Print Friendly and PDF

Şeyh Nazım kuddise sırruh Kadınlara El Öptürüyor Caiz mi?

Bunlarada Bakarsınız


 


Video yorumlara kapalı olunca buradan izah mümkün oldu. sadece söylemek istediğim şey şu…
Mantık hatası yapılıyor. Dindeki bir tarif ve hükümde Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in  uygulanması esas alınmalıdır. Yine…”Bir tarif efradını cami ağyarını mani olmalı.”
Ehl-i hakikat ve Şeyh Şerafeddin Efendimiz gibi, bizler Peygamberimiz salla’llâhü aleyhi ve sellemi miheng aldığımıza göre, şeyhin yaptığını kitaba uydurmak yerine bidat-ı hasene sınıfından sayıp terkinin evla olduğunu söylemeliyiz. Ulu orta isbata gitmekten içtinap eylemeliyiz.
Son devir ulemasının yaptığı gibi fetvaya illet bulmanın gayretleri yerine susmalı ve konunun sadece yaşanmış sünnete göre uygulamasından bahsedilmelidir.
Yaptım oldu…o yaparsa olurlar, faraziyedir.
Ledünni Hakikat,  bu mesele üzerindedir.
Öyle ki, bir kadının kocasına cansız bedeni, maniasız (elbisesiz)caiz değildir. Nebevi ledünni hüküm budur. Uygulamasına izah aşağıdadır…Böyle biline…
Ali Emiri
Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in kızı Hz. Fâtıma aleyhisselâm hastalanınca ve vefat ettiği gün gelince Selmâ'ya: (*)            ,
  Selmâ! Gusletmemde bana yardımcı ol, dedi. Güzelce gusûl abdestini aldı. Sonra yeni elbiselerini giydi. Daha sonra Selmâ Ummu Rafi'e :
  Yatağımı odanın ortasına yap, dedi. Kıbleye doğru dönerek yatağına yattı. Selmâ'ya :
  Ben şimdi ölüyorum. Gusül abdestimi aldım. Hiç kimse benim bir tarafımı görmesin, dedi.
Ruhunu teslim eyledikten sonra Hz. Ali Kerremallâhü veçhe geldi: Selmâ durumu ona anlattı.
Hz. Ali Kerremallâhü veche Hz. Fâtıma'nın cesedini alıp onun ölmeden önceki gusül abdestiyle gömdü.
Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk radiya’llâhü anhın, hanımı Esma Bint Umeys'le Ummu Rafi' birlikte yıkamışlardır. [Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 324-326]

Hz. Selma

Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in mevlâsı (azatlı kölesi) Ebû Rafi'in hanımı Selmâ'dır. Ummu Rafi' Selmâ, Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”e hizmet ederdi.
Ummu Rafi şöyle anlatır:
  Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem” bir yara isabet ettiği zaman, onun üzerine kına basmamı emrederdi.
Selmâ, Rasûlüllah'ın halası Safiyye Bint Abdi'l-Muttalib'în azatlı cariyesiydi.. Mekke'deyken Ebû Cehl İbn Hişam'm Efendimize  hakaret edip sövdüğünü ve salla’llâhü aleyhi ve sellemin ona hiçbir şey söylemediğini, sonra Ebû Cehl'in kavminin toplandığı yere gittiğini gördü. Çok geçmedi, Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in amcası Hz. Hamza, kılıcı kınında avdan döndü. Hz. Hamza'nın; avdan döndüğünde Ka'be'yi tavaf etmeden evine girmemek gibi bîr âdeti vardı. Selmâ'nın yanına uğradı. Canım Selmâ ona:
  Ebû Umârâ! Ebû Cehl'in yeğenine yaptığını görseydin? dedi.
  Ne yaptı? dedi. Selma :
  Hoşa  gitmeyen kötü şeyler söyledi, yeğenin  ise ona cevap vermedi.
Hz. Hamza öfkelenip kavminin toplandığı yerde oturan Ebu Cehî'in yanına geldi. Öfkeden gözlerinden kıvılcımlar saçarak:
  Yeğenime ne yaptın? dedi. Ebu Cehil :
  Sen öfkelisin Ebû Umâre! dedi. Hz. Hamza :
  Ona hakaret ettiğin için, diye cevap verdi. Ebu Cehl :
  Ondan sana ne? Sen de bizim gibi ona karşı değil misin Hz. Hamza :
  Ondan bana ne mi? Ben de onun dinindeyim. Ben de onun söylediğini söylüyorum. Gücün yetiyorsa buna da karşı çık, dedi.
Daha sonra, yayını kaldırıp Ebu Cehl'in başına vurdu ve başını yardı.
Ebu Cehl'in tarafı Mahzum oğulları ayağa kalktılar. Fakat Ebu Cehl eliyle işaret edip şöyle dedi :
  Ebu Umârâ'yı bırakın. Gerçekten ben yeğenine büyük hakarette bulundum.
Hz. Hamza müslüman olunca Kureyş, Allah'ın İslâm dinini onunla güçlendirdiğini anladı. Çünkü Hz. Hamza Kureyş içinde en güçlü delikanlıydı,
Selmâ Ebû Rafi'i şikâyet etmek için Efendimiz salla’llâhü aleyhi ve selleme geldi ve
 —Ebu Rafî beni dövüyor, dedi. Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem” :
  Neyiniz var, niye geçinemiyorsunuz? diye sordu. Ebû Rafi' :
  Ya Rasûlellah! O beni incitiyor, dedi. Efendimiz :
  Selmâ! Onu ne yaparak incittin? dîye sordu. Selmâ:
  Onu incitecek hiçbir şey yapmadım. Fakat o namaz abdestini bozdu. Ben de: Ebû Rafi! Rasûlüllah salla’llâhü aleyhi ve sellem müslümanlardan birisinden gaz çıktığı zaman abdest almasını emretti, dedim, O da kalkıp beni dövdü, dedi.
Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem” gülmeye başladı ve :
  Ebû Rafi'! O sana sadece doğruyu söylemiş.. Onu dövme, buyurdu.
Selmâ Hz. Peygamber salla’llâhü aleyhi ve selleme sordu:
  Ya Rasûlellah! Bana birşey söyle ki namazımı onunla açayım. Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”:
  Namaza kalktığın zaman gizlice tekbir getir... dedi.
Hz. Selmâ, Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in kızı Hz. Fâtıma'nın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i dünyaya getirdiğinde ebesiydi..
Hatıb İbn Ebî Beltea, Mısır hükümdarı Mukavkıs'ın Rasûlüllah'a hediye ettiği Kıptî Marİye'yi Mısır'dan getirdiğinde ve o hamile kaldığında Mariye ve Ummu Rafî'i el-Âliye'ye gönderdi. Böylece o Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in oğlu Hz. İbrahim'in ebesi oldu.

Kadının Şeyhine Rabıta Yapmasında Sorun Var Mı?

Asıl sorun rabıtanın delilinde şüpheler var olmasıdır. Caiz olmasındaki şüpheler hakkında olanın fer’i meselesinde olması tabiidir.
Caiz görenler için kadının rabıtası, huzurda duran âma kişinin durumu üzeredir. Huzurdadır fakat göremez. Bunun delili Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in sahabesinde âma kişiler vardı,  sağır kimseler yoktur. Nedeni, tebliğde esas olanın ses olmasıdır.
Perde gerisinden konuşma caiz olduğuna göre kör hal ile rabıta yapılma ihtimali var olabilir.
Asıl mesele kadınların mürid olarak tasavvufa girme modası son döneme aittir. Attar’ın tezkiresinde meşhur olan Rabia validemizin menakıbı ve sair kısım veliler kısmîdir.
Hilye-i Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem” i çocukken iman eden sahabilerin olduğunu düşünürsek, erkeklerin bile hayali fikreyesindeki resmiyeti noksandır.
Sahabenin bile Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”e direk olarak yüzüne bakmadıkları rivayet edilmiştir.
Kadının rabıtası körlüktür, ötesi yoktur. Ancak bir incelik daha vardır.
Ümmü Seleme ve Meymûne Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellemin yanında imişler. Ümmü Seleme şöyle anlatıyor:
"Biz, Allah Resulü'nün yanında iken! Ümmü Mektûm gelip Hazreti Peygamberin yanına girdi. Bu, biz örtünme ile emrolunduktan sonraydı. Allah Resulü: "Ondan örtünün buyurdu." Ben:
"Ey Allah'ın elçisi, o kör değil mi? Bizi görmüyor ve tanımıyor," dedim. Efendimiz:
"Siz ikiniz de kör müsünüz? Siz onu görmüyor musunuz?” buyurdu.
Ali Emiri
Hattâ heybetinden çekindikleri için iki sene soru soramadan bekleyenler vardı. Mehâbetinden mübârek yüzüne bakamazlardı.

Peygamberimizin Tasviri

Amr bin Âs   şöyle demiştir:
“Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem” ile uzun zaman birlikte bulundum. Fakat O’nun huzûrunda duyduğum hayâ hissi ve O’na karşı beslediğim tâzîm duygusundan dolayı, başımı kaldırıp da doya doya mübârek ve nûrlu çehrelerini seyredemedim. Eğer bugün bana, «Bize Rasûlullâh’ı tavsîf et, O’nu anlat.» deseler, inanın anlatamam.” (Müslim, Îman, 192; Ahmed, IV, 199)
O’nun yüce haslet ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse, “Ben, bundan önce de sonra da O’nun bir benzerini aslâ görmedim!” demekten kendini alamazdı.[4]
Bir gün Hâlid bin Velid   Arap kabîlelerinden birine uğramış ve kabîle reisi kendisine:
“–Yâ Hâlid! Bize Allâh’ın Resûlü’nü, sûret ve sîreti ile tasvîr et.” demişti. Hâlid   ise:
“–Bu imkânsız, buna kelimeler yetişmez.” deyince, kabîle reisi:
“–O hâlde hiç olmazsa tasavvur ve idrâkin nisbetinde hulâsa et.” dedi. Bunun üzerine Hâlid   şu muhteşem cevâbı verdi:
“–Sana şu kadarını söyleyeyim ki, gönderilen, gönderenin kadrince olur. Gönderen, Kâinâtın Hâlıkı olduğuna göre, gönderdiğinin şânını var sen hayâl ve tasavvur eyle!..” (Münâvî, V, 92; Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye Tercümesi, s. 417)
O’ndaki güzellik, heybet, nûrâniyet ve letâfet o derecede idi ki, Allâh’ın Peygamberi olduğuna dâir, ayrıca bir mûcize, delil ve burhâna ihtiyaç yoktu.
Hâsılı, O’nun ahlâkı Kur’ân idi. Bunu Muallim Nâci ne güzel ifâde etmiştir:
Hüsn-i Kur’ân’ı görür insan olur hayrân Sana
Dest-i kudretle yazılmış hilyedir Kur’ân Sana
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri de, Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”in ahlâk-ı hamîdesinin bütün varlıkları şevke getirdiğini şöyle ifâde eder:
“O ne güzel bir cömerttir ki, O’nun cömertlik fışkıran varlığı sâyesinde denizden inci, sert taştan yâkut ve dikenden gül çıkar. Eğer bahçede O’nun güzel ahlâkından bahsedilirse, sevinçten ağzını açıp gülmeyen, yâni açılmayan bir gonca göremezsin.” (Dîvân, s. 65-66)
Bütün güzellikler, Rasülullâh “salla’llâhü aleyhi ve sellem”de toplanmıştı. Vücûdundan âdeta nûr saçılırdı. Ancak yine de Allâh Resûlü’nü bütün güzelliği ile kimse görebilmiş değildir. Nitekim İmâm Kurtubî şöyle der:
“Rasûlullâh’ın hüsn-i cemâli tamâmen zâhir olmamıştır. Eğer varlığının bütün güzellikleri olanca hakîkati ile görünseydi ashâbı ona bakmaya tâkat getiremezdi.” (Ali Yardım, Peygamberimiz’in Şemâili, s. 49)
Peygamberimizin şâiri Hassân bin Sâbit, O’nun hilkatteki eşsizliğini şu şekilde mısrâlara dökmektedir:
(Yâ Resûlâllah! Benim gözüm, Sen’den daha güzelini görmemiştir. Hiçbir kadın Sen’den daha güzelini doğurmamıştır. Sen, bütün ayıp ve noksanlardan berî olarak yaratıldın. Sanki Yaratan, Sen’i arzu ettiğin gibi yaratmış…)
[1] Bkz. Hâkim, III, 10; Ahmed, I, 89, 96, 117, 127; IV, 309; İbn-i Sa’d, I, 376, 412, 420-423; II, 272; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, VI, 31-33; Tirmizî, Şemâil, s. 15.
[2] Tirmizî, Şemâil, s. 15; İbn-i Sa’d, II, 272.
[3] İbn-i Sa’d, I, 121, 365, 422-425; Heysemî, IX, 13.
[4] Ahmed, I, 96.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafâ 1, Erkam Yayınları

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar