Hz. Büreyde b. Eslem
Düşüncenin iyiliği inanç getirir.
Hicrette
Hz. Büreyde b. Eslem
Hz.
Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem), hicret amacıyla beraberinde Hz.
Ebûbekir Sıddık (r.a), onun azâdlı kölesi Âmir b. Füheyre ve yol gösterici
Abdullah b. Uraykıt el-Leysî olduğu halde Mekke'den Medine'ye doğru
gidiyorlardı. Bu sırada Mekke müşriklerinin ileri gelenleri onları yakalamak
için harekete geçtiler. Her tarafı aramaya başladılar, yakalayıp getirene büyük
mükâfatlar vadettiler. Bu haber Mekke ve çevresinde süratle yayıldı. Bu
mükâfatlara nâil olma hevesi, Sürâka b. Mâlik'i de yollara düşürdü. Sürâka
dışında ayrıca hicret yolu üzerinde bulunan kabileler bu iş için seferber
oldular.
Hz. Büreyde b. Eslem (r.a.) de kendi
kabilesinden yetmiş kişi ile beraber onları yakalayıp ödülü alabilmek için
kendi bölgelerinden geçen insanları durdurup onların kim olduklarını sormaya
başladılar.
Bir
gün karşılarına Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) ve beraberindekiler
çıkınca Hz. Peygamber (s), O'na "Sen kimsin?" diye sordu. O da
"Büreyde" diye cevap verdi. Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve
sellem) Büreyde adını duyunca, yanındaki Hz. Ebûbekir'e dönerek; "berede
emrünâ" (İçimiz serinledi.) buyurdu.
Sonra "Kimlerdensin?" diye sordu.
"Eslem kabilesinden. " dedi. Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve
sellem); "O halde selametteyiz. " buyurdu. Sonra "Eslem'in hangi
kolundan?" diye sordu. O da "sehm" kolundan deyince Hz.
Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem), "Ey Ebûbekir, senin nasibin
çıktı. " buyurdu. Görüldüğü üzere bu konuşmalarda Hz. Peygamber
(sallallâhü aleyhi ve sellem), Hz. Büreyde'den gelen cevaplara karşı sürekli
güzel tefe'ül'de (iyi beklentide) bulunmuştur.
Zirâ 'Büreyde' kelimesini az soğuk anlamı
taşıdığı için 'serinlik'; 'Eslem' kelimesini 'selâmet' anlamı taşıdığı için ve
'sehm' kelimesini de 'pay' anlamı taşıdığı için o anlamlarda tefe'ül'de bulunup
mizahî bir dille kullanmıştır.
Bu
mübârek insanlardan ve onların tatlı konuşmalarından etkilenen Hz. Büreyde
(r.a.) "Ya sen kimsin?" diye sordu. Hz. Peygamber (s): "Allah'ın
Resûlü Muhammed!" diye cevap verince; Hz. Büreyde'nin gönlüne bir anda
İslâm aşkı giriverdi, İslâm'ın nûru kalbini aydınlattı. Ve herhangi bir zorlama
olmaksızın yanındakilerle (80 kişilik aile efrâdıyla) beraber Kelime-i
Şehâdet'i getirerek İslâmla şereflenip Hz. Peygamber'in (sallallâhü aleyhi ve sellem)
arkasında namaz (yatsı namazı) kıldı.
Ayrıca Resûlullah'ın (sallallâhü aleyhi ve
sellem) onlara Meryem Sûresinin baş tarafını öğrettiği de kaydedilir. Daha
sonra Hz. Büreyde şöyle derdi: "Allahü Teâlâ'ya hamd ve senâlar olsun ki
bizler zorla değil, isteyerek Müslüman olduk."
Hz.
Büreyde (r.a.), Müslüman olduğu günün ertesinde "Ya Resûlallah (sallallâhü
aleyhi ve sellem), yanınızda sancak olmadan Medine'ye teşrif etmeniz uygun
değildir." diyerek başındaki sarığı sancak niyetine mızrağın ucuna
bağlamıştır. Medine'ye kadar Hz.Peygamber'in (sallallâhü aleyhi ve sellem)
önünde livâ-i Muhammedî'yi (sancağı) taşımıştır. Medine'ye vardıktan sonra
birkaç gün kalıp yurduna geri dönmüştür.
Nasıl bir şey
Ahmed
b. Hanbel de farklı tariklerle şu hadisi nakletmiştir. O rivâyetlerin birinde
şöyle denilmektedir: Peygamberimize (s) yakın bir yerde idik. İki rekât namaz
kılıp gözü yaşlı bir şekilde bize döndü. Ömerb. Hattâb kalkıp,
“Anam,
babam sana feda olsun, ne oldu sana?
diye
sordu. Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem),
“Rabbimden
anneme istiğfâr etmek için izin istedim, bana izin vermedi. Ona acıdığım için gözyaşlarım akmaya
başladı.”
buyurdu.
Ahmed
b. Hanbel, Müsned, C. 5, s.350-356.
Ahmed
b. Hanbel’in bir başka rivâyetinde ise olay şöyle anlatılmaktadır:
Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) Mekke’yi fethedince mezarlığa girip
en sondaki kabre varıncaya kadar yürüdü ve orada oturdu. Ağlayarak biriyle
konuşur gibiydi. Hz. Ömer(r.a.) gidip,
“Anam,
babam sana feda olsun, seni ağlatan nedir? diye sordu. Buyurdu ki: “Rabbimden
annemin kabrini ziyâret etmek için izin istedim, bana izin verdi. Onun (annem)
için istiğfâr etmek için izin istedim, bana izin vermedi.”
Ahmed
b. Hanbel, Müsned, C. 5, s. 359.
Dört sevilen kişi
Peygamberimizin
(sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bize haber verdi: “Allah, bana
şu dört kişiyi sevmemi emretti ve kendisinin de onları sevdiğini haber
verdi. Adlarını söyle ya Resûlallah!”
denildi. “Ali onlardan”dedi ve bunu üç kere tekrarladı. “Ebû Zer, Mikdâd ve
Selmân. Bana onları sevmemi emretti ve kendisinin de onları sevdiğini haber
verdi.”
Tirmizî,
Menâkıb, 21, Menâkıb, 61; Đbn Mâce, Mukaddime, 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.
5, s. 351-356.
Ali 'ye karışma! Zirâ o benden, ben de
ondanım. O, benden sonraki velînizdir
Hz.
Büreyde, Yemen seferiyle ilgili yaşadıklarını şu şekilde nakletmiştir. Hz.
Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem), Yemen'e iki ordu gönderdi. Birinin
başına Hz. Ali'yi, diğerinin başına Halid b. Velîd'i verip, "Birbirinizle
karşılaşırsanız komutan Ali 'dir. Ayrı kalırsanız herkes ordusunun başında
kalsın. " buyurdu. Sonra savaşta birleşip müşrikleri yendik ve bir gurubu
esir olarak aldık. Hz. Ali esirlerden bir câriyeyi kendisine seçti. Halid b.
Velîd olayı Hz. Peygamber'e (sallallâhü aleyhi ve sellem) ulaştırmak için
şikâyet mektubunu yazıp bana verdi. Hz. Peygamber'e (sallallâhü aleyhi ve
sellem) gidip mektubu verdim. (Mektup) Okununca Hz. Peygamber'in (sallallâhü
aleyhi ve sellem) yüzündeki kızgınlığı gördüm ve dedim ki; Sen, beni bir adamla
(komutan emrinde) gönderdin ve ona uymamı istedin, ben de uydum. Hz. Peygamber
(sallallâhü aleyhi ve sellem),
"Ali
'ye karışma! Zirâ o benden, ben de ondanım. O, benden sonraki velînizdir. Ali
'ye karışma! Zirâ o benden, ben de ondanım, O, benden sonraki velînizdir!
" buyurdu.
(Ahmed
b. Hanbel, Müsned, C. 5, s. 356.)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar