Print Friendly and PDF

Nafia

Bunlarada Bakarsınız


Ahidnâme

Kemâ fi Kâniyye.Mes’ele, meyyit ile kabre ahidnâme kovmak câ’izdir. Kemâ fi Hediyyetü’l Mehdiyyin . Ahidnâme budur ki, .zikr olunur
 اللهمّ فاطر السموات والارض عالم الغيب والشهادة انّى اعهد اليك بانّى اشهد انلا اله الا انت وحدك لا شريك لك وانّ محمّدا عبدك ورسولك وانّك ان تكلنى الى نفسى تقرّبنى من الشرّ و تبا عدنى من الخير وانّى لا اثق الا برحمتك فاجعله لى عهد اتوفّينيه يوم القيمة انّك لا  تخلف الميعد Kemâ fi Mesâbih.
Meyyitin cephesinde ya amamesine ya kefenine ahidnâme yazsa mercu‘dur ki, meyyit mağfur ola. Kemâ fi Bezzâniye.
Göğsün eve ve eline “Bismillâhirrahmânirrahîm” yazmak dahi böyledir. Kema fi’l Halbi.
 Mevtaya nafiaddır ki, kabirleri üzerine Mushaf vaz‘ oluna üzerlerine Kur’an okuna ve evrâka Kur’an yazılıp mevtânın ellerine konula. Mâ-i zemzem ile meblul olan kefen ve Ka‘be perdesinin astarı ve onunla tekeffün dahi böyledir. Kemâ fi’l Esrâr’il Muhammediyye  
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia [81.a]

Melek Girmez

Cunûb olan yerden melek firâr eylediği gibi zîrûh sûreti veya kelb olan yerden dahi firâr eyler. Kemâ fi İnsân’il Uyûn
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Kur’ân-ı Kerim Okumak

Kur’an okumak nafile sıyâmdan efdâldir. Ve eimme-i Erbaa‘ nass ve tasrih etmişlerdir ki taleb-i ilm nafile namâz kılmaktan efdâldir. Ve nafile namâz dahi nafile oruçtan efdâldir. PES, ilm-i sıyâmdan efdâl olmak lâzım gelir bitarıkile evlâ. Kemâ fi Akd’id-Dırar ve’l Ülâ.
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Dua-i Müzâyika /Dar ve sıkıntılı Zaman ve Yer Duası

Ve şiddet vaktinde bu duayı okuya ki Fahr-i âlem aleyhimü’s-selâm anı İmâm Hasan’a
radıyallâhu anh ta‘lîm etmiştir.

اللَّهُمَّ اقْذِفْ فِي قَلْبِي رَجَاكَ ، وَاقْطَعْ رَجَائِي عَنْ مَنْ سِوَاكَ حَتَّى لا أَرْجُو أَحَدًا غَيْرَكَ ، اللَّهُمَّ وَمَا ضَعَفَتْ عَنْهُ قُوَّتِي ، وَقَصَرَ عَنْهُ عَمَلِي ، وَلَمْ تَنْتَهِ إِلَيْهِ رَغْبَتِي ، وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَتِي ، وَلَمْ يَجْرِ عَلَى لِسَانِي مِمَّا أَعْطَيْتَ أَحَدًا مِنَ الأَوَّلِينَ وَالآخِرِينَ مِنَ الْيَقِينِ ، فَخُصِّنِي بِهِ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

---
(حديث موقوف) أَنْبَأَنَا بِهَا أَنْبَأَنَا بِهَا أَبُو مُحَمَّدٍ عَبْدُ الْجَبَّارِ بْنُ مُحَمَّدٍ ، وَحَدَّثَنَا أَبُو الحسّنِ عَلِيُّ بْنُ سُلَيْمَانَ بْنِ أَحْمَدَ , عَنْهُ ، أَنْبَأَنَا أَبُو بَكْرٍ أَحْمَدُ بْنُ الْحُسَيْنِ الْبَيْهَقِيُّ ، أَنَا أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْحَافِظُ ، أَخْبَرَنِي أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْحُسَيْنُ بْنُ الْعَبَّاسِ الشَّهْرُزُورِيُّ ، بِبَغْدَادَ ، نَا أَبُو بَكْرٍ أَحْمَدُ بْنُ الْفَرَجِ ، نَا أَحْمَدُ بْنُ عُبَيْدٍ ، نَا أَبُو الْمُنْذِرِ هِشَامُ بْنُ مُحَمَّدٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : أَضَاقُ الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ , وَكَانَ عَطَاؤُهُ فِي كُلِّ سَنَةٍ مِائَةَ أَلْفٍ ، فَحَبِسَهَا عَنْهُ مُعَاوِيَةُ فِي إِحْدَى السِّنِينَ فَأَضَاقَ إِضَاقَةً شَدِيدَةً ، قَالَ : فَدَعَوْتُ بِدَوَاةٍ لأَكْتُبَ إِلَى مُعَاوِيَةَ لأُذَكِّرَهُ نَفْسِي , ثُمَّ أَمْسَكْتُ فَرَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْمَنَامِ ، فَقَالَ : كَيْفَ أَنْتَ يَا حَسَنُ ؟ فَقُلْتُ : بِخَيْرٍ يَا أَبَةْ ، وَشَكَوْتُ إِلَيْهِ تَأَخُّرَ الْمَالِ عَنِّي ، فَقَالَ : أَدَعَوْتَ بِدَوَاةٍ لِتَكْتُبَ إِلَى مَخْلُوقٍ مِثْلِكَ تُذَكِّرُهُ ذَلِكَ ؟ قُلْتُ : نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، فَكَيْفَ أصْنَعُ ؟ قَالَ : قُلِ : اللَّهُمَّ اقْذِفْ فِي قَلْبِي رَجَاكَ ، وَاقْطَعْ رَجَائِي عَنْ مَنْ سِوَاكَ حَتَّى لا أَرْجُو أَحَدًا غَيْرَكَ ، اللَّهُمَّ وَمَا ضَعَفَتْ عَنْهُ قُوَّتِي ، وَقَصَرَ عَنْهُ عَمَلِي ، وَلَمْ تَنْتَهِ إِلَيْهِ رَغْبَتِي ، وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَتِي ، وَلَمْ يَجْرِ عَلَى لِسَانِي مِمَّا أَعْطَيْتَ أَحَدًا مِنَ الأَوَّلِينَ وَالآخِرِينَ مِنَ الْيَقِينِ ، فَخُصِّنِي بِهِ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ , قَالَ : فَوَاللَّهِ مَا أَلْحَحْتُ بِهِ أُسْبُوعَا حَتَّى بَعَثَ إِلَيَّ مُعَاوِيَةُ بأَلْفَ أَلْفِ وَخَمْسِمِائَةِ أَلْفٍ ، فَقُلْتُ : الْحَمْدُ للَّهِ الَّذِي لا يَنْسَى مَنْ ذَكَرَهُ ، وَلا يُخَيِّبُ مَنْ دَعَاهُ ، فَرَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي الْمَنَامِ ، فَقَالَ : يَا حَسَنُ , كَيْفَ أَنْتَ ؟ فَقُلْتُ : بِخَيْرٍ يَا رَسُولِ اللَّهِ ، وَحَدَّثْتُهُ حَدِيثِي ، فَقَالَ : يَا بُنَيَّ , هَكَذَا مَنْ رَجَا الْخَالِقَ ، وَلَمْ يَرْجِ الْمَخْلُوقَ . .

İhtilaf Vakti

Halk arasında ihtilâl ve ihtilâf vaki‘ oldukta bu ayet-i şerifeyi okuya.
رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ
Hazreti Mûsa aleyhimü’s-selâm iktitâl-i ricâlin ve İbn Amr radiyallâhü-anh Hz. Ali kerrma’llâhu veçhe ve Muaviye’nin muharebesi zamânında bu dua ettiler./Kemâ fi Keşf’il Esrâr Li’ş-Şeyh Reşîd el-Pezdevî.
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

İmanla Göçme

Dua-il İman

İmâm Münzerinin kitâb-ı ehadîsinden Tergîb ve Terhîb nam kitabı üzerine düşen Fethi Karib nâm [46.a] şerhinde mestûrdur ki zübtedü’l mükâşefin hülasatü’l Ehlü’l Yakīn mezkûr sırrı zeli ve ibdâ ve sermedi Şeyh Muhammed İbn Hakim’it-Termedî’den kaddesallâhu sırra ve ammeme nef’ahu ve bire menkûldür ki buyurmuşlar. Rabb’ıl- ızzeyi celle celâlüh vakı’amda bin kere gördüm ve her kerede su‘âl edip “ Ya Rab zevâli îmândan havf ederim. Bana bir duayı ta‘lim eyle” dedim. Ve her kerede vaki’ olan su‘âlimle sabah namâzının sünneti ile farzı arasında kırk bir kere bu tesbihi evkâ emr eyledi. Ve ol dua ve tesbih budur ki, zikr olunur.
يا حىّ ياقيّوم يا بديع السموات والارض ياذا الجلال والاكرام يا االله لا اله الا انت اسألك ان تحيى قلبى بنورهم يا االله يا االله  ارحمنى برحمتك يا احم الراحمين
Ve bu dua kitabı mezkûrde bu uslûpla yazılmıştır. Ziyâde ve noksan yoktur. Ba‘zı mecmualara bakıp ziyâde ve noksanla ettikleri tahrifata iltifât olunmaya.
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Namazın Peşine Elleri kaldırıp Dua Etmek

namâzdan sonra ref‘i yedle dua etmek Râsulullâhtan sallalâhû aleyhi vesselâm mesmu‘ ve meşhûr değildir. Cem’iyyet ile zikr etmek gibi eger-çi ki ashâbdan radıyallâhu anhüm menkuldür.  
Kema fi’l-Vakıât’ül Mahmûdiyye hadîs-i kudsîye gelir ki, bir kimse bir vuzu‘ olup tahâret etmese bana cefa eder. Ve taharetten sonra vakti mekruh değilse namâz kılmasa bana cefa ede. Ve kıldıktan sonra bana dua etmese bana cefa eder. Ve dua ettikten ben dahi onun duasına müstecab etmesem ona cefa etmiş olur. cellâ celâluh. Kemâ fi tercümetü’l Futuhat bi’l-Farisî Mes’ele, meşi‘ halinde hırfetine iştigal vaktinde Kur’an okumak câ’izdir. Eğer meşi‘ ve ‘amel anı tedebbür Kur’an’dan iştigal etmezse [51.b] ve illâ felâ ve hürmet Kur’an’dandır ki, eşvâkta ve mevâdı‘ lügâvîde tilâvet olunmaya. Kemâ fi Tuhfetü’l Mülûk
 İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Dua Maksadıyla

 Bir kimse Kur’an’ı senâ kasdına okusa kur’aniyyetten çıkar.

PES, cünüp olan kimse Fâtiha’yı senâ kasdına okumak haram değildir.

Ve kezâlik cenâze namâzında Fâtiha ile senâ kasd olunup okumak mekruh değildir.

Şu kadar vardır ki, musallî olan kimse namâz içinde Fâtiha ile senâ kasd eylese muhallinde vaki‘ olmağla rükn yerine kâim olur. Kemâ fi’l Eşbâh

İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Kur’ân-ı Kerim’i Unutmak

Mes’ele, Kur’an’ı öğrendikten sonra unutmak kebâirdendir. Unutmak odur ki, mushaftan okumak mümkin olmaya. Kemâ fi Kâniyye.
Ve İbn Uneyne demiştir ki, unutmaktan onunla ‘ameli terk etmektir. Zîrâ insân lügat-ı arabide terk ma‘nâsına dahi gelir. Nitekim Kur’an’da vâriddir. “فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكرُوا بِه [El-En’am 6/44, “Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında”]
Kemâ fî Fethi’l Karîb Şerhi’t-Terkîb ve’t-Terhîb.
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Peygamberimizi Alaya Alan

Mes’ele, bir zemmi veya zemmiye hâşâ sebb-i Nebî aleyhimü’s-selâm etse veya ta‘rîz ile söylese veya kadrini istihfâf veya layık olmayan vecihle ve saf eylese İmâm Âzam mezhebi üzerine katl olunur. Belki te’dip ve ta‘zib olunur. Gayrî mezâhib üzerine katl olunur. Fe-emmâ hak olan budur ki, şemini îlan ederse mezhep imam üzerine dahi katl olunur.
 İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Hızır Hakkında

İbn-i Asâkir’den rivâyet olunur ki Âdem aleyhimü’s-selâm muhtazır oldukda evlâdına vasiyyet eyledi ki cesedi ânların yanında magarada ola. Zîrâ bir magarada sâkin olurlardı. PES, muktezâ-yı ve vasıyyeti üzerine cesedi Âdem ol magarada muhâfaza olundı. Sonra Hazret-i Nûh aleyhimü’s-selâm tûfandan sıyânet için cesed-i Âdem’i sefineye ko[y]dı. Ondan çıkarıb evlâdına dedi ki Âdem şol vechile du‘â eyledi ki evlâdından her kim onun cesedini defn ederse tavîl-i ömr ile muammer ola evlâdı dahi nefes-i Nûh ve du‘â-i Âdem üzere cesed-i Âdem’i alıp ol magarada defn etmek üzere getirdiler. Bu cümleden Hızır aleyhimü’s-selâm Âdem’in defnine mübâşeret eyledi. Onunçün kendine kıyâmete dek [21.a] ömr-i tavîl verildi. Ta Kur’ân yeryüzünden ref‘ olundukda vefât etse gerekdir. PES, bu rivâyet üzere cesed-i Âdem’i melâ’ike defn etmeyub Hızır aleyhimü’s-selâm defn etmiş olur. Hızır evlâd-ı Âdem’den olmak lâzım gelir. Nitekim İmam-ı Suyutî rahimehullâh de Mensûr nâm tefsirinde Sure-i Kehf’de beyân eder. Ve İbn-i Abbâs’dan radıyallâhü-anh nakl eyler52 ki, Hızır Âdem’in sulbî oğlıdır. Eceli te’hîr olunmuşdur. Şöyle ki, âhir zamânda deccâlı tekzîb etse gerekdir. Fe-emmâ meşhûr olan budur ki, Hızır ebnâ-i mülûkdendir. İbrahim İbn-i Edhem gibi tâc tahtı terk edib zühd ihtiyâr eylemişdir.
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia
İsmail Hakkı Bursevi, Kitâbü’l Hucceti’l-Bâliğa’da Hz. Hızır hakkında:
 Cennette anâsırın değişeceği ve güzelleşeceği açıklanırken yüz yirmi senede bir Hz. Hızır’ın vücûdunun yenilendiği gibi cennet ehlinin de vücûdlarının her ân yenileneceği ifâde edilir.[26b]
1700 ve 1710 senelerinde iki defa hac yolculuğuna çıkmış, birinci hac seferi esnasında Hızır (aleyhisselâm) ile mülâkî olmuş, ondan çeşitli müjdeler almıştır. Hatta birinci hac yolculuğundan dönerken eşkıyaların saldırısına uğramış, Hızır (aleyhisselâm) vesilesiyle bu saldırıdan kurtulmuştur.

İşler Değişik Aslında

İnsanda bütün hayvanların ahlakının mevcut olduğunu, marifeti itibariyle meleklere benzediğini, fakat insanoğlunun kendisine ilahi nefha üfürüldüğü için kemâlât-ı ilâhiyyeye mazhar olduğunu meleklerde ise bi’l-fiil bütün kemâlâtın zuhura gelmediğini söyler. [23a] İnsanın kibir ve kedûret yönünden şeytana benzediğini kibrin sonunun ilahlık davası, kedûretin sonunun ise ehl-i siccîn olduğunu anlatır. [23a] Cehennemlik kişinin nefs-i hayvâniyyesi ile oraya gireceğini, rûh-u insanîsinin dışarıda kalacağını, ehl-i cennetin ise kalp ve ruh mertebesiyle cennete gireceğini nefs ve tabiat mertebesinin ise cehenneme tard olacağını izah eder. [23b]
İsmail Hakkı Bursevi , Kitâbü’l Hucceti’l-Bâliğa

Namaz Kılmayan Evlat

Kemâ fi Fetâvâ Ebi’l Yemen el-Müfti eş-Şehba Mes’ele, bir oğlan on yaşına girse namâz için darb olunur. Ve lâkin el ile haşb (haşinlik) eyle değil. Ve üç defa darb olunur. Ziyâde değil muallim dahi böyledir.
Bir oğlanın babası muallime izn verip ağaç ile te’dip eyle demese ma’mul ve mesmu‘ değildir. Kemâ fi Mecmuu’l Fetâvâ.
 Muallim oğlanı darb-ı fahiş ile darb eylese ta‘zîr olunur. Kemâ fi’l Dürer
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia
Sevgi
Bursevî, “Allah sevgisi ilimden, Resûl sevgisi îmândandır.” demiştir. Ma’rifet ve velâyet îmân makamlarındandır. Makamât ise dörttür; îmân, velayet, nübüvvet ve risâlettir. Eksiklik fazlalık kabûl etmez, ettiğini söyleyen olursa noksan kalmıştır.
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Hepsi Varis Ama

Ehl-i keşfin her asırda adedi yüz yirmi dört bindir ki haber-i vâhidde vârid olan aded-i enbiyâ kadardır ki her biri bir peygamberin sırrına vâris olmuşdur. Enbiyâ arasında nass-ı Kur’ânla tefâzül olduğu gibi. Evliyâ arasında dahi tefâvüt (farklılık) vardır. Zîrâ her biri meşreb-i mahsûs üzerinedir. Ve bu ma‘nâya bu ümmetin kemâli isti’dâdına delâlet eder ki elli bin sene içinde zuhûra gelen esrâr-ı ilâhiyye ümmet-i merhûme arasında her lahzadan mercûdur.
İsmail Hakkı Bursevi /Mesâili Nafia

Bizi Anlamazlar

“Bazı ulema saliklerinin ağızlarında, bir miktar mürekkep lekesi ve bulaşığı kalır. Bir hoş yunup arınmadıktan sonra, ilm-i feyz onlara noksan üzerine olur.” Bursevi, “Tuhfe-i İsmailiyye,”
“Hal-i aşıktan haberdar olmadan çün zahida,
Ko bu kıyl u kali, hatırlar gönüller yıkma gel!”

Ehl-i Aşk

“Ve ol iki şahsın biri dahi ehl-i ilhaddır ki ‘ışk ta‘bir olunurlar. Ve bunların bu a‘sarda kesretleri vardır.”
“Ve bu ışıklar ile ahval-i devlet muhtell ve umur-i alem müşevveş olup erkan-ı dünya ve din yıkılmaya yüz tuttu ve esas ve bina-ı takva münhedim olup harab-abad ve dünyanın her sakfında bir türlü baykuş öttü. Ve zahir ve batın işi tamam olup bitti.”
Bursevi, “Tuhfe-i Recebiyye,”

Şeyh Bu

“Bir kavmin şeyhi ilm u aklına nazarla meyan-ı ümmette nebi gibidir. İtaati lazım ve mütabaatı vacibtir. Zira ulü’l-emrdir.” Bursevi, “Tuhfe-i Vesimiyye,”
“Sohbet-i şeyh sohbet-i peygamberdir.” Bursevi, “Tuhfe-i Vesimiyye,”
“Her padişaha bir ehl-i hal şeyh gerekdir.” Bursevi, “Tuhfe-i Hasekiyye,”
“Evail-i saltanatta Nizam-ı müluk-ı Osmaniyye evliyanın nazarıyla olmuştur.” Bursevi,“Tuhfe-i Hasekiyye,
“Devlet istersen arka ver arka/ Bir ulu asitane bir baba/ Ka’beye vermeseydi arkasını/ Kimse baş eğmezdi mihraba.” Bursevi, “Tuhfe-i Vesimiyye,”

Durdurmak İçin

Meselâ insanı durdurmak için (meh) َمه deveyi durdurmak için (hec )هَج هْجve atı durdurmak için ( )أجْد, أجد ْم, هاب, هَبkelimelerinin kullanıldığını söylerler.
Tâʻrîfât ve Furû li'ş-Şeyh Hakkî el-Bursevî

Niçin Ses

 “Niçin konuşuyoruz” ya da “bizi konuşmaya iten sebepler nelerdir” sorularına Suat Taşer şöyle yanıt veriyor:
“Bu nedenlerin hepsini burada sayıp dökmek olanaksızsa da, en önemlilerinden birkaçını şöylece sıralayabiliriz:
Gururumuzu doyurmak, benliğimizi savunmak, ilgiyi üstümüze çekmek için;
Eylemin güç olduğu durumlarda sözle paçayı kurtarmak için; 
Kişisel         duygularımızdan boşanmak,   ruhsal gerginliklerimizden kurtulmak için;
Başkalarının zihnini karıştırmak, bir amaçtan ya da eylemden dikkatini saptırmak için;
Bir dinleyiciyi uyandırıp kendine getirmek ve kendi benliği üzerinde düşünmesini sağlamak için;
Olumlu toplumsal ilişkilerin tadına varmayı kolaylaştırmak için;
Genel sorunların çözümünde dinleyenleri paydaş kılmak için;
Haber vermek, aydınlatmak, açıklamak ya da öğretmek için;
Dinleyenleri olumlu toplumsal amaçlar ya da gizli niyetler doğrultusunda etkilemek, denetim altına almak ve yönetmek için konuşuruz.”  (Alıntı)

Başı Dertten Kurtulmayan Çocuklar İçin

. اللهم صلي على سيدنا  محمد رحمةً من الله منةً من الله نعمةً من الله قربةً من الله وقدرةً من الله عزةً وعظمةً من الله
(Allâhümme salli alâ seyyidîna Muhammedin rahmeten mine'llâhi minneten mine'llâhi ni’meten
mine'llâhi kurbeten mine'llâhi kudreten mine'llâhi izzeten ve azâmeten mine'llâh) Bir kimesne bu salavât-ı şerîfeyi üç kere veyâhud yedi kere sabî üzerine okuyûb üfürse irtifâ-i belâ ve indifâ-i kazâya sebeb ola.
İsmail Hakkı Bursevi , “Kitâbu’l-Fazl ve’n-Nevâl”

Şizofren Duası

Vesveseye mübtelâ olsa bu duâyı okuya
اللهم اعمر قلبي يذكرك واطرد عنه وساوس الشيطان
Allâhümme a’mir kalbî bizikrike vetrud anhu vesâvisi'ş şeytân)

Ya’nî yâ rab hâne-i kalbimi zikir ve fikrin ile imâret eyleyub oradan vesâvis-i Şeytânı tard ve def’ eyle. Zîrâ vesvese bâtın-ı insânı tahrîb eyler. [117 a] Şol cihetden ki nefis ve Şeytân rîhi sarsar ve desti berdi deyû seyl-i gâlib gibidir ve demişlerdir ki zikr-i Hak olan yerde Şeytân eylenmez. Zîrâ nûr-u zikr ânı ihrâk eder.
İsmail Hakkı Bursevi , “Kitâbu’l-Fazl ve’n-Nevâl”

Kaçanı Getirmek İçin

Vesâyây-ı Nebevî'den; Hazret-i Alî’ye kerreme’llâhü Teâlâ veçhe hitâb gelir ki yâ Alî kaçan bir nesneden havf eylesen emân bulmağiçin bu duâyı oku [136 b].
 سبحانك ربي لا إله إلا أنت عليك توكلت وأنت رب العرش العظيم ما شاء الله كان وما لم يشأ لم يكن اشهد أن الله على كل شيء قدير
وأن الله قد أحاط بكل شيء علما واعصي كل شيء عددا ولا حولا ولا قوة الا بالله العلي العظيم
İsmail Hakkı Bursevi , “Kitâbu’l-Fazl ve’n-Nevâl”

Peygamberimin Yardımını almak

اللهم إني أسألك بحق محمد وال محمد عليك  أن تنجيني
(Allâhümme innî eselüke bi hakkı Muhammedin ve âli Muhammedin aleyke En tüncînî.) Bundan ahz olunur ki bi hürmet-i Muhammed demek câiz olduğu gibi bi hakki Muhammed demek câizdir.

Böyledir

“Halîfelerim çoktur, bâzıları hayâtta, bâzıları da vefât etmiştir. Şeyhimden aldığım nefes ve tesir benden sonra sana ulaşacaktır, başkasına değil. Zîrâ sen bu ilme sâhipsin, ayrıca senin latîf tahrîrâtın da var. Ben, zamânında şeyhimin nefes ve duâsını aldım, Allah’ın izniyle bu nefes ve duâyı sana veriyorum.”
İsmail Hakkı Bursevi, Tamâmi'l-Feyz

Niçin Sessiz

Asıl “niçin konuşamıyoruz” olmalı. Yani konuşmamızdaki sorunlar, onu engelleyen etmenlerden bahsetmeliyiz.
Bazılarımız çok hızlı konuşur, bazılarımız çok yavaş.
Belirli kelimeleri sürekli tekrar etme alışkanlığımız vardır.
Veya kelimeleri ağzımızdan çıkarken yuvarlarız.
Düşünmeden konuşmak büyük bir sorundur bizim için.
Ayrıca genelde karşımızdakini dinlemez, hep biz anlatmak isteriz.
Beş kelimeyle açıklanabilecek bir fikri yirmibeş kelimeyle açıklamaya çalıştığı görülür bazılarımızın.
Ses tonumuz ve anlatımımız can sıkıcı derecede tekdüze olabilir.
Vurgularımız ve tonlamalarımız da hatalıdır.
Hemen hemen hepimiz sesimizi öylesine yanlış kullanırız ki bir maça gidip onbeş dakika bağırmaya kalksak ondan sonra bir hafta sesimiz kısık gezeriz.
Bazılarımız da sürekli düşünürüz konuşma sırasında.
Cümle aralarımızda insanların kendilerine kahve yapacak vakitleri olur neredeyse.
Bir başka sorunumuz ise düşüncelerimize şekil verecek kadar yeterli kelime dağarcığından yoksun oluşumuzdur.
Ya da konuşurken elimiz kolumuz o kadar çok oynar, mimiklere ve jestlere o kadar yükleniriz ki karşımızdaki insanı sersem eder, adeta konuşmanın dışında bırakırız.
Görüldüğü üzere hatalarımız bol.
Fakat bizim konumuz konuşma eyleminin psikolojik kısmından ziyade mekaniği olduğu için konuşmamızı engelleyen fiziksel sorunlarımıza eğilmeliyiz.

Bunlar da temel olarak nefesimizle sesimizi hatalı kullanmamız ve kelimeleri oluştururken yaptığımız boğumlama hatalarımızdır. Yani duyulabilirlik ve anlaşılabilirlik eksikliği.(Alıntı)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar