ÖRTÜNMEK, SOYUNMAK, GİYİNMEK
Doç. Dr. Selma Köksal Çekiç (Okan Üniversitesi, Sinema TV)
Özlem Denli (Sosyolog, Siyaset Bilimci)
Kadın olarak doğmak,
erkeklerin mülkiyetinde olan, özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir.
John Berger, Görme Biçimleri
Kutsal bakire ve fahişe, lekeli ve beyaz, azize ve
şeytan… Doğa olarak sunulan kültürün düzeninde, dürtüsel ve çocuksu olarak
dışlanan, tehlikeli cinselliğiyle mimlenen, gündelik veya dinsel imgeler
silsilesine yakalanmış bir varlıktır kadın. Doane ‘kadın imgedir’ der.
Her şeyden önce de bedene dair bir imgedir kadın; ondan bahsetmek ya da onu
düşünmek, kaçınılmaz biçimde hemen bedenini anımsatır.[1][ Bakınız, Pacteau, Francette
(2010),Güzellik Semptomu, Metis Yayınları] Tanrı topraktan göğe doğru
çekilirken, Toprak Ana hareketsiz maddeye indirgenmiş, insanda sonlu ve
bedensel olan her şey de kadınla özdeşleştirilmiştir.
Tektanrılı dinlere ait metinlerde
kadın çıplak bırakılarak örtünmeye ve boyun eğmeye zorlanır. Tekvin kitabına
göre yasak meyveden yiyen Adem ve Havva’nın gözleri açılır, çıplak olduklarını
görürler ve incir yapraklarını birbirine ekleyip önlerine örtü yaparlar. Ve
Tanrı yasak meyveden yiyen ve Adem’e yediren Havva’ya şöyle seslenir:
“Senin acılarını ve doğurganlığını arttıracağım: çocuklarını
acı içinde dünyaya getireceksin, arzuların kocana yönelecek ve seni o
yönetecek”.
John Berger’e göre burada çarpıcı
olan, çıplaklığın bakanın zihninde doğması ve kadının suçlanarak erkeğe boyun
eğmekle cezalandırılması; kadının karşısında erkeğin Tanrı’nın
temsilciliğine yükseltilmesidir. [Berger, John (2010), Görme Biçimleri,
Metis Yayınları]
Berger’in tanımıyla bir görme ve
eyleme/davranma biçimi olarak nü’nün kökeni bu kadim düşüncede aranmalıdır. Bir
tür açık olma haline karşılık gelen, hatta cinsel ilişki sürecinde tanıdıklık
ve sıradanlık duygusuyla bir rahatlama yaratan çıplaklık, nü’de kendisi
olamamak, bakılmak üzere kendini sunmakla yer değiştirir. Berger’in çarpıcı
ifadesiyle “çıplaklık kendisini olduğu gibi ortaya koyar. Nü’lükse
seyredilmek üzere ortaya konmuştur. Çıplak olmak açık olmaktır. Nü hiçbir zaman
çıplak olamayacaktır. Nü’lük bir çeşit giyinikliktir”.
Bedene bürünmüş kadın, erkeğin bakışını giyinerek
nü’leşir. Kadın, eril bir Tanrı’nın bakışıyla lanetlenip dünyaya atılmış,
erkeğin kurgulayıp denetlediği bir alanda her daim bakılan, izlenen ve tabi
kılınan olmaya mahkûm edilmiştir.
Geniş anlamıyla nü, eril bakışa tavır, davranış, genel bir var oluş
olarak yakalanan hayattır ve kadın olmanın belki de en yalın tanımını verir.
Katoliklik utanç, Protestanlık
suçluluk kültürü olarak tarif edilir.
İslam’da ise ilksel günah için tek başına kadın suçlanmamakla beraber cinsel
denetim ve toplumsal düzene yönelik arzu bütünüyle kadını hedef almıştır.
Günümüzde Avrupa’da ve özellikle Amerika’da uygulanan biçimiyle cinsel taciz
yasaları yine geniş anlamda ‘bakış’ı düzenlerken, Türkiye’de bir İslam
ilahiyatı profesörü dekolte giyen kadının tecavüze davetiye çıkardığını
söyleyebilmektedir: Kadın cinselliğinin sebep olacağı fitne, onun bedenini
bakışa kapatma yoluyla engellenmelidir.
Kadın ilahiyatçıların da katkılarıyla revize edilmiş
İslami yorumlar ise insanın ikili varoluşuna, görünen ve görünmeyen ayrımına
karşılık gelen beden ve ruh karşıtlığına gönderme yaparlar ve çoğu zaman bir
modernlik eleştirisi olarak konumlanırlar. Kadın örtünerek kendini bedensel
olmayan, bedenden ibaret kalmayan bir varlık olarak sunma, örtüsünün arkasına
gizlediği ruhsal hakikatine işaret etme iddiasındadır. Tıpkı maske
metaforundaki gibi, asli olan görünen değil ardındakidir. Kadının örtüsü eril
bakışı yansıtarak iptal eden, kurguladığı mahremiyet dairesinde erkeği
iktidarından mahrum eden bir güç alanı, bir kalkan gibi vasıflandırılmıştır.
Örtülü kadın imgesi, aslında imgeleşmeye meydan mı okur?
Eril arzunun tatmininden bütünüyle ayrılmış, eril bakışta
takılı kalmayan bir imgeselin imkânına mı işaret eder?
Yoksa kadını görme biçimleri ve örtülü kadın imgelerinin
kullanılışı bir kopuştan ziyade sürekliliğe mi tekabül etmektedir?
İncil
anlatısı kadın imgesini Bakire Meryem Ana ve fahişe Magdalena olarak ikiye
böler. Leonardo Da Vinci’nin ‘Kayalıklar Bakiresi’ resminde Meryem
Ana, rahmi simgeleyen loş bir mağarada, elleri meleksi çocuklarının üzerine
uzanmış şekilde oturur. Arka plandaki ışık huzmesi Ortaçağ Hristiyan
resimlerinde bakire döllenmesini simgeleyen fallik ışığı çağrıştırmaktadır. Meryem Ana’nın seyirciye yönelmeyen
bakışları şefkatli, zarif, mahzun ve hüzünle doludur; bize doğru bakmasa da
kendisini izleyen bakışa tevazuuyla teslim olmuştur. Tesettür anlayışında
‘örtünme’den ‘giyinme’ye geçişin bir uğrağı sayılabilecek başörtüsü
reklamlarındaki kadın duruşu da ‘Kayalıklar
Bakiresi’nde yaratılan Meryem Ana imgesine imrenir gibidir. Gözlerini
seyirciden kaçıran ama izlendiğinin farkında olan bu kadın da, kendisini
erkek izleyicinin bakışına dindar ve iffetli, aynı zamanda da metalar dünyasına
dâhil olma marifetiyle estetik ve çekici olarak sunar.
Sıklıkla
rastladığımız fotoğraflardaki bir imgeyi, takım elbiseli siyasetçiler ya da
işadamlarının ardı sıra yürüyen örtülü kadınları düşünelim. Çağdaş bir mit olarak
çözümlenebilecek bu tabloda modern dünyada iktisadi ve siyasi gücü ele geçirmiş
erkekler, herhangi bir Avrupa ülkesindeki muadillerinden farksız bir seçkinlik
imajı sergilerler. Karede örtülü kadınların yer alışıysa tabloyu İslami ve
kültürel bir yerelliğe sabitler, erkekleri ‘otantiklikleri’ içinde muzaffer
olarak kurar. Modern iktidarın düğüm noktalarını kontrol eden bu erkekler,
cinsler arası iktidarın da tartışılmaz sahibidirler. Kadın imgesinin anlam
yükünü açığa çıkarmak için tabloyu tersine çevirmek yeterlidir. Geleneksel
İslami kıyafetli bir erkeğe eşlik eden dekolte giyimli bir kadın imgesi altüst
edici olmaktan da öte, saçmadır.
Bir facebook sayfasında, ancak ‘içerden’ bakışta bulunabilecek bir
çarpıcılıkla ifade edilmiş “örtülü
kadın, şahsa yazılmış mektup gibidir, kime yazılmış ise sadece o okur”
şeklinde bir nota rastladık. Kadınları kutsal bakire ve fahişe olarak
sınıflandıran eril bakış, bu örnekte
benzer bir ayrımı kadının benliğini ikiye ayıran bir yarılma olarak
pekiştirmektedir. Kendini bir tek erkek için Magdalena olmaya adayan, diğer
erkeklere kendince tüm cinselliğini görünmez kılan, iffetiyle o tek erkek
tarafından yüceltilmeyi bekleyen kadın asla çıplak olamayacak, bir nü olarak
var kalacak; günahkâr Magdalena ve Kutsal Meryem ayrımının yerli yerinde
durduğunu teyit ederek, tedirgin erkek bakışını yatıştıracaktır.
Kadın imgesinin kalbinde yer alan kadim yarılma, örtülü
kadın söz konusu olduğunda da varoluşta taşınan bir itaat mekanizması olarak
ortaya çıkmaktadır. Örtünün işaret ettiği söylenen ruh ise kadına olsa olsa
farklı bir beden hapishanesi kurar.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar