Print Friendly and PDF

Nef’î’nin Tuhfetu’l-Uşşâk Adlı Farsça Kasidesi

Bunlarada Bakarsınız

 



Hazırlayan: PROF. DR. Mehmet KANAR

Hiciv ve kasideleriyle ünlü divan şairi Nefî, XVII. yüzyılın önde gelen şairlerindendir. 980/1572 yılında Erzurum’un Hasankale kasabasında dünyaya gelmiş, orada bir müddet öğrenim gördükten sonra İstanbul'a gitmiş, Dördüncü Murad'ın teveccühünü kazanmış ve bazı önemli görevlerde bulunmuştur. Yakın dostları dâhil insanları rencide edecek derecede sövgüye varan hicivler yazmaktan geri durmayan şairin hırçın kişiliği ve davranışları, özellikle sınır tanımayan yergileri gözden düşmesine ve devlet adamlarının hedefi durumuna gelmesine yol açmıştır.

1044/1635 yılında çok etkili hicivleri yüzünden boğdurulmuş ve cesedi denize atılmıştır. Nef'i'nin şiir kudreti çok yüksektir. Farsça şiirlerinde oldukça güçlüdür. Bu dildeki manzumelerini ayrı bir divan halinde toplamıştır.

“Tuhfetü'l-uşşak” kasidesi bir İran edebiyatının birçok büyük simaları tarafından aynı vezin ve kafiye ile ayrı ayrı özgün isimleriyle yazılmış manzumeler serisindendir. Farsça divanında bulunan bu kasidesi Fuzûlî’nin “Enîsü’l-kalb” adlı eserine nazîredir.

 چکیده

"نفعی" از شاعران شناخته شده قرن 17 می باشد که با قصیده و هجو هایش

مشهور شده است. در سال 1572/980 در منطقه حسن قلعه از توابع ارزروم متولد و

بعد از تحصیالت مقدماتی در ارزروم راهی استانبول شده و توجه "مراد چهارم" را بخود

جلب نموده است و بعضی از مسولیت های مهم را در اختیار گرفته است. اشعار هجو وی

که گاهی تا سرحد فحش بوده و حتی گاهی دوستان نزدیک خود را نیز رنجیده می

ساخته وی را مورد هدف دولتمردان وقت قرار داده است.

در سال 1635/1044 به دلیل اشعار هجو تاثیرگذارش از طرف دشمنانش خفه و

جسد وی به دریا انداخته شده است. "نفعی" در سرودن اشعار فارسی نیز بسیار متبحر

بوده و منظومه های شعر فارسی خود را بصورت یک دیوان جمع آوری کرده است.

قصیده "حتفة العشاق" وی از توسط بسیاری از مشاهیر شناخته شده ادبیات ایران با

همان وزن و قافیه و با اسم های مختلف نوشته شده است. این قصیده که در دیوان

فارسی وی موجود می باشد، در مجموعه "انیس القلب" فضولی بصورت ناظر ارائه شده

است.

کلید واژه: ادبیات دیوانی، ادبیات فارسی، نفعی، قصیده فارسی

 

TUHFETU’L-UŞŞÂK

 

Vezin: Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

 

دلم سرمستِ جامِ عشق و عقلِ کل زباندانش

نگوید نشنود هر دو جز از توحیدِ یزدانش

Dilem sermest-i câm-i ‘aşk u ‘akl-i kul zebândâneş

Negûyed neşneved her do coz ez tovhîd-i yezdâneş

Aşk kadehinin sarhoşu gönlüm; aklıkül onun dilinden anlar

Her ikisi Allah’ın tevhidi hariç, ne söz söyler ne dinler

 

چه توحید؟ آشنا حرفی ز خلوتگاهِ غیب الغیب

چه دل؟ رسوا ندیمِ بزمگاهِ خاصِ سلطانش

Çi tovhîd? Âşinâ harfî zi ḫalvetgâh-i gaybu’l-gayb

Çi dil? Rusvâ nedîm-i bezmgâh-i hâs-i sultâneş

Nasıl tevhid? Aşina bir söz gayblar gaybının halvet yerinden

Nasıl gönül? Rüsva bir nedim, sultanının has meclisinden

 

چه دل؟ گستاخِ بزمِ عشق کز تحریکِ یزدانی

کند شوخی و رندی از هجومِ فیضِ پنهانش

Çi dil? Gustâḫ-i bezm-i ‘aşk kez tahrîk-i yezdânî

Koned şûḫî yu rindî ez hucûm-i feyz-i pinhâneş

Nasıl gönül? Aşk meclisinin küstahı, ilahî tahrikle

Şuhluk, rintlik eder gizli feyzin hücumu ile

 

چه دل که غمزهء حاضرجوابِ شاهدِ غیبی

که خونِ فتنه می بارد ز ابرِ تیغِ عریانش

Çi dil ki gamze-yi hâzircevâb-i şâhid-i gaybî

Ki ḫûn-i fitne mîbâred zi ebr-i tîg-i ‘uryâneş

Nasıl gönül? Gayb güzelinin hazırcevap bakışı

Yalın kılıç bulutundan yağdırır fitne kanını

 

چه دل آن کهنه استادِ معلمخانهء معنی

که یک طفلست عقلِ کل ز طفالنِ سبقخوانش

Çi dil an kohne ostâd-i mu’allimḫâne-yi ma’nî

Ki yek tiflest ‘akl-i kul zi tiflân-i sebekḫâneş

Nasıl gönül? Mânâ okulunun eski hocası

Aklıkül onda okuyan çocuklardan biri

 

عجب نبود گر استادی کند بر عقل و اندیشه

دلی کو مایه می گیرد مدام از سرِّ سبحانش

‘Aceb nebved ger ostâdî koned ber ‘akl u endîşe

Dilî kû mâye mîgîred mudâm ez sirr-i subhâneş

Şaşılmaz hocalık ederse akıl ile düşünceye

Bir gönül sürekli Sübhan’ın sırrıyla beslenirse

 

خصوصا آن دلِ دانا که در احوالِ وجدانی

شود جاسوسِ غیب اندیشهء خاطر پریشانش

Ḫusûsâ an dil-i dânâ ki der ehvâl-i vicdânî

Şeved câsûs-i gayb endîşe-yi ḫâtir perîşâneş

Özellikle o bilgili gönül vicdan hallerinde

Gaybı araştırır durur perişan olmuş gönlünde

 

دلِ من نیست تنها هر دلی کو قابلِ عشقست

چنین است و چنین احوالِ مشکل گردد آسانش

Dil-i men nîst tenhâ, her dilî kû kâbil-i ‘aşkest

Çonîn est u çonin ehvâl-i moşkil gerded âsâneş

Yalnız benim gönlüm değil; hangi gönül uygunsa aşka

Böyledir bu; böyle güç haller kolaylaşır ona

 

دلست و عشق و حسنِ بی زوال و حسرتِ دائم

که حسرت مایهء عشقست و وصلت عینِ نقصانش

Dilest u ‘aşk u husn-i bîzevâl u hasret-i dâim

Ki hasret mâye-yi ‘aşkest u vuslat ‘eyn-i noksâneş

Gönül, aşk, bitmez güzellik, sürekli hasrettir

Hasret aşkın mayasıysa, vuslat noksanın kendisidir

 

نه رند است آنکه با سودای حسن از جا بر خیزد

بیابد یوسفستانی اگر در چاهِ کنعانش

Ne rind est an ki bâ sovdâ-yi husn ez câ ber ḫîzed

Beyâbed Yûsufistânî eger der çâh-i Ken’âneş

Rint değildir güzellik sevdasıyla kalksa yerinden biri

Bulsa da Ken’an kuyusunda Yusuflar toprağını

چرا با حسنِ مغرور آشنایی میکند آن رند

که باشد کنجِ زندانخانهء دل یوسفستانش

Çerâ bâ husn-i magrûr âşinâyî mîkoned an rind

Ki bâşed konc-i zindânḫâne-yi dil Yûsufistâneş

O rint neden aşinalık etsin mağrur güzellikle

Gönül zindanının köşesi rintlerle dolmuşsa?

 

دلم در عالمِ عشق آن حکیمِ دوربین آمد

ندارد آرزوی ذوقِ وصل از بیمِ حرمانش

Dilem der ‘âlem-i ‘aşk an hekîm-i dûrbîn âmed

Nedâred ârizû-yi zovk-i vasl ez bîm-i hirmâneş

İleri görüşlü bilge oldu gönlüm aşk âleminde

Vuslat zevkini arzu etmez mahrumluk korkusuyla

 

مغنّی دم مزن، ساقی مرا ساغر مده دیگر

که من بیتاب و دلبر نیمخواب و دیده حیرانش

Mugannî! Dem mezen; sâkî! Merâ sâger medih dîger

Ki men bîtâb u dilber nîmḫâb u dîde heyrâneş

Okuma şarkıcı! Artık kadeh verme saki bana

Ben halsizim; sevgili uykulu; gözlerim hayran ona.

 

اگر ساغر دهی ساقی ز صهبای محبت ده

که مخمورم ز کیفِ پر خمارِ زهرِ هجرانش

Eger sâgar dihî sâkî zi sahbâ-yi mahabbet dih

Ki maḫmûrem zi keyf-i por ḫumâr-i zehr-i hicrâneş

Kadeh vereceksen, muhabbet şarabını ver saki

Mahmurum ayrılığın mahmurlaştırıcı keyfiyle

 

اگر دم می زنی مطرب بخوان این مطلع و تن زن

مرا بگذار تا خوانم غزل را تا بپایانش

Eger dem mîzenî mutrib beḫân in matla’ u ten zen

Merâ bugzâr tâ ḫânem gazel râ tâ be pâyâneş

Mutrip! Okuyacaksan, oku bu matlaı; sus sonra

Bırak beni; okuyayım gazeli baştan sona

 

چه گویم در شکنجِ زلفِ او حالِ اسیرانش

مبادا فتنهء مسکین اسیرِ بند و زندانش

Çi gûyem der şikenc-i zulf-i û hâl-i esîrâneş

Mebâdâ fitne-yi miskîn esîr-i bend u zindâneş

Nasıl anlatayım zülüflerinin kıvrımındaki esirlerinin halini?

Miskin fitne bile olmasın onun zindanının esiri!

 

چه دلها در خمِ هر مویِ زلفِ او گرفتارست

که صد فتنه بیاموزد ز هر یک چشمِ فتانش

Çi dilhâ der ḫam-i her mûy-i zulf-i û giriftârest

Ki sed fitne biyâmûzed zi her yek çeşm-i fettâneş

Ne gönüller tutulmadı ki her tel saçının kıvrımına!

Her fettan gözünden onun öğrenir yüz fitne

 

فتد گر یک دلِ پر تاب و سوزان از سرِ گیسو

شود چون ماه نخشب در تهِ چاهِ زنخدانش

Foted ger yek dil-i por tâb u sûzân ez ser-i gîsû

Şeved çon mâh-i naḫşeb der tih-i çâh-i zeneḫdâneş

Kıvranıp yanan bir gönül saçının ucundan düşecek olsa

Nahşeb Ay’ı gibi görünür çenesinin çukurunda

 

بدل های فروزان عقدِ گوهر میشود هر مو

فتد بر گردن و بر سینهء چون ماهِ تابانش

Be dilhâ-yi furûzân akd-i govher mîşeved her mûr

Foted ber gerden u ber sîne-yi çon mâh-i tâbâneş

İnci dizisi olur her tel saçı parlayan gönüllerle

Düşer onun Ay gibi parlak boynuna, göğsüne

 

شود گویا گسسته عقدِ پروینِ فلک شانه

گره گر واگشاید از خمِ هر موی پیچانش

Şeved gûyâ goseste ‘akd-i pervîn-i felek şâne

Girih ger vâ goşâyed ez ḫam-i her mûy-i pîçâneş

Felekteki Ülker dizisi dağılır adeta

Kıvrık saçlarının ucundaki düğümü açarsa

 

غزل پردازیم کشت اهلِ دل را لیک معذورم

نماند گر یک اهلِ دل، بماند دل بجانانش

Gazelperdâziyem koşt ehl-i dil râ lîk ma’zûrem

Nemâned ger yek ehl-i dil, bemâned dil be cânâneş

Gazelciliğim öldürdü gönül ehlini; mazurum ama

Bir gönül ehli kalmasa da, kalır gönül cananında

 

مرا جانان بباید، نه دل و جان ، عاشقم عاشق

نه دل دانم نه اهلِ دل ز خیلِ مستمندانش

Merâ cânân bebâyed, ne dil u cân, ‘âşıkem, âşık

Ne dil dânem, ne ehl-i dil zi ḫeyl-i mustmendâneş

Canan gerek bana; ne gönül, ne can; âşığım ben, âşığım

Ona muhtaçlardan ne gönül, ne gönül ehli bilirim

 

که بیتابانه میگویم شکایتگونهء پنهان

ز بیدادِ نگاهِ فتنه ریزِ غمزه جنبانش

Ki bîtâbâne mîgûyem şikâyetgûne-yi pinhân

Zi bîdâd-i nigâh-i fitnerîz-i gamzeconbâneş

Halsizce söylerim zira şikâyet eder gibi gizli gizli

Oynak bakışlarının fitne salan zulümlerini

 

فغان از دستِ شوخی کز هجومِ نازِ پی در پی

تلف شد مهربانیء نگاهِ ناوک افشانش

Figân ez dest-i şûḫî kez hucûm-i nâz-i peyderpey

Telef şod mihribânî-yi nigâh-i nâvekefşâneş

Elaman o şuhun elinden! Art arda naz hücumuyla

Ok atan bakışlarının muhabbeti gitti boşa

 

نگه در ناوک افشانی و دل حیرانِ نظّاره

ز حیرانی نیامد ذوقهای زخمِ پیکانش

Nigeh der nâvekefşânî yu dil heyrân-i nezzâre

Zi heyrânî neyâmed zovkhâ-yi zaḫm-i peykâneş

Bakışlar ok atar, gönlüm hayran seyreder onu

Hayranlıktan alamadım oklarının yara zevkini

 

ز بیمِ غمزه مضمونِ سخن در لب گره بندد

دلم حرفی زند گر با لسانِ حالِ مژگانش

Zi bîm-i gamze mazmûn-i soḫen der leb girih bended

Dilem harfî zened ger bâ lisân-i hâl-i mujgâneş

Kirpiklerinin hal diliyle bir şey söylese gönlüm

Gamzesinin korkusuyla dudaklarımda düğümlenir sözüm

 

کسی داند زبانِ شکوه ام کز بیخودی گردد

لسانِ حالِ دل آه و دهن چاکِ گریبانش

Kesî dâned zebân-i şikve’em kez bîḫodî gerded

Lisân-i hâl-i dil âh u dehen çâk-i girîbâneş

Şikâyet dilimi anlayan kişi, kaybederse kendini

“Ah” olur gönül halinin dili; “ağız” olur yakasının yırtığı

 

ندیدم جز محبّت مهربانتر یارِ غمخواری

برای دردِ دل گفتن گرفتم سخت دامانش

Nedîdem coz mahabbet mihribânter yâr-i gamḫârî

Berâyi derd-i dil goften giriftem saḫt dâmâneş

Görmedim muhabbetten müşfik dert ortağı

Gönül derdini söylemek için yapıştım eteğine sımsıkı

 

که گر حسنست و گر عشق، از محبّت نیست مستغنی

محبت کامرانی میکند بر این و بر آنش

Ki ger husn est u ger ‘aşk, ez mahabbet nîst mustagnî

Mahabbet kâmurânî mîkoned ber în u ber âneş

Hüsn ile Aşk muhabbetten değildir müstağni

Muhabbet hem buna, hem ona geçirir hükmünü

 

پیامی گیرد و آرد محبّت از لبِ غمزه

که لطفِ حسنِ تعبیرش نه دل داند نه جانانش

Peyâmî gîred u âred mahabbet ez leb-i gamze

Ki lutf-i husn-i ta’bîreş ne dil dâned, ne cânâneş

Muhabbet, gamzenin dudağından bir mesaj alır getirir

Güzel ifadesindeki lutfu ne gönül, ne cananı bilir

 

محبّت بو الهوس را آفت و ذوقیست عاشق را

که صد عالم متاعِ جان سپردن نیست تاوانش

Mahabbet bulheves râ âfet u zovkîst âşık râ

Ki sed ‘âlem metâ’-i cân siporden nîst tâvâneş

Muhabbet şıpsevdinin belası, âşığın zevkidir

Yüz âlem can metaı vermek ona bedel değildir

 

محبّت آن قوی دردست کز توفیقِ پنهانی

قضا گم کرد ناگه حقهء داروی درمانش

Mahabbet an kavî derdest kez tovfîk-i pinhânî

Kazâ gom kerd nâgeh hokke-yi dârû-yi dermâneş

Muhabbet o şiddetli derttir; gizli tevfik ile

Kaza kaybetti derman olacak ilacın kutusunu birdenbire

 

محبت را ز من پرس ار بالی دلستان خواهی

وگرنه تن زن و بگذار دل را با غمِ جانش

Mahabbet râ zi men pors er belâ-yi dilsitân ḫâhî

Vegerne ten zen u bugzâr dil râ bâ gam-i câneş

Muhabbeti bana sor, istiyorsan sevgilinin belasını

Yoksa sus; canının gamıyla bırak gönlü

 

محبت برقِ شمشیرِ تغافل نیست از شوخی

کشد خوبان و ز استغنا کند غمزه پشیمانش

Mahabbet berk-i şemşîr-i tegâful nîst ez şûhî

Keşed ḫûbân u z’istignâ, koned gamze peşîmâneş

Muhabbet tegafül kılıcındaki parıltı değil; şaka mı?

Çeker güzeller gamze kılıcını; istiğnayla pişman eder onu

 

محبت یک چراغِ خانمانسوزِ دل و جان است

که مهرست از یکی پروانه های شعله ریزانش

Mahabbet yek çerâg-i ḫânumânsûz-i dil u cân est

Ki mihr est ez yekî pervânehâ-yi şu’lerîzâneş

Muhabbet bir çıradır; yakar gönül, can ocağını

Güneştir onun alev saçan pervanelerinden biri

 

محبت طرحِ گلشن میکند گر در دلِ دریا

شود نسرِ فلک بریان ز آهِ عندلیبانش

Mahabbet tarh-i gulşen mîkoned ger der dil-i deryâ

Şeved nesr-i felek biryân zi âh-i ‘andelîbâneş

Muhabbet gül bahçesi düzenlese deniz ortasında

Bülbüllerinin âhından kebap olur gökteki akbaba

 

محبت گر زمینِ کربال را شبنمی ریزد

دلِ پر داغ می رویاند از خاکِ شهیدانش

Mahabbet ger zemîn-i Kerbelâ râ şebnemî rîzed

Dil-i por dâg mîrûyâned ez ḫâk-i şehîdâneş

Muhabbet dökerse Kerbelâ toprağına şebnemi

Şehitlerinin toprağından bitirir dağlanmış gönülleri

 

محبت یک بهشت دوزخ آمیزست در سینه

که از دودِ فتیلِ داغ گردد سنبلستانش

Mahabbet yek bihişt-i dûzeḫâmîzest der sîne

Ki ez dûd-i fetîl-i dâg gerded sunbulistâneş

Muhabbet bir cennettir, karışmış cehennemle göğüste

Kurulur onun sümbül bahçesi kızgın fitil dumanıyla

 

بهارِ عالمِ دل را بنازم کز هوای او

شود یک گلستان آتشکده، دود ابرِ بارانش

Behâr-i ‘âlem-i dil râ benâzem kez hevâ-yi û

Şeved yek gulsitân âteşkede; dûd ebr-i bârâneş

Gönül âleminin baharıyla övünürüm; onun havasıyla

Ateşkede olur bir gülistan; dumanı döner yağmur bulutuna

 

دلم با آهِ سرد و فکرِ گوناگون عجب باغیست

که باشد جلوه گر دائم بهار اندر زمستانش

Dilem bâ âh-i serd u fikr-i gûnâgûn ‘aceb bâgîst

Ki bâşed cilveger dâim behâr ender zemistâneş

Acayip bahçedir gönlüm soğuk âhı, türlü fikriyle

Görünür her daim bahar onun kış mevsiminde

 

مرا در دل هوای عشق و در سر اینچنین سودا

ز جنت دم زند واعظ، زهی ادراک و اذعانش

Merâ der dil hevâ-yi ‘aşk u der ser inçonin sovdâ

Zi cennet dem zened vâ’iz; zihî idrâk u iz’âneş!

Gönlümde aşk havası var; başımda böyle sevdâ

Vaiz Cennetten söz eder; bak şunun idrakine, iz’anına!

 

چه حظ دارد ز جنت آنکه یکسان بنگرد دائم

بموجِ سلسبیل و چینِ پیشانیء رضوانش

Çi haz dâred zi cennet anki yeksân bingered dâim

Be movc-i selsebîl u çîn-i pîşânî-yi rizvâneş

Cennetten ne haz alır o kişi? Daima görür aynı

Selsebilin dalgasıyla Rıdvan’ın alın kırışığını

 

ندارم آرزوی باغِ جنت ز آنکه عاشق را

چهِ دوزخ شود فردوسِ اعال ز آهِ سوزانش

Nedârem ârizû-yi bâg-i cennet zanki âşık râ

Çeh-i dûzeḫ şeved firdovs-i e’lâ z’âh-i sûzâneş

Arzu etmem Cennet bahçesini; âşığa zira

Cehennem kuyusu kesilir Firdevs-i A’lâ yakıcı âhıyla

 

چه می خواهم ز جنت هرچه می خواهم، ز دل خواهم

که صد گنجینه پنهانست در هر کنجِ ویرانش

Çi mîḫâhem zi cennet; her çi mîḫâhem, zi dil ḫâhem

Ki sed gencîne pinhânest der her konc-i vîrâneş

Ne isteyim Cennetten? Ne istesem, isterim gönlümden

Yüz hazine gizlidir onun viran köşelerinde

 

یکی گنجینهء او نقدِ اسرارِ خداوندست

که نگشوده ز حیرانی دلم مُهرِ سلیمانش

Yekî gencîne-yi û nakd-i esrâr-i ḫodâvendest

Ki negşûde zi heyrânî dilem mohr-i suleymâneş

Bunun bir hazinesinde Tanrı sırlarının nakdi var

Şaşkınlığından açmadı gönlüm onun Süleyman mührünü

 

گهر چینم ز بحرِ وحدت اما نی بغوّاصی

که حبسِ دَم کنم از بهرِ مرواریدِ غلطانش

Goher çînem zi bahr-i vahdet emmâ nî be gavvâsî

Ki habs-i dem konem ez behr-i morvârîd-i galtâneş

Vahdet denizinden toplarım incileri; değil dalgıçlıkla

Nefesimi tutmam hiç yuvarlak inci uğruna

 

نهنگِ خامه ام دم می کشد گر در لبِ دریا

شود فوّارهء گوهرفشان گردابِ عمّانش

Neheng-i ḫâme’em dem mîkeşed ger der leb-i deryâ

Şeved fevvâre-yi govherfişân girdâb-i ‘ummâneş

Kalemimin timsahı bir nefes çekse deniz kenarında

Ummanının girdabı olur inciler saçan fıskiye

 

دلم گنجست و کلکم اژدرِ گوهر نثارِ او

زهی اژدر که پنهان در زبان گنجِ فراوانش

Dilem gencest u kilkem ejder-i govhernisâr-i û

Zihî ejder ki pinhân der zebân genc-i ferâvâneş

Gönlüm bir hazine, kalemim inci saçan ejderha

Ne ejderha ama! Dilinde nice hazineler saklı

 

نه کلکست او نه اژدر نه عصای موسیم در کف

بمن بسپرده حق مفتاحِ فیضِ پنهانش

Ne kilkest û, ne ejder, ne ‘esâ-yi Mûsiyem der kef

Bemen besporde Hak miftâh-i genc-i feyz-i pinhâneş

Ne kalem, ne ejderhâ, ne elimde Musa’nın asâsı

Hak bana teslim etti gizli feyiz hazinesinin anahtarını

 

نگردد خامه ام در کین ستانیء فلک عاجز

نه از شمشیرِ بهرام و نه از کوپالِ کیوانش

Negerded ḫâme’em der kînsitânî-yi felek ‘âciz

Ne ez şemşîr-i Behrâm u ne ez kûpâl-i Keyvâneş

Öç almakta âciz kalmaz kalemim Felekten

Ne Behram’ın kılıcından, ne Keyvan’ın gürzünden

 

بشمشیرِ زبان صاحب قرانِ مجلس آرایم

نه چون خورشید محتاجم بچرخ از بهرِ میدانش

Be şemşîr-i zebân sâhibkırân-i meclisârâyem

Ne çon ḫorşîd muhtâcem be çerḫ ez behr-i meydâneş

Dil kılıcıyla meclis donatan bir padişahım

Güneş gibi meydan uğruna feleğe muhtaç değilim

 

خرد داند بحمداهلل نداند گر فلک قدرم

که من ماندم همان تنها ز افرادِ شریکانش

Ḫired dâned bihamdillâh, nedâned ger felek kadrem

Ki men mândem heman tenhâ zi efrâd-i şerîkâneş

Felek bilmezse değerimi, akıl bilir; şükür Allah’a

Ortaklarından kala kala bir ben kaldım zira

 

نه دل بود و نه اندیشه که از دیوانِ یزدانی

براتِ شاعری دادند و این می بود عنوانش

Ne dil bûd u ne endîşe ki ez dîvân-i yezdânî

Berât-i şâirî dâdend u in mî bûd ‘unvâneş

Ne gönüldü ne düşünce; ilahî divandan

Verdiler şairlik beratını; buydu başlığı onun

 

سخن پردازِ کونین، آشنای پردهء وحدت

شهنشاهِ سریرِ معرفت با حکمِ یزدانش

Soḫenperdâz-i kovneyn, âşinâ-yi perde-yi vahdet

Şehenşâh-i serîr-i ma’rifet bâ hukm-i yezdâneş

İki dünyanın şairi, vahdet perdesinin aşinası

Tanrı’nın hükmüyle, marifet tahtının şehinşahı

 

خروشان قلزمِ اندیشهء توحیدِ ربّانی

که می ریزد ز کلکش دُر چو قطرهء ابرِ نیسانش

Ḫurûşân kulzum-i endîşe-yi tovhîd-i rabbânî

Ki mîrîzed zi kilkeş dur ço katrey z’ebr-i nîsâneş

Rabbânî tevhid düşüncesinin denizi kabarır

Nisan bulutu damlası gibi kaleminden inci saçılır

 

ندیمِ الؤبالی نفعیء معجز بیان کو را

برای بذلهء معنی خدا کرده است ترخانش

Nedîm-i lâubâlî Nef’î-yi mu’cizbeyân k’û râ

Berâyi bezle-yi ma’nî Ḫodâ kerdest terḫâneş

Laubali nedim, mucize sözlü Nef’î

Mânâlar saçmak için Allah onu tarhan etti

 

لطیفه گوی قدسی کز برای نعتِ پیغمبر

خدا بگزید و تعیین کرد از جمله ندیمانش

Latîfegûy-i kudsî k’ez berâyi na’t-i Peygamber

Ḫodâ bugzîd u ta’yîn kerd ez comle nedîmâneş

Kutsal ince sözler söyler; naat için Peygamber’e

Tanrı hepsinin içinden seçip tayin etti nedimliğe

 

قدیمی نعت گوی خاصِ پیغمبر که در عالم

پس از سالِ هزار آید ز بیمِ رشکِ حسّانش

Kadîmî na’tgûy-i ḫâs-i Peygamber ki der ‘âlem

Pes ez sâl-i hezâr âyed zi bîmi reşk-i Hassâneş

Peygamber’in eski, has naatçısıdır; dünyaya

Bin yıl sonra geldi, Hassan kıskanır korkusuyla

 

ثناگوی رسول اللهم از الهامِ الهوتی

تعجّب گر باشد کالمم مغزِ قرآنش

Senâgûy-i Resûlullâhem ez ilhâm-i lâhûtî

Te’accub nîst ger bâşed kelâmem magz-i Kur’âneş

Resûlullah’ı överim lâhutî bir ilhamla

Şaşılmaz, sözlerim Kur’ân’ın özü olursa

 

خداوندِ رُسل مالکِ رقابِ اولیای کُل

که هر یک گشته اند از جان و دل ممنونِ احسانش

Ḫodâvend-i rusul mâlik-i rikâb-i ovliyâ-yi kul

Ki her yek geşte’end ez cân u dil memnûn-i ihsâneş

Resullerin efendisi, bütün velilerin maliki

Onun ihsanıyla can u gönülden memnun oldu her biri

 

یگانه مسند آرای سریرِ لی مع اللهی

که شاهنشاهِ اورنگِ والیت گشت دربانش

Yegâne mesnedârâ-yi serîr-i “lî ma’allâhî”

Ki şâhenşâh-i ovreng-i velâyet geşt derbâneş

“Lî ma’allâh” tahtını donatan tek kişi

Velayet tahtının şehinşahıdır kapıcısı

 

چه دربان و چه شه جایی که یکتائی نمی گنجد

ز بی رنگیء پی در پی تجلیء پر الوانش

Çi derbân u çi şeh câyî ki yektâ’î nemîgonced

Zî bîrengî-yi peyderpey tecellî-yi por elvâneş

Nasıl kapıcı, nasıl padişahtır! Birliğin sığmadığı yerde

Sürekli renksizlikten çok renklilik tecelli etmekte

 

شهنشاهِ سرافراز و سریرافروزِ أو أدنی

که ظلِّ او نیفتد بر زمین از رفعتِ شانش

Şehenşâh-i serefrâz u serîrefrûz-i ev ednâ

Ki zill-i û neyofted ber zemîn ez rif’at-i şâneş

Başı yüce şahlar şahı, “ev ednâ” tahtını aydınlatan

Yere düşmez gölgesi şanının yüceliğinden

 

جنابِ احمدِ مرسل که بر عرش افکند سایه

زمین کعبه با تشریفِ ذاتِ قبله گردانش

Cenâb-i Ahmed-i Mursel ki ber ‘arş efkened sâye

Zemîn-i Ka’be bâ teşrîf-i zât-i kıblegerdâneş

Elçi Ahmet’in kıbleyi döndüren zatının teşrifine

Kâbe’nin zemini gölge salar arş üstüne

 

شهِ چابک سوارِ رخشِ گردون سَیرِ عنقاپَر

که جبریلست پیکِ غاشیه بر دوشِ پرّانش

Şeh-i çâbuksevâr-i Raḫş-i gerdûnseyr-i ‘ankâper

Ki Cibrîlest peyk-i gâşiye ber dûş-i perrâneş

Felek seyirli, Anka kanatlı Rahş’ın usta binici şahıdır

Cebrail, omuzu eyer örtülü, uçan ulağıdır

 

جهان آرای وحدت ، پادشاه ِ صورت و معنی

که در معنی و در صورت خدا ننمود یکسانش

Cihânârâ-yi vahdet, pâdişâh-i sûret u ma’nî

Ki der ma’nî yu der sûret Ḫodâ nenmûd yeksâneş

Vahdet dünyasını süsleyen, suretin, mânânın padişahı

Mânâda, surette Allah yaratmadı bir benzerini

 

تعالی اهلل سلیمانیء معنی اینچنین باید

که باشد تا بمحشر انس و جن در زیرِ فرمانش

Teâlallah suleymânî-yi ma’nî inçonin bâyed

Ki bâşed tâ be mahşer ins u cin der zîr-i fermâneş

Allah yüceltsin. Mânâ Süleymanlığı böyle olmalı

İns ü cin mahşere dek emri altında bulunmalı

 

تعالی اهلل خداوندیء صورت همچنین زیبد

که هر کو بندهء او شد ، سالمت برد ایمانش

Teâlallah ḫodâvendî-yi sûret hemçonin zîbed

Ki her kû bende-yi û şod, selâmet bord îmâneş

Allah yüceltsin; suretteki efendiliğe de bu yakışır

Kim ona kul olursa, imanını kurtarır

 

ز چرخ از بر خالفِ شرعِ او حکمی شود صادر

لگدکوبِ قضا گردد سرِ بی مغز و سامانش

Zi çerḫ er ber ḫilâf-i şer’-i û hokmî şeved sâdir

Legedkûb-i kazâ gerded ser-i bîmagz u sâmâneş

Felekten bir hüküm çıkarsa onun şeriatına aykırı

Kaza eziverir onun beyinsiz, yaramaz başını

 

دلِ او مالکِ دریای اسراریست کاندر وی

خرد کشتیء نوحست و معانی موجِ طوفانش

Dil-i û mâlik-i deryâ-yi esrârîst k’ender vey

Ḫired keştî-yi Nûhest u me’ânî movc-i tûfâneş

Sırlar denizine sahiptir gönlü; onda zira

Akıl Nuh’un gemisi; mânâlar Tufan dalgası ona

 

چنان پُر شد دلم از فکرِ نعتِ فیض بخشِ او

که بیرون می تراود فیضم از افالک و ارکانش

Çonan por şod dilem ez fikr-i na’t-i feyzbaḫş-i û

Ki bîrûn mîterâved feyzem ez eflâk u erkâneş

Feyiz veren naatı düşüncesiyle nasıl da doldu gönlüm

Feleklerden, erkânından dışarı sızıyor feyzim

 

نگنجم در دو کون از کار و بارِ فیضِ یزدانی

مگر پا در کشم از شهرِ دار الملکِ امکانش

Negoncem der do kovn ez kârubâr-i feyz-i yezdânî

Meger pâ der keşem ez şehr-i dârulmulk-i imkâneş

İlahî feyzin getirdikleriyle sığmam iki dünyaya

Onun varlık mülkü şehrinden çekilirsem, o başka

هنوز اندر عدم بودم که بفرستادم از همت

زکاتِ فیضِ معنی را بخاقانی و خاقانش

Henûz ender ‘adem bûdem ki befristâdem ez himmet

Zekât-i feyz-i ma’nî râ be Ḫâkânî yu ḫâkâneş

Henüz yokluk âlemindeyken gönderdim himmetimle

Mânâlar feyzinin zekâtını Hakani’ye, hakanına

 

بخسرو دادم اسبابِ جهانگیریء معنی را

که دلتنگ آمدم از خواهشِ بیحدّ و پایانش

Be ḫosrov dâdem esbâb-i cihângîrî-yi ma’nî râ

Ki dilteng âmedem ez ḫâhiş-i bîhadd u pâyâneş

Mânâ şahlığının sebeplerini Hosrev’e verdim

Onun bitmek bilmez taleplerinden sıkıldım

 

مریدِ شیخ عطارم ، غبارِ پای موالنا

که بنشستم چو مشکِ بیخته بر روی دکانش

Murîd-i Şeyḫ ‘Attârem, gubâr-i pây-i Mevlânâ

Ki binşestem ço mişk-i bîḫte ber rûy-i dukkâneş

Şeyh Attar’ın müridiyim, Mevlâna’nın ayağının tozu

Oturdum dükkânının önüne elenmiş misk gibi

 

سنائی را نمی افتد سر و کارم درین پیشه

او حکمت سنج و من ساحر؛ نه از خیلِ حریفانش

Senâî râ nemî ofted ser u kârem derin pîşe

Û hikmetsenc u men sâhir; ne ez ḫeyl-i herîfâneş

Senaî’yle olmaz bir işim benim bu meslekte

Hikmet bilir o, ben sihirbazım; olmam meslektaş ona

 

بجامی هم ندارم نسبت اندر نکته پردازی

که او مال و من شاعر، نه همدرسِ دبستانش

Be Câmî hem nedârem nisbet ender nukteperdâzî

Ki û mollâ vu men şâir; ne hemders-i debistâneş

İnce sözler etmekte Câmî’ye yok bir nispetim

O molla, ben şairim; okul arkadaşı değilim

 

باخالص آورم از دل بلب نامِ نظامی را

که او شیخ و من از رندان، نه از امثال و اقرانش

Be iḫlâs âverem ez dil be leb nâm-i Nizâmî râ

Ki û şeyḫ u men ez rindân, ne ez emsâl u akrâneş

Nizamî’nin adını ihlâsla, gönülden dile getiririm

O şeyh, ben ise rindim; onun emsali değilim

 

حریفم نیست فردوسی، چه گویم کو ز پُرگویی

جهان بگرفته وز افسانه خالی کرد انبانش

Herîfem nîst Firdovsî, çi gûyem ki zi porgûyî

Cihân begrifte vez efsâne ḫâlî kerd enbâneş

Rakibim değil Firdevsî; ne diyeyim? Çok lafla

Doldurdu dünyayı efsaneyle; bir şey kalmadı kesesinde

 

بدار الملکِ روم آرایشِ نو دادم از معنی

که ننگ آرد بخالقِ معانی از صفاهانش

Be dârulmulk-i Rûm ârâyiş-i nov dâdem ez ma’nî

Ki neng âred be ḫallâk-i me’ânî ez Sifâhâneş

Yeni bir donanım verdim Rûm diyarına mânâ ile

Utandırır ta İsfahan’daki Hallâk-ı Maânî’yi bile

 

من و فردوسیِ دار الملکِ روم و روضهء شیراز

مبارک باد بر سعدی ببستان و گلستانش

Men u firdovs-i dârulmulk-i Rûm u rovze-yi Şîrâz

Mubârek bâd ber Sa’dî bustân u gulistâneş

Rûm diyarının cennetindeyim ben; Şiraz’daki bahçe

Bostan’ı, Gülistan’ıyla mübarek olsun Sadî’ye

 

نه رندست آنکه چون دم میزند از عالمِ وحدت

سیاحت نامه بنویسد نه حسبِ حالِ وجدانش

Ne rindest anki çon dem mîzened ez ‘âlem-i vahdet

Siyâhatnâme benevîsed, ne hasb-i hâl-i vicdâneş

Vahdet âleminden dem vuran kişi rint değil

Vicdanı seyahatname yazar, hasbihâl değil

 

بنازم طبعِ حافظ را که طبعِ او دلِ عشقست

سراپا گفت و گوی حالِ رندانست دیوانش

Benâzem tab’-i Hâfiz râ ki tab’-i û dil-i ‘aşkest

Serâpâ goftugûy-i hâl-i rindânest dîvâneş

Gıpta ederim Hafız’ın şairliğine; şairliği aşkın gönlü

Rintlerin hâl diliyle konuşmasıdır Divan’ının tümü

 

مگوی حافظ که او هم از ندیمانِ خداوندست

دلِ او ساقیء عشق است و عقل از می پرستانش

Megûy Hâfiz ki û hem ez nedîmân-i ḫodâvendest

Dil-i û sâkîyi ‘aşk est u ‘akl ez meyperestâneş

Hafız deme; o da Yüce Tanrı’nın yakınlarından

Gönlü aşk sakisidir; akıl onun meyperestlerinden

 

جهان می خندد از شوخیء طبعِ انوری الحق

چه شوخی ها کند از بهرِ یارانِ سخندانش

Cihân mîḫanded ez şûḫî-yi tab’-i Enverî elhak

Çi şûḫîhâ koned ez behr-i yârân-i soḫendâneş

Dünya güler Enverî’nin şairlikteki cesaretine

Ne şuhluk yapar gerçekten şair yarenlerine

 

کلیم سحرسازست، او نه حکمت سنج و نه شاعر

که در اعجازِ اندیشه یدِ بیضاست برهانش

Kelîm sihrsâzest; û ne hikmetsenc u ne şâ’ir

Ki der i’câz-i endîşe yed-i beyzâst burhâneş

Kelîm sihirbazdır; ne hikmetli söz sahibi ne şair

Düşüncesindeki mucizeye delil yed-i beyzasıdır

 

ظهیر است از یکی پاکیزه گویانِ سخن اما

اگر بودی خالص از قیدِ فکرِ جامه و نانش

Zahîr est ez yekî pâkîzegûyân-i soḫen emmâ

Eger bûdî ḫelâs ez kayd-i fikr-i câme vu nâneş

Zahîr’dir temiz sözlü şairlerden biri; hani

Üst baş, boğaz derdinden kurtulabilseydi

 

ز جرّاریء خالق معانی خود مپرس از من

که ترساند مدیحِ خویش را اوّل بهذیانش

Zi cerrârî-yi ḫallâk-i me’ânî ḫod mepors ez men

Ki tersâned medîh-i ḫîş râ evvel be hezeyâneş

Bana sorma Hallâk-ı Maânî’nin ağzı kalabalıklığın

Hezeyanlarıyla korkutur ilkin kendi övdüğünü

 

زهی دولت که عرفی را مسلم شد در اندیشه

که با کلکش کند سجده لوای خان خانانش

Zihî dovlet ki ‘Orfî râ musellem şod der endîşe

Ki bâ kilkeş koned secde livâ-yi ḫân-i ḫânâneş

Ne devlettir! Orfî’nin düşüncedeki yeri edilmiş kabul

Hanlar hanının sancağı secde eder kalemi önünde

 

محصّل سخت معجزگویِ بی پرواست در معنی

که تحقیق آشنایی میکند با سهوِ اذعانش

Muhassal saḫt mu’cizgûy-i bîpervâst der ma’nî

Ki tahkîk âşinâyî mîkoned bâ sehv-i iz’âneş

Mânâda pervasız, mucize gibi söz eden biri

İz’anının yanılmasıyla aşinalık eder tahkiki

 

هنوز از پردهء پندار ننهاده قدم بیرون

ز همّت گشته مسلوب الرجا از فیضِ منّانش

Henûz ez perde-yi pindâr nenhâde kadem bîrûn

Zi himmet geşte meslûbu’r-recâ ez feyz-i mennâneş

Zan perdesinden atmamış henüz dışarı adımını

Himmetle Allah’ın feyzinden kesmiş ümidini

 

باندک مایه قانع از تنک ظرفی و هم مغرور

سخن را منحصر داند بخود از نقصِ عرفانش

Be endek mâye kâni’ ez tonok zarfî yu hem magrûr

Soḫen râ munhesir dâned be ḫod ez naks-i irfâneş

Havsalası az; razı olur az şeye, hem aldanır

İrfanı eksik; şairliği kendine has tanır

 

نه بسیار آرزو باید نه اندک همت آن کس را

که باشد در ترازوی حقیقت راست میزانش

Ne bisyâr ârizû bâyed ne endek himmet an kes râ

Ki bâşed der terâzû-yi hakîkat râst mîzâneş

Ne çok arzu ne az himmet gerek kişiye

Hakikat terazisinin ayarı olursa yerinde

 

بگفتم حسب حالِ نامدارانِ سخن اما

سخن ناگفته ماند از خامیء مشکل پسندانش

Begoftem hasb-i hâl-i nâmdârân-i soḫen emmâ

Soḫen nâgofte mând ez ḫâmi-yi muşkilpesendâneş

Ünlü söz ustalarından bahsetmiş olsam da

Müşkülpesentlerin hamlığından laf kaldı yarıda

 

غرض نعتِ پیمبر بود ، ادا کردم کنون وقتست

بر آرد گر دلم دستِ دعا بر عرضِ رحمانش

Garaz na’t-i peyember bûd, edâ kerdem, kunûn vaktest

Ber âred ger dilem dest-i du’â ber ‘arş-i rahmâneş

Maksadım Peygamber’e naattı; yazdım; vaktidir şimdi

Gönlüm kaldırırsa Rahman’ın arşına dua elini

 

شود تا تحفة العشاق نام این نظمِ دلکش را

میانِ قدسیان با اتفاقِ نعت خوانانش

Şeved Tuhfetu’l-‘uşşâk nâm in nazm-i dilkeş râ

Miyân-i kudsiyân bâ ittifâk-i na’tḫânâneş

Tuhfetü’l-uşşak olsun bu cazip manzumenin adı

Melekler arasında olsun naat okuyanların ittifakı

 

روان بادا بیک دم صد درود و صد سالم از حق

بروحِ پاکِ او هم بر روانِ جمله یارانش

Revân bâdâ be yek dem sed durûd u sed selâm ez Hak

Be rûh-i pâk-i û hem ber revân-i cumle yârâneş

Allah’ın yüz selamı, yüz esenliği olsun bir solukta

Onun temiz ruhuna, tüm dostlarının ruhuna.

 

 

Hz. Ali kerrem'allahü veche radiyallâhü anh

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar