Anlayanlara Notlardan
Göçeyim
Akşemseddin, İstanbul’un fethinden sonra, Göynük’e yerleşti ve vefatına
kadar orada kaldı. Göynük’e yerleştikten sonra, bir taraftan ahiret hazırlığı
yapıyor, diğer taraftan da küçük oğlu Hamdullah’ın ilim ve terbiyesi ile meşgul
oluyordu. “Bu küçük oğlum, yetim, zelil kalır, yoksa, bu zahmeti çok dünyadan
göçerdim.” derdi. Bir gün hanımının; “Göçerdim dersin yine göçmezsin!”
demesi üzerine; “Göçeyim!” deyip mescide girdi. Akrabasını ve evladını
toplayıp, vasiyetini yaptı. Helallaşıp veda etti. Yasin-i şerifi okumaya
başladı. Sünnet üzere yatıp temiz ruhunu teslim etti (1460). Göynük’teki tarihi
Süleyman Paşa Caminin bahçesine defnedildi. Daha sonra oğullarının kabri ile
beraber bir türbe içine alındı.
Hapishane Şarkısı
Ey yar, bu acı demlerde
Sen koru benim aklımı...
Karardım kaldım damlarda,
Aydınlat benim yolumu...
Nefesin esen rüzgarda,
Saçların savrulan karda,
Yerde, gökte, bulutlarda,
Ararım nazlı gülümü...
Karanlık göklerde aysın,
Kurak ovalarda çaysın,
Bir tek inandığım şeysin,
Uzattım sana elimi...
Düşmanlar gülüp sevinsin.
Dostlar arkasını dönsün...
Benim güvendiğim sensin,
Kırmazsın benim gönlümü...
Bir gün şu damlardan çıksam,
Gelip önüne diz çöksem...
Ağlayıp içimi döksem...
Anlatsam sana halimi...
Sabahattin Ali/1933
Uzaktan Uzağa
Gel deniz bakışlım, sel gibi coş gel,
Bana doğru köpür, bana doğru ak...
Ne haberin gelir, ne mektup, ne tel;
Sen benden uzakta, ben senden uzak...
Her sesi bir âh olur sînemi deler!
Hasretinle neler çekmedim, neler...
Aldı bizi bizden bu mesafeler
Sen benden uzakta, ben senden uzak...
Ben ayna misâli, sen içimde sır;
Ruhum varlığını, seninle tanır.
Ah nasıl yaşanır, nasıl yaşanır?
Sen benden uzakta, ben senden uzak...
Bahtım taştan katı, topraktan yalnız!
Gel ey sarışınlık, gel ruhuma sız...
İkiye bölünmüş sıcaklığımız;
Sen benden uzakta, ben senden uzak...
Ah o şuh sarhoşluk, ah o tatlı dem!
O baygın hararet, o nefes, o nem...
Bu ayrılık pek çok sürer mi bilmem,
Sen benden uzakta, ben senden uzak...
Ey sabah! Ey bakir aydınlık! Sükûn!
Yaklaştır yüzünü, yüzüme dokun!
Gökler yere değmiş, dağ dağa yakın;
Sen benden uzakta ben senden uzak...
Gönül Mecnûn olmuş, kaderim Leylâ!
Ne çöl var ortada, ne dağ, ne yayla...
Gün güne, yıl yıla kavuştu, hâlâ
Sen benden uzakta, ben senden uzak...
Halil Gökkaya
Bakacaksan eğer uzaktan bakma,
Gözlerinde bir sen, bir ben olalım.
Beni yak, başka kimseyi yakma,
Közlerinde bir sen, bir ben olalım…
Bekir Sıtkı Erdoğan
Kalem Dahi
Ma eğer mektub nenvisim ayb-ı ma meken.
Dermiyane râz-ı müştakan kalem na mahremest.
Farsça Beytin Tercümesi
“Biz eğer mektup yazmazsak bizi ayıplama.
Çünkü âşıkâne sırları anlamada kalem nâmahremdir.”
Ağlarım Ağlatamam Şiiri
Bana sor sevgili okuyanım, sana ben söyleyeyim,
Ne değerdedir şu karşında duran eserim,
Bir yığın söz ki, ustalığı tek samimiyet,
Ne yapmacıklık bilirim, ne de sanatçıyım,
Şiir için gözyaşı derler, onu bilemem, yalnız
Çaresizliğimin gözyaşıdır, bence bütün eserim!
Ağlarım ağlatamam, hissederim, söyleyemem,
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar usanmışım
Oku, eğer sana hisli bir yürek lazımsa,
Oku çünkü onu yazdım iki söz yazdımsa.
Ağlarım Ağlatamam Şiiri-Mehmet Âkif Ersoy
Müritleri Tarafından Anlaşılmayan Şeyh
Zamanında dışı çirkin, esmer bir şeyh varmış. Nasıl olmuşsa bazıları ona
mürid olmuşlar. Şeyh aslında merhametli biri imiş. Müritlerini gönüllerine göre
az bir kâr ile olsa da yanından dağıtmazmış. Hep kendini geri plana atar,
gönüllerince devran sürdürür, Allah a kul olmalarını sağlarmış. Gel gör ki
müridler bulduklarına kanaat etmemişler. Daha fazla keramet ve sır istemişler.
Sonunda şeyh sır küpünü açmış. Fakat içmeyi merak edenler bakmışlar ki bu
şarap, bu günahlar nedeni uyuşturan mayi. Vay be demişler senelerdir bizi
aldattın. Deyip terk etmişler. Müridler gitmiş. Şeyh de kendine.
Sonra şeyh Allah’a demiş ki, bunca emek bunca vakit neye harcandı. Allah da
demiş ki, görmüyor musun? Benden kaç kulum memnun ki senden memnun olacaklar.
Onların derdi istemek ve gönüllerince zevk almak.
Sen bırak onları haline onlar döner dolaşır gelirler, sonra tekrar
giderler. Bu devran böyle…
Demiş.
Şeyh yerinde müritler göktaşları gibi gidip gelmekteler. İşin an garip
tarafı ışığı bol güneşe merak edip peşine düşenler. Onlar eriyip gittiler .
Güneşe sarılana ne olur. Ay gibi olmaya razı olsalardı. Hem dünyaları hem
güneşleri hem de adları kalırdı.
Ey sözüne sadık olan er, var git sessizlik yurduna
Nasıl olsa orda anılsan da bir anılmasan da
Hiç olmazsa yar eteğini tutarsında sana
Sadık kaldı derler, o bizi bırakmadı derler
Biriyle yaşamak
Biriyle yaşamakla,
birinde yaşamak arasında büyük bir fark vardır.
Onunla yaşamadığın halde,
içinde yaşadığın insanlar vardır ve tam tersi.
İkisini birleştirmek ise sadece en duru sevgi ve dostlukla mümkündür.
Aforizmalar- Goethe
**
On yedinci yüzyılda, sevgiliye manalı manalı, 'Mannrauschlein” (Erkekleri
sarhoş eden) derlerdi.
Aforizmalar- Goethe
Biz Olana sorun Yok
Kadınlık, erkeklik bir elbisedir. Allah, kimimize kadın, kimimize erkek
elbisesi giydirmiştir. Kim ne derse desin. Hâkikat meclisine erkekte gelir,
kadında. Filanca bir şey söyleyecek diye elbisemizi çıkarır mıyız?
Hâkikatte ne erkek vardır, ne kadın. Avrad derler ya; avrad, nefsine mahkum
olan kimsedir, ister erkek olsun ister kadın.
İsmail Emre
Mavi Peri
Gökyüzü olsaydım
Yüzünde can bulmak isterdim
Batan güneşin gökte bıraktığı kızıllığı çalıp
Yanaklarında renk olmak isterdim
Eğer Şair olsaydım
Sana şiirler söylerdim
Annesinin göğsünde her şeyi unutmuş bir çocuk gibi
Mutluluğun şiirini okurdum sana Her ne varsa sana dair işte
ben o olmak isterdim
Sadece sana dair
Anlıyor musun ey yar
Bu nasıl uçsuz bucaksız bir sevgidir
Bir günü senle yaşamak
Kalbimden geçenleri duyuyor musun
Ne istersen onu yap, ben gidiyorum.
Tökezleyip dururken geçmişimin karanlık
dehlizlerinde
Bihabermişim yaşamın anlamından.
Gayrı biliyorum.
Sensin bana can veren.
Senin için her şeyi yapmaya razı bu gönül
Arşa uzanıp bulutlara bile dokunurum
----------------------------------------
The Crow
Aileler, arkadaşlar, duygular. Ama şimdi biliyoruz ki
bazen aşk, iki kişinin beraber olması gerektiğini kanıtlar, o
zaman da hiçbir şey onları ayıramaz.
Eğer sevdiğimiz kişiler bizden çalınmışsa onları
yaşatmanın yolu, onları sevmeyi bırakmamaktır.
Binalar yanar, insanlar ölür ama gerçek sevgi sonsuza kadar
sürer…
BRANDON VE ELIZA
**
Bunların her birinde bir hayat saklı yok olmalarına yardım
ettiğin hayatlar.
**
Anne, tüm çocukların dudağında ve kalbinde Tanrı'nın adıdır.
**
“Yağmur her zaman yağmaz”
Dünyanın bütün güçleri gözlerde saklıdır, dostum. Gözlerinin
içinden beni gördüm.
Ben senin ezel ebed yolcunum.
Ben Yaşamayı Tercih Ederim
Neler olduğundan hiç söz etmedik en azından birbirimize.
Sanırım korkudan.
Adını veya yaptıklarını hatırlamak rüyalarımıza girmesine
izin vermek demekti.
Ve ben artık onu rüyalarımda pek görmüyorum.
Yine de hiçbir şey, o gelmeden önceki gibi olmayacak.
Ama bu önemli değil çünkü geçmişe saplanıp kalırsan,
her gün azar azar ölürsün.
Bana gelince ben yaşamayı tercih ederim.
Tekerleme
The itsy bitsy spider went up the water
spout.
Down came the rain and washed the spider
out.
Out came the sun and dried up all the
rain,
and the itsy bitsy spider went up the
spout again.
http://www.teachersandfamilies.com/nursery/spider.html
Ufak tefek örümcek oluktan yukarı çıktı.
Yağmur boşaldı oluktan ve örümceği dışarı
attı.
Sonra güneş açtı bütün yağmuru kuruttu
Ve ufak tefek örümcek yine oluktan yukarı
çıktı.
**********
Row, row, row your boat
gently down the stream
Merrily, merrily, merrily, merrily
Life is but a dream
Çek, çek, çek kürekleri
Yavaşça akıntıdan aşağı
Neşeyle, sevinçle, keyifle
Çıkar hayatın tadını
Pascal'ın Kumarı
Blaise Pascal: Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür.
Pascal’a göre hayat iki beklenti üzerine bina edilebilirdi;
• Hedonizm: Fiziksel yani dünyevi hayattan alınacak zevk
• Dini hayat: Dinin izin verdiği ölçüde alınacak dünyevi zevk ve ölüm
sonrası hayattan beklenen ödül
Bu iki beklenti üzerine iki olasılık vardı;
• Tanrı var ve ölümden sonra sonsuz hayat vaat ediyor
• Tanrı yok ve ölümden sonra hayat yok
Pascal bu iki beklenti üzerinde elde edilecek değeri, ya da kazancı,
aşağıdaki gibi hesaplamaktaydı;
a) Hedonizmden elde edilecek değer;
(Ölümden sonra hayat yok * Dünyevi zevkler) + (Ölümden sonra hayat var *
Sonsuza dek lanetlenme)
b) Dini hayattan elde edilecek değer;
(Ölümden sonra hayat var * Sonsuz mutluluk) + (Ölümden sonra hayat yok *
Dini yaşarken alınacak zevk)
Bu iki denklem üzerine Pascal, a’dan elde edilecek değer daha fazla
olacaksa hedonist olarak yaşamına devam edecek, fakat b’den elde edilecek değer
daha fazla bulunur ise hayatına dindar bir insan olarak devam edecekti.
Pascal bu iki denklemin sonuçlarını hesaplayabilmek için bazı varsayımlarda
bulundu. Birincisi sonsuz mutluluk pozitif sonsuz, sonsuza dek lanetlenme ise
negatif sonsuz olacaktı. Elde edilecek diğer zevkleri ise, hedonist zevkler ve
dini yaşarken elde edilecek dünyevi zevkler, sonlu pozitif sayılar olarak kabul
ediyordu. Matematikte sonlu sayılar sonsuz sayılar yanında değersiz kalmaktadır.
Bunlara ek olarak, dinsel kitaplar ve buralarda anlatılan mucizevi kanıtları
görmezden gelerek, tanrının var olup olmama yani ölümden sonra hayatın olup
olmaması olasılıkları eşittir. Yani %50 var, %50 yok.
Bu varsayımlar ışığında Pascal iş hayatında da çok kullanılan olasılıksal
değer hesaplama yöntemiyle hedonist bir yaşam ile elde edilecek zevkin değerini
eksi sonsuz, dindar bir hayat yaşanarak elde edilecek değeri ise pozitif sonsuz
olarak hesaplamıştır. Yani Pascal’a göre, mantıklı ve matematiğe güvenen bir
insanın dindar hayatı seçmesi kaçınılmazdır.
Gölgem
Hasan-ı Basrî: «Rabbini bilen O'nu sever, dünyayı bilen ondan nefret eder»
demiştir. Zâten insanoğlunun kendisini sevip, kendisini yaratanı sevmemesi
düşünülemez. Güneşin yakıcı sıcağı ile karşılaşan gölgeyi sever. Gölgeyi seven,
zarurî olarak gölge veren ağaçları da sever. Mevcûdatta ne varsa hepsi Allah’a
nisbetle gölgenin ağaca, aydınlığın güneşe nisbeti gibi, hepsi O'nun kudretinin
eseri ve hepsinin varlığı O'nun varlığına bağlıdır. Gölgenin varlığı, ağacın
varlığına, aydınlığın varlığı da güneşin varlığına bağlı olduğu gibi.
Cengiz Han Allah Adamıydı
Necmeddîn-i Kübrâ vatan sevgisiyle doludur. O hiçbir zaman çok sevdiği
vatanı Hârizm’i unutmamıştır, kendi halkı ile yaşamak ve onlar içinde marifet
nurunu dağıtma duyguları onun kendi vatanına geri dönmesine sebep olmuştur.
Hayatının son anlarında Türkistan’da beklenmedik olaylar cereyan etmeye başlamıştır.
Moğolların baskını bütün milletlerin hayatını tehlikeye sokmuş, Necmeddîn-i
Kübrâ Urgenç müdafaasına katılıp, 618 hicri (1226 miladi) yıl Cumadil-evvel
ayının 10. günü şehit düşmüştür.
Cengizhan Necmeddîn-i Kübrâ’ya adam gönderip, Hârizm’e baskın yapma niyeti
olduğu için şeyhin orayı terk etmesini rica eder. Şeyh ise, ben 76 yıllık hayatın acı
tatlı anlarını Hârizmliler ile geçirdim, şimdi kötü zamanda onları bırakıp
gitmek namertlik olur, diye cevap gönderir. Şeyh Necmeddîn-i Kübrâ düşmana karşı
koyup savaş meydanında şehit düşer.
İnsan Böyle olmalı
Şeyh Necmeddîn-i Kübrâ ulu zat olarak bilinmektedir.
Yine şeyhin şu dörtlüğü de Melâmî tavra örnek gösterilebilir.
“Eğer tâatimi bir ekmeğin üzerine nakşetsem,
Ve o ekmeği havlayan bir köpeğin önüne atsam,
Ve o köpek de bir yıldır zindanda aç olsa,
Arından dolayı o ekmeğe diş vurmaz.”
Ali Lutf Beg, Âteşkede-i Âzer, s.319; Kulî Han Hidâyet, Tezkire-i
Riyâzü’l-Ârifîn, s. 145. Eraydın, Selçuk, “Tasavvuf ve Tarîkatlar” adlı eserden
naklen, Marmara Üniversitesi Ġlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, Nu:18,
Ġstanbul-1994.
Heves Kalmıyor İnsanda
Allâh’a yönelen sûfi’de arzulanan sadece Allâh’tır. Bu konuda Cüneyd-i
Bağdadî şöyle diyor:
“Bir sıddık binlerce sene Allâh’a yönelip teveccüh etse, bir an için de
O’ndan yüz çevirse kaybettiği kazandığından daha büyüktür”.
Sıddık burada mutlak ârif anlamındadır. Bu makama ulaşan kimse için
Allâh’tan yüz çevirmek mümkün değildir. Onun için bu cümle bir faraziye üzerine
kurulmuştur.51
Kaynak: Mustafa Kara, Tasavvufî Hayat, Dergâh yay., İstanbul, 1996, s. 63
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar