Rasûlüllah salla'llâhü aleyhi ve sellem e Hz. Ömer radiya'llâhü anhın Mersiyeleri
لعمري لقد أيقنت أنك ميتٌ ...
ولكنما أبدى الذي قلته الجزع
وقلت: يغيب الوحي عنا لفقده ...
كما غاب موسى ثم يأتي كما رجع
وكان هواي أن تطول حياته ... وليس
لحي في بقا ميت طمع
فلما كشفنا البرد عن حر وجهه ...
إذا الأمر بالجذع المرحب قد وقع
فلم يك لي عند المصيبة حيلة ...
أرد بها أهل الشماتة والفزع
سوى آذن الله الذي في كتابه ...
وما آذن الله العباد به يقع
وقد قلت من بعد المقالة قولة ...
لها في حلوق الشامتين به بشع
ألا إنما كان النبي محمد ... إلى
أجل وافى به الموت فانقطع
ندين على العلات منا بدينه ...
ونعطي الذي يعطي ونمنع ما منع
ووليت محزوناً بعين سخينةٍ ...
أكفكف دمعي والفؤاد قد انصدع
وقلت لعيني كل دمع ذخرته ...
فجودي به إن الشجي له دفع
1- Ömrüme yemin olsun, artık senin öldüğüne kesin olarak
inandım ve önceden söylemiş olduklarıma acına tahammül edemeyişim sebep
olmuştu.
2- Demiştim ki o öldüğü zaman vahy de bizden ayrılır, bu
yüzden geri gelecektir Musa’nın kaybolup sonra dönmesi gibi.
3- Arzum, onun ömrünün uzun olmasıydı ama hiçbir canlı
için ebedî yaşam arzusu mümkün değildir.
4- Yüzündeki örtüyü açtığımızda büyük bir elem yaşandı.
5- O musibet anında alaycı kişilere verilecek karşılık
bulamadım.
6- Sadece Allah ’ın kitabında bildirdikleri, kullarına
bildirdikleri gerçekleşir.
7- Ve bu sözden sonra lâfı boş konuşanların ağzına tıkan
şu sözleri söyledim,
8- Evet, Nebi Muhammed kendisi için belirlenen ecelin
gelmesiyle ölmüştür,
9- Bizse bütünüyle olduğu gibi onun dinine bağlı
kalacağız; onun verdiğini verip, men ettiğini men edeceğiz.
10- Gönlüm paramparça ve gözyaşlarımı gözlerimde tutarak
mahzun bir hâlde geri döndüm.
11- Ve gözlerime dedim ki: Biriktirdiğin gözyaşlarını
dökmede cömert ol! Zira üzülen kişinin hüznünü ancak bu giderir.
مَا زِلْتُ مُذْ وَضَعَ الفِرَاشَ
لِجَنْبِهِ ... وثَوَى مَرِيضًا خَائِفًا أتَوَقَّعُ
شَفَقًا عَلَيهِ أنْ يَزُولَ مَكَانَهُ
... عَنَّا فَنَبْقَى بَعْدَهُ نَتَوَجَّعُ
وإذَا تَحَدَّتْنَا الحَوَادِثُ مَن
لَنَا ... بالوحْي مِن رَبٍ رَحيمٍ يَسْمَعُ
لَيتَ السَّماءُ تَفَطًَّرتْ
أكْنَافُهَا ... وتَنَاثَرَتْ فِيهَا النُجُومُ الطُّلَّعُ
لَمَّا رَأيتَ النَّاسَ هَدَّ
جَمِيعهُمْ ... صَوتٌ يُنَادِي بالنَّعِي فَيُسْمَعُ
وسَمِعْتُ صَوتًا قَبْلَ ذَلِكَ
هَدَّنِي ... عَبَّاهُ يَنْعَاهُ بِصَوتٍ يَقْطَعُ
فَلْيَبْكِهِ أهْلُ المَدِائِنِ
كُلِّهَا ... والمُسْلِمُونَ بِكُلِّ أرْضٍ تُجْدَعُ
1-
Hasta
hâlde yanı üzerine yatağa düştüğünden beri korku içerisinde bekliyordum.
2-
Onun
bizden ayrılması ve sonrasında büyük bir acı içinde kalmak endişesiyle,
3- Canım sana feda olsun (ey Nebi!)
Şimdi bizi kim idare edecek? Kime danışacağız iş başımıza geldiğinde?
4- Yaşadığımız meseleler hakkında
konuştuğumuz vakit, kim Allah’tan gelen vahyi duyuracak bize?
5- Gök tamamıyla yarılsaydı da
sıçrayan yıldızlar saçılsaydı her yana keşke.
6- insanların hepsini harap olmuş
hâlde gördüğümde, ölümü haber veren bir ses duyuldu.
7- İnsanlar Peygamberlerinin
etrafında dua ediyor ve ağlıyorlardı.
8- Ve bundan evvel bir ses duydum,
Abbas’ın ölümü duyuran o tahammül edilemez sözleriydi beni mahveden de.
9- Artık yas tutsun tüm Müslümanlar,
ağlasın tüm Medine halkı.
Kaynak: Abdullah
Muaz Güven, Sahâbe-İ Kirâm’ın Hz. Peygamber İçin Yazdıkları Mersiyeler
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar