Print Friendly and PDF

SEYYİD ÂHMED RİFÂİ kuddise sırruhu Menakıb / Bizim Yazımız Beyazdır


Kürsüye çıkıp va’z ettiklerinde, sesini, uzaktakiler, yakınında bulunanlar gibi duyarlardı. Hattâ şehre yakın köylüler de onun yaptığı va’z ve nasihatten istifade ederlerdi.

Birçok sağır kimseler onun huzuruna geldiklerinde yalnız onun sesini duyar ve anlarlardı. Bundan dolayı, her gün etrafta bulunan sağırlar onun karşısına oturur, va’z ve nasihatini dinlerlerdi.

Biri ona bir dileğe geldiğinde hiç mürekkep kullanmadan parmağiyle boş bir kâğıt üzerine bir şeyler yazar ve verirdi. Allah’ın izniyle kâğıt dilek sahibine verildiği anda te’sirini gösterir, hayırlı bir iş ise hemen oluverirdi.

Günlerden bir gün biri ona bir dileğe geldi ve mu’ta dı veçhile Seyyid ona boş bir kâğıt verdi. Epey bir zaman sonra yine ayni adam elinde boş bir kâğıtla huzura girdi ve maksadını anlatarak boş kâğıdı Seyyid’e uzattı. Seyyid, kâğıda baktı ve gelen adama şöyle dedi:

—       Zavallı, bu kâğıt bir kere yazılmıştır. İkinci bir kere yazıldığında yazılar birbirine karışır, okunmaz hal alır.

Gelen adam Şeyhi tecrübe etmek için bu hileyi düşünmüştü. Fakat lâhutî ilme sahib bulunan Seyyid maksadı anlamış ve evvelce yazdığı yazıyı basiret gözleriyle hemen görmüştü.

Seyyid’in erişmiş müritlerinden ikisi birbiriyle sıkı fıkıya dost olmuş ve yekdiğerine sempati bağlamıştı. Mânevi hâz her iiksini de serhoş etmişti. Bu hâlet içinde konuşa konuşa şehirden dışarı çıktılar. Cezbeler gelip geçiyordu. Nihayet birisi aşka geldi, Allah, Allah seda lariyle gökleri çınlattı. Mevlâsîndan çok ümitliydi. Bu • ümitle duâ elini kaldırıp şöyle niyaz etti:

—       “Ey Allahım! Ateşten âzat olduğuma dair ben âciz kuluna bir belge gönder.

Bu. dua ve niyaz üzerine çok geçmeden gökten bembeyaz bir kâğıt parçası indi. Mürid, kâğıdın indiğini gördüğünde vecde geldi kendini kaybeder gibi oldu, çırpınarak koştu kâğıdı aldı, fakat içinde hiçbir yazı görmedi. Hayreti arttı, vakit kaybetmeden kâğıdı alıp şeyhine getirdi.: Şeyh, kâğıda baktığında yüzü açıldı, tebessüm etti ve hemen eğilip secde yaptı, Allah’a senâ etti sonra şöyle duâ eyledi:

—       Mevlâm! olanca hamd, zati Kibriya’na mahsustur. Zati Bârî’ne ne kadar hamd ve senâ etsem yine azdır. Bu zaif kulunun arkadaşlarından birinin ateşten âzad olduğunu bu dünyada kendisine gösterdiniz. Bütün minnet ve şükür Sanadır.

Bunun üzerine denildi ki:

—       Ey Seyyidimiz! inen kâğıt bembeyaz, üzerinde hiçbir yazı yoktur. Onun âzad olduğum nereden anladınız?

Cevaben buyurdular ki:

—       Arkadaşlarım ve sadık dostlarım,! îyi bilin ki Kudret eli siyah yazmaz. Bu kâğıdın üzerine nûrdan kalemle yazılmıştır. Sizler henüz o yazıyı göremezsiniz!..

***

Yalnız iliğim kaldı

Yıllar geçti, Seyyid’in saçı sakalı ağardı, beli büküldü. Bir gün ölüm sıtmaları onu da yataklara serdi. Şiddetli hastalığa tutulmuştu. Ak sakalını topraklara sürüp ağlıyor ve Rabbisinden meded umarak diyordu ki: ”El afv! El-afv! Rabbim, beni bu mahlûkattan bedel belâlara ev damı gibi yap!.”

Seyyid’in hastalığı karın ağrısıydı. Müthiş ishâldi. Günlerce bir şey yemediği, içmediği halde her gün kendisinden birçok şeyler dışarı çıkıyordu.

Seyyid’e denildi ki:

— Yirmi gündür bir şey yiyip içmediğiniz halde bu kadar ishâlinizin devamın hayret ediyoruz!..

Onlara şöyle dedi :

—        Azîz kardeşlerim ve beni seven yârenlerim! biliyorum ki bunu, bana acıyarak soruyorsunuz. Doğrudur; bu hâlimle bütün etlerim eridi, gitti. Yalnız iliğim kaldı. O da bu gün yok olup gidecektir. Ben de sabahleyin Allah’ın huzuruna çıkacağım.

Seyyid Ahmed Rifâi Hazretlerinin en son kerâmeti, işte âhirete ne zaman göç edeceği haberidir.

Seyyid bu haberi verdikten sonra kendisinden iki veya üç kere beyaz bir şey çıktı ve hepsi o kadar...

Sene: Hicri 570, 12 'Cümâde’lulâ perşembe günü öğleye yakın gözlerini ebedî hayata yumdu. Fakat kurduğu tarikat ve ölmez sözleriyle bu güne kadar yaşamaktadır. Yine de öyle yaşıyacaktır. (Rahmetüllahi aleyhi ebeden dâimen).

Seyyid’in en son sözü: “Eşhedü en lâ îlâhe illlâ’llah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü” kelimei münciyesi oldu.

Kaynak: Celal Yıldırım, Meşahiri Evliya Dört Kutup, 1964 İzmir

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar