SOHBETİN KAZASI OLMAZ
İhramcızâde M. Kâzım
Toprak Efendi anlatmıştır.
“Sene 1945 yılından evvel
idi. Bir Cuma günü, cuma namazından sonra eve gittik. Evdekiler de hamama
gitmişlerdi. Efendim Hazretleri,
“Gardaşım!
Semaveri yak ta, bir çay içelim” buyurmaları üzerine, bir kova (20 litre) su alan semaveri
doldurup yaktım. Çayı demledim. Kömürün mor alevi geçtikten sonra semaveri
büyük odada Efendimin minderine yakın bir yere koydum. Efendim dolaptan bir
kitap işaret etti, kitabı da getirip rahlesine koydum. Sonradan anladım ki, bu
kitap Hâfız Divanı imiş. Efendim kitaptan okuyup anlatırken bende boşalan
bardağımızı dolduruyordum. Semaverden çaydanlığa su almak için musluğunu
çevirdiğimde bir iki damla su aktıktan sonra kesildi. Musluğun önüne kireç
geldiğini zannettim. Semaverin üst kapağını açtığımda su kalmadığını gördüm. Bu
hali gören Efendim cebinden saati çıkarıp bakarak,
“Gardaşım!
Kerahet vakti gelmiş. Biz ikindi namazını da kılamadık”
dedikten sonra buyurdular ki,
“Gardaşım!
Namazın
kazası olur, lakin sohbetin kazası olmaz.”
Anlatılan menkıbede,
sohbet nedeniyle oluşan huzur ile namazın kerahet vaktine kadar tehir edildiği
açıkça ifade edilmiştir. Sohbetin uzamasında iradenin hangi meyanda olduğu açık
değildir. Ömrü boyunca İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi hiçbir namaz vaktini
geçirmediği gibi, beş vakit namazını harici bir engel olmadığı müddetçe
cemaatle kılmıştır. Hakk'a yürümesine neden olan son hastalığı da, sabah
namazına imamın camiyi geç açması nedeniyle üşüdüğünden olmuştur.
Bu meşhur kelam sohbetin
ehemmiyetine işaret edilmek için kullanılmaktadır. Yoksa hiçbir sohbet namazdan
üstün olamaz. Bu arada gafletle kılınan namazın da bir değer ifade etmediğine
remz vardır.
Bilindiği üzere pirânda
şeriatın emrine muhalif bir hareket, hiçbir vakit görülmedi. İhramcızâde İsmail
Hakkı Efendi ise sürekli "Şeriatı gözetin" emrini ikazda
bulunurdu.
İkinci bir hikmet ise bir
ihbarı hakikidir ki; büyükler kalben ve halen dâimi Hakkın huzurunda
bulunduklarıdır. Yani onların bütün vakitleri namaz kılıyor gibidir. Bu nedenle
onlar için bu söz sıkıntı oluşturmazken, avama bunu söylemek yakışık almaz ve
hatayı gerektirir. Yine buna benzer: Ahmet Âmiş kuddise sırruhu'l-âlî Efendi buyurdular
ki:
“Haydi
oğlum! Ben abdest bozayım. Ben abdest almam, bozarım”
Yani daimi abdestliyim,
demektedir.
Hulasa: bu sözü avam
söyleyemez. Bu tür sözler ehlullâha münasip bir sözlerdir. Maksad ise sohbetin
ehemmiyetini ikazdır
Onuncu
Bölüm
Gizli sadakadan
sordular. Şems buyurdu ki,
“İhlâs ve ihlâsı korumak
düşüncesine daldığın için, verilen sadakanın lezzetinden haberin olmaz, yani,
bundan daha iyi olsaydı diye eseflenmekle meşgul olmandan dolayı lezzetini
bilmezsin.”
Bayezîd kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Hacca ekseriya yaya giderdi. Yetmiş defa hac etmişti. Bir gün, hac yolunda
halkın sudan ötürü çok âciz bir durumda bulunduklarını ve susuzluktan helak
olduklarını gördü. Hacıların başında toplandıkları ve sıkıştıkları bir su
kuyusunun yanında bir köpek gördü. Köpek Ebu Yezid'e baktı. Kendisine:
"Bu köpek için su bul"
diye ilham geldi. Onlar:
"Arı duru ve makbul
bir haccı kim bir içim suya satın alır?" diye bağırdılar. Kimse buna
yanaşmadı. Bunun üzerine
“Beş defa yaya olarak
makbul haccı, altı haccı, nihayet yetmiş haccı, bir içim suya kim satın
alır" diye
artırma yaptılar. Biri, Bayezid'in hatırı için ben veririm, diye bağırdı. Bunun
üzerine Bayezid,
"Aferin bana! Bir
köpek için yetmiş yaya haccı bir içim suya sattım" dedi. Suyu kaba doldurup
köpeğin önüne koyunca, köpek yüzünü çevirdi, suyu içmedi. Bunun üzerine Bayezid
yüzükoyun yere kapanıp tövbe etti ve kendine:
"Sen Allah Teâlâ
için şunu yaptın, bunu yaptım diyorsun, (hâlbuki) senin yaptığını köpeğin bile
kabul etmediğini görüyorsun" diye
bir nida geldi. Bayezid:
"Tövbe ettim, artık
(böyle) düşünmem" diye bir feryat kopardı. Bunun üzerine köpek hemen
başını suya sokup içmeğe başladı.
Şiir:
"Sen, yüz şefaat
dilemek, yüz defa ağlayıp sızlamak pahasına ayağını öpeceğim bir kişisin,
fakat sen bırakmazsın."
Hulâsa,
yüzünü bir taşa veya nakışlı bir duvara çevirip taşa tapanı kötülüyorsun.
(Hâlbuki) sen de yüzünü bir duvara çeviriyorsun. O halde bu, Hz. Rasûlu'llâh
salla’llâhu aleyhi ve sellemin söylediği bir remizdir. Fakat sen anlamıyorsun. Nihayet Kâbe dünyanın
ortasındadır. Onun etrafında halka olan dünyanın hepsi yüzünü ona çevirir. Bu
Kâbe’yi ortadan kaldırınca onlar, birbirinin kalblerine secde ederler.
Onun
secdesi bunun; bunun secdesi de onun gönlüne karşıdır. Buyurdu ki: Bir an
düşünmek, altmış sene ibadet etmekten daha hayırlıdır. Bu düşünmekten maksat,
sâdık dervişin huzurudur; çünkü o ibadette hiçbir riya yoktur. Şüphesiz, o,
huzursuz (yapılan) zahirî ibadetten daha iyidir.
Namazın kazası vardır,
huzurun kazası yoktur.
Bazı
fakirler namazı terk ettiler ve:
"Kalb huzuru ve Fatiha olmadan namaz
olmaz"
dediler.
Onların yanında kitabın Fatiha'sı o huzurdur. Öyle bir huzur ki Cebrail bile
gelse tokat yer. Cebrail daha Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yanına
ulaşmamıştı. Rasûlüllah ona:
"Gel" dedi.
Fakat o: "Bir parmak daha yaklaşırsam yanacağım" dedi.
Sh:109-110
Kaynak: Ahmet Eflâki, ARİFLERİN MENKIBELERİ, (Manakib el - Arifin), I,
Çeviren: Prof. Tahsin Vazıcı, Hürriyet
Yayınları, Ağustos, 1973, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar