Print Friendly and PDF

DİVİN KOMEDİ

Bunlarada Bakarsınız



Garib irfanı... Evet, şimdi hep bu terane Vardı. Akorduna bakmağa üzüm yok! Ses garbdan gelmİyor mu? Biziim için bu yeter!

Divin Komedi…Garbın, ana kitablarından, en yüksek, en meşhur edebî şebkârlarından. Muhtaç olduğumuz en mühim bir kitab! Müellifini, Danteyi, bu harikalar şairini o ölmez eserinde okumıyan, cahil demeyim amma, bilgi iti barile, çok noksan sayılırmış.. Betbaht demeyim amma, edebî: inşirahtan ebediyyen mahrum kalırmış...

İtalyan, .Fransız edebiyatlarında yüksek, müstesna olan bu eseri okumak bana nasib olmamıştı. Bu mahrumiyete rağmen, şimdiye kadar ,kimse tarafından techil olunmadım. Kendimde bir noksanlık hissetmedim. Edebî inşiraha gelince,  bunu temin edecek o kadar çok şaheser var ki...

Üstadla musahabelerimizde «DİVİN KOMEDl» yi de, bugün, mevzu' edinmiştik. Ben, ondan külliyyen bihaberim.

—        Niçin merak edip okumadınız? Bakınız şimdi dilimize de çevrildi. Hem Garba teveccüh etmek, hem Garbin  âlemi hayrette bırakan  eserlerine böyle yabancı kalmak... Doğrusu size yakışmaz... .

Üstadın  bu nutkundaki alaya karşı gülümsedim ve:

          Mevzuu ne acaba?     ,

Diye bir cehalet (!) eseri daha gösterdim. Anlattı, tatlı tatlı anlattı ve Türk gençliğinin, bunu bilmemekten zarar etmediğini, hattâ bilmemesi daha iyi olduğunu, bir çok nüktelerle, izah etti.

Dedim ki: — Gençlerimiz cereyana kapılarak o anlattığınız menhus kitabı kapışa kapışa alacaklar ve okuyacaklar. Sonra övünecekler... Bu zararlı seylâbeye karşı koymak elzem. Hakikati bir makale ile izah, gençlerimizi tenvir buyurmaz mısınız?

Bu؛konuşmadan bir müddet sonra aşağıda okuyacağınız etüd meydana gelmişti. Fakat neşrolunmadı, olunama dı... Tafsilâta girişmiyeceğim. Neşrolunamadı işte... Yıllarca sonra ben size takdim ve ibretle okumanızı tavsiye ediyorum.

«DİVİN KOMEDİ» NİN TERCÜMESİ İLÂHİ KOMEDİ ÜZERİNE BAZI MÜLÂHAZAT

Şarkda mekteblerde, medreselerde ilimler Arabça okutturulduğu gibi Avrupada İtalyan, Fransız, Alman, İngiliz memleketlerinde ilimler lâtince okutuluyordu. Bu dili Öğrenmek ve o vasıta  ile ilimleri elde etmek pek, müşküldü ve buna yalnız havas muvaffak olabiliyordu. Hiç bir millet bundan hoşnud değildi. İtalyada dahi bu lâtince derdinden kurtulup, halkı yine kendi konuştukları İtalyanca ile okutmak ve tenvir etmek isteniliyordu. Onun için herkese sevdirecek, beğendirecek ve kabul ettirecek bir İtalyanca yaratmak lâzimdi.

İşte (Dante) «Komedi» ismini verdiği üç kısımdan ve birkaç bin mısra’dan mürekkeb manzumesile bu dili bulmuş ve söylemiş olduğundan kitabı İtalyanlar için, bu balamdan, son derece ehemmiyyet kesbetmiş ve şöhret almışdır. İtalyanların bu komediye bilâhare İlâhî namını izafe etmelerinin sebebi budur.

Bununla beraber Fransız filozofu (Volter) o kitabın kendi zamanında artık okunmaz bir hale geldiğini söylüyor. Bu filozofun mülâhazasına göre, şârihler tarafından büsbütün iğlâk edilmiş olan o 'kitabın nisyan köşesine atılması şöhretinin azalmasına değil,, artmasına sebeb olmaktadır. Volter, Divin Komediyi «Salmigondis» e yani muhtelif pişmiş etlerden yapılmış bir yemeğe benzetiyor.

II

Dante Floransalıdır. .Orada ahali bir çok fırkalara ayrılmışdı. Bunların en mühimmi (Aklar) ve (Karalar) dı. Karalar fırkası Papanın adamları idi. Dante bunlardan Aklar fırkasına mensuptu. O vakit Floransada iktidar mevkiinde Aklar bulunuyordu. Dantenin dahi bu fırka sayesinde mühim bir makamı vardı. Zira, şimdiki tâbirimizle, âyan âzası olmuşdu. Ancâk Akların düşmanları olan Karalar iktidar mevkiini ele geçirmek için boş durmayorlardı. Onların bu hususda en mühim ve kuvvetli yardımcısı VIII inci Bonifas idi.

Bu Papa Fransa kralının kardeşi Floransaya taslit etdiği vakit Karalar galebe etmiş ve hükümeti ele geçirmişlerdi. Karaların ilk işi Akları büsbütün yok etmekdi. Bu arada Danfen’in de evi yakılmışdı. Eğer Karalar onu ele geçirmiş olsalardı, diri, diri ateşte yakacaklardı. Bu hâdiseler üzerine

Dante saklanmış, kaçmış ve fakrü sefalet içinde orada burada sürünmeğe mecbur olmuşdu.

İşte bu sefalet ve zaruretin tesiriledir ki şair «Cehennem» manzumesini söylemişdi. Dantellin görüşüne göre o vakit îtalyada yalnız hodgâmlık, hased, cah ve mal hırsı, gasb, denaet hâkimdi. Herkes yalnız kendi, menfaatim düşünüyordu. Milletlerin saadeti için hiç kimse çalışmayordu. Papalık makamına gelenler ancak altun hâzinelerini doldurmakla meşguldüler. Bunların işleri ve güçleri fitne ve fesad kurmak ve bu vasıta ile bütün dünyaya sahib olmakdı. Bu cihetle Papalardan bir hayır beklenemezdi. Olsa olsa Almanya İmparatoru VII inci Hanri İtalyaya gelirse vatanının mahrum olduğu intizam ve emniyet husule gelebilirdi.

Dante bu sebeble o ecnebi hükümdarı İtalyaya davet etmişdi. Bilmem ki onun bu hareketini İtalyânlar vatan se verlik duygularile nasıl telif edebiliyorlar?

Velhâsıl Dante o Cehennem manzumesini Papa V inci Kleman ve VIII inci Bonifas ve diğer siyasî düşmanlarına bol bol söğmek ve onları halk nazarında rezil ederek bu vasıta ile onlardan intikam almak maksadile yazmıştı. Ancak şunu da söyleyelim ki Floransada iktidar mevkiine gelen Karalar fırkası dahi Dante’yi emvali emiriyyeyi ihtilas cürmü ile mahkûm etmiş idi.

Dante’nin yaşadığı devirde bütün Avrupada ve bahusus İtalyada koyu bir taassub vardı. Asırlardan beri akşama sabaha kıyametin kopacağını korkarak bekliyorlardı.. Toskana ahalisine «Cehennem» in nasıl bir yer ve azablarının ne şekilde olduğunu göstermek için Floransa köprüsü üzerine bir tiyatro kurulmuşdu. Bu köprü ahşapdı. Halk oraya pek çok birikmiş olduğundan yıkılmış ve bir çok adam suya düşmüştü. Ciyovani villani’nin tek ifadesine göre, bu adamlar âhiretin ahvalini, ondan sonra, öğrenmişlerdi. Yine Milâdın XIII üncü asrı içinde Sen Pol’ün keşfi, na sara azizlernden Perpetü ile Sipriyen’in rüyaları, Maker’in dünya cennetine seyahati... gibi şeyler halk arasında pek ziyade şayi’di ve herkes bunlara inanıyordu. Bu sebeble Dante’nin de cehenneme girip orada gördüğü şeyleri haber vermesi hemşehrileri olan italyanlara münasebetsiz görünmenindi. Hattâ Dante’nin sakalındaki kıvırcıkları ve is rengini içine girdiği cehennem ateşinin tesirine hamletmişler di...

III

Dante söylediği manzumeye, tamamen iskolastik sebeblere mebni, «Komedi» ismini vermişdir. O zamanın ilm belâğat kaidelerine göre üç üslûbu beyan vardı: Âdi, mutedil ve sade. Yahud bu üslûbların muhassas oldukları nevilere göre adları: Hailevî, komik ve mersıyevî.

Dante bu üslûblardan komik üslûbunu istimal etmeği tasavvur etdiğinden eserine komedi demişdi. Bundan başka, bazı cihetleri pek korkunç olmakla beraber manzumesinin sonu «cemali İlâhî» yi temaşa ile biteceğini de ihtar etmişdi.

Bu halde dostumuz M. Turhan Tan’ın «Divin Come die» nin tercemesi için yazdığı takrizde: «Cennete, cehenneme komedi diye temas etmek çok tehlikeli bir cür’etdi.» buyurmalarında hiç bir isabet görmeyorum. Yine aziz dostum şöyle diyorlar: «Şair kiliseye rüşvet vermeği ihmal etmemek, yani başka dinleri tezyif etmek şartile bu cür’eti gösterdi ve hakikaten hürmetsizlik mukabili olsa da henüz eşi yazılmayan bir şaheser yaratmak imkânını buldu.»

Bu mütalâaların her noktası ayrı ayrı mecruhdur. Evvelâ sair kiliseye rüşvet vermiş değildir. Çünkü o gayet koyu mutaassıb ve dinine pek sıkı bağlı bir katolikdi. Cennet kısmındaki manzumelerinde bütün gayreti teslis akide

Dan te saklanmış, kaçmış ve fakrü sefalet içinde orada burada sürünmeğe mecbur olmuşdu.

İşte bu sefalet ve zaruretin tesiriledir ki şair «Cehennem» manzumesini. söylemiş di. Dantenin görüşüne göre o vakit İtalyada yalnız hodgâmlık, hased, cah ve mal hırsı, gasb, denaet hâkimdi. Herkes yalnız kendi, menfaatim düşünüyordu. Milletlerin saadeti için hiç kimse çalışmıyordu. Papalık makamına gelenler ancak ahun hazînelerini doldurmakla meşguldüler. Bunların işleri ve güçleri fitne ve fesad kurmak ve bu vasıta ile bütün dünyaya sahib olmakdı. Bu cihetle Papalardan bir hayır beklenemezdi. Olsa olsa Almanya İmparatoru VII inci Hanri İtalyaya gelirse vatanının mahrum olduğu intizam ye emniyet husule gelebilirdi.

Dante bu sebeble o ecnebi hükümdarı İtalyaya davet; etmişdi. Bilmem ki onun bu hareketini İtalyanlar vatan se verlik duygularile nasıl telif edebiliyorlar?

Velhâsıl Dante o Cehennem manzumesini Papa V inci Kleman ve VIII inci Bonifas ve diğer siyasî düşmanlarına bol bol söğmek ve onları halk nazarında rezil ederek bu vasıta ile onlardan intikam almak maksadile yazmışdı, Ancak şunu da söyleyelim ki Floransada iktidar mevkiine gelen Karalar fırkası dahi Dante’yi emvali emirıyyeyi ihtilas cürmü ile mahkûm etmiş idi.

Dante’nin yaşadığı devirde bütün Avrupada ve bahusus İtalyada koyu bir taassub vardı. Asırlardan beri akşama sabaha kıyametin kopacağını korkarak bekliyorlardı. Toskana ahalisine «Cehennem» in nasıl bir yer ve azabla rınm ne şekilde olduğunu göstermek için Floransa, köprüsü üzerine bir tiyatro kurulmuştu. Bu köprü ahşapdı. Halk oraya pek çok birikmiş olduğundan yıkılmış ve bir çok adam suya düşmüştü. Ciyovani villani’nin tek ifadesine göre, bu adamlar âhiretin ahvalini, ondan sonra, öğrenmişlerdi. Yine Milâdın XIII üncü asrı içinde Sen Pol’ün keşfi, na sâra azizlernden Perpetü ile Sipriyen’in rüyaları, Maker’in dünya cennetine seyahati... gibi şeyler halk arasında pek ziyade şayi’di ve herkes bunlara inanıyordu. Bu sebebi e Dante’nin de cehenneme girip orada gördüğü şeyleri haber vermesi hemşehrileri olan italyanlara münasebetsiz görün memışdi. Hattâ Dante’nin'sakalındaki kıvırcıkları ve is rengini içine girdiği cehennem ateşinin tesirine hamletmişlerdi...

III

Dante söylediği manzumeye, tamamen iskolastik sebeblere mebni, «Komedi» ismini vermişdir. O zamanın ilm belâğat kaidelerine göre üç üslûbu beyan vardı: Adi, mutedil ve sade. Yahud bu üslûbların muhassas oldukları nevi lere göre adları: Hailevî, komik ve mersiyevı.

Dante bu üslûblardan komik üslûbunu istimal etmeği tasavvur etdiğinden eserme komedi demişdi. Bundan başka, bazı cihetleri pek korkunç olmakla beraber manzumesinin sonu «cemali İlâhî» yi temaşa ile biteceğini de ihtar et mişdi.

Bu halde dostumuz M. Turhan Tan’ın «Divin Comedie» nin tercemesi için yazdığı takrizde: «Cennete, cehenneme komedi diye temas etmek çok tehlikeli bir cür’etdi.» buyurmalarında hiç bir isabet görmiyorum. Yine aziz dostum şöyle diyorlar: «Şair kiliseye rüşvet vermeği ihmal etmemek, yani başka dinleri tezyif etmek şartile bu cür’eti gösterdi ve hakikaten hürmetsizlik mukabili olsa da henüz eşi yazılmayan bir şaheser yaratmak imkânını buldu.»

Bu mütalâaların her noktası  ayrı ayrı mecruhdur. Evvelâ şair kiliseye rüşvet vermiş değildir. Çünkü o gayet koyu mutaassıb ve dinine pek sıkı bağlı bir katolikdi. Cennet kısmındaki manzumelerinde bütün gayreti teslis akidesini işba ta ve hıristiyanlığı herkese kabul ettirmeğe matufdur. Fakat onun bu din gayreti fasık ve facir Papalara sebbü şetmekden kendisini menetmemişdi.

Divin komedinin şöhretine sebeb ne olduğunu yukarı da yazmıştır; henüz eşi yazılmayan bu şahesere Volter’ın ne kıymet biçtiğini de söylemişdim.

IV

Divin komediyi anlamak ve mütalâasından zevk almak pek müşküldü. Bunun için bu manzumeyi, intişarından sonra, bir ilim kitabı gibi okutmak lâzim geldiği anlaşılmış ve üniversitelerde bu husus için mahsusan tesis olunan kürsülere o vaktin en mâruf edib ve âlimleri tayin olunmuşdu.

Divin Komediyi şerh için yalnız İtalyanca yazılan ki tabla r o kadar ki bunlarla müstakillen bir kütüphaneyi doldurmak mümkündür. Bunun sebebi bilhassa katolik dininin âkidelerini, esrarını ihtiva ve o zamanda muteber ilmî nazariyyeleri münakaşa etmesi ve müstakbelde vukua gelecek bazı hâdiseleri evvelce haber vermiş olmasıdır. O devirde ilâhiyyat meseleleri zihinleri en çok işgal eden şeylerdi. Dante’yi bile Cennetin bilmem kaçıncı katında huzuruna çıkdığı havariyyundan Sen Piyer ile Yakub ve Yahya cenahları ilmi akaidden imtihan etmişlerdi. Bu pek sıkı imtihan galiba şairi terletmişdi. Sen Piyer şaire «İman nedir?» diye sormuş. Şairin buna verdiği cevabları türkçe terceme nin 462  463 üncü sahif elerin de bulacaksınız. Fakat bunları okurken hiç bir şey anîamadıkdan başka sıkıntıdan sizin de kan ter dökeceğinize şüphe etmiyorum. Meselâ: (Ru hulkudüs’ün eski ve yeni yazılar üzerine dökülen mebzul yağmuru, bu imam bende öyle vuzuhla kuvvetleştıren bir kıyasdır ki onun yanında her türlü burhan kapalı kalır.) ibaresini daha biraz açıkça: (Ahdi kadim ve cedidin üzerlerine yazıldığı tirşe kâğıdîarmı gark eden Ruhulkudüs’ün feyyaz yağmuru bende bir itminan ve iman husule getiren öyle bir kıyasdır ki imanın bu delil ve höccetinden sonra başka türlü bir burhan bana hükümsüz ve tesirsiz görünüyor,) tarzında yazsak dalıi bundan biz yine hoşlanmayız.

Fakat tercemenin 497 inci sahıfesindeki 31 inci manzumenin başlangıcı olan şu; (İsanın kanile tezevvüç ettiği mukaddes ordu bana beyaz bir gül şeklinde görünüyordu. Fakat kâh çiçeklere dalan, kâh sâyinin lezzet aldığı yere dönen bir arı sürüsü gibi uçarak kendisine aşk ilham edenin şan ve şöhretini, ve kendisini bu kadar mükemmel yaratan kuvveti görüp terennüm ederek uçan öteki, bu kadar çok yaprakla zinetlenen büyük çiçeğe konuyor, oradan aşkının daimî mekânı olan yere yükseliyordu.) Ve 506 mcı sahifedeki 33 üncü manzumenin başlangıcı olan şu: (Ey kendi oğlunun kızı, mütevi’ ve diğer bütün mahlûkatın yüksek, ezelî bir iradenin değişmez müntehası hâki re ana, sen tab’ı beşeri o kadar asilleşdiren kadınsın ki Halikı onu iktiza etmekden imtina eylememişdir.) İbaresinden bir mâna çıkarmak için senelerce bir manastıra kapanıp yüksek bir lııristi'yan âliminden ilâhiyyat dersi okumak iâzimdir.

Yine Türkçe tercemenin 460 ıncı sahifesinden şu satırları birlikde okuyalım: (Ey sizi arzunuz daima tatmin edilmiş bulunacak şekilde besleyen mukaddes kuzunun son taamında hazır bulunmak üzere seçilen hey’et! Eğer o kuzu ecel gelmeden evvel, masanızdan düşeni, Allahın inayetile tadabilirse, onun muazzam isteğini görünüz ve üstüne şebneminizden bir parça dökünüz, Onun düşündüğü şeyin geldiği kaynakdan durmadan içiyorsunuz.) Bu terceme eğer doğru ve düzgün olsaydı, belki hıristiyan dininde olan ve Türkçe konuşan bir Türk, Ermeni veya Rum bundan bir mâna çıkarabilirdi; fakat hıristiyanlıkdan hiç bir bilgisi olamayan müslüman bir Türk genci için o satırlar ne kadar kapalı, ne kadar sıkıcı ve ne kadar faydasızdır.

O mukaddes kuzu nedir ve kimdir? Son taam ne imiş? Buraları bir Türk genci nasıl bilebilir? Fakat bu hususda Varoğlu Bay Hamdi tercemesinde hiç olmazsa bir kaç satırcık malûmat vermiş olsaydı karilerini o sıkıntıdan .biraz kurtarmış olurdu. Mes’elenin tafsiline gelince: İsa Peygamber tevkifinden ve çarmıha gerilmesinden biraz evvel havarisi ile birlikte akşam yemeğini yemiş. Onlara biraz ekmek ve şarab dağıtmış: Bu ekmek benim etim ve şarab kanimdir demiş. İşte bu son taama firenkler «Gene» diyorlar. İsaya, insanların günahlarını affettirmek için kendisini kuzu gibi kurban etdirdiği için, hırsitiyanlar «Allahın kuzusu» veya «mukaddes kuzu» derler. Şu halde tercemedeki «mukaddes kuzu» dan maksad, İsadır. İşte 7 inci kat cennetde Dante ile Beatris havarileri gördükleri vakit Beatris havariye şöyle hitab etmiş:

«.Ey İys-elmesihin (İsa Mesih) son maidesinde hazır bulunmak üzere seçilmiş bulunan mübarek insanlar! İys-elmesih sizi lütuf  ve inayet ile perverde, her muradınızı is’af ediyor. Bu  oraya Allahın iznile isal etdiğim kimse sizin maidenizden «düşen kırıntıları, eceli hulûlünden evvel, mademki toplanıyor, bundan onun nekadar müştakı marifet olduğunu düşününüz ve onun bu teşnegisini biraz teskin ediniz: Siz ki «o kadar iştiyakla aradığı zülâli irfanı kaynağından içmekdesiniz.»

Zannederim bu tercümemle maksadı anlamış oldunuz.

Divin Komedide (Hey’et) e aid mes’elelerden dahi bahisler çoktur. Bunları şerhetmeyince anlamak mümkün olur mu?

Bu manzume içinde bir çok muamma gibi şeyler de vardır. Meselâ şairin maşukası Beatris için bazan 9 adedi kullanılıyor. Bu adedin meziyyeti izah edilmezse kitabı okuyan bir lezzet alabilir mi?

Dante cennete uçmadan evvel kapusundan, epeyce aradıkdan sonra, girdiği temizlik mahallinde elinde kılıç tutan bir melek bu kılıcın ucu ile Dante’nin eline yedi tane (P) harfi çizmiş. Sonra bunlar birer birer silinmiş. Bu harflerin yedi aslî ayba ve günaha remz ve işaret olduğunu bir Türk genci nereden bilsin?

İşte bu sebeblerden dolayı D ivin, komediyi okumak is tiyenlerin:

1)         Eski Yunan ve Roma mitolojisini,

2)         Hıristiyanlık dinini ve tarihini (mükemmelen),

3)         Avrupa tarihini,

4)         İtalyanların ve Papalığın tarihini iyice bilmesi lâzımdır. Bununla beraber, manzumenin aslında iddia olunan letafet ve hüsün ahengini İtalyancayı iyi bilmiyen.ve o dilde okumağa muktedir olamayan bir adamın tekdir edebilmesine imkân var mıdır?

Mitoloji bilmek lüzumunu bir kaç misal ile göstereceğim:

Divin Komedinin Türkçe tercemesinin 152 inci sahife sinde «Ante» isminde bir devden bahsolunuyor. Şairimizin Cehennemdeki rehberi Virjil bu deve yalvarıyor: Biraz eğil de sırtına binelim, bizi Cehennemin içinde (Lüsifer yani iblis) ile (Yudas) nın mahbus bulundukları kuyuya indir, demiş. Fakat devi yumuşatmak için onu medhetmek lâzım gelmiş, O sebeble ona dünyada, hayatda iken Afrika da bir dere içinde bin arslan ganimet aldığını hatırlatmış. Yani sen işte böyle bir kahramansın, demiş. Bu söz üzerine (Ante) eğilmiş ve Virjil ile Dante’yi sırtına bindirip o kuyuya indirmiş. Ancak Türkçe tercemede bu bin arslan bin koyun diye yazılmış! Yunan mitolojisine göre bizim Bayezid’deki yangın kulesi kadar boylu boslu bir dev için bin koyun ganimet almak neydi ki ? Bu kadar koyunu bir gazvede bir Arab kabile şeyhi de alıyor. Şu halde tercemenin niçin öyle yapıldığını anlıyamadım. Velhasıl babası Neptün, anası Arz olan bu deve aid masalı bir okuyucu bilmezse ve Lüsifer kimdir? Yudas ne yapmış? Evvelce öğrenmemiş bulunursa, Dante’nin o kuyu dibinde İblis ile o hain Yudasyı. niçin görmek istediğini nasıl keşfedebilecek dir?

V

İspanyol âlimlerinden (Miguel Asin Palacios), Arabca yı gayet iyi bilen bir üstaddır, Müslümanların ilmi akaidini, ve tasavvufunu mükemmel bir suretde öğrenmiş olduğuna onun Gazali ve Kurtubeli İbni Masarro ile Mersiyeli İbni Arabi hakkındaki eserleri beliğ bir şahiddir. İşte bu zat (Divin Komedi) deki «Cehennem» ve «Cennete» seyahati ve o tasvirleri Dantenin nereden aldığını araştırmış ve nihayet bu menbaı İslâm eserlerinde bulmuşdur.

Madridde 1819 senesinde (Estanislas M'estre) matbaasında bakılmış olan (La Eschatologia Musulmana en la Divina Comedia) adlı 403 sahifeden müteşekkil kitabında verdiği izahatdan ve nakletdiği metinlerden' Dante’nin ' bilhassa Şeyh Ekberin (Fütuhat) ından mülhem olduğu sabit ol muşdur.

Miguel Asin Palacios şöyle diyor:

«İbni Arabi Dantenin doğumundan 25 sene evvel menaziîi âhiretde plânlarını «Fütuhat» ının birbirini velyeden «dört sahifesine koymuşdur. Ondan seksen sene sonra ise «Dante âlemi âhiretin nasıl olduğunu şairane tasvir etmiş «dir. Fakat bu plânlar Şeyh Ekberin plânına o kadar biri birine benzer kî eğer Dante’nin plânı taklid değilse bir mucizedir. başka bir şey olamaz.»

Dante’nin İbni Arabi’yi nasıl ve nereden Öğrendiğini tavzih ve isbat için İspanyol müsteşrikinin saydığı delilleri burada birer birer göstermeğe makalem müsaid değildir. Bu kadarcık haber kâfidir zannediyorum.

VI

Bir Türk genci eğer Yunan ve Roma mitolojisini öğrenmek istiyorsa onları mitolojiye mahsus kitablardan öğrenebilir. Avrupa, İtalya ve Papalık tarihlerine mahsus büyük ve küçük sayısız kitablar vardır. O tarihleri de o kitablardan aramak icabeder. Dante’yi muhalifleri Floransa’ dan kaçırmışlar, evini yakmışlar, aç ve sefil şurada burada sürünmesine sebeb olmuşlar. Papa VIII inci Bonifas pek fasık, facir ve haris bir adammış. Selstin de öyle. Dante onlara kargı olan kin ve nefretini bir türlü yenemiyor... Fakat; bunları öğrenmekle bir Türk genci ne kazanmış olur?

Dante Sokrat, Eflâtun, Aristo gibi eski filosofların dahi cehennemde olduklarını haber veriyor. Zira bu filosoflar İsa’nın eserini idrâk etmemişler; Dante bizim İbni Sinamızı, İbni Rüşdümüzu, Salâhaddini Eyyubımizi' de Cehennemde bulmuş. Fakat bunların çekdikleri azab cismanı değil, manevi imiş. Şöyle ki: Bu zatlar hiç bir vakit İsa  Mesihi görmek saadetine mazhar olmayacaklarmış.

Dante’nin bu tarifinden kendisinin ne kadar müteassıb bir katolik olduğunu anlayabiliriz. Bu da bizim için bir ibretdir.

«Divin Komedi» nin ilme aid tavzihleri ve «didactuque» yani talimi tarafları pek çok evvel kıymetten düşmüştür. Çünkü onun zamanındaki Hey’et nazariyyesine göre, dünya âlemin tam merkezinde bulunuyordu; gökler bizim başımızın üstünde kat kat birbiri üzerine konmuşdur. Dante «Furgatoire» dan yani temizlik dağından geçdikden ve dünya cennetini aştıktan sonra «ay» a uçmuşdu. Göklerdeki birinci cennet burası idi. İşte burada Dante ile Beatris arasında geçen muhavere ne kadar gülünç ve çocukça bir şeydir! Dante maşukasına sormuş: — Ayda gördüğümüz lekelerin sebebi nedir? Yani niçin bazı yerleri daha lâtif ve bazı yerleri kesif görünüyor? Buna aid sahifeler Türkçe tercemenin 352 inci sahifesinden 355 inci sahifeye kadar olan yerini kaplayor. Ancak bu tercemeler de ne kadar kapalı ve karanlık! Fakat açık dahi olsa ne olacakdı? Öğrenebileceğimiz şey, bizi nihayet biraz güldü!recekdi... Dante’nin «ay» daki müşahedesine göre burada bulunan ruhlar talib oldukları kudsiyetin yüksek mertebesine erişmemiş insanlarınmış. O ruhların bu noksanı sebebiledir ki ayda sık sık husuflar oluyormuş. Dante o husufları şeffafıyyeti hiç bir suretle eksilmemiş olan (15-10-111) bir cam lâvhanın akset direbileceği hayal ile mukayese ediyor. Çünkü onların te şa'şuu kendilerinin fanı çehrelerinin, çevresini tamamile gayri kabili idrâk yapmak için kâfi derece göz kamaştırıcı değildir. Dante’nin yeryüzünün ahvali hakkmdaki bilgileri dahi ne kadar aşağı ve gülünçdür! Bu İtalyan şairine göre kâinatın merkezinde olan Arzın etrafında gökler çark gibi dönüyor; kürrei arz iki nısıf kürreye taksim olunmuştur: Bunların biri meskûn olan kıt’alar (Şimal ciheti); diğeri kendilerine yanaşılması gayri mümkün Okyanuslardır (Cenub ciheti). Kudüs şehri şimaldeki nasıl kürrenin zirvesinde ve merkezinde kâindir. Bu merkez Ganj nehrinin denize karıştığı nokta ile Kadiks şehrinin arasındaki hattın tam ortasıdadır. Ganjın mansabı Şark cihetindeki kıt’aların en ucu, Kadiks garb cihetindeki ülkelerin nihayetidir. Garb cihetindeki hattın orta yerinde İtalya bulunur. Arzın cenub cihetindeki nısıf kürresi içinde bir kanal âçılmışdır, burasının içi geniş ve dairevî bir boşlukdur ki yanları kayalıkdır ve huniye benzer. Bu huninin başı Arzın merkezinde bulunur. işte Cehennem burasıdır. Âsi melek, yani Lüsifer yahud bizim ıstılahımızca (İblis) burada bulunur. Onun bedeni kaya küllerile buz dağları arasmda mahbus dur, yalnız âzasınm üst kısmı Cehennemin son dairesi üzerinden dışarı çıkabiliyor. Fakat bir tazmin makamında, cenubî nısıf kürrenin zirvesinde, ve tastamam Kudüs’ün semti kademinde yüksek bir dağ bulunur. Okyanusun ortasından yükselmiş bulunan bu dağ «Purgatoire» yani, yeni temizlik mahallidir. Dante bu dağın deniz sularının içinden nasıl yükseldiğini de izah ediyor. Fakat, rica ederim, insaf ile söyleyiniz: Bir Türk genci şaheser diye öğülen «İlâhî Komedi» nin bu saçmalarını ne yapsın?

«Purgatoire» m üstündeki dünya cenneti hakkında Dante’nin verdiği malûmatı bir yana bırakınız, zira insana sıkıntı veriyor.

VII

M. Turhan Tan, Divin Komediyi okudukdan sonra Cehennemin, ruhî ve, dimağı bir ızfırab, Cennetin de ruhî ve dimağı bir inşirah olduğunu anlamış. Acaba Dante’den öyle bir şey anlamak mümkün mü?

Dantenin itikadına göre  Lüsifer yani şeytanların reisi ve bizim tâbirımizce İblis göklerde bir melekdi, ye meleklerin en güzeli idi. Fakat Allaha karşı isyan etdiği için göklerden baş aşağı atılmış ve Cehennemin tâ dibine düşmüştü. Cehennemin bu mevkii bir buz kuyusu idi. Çünkü İblisin tabiatı ateş olduğundan Cehennem ateşinin ona bir zararı olamazdı. Onun için onu buz kuyusu içinde tazib etmek lâzımdı.

Dante Cehennemde bu buz kuyusu içinde İblis’e tesadüf etdiği vakit korkusundan. âdeta canı ağzına gelmişti. Çünkü o kadar çirkin,; mehib ve iğrenç bir şeymiş; kanatları en büyük gemi yelkenlerinden daha büyükmüş.. İblis bu kanatlarını oynatdıkça üç muhtelif rüzgâr husule, gelirmiş (Cehennem 31 inci manzume). Bu buz kuyusunda tazıb edilen mahlûkların başında Yudas geliyormuş. İblis bu mel’u nun başını ağzı içine almış, ısırmış, bacakları dışarıda sallanıyormuş.

Bu Yudas’ı tarife lüzum yok. Havariyyundan biri olduğu halde beş on kuruş mangır çarpmak için İsayı Kudüsteki Roma zabıtasına haber veren bir haindi..

Cehennem' manzumesinin yirmi dördüncü şarkısı hep buna benzer ve bundan korkunç azapları tasvir eyler. Şu halde Divin Komediye göre Cehennem ruhî ve dimağı azab dan. ibaret değildir. Fîlen ve maddeten mevcuddur. Kaldı ki Cehennem Dânte’nin itikadına göre yer içinde ve re’si arzın merkezinde bulunan fevkalâde cesîm ve huni gibi bir şeydir. Cehennemi böyle maddeten mevcud diye itikad ve onun katlarım, katran ve ateş kuyularım, zebanilerini, kasırgalarını, zülmetlerini tarif eden bir şairin kitabından üs tad ve muhibbimiz M. Turhan Tan’rn o mülâhazayı nasıl ve nereden çıkarabildiğine hakikaten teaccüb ediyorum. Dante’nin binlerce mısraı içinde tesadüf edilen:

«Pourqoui nos fautes nous rongent-ils ainsi?»

Gibi bir kaç mısraı azâblarm gayri cismanî olduğuna onun kanaat ettiğine nasıl delil olabilir?

Dante'nin Cennet manzumesini okuyanlar onun «Ayadan İtibaren Uttarid, Zühre, Güneş, Merih, Müşteriden tâ Zühare ve oradan sabit yıldızların bulundukları feleğe ve oradan mahreki evvele, oradan makamı illiyyine kadar birinden diğerine uçarak, girdiği cennetleri nasıl cismanî bir Şekilde tasvir etdiğini görürler. Yalnız o cennetlerdeki cisimler yer yüzündeki cisimler gibi kesif ve zülmanî değil, lâtif ve nûranîdirler. Bunların içinde kartal kuşu şeklinde olan ruhlar dahi varmış. Ateşden ibaret olan bu kuşun gagası, gözü, gözkapakları, âzasının her biri Davud, Trajan, Konstantin... gibi tarihî eşhasdan müteşekkil imiş.

Bu müşahede ve tasvirlerin, soruyorum, ruhî ve dimağı inşirahlarla ne münasebeti var? Dokuzuncu kat gökde Beatris, Sen Bernar ve Meryem’in istirhamı üzerine rabbı olan (Iselmesîh), cemalini Dante’ye göstermeğe muvafakat etmiş. Türkçe tercemede 31 inci manzumeden (S: 500) ay nen naklediyorum:

«Ey efendim, hakikî Allah İsa, senin yüzün demek ki böyle idi. . . . . . .    •

Ve bu noktada kanadlarını açmış binden fazla meleğin her biri parlaklıkda ve sanalda başka başka olmak üzere icrayi şadı manî etdiklerini gördüm...»

Şu tafsilât gösteriyor ki tövbe ve nedamet sayesinde ve kefaret verdiği için nihayet teslis sırrının hakikati kendisine münkeşif olduğunu derin bir ıtiminân ile söyleyen İtalyan şairi başka dinde kendisince pek mühim ve mukaddes olan bu akideyi herkese bildirmeği bir gaye ittihaz et~ mişdir. Bu şair dininde ö kadar mutaassıbdır ki öleceğini hissettiği vakit kendisinin fransisken papaslarına mahsus elbise giydirildikden sonra kiliseden mezara konulmasını Vasiyyet etmişdi. Onun bu vasiyyeti yerine getirilmiş ve cesedi fransiskenlerin kilisesine gömülmüştü.

Velhâsıl sabit yıldızlar feleğinin fevkindeki İlliyyin makamında yüzleri şiddetli bir alev gibi kırmızı, kanadları altından ve bedenleri kârdan beyaz meleklere, kerrubiyuna ve İsrafil’e mensub meleklere inanan ve bunlarla konuştuğunu haber veren Dante’nin, tekrar ediyorum, Cenneti dimağı ve ruhî bir inşirah addetmediğini ve edemiyeceğini kat’iyyetle söyleyebiliriz.

Cennet manzumesinin 26 ıncı şarkısında Dante Ebül beşer Âdem’i hangi katında nasıl gördüğünü ve onunla neler konuştuğunu anlatıyor. Fakat diğerleri gibi bu 26 ıncı , şarkıyı dâ anlamak ne kadar müşkül! Meselâ bunun terce mesinde okuduğum:

İsanın kartalının mübarek maksadı gizli kalmadı.», «Ezelî bahçıvanın bahçesinin örtdüğü yaprakları bunlardaki nimet ondan sudur etdiği için severim.»,

«Kadınım cevab verdi: Bu ışıkların içinde ilk hassanın yaradığı ilk ruh halikını aşkla temaşa etmekdedir.».

«Hiç bir akıl ve muhakeme eseri, semanın iradesine göre değişen beşerî arzudan dolayı, her zaman devamlı olmadığı için konuşduğum dil, Nemrud tayfasının sonu gelmez işe teşebbüs etmesinden evvel sönmüşdü.»?

«Ey olgun olarak husule gelen yegâne meyva, ey her zevcenin kızı veya gelini olduğu kadim peder, benimle konuşmanı, senden, elimden geldiği kadar zahidane istirham ediyorum.»

Cümleleri insanı ne kadar eziyor! Bunlar insanın zihnini çatlatıyor. İsanın kartalı kimdir, onun mukaddes maksadı ne imiş, Ezelî bahçevandan maksad Allah olduğunu tahmin edebilirsiniz; fakat (onun bahçesinin örf düğü yapraklan, bunlardaki nimet ondan sudur ettiği için severim) ne demek?

Zannedersem maksad şöyle olacak: (Ezelî Bağban yani Allahın zer’etdiği nebatatı severim. Fakat onları Allahın onlara bahşetdiği meziyyete müsavi bir muhabbetle severim.).

Tercemede: «İlk hassanın yaratdıği ruh» denilmiş, Bu ne demek? — (Ey olgun olarak husule gelen yegâne meyva) nin ne olacağını araşdırdım. Dantenin bundan maksadı şu imiş: Bir insan anasından doğduğu zaman hiç bir kudrete malik değildir. Anası onu büyütmez, gözetmezse çok geçmeden ölüverir. Fakat Ebülbeşer Âdem yaradıldığı vakit böyle anadan jıeni doğan bir çocuk gibi miydi? Bunu din âlimleri düşünmüşler; Dante de bunu düşünmüş. Rivayete göre Âdem, âzası tam, kuvveti mükemmel, 30 yaşında bir babayiğit olarak yaratılmış. îşte bunun içindir ki Cennetde Âdemi gördüğü vakit ona (Ey yegâne olgun olarak husule gelmiş meyva, ey kadim babamız,..) diye hitab eylemiş.

Dante insanların niçin muhtelif diller konuşduğunu da Cennetde Bizzat Âdem’in ağzından öğrenmek istemiş. Acaba Âdemle hangi lisanla konuşmuştu? Onu söylemiyor. Fa kat Âdem ona demiş ki: (Benim konuşduğum dil, Nemrudun göğe çıkmak için Babilde yapdırdığı kuleyi bitirmeden ve bu iş boylece akim kaldıkdan sonra, ortadan kalkmış ve unutulmuşdu... İnsanın konuşması tabiî bir işdir. Fakat tabiat sizin hoşunuza ve tabınıza nasıl muvafık gelirse o yolda hareket etmenize mâni olamaz...)

Âdemin bu cevabı dillerin menşei hakkında Babil kulesi hikâyesinden başka bir şey tekrar ediyor mu ki?

 VIII.

Divin Komedi Türkçeye Cumhuriyet Gazetesi muharrirlerinden Hamdi Varoğlu tarafından çevrilmiştir. Hamdi’nin Fransız, diline ve edebiyyatına derin bir vukufu vardır; bu,, müsellemdir. Ham dinin, bu komediyi terceme için pek çok çalışdığı da anlaşılıyor. Ancak bu mümtaz gence bu pek ağır işi niçin tavsiye ettiler? Bu azizlik ona reva değildi. Demir leblebiden farkı olmayan o manzumeyi yazıldığı İtalyan dilinde bile anlamak pek müşkül olduğundan, yukarıda söylediğim veçhile, bir çok kimseler şerhetmiş idi. Bununla beraber bu şarihlerin bazı ibarelere verdikleri mânalar dahi birbirine uymıyor.

Kitab italyancadan fransızcaya çevrilirken de. zahmet çekilmiş.. İşte biz o manzumeyi bu fransı.zca tercemeden türkçeye çevirmek istiyoruz. Ne kadar zahmetli bir iş! Bunun için B. Hamdinin genç ve sağlam kafasının bazan pek çok. yorulmuş olması icabetdiğini zannediyorum. Öyle ki bu yorgunluk saikasile bazan kelimeler bile yanlış görülmüş. Meselâ Dante’nin sırtına bindiği Gerıon’dan bahsolu nurken bu ucubenin kuyruğunun iğne gibi havaya dimdik diktiği yazılmış. Halbuki, fransızca tercemede bu kuyrukdan bahsolunurken «aiguille» yani iğne değil, «angmlîe» yanı yılan balığı tâbiri kullanılmışdı. Hamdinin «aiguille» İle «anguille» i herkesden iyi bildiğine şüphe olmadığı halde bu iki kelimenin birincisini İkincisi yerine alması yorgunluğundan başka neye hamlolunabilir?

S:425-442

Kaynak: Ali Kemalî AKSÜT, Profesör MEHMED ALİ AYNÎ/Hayatı ve Eserleri, 1944

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar