Hilye i Şerif
Hilye
Rivayetleri
Rasülullâh “salla’llâhü
aleyhi ve sellem” Efendimiz Hazretleri’ni hakikaten görüp görmediğini bilmek
için; mutlaka, Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri’nin hilyelerini ve şemâil-i
şeriflerini bilmek lazımdır.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin hilyeleri hakkında meşhur iki
rivayet vardır.
Hazret-i Alî (Kerremallâhü
veche)’den gelen rivayet şöyledir:
كَانَ عَلِيٌّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ إِذَا
وَصَفَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
لَمْ
يَكُنْ بِالطَّوِيلِ الْمُمَّغِطِ وَلَا
بِالْقَصِيرِ الْمُتَرَدِّدِ وَكَانَ رَبْعَةً مِنْ الْقَوْمِ وَلَمْ يَكُنْ بِالْجَعْدِ الْقَطَطِ وَلَا بِالسَّبِطِ كَانَ
جَعْدًا رَجِلًا وَلَمْ يَكُنْ بِالْمُطَهَّمِ وَلَا بِالْمُكَلْثَمِ وَكَانَ فِي الْوَجْهِ تَدْوِيرٌ أَبْيَضُ مُشْرَبٌ أَدْعَجُ الْعَيْنَيْنِ أَهْدَبُ الْأَشْفَارِ جَلِيلُ الْمُشَاشِ وَالْكَتَدِ أَجْرَدُ ذُو
مَسْرُبَةٍ شَثْنُ الْكَفَّيْنِ وَالْقَدَمَيْنِ إِذَا مَشَى تَقَلَّعَ كَأَنَّمَا يَمْشِي فِي
صَبَبٍ وَإِذَا الْتَفَتَ الْتَفَتَ مَعًا
بَيْنَ كَتِفَيْهِ خَاتَمُ النُّبُوَّةِ وَهُوَ خَاتَمُ النَّبِيِّينَ أَجْوَدُ النَّاسِ كَفَّا وَأَشْرَحُهُمْ صَدْرًا وَأَصْدَقُ النَّاسِ لَهْجَةً وَأَلْيَنُهُمْ عَرِيكَةً وَأَكْرَمُهُمْ عِشْرَةً مَنْ رَآهُ بَدِيهَةً هَابَهُ وَمَنْ خَالَطَهُ مَعْرِفَةً أَحَبَّهُ يَقُولُ نَاعِتُهُ لَمْ أَرَ
قَبْلَهُ وَلَا بَعْدَهُ مِثْلَهُ
Hazret-i Ali “Efendimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem)
Hazretleri’ni vasfeder (ve anlatırken) şöyle derdi:
-“Efendimiz (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Hazretleri uzun boylu değildi. (Ama a’zaları birbirine girmiş
gibi) çok kısa boylu hiç değildi. İnsanların orta boylusu idi…” (Mübârek
saçları ve sakalları) Çok kıvırcık değildi, düz de değildi, kıvırcıkla düz arasındaydı…Mübarek
yüzü etli ve uzun değildi, yusyuvarlak değildi, yüzünde bir miktar yuvarlaklık
vardı.” Mübarek vücûdu şerifi
kırmızımsı beyaz idi, gözlerinin siyahı gayet siyah ve beyazı ise
beyazdı.Mübârek kirpikleri uzundu. Dizleri, dirsekleri ve omuz başları iri ve
kemikce idi.
Mübarek bedeni kılsızdı.
(Efendimiz salla’llâhü aleyhi ve sellem Hazretleri) mesrûbe sahibiydi. Yani
mübarek göğsünden göbeğine kadar çizgi şeklinde inen ince kılları vardı.
Mübarek elleri ve ayakları
kalınca (ve etliceydi). Yürümeleri,
yamaçta iner gibiydi.
(Efendimiz salla’llâhü
aleyhi ve sellem Hazretleri) birine iltifat ettiği zaman, bütün vücuduyla
beraber döner ona bakardı.İki omzunun arasında Peygamberlik mührü vardı.
(Efendimiz salla’llâhü
aleyhi ve sellem Hazretleri) Peygamberlerin sonuncusuydu. İnsanların en
cömerdiydi, gönlü en açık olanıydı.
İnsanların en doğru sözlüsüydü, en mülâyimi (yumuşak huylu) olanıydı,
arkadaşlığı (ve sohbeti) en güzel olanıydı.
(Efendimiz salla’llâhü
aleyhi ve sellem Hazretleri’ni) ilk olarak gören kişi, hemen heybete kapılırdı.
Sohbetine katılan ve onu tanıyan kişi (ise), onu çok severdi.
-“(Efendimiz salla’llâhü
aleyhi ve sellem Hazretleri’ni) vasfedenler, ondan önce ve ondan sonra onun
gibisini görmedim, derlerdi. (Tirmizi: 3999; Tühfetü’l-Ahvezî: 3571)
Hind bin Ebî Hale
Hazretleri’nden gelen rivayet şöyledir:
عَنِ الْحَسَنِ بْنِ
عَلِيٍّ قَالَ : سَأَلْتُ خَالِي هِنْدَ بْنَ أَبِي
هَالَةَ ، وَكَانَ وَصَّافًا عَنْ حِلْيَةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ،
وَأَنَا أَشْتَهِي أَنْ يَصِفَ لِي مِنْهَا شَيْئًا ، فَقَالَ كَانَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَخْمًا مُفَخَّمًا يَتَلأْلأُ وَجْهُهُ تَلأْلُؤَ الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ، أَطْوَلَ مِنَ
الْمَرْبُوعِ، وَأَقْصَرَ مِنَ الْمُشَذَّبِ، عَظِيمَ الْهَامَةِ، رَجِلَ الشَّعْرِ، إِنِ انْفَرَقَتْ عَقِيصَتُهُ فَرَقَ وَإِلا فَلا يُجَاوِزُ شَعْرُهُ شَحْمَةَ أُذُنَيْهِ، إِذَا
هُوَ
وَفْرَةٌ أَزْهَرُ اللَّوْنِ، وَاسِعُ الْجَبِينِ، أَزَجُّ الْحَوَاجِبِ سَوَابِغَ فِي غَيْرِ قَرَنٍ، بَيْنَهُمَا عِرْقٌ يُدِرُّهُ غَضَبٌ، أَقْنَى الْعِرْنِينَ، لَهُ نُورٌ
يَعْلُوهُ يَحْسِبُهُ مَنْ يَتَأَمَّلُهُ أَشَمَّ، كَثَّ اللِّحْيَةِ، سَهْلَ الْخَدَّيْنِ، ضَلِيعَ الْفَمِ، أَشْنَبَ، مُفْلَجَ الأَسْنَانِ، دَقِيقَ الْمَسْرُبَةِ، كَأَنَّ عُنُقَهُ جِيدٌ
دُمِيَتْ فِي صَفَاءِ الْفِضَّةِ، مُعْتَدِلَ الْخَلْقِ، بَادِنَ مُتَمَاسِكَ سَوَاءَ الْبَطْنِ وَالصَّدْرِ، عَرِيضَ الصَّدْرِ بَعِيدَ مَا بَيْنَ الْمَنْكِبَيْنِ ضَخْمَ الْكَرَادِيسِ، أَنْوَرَ الْمُتَجَرَّدِ مَوْصُولَ مَا بَيْنَ اللَّبَّةِ وَالسُّرَّةِ بِشَعْرٍ، يَجْرِي كالْخَطِّ، عَارِيَ الثَّدْيَيْنِ وَالْبَطْنِ مِمَّا سِوَى
ذَلِكَ، أَشْعُرَ الذِّرَاعَيْنِ وَالْمَنْكِبَيْنِ وأَعَالِي الصَّدْرِ، طَوِيلَ الزَّنْدَيْنِ، رَحْبَ الرَّاحَةِ شَثْنَ الْكَفَّيْنِ وَالْقَدَمَيْنِ، سَائِلَ الأَطْرَافِ، خُمْصَانَ الأَخْمَصَيْنِ، مَسِيحَ الْقَدَمَيْنِ يَنْبُو عَنْهُمَا الْمَاءُ، إِذَا زَالَ زَالَ
قُلْعًا يَخْطُو تَكَفِّيًا وَيَمْشِي هَوْنًا، ذَرِيعَ الْمِشْيَةِ إِذَا مَشَى كَأَنَّمَا يَنْحَطُّ مِنْ صَبَبٍ، وَإِذَا الْتَفَتَ الْتَفَتَ جَمِيعًا خَافِضَ الطَّرْفِ، نَظَرُهُ إِلَى الأَرْضِ أَطْوَلُ مِنْ نَظَرِهِ إِلَى السَّمَاءِ، جُلُّ
نَظَرِهِ الْمُلاحَظَةُ يَسُوقُ أَصْحَابَهُ، يَبْدُرُ مَنْ لَقِيَ بِالسَّلامِ،
İmam Hasan bin Ali
(aleyhisselâm) hazretlerinden rivayet olunduğuna göre buyurdu ki:
Ben dayım[1] Hind bin Ebî
Hale Hazretleri’ne, Peygamber
(salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’ni sordum. Kendisi,
Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin hilyesini çok
güzel vasfeden bir kişiydi. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz
Hazretleri’nin hilyesinden bana bir şeyler vasfetmesini istiyordum. Buyurdular:
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri, azâmetli ve heybetliydi.
Mübârek yüzü ayın on dördü
gibi parlıyordu. Orta boyludan uzunca idi. Uzun ve ince değildi
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin mübârek başları büyük idi.
Mübarek saçları kıvırcık ile düz arasındaydı. Mübârek
saçları kendiliğinden ayrılsa öyle kalırdı. Yoksa ayırmazdı. Saçları kulak
memelerini geçerdi.
Mübarek teni pembe idi.
(Kırmızı karışık beyaz idi). Alnı açık idi. Kaşları uzun, ince ve yay
gibiydi. Ancak bitişik değildi
İki kaşın arasında bir
damar vardı. Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin
gadabı onu kan ile doldururdu.
Burnu topluca idi. Onun bir
nuru vardır; onu yüceltiyordu.
Ona dikkatli bakmayan,
burnunun yukarısını düz zannerdi.
Sakalının kılları çok
idi. Yanakları düz idi. Ağzı genişçe
idi.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin dişleri çok aralıklı ve inceydi.
Dişlerinin arası açık idi.
Göğsünden göbeğine inen
ince hat şeklinde kılları vardı.
Mübârek boynu saflıkta
sanki gümüş(ten yapılan resim gibi) duruydu. Yaratılışı mutedil idi.
Mübârek a’zları semizlikten
sarkmış değildi. Karnı ile göğsü birbirine eşitti. Mübârek göğsü genişçe idi. Omuzlarının arası birbirinden uzak idi.
Mafsalları, toplu olan kemikleri büyük idi.
Âza-yı saâdetleri
elbiseden soyulduğu vakitte gayet nurlu ve parlak idi.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin mübarek iki memelerinde ve karnında
göğsünden göbeklerine varıncaya kadar hat gibi uzamış olan kıllardan başka kıl
yoktu.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin kol, pazu, kürek kemiklerinde ve
sinesinin üstünde çok kıl var idi.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin mübarek bileklerinde biri başparmak,
biri küçük ve serçe parmağına bitişik olan diğer parmakları uzun idi. Mübârek
el ayası yani mübarek ellerinin avuçları geniş idi.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’ni kemikleri uzun idi.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem.) Efendimiz Hazretleri’nin mübarek ellerinin ve ayaklarının
parmakları kalın, elleri ve ayakları büyükçe idi. Mübarek parmakları mutedil
olarak uzunca idi
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin mübarek ayaklarının altı yerden
yüksekçe idi . Mübarek ayaklarının üstü
düz idi. Su dökülse durmayıp her tarafa akar idi. Yürüme esnasında mübarek
ayaklarını yerden kuvvetle kaldırırlar ve önüne bakarak yürürlerdi. Tevâzuyle
yürürdü. Yürüyüşleri hızlı ve adımları uzun idi. Yürüyüşleri sanki yüksek bir
mekândan iner gibi idi.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri bir şeye yöneldiklerinde tüm bedeniyle
yönelirlerdi. Sebepsiz etrafına bakmazdı. Yer yüzüne bakmaları, göğe
bakmalarından daha çok olurdu. Mübah
olan şeylere yüksek nazarları göz ucu ile idi.
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri ashabını gözetir ve korurdu.
Karşılaştığı kimseye önce selâm verirdi. Bu ise tevazudandır.”
(Taberânî Mü’cemü’l-Kebîr:
17868)
Hilye-i
şerifin fazilet ve havassı
Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin hilye-i şerifesini okumanın
ezberlemenin, evde veya işyerinde bulundurmanın ve üzerinde taşımanın dünyevî
ve uhrevî bir çok faydası vardır.
1- Hilye-i şerife bir yerde olsa oraya
şeytan yaklaşamaz,
2- Zalim sultan ona yaklaşamaz,
3- O yere veba hastalığı girmez.
4- O kişi fakirlik yüzü görmez.
5- Hilye-i şerifeyi okuyana hac sevabı
vardır.
6- Hilye-i şerifeyi okuyan köle azâd etmiş
gibi sevap alır.
7- Hilye-i şerifeyi okuyan ve ona
bakan, Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve
sellem) Efendimiz Hazretleri’ni rüyasında görür,
8- Allâh
Teâlâ Hazretleri ondan dünyanın şerrini kaldırır.
9- Yolculukta yanında taşısa Allâh Teâlâ Hazretleri’nin korumasında olur.
10- Hırsızlardan emin olur.
11- Feci ve kötü ölümden korunur.
12- Vefat ederken, Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem)
Efendimiz Hazretleri’ni görür ve inşallah iman ile gider,
13- Ona kabir suali yoktur.
14- Kabir azabı görmez.
15- Mahşer günü uryan (ve çıplak) olmaz,
16- Ahirette ona azap yoktur.
17- Cehennem ateşi ona haram olur.
18- Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem.)
Efendimiz Hazretleri’nin şefaatine nail olur. (Tenbîhü’l-Gabi fi Rü’yetin-Nebî:
s. 93)
Mübârek Şemâilinin Ehemmiyeti
Şeyh Abdülkerim bin İbrâhim
El-Ciylî hazretleri
Sana,
Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin mübârek
sûretini zihninde hep canlı tutmanı tavsiye ederim. Peygamber (salla’llâhü
aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin mübârek sûreti yani şemâilini
okuyup, anlayıp ve manâsını düşündükçe; Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve
sellem) Efendimiz Hazretleri’ne ülfet edersin. Yakın bir zamanda rûhun, Peygamber
(salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’ne ülfet eder. Peygamber
(salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’ni rü’yâda görürsün. Ve
inşâallah Peygamber (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’ni
uyanık olarak bile görürsün.
(Saadetü’d-Dareyn, s. 534)
Hazret-i Hasan
(aleyhisselâm)’ın Hind bin Ebî Hale Hazretleri’ne “dayım” buyurmaları, Hind bin
Ebî Hale Hazretleri’nin, Peygamber Efendimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem)
Hazretleri’nin üvey oğlu olmalarından dolayıdır. Çünkü Hind bin Ebî Hale
hazretleri, Hazret-i Hatice (aleyhisselâm) annemizin eski kocasından idi. Ve
dolayısıyla Peygamber Efendimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem) Hazretleri’nin
üvey oğluydu. Bunun için de Hazret-i Hasan (aleyhisselâm) kendisine “dayım” dedi.
Müşezzeb, zayıf ve gayet
uzun olan kişiye denir.
Bir rivâyete göre de Efendimiz
(salla’llâhü aleyhi ve sellem) Hazretleri’nin iki mübârek kaşının arası bitişik
idi. Efendimiz (salla’llâhü aleyhi ve sellem.) Hazretleri’ni uzaktan gören,
çatma kaş değil, derdi. Onu yakından gören ise çatma kaştır, der.
(Tenbihü’l-Gabi fi
Rü’yetin-Nebî s. 66,)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar