Print Friendly and PDF

Yüzyılların Anlaşılması Zor Duygusu…AŞK

Bunlarada Bakarsınız

 


Aşk bazen maruz kaldığımız bir olgu, bazen idrak etmekte zorlandığımız karmaşık bir ide, bazen de hayatımızı kökten değiştiren bir varoluş, bir yeniden doğuş olma özelliğini taşır. Kısacası aşk hepimizin hayatlarına pratik veya teorik bir şekilde en azından zamanın bir noktasında dokunmuştur. Aşkı bazen bizzat yaşayarak bazen de unutulmaz bir roman karakterinin deneyimleri üzerinden veya aşka teslim olmuş şairlerin buruk mısraları aracılığıyla deneyimleriz. Tartışmasız olarak aşk konusundaki pratik ve teorik edinimlerin hepsi kendi içinde fazlasıyla kıymetli ve özel bir yerde durmaktadır. Her insanın en temelde kendine özgü bir şekilde yaşadığı ve yaşattığı yüce bir duygudur aşk. Aşkın bizi sürüklediği gizemli patikalarda bazılarımız terk etme ve terk edilme arasındaki ince çizgi arasında mekik dokurken, bazılarımız ise bir ömür boyu sürecek olan bir birlikteliği ayakta tutabilmektedir.

Yüzyıllar boyunca anlaşılması, açıklanması ve kurgulanması belki de en zor duygu olan aşkın salt bir duygudan ibaret olmayıp aynı zamanda varoluşsal bir anlam edinimi olması itibariyle tez çalışmamı ‘’aşkın psikanalitik bir ontoloji çerçevesinde değerlendirilmesi’’ üzerine tasarımlamayı seçtim. İnsanın kurgulamış olduğu benliğin ve inşa etmiş olduğu kültürün en derinlerinde bir olgu, bir duygu ve bir köşe taşı olarak yer almaktadır aşk. Âşık kişilerin aynı zamanda öngöremedikleri bir karanlığın içine çekilip kaçınılmaz olarak ciddi bir değişim sürecine dahil olacaklarını düşündüğümden bu çalışmamın benzer duygu veya deneyimleri yaşamakta olan tüm insanlara bir ışık olabilmesini temenni etmekteyim. Bana kalırsa aşk duygusunun hayatlarımızda bu kadar önemli bir yer işgal etmesinin temel sebebi, aşkın vazgeçilmez olmasıyla beraber hiçbir şekilde ve hiçbir zaman tam anlamıyla idrak edilemeyecek olan bir gizem üzerine inşa edilmiş olması durumudur. Dolayısıyla yayımlanmış olan hiçbir bilimsel yapıtın, hiçbir şiirin veya hiçbir romanın aşkı tam olarak anlatmaya, çözümlemeye veya aktarmaya yetecek bir güce sahip olmadığı fikrindeyim. Buna karşın aşkın doğasını kavrayabilmek adına yapılmış olan her tür nitelikli çalışmanın fazlasıyla anlamlı bir yerde durduğu kanısındayım. Bu doğrultuda tez çalışmamı farklı bir strateji üzerine kurmayı seçtim. Uzun yıllar boyunca yapmış olduğum okumalarım ve araştırmalarım dahilinde tarih boyunca pek çok kişinin ‘’aşkın nasıl gerçekleştiği’’ fikri üzerine yoğunlaşarak ilerlediğini gördüm. Fakat ben farklı bir yolu seçerek aşkın nasıl gerçekleştiğinden önce ‘’aşkın varoluşsal temellerinin kökenine’’ uzanan bir nokta üzerine odaklanmayı tercih edip bu çalışmayı da temel olarak bu fikir üzerine inşa etttim. Bu şekilde aşkın öncelikle ne anlama geldiğini sorgulamak ve aşk ile varlık arasındaki ilişkiyi incelemek suretiyle çalışmamı sürdürdüm. Bu açıdan özellikle insan ruhunun vazgeçilmez pathos’larından biri olan aşk duygusunu, psikanalitik ve felsefi yönden mercek altına almayı tercih ettim. Bu bağlamda Freud’dan Lacan’a, Fromm’dan Klein’a pek çok önemli ismin bizim için açmış oldukları derin patikalarda yol alırken, bir yandan da özellikle psikanalitik teorilerin arasına eklemlemiş olduğum bir felsefi refleksiyon çalışması dahilinde tez çalışmamı sürdürdüm. Aşkı en temel anlamda benliği yarık olan öznenin varlıktaki eksikliğini giderme çabası olarak değerlendirdiğim için tez çalışmamın ismi de bu doğrultuda hayat buldu. Varoluşu gereği eksik olarak dünyaya atılmış olan insanın kaçınılmaz belirsizliklerle dolu zorlu yaşam öyküsünde ‘’aşk’’ fazlasıyla önemli bir noktada durmaktadır çünkü aşk her şeyden önce ‘’eksiklik’’ duygusunu maskeleyen bir tamamlama ve tamamlanma girişimidir. Aşk dediğimiz şey tamlıktaki eksiklik ve aynı zamanda da eksiklikteki tamlık olarak düşünüldüğünde bizi farklı yollara çıkartabilecek içsel ve dışsal bir yolculuğa dönüşebilmektedir. Aslında hepimiz bilinmeyen bir yerde ve anda beklenmedik bir kişi, bir ide, bir kavram, bir hayal, bir fantezi tarafından belirli bir yöne doğru fark etmeden çekiliyor ve benlik dediğimiz yapıyı da bu süreç dahilinde çok farklı biçimlerle durmaksızın şekillendiriyoruz. Bu tez çalışması ağırlıklı olarak aşkın kökeni, doğası, işleyiş mekanizması ve varoluşsal nedenleri ile sonuçları üzerine kurgulanmış olan bir psikanalitik ontolojiye dayanmaktadır.

Kaynak: Murathan DEMİRİŞ, Aşk Üzerine Psikanalitik Ve Felsefi Bir İnceleme

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar