Hayvanlar Çok Zekidir
Çoğumuz
yalnızca tilkiyi kurnaz sanırız. Oysa... Yaşamımın altmış yılını doğa
araştırmalarına verdim ama, yine de vahşi hayvanların kimi durumlarda hangi
biçimde hareket edeceklerini kestiremem. İnsanların tepkileri gibi onların
davranışları da sınıflandırılıp daha önceden tahmin edilemez ve tehlike
karşısında normal kurallar bile çiğnenir.
* * *
Gençken, tarlalarımızın kenarındaki sık ormanın içinde, tilki kovalayan
av köpeklerinin ardından at sürerdim. Bir gün köpeklere yetiştiğim bir sırada,
ormanın açıklık yerinde bir tilki ile karşılaştım. Hayvan çok yorgun
görünüyordu ve bende büyük bir acıma duygusu uyandırdı. Onu öldürmek istemedim,
hatta köpeklerin eline düşmemesi için bir çare bulmaya çalıştım.
Yakınlarda, genellikle kütük nakli yapan trenlerin geçtiği bir tren
yolu vardı. Demiryolu hattı, bir iki metre genişliğinde bir hendeğe paralel
biçimde uzanıyordu. Tilki, hendeğin kenarındaki bir tümseğin üzerine çıktı ve
beklemeye başladı.
Uzaktan bir trenin geldiğini duymuştu. Öte yandan, köpekler kendisini
yakalamak üzereydiler. Hiç beklemediğim bir anda büyük bir cesaret ve
çeviklikle, tam kütük yüklü vagonlar geçerken bunlardan birine atladı. Tren
uzaklaşırken, tilkinin gözlerinde alaycı bir bakış sezdim. Bu zeki hayvan, bir
iki kilometre kadar gittikten sonra uygun bir yerde trenden atlayacak ve ormana
dalarak gözden kaybolacaktı.
* * *
Çiftlik evimizin kapısının iç tarafında kocaman bir sepet asılı
dururdu. Uzun süre hiçbir işe yaramadı ve yerinde kaldı. Bir gün bir serçenin
sepetin içinde yuva yapmış olduğunu gördük. Ertesi yıl da aynı sepet bir serçe
ailesine yuva oldu. Mevsim sonunda evden ayrılıp kente indik. Kapılar,
pencereler sıkı sıkı kapalıydı. Ama bir tatil günü çiftliğe gelip de evin
kapısını açınca, bir de ne göreyim, sepette yine bir serçe ailesi yok mu ?
Merak ettim. Her yeri aradım, nereden girdiğini bulamadım. Sonunda kuşu
izleyerek çıkış yolunu buldum. Koridorun ucundaki pencerenin camında ancak bir
kuşun geçebileceği kadar bir delik vardı. Bu cam, bir çocuğun attığı sapan
taşıyla kırılmış olabilirdi. Hayvancık kapıları ve pencereleri sımsıkı kapalı
bulunca, her yeri aramış ve sonunda bu kırık camı bularak yuvasını aynı güvenli
yere yapmıştı.
* * *
Bir gün de sık bir ağaçlığın 200 metre kadar ilerisinde bir geyik için
pusudaydım. Yanımda, geyiklerhakkında çok şey bilen biri vardı. Hayvanı
kovalamakla görevli olanlar arkadan geliyorlardı. Geyiğin, beni ve rehberimi
görmesine olanak yoktu. Hayvan birden sık çalıların arasından çıktı. Rüzgar
ondan bana doğru esiyordu, dolayısıyla kokumu alamazdı. Fakat oradan çıkıp
hareketsiz durduğunu görünce, rehberime, “Ne yapıyor?” diye sordum.
Rehberim, “Kendi kitabını okuyor” dedi, yani türlü olasılıkları tartıp bir
karar vermek istiyordu. O güne kadar 103 adet geyik vurmuş olduğum halde, bu,
beni şaşırtmıştı. Geyik, yakınlarda bulunan yüksek otlar arasında gözden
kayboldu. Koca boynuzları bile gözükmüyordu. Ben nasıl olsa izini sürenler
gelince ortaya çıkacak diye bekliyordum, fakat çıkmadı. Çünkü boyu 60 santimi
aşmayan otların arasında sürüne sürüne ilerlemiş ve bizden 300 metre kadar
uzaklaşınca tabanları yağlayıp kaçmıştı. Ben tüm deneyimime karşın, koskoca bir
hayvanın, neredeyse insan boyuna ulaşan boynuzlarıyla, hiç sezdirmeden buradan
süzülüp kaybolacağını kestirememiştim.
* * *
Yağmurların
çok yağıp, ırmağı yatağından taşırdığı bir günde yanıma bir adam alıp belki
kurtarılacak çiftlik hayvanları vardır diye olay yerine gitmiştim. Suların
söktüğü bir meşe gövdesine güçlükle tutunan bir yaban domuzu gördüm. Yanında
dokuz tane de yavrusu vardı. Yavruları küçüktü, ancak iki haftalık kadar
görünüyorlardı. Ama yaban domuzu, suların yavaş yavaş yükseldiğini hissetmiş
gibi çevresine kaygıyla baktı, sonra gözlerini sekiz yüz metre kadar ilerideki
bir tepeye dikti. Kurtuluş oradaydı, ama, oraya kadar nasıl yüzecekti. Ani bir
kararla kendini dalgalı suya bıraktı. 10 metre kadar yüzdü, sonra geri dönerek
yine meşenin gövdesinde bekleşen yavrularına ulaştı. Böylelikle, ne yapmaları
gerektiğini yavrularına göstermiş oluyordu.
Hafif ve sakin homurtularla yavrularını suya doğru yavaş yavaş itti. Biraz
oyalandı. Yavrularına sanki yüzme öğreten sevecen bir anne gibiydi. Sonra,
dikkatle tepeye doğru yüzmeye başladı. Ağır ağır yüzüyor, yavrularının hepsinin
peşinden gelip gelmediğini sık sık kontrol ediyordu. Kendisi önde olduğu için
güçlü sel akıntısını yarıyor ve durgun bir suda yavrularını beraberinde
yüzdürüyordu. İki vahşi gücün burada birbirleriyle savaşımını ise hiç
unutmam...•
Archibald Rutledge ©
Sunday
Herald ©
Bütün
Dünya
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar