Print Friendly and PDF

Aşka Varmalı


Aşk Sırrı


“Sevgilinin sırrının hiçbir kimseye açıklanmamasının gereğine değinen ve buna inanan Hafız’a göre sevgili gizli âşikâr her şeyi bilendir. Hatta sevgiliye aşktan söz etmek de büyük bir hatadır. Yine Hafız’a göre aşkın sırrı hissedilir, öğrenilmez. Bir kimsenin sırları öğrenme yeteneği varsa kendisi sırları öğrenecektir. Yeteneksiz kimselere sırları sözle ve dersle öğretmek ise olanaksızdır.” [Saadettin Kocatürk, Hafız’a Göre Aşk]

Aşk şarkılardaki temalar

İlk dönem klasik şiirlerde son derece romantik ve hayal gücüyle tasarlanmış mecazlar standartlaştırılmış terimler:
Enîn, “inleme”; esa, “eza”; emel, “umut”; esûn, “sakınırım” ya da “onur duyarım”; buka, “ağlama”; jufûn, “gözkapakları”; hubb, “aşk”; hanân, “şefkat”; dem, “gözyaşları”; delâl, “cilve”; seher “gece uyumamak”; şevk, “özlem”; şekva, “yakınma”; sadd, “dönüp gitme”; dena, “tükenmişlik”; tayf, “hayal”; ‘azab, “azap”; ‘uyûn, “gözler”; ‘itâb, “paylama”; ‘azul, “alaycı”; lev’ ah, “dert”; mi’ad, “buluşma” ya da “randevu”; nevh, “feryat”; vecd, “arzu”; visal, “kavuşma”; zehr, “çiçekler”.

 Derde tâlib olmadan

Derde tâlib olmadan
Derde dermân bulunmaz
Cân terkini kılmadan
Cânân nedir bilinmez

2. ‘Aşk bahrine girmeden
Tâ ka’rına ermeden
Kendi nefsin bilmeden
Fehm-i Yezdân olunmaz

3. ‘Aşk şarâbın içmeden
Cân gözünü açmadan
Len terânî geçmeden
Vuslat-ı cân olunmaz

4. Mâ-sivâyı silmeden
Hakkı sende bulmadan
‘Aşk oduna yanmadan
‘Âşık-ı cân olunmaz

5. Ağyârı terk etmeden
Yâr iline yetmeden
Bülbül olup ötmeden
Gül-zâr-ı ‘aşk bilinmez

6. Pervâne tek yanmadan
Dost şem‘ine dönmeden
Secde-gâhı bilmeden
Şeytânlığın silinmez

7. Ferhâdlığı bilmeden
Şîrîn dağın delmeden
Kenz-i Hakkı bulmadan
Hamdî sözi bilinmez

 [Derdi istemeden derde derman bulunmaz. Canı terk etmeden canan nedir bilinmez.]
 [Aşk denizine dalmadan, ta dibine varmadan; kendi nefsin bilmeden yüce Allah anlaşılmaz.]
 [Aşk şarabın içmeden, can gözünü açmadan, len terânî geçmeden sevgiliye kavuşulmaz.]
 [Dünyayı silmeden, Hakk’ı sende bulmadan, aşk ateşine yanmadan, sevgiliye âşık olunmaz.]
 [Başkalarını terk etmeden, yar iline varmadan, bülbül olup ötmeden, aşk bahçesi bilinmez.]
[Pervane gibi yanmadan, dost mumuna dönmeden, secde kapısını bilmeden şeytanlığın silinmez.]
 [Ferhadlığı bilmeden, Şirin dağını delmeden, Hakk hazinesini bulmadan Hamdî sözü bilinmez.]

Sizin Bildiğiniz Gibi Değil

Romeo ve Juliet bizim kültürümüzde “romans” ile eş anlamlıdır. İngilizce konuşulan kültürde en önemli aşk hikâyesidir ve duygusal bir idealdir. Ancak bu hikâyede olup bitenleri gerçekten öğrendiğiniz zaman o çocukların tamamen akıllarını kaçırmış olduklarını görürsünüz. Yetmezmiş gibi de bunu kanıtlamak için kendilerini öldürürler!

Birçok akademisyen Shakespeare’in Romeo ve Juliet’i aşkı yüceltmek değil, onunla alay etmek, mutlak biçimde kaçık bir şey olduğunu göstermek için yazdığından kuşkulanır. Oyunun aşkı taçlandırmasını amaçlamamıştı belli ki. Tam tersini amaçlamıştı.

Aşkıma Engels

Goethe, aşk “ruhları çözerken bedenleri birleştirir” derken, cinsel içerikli aşkın beden üstündeki bu çekici etkisini dile getiriyordu. Ve aynı Goethe, aşk duygusuyla birbirine bağlı olan iki ruhun, birbirinden ayrıldıkları zaman, aşkın çekiciliğinin onları hemen birbirlerine yakınlaşmaya zorladığını da söyler. Ayrılığın getirdiği bu birleşme isteği “aşk bağının yenilenmesi”ne yol açar.
“Aşk, iç çekişlerin nefesiyle yükselen bir dumandır,
Aşıkların gözlerinde parıldayan bir ateşin arınmasıdır,
Aşkların gözyaşlarını besleyen bir denizin hırsıdır,
Başka nedir ki ?
Dikkatli bir çığlık,
Doğal bir kin,
Tadı bitmeyen bir şekerdir
Cinsel isteklerimizi, arzularımızı, duygularımızı kirletmeye başlayan para, aşkın içinde yer aldığı duyguları, ilişkileri üretmiştir. Gerçek aşk, ruhun ve bedenin bu kirden arındığı yerde ortaya çıkar. Engels’in dediği gibi: “Yaşamı boyunca parayla ya da güçle bir kadına boyun eğdirmenin ne demek olduğunu bilmeyen erkek kuşağı ile, gerçek aşk düşüncesinin dışında başka hiçbir şey için kendini bir erkeğe vermenin ne demek olduğunu anlamayan, ya da parasal nedenlerle kendilerini sevgililerin kollarına bırakmayı kabul etmeyen bir kadın kuşağı yetişene dek”, gerçek aşk ortada görünmeyecektir. Her şeyin para üstüne kurulduğu dünyamızda, bu tür bir isteğin, özlemin, umudun gerçekleşmesini beklemek, aşırı iyimser duyguların içinde yüzdüğü tatlı bir düş olsa bile; paranın biçimlendirdiği bağımlılaştırıcı, yabancılaştırıcı, köreltici ilişkilerin etkisinden kurtulmak için, bu tür bir aşk düşün aydınlatıcı, ısıtıcı, okşayıcı, yaratıcı etkisinden yararlanmak bile büyük bir anlam ifade eder

Aşkın içeriğine yönelik bu öznellik, Pascal’ın tanımında kendini açıkça ortaya koyar: “Kişilikler değil, nitelikler sevilir.”

Hep Küll

İnsan gülü düşünürken gül, bülbülü düşünürken bülbül oluverir. Bütün iş, düşünmeyi bilmekte.. Bir gün de küll’ü düşünmeliyiz; işte o zaman (hep) oluruz.
 “Biz bu (hep) denizinin kenarında oturmuş dalgalara bakıyoruz. İhtimal ki, dalgalar bizi avutuyor. Bu görünüşte denizdir ve dalgaların içinde kaybolmuştur.”
Halbuki bize lazım olan dalgaların keyfiyeti değil, denizin mahiyetidir, bizzat denizdir. Her şeyi türlü türlü görüyoruz. Çünkü her birimizde veya hepimizde ayrı ayrı, renk renk camlar var. O camları gözümüze tuttuğumuz için güneş de hepimize başka başka renklerde görünüyor. Bir kere renksiz olarak bakmaya alışsak hepimize bir keyfiyette ve bir halde olan güneş gözükecekti.
 Cami’nin “Aynalara girdiği halde yüzü görünmeyen sevgili” dediği mücerred ve başka bir sevgilidir. İçinde hodbin güzellerin yüzü aksettiği halde, orada yine güzellerin yüzü olmayan bu ayna, her şeyi mücerred telakki eden Cami’nin mi’yarıdır. Ne göğün tahtası, ne yıldızların pulu olmadığı halde, kendi kendine mahabbet tavlası oynayan bu Zat (Mücerred)den başkası değildir. Bu Mücerred’i görmek ne kadar az kişiye nasip olmuştur. “Aşkın sırrı, karanlıklarda ayın ve bulutlar arasında güneşin dolaştığı gibi ebediyyen mahluklar arasında dolaşmaktadır. O sır, görünüşünün sadmesine tahammül edebilecek hiçbir insan bulamadığı için görmesini bilenlere doğru örtülü olarak gider.”
Görmesini bilenler (O)nu örtülü olarak da görürler ve hissederler. Çok kimseler “aşk şarabını mecaz kadehinden içerler ve sırra mahrem olurlar” eserden müessire gidildiği gibi, müessirden esere de gidilir. İşte Cami’nin contemplation’unda bu iki şey de aynı zamanda görülmektedir. 


Gelirler

Ma’lûm ola ki erbâb-ı te’vîl ba’zı ervâh-i beşeriyyeyi dahi melâike-i müdebbirede idhâl etmişlerdir. Velâkin ba’zı erbâb-ı ilhâd fehm ettikleri üzere değil. Ya’nî aşk tâifesinden ba’zıları dünyâdan müntakil olan ba’zı kümmel hakkında i’tikād-ı fâsid edip, onlar dünyâya cesed ve rûhlarıyla avdet ederler. Ve nice mecâlisde hâzır olurlar. Ve muâmelât-ı beşeriyye kılarlar derler. Bu i’tikādı ise ( اِنَّهُمْ لَاِ يْهِمْ لاَ يَرْجِعُونYâsîn, 36/31) [Onlar, hiç onlara dönüp gelmiyorlar.] nassı redd eder.
İsmail Hakkı Bursevi /Varidat/59b

Herkesin Dini

Bütün dinlerin ilahi olduğunu söyleyen Hallac-ı Mansur’a göre insan kendi tercih ettiği din üzere değil, Allah tarafından kendisi için tercih edilen din üzere bulunur.
Hallac-ı Mansur İblisin Adem’e secde etmemesinin tevhid, aşk ve fütüvvet açısından yorumlamıştır.
İblis Allah’a derin bir aşkla bağlı olduğundan ondan başkasının önünde eğilmemiş, secde şerefini yalnız O’na tahsis etmiştir. Hallac-ı Mansur bu ikisini örnek alarak “Enel-Hak” davasında sonuna kadar ısrar etmekle fütüvvetin bir örneğini vermiştir. Diğer taraftan Hallac-ı Mansur fütüvvetin en güzel örneği olarak Hz. Muhammed salla’llâhü aleyhi ve sellem ile İblis’i görmüştür. Hiç kimsenin bu ikisi kadar davalarında samimi olmadıklarını ve fedakarlık göstermediklerini ileri sürmüştür.


İlahî Aşka Selma

Bu yalnızca değişmeceli/mecâzi  aşk olup daha sonra hakiki aşka geçiş yapmaktır. Mesela, sevdiği kız Allah’a ulaşmada Necmeddin Kübra için bir basamak teşkil etmiştir. Bu ve benzeri hikâyelere tasavvuf tarihinde çok fazla rastlamak mümkündür. Şeyh Ahmed Cezerî de Selma adlı bir kızı severek saatlerce bu kız hakkında şiirler okumuş, sonra da bu aşkı bir basamak olarak kullanıp Allah’a ulaşmaya çalışmıştır. 
İbn Farıd da benzeri bir hal yaşamıştır. Başlangıçta sevgiliye olan aşk zamanla Allah’a aşık olmaya dönüşmüş ve bu şekilde fani olmuştur. Hatta bazı mutasavvıfların güzellik ve manzara güzelliği hakında bazı sözleri vardır ki, bu zahirî güzellikler onlar için mutlak güzelliğe yani Allah’ın cemaline gidiştir.

Yeniden başlasak, yeniden aşka

“Yeniden başlasak, yeniden aşka
Hiçbir şey olmamış gibi”
Adnan Ardağı
“Yarin olmuşu, ermişi
Şefkatte anneye değer.”
Cahıt Sıdkı Tarancı
 “Ve bir an yaşıyorum bütün bir ömre bedel”
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Biraz kül, biraz duman,
O benim işte...
Kerem misali yanan,
O benim işte...
İnanma gözlerine ben ben değilim
Beni sevdiğin zaman,
O benim işte...
Ümit Yaşar Oğuzcan
Tehi görmen kimseyi, hiç kimesne boş değil,
Eksiklik ile nazar, erenlere hoş değil.
Gönlünü derviş eyle, dost ile biliş eyle,
Aşk eri şu manada, derviş içi boş değil.
Derviş bilir dervişi, Hak yoluna durmuşu,
Dervişler hüma kuşu, çaylak ve baykuş değil.
Dervişlik aslı candan, geçti iki cihandan,
Haber verir sultandan, bellidir yad kuş değil
Ey Yunus, Hakk'ı bilen, söylemez hergiz yalan,
İkilik ile gelen doğru yol bulmuş değil.
(Şiirin aslı)
Tehî görmen kimseyi hîç kimesne boş degül
Eksükligile nazar erenlere hoş degül
Gönlüni dervîş eyle dostıla biliş eyle
‘Işk eri şol ma‘nîde dervîş içi boş degül
Dervîş bilür dervîşi Hak yolına turmışı
Dervîşler hümâ kuşı çaylak u baykuş degül
Dervîşlik aslı cândan geçdi iki cihândan
Haber virür sultândan bellüdür yad kuş degül
İy Yûnus Hakk'ı bilen söylemez hergiz yalan
İkilik ile gelen togrı yol bulmış degül
Yunus Emre

Hiçbir kişi bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz,

Hiçbir kişi bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz,
Ne hırsımız baydır bizim, ne nefsimiz içindeyiz.
Bir kimsenin devletine, tan ederek biz gelmeyiz,
Ne münkiriz alemlere, ne tersanın haçındayız.
Biz bunun neliğin bildik, dünyanın nesine kaldık,
Arzumuz nefs için değil, dünya teferrücündeyiz.
Yunus der ki: Hey sultanım, özge şanım vardır benim,
Ko dünya altın gümüşün, ne bakır, ne tuncundayız.

(Şiirin aslı)
Hîç bir kişi bilmez bizi biz ne işün içindeyüz
Ne hırsumuz baydur bizüm ne nefsümüz içindeyüz
Bir kimsenün devletine ta‘n idüben biz gelmezüz
Ne münkirüz ‘âlimlere ne tersanün hâçındayuz
Biz bunun neligin bildük dünyenün nesine kalduk
Arzûmuz nefs içün degül dünyâ teferrücindeyüz
Yûnus eydür hey sultânum özge şânum vardur benüm
Ko dünyâ altûn gümişin ne bakır u tuncındayuz
Yunus Emre
“Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”
**
“Anladım imkânsız şey, bir insanın bir başka insanı anlaması”
Attila İlhan

Şebusteri(öl. 720/1320)


“Önündeki şu perde kalktı mı ne mezhebin hükmü kalır, ne dinin. Bütün şeriat hükümleri senle benden doğar. Çünkü bu hükümler, senin canına, tenine bağlıdır. Arada ben ile sen kalmayınca, Kâbe nedir, havra nedir, kilise ne… Cüzi alemden geçip külli aleme varan kişi bu sırrı bilir. Burada hululün da imkanı yoktur ittihadın da. Çünkü birlikte ikilik düşüncesi sapıklıktır. Hak’tan başka bir varlık yok. İster O Haktır de, ister ben Hak’kım de.” [1]
“Medrese ile minare yıkılmadıkça kalenderlik halleri düzene girmez. İman, küfür, küfür de iman olmadıkça hiç bir tanrı kulu gerçekten müslüman olamaz.” [2]
“Aşk mezhebinde küfürle iman yoktur. Aşkda ne beden vardır, ne akıl, ne can vardır, ne gönül. Kim böyle değilse aşık değildir.” [3]
“Kafir de sensin küfür de. İkisinden de betersin sen. Eman yurdu da sensin, iman da sensin. İkisine de başsın sen. ” [4]
“Bir şey küfür de olsa, suç da olsa, kara şeytan da olsa, O’nun güneşi o şeye vurdu mu dolunay olur gider. “ [5]
“Aşık içinde bulunduğu halin sarhoşudur. Bu yüzden küfürden de yücedir, imandan da. Küfürle iman ikisi de zaten onun kapısıdır. Çünkü o içtir. Küfürle din onun iki kabuğudur. Küfür dıştaki kuru kabuktur, imansa içteki tatlı kabuk. ” [6]
“Gerçek küfür kime yüz gösterirse o kimse mecazi müslümanlıktan usanır. Her putta gizli bir can var, küfürde bir iman gizli. Küfür de daima Tanrı’yı teşbih etmekte. ‘Ve in min şey’in… (17/İsra, 44) ayetine bak. Burada kınamanın ne lüzum var!”
Bu makamda put, aşk ve birlik mazharıdır, zunnar kuşanmak da hizmete bağlanmaktır. Küfür de varlıkla olur, din de… Onun için birlik puta tapmanın ta kendisidir. Bütün var olan şeyler varlığın mazharları ve tecelli yerleridir. Onların biri de puttur. Ey akıllı kişi, iyi düşün put varlık bakımından batıl değildir ki. Bil ki putu yaratan da yüce Tanrı. İyinin yaptığı her şey iyidir. Mutlak varlık nerede varsa, ne ile zuhur etmişse, orası ve o şey hayırdan ibarettir. Eğer o şeyde bir şey varsa o, varlıktan meydana gelmemiştir. Müslüman, puta tapmak nedir bilseydi dinin puta tapmaktan ibaret olduğunu anlardı. Müşrik de putun hakikatini bilseydi hiç dininde yol azıtır, sapık olur muydu? O, putu ancak görünen bir suretten ibaret gördü de o sebeple şeriata kâfir oldu. Sen de onda gizli olan hakikati, onda Hak’kı görmezsen sana da şeriatta müslüman demezler. ” [7]
Notlar
1. Dr. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, 325, Gülşen-i Raz’dan naklen.
2. Dr. Mustafa Kara, “, 325, Rubailer, 83′den naklen.
3. Dr. Mustafa Kara, “, 326, Rubailer, 91′den naklen.
4. Dr. Mustafa Kara, “, 326, Rubailer, 223′den naklen.
5. Dr. Mustafa Kara, “, 326, Divanı Kebir, 5/478′den naklen.
6. Dr. Mustafa Kara, “, 326, Mesnevi, 6/696′dan naklen.

7. Dr. Mustafa Kara, “, 326, Gülşen-i Raz, 72′den naklen.
*************

Türklerin Asıl Şeyhi

Hayatını Hallac-ı Mansur araştırmalarına adamış olan Lois Massignon’a göre O, Sünni bir mutasavvıf olup Türklerin İslamiyet’e girmesini başlatan dini ve içtimai hareketin öncüsüdür.

Muhammed İkbal ise, felsefi-tasavvufi mahiyetli “Cavitname” adlı eserinde Jupiter semasında seyahat ederken Hallac-ı Mansur’un kendisine yol gösterdiğini söyleyerek ondaki güçlü ferdi dindarlığı, sırada insanların üstünde Allah sevgisini yaşayan biri olduğuna, dinamik inanç ve aşk anlayışıyla bir Müslüman için iyi örnek olacağına dikkat çekmiştir. 

Aşk İmamdır Bize


Aşk imamdır bize, gönül cemaât,
Kıblemiz dost yüzü daimdir salât.

Dost yüzün görücek, şirk yağmalandı,
Anınçün kapıda kaldı şeriat.

Gönül secde kılar, dost mihrabında,
Yüz yere vuruban eder münacat.

Münacat gibi vakt olmaz arada,
Kim ola dost ile bu demde halvet.

Biz kimse dinine hilaf demeziz,
Din tamam olucak doğar mûhabbet.

Erenler nefesi devletli rumûz,
Onunla fitneden olduk selâmet,

Kalu bela dedik evvel ki demde,
Dahi bugündür o dem-ü bu saat.

Derildi beşimiz, bir vakte geldi,
Beşi bir eyleyip, kim kıla tâat.

Şeriat eydur, sakın şartı bırakma,
Şart ol kişiye kim ede hiyanet.

Doğruluk bekleyen dost kapısında,
Gümansız ol bulur ilâhi devlet.

Yunus ol kapıda kemine kuldur,
Ezelden ebede dektir bu izzet.
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ

Aşk imamdır bize, gönül cemaat,
Kıblemiz dost yüzü, daimdir salat.

Can dost mihrabına secdeye vardı,
Yüz yere vurarak eder münacat.

Beş vakt tertibimiz bir vakte geldi,
Beş bölük olarak kim kıla taat.

Şeriat der ki bize şartı bırakma,
Şart o kişiyedir eder hiyanet.

Dost yüzün görecek şirk yağmalandı,
Onun için kapıda kaldı şeriat.

Münacat gibi vakt olmaz arada,
Kim ola dost ile bu demde halvet.

Kimsenin dinine hilaf demeyiz,
Din tamam olacak doğar muhabbet.

Erenler nefsidir şu devletimiz,
Onunçün fitneden olduk selamet.

Kalu bela dedik evvel ki demde,
Dahi bugündür o dem ve bu saat.

Doğruluk bekleyen dost kapısında,
Gümansız o bulur İlahi devlet.

Yunus öyle esirdir o kapıda,
Diler ki olmaya ebedi rahat.

Yunus Emre
Kelimeler
Şirk : Allaha ortak koşma
Mihrab : Kıbleyi gosteren yer
Münacat : Yalvarma
Halvet : Yalnız kalma
Beli : Yaratılan ruhların Allaha verdikleri söz (Evet sen rabbimizsin anlamında)
Rumuz : İşaret, söz, simge
Kâlû : (Â, uzun okunur) Dediler. Onlar söylediler (meâlinde fiil)
Bela : Evet (Nefiyden sonra isbat için söylenir). Meselâ: Kur'ân-ı Kerim'de mezkûr; Cenab-ı Hakkın ruhlara karşı, "Ben Azîmüşşan sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, ruhlar - Yâni: "Evet sen bizim Rabbimizsin" dediler.
Fitne : Hile, ayartma
Kavl : Söz
Derilmek : Düzenlenmek
Hilaf : Karşı, aksi
Güman : Şüphe
Kemine : Aciz, en değersiz

Sen... “O” “Nun”sun

 – Canım ruhum, itiraz etsen de etmesen de… ya “o”sun ya da sen “o”nunsun.
– İnkârı bırak.
İçin gururuna dokunsun.
Çünkü ezelde senin…ve onun  ruhuna …“o” “nun” yazıldı, ,
Geçici olarak ayrıldığına bakma.
Sen “o” “nun”sun istesen de istemesen de,
Kalem yazmış.
Bizimdir, ayrılık yazılmayacak kadar.”
Ne hoş olurdu, rüyada da yarim görseydi de sohbet ettiği bizimle o demleri de
Hatırlasaydı ve bu hatırlayış onun bize gelmesine
Yola düşmemişler, aşk zevkini ne bilsinler?
O bir deniz …gönül sahibi…bir gül.
Bazen kaçmak istiyor…istemem ama ayağı bir taşa dokunaydı…duraydı bir an !
Elinden bir şarap içtim ne baş kaldı, ne iman!
Ondan vefa gözetiyorduk.
Evvelinden bu zannımız yanlıştı!.

Alvaro De Campos’un Bir Şiiri

Bütün aşk mektupları
Gülünç.
Aşk mektubu olmazlardı
Eğer olmasalardı
Gülünç.
Bir zamanlar ben de aşk mektupları yazdım;
Öbürleri gibi onlar da
Gülünç.
Aşk mektupları, aşk varsa eğer
Olmalıdırlar
Gülünç.
Ama yine de
Yazmayanlar hiç
Aşk mektubu
Asıl onlardır
Gülünç.
Ne kadar isterdim dönmek
O eski günlere
Hiç farkına varmadan
Yazdığım o aşk mektupları
Gülünç.
Gerçek şu ki bugün artık
Bendeki anıları
Bu aşk mektuplarının
Asıl onlar
Gülünç.
(Bütün aşırıya kaçan sözler,
Bütün aşırıya kaçan duygular
Elbette ki
Gülünç.)
21 Ekim 1935
[Cartas de amor de, Fernando Pessoa - Fernando Pessoa’nın Aşk Mektupları]

Kader Olsun

“Her şeyin tek suçlusu Kader; farzet ki Kader kendisine suç yüklenebilecek biri olsun.”

İşte bu

“Kader insana benzer; eğer bize yaptıklarından etkilenmediğimizi ona gösterirsek o zaman bizi rahat bırakır. İşte bu yüzden yalnızca şunu düşünecek irade gücüne sahip olmalısın: Fernando’yu seviyorum, başka hiçbir şey önemli değil.”
[Cartas de amor de, Fernando Pessoa - Fernando Pessoa’nın Aşk Mektupları]

Şarkı/ Yahya Kemal Beyatlı



Kalbim yine üzgün seni andım da derinden,
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!
Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden,
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!

Senden boşalan bağrıma göz yaşları dolmuş!
Gördüm ki, yazın bastığımız otları solmuş.
Son demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

İstanbul - 1962

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar