Hz. Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem” i Görmek İsteyenler
Eğer Hz. İsâ aleyhisselâmın gerçeğine benzer bir resim
görürseniz; Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”e en çok benzeyen bir
resim olduğuna inanmanız için gereken bilgi aşağıda sunulmuştur. Hakikat bu
yöndedir.
Hazreti İsâ Aleyhisselâmın
Yaratılışındaki Sır
Mürşid-i Kâmil Şeyh
Şerâfeddin Bingöl kaddesellâhü sırrahu’l azîz buyurdu ki;
Cenâb-ı Hakk Teâlâ
Hazretlerine hamdü senalar ederiz ki, bizi fazl ve inâyet-i ezeliyesi ile
nimetlerin en âlâsına ve efdal-i İlâhiyye'nin en azîzi olan iman ve İslam’la
müşerref kıldı, cümle enbiyâ-ı mürselîn hazerâtının büyüğü ve kıyametten sonra
dahi Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın,
-”Yâ Habîbim Muhammed,
vazifeniz tamam oldu” hitâb-ı İlâhîsi erişinceye
kadar, şeriatın envâr ve fezâilinin bakî ve carî olduğu Seyyid-i Kâinat aleyhi
ekmelü't-tahiyyat aleyhissalâtü ve’s-selâm Efendimizin ümmetinden kılmıştır.
Elhümdülillâhi Teâlâ.
Ve yine hamdü senalar olsun
ki;
Mahkeme-i Kübrâ’da da
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin envâr-ı şeriat ve ba'si
(gönderilişi) bakî olup, o günden sonra yine 80 bin sene tamam oluncaya kadar
şefaati câridir. Şefaati carî oldukça ba’si dahi bakî olur. Yalnız Hakk Teâlâ
50 bin sene sonra mezkûr hitabı kendisine karşı tevcîh buyuracaktır. O hitap
tevcîh oluncaya kadar, ümmetinin umuru ile iştigâl edecektir. Kelâmullâhi'l-
ezelin ahkâm, envâr ve âyâtı dahi, o zaman Cenâb-ı Hakk Hazretlerinin Zât-ı
Akdes'ine iade olunacaktır. Cennet ve cehennem ehli arasında da bir daha
görüşmemek üzere durum hâsıl olacaktır.
Rasülullâh aleyhisselâm,
ümmetine ve ümmetinin hidâyet bulması için ne kadar haristir ki, Cenâb-ı Hakk
Teâlâ'nın kendisine;
-”Yâ Habîbim Muhammed,
vazifeniz tamam oldu” diye hitap ettiği halde,
daha 30 bin sene ümmetinin umuru ile iştigâl etmektedir.
Cümle enbiyâ-ı mürselîn-i
kiramdan Cenâb-ı Hakk, ahd-u mîsak alırken vâkî olan bir muahede (antlaşma)
zikrediyorum, şöyle ki;
Cenâb-ı Hakk bilcümle
enbiyânın ervahını yarattığında evvelâ Rasûlullâh aleyhisselâmı tasdik ettirdi.
O gün yevmü'l-incilâdır (Cilâlanma, Parlama)
ve hem de yevmü'l-icâbe'dir.
Bu ahdi almak üzere Cenâb-ı
Hakk enbiyâ ve mürselîni davet ettiğinde; muahededen önce, Seyyidi Kâinât
aleyhisselâm dedi ki:
-”Yâ Rab, ahdü mîsakdan
evvel ümmetimin efradından sâdır olacak küçük ve büyük günahları ile o eshâbı
seğâir (küçük) ve kebâir (büyük) olan ümmetimi bana göstermenizi niyaz ederim.”
Cenâb-ı Hakk da büyük ve
küçük günahlarından bir tanesi kalmadan, ümmetinden sâdır olacak günahlar ile
günah sahiplerini gösterdi. Rasûlullâh aleyhisselâm üç kere o ümmet ile
günahları üzerine nazar buyurdu.
Sonra:
-”Yâ Rab, büyük
ricâlullâhın sulbüne girmeden (Hz. İsâ aleyhisselâm) ve dünyaya gelmeden
nizâm-ı hilkatten hariç kalan ve sıfat-ı İlâhiyyenizin tamamını iktisap eden
(kazanmış) ve evsâf-ı beşeriyyesine evsâf-ı İlâhiyye ve melekûtiyyesi galip
olan bir hâdim-i (hizmetkârı) ümmetim
için bağışlayın” diye niyazda bulundu.
Bu münâcaat ruhların
ahdinden öncedir. Zerrâtın uhûdu (ahitleşmesi), ervahın uhûdundan binlerce
sonradır. Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın tecelli-i ilâhiyyesi, ervâh-ı enbiyâ-ı
mürselîne oldu. Enbiyâ-ı mürselîn de bu tecelliyi aynen hakikat-ı Muhammediye
gibi müşahede ettiler. Cenâb-ı Hakk enbiyânın içinden bir ruhu davet ederek ona
Seyyidi Kâinat aleyhisselâmın ruhunu gösterdi ve buyurdu ki:
-”Bu Senin (Ruh Olarak)
Aslındır Ve Babandır.”
Cenâb-ı Hakk o ruhu, sahibi
olan Nebiyy-i zîşânın ümmetine hadim kıldığını da beyân buyurdu. Efendimiz de:
-”Yâ Rab, bunu benim
ümmetim için en muhtaç olduğu zamanda hadim kıl ki, ümmetimin üzerinde cereyan
eden envâ-ı fitne ve fesâd son dereceye vardığında hadim olsun.”
Cenâb-ı Hakk da kabul
buyurdu.
-”Yâ Habîbim Muhammed,
yüzyirmidört bin (124 bin) enbiyânın
ümmetlerinin adedinde senin ümmetini ihyaya ve irşada ve onları hidâyete sevk
etmeğe selâhiyet ihsan edeceğim. Arzu ettiğiniz zamanda, o selâhiyet-i tâmme
ile beraber onu ümmetinize hadim (hizmetkâr) kılarım.”
Cenâb-ı Hakk Rûhullâh İsâ
aleyhisselâma buyurdu ki:
-”Sen Nebiyy-i Mürselsin,
benim kütübü ilâhiyyemden iki kitabın faziletini duyacaksın.”
Hakk Teâlâ Hazretleri o makâm-ı
mahsûsta kendisine İncîl-i Şerîf ile Kur'ân-ı Azîmüşşânı tâlim buyurdu. Cenâb-ı
Hakk kendisine muallim oldu. Sonra kendisine dördüncü semâda bir makam gösterdi
ve buyurdu ki:
-”Bu makâm-ı dâvet'tir, ben
seni dünyadan bu makama davet ederim. Kıyamete kadar bu makamda kalacaksın.
Burada bulunduğunuz müddetçe ikinci defa yere davet edinceye kadar bu makamda
Habîbim Muhammed aleyhisselâmın ümmetine hadim olacaksın.”
Bu minval üzere cümle
Enbiyâ-ı mürselîn hazerâtından da ahd ve mîsak aldı.
İsâ aleyhisselâm 33 yaşında
iken semâya ref olunmuştur. O günden itibaren İsâ
aleyhisselâmın âlem-i melekûtta ifa edeceği vezâif-i ubûdiyyet, ümmeti Muhammed
için istiğfar olacağı tesbîh ve münâcaattan ibarettir. Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın
irâde- i ezeliyesi İsâ aleyhisselâmın ibrazına taalluk buyurduğunda, İsâ
aleyhisselâmın makamı olacak olan makâm-ı davete, 124 bin enbiyâ ervahı ve 199
melâike taifesi imâm ve reisleri ile beraber davet olundu. Bu melaikenin her
bir taifesinin imâm ve reisleri ise, ümmeti Muhammed'in enfâsı (yani nefesleri)
adedindedir. Bu azîm ictimâya nazar edince bilcümle enbiyâ ve mürselîn-i kiram
taaccüp ettiler. Meleklerle teârüf (Birbirini tanımak) orada hâsıl oldu.
Cenâb-ı Hakk bu kadar enbiya ve melâikey-i kiram beyninde Cibrîl-i Emîn'e:
-”Yâ Cibrîl, Ben Seni
Meryem Binti İmrân'a Gönderiyorum, Zuhûriyet Anında Mahlûkâtın Ekmeli Ve Efdali
Olan Habîbim Muhammed'in Şekli Üzerine Nazil Olacaksın Ve Kendini Beşer Olarak
Göstereceksin. Göstereceğin Şekil Ve Sureti Habîbimin Şekli Üzere Temsîl
Edersin.”. Cenâb-ı Hakk Seyyidi Kâinat
aleyhisselâma hitaben:
-”Yâ Habîbim buna râzımısın
Bu senin ümmetinin hadimi olan ve arzun veçhile ıslâh-ı beşere girmeden, doğru
dünyaya gelecek. Bu hadime asıl ve mebde hakkı olmaya razı mısın?”
Rasûlullah Efendimiz:
-”Yâ Rabbe'l-'izze
ve'l-Azame, emr-i irâde sizindir. Emrinize razıyım.” dedi.
O saatte Hakk Teâlâ, İsâ
aleyhisselâmın validesi Meryem aleyhisselâma vahiy ile Cibrîl-i Emîn'i
gönderdi:
-”Yâ Meryem, Cenâb-ı Hakk
selâm eder, buyuruyor ki: İrâde-i ezeliyem ile ben, üzerine bir rûh ref
ediyorum. O ruhu ref ederken eşref-i mahlûkâtım olan habîbim Muhammed
aleyhisselâmın hakikatini sana izhâr (gösterip) ve temsîl ederim. Ve o vâsıta
ile ref olunarak senden bir mevlûd zuhur ettirmek (yani bir çocuk dünyaya
getirmeni) istiyorum. Sen razı mısın?”
Meryem aleyhisselâm da:
-”Allah'ın emrine razıyım” diye cevap verdi. Cibrîl-i Emîn hazreti Meryem'in
rızâsını arz edince Cenâb-ı Hakk, o 199 melâike taifesine emir buyurdu:
-”Meryem'i Beytullah
denilen makama celp ve dâvet ediniz.”
Bi-mûcibi emir, hazreti
Meryem'i Beytullâh'a getirdiler. Bilcümle enbiyâ ervahı dahi makâm-ı davetten
nazar ediyorlardı. Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın irâdesi ile Hazreti Meryem'e
gönderilecek olan Hakîkat- ı Muhammediyye'yi, enbiyâ hazerâtı müşahede edince,
meleklerle birlikte gayş ve sekrete düştüler. (hayret ve sarhoşluğa)
Bilcümle eczâ-i kâinat
üzerine bir zevk ve neş'e sirayet etti ki, Cenâb-ı Hakk Teâlâ'nın, kâinatı halk
buyurduğundan beri böyle bir zevk ve sürür hâsıl olmamıştı. Cenâb-ı Hakk 124
bin enbiyâ ve mürselîn ve 199 taife-i melâikenin huzurunda ve onların
şehâdetleri üzerine ve Rasûlullâh aleyhisselâm ile Meryem aleyhisselâmın
rızâları veçhile hükmü İİâhiyyesini itmâm ve infâz buyurdu. (tamamlandı ve
uygulandı) Bu hükmü ilâhiyyenin merasimi de âlem-i melekûtta icra olundu. Bu
tecellî ve zuhurat üzere İsâ aleyhiselâmın ruhu hakîkatı Meryem aleyhisselâma
nefh olundu, İsâ aleyhisselâmda 3 hakikat birleşti.
Biri İlâhî, diğeri Cibrîl
aleyhisselâmın melekûtî hakîkatı ve üçüncüsü de Rasûlullâh Efendimiz'in Hakîkatı
Muhammediyyesidir.
İsâ aleyhisselâm rahm-i
mâderde (ana karnında) karar olduğu lahzadan itibaren Hakîkatı Muhammediyye'nin
7'inci mertebedeki hulâsası ile terbiye oldu.
Validesinin rahminde karar olduğu lahzadan (andan) itibaren yine o, nutfe-i
tâhire, ümmeti Muhammed için istiğfar ederdi. Makâm-ı davette ve yevmi ahd'de
kendisine gösterilmiş olan bu ümmetin büyük ve küçük günahlarına tevbe ve
istiğfarda devam ediyordu. İşte bu derece mukaddes ve mükerrem olan ve Seyyidi
Kâinât'ın ümmetine hadim olan İsâ aleyhisselâma hâmile olduğunda, Cenâb-ı Hakk
Kur'ân-ı Kerîminde kendisine melâike vasıtasıyla:
-”Bismillah yâ Meryem,
innallahe's-tafâki ve tahhereki ve's-tafâki alâ nisâi'l-âlemîn “ (Âl-i İmrân, 42. “Melekler şöyle demişti: Ey Meryem!
Allah seni seçip temizledi, dünyaların kadınlarından seni üstün tuttu.”) diye hitap buyurmuştur. Bu kadar taltif ve
tekrîmin aslı ve esbabı ise akl-ı ezeliyey-i İlâhî ile Seyyid-i Kâinat
aleyhisselamın zevcesi olduğundandır. Ve kendisine hakîkat-ı Muhammediyye'nin
zuhûriyyet ve şekli üzere Cibrîl-i Emîn aleyhisselâm nazil olduğundandır. Ve
Seyyidi Kâinat aleyhisselamın ümmetine en muhtaç zamanda hadim olan İsâ
aleyhisselamın validesi olduğundandır.
Yine Mürşid-i Kâmil Şeyh
Şerâfeddin Bingöl kaddesellâhü sırrahu’l azîz buyurdu ki;
-”Eyyühe’l-ihvân
ve'l-ahbâb, İsâ aleyhisselamın bu umûmî hizmetinden, Rasûlü Ekremimizin arzu
buyurduğu zamandan biri de 1353 senesinin Rebîu'l- Evvel'in 7‘inci (20 Mayıs
1934 Çarşamba) gecesidir. Bu geceye tesadüf ile İsâ aleyhisselamın hizmet-i
mukaddeselerine nail ve mazhar olacak ümmetin içinde bizlerin de dâhil olduğu
muhakkaktır. Bu umûmî hizmetin meyânında husûsî hizmetler de vardır. O husûsî
hizmetlerden birisi de menâbiîn (vekillik) hakîkatından anlaşıldığı üzere
hakkımızda ifâ edilecek olan hizmet-i takdîsedir. Bu nîmetullâhı cümlenize
tebşîr ediyorum.
İsâ aleyhisselamın
zuhûriyet ve hilkat-i beşeriyyeti ve neş'eti hakkında beyân edilecek hakâyık
çoktur. Lâkin şimdiye kadar hukemâ-i İslâmiye’den gelenlerin hiçbiri bu
kadarını dahi söylemeye ve beyâna mukdedir olamamışlardır. Bu kadarlıkla iktifa
ediyorum. Fazla söylemek ve beyân etmek belki mûcib-i vedâ-i tereddüt olması
muhtemeldir”.
(Kaynak: Hasan
BURKAY, Menâkıb-ı Şerefiyye [Kitap]. - Ankara (Beş Cilt) : Çınar Yayınları,
1995-2010, c. V, s. 5-11)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar