Düşmüş Melekler
Zehra Canan BAYER
"Düşmüş Melekler" den, dinler tarihinde ilk
kez Hanok'un (Enok) Kitabı'nda bahsedilmektedir. Hanok'un vizyonlarını içeren kitap, bir dönem ortadan
kaybolmuş; ancak 1773 yılında, İskoç
araştırmacı James Bruce tarafından Habeşistan'da bulunmuştur
Bununla
birlikte Hanok'un Kitabı'nın varlığına dair en eski kanıtlara, Ölü Deniz
Parşömenlerinde (Kumran Yazıtları) rastlanmaktadır.
Hanok'un
Kitabı'nın Kumran mağaralarının dördüncüsünde bulunan Aramice yedi sureti, M.Ö.
2. yüzyıl ile Hıristiyanlık öncesi çağların sonlarına tarihlenmektedir ve söz
konusu suretlerde, "Düşmüş Meleklerin" liderlerinin isimleri,
yeryüzüne inerek kendilerine eş seçmeleri, devlerin doğumu, lanetlenmeleri,
Hanok'un "Doğruluğun Cennetine" ulaşması ve astronomi ile ilgili
bilgiler yer alır .
Hanok'un Kitabı: "Düşmüş Melekler" İkonografisi
"Düşmüş
Melekler" ikonografisine referans oluşturan ilk kaynak, Peygamber Hanok'un
Kitabı'dır. Hanok'un Kitabı, Hanok'un vizyonlarını kapsamakta ve bu durum,
Kitabın birinci bölümünde:" Bunlar Enok'un kutsanma sözleridir... Gözleri
(Tanrı tarafından) açılan ve göklerde kutsal bir vizyon gören Enok (hikayesine
başladı) ve dedi ki: O görüntüyü bana melekler gösterdi. sözleriyle ifade edilmektedir.
Hanok'un
Kitabı'nda kötülüğün doğuşu ya da yeryüzündeki kötülüklerin kaynağı, doğrudan
doğruya "Düşmüş Melekler" ile ilişkilendirilmiştir. Kitabın yedinci
bölümü, "Düşmüş Meleklere" şu sözlerle atıfta bulunur:
"İnsanoğulları çoğalınca, güzel ve alımlı kızları
oldu. Melekler , göklerin çocukları onları görüp onlara karşı şehvet
hissettiler. Birbirlerine dediler ki: 'Gelin, insanların arasından kendimize
eşler seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun.
'Sonra
liderleri Semyaza onlara dedi ki:'Bunu gerçekten yapmayı kabul etmeyeceğinizden
ve büyük bir günahın cezasını tek başıma çekmek zorunda kalacağımdan
korkuyorum.' Onlar da ona dedi ki: 'Yemin edelim. Ne olursa olsun bu plandan
vazgeçmeyeceğimize dair karşılıklı (yemin edelim).' Sonra hep birlikte yemin
ettiler ve planı uygulayacaklarına söz verdiler. Toplam iki yüz kişi, Yeret'in
zamanında Hermon Dağı'nın zirvesine
indiler. O dağa Hermon Dağı demişlerdi, çünkü bu iş için birbirlerine yemin
etmiş, vazgeçmemek üzere lanet okumuşlardı. Liderlerinin isimleri şöyleydi: Semyaza, Araklba, Rameel,
Kokablel, Tamlel, Ramlel, Danel, Ezeqeel, Baraqiyal, Asael, Armarel, Batarel,
Ananel, Zaqiel, Samsapeel, Satarel, Turel, Yomyael, Sariel. İki yüz meleğin liderleri bunlardı. Onlarla
birlikte olan diğer tüm meleklerle birlikte kendilerine eşler aldılar. Her biri
kendilerine bir eş seçti ve onlarla birleşmeye, kendilerini onlarla kirletmeye
başladılar. Onlara büyüler öğrettiler... Sonra kadınlar hamile kaldı ve
boyları 135 metre olan devler doğurdu.
Sonunda insanlar onları besleyemeyecek hale gelene kadar, bu devler insanların
ürettiği her şeyi tüketti. Ve devler yemek için insanlara döndü ve onları
yediler. Kuşlara, yabani hayvanlara, sürüngenlere, balıklara karşı günah
işlemeye ve sonra birbirlerinin vücutlarını yemeye, hatta kanını içmeye
başladılar. Ve dünya bu vicdansızlardan şikâyetçi oldu. "
Kitabın
sekizinci bölümünde insanlığın mahvolduğu, mahvoldukça da çığlıklarının göklere
ulaştığı yazmakta ve bunun sorumlusu olarak da yeryüzüne inen "Düşmüş
Melekler"den Azazyel(Azazil) ve Semyaza gösterilmektedir. Azazyel
insanlara kılıç, bıçak, kalkan ve zırh yapmayı, Semyaza ise büyü yapmayı
öğretmiş; kötülükler artmış, çok sayıda zina işlenmiş ve insanoğlu yoldan
çıkmıştır.
Dokuzuncu
bölüm ise Baş Meleklerden Mikail,
Cebrail, Rafael, Suryal ve Uriel'in göklerden aşağı baktıkları, dünyada dökülen
kanı ve işlenen sonsuz kötülükleri gördükleri, bunun üzerine
"En
Yüceye"/Tanrıya, olan-biteni anlattıkları bölümdür. Aynı bölümde kan ve
günahla dolu dünyada, ölülerin ruhlarının ağladığını ve çığlıklarının Cennetin
kapılarına kadar ulaştığını, dünyadaki adaletsizliklerden dolayı feryatların
dinmek bilmediğini Tanrıya söyleyen Baş Melekler, Tanrı'nın buna neden engel
olmadığını sorarlar ve O'ndan yol göstermesini dilerler.
Bunun
üzerine onuncu bölümde Tanrı, öncelikle Uriel'i Nuh peygambere gönderir ve der
ki: "Git ona benim adımla de ki: 'Kendini sakla!' Ve ona gelen sonu
göster. Çünkü dünya yıkılacak. Tufanın suları tüm dünyaya gelmek üzere ve
dünyanın üzerindeki her şeyi yok edecek. Nuh'a bu tufandan nasıl kurtulacağını
öğret ki dünyanın gelecekteki tüm nesilleri için tohumu korunabilsin."
Sonra Rafael'i görevlendirir ve şöyle der: "Azazyel'in elini ayağını bağla
ve onu karanlığa koy. Dudael'deki çölde bir yer aç ve onu oraya koy. Üzerine
sivri ve sert kayalar koy. Tamamen karanlıkla örtülsün ve sonsuza kadar orada
kalsın. Yüzünü de kapat ki ışığı göremesin. Büyük yargı gününde Azazyel ateşe
atılacak... Azazyel'in öğrettikleri yüzünden tüm dünya kirlendi. O yüzden tüm
günahı ona yükle. "Cebrail'e: "Gayri meşruluğun, yozlaşmışlığın,
ahlaksızlığın ürünü olan çocukların karşısına çık ve o Gözcülerin çocuklarını
insanların arasından çıkar. Onları oradan çıkar ve birbirlerine düşür ki
birbirlerini yok etsinler. Çünkü fazla günleri kalmadı..."der.
Mikail'e ise Semyaza'ya ve onunla birlikte olanlara, "pisliklerini
bulaştırmak için kendilerini kadınlarla birleştirenlere", suçlarını
bildirme görevini verir. Suçlarının cezası olarak Mikail, tüm oğulları
birbirlerini katlettiğinde, sevdiklerinin yok olduğunu gördüklerinde, neticesi
sonsuza kadar sürecek olan yargı gününde sonları gelene kadar, yetmiş nesil
boyunca onları alçak yerlere zincirleyecektir. O günler geldiğinde ise
işkenceyle ateş çukuruna gönderilecek ve sonsuza dek hapsedileceklerdir. Tüm
nesillerin sonuna kadar birlikte yakılıp yok edileceklerdir.
Kitabın
on ikinci bölümü Tanrı'nın Hanok'a, "Düşmüş Meleklerin/Gözcülerin"
affedilmeyeceğini, sonsuz cezaya çarptırılacaklarını ve bunu meleklere
bildirmesini emrettiği şu sözlerle başlar: "Git o yüce Cenneti ve
sonsuz kutsal mekânlarını terk eden, kendilerini kadınlarla kirleten,
insanoğullarının yaptığını yapan, onları kendilerine eş olarak alıp dünyada büyük
bir yozlaşma yaratan Gözcülere de ki dünyada asla huzur bulmayacaklar.
Günahları affedilmeyecek, çocuklarından da mutluluk bulmayacaklar.
Sevdiklerinin katledilişini görecek, oğullarının yok edilişinin yasını
tutacaklar ve sonsuza kadar yalvaracaklar ama onlara merhamet ve huzur
gösterilmeyecek. " . Bunun
üzerine Hanok, Tanrı'nın buyruğuna uyarak öncelikle Azazyel'e, Tanrı tarafından
cezalandırıldığını ve hiçbir zaman huzur bulamayacağını, affedilmeyeceğini
bildirir; sonra "Gözcülerin" yanına gider. Onları korku içinde
titrerken bulur. İşledikleri günahlardan ötürü göğe bakıp Tanrı'yla
konuşamadıkları için Hanok'tan aracı olmasını ve affedilip huzura ermek için
duacı olduklarını Tanrıya iletmesini isterler; ancak Hanok
"Gözcülere", vizyonunda Tanrı'nın bu dileği kabul etmediğinin
gösterildiğini, asla Cennete kabul edilmeyeceklerini, dünya var olduğu sürece
zincirlenmelerine karar verildiğini, bunun da ötesinde çocuklarının yok oluşunu
göreceklerini söyler.
Kitabın
on beşinci ve on altıncı bölümlerinde, "Düşmüş Meleklerin/Gözcülerin"
insanlardan olma çocukları/devlerden de bahsedilmektedir. Buna göre devlerin
mekânı dünya olacak, onlara kötü ruhlar denecek, insanlar ve
"Gözcüler"den doğdukları için bedenleri kötü ruhlara hizmet edecektir.
Devlerin ruhları dünyaya zulüm, yozlaşma, savaş ve bela getirecek, bu ruhlar
özellikle kadınlara eziyet edecektir; çünkü kadınlardan olmadırlar.
Öldüklerinde ruhları bedenlerini terk edecek, yargı gününde ise
"Gözcülerle" birlikte büyük bir hezimete uğrayacaklardır
"Gözcülerin",
yargı gününe kadar kalacakları yer de Hanok'un Kitabında tasvir edilmektedir.
Kitabın yirmi birinci bölümünde, Dünya ve Şeol'e yaptığı yolculukta Hanok, baş meleklerden
Uriel'le birliktedir ve Uriel, "Gözcülerin" yargı gününe kadar nerede
tutulacaklarını ona gösterir. Hanok, gördükleri karşısında dehşete kapılır ve
şunları söyler: "...korkunç bir yere vardım. Büyük bir ateş yanıyordu ve
ortasında büyük bir çukur vardı. Alçalan büyük ateş sütunlarıyla doluydu. Ne
boyunu görebiliyordum ne de büyüklüğünü... Dedim ki: 'Ne korkunç bir yer burası
ve bakması ne kadar korkunç!' Yanımda olan yüce melek Uriel cevap verdi:'Enok
neden bu kadar korku ve panik içindesin?' Dedim ki: 'Bu korkunç yerden ve bu
acı verici görünüşten dolayı.' Dedi ki: 'Burası meleklerin hapishanesidir.
Sonsuza kadar burada hapsedilecekler.'"
Kitabın,insanoğlunun
hikâyesinin anlatıldığı elli üçüncü bölümünde ise yargı günüyle ilgili olarak
ateş içinde yanan derin bir vadiden söz edilir. Burada ağırlığı ölçülemeyen
demir zincirlerin yapıldığını gören Hanok, barış meleğine bu zincirlerin kimin
için hazırlandığını sorar ve şu yanıtı alır: "Bunlar Azazil'in topluluğu için hazırlanıyor, onları hapsedip
Cehennem çukuruna bağlamak için. Ve Ruhların Tanrısının emrettiği gibi,
çeneleri sert taşlarla kaplanacak. Mikail, Cebrail, İsrafil ve Fanuel, o büyük
günde onları alıp yanan ateşe atacak ki Ruhların Tanrısı onların
adaletsizliklerinin, Şeytan'a hizmet etmelerinin ve dünyadakileri yoldan
çıkarmalarının öcünü alabilsin. "
"Düşmüş
Meleklerin" yargılanması ile ilgili bilgiler, Kitabın altmış yedinci
bölümünde Mikail, Rafael ve Rakael'in birbirleriyle konuşmalarında da
geçer.Yargı gününde Mikail, Rafael'e şunları söyler: "Meleklerin
yargılanmasının şiddetinden dolayı ruhun gücü beni sersemletiyor, titretiyor.
Onları eriten bu şiddetli yargılamaya kim dayanabilir? Liderleri yüzünden
onlara uygulanan bu yargılama karşısında kimin kalbi yumuşamaz, kimin içi
titremez?"Yargı devam ederken Rafael, Rakael'e şöyle der: "Tanrı'nın
gözü önünde olamayacaklar. Ruhların Tanrısı onlara kızdı, çünkü onlar Tanrı
kendileriymiş gibi davranıyorlar. O yüzden gizli bir yargı ebediyen buldu
onları.Ne melekler ne de insanlar gidip onlara eşlik eder, onlar bu yargılamaya
ebediyen, tek başlarına maruz kaldılar. "
Kitabın
altmış sekizinci bölümünde ise "Düşmüş Meleklerin" liderleri,
isimleriyle ve işledikleri günahlarla birlikte ayrıntılı olarak verilir. Yekun,
kutsal meleklerin tüm çocuklarını saptırmış, onları dünyaya getirip kadınlarla
yoldan çıkarmıştır. Kesabel, meleklerin kutsal oğullarına şeytani kılavuzluk
yapmış, yoldan çıkarmış, vücutlarını kadınlarla kirletmeye sevk etmiştir.
Gadreel, insanlara tüm ölümcül darbelerini, savaş zırhlarını, kılıçlarını ve
diğer öldürücü silahları göstermiştir. Penemuel, insanoğluna acıyı, tatlıyı,
meleklerin bilgeliklerinin tüm sırlarını, mürekkep ve kâğıtla yazmayı
öğretmiştir. Kasdeya, insanlara kirli
ruhların ve şeytani varlıkların tüm kötü etkilerini, düşük olması için
rahimdeki embriyonun nasıl öldürüleceğini, yılan ısırıklarıyla ruha zarar
vermeyi ve yılanın oğlu Taba'et ile öğlen vakti meydana getirilen yıkıcı
etkileri göstermiştir
"Düşmüş
Meleklerin" liderlerinin isimleri, yeryüzüne inerek kendilerine eş
seçmeleri, seçtikleri eşlerden doğan devler, devlerin lanetlenmeleri, Ölü Deniz
Parşömenlerinin"Hanok'un Kitabı" ile "Devler Kitabında" da
yer alır. Kumran mağaralarının dördüncüsünde bulunan "Hanok'un
Kitabına" ait ilk parçada, günahkâr meleklerin liderlerinin Aramice
isimleri şöyle geçer: "
...Bunlar onların önderlerinin isimleridir.
Shemihazah onların başıydı; Arataqoph İkincisi, Ramtael üçüncüsü, Kokhabel
dördüncüsü, ...el beşincisi, Ramael altıncısı, Daniel yedincisi, Ziqiel
sekizincisi, Baraqel dokuzuncusu, Asael onuncusu, Hermoni on birincisi, Matarel
on ikincisi, Ananel on üçüncüsü, Stawel on dördüncüsü, Shamshiel on beşincisi,
Shahriel on altıncısı, Tummiel on yedincisi, Turiel on sekizincisi, Yomiel on
dokuzuncusu, Yehaddiel yirmincisi. "
Devamında,
liderlerin kendilerine eşler seçtiği, onların yanına gitmeye başladıkları,
büyücülük ve sihirbazlık öğrettikleri, onlarla kendilerini kirlettikleri,
eşlerinin hamile kalıp devleri doğurdukları kaydedilmekte; günahkâr meleklerin
Tanrı'nın gazabına uğrayacağı hakkında bilgiler yer almaktadır. Kitapta Hanok,
yukarıda adı geçen melekler ile onlara yandaşlık eden diğer günahkâr meleklerin
başına, hayatları boyunca yapacakları kötülüklerden daha büyük bir kötülüğün
geleceğini bildirmektedir. Hanok'un vizyonlarına göre kötüler için bir tuzak
vardır, bu bir hapistir ve yargılanacakları güne kadar burada varlıklarını
sürdüreceklerdir.
Devler
Kitabı ise: "... Ruhumuzun ölümü hakkında" sözleriyle başlar
Kitapta
kötü olanın lanetinden bahsedilir; ancak asıl detaylandırılan, devlerden
ikisinin gördüğü rüyadır. Buna göre devler uyanır uyanmaz babaları
Shemihazah'ın yanına giderler. Devlerden biri (Nefilim), rüyasında bir
mucizenin gerçekleştiğini söyler. Tüm ağaç türlerinin olduğu bir bahçe
gördüğünü, bahçıvanların bahçedeki her ağacı suladığını, ağaçların diplerinden
köklerin çıktığını, her bir ağacın üç filiz verdiğini ve tüm bu olanları
izlerken gökyüzünden "ateş dillerinin" indiğini, her yerin suyla
kaplandığını (Nuh Tufanı), yangın çıktığını ve yangının meyve bahçesindeki tüm
ağaçları sardığını, yangının tek bir ağaca ve topraktaki filizlerine (Nuh ve
soyu) dokunmadığını söyler. Nefilimi dinleyen diğer devler, bu rüyayı
yorumlayamazlar. Sonra kardeşi diğer dev (Ohiyah) rüyasını anlatmaya başlar.
"Göklerin Hükümdarı" yeryüzüne inmiş, tahtlar kurulmuş, "Yüce
Olan" oraya oturmuştur. Yüzlercesi, binlercesi ona hizmet etmektedir;
kitaplar açılmış, yargı okunmuştur. O, tüm canlılara, bedene, tüm yöneticilere
hükmetmektedir. Rüyasının burada bittiğini söyleyen devin karşısında diğer
devler dehşete kapılırlar. Hanok'a gitmek gerektiğini ve rüyaları ona
yorumlatmadan rahata ermelerinin mümkün olamayacağını söylerler. Rüyaların
yorumu ise, Hanok'un Kitabı'nın altıncı bölümündeki şu sözlerde gizlidir:
"Ağaçların nasıl kendilerini yapraklarla kapladığına, meyve ürettiğine
bakın. Sonsuz Olan'ın her şeyi bu şekilde sizin için yaptığını anlayın... Tanrı
nasıl emretmişse, her şey o şekilde meydana gelir. Sular ve ırmaklar da
kendiişlerini onun emri dışına çıkmadan yapar. Ama siz sabırla beklemediniz ve
Tanrı'nın emirlerine uymadınız. Emirleri çiğnediniz, günaha girdiniz ve pis
ağızlarınızla onun yüceliğine iftirada bulundunuz. Siz katı kalpliler, siz
huzur bulmayacaksınız! Günlerinizden alabildiğine nefret edeceksiniz. Ömrünüzün
yılları hızla geçiverecek. Mahvedilme zamanınız sonsuz bir nefretle güçlenecek,
huzur bulmayacaksınız. O günlerde adlarınız tüm adil olanlar için sonsuz bir
iğrenti olacak. Tüm lanet okuyanlar sizin adınızla lanet okuyacaklar. Tüm
suçlular, günahkârlar size lanet edecek. Ama seçilmişler için ışık, sevinç ve
huzur olacak. Dünya onlara kalacak. Ama sizin için suçlular, kurtuluş
olamayacak. Hepinizi bir lanet saracak. . "
Devler
Kitabı'nda geçen lanetlenen devler bahsi, Eski Ahit'te ve İbrani mitlerinde de
yer alır. Devlerden, çoğu yerde "Tanrı'nın Oğulları ve İnsanların
Kızlarından" olma yaratıklar olarak söz edilir. "Düşmüş
Melekler" ise Eski Ahit'te ve söz konusu mitlerde "Tanrı'nın
Oğulları" olarak anılırlar ve Hanok'un Kitabı'nda anlatıldığı gibi
"İnsanların Kızları" ile beraber olup yoldan çıktıkları için sonsuz
cezaya çarptırılırlar.
Eski Ahitve İbrani Mitlerinde "Tanrı'nın
Oğulları-İnsanların Kızları"
"Tanrı'nın
Oğulları ve İnsanların Kızlarıyla" ilgili olarak Eski Ahit'in Tekvin
Bölümü'nde: "... Toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı ve onların kızları doğduğu
zaman Allah oğulları, adam kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün
seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar. Allah oğulları, insan kızlarına
vardıkları ve bu kızlar onlara çocuk doğurdukları zaman, o günlerde, hem de
ondan sonra yeryüzünde Nefilim vardı, bunlar eski zamandan zorbalar, şöhretli
adamlardı. "sözleri yer almaktadır(Tekvin, 6/1-4).
"Tanrı'nın
Oğulları ve İnsanların Kızlarına"ilişkin detay veren diğer kaynaklardan
Jubilees ve Tanhuma Buber'e göre ise Tanrı'nın oğullarının, insanlara
doğruluğu ve adaleti öğretmek için gönderildikleri, üç yüz yıl boyunca Kain'in
oğlu Hanok'a, Cennetin ve dünyanın tüm sırlarını öğrettikleri; ancak daha sonra
ölümlü kadınlarla şehvetli isteklerini gerçekleştirip birer günahkâr oldukları,
soylarının yeryüzünden yok edilmesinden önce bakireler, evli kadınlar, erkekler
ve hayvanlarla birlikte olarak kendilerini eğlendirdikleri
belirtilmektedir
Yalqut Genesis ve Bereshit Rabbati'de ise "Düşmüş Melekler"in
liderlerinden Samhazai ve Azael'in (Azazil) Tanrı'nın yanına giderek O'na
yeryüzünde bir süre de olsa yaşamak için yalvardıkları, bunun üzerine Tanrı'nın
-başlangıçta kabul etmese de- onlara izin verdiği, ancak yeryüzüne iner inmez
"Tanrı'nın Oğullarının", Havva'nın kızları ile (insanların kızları)
birlikte olmaktan sakınmadıkları, Samhazai'nin Hiva ve Hiya adında iki erkek
çocuğu olduğu, birer dev olan bu varlıkların her birinin günde bin deve, bin at
ve bin tane de öküz yiyerek açlıklarını giderdiği; Azael'in ise erkekleri
kadınlar karşısında çaresiz bırakarak baştan çıkartan kadınlara özgü süs
malzemeleri icat ettiği, tüm bunlara şahit olan Tanrı'nın
"yukarıdaki" suları serbest bırakacağı ve bu şekilde de tüm insan ve
hayvanları öldüreceğini söyleyerek onları uyardığı, iki oğlunu düşünen
Samhazai'nin, Tanrı'ya yalvararak onu bu düşüncesinden vazgeçirmeye çalıştığı
kaydedilmiştir.
Yine
aynı kaynaklarda Hiva'nın aynı gece rüyasında gökyüzünde, üzerine bir efsane
yazılı olan tepesi düz bir devasa kaya gördüğü, kayanın üzerinde yazılı olan
efsanenin yalnızca dört harfi kalacak şekilde bir melek tarafından kazındığı;
Hiya'nın ise aynı gece düşünde meyvelerle dolu bir bahçe gördüğü, ancak birkaç
meleğin gelerek üç dallı tek bir ağaç kalana kadar tüm ağaçları kesip yerle bir
ettiği, Hiva ve Hiya'nın gördükleri düşleri babaları Samhazai'ye anlattıkları
ve O'nun da Hiya'ya: “Senin rüyanın anlamı şudur: Tanrı'nın göndereceği tufan,
Nuh ve üç oğlu dışında bütün insanlığı yok edecek" dediği bildirilmektedir
Söz
konusu kaynaklarda Samhazai'nin tövbe ettiği ve Güneye, Cennet ile yeryüzü
arasındaki bir bölgeye gittiği, ayakları yukarıda, başı aşağıda olmak üzere
günümüzde Yunanlılar'ın Orion adını verdiği kuyruklu yıldızı oluşturduğu;
Azael'in ise Samhazai gibi tövbe etmediği, aksine kadınlara, erkekleri baştan
çıkaran süsler ve çok renkli kaftanlar vermeye devam ettiği
kaydedilmektedir
Bazı
kaynaklarda ise "Tanrı'nın Oğullarının" iyi niyetlerle yeryüzüne
indikleri; ancak insanın kızları tarafından aldatıldıkları, bu yüzden de melek
olma özelliklerini yitirdikleri ifade edilir. Buna göre Clementine
Homilies'te bazı meleklerin Tanrı'nın
huzuruna çıktıkları, insanın cezalandırılıp cezalandırılmayacağından emin
olunmasını sağlayacak kesin kanıtlar toplamak amacıyla yeryüzüne inmek için
O'ndan izin istedikleri, Tanrı'nın bu isteği kabul etmesiyle birlikte de
meleklerin kendilerini erguvan renkli taşlara, altın ve değerli mücevherlere
çevirdiği ve çok geçmeden de açgözlü insanlar tarafından çalındıkları,
insanlığa doğruluğu öğretmeyi umarak insan suretine girdiklerinde ise
insanların kızları tarafından baştan çıkartılıp kendilerini yeryüzüne bağlanmış
buldukları ve bir daha da ruhanî suretlerine geri dönemedikleri kaydedilir.
Yine aynı kaynakta bu defa "Düşenler" olarak geçen meleklere
Tanrı'nın et yemeyi yasakladığı, bununla birlikte yemeleri için üzerlerine
kudret helvası yağdırdığı, öte yandan "Düşenlerin", kudret
helvalarını yemeyip etleri için hayvanları kesmeye ve et yemeye devam
ettikleri, hatta insan etiyle akşam yemeklerini süsleyerek gökyüzünü kötü
kokulu bulutlarla kapladıkları ve bunu öğrenen Tanrı'nın yeryüzünü temizlemeye
karar verdiği aktarılır
Zohar Tekvin'de ise "Düşmüş Meleklerin"
liderleri ile ilgili, daha önce herhangi bir kaynakta geçmeyen bir bilgiye yer
verilmektedir. Buna göre Samhazai ile Azael, Musevi mitolojisinde adı geçen
Mahlat'ın kızı Naama ve bir zamanlar Adem'in eşi olduğu ileri sürülen Lilith
adlarındaki iki iblis kadın tarafından yoldan çıkarılmışlardır (Zohar
Tekvin/37a, 55a). Tüm bunların yaşandığı günlerde namuslu kalmayı seçen Istahar
adındaki bir bakire ise, bazı meleklerin yeryüzüne bağlanıp kalmalarına sebep
olur. Tanrı'nın oğulları, şehvetli isteklerini onunla yaşamak istediklerini
söylerler. Istahar ise eğer kanatlarını ona verirlerse, isteklerini yerine
getireceğini dile getirir. Bu isteği kabul edilir edilmez de kanatları
kullanarak Cennet'e, "Tanrı'nın tahtındaki Tapınağa" uçar ve
kanatlarını kaybeden melekler de yeryüzüne "düşerek" oraya bağlanıp
kalırlar
Yukarıda
"Düşen" meleklerle ilgili pek çok detayın verildiği Eski Ahit
dışındaki kaynaklarda, meleklerin "Tanrı'nın Oğulları"adını
almalarıyla ilgili de bilgiler yer almaktadır. Örneğin Zohar Tekvin'de, söz
konusu meleklerin atalarının -Kain'in babası olan Samael'in- Tanrı tarafından
kutsal bir ışıkla yaratıldığı, bu ışığın da onun soyundan gelenlerin yüzüne
vurduğu, dolayısıyla da "Tanrı'nın Oğulları" adını aldıkları
belirtilmektedir. Aynı kaynakta, "İnsanların Kızları"nın Şit'in
çocukları olduğu söylenir. Şit'in babasının bir melek değil de Âdem olması
dolayısıyla yüzleri ölümlülere benzetilir (Zohar Tekvin/37a).
Bazı
kaynaklar ise "Tanrı'nın Oğullarının" Şit'in soyundan gelen dindar
varlıklar olduğunu, "İnsanların Kızlarının" ise Kain'in soyundan
gelen günahkarlar olduğunu ileri sürer. Buna göre Habil, çocuk sahibi olmadan
ölür ve insanoğlu iki kabileye ayrılır. Hanok dışındaki Kenanlılar'ın hepsi
birer günahkârdır; öte yandan Şit'in soyundan gelenler erdem sahibidirler. Şit
kavminden olanlar, atalarına benzedikleri için olağanüstü uzundurlar; Cennet
Kapısına bu denli yakın yaşadıkları için de "Tanrı'nın Oğulları"
unvanını almışlardır
Şit
soyundan gelenlerin büyük bir bölümü evlenmeme andı içmişlerdir; Kenanlılar ise
sefahat düşkünü olmuşlar ve her biri en az iki kadınla evlenmişlerdir.
Kenanlılar'ın kadınları, zaman içinde evlenmeme yemini eden Şitlileri de baştan
çıkarmış ve Şitliler, Tanrı'nın kanunlarını tamamen unutmuşlardır (PRE. bl/22)
Tüm bunlar, "Tanrı'nın Oğullarının" işledikleri günahlardan ötürü
Mikail ve İsrafil'in eliyle Tanrı tarafından cezalandırılmalarına neden olmuş;
liderleri Azael, el ve ayaklarından bağlanarak Dudael Mağarası'na konmuş,
üzerine sivri uçlu kayalar atılarak buraya hapsedilmiş, Samhazai ve yandaşları
ise yetmiş nesil boyunca yaşamlarını geçirecekleri diğer karanlık mağaralara
zincirlenmişlerdir
Yukarıda
aktarılanlarda, "Tanrı'nın Oğulları" konusunun, Hanok'un Kitabı ve
İbrani mitlerinde kapsamlı bir biçimde yer aldığı; öte yandan söz konusu
kaynaklarda, doğrudan doğruya Lucifer ya da Şeytan'ın bahsinin geçmediği
görülür. Dünyadaki kötülüklerin kaynağı Lucifer ve Cennet'teki savaşından
bahseden, Eski Ahit ve Yeni Ahit metinleridir ki Batı sanatındaki "Düşmüş
Melekler" ikonografisi de daha ziyade bu bağlamıyla ele alınır.
Eski Ahit ile Yeni Ahit
Metinlerinde Lucifer ve "Düşmüş
Melekler"
Eski
Ahit'te geçen: "Ey parlak yıldız, seherin oğlu, göklerden nasıl düştün!
Sen ki milletleri devirdin, nasıl yere yıkıldın!"sözleri, Tanrı tarafından
bütün halkların koruyucusu olarak görevlendirilen, başlangıçta itaatkâr bir
tutum sergileyen; ancak bir süre sonra kendini üstün görmeye başlayan Lucifer
içindir (İşaya, 14/12).
Lucifer'in:"Göklere
çıkacağım, tahtımı Allah'ın yıldızları üzerine yükselteceğim ve şimalin
sonlarında, cemaat dağında oturacağım.
Bulutların yüksek yerleri üzerine çıkacağım, kendimi yüce Allah gibi edeceğim.
"(İşaya,14/13-14) sözleri ise önce Aden Bahçesi'nden kovulmasına,
yeryüzüne düşmesine ve oradan da Şeol'e
indirilmesine sebep olmuştur. Yere düşerken bir yıldırımı andıran
Lucifer, sonunda bir kül yığınına dönmüş ve Ölüler Diyarı'ndaki, Ölüm Çukuru'nun
dibindeki ruhu, bir yandan öbür yana, biteviye sallanıp durmuştur
Eski
Ahit'te, Hezekiel'in öngörülerinde ise Lucifer isim olarak anılmaz; ancak Sur
kralına yapılan kehanette, Lucifer'den bahsedildiği, Cennetten kovulduğu ve
yeryüzüne atıldığı açıktır: "Rab Yehova şöyle diyor: Kemalin mührü,
hikmetle dolu, güzellikte tam olan sendin. Sen Adende, Allah'ın bahçesinde
idin, sarı yakut, kırmızı akik ve beyaz akik, gök zümrüt akik, yeşim, safir,
kızıl yakut, zümrüt taşları ile bütün değerli taşlarla ve altınla
kaplanmıştın... Sen mesh edilmiş gölge salan kerubi idin ve seni ben diktim.
Allahın mukaddes dağı üzerinde idin; ateşten taşlar arasında gezdin. Sende
kötülük olduğu bulununcaya kadar yaratıldığın günden beri yollarında kâmildin.
Ticaretinin çokluğundan ötürü senin içini zorbalıkla doldurdular ve suç işledin
ve seni murdar şey gibi Allahın dağından attım... seni yere çaldım... senin
içinden ateş çıkardım; seni o yiyip bitirdi ve bütün seni görenlerin gözü
önünde seni yer yüzünde kül ettim. "(Hezekiel, 28/12-18).
Yeni
Ahit'te ise Lucifer, "Şeytan" ile özdeşleştirilmiştir. Düşüşü, Eski
Ahit'te hem İşaya hem de Hezekiel'de anlatılanlarla benzerlik göstermektedir.
Bununla birlikte Eski Ahit'te, Lucifer ve isyankâr meleklerin birlikte hareket
ederek Tanrı'ya karşı geldikleri ve savaş ilan ettikleri, Tanrı'nın kutsanmış
melekleri ile savaştıkları ve savaşı kaybederek yeryüzüne düştükleri yer almaz.
Baş Meleklerden Mikail ile Şeytan ve önderliğini yaptığı orduları arasında
Cennette geçen savaştan söz eden, Yeni Ahit metinleridir.
Yeni
Ahit metinlerinden Petrus'un İkinci Mektubu'nda, isyankâr meleklerin günah
işledikleri için Tanrı tarafından esirgenmedikleri, Cehenneme atıldıkları ve
Cehennemin "karanlık zincirlerine teslim edildikleri" kaydedilir (II.
Petrus, 2/4). Yahuda'nın Mektubu'nda da bu konuyla ilgi olarak Tanrı'nın:
"Ve kendilerinin reisliğini hıfzetmemiş, fakat kendi meskenlerini terk
etmiş olan melekleri, büyük günün hükmü için ebedi bağlarla karanlık altında
sakladı" sözleri geçer (Yahuda, 1/5).
Vahiy'de
ise Mikail ile ejder olarak anılan Şeytan arasındaki savaş tasvir edilir.Savaş
Cennet'te geçer, Mikail galip gelir ve Şeytan ile isyankâr melekleri Cennet'ten
kovar/atar. Mikail ile Şeytan arasında geçen bu savaş Vahiy'de şu sözlerle
anlatılır: "Ve gökte cenk oldu. Mikael ve kendi melekleri, ejderle cenk
etmek için çıktılar ve ejder ve kendi melekleri cenk ettiler ve galip olmadılar
ve gökte artık onların yeri bulunmadı ve İblis ve Şeytan denilen büyük ejder,
bütün dünyayı saptıran eski yılan, yeryüzüne atıldı ve onun melekleri kendisi
ile beraber atıldılar. "(Vahiy, 12/7-9). Cennet'te Şeytan ve orduları ile
savaşan meleklerin zaferi ise şu sözlerle kutlanır: "Allahımızın kurtarışı
ve kuvveti ve melekûtu ve mesihinin
hâkimiyeti şimdi oldu; çünkü kardeşlerimizin ithamcısı, onları Allahımızın
önünde gündüz ve gece itham eden, aşağı atıldı. Ve onlar kuzunun kanı sebebiyle
ve onların şehadetinin sebebiyle onu yendiler ve ölüme kadar canlarını
sevmediler. Bunun için ey gökler ve onlarda oturanlar mesrur (sevinçli)
olun." (Vahiy, 12/10-12).
Sonuç
Yukarıda
adı geçen kaynaklardan özellikle Hanok'un Kitabı, Ölü Deniz Parşömenleri ve
İbrani Mitleri'nde, "Düşmüş Melekler"in kimlikleri, yeryüzünde
kendilerine eş seçmeleri, onlarla birlikte olmaları, bu birlikteliklerinden
devlerin doğması, yeryüzünde sapkınlıkların artması, bunun üzerine Tanrı
tarafından lanetlenerek Cennet'ten kovulmaları ve cezalandırılmaları hakkında
detaylı bilgilere ulaşılmıştır. Eski Ahit ile Yeni Ahit metinlerinden ise
düşmüş meleklerin lideri Lucifer/Şeytan ve Mikail'in başı çektiği orduyla
Cennet'te gerçekleşen savaş, Şeytan'ın isyankâr meleklerle birlikte bu savaştan
yenilgiyle çıkması ve Cennet'ten kovulması/düşmesi hakkında bilgiler
edinilmiştir.
Yeni
Ahit'in Vahiy bölümünde geçen: "Ve gökte cenk oldu. Mikael ve kendi
melekleri, ejderle cenk etmek için çıktılar ve ejder ve kendi melekleri cenk
ettiler ve galip olmadılar ve gökte artık onların yeri bulunmadı ve İblis ve
Şeytan denilen büyük ejder, bütün dünyayı saptıran eski yılan, yeryüzüne atıldı
ve onun melekleri kendisi ile beraber atıldılar.”
:
"Quis ut Deus" (Kim Tanrı gibi olabilir ?).
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder