OSMANLI TARİHİNİ YAZABİLMEK İÇİN 5 DİL BİLMEK GEREK
"Batılıların Osmanlı
tarihine bakışını kökten değiştirdim"
Dünyanın en önemli
tarihçilerinden Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı tarihi hakkında tartışma
yaratan ve bazı tarihî gerçekleri değiştiren araştırmalarım, 99 senelik
hayatım, bilgi birikimim, tarihe bakışım ve anılarını, TÜBİTAK Bilim ve Toplum
Daire Başkanlığı bünyesinde gerçekleştirilen "Bilim Söyleşileri"nde
paylaştı.
Prof. Dr. Halil İnalcık
söyleşide, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde başlayıp
İngiltere Cambridge-Amerika Harvard ve 15 yıl görev yaptığı Chicago
Üniversitesi'ne uzanan akademik hayatım ve buralarda gerçekleştirdiği bilimsel
çalışmalarım anlattı. Osmanlı Devleti'ni sadece hanedanlık tarihi olarak değil,
aynı zamanda Osmanlı Devleti'nin toplumsal yapışım, Osmanlı kültür ve medeniyet
tarihiyle ele aldığım anlatan Prof. Dr. Halil İnalcık, "Şimdiye kadar, Osmanlı
hakkındaki hüküm, Batılı dostlarımızın görüşleriyle biliniyordu. Yaptığım
çalışmalarla, uluslararası sahnede Osmanlı Devleti ile ilgili görüşleri
temelinden değiştirdim. Şimdi Batıklar, Osmanlı'yı anlamak için beni
okuyorlar," dedi. Şeyhü'l-müverrihîn (tarihçilerin şeyhi) olarak kabul
edilen Prof. Dr. Halil İnalcık sözlerine şöyle devam etti:
"Balkan milletlerinin
tarihçiliği, Osmanlı devrim ve tarihim tamamen Türk düşmanlığı aşılamaya
çalışan bir tarihçilik zemini üzerine oturmuştu. Ben Osmanlıların arşivlerim
incelemeye aldım. Osmanlı arşivlerinde Rumeli'ye ait tahrir defterleri var. Osmanlı,
fethettiği yerlerde köy köy, her kişinin arazisini, ekonomik durumunu ve ona
göre devletin alacağı verginin yazıldığı tahrir defterlerim tutmuştur. Osmanlılarda
iki tür defter vardı: Defter-i Mufassal ve Defter-i İcmal. Defter-i Mufassal,
Balkan memleketindeki bütün
varlığı, ekonomik aktivitenin
tespitidir. Osmanlı fethettiği yerlerde özel bir sistemle yürüyordu. Bu sistem,
oldukça gerilere gider. Balkanlar'da köylerde her kişiden bir altın vergi
alırdı. Bu Bizans'a kadar uzanır. İslam tarihinde böyle bir kaide yok. Bu
Roma'dan gelir. Köylü vergi olarak senede bir altın verirdi. Bunu akçe olarak
ele alırsak, 22 akçe alırdı. 1 altın, 22 akçeydi."
Osmanlı'mn Rumeli'de tuttuğu ve
1432 tarihli tahrir defterini incelediğini ifade eden Prof. Dr. Halil İnalcık,
"Bu defterlerde Arnavutluk'un işletilen sistemini inceledim. Benim
doçentlik tezimdi. Orada gördüm ki, Osmanlı tahrir defterleri ile memlekette
esaslı bir gelir tahlili yapılıyordu. Bu durum sebebiyle Osmanlı hâkimiyeti
Rumeli'de benimsenmiştir. Osmanlı ayrıma değil, yerli aristokrasi ile hareket
ediyor. Onlara bir kısım imtiyazları, devleti tanımak kaydıyla tanıyor.
Sırbistan'a ait defterleri de tetkik ettik. Benim bu konudaki makalem çıkar
çıkmaz Suplar tercüme ettiler. Yepyeni bir tarih anlayışı benimsendi. Benim
kitabım Balkanlar'da ders kitabı olarak okutuluyor," şeklinde konuştu.
Fatih Devri üzerine yazdığı
kitabın Bulgarcaya çevrildiğini anlatan Prof. İnalcık, Bulgaristan, Sırbistan,
Arnavutluk, Yunanistan ve Romanya üniversite ve akademilerinin kendisine
doktora verdiğini ifade etti.
"Rusya kendisini hâlâ
Bizans'ın varisi olarak görüyor"
Birçok eserini ve makalelerini
İngilizce olarak yazdığım sözlerine ekleyen Prof. Dr. Halil İnalcık, Rusya'nın
kendisini hâlâ Bizans'ın varisi olarak gördüğünü belirterek sohbetine şöyle
devam etti:
"Büyük Rus Devleti devamlı
Bizans'ın varisi olma iddiasındadır. III. İvan, 1500'lerin sonuna doğru Bizans
İmparatoru Konstantin'in yeğeni Sofya ile evlenmiş, buna dayanarak İstanbul
üzerinde hak istemiştir. Boğazlar'dan rahatça geçebilmek, Rus devletinin
değişmez prensibidir. Bunu Stalin açıkça istedi. Stalin, II. Dünya Harbi'nde
açıkça bizden Boğazlar hususunda özel haklar talep etmiştir. Ruslar, Boğazlar'ı
ve İstanbul'u alarak ancak dünya devleti olabilir. Bugün, Rusya tekrar Kırım'a
girdi. Kendimizi aldatmayalım. Rusya, 1783'te Kırım Hanlığı'nı ilhak ederek,
Karadeniz'in kuzeyine yerleşti."
Bütün hedefinin Türk tarihi ile
ilgili olarak Batıhlann hafızasına yerleşmiş, tahrif edilmiş, bozulmuş
düşünceleri değiştirmek olduğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr. Halil İnalcık,
"Benim tüm idealim, tüm mücadelem Türk devletinin Batılıların hafızasında
yer eden bu kötü imajın tashihine yöneliktir. Kendi hakikatlerimizi nasıl kabul
ettirebiliriz, bunun mücadelesini verdim," dedi.
"5 Dil Bilmeden Orijinal Bir
Osmanlı Tarihi Yazamazsınız"
Verdiği mücadelede başarılı
olduğunu, bunun neticesinde 16. asır dünya tarihini yazmak için tarihçilerin
bir İngiliz'i bir de İnalcık'ı seçtiklerini söyleyen Prof. Dr. Halil İnalcık "Şimdi
ben şunu söylüyorum. Bir Osmanlı tarihi yazmak için en az beş dil bilmeniz
lazım. Bu durumu aşmam gerekiyordu. Önümde bir dağ... Bu dağı tırmanmam lazım.
Fransızcam daha 17 yaşında iken vardı. İngilizceyi sonradan Dil-Tarih'te
öğrendim. Anladım ki Arapça ve Farsça öğrenmeden fermanları hakkıyla tahlil
edemezsiniz. Almancayı okuyabilirim. Bu 5 dili öğrenmediğiniz sürece orijinal
bir çalışma yapamazsınız. Bizim ulemamız Farsça ve Arapça yazmıştır," ifadelerini
kullandı.
Divan'da Rum mütercimlerin
bulunduğu, baş tercümanın bir Rum olduğunu kaydeden Halil İnalcık, Osmanlıca
hakkında da çarpıcı bilgiler verdi: "Şimdi Osmanlıca ile ilgili olarak
tartışmalar var. Aslı şudur, Osmanlı devrinde Türkçe birkaç şekilde tefsir
edilmiştir. Halkın konuştuğu bir Osmanlıca vardır. Bu Osmanlıca ile yazılmış
eserler vardır. Muhammediye bunlardan biridir. Bugün köylerde bile Muhammediye,
köşede durur. Muhammediye'yi yazan adam, halkın anlayacağı bir Türkçe ile
yazmıştır. İmam okur, köylü dinler, herkes anlardı. Bu Osmanlıca, halkın
kullandığı dildir. Yine Envârü'l-Âşıkîn, halk için yazılmış din kitabıdır.
Bunun yanı sıra tefsir eserleri yazılmıştır. Kur'ân ve İslamiyet dolayısıyla,
çalışmalarda Arapça, Farsça kelimeler bulunur. Halk da bu durumu benimsemiştir.
Meşrutiyet devrinde edipler tarafından tefsir edilmiştir. Bu dil tam manasıyla Osmanlıca
değildir, Türkçedir. Bu gelişmiş bir dildir. Ömer Seyfettin, Peyami Safa gibi
edipler bu dili kullanmışlardır. Bir de bazı kelimeler vardır ki, Arapça
olmasına rağmen kendine has bir anlamı vardır. Örneğin "ricat"
kelimesi. Arapça manası başkadır, Türkçedeki manası başkadır. Bir de
reddetmemiz gereken ve Divan'da kullanılan Osmanlıca var. Bu Osmanlıca, Farsça
ağırlıklıdır, Halk bu Osmanlıcayı anlamaz. Divan dilini Osmanlıca diye kabul
edemezsiniz," şeklinde konuştu.
"Dilimiz, kargaşa içinde
ifade kabiliyetini kaybetmiştir"
Cumhuriyet zamanında sırf Türk
kaynaklarından üretilmiş yeni bir dil, aşın milliyetçi bir dil oluşturulmaya
çalışıldığını ve bir kültür kopukluğu oluştuğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr.
Halil İnalcık, "Osmanlıcadaki Arapça ve Farsça kelimeleri atıp, tamamen
Türkçe köklerden yeni bir dil yaratıyoruz. Bu suni bir dildi ve mektepler
aracılığıyla öğrenildi. Yeni nesle mâl oldu. Mektep yoluyla da münevverlere
intikal etti. Toplum olarak halihazırda bir dil kargaşası içerisindeyiz. Asıl
olan dilin kendi tekâmülüdür. Çünkü dil bir uzuv gibidir. Kesip atamazsınız.
Oldukça karmaşık bir meseledir. Şimdi aydın kesim bazı kelimeleri, eski dilde
kullanamadığı için batılı dillerde kullanıyor. Dilimiz, kargaşa içerisinde
ifade kabiliyetini kaybetmiştir. Farklı diller konuşan nesiller var. Şimdi bir
çocuğun ya da gencin konuştuğu dille, benim konuştuğum dil farklıdır. Osmanlıca
dil meselesi son zamanlarda ortaya afaldı, siyasi bir konum aldı. Bir tarihçi
olarak, bir aydın olarak benim fikrim budur," dedi.
Bu önemli bilgilerin yanı sıra
Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı Beyliği'nin devlet statüsünü Yalova'da
Bizans'a karşı yaptığı Bapheus Savaşı'yla kazandığım, çünkü Pachymeres o zaman
yaşayan Bizanslı tarihçi Osman'ı "Otman" diye kendi kitabına yazıyor
ve bu savaşın tam tarihini veriyor. Bu tarihin de 27 Temmuz 1302 olduğunu
sözlerine ekledi.
Kaynak: Halil İnalcık, TARİHE
DÜŞÜLEN NOTLAR…Röportajlar…1958-2015..Cilt II
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar