Print Friendly and PDF

İnsan-ı Kâmil 51. Bölüm (Ruh Adlı Melek) Abdûlkerîm Ceylî/Nuran Çelik



Bilesin..
Bu, o MELEK’tir ki; sofiye dilinde ona:
- Hakkın onunla mahluk göründüğü ve Hakikat-ı Muhammediye..
Adı verilmiştir..
Allah-ü Taâlâ’nın bu MELEK’e olan nazarı, kendi nefisine nazarı gibidir..
Onu, kendi nurundan yarattı; âlemi de ondan yarattı..
Ve onu.. Âlemde nazarına bir mahal kıldı..
- Allah’ın emri..
Şeklinde gelen isim tamlaması, bu MELEK’in isimleri meyanında sayılır..
Mevcudatın en şereflisi odur..
Makam, mekân itibarı ile; mevcudatın en ulusu, derece itibarı ile de en yücesidir..
Bundan üstün bir melek yoktur..
Ve o: Yakınlık ihsanına nail olan mukarrabin zümresinin efendisi;
ikrama nail olan mükerremin camiasının en faziletlisidir..
Allah-ü Taâlâ, mevcudat çarkını, onun üzerinde döndürür..
Mahlukat semasının kutup noktası odur..
Allah-ü Taâlâ her şeyle beraber, ona özel bir yüz yaratmıştır;
o yüzle kendi zatına katılır..
Allah-ü Taâlâ onu yarattığı mertebede; sekiz suretle korur..
İş bu sekiz suret: Arşın hamilleridir..
Memleketin tümünü, ondan yarattı.. Hem de, ona göre ve onun maddesinden..
Memleketin ona bağlantısı; denizden sıçrayan damlaların denize bağlantısı gibidir..
Arşı taşıyan sekiz meleğin ona bağlantısı: İnsan ruhundan gelip
insanın varlığını ayakta tutan şu sekiz şey gibidir: Akıl, vehim, fikir, hayal, musavvire, hafıza, müdrike ve nefis..
·
Sonra..
Bu MELEK’in: Ufkî âlemde, ceberutî âlemde, illî âlemde, melekûtî âlemde,
mülkî âlemde ilâhî bir saltanatı vardır ki; Allah-ü Taâlâ onu, sırf bu melek için yaratmıştır..
İş bu MELEK: HAKİKAT-I MUHAMMEDİYE’ de tam kemâli ile zuhur etmiştir..
İşbu mana icabıdır ki: Resulullah A.S. efendimiz, en faziletli beşer olmuştur..
Bu vesile ile, Allah-u Taâlâ, ona ihsanlarını yağdırmıştır..
En güzel nimetlerini vererek ona yardım etmiştir..
İşte anlatılan mana icabıdır ki, Allah-u Taâlâ, Resulullah S.A. efendimize
şöyle buyurdu:
- “Biz, sana emrimizden ruhu vahyettik.. Sen, kitap nedir,
iman nedir bilmezken; biz onu bir nur eyledik?.
Kullarımızdan dilediğimizi ona hidayet eyleriz..
Sen dahi, istediğini doğru yola hidayet eylersin..” ( 42/52 )
Bu âyet-i kerime ile, şöyle bir mana anlatılmak istenir:
Biz senin ruhuna, bu MELEK’in yüzlerinden kâmil bir yüz açtık..
O MELEK bizim emrimizdir..
Kaldı ki, bu MELEK’in ismi: Emrullah’tır..
Yani: Allah’ın emri..
Yine bu MELEK’e işaret olarak:
- “RUH Rabbımın emrindendir..” ( 17/85 )
Yani: Onun yüzlerinden bir yüzdür..
Ancak, bu ikinci âyet-i kerimede bir nükte vardır.. Şöyleki:
- “Sana RUH’tan sorarlarsa.. de ki:
- “RUH Rabbımın emrindendir..” ( 17/85 )
Buyrulduğu ve soruya karşılık; RUH, mutlak olarak bir kayda bağlanmadan anlatıldı..
Yani: Emir yüzlerinden bir yüzdür..
İş bu mana, Muhammed S.A. RUH’unun hilafınadır.. Zira ona:
- “Biz, sana emrimizden RUH’u vahyettik..” ( 42/52 )
Buyurdu..
Burada açık anlatması, ona ihtimam gösterdiğini belirtir..
Öbür yerde, kapalı geçmesi ise.. Resulullah S.A. efendimizin kadir kıymet yönüyle büyüklüğünü anlatmak içindir..
Nitekim böyle bir büyüklük anlatılması için:
- “Öyle bir gün ki, insanlar onun için toplanmıştır..” ( 11/103 )
Burada, günün nekre yolu ile anlatılması; o günün büyüklüğüne, azametine işarettir..
İşte.. bütün bu manalar anlatır ki: bu makamda:
- “Emrimizden RUH’u..” ( 42/52 )
Buyurması yakışıyordu; öyle buyurdu.. Ve:
- Emrimizden sana vahyettik..
Buyurmadı.. çünkü: Varlıktan kasd olunan yine RUH’tur..
Sonra.. izafet nuru kullanılarak:
- “Emrimizden..” ( 42/52 )
Buyuruldu.. Bütün bu ifade şekilleri, Resulullah S.A. efendimizin
kadrinin yüceliğini anlatır..
·
Sonra.. şunu bil ki..
Allah-ü Taâlâ, bu MELEK’i zatına bir ayna olarak yarattığı için;
zatını, ancak bu MELEK’te zuhura getirmektedir..
Cenab-ı Hakkın zuhuru diğer mahlukatın tümündeyse..
ancak sıfatları iledir..
Durum anlatıldığı gibi olunca; O MELEK:
Dünya ve ahirete bağlı âlemin kutbudur..Cennet ve Cehennem ehlinin,
ehl-i kesib’in, ehl-i arafın dahi kutbudur..
Allah’ın ilminde, ilâhî hakikat onu iktiza etmiştir ki: Yarattığı her şeyde,
bu MELEK’ten bir yüz buluna ve o yaratılan şeyin küresi, bu yüz üzerine
devresini döndüre..
Çünkü, o şeyin kutbu odur..
·
Bu MELEK: İnsan-ı kâmilden başka; Allah’ın yarattıklarından hiç birine tanıtılmaz..
Bu veli zat, onu tanıdıktan sonra; bazı şeylerde bilir..
O bildiği şeylerle tahakkuk ettiği takdirde, bir kutup olur; varlık çarkı,
tümden onun üzerinde dönmeye başlar ve o: MELEK için bir vekil hükmündedir..
O, bir vekildir; çünkü, asaleten bu varlıktaki kutupluk, bu MELEK’e hastır..
Bu türden diğerlerine verilen, vekâlet ve niyabet üzeredir..
Bu MELEK’i tanımaya çalış..
Anlatılan bu: RUH ADLI MELEK, Allah’ın kitabında şöyle anlatılır:
- “O gün RUH kaim olur..
Melekler, saf halindedir.. Rahman’ın izin verdiği hariç; konuşamazlar..
O da, isabetli konuşur: Bu Hakkın günüdür..” ( 78/38-39 )
O gün, bu MELEK, ilâhî saltanatla kaimdir..
Melekler, onun önünde saf halinde durup, hizmetine bakarlar..
Bu MELEK ise.. Hakkın kulluğunda bulunur..
Allah’ın kendisine emri üzerine; ilâhî huzurunda tasarruf eder..
Âyet-i kerimede geçen:
- “Konuşamazlar..” ( 78/38 )
Kelâmı, melekler içindir; RUH için değil..
Çünkü, ilâhî huzurda o: Mutlak bir şekilde konuşma izni almıştır..
Zira o: Oranın ekmel zuhur yeri ve en faziletli tecelligâhıdır..
Diğer meleklere gelince: Her ne kadar ilâhî huzurda izin verilirse de;
o izni alan her melek, bir kelimeden fazla konuşamaz..
Daha fazla konuşmaya gücü yetmez.. Elbette ve elbette.. geniş konuşmak, onun için mümkün değildir..
NETİCE: Bir melek, ilâhî huzurda, ancak bir kelime konuşabilir..
·
Yüce Hak’tan emri ilk alan bu MELEK’tir..
Sonra, bunun dışında kalan meleklere tevcih edilir.. Onlar askerdir..
Bu âlemde, bir işin yerine gelmesi emri çıkınca; Allah-ü Taâlâ o işe uygun
bir melek yaratır; RUH’a gönderir..
O melek de RUH’un emrettiğini yapar..
·
· Mukarrebin..
Adı ile anlatılan meleklerin hepsi, bu RUH’tan yaratılmıştır..
Bunlar, sırası ile: İsrafil, Cebrail, Mikâil ve Azrail’dir..
Bunların üstünde bulunan:
- N u n..
Adlı melek.. ki bu: Levh-ü mahfuzun altındadır.. Ayrıca:
· Kalem..
Adlı melek.. ki bu da, ileride anlatılacaktır..
- Müdebbir..
Adlı melek.. Bu da, kürsî’nin altındadır..
- Mufassil..
Adlı melek .. Bu da İmam-ı mübinin altındadır..
Bütün bu meleklerin hepsi, RUH’tan yaratılmıştır.. Hepsi de:
- Alûn.. – Yüceler -
Tabir edilen meleklerdir; İlâhî hikmet icabı, Âdem’e secde emri almamışlardır..
Eğer onlar: Âdem’e a.s. secde için emrolunmuş olsaydı; zürriyetinden her biri, onları bilirdi; tanırdı..
Görmez misin: Âdem’e a.s. secde ile emrolunan melekler, âdemoğullarından
her birine nasıl zâhir olur?..
Uykuda ilâhî bir misalle onlara nasıl suretlenir gelir?.. Hak onu, uyuyana çıkarır..
Uykuda görünen o suretlerin tümü: Allah’ın melekleridir..
Emrolunduğu işi yapmak hükmü ile, misal yollu tenezzül eder; gelir..
Uykudakilere, çeşitli suretlerde görünür..
Bu mana icabıdır ki: Uykudaki, taş cinsi cemad şeylerin konuştuğunu görür..
Eğer, o cemad sureti ile, surete bürünen bir ruh olmasaydı; konuşmazdı..
İşte.. Resulullah S.A. efendimizin şu hadis-i şerifi, bu manadadır:
- “Doğru rüya Allah’tan bir vahiydir..”
Bu, o demektir ki: Melek o şekilde nüzul eder..
Bir başka hadis-i şerifte ise, şöyle buyurdu:
- “Doğru rüya, peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır..”
Lanetli iblis de, Âdem’e a.s. secde emrini alanlar arasındaydı;
ama secde etmedi..
Şeytanlara da emretti.. Ki bunlar da, onun neticesi ve zürriyetidir..
Verdiği emir şuydu: Melekler nasıl surete bürünüyorsa.. onlar da uykudakilere surete bürünüp giderler..
Bunların suretinden ise.. yalancı rüya zâhir olmaktadır..
Bu anlatılandan hâsıl olan odur ki:
- Alûn.. - Yüceler -
Adı ile anılan melekler, Âdem’e salla’llâhü aleyhi ve sellem secde için emir almadılar..
Dolayısı ile, onları, ancak; âdemoğullarından:
- İlahiyun..
Vasfını alan zatlar tanıdı..
Bu ise.. âdemiyet ahkâmından temize çıktıktan sonra, onlara ilâhî bir ihsandır..
- Âdemiyet ahkâmı..
Demek:
- Beşeriyet icabı olan manalar..
Demektir..
Bu manada, şu âyet-i kerimeyi anlatmak icab eder:
- “Elimle yarattığıma secde etmeme ne engel oldu?..
Yoksa ALÛN’dan mısın?..” ( 38/75 )
Demek oluyor ki, ALÛN için secde emri yoktur..
Nitekim, Muhiddin b. Arabî  r.a. Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde bu manayı anlatmıştır..
Ancak:
· A L Û N..
Adlı meleklerin hangileri olduğu üzerinde açık bir şekilde durmamıştır..
Sonra.. anlattığımız âyet-i kerimeyi delil eylemiştir..
*
Üstte geçen âyet-i kerime üzerinde biraz duralım.. Özellikle âyette geçen istifham üzerinde duracağız.
Bilesin ki..
Hak tarafından gelen suali, bilinen manadaki istifham saymak doğru olmaz..
Durum anlatıldığı gibi olunca; Hak’tan vaki sual, gelişine göre,
şu dört manadan birine gelir: Menfi, müsbet, ünsiyet, tehdid, yani korkutmak..
Allah-u Taâlâ’nın iblise:
- “Secde etmene ne engel oldu?..” ( 38/75 )
Şeklindeki sorusu, başlıca tehdid ve korkutmak içindir..
- “Kibre mi düştün?..” ( 38/75 )
Manasını olduran elif ise.. yine soru değil, isbattır..
Yani:
- Kibre düştün..
Demektir.. Ki bu durum:
- “Ben, ondan hayırlıyım..” ( 7/12 )
Sözüyle bellidir..
- “Yoksa ALÛN’dan mısın?..” ( 38/75 )
Kelâmındaki:
- “Y o k s a..” ( 38/75 )
Manasını çıkaran:
- “E m..” ( 38/75 )
Edatı da, burada menfi manadadır..Yani:
- Sen, ALÛN’dan değilsin..
Demeğe gelir..
Ünsiyet ve sözü açmak için kullanılan istifhama gelince; onu da
Musa a.s. ile yapılan şu konuşmada görebiliriz:
- “Sağ elindeki nedir ya Musa?..” ( 20/17 )
Böyle bir soru, Musa a.s. için ünsiyet oldu; şu cevabı ile açıldı:
- “O asamdır.. Ona dayanırım. Onunla, koyunlarıma yaprak çırparım..
Onunla, bence görülen daha başka işler de vardır..” ( 20/18 )
Musa a.s. kendisine, istifham yollu sorulan sualden böyle geniş bir cevab beklediğini biliyordu; onun için böyle konuştu..
Bizim için belli manâda bir soru olsaydı; verilecek cevap:
- “O asamdır..” ( 20/18 )
Cümlesi olurdu..
Ki, ilâhî hazretin huzurunda, ehlullaha düşen edeb de budur..
İşbu mânaları, Allah-u Teâlâ, bu İNSAN-I KÂMİL’de açığa çıkardı..
Ta ki okuyasın; gereği ile amel edesin..
Saidler zümresinden yazılasın..
O halde, bu mânalar içinde edebini bulmaya bak..


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar