Print Friendly and PDF

Feyzi HALICI

Bunlarada Bakarsınız



Tarih şehri, kültür şehri, sanat şehri, tasavvuf şehri, turizm şehri, inanç şehri, hareket, bereket şehri, özden öze Mevlâna şehri; Ben Konyayım. ” diyen Feyzi HALICI, 1922  yılının karlı bir şubat gününde, Mevlâna Dergâhına on metre mesafede, Civar Mahallesi’nin Celâl Sokağı’nda  tipik bir Konya evinde, sekiz çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kendisine üçüncü çocuk olması nedeniyle Feyzi adını koymuşlardır. Dini geleneğe bağlı, edebiyata, halk tarzı şiire ilgi duyan bir çevrede yetişen şair, 1930 yılında Rehber-i Hürriyet Mektebi’nde ilkokula başlar. Âşık Mehmet Ağa’nın tesiriyle çocuk yaşta şiire ilgi göstermeye başlayan Halıcı, ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi iken yazdığı “Karınca” isimli şiirinin yazılış sebebini şöyle açıklamaktadır: “Yaz aylarında Konya’ya pehlivanlar gelirdi. Pehlivan güreşleri yapılırdı. O pehlivan güreşleri için Karınca adlı şiirimi yazdım .”
1934 yılında Rehber-i Hürriyet Mektebi, adını 19 Mayıs İlkokulu olarak değiştirmiştir. 1934-1935 öğretim yılı sonunda 19 Mayıs İlkokulu yeni adıyla ilk mezunlarını vermiştir. O yıl ilkokulu bitirenler arasında 177 no’lu öğrenci Feyzi HALICI da bulunmaktadır .
İlkokuldan sonra Konya Ortaokulu’na devam eder. 1938-1939 yıllarında Resimli Ay, Yedigün, Ekekon gibi mecmualarda şiirleri yayımlanır. Bu yıllarda Hz. Mevlâna’nın Mesnevi’sini de okumaya başlayan Halıcı, bir yandan da Konya Halkevinde yapılan şiir toplantılarını, Konya tarihiyle ilgili olarak sürdürülen çalışmaları ve spor faaliyetlerini takip eder.
Ortaokulu bitirdikten sonra 1938 yılında Konya Lisesi’ne kaydını yaptırır. Lise yıllarında Kemalettin KAMU’yu, Behçet Kemal ÇAĞLAR’ı, Hıfzı Oğuz BEKATA’yı, Sadettin Nüzhet ERGUN’u, Ferit UĞUR’u, Sadi IRMAK’ı tanır. İlk şiirleri çocuk dergilerinde yayımlanan şair, 1940 yılında şair Cemal Oğuz ÖCAL vasıtasıyla fikir ve sanat dergisi Çınaraltı ile tanışır. Lise sıralarında da şiir yazmaya devam eden şair, şiirlerini Çınaraltı ve Yenigün Mecmuaları’nda “Âşık Fezai” ve “Feyzi Halıcı” imzalarıyla yayımlar.
Halıcı’nın çocukluğu, gençliği ve olgunluğu oldukça renklidir. Kendisi ilkokul yıllarında yazdığı ilk şiirden daha başka bir şey anlatmamaktadır. Ortaokul ve lise sıralarında Almanca öğretmeni Bekir ELAM Beyin tesiri altında kalmış olacak ki, çok iyi derecede Almanca bilmektedir. Tarih öğretmeni Rıfkı BAYDUR, Almanca öğretmeni Şahabettin UZLUK ve onun ağabeyi Feridun Nafiz UZLUK hayatını etkileyen önemli kişilerdir
1942 yılında üniversitede eğitime başlayan Halıcı bu olayı şöyle anlatmaktadır: “Branşım İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Yüksek Mühendisliği idi. O yıl ilk olarak sınavla talebe alınıyordu. Hukuk Fakültesine 1000 öğrenci başvurmuştu. 600 öğrenci alınacaktı. Tıp Fakültesine 1200 öğrenci müracaatta bulunmasına karşın 400 öğrenci alınacaktır. Kimya Yüksek Mühendisliği dalına 80 öğrenci alınacaktır. 450 başvuru olmuştur...
Feyzi HALICI 1951 yılında Nermin (Mümine Neriman) SÖZBİR’le evlenir. Bu evlilikten Gülhun ve Mehmet Emrehan adında iki çocukları olur. Kızının ismini, babası Sabri Ağa “bahçemdeki güller gibi olsun ” diyerek koymuştur. Halıcı’nın rahat olan ticaret hayatı ve kültür faaliyetleri ailesinin sağlam temellere oturmasına dayanmaktadır. Çocuklarını yetiştirme ve terbiye görevi eşine kalmıştır ki, eşi bu görevi layıkıyla yerine getirmiştir. Kızı Gülhun Hanım biyokimya uzmanı, oğlu Mehmet Emrehan ise elektrik ve elektronik mühendisi olmuştur.
İlk sanat gücünü ve dergi yayınlama isteğini Çınaraltı Dergisi’nden Orhan Seyfi ORHON ve Yusuf Ziya ORTAÇ’tan aldığını  söyleyen Halıcı, 1957 yılında, Konya’da, isim babalığını  Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’nın yaptığı, aylık kültür-sanat-turizm ve folklor dergisi ÇAĞRI’yı yayınlar. Mahalli bir sanat ve edebiyat dergisi olarak oldukça başarılı ve uzun ömürlü  olan Çağrı, yurdumuzun en uzun ömürlü üç dergisinden biri ve Anadolu’da yayımlanan en uzun süreli dergi olarak elli üçüncü yayın yılına girmiş bulunmaktadır.
 Kültür ve Turizm Bakanlığı Çağdaş Türk Kültür Eserleri Yayın Kurulu, Türk Dil Kurumu ve Millî Kültür Dergisi’nin yazı kurulu üyesi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi üyesi, dost ve kardeş Pakistan’ın Konya Fahri Konsolosu, Londra Rûmî Komite onur üyesi, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı onur üyesi, basın şeref kartı sahibidir . Yaptığı hizmetlerden dolayı 2008 yılında TBMM Üstün Hizmet Ödülünü almıştır. 20 yıl İstanbul Pera Palas’ta “Şiir Günleri” ni ve 18 yıl Ankara’da Türk Tanıtma Vakfı’nda “Sanat ve Şiir Günleri” ni düzenlemiştir.
Feyzi HALICI’nın şiir, antoloji, güldeste, gezi, araştırma, folklor, kongre ve seminerlerle ilgili; yüzün üzerinde eseri bulunmaktadır. Şiirleri 1938’den beri Yenigün, Çınaraltı, Şadırvan, Aydabir, Hisar, Varlık, Türk Kültürü, Millî Kültür, Türk Dili ve Çağrı da yayımlanan şair, hayatını şuan İstanbul’da sürdürmektedir.

GÜVERCİNİM
Düşmüş kaleler gibiyim,
Bir sözüm kalmadı söyliyecek.
Acı sularda kaldı umudum,
En yalın, en güzel, en gerçek..
Hani ya ılıca çağrışımlar
Günaydınlı türküler bile yılgın.
Masmavi düşlerin sonrasına,
Böyle mi olacaktı ayrılığın?
Sırıl-sıklam seni baştan yaşarım,
Bir yağmur yağmasın hani, ipince.
Böyle kararsız mı, esrik mi olur,
Bilemiyorum âh, insan sevince..
Bir, yayan-yapıldak gelmesi değil,
Ne hoş, bu yolların gitmesi sana!
Karlı tepelerin ardında mısın?
Duysana, görsene, anlasana!
 Düşmüş kaleler gibiyim,
Bir sözüm kalmadı söyliyecek.
Acı sularda kaldı umudum,
En yalın, en güzel, en gerçek..

PICCIONE
Somiglio a fortezze cadute,
Non mi é rimasto nulla da dire,
In acque salmastre é rimasta la mia speme,
La piu semplice e bela, la piu vera..
Tant’é che perfino i tiepidi richiami,
I canti di buon mattino sono spenti.
Al di la dei sogni tutti azzurri,
Cosisarebbe stata la tua separazione?
Lo ti viva dacapo interamente,
Basta che scenda una pioggia fitta fitta,
É cosi indeciso, é dunque cosi ebbro
- Non posso saperlo!
- I’essere umano che ama.
Non quando queste strade son cosi vuote e nude
Son belle, ma quando sono direte verso di te.
Ti trovi forse al di la dele cime coperte di neve,
Perché non senti, non vedi, perché non vuoi capire?
Somiglio a fortezze cadute,
Non mi é rimasto nulla da dire,
In acque salmastre é rimasta la mia speme,
La piu semplice e bela, la piu vera..

YAYLAYA BİR GELİN GELDİ
Zümrüt tepeler ardından,
Yaylaya bir gelin geldi.
Değme âşıklar yurdundan Yaylaya bir gelin geldi.
Sözde kalmadı kaviller,
Çalındı güm güm davullar.
Açarken eflâtun güller
Yaylaya bir gelin geldi.
Kına yakıldı ellere,
Poşu bağlandı bellere.
Yayla döküldü yollara
Yaylaya bir gelin geldi.
İnce yaşmaklar pullandı,
Tatlı gamzeler güllendi.
Yayla sevinçle dillendi,
Yaylaya bir gelin geldi.
Kaynadı bakır kazanlar,
Okundu çifte ezanlar.
Oyun oynadı kızanlar
Yaylaya bir gelin geldi.
 Kurşunlar uçtu havaya,
Neşe saçıldı yuvaya
Yeni gün doğdu güveye,
Yaylaya bir gelin geldi.
Nâmını söyler genç, koca
Bir dernek oldu koskoca.
Eğlendik kırk gün kırk gece
Yaylaya bir gelin geldi.
É GIUNTA ALL’ ALTOPIANO UNA NOVELLA SPOSA.
Da dietro le colline di smeraldo
É giunta all’altopiano una novella sposa.
Dalla terra dei migliori poeti popolari,
É giunta all’altopiano una novella sposa.
Non é rimasta vana la promessa data,
I tamburi sono stati festosamente percossi,
Mentre gia sboccia vano le rose color lilla,
É giunta all’altopiano una novella sposa.
Le mani sono state tinte con l’alcanna,
Le é stato fermato ai fianchi il velo leggero leggero,
Tutto l’accampamento si é riversato per via,
É giunta all’altopiano una novella sposa.
Iveli sono stati ornat idi lustrini,
Dolci sono fioriti ovunque i sorrisi,
L’altopiano s’é colmato di chiacchiree allegre,
É giunta all’altopiano una novella sposa.
Sono stati messi a bollire i paiuoli di rame,
Sono stati recitati gli inviti alla preghiera.
Hanno eseguito balli, i giovani campagnoli.
É giunta all’altopiano una novella sposa.
Sono stati sparati in aria colpi di fucile,
L’allegria si é diffusa sopra il nuovo nido,
I        nuovo giorno é sorto a favore dello sposo,
É giunta all’altopiano una novella sposa.
Giovani ed anziani ne cantano le lodi,
É stata una grandiosa festa nuziale.
Ci siamo divertiti quaranta notti e di,
É giunta all’altopiano una novella sposa.

SENİ yaşamak
O kadar güzelsin ki,
O kadar olur, işte.
Seni yeniden tanır gibiyim,
Her görüşte...
O kadar tatlısın ki,
İlk bahar nakışlı oğul balısın..
Yıldız yıldız süslüyorsun gecemi,
Günaydınım sen olmalısın..
O kadar incesin ki,
Uyanıyor gibisin uykudan.
Sana doğru geliyorum usulca,
Özlem dolu bir masmavi duygudan.
O kadar yücesin ki,
Anlatsam tariflere sığmaz.
Aynalarda alev alev güzelliğin,
Ne söylesem senin için az..
İlk sabahta saçların delişmen,
Gül yüzün bir ipek yaşmak..
Korkunç güzel, seni sevmek yıllarca,
Hep seni yaşamak..
VIVERE TE.
Sei tanto bela
Che piu non potresti eserse.
E com ese ti conoscessi di nuovo
Ad ogni nostro incontro.
Sei dolce come il miele
Di un alveare ornato di primavera.
Abbellisci di molte stelle la mia notte,
Devi eserse tu il mio “buongiorno”.
Sei tanto delicata da sembrare
Appena ridestata dal sonno,
Vengo da te silenziosamente
Da un sentimento azzurro pieno di nostalgia.
Sei tanto elevata
Che, se ci provo, non lo so definire.
La tua belezza arde negli specchi,
Qualunque cosa dica per te e insufficiente.
Di buon mattino hai i capelli un poco folli,
Il tuo roseo volto e un velo di seta.
E troppo bello amare te per anni,
Vivere solo te.

kendini bil
Kendinden gayrıya bakma,
Kendini bil kendini!
Kalbini ateşe yakma,
Kendini bil kendini!
Doğrudan kalma uzakta,
Elin olmasın tuzakta.
Gerçek aynaya bir bak ta,
Kendini bil kendini!
Deme, madde, mânâ ayrı,
Unutma, şefkati, hayrı.
Doğru yolda olma eğri,
Kendini bil kendini!
Kul kulun olma esiri,
Olmaz yalanın tesiri.
Kendinde ara kusuru,
Kendini bil kendini!
Aşk rahmeti yağa - durur,
Can - tohum, toprağa durur.
insanı ihlâs yoğurur,
Kendini bil kendini!
Gâhı sonra, gâhı ilkden,
Ayrılacaksın bu mülkden.
Ayrı durma iyilikten,
Kendini bil kendini!
Tahammül, en güzel perde,
Ey dost, sazın, sözün nerde?
Yalım yalım gecelerde,
Kendini bil kendini!
CONOSCI TE STESSO!
Non guardare altri che te,
Conosci bene te stesso!
Non bruciare invano il tuo cuore,
Conosci bene te stesso.
Non restare lontano dal vero,
La tua mano non cada nella trappola,
Guarda allora dentro il vero specchio,
Conosci bene te stesso.
Non dire che sono diversi materia e significati,
Non dimenticare cos’e la pieta, il bene,
Non avanzare male sul diritto sentiero,
Conosci bene te stesso.
Serno di Dio, non eserse schiavo di un altro uomo,
Non sortiscono effetto le menzogne,
Cerca dunque il difetto che e in te,
Conosci bene te stesso.
Sempre fluisce la compassione d’amore,
Il seme dell’anima e sempre per la terra,
La vera devozione forma l’essere umano,
Conosci bene te stesso.
Avverra prima o poi anche per te
Che ti separerai da questi beni.
Non restare separato dalla bonta,
Conosci bene te stesso.
Il piu bel velo e la sopportazione,
Ove sono, Amico, il tuo canto, la tua parola?
Nelle notti, quasi a filo di lama,
Conosci bene te stesso.
GÜZELLEME
Şirince, tatlıca bir yeşil sabah,
Zamanlar içinde sen ne güzelsin.
Bir nay - kudüm tutmuş erce dağları,
 Notalar içinde sen ne güzelsin.
Şüphelerin, yedi dağın ardında,
Korkular içinde sen ne güzelsin.
Bir masal meyvesi gibi sevdiğim,
Uykular içinde sen ne güzelsin.
Tekmil aşklı yollar sana gidiyor,
 Dudaklar içinde sen ne güzelsin.
 Sahilde bir avuç su, bir avuç tuz,
 Maviler içinde sen ne güzelsin.
Bir karanfil pembe - beyaz avcunda,
Bahçeler içinde sen ne güzelsin.
Unut Seçukyalı güzelliğini,
Aynalar içinde sen ne güzelsin.
Yok ki bir an seni unutmuşluğum,
Özlemler içinde sen ne güzelsin.
Tatlı bir su gibi akışın, ömür,
Pınarlar içinde sen ne güzelsin.
Sana varsam derim, yol hiç tükenmez,
 Tutkular içinde sen ne güzelsin.
Güzelleme yaptım güzelliğini,
Güzeller içinde sen ne güzelsin.

CANTO DELLA BELLEZZA
In un verde mattino di poesia e bellezza,
In tutti i tempi tu quanto sei bella!
Flauti e tamburelli hanno afferrato i monti,
Nelle note musicali tu quanto sei bella!
Con i tuoi dubbi, al di la di sette monti,
In mezzo alle paure tu quanto sei bela!
O amata mia, come un frutto di favola,
Dentro i miei sonni tu quanto sei bella!
Tutte le vie d’amore conducono a te,
Nelle tappe del cammino tu quanto sei bella!
Sulla sponda un pugno d’acqua e un pugno d isale,
In mezzo agli azzurri tu quanto sei bella!
Gon un garofano in mano, sfumato di bianco e di rosa,
 In mezzo ai giardini fioriti tu quanto sei bella!
La tua belta dimentica, di terra dei Selgiuchidi,
 All’interno degli specchi tu quanto sei bella!
Non mi e mai accaduto di poterti dimenticare,
Dentro le nostalgie tu quanto sei bella!
Il tuo fluire, la vita come in dolci acque,
Nelle fresche sorgenti tu quanto sei bella!
Se giungo a te, io dico, la strada non avra fine,
Nelle passioni d’amore tu quanto sei bella!
Ho scritto un canto d’amore alla tua bellezza,
In mezzo a tutte le belle tu quanto sei bella!
İSTANBUL CADDESİ
İstanbul caddesi geçer adımlarımdan,
Gözlerimden sen geçersin.
Bir kanadı bende kalan kuş,
Nere uçarsın?
Bir ucunda benim, bu caddenin,
Öte ucunda sen varsın.
Memleketim gibi güzel gözlerin,
 Niye ağlarsın?
Aşk bu, dalgalar örneği,
Bırak, göğsünü döğsün dursun.
Unut yalnızlığın ninnisini,
Ne olursun..
Buğdaylar dökülür cadde’ye,
Akşamlara - değin toz duman.
Sularım ellerimle caddeyi,
Sen geldiğin zaman..
VIALE ISTANBUL
Viale İstanbul scorre sotto i miei passi,
Nei miei occhi, invece, passi tu.
Uccello che hai lasciato in me un’ala,
Ove voli tu?
A un capo di questa strada sono io,
All’altro capo sei tu.
I      tuoi occhi sono belli come il mio paese,
II     Perché piangi tu?
É amore, questo, una specie di onde,
Lascia che batta contro il tuo petto,
Dimentica la ninnananna della solitudine,
Ti prego.
III    grano si riversa sula via,
É tutto un polverone fino a sera.
Innaffio la via con le mie mani,
Quando tu arrivi.

HER ŞEY MEVCUT ZAMAN YOK
Durmak yok beyler, yürüyeceksiniz!
Doğan günden evvel, batan günden sonra.
Başkaları söyliyecek şarkınızı..
Bir ipek böceği gibi yaşadığınızı,
Nerden bileceksiniz?
Tesellilerin peşi - sıra, yaprak yaprak
Döküleceksiniz!.
C’E TUTTO, MANCA IL TEMPO
Non c’e sosta, signori andrete avanti!
Prima che il giorno nasca e dopo il suo tramonto,
Gli altri canteranno il vostro canto...
Come capirete che la vostra E la vita dei bachi da seta?
Dietro alle consolazioni,
Cadrete foglia a foglia!
DEV AYNASI
Niye, çılgınlığı gökyüzlerinin,
Niyedir, etekler dolusu telaş?
Aynalara aldanmayın güzeller,
Zamandır en büyük heykeltıraş!..
SPECCHIO MAGICO
Perché la follia dei firmamenti?
Perché quest’abbondanza di inquietudine?
Belle, non vi fidate delgi specchi,
É il tempo, il piu grande delgi scultori.
bitki
Gözlerimiz bir yudum doğan günde,
Dudaklarımızda şarkılar, sonsuz.
Kara sularında aldanışların,
Mutluluğa doğru büyüyoruz..
LA PIANTA.
I nostri occhi sono una sorsata nel nuovo giorno,
Sulle nostre labbra canzoni a non finire.
Nelle nere acque delgi inganni
Cresciamo verso la felicita.
HZ. MEVLANA’DAN
Denizi başka göz görürü, başka göz, köpüğü,
 Nedir deniz, nedir köpük, nedir büyü?
Bir denizde yol bulmamak ne feci şey;
Bütün aydınlığın üzerine döküldüğü.
DAL SANTO MEVLANA...
Un occhio vede il mare, un occhio vede la spuma.
Cosa sono il mare, la spuma, la magia?
Quanto e doloroso non trovare la via in un mare;
Il rifluirti addosso di tuta la chiarita.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar