Müslüman Figür Olarak İbn Rüşd
İslam dünyasında Yunan düşünce sisteminin pek
çok yorumcusu ortaya çıkmıştı. Doğuda Farabi (870-950), İbn Sina (980- 1037) ve
Gazali (1058-1111); Batıda İbn Tüfeyl (1106-1186), İbn Bacce (1095-1138) ve İbn
Rüşd (1126- 1198) göze çarpan filozoflardandı. Bunlar içinde XII. Asrın en
önemli Endülüs düşünürü tartışmasız Kurtuba’lı İbn Rüşd idi. İbn Rüşd öncelikle
tıp öğrendi ve felsefeye başladı. Batı dünyasını etkileyen en önemli Müslüman
figür olarak İbn Rüşd, bağımsız fikirleri yüzünden kendi zamanında Yahudi
olmakla bile suçlandı. Hatta biyografisini yazanlara göre onun yazıları, diğer
İslam filozoflarından ziyade, Yahudi düşüncesi ile uyumluydu. Bu yüzden İbn
Rüşd sürgün edildi ve kitapları yakıldı. Kelamcılar da onu sapıklığa düşmek ve
Yahudiliğe irtidat etmekle suçlamışlardı.
Ondan Ona
İbranice mütercimlerinden biri olan Yahuda
el-Harizi el-Endulusi (1170-1235) tarafından İbni Meymun’un mezar taşına, “Musa’dan
Musa’ya, Musa gibisi gelmedi” (Min Moşe ad Moşe lo kam ke Moşe) ifadesini
yazdı.
Üçü Bir Yapma
Dinlerin oluştuğu ortamları bilmeden, onların asıl kökenlerini de
çözemeyiz. Söz konusu Hıristiyanlık da bu dinlerden biridir. Hıristiyan kavramı
bizzat Hz. İsa’nın sözlerin de yoktur. Antakyalı Saul’dan sonra bu kavram
Hıristiyan literatüründe yer alır. Mısır, Roma, Yunan, Hint ve benzeri
yörelerde antik çağlarda üç tanrı inançları vardı.
Örneğin Hindularda “Brahma-Şiva-Vişnu” inancı vardır, hala sürüyor.
Yine Mısır’da “Osis-Orisis-Horus” vardı. Üçlü tanrı inancı Sümerlerde
de görülür.
Yine Sümerlerden Arabistan’a geçen üç tanrı “Lat-Uzza-Menat” inancı
İslamiyet’in geldiği döneme kadar mevcuttu.
Hıristiyanlığın geliştiği ve çıktığı dönem bu dönem olduğu için, doğal
olarak üç tanrı “Baba-Kutsal Ruh-İsa Mesih” şekline evirilmiştir.
Yoksa indi İsa gökten inip ben sizlere yeni taslak getirdim hadi
uygulayın demedi. Gerçi Kilise daha önceki üç tanrı inançlarını şeytanın
imtihan amaçlı icat ettiğini söylerler, ancak bu iddia bilimsel açıdan mümkün
değildir. Üç Tanrı inancı Hıristiyanlar tarafından tevil edilmiyor da değildir.
Özelikle Mezopotamya dinlerinden Zerdüştçülükteki “Ahura Mazda” tek
tanrıcı inancın yönlendirici ve kıskandırıcı gücü ile olmalı ki; Yahudiliğin
kabile tanrısı ile Hıristiyanlığın üç ayrı tanrı parçası birleşip bir oluyor.
İslam’ın kelam tartışmaları, İslam’ın ateşli monoteist kimliğinin de
Hıristiyanlığın aşırı tevile kaçmasına neden olmuştur. Sizlere şimdi desem ki;
1+1+1= kaç eder?
Muhtemelen bu soruya “3” sayısı dışında verilebilecek başka cevap
yoktur. Farklı cevap veren olsa da belki şaka amaçlı der. Oysa kilise
yüzyıllardan beri bu şakayı sürdürüyor. Yani 1+1+1= yine “1”
Doğrusu tıpkı Nurcular gibi Hıristiyanlar da yeni Hıristiyan adaylara
bazı teşbihler/kıyaslar yaparlar.
Örneğin Güneş-Parıltı- Aydınlık üç ayrı şeydir ancak öz birdir.
Müsaade ederseniz bu konuyu mantık açısından değerlendireyim.
Rasyonalite-Mantık açısından üç ayrı şeyin bir olması mümkün değildir. Bunu
salt dışımızdaki doğadan değil aklımızda şekillenen geometrik, sayısal
işaretlerden de anlayabiliriz. Hiç parçaları ve evreni düşünmeyin ve gözünüzü
kapatın: “1” sayısını düşünün! Beyninizde/aklınızda bir şey demektir. İki; iki
ayrı şey demektir. Bu iki şey birbirine karışabilir veya ayrılabilir ama madden
olarak ayrıdır. Tıpkı hidrojen ile oksijenin ayrı elementler olduğu gibi.
Bunlar birleşip su olabilirler ama özde yine ayrı elementlerdir. Biri kalkıp 1
hidrojen, 1 oksijen, 1 helyum = 1 oksijen açmazı gibi; üç tanrıyı bir potada
birleştirmekte imkânsızdır. Çünkü teolojiye göre tanrı başsız ve sonsuzdur.
Tanrı güneş gibi uzakta ise burada ne vardır?
İşte o yüzden güneş veya boyut gibi benzetmeler teslisi kurtaramaz.
Eğer üç diyorsanız bu “üç” ayrı şey demektir. Varsayalım bunlar boyut olsun.
Yine üç tane boyut sonsuzdan beri vardır ki buda imkânsızdır. Özetle üç şeyin
bir olması veya iki şeyin bir şeyin yansıması yoktur. Eğer iki bağımsız şey
ise, o iki bağımsız başka bir şeyin yansıması da olamaz sadece birleşim ve
karşım olabilir. Aslında teslis tıpkı üç tanrıyı birbirine yamalayıp
birleştirme gibi bir şeydir.
İslam entelektüellerinin büyüklerinden Gazali “Filozofların
Tutarsızlığı” başta olmak üzere birçok “Allah üzerinde yapılan ontolojik
tartışmaya” reddiye yazmıştır. Gazali bu reddiyeleri yazarken amacını şöyle
ifade eder “ben onları kendi savlarında şüpheye düşürmek için yazdım”.
İbn-i Rüşt, bu sözlerin Gazali’ye yakışmadığını ve safsata yapmakla
suçlar. Gazali’nin toplum, kadın, tanrı tasavvuru klasik İslam düşüncesinden
farklı değildir. Allah’ı arama yöntemi takdirden başka herhangi bir söze layık
değildir. Allah’ı bilimde, felsefede, mekteplerde, toplumda, doğada veya
bilgide aramak, tartışmaya açmak şaibeli düşüntüler üzerinde tez gelişmektir.
Üstelik düşüntülerin anti-tezleri her zaman tezlerinin değerlerinden
daha yüksektir. Bilgiyle tespit edilebilecek metafiziksel varlıklar (ki
kanıtlamadan çok mantık yanıldığı) bizleri klasik mantık ile sınırlar. Dini,
ahlakı, insanın ve evrenin kökenini tanrıya dayandıranlar her zaman klasik mantıkla
hareket edenlerdir.
W. Hamilton (1988– 1856) bilginin sınırlı olması hasebiyle ulûhiyeti
anlayamayacağımızı söyler.
C. Darwin (1809–1882) canlıların evrimle hiçbir ilahi müdahale olmadan
var alabileceğini ciltler dolusu eserlerle meydana sermesine rağmen; ben hiçbir
zaman Allah’ın varlığını inkâr etmedim demiştir.
Alman düşün bilimcisi F. Nietzsche (1844–1900) Allah’ı, İnsanın
yetişemediği ideallerin üstün sembollü olarak tarif eder. Pozitivizm’in
kurucusu kabul edilen A. Comte (1798–1857) hayatı boyunca Allah olmadan evrenin
değişebileceğini, varılabileceğini, din ve Allah karşıtı düşünceler ileri
sürmüştür.
Her ne olduysa birden Allah’a inanıveriyor. Dünyaca ünlü ateist Antony
Flew, 2004 yılında Allah hakkındaki düşüncesini değiştiriyor. Üstelik bununla
yetinmeyerek bir kitapta yayınlıyor “Yanılmışım Tanrı Varmış” ismiyle. V. Hugo
(1802–1885) kesinlikle Allah’ın akıl ile ispat edilemeyeceğini Allah fikrinin
karanlık bir mevzu olduğunu söylemesine rağmen, sonrasın da kalkıp ben Allah’a
inanıyorum demiştir.
Ünlü ateistlerin hepsinin sonu böyle bitmemiştir elbette. Demokritos,
Marks, Engels veya Epikuros gibi saygın bilim insanları, düşün bilimcileri son
nefeslerine kadar Allah konusunda net tavırları olmuştur. Bütün bu saygın
insanları sayarak amacımın ne olduğunu merak ediyor olabilirsiniz. Teist
düşünürler son anda Allah inancı konusunda fikir değiştiren ateistlerin, evreni
açıklayamadıkları için böyle bir değişim geçirebileceklerini söyleyebilirler.
Ancak ben öyle düşünmüyorum.
Evren, varlık bir muamma!
Allah konusu da tıpkı V. Hugo’un dediği gibi karanlık bir mevzu.
Hiç kimse felsefe, mantık veya bilim ile Allah inancının
kanıtlayabileceğini iddia edemez. Bu mümkün de değildir. Allah’ın yokluğunu
ispatlamak zaten ucuz bir tezdir. Yokluk ispatlanmaya ihtiyacı duymaz, bir
şey var ise onun varlığı hakkında kanıtlar sunulur.
Oysa Tanrı inancı hakkında sunulan bütün kanıtlar çürütülebilir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar