Virginia Woolf, Hasta Olmak Üzerine …Bedenlenmiş Ağrı
Hazırlayan: Pınar
Derin Gençer
Hastalık
tasvirlerine edebiyatta sıkça rastlanmaz, belki kelimeler yetmez.Bu durumun farkına varan
Virginia Woolf, Hasta Olmak Üzerine isimli denemesinde hastalığı sorguluyor.
Dünya
edebiyatının şuh latifesi… Sanrılar, hayaller, sıkıcı gerçekler sarmalının
doğurduğu acı ve ağrı sirkülasyonunun dayanılmaz çekiciliğini içinde barındıran
gamlı prensesidir kendileri.
Bilinç
akışı tekniğiyle harmanladığı yazılarının vazgeçilmez konusu olmasının yanında
ağrının ihmali üzerine kafa yorar.
Bu
akımın en harika yapıtı Mrs. Dalloway olup Orlando, Gece ve Gündüz, Dalgalar,
Kendine Ait Bir Oda, Flush ve Perde Arası gibi eserleri ile düşsel dünyamızda
kalıcı izler bırakmış olan Woolf’a göre insanlar “bedenin dramı” yerine “zihnin
yaptıklarını” yazmaktadırlar.
Ve
bunu “Hasta Olmak Üzerine” adlı denemesinde dile getirir. İnsan bedeninin
kendini hatırlatma yöntemlerinden en etkileyici olanıdır ağrı.
Sözcükler
ise ifadeye aracılıkta rakipsiz olmakla beraber bunların demete dönüşmüş hali ağrının
dilini var eder.
Ağrının
edebiyata yansımasının gösterilişidir kendileri. Woolf bu kadar dokunaklı bir
söylemin neden az kullanıldığını tuhaf olarak nitelemiş olup hastalığın alışılagelmiş
temalardan daha az işlenmesinin sebebini kelimelerin yetersizliğine, dilin
yoksulluğuna bağlar.
Dil
yetersizdir fakat bunun için yeni bir dil yaratmaktansa temalar arasındaki
önceliklerin değişmesinin yeterli olacağını düşünüp “...tutkuların
hiyerarşisinde bir değişiklik gerekiyor; aşk tahtından indirilip yerine 39
derece ateş oturtulmalı; kıskançlık yerini siyatik ağrılarına bırakmalı;
uykusuzluk kötü adamın rolünü oynamalı...” der.İyi ruhun kötü ruha teslim
olması ya da bedene kötü bir ruhun girişiyle tarif edilir dini inanışlarda ağrı.
Mistik
kavramının içini doldurduğu anda gerçekliğine kavuşur vücuda olan bu
yansımasıyla.
Woolf
da yukarıdaki önermesinde ağrının dini inanışlardaki bu tutunuşuna gönderme
yapmaktadır.
Kimi
zaman kalp çırpınışlarıyla yüzlerimizde var olan, kimi zaman soluğumuza koyduğu
yasakla ruhumuzda oluşan döngünün sahibi ağrı, algılayışı derinleştirir,
bilinci yüceltir, sezgi kapılarını aralar.
Meditasyon
ve ibadeti şekillendiren bir tür olarak da yargılamak mümkündür bu haliyle ağrıyı.
Woolf
küçük kıpırtılarla sözcüklere yeni duruşlar kazandırmaya kalkar, üstelik dinin
inandırıcılıktaki etkisini göz ardı ederekten, bir de üstüne dilin zayıflığını
vurgulayaraktan.
Edebiyatta
ağrılar sağlıklı olunduğunda itiraf edemediğimiz her şeyin gizemini gün ışığına
çıkarır.
Acı
sözcüklerin hakimidir her zaman. Acının yoldaşı ağrı da bu pastanın en büyük
pay sahibidir.
Şekilleniriz,
şekillendirirler.
Durumumuzu,
söyleyişimizi, içimizi… Woolf da ağrının, acının, hastalığın sözcükleri nasıl
şekillendirdiğini, nasıl bir tecrübeye sebep olduğunu dile getirir hep.
Acıyla
oynamak, ağrılara göğüs germek bir eğlence mi, bir meydan okuma mı, yoksa
türler arası rekabetin bir çeşidi mi?
Neden çağlar boyunca insanoğlu, acıdan
kaçınmak yerine ondan haz duymaya çalışıyor?
Şaşırtıcı bir olgu olan gönüllü acı çekmek
söyleminin yıllar geçtikçe azalacağı yerde artarak devam ettiğini görmemek elde
değil.
Acı,
insana varoluşunun sınırlarını hatırlattığı kadar, kişilere acının ötesine geçip,
acıyı hissetmeyeceği, neredeyse varlık ötesi bir boyuta ulaşmaya da imkan
tanıyor.
Beden,
pek çok kültürde ruhu içinde barındıran ve bir anlamda onu kısıtlayan, sınırlı bir
bünye olarak tanımlanır ve bazı kültürlerde bedene acı çektirmek kültürel bir
özelliktir.
Bedenin
ruh karşısındaki sınırlılığını düşünerek bu kısıtlanmadan kurtulup, fiziksel engelleri
aşma çabası bazı dinlerde ve inanışlarda, ruhun yükselişi için bedenin acı ile
terbiye edilmesi inancı olan asetizmde yansımasını bulur.
Yaşamını
olabildiğince rasyonel bir zemine oturtmaya çalışan modern çağ insanı, bir
yandan uzun ve sağlıklı yaşamın peşine düşüp bedenine hak ettiği ilgiyi
gösterirken, bir yandan da, çok uzak bir geçmiş olan bedensel acı çekerek
ruhunu serbest kılma dürtüsünün izlerini farkında bile olmadan içinde taşıyor olabilir
mi?
Bireylerin büyük bir kısmı acı ve ağrılarının
ortadan kalkması için çabalarken; Virginia Woolf ağrıyı ruhunda acıya
dönüştürmüş ve acının sonsuz serzenişini zihnimize armağan etmiştir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar