Print Friendly and PDF

Ahmet Şerif Şerefli

Bunlarada Bakarsınız



Ahmet Şerif  Şerefli, 23 Kasım 1926 tarihinde  Deliorman’a bağlı Razgrat’ın  Tsar Kaloyan (Torlak) kasabasında doğmuştur. Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak  dünyaya gelen ve çocukluk yıllarını burada geçiren Ahmet Şerif  Şerefli, pek de  sefadan söz edilemeyecek bir hayat yaşamıştır.
 Doğuştan kamburu ve bir bacağı  diğerine göre kısa olan Ahmet Şerif Şerefli, kısa boylu ve zayıf biridir.
 Bedensel  özelliklerinin etkisiyle içe kapanık, utangaç, ürkek, insanlar tarafından incitilmekten  kendini esirgeyen bir mizaç geliştirmiştir. Daha çocukluk yıllarında incindiğinde  sıkıntılarını insanlarla paylaşmak yerine,  içine dönerek kendi kendini onarmaya  gayret etmiş, sıkıntılarının yarattığı ruhsal buhranla tek başına mücadele etmeye  çalışmıştır.
 Söz konusu durum yetişkinlik yıllarında,  yaşadığı yalnızlığın ve içinde  bulunduğu güvensiz sosyal ortamın da etkisiyle giderek artmıştır. Şerefli, ilkokulu kendi köyünde okumuş, ortaokulu  Hususî Türk Rüştiyesinde  1943’te  Razgrat’ta tamamlamıştır.
 Bulgaristan  Türklerine öğretmen ve din adamı yetiştiren  Şumnu  Nüvvap  Okulunda,  1922’de açılıp 1948’de  komünist rejimce  kapatılan,  öğrenim görmüş  ancak  maddi sıkıntılar yüzünden bırakmak zorunda  kalmıştır. Yazarın içinde yetiştiği siyasi ve sosyo-kültürel ortamın son derece değişken  ve çalkantılı olduğunu söylemek mümkündür.
 On üç yaşındayken Alman ordularının  geçişini izleyen Şerefli, on yedi yaşına geldiğinde Sovyet ordusunun tanklarının  geçişini izlemiş ve savaşın izlerini görerek büyümüştür.
 Şerefli’nin, ailesinin  etkisiyle çocukluk yıllarında oluşan dinî duyguları,  din eğitimi veren  Nüvvap’ta  öğrenim görmüş olmasına rağmen yaşadıklarının etkisiyle gittikçe azalırken Türklük  duyguları ise artmıştır.
 Bunun yanında  Ahmet Şerif Şerefli’nin babası Mehmet  Şerefli’nin, yazarın karakteri üzerindeki etkisi oldukça fazladır. Yazarın, Bulgaristan  Türklerinin yaşadığı sıkıntılara karşı duyarlılığının ve millî bilincinin oluşmasını  sağlayan ilk kişi babasıdır. Mehmet Şerefli, diğer Türklerle birlikte yaşadıkları Torlak köyünde faşist  hükümet döneminde kapatılan Türk okulunun  kısa bir süreliğine de olsa  tekrar  açılmasını sağlamış  ve Türk çocuklarının eğitimsiz kalmaması için mücadele  etmiştir. Mehmet Şerefli,  komünizmin getirdiği uygulamalara elinden geldiğince  direnmiş,  tarlasını kooperatifleştirmediği için Razgrat ve Ruse Cezaevlerinde üç ay  hapis yatmıştır. Ahmet Şerif Şerefli’nin millî bilincinin oluşmasında en büyük katkı babasının  olmakla birlikte amcasının oğlu ve kıraat kitaplarında okuduğu şiirler de etkili  olmuştur.
 Bütün bunlar neticesinde Şerefli  daha  8-10 yaşlarındayken oyulmuş taş ve  çeşmelerin Türk kültüründen izler taşıdığının farkına varacak kadar Türklük bilincine  erişmiş,  şiirlere ilgisinin  ilk kaynağı olan ve şairliğini besleyen türkülere ilgisi de  yine çocukluk yıllarında oluşmuştur.
 Ahmet Şerif Şerefli, yazma tutkusunu meslek olarak edinmeden önce  babasının isteği üzerine Nüvvap’tan sonra Razgrat’ta bir terzinin yanında çırak  olarak çalışmaya başlamış ve bu dönemde üç yıllık gece sanat okuluna gitmiştir. Çarlık rejimi ve faşist hükümet yıllarında yaşadığı ortamda Türklerin maruz kaldığı dışlanmaya son vereceğinin sözlerini veren komünizme inandığı bir dönem  olmuşsa da söz konusu dönemde  dahi millî bilincini elden bıraktığı söylenemez.
 Aksine komünizme inanmasındaki en büyük sebep Türk milletine, Türk kültürüne  duyduğu sevgidir. Komünist Parti’nin azınlıklara eşit haklar vereceği ve adil bir  toplum düzeni oluşturacağı sözlerine kanmış, Türk azınlığın yaşadığı sıkıntılı  durumdan kurtulacağını ummuştur. Komünizm propagandasının yoğunluğu ve en  azından ilk yıllarda Komünist Parti’nin bu vaatleri destekler nitelikteki eylemleri  Şerefli’nin komünizme inanmasını sağlamıştır. Komünizm felsefesini  ve ideolojisini  anlayabilmek için 1955-1956 eğitim öğretim yılında  Gençlik Komsomol Okulunda  öğrenim görmüştür.
 Aldığı bu eğitimle komünizmin  Bulgaristan’daki Türk azınlığı olumlu etkileyeceğine olan inancı pekişmiştir. 1953 yılına kadar terzi olarak çalışan Ahmet Şerif  Şerefli’nin edebiyatla  tanışması, en  azından şairliğe ilgi duyması, türkülere küçük yaşlarda duyduğu  hayranlıkla başlayıp  Halk Gençliği  gazetesinin 1952 yılında Sofya’da düzenlemiş  olduğu bir şiir yarışmasına Savaşımız Barış Stalin Asrında isimli şiiriyle  katılmasıyla  resmiyet kazanmıştır. Bu yarışmada Sabahattin Bayramov  birinci, Ahmet Şerif  Şerefli ise ikinci olmuştur. Böylece Ahmet Şerif Şerefli, yazın dünyasına ilk adımını  atmıştır. Aldığı ikincilik derecesi neticesinde Sofya’ya çağrılmış ve gazeteci olarak  çalışmaya başlamıştır. Söz konusu yıllar (1945-1970), Türkçe  yayımın henüz serbest  olduğu yıllardır ve Ahmet  Şerif Şerefli, Sabahattin Bayramov, Recep Küpçü ve  birkaç Türk  yazarla  birlikte gazete, dergi ve halk evi yayınları kanalıyla Türkçe  yazmakta, Türkçe kitaplar yayımlamaktadırlar. Türkçeye  derin bir sevgiyle bağlı  olan Şerefli,  Bulgaristan’daki Türk edebiyatının Türkçe eser veren ilk yazarı olarak  karşımıza çıkmaktadır.
 Gazeteci ve dergici kimliğinin nazım ve nesir eserlerinin üzerindeki etkisi  göz ardı edilemeyecek kadar yoğun olan Ahmet Şerif Şerefli, gazete ve dergilerde  genellikle edebiyat, sanat ve kültür konularıyla ilgili yazılar yazmıştır. 1953-1960  yılları arasında  Eylülcü Çocuk  gazetesinde  daha sonra  Halk Gençliği  gazetesi,  Yeni  Hayat  dergisinde ve  Yeni Işık  gazetesinde redaktör ve çevirmen olarak görev  yapmıştır. 1957 yılında Ahmet Şerif Şerefli’nin girişimleriyle  Piyoner  isimli yeni bir  Türkçe çocuk dergisi yayımlanmaya başlanmış, 4 yıl yayımlanan dergi komünist  yöneticilerin talimatıyla kapatılmıştır. 1966’da hem  Yeni Hayat  dergisinde hem  Halk Gençliği  gazetesinde sanat ve  edebi eserler sorumlusu olarak çalışan Şerefli, Komünist Parti’ye üye olmadığı için  çalıştığı  Yeni Hayat  dergisinde maruz kaldığı  dışlamalara  dayanamayarak 1966’da  dergideki işinden istifa etmiştir. 1969’da  Yeni Işık  gazetesinde redaktör, çevirmen  olarak görev yapmış  ve bu gazete çalıştığı son gazete olmuştur.
 Söz konusu  gazeteden Bulgarca yazmayı reddettiği için kovulmuş, 1970-1975 döneminde  işsiz  kalmış ve devlet organlarınca sürekli göz hapsinde tutulmuştur. Bulgaristan Türk yazarları arasında en kötü muameleyi  Ahmet Şerif Şerefli  görmüştür.
 Şerefli, Komünist Parti’nin Komsomol Teşkilatı’na üye olmamakta  direnmiş, partinin isteklerini yerine getirmeyerek partizan ve idarecilerin öfkesini  üzerine çekmiştir. 1970’ten 1975’e kadarki 5 yıllık süre zarfında Şerefli’nin  üzerindeki baskı arttırılmış, sanatçı evde yokken polisler evine gizlice girmiş ve  yazdığı yazıların yerini tespit etmiş, evinde aramalar yapmış, posta kutusundaki  mektupları açıp okumuş ve  kimle görüştüğünü takip etmiştir. Tüm bunların  sonucunda Şerefli hakkında kabarık bir suç dosyası oluşturulmuştur. Şerefli’nin bütün bu ablukayı yaşamasına sebep olan ilk ihbar ise 1969  yılında bir  Türk yazardan gelmiştir. Sanatçıyı şikâyet eden soydaşı, Kırcaali’de  Türkçe olarak yayımlanan  Yeni Hayat  gazetesinin  yazarı Durhan Hasanov  (Hatipoğlu)’dur.
 Hasanov,  Yeni Hayat  gazetesinin 11 Ekim 1969 tarihli 122. sayılı  baskısının 3. sayfasında yer alan  Yetişir Artık!  başlıklı yazısında Şerefli’nin,  Üçüncü  Adım  isimli şiir kitabında “Bulgaristan’da Türk bayrağı dalgalandırdığı” iddiasıyla  sanatçıyı açıkça ihbar etmiştir. Ahmet Şerif Şerefli, 5 yıl  sefalet içinde direnmiş, partinin istediğini  yapmamış, Türklüğünden taviz vermemiştir. Bütün bu dışlanma, baskı ve suç dosyası  hazırlıkları da Şerefli’yi yıldıramayınca sanatçı 1975 yılında tutuklanarak Sofya  Cezaevine gönderilmiş, böylece şairi sindirme çalışmalarının dozu arttırılmıştır. Sofya Cezaevinin 7. ağır cezalılar koğuşunun 28. hücresine gönderilen Şerefli  82 gün boyunca gaz odasında kalmış, ne olduğunu bilmediği ilaçlar içmeye  zorlanmış, aç bırakılmış, Müslüman olduğu bilindiği hâlde domuz eti yemeye  zorlanmış, dayak ve hakaretlerle türlü işkencelere  maruz bırakılmıştır. 1977’ye kadar  süren bu işkence süreci sonunda  39 kiloya kadar düşen Şerefli, haklılığından aldığı  güçle hayata tutunmayı başarmış ve “Komünist köpekler, size teslim olmayacağım!” cümlesini dilinde dualaştırmış, lânet etmiş ve yaşadıklarına dayanmıştır. Ahmet Şerif Şerefli, 22 Ocak 1977 yılında Sofya  Cezaevinden tahliye  edilmiş, tahliyesinden sonra da Şerefli’ye yönelik baskı ve eziyetler son bulmamıştır. Ahmet Şerif Şerefli, Bulgaristan’daki 2 milyon Türk azınlığın ortak kaderini  paylaşmış ve 6 Şubat 1985 yılında Sofya’nın Krasno Selo Belediyesinde  polislerin dayak, mahkûmiyet, işsizlik ve ölüm tehditleriyle Türkçe adını Bulgarca bir adla  değiştirmiştir. 1982’de Türkiye’ye göç etmiş olan  Bulgaristan Türk yazarlarından Mehmet  Çavuş’un Bulgaristan'da Soykırım isimli eseri dünya basınında yankı bulunca Bulgar  gizli polisi, Şerefli’nin adı değiştirildikten 1 yıl sonra evine gelip yaşadığına ve adını  kendi rızasıyla değiştirdiğine dair Şerefli’den imzalı beyanat almıştır. 2 milyon Türk  azınlığın varlığını inkâr etmekten çekinmeyen Jivkov yönetimi, zorla imzalattığı  beyanatla dünya basının ilgisini dağıtıp olan biteni yalanlamaya çalışmıştır.
 Gerçeklerin açığa çıkabileceği korkusuyla Şerefli’nin  Bulgaristan’a gelen  komisyonla görüşmesine izin verilmemiştir. 29 Ekim 1985 tarihinde Şerefli’nin çalıştığı terzi atölyesine saat 08.00’de sivil  polisler tarafından baskın yapılmış, atölyede yapılan aramada iğne iplik ve makara  gibi olağan şeyler dışında hiçbir şeye rastlanmamış, ardından şairin evine  gidilerek  arama yapılmış ve bir şey bulunmamasına rağmen  Şerefli  yeniden tutuklanmıştır.
 Ancak karakola gidince bu tutuklanmanın kendisiyle ilgili olmadığını başka bir Türk  yazarla ilgili olduğunu öğrenmiştir. Altı ay sonra yeniden tutukevine çağrılan Şerefli, arşivinin  ve kitaplarının  okunup incelenmesinin ardından oluşturulan son uyarı raporunu dinlemiştir. Bu  rapora göre sanatçı eğer yine Türkçe yazarsa bu defa 6 yıla mahkûm edilecek, evi  elinden alınacak ve 10 yıl sürgüne gönderilecektir. Bu tehditleri dinledikten ve  raporu imzaladıktan sonra Şerefli serbest bırakılmıştır. 1970 yılında Türkçe yasaklanmış olmasına rağmen yine de Şerefli’ye 1977’de  cezaevinden çıkarken artık Türkçe yazmayacağına dair bir belge imzalatılmıştır.
 Daha sonraki yıllarda yaşadığı işsizlik ve açlığa dayanamayan  Şerefli, Bulgarca  yazmayı denemiştir. Bulgarca yazdığı ilk eseri olan şiir kitabına  Yaban Gülü  adını vermiş ve eserde siyasetle ilgisi bulunmayan şiirler yer almıştır.
 Yaban Gülü’nü  eleştirmesi için Bulgar yazar ve Literaturen Front (Edebiyat Cephesi) gazetesinin  başyönetmeni Blagoy Dimitrov’a göndermiş; Dimitrov, Şerefli’nin yazdıklarını  beğendiğini söylemiş olsa da basılması için herhangi bir girişimde bulunmamıştır.
 Şair, yazma aşkına yenik düşerek yaptığı bu hamleyi boşa gitmemesi için  değerlendirmeye çalışmış ve  Yaban Gülü’nü Filibe’de bulunan Hristo G. Danov  yayınevine göndermiştir. Yayınevi eseri beğendiğini belirtmiş ancak bir yıllık planlar  hazır olduğu için bir yıl sonra basacaklarını söyleyerek Şerefli’yi oyalamıştır. Geçen  süre zarfında Şerefli, eserinin basılmayacağını anlamıştır. Açlık ve sefalet içinde yaşama tutunmaya çalışan yazar,  yazma isteğiyle  yanıp tutuşurken  1988 yılında Bulgarca bir şiir kitabı daha yazmıştır.
 O Geciken  Yolcu Bendim  adını verdiği eserini Varna’daki Georgi Bakalov yayınevine sunmuş,  yayınevinin bilirkişi raporunda sanatçının daha önce “yabancı dille” yazdığı  belirtilmiş, yazarın Türk adı ve Türkçe sözcüğü anılmamıştır. Bulgarca mensur  eserler de yazan Şerefli,  Umut Kötü Bir Akşam Yemeği,  Akkavak Kulağıma Neler  Fısıldadı  ve  Ölü Prenses  (büyük çocuklar için) olmak üzere üç eser yazmıştır.
 Akkavak Kulağıma Neler Fısıldadı  isimli eserinde doğa felsefesini anlatmış ve bu  eserinin kısaltılmışını Türkiye’de,  Yer Yeşil Gök Mavi Kalsın  ismiyle  Türkçe olarak  yayımlamıştır. Ahmet Şerif Şerefli’nin Bulgarca yazdığı kitapların hiçbiri  basılmamış ve 1989’da Türkiye’ye göçünce her şey yayınevlerinde kalmıştır. Şerefli’ye yönelik aktif olarak 1970 yılında başlayan, 1985 yılında son kez  tutukevine gitmesinin ardından 1989 yılında Türkiye’ye göç etmesiyle son bulan  sindirme çalışmalarının hepsi başarısız olmuştur. Baskı, tehdit, şantaj ve sefalet dolu  oldukça zor bir yaşamdan bezgin düşen yazar,  1989 zorunlu göçünü Bulgaristan’dan  kaçış fırsatı olarak görmüştür.
 Aslında Ahmet Şerif Şerefli  ilk göç başvurusunu  1968’de yapmış ancak Bulgar hükümeti tarafından yazar olduğu ve Komünist  Parti’nin sırlarını ifşa edebileceği gerekçesiyle başvurusu reddedilmiştir.
 Türkiye’ye geldikten sonra 1990-1991 yılları arasında İstanbul’da çıkarılan  Balkanlardan Esinti  dergisinde  Sabahattin Bayramov ile birlikte  çalışmıştır. 1991 1995 döneminde Bursa’da  Balkanlarda Türk  Kültürü  dergisinin ilk yazı  işleri  müdürlüğünü yapmış ve yayın hayatına iki yıl devam eden dergi maddi sıkıntılar  nedeniyle kapatılmıştır.
 1999 yılında TÖMER’in Bursa şubesinde üç ayda bir  yayımlanan Çeviri dergisinde Bulgarca çeviriler sorumlusu olarak çalışmıştır. Ahmet Şerif Şerefli ve Sabahattin Bayramov’un arkadaşlığı derin bir sevgi ve  hayranlığın ötesinde kader ve fikir ortaklığına dayanmaktadır.
 Şair  ve  gazeteci olmanın yanında aynı zamanda birer dava adamıdırlar.
 Türk  kültürüne uygulanan  ambargoya  ilk tepki veren Sabahattin Bayramov,  sonra Ahmet Şerif Şerefli ’dir. Bu  noktada da ortak bir anlayışı ve cesareti paylaşmaktadırlar. Şerefli, düşünen aydın  kimlikli, tarihinin ve halk kültürünün kıymetini bilen bir kişiliğe ve  bilince sahip  olmakla birlikte Türk kimliğine ve Türk geleneklerine karşı duyarlı, tarih şuuru ile  harmanlanmış bir millet sevgisine sahiptir. Şerefli, çevresinde olup bitenlere karşı  son derece dikkatli ve hassas bir gözlemle içinde yaşadığı toplumun sorunlarına karşı  duyarlıdır. Söz konusu durumun pek çok örneğine nazım ve nesir eserlerinde tesadüf  etmek mümkündür.
 Yazar ve gazeteci kimliği ile yaşadıklarını büyük bir titizlikle  eserlerine aktarırken özellikle şiirleri, çevresinde yaşananlara karşı ne denli duyarlı  olduğunu gözler önüne sermektedir. Sadece Türkçe eserleri basılan  Ahmet Şerif Şerefli’nin eserleri göz önüne  alındığında  sanat yolculuğu  iki ana döneme ayrılmaktadır: Komünizme inanıp  komünizmi desteklediği dönem ve komünizme inanmaktan vazgeçip Türk  milliyetçiliğine yöneldiği dönem. Birinci dönem olarak niteleyebileceğimiz komünizmi desteklediği dönem,  1960’da sanatçının ilk şiir kitabı  Müjde’yle başlayıp 1969’da Bulgaristan’da basılan  son şiir kitabı  Üçüncü Adım’a kadarki süreci kapsar. Bu  dokuz  yıllık süre zarfında  Şerefli, mensur olarak  Adım Adım Memleket  isimli gezi yazısı ve  Şirin  adlı uzun  hikâye; manzum olarak ise  Müjde, Azın Çoğu, Dünya Bizim Biz Dünyanın Çiçekleri ve  Üçüncü Adım  olmak üzere toplam altı eser vermiştir.
 Şerefli’nin komünizmi  desteklediği bu süreçte yazdığı eserlerin muhtevasına bakıldığında slogan ya da marş  havasında bir üslupla yoğun bir komünizm propagandası yaptığı görülür. Bir propaganda aracı dahi olsa  Dünya Bizim Biz Dünyanın Çiçekleri  (1965)  isimli eserle Türk  çocuk edebiyatı gelişmeye başlamıştır. Söz konusu eserde çocuklara öğüt niteliği taşıyan şiirlerin yanında, Türk çocuklarını iyi birer komünizm savunucusu olarak yetiştirmeyi amaç edinen şiirler yer alır. Bulgaristan’da  gezi yazılarından oluşan ilk Türkçe kitap olma özelliği taşıyan Adım Adım Memleket  isimli gezi yazısı türündeki eserinde Şerefli  şiirlerindeki gibi  Stalin’e, Dimitrov’a övgüler sunmuş  ve insanlığın geleceğinin, kurtuluşunun  komünist rejimle mümkün olduğunu ifade etmiştir. Eserde yazar, Bulgaristan’ı yirmi  beş yıl boyunca gazeteci kimliğiyle gezdiği sırada oluşan gözlemlerini ve halkın  yaşayışını kaleme almıştır.
 Her ne kadar komünizmi desteklediği  dönemde yazdığı  bir eser olsa da söz konusu eser Şerefli’nin komünizme inanırken dahi Türklüğünden  vazgeçmediğini ve inancının safiyane olduğunu gözler önüne sermektedir. Zira  kadim Türk kültürünün geleneklerini her fırsatta büyük bir aşk ile kayıt altına almaya  çalışan Şerefli, bu noktada müstakil bir eser vücuda  getirme imkânına erişememiş,  söz konusu eseri bunun için bir fırsat olarak görmüş, gezileri sırasında şahit olduğu  Türk halk kültürü ögelerine  yer vererek bu amacını biraz olsun yerine getirmeye  çalışmıştır. Sanatının birinci döneminde kaleme aldığı uzun  hikâye  türündeki  Şirin  isimli  eserinde  sanatçı,  Türk kadınının  kültür ve inançlarını değiştirmeyi amaç edinmiştir.
Türkiye, 1984’te Jivkov  yönetimi tarafından Türklere  uygulanan kanlı ad değiştirme ve kültürel ambargolar neticesinde 1989’da soydaşlarına ülke  sınırını
açmış ve binlerce Bulgaristan Türk’ü sınırı geçerek Türkiye’ye göç etmiştir. Türkiye’ye geldikten  10 yıl sonra Şerefli, Türk iş adamı Turhan Gençoğlu
tarafından “Bulgar casusu” olmakla suçlanmış,  bunun üzerine  Gençoğlu’na  hakaret davası açmıştır. Üç yıl süren dava Ahmet Şerif Şerefli’nin lehine sonuçlanmıştır.1995 yılında Bursa’da Görükle göçmen konutlarına yerleşen Şerefli, ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Ahmet Şerif Şerefli,  2  Mart 2000’de Bursa’da ölmüştür.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar