Harut ve Marut
Hârût ve Mârût’un kim oldukları ile ilgili ikinci temel yaklaşım bunların
melek olmadıklarına dair görüştür. Hârût ve Mârût’un melek olmadığını iddia
edenlerin görüşlerini de şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Bunlar Bâbil halkından insanlara sihri öğreten iki cüsseli kâfir adamdır.
Bu Hasan Basri ve Dehhak ’tan aktarılan görüştür. İbn Abbas; Bunlar
sihir yapan iki adamdır. demişir. Kâsımî bu konu ile ilgili olarak şunları
söyler: Hârût ve Mârût Bâbil’de takvaları ve salih
olmaları ile tanınmış ve insanlara sihri öğreten iki melek idi. İnsanların bu iki melek
hakkındaki iyi düşüncelere sahip olmaları bunların insanların gözünde gökten
indikleri düşüncesine götürdü. Ve aynı zamanda bunların öğrettiklerinin de
Allah’tan gelen vahiy kaynaklı olduğunu
düşündüler. Bu iki adamın sihre (mekr/hile) dair bilgileri ve insanların bu
sihirli ilgili iyi niyetli yaklaşımlarından dolayı bunlar sihri öğrenmek
isteyen her kim olursa “Biz
bir fitneyiz (imtihan aracıyız) sakın inkârcı olma.” diyorlardı. Yani " Biz
imtihan aracıyız. Senin şükür mü edeceğini yoksa küfre mi gireceğini sınamaya
geldik. Ve biz sana inkârcı olmamanı tavsiye ediyoruz." diyerek sahip
oldukları ilmin ilâhî kaynaklı olduğunu ve kendilerinin ancak iyiliği (hayr)
dilediklerini ifade ediyorlardı. Bu muhakkiklerin çoğunluğunun görüşüdür.
2. Bunlar vakar sahibi iki adamdır. Melek kılığına girdiler.
İnsanların bunlarla olan ilişkileri/ünsiyetleri o derece ilerledi ki,
insanlar onları yücelttiler ve onlar kral gibi oldular. Menar yazarı Reşid Rıza
şöyle demiştir: Bu, bir takım seçkin sıfatlara sahip kişiler hakkında
insanların ortaya koyduğu durumdur. İnsanlar bu ve buna benzer kimseler için " Bu bir melek, bu insan değil." derler. Bu şuna benziyor;
insanlar arasında zenginliğiyle ve seçkin kişiliğiyle temayüz eden ve
insanların kendisine muhtaç olduğu kimseler için halk tarafından kullanılan
" Allah ne güzel yaratmış, bu kendi zamanının hükümdarı." gibi
ifadelerde karşılık buluyor. Bu konuda
Kasımî’nin görüşü şöyledir: (Melikeyn) ifadesi o günün şartlarında insanların
geleneksel (örf) olarak kullandığı bir ifadedir. Bu, Yunan ve Mısır mitolojisindeki
iyilik ve kötülük tanrısı veya bir müslümanın her ne kadar inanmasa da Tanrı’nın
bir bedende bulunmasının imkânsızlığından bahsetmesi gibi bir şeydir.
3.
Bunlar İki salih kraldır.
4.
Bunlar Dâvûd ve Süleyman aleyhisselamdır.
Bu Abdurrahman İbn Ebza’nın görüşüdür.
Bu durumda âyette geçen (ma) nefy (olumsuzluk) edatı olarak ele alınmıştır.
5.
Bunlar İsrâîloğullarından iki kral idi.
Allah onları
garib (ucube) varlıklara dönüştürdü. Bu olay Semerkandî tarafından anlatıldı
(hikâye edildi).
6.
Bunlar iki şeytandır.
Bu görüş
aynı zamanda bu konu ile ilgili İbn Hazm’ın görüşünü temsil eder. İbn Atiyye’nin görüşü şöyledir: " "الملكينifadesi lam
harfinin kesra ile okunmasında Davut ve Süleyman aleyhisselam; lam harfinin
fetha ile okunmasında ise Cebrâîl ve Mikâîl olarak tefsir edildiğinde, Hârût ve
Mârût " "ال َّشيَا ِطينkelimesinden bedel olurlar.
7.
Bunlar şeytanlardan iki kabiledir.
İbn Hacer bu görüşün zayıf bir görüş olduğunu söyler.
Utukku
Babil
ve Asur'da Utukku denilen ve Sümercede Udug sözcüğü ile karşılanan varlıkların
cinler ile yakın ilişkileri bulunmaktadır.
Bu
yaratıklar insan ile birlikte karşılıklı bir şekilde mabet ve saray
girişlerinde bekçilik yapar biçimde temsil edilmişlerdir. Sümer döneminde bile
günümüzdeki cin anlayışına yakın bir biçimce
iyi cinler kötü cinler olmak üzere iki ayrım yapılmaktadır.
Bunlardan
iyi olan grubun insanları koruduğuna inanılırken ikinci grup cinlerin ise
insanlara işkence yaptıklarına inanılırdı.
Kötü
cinler olarak adlandırılan Utukku’lar daha sonra kötü melekler veya şeytanlar
olarak kabul edilmişlerdir. Anlam itibariyle melek, cin ve şeytanları kapsayan
Asur ve Babil'deki Utukku’lar bu uygarlıkların dini metinlerinde sayılarının
onlar yedidir, onlar iki defa yedidir şeklinde anılmaktadırlar
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar