Mir Seyyid Şerîf
Kaynaklarda, Mir Seyyid Şerîf’in doğum-ölüm tarihleri, ailesi ve
künyesi ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Mir Seyyid Şerîf’in yine
aynı şekildedir. Şiirdeki mahlası Şerîf’tir. Bu adla tanınmıştır. Yaşadığı
dönem XIV. yy sonları ile XV. Yy başlarıdır. Yaşadığı yer ile ilgili elde
ettiğimiz tek bilgi ise kendisinin yazmış olduğu ve yine kendisinin şerh ettiği
kasidesinde Babul ya da Amül’lü24 olduğundan bahsetmektedir. Fazlullah’ın defin
edildiği zaviyede şerh ettiğini de belirttiği Şerh-i Kaside adlı eserinde
kendisinin Amül’lü olduğunu, Herat’a gittiğini yazmaktadır.
Said Nefisî, Mir Seyyid
Şerîf’in Şiraz'da doğduğu ve Seyyid Şerîf Cürcânî'nin (ö. 816/1413) oğlu Emir
Şemseddin Muhammed'in öğrencisi olduğundan bahseder26. Şerîf, Fazlullah’ın
Halep’te derisi yüzülerek öldürülmesinden sonra, yanlarına Fazlullah'ın ve bazı
Hurufîlerin eserlerini alarak kardeşiyle birlikte Anadolu'ya geçmiştir. Bu iki
bilgiden hareketle Mir Seyyid Şerîf’in kendi kasidesindeki bilgiyi temel alarak
Amül’lü olduğunu söyleyebiliriz. Herat’a daha sonra Anadoluya seyahatinin
dışında yeterli bilgi olmamakla birlikte Şerîf’in yazmış olduğu Hacnâme adlı
eserinin son beyitlerinden anlıyoruz ki hac vazifesini yerine getirmiştir.
Bu mektup hac yolunda
tamamlandığı için
Bundan dolayı Hacnâme adını verdim.
“Şerîf’in, ilk eğitimini nerede ve kimlerden aldığına dair herhangi
bir bilgi bulunmamaktadır. Gerçekten de bilgide büyük bir ihatası olduğu
Beyânü’l Vâki’ adlı eserinden anlaşılmaktadır. Bu eserinde, eski Yunan
filozoflarından Eflâtun (ö.m.ö. 347) ve Aristo'nun (ö.m.ö. 322), Îşrâklerin,
Ruvâklerin, Meşşâilerin, Tabîûnun, İslâm mütekellimleriyle Hukemânın, ve daha
birçok kimselerin kitaplarından, sözlerinden, istişhadlarda bulunmaktadır. Mir
Seyyid Şerîf’in mezhebi ile ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak
şairin Divan’ında rastladığımız bazı beyitlerden ve Şii inancı içerisinde yer
alan imamları öven methiyelerden yola çıkarak Şii Mezhebi’ne mensup olduğunu
söyleyebiliriz. Şairin eserlerinin ana kaynaklarını ise, Fazlullah'ın
Câvidân'ı, Muhabbetnâme'si ve diğer kitapları ve şiirleridir. Mir Seyyid Şerîf,
bizimde esas nüsha olarak kullandığımız divanın 25. sayfasının sekizinci beyiti
ile başlayıp ondördüncü beyte kadar yazılan kısımda hayatını ve Hurufîliğe
geçişini şöyle özetler.
Bir müddet seyr u sûluk aleminde
Züht ve şüphe makamında idim
Bazen zahir ilimlerde
Zavallılar cemaatine dost idim
Bazen de sufilerin tantanaları içinde
Füsûs ve fükûktan bahseder idim
Hangi ilme yöneldiysem
Hep şüpheli sözlerle dolu buldum İlim
tahsilinde nihaî hedef,
Sultanların saraylarına yaklaşmaktan başka bir
şey değildi
Ansızın Fazl-ı ilah sultanlar gibi
İmdadıma koştu, muradıma ulaştırdı.
Gazel ve kasidelerinde aşk ve tasavvufu işleyen şairin sözleri
çoğunlukla coşturucu ve gönül okşayıcıdır.
Şiirlerinde aşka çok önem verdiğini, aşkı adeta hayatın bir parçası
olarak gördüğünü anlayabiliriz. Şairin şiiri akıcı ve güçlüdür. Seçtiği her
mana ve nükteyi akıcı ve anlaşılır bir şekilde işlemiş, kapalı terkipler
kullanmaksızın düşüncelerini dizelere aktarmıştır. Kişileri övmek yerine
tasavvuf ve aşktan bahsederek bizlere, bir aşk ve tasavvuf adamı portresi
çizmiş oluyor.
Hurufî hareketinin kurucusu ve önderi Fazlullah-ı Hurufî, İran'ın
Esterabad kentinde doğmuş ve hayatının erken yaşlarında tasavvufa ilgi
duymuştur. Hallac ve Mevlana Celaleddin Rumi'den etkilenen Fazlullah 1370'lerde
tüm Azerbaycan bölgesinde öğretisini yaymaya başlamış Tebrizde ana eseri
"Câvidnâme’sini” yazmıştır. Emir Timur'un emriyle 1393'te Nahçıvan'da o
zamanın yöneticisi olan oğlu Miranşah tarafından, kendini Tanrı ilan ettiği
gerekçesiyle idam edilmiştir. Daha sonra yönetim tarafından Hurufîler
kovuşturmaya uğramış ve dağıtılmışlardır. Ancak tarikat farklı kılıklar altında
popülerliğini korumaya devam etmiştir. Bu çalışmanın temeli olan Fazlullah-ı
Hurufî’ye ilk inananlardan ve onun ilk halifelerinden Mir Seyyid Şerîf olarak
bilinen Hurufî Şairin, hayatı hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Şairin, tespit edilebilen eserlerinden hareketle onun, XIV yy’da yaşadığı,
Amüllü olduğu, hurufîliği benimsediği, Fazlullah’ın öldürülmesinden sonra
Anadolu’ya geldiği ve burada hurufî faaliyetler yürüttüğü anlaşılmaktadır. İki
bölümden müteşekkil bu çalışmada; Mir Seyyid Şerîf’in, İstanbul Üniversitesi
Nadir Eserler Kütüphanesinde bulunan iki yazma nüshası üzerine bir tenkitli
metin çalışması yapılmış, öncesinde şairin hayatı, edebi kişiliği ve eserleri
hakkında genel bilgiler verilmiştir. Yapmış olduğumuz bu çalışmada Mir Seyyid
Şerîf’in edebiyat tarihimizdeki yerinin tam anlamıyla belirlenebilmesi için
yeterli değildir. Şairin hayatı ve diğer eserleri üzerine yapılacak detaylı
araştırma ve incelemelerle bu eksiklikler giderilmelidir.
İshak Refet Işıtman
İshak Refet Isıtman* 1891(1307)’de Gaziantep’in Kozanlı mahallesinde
dünyaya geldi. Gaziantep’in tanınmış ve itibarlı ailelerinden Ali Efendi
Oğulları’ndan olan İshak Bey’in babası Mehmet İzzet Bey, annesi Fatma
Hanım’dır. Babası Mehmet İzzet Bey çok zeki ve kültürlü bir insandı. Fuzuli ve
Nedim’den ezbere parçalar okurdu. Ocaktı*, hastaları tedavi ederdi; fakat elini
kimseye vermedi. İshak Refet, İsmail Hasip Bey ve Ayise Hanım’ın kızı olan
Şerife Rahsan Hanım’la evlenir ve bu evlilikten Ali Tan, Fatma Doler ve Aysin
Köksal isimli üç çocuğu olur. İshak Refet, 1906’da ilköğretimini, 1909’da ise
Ayıntap Koleji’ni bitirir ve daha sonra İstanbul Darülfünun Hukuk Şubesine
(İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi) girdi ve bu okuldan 1913 yılında mezun
oldu. Tahsiline devam ederken özel öğretmenlikler yaptı. Daha sonra 1914
yılının mart ayında Gaziantep Ticaret Lisesi Türkçe ve edebiyat öğretmenliğine
atandı.1914 yılının haziran ayında ise yedek subay olarak askere alındı. Aynı
yılın ekim ayında da izin alarak öğretmenlik mesleğine devam etti. 1918’in ekim
ayında terhis olana kadar aralıklarla öğretmenlik görevini sürdürdü. Bandırma
ve Gelibolu’da ikinci bölük komutanı olarak askerliğinden terhis olan İshak
Refet, İstanbul’a geldi. Bir müddet İstanbul’da kalan İshak Bey daha sonra
1919’da işgal edilen Güney Anadolu’nun anavatandan ayrılmayacağı gayesini güden
Kilikyalılar Cemiyeti’nin nizamname (tüzük) ve beyannamelerini(bildirge) alarak
Adana, Antakya, Maraş ve Antep yörelerinde teşkilat yapmak ve Antep’teki
öğretmenlik vazifesini devam ettirmek için İstanbul’dan ayrıldı. Adana ve Kilis
yoluyla Gaziantep’e gelen Refet Bey öğretmenlik ve teşkilat isleriyle
uğraşırken işgal kuvvetlerinin takibinden kurtulmak için Birecik’e ve oradan
Malatya’ya geçti. Teşkilattan Malatyalıları haberdar ettikten sonra
Sivas-Kayseri yolu ile Ereğli’ye indi ve oradan da Kütahya’ya geçti. O esnada
Yunanlılar İzmir’e çıkmıs ve ‘reddi ilhak’ hareketleri başlamıştı. İshak Refet
Bey de bu bölgelerde gönüllü bir müfreze olusturarak milli kuvvetlerle kurtuluş
mücadelesine katıldı. İlk önce Kütahya inzibat komutanı, sonra da Emet ve
Tavşanlı bölgesi komutanı oldu. 1919 sonbaharında Kızılelma isimli müfrezesinin
mevcudunu 106’ya çıkararak ve Simsek adlı atına binerek İzmir cephesine gitti.
Keles, Bozdağ cephelerindeki faaliyetlerinden sonra, Dağ Marmara’ya giderek
akıncılık yaptı. Daha sonra müfrezesiyle yirmi üçüncü fırkaya katılarak Salihli
Merkez komutanlığı ile cephe Divanıharp (askeri mahkeme) azalığı görevlerini
sürdürdü. 1920 Haziranında fırka ile Uşak’a çekildi. Oradan da Kütahya’ya döndü
ve bu yılın ağustosunda Ankara’ya geldi. Gaziantep isleriyle de uğrasmak üzere
Maras Milli Eğitim Müdürlüğüne tayin edildi. Üç sene bu görevi sürdürdükten
sonra Kasım 1923’te Giresun, Haziran 1923’te Gaziantep, 1924’te Sivas Milli
Eğitim Müdürlüklerinde çalıstıktan sonra yine 1924’te Milli Eğitim Müfettisi
Umumiliğine tayin edildi. İki sene sonra Ankara Maarif Emini oldu. Ankara’da
merhum Ziyaettin Fahri* ve İhsan Mahvi ile birlikte Halk Bilgisi Derneğini
kurdu. Dernek Halkevlerine geçene kadar İshak Refet başkanlığını yapmıştır.
Ankara bölgesi Maarif Eminliğini yürüttüğü esnada TBMM üçüncü dönem seçimlerine
katıldı. Yapılan seçimde 344 oyla Diyarbakır’dan üçüncü dönem milletvekili
seçildi. 1 Kasım 1927’de meclise katıldı ve mazbatası 2 Kasım 1927’de
onaylandı. Başkanlık Divanı Kâtipliğine seçildi. Milletvekilliği Mayıs 1931’de
sona erince Ankara Atatürk Lisesi Türkçe ve edebiyat öğretmenliğine atandı.
Türk Dil Kurumu kurucu üyesi olup ölümüne kadar bu kurumda aktif çalışmasını
sürdürdü. Gece dersleri açarak eğitimde verdiği üstün hizmetlerden ötürü Kasım
1922’de takdirname, milli mücadele ates hattında gösterdiği fedakârlıklara
karsılık TBMM tarafından Ağustos 1926’da Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası,
Temmuz 1924’te öğretmen okullarına verdiği hizmet karşılığı takdirname ve
Maarif Eminliği sırasında görevindeki başarısı nedeniyle para ödülü
kazandı.17.10.1946 tarihinde öldü. Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Ayrıca hep söyle vasiyet edermiş: “Benim arkamdan
mevlit okutmayın, paranız varsa çocuk okutun.”Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar