz tapusunu vermişti: The Colorado Lode. Bundan 57 yıl sonra, hükümet soruşturmasından önce, Wall Street'in en önemli isimlerinden yaşlı Walter P. Thatcher Kane'in gazetelerinin tröstlere açtığı savaşın baş hedefi gençliğinde yaptığı bir yolculuğu hatırladı. Bayan Kane, üzerine yeni konduğu büyük bir servet için şirketimi yeddi-emin olarak seçmişti.  Bu çocuğun, Charles Foster Kane'in sorumluluğunu üstlenmem onun isteğiydi. Efendim, Charles Foster Kane karnınıza tam da o sırada bir kızakla vurmadı mı? 

Komiteye önceden hazırladığım ve yanımda getirdiğim bir açıklama okuyacağım, soruları cevaplamayı reddediyorum. Bay Charles Foster Kane, toplumsal konulardaki görüşleriyle ve tehlikeli tavırlarıyla Amerikan özel mülk geleneklerine özel teşebbüs ve serbest rekabete saldırmaya devam etti. . o aslında tam anlamıyla bir komünisttir.  Aynı ay, Union Square'de.  Charles Foster Kane kelimeleri bu topraklardaki her çalışan için bir tehdittir.  O, hep olduğu ve olacağı gibi bir faşisttir. Ve bir başka görüş.  Bugün, geçmişte ve gelecekte sadece tek bir şey olacağım: 

Bir Amerikalı." - Charles Foster Kane.  

1895 - 1941 arası Bütün bu yıllar boyunca yaptığı haberlerin çoğu savaş haberleriydi. Kane ülkesinin bir savaşa girmesini desteklerken bir başkasınaysa karşı çıktı. En az bir başkanın seçim kazanmasını sağladı.  Milyonlarca Amerikalı adına konuştu. Çok daha fazlasının nefretini topladı. Kane'in gazetelerinde 40 yıl boyunca taraf olmadığı tek bir toplumsal olay şahsen desteklemediği ya da saldırmadığı tek bir kişi yer almadı. Genellikle destekledi. Ardından saldırdı. Özel hayatı daha fazla ilgi çekiyordu. İki kez evlendi. İki kez boşandı. Önce, bir başkanın yeğeni Onu 1916'da terk eden Emily Norton.  1918'de oğullarıyla birlikte bir trafik kazasında öldü. İlk evliliğinden 16 yıl ve ilk boşanmasından da iki hafta sonra Kane şarkıcı Susan Alexander'la Trenton, New Jersey belediye sarayında evlendi. İkinci eşi, sadece bir kere operada söyleyen Susan Alexander için Kane Chicago Şehir Operası'nı inşa ettirdi. Maliyet: 3 milyon dolar. Susan Alexander Kane için yapılmış, o Kane'i boşamadan önce yarısı tamamlanmıştı. Hala tamamlanmamış Xanadu. Maliyet: Kimse bilmiyor. 

Politikada hep ikinci adam oldu, asla esas adam olamadı. Kane. Kitlelerin düşüncelerini şekillendirse de ülkesinin oyverenleri onu hayatı boyunca asla iktidara getirmedi. Ama Kane'in gazeteleri bir zamanlar gerçekten güçlüydü ve bir keresinde ödüle neredeyse ulaşıyordu. 1916'da bağımsız vali adayıydı Eyaletin en güçlü isimleri arkasındaydı Beyaz Saray, yükselen politik kariyerin sıradaki kolay basamağıydı Derken bir anda. Seçimden önce bir haftadan kısa sürede yenilgi. Utanç verici. Küçük düşürücü. ABD'nin reformunu 20 yıl geciktiren yenilgi Charles Foster Kane'in politikadaki şansını sonsuza dek sildi. Derken Büyük Buhran'ın ilk yılında Kane'in bir gazetesi kapandı. Kane için dört yıl içinde çöküş. 11 Kane gazetesi birleşti. Daha fazlası satıldı ve kapatıldı. Ama Amerika hala Kane'in gazetelerini okuyordu ve Kane de hala haberlerdeydi. 

Bu doğru mu? 

Radyoda duyduğunuz her şeye inanmayın. 

- Inquirer'ı okuyun. 

- Avrupa'da iş koşulları nasıldı? 

Avrupa'daki iş koşullarını nasıl mı buldum, Bay Bones? 

Çok zor buldum. Döndüğünüze memnun musunuz? 

Dönmek beni hep mutlu eder delikanlı, ben bir Amerikalıyım. Hep bir Amerikalı oldum. 

Başka bir soru? 

Biz muhabirken soruları daha hızlı sorardık. 

Avrupa'da savaş olasılığı üzerine ne düşünüyorsunuz? 

İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya'nın liderleriyle konuştum. Medeniyetin sonu anlamına gelecek bir projeye girişmeyecek kadar zekiler.  Benim sözüme güvenebilirsin, savaş olmayacak. 


Kane dünyanın değişmesine yardım etti Ama Kane'in dünyası şimdi tarih oldu Büyük gazetecinin kendisi tarihe geçti ancak tarihi yazabilme gücünü erken kaybetti. Asla bitmeyen, şimdiden çürümeye başlayan zevk sarayında yalnız Herkesten uzakta. Nadiren ziyaret ediliyor, fotoğrafı hiç çekilmiyor Basın imparatoru, çöken imparatorluğunu yönetmeye devam etti.  Boşuna kurtarmaya kalkıştı. Daha önce de yaptığı gibi onu dinlemeyi bırakan ulus ona güvenmekteyi de bırakmıştı. Ve geçen hafta. Ölüm, herkes gibi Charles Foster Kane'in de kapısını çaldı. 


Kane'in o kadar büyük bir serverete sahip olmasına rağmen sadece Inquirer gibi küçük bir gazeteyle işe koyulması ve ezilenlerin sesini duyurma, halkın ilgilenmediği ya da belirli bir kesimin halka vermediği olayları halka göserme çabası kane'in gençlik yıllarındaki en büyük arzusu, özelliği. Belki de sadece bu durum Kane'e sonradan vurulan Komünist damgasını destekler nitelikte. Fakat Kane'in geleceği bu durumla bağdaşlaşmıyor.

Kane'in ölmeden önce söylediği son bir söz ''Rosebud'' işte hikâyenin çıkışıda burada. Kane'in çöken imparatorluğundan geriye kalan ve merak edilen belki de son şey. ''Rosebud ne?'' 

Kane'imiz işin başına geçtiğinde yasal nedenlerden ötürü 25 yaşında dinamik, devamlı bir şeyler peşinde koşan bir genç. Yapmak, yaratmak istiyor. Adeta girişimcilik saçıyor. Bu da ne demekse. Ancak Kane büyüdükçe, geliştikçe ağırlaşıyor. Yoruluyor. Ancak bu yorulma fiziksel anlamda değil. Öyle bir yorgunluk ki Kane'in konuşmasından ve davranışlarından anlayabiliyorsunuz. Belki de bu durum paranın, sorumluluğun altında kalmak, kalkamamak. Belki de Kane kendini bulamıyor. Zaten tam bir egoist. Bu nedenle görülmemiş bir koleksiyon yapıyor ve bu koleksiyonu piramitlerden sonra görülen en büyük kişisel mabedine koyuyor. Mabed ki ne mabed. Kane adeta kendi dünyasını kuruyor. İsmini de Xanadu koyuyor.

XANADUİ: Egzotik ve harikulade yer, harikalar diyarı

Dikkat edebildiğim kadarıyla Kane oldukça sakin mizaçlı. Ancak bu durumu hikayenin yarısına kadar geçerli. Ardından belki de farklı bir insana dönüşüyor. Şöyle düşünün ki ilk eşinden ayrılmasına neden olan ve valilik seçimlerini kaybetmesine neden olan rakibi James Gettys'e bu nedenleri ortaya çıkardığı skandal sahnesinde yalnızca arkasından hiddetle bağırıyor ve peşinden gidiyor. Fakat ikinci eşinin ondan ayrılması sonucunda tokatı indiriyor. 

Bu hareket Kane'den beklenir mi? Artık beklenir çünkü Kane'i para ezdi bitirdi.

Kane hayatı boyunca devamlı servetine servet ekliyor. Büyüyor, alıyor yapıyor da yapıyor. Anca aldığı birçok şey o kadar boş ki artık Orson Wells bile filminin bir sahnesinde şu şekilde söylüyor. 

''Bana ihtiyacım olandan başka her şeyi verdin.'' ki sona geldiğimizde görüyoruz gerçekten her şeyi vermiş. Geriye bir şey kalmamış.

 Ayrıca başlardaki dürüst gazeteci imajı zaman geçtikçe değişiyor. Tıpkı Kane'in şehrin en iyi yazarlarını kendi gazetesinin bünyesine geçirdiği sahnede Leland'ın söylediği gibi: 

''Peki ya onlar Kane'i değiştirirse.'' Aynen de öyle oluyor. Hem yazarların tutumu hem de Kane'e yaranma çabaları Kane'in o büyük skandal sonrasında seçimleri kaybetmesiyle iki farklı gazete manşetiyle ortaya çıkıyor. Birinde ''Kane seçimleri kazandıı!'' diğerinde ''Kane seçimleri kaybetti, seçimlerde hile!''

İşte Orson Wells bugün bile devam eden yandaş ve candaş medya muhabbetini o gün bile bize göstermiş. Gerçi o gün bile ne demek. İnsan her zaman insan ve bunları yapmaya devam edecek. 

Orson Welles film dünyasına Citizen Kane filmi ile girmiş ve film büyük sansasyon yaratmış ve sinema tarihini etkilemiş ve değiştirmişti. Sonrasında ise Hollywood'dan aforoz edilmesine neden oldu. Filmin yorumunu okuduğunuzda, filmi yeniden daha dikkatli seyretmek isteyecek olabilirsiniz. Belki de hepimizin bir Xanadu'su ve Rosebud'ı var olabilir. Sizinki hangisi? Seneler ve seneler önceydi. Karanlık bir gecede tel örgü üzerinde yazan bir yazı ve pencereden dışarı sızan ışıkla, başlıyor ve 1941 yılında Citizen Kane filmi gösterime giriyordu. Sinema tarihinin hala en önemli filmlerinden biri sayılan film, hem sinema tarihinin gidişatını ve hem de Orson Welles'in kaderini değiştirecekti. Tel örgü üzerinde yazan “No Trespassing” (Girmek Yasak) yazısı ile başlayan film yayını sonrasında, Hollywood'da Orson Welles'e “No Trespassing” diyecekti. Bu belki de Hollywood'un sermay ile ilk bütünleşmesi sayılabilir, hem de bir kişiye karşı. Hem simgesel ve hem de sosyal açıdan önemli olan bu filmde, çok önemli bilgileri aktardığının kendisi de farkında değildi, Orson Welles'in. Mercury Productions adı gösterilen filmin başında oynayanları görmüyoruz. Bu gün film sonun da akan isimlerin başlangıcı da Citizen Kane filmi sayılabilir.

Filmdeki Citizen Kane sözlerinden

- “Inquirer'ın sahibiyim. Görevim gereği, size küçük bir sır vereceğim. Bu toplumun çalışanlarının para çılgını korsanlar tarafından soyulmadığını görmek bana mutluluk verir.  onların çıkarlarını kollayan yok diye soyulmalarına seyirci kalamam. 

Size bir sır daha vereyim, Bay Thatcher: Bunu yapacak adam benim. Param ve mülküm var. Yoksulların çıkarlarını ben gözetmezsem bu işi bir başkası yüklenmeye kalkabilir. Malsız mülksüz biri de olabilir bu. Bu da çok kötü olur.”

****

 [Bay Thatcher:Biliyor musunuz, Charles.  Tek bir yatırım bile yapmadınız. Paranızı hep.  Bir şeyler almaya harcadınız, diyen ]

 -“Bir şeyler almaya. Annem biraz daha az güvenilir bir banker seçmeliymiş. Paradan hep boğulacakmışım gibi hissederdim. Biliyor musunuz, Bay Bernstein bu kadar zengin olmasaydım gerçekten büyük bir adam olabilirdim. Bu koşullar altında gayet iyi idare ettiğimi düşünüyorum. Ne olmak isterdiniz? Sizin nefret ettiğiniz her şey.

****

-. “Neden Inquirer'ın üç sütunluk başlığı yok? Haberler o kadar büyük değildi. Bay Carter, eğer başlık büyük olursa haber de büyük olur.”

[Bay Carter; Bizim görevimiz ev kadınlarının dedikodularını iletmek değil. Bu tür şeylerle ilgilenseydik günde iki gazete çıkarırdık!]

-“Bundan böyle bu tür şeylerle ilgileneceğiz.”

****

- Bu gazeteye bir şey daha katmam gerek. Fotoğrafların, yazının dışında bir şey. New York Inquirer'ı New York için şu lambadaki gaz kadar vazgeçilmez kılmalıyım. 

“Yayıncılık ilkelerim. Bu şehrin sakinlerine bütün haberleri dürüstçe veren bir gazete sağlayacağım." 

"Ben ayrıca, İnsanlar kimin sorumlu olduğunu bilecek ve Inquirer'da gerçeği süratle, basitçe ve eğlenceli bir şekilde öğrenecekler. Gerçeğin önüne kimsenin özel çıkarlarının geçmesine izin verilmeyecek. Ayrıca halka, hem yurttaş hem de insan olarak haklarının yorulmaz.  bir savunucusunu sağlayacağım.”İmza: Charles Foster Kane.

C:\Users\ismail\Desktop\Citizen Kane bildirgesi.png

****

- (Eşine) “Sevgilim, senin tek rakibin Inquirer'dir.”

****

-“İnsanlar, Ben ne dersem onu düşünürler.”

****

-“ Benim ne yapacağıma dünyada yalnız bir kişi karar verebilir. O da benim!”

-- Benim için endişelenmeyin, Gettys. Benim için endişelenmeyin! Ben Charles Foster Kane'im! Suçlarının sonuçlarına katlanmaktan kaçan adi, düzenbaz bir politikacı değilim! Gettys! Seni Sing Sing'e gönderteceğim! Sing Sing, Gettys.”


*****

[Arkadaşı Jedediah:  İnsanlardan sanki senin malınmış gibi bahsediyorsun. Sanki sana aitlermiş gibi bahsediyorsun. Tanrım! Hatırlayabildiğim kadarıyla, insanlara haklarını sağlamaktan bahsederken.  Sanki verecekleri hizmetlerin karşılığında onlara bir özgürlük hediyesi sunabilirmişsin gibi! İşçileri hatırlıyor musun? Sendika denen şeylerde toplanmaya başlıyorlardı. Çalışanlarının bazı şeyleri verdiğin hediyeler değil hakları olarak görmesi anlamına geldiğini anlayınca hiç hoşuna gitmeyecek. Senin değerli yoksulların birleşmeyi gerçekten öğrendikleri gün eyvah eyvah.  Senin ayrıcalığından daha büyük bir şey ortaya çıkacak. . o zaman ne yaparsın bilmiyorum. Belki ıssız bir adaya kaçıp maymunlara hükmedersin. Bunun için o kadar endişelenmezdim. Orada da hatalarımı gösterecek birkaç tanesi çıkardı. Hep bu kadar şanslı olamayabilirsin. Kendin dışında hiçbirşeyi umursamıyorsun. İnsanları senin onları çok sevdiğine, onların da seni sevmesi gerektiğine inandırıyorsun. Ancak sevgiyi kendi koşullarında istiyorsun. Senin kurallarına göre oynanması gerekiyor. ]

-“Kendi kurallarıma uygun aşka içelim. Herkesin bildiği tek kural budur zaten: Kendi kuralları.”

****

-(Şarkıcı Eşine)“Sebeplerim bana yeterli Susan. Anlamışa benzemiyorsun. Bunları sana yeniden söyleyecek değilim. Şarkı söylemeye devam edeceksin.


Rosebud hakkında Gazeteci Thompson diyor ki;

-“Bay Kane istediği herşeye sahip olmuş ve hepsini kaybetmiş bir insandı. Rosebud, belki de hiç ele geçiremediği ya da kaybettiği birşey. Hiçbir şey açıklamazdı. Hiçbir kelime bir insanın hayatını açıklayamaz. Hayır. Sanıyorum Rosebud yapbozun bir parçasıydı. Kayıp bir parça.”

Modern Özneye Yönelik Bir Çözümleme: Yurttaş Kane

1939’da Almanya’nın Polonya'yı işgal etmesiyle birlikte dünya ikinci büyük savaşa girerken 1940 yılının başlarında Amerika’da Yurttaş Kane (Citizen Kane, 1941) filminin senaryosu üzerinde çalışılmaya başlanır. Almanlar Avrupa boyunca ilerlerken ve Avrupa faşizme yenik düşerken, ABD’de de müdahalecilik ile tecrit politikası arasındaki çatışma tüm şiddetiyle sürer. Artık kamuoyunun en sıcak gündemidir savaş. Başkan Roosevelt’in müdahaleci politikasına ve anti-faşist mücadeleye bağlı bir isim olan Orson Welles, filmde dönemin arka plânını keskin bir şekilde dile getirmese de savaş sorununa, özellikle dönemin hâkim temaları olan faşizm tehlikesi ve komünizm korkusuna gönderme yaparak sıradışı bir Amerikan yurttaşının kaderinde ABD’nin sosyo-politik bilinçaltını beyazperdeye yansıtır.

Hem Muktedir Hem Muhtaç…

Welles, bu filmde zamanı ve parası tükenen yaşlı bir kapitalistin portresinden çok, tükenişin eşiğine gelmiş bir dünyanın son çırpınışlarını, bencilliğin ve yalnızlığın güdümündeki modern bireyi oldukça çarpıcı bir biçimde perdeye yansıtır. Bu açıdan filmi modernite eleştirisi olarak okumak da mümkündür. 

Modernitenin görünür olanı yüceltmesi ile imajın öze ve içeriğe göre öncelik kazanması, imaja takılıp kalmanın sonucu olarak ortaya çıkan yüzeysellik, güce tapınma, tüketim ve mülkiyet hırsı, yabancılaşma, samimiyet yoksunluğu, anlamsızlık, spontanlık kaybı, memnuniyetsizlik; sistemi değiştirmektense sistem içinde hâkim konuma geçme arzusu, açgözlülük, başarı hırsı, şöhret arzusu vb. özellikleriyle mükemmel olduğunu düşünen ve kendisini başkalarından üstün gören büyüklenmeci; amacına ulaşmak için başkalarını kullanan, egosantrik ve etrafına karşı aldırmaz tavır takınan; her yaptığını kendisi için yapan ve sonuçta yalnızca kendi arzularının tatmini için çalışan kişilik yapısıyla Kane, modernitenin özne tasavvurunu cisimleştirir. 

Kane’in herkesin bildiği tek aşkın kişinin “kendi öz aşkı” olduğu şeklindeki değerlendirmesi, narsist kişiliğini ele verir. Nitekim yakın arkadaşı Leland da Kane’i anlatırken hayatta sevdiği tek şeyin Charles Foster Kane olduğunu, hayattan istediği tek şey aşk/sevgi iken bunu hiçbir zaman elde edemediğini çünkü kendisinin insanlara verecek sevgisi olmadığını söyler. Bu noktada gelenekle/geçmişle bağları kopartıp pozitif olana yönelen ve mutluluğu, sahip olmakla eşanlamlı hâle getiren modernitenin en büyük açmazı bir çocuğun sevgiden/anneden koparılıp yarınlarını kurtarmak adına (!) bir bankacıya teslim edilmesi ve çocuğun hayat boyu çırpınışı/hazin sonu ile somutlaştırılmıştır. 

Film boyunca aranan ancak filmin sonunda da onu arayanların asla bulamayacağı, yalnızca izleyicinin küçük Charles’nin kızağının markası olduğunu anlayabildiği “rosebud” sözcüğü de bu açıdan anlamlıdır. Kelimenin sırrını çözmeye çalışan gazeteci Thompson’ın en sonundarosebud, belki de Kane’nin hiç ele geçiremediği ya da kaybettiği bir şeydi” açıklaması seyirciye ipucu verir. Rosebud’un bilinen anlamı “gül goncası” dışında argoda “ana rahmi” anlamında da kullanılması, bu sözcüğün rastgele seçilmiş olmadığını düşündürür. Ana rahmi, hem bir cennet hem de boğucu, kaçıp kurtulmak istenilen bir mekândır; bir kez kaçıp gidince tekrar ulaşılamayacak, insanın hayatı boyunca sürekli geriye dönüp içine girmek isteyeceği büyülü bir mağaradır. 

Kane, bu sözcüğü filmde iki kez kullanır ve ikisinde de elinde, içinde karlı dağ evi olan cam küre vardır. Karlı dağ evi, yani annesinin mekânı/anne özlemi, kaybettiği çocukluğu ve bütün iktidarına rağmen bulamadığı her şeyi simgelemektedir bir bakıma. 

Welles’in modern özneye yönelik önemli bir çözümlemesi de, aklın ve bilimin ön plâna çıkarılıp metafizik ve aşkın değerlerin dışlandığı “Aydınlanma Düşüncesi”nin temel argümanlarıyla ilintili olarak Tanrı’nın ölümünün ilânıyla birlikte modern benlikte öne çıkan, Sartre’ın “TANRI OLMA ARZUSU” dediği şeyin -hayatı boyunca kendisinden başka hiçbir şeye inanmayan ve muktedir olma hevesi ağır basan- Kane’nin en belirgin özelliği olmasıdır. Nitekim kendisinin ölüm ilânını veren haberlerde, dünyanın bütün nimetlerine sahip bir imparatorluk kuran, çağın en kudretli simgesi, piramitlerden beri bir insanın kendisi için yaptırdığı en pahalı anıt olan Xanadu’nun sahibi olarak “firavun” benzetmesiyle anılan Kane, sahip olma arzusu ve kaybetme korkusunun bir yansıması olarak, neredeyse her şeyin koleksiyonunu yapmaktadır. Öyle ki Xanadu sarayı tam bir koleksiyon yuvasıdır; tablolar, heykeller, resimler ve bir dünya hazinesi dolduracak sayıda birçok eşya… Kane’in hayatının kayıp parçası “rosebud” sırrının en sonunda bu yığınlar arasından çıkması da modern insanın kudret ve acziyet dikotomisini yansıtır. 

 

Welles Yurttaş Kane filmiyle modern kültürde merkezi bir konuma sahip olan medyayı da iktidar bağlamında irdeler. En önemli niteliklerinden birinin “MEDYA MERKEZLİLİK” durumu olan modern dönemde, medyanın sanal dünyasıyla kurulan simülasyonlar neticesinde taklitler gerçeğin yerini almış, toplumsal gerçeği yansıtmaktan ziyade yaratan konuma geçen medya, toplumsal ilişkilere simülatif bir boyut kazandırmıştır. Böyle bir dönemde medya patronu olan Kane, tam da bu doğrultuda çalışmakta, insanların ne düşüneceği konusunda -gazeteleri sayesinde- yetkili olduğunu iddia etmekte ve spekülatif davranmaktan geri durmamakta, gazete yazarlarını/haberlerini de bu şekilde yönlendirmektedir. Nitekim eşi Susan şarkı söylemekte her ne kadar yeteneksiz olsa da Kane, öyle bir ortam yaratır ki bütün basın/yayın camiası Susan Alexander’ı sanatçı (!) olarak takdim etmek durumunda kalır. Aynı şeklide gazetesinin yazarlarını kendi malı gibi gören Kane, haberlerin gerçekten ziyade kendi istediği gibi yazılmasını sağlayarak iktidarı üzerinden gerçekliği üretme konumuna geçer. Welles böylece özne üzerinden gerçekleştirdiği modernite eleştirisinin yanı sıra dönemin Amerikan toplumu özelinde, günümüz dünyasındaki medya-bilgi-iktidar bağlamı ve aynı zamanda iktidarın gücü/doğası üzerine de düşünmeye sevk eder. 

[bkz:Orson Welles ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Rekin Teksoy, Sinema Tarihi, Oğlak Yayıncılık, s.317-320.]

İKTİDARIN YURTTAŞ KANE MODELİ

Ulus Baker & Ege Berensel

1. İktidar ile “tutku” arasındaki bağın önemsizleşmesi Max Weber gibi birisini “rasyonelleşmenin”, iktidarın kimliksizleşmesinin modernlik sürecinin bir özelliği olduğunu varsaymaya götürmüştü. Michel Foucault da, aynı düşünceyi devam ettirerek “iktidarın deli ettiği” türünden bir varsayımın “disiplin toplumlarının” ve “iktidar teknolojilerinin” yaygınlaştığı modern yaşamda artık tutulamaz olduğu fikrine varıyordu. Böylece kurumlar ve dayandıkları teknolojiler –fabrika, hastane, tımarhane, hapishane, kışla gibi yerlerde yoğunlaştıkları ölçüde—Michel Crozier’nin yerinde bir deyişiyle “artık insanların arzularına boyun eğmeyi bırakarak kurumların emrettiklerini yerine getirmeye başladığımız” iktidar çatılarına çoktandır dönüşmüş görünüyorlar. 

Foucault böylece açıklamalarını asla “deli” falan olmayan, tam aksine aklın ve bilginin bütün olanaklarından faydalanan bilgi-iktidar mekanizmalarının varlığına bağlamakta gecikmeyecektir. Belki de Foucault’nun, “iktidar” ile “tutkular” arasındaki bağın çoktan çözülmüş olduğunu varsayması kendine ait özel nedenlere bağlıdır: özellikle deliliğin ve tutkusal insanın “söndürülen sesini”, işitilmeyeni bulgulamak uğruna yaptığı yoğun araştırma böyle bir varsayımı zorunlu kılıyordu onun için. İktidarın “arzulanır” bir şey olduğu doğrultusundaki günlük, olağan düşünce kuşkusuz bir Yurttaş Kane modelini gözler önüne getirecektir. Belki de Foucault ile birlikte Welles’den daha da öteye geçerek tutkuyu zaten “arzunun iktidarı” olarak yeniden tanımlamamız gerekir. Oysa modern kapitalizm arzuları da denetlemekte, yönlendirmekte daha az iktidar sahibi değildir –tüketim toplumu ideolojilerinin, iletişim kolaylıklarının ve günlük yaşamı kontrol eden “arzu rejimlerinin” ışığında da düşünmek zorundayız. Yurttaş Kane, evet, iktidar “sahibi” olabilmiştir... Ama tutkuları onun üzerinde muazzam, kaçamayacağı bir egemenlik kurdukları ölçüde... Ama biraz daha ilerlemek ve Yurttaş Kane’in tutkularının da (psikanalitik terimlerin baskısından biraz uzakta durursak) modern, endüstriyel kapitalizmin gereklerince nasıl kurgulandıklarını tahlil etmeye girişebiliriz. Böylece birey üzerinde “yoksulluğun iktidarından”, “atomlaşmış bireyliğin iktidarından”, “arzulanır şeylerin aristokratik iktidarından” bahsedebiliriz. Psikanalitik çözümlemelerin genellikle pek değerli kıldığı şu “Rosebud” sembolünün önemini inkâr edemiyoruz.. Ancak onun da ne ise o olarak, yani Orson Welles’in dehası sayesinde bahsettiğimiz üç dereceli iktidarlar sisteminin kristalleşmiş bir metaforu olduğunu söyleyerek tanımlanması mümkündür. 

Yurttaş Kane tutkuludur ve film boyunca Spinoza’nın “tutkular fenomenolojisinin” programını aynen takip eder: Her şey bir “sevilme talebi”yle başlar. Bu talep, ikinci safhada bir tutkuya dönüşür. Oysa Spinoza’ya göre yalnızca tutkularımıza bağlı olarak yaşamayı sürdürdüğümüz sürece sevdiklerimizin, bağlandıklarımızın da bizi sevmesini isteriz. Bu aynı zamanda bir dışlayıcılığı da içinde taşımaktadır: yalnızca sevdiklerimize bağlanmamız, başkaları karşısında kayıtsız olmamız, dolayısıyla onları “keyiflerine göre yaşamaya” geri göndermemiz sonucuna varacaktır. “İktidarın deli ettiği” söylenir –Foucault’nun bu varsayıma nasıl karşı çıktığını, iktidar teknolojilerinin modern aklın tezgâhıyla nasıl içiçe geçtiklerini betimlediğini bu noktada hatırlamak gerekir. Spinoza için “salt tutkulara bağlı olarak yaşamak” bir nevi delilik hali olduğuna göre, bu durumun iktidardaki öznellik için nasıl cereyan edeceğini iyice incelemek gerekiyor. 

Salt tutkularıyla yaşayan biri, son tahlilde, yalnızca tek bir kişiye bağlanacak, aradığı iyiliğin yalnızca onda bulunduğunu düşünecektir. Sadece tek bir kişiye bağlanmak, ötekileri “dışlamaktır”. Buna karşın, akla uygun yaşayan birisi, yalnızca tek bir kişide yoğunlaşmayı bırakacak ve herhangi birinin dostluğuna açık olacaktır. Buna Spinoza’nın honestas, onur ilkesi adını verebiliriz. 

Böylece onursuzluğun tanımı da ortaya çıkar: herhangi birinin dostluğuna elvermeyen kimselere onursuz derler. Böylece akla uygun yaşamak demek, kendine benzeyen herkese mümkün olduğu kadar yoğun ve fazla sayıda bağlarla bağlanmak, sosyal varlık olmak anlamına gelmektedir. 

[Bu yazı 1999 yılı sonlarında Ulus Baker’le Yurttaş Kane filmi üzerine elektronik iletiyle yapılan tartışmalardan bir bölümdür.].


Kaynaklara bakınız:

http://filminkotuadami.blogspot.com/2011/01/citizen-kane-yurttas-kane.html

http://www.turkcealtyazi.org/mov/0033467/citizen-kane.html

http://www.sinemalar.com/film/1363/yurttas-kane

http://www.korotonomedya.net/kor/index.php?id=21,266,0,0,1,0

http://www.haberler.com/yurttas-kane-koltugunu-kaptirdi-3835868-haberi/

Değinilen Kitaplar:

André Bazin, Orson Welles, Okuyan Us Yayın, 2005, 222 s.

Laura Mulvey, Yurttaş Kane, Om Yayınevi, 2000, 110 s.

Orson Welles, Yurttaş Kane, Bilgi Yayınları, 1995, 191 s.

“ Güçlü adamlar ancak kadınlar ile devrilir.”




Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar