Sanat ve sanatçı kimliği nedir
Günümüz sanatında, yaşam ile sanat arasındaki çizgiyi yok etmeye
yönelik sanatsal eğilimlerin, farklı sanat disiplinleri arasındaki sınırları
ortadan kaldırmaya yönelik önermelerin, sanat ve yaşamın iç içe olduğuna
ilişkin bir anlayışın güçlendiğini gözlemliyoruz. Sanatın, yaşamın kendisi
olduğunu savunan bir düşünce doğrultusunda, her nesnenin bir sanat eseri, her
kişinin de bir sanatçı olabilme potansiyeli taşıdığı görüşü doğal olarak
yadsınamaz bir hal alıyor.
Bu düşünceye ilişkin görüşlere ileride sıkça değineceğim halde, sanat
çalışması ve sanatçının tanımının ne olduğu bizi devamlı meşgul edecektir.
İnsan yaşamının bir sanat çalışması olabileceği savına göre; Her
yaşamını ortaya koyan kişi sanatçı mıdır?
Her şey bir sanat nesnesi olabilir mi?
Renkleri, formları yan yana getirmekle ya da nesnelerle yapılan her düzenleme
bir sanat çalışması sayılabilir mi?
Sanat eğitimi almak, sanat tarihini bilmek, müzelere, sergilere çok
sık gitmek sanatçı kimliği edinebilmek için yeterli midir?
Sanatçı kimliği, edinilecek bir şey midir?
Belki de yanıtımızı yine sorarak aramalıyız.
Sanatçı hayatı izleyen, negatif bir kaostan pozitif bir kaos, kozmos
yaratan kişi olabilir mi?
Gerçeği ya da gerçek olmayanı arayan mıdır?
Yaratıcı bir eylem içinde olan sanatçı ısrarcı olmalıdır diyebilir
miyiz?
Karşı koyan mıdır sanatçı?
Kavram yüklü müdür?
İmgelem sahibi midir?
Yaşamın kendisini sanat çalışması yaparken sanatıyla bir yaşam biçimi
önerebilen kişimi dir sanatçı?
Bir başkaldırıcı, yıkıcı ya da bir devrimci midir sanatçı?
Sanatın acı veren yanıyla ilgilenirken öte yandan da sağaltıcı olabilen
kişi, bir büyücü müdür sanatçı?
Oyuncudur; hayvan, bitki, nesne, şeytan ya da melek, bazen de Tanrıdır
diyebilir miyiz bir sanatçı için?
Zamanın akıcılığı, belirsizliği, geçiciliği ile ilgilenirken,
kalıcılığı, sarsılmazlığı koyan kişimidir sanatçı?
Soruların hepsine birden verilecek cevap evet olabilir mi?
Sanatçı, negatif bir kaostan pozitif bir kaosu (kozmos) yaratan
kişidir .
Kozmosun kendi anlamı içindeki düzeni tanımlaması bakımından kozmos
yaratıcıları, bir anlamda karmaşaya, düzensizliğe karşı bir yapı öneren,
yaratma gücüne sahip olan, bir anlamda tanrısal güçlere sahip olandır. Bu
bağlamda tanrının da bir sanatçı olduğundan da bahsedilebilir.. Bununla beraber
sanatçıyı tanımlarken aynı zamanda devrimcidir de demiştik; yıkıcıdır, düzene
karşı koyandır, anarşisttir demiştik sanatçı için.
Bu karşıtların ortaya çıktığı yerde bir dinamizmin olacağından
bahsetmiştik, o halde, kaostan kozmos yaratan bir sanatçı olarak tanrı, bu kez
de mevcut düzene karşı olarak, kozmostan kaos yaratmak durumunda değil midir?
Burada aslında sürecin iki yönde akışından bahsetmek mümkün olabilir,
sürekli bir devinimden, yaratma ediminin sonsuzluğundan bahsedilebilir. Zümrüdü
Anka kuşu örneğindeki gibi Anka’nın kendini yakması, küllerine dönüşmesi ve
sonra yeniden küllerinden kendini oluşturması ve yeniden yanıp, kül olup sonra
yine bedene dönüşmesi sürekliliği gibi. Kaos kozmos ilişkisi içinde ortaya
çıkan sorun, düşüncede bir merkez oluşturma sorunudur ki, düşünce tarihinin
gelişim sürecine bakıldığında, bir merkez veya merkezsizlik arayışlarının
yayıldığı alanla karşılaşırız.
Yaşam ve sanatın kendisi bir oyundur. “Mitolojik dünyaya - tanrıların
ve şeytanların dünyasına, maskelerin karnavalına ve yaşanan mitos şenliğinin
zamanın bütün yasalarını ortadan kaldıran, ölüleri tekrar yaşama döndüren o
garip ‘sanki’ oyununa ve ‘ bir varmış bir yokmuş un yaşanan an olduğu
dünya” ya katılma, inanma ve inandırma
oyunu.
Oyun öğesiyle birlikte sanat, artık bir anlamda özgürdür, yaratıcıdır,
yaşamla daha yakın ilişki içindedir.
Oyun oynayan insan rolünü benimsemek durumundadır ve bu role uygun her
türlü donanıma sahip olmak durumundadır. Yaşamın içinde insanlar, kullandıkları
“persona’ları” ( maske ) ile uyumlu oldukları süre içinde mutlu olmaları
mümkündür. Persona’sına ters düşen davranışların mutsuzluk getireceği gerçeği
insanın en başta oyunculuk yönünün gelişmesini sağlar ve bu yolla yaşamın
kendisi hemen teatral bir şekil alır ki, bu da en eski sanat disiplinlerinden
biridir. Teatral anlatımlar, gösterilen ile gösteren arasındaki ilişkinin yoğun
yaşandığı ve kurgulandığı önemli aksiyonlardır.
“Bir ‘yol’ olarak işlev gören
mitoloji, ritüel bireyin dönüşümüne yardım eder; onu yerel, tarihsel
koşullardan ayırır ve bir tür söze gelmez deneyime götürür. Öte yandan, ‘etnik
fikir’ olarak işlev görerek; bireyi ailesinin tarihsel olarak belirlenmiş
duygularına, etkinliklerine inançlarına, toplumun işlevsel bir üyesi olarak
bağlar...Mitolojik simgenin gücü, yerel ve somut olanın içinde söze gelmez
deneyim yaşatabilmek ve böylece, paradoks olarak, zihni onların ötesine
taşırken yerel formları güçlendirmek ve onlara değer katmaktadır. Mitolojinin
ayırt edici gücü bu ikili amacı sağlayabilme yeteneğindedir. ” (alıntı)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder