Zeynüddin bin Nureddin el-Âmilî
Hazırlayan:
Süleyman BÜR
Zeynüddin
bin Nureddin el-Âmilî 911/1505 yılında Cebel-i Amil’de doğmuştur. Asıl adı
Zeynüddin’dir. Adının Ali olduğuna dair bilgiler yanlıştır. Zira Ali babasının ismidir.
Zeynüddin, Şîa tarihinde Şehîd-i Evvel denilen Muhammed bin Mekkî’ye kıyasla,
Şehid-i Sani olarak isimlendirilmiştir. İlk eğitimini babasının yanında
almıştır. Küçük yaşta hafızlığını tamamlamıştır. Babası vefat ettikten sonra
ilim hayatına devam etmek için ilk olarak Kerkük’e gitmiştir. Daha sonra Mısır,
Medine, Irak ve başka yerlerde kelam, tefsir, hadis ve nahiv dersleri almıştır.
Zeynüddin
İmamiye Şîasına bağlı olmasına rağmen, gerek Kerkî ve Meysî gibi Şiî âlimler
gerek Şemseddin bin Tolun ed-Dımeşkî el-Hanefî ve Ahmed er-Remlî eş-Şafiî gibi
Sünnî âlimlerden ders almıştır. Zeynüddin değerli birçok âlimden ders aldığı
gibi kendisi de birçok âlim yetiştirmiştir. Abdüssamed el-Hârisî el-Hemedânî,
Şeyh Muhammed el-Hürr, Abdülhamid el-Kerkî, Ebi’l-Hasan el-Âmilî ve Ali el-Âvdî
gibi birçok âlim onun yanında ders almıştır.
Zeynüddin,
Şîa tarihinde ilk hadis usûlü yazan kişi olduğu yönünde güçlü bir kanaat
vardır.
İbni Ebi'l-Cumhur el-Ahsâî’nin ondan birkaç yıl önce Tuhfetü'l-Kâsıdîne fi
Mârifet-i İstilahi'l-Muhaddisîn isimli eserini göz önüne alarak, yapılan
itirazları bakıldığında, Zeynüddin’in bu unvanın zedelendiğini söyleyebiliriz.
Zeynüddin’in yazmış olduğu ve Şîa tarihinde yazılmış ilk hadis usûlü eseri
olarak görülen El-Bidaye fî İlmi’d-Dirâye isimli eser incelendiğinde, Sünnî
âlimlerin oluşturduğu hadis külliyatı ile aralarında pek bir fark olmadığı
görülmektedir.
Zeynüddin,
Şîa propagandası yaptığı gerekçesiyle sürekli İstanbul’a şikâyet edilince ölüm
tehditleri almaya başladı. Hayatının son demlerini, öğrencisi ve yakın
hizmetinde bulunan Ali el-Âvdî’nin evinde saklanarak geçirdi. Dönemin Sayda
kadısı Ma’ruf, Zeynüddin’i Şii propagandası yapmak ve halkı sapık mezheplere
doğru sürüklediği gerekçesiyle, Rüstem Paşa’ya bir mektup yazarak durumu
bildirdi. İstanbul’da bulunan Rüstem Paşa hemen Zeynüddin’in yakalanıp
İstanbul’a getirilmesi için emir verdi. Bu emir Üzerine Zeynüddin’in yakalanıp
İstanbul’a getirilmesi için bir plan yapıldı. Netice olarak Zeynüddin yakalandı.
Ancak İstanbul’a varmadan yolda öldürüldü.
Zeynüddin’in
nasıl ve ne amaçla öldürüldüğüne dair bilgi alabileceğimiz kaynakların tamamı
Şîa kaynaklarıdır. Bu kaynaklardaki bilgiler ise birbiriyle çelişmektedir.
Netice olarak öldürülmesi emrinin kim tarafından verildiğine dair mevcut kaynaklarda
ikna edici bilgi bulunmamaktadır. Zeynüddin’in öldürülmesi Şîiler tarafından
büyük bir üzüntü ile karşılanmıştır. Ölümünden sonra hakkında mersiyeler yazılmış
ve haksız yere Sünniler tarafından öldürüldüğü hep savunulmuştur. Bu söylemlerinin
kuru bir mezhep taasubundan ibaret olmadığını kanıtlamak için ortaya ciddi bir
kaynak koyamamışlardır.
Zeynüddin,
hicri 943 yılında Medine’ye geldi. Burada Hz. Peygamber salla'llâhü aleyhi ve
sellem’in mübarek kabirlerini ziyaret etti. Ziyaret esnasında Zeynüddin çok
duygulanır. Zira uzun zamandır Medine’ye gelip Hz. Peygamber’in mübarek
kabirlerini ziyaret etmek istiyordu. Mısır’da iken Hz. Peygamberi rüyasında görmüştü.
Zeynüddin, Hz peygamber için bir şiir kaleme alır:
صلاة وتسليم على أشرف الورى
ومن فضله ينبو عن الحد والحصر
ومن قد رقى السبع الطباق بنعله
وعوضه الله البراق عن المهر
وخاطبه الله العلي بحبه
شفاها ولم يحصل لعبد ولا حر
عدولي عن تعداد فضلك لائق
يكل لساني عنه في النظم والنثر
وما ذا يقول الناس في مدح من أتت
مدائحه الغراء في محكم الذكر
سعيت إليه عاجلا سعي عاجز
بعبئ ذنوب جمة أثقلت ظهري
ولكن ريح الشوق حرك همتي
وروح الرجا مع ضعف نفسي ومع فقري
ومن عادة العرب الكرام بوفدهم
اعادته بالخير والحبر والوفر
وجادوا بلا وعد مضى لنزيلهم
فكيف وقد واعدتني الخير في مصر
فحقق رجائي سيدي في زيارتي
بنيل منائي والشفاعة في حشري
“Salat
ve selam olsun insanların en hayırlısına
Onun fazlı had ve hasırdan tamamen uzaktı”.
O,
yedi kat göğe ayakkabısı ile çıkmıştır
Yüce
Allah onu burak ile semaya çekmiştir.
Yüce
Allah ona muhabbet ile hitap etmiştir
Onun
huzuru köleye de hürre de nasib olmadı
Sen
her türlü fazilete layıksın
Nazımda
ve nesirde medhine sözüm yetmez
Nasıl
methetsin ki insanlar Kur’an’da methedilen birini
Âciz
bir insan gibi âcilen vardım huzuruna
Boynumu
büken günahlar heybemde olarak
Nurunun rüzgarı himmetimi coşturdu
Bu
zayıf nefsimve fakirliğmle şefaat rica ettim
Arapların
âdetindendir gelen misafiri
Hayır
bereket ve mükafat ile uğurlamak
Vâdetmeden
cömertçe, gelene ikram olunur
Mısır’da vâdettiğine, nasıl ikram olmasın
Ziyaretimde
istediğimi ver bu yükümle
Mahşerde şefaat kıl ey nurlu efendim...”
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar