Print Friendly and PDF

Kalbin Kutsal Alanı


Bazen kalbin gizli odası olarak da değinilen kalbin kutsal alanı, her şeyin şimdi ve burada mümkün olduğu bilincinin zamansız boyutudur. Dünyanın kadim yazılı çalışmaları ve sözlü gelenekler, kalbin gizli ya da özel yerine referanslarda bulunur.  

 

Eğer biri size sorarsa,

"Parçalanamaz olanın güçlendirilmiş şehrinde,

bedenimizde, bir nilüfer vardır

ve bu nilüferin içindeki minik bir alan:

ne içerir ki kişi

onu tanımak ister?"

Şöyle cevap vermelisiniz:

"Bu alan umman kadar büyük olmasına rağmen

Kalbin içindeki minik alanda:

gök ve dünya bulunur,

ateş ve hava, güneş ve ay,

şimşek ve takım yıldızlar,

size ait olan her şey burada

ve ait olmayanlar da,

hepsi o minik alanda toplanmıştır

kalbinizin içinde."

[Chandogya Upanishad 8.1.2-3]

Belki de bilim, şimdilerde bu anlayışa dikkatle yaklaşıyor. Kaliforniya'da Stanford Üniversitesi'ne bağlı Boulder Creek Institute of HearthMath'deki bir grup araştırmacı son derece ilginç yeni bir veri elde etmiş. Bu bilgi, kalbi anlamak isteyen bazılarınıza yardım edebilir. Kolay bir şey değil, ancak zihin uyum sağlayınca, kalp de buna cevap verir. Bu paradoks her zaman var olmuştur: bir bebeğe gebe kaldığı zaman, kalp beynin oluşmasından önce atmaya başlar. Bu doktorları zekanın nerede başladığını ve düzenli kalp atışının nereden geldiğini düşünmeye yöneltmiştir. HearthMath'deki  bilimcilerin  kalbin kendi  beyni  olduğunu keşfetmeleri tıp dünyasını şaşkınlığa uğratmıştır: evet, hakiki beyin hücreleri içeren gerçek bir beyin. Çok küçük ve sadece kırk bin civarında hücresi olmakla beraber gerçek bir beyin ve anlaşılan kalbin sadece bu kadarına ihtiyacı var. Bu inanılmaz bir keşif ve kalbin zekası hakkında asırlar boyu konuşulmuş ya da yazılmış olanların doğruluğuna gerçeklik kazandırıyor.

 

HearthMath'deki bilimciler kalp ile ilgili daha da önemli bir keşifte bulunmuşlar. İnsan kalbinin, bedende kafatasının içindeki beyin de dahil olmak üzere herhangi bir organdan daha geniş ve kuvvetli bir enerji alanı yarattığını ispat etmişler. Bu elektromanyetik alanın çapının sekiz ila on feet olduğunu ve merkezinin de kalpte bulunduğunu ortaya çıkarmışlar. Şekli, genellikle evrende benzersiz ve başlıca şekil olarak kabul edilen torus'un formunu anımsatmaktadır. Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı kitabımın her iki cildini de okumuş olanlarınız, kalbin torodial alanı ile ilgili çok aşina bir şey bulacak. Metratron'un Kübü'nde biri diğerinin içinde bulunan platonun beş şeklini bulabilirsiniz, her birinin içinde kapsamakta olduğu orijinal formun bir kopyası vardır: küp içinde küp, oktahedron içinde oktahedron gibi ve bu böyle devam eder.  

Burada, kalbin gizli alanından çıkan, içinde daha küçük toroidal alan olan elektromanyetik toroidal alan vardır ve her ikisi de aynı eksende merkezlenmiştir, aynı Metratron'un Kübü'ndeki beş platonik şekil gibi.

Bu toroidal alanın çok önemli iki unsurunu buldum. Birincisi, kalbin gizli odasını bulmak ve girmek için kullanılmasıdır. Bu vorteksi kullanarak gizli yere nasıl girileceği ile ilgili talimatlar bu kitabın daha sonraki bölümlerinde yer alacaktır. İkinci unsur daha içteki, küçük torus ile ilgilidir. Bu içteki alanın ne kadar önemli olduğunu açıklayacağımız yer burası değildir, kalpten yaratmaktan bahsederken bu konuya tekrar geri döneceğim.

Kalbin kutsal alanı torus içinde torusa benzer bir şekilde yaratılmıştır. Orada kutsal alanın kendisi vardır, ancak göreceğiniz gibi bu kutsal alanın da içinde kutsal bir alan vardır ve tamamen farklı ve eşsiz uygulamaları olan çok küçük ve özel bir alandır.

Kalp cerrahları bu konuyla ilişkili olabilecek bir diğer bilgi parçası daha ortaya çıkardılar, ancak ben bunun öneminden henüz emin değilim. Kalbin içinde her ne nedenle olursa olsun asla dokunulmaması gereken çok küçük bir alan olduğunu, aksi takdirde o kişinin, hiçbir kurtarma şansı olmadan derhal öleceğini ortaya çıkardılar. Bu yerin özelliği her ne ise, hayat için çok önemli olduğu kesindir.

Ben toroidal elektromanyetik alanın tam olarak kutsal alandan geçtiğine ve kalbin kutsal alanından yaratıldığına ikna olmakla beraber, "kalbin beyni" ve "dokunulamaz aksi taktirde ölürsünüz" kısımlarından tam olarak emin değilim. Eğer siz anlarsanız ya da bir ilişki keşfederseniz, lütfen bana da bildirin.

Kalpte Yaşamaya Çalışmak ve Bunu Öğretmek

1999 sonlarından beri, Kalpten Yaşamak ile ilgili çalışıyor ve workshop'lar yapıyorum. Bütün bunları yazdığım zamanlarda, bu deneyimi dört bin kişi üzerinde araştırmıştım. Çok şey öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum. Şimdilik kalpten üretilen imajların kendilerini anlamaya başlıyoruz, ileride bu kitabın diğer bölümleri olacağına eminim.

Bundan sonra anlatacaklarım öğrendiklerimin bir kısmı olmakla beraber önce bir şeyi itiraf etmeliyim. Bu noktada bildiklerimi doğrudan kendi deneyimlerden ve bazı öğrencilerimin deneyimlerinden öğrendim ve uzun zaman nelerin olmakta olduğunu anlamadık. Söylemek üzere olduğum bu bilgilerin şimdi doğru olduğuna inanıyorum, ama bu bilgilerin bazıları hakkında fikrimi değiştirebilirim. Kendi kalbinizi takip etmeli ve kendinize karşı dürüst olmalısınız. Bu kitaptaki herhangi bir şey sizin işinize yaramazsa, o kısmı ciddiye almayın. Eminim ki, sizin de kalbinizin kutsal alanını bulmanız için bir yol vardır.

Kalpte Yaşamak workshop'larını verirken ilk iki sene boyunca katılımcılardan sadece yarısına ulaşabildiğimi anladım; her bir gruptaki kişilerin yarısı tamamen "aldı", oysa diğer yarısında workshop'un hedefi tamamen kafalarından (kalp) uçtu gitti. Sonunda her workshop'tan önce bunun olabileceğinden bahsetmeye başladım, yani insanların yarısının kalbin kutsal alanını deneyimleyeceğini ve bu deneyim ile yaşamlarının değişeceğini, diğer yarısının da hiçbir şey deneyimlememiş olarak geri gideceklerini söyledim. Bu neden böyleydi? Kendime sordum.

Bu soruyu düşünerek saatler harcadım. Kalplerinin kutsal alanını bulamayan yüzlerce insanın cevaplarını temel aldığımda, sebebin büyük bir kısmının duygusal bedenlerinde yattığını belirledim. Hayatlarının bazı dönemlerinde duygusal travmalar deneyimleyenler kalbin kutsal alanına girdiklerinde aynı acıyı hissederek derhal geri çıkmak istemekteydiler. Bu, tekrar başlamadan önce duygusal kalıntıları terapi yoluyla temizlemeniz gerekebileceği anlamındadır. Negatif duygusal enerjilerini herhangi bir şekilde serbest bırakanlar kalbe çok az ya da hiçbir sıkıntı duymadan girebilirler. Bir kez kalbe girildikten sonra - sadece on beş dakikalığına bile olsa - başlangıçta onları kalbe girmekten durduran her şey çözülür ve bu kutsal alana geri dönmekte herhangi bir problem yaşanmaz.

Karşılaştığım bir diğer problem de insanların "görme" farkı olmasıdır. Bazı insanlar içsel yeteneklerini vizyon ya da rüya formunu, diğerleri içsel dünyaları algılamak için ses ve işitmeyi ve başkaları koku alma ya da tat alma gibi beden hassasiyetini kullanıyor olabilir. Netice olarak, bu deneyimin nasıl olması gerektiğini "varsaymak " beklentisi bazen araya girer. Kısa bir hikaye buna açıklık getirecek.

Son workshop'lardan birinin sonunda bir çift, biri kalbin kutsal alanına girmiş olarak ve diğeri başaramadığını hissederek evlerine gittiler. (İnsanları bu ihtimale karşı hazırlamama rağmen, olduğunda cesaretiniz kırılmış hissedebilirsiniz.) Deneyimi yaşamadığını hisseden koca, eşine "meditasyona girdiğimde hiçbir şey olmadığı için kendimi kötü hissediyorum. Hiçbir şey görmedim. Ancak, yunuslar ve balinalar ile ilgili Drunvalo' nun çaldığı CD'nin inanılmaz olduğunu kabul etmem gerek. Müzik o kadar güzeldi ki nerdeyse suyu bedenimde hissedebiliyordum" demiş. Eşi şaşırmış ve benim CD çalmadığımı söylemiş. Aslında müzik çalmıyordu. Workshop'a katılmış başka birisine sorana kadar ve o da çalan hiçbir müzik olmadığını, balina ve yunus sesi gelen herhangi bir CD olmadığını söyleyene kadar eşine inanmakta zorlanmış. Bu adam müzisyendi ve bu onun görme yoluydu. O bir vizyon görebileceği beklentisindeydi, ancak kulaklarıyla görmüştü.

Şimdilerde deneyimi yaşamamış olduğunu düşünen insanların çoğunun aslında bir deneyim yaşamış olduğunu keşfediyoruz, onlar beklentilerinin deneyimleri ile uyuşmamış olduğundan kalbin kutsal alanına girme deneyiminin bütününü hafife almışlardı.

Kalbin Titreşimi - Geriye Giden Kolay Yol

Kendi kalbimin kutsal alanına girdiğimde dikkatimi çeken şeylerden ilki her yerden geliyormuş gibi görünen titreşimdi. Bu titreşim, ses sürekli olduğu için kalp atışının kendisi değildi: “Hu” sesi gibi, ancak farklıydı. (Her iki seferinde de kendimi Mısır'daki Büyük Piramit'te, Kral'ın Odası'nda buldum, titreşim piramidin içinde her yerden geliyor gibiydi, hatta dokunduğum taşlardan bile. Orada aynı titreşimi deneyimlemiş birçok kişiyle konuştum ve bunun kalbin titreşimi olduğuna inanıyorum.)

Kalbin kutsal alanına girdiğinizde yapmanızı istediğim şeylerden ilki, bir kez bu titreşimi duyduğunuzda bu içsel sesi fiziksel sesinizle kopyalamanızdır. Mükemmel olması gerekmez, olabildiğince benzetmeye çalışın. Bu kalbin iç dünyası ile zihnin dış dünyası arasında bağlantı kurar.

Eşim, İsaril, Kudüslü Madamme Kolette'den her zaman çok önemli olduğu söylenen kalbin yolu üzerine kadim bilgiler öğretisi aldı ve bu alana giren birçok insana şahit olduktan sonra bunu ben de kabul ediyorum. Sağladığı, kalbin içsel mırıltısını fiziksel dünyaya topraklamak ve böylece bir başka nedene daha yol açmak: geri dönüş vasıtası.

Bir kez kalbin kutsal alanını deneyimleyip geri dönmeyi istediğinizde, sadece kalbin titreşimlerine uyumlanarak mırıldanır ve tabii ki, başınızdan kalbinize doğru hareket gidersiniz. Titreşimler sizi doğrudan kalbin kutsal alanına yönlendirir ve geri dönüş giderek daha da kolaylaşır. Zamanla, zihinden kalbe doğru olan bu değişim iki üç saniyede başarılabilir hale gelir.

Kalbin Kutsal Alanında Kişisel Deneyimim

Başlamadan önce, lütfen sizin deneyiminiz ve benimkinin tamamen farklı olabileceğini ve dıştan görünen hiçbir ortak yönü olmayabileceğini anlayın. Herhangi iki insan arasında birçok korelasyon olmasına rağmen, tıpkı kar taneleri gibi, her insan benzersizdir. Bu nedenle lütfen, hiçbir beklenti içinde olmayın. Kalbe ne kadar çok bir çocuk gibi açık göz ve hislerinizle girerseniz, deneyiminiz o kadar doğrudan ve kolay olacaktır. Ben diğer deneyimlerden sizlere sadece referans olması için bahsediyorum, bir "kural" olarak değil.

1980'lerin ortalarında, insan ışık bedeni, Mer-Ka-Ba'nın içinde meditasyondaydım, aniden ve beklenmedik bir şekilde, kendimi bana tamamen gerçek gibi gelen taştan oyulmuş bir mağaranın içinde buldum.

Mağaranın bir ucu yuvarlak ve kubbe gibiydi, içinde dairesel bir alanda on iki inch yükseklikte altı feet çapında ve saf beyaz silikon tuz ile doldurularak yükseltilmiş bir kenar taşından başka bir şey yoktu. Ana alanın sol duvarı boyunca bir şekilde taşa gömülmüş gibi görünen yaklaşık yirmi insan resmi vardı. İnsanlardan birini bile tanımadım, fotoğrafların neden orada olduklarını da anlamadım. Karşı duvarda on iki feet genişliğinde ve on altı feet yüksekliğinde kaba bir açıklık vardı. Beyaz bir ışık duvarı açıklığın ötesindeki manzaranın görülmesini engelliyordu. Sezgisel olarak bu ışık duvarının ötesinde her ne var idiyse kendimin kendim tarafımdan saklanılan bir şey olduğunu biliyordum. Bu ışık duvarını benim kendimin yarattığını biliyordum, ancak neden olduğu hakkında bir fikrim yoktu.

Bu mağaranın içinde "yürüdükçe" her şey hem aşina hem de ilk defa orada bulunuyormuşum gibi geliyordu. Mağaranın uzak ucunda başka bir seviyeye doğru dönerek çıkan taştan oyulmuş bir merdiven vardı. Bu yeni seviyede gölge bırakmayan yeşil bir ışık havanın kendisinden geliyor gibi görünüyordu. Bir sürü mühürlü oda gördüm, sanırım yüzlerce oda vardı. İçsel rehberim mağaranın bu bölümünün hayatımın daha sonraki bir zamanına ait olduğunu bilmemi sağladı, böylece ana odaya geri döndüm.

Meditasyonlarımda olmasını sağlamaya çalışmasam da, sürekli olarak bu mağaraya geri döndüm. Her iki haftada bir kendimi bu alanda buluyordum. Mağarayı ilk keşfettiğimden bir sene sonrasına kadar, hiçbir şey değişmediği gibi ben de yeni hiçbir şey keşfetmemiştim.

Bu müthiş titreşimin farkına vardığımda, bağdaş kurmuş, yüzüm taş duvara dönük yuvarlak silikon kum alanda oturuyordum (bu alana bir kez girdiğimde, meditasyon doğal olarak sona ermeden genellikle dışına çıkamıyordum, bu nedenle bu dairesel alana gitmeye ve oturmaya alışmıştım, çünkü burada oturmak bir şekilde iyi hissetmemi sağlıyordu) ve bu titreşimi ilk kez hissettiğimde sanki her yerden geliyordu. Ancak, daireden dışarı adım attığımda titreşimin derecesi düşüyordu. Zaman içinde bu titreşimin sadece silikon kum halka hariç, tüm mağaranın içinde aynı olduğu açıklık kazandı. Titreşimdeki bu değişiklik, meditasyonumdaki bu kum alanın özelliği olduğunun ilk belirtisiydi ve saatlerce medite olduğum bu halka her zaman beni cezbetmişti. Doğrusu o zamanlar bütün bunların ne anlama geldiği ile ilgili hiçbir fikrim yoktu.

Bir gün henüz dairesel alanın içinde taş duvara yüzüm dönük olarak meditasyondayken duvarın şeffaflaşmaya başladığını fark ettim. Büyük bir şaşkınlık içinde duvarın şeffaf kısmına dokunduğumda elim taştan içeri girdi. Heyecanla daireden dışarı doğru eğildim ve elimi taşın içine itebildiğim kadar ittim.Tüm bedenim duvardan dışarı çıktı ve kendimi mağaranın dışında, gezegenin yüzeyinde, yüksek bir dağın yamacında bir yarığın içinde buldum.

Yarıktan yukarı tırmandım, böylece etrafa bakabilecektim. Geceydi ve aşina olduğum yıldızlarla dolu göğü gördüm. Ancak hiçbir yerde hiçbir hayat formu göremedim, sadece taş vardı; toprak bile bulamadım. Birkaç dakika sonra tekrar yarığa tırmandım ve mağarama geri dönmeye niyetlendim, ancak başaramadım. Taş bir duvar vardı. Ne yapacağımı bilemedim. Gerçekten bir an korku hissettiğimi hatırlıyorum.

Görünürde aşılamaz duran kayanın önünde bir süre ayakta durdum ve sonra kumun çıkardığı titreşimi hatırladım. Sesi çıkarmaya başlar başlamaz ve ses bedenime gittiğinde, kaya duvar şeffaflaşmaya başladı, böylece içinden geçebildim ve mağaradaki kum daireye geri döndüm. Bunu her yaptığımda, her şey çok gerçek göründüğünden bunların gerçekten olduğuna inanamıyordum.

Bunu keşfettikten sonra bir seneye yakın bir süre kaya duvardan geçiyor ve çevreyi tanımak üzere uzun yürüyüşlere çıkıyordum. Bu gerçeklik, benim Dünya üstündeki sıradan gerçekliğim kadar gerçekti; en azından arasında hiçbir fark algılayamıyordum. Kendi nefes almamı hissedebiliyor, eğer bir taşa dokunursam normal dünyada taşa dokunuşum gibi hissediyordum. Her şey tamamen aynıydı, hiç durmayan titreşim ve gölge vermeyen ışık hariç.

Hayatımda o döneminde, New Mexico, Taos 'un dışındaki düz yüksek çöllerde Amerikan Yerlisi bir aile ile yaşıyordum. Evim 1957 Chevrolet okul otobüsü ve otobüsün yanında yuvalanmış beyaz geleneksel Amerikan Yerlisi çadırından ibaretti. Yaklaşık iki buçuk sene hayatım bu basit ev düzeninde kaldı.

Karanlık bir gecede, acı soğuk kar fırtınası devam ederken otobüsün kapısında bir tıklama duydum. Kapımda biri olduğu için şaşırmıştım, çünkü dışarıda şiddetli bir rüzgar ve kar fırtınası vardı ve ben en yakın asfalt yoldan bir mil uzaktaydım. Yirmi yaşlarında bir genç kız donarak orada duruyor ve sığınak istiyordu, tabii ki onu içeri davet ettim.

Önce başlığını çıkardı ve böylece yüzünü tam olarak görebildim, ürperten bir deja vu hissi duydum. Ancak birden onu daha önce nerede gördüğümü hatırlayamadım ve ona nerede rastlaşmış olabileceğimizi sormaya başladım. Sonra birden kavradım. Mağaramdaki ilk fotoğraf ona aitti! İlk fırsatta, mağaramda meditasyona girdim ve onun resmi orada duvarda duruyordu. Benimle yaklaşık bir sene kaldı ve bana verdiği ruhsal anlayışla üzerimde çok büyük etkisi oldu. Yıllar içinde, duvardaki fotoğraflardaki insanlar bilgi ve deneyim olarak bir bir hayatıma girdiler, hala da girmeye devam ediyorlar, benim için paha biçilemezler. Ancak o zamanlar bu genç kadınla tanıştığımda, mağaranın ne olduğu ile ilgili ya da medite olduğumda oraya gitmeyi neden sürdürdüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bütün bildiğim bu mağaranın bir şekilde Dünya üstünde olma nedenim açısından son derece önemli olduğuydu.

Eve Gidiş

On altı feet yüksekliğindeki ışık duvarı yıllar içinde hiç değişmedi,ta ki 2002 Ocak ayına kadar. Almanya'da Kalpte Yaşamak atölye çalışması yapıyordum ve grup ilk defa kalbin kutsal alanına girmişti. Ben de kendi kalbimin kutsal alanına girmiştim, her zamanki gibi kendimi mağaramda buldum. Şimdiye kadar tek bildiğim bunun benim kalbimin alanı olduğuydu, ancak ışık duvarına doğru yürüdüğümde, ilk defa olarak açıklığı gizleyen yarı şeffaf ışık şeffaftı. Heyecanlandım, bu daha önce hiç olmadığından şimdi ne olacak diye merak ettim.

Kendi kutsal alanlarımızdan çıktık ve grubu yarım saatlik bir ara için dışarı çıkardım. Bir kadın bana yaklaşarak benim için bir hediyesi olduğunu söylediğinde ben odama gidiyordum.

Yunanistan'da hiçbir şey düşünmeyip sadece ne kadar güzel bir yerde olduğunu düşündüğü sahilde yürürken yere, kumsala doğru bakmış ve bu en alışılmadık taşı görmüş.Taşı almış ve anında taş "beni Drunvalo'ya götür" demiş. Kadının tam olarak yaptığı buydu. Bir kumaşa sarmış, böylece aslında bana verene kadar taşı görmemiş. Ona teşekkür ettim ve odama götürdüm. Taşı açtığımda, şaşırdım.

Hiç böyle bir şey görmemiştim, hatta yakınından bile geçmemiştim, tamamen yabancı gelmişti.

İlk yaptığım taşı üçüncü gözüme tutarak medite olmak üzere oturmak oldu. Önceden belirlenmiş hiçbir düşüncem olmadan kendimi içsel mağaramın ışık duvarının önünde buldum. Kısa zamanda, ışık duvarı tamamen kayboldu, şimdi uzun yıllardır merak ettiğim açıklığı görebiliyordum.

Orada, tüm güzelliği ile gök vardı. Açıklığın tam merkezinde, kuşaktaki üç yıldızı gösteren Orion takımyıldızı bulunmaktaydı. Birden, Orion'un Kuşak bölgesinin etrafındaki merkez yıldızdan spiral biçimde kıvrılan, parlak altın ışık huzmesi geldi ve benim bedenimi kuşatana kadar genişledi.

O an 13. boyutu terk ettiğimde ruhumun nasıl Dünya'ya olan yolumu bulacağını anlatan babamın söylediği her şeyi hatırladım. Sadece, şimdi tekrar geriye eve yolumu nasıl bulacağımı hatırlamıştım! Ben her iki türlü de mutluydum; kasıtlı olarak unuttuklarımın çoğunu hatırladığım için mutlu ve endişeliydim. Bu, Dünya'yı bırakarak eve gitmem anlamına mı geliyordu? Meleklerimden biri derhal belirerek Dünya'yı terk etmediğimi ancak, "kıvrılmalar yapan altın ışık huzmesi" vorteksinin bana ileride kullanacağım diğer bir formda iletişim sağladığını ve bunun yaşantımda üstün yeri olacağına dair güven verdi. Ruhun hareketini hatırlama yakında anlayacağım diğer bir sebepten dolayı benim için önemliydi.

Elimde bu en görülmedik taşı alnımın ortasına tutarak meditasyonu bıraktım ve ağlamaya başladım. Babam ile bu şekilde tekrar bağlantı kurma deneyiminde yaşadığım duygular bir çözülme yaratmıştı.

Verdiğimiz aradan dönerek yine öğretmeye başladığımda, aynı genç kadın beni derse başlamadan yakalamak üzere koşarak geldi: "Unuttum, taşı verdiğimde taşın sana olan mesajının tamamını veremedim. Taş, beni Drunvalo'ya ver, eve gitmeyi hatırladığında ben olacağım" demişti. Söyleyecek hiçbir kelime yoktu, bunun yerine kadını kucakladım ve kalbimin en derinliklerinden teşekkür ettim. Hayat hakikaten şaşırtıcı!

Kolombiyalı Kogi ile karşılaşana kadar tam olarak farkına varamamış olduğumu anladım. Onlara sonsuza kadar şükran duyacağım, bu ilişkiyi aydınlatanlar onlardı.

Zaman Nedir?

Şimdi sihir gerçekten başladı. 2002'deki diğer bir Kalpte Yaşamak atölye çalışması sırasında meditasyondaydım ve her zamanki gibi kutsal alana girdim, kuma oturmak için kendi özel alanıma gittim ve dairenin, taşın kenarına kadar sularla, tıpkı bir banyo küveti gibi dolduğunu gördüm. Aynı zamanda suların taştığını ve mağaranın zemininden alanın diğer tarafına bir yere, yer ve zemin arasında bir alanda kaybolarak aktığını görüyordum.

Bunu görmek beni tuhaf hissettirdi. Bunu hiç beklemiyordum, şaşırmıştım, ne yapacağımı ya da neden bunların olduğunu bilmeden suya bakarak orada ayakta durdum. Aniden bir su dalgası kenarın altından nehir gibi dökülerek, zemindeki açıklığın olduğu ve bereketli suyu karşılamak üzere genişleyen duvara doğru aktı, bir ya da iki feet civarında yükselmeye başladı.

 

 

Suyun miktarı alarm yaratana kadar çoğalmaya devam etti. Bir süre ne yapacağımı kestiremedim, "Tanrım, neler oluyor" diye düşünerek şelale haline gelen çeşmenin yanın da kalakalmıştım. Orada, meditasyonumun içinde ne yapacağımı bilmeden durdum. Sonunda, meditasyonu azıcık şaşkın olarak bıraktım.

Sonraki gün, ders sırasında, meditasyon hayatımı sonsuza kadar değiştirecek deneyimi yaşamak üzere tekrar kalbime girdim. Suyun akması devam ediyordu, sürekli ve yoğun, ama sakin bir akışa dönüşmüş gibiydi.Taş dairenin ağzı ya da kenarı büyümüş ve üç feet yüksekliğe ulaşmış, daha çok sıcak banyoyu andıran bir şey yaratmıştı.

Kendi içsel kutsal alanıma girmek istedim, ancak yapmam ya da yapmamam gereken bir şey olup olmadığını düşünerek orada durmaya devam ettim. Sonunda, her zaman yaptığım gibi sadece öne doğru gitmem gerektiğini hissettim, böylece su girdabı ile dolu olan küvete tırmanmaya başladım. Su serin ancak rahattı, oda sıcaklığında ve oldukça saf ve şeffaftı. Etrafımda sular akarken, gözlerim açık ve önümdeki kaya duvarı izleyerek, hemen meditasyona başladım. Daha önce birçok defa görmüş olduğum gibi duvar yavaşça şeffaflaşmaya başladı, duvardan geçmeye karşı duyduğum dayanılmaz isteği takip ederek ilerledim.

Tüm çorak gezegeni görebildiğim, alışkın olduğum kayanın çatlağına tırmanırken aniden gördüklerim karşısında kalakaldım. Bu "hayali" gezegen artık çorak değildi! Görebildiğim kadarıyla, her yerde bereketli bitki yaşantısı vardı; tropik bir orman gözlerimin önünde tüm ufku kaplayacak şekilde her yöne uzanmaktaydı. Bu nasıl olabilirdi!

Düşüncem sonlandığı zaman, akan suyun görüntüsü içsel kutsal alanımda belirince bu suyun gezegene hayat verdiğini anladım. Bitkiler son derece gelişmişti! Bu dünyada benim düşündüğüm gibi olmayan bir zaman olabilir miydi? Kafamda çok fazla soru vardı.

Uzun süre devam eden düşünce ve hayranlıktan sonra, kendi içsel kutsal alanıma döndüm ve yeniden bedenime girdim. Bir kez daha bu dünyadaydım, en son yaşadığım deneyimin anlamı üzerine düşünerek günler geçirdim. Gerçekten, bunlar neyi temsil ediyordu? İçsel rehberliğim, melekler, sadece sessizce yanımda durdular, kendi cevaplarımı bulmamı istediler.

 

Diğerlerinin Kutsal Alanları - Bazı Örnekler

Kendi kalplerinin deneyimlerini anlatan binden fazla insanı dinledim. Bazı benzerlikler olmasına rağmen, kalbe ait görüntülerin içinde yaşadığımız sabit ve yapılandırılmış gerçeklikten çok rüya gibi oldukları açıktır.

İnsanların deneyimlerinin doğası geniş bir yelpazeyi kaplar. Daha önceden belirlenmiş beklentilere dikkat edin. Kalbinizin kutsal alanına girdiğinizde, bir çocuk gibi açık bir yürek taşıyın. Deneyiminiz sadece size özgü olacaktır. Burada, diğer insanların deneyimledikleri bazı örnekleri, kalpteki kutsal alanla ilgili deneyimlerin ne kadar farklı olduğu hakkında bir fikir sahibi olmanız için veriyorum.

"Kutsal alanımın ışıkla dolmasını istediğimde, anında oldu. Bu olduğunda çok mutlu oldum, çünkü genellikle bir şey istediğimde asla olmaz. Yumuşak, parıldayan bir ışıktı,evimdeki gibi parlak değildi. Etrafıma baktım ve geniş, özenilmiş Mısır tapınakları gibi bir yerde olduğumu keşfettim. Sadece taşlar elektrikli ve ışık yayıyor gibi görünüyordu. Duvarlarda hiyeroglifler vardı ve ben yaklaştıkça canlılarmış gibi dans etmeye başladılar. Bir şekilde, sadece bir sıraya dizilmiş yirmi görüntü bana anlam ifade etti. Size ne söylediklerini anlatamam, anlamını sadece kalbimde biliyordum ve ağlamaya başladım."

"Geri döndüm ve çok yüksek bir kapı gördüm. Kapıdan içinde çok güzel bir kadının olduğu, diğer bir odaya geçtim, koyu renk gözlü, koyu renk saçlı, altınsı giysili krala ait, ona yaraşır bir kadın. Mısırlıya benziyordu. Hiçbir kelime söylemeden elimi aldı ve beni ufak, basit bir odaya yönlendirdi; bana içeri kadar eşlik etti ve kayboldu. Kalbimin kutsal uzayına girdiğimi hemen anladım; emindim."

"Aniden oda şekil değiştirmeye başladı ve boydan boya bir mil olana kadar büyümeye devam etti; duvar kaybolana kadar genişlemeye devam etti. Ve sonra derin uzayda olduğumu anladım. Sonra sen (Drunvalo) bize dönmemizi söyledin."

"Çünkü asla olmaz" diyerek kendine bir şey olmayacağını düşünen genç adam bizimle bunları paylaştı.

"Orada ışık olmasını istediğimde hiçbir şey olmadı. Böylece, ben de etrafa senin önerdiğin gibi (Drunvalo) hissedebilecek miyim diye bakmaya başladım. Bir şekilde nerede olduğumu biliyordum; her şey çok aşinaydı. Sola döndüm ve nerdeyse empresyonist bir tablo gibi, silik dış çizgileri olan bir şey yakınımda belirdi.

 

"Yavaşça form ve şekilleri anlamaya başladım ve şekiller ışıktan bir dünyadaymışım gibi daha da parlaklaşmaya başladı, yani katı değil de daha çok hologram gibi. Işık geometrik hareketler yaparak hareket etmeye başladı. Ben de kendimin ışık akışlarından birinin kaynağına doğru gittiğimi hissettim. Güzellik çok yoğundu ve hızlı hareket etme hissi çok keyif vericiydi. Her ne ise, bu beni çekmeye devam etti ve ben bunu görebiliyordum. Işık çizgileri tüm evrenden bu benim hızla yaklaştığım tek yere geliyordu. Bu olayın ölçüsü ve azameti galaktik ölçekteydi. Bütün bunların içinde kendimi ufak bir nokta gibi hissettim.

"Cıva gibi bu ışık alanının merkezine doğru gittikçe, Ev'de olduğumu biliyordum -büyük harfle başlıyor! Buraya daha önce gelmiştim. Bu müthiş deneyimin ortasında yaşayan yuvarlak bir su topu vardı.Tam bize geri dönmemizi söylediğinde ben bu ışık dolu topun ortasına kayıyordum. Oraya tekrar gideceğimi biliyorum. Bu deneyim bitmesin istedim. Geri dönmek istemedim.”

Bu hikayeler devam eder. Her zaman farklıdır, her zaman kalpten meditasyon yapan kişiye özgüdür. Bu hikayelerden yüzlercesini dinledikten sonra, kalpte çok önemli ve belki de hepimizin yaşıyor göründüğü zihnin yapısal dünyasından daha öncelikli olan bir başka gerçek olduğu açıklık kazanıyor.

Sizi Ne Bu Deneyime Sahip Olmaktan Durdurabilir?

Bazı insanların kalbe girememeye ya da bu özel yeri bulduklarında orayı derhal terk etmeye iten nedenler vardır. Bunun neden olduğunu anlamam, iki yıl boyunca bu alana giremeyenleri dinlemek ve onlara öğretmeye çalışmakla geçti.

Kaynak: Kalpte Yaşamak/ Drunvalo Melchizedek

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar