Dini Filmler ve Hollywood
Sinema Filmleri ve Din[1]
Prof. Dr. William L. BLİZEK [2]
Gişe rekortmeni Hollywood
filmlerinden yabancı filmlere, belgesellerden kısa filmlere kadar değişik
türlerde filmler, sinema ve din uzmanlarının ilgi alanına girmektedir. Din ve
dini temalar çok değişik türde filmlerde bulunabilmektedir. Bu nedenle sinema
ve din çalışmalarına yönelik büyük bir ilgi mevcuttur. Bu çalışma din veya
dini temalar içeren filmleri kategorize etmeyi amaçlamaktadır.
1. İlk kategori uzun
metrajlı kurgusal filmlerdir. Uzun metrajlı filmler genellikle bir saatten iki
buçuk saate kadar olan filmlerdir. Bazen bu sürenin aşıldığı da görülür. Süre
faktörü uzun metrajlı filmleri genellikle bir saatten az süren kısa filmlerden
ayırır. Öte yandan bu filmler seyircilere yoruma açık hikâyeler sunarlar. Bu
bakımdan da filmin dışındaki dünya hakkında gerçek bilgiler sunan
belgesellerden ayrılırlar. Uzun metrajlı kurgusal filmler insanların en çok
aşina oldukları ve sinema salonlarında en çok gösterim imkânı bulan filmlerdir.
A.
Uzun metrajlı kurgusal filmler de kendi
aralarında çeşitli kategorilere ayrılabilir. Bunlardan ilki gişe rekortmeni
Hollywood filmleridir.1 Bu filmler Hollywood stüdyolarında üretilen
ve diğer filmlere göre çok büyük miktarda yapımcılarına para kazandıran
filmlerdir. The Matrix2 (The Matrix,1999) ve devam filmleri The
Matrix Reloaded (The Matrix Reloaded,15 Mayıs 2003) ve Matrix
Revolutions (Matrix Revolutions, 5 Kasım 2003) içerisinde dini semboller ve
konular bulunan seküler gişe rekortmeni filmlere örnek gösterilebilir. The
Passion of The Christ (Tutku- Hz. İsa’nın Çilesi, 2004) ise dini gişe
rekortmeni filmlere bir örnektir. İlk dönem Hollywood gişe rekortmeni
filmlerine ise One Flew Over the Cuckoos Nest (Guguk Kuşu, 1975) örnek
verilebilir. Dini temaların böyle popüler filmlerde yer alması sinema ve din
çalışmalarına olan ilgiyi artırmıştır.
The Matrix, Thomas Anderson adlı
bir gencin hikâyesini ele almaktadır. Anderson, biri hayali ve çoğu insanın
içinde yaşadığı, diğeri gerçek olan iki farklı dünyayı keşfeder. Anderson’a sık sık “The One/Tek” olarak da yorumlanan
“Neo” adı verilir.[4] [5] Bu isim ve
insanları kurtarma rolünden dolayı Mesih olarak görülür. The Matrix sık
sık Ortodoks Hristiyanlığın hikâyesi olarak yorumlanır. Buna göre Neo başka bir
dünyadan Matrix dünyasına gelir ve hayatını riske atarak kendisine tâbi
olanlara kurtuluş vadeder.4 Ama hikâye Ortodoks Hristiyanlıktan ziyade Gnostik
Hristiyanlığı temsil ediyor şeklinde de yorumlanabilir. Gnostik Hristiyanlıkta
bir yüce, üstün tanrı bir de deforme olmuş bir tanrı anlayışı vardır. The
Matrix’te deforme olmuş tanrıyı Matrix’in yaratıcısı olan yapay zeka temsil
eder. Kurtarıcı/Mesih ise Neo tarafından temsil edilmektedir. Özetle The
Matrix insanların hem Ortodoks hem de Gnostik Hristiyanlığa dair fikirler
bulabildikleri popüler bir filmdir.
Bazı insanlar
The Matrix’te Budizm’in önemli unsurlarını da bulabilmektedirler.
Budizm’e göre insanlık doğum, ölüm ve tekrar doğum kısır döngüsü içerisinde
sıkışıp kalmıştır. Bu kısır döngüden ancak aydınlanma ile kurtulmak mümkündür.
Aydınlanma, zevk ve acının bulunmadığı başka bir âlemi keşfetmektir. The
Matrix’te iki varlık âlemi vardır. Biri, insanların sıkışıp kaldıkları ve
acı çektikleri Matrix âlemi, diğeri ise Neo tarafından keşfedilen
gerçekâlemdir. Bu âlem insanların acı çekmekten kurtuldukları Budizm’deki
aydınlanma âlemi ile benzerdir. Neo aydınlanmaya ulaşır ve insanlara içinde
bulundukları durumu fark ettirerek onlara yardım etmek için Matrix’e geri
döner.[6]
Hristiyan ve
Budist temalara ek olarak Julien Fielding, The Matrix’te Hinduizm’e ait
unsurlar da bulmaktadır. Fielding’in iddiasına göre Neo ile Hindu tanrısı
Vişnu arasında Hz. İsa ve Buda’dan daha fazla ortak nokta vardır. Neo’nun
Trinity adında bir sevgilisi vardır ve The Matrix Reloaded’da aralarında cinsel
yakınlaşma olduğu görülmektedir. Bu nedenle Neo’yu bakir olan Hz. İsa veya Buda
olarak düşünmek doğru değildir. Hz. İsa ve Buda’nın eşleri yokken Vişnu, Lakşmi
adında bir eşe sahiptir. Trinity güçlü kuvvetli bir kadındır. Hinduizm’de de
güçlü kuvvetli birçok dişi tanrı bulunmaktadır. Böylece Hinduizm de
Hristiyanlık ve Budizm’e alternatif bir The Matrix yorumu sunmaktadır.[7]
Bir diğer
gişe rekortmeni One Flew Over the Cuckoos Nest, zararsız bir hükümlü
olan R.P. McMurphy’nin hikâyesini ele almaktadır. Mc Murphy psikolojik durumunu
değerlendirmek için hapishaneden sinir hastalıkları hastanesine gönderilir.
Buradayken diğer hastaların hayatlarını olumlu yönde etkiler. Onlara şeytani
hemşire Ratched ile temsil edilen Hastane otoritesinden korkmadan dışarıdaki
dünyada nasıl yaşayabileceklerini gösterir. Fakat Mc Murphy hastalara özgürlüğü
tattırmasının bedelini ağır öder. En çok yardımcı olduğu hastalardan biri olan
Billy Bibbit tarafından ihanete uğrar. Lobotomi[8] uygulanarak
sembolik olarak çarmıha gerilir. Büyük Şef’in hastaneden kaçması ve Mc
Murphy’yi yanına alması ile de sembolik olarak yeniden dirilmiş olur. Film bu
sembolik anlatımlar ile bir akıl hastanesi hikâyesinden Hz. İsa’nın hayat
hikâyesine dönüşmektedir.[9]
Sinema ve din
çalışmalarına olan ilginin önemli sebeplerinden biri insanların popüler
filmlerde dini temalar bulmalarıdır. İnsanlar popüler filmlerde dini temalar
bulmaktan hoşlan- maktadırlar. Basitçe, dinle ilgili hiçbir şey yokmuş gibi
görünen bir filmde dinle ilgili yorumlar yapmak ve çeşitli temalar keşfetmek
eğlenceli bir süreçtir. Dinle ilgili temalar içeren popüler filmlere
verilebilecek diğer örnekler ise
Superman (Süpermen, 1978),
Apocalypse Now (Kıyamet, 1979),
Star Wars (Yıldız Savaşları, 1977),
Platoon (Müfreze, 1986) ve Amadeus
(Amadeus, 1984)’tur.
Yukarıda zikredilen
filmler genellikle seküler/dini olmayan filmler olarak tanımlanmaktadır. Fakat
bunların yanında dini film kategorisine giren gişe rekortmeni filmler de
vardır. Bu filmlerin bir kısmı Kitab-ı Mukaddes’te geçen kıssalara
dayanmaktadır. Mel Gibson’ın The Passion of The Christ’ı muhtemelen bu
filmlerin en meşhurudur. The Passion of The Christ tüm zamanların en çok gişe yapan
filmlerinden biri oldu. Filmin büyük kısmıİncil’de geçen Hz. İsa’nın çarmıha
gerilme hikâyesinin beyaz perdede yeniden anlatımıydı. Filmin etrafını saran
tartışmaların bazıları diğer çarmıha gerilmeyi ele alan filmler ile aynıydı.
Büyük ölçüde Yahudilerin Mesih’in katili olarak gösterilmesi eleştirildi. Öte
yandan “şimdiye kadar incili en doğru şekilde yansıtan film” şeklinde reklamı
yapılmasına karşın filmin bazı bölümlerinin hiçbir İncil’de yer almadığı ortaya
çıktı.
Bir diğer dini gişe
rekortmeni film ise Cecil B. De Mille’inThe Ten Commandments (On Emir)
filmidir. Film Hz. Musa’nın Yahudileri Mısır’dan çıkarıp vadedilmiş topraklara
götürüşünü konu edinmektedir. Film, De Mille’i meşhur eden geniş ölçekli
görüntülere sahipti. Filmin ilk çekimi 1923 yılında yapıldı ve sessiz sinema
çağının en başarılı filmi oldu. Çoğu insanın aşina olduğu tekrar çekim ise 1956
yılında gerçekleştirildi. Bu filmde Hz. Musa rolünü Charlton Heston oynamıştır
ve film hala televizyonlarda gösterilmeye devam etmektedir. Diğer dini gişe
rekortmeni filmler ise King of Kings (Krallar Kralı, 1927),
The Sign of The Cross (Çarmıh İşareti,
1932),
SampsonAnd Delilah (Samson ve
Dalila,1949),
Going My Way (Aynı Yolun Yolcusu, 1944),
TheBells of St. Marys (Aziz Meryem’in
Çanları, 1945),
Ben Hur (Ben Hur, 1959),
Spartacus (Spartaküs, 1960),
TheExorcist (Şeytan, 1973) ve The Da Vinci Code (Da
Vinci Şifresi, 2006)’dur.
B.
Uzun metrajlı kurgusal filmlerin ikinci alt
kategorisi gişe rekortmeni olmayan filmlerdir. Büyük bir gişe başarısına sahip
olmayan bu filmlerin bazıları çok iyi filmlerdir ve birçoğu sinema ve din
uzmanlarının ilgisini çeker. Bu filmler konu ve dine yaklaşım bakımından çok
çeşitli gruplara ayrılırlar. Örneğin TheMission (Görev, 1986),
C.
Romero
(Romero, 1989) ve Priest (Rahip, 1994) Katolik Kilisesi’ni eleştirir. Why
Has Bodhi-Dharma Leftfor the East (Bod- hi-Dharma Neden Doğuya Gitti, 1989),
D.
Little
Buddha (Küçük Buda, 1993) ve Seven Years in Tibet (Tibet’te Yedi
Yıl, 1997) filmlerinde Budizm önemli bir rol oynar. Devi (Tanrıça, 1960),
E.
KanchanaSita
(Altın Sita,[10] 1976),
F.
Lajja
(Utanç, 2001) ve Deepa Mehta’nın üçlemesi Fire (Ateş, 1996),
G.
Earth
(Toprak, 1998) ve Water (Su, 2005) Hindistan ve Hinduizm üzerine
yoğunlaşır. The Jazz Singer (Caz Muganisi, 1927),
H.
Gentlemans
Agreement (Namus Sözü, 1948),
İ.
Liberty
He- ights (Özgürlüğün Zirveleri, 1999) ve Trembling Before God
(Tanrıdan Önce Ürpermek, 2001) Yahudilik ve Yahudi kimliği ile ilgili unsurlar
içerir. My Beautiful Laundrette (Benim Güzel Çamaşırhanem, 1985),
J.
My
Son theFanatic (Oğlum Bir Fanatik, 1997) ve Towelhead (Tabu, 2008)
filmleri İslam’la ilgili temalara sahiptir. Christ Eyre’ın Smoke Signals
(Duman İşareti, 1998),
K.
Edge
Of America (Amerika’nın Ucu, 2003) ve Imprint (Mühür, 2007),
L.
Kevin Costner’ın Dances With Wolves
(Kurtlarla Dans, 1990) ve Mel Gibson’ın Apocalypto(Apokalipto, 2006)
filmleri yerli dinlerine[11] yer
vermektedirler. Ulees Gold (Ulee’nin Altını, 1997),
M.
Good
Will Hunting (Can Dostum, 1997) ve Billy Elliot (BillyElliot, 2000)
dinden ziyade maneviyat ile ilgilidir. The Gospel of John (Yuhanna
İncili, 2003),
N.
The
Last Temptation of Christ (Günaha Son Çağrı, 1998),
O.
Jesus
of Montreal (Montrealli İsa, 1989),
P.
ve The
Life of Brian (Brian’ın Hayatı, 1979) Hz. İsa filmleridir. Europa
Europa (Avrupa Avrupa, 1990),
Q.
The
Grey Zone (Gri Bölge, 2001),
R.
Punch
Me in the Stomach (Karnımdan Yumrukla, 1997) ve Schindlers List
(Schindler’in Listesi, 1993) Yahudi soykırımını işleyen filmlerdir.
Kurtuluş (redemption)
teması;
The Fisher King (Balıkçı Kral, 1991),
The Shawshank Re- demption (Esaretin
Bedeli, 1994) ve Never Die Alone (Asla Yalnız Ölme, 2004) filmlerinde
yer almaktadır. Ahiret;
Meet Joe Black (Joe Black, 1998),
Death Takes a Holiday (Ölüm Tatile
Çıkar, 1934),
What Dreams May Come (Aşkın Gücü, 1998)
ve After Life (Araf, 1998) filmlerinde perdeye yansımaktadır. Tanrı
imajı;
The Seventh Seal (Yedinci Mühür, 1957),
All That Jazz (Hep Caz, 1979),
Oh God! (O Tanrım!,1977) ve Dogma
(Dogma, 1999) filmlerinde görülmektedir. Kurtarıcı[12] figürü;
PaleRider (Soluk Yüzlü Adam, 1985),
Donnie Dar- ko (Donnie Darko-Karanlik
yolculuk,2001) ve Iron Man (Demir Adam, 2008) filmlerinde
keşfedilebilmektedir. Karma inancı;
Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü,
1993),
Twister (Twister, 1996) ve Devdas
(Devdas, 2002) filmlerinde önemli rol oynamaktadır. Dünyanın sonu;
The Rapture (Vecd, 1991),
Armageddon (Armageddon, 1998) ve An
Inconvenient Truth (Uygunsuz Gerçek, 2006) filmlerinde vurgulanmaktadır.
Şeytan;
Bedazzled (Şaşkın, 1967 ve 2000),
The Devils Advocate (Şeytanın Avukatı,
1997) ve The Ninth Gate (Dokuzuncu Kapı, 1999) filmlerinde perdede
görünmektedir. Şer/Kötülük;
Se7en (Yedi, 1996),
The Killing Fi- elds (Ölüm Tarlaları,
1984),
Crash (Çarpışma, 2004) ve Dirty
Pretty Things (Kirli Tatlı Şeyler, 2002) filmlerinde merkezi bir rol
oynamaktadır.
S.
Uzun metrajlı kurgusal filmlerin üçüncü
alt kategorisi ise Hollywood dışında çekilen filmlerdir. Sinema ve din
alanında popüler olan birçok Avrupa menşeli film vardır. Bunlardan biri İtalyan
yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin 1964 yılında gösterime giren The Gospel
Accordingto St. Matthew (Matta’ya göre İncil) filmidir. Pasolini, bir
ateist ve Marksist olduğu için bu film sık sık Marksist kinaye olarak
yorumlanmaktadır. Zira filmin Marksist dünya görüşünü desteklemek için Hz.
İsa’nın hayat hikâyesini kullandığı ileri sürülmektedir. Yine de Pasolini,
hikâyede perdeye eşsiz bir şekilde yansıyan manevi boyutlar bulmuştur. Filmde
İncil’de geçen diyalogların dışında bir diyalog kullanılmamıştır. İncilden
alıntı bulunmayan sahneler görüntülerle ifade edilmiştir. Bu, filme ilginç bir
sinematografik kalite sağlamakta ve teolojik analizden ziyade manevi düşünceler
üretme imkânı sağlamaktadır. The Gospel Accordingto St. Matthew sık sık
diğer Hz. İsa filmleriyle karşılaştırılmaktadır.[13]
Sinema ve din alanına bir
hareketlilik getiren diğer bir Avrupa filmi de Lars Von Trier’in Breaking The
Waves (Dalgaları Aşmak, 1996) filmidir. Film, Kuzey îskoçya’da baskıcı ve dindar
bir bölgede yaşayan Bess Mc Neill adlı çocuksu bir genç kadının hayatını hikâye
etmektedir. Bess, Danimarkalı bir petrol işçisi olan Jan ile tanışır ve âşık
olup evlenir. Çevresi, dışarıdan biri olan Jan ile ilişkisine açıkça karşı
çıkar. Uzun süre denizdeki petrol çalışmalarından dönmeyen Jan’dan ayrı
yaşamanın zorluğunu gören Bess, Jan’ın kendisine dönmesi için dua eder. Jan bir
kaza geçirir ve yaralı olarak eve döner. Bess bu durumdan kendini sorumlu
hisseder. Kazadan sonra Jan cinsel kabiliyetlerini kaybeder ve Bess’ten başka
erkeklerle birlikte olmasını ister. Bess, başta bu durumdan tiksinse de bir
süre sonra bu durumu tanrının isteği olarak görmeye başlar. Filmin sonunda
Bess, birlikte olduğu bir denizci tarafından öldürülür. İlginç bir şekilde hikâyenin
sonunda Bess yıllardır çalmayan kilisenin çanları eşliğinde gömülürken Jan
sağlığına kavuşur.[14]
Diğer bir örnek de yine
bir Danimarka filmi olan Babette’s Feast (Babette’in Ziyafeti, 1987)’dir.
Babette iş için Jutland’ın batı kıyılarında küçük bir kasabaya gelir. Gittikçe
küçülen ve babaları tarafından kurulmuş olan dini bir cemaate mensup iki kız
kardeş tarafından işe alınır. Babette, kız kardeşler için yemek pişirir,
temizlik ve alış veriş yapar. Küçük dini grubun kasvetli hayatına birazcık neşe
getirmiş gibidir. Sonunda kız kardeşler babalarının yüzüncü doğum yıldönümü
anısına bir kutlama tertip etmek isterler ve Babette’ten bir kutlama yemeği
hazırlayıp hazırlaya- mayacağını sorarlar. Babette bir piyango kazandığı için
tabaklardan bardaklara, yiyeceklerden içeceklere kadar her şeyi kendisi temin
eder. Filmin büyük bir kısmı akşam yemeğinin-bazen “son akşam yemeği”[15] ile
özdeşleştirilir- hazırlanışını ve servis edilişini göstermektedir. Sonunda dini
cemaat bir dönüşüm yaşar. Eski hatalar affedilir, sevgi ateşi tekrar
tutuşturulur ve yemek boyunca bir tür arınma gerçekleşir.[16]
Dinle ilgili diğer bazı
Avrupa menşeli filmler de şunlardır:
The Seventh Seal (Yedinci Mü- hür-îsveç,
1957),
Proces de Jeanned’Arc (Jeanned’Arc’ın
Yargılanması-Fransa, 1962),
Bend it Like Beckham (Hayatımın Çalımı
Beckham-îngiltere, 2002),
ThePassion of Joan of Arc (Jeanned’Arc’ın
Tutkusu-Danimarka, 1928),
Dancer in the Dark (Karanlıkta
Dans-Danimarka, 2000),
Amen (Amin-Yunanistan, 2002),
The Ninth Day (Dokuzuncu Gün-Almanya,
2004),
A Man ForAllSe- ason (Her Devrin
Adamı-îngiltere, 1966),
The Magdalene Sisters (Günahkar
Rahibeler-îrlanda, 2002),
My Son The Fanatic (Oğlum
Fanatik-îngiltere, 1997),
Le Grand Voyage (Büyük Yolculuk-
Fransa, 2004),
Diary of a Country Priest (Bir Taşra
Papazının Güncesi-Fransa, 1951).
Avrupa dışındaki ülke
sinemalarında da dinle ilgili birçok film bulunmaktadır. Amos Gitai tarafından
yönetilen İsrail yapımı Kadosh (Kutsal, 1999) filmi, Kudüs’te ataerkil
ve radikal Yahudi bir topluluğa mensup Rivka ve Milka adlı iki kız kardeşin
hikâyesini ele alır. Rivka ve kocası Meir aşikâr bir şekilde birbirlerine
âşıktırlar. Fakat çocuk sahibi olamamaktadırlar. Meir’in haham olan babası
Rivka’nın çocuk sahibi olamayacağını düşündüğü için oğlundan gelinini
boşamasını ister. Meir için -babası tarafından temsil edilen- dini önde
gelmektedir. Bu nedenle gönülsüz bir şekilde Rivka’dan ayrılır. Rivka’nın kalbi
kırık olmasına rağmen radikal topluluğun bir parçası olarak kalmaya devam
eder. Fakat bir süre sonra kederinden ölür.
Milka ise Yakov’a
âşıktır. Fakat Yakov toplum tarafından iyi bir koca olamayacak kadar ehl-i
dünya görülmektedir. Bu nedenle Milka, kendisine karşı kötü muamelede bulunan
ve çok az duygu besleyen Joseph ile evlendirilir. Sonunda Milka topluluğu terk
ederken görülür. Büyük ihtimalle sevdiği adamı bulup onunla evlenmek için bir
arayış içerisine girecektir. Filmin konusu dini ilkelerin ve uygulamaların
-bazen en zararlı şekilde- kişisel olarak insanları nasıl etkileyebileceği
hakkındadır.
Avrupalı olmayıp sinema
ve din alanını ilgilendiren bir diğer örnek de WalterSalles tarafından
yönetilen Central Station (Merkez İstasyonu, 1998) adlı Brezilya
filmidir. Bu film annesi Rio de Janeiro’nun merkez istasyonu önünde öldürülen 9
yaşındaki Josue’ninhikâyesini anlatmaktadır. Josue’nin annesi kendilerini terk
eden babalarına mektup yazacak bir arzuhalci bulmak için istasyona gelmiş ve
burada öldürülmüştür. Evi ve gidecek bir yeri olmayan Josue, gönülsüz bir şekilde
alaycı bir arzuhalci olan Dora ile arkadaş olur. Dora, Josue’nin babasını
bulmak için onunla birlikte Brezilya’nın kuzey doğusuna doğru yola çıkar. Yol
boyunca DoraJosue’ye kol kanat gerer. Ona hem kalacak bir yer verir hem de onun
ailesi olur. Ayrıca josue’ye kol kanat gererken kendisi de günahlarından
arınmakta, kendi kendini kurtarmaktadır.[17]
After Life (Araf, 1998) ise
Hirokazu Kore-eda tarafından yönetilen bir Japon filmidir. Filmde henüz ölmüş
olan insanların tutulduğu bir Araf bölgesi vardır. Araf’ta insanlara dünyadaki
hatıralarından birini seçebilecekleri söylenir. Seçtikleri hatırayı diğer
dünyalarına götürebilecek ve ebediyyen saklayabileceklerdir. Ruhani bir rehber,
yeni ölüye hatıranın seçimi ve yeniden hatırlanması süreçlerinde yardımcı
olur. Bu hatıralar filme alınır. Filme alınma işlemi bittikten sonra ölülerin
sonraki hayata geçmelerine izin verilir. İlginç bir şekilde ruhani rehberler de
yeni ölmüş insanlardır. Fakat henüz saklamak istedikleri hatıralarını
seçememişlerdir. Kore-eda filminin ölümden çok hayatla ilgili olduğunu
söylemiştir. Çünkü insanları kendi hayatları hakkında düşünmeye sevk
etmektedir. Öyleyse ölüm her zaman hayatla ilgilidir denilebilir.[18]
Sinema ve din alanı ile
ilgili olup Avrupa menşeli olmayan filmlere şu filmler de örnek gösterilebilir:
Jesus of Montreal (Montrealli İsa-Kanada, 1989),
'TheLastWave (Esrarengiz Dava-
Avusturalya, 1977),
The Other Conquest (Diğer
Fetih-Meksika, 1998),
Crimen del PadreAmaro (Günah-Meksika,
2002),
Black Robe (Kara Cübbe-Avusturalya,
1991),
Andrei Rublev (Andrei- Rublev-Rusya,
1969),
Night Watch (Gece Nöbeti-Rusya 2004),
Day Watch (Gündüz Nöbeti-Rusya 2006),
I, TheWorst of All (Ben, Her şeyin En
Kötüsü-Arjantin, 1990),
James’ Journeyto Jerusalem (James’in
Kudüse Yolculuğu-îsrail, 2003),
The Bands Visit (Bandonun Ziyareti-îsrail, 2007),
Di- vine Intervention (Kutsal
Direniş-Filistin, 2002),
Eve andthe Fire House (Eve ve İtfaiye
Binası-Ka- nada, 2005),
ParadiseNow (Vaat Edilen
Cennet-Filistin, 2005).
2.
Sinema ve din uzmanlarının ilginç
buldukları diğer bir tür de belgesel filmlerdir. Belgeseller, filmin dışındaki
dünyanın gerçek bilgilerini sunma iddiasındadırlar.[19] Onlar kendilerini dünyayı
gerçekten var olduğu şekilde aktaran bir tür olarak sunarlar. Bir belgesel
filme yapabileceğimiz en temel ve yaralayıcı eleştiri onun güvenilmez ve
dünyayı gerçek olmayan bir biçimde yansıtan bir film olduğunu söylemek veya
göstermektir. Belgesellerin gerçek bilgileri aktarma iddiası yine de tamamen
tarafsız bir şekilde dünyayı tasvir ettikleri anlamına gelmez. Belgeseller
taraf tutabilir, fikir belirtebilir ve problemli durumlarda belirli bir çözümü
destekleyebilirler.[20] Yönetmen
birçok olasılık içerisinden dünyanın hangi parçasını göstereceğine karar vermek
zorundadır. Filmi düzenleme zamanı geldiğinde de yapılan çekimlerden
hangilerinin hikâyeyi oluşturacağını belirlemek durumundadır.
Unsettled (Göçebe, 2006)[21] 2005
yazında hem Gazze’de yaşayan ve İsrail’in Gazze’den çekilme planı çerçevesinde
göç etmeye zorlanan îsrailli gençlerin hem de bu yer değişikliğini sağlamak
için görevlendirilmiş İsrailli askerlerin hikâyesini anlatmaktadır. Hem göçe
direnenler hem de göç için zorlayanlar İsrail vatandaşı olduğu için film bazı
soruları izleyicilerin önüne koymaktadır:
İsrailli olmak ne demektir? Yahudi olmak ne
demektir? İyi bir Yahudi isen sana vadedildiğini düşündüğün toprakları Yahudi
olmayanlara bırakabilir misin? İyi bir Yahudi isen kendilerine -aynı zamanda
sana-vadedildiğini düşündükleri topraklardan Yahudileri göç etmeye zorlayabilir
misin? Yahudiler ve İsrail Devleti arasındaki ilişki nedir? Tüm bu sorular
din-politika ve İsrail’in özel politikaları hakkında sorulmaktadır. Bu konu ile
ilgili diğer bir belgesel de 5 Days (Beş Gün, 2005)’tir.
For The Bible Tells Me So (İncil Bana Öyle
Söylediği İçin, 2007) filmi Kitab-ı Mukaddes ve homoseksüellik hakkındadır.
Film, içlerinde ABD temsilciler meclisi çoğunluk grubu başkanı Richard Gephardt
ve Psikopos Gene Robinson’ın da aralarında bulunduğu çocukları gay ya da
lezbiyen olan 5 Amerikan ailesini ele almaktadır. Filmde PsikoposDesmont Tutu,
Harward’lı Pe- ter Gnomes, Rahip Jimmy Creech ve Haham Steve Greenberg gibi
İlâhiyatçılardan yararlanarak Kitab-ı Mukaddesi homoseksüelleri damgalamak için
kullananların iki yüzlü oldukları, Kitab-ı Mukaddesin bütün öğütlerine uymayıp
sadece homoseksüelliğe karşı olan öğütleri öne çıkardıkları savunulmaktadır.
Bu “kiraz toplama” (kutsal kitaptan uygun gördüğü öğütleri alıp uygun
görmediklerini görmezden gelme) olarak tanımlanmaktadır. Filmin sorusu “Kitab-ı
Mukaddes bize homoseksüellik hakkında ne söyler?”dir. İzleyicilere verdiği
cevap ise şudur:
Homoseksüeller Hristiyan toplumunun bir
parçası olabilirler. Hayatlarımızı nasıl yaşayacağımız konusunda
sevgi,İncil’den seçilmiş olan ayetlerden daha önemlidir. Din ve homoseksüellik
konusu ile ilgili diğer iki örnek de TremblingBefore G-d (2001, Ortodoks
Yahudilik) ve A Jihad ForLove’dır (Aşk İçin Cihad-2007, İslam).
Shake Hands With The
Devil
(Şeytanla El Sıkışma, 2007) Birleşmiş Milletler komutanı olarak Ruanda’ya
gönderilen Kanadalı korgeneral Romeo Dallaire’in hikâyesini ele almaktadır.
Dallaire barışı sağlamaya çalışırken Ruanda başbakanı bir uçak kazasında
öldürülür ve 100 günlük bir sürede 800 bin Ruanda’lı katledilir. Çok az askere
sahip olmasına ve olaylara karışmaması emredilmesine rağmen Dallaire mümkün
olduğunca çok Ruandalıyı kurtarmak için elinden geleni yapar. Yaşanan
katliamlar Dallaire’e ağır bir darbe vurur. Ancak on yıl sonra Ruanda’yı
ziyaret edebilir. Film, Ruanda’ya dönüşünde Dallaire’i takip etmektedir.
Dallaire sadece birkaç bin fazladan askeri olsa katliamı önleyebileceğini bu
nedenle katliamdan Birleşmiş Milletler’in de sorumlu olduğunu düşünmektedir. O
ayrıca katliamı insanlık için bir hayal kırıklığı olarak görmektedir. Filmin
adı Dallaire’in katliamın liderleriyle yaptığı toplantıdan gelmektedir.
Dallaire’e göre katliamın liderlerinin gözünde buz gibi bir bakış vardı ve o
mutlak şer ortamında şeytanla el sıkışıyordu. Dallaire ayrıca uzun metraj
kurgusal bir film olan Ho- tel Rawanda’da (Ruanda Oteli, 2004) da Nick
Nolte tarafından canlandırılmıştır. Darfur’daki soykırımla ilgili benzer bir
belgesel film de The Devil Came on Horseback (Şeytan At Sırtında Geldi,
2007) filmidir.
The Protocols of Zion (Yahudilerin Gizli
Anlaşmaları, 2005) belgeseli büyük ölçüde The Protocols of the Elders of
Zion(Yahudi Eşrafının Gizli Anlaşmaları/Planları) kitabına cevap
niteliğindedir. İlk olarak 1903 yılında Rusya’da basılan kitap Yahudilerin
dünyayı yönetmek için yaptıkları gizli planları gösterme iddiasındadır. Kitap,
sahtekârlık iddiasıyla gözden düşürülmesine rağmen çok satmaya devam etmiştir.
11 Eylül 2001’den sonra ABD’de yükselen bir Yahudi düşmanlığı oluşmuştur.Marc
Levin’in filmi Yahudi düşmanlığının nasıl bu kitaptaki komplo teorilerini takip
ettiğini göstermek için çaba sarf etmektedir. Filmde röportaj yapılan insanlar
tarafından ortaya atılan en şaşırtıcı iddia 11 Eylül 2001’de Yahudilerin
evlerinde kalmaları konusunda uyarıldıkları ve bu nedenle saldırıdan İsrail
veya Yahudilerin sorumlu oldukları iddiasıdır. Levin’in filmi hem Yahudi
düşmanlığına hem de komplo teorilerine kurban gitmeye karşı bir savunmadır.
Levin -tezini güçlendirmek için- Komplo teorileri üretenlerin yanında Dünya
Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıda eşini kaybeden Yahudi bir kadınla da röportaj
yapmaktadır. Kadın şöyle söylemektedir:
Yaşadığımız dünyayı daha iyi bir yer haline
getirmeyi hayatımızın amacı yapmalıyız.
Sinema ve din
uzmanlarının ilgilerini çeken son dönem belgesellerine şu örnekler de verilebilir:
Children of God:
Lostand Found (Tanrının Çocukları:
Kayıplar ve Hidayete Erenler, 2007),
Jesus Camp (İsa Kampı, 2006),
The Education of Shelby Knox (Shelby
Knox’un Eğitimi, 2005),
Dinner with the President:
A Nations Journey (Başkan ile Akşam Yemeği:
Bir Milletin Yolculuğu, 2007),
Be LikeOthers (Diğerleri Gibi Ol, 2008),
Order of Myths (Efsanelerin Emri, 2008),
Recycle (Geri Dönüşüm, 2008),
Slings hot Hip Hop (Hip Hop Sapanı,
2008),
God GrewTired of Us (Sudanlı Kayıp
Çocukların Hikayesi, 2006),
Kz (Kz, 2006),
Iraq in Fragments (Paramparça Irak,
2006),
Trudell (Trudell,2005),
Obsession:
RadicalIslams War Againstthe West (Takıntı:
Radikal İslam’ın Batıya Karşı Savaşı, 2006),
Refusenik (Refusenik, 2008).
3.
Sinema ve din alanı ile ilgili filmler
değerlendirilirken sık sık gözden kaçırılan kategori-bir saatten az süreli
olan- kısa filmlerdir. Birçok belgesel film de kısa filmdir. Bazı kısa filmler
bilinseler insanların ilgisini çekebilecek güzelliktedirler. Fakat kısa
filmler sinema salonlarında gösterilmedikleri için çoğunlukla gözden kaçarlar.
Günümüzde ise bazı kısa filmler internet üzerinden seyircilere ulaşmaktadır.
David Napier’in The
Art of Farewell (Veda Sanatı, Avusturalya, 2001) filmi yalnızca yedi dakika
uzunluğunda güçlü bir filmdir. Yaşlı bir adam dövme yapılan bir salona girer.
İçeridekiler tarafından görmezden gelinir. Müşterilerden biri onunla alay
ederken, dövme ustası genç çok meşgul olduğunu söyler. Yaşlı adam, ustanın
kendini daha fazla görmezden gelemeyeceği işyerinin kapanış saatine kadar
bekler. Evine gelip kendisine dövme yapmasını isteyince usta tereddüt eder
fakat büyük miktarda para teklif edince kabul eder.
Usta eve gittiğinde,
yaşlı adamın kipa taktığını görür ve Yahudi olduğunu anlarız. Usta salona
geçtiğinde adamın yeni ölmüş karısının salonun ortasında uzanmış olduğunu görür
ve evi terk etmek ister. Adam ona engel olur ve karısının kolundaki Nazi toplama kampı numarasını
kazımasını ister. Böylece kendince karısı toplama kampının dehşetini bir daha
hatırlamaya- caktır. Usta numarayı kazıdıktan sonra adam bu kez de karısının
numarasını kolundaki kendi numarasının yanına işlemesini ister. Ustanın “Siz
olanları unutmak istemiyor musunuz?” sorusu üzerine “Karımın olanları
unutmasını istiyorum. Ben ise karımı hatırlamak istiyorum.” cevabını verir.
Olanlardan etkilenen usta
evden çıkarken yaşlı adamdan aldığı parayı masanın üzerine bırakır. Ertesi gün
dövme kalıplarını karıştırırken gördüğü bir gamalı haçı da çöp kutusuna atar.
Yaşlı adam eşine özel bir veda etmiştir ve bu veda dövme ustasının hayatında da
değişikliğe yol açmıştır.
Bir diğer örnek ise
Kanada yerlisi bir yönetmen olan Gail Maurice’in yönettiği Smudge[22] (2005) filmidir. Smudge şehre taşınan Kanada yerlisi
kadınların geleneksel ayinlerini devam ettirme çabalarını kaydetmektedir. Şehir
tütsülenmek gibi yerli adetlerinin hoş görülmediği bir yerdir. Bu nedenle
şehrin ortasında geleneklerini sürdürebilecekleri bir yol bulmak zorundadırlar.
Dinlerini ve kültürlerini devam ettirebilmek için geleneksel yolları takip ederler.
Bazen bir şehir parkını kimsenin kendilerine engel olmayacağını umarak tütsülenmek
için kullanırlar. Bazen de evlerindeki yangın alarmlarını çalıştırmamak için
arabalarında tütsülenirler. Filmin sonunda bir grup yerli kadın bir çatıda aya
adanmış bir ayin için bir araya toplanırlar. Bu şekilde meraklı bakışlardan ve
alaya alınmaktan kurtularak kültürlerini devam ettirirler.
5 Minuti (Beş Dakika, 2006) filmi
İtalya’nın Milano şehrinde bir köprüden atlayıp intihar etmek üzere olan bir
kadın hakkındadır. Hz. İsa olduğunu iddia eden bir adam kadına yaklaşır ve
sadece beş dakika konuşmak istediğini söyler. Kahve ısmarlarlar ve derin bir
konuşmaya dalarlar. Adam sadece Hz. İsa’nın bilebileceği kadın hakkındaki
bilgileri kadına söyler ve yanında taşıdığı kadına ait bir fotoğrafı gösterir.
Kadına onu sürekli gözetlediğini söyler. Kadın adama çarmıha gerilmenin gerçek
olup olmadığını sorar. Adam sadece fiziksel acı değil aşağılanma da vardı der.
Beş dakika dolunca adam köprüye çıkar. İsterse kendisi için köprüden
atlayabileceğini böylece kadının eski mutlu hayatına dönebileceğini söyler.
Bunu daha önce yaptığını ve işe yaradığını ekler. Kadının tek ihtiyacı olan
imandır. Sonunda kadının imanı tazelenir. Adamın elini tutar ve şimdiye kadar
yaptıklarının yeterli olduğunu kendisi için atlamasına gerek olmadığını söyler.
Sarılırlar ve adam ayrılıp gider. Kadın neler olduğunu anlamaya çalışırken
yanına bir garson yaklaşır ve kadının sipariş ettiği kahveyi getirir.
Kısa film kategorisine
diğer örnekler şunlardır:
TheTribe (Kabile, 2006),
Gesture Down/I Dont Sing (Şarkı
Söylemem, 2006),
I Just Wanted to be Somebody (Ben
Sadece Önemli Bir Kişi Olmak İstedim, 2007),
FightingCholitas (Sıkı Kızlarla Dövüş,
2006),
Conversion (Din Değiştirme, 2006),
Linguists (Dil Bilimciler, 2007),
West Bank Story (Batı Şeria Hikâyesi,
2005),
Hot House (Ateşli Ev, 2007),
Moccasin Flats (Kızılderili Çarığı,
2002),
Admirational (Hayranlık, 2003),
Cha- sing Buddha (Buda’nın İzinde,
2000).
[1] The Continuum Companion to Religionand Film, William
Blizek (Ed), Bloomsbury, New York, 2009, 19-28. Bu çeviri TÜBİTAK 2219 Yurtdışı
Doktora Sonrası Araştırma Bursu desteği ile yapılmıştır.
[2] University of Nebraska Omaha, ReligiousStudies öğretim
üyesi, Journal of Religion and Film kurucu editörü.
[3] M.Ü. İlâhiyat Fakültesi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Eğitimi Bölümü öğretim üyesi
1
Hollywood
sineması çok daha önce doğmuş olmasına rağmen günümüzde yıllık üretilen film
sayısı bakımından Boll- ywood (Hint Sineması), Hollywood’u geride
bırakmaktadır. Bu nedenle bu alt kategorinin adının “Hollywood/Boll- ywood Gişe
Rekortmeni Filmleri” olması daha uygun olabilir.
2
İngilizce
film isimlerini çevirirken eğer film Türkiye’de gösterime girmişse, gösterime
girdiği ismi kullandık. Gösterime girmemişiseTürkçe karşılığını verdik. (ç.n.)
[4] Neo, One
kelimesinin farklı şekilde yazılmış halidir. Hz. İsa Hristiyanlıkta sık sık The
One (Tek, yegane) olarak isimlendirilir. Hristiyanlığa göre Hz. İsa insanlığı
kurtacak olan “yegane” kişidir. Bu nedenle filmdeki Neo isminin Hz. İsa’ya
atfen kullanıldığı ifade edilmektedir.
[5] bk.
Flannery-Dailey, F. and Wagner, R. (2001), ‘Wake up! Gnosticism and Buddhism in
The Matrix’, Journal of Religi- on & Film, 5 (2). http:
//www.unomaha.edu/jrf/gnostic.htm.Erişim:
18 Ağustos 2008.
[6] age.
[7] bk. Fielding, J.
(2003), ‘Reassessing The Matrix/Reloaded’, Journal of Religion & Film,7
(2). http:
//www.unomaha.edu/ jrf/Vol7No2/matrix.matrixreloaded.htm. Erişim:
20 August 2008. Matrix bazen Plato’nun mağara
benzetmesi ile de ilişkilendirilmektedir.bk. Irwin, W. (ed.) (2002), The Matrix
& Philosophy:
Welcome
to the Desert of the Real. Chicago:
Open Court Publishing Company;
Haber,
K. (ed.) (2003), Exploring the Matrix. New York:
Macmillan.
[8] Beynin ön kısmının
kesilip çıkarılması işlemi. (ç.n.)
[9] Blizek, W. L.,
‘Using Movies to Critique Religion, Continuum Companion to Religion and Film,
New York:
Continu- um.
[10] Hindu mitolojisinde
Rama’nın karısı olan tanrıça. (ç.n.)
[11] Kızılderili, Maya
Aztek gibi milletlerin dinleri kastedilmektedir. (ç.n.)
[12] Hristiyanlıkta Savior
(Kurtarıcı)dankasıt Hz. İsa’dır.
[13] Rein hartz,
Adele.‘Jesus Movies, Continuum Companion to Religion and Film, New York:
Continuum.
[14] Breaking the Waves
filmiile ilgili daha fazla bilgi için . ‘Bess the Christ Figure?Theological
Interpretationof Breaking the Waves, by Mercandante, L. (2001), Journal of
Religion & Film, 5 (1).Erişim:
22 Ağustos 2008 http:
//www.unoma-
ha.edu/jrf/bessthe.htm;
‘Transgressing Goodness in Breaking the Waves,
by Makarushka, I. S. M. (1998),Journal of Religion & Film, 2 (1),http:
//www.unomaha.edu/jrf/breaking.htm. Erişim:
25 Ağustos 2008;
Keefer, K. and Linafelt, T. (1998). ‘TheEnd of
Desire:
Theologies of Eros in the Song of Songs and
Breaking the Waves, Journal of Religion & Film, 2 (1).Retrieved from 25
Ağustos 2008 from http:
[15] Hz. îsa’nın
havarileri ile yediği son akşam yemeği kastedilmektedir. (ç.n.)
[16] Babette’s Feast ile
ilgili daha fazla bilgi için kbz. Wright, W. M. (1997), ‘Babette’s Feast:
A ReligiousFilm’, Journal of Religion &
Film, 1 (2).http:
//www.unomaha.edu/jrf/BabetteWW.htm, erişim:
20 Ağustos 2008;
Schuler, J. (1997), ‘Ki- erkegaard atBabette’s
Feast:
The Return to the Finite’, Journal of Religion
& Film, 1 (2). Erişim:
20 Ağustos 2008, http:
// www.unomaha.edu/jrf/kierkega.htm;
Haunton, C., ‘Imaging God in
Movies, Continuum Companion to Religion and Film, New York:
Continuum.
[17] bk. Bowman, D.
(2001), ‘Faith and the Absent Savior in Central Station’ in the Journal of
Religion & Film, 5 (1).Eri- şim:
9 Eylül 2008, http:
//www.unomaha.edu/jrf/centstat.htm;
Solano, J. R. (2004), ‘Blessed BrokenBodies:
Exploring Redemption in Central Station and
Breaking the Waves’ in the Journal of Religion & Film, 8 (1).9 Eylül 2008
http:
[18] Blizek, W. L. (1999)
‘Report from Sundance 1999:
Religion in IndependentFilms’, Journal of
Religion & Film, 3 (1). Erişim:
9Eylül 2008 http:
[19] Bordwell, D. and
Thompson, K. (1997), Film Art:
An Introduction (5.
bsm).Columbus, OH:
McGraw-Hill, s. 42.
[20] age, s. 44
[21] Bu ve bundan sonraki
filmler yukarıda belgeseller hakkında dile getirilen endişelere iyi birer
örnektir. Örnek verilen belgesellerde olaylara bir tarafın bakış açısıyla
bakıldığı ve taraf tutulduğu açıkça görülmektedir. (ç.n.)
[22] Yerlilerin ateş
dumanı ile bedenlerini arıttıklarını düşündükleri bir ritüel.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar