Print Friendly and PDF

ANLAYANLAR İÇİN



Sohbet Âdabından
·        Mal, ömrün huzuru içindir yoksa ömür mal biriktirmek için değil.
Bir akıllıya sordular: “Mutlu ve mutsuz kimdir?”
Cevap verdi: “Mutlu yiyen ve eken, mutsuzsa ölüp ardında bırakan kişi­dir.”
·        Musa aleyhisselâm, Karun’a öğüt verdi: “Rabb’imin sana bağışladığı iyiliği sen de insanlara dağıt!” Ama Karun onu dinlemedi ve sen de başına gelenleri duymuşsundur.
·        Arap şöyle der: “Cömertlik et ama verdiğini başa kakma. Yararı son­ra sana gelir.”
·       Şu iki insan yok yere sıkıntı çekip, boşuna çalıştılar: Biri kazanıp yiye­meyen, diğeri ilmiyle amel etmeyen.
·        İlim, dini beslemek içindir yoksa dünyayı kazanmak için değil.
·        Günahtan kaçınmayan âlim, elinde meşale, halka yol gösterse de ken­di önünü göremeyen köre benzer.
·        Memleket akıllı insanlarla süslenir, dinse âlimlerin elinde olgunla­şır. Sultanlar, akıllıların öğütlerine, onların yanında bulunmasından daha çok muhtaçtır.
·        Üç şey, üç şeysiz olmaz: Ticaretiz mal, araştırılmayan bilgi, siyasetsiz saltanat.
·       Kötülere acımak iyilere, zalimleri bağışlamak mazlumlara zulümdür.
·       Sultanların dostluğuna ve çocukların güzel sesine aldanma. Çünkü ilki vehimle, diğeri bir rüyayla biter.
·        Dostlar arasında sırrını açma. Belki biri düşmandır. Düşmanına da elinden gelen her zararı verme. Bir gün dostun olabilir. Sırrını çok güvendi­ğin dostuna bile söyleme. Dostun da dostu olabilir. Böylece sırrın dosttan dos­ta açılabilir.
·        Zayıf düşman sana itaat edip dostluk gösterirse kanma! Amacı vakit kazanıp güçlenmektir. Bilgeler, ‘Düşmanın dostluğuna güven olmazken düş­manlığına insan nasıl aldanır!’ der.
·       Zayıf düşmanı küçümsemek, az ateşi ihmal etmektir.
·       İki düşman arasında, dost olduklarında, utanmayacağın sözleri söyle.
·       Dostlarının düşmanlarıyla uzlaşan, onları incitmiştir.
·       Endişeli bir işe kalkıştıysan, zararı az olan tarafı kabul et.
·        Parayla çözülecek mesele için, kendini tehlikeye atmak doğru değil
·        Düşmanın zayıflığına acıma! Gün gelir, kuvvet bulunca sana acımaz
·        Kötüyü öldüren kimse, halkı onun belasından, onu da Yüce Allah’ın azabından kurtarmıştır.
·        Düşmanın öğüdünü kabullenmek hatadır. Onu dinle fakat dediğinin zıddını yap.
·        Aşırı öfke nefret uyandırır. Yersiz yumuşaklık heybeti giderir. Ne etrafındakileri bıktıracak kadar sert ol, ne karşındakine cesaret verecek derece­de uysal!
·        Mülk ve din düşmanı iki insan vardır: biri bilgisiz öfkeli sultan, diğe­ri bilgisiz katı sofu.
  • Sultan, dostlarının güvenini sarsacak kadar öfkeli olmamalıdır. Çünkü hiddet ateşi önce sahibini yakar. Ardından düşmana ya erişir, ya erişmez!
  • Kötü huylu kişi, kendi huyunun tutsağıdır. Nereye gitse, ne yapsa on­dan kurtulamaz.
·        Düşman askerini ayrılık içinde görürsen rahat ol. Birleşirlerse perişan olmaktan kork.
·        Düşman hilesiz kaldığında dostluk zincirini sallar. İşte o vakit, dost görünüp düşmanın yapamayacağı işler becerir.
·        Yılanın başını düşman eliyle ezersen iki güzel şeyden biri olur: Düş­man galip gelirse yılan ölür yahut yılan yenerse düşmanından kurtulursun.
·        Kalp kıracağını düşündüğün haberi, sus, başkası söylesin.
·        Sözünü tamamen ispatlayabiliyorsan sultanı, o kişinin hainliğine kar­şı uyar. Aksi takdirde kendi canınla oynamış olursun.
·        Kendi fikrini dayatmak için konuşan kimse, öğüt almaya daha layık
·        Düşmanın hilesine aldanma. Yüzüne doğru seni övenlere karşı gurur­lanma. Çünkü biri seni aldatmanın, diğeri senden bir şeyler koparmanın telaşındadır. Ahmak olanın nefsine övgü hoş gelir. Çünkü o, bacağından üfürül düğünde şişen, ayağı kesik koyun gibidir.
·       Konuşan uyarılmadıkça, sözü hiçbir kıymet taşımaz.
·       Herkese kendi aklı mükemmel, çocuğu güzel görünür.
·       On adam bir sofradan yer, iki köpek bir leş yüzünden kavga eder.
·       Cim­ri dünyayı kazanır, yine açtır. Kanaatkâr insan ise bir ekmekle toktur.
·       İktidarında iyilik eden, güçsüz kaldığında sıkıntı çekmez.
·        Çabucak ele geçen şey, çok sürmez.
·        İşler sabırla yürür. Acele eden tepetaklak yıkılır.
·        Cahil için en iyisi susmasıdır. Zaten bunu bilseydi cahil olmazdı.
·        Kendini bilgili göstermek için, bir bilginle tartışmaya girenin cehale­ti hemen açığa çıkar.
·       Kötülerle düşüp kalkan iyilik göremez.
·        İnsanların gizli ayıbını açığa çıkarma. Çünkü hem onları rezil edersin, hem de insanların sana duyduğu güveni bitirirsin.
·       Gönülsüz ibadet olmaz. İçsiz kabuk bir işe yaramaz.
·       Çenesi güçlü olanın, işi sağlam olmayabilir.
·      Bütün geceler Kadir Gecesi olsaydı, bu gecenin özel bir anlamı kalmazdı.
·        Görünüşü güzel olanın huyu güzel olmayabilir. En iyisi ahlakça gü­zelliktir.
·       Büyüklerle uğraşan, kendine yazık eder.
·       Aslana pençe, kılıca yumruk sallamak akıllı işi değildir.
·        Güçlüye karşı mertlik taslayan zayıf kişi, kendini yok etmede düşma­nına yardım eder.
·        Çarşı köpeklerinin av köpeğini görüp yanına yaklaşamadıkları gibi, hünersiz insanlar da hünerlileri görmek istemez. Bu nedenle alçak karakterli kişiler başa çıkamadıklarından hünerli insanları arkalarından çekiştirirler.
·       Açlık derdi olmasaydı kuşlar tuzağa düşmez ve avcı tuzak kurmazdı.
·       Bilgeler ağır ağır, zahitler yarı doymuş, sofular ölmeyecek kadar, gençler taba­ğı silip süpürünceye dek, yaşlılar terleyinceye kadar yerler. Kalenderlere gelin­ce, midelerinde nefes alacak yer kalmayacak, sofralarında kimseye bir şey bı­rakmayacak şekilde yerler.
·       İflas edenlere cömertlik günahtır.
·        Önündeki düşmanı öldürmeyen, kendine düşman olur.
·        Bilgelerin bir kısmı; “Mahpusları öldürmek isterken düşünmek daha doğrudur. Çünkü seçim sendeyken hakkın devam etmektedir. İster öldür, is­ter bırak. Ancak düşünmeden öldürürsen telafisi olmayan bir yaran yok etmiş olabilirsin.” demişlerdir.
·        Cahillerle düşüp kalkan bir bilgin, onlardan saygı görmeyi umuyor demektir. Bu durumda, bir cahil çene gücüyle onu yenerse şaşılmamalı. Çün­kü mücevheri kıran da bir taştır.
·        Terbiyesizler içinde akıllı kişinin sözlerine önem verilmezse, şaşma. Çünkü davulun güçlü sesi kopuzu bastırır. Sarımsağın ağır kokusunun amber kokusunu bastırdığı gibi.
·        Mücevher pis suya düşse de değerli, toz göğe erişse de değersizdir. Geliştirilmeyen yeteneğe yazıklar olsun! Oysa çok insan, yeteneği olmayanları eğitmekle boşa vakit geçirir. Şekerin kıymeti kamıştan değil, bizzat ken­di özelliğidir.
·       Mis kendiliğinden kokar, attar istediği için değil. Âlim, attarın tezgâhına benzer; ne sesi çıkar, ne de hünerini gösterir. Oysa cahil, davul gibidir. İçi boştur ama sürekli gümbürder.
·        Ömür boyunca elde edilen bir dostu, tek nefeste incitmek yaraşmaz.
·        Âciz erkeğin güçsüz kadının elinde tutsak olması gibi akıl da nefise esirdir.
·        Dayanaksız düşünce hile ve yalandır. Akılsız ve fikirsiz güçse delilik ve cahilliktir.
·        Yiyip dağıtan eli açık kişi, oruç tutup cimrilik eden dindardan iyidir.
·        Sırf gösteriş olsun diye şehveti bırakan, helal şehvetten haramına düşmüş de­mektir.
·        Az az, çok olur. Damla damla sel olur. Güçsüz insanlar ilk fırsatta za­limden intikam almak için ellerindeki ufak taşlan saklasınlar.
·        Cahil insanların anlayışsızlığını affetmek bilgine yakışmaz. Çünkü bu afla bilgin saygınlığını yitirir, cahil de terbiyesizliğine daha çok imkân bulur.
·        Kimden çıkarsa çıksın günah, çirkindir. Bilginlerden çıkmasıysa tam bir felaket. Çünkü ilim, şeytanla mücadelede en büyük silahtır. Silahlı insan tutsak edilirse, utancı fena olur.
·       Yusuf aleyhisselâm, kıtlık zamanı Mısır’da açları unutmamak için pek az yerdi.
·        Üzümün tadını dul kadın bilir, sahibi olan bağcı değil.
·        Hali perişan yoksula kıtlık yılının darlığında ‘nasılsın’ diye sorma. Ya­rasına merhem olacak yardımı yapacaksan sor.
·       İki şey akıl bakımından imkânsızdır: Biri ezelden takdir edilen rızkından daha fazlasını yemek, diğeri ecelin gelmeden ölmek.
·        Ey rızkı peşinde koşan! Yorulma, rızkın seni bulur. Ey eceli gelmiş in­san! Kaçma, ecelin seni bulur.
·        Ezelden takdir edilmeyene hiçbir el ulaşamaz. Takdir edilense sahibi­ni er geç bulur.
·        Kısmetsiz balıkçı Dicle’de balık tutamaz. Eceli gelmeyen balık da ka­rada ölmez.
·        Günahkâr zengin, altın yaldızlı çamura yahut Firavun’un sıvazlanmış sakalına benzer. İyi yoksulsa yüzüne, gözüne toz toprak bulaşmış bir güzel yahut Musa aleyhisselâmın yamalı hırkası gibidir.
·        Kıskanç insan, Allah’ın sayısız ve hesapsız nimetlerine karşın cimrilik edendir. Bu yüzden günahsız insana karşı yok yere düşmanlık etmektedir.
·        İsteksiz öğrenci parasız âşığa, hünersiz gezgin kanatsız kuşa, amelsiz bilgin meyvesiz ağaca, ilimsiz derviş kapısız eve benzer.
·        Kur’ân-ı Kerim’in indirilmesindeki amaç, kuru bir dille ayet ve surelerini oku­mak değildir. Okumakla beraber güzel davranışlar edinmektir. Kendini iba­dete adamış bir cahil yürüyen adama, ibadette kusur eden âlim ise uyuklayan süvariye benzer.
·       Bir zata sordular: “Amelsiz âlim neye benzer?” Cevap verdi: “Balsız arıya”
·        Anlayışsız erkek, kadın gibidir. Açgözlü dindar da yol kesici sayılır.
·        İki kimsenin gönlünden hasret gitmez ve batık ayağı çamurdan çık­maz. Biri gemisi parçalanmış tâcir, öteki hazır yiyicilerle düşüp kalkan miras­yedi.
·       Sultan kaftanı değerlidir. Fakat kişinin kendi eski giysileri ondan daha kıymetlidir. Büyüklerin sofrası lezzetlidir. Ancak kendi azığındaki kırıntılar ondan daha lezizdir.
·        Şüpheyle ilaç içmek, bilinmeyen yola kervansız gitmek akıllı işi değil­dir.
·       Muhammed Gazâlî’ye sordular: “İlimde bu dereceye nasıl ulaştın?” Ce­vap verdi: “Bilmediğim bir şeyi sormaya utanmadığım için.”
·        Kesinkes öğreneceğin bir şeyi sormakta acele etme. Çünkü bilinecek şeyi sormak hikmetine zarar verir.
·       Sohbetin gereklerinden biri de ya evi boşaltman ya da ev sahibiyle iyi geçinmendir.
·       Kötülerle düşüp kalkan onlar gibi olmasa da o yolda olmakla suçlanır. Örneğin; namaz kılmak için meyhaneye gitse şarap içmeye gitti derler.
·       Devenin uysallığı herkesçe bilinir. Bir çocuk yularından çekip epey yol götürse ona boyun eğer. Fakat önüne tehlikeli bir dere çıksa ve çocuk ille de götüreceğim diye tuttursa yuları koparıp ona bir daha boyun eğmez. İşte bu nedenle sertlik zamanı yumuşak olmamak gerekir. Bilge kişiler ‘Düşman yu­muşaklıkla dost olmaz. Hatta küstahlığı dize gelir’ derler.
·       Üstünlüğünü kabul ettirmek için başkasının sözünü kesen, ancak bil­gisizliğinin ne denli vahim olduğunu göstermiş olur.
·        Vücudumun gizli bir yerinde yara vardı. Şeyhim, bana her gün yara­mın nasıl olduğunu sorduğu halde, bir gün olsun yaran nerede diye sormadı. Her uzvun anılmasını uygun görmediğini anladım. Bilgelerin dediği gibi: ‘Sö­zünü tartmadan söyleyen, alacağı cevaptan incinir.’
·        Yalan, kılıç yarası gibidir. İyileşse bile izi kalır. Yusuf Peygamberin adı yalancıya çıkaran kardeşleri gibi. İkinci sözüne doğru da olsa inanmayıp ‘Hayır, nefisleriniz size bir başka tuzak hazırlamış’ derler.
·        Yaradılışça en mükemmel canlı, insan; en aşağılık olanıysa, köpektir. Fakat bilgili insanlar; ‘Nimetin hakkını bilen köpek, nimeti inkâr eden insan­dan daha iyidir’ derler.
·        Kendini düşünenin hüneri olmaz. Hünersize başkanlık yaraşmaz.
·        İncil’de “Ey insanoğlu! Sana zenginlik bahşetsem, malını saymaktan beni unutursun. Seni yoksul düşürsem bu kez perişan olursun. O halde beni nerede hatırlayacak ve kulluğuma ne zaman koşacaksın!” yazılıdır.
·        Sıfatları her tariften üstün olan Yüce Allah’ın iradesi, birini tahtından indirir, diğerini balık karnında korur.
·      Yüce Allah kahır kılıcını çektiği takdirde nebiler ve veliler başlarını içe­ri çekerler. İhsan gamzesini oynattığında ise kötüleri, iyiler katına yükseltir.
·        Dünya terbiyesiyle yola gelmeyen ahiret azabına tutulur. Zira Allah “Biz onlara büyük azaptan önce elbet dünya azabını tattıracağız.” diye buyur­muştur.
·       Talihli insanlar geçmişlerinden ibre alır ve böylece kendilerinden son­ra geleceklere ibret olmazlar.
  • Tuzağa düşen kuşu gören bir başka kuş Artık yemlere yanaşmaz bir daha.
·      İstek kulağı sağır yaratılan duyamaz. Mutluluk kemendiyle çekilen git­mez de ne yapar!
·       Sonu iyi dilenci, talihi kötü sultandan iyidir.
·      Gökten yere rahmet iner. Yerden göğe toz kalkar.
·      Kap, içinde olanı sızdırır.
·       Yüce Allah görür ve örter. Komşuysa görmez, haykırır.
·       Altın madenden kazınarak, cimrinin canı ise malı elinden alınarak çıkar.
·       Elinin altındakilere acımayan, kendinden büyüklerin zulmüne uğrar.
·       Akıllı insan gereksiz tartışmalara yanaşmaz. Uzlaştıklarını görünce de­mir atar. Çünkü orada kurtuluş kenarda, buradaysa tatlılık ortadadır.
·       Kumarbaza üç- altılı gerekirken üç- bir gelir.
·        Bir derviş Allah’a yakarıp şöyle diyordu: “Ey Allah’ım! Kötüleri bağış­la. Çünkü iyilere, zaten onları yarattığın için iyilik ettin.”
·        Elbiseye nişan diktiren ve sol elin parmağına yüzük takan ilk insan Cemşîd’di. Ona sordular: “Üstünlük sağda olduğu halde niçin yüzüğünü sola taktın?” Cevap verdi: “Sağ tarafa sağlık süsü yeterli olduğu için.”
·        Bir büyüğe sordular: “Sağ elin bunca üstünlüğü varken yüzüğü neden sola takarlar?” Cevap verdi: “Fazilet sahiplerinin daima mahrum kaldıklarını hiç duymadın mı!”
·        Ancak başından korkmayan ve bir menfaat beklemeyen, sultana öğüt verebilir.
·       Sultan zalimleri kovmak, subay kan döken canileri yakalamak, hâkim­se yankesicileri, hırsızları ve haksızlık yapanları tutuklamak için vardır. Hak­kına razı olan iki davalı, hâkim huzuruna asla çıkmaz.
·        Herkesin dili ekşiyle, bir tek hâkimin dili tatlıyla kamaşır.
·        Yaşlı kahpe fuhuştan, azledilen subay da halkı incitmekten tövbe et­meyip de ne yapacak!
·       Bir bilgeye sordular: “Yüce Allah’ın yarattığı yemiş veren onca ağaç du­rurken, sadece o da yemiş vermeyen servi ağacına ‘âzâd/hür’ denilmesinde­ki hikmet nedir?”
Cevap verdi: “Her ağacın belirli bir çağı var. Açılır ve solar. Oysa servi ye­miş vermediği için böyle değildir. Her zaman taze ve diridir.”
·        İki kişi ah vah edip inleyerek öldü: Biri kazandığını yemeyen, öteki bildiğiyle hareket etmeyen.
Kaynak:Sadî Şirâzî- Bostan ve Gülistan-

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar