J. K. CALBRAITH VE ÇAĞDAŞ EKONOMİK DÜŞÜNCEDEKİ YERİ
Türkiye’de
iktisat öğretimi yapan kuruluşların öğrencilere verdiği «okuma listeleri»ne
bakarsanız, J. G. Gaibraith'in eserlerine rastlamayabilirsiniz. «İktisadi Düşünce» derslerinde
belki bir iki saatlik süre ayıran öğretim üyelerine arada bir tanık
olabilirsiniz; çoğunluk, ola ki, bunu da gerekli görmez, bu derste de
«Yerleşmiş Teoriler»i yinelemekle yetinir. Öğrenci eğer yabancı dil bilmiyorsa
ve kendi özel merakıyla yabancı kitap listelerini tarayıp bir rastlantıyla eserlerinden
birini seçmiyorsa, Gaibraith’in ne ismini duyar, ne düşünce dünyasını bilir.
Yüksek öğretim kuramlarının dışındaki yayınlarda da
Gaibraith’in ismine pek rastlanmaz. Türkiye’de geniş kitlede okuma
alışkanlığının pek bulunmadığı, hele ciddi ve düşündürücü konuları kapsayan
kitaplara fazla iltifat edilmediği bir sır değildir. Gaibraith’in çok sayıdaki
kitaplarından hiçbirinin bugüne dek Türkçe’ye çevrilmemesi, bu bakımdan
olağandır. Son 15 yılda «düşündürücü eserler» kapsamına girebilecek
çevirilerse, Marksist yayınlarda yoğunlaşmış, hatta bu alanda pek düşündürücü
olmayanlar bile Türkçe’ye aktarılmış, bunun dışındakiler çok kısır kalmıştır.
Çağdaş iktisadi düşünce dünyasında, ders kitaplarının kapsadığı «Yerleşmiş
Teoriler»le çevirilerin başlıca konusu olan Marksist yayınlar arasında kalan
zengin bir alan da vardır. Galbraith, işte, Türkiye’nin ısrarla ihmal ettiği bu
alanda yer almaktadır. Oysa, günümüz ABD’sinin iktisadi düşünce evreninde
Galbraith özgün bir yere sahiptir; orta yaş üstündeki iktisatçı kuşağınca pek
kabul edilmese de, genç iktisatçı kuşağını bu ülkede iyice etkilemeye
başlamıştır.
ABD, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren iktisadi
düşünce dünyasına büyük katkı yapan çok sayıda iktisatçı yetiştirmiştir. Ne var
ki, bunların büyük çoğunluğu, kökeni XIX. yüzyıl Avrupa’sı (başta İngiltere,
Fransa ve Avusturya) olan öğretiler ve okullar çevresinde toplanmıştır.
Günümüzde Galbraith’in temsilciliğini yaptığı «Kurumcu»lar (Institutionalists),
ABD iktisadi düşünce evreninin özgün bir akımıdır oysa. Bunalım, durgunluk ve
savaş dönemlerinde etkinliğini iyice artıran bu düşünce akımı, 1950-70
döneminde gölgede kalmıştır. Nedeni, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, Batı
kapitalizminin gelişme dinamiğinin, bunun sürekliliği konusunda yarattığı
iyimserliktir; «yerleşmiş iktisat teorileri»nin sorunları açıklamadaki
yeterliliğine inançtır. 1970’lerin başından itibaren dünya ekonomisinin içine
girdiği enflasyon durgunluk işsizlik açmazı ve dış ödeme açıkları yerleşmiş
inançlar konusunda kuşku uyandırmaya başlamıştır. Yerleşmiş iktisat teorileri
yaşanan olayı açıklamakta yetersiz kalmakta, gelenekselleşmiş iktisat
politikası araçlarıyla sorunlardan biri çözülürken, diğeri daha da
ağırlaşmaktadır. Marksizmin ise yaşanan bu sorunlara bilinen tek bir yanıtı
vardır; o da geçerli değildir. Sanıyoruz ki, bu bunalım döneminde «Kurumcu»
düşüncenin ve Galbraith'in etkinliğinin artmaya başlamasının temel nedeni
budur.
«Kurumcu» düşünce tarzının felsefi kaynağı, ABD’nin
felsefeye özgün katkısı sayılan Pragmatizmdir; amaç, belirli bir ideolojik içeriği
olan toplumsal değerler sistemine dayanmaksızın, gözlem ve istatistiksel
araştırma yoluyla somut gerçeğe varmak; toplumsal ekonomiyi belirli bir an
değil de, bir evrim sürecinde gözlemek; bireyler ve tekil firmalar yerine
toplumun kurumsal yapısını temel öğe almaktır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren ABD’li iktisatçıların bir bölümünü bu yöntemle toplumu ve ekonomiyi
incelemeye götüren temel neden, yerleşmiş iktisat teorisindeki soyut düzenin,
içinde yaşadıkları somut gerçekleri açıklayamamasıdır; önerdiği politika
araçlarının yetersiz sayılmasıdır. Soyut teorideki mekanizmaların mükemmelliğinden
somut gerçeklerin katılığına inebilen «Kurumcu»lar, Marksizmi de benimsememiş,
terimlerine bile yabancı kalmışlardır; «reformcu» olmuş, fakat devrimci
olmamışlardır. Nitekim,
Galbraith de kendisinin bir reformcu olduğunu, devrimci olmadığını açıkça söylemektedir.
Pragmatik felsefe Galbraith’in düşünce tarzını biçimlendiren
temel öğedir ve yayınlarına da yansımıştır. İdeolojik koşullandırmaların
(toplumbilimlerin koyduğu sınırlar çerçevesinde) dışında kaldığı içindir ki,
yerleşmiş teorideki varsayımların dışladığı olguları incelemesi; kurumsal
yapıda zaman sürecinde ortaya çıkan değişmeleri izlemesi ve bunların politik
sonuçlarını göstermesi, bunlara göre iktisat politikası araçları
oluşturabilmesi; çağdaş dünyanın ve özellikle ABD toplumunun somut
gerçekleriyle «Geleneksel Bilgelik» diye tanımladığı Yerleşmiş Teori arasındaki
çelişkileri ortaya koyabilmesi söz konusu olabilmektedir.
Böyle bir düşünce çerçevesinden yola çıkan Galbraith, yerleşmiş
iktisat teorisinin dışladığı ya da yeterince işlemediği birçok konuyu
derinliğine işlemiştir. Çalışmalarının ağırlığıysa, dev çaptaki anonim
şirketlerin egemen olduğu bir kurumsal yapıda ortaya çıkan sorunlar üzerinde
yoğunlaşmaktadır: Güçlü şirketler, güçlü
sendikalar dünyasındaki karşılıklı denge; üretkenlik ya da etkinlik değil de
«güç»le ilişkili olan gelir bölüşümü eşitsizliği; büyük şirketlerin yarattığı
mal bolluğuna karşılık kamu hizmetlerinde yetersiz kalan refah toplumu; anonim
şirketlerde mülkiyet ve yönetimin ayrılmasının iktisadi sistemi
«sosyalleştirme» etkisi; bunların planlı dünyasında enflasyon olgusu ve bunun
geleneksel iktisat politikası araçlarıyla çözülemeyeceği; uluslar-ötesi
boyuttaki çokuluslu şirketlerin ortaya çıkması ve dünya ekonomisinde doğurduğu
toplumsal iktisadi ve politik nitelikte sorunlar; güçlü büyük şirketlerin
egemen olduğu bir kurumsal yapıda piyasa düzeninin yok olması ve bunun yerleşmiş
iktisat teorilerini geçersiz kılması gibi konulara eğilerek, başta ABD olmak
üzere, kapitalizmin yeni boyutlarını anlamamıza yardım etmektedir.
Dev çaplı anonim şirket olgusunu ve bunun ekonomisinin her
kesitinde yarattığı değişmelerle yerleşmiş iktisat teorisini nasıl geçersiz
kılmaya başladığını Galbraith, Amerikan Kapitalizmi, Refah Toplumu ve Yeni
Sanayi Devleti başlıklı yapıtlarında ele almıştır. İktisat ve Kamusal Amaç adlı
kitabındaysa yalnız büyük çaplı anonim şirket olgusunu değil, bunun dışında
kalan toplum kesitlerini de sahneye getirmiş, uluslararası sistemi de
içermiştir. Diplomat olarak da görev yapmış olmasının verdiği deneyimler ve
gözlemlerle kaleme aldığı «Çin’den Bir Geçiş» Çin insanı, kültürü, ekonomisi
ve devleti konusunda yazılmış, anlayışla dopdolu insancıl bir denemedir.
«İktisat, Barış ve Kahkaha», «Liberal Saat» ABD toplumunun, öteki kitaplarında
işlemediği yönlerini ele alan diğer iki yapıtıdır. Kuşku Çağı başlığıyla
Türkçeye çevrilen bu kitaptaysa, Galbraith, iktisadi düşünceye katkıda bulunan
büyük düşünürlerin kişiliğini, çevresini, görüşlerini ve etkilerini
tanıtmaktadır. Bir diğer kitabında, Galbraith bunlar için, «Bu fikirleri yaratan adamlara çok saygım olsa da,
iktisadın temel fikirlerini hiç önemsemiyorum,» demektedir.
Öğretilerin kalıpları içinde kalan teorileri yineleyen kitaplar dizisine bir
yenisini eklemeyi yeğleyenlerden farklı olarak, Galbraith’in bu teorileri
yaratan düşünürleri incelemesinin nedeni de bu olsa gerekir.
Galbraith renkli ve kolay anlaşılır bir yazar olduğu için
kitapları geniş okuyucu kitlesine ulaşabilmektedir. Yalnız iyi bir yazar olmakla
kalmayıp, konulara insancıl yaklaşımı ve engin küitürü olan bir toplumsal
reformcudur; keskin bir toplumsal gözlemci ve gözlemlerinden vardığı sonuçları
kitapların bize öğrettikleriyle karşılaştırıp, geleneksel bilgilerin nerelerde
eskidiği ve işe yaramaz hale geldiğini gösteren bir araştırmacıdır; kafasını
her türlü koşullandırmadan arındırarak somut gerçeği bulmaya çalışan özgür bir
düşünürdür; her yeni kitabında, daha önceki kitaplarında eksik ya da yetersiz
bulduğu tartışmalarını bir özeleştiriden geçiren, daima daha iyi ve daha doğru
olanı bulmaya çalışan yorulmaz bir öğrencidir.
Tarihsel kültür mirası, aile ve okul eğitiminin niteliği,
son yıllardaki koşullandırmalar Türk insanını, çoğunlukla tek yönlü düşünmeye,
daha doğrusu, tek yönlü koyu bir inanca bağlanmaya itmektedir. Özgür düşünce,
karşılıklı tartışma yoluyla daha doğru, daha iyi olanı arama çabası, edindiği
bilgi konusunda kuşku duyma, bilgisini somut gerçeklerle sınamadan geçirme,
çevresinde sürüp giden toplumsal iktisadi siyasal nitelikteki olayları,
edindiği bilgiyi kullanıp açıklamaya çalışma, ne yazık ki, aydınlar katında
bile çok yaygın bir alışkanlık değildir. Oysa, «düşünce özgürlüğü» bu
alışkanlığı olağanlaştırmak için demokrasinin ayrılmaz bir öğesi sayılır. Demokrasinin
«düşünce özgürlüğü» ortamında yeşeren Galbraith gibi düşünürler, belki de en
çok bu açıdan Türk okuyucusuna tanıtılmalıdır.
Prof.
Dr. Gülten KAZGAN
İstanbul
İktisat Fakültesi
Öğretim
Üyesi
Kaynak:
J.K.Galbraıth, Kuşku Çağı, trc: REŞİT AŞÇIOĞLU, Altın Kitaplar Yayınevi,1989,
İstanbul, s: 9-12
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar