Hz. HASAN’IN HALİFELİĞİ ve HASAN-MUAVİYE ANDLAŞMASI
Prof. Dr. M. Ali KAPAR ([*])
Hz, Ali, İbn Mülcem tarafından yaralanıp evine
götürülünce, yarasının ağır olması ve kurtuluş ümidi olmaması üzerine O'na;
"Ey Mü'minlerinEmİri! Bize Halife seç" demişler, O da; "Hayır,
sizi Resûlullah'ın bıraktığı gibi bırakıyorum. Allah sizi Resûlullah'ın
ölümünden sonra birleştirdiği gibi birleştirir" demiştir. (1) Kûfeliler
de Ali'nin vefatından sonra, Ali’nin büyük oğlu Hz. Hasan'a bey’at etmişlerdir.
Kays b. Sa’d, O'na ilk bey’at eden kişi olmuş ve Hasan'a; "Uzat elini,
Allah’ın Kitabı, Resûlullah'ın Sünneti ve mülhidlerle savaşmak üzere bey’at
edeyim" demiştir. Sonra halk da bey’at etmiştir. Ancak Hasan onlara; "Bana itaat edecekseniz, beni
dinleyeceksiniz. Benim harp yaptığımla harp, barış yaptığımla da barış yapacaksınız" demiştir. (2) Kûfeliler Hz. Hasan’ın
bu sözü üzerine; "Bu bizim adamımız değildir, bu savaş istemiyor"
demişler (3) ve Hz. Hüseyin'e gelerek; "Uzat elini, sana babana bey'at
ettiğimiz şey üzerine bey’at edelim" demişler, ancak Hz. Hüseyin onlara;
"Allah korusun. Hasan'a gidiniz" diye cevap vermiştir. (4) Kûfeliler
de Hz. Hasan'a bey’at etmişlerdir.
Hz. Ali, yaralanmadan önce Muaviye'ye karşı
savaşmak üzere kırk bin kişilik bir ordu hazırlamış, bu esnada İbn Mülcem’in
suikastına kurban gitmişti. Hasan'a bey'at edildikten sonra Şamlılar'ın Iraklılar üzerine saldıracağına dâir haber ulaşınca Hasan, Muaviye ile karşılaşmak üzere Kûfe'den ayrılarak Mesken
(5) denilen yere geldi. Daha sonra on bin kişilik öncü kuvvetin başına Kays b.
Sa'd'ı getirmiş, ordunun komutanlığım da Ubeydullah b. Abbâs veya Abdullah b.
Abbâs'a vermiştir. Ordu Medâin'e geldiği zaman Kays b. Sa'd öldürüldü diye bir
haber ifşâ edilmiş, bunun üzerine paniğe kapılan asker, Hz. Hasan'ın oturduğu
yeri dağıtarak, oturduğu sergiyi bile almışlardı. Bu arada Hasan da kendi askerlerince yaralanmış ve Medâin'deki beyaz
köşke getirilmişti. (6) Hattâ Medâin valisi Muhtar b. Ebî Ubeyd, amcası Sa'd
b. Mes'ud tarafından Hz. Hasan'ın Muaviye'ye teslim edilmesi bile teklif
edilmişti. (7)
2.
Hz, Hasan-Muaviye
Andlaşması
Hz. Hasan,
durumun vehametini anlayarak, zaten harp yapmak niyetinde olmadığı için (8),
Muaviye'ye bir mektup yazarak halifeliği O'na teslim edeceğini, ancak birtakım
şartları olduğunu bildirmiş. Muaviye’nin bu şartlan yerine getirmesi halinde
Hz. Hasan, Muaviye'ye itaat edeceğini de (9)
ifâde etmişti. Bu durumu kardeşi Hüseyin ve Abdullah b. Ca’fer'e haber verip;
"Ben Muaviye'ye bir mektup yazarak, barış yapmayı kabul ettim" demesi
üzerine, Hüseyin; "Demek sen şimdiye kadar babanın yaptıklannı yalanlıyorsun"
demiş, Hz. Hasan da yapacağı işleri ondan daha
iyi bildiğini söyleyerek, Hüseyin'in itirazım dikkate almamıştır. (10) Ancak
Muaviye Hz. Hasan'ın mektubunu almadan, Abdullah b. Amir ve Abdurrahman
b. Semure'yi boş bir sahifenin altı mühürlenmiş
olarak Hz. Hasan'a göndermiş ve altı mühürlü sahifeye istediği şartlan
yazabileceğini bildirmişti. Ancak, Hz. Hasan'ın daha önce de bildirdiği şartlar
şunlardır:
1. Küfe
beytülmâlî Hasan'a verilecek. (Bunun miktarı beş milyon dirhem idi)
2. Darabcerd
bölgesinin haracı Hz. Hasan’a ait olacak. (12)
3. Hz.
Ali lanetlenmeyecek (13), en azından bu lanetlemeyi Hasan duymayacaktır. (14)
Bu
rivayetin yanısıra birtakım şartlardan daha bahsedilmektedir. Bunlar arasında,
Muaviye hayatta olduğu müddetçe Hz. Hasan, Muaviye’ye bey'at
edecek, ancak Muaviye’den sonra Hz. Hasan
Halife olacak (15) veya Muaviye'nin ölümünden sonra Halife seçimi Müslümanlardan
oluşan Şûra vasıtasıyla gerçekleşecekti.
(16) H. Lammens, Hz. Hasan'ın Muaviye’den kendisi için beş milyon, kardeşi
Hüseyin için ise iki milyon dirhem talep ettiğini ileri sürmektedir. (17)
el-Makdîsî ise, bu şartlar arasında kendi taraftarları
İçin Eman istediğini, kendisinden sonra Muaviye'nin veliahd tayin etmeden Şûra
ile seçimin yapılması hükmünün de bulunduğunu kaydeder. (18)
Hz. Hasan'ın ileri sürdüğü şartlan Muaviye
kabul etmiş, ancak Hasan'ın duymamasını istediği babası Hz. Ali'nin
lânetlenmesi konusundaki ahdini yerine getirmemiştir. Ayrıca Dârabcerd
mıntıkasının haracı mes'elesi ise, Hz. Hasan’ın istediği doğrultuda
gerçekleşmemiştir. Çünkü Basrahlar; "Burası bizim fey'imizdir"
diyerek, Hasan'a vermemişlerdir. Basra halkının burayı Hz. Hasan’a, Muaviye'nin
teşviki ile vermediği de rivayet edilmektedir. (19)
Bu duruma göre Hz. Hasan'ın Küfe beytülmali
olan beş milyon dirhem tutarındaki şartın dışında, başlangıçta herhangi bir
menfaat elde edememiştir. (20) Ayrıca ilâve şatlardan sayılan beş milyon dirhem
meblağın âkıbeti hakında kesin bir bilgiye sahip
değiliz. İbn Kesîr, Hz.
Hasan’ın Muaviye ile kutuplaşarak birtakım ihtiyacını ondan
istemeyi düşündüğünü, ancak o gece Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve
sellem’i rüyâsında görerek, O’na;
"Ey
oğlum, hacetini Allah'tan iste” dediğini ve Hz. Hasan’ın da
Muaviye’den hiçbir şey istemediğini kaydeder. Bunu duyan Muaviye
Hasan'a, iki yüz bin dirhem göndermiştir (21) Yine şartlarında kabul edilen Muaviye'nin ölümünden sonraki Halife'nin
seçimi jipsindeki Hz. Hasan’ın tayin edilmesi veya işin Şûra'ya havale edilmesi
onusu ise 0 esnada Hz. Hasan lehine
cereyan etmeyen, ileride zaman içerisinde
değerlendirilecek bir konudur.
Hz. Hasan, acaba niçin Muaviye
ile andlaşma yolunu tercih etmiş ve bu bu antlaşma nasıl olmuştu? Bu konudaki birtakım rivayetleri şöyle değerlendirerek, şu sonuçları çıkarmamız mümkündür:
1 Hz. Hasan
Halife tayin edildikten sonra kendisine bey'at edenlere;
'Benim harp yaptığımla harp, sulh yaptığımla
sulh yapacaksınız" demiş, (22) Başlangıçta
Hz. Hasan’ın Muaviye ile savaş arzusunda olmadığını anlayan Kays b Sa'd, Hz. Hasan'a karşı çıkınca, Hz. Hasan onu kumandanlıktan alarak yerine Abdullah b. Abbas veya Ubeydullah b. Abbas’ı tayin
ederek, sulha taraftar olduğunu ortaya koymuştur.
(23)
2,
Yine
Hz. Hasan, Muaviye ile mektuplaştığı sırada
Irak ehline yaptığı konuşmada Şam'lılarla çarpışmanın ileride daha büyük
düşmanlığa dönüşeceğini. Sıflîn ve
Nehrevân'daki ölenlerin intikamının sürüp gideceğini ve (jnımet-i Muhammed'e
fayda vermeyeceğini belirttikten sonra onlara; "Ölümü tercih ediyorsanız,
sulh teklifine itibar etmeyelim, o zaman fikrinizi (jildirimz" demesi üzerine, onlar; "Biz hayatı tercih ederiz,
barış yap" diyerek, .kendilerinin de sulh
yanlısı olduklarım ortaya koymuşlardır. (24)
3. Hz. Hasan'a; "Seni andlaşmaya zorlayan nelerdir?"
diye soranlarada, cevâben; "Dünya hayatını terketmeyi tercih ettim.
Kûfelilerin kendilerine aslâ güvenilmeyeceğini, onlara güvenerek bir işe kalkışmanın, sonunda mutlaka
mağlûb olacağını gördüm" demiş ve
Kûfelilerin devamlı İhtilâf içinde olduklarını, ittifak edemediklerini dile
getirmiş, babasının da onlar yüzünden sıkıntıya girdiğini, kendisinin Muaviye
ile andlaşmasının onların felâhma sebep olacağını umduğunu söylemiştir. (25)
Yoksa Brockelman'ın dediği, Hz. Hasan;
"Ordularım sevketmek hususunda karar verebilecek kudretten âciz olduğu
için" (26) sulha taraftar olmamıştır.
4.
Hz.
Hasan, Muaviye ile karşılaşması halinde
ordularının Şamlılar karşısında yenileceği propagandasının yapılması ve Iraklıların kendisinden ayrılması sebebiyle zaten kan dökülmesini
istemeyen Hz. Hasan'ın, Müslüman kanının boş yere dökülmesini önlemek için
andlaşma yolunu tercih etmiştir. Ayrıca o esnada Halife seçimi için bir
Şûra'nın mümkün olmaması, Hasan ile Muaviye
andlaşmasında, Muaviye’den sonra Halife'nin Şûra ile tayin edileceğinin
kararlaştırılması, Hz. Hasan’ın ümmetin felâhı için halifelikten çekilmesine
sebep olmuştur. (27)
5.
Hz.
Hasan'a sadece Irak ehli beyat etmiş ümmetin tek Halife emrinde birliği mümkün
olmamıştı. Bu ise, Hz. Osman'a karşı başlayan isyân ve fitne hareketlerinin
devamına sebep oluyordu. Hz. Hasan gerçekten
büyük bir fedakârlıkta bulunarak, neticesi hem kendi lehine hem Iraklılar ve hem de ümmet lehine olmayan muharebelere son vermiş ve
ümmetin birliğinin sağlanmasına yardımcı olmuştur. (28) Nitekim Hz. Hasan'ın
bu davranışı, Hz. Peygamberin kendisi hakkında irad buyurduğu hadisine muvafık
olmuştur. (29) Bir gün Hz. Peygamber minbere çıkmış, Hz. Hasan'ı göstererek;
"Benim bu oğlum Seyyid'dir. Müslümanlardan iki büyük grubun arasını
birleştirecektir" buyurmuştur. (30)
Hz. Hasan'ın Muaviye ile andlaşma zamanı
konusunda, rivayet farklılıkları görülmektedir. Hz. Hasan, Muaviye'nin ordusu ile karşılaşmak üzere ordusunu
disipline ederken. "Kays öldürüldü" diye bir haberin yayılması
üzerine askerler Hz. Hasan'ın çadırını bile yağmalayacak derecede paniğe
kapılmışlar, hattâ Hz. Hasan’ı yaralamışlardır. (31) Bu durum karşısında Hz. Hasan, askerlerine güvenmediği için ve yukarıda sıraladığımız
birtakım sebeplerden dolayı Muaviye ile uzlaşma yolunu tercih etmiştir. Ancak,
el,Ya'kûbî'ye göre Muaviye, Hz. Hasan’a uzlaşmak için Mugîre b. Şu’be, Abdullah
b. Amir ve Abdurrahman b. Ümmî Meklum'u gönderir. Medâin’deiken Hz. Hasan ile görüşürler. Görüşme sonunda onlar; "Allah, Resûlü'nün oğlu ile kanların
dökülmesini önledi, fitneyi önledi ve O sulha icabet etti." demişler,
Hz. Hasan'ın askerleri bunu öğrenince O'na saldırmışlar, çadırını ve içindekileri
yağmalamalardır. Bu esnada Hz. Hasan, dizinden yaralandığı
gibi sakalı bile yolunarak, tartaklannuştır. (32)
e) Hz. Hasan-Muaviye Mektuplaşması
Teati edilen mektuplaşma hakkında şu karmaşık
rivayet verilir: Hz. Hasan, Muaviye’ye uzlaşma
yapacağına dâir mektup göndermiş, mektubunda talepleri olduğunu bildirmiş;
ancak bundan daha önce Muaviye altı mühürlü boş bir sahife ile bir mektup
göndermiştir. Bu boş sahifeye şatlarım yazmasını istemektedir. Hz. Hasan ise, bu boş sahifeyi göndermeden önce, evvelki gönderilen
mektubun İadesini Muaviye’den istemiştir. Çünkü
Hasan, altı mühürlü sahifeye birinci mektuptan
daha fazla talepler yazmıştır. Ancak Muaviye bu mektubu vermemiş, Hz. Hasan da mühürlü evrakı yanında alıkoymuştur. Muaviye Kûfe'ye
gelip de Hz. Hasan ile görüşünce, Hz. Hasan Muaviye’den mühürlü sahifedeki şatları yerine getirmesini
istemiş; Muaviye de, mühürlü sahifenin kendisine verilmediği ve daha önce
kendisine gönderilen Hz. Hasan'ın mektubunun muhtevasına göre hareket ettiğini bildirmiştir.
Hadise hem Taberî, hem İbnüî-Esîr’de aynı şekilde anlatılmaktadır. (33) Bu duruma göre yukarıda
zikrettiğimiz ve Hz. Hasan'ın Muaviye'den talep ettiği şartlar, Hz. Hasan'ın
Muaviye'ye gönderdiği ilk mektupta bildirilen hususlardan başkası değildir.
Burada Hz. Hasan'ın, altı mühürlü boş sahifeyi Muaviye’ye gönderdiği mektuptaki
talebinden daha fazla istekleri bulunduğu (34) zikredilmesine rağmen, altı
mühürlü sahifenin muhtevası tam olarak bilinmemektedir.
Bu mektuplaşma ile sulh zemini hazırlanınca
Muaviye, Hicrî 41. yılın R.evvel ayında Kûfe'ye gelmiş, Hasan O'na bey'at etmiş ve idareyi O'na devretmiştir. (35) Hz.
Hasan'dan sonra Muaviye, Küfe halkından bey’at almıştır. (36)
Gerçekten Hz. Hasan, Irak halkından hiç memnun olmamış ve Muaviye ile
uzlaşarak, hilâfeti O'na teslim etmek suretiyle, sonuna varılması mümkün
olmayan bir mücadeleyi de bitirerek son derece isabetli bir davranışta bulunmuş
ve Irak halkına karşı olan hoşnutsuzluğunu; "Siz babamı öldürdünüz,
beni yaraladınız ve malımı da zorla elimden aldınız" sözleriyle ifade
etmiştir. (37)
Halk, Muaviye'ye bey'at ettikten sonra Kays, on
iki bin kişilik öncü kuvvetlerin başında bulunuyordu. O'na mektup yazarak
Kûfe’ye gelip, Muaviye'ye bey'at etmesini istemiştir. Bu mektup üzerine Kays,
askerlerinin fikrini almış, büyük çoğunluğu Muâviye'ye dalâlet üzere de olsa,
bey'at etmeyi uygun görmeleri üzerine Kays, onlar gibi düşünmemiş ve bey'atı
reddederek kendisine tâbî olanlarla birlikte Muaviye'ye cephe almıştır. (38)
Daha sonra Muaviye, Kays'a mektup yazarak ve altı mühürlü bir sahife
göndererek, Hz. Hasan
gibi istediğini yazmasını söylemiş, ancak Kays b. Sa'd, kendini ve ailesi için
herhangi bir talepte bulunmadan, sadece taraftarları için eman almak suretiyle
Muâvîye'ye bey'at etmiştir. (39) Kays b, Sa'd’ın bey'abyla ilgili olarak,
Ya’kûbî şu rivayeti nakleder:
"Hz. Hasan'ın askerlerine, Kays b. Sa'd’ın
andlaşma yaptığı, Kays b. Sa'd’ın askerlerine de Hz. Hasan'ın andlaşma
yaptığına dâir haberlerin uydurulması üzerine, Muaviye her ikisini de
kendisine bağlamıştır. (40) Ancak uydurma haber ile iki ordunun bey'atinin
temin edilmesi muhal görülmektedir. Bu sebeple Kays’ın bey’atiyle ilgili
birinci rivayetin daha mâkul olduğu kanaatindeyiz. Muaviye’ye muhalif
olanlardan Ubeydullah b. Abbas, Hz. Hasan’ın andlaşma yaptığını duyunca, orduyu
birine teslim etmeksizin Muaviye ile anlaşarak, O'nun yanına gitmiştir. Böylece
Abdullah b. Abbas, Hz. Ali'den ayrılmış, Ubeydullah da Hasan'dan ayrılmıştır.
Bunların her ikisi de en şiddetli zamanlarda sahiplerini terketmişlerdir. (41)
Kays ve Ubeydullah’ın Hicrî 4]. yıl içinde
Muaviye’ye bey'at etmesi ile Hz. Osman’ın katline sebep olan fitne olayların
başlamasından itibaren, aşağı-yukarı on yıllık fetret devri sona ermiş ve bu
sebeple de Hicrî 41. yıla, Cemaat Yıh adı verilmiştir. (42)
d)
Andlaşmanın Değerlendirilmesi
Hz. Hasan ile
Muaviye arasında meydana gelen andlaşma hakkında ileri sürülen rivayetler
değerlendirildiği zaman, Hz. Hasan;
1.
Ümmet
içinde süregelen ihtilâfa son vererek, Müslüman kanının dökülmesine engel
olmak, (43)
2.
Irak
ehline güvenmediği için,
3.
Irak
ordusunun Muaviye ordusuyla başa çıkamayacağı düşüncesiyle,
4.
Ümmetin
birliğini ve ıslâhını istediği için (44), bu uzlaşmaya taraftar olmuş ve arada
birtakım mektuplar teati edilmiş ve heyetler gelip gitmiştir, (45)
Bu mektuplaşmalar hakkındaki rivayetler ise
şöyle değerlendirilebilir:
1. Hz. Hasan, Mesken’de ordusu için "Kays öldürüldü" haberi
üzerine, askerlerinin kendisine saldırıp yaralanmasından sonra, Muaviye'ye
uzlaşmak üzere bir mektup göndermiştir. (46) Bu duruma göre ilk mektubu gönderen ve uzlaşmaya ilk adımı atan Hz. Hasan'dır.
2. Muaviye, Hz. Hasan'a, Muğîre b. Şube,
Abdullah b. Amir ve Abdurrahman b. Ümmi Mektum'u
göndermiş, onlar Hasan ile görüşmelerinden
sonra bu elçilerin etrafa "Hasan sulha
icabet etli" şayiası (47) veya "Kays b. Sa'd öldürüldü" şayiası
(48) üzerine, ordusunun Hz. Hasan'a saldırması ve sonunda yaralanmaya kadar
işin götürülmesi üzerine Hz. Hasan, Muaviye'ye
uzlaşmak üzere mektup yazmıştır. Bu durumda sulh için ilk adım atan Muaviye'dir. Ancak mektup Hz. Hasan tarafından Muaviye'ye gönderilmiştir.
3. Birinci rivayette zikredilen hadiseden
sonra Hz. Hasan’ın mektubunun Muaviye'ye ulaşmasından önce, Muaviye'de Hz.
Hasan'a elçilerle bir mektup göndererek, karşılıklı uzlaşma teklif edilmiştir.
(49)
Ancak burada karşıklıklı sulh arzu edilmekle
beraber, fedâkârlık yapan Hz. Hasan olmuştur.
Çünkü Muaviye, birtakım ihsanlarla Hz. Hasan'ı ve muhaliflerini memnun
ederken, Hz. Hasan da halifeliği Muaviye'ye
terketmek gibi büyük feragat ve fedâkârlıkta bulunmuştur. Bu sebeple Hz.
Hasan’ın sulhdeki payının, Muaviye'den daha büyük olduğu inkâr edilemez. Çünkü
halifelikten feragat Hz. Hasan'dan gelmemiş olsaydı, böyle bir uzlaşma olması
muhal görülmekte idi. (50)
Hz. Hasan, bu
uzlaşma için birtakım şartlar ileri sürmüş, bu şartların yerine getirilmesini
istemiştir. Bu talep edilen şartlar Hasan'ın, Muaviye’ye gönderdiği mektupta
ileri sürülen şartlar olması muhtemeldir. Değişik rivayetler dikkate alınacak
olursa, bu şartların şunlar olduğu görülmektedir:
1.
Küfe
beytülmali Hasan'a verilecek,
2.
Beş
milyon dirhem para verilecek,
3.
Dârabcerd
bölgesinin haracı da Hasan'a verilecek,
4.
Hz.
Ali, minberlerde lanetlenmeyecek,
5.
Muaviye
kendisinden sonra veliahd tayin etmeyecek, ya Hasan Halife olacak veya iş Şûra'ya havale edilecek,
6.
Hz.
Hüseyin'e de iki milyon dirhem para verecek,
7.
Hz.
Hasan'a. ailesine ve taraftarlarına eman verilecek,
8.
Allah'ın
Kitabı, Rasûlullah'ın Sünneti ve Halifelerin yolundan gidilecek.
Bütün bu esaslar dahilinde yapılan uzlaşma ve
andlaşma ile Hicrî 41 yılında Umûmî bey'at sağlandıktan sonra Hz. Hasan Medine'ye gitmek üzere Kûfe'den ayrddı. Yanında kardeşi
Hüseyin, diğer kardeşleri, amcaoğulları ve Abdullah b. Ca'fer var idi. (51)
Hz. Hasan,
Medine'de Hicrî 49. yıla kadar yaşamış ve kırk altı yaşında iken ölmüştür. Nâşı
ise Bakî mezarlığına defnedilmiştir. (52)
Hz. Hasan'ın ölümü ile ilgili birkaç noktanın
izaha muhtaç olduğu kanaatindeyiz:
Hz.
Hasan'ın vefatı, eşinin zehirlenmesi ile gerçekleşmiştir. Bu iddia bazı tarihçiler
tarafından ortaya atılmaktadır. (53) Buna göre Hasan'ın karısı Eş'as b. Kays'ın
kızı Ca'de bini. Eş’as'a, Muaviye veya oğlu Yezid tarafından haber
gönderilerek; "Hasan'ın zehirletilmesi mukabilinde Yezid ile evlendirileceği"
va'dedilmiştir. (54)
Makdisî
(355/966). olayın devamını anlatırken. Ca’de'nin Hasan'ı zehirlediğini
zikreder ve devamla Muaviye Ca'de için; "Resûlullah'ın oğlunun emin
olmadığı birisinden Yezid nasıl emin olur?" diyerek. Yezid ile evlendirmemiş
ve bu yaptığı hizmete mukabil bin dirhem hediye vermiştir (55).
Bu rivayetle ilgili olarak Mes'ûdî (346/957),
Muaviye tarafından Ca'de bini. Eş’as'a yüz bin dirhem verilerek, kocası Hasan'ı
zehirlettiğini, ayrıca Ca'deyi oğlu Yezid ile evlendireceğini va’dettiğini (56)
bildirirken; Kâdı Ebû Bekr b. el-Arabî, bu
hadisenin iki açıdan mümkün olmadığını ifade eder ve şöyle der:
"Birincisi. Muaviye'nin Hasan'dan korkması
gereken bir durum yoktur. Zaten halifeliği Muaviye’ye teslim etmiştir.
İkincisi, delîli ve ispatı mümkün olmayan gaybî
bir konudur. Mes'elenin ne olduğunu Allah'tan başka kimse bilmez" (57)
der. İbn Hazm ise, Hz. Hasan, Ölünceye kadar
halifelikten vazgeçmiştir (58), görüşündedir. Taha Hüseyin, Hz. Hasan'ın
Muaviye tarafından zehirletildiği rivayeti, Şia ehli tarafından ortaya
atılmıştır, der ve Şia'nın bunu, oğlu Yezid'in halifeliğini sağlamak İçin
yaptığı görüşünde olduklarını söyler. Ancak kendisinin kanaatine göre; "bu
rivayet garip ve şüphelidir. Muaviye bu fiili işlememiştir. Çünkü Resûlullah’ın
sahabisidir." (59)
Şayet İbn Kuteybe'nin rivayetine göre
andlaşma şartlarından olan Muaviye'den sonra Hz.
Hasan'ın Halife olacağı konusu kabul edilecek olursa, Muaviye'nin oğlu Yezid'i
veliahd yapmasına engel olacağı için Hz. Hasan'ı zehirletmiş olması mümkün
görünürken, konunun izaha muhtaç yönleri bulunmaktadır:
a)
Hz. Hasan'ı
zehirleyen karısı Ca’de bint. Eş’as'tır. Ca’de’nin, Yezid'i kocası Hasan'a
tercih etmesi mümkün müdür?
b)
Ca'de’yi
teşvik eden Muaviye ve Yezid'dir. Bu konuda rivayette birlik yoktur.
c)
Muaviye’den
sonra Hasan'ın Halife olacağı rivayeti ihtilâfhdır. Bu sebeple Muaviye’nin
icraatlarına engel olacak durumda değildir. Netice olarak bu rivayet her zaman
tartışılabilir.
Hz. Hasan,
öldükten sonra dedesinin yanı olan Hz. Aîşe'nin hanesine gömülmek istemiş,
ancak Medine valisi Mervân buna engel olmuştur. Bu sebeple annesi Fatıma’nın
yanına, Bakî mezarlığına defnedilmiştir.
(60)
1. Hz.
Hasan'ın ölüm haberi Şam’da sevinçle karşılanmış, Muaviye’nin sevinç içinde
olduğunu gören karısı Fâhite sebebini sorunca, Muaviye; "Hasan
b. Ali ölmüştür" demiş, Fâhite ise üzüntüsünü beyan ederek; (Allah’dan
geldik yine ona döneceğiz) dedikten sonra; "Resûlullahin kızının oğlu ve
Müslümanların efendisi öldü" demiştir. (61)
Hz.
Hasan'ın vefat haberi Şam'a geldiği zaman, Abdullah b. Abbas Şam'da idi,
Muaviye, Abdullah b. Abbasi çağırmış, Abdullah içeri girince, Muaviye’ye;
"Seni, Hasan'ın ölümüne sevinmiş görüyorum. Ne oluyor?" demiş ve
ilâveten; "Allah'a yemin olsun ki, O'nun ölümü senin ecelini geciktirmez,
kabrini de örtmez" demiştir. Muaviye'de bu cevaptan hoşlanmamış ve
kızmıştır. (62)
Her ne
kadar kaynaklarda bu rivayetler zikredilirse de, hilâfette hiçbir iddiası
olmayan Resûlullahın torunu Hz. Hasan'ın ölümüne, Resûlullahin vahiy kâtibi
Muaviye’nin sevinmesi, gerçekten düşündürücüdür.
Halifeliğin süresi hakkında, Hz. Peygamber;
"Halifelik, benden sonra otuz yıl devam
edecektir. Sonra saltanata dönüşecektir" buyurmuştur. (63) Bu Hadis-i
Şerifle ilgili olarak değişik yorumlar yapılmıştır. Acaba otuz yıllık süre
hangi Halifenin dönemini içine almaktadır? Ebû Dâvud Şârihi el- Azimâbadî,
Alkâmî'den yaptığı rivayette Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Hasan devirlerini içine almaktadır (64) derken, kendisinin
kanaati sadece Dört Halife'den ibarettir. Çünkü O'na göre bunların süresi otuz
yıl etmektedir. (65) Nevevî ise dört Halife ile beraber Hasan'ı da dahil
etmektedir. (66) Tirmizî bu Hadis'te beyan edilen Halifelerle ilgili olarak
Sefîne'den naklen; "Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'nin halifeliğidir"
derken (67), Tirmizî şârihi el-Ahvezî, bu süreye Hasan’ı dahil etmektedir. (68)
Muhaddis ve Târîhçi İbn Kesîr (774/ i 372), bu
konuda bir târîh vererek, konuyu açıklamaya çalışır: Hz. Peygamber. Hicrî 11.
yılın R. evvel ayın vefat etmiş, Hz. Hasan da
Hicri 41. yılın R. Evvel ayında Muaviye lehine halifelikten çekilmiştir. Bu
aradaki süre otuz yıldır. Hadİs'in beyan ettiği süreye Hasan’ın halifeliği de
dâhil olmaktadır. (697 Mes'ûdî de İbn Kesîr gibi düşünür ve Hasan’ın
halifeliğini de otuz yıllık müddet içinde mütalaa eder. (70)
Hadis'in sıhhati hakkında Ebû Dâvud ve Tirmizî
şârihleri "HASEN" olarak değerlendirmiş (71), Kâdı Ebû Bekir
İbnü'l-Arabî ise, bu Hadis'in sıhhatinden endişe ederek; "Şayet sıhhatli
olsaydı, Hasan ile Muaviye arasında sulh
olmaması gerekirdi" kanaatini taşımaktadır. (72) Muhammed el-Hudarî ise,
Muaviye devrinin fazilet, adâlet ve dostluk devri olduğunu, kendisinden sonra
gelenler gibi asla hükümdâr olmadığını beyan ederek, bu Hadis'in sıhhatli
olmadığını ileri sürmektedir. (73) Aynı şekilde İbnü'l-Arabî de Muaviye
hakkında, O’nun bir hükümdar değil, halife olduğu görüşündedir.(74)
İbn Teymiye (728/1388), DârimTde rivayet
edilen; "Mülk (idarecilik) nübüvvet ve rahmet olacaktır, sonra hilâfet ve
rahmet, sonra sultanlık ve rahmet, sonra sultanlık ve zorbalık, sonra da zâlim
sultanlık olacaktır" (75), Hadis'i
gereğince, "Muaviye Meliklerin ilkidir. O’nun sultanlığı rahmet sultanlığı
idi" demektedir. (76) Ebû Dâvud şfirihi el-Azîmâdî’de Beyhâkî'den naklen;
'Meliklerin ilkinin Muaviye olduğunu
zikretmektedir. (77) tbn Kesîr (774/1372) ise, Dârîmî'nin yukarıdaki Hadisini
nakleredek, isnadının sıhhatli olduğunu kaydeder. (78)
Ayrıca tbn Kesîr, Ebû Hüreyre’nin rivayet
ettiği; "Halifelik Medine’de. Melikler ise Şam'da dır" Hadisini garip
olarak nitelendirmektedir. (79) Çünkü bu Hadis, sıhhatli kabul edilecek olursa,
Hz. Ali'nin ve Hasan'ın halifeliklerinin hangi kısımda değerlendirileceği
konusu tereddüde sebep olacaktır. Zira her İkisi de halifeliklerini Medine
dışında sürdürmüşlerdir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar