Çeşitleme Bilgiler
İçindekiler [kapat]
Dua Kabul Olsaydı
Nizamü’l Mülk XI. yüzyılda Fudayl bin İyaz’a bir özdeyiş atfetti: ” eğer
dualarım kabul olsaydı yalnızca adil sultan için dua ederdim. Çünkü kulların(
Allah’ın) ve dünyanın refahı onun refahıyla ilişkilidir”.
İsyan yok
Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Göz yaşarır ve kalp üzülür. Fakat biz Rabbimizin hoşnut olmayacağı bir söz
söylemeyiz.” el-Müstedrek ale's-Sahihayn I, 538
Resim nedir?
Sorusu sorulduğu zaman, resme bakıldığında ne görülür? sorusu ile
karşılaşılır.
Resme bakıldığı zaman öncelikle bir resim görülür, ardından resimde görülen
görülür kuşkusuz. Burada resimde görüleni, daha net açıklamak adına, ışığın
kaynağına doğrudan bakma eylemiyle ilişkilendirilebilir.
Şöyle ki, güneşe bakıldığında esasen güneş görülmez, fakat güneş ışığı
altında nesneler görünür olur, aslında güneş ışığı altında, güneş görülür, yani
nesneler aracılığıyla güneş görülür. Bu bakışla denilebilir ki çizim belli bir
dönemde resmin altyapısı olmuştur. Fakat daha sonra çizimin kendisinin bizzati
üstlendiği bir şeyden söz edilebilir; bir çizimin kendisi bir görünen olarak,
ki burada daha resimsel bir çizimden yani geleneksel akademik çizimden
bahsedildiği vurgusunu yaparak, günümüze doğru gelindiğinde, günümüzde çizim
bizatihi kendisi ve kendisinden görüneni aynı anda sunar. Fakat şunu da
söylemek mümkün, çizim kendisini temsil edebilir; burada yine bir resim
analojisinin dışında, fenomonolojik olarak resme bakıldığında, resmin kendisini
temsil eden resimden söz edilebilir. Yani günümüzde soyut resim dışında daha
göstergelere dayalı resim denildiğinde burada görünen başka bir şey vardır.
Dolayısıyla her halükarda resimde görünen şeyle resmin kendisi, çizimde görünen
şeyle çizimin kendisinden söz edilebilir. Yani özet olarak çizim resmin
altyapısı değildir.
Yada Taşı
Türk mitolojisinde tabiat olaylarını değiştiren “yada taşı” Kırgızlarda da
görülmektedir.
Kırgızlarda koyun ve sığırların midesinde bulunan sihirli taşa “cay taşı”
veya “cayı taşı” adı verilmektedir. Bu taş yardımıyla hava durumunu değiştirme,
özellikle yağmur yağdırmakla ilgili pratiklerin yapıldığı bilinmektedir.
Suyun Ruhu Kirletilmez
Eski Oğuzların ve Moğolların suya girmemeleri ve su kullanmamaları âdeti,
sanıldığı gibi, temizliğe riayet etmemek gibi basit bir tembelliğin neticesi
değil, arı ve kutlu bir ruh veya ruhun makamı sayılan kutsal suyu kirletmekten
çekinme ve sakınmanın sonucu idi. Ancak bu kutlu suları belli kaidelere ve
merasimlere uygun bir şekilde kullanmak mümkündü. Bu kurallardan biri Cengiz
yasasında “kimse elini suya sokamaz, belki ağız dolusu alıp elini ve yüzünü
yıkar” sözünden suyu kullanma için konulan kaidelerden biri olarak
anlıyoruz.
Suya işenilmez kaidesi de buradan gelir.
Dört Unsur
Neyi çok seviyorsan o unsur galiptir bedende
Hacı Bektaş-ı Veli, Makalat’ında, Allah’ın insanları dört unsurdan
yarattığını ve bunların özelliklerini taşıdığını belirtmektedir. Bunlardan
Abidler denilen şeriat ehli yelden; Zahidler olarak nitelendirilen tarikat ehli
ateşten yaratılmıştır. Marifet ehli olan arifler sudan yaratılmıştır. Suyun
aslı ise Allah’ın kudretinden olduğu için, aslı su olan Arif içinde murdar bir
şey barındırmaz. Muhabbet ehli olan muhipler ise topraktan yaratılmıştır.
(Bazı insanlar hepsini barındırabilir)
Boncuk
Bir ailenin çocukları oluyor fakat bu çocuklar kırk gün geçmeden ölüyormuş.
Birçok defa tekerrür eden bu olaydan sonra baba bu duruma çare bulabilmek için
bir hocaya danışmaya karar verir. Bu konuda derin bilgiye sahip bir hocaya
gider ve durumu anlatır. Hoca babaya bu durumun albasması olduğunu söyler.
Çaresinin ise bebek doğduktan sonra 40 gece uyumadan elinde bir bardak su ve
örtü ile beklemesini söyler. Bu esnada kapı ve pencereleri kapat ki çıkamasın der.
Senin görebileceğin kişiyi öldürmeye yeltenmeden tut ve bir pazarlık yap der.
Kısa bir aradan sonra bebeği olan adam beklemeye başlar. Bir gün, iki gün, üç
gün derken dördüncü gün odaya bir kelebek gelir. Adam, önce şaşırır sonra
hocanın söylediği varlığın kelebek şeklinde gelebileceğini aklına getirerek
açık pencereyi kapatır ve su bardağının içinden tık diye bir ses duyar.
Bardağın üzerini de örtüyle kapatır. Bir müddet bekledikten sonra örtüyü açar.
Bardaktaki kelebeğin mavi bir boncuğa dönüştüğünü görür. Bu boncuk canlı ve
konuşan bir şekle girmiştir. Boncuk:
-Beni bırak, çocuğunu öldürmeyeceğim. Adam:
-Olmaz der. Boncuk:
-Eğer beni bırakırsan senin ailenden kimseyi öldürmeyeceğim der. Adam
bırakmamak da ısrar edince Boncuk son kez şöyle der:
-Eğer beni bırakırsan sizin evden bir parça bez alan kimseye de bir şey
yapmayacağım deyince adam Boncuk’u bırakır.
Bunalım Edebiyatı
“Egzistansiyalist edebiyat karamsar ve bunalım edebiyatıdır. Çünkü dünya
saçma ve iğrenç; deniz soğuk ve kara; sevgili ‘kirli ve besinli bir yemek
dolabı’dır. Sahipsiz, Tanrısız, yardımcısız insan, adeta kapalı bir oda
veya hücreye benzeyen bu dünyada yaşamak zorundadır. Bu sebeple onun
hayatı boşluk, hiçlik, sıkıntı, bunalım, abesle doludur.”
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar