Heyet Nasıl Kuruldu
-Peki, ne zaman kuruldu, kim kurdu bu Heyeti?
Aslında kimse kurmadı. Bu Heyet, Metehan’ın kurduğu muhteşem
istihbarattan var oldu. Kimse Heyeti kurma düşüncesi ile yola çıkmadı. Sadece
bu Heyet olay ve durumlar karşısında kendisini var etti.
Devir, Hun imparatoru Teoman’ın devri, mekân, Teoman’ın av yaptığı
ormanlık alan, vakit ise Teoman’ın av vakti.
-Olay ne?
Gerçekleri göremediği için, ama en önemlisi devletin istikbali için,
bizzat oğlu Metehan tarafından Teoman’ın öldürülme olayı.
Hun imparatoru Teoman, Çinlilerle zamanında bir barış antlaşması
imzalamıştı. İmzalamıştı ama oğlu Metehan bu antlaşmaya rıza göstermiyordu.
Çünkü Teoman onları çok büyük tehlike görmüyordu, fakat oğlu Metehan,
Çin ile bir dostluk antlaşmasına girilmesinin yanlış olduğunu savunuyordu. Onların ne kadar dost görünse de aslında gizli hesaplar içinde
olduklarını ve ne pahasına olursa olsun büyük bir yenilgi ile mağlup edilip
dize getirilmesini istiyordu. Aksi halde, ileride Türklerin başına bela
olacaklarını söylüyordu, fakat Teoman bu korkunun yersiz olduğunu düşünüyordu.
-Peki, Metehan ne yaptı?
Baktı babası gerçekleri göremiyor, o zaman devletin istikbali için
babasını öldürüp tahta geçmeye karar verdi. Çokta beklemedi, hemen o gün işe
koyuldu. Çıktı babasının çadırından, atladı atına ve çağırdı kendine bağlı tüm
adamlarını. Hepsi gelince indi atından, bir süre atına bakıp sevdi, ardından
askerlerine dönüp;
“Oklarınızı atıma çevirin.” diye emir verdi. Herkes şaşkındı, ne olacaktı
ki çünkü bu at onun her şeyiydi. Öyle ki karısından, babasından, hatta
kendinden daha çok bu ata değer verirdi, ama yine de hepsi emri dinleyip oklarını
ata çevirdiler.
Ardından Metehan elini kaldırıp; “Hedef atımdır, vurun!” diye
emir verdi. Bazı askerler emri dinleyip atı vursa da çoğu tereddüt etti, çünkü
o at Metehan’ın her şeyi idi. Metehan tereddüt edenlerin hepsini yanma çağırıp;
“Ben size atımı vurmanızı emretmedim mi?” diye hiddetle sorunca,
askerlerden biri;
“Ama efendim, o sizin her şeyiniz, biz o yüzden tereddüt ettik de
vuramadık.” dedi.
Metehan güldü. Bir süre bekledi ve yerde yatan cansız atına baktıktan
sonra, tereddüt eden on askeri bizzat kendi eliyle öldürdü. Kendisini izleyen diğer askerlere dönüp;
“Bir daha oklarınızı bana çevirin ve beni vurun dediğimde
vuracaksınız. Emrimi duyduğu halde tereddüt eden olursa, bilsin ki sonu böyle
olacaktır.”
Bu olaydan tam iki yıl geçmişti. Metehan o gün ki disipliniyle öyle
bir ordu yetiştirdi ki hepsi birbirinden sadık birer cengâverdi.
Bir gün babası Teoman, bin askeriyle ava çıkmıştı. Metehan bunu duyar
duymaz, babasının peşine düştü. Babasını gördüğü anda okunu firlattı ve
yanındaki üç bin asker de hiç tereddüt etmeden oklarını, kralları Teoman’a
atmışlardı. O gün orada Teoman, tedbirsizliğinin bedelini canıyla ödemişti.
Babasını defnettikten sonra tahta Metehan geçmiş ve babasının istihbarı
zayıflığını gördüğü için kendisi hemen kendi istihbaratını kurmuş ve devletin
her damarına yaymıştı. Metehan bu istihbaratı öyle muhteşem bir şekilde
kurmuştu ki ileride zamanla bu istihbarat, sadece bir istihbarat olmakla
kalmayacak ve adeta tüm Türkleri el altından yöneten bir teşkilat, bir Heyet
haline gelecekti. Bu öylesi bir halde olacaktı ki kimse bilmese de tarih
boyunca kurduğumuz tüm devletlerin aklı da kalbi de bu Heyet olacaktı.
Çinliler, Metehan’dan aşırı derece korkuyorlardı. Aslında korktukları
Metehan’ dan daha çok, Metehan’ın istihbaratı Börü Budun’lardı. Bu öyle bir
istihbarattı ki ne zaman Çinliler bir ajan bulup Metehan’ı öldürmeye
gönderseler, ya o ajanın kellesi saraylarının kapısında bulunuyor ya da o ajan,
bizzat Metehan’m ajanı çıkıyor ve Metehan’ı değil, tam tersi bizzat emir
aldıkları Çin kralını öldürüyorlardı. Hatta öyle ki bu olaylar yüzünden iki yıl
içinde ardı ardına üç kral öldürülmüştü. Bunun korkusu ile Çin, Metehan’a biat
etmiş ve onun biat etmesi ile de onlarca devlet biat etmişti. Fakat yine de
sakin durmamışlar, Metehan’ı ve istihbaratını yenip dağıtmak adına, yine
Metehan gibi, Altılar Meclisi dedikleri gizli bir teşkilat kurmuşlardı. Ne
yapmalıyız diye düşünürlerken, akıllarına kendilerince muhteşem bir plan geldi.
Metehan’ın yanına gidecekler ve dostluk belirtisi olarak ona
hanedanlarından evleneceği bir kadın sunacaklardı. O kadın sadece bir eş olarak
kalmayacak, aynı zamanda Altılar Meclisine de çalışacak ve Metehan’ı
öldürecekti. Metehan
ölürse istihbaratı da zayıflar ve eğer üzerine gidilirse o istihbaratı da yerle
bir edilebilirdi.
Metehan, görkemli bir törenle o kadınla evlendi.
Aradan bir ay geçmişti. Bir gece o hain kadın, Altılar Meclisi’nden
aldığı emirle Metehan’ın yemeğine zehir koymuş ve Metehan’a sunmuştu. Metehan
yemeği yemeğe başlayınca, tamam diyordu.
Çinli kadın içinden. Tamamdı işte, bitmişti. Birazdan öksürmeye
başlayacak, bir süre sonra öksürüğü artacak ve en sonunda zehir onu
öldürecekti. Gözleri Metehan da idi. Bir süre sonra Çinli kadın öksürmeye
başladı, fakat yüzü hâlâ gülüyordu. Sonra kadının öksürüğü artmaya başlayınca
Metehan sordu;
“Bir şeyin mi var?”
Kadın;
“Hayır efendim, sadece ıhım, sadece ne oluyor bana.”
Metehan alaycı bir gülümseme ile konuşmaya başladı;
“Sakın zehirlenmiş olmayasın. Sakın ben seni ya da Altılar Meclisi’nin
ajanını zehirlemiş olmayayım.” O an anlamıştı kadın, Metehan’ın çok önceden
her şeyin farkına vardığını. Onu bu kadar hafife almanın bedelini ise şimdi
kendi canıyla ödüyordu.
Metehan, onun ajan olduğunu daha evlenir evlenmez biliyordu
-Peki ama o zaman niye o vakit öldürmedi ya da niye evlendi?
O kadının ajan olduğunu biliyordu Metehan, fakat o kadını kullanarak
adını duyduğu ama istihbaratına ulaşamadığı Altılar Meclisi’ni yok etmeyi
düşündü. Nitekim o kadını takip ettirerek, Altılar Meclisi’nin yerini ve
kimlerden oluştuğunu en ince ayrıntısına kadar öğrendi.
-Peki, öğrendikten sonra ne yaptı?
Ne yapacak, Altılar Meclisi’nin kapısını süpüren de dâhil, hepsini
kılıçtan geçirdi. Bu olaydan sonra bir daha kimse Metehan’a ne ayaklandı ne de
aklından geçirdi. Ardından Metehan istihbaratında yeni düzenlemeler yaptı ve
zaten bu düzenlemeler, istihbaratının Heyet olarak bürünmesinde çok büyük etken
oldu. Önce istihbaratındaki en üst düzey yedi kişiyi
öldürdü.
-Peki, ama niye?
Çünkü o Çinli kadın hepsini görmüştü.
-Adamların suçu ne?
Onları o Çinli kadına gösteren de Metehan’dı, fakat yüzleri bir kere
belli oldu ve bu yüzden hepsinin ölmesi gerekiyordu. Onlar da zaten bunu bilerek bu işe girmişlerdi. Mesele devletin
istikbaliyse önemli olan şu fani beden değil, baki olan yüce davamızdır.
Her neyse, bu olaylardan sonra o ajan kadının sayesinde Metehan, istihbaratının
zafiyetlerini öğrenmiş ve düzeltmelere gitmişti. Tekrar kurduğu istihbaratının
başına yedi kişi koymuş, fakat bu sefer o yedi kişinin başına kendisi geçmişti.
Kendisi geçmiş ama toplantıları hep perde arkasından yönetmiş, kendisini
saklamıştı. Hatta öyle ki o Heyettekiler onu başka biri, yani Metehan’ın adamı
zannediyorlardı. Hâlbuki o Metehan’ın ta kendisi idi, fakat Heyetteki adı
farklıydı.
-Heyetteki adı ne idi?
Oğuz Kağan.
-Yani bildiğimiz Oğuz Kağan.
Metehan ile Oğuz Kağan aynı isimlerdir. Mete han devletteki, Oğuz
Kağan ise Heyetteki adıdır.
Metehan aslında istihbaratın başına geçmişti, fakat sadece bir
istihbarat olarak kalmadı kurduğu teşkilat. Onu öyle bir hale getirdi ki bir
süre sonra kurduğu istihbarat, Türkleri el altından yöneten bir Heyet haline
geldi. Kimse bu Heyeti kurma düşüncesi ile yola çıkmadı. Bir süre sonra Heyet
kendini, olaylar ve durumlar karşısında var etti. Metehanın kurduğu istihbarat,
bir süre sonra öyle bir hale geldi ki tarih boyunca kurduğumuz tüm devletlerin
aklı da kalbi de bunlar oldu.
Metehan bambaşka biriydi. Allah ona öyle bir akıl bahşetmişti ki hatta
tarihe damga vurmuş bir olayı vardır. Anlatırlar ki;
Uzun bir süre kimse ne Metehan’a ne de Heyete baş kaldıramadı. Bu
arada yirmi dört boy Metehan’a biat etmiş, ama bu bir süre sonra on sekiz boya
düşmüştü.
Türkler birdir, beraberdir, fakat hepsi de lider ruhludur. Bu yüzden,
biraz da Çinlilerin kışkırtması ile başkaldırmışlar ve Çin ile beraber Metehan
‘a isyan etmişlerdir.
- Çinliler dersini almadı mı daha ne diye Metehan’la boy ölçüşmeye
kalkışırlar?
Bu seferki evlat boy ölçüşme değil, bu seferki intikam ateşiydi.
Metehan’a karşı, Çin hükümdarı savaş açtı, babasının intikamını almak için.
Altılar Meclisi’nin kapı süpüreni de dâhil hepsi kılıçtan geçirilmişti diye.
İşte o vakit bu yeni Çin hükümdarının soyu sopu nerede ise hepsi infaz
edilmişti. Aslında bunu da öldürecekti Metehan, ama bu daha çok küçüktü.
Türkler, karşısındakinin kendi katili olacağını bilse bile, yine de
savunmasız birine kılıç çekmez. Her neyse, daha sonra o Çinli hükümdar Yeiçu,
topladı ordusunu ve Metehan’ın ordusunun karşısına geldi. O hain altı Türk
boyunun da bunlara katılmasıyla, Metehan’ın ordusundan iki kat ‘büyük bir ordu
olmuşlardı. Bu iki ordu karşı karşıya gelince beklenmedik bir şey oldu.
-Ne oldu?
Metehan o küçük ordusuyla bir anda saldırıya geçti. Bu ahmaklıktı, bu
intihardı, adeta yok olmaya gidiyorlardı. Gittiler de, fakat çok sürmedi
Metehan’ın ordusu geri dönmeye, kaçmaya başladı. Bu utançtı, bu Türkler için
kara lekeydi. Sevinçliydi Çinli hükümdar. Bitmişti işte, yenilmişti cihanın
önünde titrediği o han, Metehan.
Düştü peşine büyük bir gurur ile. Onun kellesini almadan bitmeyecekti
bu savaş. O hain altı boy da sevinçli idi. Aslında korkuyorlardı Metehan’dan,
ama o kadar gözde büyütülecek biri olmadığını anlamışlardı. Kuracakları o
büyük1 devletin hayaliyle topladılar ordularını ve düştüler
Metehan’ın kaçan ordusunun peşine. Kaçan Metehan ve ordusu, kovalayan
ise Çinli düşman ve ihanet etmiş o altı boy.
Bir anda bir ses geldi;
“Kralım sağdan gelenler var.”
“Kim onlar?”
“Türkler efendim, Türkler geliyor.”
Bir ses daha;
“Efendim soldan da Türkler geliyor.”
Ne oluyordu böyle. Neler oluyordu! Çinli hükümdar etrafına
bakarken, kalbine saplanan okla atından düşmüş ve hayata gözlerini yummuştu.
Hiç bilemeyecekti ne olduğunu, çünkü bu taktik dünya tarihinde ilk kez
uygulanmıştı. Önce saldırmış gibi yapıp, sonra sanki yenilmiş gibi kaçılır.
Sonra ise düşman seni yendiğini sanır ve peşine düşer. Sen düşmanı belli bir
yere kadar getirdikten sonra durursun ve önceden sağda ve solda saklanmış
askerlerin meydana çıkar ve kıskaç altına alarak ne kadar büyükte olsa,
düşmanın etrafını tümden sardığın için hiçbir şey yapamazlar ve yok olurlar.
-Peki, bu taktiğin adı ne usta?
Kurt taktiği derler, çünkü Metehan bunu kurtlardan öğrenmiştir.
Kurtlar avım çoğu zaman hep böyle avlarlar. Koca fil gibi hayvanlara
saldırırlar, sonra korkmuş gibi yaparak kaçarlar ve onu peşinden sürükleyip
sürüden ayrılmasını sağlarlar. Daha sonra ise saklanan kurtlar yerlerinden
çıkar ve avlarını afiyetle yerler. Bu taktik Metehan’a ilham olmuş ve bu taktiği
uygulamıştı ve bu yüzden adını da kurt taktiği olarak duyurmuştu. Fakat biz
bunu hilal taktiği, turan taktiği olarak da biliriz.
Tarihte bu savaşa Pai-Teng Savaşı derler.
-Peki, bu savaştan sonra ne oldu usta?
Artık bu savaşla da tescillendi ki, dünyanın tek hükümdarıdır Metehan.
Şan ve zaferleri tüm cihana yayılmıştı, tabii bu arada devletle beraber Heyette
büyüyordu. Sırlar, sırlarla daha da derinleşiyordu ve işte Metehan o zaman bu
kurduğu istihbaratın sadece bir istihbarat olarak kalmadığını anlamaya
başlamıştı.
-Peki, fark edince ne yaptı?
Hiçbir şey. Çünkü farkına varmadan bambaşka yaptığı bu Heyet
sayesinde biliyordu ki Türkler ne kadar ayrılsa da bu Heyet onları bir
tutacaktı. Metehan bu Heyetin sistemini sağlam tutacak, sistemde bozulma olsa
da tekrardan düzeltilmesi için Heyet içinde, fakat Heyetten bağımsız, Heyetin
sırlarına vakıf bambaşka bir Heyet oluşturmaya karar verdi. Öyle ki Metehan
bizzat hain çıksa bile bu Heyetin başındakiler ve her şeyden öte Heyetin
başındakilere baş olacak olanlar hain çıkmamalıydı. Bunun için Metehan
bu adamları Allah adamlarından, evliyalardan seçecekti ve bunlara Heyet
tarihinde sır kâtipleri denecekti. Seçeceği adamı da belirlemişti. Aslında
rüyasında onu görmüş ve Allah adamı olduğunu bildiği bu kişiyi seçmişti. O ki
halkı Allah’ın azabıyla korkutup duran ve Türkleri doğru yola getiren, durmadan
da Allah’ın azabıyla korkuttuğu için korkutan dede lakabıyla ünlenmiş Dede
Korkut’tu.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar