EL-HASÂİSU'L-KÜBRÂ PEYGAMBER EFENDİMİZ VE MU'CİZELERİ 6
24
PEYGAMBERİMİZCE HABER VERİLEN VE HABER VERİLDİĞİ GİBİ DE ÇIKAN VE BUNDAN ÖNCEKİ
BÖLÜMLERDE ZİKREDİLMEYEN GAYBÎ HABERLERE AİT MUCİZELER
Necaşi'nin Öldüğü Gün Onun Ölümünü Haber vermesi
[1]
Buhârî ve Müslim Ebû Hüreyre'den şöyle
rivayet ederler: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Necaşi'nin öldüğü gün onun ölümünü
ashabına haber verdi ve onları alarak namazgaha çıktı, onları saf halinde dizdi
ve Ne-caşi'nin cenaze
namazını dört tekbir alarak kıldırdı. [2]
Beyhekî ise Ümmü Gülsüm'den şu
haberi nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ümmü Seleme'yi nikahladığı zaman şöyle buyurmuştur:
"Ben, Necaşi'ye, birkaç okka misk ve elbiseler gönderdim. Fakat ben onun
vefat etmiş olduğunu görüyorum. Bu sebeble benim kendisine gönderdiğim hediyeler, yakında bana geri gelecektir."
İşte Peygamberimiz böyle buyurdular ve aynen
O'nun buyurduğu gibi oldu Necaşi vefat etti ve hediyeler geri
geldi."
Beyhekî el-Kelbi tarikiyle Ebû
Salih'ten, o da İbn-i Abbâs'tan şöyle rivayet eder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), çok şiddetli bir şekilde hastalandı, iki melek kendisine gelip biri başucuna, diğeri de ayakucuna oturdu. Biri .diğerine: "O'nun durumu nedir?" dedi. Diğeri de: "Hasta"
dedi. Biri: "Hastalığı nedir?" diye sordu. Diğeri de: "O'na sihir yapıldı" dedi. Biri:
"O'na kim sihir yaptı?" diye sordu. Diğeri de "Lebid bin el-Âsam adındaki yahudi" cevabim verdi. Biri: "Üzerine sihir yapılan şey şimdi nerede?" diye
sordu. Diğeri de: "Fülan aileye ait kuyuda,
kuyunun tabanındaki taşın altındadır" cevabim verdi ve: "Gidip onun
suyunu çekiniz, taşın altındaki sureti çıkarimz ve onu yakınız" dedi.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sabahleyin Ammar bin Yasir ile birlikte bazı kimseleri oraya gönderdi.
Onlar, kuyuya vardıkları zaman onun suyunun kına gibi sapsarı kesilmiş olduğunu gördüler. Suyunu çektiler, tabandaki taşın altındaki sureti çıkardılar ve orada yaktılar.
Yakılan suretin içinden on bir düğüm atılmış bir
ip çıktı. Bunun üzerine şu iki sure: Kul Euzü bi-Rabbi'l-Felak ve Kul Euzü
bi-Rabbi'n-Nasi Sureleri indirildi Peygamberimiz bu iki surenin ayetlerinden her birini okudukça,
düğümlerden de her biri çözüldü ve tamamen iyileşip
hiçbir şikayeti kalmadı." [3]
(Buhârî ve Müslim'in Uz. Âişe'den İbn-i Sa'd'ın
Cübeyr tarikiyle Dahhak'tan, onun da İbn-i Abbâs'tan rivayeti dahi bu mealdedir.
Burada dahi, Kul Euzü Surelerinin bunun üzerine indiği ve her bir ayet o-kundukça, bir düğümün çözüldüğü, bu suretle büyünün bozulduğu ifade edilmiştir. Ebû Nuaym'in Enes'den olan rivayetinde de:
"Bu suretle Peygamberimiz'in şiddetli bir şekilde hastalanması üzerine Cebrâîl (aleyhisselâm) Kul Euzü Surelerini indirdi ve bu iki sure ile Peygamberimize o-kudu. Peygamberimiz de tamamen iyileşip ertesi
sabah ashabimn arasına çıktı" denilmektedir).
Yine İbn-i Sa'd, Abdurrahman bin Ka'b bin Mâlik'ten şöyle nakleder:
"Peygamberimiz'e Lebid bin el-Âsam'ın kız kardeşleri sihir yaptılar.
Lebid de bunu götürüp o kuyuya bıraktı. Lebid'in kız kardeşlerinden biri, durumu anlamak
için Âişe'nin yanına gider-gelir oldu
ve Âişe'nin Peygamberimiz'in hastalığına dair konuşmasından durumu anladı. Diğer kardeşlerine giderek durumu
haber verdi, içlerinden biri dedi ki: "Eğer O, bir Peygamber ise, durum
kendisine haber verilir. Değilse, te'sirini göstermeye
başlayan sihir, onu helak eder!" Peygamberimiz ise durumdan haberdar
edildi ve kurtuldu."
(Yine İbn-i Sa'd, Ömer bin el-Hakem'in şöyle dediğini kaydeder: Peygamberimiz'e Hudeybiye Andlaşmasından döndüğü sırada muharrem ayı
içinde sihir yapıldı.)
Ye'cuc ve Mecuc Seddinin Yıkılıp Açılacağına Dair
verdiği Haber
Buhârî ve Müslim mü'ınirilerin validesi Zeyneb'in şöyle dediğini rivayet ederler: "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), yüzü kıpkırmızı olmuş bir
vaziyette uykusundan uyandı ve: La ilahe illallah! Şüphesiz Allah'tan başka hiçbir
ilah yoktur! Yaklaşan serden Arabın çekeceği pek çoktur! İşte bugün, Ye'cuc ve Me'cuc'a ait şedden şu kadar bir delik açılmıştır"
buyurdu. Bu sırada da misal olarak küçük bir halka yapıverdi." [4]
Bazı Adamlara, İçlerinden Geçirdiklerini Haber vermesi
Hakim ve Taberânî Seleme bin el-Ekva'dan şu
haberi naklederler: "Bir gün ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte idim. Adamın biri geldi: "Sen kimsin?"
dedi. Peygamberimiz de: "Ben, bir
nebiyim" buyurdu. Adam: "Nebi ne demektir?" dedi. Peygamberimiz de: "Allah'ın
elçisidir" buyurdu. Adam: "Peki, kıyamet ne zaman kopacaktır?"
diye sordu. Peygamberimiz de: "Bu, bir gaybtır. Gaybı ise Allah'tan başkası bilemez!" buyurdu. Adam: "Peki bana
kılıcım göster"
dedi. Peygamberimiz de kılıcim o adama verdi. Adam da Peygamberimiz'in kılıcim kimndan sıyırdı sonra Peygamberimiz'e verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz kendisine dedi ki:
"Bak, sana haber vereyim, sen, bana karşı yapmak istediğin şeyi yapmaya asla kadir olabilecek değildin!" O adam da Peygamberimiz'i tasdik etti.
(Taberânî der ki: Peygamberimiz bu sırada buyurmuş ki: "Bu adam, kendi
kendine şöyle konuştu da geldi: Gidip Muhammed'i göreyim, O'na bazı şeyler sorayım, sonra
kendisinden kılıcim isteyeyim, sonra O'nu kendi kılıcı ile öldüreyim!)
İbn-i Ebî Şeybe, Ebû Ya'lâ, Bezzâr, Beyhekî Enes'ten şöyle rivayet
ederler: "Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında, bir adamdan bahsettiler ve onun cihadmdaki
ve ibadetteki kuvvet ve çalışkanlığından dem
vurdular. Bir de baktılar ki, bahsettikleri adam, kendilerine doğru
gelmektedir. Peygamberimiz de bunun üzerinde: "Ben, bu adamın
yüzünde şeytani bir iz
görmekteyim" buyurdular. Adam geldi ve selam verdi. Peygamberimiz de kendisine: "Söyle bakalım, sen kendi kendine, bu ümmetin içinde
senden daha hayırlı kimse olmadığim söyledin mi, söylemedin mi?" A-damcağız: "Evet" dedi. Sonra kalkıp gitti.
Mescide girip namaz kılmaya başladı. Bu sırada Peygamberimiz: "Kim, gidip de şu adamı öldürecek?" diye sordu. Ebû Bekir kalkıp gitti, fakat onu namaz kılar vaziyette
görünce öldürmeden
geri döndü ve durumu haber verdi. Peygamberimiz ise yine: "Kim gidip onu öldürecek?"
buyurdu. Ömer kalkıp gitti, öldürmeden geri geldi. Ali
gitti, o da öldürmeden geri eldi. Zira o adam, çoktan gitmişti. Peygamberimiz de bunu Ali'ye önceden
haber vermişti: "Eğer onu yerinde bulursan" demişti. Ali de dönüp geldikten sonra Peygamberimiz:
"Bu, ümmetimden çıkan ilk fitnedir! Eğer biriniz onu öldürmüş olsaydı, ümmetimde iki kişi
arasında ihtilaf çıkmazdı!" buyurdu. [5]
Ahmed, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, Beyhekî ve Ebû Nuaym Vabisa el-Esedi'den şu
haberi nakletmişlerdir: "Ben, Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), iyilik ve günahkârlığın ne olduğunu sormak için gittiğimde, henüz ben kendisine bir şey sormadan O bana dedi
ki: "Ey Vabisa, bana sormak istediğin şeyin cevabim vereyim mi?" Ben de: "Evet, haber ver
ya Rasulallah" dedim. Buyurdu ki: "Sen bana, iyilik ve günahkarlığın ne olduğunu sormaya geldin, değil mi?" Ben de:
"Evet" dedim. Buyurdu ki: "İyilik, kalb ve vicdanimn rahatça
kabul ettiği şeydir; kötülük
ve günahkarlık ise, kalb ve vicdanim tırmalayan şeydir. İnsanlar sana aksini söylese de, bu böyledir!"
[6]
Beyhekî ve Ebû Nuaym İbn-i Ömer'den şu haberi naklederler: "Ben,
Peygamberin (sallallahü
aleyhi ve sellem) yanında iken iki adam geldi ve soru yöneltmek istediler. Peygamberimiz, bu iki adamdan Sakif li olana
hitaben dedi ki: "Sormak istediğini sor, istersen sen sormadan
ben sana onu haber vereyim!" Adam: "Ben sormadan, onu bana haber verirsen
benim için daha iyi olur" dedi. Peygamberimiz de kendisine:
"Sen buraya, geceleri kıldığın namazdan, tuttuğun
oruçtan, aldığın gusül abdestinden
sormak için geldin" buyurdu. O da: "Evet, seni hak Peygamber olarak
gönderene yemin ederim ki bunları sormak
için gelmiştim" dedi.
Sonra Peygamberimiz, ensardan olan adama hitaben:
"istersen sor, istersen sormak istediklerini sen sormadan ben sana haber
vereyim" buyurdu. Adam da: "Ben sormadan haber vermeniz, benim için
daha hoştur ya Rasulallah" dedi. Peygamberimiz de kendisine:
"Sen buraya, hacc maksadıyla evinden çıkman], Arafat'taki vakfeni, tıraş olmanı,
Beyt'i tavaf etmeni, cemrelere taş atmanı sorman için
geldin" buyurdu. Adam "evet" diyerek tasdik etti,"
(Bunun benzeri bir
rivayet, Enes hadîsi olarak varid olmuş ve bu rivayet Veda Haccı Bölümünde geçmişti. Yine bu mealdeki bir
hadîs, Ebû Nuaym'in Ubadetübnü's-Samit'ten
tahriri olarak varid olmuştur.)
Yine Beyhekî Cabir bin Abdullah'ın şöyle dediğini
nakleder: "Adamın biri Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Ey Allah'ın elçisi, babam benim malımı
almak istiyor" diyerek şikayette bulundu. Peygamberimiz de bunun babasını çağırttı. Bu sırada derhal Cebrâîl gelip: "Bu kişinin babası, buraya gelirken içinden kendi kendine
bazı şeyler söyledi"
diye haber verdi. Peygamberimiz de, o kişinin yaşlı babasına bunu sordu. O da: "Evet ey Allah'ın
elçisi, bu yaşta evladı tarafından Peygambere şikayet edilen bir
kişi olarak kendi kendime söylendim ve bazı
dokunaklı şiirleri hatırlayıp efkarlandım" diye itiraf
etti. Peygamberimiz ise, Bunun üzerine kendisini tutamıyarak ağlamaya başladı ve babasını şikayet
eden adama hitaben de: "Haydi git, sen de, senin malın da babana
aittir!" buyurdu.
Yine Beyhekî Ali'den şu haberi
nakletmiştir: "Ben, Peygamberi-miz'in
kızı Fatıma'yı istemiştim.
Hizmetçilerimizden biri bana dedi ki:
"Sen, Fatıma'yı isteyenler olduğunu biliyor musun? Niçin,
Peygamberi-miz'e gidip de kızı Fatıma'yı ondan
istemiyorsun?" Ben
de onun bu sözü üzerine Hazret-i Peygamber'e bu maksatla gittim. Fakat
Allah'a yemin ederim ki, bir şey demeye kadir
olamadım. Peygamberimiz bana sordu: "Ey Ali,
niçin geldin?" Ben, susup; bir şey söylemedim. Peygamberimiz tekrar bana: "Ey Ali,
öyle sanıyorum,, ki, sen benden kızını
Fatıma'yı iste-miye geldin?" Ben de: "Evet" dedim."
Beyhekî şu haberi de Ebû Said
el-Hudri'den nakletmektedir: "Bize, daha önce misli görülmemiş bir şekilde açlık isabet etmişti.
Kız kardeşim bana dedi ki:
"Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) git, ondan birşeyler iste!" Ben de bu maksatla O'nun huzuruna
vardım, vardığımda O hutbe okuyor ve
hutbesinde şöyle buyuruyordu:
"Her kim afif kalmaya çalışırsa,
Allah da onu afif kılar! Her kim istiğna gösterip kanaat
ederse, Allah da onu zengin kılar!" Ben, onun
bu şekilde hutbesini duyunca kendi kendime dedim ki: "O, bu sözleriyle
herhalde beni kasdetmekte ve bana afif kalmayı tavsiye buyurmaktadır. O halde
O'ndan hiçbir şey istemem eliyim! ve geri döndüm. Durumdan
kız kardeşimi de haberdar
ettim. O da bana: "Çok isabetli davranmışsın"
dedi. Ertesi günü ise, yiyecek bir şeyler bulursam diyerek ağaçlar arasında geziniyordum. Derken birden Önümde
bazı yahudi paralan göründü. Bunları alıp alış-verişte bulundum ve bu suretle
karnımızı doyurduk. Daha sonraları ise,
dünyalığımız o kadar genişledi ki, ensar içinde bizden daha zengini
yoktu."
(İbn-i Sa'd'ın
rivayetlerinden birinde ise: "Allah bana öylesine
bol nzıklar verdi ki, hiç bu kadarım ummuyordum" denilmiştir.) [7]
Peygamberimizin Münafıkları Haber vermesi
Beyhekî, İbn-i Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet eder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir gün bizlere irad buyurduğu hutbesinde dediler ki: "Ey insanlar! Sizin
içinizden bazıları, gerçekten münafıktır! Şimdi ben, kimin adim söylersem,
o kişi muhakkak ayağa kalksın!" Peygamberimiz, böyle buyurduktan sonra, "Ey fülan kalk, ey fülan
kalk!" diye bazı isınıler söyledi ve bu isınıleri
saymaya, otuz altıya kadar devam etti." [8]
İbn-i Sa'd, Sabit el-Bünani'den şöyle
nakleder; "Münafıklar bir a-raya gelip
kendi aralarında bazı konuşmalar yaptılar.
Rasulullah (sallallahü aleyhi ve
sellem) de buyurdu ki:
"İçinizden bazıları, bir
araya gelip şöyle şöyle şeyler konuştular. Bu bir münafıklıktır. Binaen aleyh, kalkıp
Allah'a tevbe ediniz! Sizin için
ben dahi istiğfar edivereyim." Peygamberimizin böyle buyurmasından sonra, hiç kalkan olmadı. Peygamberimiz de sözünü üç defa tekrar
etti ve hiddetlenerek dedi ki; "Ya kalkarsınız, ya da ben sizleri teker
teker isınılerinizle söylerim!" Yine
de kalkan olmayınca Peygamberimiz: "Kalk ya fülan, kalk ya fülan!" diye
onları isınıleriyle söyledi.
Onlar da utanarak ve yüzlerini örterek ayağa
kalktılar." [9]
Ahmed, sahihtir kaydiyle Hakim ve Beyhekî İbn-i Abbâs'tan şöyle rivayet ederler: "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabından bazıları ile, odalarından birinin gölgesinde oturmakta idi. Gölge de çekilmek üzereydi. Bu sırada buyurdular ki:
"Hemen az sonra buraya, şeytanın iki gözüyle bakan bir adam gelecek.
Ona hiçbir şey söylemeyiniz!" Az sonra gök gözlü bir adam geldi. Peygamberimiz kendisine dedi ki:
"Sen bana hangi sebeble sövmektesîn?" Yine
senin gibi yanındaki arkadaşların hangi sebeble bana
sövüp durdular?" Adam hiç sesini çıkarmadan o
a-damların yanına gitti ve onları alarak Peygamberlerimiz'in
yanına getirdi. Hep beraber, Peygamberre sövmediklerine dair yemin ettiler. Bu
sebeble de aşağıda meali sunulan ayet-i celile nazil oldu:
"Allah onların hepsini dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi,
O'na yemin ederler; kendilerine bunun bir yarar sağlıyacağmı sanırlar. Dikkat ediniz, onlar şüphesiz Ya'lâncılardır." [10]
Peygamberimizin İntihar Eden Kişinin Halini Haber vermesi
Beyhekî Cabir bin Semura'dan şu
haberi nakletmiştir: "Adamın biri, Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Fülan kişi
öldü" dedi. Peygamberimiz de: "O ölmedi" dedi. Adam ikinci defa tekrarlayıp
"fülan kişi öldü"
dedi. Peygamberimiz de: "O ölmedi"
buyurdu. Adam, sözünü üçüncü defa tekrarlayınca da Peygamberimiz: "Hayır o ölmedi, intihar etti, kendi
kendini makasla öldürdü!" buyurdu ve o adamın cenaze
namazını kılmadı." [11]
Peygamberimizin, Ebıtd-Derdanın Müslüman Oluşunu Haber vermesi
Beyhekî ve Ebû Nuaym, Cübeyr bin Nüfeyr'den şöyle
nakleder: "Ebû'd-Derdâ vaktiyle puta tapardı. Bir gün
Abdullah bin Revaha ile Muhammed
bin Mesleme Ebû'd-Derdâ'nın evine girip onun putunu kırmışlar. Ebû'd-Derdâ, evine geldiği zaman vaziyeti görmüş ve:
"Sana yazıklar olsun, neden kendini onlara karşı müdafa etmedin?" demiş
ve doğruca Hazret-i Peygamber'e giderek İslâm'ı kabul etmiştir.
Bu sırada Ebû'd-Derdâ Hazret-i Peygamber'in yanına giderken, onun
gelmekte olduğunu gören Abdullah bin Revaha: "İşte Ebû'd-Derdâ
geliyor, muhakkak o bizi aramaktadır" demiş. Peygamberimiz ise onun ne maksatla geldiğini şu sözleriyle haber vermiştir: "Hayır, Ebû'd-Derdâ sizi aramak için değil, müslüman olmak için geliyıor. Çünkü Rabbim bana, onun müslü-man
olacağını haber verip müjdeledi .[12]
Peygamberimizin, Yemene Yağmur Yağacağim Haber vermesi
Beyhekî İbn-i Abbâs'tan şu haberi nakletmiştir:
"Bir gün oturmakta iken, bir bulut belirdi ve üzerimize geldi. Bu sırada
yanımıza teşrif eden Hazret-i Peygamber buyurdu ki: "Az önce,
yağmur bulutuna mü-vekkel kılman melek bana
geldi, selam verdi ve bu bulutu Yemen'deki Sarih adındaki vadiye sevkedeceğini haber verdi" buyurdu. Sonra o taraftan gelen
birine bu hususu sorduğumuzda o gün oraya yağmur yağdığim bize haber verdi."
(Beyhekî, Bekir bin Abdullah
el-Müzeni'den gelen mürsel bir haberin de bunu te'yid eder mahiyette olduğunu söylemiştir.) [13]
Peygamberimizin, Bir Kadına Eliyle Sataşmak İsteyen Adamın
Halini Haber vermesi
İbn-i Sa'd, sahihtir kaydiyle Hakim ve Beyhekî Ebû Şehm'in şöyle dediğini naklederler: "Ben, bir gün Medine
sokaklarından birinde giderken bir genç kadın gördüm, elimi onun göğsüne doğru
uzattım. Ertesi günü insanlar, biat etmek üzere Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna gitmişlerdi. Sıra bana gelince ben de biat etmek üzere Hazret-i Peygamber'e elimi uzattım. Peygamberimiz ise bana şöyle dedi:
"Sen, dün sokakta kadına elini uzatan adam değil misin?" Ben neye uğradığımı bilemedim ve derhal: "Ey Allah'ın
Rasulu, benim biatimi kabul eyle! Allah'a yemin ederim ki, ben bundan ciddi
bir şekilde pişmanım ve bir daha böyle
yapmıyaca-ğıma söz
veriyorum!" Peygamberimiz de, benim pişmanlıktaki ciddiyetimi ve samimiyetimi kabul ederek
biatimi red eylemedi. "Peki" buyurarak biatimi kabul buyurdu.[14]
24-1 Peygamberimizin Oruçlu Olduğu Halde Gıybet Eden Kadımın Halini
Haber vermesi
Beyhekî, Ebû'l-Bahteri'nin şöyle dediğini nakleder: "Diliyle herkese eza veren bir
kadın vardı. Birgün bu kadın, Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve akşama kadar kalkıp gitmedi. Peygamberimiz kendisini akşam yemeğine buyur etti. Kadın: "Olur, sizin sofranızda
orucumu açıp iftar etmem ne
şereftir" demek istedi. Peygamberimiz de kendisine: "Sen oruç değildin" buyurdu. Ertesi günü biraz daha diline
dikkat eden bu kadın, Peygamberimiz'in yanına geldi ve akşama
kadar kaldı. Peygamberimiz kendisini akşam yemeğine buyur ettiği zaman: "Ben bugün de oruç
idim" dedi. Peygamberimiz: "Hayır, sen oruç
değildin" buyurdu.
Kendisine söylenenleri gayet iyi anlıyan bu kadın,
ertesi günü de oruca başladı ve dilini kötü sözlerden korumak için çok dikkat etti. Akşam olunca Peygamberimiz kendisine:
"Buyur bizimle sen de ye!" dedi. Kadın:
"Ey Allah'ın elçisi, ben bugün de oruç idim" dedi. Peygamberimiz de kendisine: "Evet,
sen bugün oruç idin" karşılığim verdi."
(Beyhekî der ki: Ebû'l-Bahteri'den
gelen bu rivayet mürseldir.) [15]
Tayalisi, Beyhekî, İbn-iEbû'd-Dünya Enes'in şöyle dediğini rivayet ederler: "Bir gün Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) insanlara, o gün muhakkak o-ruçîu olmalarım ve
kendisinden bir emir gelmedikçe oruçlarim açmamalarim söyledi, insanlar da oruca başladılar. Adamın biri, Hazret-i Peygamber'e gelip: "Ey Allah'ın elçisi, bana izin ver de
orucumu açayım" diyor, Hazret-i Peygamber de
izin veriyordu. Derken adamın biri de gelip şöyle
dedi: "Ey Allah'ın elçisi, senin ehlinden iki kadın oruç tuttular, şimdi iftar etmeleri için sizden
izin istiyorlar; kendileri izin istemeye çekiniyorlar" dedi. Peygamberimiz ise, onlar
hakkında izin vermekten imtina etti. Adam tekrar ricada bulundu ise de, Peygamberimiz arkasını döndü ve izin
vermedi. Adam ricasını bir daha tekrarlayınca Peygamberimiz de: "Onlar bugün oruç tutmuş değillerdir! Akşama
kadar insanların etini yiyen (gıybet eden) kimseler nasıl oruç tutmuş olabilirler? Sen şimdi onlara
git, eğer onlar oruç tuttuk diyorlarsa,
yediklerini çıkarsınlar!" buyurdu. Adam gidip Peygamberin sözünü onlara nakletti. Onlar da yediklerini çıkarmaya
çalışınca, ağızlarından yere birer
kan pıhtısı çıkardılar. Adam derhal Hazret-i Peygamber'e gelip durumu haber
verdi. Peygamberimiz de bu münasebetle;
"Varlığım elinde olan Allah'a
yemin ederim ki, bu çıkardıkları midelerinde kalsaydı, ateş onları
yer bitirirdi" buyurdu [16]
Ahmed, Ebû Ya'lâ, Beyhekî ve İbn-i Ebî'd-Dünya, Rasulullah'vn (sallallahü aleyhi ve sellem) azadlısı Ubeyd'den şu haberi nakletmişlerdir: "iki kadın oruç tutmuşlardı.
Adamın biri Hazret-i Peygamber'e gelip: "Ey Allah'ın Resulü, şurada
iki kadın var, niyetlenip oruç tutmuşlar, fakat şimdi onlar susuzluktan helak olmak
üzerelerdir" dedi1. Peygamberimiz de: "Haydi onları bana çağır!"
buyurdu. Kadınlar geldiler. Hazret-i Peygamber bir su kabı getirtti ve onlara bu kabın içine
tükürmelerini söyledi. Birisi tükürdü, içindekini çıkararak kabın
yansını kan ve irinle
doldurdu. İkincisi de i-çindekini çıkardı ve kabı
sonuna kadar kan ve pıhtı ile doldurdu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "İşte bunlar, Allah'ın kendilerine helal kıldığı şeylerden oruç tutmuşlar, fakat haram kıldığı şeylerden oruç tutmamışlardır!
îkisi bir araya gelince insanları gıybet etmiye başlamışlar,
oruç tutacakları yerde insan eti yemişlerdir!" buyurdu.
Yine Ebû'd-Dünya, tek
başına Âişe'den şu haberi nakleder: "Bir gün ben,
Peygamberin (sallallahü
aleyhi ve sellem) yanında bulunuyordum. Derken oradan bir
kadın geçti. Ben: "Gerçekten bu kadımın eteği uzunmuş" dedim. Hazret-i Peygamber bana hitaben: "Haydi
tükür, ağzmdakini dışarı
çıkar!" buyurdu. Ben de tukurdum. Ağzınıdan dışarı
bir et parçası çıktı." [17]
Ziya el-Makdisi el-Muhtare adındaki
eserinde Enes'ten şöyle rivayette bulunur: "Arab'ın adeti, yola
çıktıkları zaman birbirlerine hizmet edip yardımcı olmak idi. Ebû Bekir ile Ömer'in de kendilerine hizmet eden bir adamları
bulunurdu. Bir sefer sırasında Ebû Bekir ve Ömer, uyuyup istirahat ettiler. Uyandıkları zaman ise
yemekleri hazır değildi. Baktılar, hizmetçileri uyumaktadır. Onun hakkında
"uykucu adam" dediler ve onu uykudan uyandırdılar. Kendisine hitaben:
"Haydi Hazret-i Peygamber'e git, bizını için bir miktar
yiyecek isteyip getir!" dediler. O da gidip Peygamberimiz'e durumu söyledi. Peygamberimiz de buyurdular ki:
"Onlar, azıklarım yediler." Adam oradan ayrılıp Ebû Bekr ve Ömer'in yanına geldi ve haklarında Peygamberimiz'in söylediğini onlara aktardı. Onlar da doğruca Hazret-i Peygamber'e gelerek, herhangi birşey yemediklerini
söylediler. Peygamberimiz ise kendilerine: "Din
kardeşlerinin gıybetini yaparak onun etini yemiş olduklarim"
haber verdi ve şu hadîsini oracıkta irad buyurdu:
"Varlığım elinde bulunan Allah'a yemin
ederim ki, ben şimdi sizlerin yemiş olduğunuz eti, ön dişlerinizin arasında görmekteyim!" Ebû Bekir
ve Ömer de bunun üzerine cidden
pişman oldular ve Hazret-i
Peygamber'e kendileri için
istiğfar edivermesini rica ettiler. Peygamberimiz de onlara:
"Gıybetinde bulunduğunuz din kardeşinize rica ediniz, sizin için o istiğfar ediversin!" buyurdu."
(Sahihtir kaydıyla Hakim'in Zeyd bin Sabit'ten naklettiği haber de aynı konudadır.)
Taberânl sahih bir
senedle Ebû Mes'ud'dan şöyle rivayette bulunur: "Bir savaş sırasında bizler, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulunuyorduk.
Müslümanlara Öylesine şiddetli bir açlık çattı ki, müslümanlar
kederli, münafıklar ise sevinçli idiler. Durumu gören Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'a
yemin ediyorum ki, Güneş batmadan Allah sizin rızkınızı gönderecektir!" Osman bin
Affan, Allah ve Rasulu'nun sözünde gerçek olduklarına
dair büyük güveni ve imanı ile hareket ederek, yiyecek yüklü on dört deve
satın aldı ve bunlardan dokuzunu Hazret-i Peygamber'e
takdim etti. Bu olay dolayısıyla da bütün müslümanlar sevindiler. Münafıklar
ise üzüldüler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise bu sırada ellerini iyice yukarı kaldırmış bir
vaziyette Osman bin Affan için hayır dualar etti. Öyle ki, daha önce herhangi bir
kimse için bu derece bir duada bulunduğunu görmemiştik." [18]
İbn-i Sa'd Ebû Abdurrahman
el-Cükeni'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Bizler, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında iken, ileriden iki atlı göründü. Peygamberimiz buyurdular ki:
"Bu gelenler, Kindeli, Müzhıc kabilesinden iki adamdır!" Sonra bu
iki atlı geldiler. Gerçekten, Peygamberimiz'in haber verdikleri gibi Müzhıc'li iki kişiydiler
ve hiç duraklamaksızm biat edip müslüman oldular." [19]
Gaybî Haberlerle İlgili Mucizelerden Bazıları
Sahihtir
kaydiyle Hakim İbn-i Mes'ud'un şöyle dediğini nakleder: "Birgün bizler, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında idik. Peygamberimiz bu-yurdulr ki:
"Az sonra ehl-i
cennetten olan bir adam buraya gelecektir!"
Peygamberimiz böyle buyurdu, az sonra da
Ebû Bekir çıkageldi. Selâm verdi ve oturdu. [20]
İmâm-ı Ahmed, Amr İbn-i'l-As'ın şöyle dediğini rivayet eder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "İşte şu
kapıdan ilk girecek olan zat, cennet ehlindendirî" O'nun böyle
buyurmasından sonra Sa'd bin Ebû Vakkas kapıdan
içeri girdi."
Ebû Ya'lâ, İbn-i Adiyy, Beyhekî ve İbn-i Asâkir İbn-i Ömer'den şu haberi verirler: "Bizler,
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) yanında oturuyorduk. Peygamberimiz bu sırada buyurdu
ki: "Şu kapıdan, az sonra cennetliklerden biri içeri
girecektir!" Peygamberimiz'in böyle buyurmasından az sonra, Sa'd bin Ebû Vakkas içeri
girdi." [21]
Ahmed, Bezzâr, Taberânî Cabir bin Abdullah'ın şu haberini naklederler:
"Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Sa'd bin el-Rebi'i ziyarete
gitmişti. Peygamberimiz oturduğu zaman, bizler de O'nun etrafına oturduk. Bu sırada
Efendimiz buyurdular ki: "Şimdi buraya
cennetliklerden biri gelecektir!" Baktık Ebû Bekir geldi. Sonra Peygamberimiz yine Öyle buyurdular.
Bunun üzerine de Ömer geldi. Peygamberimiz yine böyle buyurdular, az
sonra da Osman geldi. Sonra yine Peygamberimiz: "Az sonra buraya cennetliklerden biri
gelecektir! Ey Allah'ım, bu gelecek o-lanı dilersen Ali eylersin!"
buyurdu. Az sonra da Ali çıkageldi. [22]
Taberânî, Ebû Rafi'in hanımı Selma'dan şu haberi nakletmektedir:
"Bir gün ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunuyordum. Peygamberimiz bu
sırada buyurdu ki: "Az sonra, muhakkak cennetliklerden bir adam buraya
gelecektir!" Derken ben ayak sesleri duymaya başladım.
Bu ayakların sahibi Ali idi ki, çok
geçmeden oraya teşrif etmiş
oldular."
İbn-i Sa'd, Abdurrahman hin Sabit'ten şu
haberi verir: "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Kelb kabilesinden bir kadim istetti. Bu maksadla kadım görmesi için Âişe'yi göndermişti. Âişe, gidip kadim gördü ve döndü.
Dönüşünde Hazret-i Peygamber ona sordu: "Ey Âişe, sen o kadim nasıl gördün?" dedi. Âişe ise verdiği cevabta: "Ben o kadim güzel görmedim"
dedi. Peygamberimiz de Âişe'ye dedi ki; "Sen o kadımın
yanağında bir ben gördün
ve bu sırada onun güzelliğinden dolayı ürperdin değil mi?" buyurdu. Âişe de bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resulü,
bir şeyi sizden saklamak mümkün olmuyor" demek zorunda
kaldı." [23]
(Hatıb, İbn-i Asâkir, İbn-i Sabit tarikiyle Âişe'den şu haberi verirler: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni, nikahına almak istediği bir kadim görmem için
göndermişti. Ben de dönüşümde, o kadim beğenmediğimi söylemiştim. Peygamberimiz ise bana: "Sen, o
kadımın yanağında bir ben gördün ve onu gördüğün sırada kıskandın da başındaki saç örgülerin
titredi!" buyurdu. Ben de kendisine durumu
itiraf ederek: "Ey Allah'ın Resulü, bir şeyi sizden gizlemeye kimin gücü
yeter ki?" cevabim verdim.")
Ebû Ya'lâ sahih bir senedle Enes'in
şöyle dediğini nakleder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), öfkeli olarak evinden çıktı ve insanlara şöyle hitab etti: "Bugün sizler ne sorarsanız
sorunuz, muhakkak onun cevabim vereceğim!"
Biz bu sırada, Cebrâîl (aleyhisselâm)'ın
O'nunla beraber olduğu
kanaatinde idik. İçimizden Ömer dedi ki: "Ey
Allah'ın Resulü, bizler cahiliye devrinden yeni çıkmış bulunuyoruz.
Sen, bizim kurs urlarımıza bakma, bizleri affet, Allah da Senden yana bağışlamada bulunsun!" [24]
Yine Ebû Ya'lâ, fena olmayan bir senedle İbn-i Ömer'den şu haberi nakleder: "Ben,
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim: "Kureyş'ten şu topluluk, insanlar
kendilerini dinden menetmediği müddetçe huzur ve
güven içinde bulunacaktır!" Bu sırada adamın biri: "Ey Allah'ın
elçisi, ben cennetlik miyim, yoksa cehennemlik miyim?" diye sordu. Peygamberimiz kendisine:
"Sen cennetliksin"
dedi. Sonra bir başkası ayağa kalkıp: "Ben cennetlik
miyim, yoksa cehennemlik miyim?" dedi. Peygamberimiz de: "Sen cehennemliksin" buyurdu.
Sonra yine buyurdular ki: "Ey nas, ben sizlere bir şey
sormadıkça, siz de bana bir şey sormayınız! Eğer, cenazelerinizi defnedecek kimseler bulunmayacak şekilde helak olmanızdan korkmasam, kimlerin
cehennemlik olduğunu sizlere bir bir haber verirdim. Ben, bunu haber vermekle
emrolunsaydım, muhakkak haber verirdim!"
Deylemi İbn-i Ömer'den şöyle rivayet
eder: "Yemen'de zuhur eden yalancı Peygamber Esved el-Ansi'nin
öldürüldüğü gün, Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) semadan haber geldi. Bunun üzerine, O, dışarı
çıkıp ashabına hitaben: "Bu gece Esved katledildi, onu mübarek bir ev
halkından mübarek bir adam
katletti!" buyurdu. Ashab: "Onu kim katletti?" diye sordu. Peygamberimiz de: "Onu Firuz
katletti!" buyurdu. [25]
Hafız Abdul-Ganiyy bin Said, el-Mübhemat
adlı kitabında Med-luk'tan şöyle rivayet eder: "Damdam bin Katade'nin bir oğlu dünyaya gelmişti. Çocuğun rengi siyahtı. Çocuğun anası ise Ücel Oğullarındandı. Damdam, durumdan kuşkulanarak Hazret-i Peygamber'e şikayete geldi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de kendisine dedi ki: "Senin deven var
mıdır?" O:
"Evet" dedi. Peygamberimiz: "Devenin
rengi nedir?" dedi. O: "Kırmızı-siyah" dedi. Peygamberimiz: "Bu karışık renkler ona nereden
gelmiştir?" dedi. O da: "Bir damar çekmiştir" dedi. Peygamberimiz de ona: "Öyleyse senin
yeni doğan çocuğunda da bir damar çekmiştir"
buyurdu.
Medluk der İd: "Daha sonra çocuğu doğuran kadımın kabilesi olan Ücel Oğullarından bazı yaşlı
kadınlar geldiler ve bu kadımın ninesinin siyah olduğunu haber verdiler."
(Bu hadîsin aslı, Buhârî, ve Müslim'de Ebû Hüreyre'den rivayet
edilmiştir.)
İbn-i Asâkir Ebû Hüreyre'den nakleder: "Bir adam vardı. Pek hayır işlemez,
çok amelde bulunmaydı. Derken bu adamcağız vefat etti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de buyurdu ki: "Biliyor musunuz, Allah o adamı
cennetine koydu." İnsanlar bundan hayrete düştüler. İçlerinden biri
kalkıp evine gitti ve hanımına, onun Allah için olan amelinden sordu. Kadın da
dedi ki: "Onun fazla bir ameli yoktu. Fakat o,.müezzinin ezan okuduğunu her duyuşunda, müezzinle beraber ezanı takib eder, müezzinin söylediklerini söylerdi.1' vefat
edenin hanımından bu bilgiyi alan adam,
durumu haber vermek üzere Peygamberimiz'in bulunduğu yere doğru gelirken, Peygamberimiz'in münadisi,
Peyganıberimiz'den alman bu husustaki bilgiyi, bu gelen adama duyurmak üzere
bağırdı: "Ey kişi,
sen durumu sormak üzere merhumun evine gittin, onlara merhumun amelini sordun,
onlar da sana şöyle şöyle söylediler" dedi. Gelmekte olan adam da:
"Elbette ben şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın
elçisidir!" diyerek karşılık verdi." [26]
Peygamberimizin Bazı Olacak Şeyleri Olmadan Önce Haber vermesine
Dair Mucizeler
Müslim Huzeyfe'den şu haberi
nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana, kıyamete kadar olacak şeyleri söyleyip haber
verdi." [27]
Buhârî ve Müslim diğer bir tarik ile yine Huzeyfe'den şöyle naklederler:
"Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize karşı hutbe irad etti ve bu hutbesinde kıyamete kadar
olacak her şeyi haber verdi. Tabii, bunları aklında tutan tuttu,
tutamıyan da unuttu. Bu haber verilen şeylerden
bazısı, haber verildiği
şekilde zuhur eder, ben ise onun haber verilmiş olduğunu unutmuş olurum. Fakat o şey vukua gelince,
vaktiyle bize haber verilmiş olduğunu
derhal hatırlarım. Nasıl ki bir adam, tanıdığı bir kişiyi uzun müddet
görmeyince unutur, fakat onunla karşılaşıp da kendisini gördüğü zaman derhal onu tanır." [28]
Müslim Ebû Zeyd'den şu haberi
nakleder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize sabah namazını kıldırdıktan sonra minbere çıkıp hutbe irad
eyledi. Bu hutbesinde pek çok şeyler anlattı ve
hutbesini öğle vaktine kadar devam ettirdi. Sonra minberden inip namaz
kıldırdı. Sonra yine minbere çıkıp ta Güneş batıncaya
kadar hutbesini devam ettirdi. Olmuşu ve olacağı bizlere haber verdi. Şimdi bunları en iyi aklında tutan kimseler, bizını en
alimi erimizdir"
Ahmed, İbn-i Sa'd, Taberânî, Ebû Zerr'den şu haberi naklederler:
"Rasulullah (sallallahü
aleyhi ve sellem) Allah'ın elçiliği görevini öylesine ifa etmiştir
ki; gökte kanad çırpan bir kuşun halinden bile bize bilgiler
vermiştir!" [29]
(Ebû Ya'lâ, İbn-i Meni' ve Taberânî, bu mealdeki bir haberi
Ebû'd-Derdâ'dan nakletmişlerdir.)
İmâm-ı Akmed, Tarihinde, Buhârî, Taberânî, Muğire bin Şube'den şu haberi nakletmişlerdir: "Peygamber (s.a. v.) kalkıp bizlere bir hutbe irad etti, kıyamete
kadar ümmetinde vukua gelecek olan -fitne ve büyük olayları- haber verdi.
Bunları aklında tutabilen tuttu, unutan da unuttu."
Taberânî İbn-i Ömer'in şöyle dediğini haber vermektedir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Gerçekten Allah, dünyayı kaldırıp
bana gösterdi. Dünyada kıyamete kadar olacak
şeyleri (en büyük ve mühim olanİarim) gözümün Önüne getirdi de ben de bunlara bakıp bilgi edindim.
Allah bu bilgileri bana, daha önceki Peygamberlerine tecelli ettirdiği gibi tecelli ettirdi." [30]
Ahmed, Semura bin Cündeb'ten şu haberi
nakletmiştir: "Bir defasında güneş tutulmuştu. Peygamberimiz de kalkıp bu münasebetle
namaz kıldı, sonra şöyle buyurdu: "Ben şu namaz kıldığım makamda, sizlerin dünyada ve ahirette karşılaşacağimz şeyleri gördüm. Bunları bana, Allah gösterdi.11 [31]
Peygamberimizin, Ümmeti ve Ashabı Üzerine Dünya Nimetlerinin
Açılacağim, Çoğalacağim; Hasedleşme ve Katillerin Zuhur Edeceğini Haber vermesi
Müslim, Ebû Said'den şu hadîs-i şerifi
nakletmiştir:
"Dünya, hakikaten tatlı ve
güzeldir (nefisler onun tatlılığına, zinet ve güzelliğine
meyillidir). Allah ise, sizlerin nasıl amel edeceğine bakması için dünyada
size Ömür ve fırsatlar verecektir. O halde sizler, dünyadan
ye dünyanın en büyük fitnesi olan kadınlardan sakimnız!
Sizden önce İsrâ'il Oğullarimn ilk fitnesi de kadınlar hakkında olmuştur."
Buhârî ve Müslim Amr bin Avftan ittifakla şu
hadîsi rivayet etmişlerdir: "Vallahi ben, sizin hakkınızda fakirlikten
korkmuyorum! Fakat ben sizin hakkınızda dünya nimetlerinin bollaşmasından korkup endişe ediyorum. Öyle ki, dünya
sizden evvelkiler üzerine genişlemiş,
onları bu hususta rağbet
ve rekabete düşürüp helak etmişti. İşte benim korkum dünya rağbet ve rekabetinin sizleri de bu duruma düşürüp helak
etmesidir!" [32]
Yine Buhârî ve Müslim Cabir'den şu hadîsi rivayet
ederler: "Rasu-lullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Şimdi sizin
evlerinizde yumuşak döşekleriniz, kıymetli yaygılarimz
var mıdır?" Ben: "Ey Allah'ın Resulü, bizını böyle şeylerimiz nereden
olacak?" dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz:'Takın bir gelecekte, sizin böyle şeyleriniz olacaktır!" buyurdu ve şunları
ilave etti: "Bugün ben hanımıma: "Hanım, şu
yaygım buradan çek!" diyorum. Fakat yakın bir gelecekte sizler: "Peygamberimiz bizlere, yakında
sizlerin yumuşak döşekleriniz, kıymetli yaygılarimz olacaktır" demişti, diyeceksiniz!"
Ahmed, sahihtir kaydiyle Hakim, Beyhekî, Talka el-Nadri'den şu haberi
nakletmişlerdir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Yakında öyle bir zamana yetişeceksiniz
ki; o zamanda üzerinize dünya nimetleri pek genişleyecek! Öyle ki,
sofralarimza yemek tepsilerinin biri konulup diğeri
kaldıracak ve o zamanda sizler, Kabe örtüsü
gibi kıymetli ve renk renk elbiseler giyeceksiniz." Oradakiler elediler
ki: "Ey Allah'ın Resulü, bizler bugün mü daha hayırlı, yoksa o gün mü daha
hayırlı olacağız?" Peygamberimiz de şu karşılığı verdiler: "Sizler bugün daha hayırlı durumdasınız!
Zira bugün sizler birbirlerinizi seviyor, sayıyorsunuz! O gün ise sizler,
birbirlerinizi sevmeyecek üstelik düşman olacaksınız. Kiminiz kiminizin boynunu vurup
öldürecektir." [33]
Ebû Nuaym, Abdullah bin Zeyd'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Bir gün beni bir ziyafete
davet ettiler, ben de gittim. Fakat ziyafet evinin duvarlarimn örtüler
konularak süslenmiş olduğunu gördüm. Derhal o-turduğum yerden kalkıp çıktım ve ağlamaya başladım. Benim bu durumumu gören ve soranlara karşı dedim ki: "Kendimi tutamayıp ağladım İşte. Zira sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardı:
"Dünya size
sokulacak, yanaşacaktır! Halbuki sizler bugün daha hayırlı
durumdasınız. Yakında sabah yediğinizi, öğleden sonra yemiye-ceksiniz.
Sabah bir türlü, öğleden sonra bir türlü giyineceksiniz. Evlerinizi,
Kabeyi örtercesine Örtüp süsleyeceksiniz."
"Söyleyin bakalım ey arkadaşlar, şimdi ben ağlamıyayım mı? Gözlerimle gördüm ki, aynen Efendimiz'in haber
verdikleri şekilde, Kabeyi Örtercesine evlerinizi örtüp süslemişsiniz!"
Yine Ebû Nuaym İbn-i Mes'ud'dan şu
haberi vermektedir: "Adamın biri Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, kıtlık
bizleri yiyip tüketti!" Peygamberimiz de şu karşılığı
verdi: "Ben sizin hakkınızda kıtlıktan değil, dünya nimetlerinin üzerinize
bolca dökülmesinden daha çok korkmaktayım! Keşke
benim ümmetim, altın ile süslenmesey-di!"[34]
(Bu hadîsin bir
benzerini Ebû Nuaym Ebû Zerr ve Huzeyfe'den
rivayet etmiştir.)[35]
Peygamberimizin Hıra Şehrinin Fethini Haber vermesi
Buhârî Tarih'inde, Taberanı, Beyhekî ve Ebû Nuaym,
Evs bin Harise bin Lam'ın oğlu Harim'den şu haberi nakletmişlerdir:
"Peygam-ber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebük'ten döndüğü sırada, hicret edip kendisine gittim. Bu sırada
Efendimiz buyurdu ki: "İşte, beyaz köşkleriyle meşhur el-Hira şehri! Bana kaldırıp gösterildi, tşte şu da Nüfeyle-i Ezdiye'nin kızı Şey-ma!
Kırçıl katıra binmiş,
başim da siyah bir Örtü ile örtüp bürünmüş."
Ben de dedim ki: "Ey Allah'ın elçisi, eğer bizler Hira'nın fethinde bulunur,
oraya girer ve Şeyma'yı da sizin şimdi vasfettiğiniz gibi bulursam, izin veriniz de o benim
olsun!" Peygamberimiz de: "Peki senin
olsun!" buyurdu.
Ebû Bekir'in halifeliği zamanında, Müseylimetü'l-Kezzab fitnesini bertaraf
ettikten sonra Hira'nın fethine yöneldik ve Allah'ın
izniyle orasını feth ettik.
Şehre girer girmez bizi ilk karşılayan,
aynen Peygambe-rimiz'in buyurdukları gibi Şeyma bint-i Nüfeyle oldu. Ben
dedim ki: "Bu benimdir. Onu bana Peygamberimiz hibe etmiştir!" Kumandanımız Ha-lid bin velid, bana bunun böyle olduğunu isbat etmemi istedi. Ben de kendisine durumu isbat
ettim. Bunun üzerine onun benim olmasını, Halid bin velid de kabul etti. Benim,
bunun böyle oluşunu isbat edişim ise: Muhammed bin Mesleme ile Muhammed bin
Bişr'in, bu husustaki şehadetleri idi. Her ikisi de ensardan olan bu
zatlar, bunu isbat eden kişilerdi. Derken Şeyma'nın oğlan kardeşi geldi ve onu kendisine teslim etmemi
istedT Ben de kendisine: "On kerre yüz dirhem verirsen, onu sana teslim
ederim" dedim. O da bana bin dirhem teslim etti ve esir düşen kardeşini kurtardı. Yanımdakiler bana dediler ki: "Eğer ondan yüz bin dirhem
isteseydin, muhakkak bunu sana verecekti"
dediler. Ben de dedim ki: "Ben, on kerre yüz dirhemden daha fazla bir sayı
bilmediğim için, ancak bu
kadar istedim. Eğer fazlasını bilseydim isterdim."[36]
Peygamberimizin, Yemen, Şam ve Irak'ın Fethini Haber vermesi
Buhârî ve Müslim, Süfyan bin Ebû Züheyr'den şu
haberi naklederler: "Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim: "Çok
geçmez Yemen fetholunur! Bazı kimseler de, Medine kendileri için daha hayırlı
olduğu halde çoluk çocuğunu alarak oraya yerleşirler. Sonra Şam dahi fetholunur. Bazı kimseler de çoluk-çocuğunu ve kendilerine itaat eden
kimseleri alarak Şam'a yerleşirler. Halbuki bilseler,
Medine kendileri için daha hayırlıdır. Sonra Irak da fetholunur. Bazı kimseler
de çoluk-çocuğunu alarak ve
kendilerine itaat eden kimseleri de peşlerine takarak oraya yerleşirler. Halbuki bilseler Medine kendileri için ne kadar
hayır hdır."
Sahihtir
kaydiyle Hakim ve Beyhekî Abdullah bin Havle
el-Ezdi'den şu haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir defasında şöyle buyurdular:
"Sizler yakında bir bölük asker olarak Şam'a yine bir bölük asker olarak
Irak'a bir bölük asker olarak da Yemen'e gidip yerleşirsiniz." Ben dedim ki: "Ey Allah'ın
Resulü, benim için hangisini tercih e-dersiniz." Peygamberimiz de: "Senin için Şam'ı tercih ederim."
İbn-i Sa'd, Sa'd bin İbrâhim'den nakleder. O şöyle demiştir: "Bana
Abdurrahman bin Avf söyledi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Şam'daki
el-Selil denilen yeri ikta1 edip ona vermiş. Fakat bu hususta kendisine
bir yazı vermeden Hazret-i
Peygamber vefat
etmiştir. Peygamberimiz ona bunu, sadece: "Allah, biz müslümanlara Şam'ın fethini müyesser buyurduğu zaman, oradaki
el-Selil denilen yer senindir" demek suretiyle ikta'
eylemiştir." (ve bu suretle de Şam'ın
fethedileceğim haber vermiştir.) [37]
Peygamberimizin, Kudüs'ün ve Etrafimn Fethedileceğini Haber
vermesi
Buhârî, sahihtir kaydiyle Hakim, Avf bin Mâlik bin el-Eşcai'nin
şöyle dediğini rivayet eder: "Rasulullah bana
buyurdu: "Kıyamet kopmadan önce, onun alametlerinden olarak şu altı şey zuhur eder:
Bir; Büyük çapta
Ölümler.
İki; Kudüs'ün fethi.
Üç; Koyun sürülerini kırdığı gibi insanları kıracak olan
göğüs hastalığı.
Dört; Malın son derece bollaşması. O derecede ki, kişiye yüz altın verildiği zaman
bile "bu da bir şey mi?" diyerek kızacaktır.
Beş; Arab'ın her evine girecek olan çok yaygın bir
fitne.
Altı; Sizlerle Asfer
oğulları (Rumlar) arasında varılacak olan bir sulh andlaşması. Fakat onlar sonunda bu andlaşmalarına hi-yanet
ederek sekiz bölüğe ayrılmış askerler halinde gelirler ve size saldırırlar. Bu
sekiz bölükten her birinde
on iki bin asker bulunur. (ve ülkenizi dokuz ay kadar işgal ederler).
Vaktaki Imvas vebası zuhur etti, bazıları dediler ki: Avf bin Mâlik
Muaz'a hitaben: "Ey Muaz, ben işittim ki, Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem): "Kıyamet kopmazdan önce, onun alametlerinden olarak altı şey zuhur
edecektir" buyurmuştu, İşte
bu aitı şeyden olarak, pek
çok kimselerin öldüğü şu Imvas vebası zuhur
etmiştir. Hatta bu
alametlerden diğer ikisi daha zuhur etmiş bulunuyor. Sen acaba bu
hususta ne dersin?" Bunun üzerine Muaz da dedi ki: "Şüphesiz bunların her birinin müddeti ve zamanı vardır.
Ben derim ki, beş alamet vardır ki onların gölgesi üzerinize düşmüş
bulunmaktadır. Her kim bunlardan birine yetişecek olursa ve ölümü tercih
durumunda da kalırsa, hiç durmasın tercih etsin! İşte bu cümleden olarak:
İnsanlar minberler üzerinde birbirine lanet okuyacak, Allah'ın verdiği mal
yalan üzere dağıtılacak, binalar yükseltilecek, haksız yere kanlar dökülecek,
akrabalık bağları kesilecektir." [38]
İbn-i Sa'd Zi'l-Esâbi'den
şu haberi nakletmiştir: "Bir gün Hazret-i Pey-gamber'e: Ey Allah'ın
elçisi, ben senden sonraya kalıp o günleri görecek olursam, bana nerede ikâmet
etmemi emredersiniz?" diye sordum. Peygamberimiz de bana: "Beytü'l-Makdis'e in, orada otur!
Ümîd edilir ki, Allah senin neslinde bu mescid'e hizmet edecek evladlar nasîb
eder." [39]
Peygamberimizin Mısır’ın Fethini ve Orada Olacak Olayları Haber
vermesi
Müslim Ebû Zerr'den şöyle rivayet
etmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizler yakında insanların alış-veriş muamelelerini Kîrât demlen parayla yaptıkları
bir ülkeyi fethedeceksiniz. Ben sizlere, oranın halkına hayır ve iyilik
yapmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü onların, sizin
himayenizde olmaları ve îbrâhîm (aleyhisselâm)'dan
gelen bir akrabalık hakları bulunacaktır. Ayrıca sizlere bir tavsiyem daha
olacaktır: Eğer sizler iki kişinin
bir kerpicin bulunduğu yerde birbiriyle vuruştuklarim görürseniz, biliniz
ki orada fitne başlamıştır ve siz orasını terkediniz."
(Denildi ki: Birgün
Ebû Zer, Rabia ile Abdurrahman biu Şurah-bil'in bir kerpicin bulunduğu yerde birbiriyle dövüştüklerini gördü ve bu sebeble orayı terketti.)
Beyhekî ve Ebû Nuaym Ka'b bin Mâlik'ten şöyle
naklederler: "Ben Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim: "Sizler Mısır'ı
fethettiğiniz şamarı orasının halkı olan Kıbtüere iyi muamele ediniz.
Zira onların hem zınımet, hem de yakınlık hakları vardır."
(Peygamberimiz, bu yakınlık haklaxi ile, îbrâhim (aleyhisselâm)'ın zevcesi ve Ismâîl (aleyhisselâm)'ın anası Hâcer validemiz ile Peygamberimizin
oğlu İbrahim'in Mısırlı anası Mâriye validemizi kasdetmektedir.)
Ebû Nuaym,
Ümmü Seleme'den ise şu haberi vermektedir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) vefatı sırasında buyurdular ki:
"Mısır Kıbtîleri hakkında Allah'tan korkunuz, Allah'tan korkunuz! Zira
sizler yakında orasını fethedeceksiniz. Onlar da sizlere Allah yolunda hayırlı
destek ve yardımcılar olacaktır."
Müslim Ebû
Hüreyre'den şöyle rivayet eder: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Irak
dirhemini ve kafîzini (ölçeğini) menetti, Şam da dinarim ve ölçeğini
esirgedi, Mısır dahî parasını pulunu menetti. Sizler, başladığimz yere
döndünüz (yâni döneceksiniz)."
(Yahya bin Âdem der ki: Peygamberimiz bu
hadislerinde, Kafîz ve Dirhem isınılerini, Hazret-i Ömer zamanında bunlar
konulmazdan önce zikretmiş oldu ki, bu da olacak bir şeyi, olmazdan önce haber
vermesidir ve bir mucizedir.)
İmâm-ı Şafiî el-Ümm adlı kitabında
Hazret-i Âişe'nin
şöyle dediğini kaydetmiştir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine ehli için
Züî-Huleyfe'yi; Şam'lılar, Mısırlılar ve Mağribliler için de Cuhfe'yi ihrama
girilecek yer olarak tâyîn etti." [40]
Peygamberimizin Deniz Savaşına Çıkacak Gâzîleri ve Ümmü Hıramin
da Onlardan Olacağını Haber vermesi
Buharî ve Müslim Enes'in şöyle dediğini haber verirler: "Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ümmü Harâm'ın yanına gittiler ve orada uyudular. Uyandığı zaman gülüyordu. Ümmü Haram
dedi ki: "Ey Allah'ın elçisi, gülmenizin sebebi
nedir?" Peygamberimiz de şöyle karşıladı: "Ümmetimden bazı
kimseleri gördüm, gemilere binip
kendilerini Allah yoluna vermişler ve denizin ortasına
açılmışlar
gidiyorlar." Ümmü Haram da der ki:
"Ey Allah'ın elçisi, Allah'ın beni de onlardan kılması için dua
e-diver!" Peygamberimiz, Ümmü Haram'ın da onlardan olması için dua e-diverdi. Sonra başim yere
koyup yine uyudu. Sonra uyandığı zaman yine gülüyordu. Ümmü Haram da sordu: "Gülmenizin sebebi nedir ey
Allah'ın Resulü?" Peygamberimiz de aynı cevabı verdiler. Ümmü
Haram, yine dayanamayıp: "Ey Allah'ın Resulü, Allah'a dua ediver de beni
de onlardan eylesin!" Bunun üzerine Peygamberimiz buyurdu: "Ey Ümmü
Haram, sen ilk, denizde savaşa çıkanlardansın!"
Muâviye zamanında düzenlenen ilk deniz seferine Ümmü Haram, kocası Ubâde bin Sâmit ile birlikte
katıldı. Savaş bittikten sonra
dönüş hazırlığı yaptıkları sırada, Ümmü Haram'ın üzerine binmesi için bir hayvan takdim ettiler.
Üzerinde Ümmü Harâm'ı taşıyan
hayvan, ansızın tökezleyip onu yere
düşürdü ve o bu sebeble
orada (Kıbrıs'ta) vefat etti."
Buharî Umeyr bin el-Esved'den şu
hadîsi rivayet eder: "Ümmü Haram'ın
bize anlattığına göre, o
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu duymuştur: "Ümmetimden deniz harbine çıkan ilk ordu, muhakkak kendilerine (cenneti)
gerekli kılacaklardır!"
Ümmü Haram der ki: "Ben: "Ey Allah'ın Resulü,
ben onlardan mıyım?" diye sordum. Peygamberimiz de: "Evet,
sen de onların içinde olacaksın" buyurdu. Sonra şöyle buyurdu:
"Kayser'in (Rum Kralimn)
şehrine ilk gazaya giden ordu da, muhakkak Allah'ın mağfiretine
maz-har olacaktır!" Bunun üzerine ben yine sordum ve: "Ey Allah'ın
Resulü, bunlar içinde ben de olacak mıyım?" dedim. Hazret-i Peygamber de: "Hayır, sen onların içinde
bulunmayacaksın" buyurdu.[41]
Peygamberimizin; Hüzistan’ın, Kirman’ın ve Halkı Kıldan Yapılmış
Ayakkabı Giyen Bir Yerin Fethini Haber vermesi
Buhârî Ebû Hüreyre'den rivayet
eder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Sizler Acem diyârındaki Huzistan ve
Kirman halkıyla savaşmadıkça kıyamet kopmaz! Yine Acem ülkesinden kırmızı
yüzlü, basık burunlu bir kavimle savaşmadıkça da kıyamet
kopmaz. Bu insanların aynı zamanda gözleri küçük, yüzleri
yuvarlaktır. Yine sizler kıldan yapılmış ayakkabı giyen bir
toplulukla savaşmadıkça da kıyamet kopmayacakldır."
Beyhekî der ki: Bu, aynen zuhur
etmiştir. Zira Haricîlerden bir topluluk çıkmış,
Rey taraflarında müslümanlarla savaşmıştır.
Bunların ayakkabıları ise, tamamen kıldan mamul idi. [42]
Müslümanların, Hind Ülkesine Gazaya Gideceklerine Dâir
İhbar
Beyhekî, Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini nakleder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bizlere Hind ülkesi ile gaza
edeceğimizi va'd buyurdu." [43]
24-2 Rumlar ile Yapılacak Sulha Dâir İhbar
İbn-i Sa'd'ın ve sahihtir kaydiyle Hâkim'in Zîmahber'den naklettikleri
bir haber de şu mealdedir: "Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem):'Yakında
Rumlar sizinle güvenilir bir sulh andlaşması
yapacaklardır!" diye buyurduğunu duydum."[44]
Peygamberimizin, Fâris ve Rûm Diyarlarimn Fethedileceğini Haber
vermesi
Beyhekî, Ebû Nuaym ve Delâil adlı kitabında Sabit, Abdullah bin
Havaleden şu haberi
naklederler: "Biz, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında idik. Kendisine açlık, açıklık ve
yoksulluktan şikâyette
bulunduk. Peygamberimiz de buyurdu ki:
"Vallahi ben, sizin hakkınızda bir şeyin çokluğundan daha fazla korkmaktayım! Vallahi bu emir, Allah
sizlere Fâris ve Rûm diyarlarimn fethini müyesser
kıhncaya kadar sizde devam edecektir. Hattâ sizler Hımyer'i dahî fethedeceksiniz, İşte o zaman sizler üç askerî birlik hâlinde bölüneceksiniz.
Bir bölüğünüz Şam'da, bir bölüğünüz Irak'ta, bir bölüğünüz de Yemen'de olacak. Aranızda mal da iyice bollaşacak.
O kadar ki, adamın birine yüz altın verilse, bunu azınısıya-cak ve öfkeyle karşılayacaktır."
Ben bunun üzerine dedim ki: "Ey
Allah'ın Resulü, bizını Şam'a nasıl gücümüz
yetsin? Orasını Rumlar kuvvetli askerlerle korumaktadırlar." Bunun
üzerine Peygamberimiz: "Vallahi onun
fethini sizlere Allah müyesser kılacaktır! Orasının sivil-asker kuvvetli adamlarim,
sizin başı tıraş edilmiş siyah bir adamcağızınıza bile itaatli
kılacaktır! Sizler emreden, onlar da emri yerine getiren olacaktır. İslâm ve
müslümanlar, bu derece izzet bulacaktır!"
Bu hususta bir
tevcihte bulunan Abdurrahmân bin Cübeyr bin Nüfeyl der ki: "Peygamberimizin ashabı, bu hadîsin
haber verdiği şeyi, Cüz bin
Süheyl el-Sülemî'nin şahsında aynen görmüşlerdir. Şöyle ki: O, fethedilen Acem diyarında onların üzerine
tâyin edilmiş bir vâlî idi. Namaz
vakti geldiğinde Mescid'e giderlerken bir ona, bir de onu geçiyor
diye ayağa kalkmış bulunan Acemlere bakarlar, bunu
hayret ve ibretle karşılarlar. İşte, vaktiyle Peygamberimiz'in bizlere haber verdiği şey, şimdi aynen gözümüzün önündedir!"
derlerdi."
Beyhekî ve Ebû Nuaym Abdullah bin Büsr'den şu
haberi nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Varlığım elinde olana yemin ederim
ki, sizler Fâris ve Rûm ülkelerini fethedeceksiniz! O sırada mâl ve yiyecek o
kadar çoğalacaktır ki, bunlar yenilirken, üzerine Allah'ın adı
zikredil-miyecek (besmele çekilmiyecek) tir." [45]
Beyhekî ve Ebû Nuaym İbn-i Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ümmetim, salınarak ve çalım satarak yürümeye başladığı
ve Fâris ve Rum halkı kendisine hizmet etmeğe başladığı zaman, içlerinden şerlileri hayırlıları üzerine musallat kılimr." [46]
Hâkim Zübeyr'den nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Zaman, şöyle ve
şöyle bir müddet ilerlediği zaman, sizler Fâris ve Rum ülkelerini fethedersiniz.
Biriniz, sabahleyin giydiğini öğleden sonra giymez olur. Çeşit/i
yemeklerden biri kalkar, diğeri konulur."
Ebû Nuaym Avfbin Mâlik'in şöyle dediğini nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ey ashabım, sizler fakirlikten mi
korkuyorsunuz? Gerçekten Allah sizlere Fâris ve Rum'un fethini müyesser
kılacak, dünyâ nimetleri de üzerinize yağmur gibi dökülecektir. Eğer
sizler benden sonra yoldan sapacak olursanız, sapmanızın sebebi de sâdece
dünyâya aldanmanız olacaktır!"
Hâkim ve Ebû Nuaym, Hâşim bin Utbe'den rivayet
eder: O şöyle demiştir: Ben, gazada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte idim. O'nun şöyle
buyurduğunu işittim: "Arab
yarımadasının tamâmimn fethini Allah size nasîb buyuracaktır! Sonra
Fâris'i, sonra Rum'u fethedeceksiniz.
En sonunda da Deccâl ile savaşacak, Allah'ın izni ve
yardımı ile onu da tepeleyeceksiniz." [47]
Beyhekî Amr bin Şerahbil'den şu
haberi vermektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Bu gece rüyamda;
bir sürü siyah koyunun arkamdan geldiğini gördüm. Sonra da beyaz
koyunlar geliyordu." Orada bulunanlardan Ebû Bekir dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, siyah
koyunlar Arab'a, beyaz koyunlar da Arab'ın dışındaki kavimlere işarettir. Onların sana (yâni İslama) uyacağim göstermektedir." Peygamberimiz de: "Evet, seher
vaktinde bir melek dahî bunu bu şekilde tâbîr etmiştir" buyurdu.
(Bu haber mürseldir.
Süyûtî) [48]
Peygamberimizin Kisrâ ve Kayserin Helak Olacaklarim,
Hazînelerinin Allah Yolunda İnfâk Edileceğini ve Bu İkisinin Helâkından Sonra
Kisrâ ve Kayser'in Olmayacağim Haber vermesi
Buharî ve Müslim Ebû Hüreyre'den şu hadîsi
rivayet ederler: "Kisrâ helak olduğu zaman, ondan sonra bir daha
Kisrâ yoktur! Kayser helak olduğu zaman, ondan sonra
bir daha Kayser yoktur! Varlığım e-linde olana yemin ederim
ki, sizler bu ikisininin hazînelerini alıp Allah yolunda harcıyacaksımz."
Müslim tek başına Câbir bin Semura'dan şu hadisi rivayet eder: "Elbette müsiümanlardan
bir grup, Kisrâ'nın beyaz köşkündeki hazîneleri alıp
Allah yolunda harcıyacaklardır!" [49]
(Câbir der ki: Ben ve
babam, Iran Kralı'nın beyaz köşkündeki hazîneleri ele geçiren müslümanlar
arasındaydık. Bize ondan bin dirhem isabet etmiştir.)
Beyhekî Hasan-ı Basrî'den şöyle nakleder: "Halîfe Ömer'e Kisrâ'nın iki koluna takındığı bilezikleri
getirdiler ve bunları Sürâka bin Mâlik alıp kendi kollarına geçirdi ve bu
bilezikler, onun omuzlarına doğru yükseldi. Bunun üzerine Ömer: "Iran Kralı'nın bileziklerini Sürâka bin Mâlik'in elinde görmeyi bana nasîb buyuran Allah'a
sonsuz hamd olsun! O bir Kisrâ idi. Bu ise Müdlicli bir ârâbîdir" dedi.
İmâm-ı Şâfiî der kir "Kisrâ'nın bileziklerini Sürâka bin
Mâlik'in takınmasının
sebebi; Peygamberimiz'in onun kollarına bakıb
da: "Ey Sürâka, ben sanki Kisrâ'nın bileziklerini, kemerini ve tacim senin üzerinde
görüyorum!" diye buyurmuş olmasıdır."
[50]
Yine Beyhakî İbn-i Utbe'den, o Ebû Mûsa'dan, o da Hasan'dan olmak
üzere şu haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Sürâka bin Mâlik'e hitaben: "Ey Sürâka, sen
Kisrâ'nın bileziklerini
koluna geçirdiğin zaman, bakalım nasıl olacaksın?"
buyurdu. Halife Ömer'e bu bilezikler getirildiği zaman, Sürâka bin Mâlik'i çağırttı ve ona bu bilezikleri koluna geçirmesini söyledi.
O da geçirdi. Bunun üzerine halîfe ona: "Bunları Kisrâ bin Hürmüz'den alıp
da Sürâka bin Mâlik'e giymeyi nasîb buyuran Allah'a hamdolsun!" demek
suretiyle Allah'a hamdetme-sini söyledi. O da bu şekilde hamdetti."
Haris bin Ebû
Üsâme İbn-i Mihîrîz'den şu haberi
vermektedir: Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Fâris (Iran), bir veya iki darbe
ile yıkılır. Tabii bundan sonra da bir daha Faris olmaz. Rum'a gelince o, bir
iki darbe ile yıkılmaz; onun yıkılması için epey nesiller gelip geçecektir.
Tabiî en sonunda o da fethedilecektir!"[51]
Peygamberimizin; Kendilerinden Sonraki Halîfeleri, Hükümdarları,
Dört Râşid Halîfeyi, Muâviye'yi, Ümeyye Oğullarim, Abbâs Oğullarim, Allah'ın
Dînini İkâme Ettikleri Müddetçe İdarenin Kureyş'te Kalacağim, Türklerin İdareyi
Araplardan Devralacağim Haber vermesi
Müslim Ebû Hüreyre'den şöyle
rivayet eder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Vaktiyle Isrâîl
oğullarim Peygamberler sevk ü idare ederlerdi. Bir
Peygamber vefat edince, yerine bir Peygamber gelirdi. Fakat biliniz ki benden
sonra Peygamber gelmeyecektir! Benden sonra pekçok halîfeler
gelecektir." Dediler ki: "Bize neyi emredersiniz?" Buyurdu ki:
"Halîfenize olan biatinize vefakâr olunuz ve onların hakkım veriniz.
Onların sizleri nasıl idare ettiklerini ise, muhakkak Allah onlardan soracaktır."
Yine Müslim Câbir bin Semura'dan şu
hadîsi rivayet eder: Ben Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu duydum: "Kureyşten
on iki halîfe gelinceye kadar dîn dimdik ayakta duracaktır! Fakat sonra âhir
zamanda yalancı deccâller çıkacaktır." [52]
Beyhekî Ebû Hüreyre'den şöyle bir
haber nakletmiştir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Benden sonra bazı halîfeler gelecek,
bunlar ilimleriyle amel edecekler, memur bulundukları şeyleri
yapacaklardır. Fakat bunlardan sonra bazı halifeler de gelecek ki, bunlar
bilmedikleri şeyleri yapacaklar, me'ınûr
bulunmadıkları şeyleri
de işliyeceklerdir."
Yine Beyhekî Câbir bin Abdullah'tan şu
haberi vermektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'b bin Ucra'ya hitaben:
"Ey Ka'b, Allah seni sefih insanların işbaşına geçmesinden korusun." Ka'b sordu; "Sefih
insanların işbaşına geçmesi nedir?" Peygamberimiz de şu cevabı verdiler: "Benden sonra birtakım emirler
gelecek, bunlar benim hidâyetimle hidâyetlen-meyecek ve benim sünnetimle amel
etmiyeceklerdir."[53]
Buhârî ve Müslim Abdullah'tan şu hadîsi
rivayet ederler: "Benden sonra çok geçmez, idarede istibdâd ve kabul
edemiyeceğiniz birtakım aykırılıklar olur!"
Dediler ki: "içimizden o günleri görenler olursa, onlar için neyi tavsiye
edersiniz?" O da: "Vazifelerinizi yapimz, haklarimzı da Allah'tan isteyiniz!" buyurdu.
İbn-i Mâce, Hâkim, Beyhekî, Irbâz bin Suriye'den rivayet
ederler: O şöyle demiştir: Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere çok belîg bir va'zda
bulundu. Öyle ki, bu va'zm te'sîriyle kalbler ürperdi, gözler dolu dolu yaş döktü. Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, bu
va'zınız, bir nevi veda va'zı gibi oldu. Şayet
ayrılık yakın ise, bizlere neyi tavsiye edersiniz?" Şöyle buyurdular; "Sizlere
Allah'a karşı takvalı olmanızı, başımzdaki Habeşli bir köle bile
olsa, söz dinleyip itaat etmenizi vasiyet ederim! Yaşıyanlarimz görecek, ileride çok ihtilaflar zuhur
edecektir! Ben sizlere, bid'at işlerden
sakınmanızı vasiyet eylerim. Zira bunlar dalâlettir. İçinizden o zamana yetişenler,
benim sünnetimle ve doğru yolda giden râşid
halîfelerimin sünnetiyle amel etmeye baksınlar! Sizler, bunun üzerine sımsıkı
sarılınız!"
Ebû Ya'lâ, Hâkim ve Ebû Nuaym Âişe'nin şöyle dediğini naklederler: "Mescid'in yapımı sırasında
temele ilk taşı, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) koydu. Sonra Ebû Bekir bir taş
yüklenip getirdi ve temele koydu. Sonra Ömer bir taş getirip temele
koydu, sonra Osman bir taş getirip koydu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "İşte benden sonra halîfeler bunlardır!" buyurdu.
İbn-i Mâce ile Hâkimin Huzeyfe'den naklettikleri
rivayette şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Benden sonra, şu
iki zâta: Ebû Bekr ile Ömer'e uyunuz!"
(Hâkim tek başına bunun benzeri bir rivayeti İbn-i Mes'ud'dan da rivayet etmiştir.)
Buharî ve Müslim Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini ittifakla rivayet ederler: Ben, kulağımla işittim, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben uykuda
iken kendimi bir kuyunun başında gördüm. Kuyunun üzerinde kovası da vardı. Ben kuyudan
bir miktar su çektim. Sonra kovayı Ebû Bekir aldı. Bir
iki kova da o çekti. Onun su çekişinde bir za'f
vardı. Şüphesiz ki Allah
kendisini mağfiretine mazhar kılacaktır. Sonra kuyunun
kovası çok büyük bir kova hâline geldi ve onu Ömer alarak su çekti. O kadar
çekti ki, insanlardan hiç biri bu kadar kahraman olamaz! Nihayet o, çektiği su ile insanları suya kandırdı."
(Buharî ve Müslim, benzeri bir rivayeti İbn-i Ömer'den de rivayet etmişlerdir.)
Beyhekî Ebû Hüreyre'nin şöyle dediğini nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ben rüyamda siyah bir sürü koyunu
suluyordum. Derken beyaz bir sürü koyun da bunlara katıldı. Tam bu sırada Ebû Bekir
gelip koyunları sulamaya başladı. Fakat ancak bir
veya iki kova su çekti. Onda bu hususta bir zayıflık vardı. Sonra Ömer geldi kovayı eline aldı. Kova Ömer'in elinde çok büyük bir kova
haline geliverdi. Ömer bütün insanları suya kandırdı. Derken hayvanları
da suladı. Ben, rüyamdaki siyah koyunları Arablara, sonradan katılan beyaz
koyunları şu kardeşleriniz
Acemlere yordum."
İmâm-ı Şâfiî der ki: "Peygamberlerin rüyası, ilâhî bir vahiydir. Yukarıdaki hadiste
geçen Ebû Bekir'le ilgili zayıflık ise; O'nun
halifeliğinin kısa sürmesine işarettir." [54]
İbn-i Sa'd Hasan-ı Basrî'den şöyle nakleder: "Ebû Bekir demiştir ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben rüyamda bir müddet
insanların dışkıları ü-zerinde yürümeye devam ettim. Acaba bunun
yorumu nasıldır?" Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur:
"insanları idare etme bakımından bir yol bulacağına yorulur." Bunun üzerine
Ebû Bekir: "Bir de rüyamda yâ Rasûlallah, göğsümün
üzerinde iki rakamı gibi bir şey vardı, acaba bunun
yorumu nasıldır?" Peygamberimiz de: "Bunun yorumu da, iki senedir"
buyurdu.
İbn-i Sa'd İbn-i Şihâb'tan şu haberi nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir rü'ya gördü ve bunu Ebû Bekr'e anlattı: "Ey Ebâ Bekr, ben rüyamda
sanki seninle bir merdivende yarışıyordum. Ben seni iki basamak geçmiştim. Ayrıca yarım basamak kadar daha bir fark da göze
çarpıyordu." Ebû Bekr de dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, Allah Seni rahmet ve mağfiretine aldıktan sonra, ben iki buçuk sene kadar
daha yaşıyacağım."
Buharî ve Müslim ittifakla Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalığı sırasında buyurdu ki:
"Ey Âişe, bana babanı ve kardeşini çağır da ben, Ebû Bekr için bir mektûb yazayım! Zira ben, birinin
çıkıp da bir şey
söylemesinden, bir hak iddia etmesinden
korkmaktayım. Halbuki Allah ve mü'ıninler, Ebû Bekir'den başkasını istememektedir."
[55]
Beyhekî ve Ebû Nuaym İbn-i Ömer'den şöyle
rivayet ederler: Ben Resûluüah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Sizin
içinizde on iki halîfe çıkar. Ebû Bekrin bana halifeliği,
çok kısa sürer. Arab'ın işlerini büyük bir ehliyet ve liyâkatle görecek olan
zât ise, Övülecek ve örnek almacak bir şekilde yaşar, şehîd olarak da vefat
eder."
Tam bu sırada adamın biri: "Bu zât
kimdir, ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Peygamberimiz de: "Hattâb'ın Oğlu Ömer'dir" buyurdu. Sonra Osman
bin Affân'a dönerek: "Sana gelince: İnsanlar
senden Allah'ın sana giydirdiği gömleği
çıkarmanı istiyecekler. Varlığım elinde o-lana yemin ederim ki ey Osman, eğer sen o gömleği
çıkaracak olursan, bil ki ebediyen cennete giremezsin!" [56]
İbn-i Asâkir Enes'ten şu haberi
nakleder: "Mustalik Oğullarim temsîlen gelmiş bulunan
heyet, beni Resûlullah Efendimiz'e gönderip şu
hususu sordurdular: "Ey Allah'ın Resulü, bizler önümüzdeki sene geldiğimizde, seni bulamazsak zekâtımızı kime edâ
edeceğiz?" Ben onlar nâmına bunu Resûlullah Efendimiz'e soruverdim.
Efendimiz de cevab-larında buyurdular ki: "Onlara söyle, bu takdirde zekatlarim Ebû
Bekr'e edâ ederler." Ben bunu kendilerine tebliğ ettim. Bu sefer onlar: "Şayet Ebû Bekr'i
bulamazsak kime vereceğiz?" diye sordular. Ben onlar nâmına
bunu soruverdiğimde, Resûlullah Efendimiz'in cevabı: "Bu takdirde Ömer'e öderler" oldu. Bunu
kendilerine ulaştırdım. Bu sefer de onlar: "Ömer'i bulamazlarsa ne
olacağını" sordurdular. verilen cevab da:
"Osman'a verirler. Fakat Osman'ın öldürüldüğü gün, sizlere yazıklar olsun!" şeklinde idi."
[57]
Taberânî, Ebû Nuaym, Câbir bin Semura'dan şu haberi
vermektedirler: "Resûlullah Efendimiz Ali'ye hitaben şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen gerçekten müemmer ve
müstahlefsin (emîr ve halîfe olacaksın) ve sen gerçekten şehîd düşeceksin! Başından akan kanlar ile şu
sakalın da kanlara boyanacaktır." [58]
Hâkim de Sevr bin Miczât'tan şu haberi nakleder: "Ben, Cemel Vak'ası Gününde
vefat etmek üzere bulunan Talha'ya uğradım. O bana: "Sen
kimlerdensin?" diye sordu. Ben de: "Mü'ıninlerin Emîri Ali'nin ar-kadaşlarındanım" cevabim verdim.
Bunun üzerine Talha: "Elini uzat da sana bîat edeyim" dedi. Elimi
uzattığımda bana bîat etti ve
göz yaşları dökerek ağladı. Akabinde de ruhunu teslim eyledi. Ben, Ali'ye
gidip durumu haber verdim. Ali de bunu: Allahü Ekber, Allah yegâne
büyüktür! O'nun Resulü Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) de gerçektir! Gerçek
söylemiştir! demek ki Yüce Allah, Talha'nın cennete
girmesini, ancak bana olan bîati boynunda iken murâd etmiştir" diyerek karşıladı.
İbn-i Asâkir Seki bin Ebû Hayseme
tarikiyle Abdurrahmân bin Sehl el-Ansârî'den şu haberi nakleder ki, bu râvî
Uhudgazilerinden biridir ve şöyle demiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Hiç bir peygamberlik makamı yoktur
ki, onu halifelik makamı tâkîb etmiş olmasın!
Hiç bir halifelik makamı da yoktur ki ona da hükümdarlık makamı tâkîb etmiş olmasın!
Hiç bir dînî vergi yoktur ki, onu da bir gümrükçülük tâkîb etmiş olmasın."
[59]
Beyhekî, Ebû Nuaym, Ebû Ubeydetü'bnü'l-Cerrâh ile
Muâz bin Cebelden şu hadîsi rivayet ederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Muhakkak bu iş,
bir nübüvvet (Peygamberlk) ve rahmet olarak başlamıştır! Sonradan halifelik
ve rahmet olacaktır. Daha sonra ise, ısırgan bir hükümdarlık hâline
gelecektir. Daha da sonraları ise; azgınlık, taşkınlık,
cebir ve zulümcülük ve ümmet içinde fitne ve fesadçılık olup çıkacaktır. Artık
onlar; zinanın, içkinin ve ipekli giymenin helâl olduğunu iddia e-deceklerdir. Üstelik bu hususta kendilerine destek olanları da
bulacaklar ve bu yüzden rızıklanacaklardır." [60]
Ebû Dâvûd, hasendir kaydiyle Tirmizt,
Nesaî, Hâkim, Beyhekî ve Ebû Nuaym Süfeyne'den şu hadîsi
rivayet etmişlerdir:
"Ümmetimdeki
halifelik (Peygambere halef ve vekil olma mânasında), otuz
senedir! Sonra meliklik olur."
(İşte bu hadîste buyurulan otuz sene, dört râşid halîfenin
halîfelik müddetidir ve böyle olmuştur.) [61]
Beyhekî Ebû Bekre'den şu hadîsi
rivayet eder: "Nübüvvet hilafeti (râşid halîfelik) otuz senedir.
Sonra Allahü teâlâ dilediğine hükümdarlığı verir."
(Bu hadîs'in mısdakı sadedinde olmak üzere Muâviye demiştir ki: "İşte biz, hükümdarlığa razı olduk.") [62]
Yine Beyhekî Huzeyfe'den şu hadîsi
rivayet eder: "Sizler, Allahü teâlâ'nın
sizler için dilediği müddet zarfında nübüvvetin gölgesi
altında yaşıyacaksınız. Sonra Allah bunu dilediği zaman kaldıracaktır. Sonra nübüvvet ölçüsüne
uyan halifelik olacak, bu da Allah'ın dilediği bir zamanda kaldırılacaktır.
Bundan sonra ise, ısırgan bir hükümdarhk gelecektir. Bundan sonra da
cebriye (baskıcı ve ezici) bir idare gelecek. Tabiî Allah dilediği zaman bunu da kaldıracaktır. Sonra arada yine
peygamberlik Ölçüsüne
uygun bir halifelik gelecektir."
İşte, bu hadîs-i şerîf, Ömer bin Abdü'l-Azîz iş başına geldiği zaman kendisine nakledildiğinde, ayrıca kendisine hitaben: "Bizler ümîd ediyoruz ki
cebriye bir idareden sonra gelecek olan o nübüvvet hilâfeti, sizin
idârenizdir" denildiğinde; buna çok sevinmiş,
fazlasıyla mesrur olmuştur.
[63]
Hâkim ve Beyhekî de Ebû Hüreyre'den şu
hadîsi rivayet ederler: "Halîfelik idaresi Medine'de, meliklik idaresi ise
Şam'dadır!"
Yine Hâkim sahihtir kaydiyle ve Beyhekî Abdullah bin Havâle'den şu
haberi naklederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Eğer sen, hilâfetin arz-ı mukaddese'ye nakledildiğini görürsen, bil ki depremlerin ve büyük kederlerin gelmesi yakındır. Aynı zamanda
çok büyük işler ve hattâ kıyametin kopması da yakındır!"
(Beyhekî der ki: Buradaki kıyametten murâd, o neslin yok
olup gitmesidir.) [64]
Ebû Nuaym Ebû'd-Derdâ'nın şöyle dediğini rivayet eder: "Osman'ın ölümünden sonra Medîne, Muâviye'nin ölümünden sonra da
rahat diye bir şey yoktur!"[65]
İbn-i Ebî Şeybe de Müsnedinde Abdul-Melik
bin Umeyr tarikiyle Muâviye'nin şöyle dediğini nakleder:
"Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben: "Yâ Muâviye,
eğer hükümdar olursan, iyilikten
ayrılma!" dediği andan itibaren hep hükümdar olmayı ümîd edip durmuşumdur." [66]
Beyhekî Abdullah bin Umeyr'den şu
haberi nakleder: Muâuiye dedi ki: "Vallahi beni halifelik üzerine teşvik
eden şey; Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) şu sözünden başka bir şey olmamıştır: "Ey Muâviye;
eğer sorumluluğu olan bir iş basma geçecek olursan, Allah'tan kork ve
adaletle muamele et!" İşte, Peygamberimizin bu sözünden sonra, sorumluluğu olan bir işle başbaşa kalacağımı hep düşünmüşümdür."
Taberânî Âişe'nin şöyle dediğini haber verir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Muâviye'ye hitaben dedi ki:
"Ey Muâviye, eğer Allah sana hilâfet gömleğini gevdirecek olarsa, senin hâlin nice olur?"
Bunun üzerine Ümmü Habîbe dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü, demek Allah benim kardeşime hilâfet gömleği mi giydirecek?" Peygamberimiz de: "Evet,
fakat onda hatâlar ve hatâlar olacaktır!"[67]
Ahmed Ebû Hüreyre'den şu hadîsi
rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ey Muâviye, eğer iş başına
geçecek olursan, Allah'tan kork ve adaletten ayrılma!" Muâviye kendisi de
demiştir ki: "İşte bu hadîs sebebiyle ben, böyle sorumlu bir iş başına geçmek zorunda kalacağımı
hep düşünmüşümdür."
Ebû Ya'lâ, Hâkim ve Beyhekî Ebû Hüreyre'den şu haberi
naklet-mişlerdir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben
rüyamda Hakem O-ğullarim gördüm.
Maymunların tırmandığı gibi,
şu minberime tırmanıyorlardı."
İşte Peygamberimiz'in bu rüyayı görmesinden
sonra, tam mânâsı ile bir tebessüm ettiği görülmemiştir."
Beyhekî'nin Saîd bin Müseyyeb'ten olan
rivayeti ise şöyledir: "Peygamberimiz Ümeyye Oğullarimn minberine tırmandıklarim (rüyasında) gördü. Bundan huzuru
kaçtı. Cenabı Hakk da kendisine: "Bunun bir dünyâ işi olduğunu, dilediğine vereceğini" vahy etti. İşte bunun üzerine Peygamberimizin de huzursuzluğu zail oldu."
Ebû Ya'lâ, Hakim ve Beyhekî, Amr bin Mürre el-Cühenî'den
şöyle rivayet eder: "Ebû'l-As'ın oğlu Hakem', Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip izin istedi. Peygamberimiz: "Ona izin veriniz"
buyurdu ve şu sözleri sarfetti: "O bir yılandır, veya
bir yılanın oğludur, ona ve onun
neslinden gelecek olanlara Allah lanet etsin! Ancak samimi olarak iman etmiş
olan evlad-larim bu lanetimizden ayrı tutarız, onlara
lanet yoktur! Onlar ise, ne kadar azdırlar. Hakem'in oğullan, dünya
bakımından şerefli, ahiret bakımından ise aşağıdırlar.
Hileci ve sahtekârdırlar. Dünyalıkları mükemmel de olsa, ahirette onlara nasîb
yoktur."
El-Fâkihî'nin Zührl
ve Atâ el-Horasâni'den naklettiği bir haber de şöyledir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde: "Ben,
Hakem'in evladla-rimn şu minberime inip
çıktıklarım (rüyamda) gördüm" buyurmuştur. Keza onun Muâviye'den
naklettiği bir haber de şu merkezdedir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hakem için şöyle buyurdu:
"Bunun çocuklarimn sayısı otuza veya kırka ulaştığı
zaman, ümmetimin idaresini ele alırlar."
(İbn-i Tecîb'in Cübeyr bin Mut'ım'den olan rivayeti de
bu mealdedir).
Ahmed, Hâkim, Beyhekî veEbû Nuaym, Abbâs'tan şu haberi
nak-letmiştir: Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında idim. Vakit geceydi. Buyurdu ki:
"Semâya bak bakalım, bir yıldız görebilecek misin?"
Ben, semâya baktım ve Süreyya yıldızını gördüğümü söyledim. O, şöyle buyurdu:
"ikisi fitne zamanında olmak üzere, senin sulbünden
bu yıldızdaki yıldızların sayısı kadar halîfe gelecektir!" [68]
Beyhekî Sevbân'dan şu haberi
nakletmiştir:Peygamber (s.a.u.) buyurdu: "Sizin şu
hazînenizin yambaşmda üç kişi savaşır.
Bunların her üçü de halîfe çocuğudur. Fakat hilâfet
bunlara nasîb olmaz. Derken Horasan taraflarından siyah sancaklar yola
çıkarılır. Sizinle misli görülmemiş bir şekilde savaş yaparlar."
(Yine Beyhekî'nin ve Ebû Nuaym'in Ebû Hüreyre'den naklettiği bir haber de şu mealdedir: Peygamberimiz buyurdu ki:
"Siyah renkteki sancaklar Horasan diyarından yola çıkarılır. Hiç bir
kuvvet onların i-lerlemelerine engel olamaz. Hattâ onlar sancaklarim tâ Kudüs'e getirip
dikerler.") [69]
Buhârî ise Muaviye'den şu hadisi
nakletmiştir: "Bu iş Kureyş'tedir. Kureyş Allah'ın
dinini dimdik ayakta tuttuğu müddetçe hiç bir kimse bunu onlardan almaya kalkışamaz,
aksi halde Allah o almaya kalkışanları yüzüstü yerlerde
sürükler."
Ebû Nuaym Ebû Bekre'den şöyle rivayet
eder. O demiştir ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Basra veya
el-Basîra denilen yere, oradaki Dicle nehri yakimna müslümanl ardan bir grup
inerler ve burada çoğalırlar. Dicle üzerine bir köprü kurarlar. Ahir zamanda ise,
enli yüzlü, küçük gözlü Kantûra Oğulları
gelirler Dicle kenarlarim
işgal ederler, İşte insanlar bu sırada üçe ayrılırlar.
Bir kısmı eski hâline döner ve helak olur. Bir kısmı nefislerine uyup küfre dönerler. Bir kimi ise, bu gelenlerle
savaşırlar ve çok şiddetli savaşlar olur. Allahü teâlâ da bunlann kalanlarına fethi müyesser
kılar." [70]
Ahmed, Bezzâr, sahih bir senedle Hâkim Büreyde'den şöyle rivayet
ederler: Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini duydum: "Geniş yüzlü, küçük gözlü bazı insanlar (bir kavim) gelir, benim
ümmetimi sürüp Cezîratü'l-Arab'a iade eder. Aralarında üç defa savaş geçer. îlk savaşta kaçanlar kurtulur, ikincisinde ancak bir kısmı
kurtulur. Üçüncüsünde ise kalanları mahvolur" dediler ki:
"Bunlar kimdir, yâ Resûlellah?" Buyurdu ki: "Bunlar Türktür.
Allah'a yemin ederim
ki, bunlar İslâm ülkelerini işgal edip
atlarim müslümanların mescidlerine bağlıyacaklardır."
(Beyhekî ile Ebû Nuaym'in Muaviye'den naklettikleri bir
haber de şu mealdedir: "Türkler Araplar'a
tamamen galebe çalacaklardır. Hattâ Arapları, Arap yarımadasına süreceklerdir.)
Taberânî ile Hâkim'in İbn-i Mes'ûd'dan naklettikleri haber de şöyledir:
"Ben, Türklerin beygirlerine binmiş olarak
geldiklerini ve bunları Fırat kenarına bağladıklarim görür gibi oluyorum."
[71]
Peygamberimizin Ömer'in Şehid Edileceğini Haber vermesi
İbn-i Sa'd, İbn-i Ebî Şeybe, Ebû'l-Eşheb tarikiyle Müzey ne'li bir a-damdan şu
haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ömer'in üzerinde bir elbîse gördü ve
sordu: "Elbisen yeni mi, eski mi?" Ömer: "Daha önce de
giyilmişti" dedi. Peygamberimiz de: "Ey Ömer, yeni olarak giyin, övülmüş
olarak yaşa, şehîd olarak da Öl!" buyurdu. (Bu haber, mürseldir.)
[72]
(Bunu, Ahmed, İbn-i Mâce de merfu olarak İbn-i Ömer'den rivayet etmişlerdir.
Ayrıca Bezzâr dahî bir benzerini
Câbir'den nakletmiştir.)
Ebû Ya'lâ sahih bir senedle Sehl bin
Sa'd'dan şöyle rivayet eder: Bir gün Uhud Dağı, üzerinde Peygamberimiz, Ebû Bekir, Ömer ve Osman varken sallanmaya
başladı. Peygamberimiz de: "Dur ey Uhud! Zira
se-. nin üzerinde ancak bir peygamebr veya bir
sıddîk veya iki şehîd bulunmaktadır" buyurdu. [73]
Taberânî de İbn-i Ömer'den şöyle rivayet eder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir bahçe içinde bulunuyordu.
Ebû Bekir, yanına varmak için izin istedi. Peygamberimiz: "Ona izin veriniz, gelsin!
Cennetlik olmakla da kendisini müjdeleyiniz" buyurdu. Sonra Ömer izin istedi. Ona da:
"Kendisine izin veriniz ve onu cennetlik ve şehîd olmakla
müjdeleyiniz" buyurdu. Az sonra Osman gelip izin istedi. Peygamberimiz ona da: "izin veriniz, aynı zamanda kendisini cennetlik ve şehîd
olmakla müjdeleyiniz!" buyurdu. [74]
Yine Taberânî sahih bir senedle
Abdurrahmân bin Yesâr'dan da şu haberi nakleder: "Ben, Ömer'in şehîd edilişine şâhid oldum.
O gün Güneş tutuldu." [75]
Peygamberimizin Osman'ın Şehîd Edileceğini Haber vermesi
Buhârî ve Müslim Ebû Mûsa el-Eş'arî'den şu
haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Erîs Kuyusu'nun yanında idi. Kuyunun duvarına
o-turdu. Sonra paçalarim biraz sıvıyarak ayaklarım kuyuya sarkıttı. Ben
de dedim ki, bugün Peygamberimiz'in
kapıcısı (hizmetçisi) ben olacağını.
Az sonra Ebû Bekir
için izin istedim. O da müsâade etti ve bana hitaben: "Ona izin ver ve
kendisini cennet ile müjdele" buyurdu. Gelip Peygam-berimiz'in sağ tarafına oturdu ve o da kuyuya ayaklarim sarkıttı. Az sonra Ömer geldi. Ben onun için de izin talebinde
bulundum. Peygamberimiz de: "Ona izin ver ve
kendisini cennet ile müjdele" buyurdu. O da gelip Peygamberimizle birlikte ve O'nun sol
tarafına oturdu. Ayaklarim da kuyuya
sarkıttı. Sonra Osman geldi ve izin istedi. Ben onun için de izin alıverdim. Peygamberimiz: "Ona izin ver ve kendisini
çenet ile ve şehidlik ile müjdele" buyurdu. Ayrıca
kendisine isabet edecek olan büyük bir sıkıntıyı da haber vermemi söyledi.
O da geldi ve fakat onların oturduğu yerde kendisine bir boşluk bulamadığı için kuyu duvarimn öbür tarafına geçerek ve yüzünü Peygamb erimiz'e ve
arkadaşlarına çevirerek oturdu. O da onlar gibi ayaklarim kuyuya
sarkıttı."[76]
(Satd bin el-Müseyyeb der ki: "Ben bu
hadisteki onların oturuşunu, kabirleri hakkında yorumladım. Zira Ebû Bekr ile Ömer Peygamberi-miz'in yanında, Osman ise ayrı yerde defn olunmuşlardır.)
[77]
İbn-i Ebî Hayseme Târih'inde, Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve Ebû Nuaym Enes'ten şöyle rivayet
ederler: "Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir avluda idim. Biri gelip kapıyı
çaldı. Peygamberimiz: "Ey Enes kalk kapıyı
aç, ona cenneti ve benden sonra halîfe olmayı müjdele!" dedi. Ben kapıyı
açtığımda, gelenin Ebû
Bekir olduğunu gördüm. Sonra birisi gelip
kapıyı çaldı. Peygamberimiz: "Ey Enes, gelene
kapıyı aç, kendisine cenneti ve Ebû Bekir'den sonra halifeliği müjdele!" buyurdu. Kapıyı açtığımda, bu gelenin de Ömer olduğunu gördüm. Sonra birisi daha
geldi, kapıyı çaldı. Peygamberimiz de: "Ey Enes, gelene kapıyı aç, kendisine
cennetlik olmayı ve Ömer'den sonraki halifeliği
müjdele! Ayrıca şehid
olacağını da duyur!" buyurdu. Kapıyı
açtığımda gelenin Osman
olduğunu gördüm." [78]
Ahmed, Taberânî ve Ebû Nuaym İbn-i Amr'den şöyle rivayet e-derler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir gün Medine bahçelerinden
birinde bulunuyordu. Yavaş sesli birinin izin istediği duyuldu. Peygamberimiz de: "Ona izin ver ve kendisine cennetlik
olmayı müjdele" buyurdu. Aynı zamanda büyük bir sıkıntıya mâruz kalacağim duyurmamı
da söyledi. Ben, kapıyı açtığım zaman, bu gelenin Osman olduğunu gördüm.'1
Yine Taberânî Zeyd bin Sâbit'ten şöyle
nakleder: "Ben, Peygam-ber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "Osman bana uğradı. Yanımda ise Allah'ın meleklerinden bir melek
vardı. Bu melek dedi ki: Kavmi tarafından şehîd edilecek olan bir zât! Biz
melekler ondan haya etmekteyiz!"
Bezzâr ve Taberânî el-Evsat'ında, Zilbeyr bin Avvâm'dan şöyle rivayet eder:
"Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) emriyle Mekke'nin fethi günü,
bir adam hapsedilip sonra idam edildi. Bunun üzerine Peygamberimiz buyurdu ki: "Bugünden
sonra, Kureyşli bir kişi idam edilmek suretiyle Öldürülmez!
Ancak Osman bin Affân'ı öldüren şahıs
bundan müstesnadır! Osman'ı öldüren adamı, muhakkak
idam ediniz. Eğer bunu yapmazsanız, sizden pekçok kimseler koyun öldürülür gibi öldürülecektir!"
[79]
Sahihtir
kaydiyle Hâkim ve Beyhakî Ebû Hüreyre'den şöyle
rivayet ederler: "Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yakın bir gelecekte, fitneler ve ihtilaflar
zuhur edecektir!" buyurduğunu duydum. Bizler dedik ki: "Ey Allah'ın
Resulü, bizlere neyi emredersiniz?" O da bizlere hitaben buyurdu ki:
"Üzerinizdeki devlet
başkanına itaat ediniz! Devlet başkanimn (emîr'in) adamlarına da itaat
ediniz!" Peygamberimiz bunu buyururken, Osman bin
Affân'a işarette bulundu."
(Ebû Hüreyre bunu, Osman evinde muhasara altında
tutulurken rivayet etmiştir.)
İbn-i Mâce, sahihtir kaydiyle Hâkim, Beyhekî ve Ebû Nuaym, Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Osman'ı
çağırdı ve ona işarette bulunmaya başladı. Bu durum Osman'ın dikkatini çekti ve rengi
soldu. İsyancılar gelip Osman'ın evini kuşattıkları zaman, biz
kendisine sorduk: "Ey Osman, onlarla savaşmıyacak
mısın?" dedik. O da bize şu karşılığı verdi: "Hayır. Zira Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bir ahd emânet etmiştir.
Ben de bu ahde uyacak, nefsınıi bu hususta sabra zorlayacağım." [80]
Hâkim, İbn-i Mace ve Ebû Nuaym Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Osman'a hitaben: "Allah
sana bir gömlek giydirecek, eğer münafıklar senden bu
gömleği çıkarmanı isterlerse sakın çıkarma!" buyurdu.
[81]
İbn-i Adiy ile İbn-i Asâkir'in Enes'ten olan rivayetleri şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Osman, Allah sana bir
gömlek giydirecek, eğer münafıklar senden bu gömleği çıkarmanı isterlerse sakın çıkarma ve o gün oruçlu
ol, iftarim benim yanımda açarsın" buyurdu.
Ahmed, Taberânî, sahihtir kaydiyle Hâkim ve Beyhekî Abdullah bin Havâle'den şu
haberi nakletmişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Şu üç şeyden
kurtulan, gerçekten kurtulmuş olur." Bu üç şey
nedir? diye sordular. O da: "Birincisi benim vefâtımdır, ikincisi: Hakka
sarılıp sabreden halîfenin kanma ortak olmak, üçüncüsü ise: Fitne-i Deccâldir. İşte bu üç şeyden kurtulan, gerçekten kurtulmuş
olur!" [82]
(Bu mealdeki bir
hadîsi Taberânî, Ukbe bin Âmir'den de rivayet
etmiştir.)
Beyhekî ve sahihtir kaydiyle Hâkim, İbn-i Mes'ud'dan şu hadisi rivayet ederler:
"Gerçekten İslâm değirmeni otuz beş veya
otuz altı veya otuz yedi yıl sonra dönmeye (mihverinden
ayrılmaya) başlar. Eğer helak olurlarsa, helak olup giderler. Yok dînleri
kendileri için ayakta durursa, yetmiş sene böyle geçer." Ömer dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü, geçmişten itibaren yetmiş sene
mi?" Peygamberimiz de: "Hayır,
gelecek yıllar itibariyle yetmiş sene" buyurdular.
Beyhekî der ki: İşte Ümmeyye Oğullarimn idaresi de, ona zayıflık arız oluncaya ve Horasan
dâvetçileri çıkıncaya kadar, bu durumda idi."
İbn-i Mâce ve sahihtir kaydiyle Hâkim Mürre bin Ka'd'dan şöyle rivayet
ederler: "Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) fitnelerden bahsettiğini ve onlann çıkışimn
yakın olduğunu zikrettiğini duydum. Bu sırada başı
sarılı bir adam geçiyordu. Peygamberimiz bu adamı işaretle:
"Bu fitnelerin çıktığı günde hidâyet üzere olacaktır!" buyurdu. Ben
derhal o adamın peşinden
gittim ve ona yetiştim. Gördüm ki o adam Osman imiş." [83]
Beyhekî'nin Huzeyfe'den rivayet ettiği hadis ise şöyledir: "Sizler imamimzı öldürmedikçe ve
kılıçlarimzı kimndan çıkarmadıkça
kıyamet kopmaz! Bu durumda da sizlere, sizin şerlileriniz
hükmedecek, dünyanıza onlar hakim olacaktır."
Beyhekî ve Ebû Nuaym el-Mârife'sinde,
Abdurrahmân bin U-deys'ten şu haberi nakletmiştir: Ben Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bazı insanlar zuhur eder, bunlar okun yaydan
fırladığı gibi (hızla) elinden çıkarlar ve Lübnan Dağı'nda katledilirler" buyurduğunu işittim." [84]
el-Hâris bin Ebû
Üsâme Müsned'inde Muhacir bin Hubeyb'ten şöyle nakleder: Osman, evinde mahsur
iken Abdullah bin Selâm'a haber gön-, derip şöyle dedi: "Ey Abdullah, başım kaldır da şu ışık deliğine bak! İşte bu delikten geceleyin Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrif etti de bana hitaben:
"Ey Osman, demek onlar seni evinde mahsur
mu kıldılar?" buyurdu. Ben de: "Evet yâ Resûlallah" dedim. Sonra
bana bu delikten bir kova su uzattı da içmemi buyurdu. Ben de içtim, içtiğim bu suyun serinliğim hâlâ ciğerlerimde hissetmekteyim. Sonra
bana hitaben buyurdular ki: "Eğer dilersen senin için Allah'a
dua edeyim, bu takdirde Allah seni onlara karşı
muzaffer eyler; dilersen orucunu bizını yanımızda açarsın." İşte bunun
üzerine ben de orucumu O'nun yanında açmayı tercih ettim."
(İşte Osman bin Affân, aynı gün içinde şehîd edilmiştir.)
İbn-i Meni de Müsned'inde Nûmân
bin Beşîr tarikiyle, Osman'ın zevcesi Naile bint-i
el-Ferâisa'nın şöyle
dediğini nakleder: "Osman evinde mahsur
kalınca oruç tutmaya başladı. îftâr vakti olunca, içilecek tatlı su istedi.
Fakat evini muhasara altında tutanlar buna engel oldular. O da su içemeden geceledi. Seher
vakti olunca şöyle dedi: "Geceleyin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şu tavandan teşrif edip bana bir kova su getirdi. "îç yâ
Osman" buyurdu. Ben de içtim ve kandım. Sonra bana: "Fazla olarak da
iç yâ Osman" buyurdu. Ben de içtim ve karnım iyice su ile doldu."
[85]
Ebû Nuaym Adiy bin Hâtim'in şöyle
dediğini rivayet eder: Ben, Osman'ın
katledildiği gün; "Müjde yâ
Osman müjde, ravh u reyhan (güzel kokulu ve bol nîmetli, ebedî saadet
yurdu cennet) seni bekliyor, sana karşı gadabh olmayan Rabbine kavuşuyorsun,
O'nun gufran ve ndvânma dönüyorsun!" diye bir
ses duydum. Hayret edip baktım, fakat hiç kimseyi göremedim."
Taberânî ve Ebû Nuaym, Müshir bin Hubeyş'ten şöyle bir
haber nakletmiştir: Biz, şehîd halîfe
Osman'ı geceleyin defnettik. Arka tarafımızdan bizi büyük bir karaltı kapladı
ve biz bundan ürktük. Neredeyse korkup dağılıverecektik. Tam bu sırada bir ses
işittik: "Korkmanıza hiç de sebeb yok! Endîşe etmeyiniz biz de sizler gibi
onun cenazesine şahit olmak istedik" diyordu bu ses. Biz, bunun meleklerin
sesi olduğuna kesinlikle inandık."
Yine Ebû Nuaym, Urve'den şu haberi nakletmiştir: Osman'ın cenazesi, Huşşukevkeb
denilen yerde tam üç gün bekledi, onu oraya defnetmekten çekindiler. Fakat bu
sırada: "Onu oraya
defnediniz! Üzerine namaz da kılmayimz. Zira yüce Allah onun üzerine
namazını kılmıştır. (Onu
gufran ve rıdvanma mazhar eylemiştir)" diye bir ses duydular. Bunun üzerine onu
oraya defnettiler." [86]
Peygamberimizin Ali'nin Şehîd Edileceğini Haber vermesi
Hâkim sahihtir kaydiyle Ali'nin şöyle
dediğini rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben: "Ey Ali, senin yüzünün iki
tarafına da vurulacak, başın ve sakalın kanlar
içinde kalacak" buyurdu. [87]
(Bu rivayetin, pek
çok değişik rivayet yolları sabit
olmuştur.)
Yine Hâkim sahihtir kaydiyle ve Ebû Nuaym Ammâr bin Yâsir'den şu
haberi naklederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ey Ali, insanların en şakisi, seni başından ve yüzünden vuracak olan adamdır!"
(Yine bu mealdeki bir
hadîsi, Câbir bin Semura ile Suhayb'tan rivayet eden Ebû Nuaym olmuştur.)[88]
Peygamberimizin, Talha ve Zübeyr’in Şehid Olacaklarim Haber
vermesi
Müslim Ebû Hüreyre'den şu hadîsi
rivayet eder:
"Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem),
Hıra Dağı üzerinde idi. Yanında Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha ve
Zübeyr vardı. Dağ sallanmaya başladı. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Sakin ol (ey dağ)! Senin üzerinde ancak bir Peygamber veya bir Sıddîk veya bir şehîd var!" buyurdu. [89]
Hâkim, İbn-i Mâce, Ebû Nuaym Câbir'den şöyle rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Her kim
yeryüzünde yürümekte olan bir şehide bakmak isterse,
Talha bin Ubeydullah'a baksın." [90]
(Taberânî de, bizzat Talha'nın; Peygamberimiz'in kendisini gördükleri zaman böyle buyurduklarım söylediğini nakleder.)[91]
Peygamberimizin, Sabit bin Kays bin Şümâsin Şehid Olacağını
Haber vermesi
Sahihtir
kaydiyle Hâkim ve Ebû Nuaym Zühri tarikiyle îsmâil bin Muhammed bin Sabit
el-Ensârî'nin babasından şöyle naklettiğini rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Sabit bin Kays bin Şümâs'a
hitaben dedi ki: "Ey Sabit, övülecek bir güzellikte yaşamak, şehîd olarak
ölmek ve sonunda cennete girmek istemez misin?" Sabit de: "Evet,
isterim!" demişti. Gerçekten de Sabit; övülecek bir şekilde yaşadı ve Müseylime-tü'l-Kezzâb fitnesinde şehîd olarak
vefat etti." [92]
24-3 Peygamberimizin, Hüseyn’in (radıyallahü anh) Şehid Olacağını Haber
vermeleri [93]
Hâkim ve Beyhekî el-Hâris'in kızı Ümmü Fadl'dan şöyle rivayet eder:
Bir gün ben, Hüseyn'i alarak Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gittim ve Hü-seyn'i O'nun kucağına bıraktım. Sonra Efendimiz, başım biraz öbür tarafa döndürerek ağlamaya başladı
ve buyurdu ki: "Cebrâîl bana gelip ümmetimin şu oğlumu şehîd edeceklerini haber verdi ve onun şehîd
e-dileceği yerin kırmızı toprağından getirerek bana
gösterdi." [94]
(İbn-i Râhûye, Beyhekî ve Ebû Nuaym,
aynı mealdeki bir hadîsi, Ümmü Seleme'den rivayet etmişlerdir.)
Yine Beyhekî ve Ebû Nuaym Enes'ten şöyle rivayet
ederler: Yağmur meleği gelip Hazret-i Peygamber'den izin istedi. Peygamberimiz izin verdi. Az sonra Huseyn
geldi ve Peygamberimiz'in omuzuna çıkmaya başladı.
Melek sordu: "Bunu seviyor musun?" Peygamberimiz cevap verdi:
"Evet." Melek: "Ümmetin bunu öldürecek! İsterseniz onun öldürüleceği yeri size göstereyim"
dedi ve ona kırmızı bir toprak gösterdi. Ümmü Seleme de bu toprağı alarak elbisesinin bir yerine düğümleyip sakladı. Biz, o günlerde: "Huseyn,
Kerbelâ denilen yerde öldürülecektir" diye işitir dururduk."
İbn-i Asâkir Muhammed bin Amr bin Hasandan
şöyle nakleder: Biz, Hüseyin (radıyallahü
anh) ile birlikte Kerbelâ nehrinin yanında idik. Bu sırada Hüseyin Şimir bin Zi'l-Cevşen adındaki adama baktı de dedi ki: "Şüphesiz Allah ve O'nun Resulü
doğru söylemiştir! Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştu ki: "Ben,
abraş bir köpeğin, ehl-i beytimden birinin dimağim yalamakta olduğunu görür gibi oluyorum!"
(Gerçekten bu
rivayette belirtildiği gibi, Hazret-i Hüseyin'i öldüren Şimr, abraş
idi. (Benekli ve alaca renkli idi.)
İbn-i Seken, el-Bemvî ve Ebû Nuaym'in de Sühaym tarikiyle Enes'ten bu mealde bir
rivayetleri vardır. Beyhekî'nin Ebû Usâme bin Abdurrahman'dan olan rivayeti ise
şöyledir: "Bir gün Hüseyin, Pey-gamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdi. Cebrâîl de oradaydı. Cebrâîl dedi ki: "Senin bu oğlunu, senin ümmetin öldürecektir! İstersen, onun öldürüleceği yeri sana haber vereyim?" Bunu söylerken Cebrâîl, Irak'taki Tuf denilen yeri gösterdi ve oradan kırmızı bir toprak alarak Hazret-i Peygam-ber'e
gösterdi."
(O bunu, Ümmü Seleme
tarikiyle Âişe'den de rivayet etmiştir.) Beyhekî, İmâm-ı Şa'bi'den şu haberi nakletmiştir:
"Hüseyin'i
Kûfeliler'in Kûfe'ye çağırdığı ve kendisinin de bu çağrıyı kabul ettiği ve yol hazırlığı başladığı, bunun üzerine
Ashâbtan bazılarının kendisine güzel nasîhatlarda bulunduğu bir sırada,
Abdullah bin Ömer (radıyallahü anh) Mekke'den Medine'ye geldi. Hüseyin'in
ne yaptığim sorması üzerine, onun Kûfe'ye hareket ettiği
haberini aldı. Derhal ayağimn tozuyla yola devam ederek iki gün sonra Hüseyin'e
yetişti. Bu telaşı ve fedakârlığı, sırf Hüseyin'e nasîhatta
bulunmak içindi. Bu maksatla ona dedi ki:
"Ey Hüseyin, bil ki, yüce Allah,
sevgili Resulünü dünyâ ile âhiret arasında muhayyer kılmıştı
da Resûlullah Efendimiz de hiç şüphesiz âhireti tercih etmişti. Dünyâyı ise istememişti.
Muhakkak sen de O'ndan bir parçasın! Sana da yakışan,
O'nun gibi dünyayı değil,
âhireti tercih etmektir. Ben Allah'a yemîn ederek söylüyorum ki, sizden
herhangi birisi istese de ebediyen dünyâyı
elde edemez! Yüce Allah'ın sizlere dünyâyı nasîb buyurmamış olması,
muhakkak sizlerin hayrı içindir! Haydi geliniz, benimle birlikte geriye
Medine'ye dönünüz!"
Hazret-i Hüseyin,
Abdullah bin Ömer'in bu nasîhatlarına karşı, Medine'ye dönmeyi kabul etmedi,
Kûfe'ye gitme üzerinde İsrâ'r eyledi. Onun bu İsrâ'rım gören Abdullah da; -üzülerek ve de ağlıyarak- onun boynuna sarıldı ve onunla:
"Yakında şehîd
düşecek biri olarak seni, Allah'a emânet ediyorum!" diyerek vedâlaştı." [95]
Ebû Nuaym Yahya el-Hadraml'den şöyle bir haber nakleder: "Ben, Ali ile beraber
Sıffîn'a gittim. Ninova'ya vardığımızda Hüseyin'e hitaben dedi ki: "Ey
Hüseyin, Fırat kenarına geldiğin zaman, sabretmesini de bilmelisin" dedi. Ben
bunun ne demek olduğunu sordum. O da şu karşılığı verdi: "Bir gün Peygamberimiz buyurdu ki: "Bana Cebrâîl gelip Hüseyin'in Fırat kenarında şehîd olacağını haber verdi ve
onun şehid düşeceği yerin toprağından
bir parçayı bana gösterdi."
(Yine Ebû Nuaym'in, Usbuğ bin Nebâte'den naklettiği bir haber de şu mealdedir: Biz, Ali ile beraber
Hüseyin'in şehid edileceği yere geldik, burada Ali dedi ki: "İşte Hüseyin'in ve arkadaşlarimn develerini
çöktü-receği ve kanlarim verecekleri
yer burasıdır. Onlar burada Muham-med'in ehl-i beyti olarak bir gurub
insan şehid düşeceklerdir.
O gün onlara yer ve gök ağlıyacakür [96]
Ahmed ile Beyhekî'nin İbn-i Abbâs'tan olan rivayetleri ise şöyledir: "Ben, bir
gün öğle vakti uyumakta idim. Rüyamda Hazret-i Peygamberi çok perişan bir vaziyette
gördüm. Elinde içinde kan bulunan bir şişe vardı.
Bunun ne olduğunu sordum. Buyurdu
ki: "Bu, Hüseyin ve arkadaşlarının
kanıdır."
(Ümmü Seleme'den
sevkedilen bir rivayette de: "Az önce, Hüseyin'in öldürülüşünü gördüm de
ondan" diye cevab verdiler" denilmiştir.) [97]
Yine Beyhekî'nin Ali bin Müsher'den bir
rivayeti var. Bunda da şöyle denilmiştir: "Bana ninem söyledi ve şu şekilde anlattı: "Ben, Hüseyin'in katledildiği
gün, gencecik bir kızcağız idim. O gün semâ, Hüseyin'e ağlamasından dolayı dayanılmıyacak derecede sıcak
idi." [98]
Ebû Nuaym Hubeyb bin Ebû Sabit
tarikiyle Ümmü Seleme'âen şöyle rivayet eder: "Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatından sonra cinlerin yas tuttuklarim bu akşama kadar hiç duymamıştım.
Ben bunu, oğlum Hüseyin'in
öldürülmesine yordum ve cariyeme dedim ki:
Evladım, dışarı çık da insanlara sorup bilgi alıver. O da çıkıp
sordu ve Hüseyin'in öldürülmüş olduğu haberini getirdi. Geceleyin
duyduğum cinlerin yas tutması sırasında ise,
onlardan biri: "Ey gözüm, bütün gücünle çok miktarda yaş dök. Benden sonra
şu şehidlere kim ağlıyacak? Baksana "kul" diye
anılan biri mütekebbir (zâlim) in emrine uyarak gelip, onları şehîd etmişler" mealinde acıklı ve ağlatıcı sözler söylüyordu."[99]
Peygamberimizin, Kendinden Sonra Bâzı İrtidâd Olaylarim Haber
vermesi
Müslim, Sevbân'dan şu hadîsi rivayet
etmiştir:
.
"Ümmetimden bazı kabileler müşriklere
katılmadıkça, bazı insanlar putlara tapmadıkça, kıyamet kopm
ayacaktır!"[100]
Yine Müslim Ebû Hüreyre'den şu hadîsi
rivayet eder: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Haberiniz olsun, yarın kıyamet günü
bazı kimseler havzınım başından alimp uzaklaştırılırlar, tıpkı yabancı bir devenin diğer develere
karışmasın diye uzaklaştırıldığı
gibi. Bu sırada ben: "Onları buraya getiriniz!" dîye nida ederim. Fakat bana denilir ki:
"Onlar senden sonra dinlerini değiştirdiler, bunun için buradan
uzaklaştırılmış bulunuyorlar!" Ben de
bunun üzerine derim ki: "Öyleyse uzak olsunlar, uzak olsunlar!" [101]
Buhârî ve Müslim ittifakla İbn-i Abbâs'tan şu hadîsi rivayet etmişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ben havzımın başındayken
bazı kimseler getirilir ve havzınıa uğratılmaksızm sol tarafa sevkedilirler. Bu
sırada ben: "Onlar benim ashâbımdır!" diye nida ederim. Bana denilir
ki: "Evet, onlar senin ashabındır, fakat sen, onların senden sonra neler
ihdas ettiklerini bilmezsin!" Ben de onların bu sözü
üzerine, Allah'ın iyi kulu isa'nın dediği gibi derim:
"Yâ Rabbi, ben
onlara: "Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin" diye
senin bana emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim.
Ben onların içinde olduğum müddetçe onları kolladım, fakat sen beni vefat
ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen, her şeyi görensin!" [102]
Bundan sonra, benim o
nidama karşılık olarak bana denilir ki: "Onlar
senden sonra topukları üzere geri dönüp mürted oldular,
dinlerinden ayrıldılar." [103]
Peygamberimizin, Arap Yarımadasında Ebediyen Puta Tapılmayacağim
Haber vermesi
Müslim Câbir bin Abdullah'tan şu
hadîsi rivayet etmiştir: "Şeytan gerçekten şu
Arap yarımadasında puta tapılmasından ümidini kesmiştir. Fakat müslümanların arasında tahrişte bulunmaktan ümidi kesmiş değildir. Sizleri birbirinize karşı tahrik ederek aranızı açıp ifsâd eder. Buna çok
dikkat etmelisiniz!" [104]
Beyhekî Müstevrid'in şöyle dediğini nakleder: "Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim: "Ey müslümanlar, sizlere karşı düşmanlığı en şiddetli olanlar, Rumlardır. Onlar, tâ kıyamete kadar
helak da olmazlar." [105]
Süheyl bin Amr'ın Târîhî Bir Hutbe İrâd Edip Görev
Yapacağim Haber vermesi
Hâkim ve Beyhekî Süfyân bin Uyeyne tarikiyle
Amr'den, o da Hasan bin Muhammed bin el-Hanefiye'den şöyle rivayet eder:
"İslâm'ın düşmanlarından Süheyl bin Amr Bedir'de esir edildiği zaman, Ömer Peygamberimiz'e hitaben dedi ki: "İzin ver de ey Allah'ın Resulü, şu İslâm düşmanı
Süheyl'in dişlerini sökeyim! Zira
bu ağızla o, İslâm aleyhine çok
konuşmuştur." Peygamberimiz ise Ömer'e cevaben: "Onu
bırak! Bir gün gelir o, okuyacağı bir hutbe ile, seni sevinç ve sürura gark
eder!"
Süfyan bin Uyeyne der
ki: Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) vefatından sonra Mekke'de bazı kimseler
İslâmdan ayrılmak istediler. İşte böylesine
nâzik ve mühim bir zamanda Süheyl bin Amr kalkıp kısa bir hutbe irâd etti ve
dedi ki:
"Her kim Muhammed'i ilâh tanımış ise,
bilsin ki onun ilâhı ölmüştür! Fakat her kim
Allah'ı yegâne ilâh edinmişse, biliniz -ve de bilirsiniz- ki Allah; ebediyen
ölmez! Çünkü Allah, doğmaktan münezzeh olduğu gibi, ölmekten de
münezzehtir." [106]
Yunus bin Bükeyr
el-Mağâzî adlı kitabında
ve İbn-i Sa'd İshak tarikiyle Muhammed bin Amr bin Atadan şu haberi
naklederler: "Süheyl bin Amr Bedir'de esir edildiği zaman Ömer dedi ki:'Tâ Resûlallah, şu ağzı açık olan ve îslâm aleyhinde nice şeyler konuşmuş bulunan a-damın ön dişlerinin sökülmesi için
izin veriniz!" Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de buyurdu ki: "Ben, başkalarına ibret olsun diye bir insanı, görünüşünü değiştirecek bir şekilde
cezalandırmak istemem. Aksi halde, bir Peygamber olmama rağmen, Allah da beni bu şekilde
cezalandırır. Hem ümîd edilir ki yâ Ömer, ummadığın bir anda bu adam, seni memnun
ve mesrur edecek bir şekilde de hutbe okuyabilir." [107]
Peygamberimizin vefat haberi duyulup
da bazı kimselerin dinden dönmek istemeleri üzerine Süheyl bin Amr, derhal ayağa kalkmış ve Mekkelilere hitaben, Ebû Bekir'in Medînede'ki
hutbesine benzer bir hutbe irâd etmiştir. Sanki Ebû Bekr'in hutbesini dinleyip
de ezberlemiş gibiydi. Onun bu hutbesi, Medine'ye ve Hazret-i Ömer'e ulaştığı zaman, Ömer hayretler içinde kalmış ve: "Ben şehâdet
ederim ki sen, Allah'ın Resûlü'sün! Çünkü O: "Ümîd edilir ki yâ Ömer, bir gün Süheyl, seni memnun
edecek şeklide de bir hutbe okur!" demişti!"
demekten kendisini alamamıştır." [108]
İbn-i Sa'd'ın, Hudâalı Ebû Amr bin el-Hamrâ'dan naklettiği bir haber de şöyledir: "Peygamberimiz'in vefat haberi Mekke'ye geldiği zaman ben Süheyl bin Amr'a baktım, bize
tıpkı Ebû Bekr'in
Medine'deki hutbesi gibi bir hutbe irâd etti. Sanki onu dinlemiş ve ezberlemiş
gibiydi. Bu, Ömer'e ulaştığı zaman şöyle demiştir: "Ben şehadet ederim ki Mu-hammed Allah'ın Rasulüdür ve O'nun
getirip tebliğ buyurduğu şeyler de haktır! Şimdi
Süheyl'in kalkıp böyle bir hutbe okuması, vaktiyle Peygamberimiz'in
bu hususta verdiği haberin aynen
vukuundan başka bir şey değildir. Zira Peygamberimiz bana: "Yâ Ömer ümîd edilir ki bir gün
Süheyl, senin hoşuna gidecek bir hutbe de irâd eder!" buyurmuştu."
(el-Mehâmilî, Fevâid adlı kitabında Âişe'den bunu mevsûl olarak rivayet
etmiştir.)[109]
Peygamberimizin, Berâ bin Mâlik’in Duası Kabul Olunanlardan
Olduğunu Haber vermesi
Tirmizî, sahihtir kaydiyle Hâkim ve Beyhekî Enes'ten şu hadîsi rivayet
ederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Nice zayıf, müstaz'af, iki eski
elbise parçasına bürünmüş (perişan
kıyafetli) kimseler vardır ki, eğer bunlar bir hususta Allah'a karşı kasem verseler (yemin ederek duada
bulunsalar), muhakkak Allah onların duasını kabul buyurur, İşte Berâ bin Mâlik, onlardan biridir!"
Berâ, Tüster denilen yerde bazı İslâm gâzileriyle karşılaştı. îslâm gazileri, bu
sırada dağılır gibi olmuşlardı. Berâ'yı görünce şu ricada bulundular:
"Ey Berâ, bizler biliyoruz ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) senin hakkında: "Eğer sen Allah üzerine yemin
versen, Allah senin yeminini boşa
çıkarmaz!" buyurmuştu.
Şimdi Allah üzerine kasem vererek duada
bu-lunuver de, Allah bizlere yardım etsin!" Bunun üzerine Berâ bin Mâlik
de: "Ey Allah'ım, onların bize teslim veya mağlûb olmaları için Senin
ü-zerine kasem vererek duada bulunuyorum, onları perişan eyle!" diye dua etti.
Onlar da îslâm gazilerine doğru yaklaşıp teslim olacak gibi yaptılar. Sonra Süs Köprüsüne doğru ilerleyip orada toplandılar. Derken anîden hücuma
geçerek müslümanları sıkıştırmaya başladılar.
Bunun üzerine İslâm gâzüeri
Berâ'ya tekrar ricada bulunup: "Haydi, Allah üzerine yemin ederek duada
bulun!" dediler. O da daha önceki
gibi bir dua daha yaptı. Bu sefer duasında: "Allah'ım onları yenmemiz için
sana karşı kasem ediyorum ve beni bu savaşta ilk şehîd olan kulun kılmanı senden niyaz eyliyorum!" dedi. Savaş kızıştı, müslümanlar çok
kuvvetli bir hamle yaptılar, onların bu hamlesine dayanamıyan Fars askerleri
hezınıet ve mağlûbiyete uğradılar. Berâ da bu savaşta şehîd düştü."[110]
Peygamberimizin, Ömer'in Muhaddes Kullardan Olduğunu Haber vermesi
Buhârî ve Müslim Âişe'den şu hadîsi rivayet
etmişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Önceki ümmetlerde Muhaddes (Allah'ın ilhamına
mazhar olan) kullar vardı. Eğer bu ümmette de bir tek muhaddes zât varsa, İşte o Ömer'dir." [111]
Taberânî ise el-Evsad adim verdiği hadîs kitabında Ebû Saîd el-Hudrî'den şu hadîsi
rivayet eder: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Allahü teâlâ'nın gönderdiği bütün Peygamberlerin
ümmetlerinde muhaddes kimseler bulunur! Eğer benim ümmetimde de bunlardan
biri bulunursa, İşte Ömer o kişidir!" Oradakiler: "Ey Allah'ın Resulü,
muhaddes kişi nasıl olur?" diye sordular. Peygamberimiz de: "Melekler onun
dili üzerine konuşurlar" buyurdu.
Yine Taberânî, Âişe'den şu hadîsi rivayet
etmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Hiçbir Peygamber
gelmemiştir ki, onun ümmeti içinde bir veya iki
muallem zât bulunmasın! Eğer onlardan benim ümmetimde de biri bulunursa, İşte Ömer o zâttır!"
(Yine Taberânî'nin ve Beyhekî'nin Ali'den naklettikleri bir
haber var. Şu mealdedir: "Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı olarak bizler çok sayıda idik ve kendi
aramızda asla şüphe
etmeksizin: "Muhakkak melekler Ömer'in dili üzerine konuşmaktadır"
derdik.)
Beyhekî'nin tek başına rivayetinde, Târik bin Şihâb'ın şöyle dediği
nakledilmektedir: "Bizler kendi aramızda: "Muhakkak Ömer İbn-i'l-Hattâb, bir meleğin
lisanı üzere konuşuyor!"
derdik."
Hâkim de İbn-i Ömer'in şöyle dediğini
rivayet etmektedir: "Ben, herhangi bir mes'ele hakkında Ömer'in: "Benim bu husustaki
zanmm şöyledir" dediğini duyduktan sonra, o şeyin aynen Ömer'in zannettiği gibi olduğunu görmüşümdür" [112]
Peygamberimizin, Kendisinden Sonra Zevcelerinden İlk vefat
Edenin Kim Olacağını Haber vermesi
Müslim Âişe'den Peygamberimiz'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Benden sonra bana en evvel
yetişecek olanimz, eli en uzun olam-mzdır!"Peygamberimiz'in böyle buyurmasından sonra, hangisi daha eli uzun olacak
diye birbirleriyle yanşa (hayır ve sadaka yarışına) girdiler. Eli en uzun olanm
Zeyneb olduğunu gördüler. Zira Zeyneb validemiz, kendi eliyle
işlediğinden çok ve bol sadaka verirdi."
Beyhekî'nin el-Şa'bî'den olan rivayeti
ise şöyledir: "Kadınlar dediler ki:
"Ey Allah'ın Resulü, sana ilk Önce kavuşacak
olanımız, hangi-mizdir?" Peygamberimiz de: "Eli en uzun olanimzdır!" buyurdu. Bunun üzerine kadınlar,
hangisinin elinin uzun olduğunu ölçmeye kalkıştılar. Peygamber'den sonra ilk olarak
vefat edenin Zeyneb olduğu görülünce, hayır ve
sadakada onun elinin ne kadar uzun olduğunu iyice bilip anlamış oldular." [113]
Peygamberimizin, Mushafların Yeniden Yazılıp Çoğaltılmasını
Haber vermesi
İbn-i Asâkir Nübit el-Eğcaî'den şu haberi nakletmiştir: Osman (r.aj, mushafların yeniden yazılıp
çoğaltılmasını emrettiği zaman (ki onun emriyle yedi adet
mushaf-ı şerif yazılmıştır), Ebû Hüreyre kendisine hitapla
şöyle demiştir: "Çok yerinde bir karar ve emir verdiniz. Ben
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğuna şahit olmuştum:
"Ümmetim içinde
beni en çok sevenler; benden sonra gelip de bana îmân eden, beni görmedikleri halde Mushafta yazılı olanları aynen kabul
eden kimselerdir!"
Ben, Peygamberimiz böyle buyurduğu zaman: "Acaba bu nasıl o-lacak?" diye düşünmüştüm. Şimdi sizin yazdırdığimz
Mushafları görünce, bunu çok daha iyi anlamış bulunuyorum." Ebû
Hüreyre'nin bu sözü üzerine Osman, çok memnun olup sevindi ve Ebû Hüreyre'yi de memnun etti. Ayrıca dedi ki:
"Vallahi ben, senin bu zamana kadar Pey-gamberimiz'e ait biz sözü söylememiş olacağını
zannetmiyordum!"[114]
Peygamberimizin, Veysel Karânîyi Haber vermesi
Müslim Ömer'den rivayetle şu hadîsi
nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere hitaben: "Yemen'den bir adam, anacığim orada
bırakarak size gelir. Bu adamın vücûdunda abraşlık (alaca
hastalığı) zuhur etmişti de,
iyileşmesi için Allah'a dua etti. Allah da onun bu duasını kabul ederek
kendisine şifâ verdi. Ancak vücûdunda bir dirhem
kadar yeri beyaz olarak kalmıştır. Bu adamın adı Üveys'tir. İçinizden her kim onunla karşılaşırsa, kendisi için istiğfar edivermesini ondan rica etsin!"
Beyhekî, bir başka tarîk ile yine Ömer'den şu hadîsi
nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Tâbün içinde, Karan'lı ve
kendisine Üveys denilen bir
adam bulunur. Onun vücûdunda abraşlık
çıkar, o da Allah'a dua eder. Allah onun duasını kabul ederek kendisine şifâ verir. O, bu duası sırasında der ki: "Ey
Allah'ım, bana olan nimetini dâima hatırlı-yabihnem için, bu hastalıktan
üzerimde bir nişan kalsın!" İşte bundan dolayı vücûdunda dirhem
miktarı bir beyazlık kalmıştır. İçinizden ona kim yetişecek
olursa, kendisi için onun istiğfar edivermesini ondan rica
etsin!" [115]
İbn-i Sa'd ve Hâkim Abdurrâhman bin Ebû Leylâ'dan §u haberi nakleder: "Biz Sıffîn
Savaşında iken adamın biri: "içinizde Üveys
el-Karanî diye birisi var mı?" diye nida etti. Kendisine
"evet" diye cevab verdiler. Sonra Şam'lı
adam yine dedi ki: "Ben, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem): "Tâbiîn'in en hayırlılarından biri de Üveys el-Karanî'dir" dediğini işittim!" Adam, bunu söyledi sonra atim sürerek onların içine katıldı."
Yine İbn-i Sa'd, Hâkim, bu sefer Üseyr bin Câbir'den şu haberi
nak-letmiştir: Ömer, veysel-Karânî'ye: "Benim
için istiğfar ediver" dedi. O da: "Sen Allah
Resûlü'nün arkadaşısın, ben senin için nasıl istiğfar ederim?" dedi. Ömer bunun üzerine dedi ki: "Ben, Peyganıber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "Tâbiîn'in en hayırlısı, Üveys el-Karanî'dir!"
buyurduğunu işittim." [116]
Peygamberimizin, Abdullah bin Selâm’ın Hâlini Haber vermesi
Buharî ve Müslim Abdullah bin Selâm'dan,
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet ederler: "Ey Abdullah sen, ölünceye
kadar İslâm üzere bulunacaksın!"
Beyhekî ise, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) ona hitapla: "Ey Abdullah,
bu şehidlere mahsus olan bir mertebedir, sen buna nail olamıyacaksm" buyurduğunu rivayet eder."
İbn-i Sa'd ile Hâkim Sa'd'dan şu şekilde rivayet
eder: "Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bir tabak yemek
getirildi. Peygamberimiz bu yemeği yedi ve bir miktar arttı. Buyurdular ki: "Şimdi şuradan cennetliklerden bir
adam gelecek, bu artan yemeği yiyecektir." Bunun üzerine
Abdullah bin Selâm geldi ve o artan yemeği yedi." [117]
Peygamberimizin, Râfi' bin Hudeyc'in Şehid Olacağını Haber
vermesi
Tayâlisî, İbn-i Sa'd ve Beyhekî Râfi' bin Hudeyc'in torunu Yahya'dan şu haberi
nakletmişlerdir: "Bana ninemin anlattığına göre dedem Râfi", Uhud (veya Huneyn) günü
mızrakla göğsünden yaralandığı zaman Peygamber'e (ş.a.v.) gelip: "Ey Allah'ın Resulü, oku lütfen
çıkarı-veriniz!" diyerek mürâcâtta bulunmuş. Peygamberimiz de kendisine: "Ey
Râfi', eğer dilersen oku çıkarıp ucunu (değir iğini) yerinde bırakayım ve bu suretle de yarın
âhirette senin şehîd
olduğuna şahitlik edeyim!" diye karşılık vermiş. Dedem Râfi1 ise bunun
üzerine: "Evet ey Allah'ın Resulü, oku çıkar, iğini bırak, benim şehidliğime de âhirette şahitlik
yapıver!" demiştir."
Râfi' bin Hudeyc, bu
olaydan sonra Muâviye'nin halifeliği
zamanına kadar yaşamış, Uhud'da aldığı yara kanamaya başlaması ü-zerine de vefat etmiştir." [118]
Peygamberimizin, Ebû Zerr’in Hâlini Haber vermesi
Sahihtir
kaydiyle Hâkim ve Beyhekî Ümmü Zerr'den şöyle rivayet
ederler: "Vallahi Ebû Zerr'i Osman sürgün ederek Medine'den uzaklaş-tırmış değildir. Bilakis bunun sebebi,
Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ona hitaben: "Ey Ebû Zerr,
Medine'de yapılan evler tâ Sel' Dağına kadar
uzanırsa, hiç durmayıp Medine'den ayrıl!" İşte Ebû Zerr de, evlerin tâ oralara kadar uzandığim görünce Medine'yi terk etti ve
Şam'a gitti."
Yine Hâkim ile Ebû Nuaym Ümmü Zerr'den şu haberi
nakletmeş-lerdir: "Ebû Zerr ağır
hastalandığı zaman, vefatim yakın görüp şöyle konuştu: "Bir gün ben, bir topluluk
içindeydim. Peygamberimiz bize hitaben buyurdu ki:
"içinizden biri tenhâ bir yerde vefat edecek, mü'ıninlerden bir topluluk da gelip onun cenazesine şahit olacaktır!" Bakıyorum da şimdi, o arkadaşlardan her biri
bir kasabada veya bir topluluk içinde vefat etmiş durumda.
Tenhâda ve yalnız olarak vefat e-decek kişi, bu durumda ben oluyorum." Ben kendisine dedim
ki: "İyi amma şimdi herkes hacca gitti, yollarda kafilelerin
arkası kesildi, senin cenazene şahit olacak bir cemâat nereden
gelecek?" Derken bir kafile göründü
bile. Hızla yanımıza geldiler. vefat etmek üzere bulunan Ebû Zerr'in vefatına ve cenazesine şahit oldular ve onu
defnettiler."
1 Ebû Nuaym ve İbn-i Asâkir'in bizzat Ebû Zerr'den rivayet ettiklerine göre o
şöyle demiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana, onların beni öldüre-meyeceklerini, fitneye düşüremeyeceklerini, dînimden ayıramacayakla-rım benim
yalnız olarak İslâm'a
girdiğim gibi yalnız olarak öleceğimi, kıyamet gününde de yalnız olarak dirileceğimi haber verdi." [119]
Yine Ebû Nuaym'ın Esma bint-i Yezîd'den naklettiği bir haber de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid'e gittiği zaman, Ebû Zerr'in orada uyumakta olduğunu görmüş, ona demiştir
ki: "Demek sen burada mı uyuyacaksın?" Ebû Zerr de şu karşılığı vermiştir: "Benim başka evim yok ki!"
Bunun üzerine Hazret-i
Peygamber kendisine: "Peki ileride seni
buradan çıkardıkları zaman senin hâlin nolacak?" buyurmuş, Ebû Zerr de: "Çıkar Şam'a giderim" demiş. Peygamberimiz: "Peki oradan da
çıkarırlarsa?" buyurmuş. Ebû Zerr de: "Tekrar Medine'ye gelirim"
demiş. Peygamberimiz: "Peki ey Ebû Zerr, Medine'den ikinci defa çıkarırlarsa, ne
yapacaksın?" buyurmuş. Bunun üzerine Ebû Zerr: "Kılıcımı çeker ölünceye kadar onlarla
dövüşürüm" cevabim vermiştir.
Hazret-i Peygamber ise kendisine: "Ben seni, bundan daha
hayırlısına delâlet edeyim mi? Onlar seni nereye yollamak isterlerse oraya
gider, onlara itaat edersin ve bu hususta tâ bana kavuşuncaya kadar devam
edersin!" buyurmuştur.
Haris bin Ebû Üsâme, Ebû'l-Müsennâ el-Müleykî'den şu
haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabimn yanına çıktıkları zaman, onlara hitaben:
"Uveymir
ümmetimin hakimi, Cündeb ise ümmetimin tarîdidir (toplumdan
çıkarılmış, uzaklaştırılmıştır)! Cündeb; yalnız olarak yaşar,
yalnız olarak ölür ve kendisi için, yalnız Allah kâfidir!" [120]
İbn-i Sa'd'ın Muhammed İbn-i Şîrînden naklettiği haber de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Zerr'e hitaben: "Eğer yapılan binaların Sel Dağı'na kadar uzandığım görürsen Medine'den çık!" buyurmuş, bunu buyururken de eliyle Şanı tarafim işaret etmiştir.
Ayrıca: "Onların seni kendi hâline bırakacaklarim da zannetmiyorum!"
buyurmuştur. Bunun üzerine Ebû Zerr: "Peki yâ Resûlellah, Senin emrinle
benim arama girenlere karşı kılıcımı çekip
mücâdele edeyim mi?" demiş, Hazret-i Peygamber de:
"Hayır, hayır; bilakis onları dinle ve onlara itaat et! isterse başındaki âmir, habeşli bir köle
olsun!" buyurmuştur.
Peygamberimizin dediği olduğu zaman Ebû Zerr, Medine'den ayrılıp Şam'a gitmiştir. O Şam'da iken, oranın valisi Muâviye, halîfe Osman'a bir
mektub yazmış ve bu mektubunda:
"Ebû Zerr, Şam'da insanları ifsâd ediyor!"
diyerek şikayette
bulunmuştur. Osman da kendisini Medine'ye çağırmıştır.
Sonra Ebû Zerr Medine'den çıkarak Rab-ze'ye gitmiştir.
Kendisini oraya süren Osman'ın bir adamı, onun üzerinde nöbet
tutardı. Namaz vakti olunca Ebû Zerr o adama: "Haydi öne geç, namazı kıldır! Zira ben habeşli bir köle bile olsa, basımdaki a-dama itaat etmekle
emrolundum! Nitekim sen de habeşli bir kölesin!"
dedi ve onu imamlığa geçirip onun arkasında namazını laldı." [121]
Peygamberimizin A'râbîye Su Tulumu Eskimeden Öldürüleceğini
Haber vermesi
İbn-i Huzeyme, Beyhekî ve Taberânî Küdeyr el-Dabî'den şu
haberi nakletmişlerdir: Arâbînin biri Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Ey Allah'ın Resulü, bana öyle
bir ameli haber verip tavsiye buyurunuz ki, ben o amel sayesinde cenneti
kazanıp cehennemden kurtulmuş olayım!"
dedi. Peygamberimiz de kendisine dedi ki:
"Dâima adaleti
ayakta tutar, kazancimn fazlasını da
hayır ve sadaka olarak harcarsın!" Adamcağız bu tavsiye karşısında: "Vallahi ey Allah'ın Resulü, benim buna
gücüm yetmez" dedi. Peygamberimiz ise, tavsiyesini
biraz hafifleterek: "O halde, yemek yedirir, selâmı yayarsın!"
buyurdu. Adamcağız bu seferinde de:
"Bu dahî, kolay değildir" karşılığım verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Senin deven var
mı?" diye sordu. Ârâbî de: "Evet" dedi. Peygamberimiz: "Develerinin birini ayırır, onunla sakalık yaparsın. Her
gün su içme imkanı bulamayan bir aileye su taşıyıp
verirsin. Bu takdirde, deven henüz ölmeden, su tulumun da eskimeden cennet senin için
vâcib olur!" buyurdu. Ârâbî bunun üzerine
gitti, aynı hayırlı işi
yapmaya başladı. Henüz devesi Ölmeden, su tulumu da eskimeden
şehit olarak ölüp cenneti haketti."[122]
Yukarıda belirtilen kaynakların bu
rivayeti hakkında İmâm-ı Münzirî: "Bu hadîsin râvîleri, sahih haber
rivayet eden râvîlerdir. Ancak Küdeyr el-Dabî, ashabtan değil tâbiîndendir ve bu hadîs mürseldir" demiştir. Hadisin mürsel olması, zayıf olmasını iktiza eder, zira mürsel
rivayetin, delil ve hüccet olabileceği üzerinde ittifak
edilememiştir. İbn-i Huzeyme ise, Küdeyr'in
sahâbî olduğunu zannetmiş ise de, bu doğru değildir. Aynı zamanda
o, (yâni İbn-i Huzeyme),
bu rivayeti Sahîh'inde rivayet etmiştir. Ben burada, bunu destekliyen bir başka
rivayetin daha bulunduğunu söylemek isterim. O rivayet de şöyledir:
Taberânî, Yahya el-Hamanî hâriç, diğerleri sağlam olan râuîler vasıtasıyla İbn-i Abbâs'tan şöyle rivayet etmektedir: Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bir adam gelip: "Güzelce
yerine getirip edâ ettiğim takdirde beni cennete kavuşturacak olan amel, hangi
ameldir?" diye sordu. Peygamberimiz de kendisine:
"Sen, içilen ve kullanılan suyu dışarıdan taşimlan bir yerde mi ikâmet
ediyorsun?" diye sordu. Adam: "Evet" dedi. Peygamberimiz bunun üzerine kendisine şu
tavsiyede bulundu: "Devenle su taşımak için yeni bir su tulumu al,
bununla su taşıyarak hayır yap! Tulumun eski-yinceye
kadar bu hayırlı işine
devam et! Göreceksin ki, sen bu tulumunu hayır yolunda
eskitmeden, seni cennete kavuşturacak olan yolu bulmuş olacaksın!"[123]
Peygamberimizin, Kendinden Sonra Bâzı Yalancıların ve Haccac-ı
Zâlimin Çıkacağim Haber vermesi
Müslim Câbir bin Semura'dan şöyle
nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Kıyamet öncesinde
otuz kadar yalancı deccâller zuhur eder ve bunların hepsi Peygamber olduğu iddiasında bulunur." [124]
Ahmed'in Huzeyfe'den rivayeti ise şu
mealdedir:Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ümmetim içinde yirmi yedi kadar yalancı ve deccâl zuhur
eder. Bunların dört tanesi kadındır. Halbuki benden sonra Peygamber gelmeyecektir, zira
ben; Peygamberlerin sonuncusuyum."
Abdullah bin Zübeyr'den gelen bir rivayet de
şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Otuz kadar yalancı deccâl çıkmadıkça
kıyamet kopmaz! Müseylime, el-Ansî ye Muhtar bunlardandır. Arap kabilelerinin
en şerlisi ise, hiç
şüphesiz Ümeyye Oğullarıdır! Sonra Hanîfe Oğulları ile
Sakîflilerdir." [125]
Yine Müslim Esma bint-i Ebû Bekr'den şu
haberi vermiştir: Bir gün Esma, meşhur Haccâc'a hitaben: "Ben işittim
ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Sakîf kabilesi içinde
bir büyük kezzâb ile bir mübîr adam vardır!
Kezzâb'ın kim olduğunu biz gördük. Mübîr'e gelince: Bu çok zâlim adam,
senden başkası olmasa gerektir!"
(Beyhekî dahî, bunun benzeri bir
haberi, İbn-i Ömer'den rivayet etmiştir.)
İbn-i Sa'd ile Beyhekî Ömer bin el-Hattâb'ın şu haberini verirler: Adamın biri, Ömer bin el-Hattâb'a gelip dedi
ki: "Ben'Irak'tan geliyorum. Oranın halkı, kendi
imamlarim taşa
tuttular." Ömer bu haberi a-lınca çok kızdı ve kalkıp kendisini
toparlayabilmek için namaza durdu. Namazını da yanılmadan kılamadı. Namazdan
sonra ise: "Ey Allah'ım, onlar beni allak-bullak etti, namazınıda
yanılttı. Sen de onları allak-bullak et! Sakîfli genci, bir an Önce
onlara musallat kıl! Onların hakkından ancak o gelir. O, onların iyilerinin
iyiliğini kabul etmediği gibi, kötülerinin kötülüğünü de affetmiyecektir!" diyerek bedduada bulundu."
Ömer, bunları söylediği zaman, henüz Haccâc-ı
Zâlim, dünyaya gelmemişti. Anasından doğmamıştı.
İşte bu sebeble
Ebû'l-Yemân der ki: "Ömer, Haccâc'ın günün
birinde mutlaka çıkacağim
biliyordu Zira Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu hususu onlara haber vermişti- Iraklıların imamlarim taşladıklarına dâir haberi alınca, çok kızdı ve namazında
dahî yanıldı. Iraklılara gelecek olan azabın, bir an önce gelmesi için duada
bulundu."
Ahmed ile Beyhekî de Hasan tarikiyle Ali'nin
bir haberini verirler. O, Kûfeliler için demiştir
ki: "Allah'ım, bunlar benim kendilerine olan güvenime ve güven vermeme karşı
nasıl hiyânetle mukabele ettilerse, Sakîfli genci bir an önce gönder de, çalımlı çalımlı yürüyerek onların üzerine yürüsün de cezalarim versin! Onların içinde câhiliye hükmüyle
yürüteceği hükmünü
yürütsün!"
Hasan-ı Basrî der ki: Ali (radıyallahü anh), böyle bir bedduada bulunduğu zaman, Sakîfli genç (Haccâc-ı Zâlim), henüz
dünyaya gelmemişti.
Yine Beyhekî'nin Hubeyb bin Ebû Sâbit'ten
olan rivayeti de şöyledir: Bir gün Ali, adamın birine:
"Sen, Sakîfli genci görmeden Ölmezsin!" dedi. Adam hayretle sordu:
"Sakîfli genç kimdir?" diye. Ali şu karşılığı verdi: "Kıyamet günü kendisine: "Sana
cehennem köşelerinden şu köşe
yeter!" denilecek olan bir adamdır. Öyle
bir adam ki, yirmi veya yirmi küsur yıl iş başında kalır. Ortalığı
kırar geçirir. Irtikâb etmedik bir günah bırakmaz. Hattâ günahlardan bir
tanesi kalmış olsa, önündeki kapıları kırarak o günaha yine ulaşır ve işler. Kendisine itaat edenler sayısınca itaat etmeyeni öldürür." İtaati olanın sebebiyle, olmayanı katleder."
[126]
Peygamberimizin, İmâm-ı Hasan Vasıtasıyla İki Cemâat Arasını
Sulha Kavuşturacağim Haber vermesi
Buharî'nin Ebû Bekre'den bu hususta çıkardığı haber aynen şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Benim şu oğlum, gerçekten seyyid-dir. Ümîd edilir ki Allah kendisi vasıtasıyla müslümanlardan
iki büyük cemaatin arasını sulha kavuşturacaktır!"
[127]
(Beyhekî de, Cabir'den bunun benzeri
bir haberi rivayet etmiştir.)[128]
24-4 Peygamberimizin Muhammed bin El-Hanefiyeyi Haber vermesi
Beyhekî Ali'den şu haberi
nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben: "Ey Ali,
benden sonra senin bir oğlun olur, bu oğlunun
adı benim adım, künyesi de benim künyem olur" buyurdu. [129]
Peygamberimizin, Sıla bin Üşeymin Hâlini Haber vermesi
İbn-i Sa'd, Beyhekî ve Ebû Nuaym Abdullah İbn-i Mübarek tarikiyle Yezîd bin Câbir'in oğlu Abdurrahman'dan şu haberi naklet-mistir; "Bize
ulaşan bir habere göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ümmetim içinde kendisine Sıla bin Üşeym
denilen bir adam bulunur, bu adamın şefaati sebebiyle çok
sayıda kimseler cennete girerler." [130]
Peygamberimizin, Şam'da Zuhur Edecek Tâûnu, Ümmetinin Yokoluşunun
Ta'n ve Tâûn ile Olacağını Haber vermesi
Bu husustaki Avf bin
Mâlik hadîsi, bundan önce geçmişti. Şimdi İmâm-ı Ahmed'in Muâz bin Cebelden rivayet
ettiği hadisi görelim: Mûaz diyor ki:
"Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) işittim. O şöyle buyuruyordu: "Siz ya-kında Şam'a hicret eder, orasını fethedersiniz. Orada çıban veya ur gibi bir
hastalığa yakalanıp çok sayıda ölürsünüz. Bu hastalık,
kişinin karın kısmında başlayıp
içinin gitmesine ve ölmesine sebeb olur. Böyle bir ö-lümle (veba
ile), Allah sizleri şehitlik sevabına eriştirir
ve amellerinizi tezkiye edip (sizleri günahtan temizleyip) rızâsına
erdirir."[131] Taberânî'nin yine Muâz bin Cebelden naklettiği bir haber de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Sizler, çok geçmeden el-Câbiye denilen
yere iner, orada deve vebası gibi bir veba hastalığına yakalanırsınız. Çok sayıda ölümünüze sebeb olan bu
hastalık dolâyısiyle Allah sizleri, şehid sevabına kavuşturup amellerinizi de yine bu
sebeble temizler."
Ahmed, Taberânî, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, Hâkim, İbn-i Huzeyme ve Beyhekî'nin Ebû Mûsadan rivayet
ettikleri bir hadis ise şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ümmetimin
yokoluşu, ta'n ve tâûn ile olacaktır!"
Bunun üzerine bazıları: "Ta'nın (vuruşun) ne olduğunu anladık. Fakat tâûn dediğiniz nedir ey Allah'ın
Resulü?" diye sordular. Peygamberimiz de: "Düşmanlarimz cinlerin (gizli
bir dürtüşü) ile husule gelen ve sizlere şehitlik
sevabı kazandıran bir hastalıktır."
Ahmed, Ebû Ya'lâ, Taberânî Âişe'den şu haberi nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Benim ümmetim, ancak ta'n ve tâûn ile
helak olur!" Ben sordum: "Ey Allah'ın Resulü, tâûn nedir?" Peygamberimiz de: "Deve uru
gibi bir ur çıkar. Bu hastalık çıktığı zaman; hastalığın
çıktığı yerden başka
yerlere kaçmayana şehid sevabı vardır. Kaçan ise, harpten
kaçmış gibi günâha girmiş
olur." [132]
Tâûn Hastalığı ile İlgili İki Hadisi Şerîf
İbn-i Mâce ve Beyhekî İbn-i Ömer'den şu hadisi rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Herhangi bir kavimde büyük günahlar
açıkça işlenir oldu mu, mutlaka o kavmin içinde veba hastalığı da zuhur etmiştir!"
[133]
Taberânî'nin İbn-i Abbâs'tan rivayet ettiği hadis de şöyledir:
Resûlullah (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu: "Herhangi bir toplulukta zina yaygın
hâle geldi mi, o kavimde mutlaka ölümler çoğalır!"
[134]
Peygamberimizin Ümmü Varaka’nın Şehid Olacağını Haber vermesi
Ebû Dâvûd, Ebû Nuaym Cemî'den ve Abdurrahmân bin
Hallâd el'Ansârl'den şu haberi vermektedirler ki onlar da bunu Ümmü Varakadan naklederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir Savaşim yaptığı zaman, Ümmü Varaka demiştir ki: "Ey Allah'ın Resulü, sizin çıktığimz şu Bedir Savaşına benim için de izin veriniz! Ümîd ederim ki, sizinle
birlikte savaşırken Allah bana şehitlik nasîb eder." Peygamberimiz de kendisine cevaben:
"Sen evinde otur! Bu takdirde dahî Allah sana şehitlik nasîb eder!"
buyurdu, İşte bundan dolayı kendisine
"kadın şehîd" denilir
olmuştu. Böylece çok şerefli bir unvana kavuşan Ümmü Varaka, Kur'ân'ı da okumuştu. Sonra kendisinin bir kölesi ve cariyesi bulunan bu kadın şehîd,
bunların her ikisini de müdebber kıldı. Yâni, kendi Ölümünden sonra hür olduklarim
söylemişti. Fakat bu köle ve câriye, bir an önce
hür olmaları maksadıyla,
geceleyin Ümmü Varaka'nın odasına girmişler, yatağında onu boğarak öldürmüşlerdir. Bu
olay, Ömer bin el-Hattâbm halifeliği zamanında olmuştur. Hazret-i Ömer'in emriyle, bu köle ve câriye, asılmak suretiyle îdâm edilmiştir.
Medine'de ilk asılan da bunlar olmuştur. Şüphesiz Ümmü Varaka da, bu suretle şehitlik sevabım kazanmış oldu ve vaktiyle Bedir Savaşı sırasında Hazret-i Peygamber'in kendisine haber verdiği şey de, bu şekilde yerine gelmiş oldu."
İbn-i Râhûye, İbn-i Sa'd, Beyhekî ve Ebû Nuaym de diğer
bir tarîkten az farklı olarak şöyle rivayet ederler: "Ömer, bu köle ve cariyenin idamından sonra demiştir ki: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru söylemiştir! Zira O bize Ümmü Varaka ile ilgili olarak buyururdu
ki: "Haydin gidip şu kadın şehidi ziyaret edelim!" İşte o da, şehit olarak vefat etmiş oldu."[135]
Peygamberimizin, Ümmü'l-Fadla Peygamberden Sonra Göreceklerini
Bildirmesi
İbn-i Sa'd, Zeyd bin Ali bin Hüseyin'den şu
haberi nakletmiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Peygamber olduktan sonra
Ûmmü'l-Fadl'dan başka kendisi için helâl olmayan bir kadımın dizine başim koymamıştır. Ümmü'l-Fadl Peygamberimiz'in amcası Abbâs'ın zevcesi idi. Peygamberimiz başim onun dizine kor, o da Peygamberimi z'in başında bit olup olmadığına bakar, gözlerinin de sürmesini
çekerdi. Bir gün yine böyle O'nun gözlerini sürmelerken, gözleri yaşardı ve gözünden damlayan yaş Peygamberimizin yanağına düştü. Peygamberimiz bunun üzerine ona niçin ağladığim sordu. O da şu karşılığı
verdi: "Ey Allah'ın Sevgili Resulü, şüphesiz Allahü teâlâ senin vazifen bitince seni aramızdan alacaktır.
Acaba senden sonra bizlere kimi tavsiye edeceğinizi bana haber verebilir
misiniz?" Peygambirimiz de onun bu sorusuna cevab olarak buyurdu ki:
"Ey Ümmü'l-Fadl, sizler benden sonra şüphesiz makhûr ve müstaz'af olarak
yaşıyacaksınız, hor ve hakîr görüleceksiniz." [136]
Peygamberimizin, Kendisinden Sonra Çıkacak Fitneyi ve Bunun
Başlangıcimn Ömer'in Öldürülmesi Olduğunu Haber vermesi
Buhârî ve Müslim Huzeyfe'den şu hadisi
rivayet eder: "Bir gün bizler Ömer'in yanında idik. Ömer bizlere hitaben şöyle bir
soru yöneltti: "içinizden hanginiz, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) fitne hakkındaki bir sözünü aynen muhafaza
etmiştir?" Ben, bu husustaki hadîsi aynen muhafaza ettiğimi söyledim. Ömer'de: "Haydi o hadîsi bize
anlat" dedi. Ben de anlatmak üzere dedim ki: "Peygamberimiz, fitne hakkındaki bir sözünde; kişinin ehli, malı, çocuğu ve komşusu hakkında karşılaşabileceği fitneleri beyân buyurmuş ve bunları kıldığı namazların, verdiği
sadakaların keffaretleyeceğini beyan buyurmuştur." Ömer: "Ben, bu mânâdaki fitneden
sormuyorum! Benim sormak istediğim, deniz dalgaları
gibi insanları sarıp sarsan fitnedir" dedi. Ben de bunun üzerine
kendisine: "Bu büyük fitneden sana bir zarar gelmiyecektir, ey mü'ıninlerin emîrî! Zira
o fitne ile senin aranda kilitli bir kapı vardır" dedim. Ömer: "O kapı, açılacak mı, yoksa kırılacak mı?"
diye sordu. Ben de: "Açümıyacak, bilakis kırılacaktır" dedim. Buna
çok üzülen Ömer: "Öyleyse o kapı, bir daha kap atıl mıyacak demektir!"
karşılığım verdi." Bu hadisle ilgili olarak
Huzeyfe'ye: O kapıdan maksadın kim olduğunu sormuşlar.
Huzeyfe de: "O kapıdan maksat Ömer'dir" cevabim vermiştir. [137]
Ahmed, Beyhekî ve Taberânî Urve bin Kays'tan şu haberi
naklet-miştir: Bir gün Hâlid bin Velîd'e
dediler ki: "Haber verilen fitneler gerçekten çıkmıştır."
Hâlid bin Velîd de böyle
söyleyenlere hitaben demiştir ki: "Hayır!
Zira Ömer sağken fitneler çıkamaz, ancak onun ölümünden
sonra çıkabilir." [138]
İbn-i Râhûye Ebû Zerr ile ilgili olarak
şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün Ebû Zerr (radıyallahü anh), Peygamberimiz'i anmış ve O'nu çok yüksek bir şekilde övüp sena etmiştir.
Sonra Ömer'i anıp onun hakkında da güzel bir şekilde senada bulunmuştur. Sonra
da demiştir ki: "Ey Ebû Zerr, otuzuncu
hicret yılından sonra yüzünü ne tarafa istersen o tarafa çevir, görebileceğin yâ bir acizlik olacaktır, yâ da Allah'a isyan teşkil eden gayr-i isiâmî bir iş ve hareket olacaktır!"
Bezzâr, Taberânî ve Ebû Nuaym Kudame bin Maz'ûn tarikiyle
Osman bin Maz'ûn'un şöyle dediğini rivayet ederler: Ben
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem): "Ömer, fitneyi kapalı tutan bir kapı ve kilittir! O yaşadığı
müddetçe fitne kapalı ve kilitli kalacaktır!" diye buyurduğunu işittim."
(Taberânî'nin tek başına Ebû Zerr'den olan rivayeti de, aşağı yukarı bu mealdedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Şu adam,
yâni Ömer, sizin aranızda yaşadığı müddetçe size fitne isabet
etmez!"
İmâm-ı Müslim, Sahîh'inde Sevbân'dan şu hadîsi
rivayet etmiştir. "Ümmetim içinde kılıçlar kimndan çekilip işlemeye başladı mı, bir daha onların üzerinden kaldırılmaz! Tâ
kıyamete kadar devam edip gider.' [139]
Beyhekî de Ebû Mûsa el-Eş'arl'den
şu hadisi rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Kıyamet öncesi herec meydana
gelir!" "Herec nedir ey Allah'ın Resulü?" diye sordular. Peygamberimiz'in bu soruya verdikleri cevab
ise şöyle olmuştur: "Herec; katl-i âmdır. Fakat
sizin düşmanimz olan
kâfirlerin sizleri Öldürmesi değil, sizin birbirinizi Öİ-dürmenizdir!" [140]
Ahmed, Beyhekî, Bezzâr, Taberânî ve Ebû Nuaym Kürz bin Alka-ma'dan şu
hadîsi rivayet etmişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Fitneler,
hafifçe çiseliyen yağmur gibi vukua gelir. Sizleri çok zehirli
siyah yılanlar hâline getirir.
Bazınız bazimzın boynunu, hiç Allah yaratmış demeden vurur."
Yine Ahmed, Bezzâr, Taberânî ve Hâkim Hâlid bin Arfeta'dan şu
haberi nakletmişlerdir: "Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben buyurdu ki: "Yakında birtakım yeni
olaylar ve,fitneler meydana gelir. Ayrılık ve ihtilâflar yüzgösterir.
Bu sırada eğer sen, öldüren kişi
değil de, öldürülen kişi olmaya güç yetirebilirsen,
öldürülen kişi olmayı tercih et!"
Taberânî ile Hâkim de (sahihtir kaydiyle) Amr bin
Hamık'tan şöyle rivayet
etmişlerdir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yakında fitneler vukua gelir" buyurdu
ve devamla: "Bu sırada fitnelerden en uzak olanlar, batıda bulunan
askerlerdir" dedi. İşte benim, sizin yurdunuz olan Mısır'ı tercih edişimin sebebi de budur."
[141]
Taberânı'nin Imrân bin Husayn'dan olan
rivayeti de şu merkezdedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Yakında dört
fitne meydana gelir: Birinci fitneden sonra, haksız yere kan dökmek helâl kabul edilir, ikinci
fitneden sonra, kan dökmek ve mal ele geçirmek helâl kabul edilir. Ü-çüncü
fitneden sonra, hem kan dökmek, hem mal ele
geçirmek, hem de ırza geçmek helâl olarak kabul edilir." [142]
Peygamberimizin, Ebûd-Derdânın Fitneden Önce vefat Edeceğini
Haber vermesi
Beyhekî ve Ebû Nuaym Ebû'd-Derdâ'nın şöyle dediğini rivayet e-derler: Bir gün ben, Peygamberimiz'e: "Ey Allah'ın
Resulü, bana ulaşan habere göre, siz: "Bazı kavimler, îmân ettikten sonra
fitneye kapılıp dinlerinden dönerler" buyurmuşsunuz?" dedim. Peygamberimiz: "Evet. Fakat sen onlardan
değilsin" buyurdu.
Ebû'd-Derdâ,
Osman (radıyallahü anh) öldürülmezden önce vefat
etmiştir. [143]
Tayâlisî ise Yezîd bin Ebû Hubeyb'ten şu
haberi nakletmiştir: İki adam, kendi
aralarında bir karış
toprak için ihtilâfa düştüler. Sonra birbirine
hasını olarak, aralarım ayırd etsin diye Ebû'd-Derdâ'ya gittiler. Ebû'd-Derdâ ise bunları dinledikten sonra dedi ki:
"Haberiniz olsun ben, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen bir yerdeyken,
oradaki iki kişinin bir karış toprak için birbirine hasını olduklarım duyarsan, derhal orayı
terket!" dediğim
şu kulaklarımla duymuştum. İşte şimdi böyle bir durumu, duyup gözlerimle de
görmüş oluyorum ve burayı
terkediyorum!"
(Ebû'd-Derdâ, böyle
söyledikten sonra, bulunduğu yeri terkedip Şam'a
gitmiştir.)[144]
Peygamberimizin Muhammed bin Mesleme'ye Fitnenin Zarar
vermeyeceğini Bildirmesi
Ebû Dâvûd, Beyhekî ve sahihtir kaydiyle Hâkim Huzeyfe'den rivayet
ederler. O demiştir ki: "Zuhur eden fitnelerin şerrinden ve sirayetinden
hiçbir kimsenin tam manâsıyla emin olamıyacağim düşünür, fakat Muhammed bin Mesleme hakkında hiçbir endîşe
duymazdım.
Zira Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun hakkında: "Fitne sana zarar vermez!"
buyurmuştur.
Salebe bin Dubey'a
der ki: Biz Medine'ye geldiğimiz zaman, Medine'nin dışına kurulmuş bir çadır gördük ve bunun kime âit olduğunu sorduk. Dediler ki: "Bu çadır Muhammed bin
Mesleme'ye aittir." Kendisine gidip bunun sebebini sorduk. O da cevabında
dedi ki: "Ben şimdi, müslümanlar böylesine
fitneye dalmışken hiçbir şehirde otura-mam! Ancak fitne yatıştıktan
sonra herhangi bir şehre girebilirim." [145]
Taberânî'nin ondan rivayeti ise
şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben: "insanların dünya üzerine fitneye
tutulup birbirlerini öldürdüklerini gördüğün
zaman, Medine Harrasma giderek kılıcim oradaki büyük kayalardan birine vurarak iyice körelt, hattâ kır! Sonra evine gelip otur. Sonunda yâ
bir günahkâr gelip seni de öldürür, yahut da o-rada ölümünü
beklersin." İşte ben de, Peygamberimiz'in bana olan bu emrini yerine getiriyorum."
(Yine Muhammed bin Mesleme'nin kendisinden
gelen bir rivayet hakkında İbn-i Sa'd'ın tahrîci de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bir kılıç verip: "İşte bu kılıç ile,
müslümanlann ikiye bölünüp
birbiriyle harbettiklerini göreceğin
zamana kadar Allah yolunda cihâd et! O zaman kılıcim taşa vurarak kır, dilini ve elini de iyi tut. Tâ sonunda
sana yâ ölüm gelir yâ da hatalı bir el" diye
emretti." Osman katledildikten sonra, o da böyle
yaptı. Kılıcım taşa vurup kırdı ve tenhâya çekildi.)[146]
24-5 Peygamberimizin, Cemel, Sıffîn ve Nehrevân Vak'alarim, Âişe ve Zübeyr'in Ali ile Çarpışacaklarim ve İki
Hakem Gönderme Olayim Haber vermesi
Beyhekî ve sahihtir kaydiyle Hâkim Ümmü Belemeden şu haberi
nakletmiştir: Peygamber bir gün, hanımlarından birinin
hurucunu haber vermişti. Âişe ise bu duruma
gülmüştü. Peygamberimiz bunun üzerine:
"Ey Âişe, dikkat et, bu huruç edecek olan
sen olmayasm!" buyurdu. Sonra Ali'ye dönerek şöyle dedi: "Ey Ali,
günün birinde sen, Âişe'ye karşı âmir ve hâkim durumda olursan, onun hakkında yumuşak
davranmalısın!"
Ahmed, Ebû Yalâ, Bezzâr, Hâkim, Beyhekî veEbû Nuaym, Kays'ın şöyle dediğini naklederler: "Âişe, Ali'ye karşı çıkıp giderken Âmir Oğulları diyarına vardığında, bazı köpeklerin havladığim işitti. Yanındakilere
hitaben: "Bu suyun adı nedir?[' diye sordu. Onlar da: "Hav'eb
suyu" cevabim verdiler. Bunun
üzerine Âişe: "Ben mutlaka geri
dönmeliyim!" dedi. Zübeyr, bunu doğru
bulmadı ve: "Yola çıkıp ileri atıldıktan sonra geri dönmek doğru olmaz" dedi. Âişe ise: "Hayır, ben mutlaka geri dönmeliyim! Zira ben, günün
birinde Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey hanımlar, içinizden biri, halîfeye karşı
hurûc edip Hav'eb Suyu'na vardığı ve oranın köpekleri de kendisine karşı havladığı zaman, acaba onun hâli nice
olur?" dediğini işitmiştim karşılığim vermişti."
(Bezzâr ile Ebû Nuaym'in İbn-i Abbâs'tan rivayeti de şöyledir: Peygamberimiz zevcelerine
hitaben: "Sizin içinizden kıllı kırmızı deveye binerek halîfeye karşı hurûc edecek olanimz, acaba
hanginizdir? Çıkıp Hav'eb Suyu'na vardığı zaman, oranın
köpekleri kendisine havlayacak-tır. Etrafında birçok
insanlar Öldürülecektir.
Neredeyse kendisi de öldürülecek duruma gelmişken,
sonunda kurtulacaktır" buyurdu. [147]
Ahmed, Bezzâr ve Taberânı Ebû Râfi'den şu haberi
nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ali'ye hitaben buyurdu ki:
"Ey Ali, seninle Âişe arasında
bir şey olacak. O zaman
kendisine iyi muamele edip emniyet içinde kendisini yerine göndermelisin!"
[148]
Beyhekî ve sahihtir kaydiyle Hâkim Ebû'l-Esved'den şöyle naklederler;
Zübeyr Ali'ye karşı mücâdele etmek maksadıyla çıkacağı zaman Ali kendisine dedi
ki: "Ey Zübeyr, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sana hitaben:
"Günün birinde
Ali ile mücâdele edersin, fakat sen haksız bulunursun!"
dediğini hatırlamıyor musun?" Zübeyr de Ali'ye verdiği cevabta: "Ben
bunu hatırlamıyorum" demişti. Zübeyr, Ali ile bu şekilde konuştuktan sonra çıkıp gitmiş ve sonunda da geri
dönmüştü."
Yine Beyhekî ile Hakim'in ve Ebû Ya'lâ ile Ebû Nuaym'in Ebû Cerve el-Mâzinl'den şöyle
bir haberleri var: Ben, Ali'nin Zübeyr'e şöyle dediğini işittim: "Allah aşkına söyle, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), senin benimle haksız yere mücâdele edeceğini söylediğini sen duymadın mı?" Zübeyr ise Ali'ye şu karşılığı verdi: "Evet duymuştum yâ Ali, fakat ben
bunu emin olunuz, unutmuştum."
Hâkim'in tek başına Kays'tan olan rivayeti ise şöyledir: Ali, Zübeyr'e hitaben dedi: "Hatırlar
mısın birgün ikimiz bir arada idik. Peygamberimiz de sana hitaben: "Ali'yi sever misin?" diye
sormuştu. Sen de Hazret-i
Peygamber'e: "Ali'yi
sevmemem için bir sebeb mi var?" karşılığim vermiştin. İşte bunun üzerine sana: "Fakat sen ona karşı çıkıp kendisiyle harb edeceksin, fakat bunda haksız
olacaksın!" buyurmuştu. Zübeyr, Ali'nin bu hatırlatması üzerine bu
husustaki Hazret-i Peygamber'in: "Fakat sen bunda haksız olacaksın!" sözünü
gayet iyi hatırladı ve anladı ve derhal savaş yerini bunun üzerine terk
etti."
Buhârî ve Müslim Ebû Hüreyre'den şu hadîsi
ittifakla rivayet ederler: "Ümmetimden
iki büyük taife, birbiriyle kıyasıya savaş yapmadıkça
kıyamet kopmaz! Her iki taifenin dâvası aynı olduğu halde, aralarındaki bu
savaşta, çok büyük sayıda insanlar ölecektir [149]
Fitnelerin Zuhuru ile İlgili Diğer Hadîsler
Beyhekî'nin rivayetine göre Ali (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Vaktiyle îsrâil
Oğulları aralarında ihtilafa düştüler,
bu ihtilâfı kaldırsınlar diye her iki taraftan birer hakem tayin ederek iki
hakemi bir araya getirdiler. Bu hakemler ise, ihtilâfı bertaraf edecekleri
yerde daha da artırıp sapıttılar ve başkalarimn
sapıtmalarına da sebeb oldular. Benim ümmetim de yakında ihtilâfa düşer
ve bu ihtilâfı halletmeleri için iki hakem gönderirler. Bu hakemler ise, hem kendileri sapıtırlar, hem de
kendilerine tabî olanların sapıtmalarına sebeb olurlar."
Taberânî ise Ebû Mûsâ el-Eş'orl'den
şu haberi nakleder: Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Benim şu ümmetimde iki hakem çıkar, bu iki hakemden her biri
sapıtır, kendilerine uyanların sapıtmasına da sebeb olur."
Süveyd bin Gufle der
ki: "Ben Ebû Mûsa'nın bizzat kendisine sordum ve:
"Allah aşkına doğru söyle, bununla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) seni kasdederek şöyle buyurdu
değil mi: "Benim ümmetimde muhakkak
fitne çıkar! Sen de ey Ebû Mûsâ, bunun içinde bulunursun! İşte o'zaman sen; oturur olacağına uyuyan ol, ayakta olacağına oturur ol, yürüyen olacağına ayakta dikilen ol! Zira senin için hayırlı olan
budur!" İşte Peygamberimiz böyle buyurup, başkalarim umûmî olarak zikrederken seni de husûsî olarak
anmıştı, değil mi?" [150]
Beyhekî ve sahihtir kaydiyle Hâkim Ebû Sald'den şu haberi
nak-letmiştir: "Bir gün yolda giderken bizler, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bulunuyorduk,
derken Hazret-i Peygamber'in pabucunun bağı koptu. Ali bunu yamayıp bağlamak için geri kaldı.
Bu şurada Hazret-i Peygamber buyurdu ki: "İçinizden bazıları, benim
Kur'ân'ın tenzili (indirilmesi) üzerine savaştığım gibi, Kur'an'ın te'vîli (yorumu) üzerine savaşmak zorunda kalacaktır!" Oradakilerden Ebû Bekr:
"Ben mi ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Peygamberimiz:" Hayır"
buyurdu. Ömer de: "Ben mi?"
diye sordu. Peygamberimiz ona da:
"Hayır, sen değilsin"
diyerek cevab verdi ve devamla: "Fakat o, şu
pabuç yamayan adamdır!" buyurdu. [151]
Hakim Ebû Eyyüb'tan şöyle rivayet
eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ali'ye: "Sözünden
dönenlerle, zalimlerle ve dinini terkedenlerle savaşmasını emretti!" [152]
Ebû Ya'lâ, Beyhekî, Ebû Nuaym ve sahihtir kaydiyle Hâkim Ali'den şöyle rivayet
ederler. Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bana emânet ettiği bilgiler a-rasmda: "Kendisi'nin vefatından
sonra ümmetin bana haksızlık edeceği de bulunmaktadır."
Yine Ebû Ya'lâ ve sahihtir kaydiyle Hâkim'in verdiği haberler arasında, İbn-i Abbâs'ın şu
rivayeti de vardır: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ali'ye hitaben buyurdu: "Sen. benden sonra bazı
zorluklarla karşılaşacaksın!"
Ali bunun
üzerine Hazret-i Peygamber'e: "Ey Allah'ın Resulü, dînimde selâmet üzere bulunduğum halde mi?" diye sordu. Peygamberimiz de: "Evet,
dîninde selâmet üzere bulunacaksın!" buyurdu.
Humeydı, İbn-i Ebî Amr, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn-i
Hıbbân, Hâkim ve Ebû Nuaym Ebû'l-Es'ved et-Düvelî'den
şu haberi nakletmişlerdir: "Abdullah bin
Selâm, Ali'ye giderek dedi ki: "Ey Ali, sakın Irak'a gitme, eğer gidersen
orada sana kılıç isabet eder" dedi. Bunun üzerine Ali de şu karşılığı verdi: "Allah'a yemin ederim ki, bunu bana
Resûlulîah Efendimiz de söylemişti."
Ebû Nuaym, tek başına seukettiği bir rivayette Ali'nin şöyle
dediğini nakleder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana buyurdu ki: "Yakında bazı fitneler
çıkacak ve sen kavminle çatışmak zorunda
kalacaksın." Ben bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resulü, bana neyi
tavsiye ve emredersiniz?" diye sordum. Resûlulîah Efendimiz de bana:
"Allah'ın Kitabı ile hükmet!" emrini vermişti. [153]
Hâkim İbn-i Mes'ûd'dan şu haberi nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere hitapla: "Yedi
fitneden sakimnız! Bunlardan biri Medine'den çıkar,
biri Mekke'de meydana gelir. Biri Yemen'den çıkar. Biri Şam'dan gelir. Biri doğudan, bir diğeri
de batıdan gelir. Biri de Şam'ın içinden çıkar ki
bu da Fitne-i Süfyânî'dir" buyurdu.
Hadîsin râvîsi İbn-i Mes'ûd der ki: İçinizden bazıları bu
fitnenin ilk çıkacak olanlarına yetişir. Bu ümmetten bazıları
da sonraları çıkacak olanlarına yetişir." Velîd bin el-Ayyâş da bu konuda şöyle demiştir: "Medîne'den çıkan fitne, Talha ve Zübeyr
fitnesi idi. Mekke'de çıkan fitne ise, Abdullah bin Zübeyr fitnesi idi. Şam fitnesi
ise; Ümeyye Oğulları fitnesidir. Doğudan gelecek olan fitneye
gelince, İşte bu da o taraftan gelecek olan
fitnedir."[154]
Peygamberimizin, Kureyşli Bâzı Gençleri ve Altmışıncı Hicret
Yılında Olacakları Haber vermesi
Buharî ve Müslim ittifakla Ebû Hüreyre'den şu hadîsi rivayet e-derler: "Benim ümmetimin helak
olması, Kureyş'ten bazı gençlerin ellerinde olacaktır."
Ebû
Hüreyre, bunu söylediği zaman o gençlere lanet okuyan
Mervân bin Hakem'e karşı dedi ki: "Ben istersem, onların kimler olduğunu "Fülanm oğlu, fülanm oğlu fülan" diyerek açık isınıleriyle bildirebilirim!"
[155]
Beyhekî de Ebû Saîd el-Hudrî'den şu
hadisi rivayet etmiştir: "Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu duydum: "Altmış yıl
sonra yeni bir nesil gelir, bunlar namaz kılmaz, şehvetlerine
tabî olurlar ve cehennemi boylarlar. Bunlardan sonra farklı bir nesil daha
gelir. Bu nesil de çok Kur'ân okur, fakat okudukları Kur'ân, gırtlaklarından aşağı
inmez! içlerini, hidâyet nuruyla aydınlatmaz."
Beyhekî İmâm-ı Şabî'nin şöyle dediğini rivayet eder: Ali (radıyallahü anh), Sıffin'den döndüğü zaman insanlara şöyle hitap etmiştir: "Ey
insanlar! Sizler bugün Muâviye'nin emirliğini kerîh görmeyiniz: Muâviye'nin vefatından sonra, nice başların
karpuz keser gibi omuzlardan
kesilip u» çurulduğunu görürsünüz."
Ahmed, Bezzâr sahih bir senedle Ebû
Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Altmışıncı
yılın şerrinden Allah'a sığimnız!
Aynı zamanda gençlerin emirliğinden de Allah'a sığınimz! tyi biliniz ki alçak oğlu alçak iş başına gelmedikçe şu fânî dünyanın sonu gelmez."
Beyhekî ise Ebû Hüreyre'ye âit şu
haberi nakletmiştir: "Ebû Hü-reyre Medine
sokaklarında dolaşırken: "Allah'ım, altmışıncı
yılı bana gösterme!" diyerek yürürdü." Yazıklar olsun size,
Muâviye'yi ne de çok kerih
görüyorsunuz!. Allah'ım, gençlerin emirlik
devrini de bana gösterme!"
diyerek Allah'a niyaz ederdi."
İbn-i Ebî Şeybe, Ebû Ya'lâ ve Beyhekî Ebû Zerr'den şöyle rivayet
eder: Ben, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "Benim sünnetimi ilk değiştirecek olan kişi, Ümeyye Oğullarından bir adamdır!" diye buyurduğunu duydum."
Haberi
nakledenlerden Beyhekî der ki: "Bu hadiste
haber verilen kişinin, Muâviye oğlu
Yezîd olması, çok muhtemeldir." [156]
İbn-i Ment, Ebû Ya'lâ, Beyhekî ve Ebû Nuaym Ebû Ubeyde bin Cerrâh'tan
rivayet ederler. O demiştir ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde: "Şu din
ü devlet, Ümeyye Oğullarından Yezîd denilen bir kişi onu ele geçirinceye kadar
dimdik ve dosdoğru devam eder!"
Sahihtir kaydıyla Hakimin Ebû Hüreyre'den tek başına naklettiği bir haber de aynen
şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Yazık şu
Araba, yakında kendisine yetişecek olan serden
dolayı... Bu şer; altmışıncı yılın şerridir. Bundan sonra emanet,
ganimet, sadaka, borç, şahitlik hatır ve para için verilen
hükümler de Kitab'a göre
değil, keyif ve arzulara göre olur."[157]
Peygamberimizin, Medîne Âliminin Geleceğini Haber vermesi
Hâkim sahihtir kaydiyle Ebû
Hüreyre'den şu haberi nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "insanların Medine âlimine ulaşmak
için develerini sürerek yollara çıkacağı günler yakındır. İşte o zaman onlar,
Medine âliminden daha bilgili birisini bulamıyacaklardır."
Bu hadisle ilgili
olarak Süfyân bin Uyeyne demiştir ki: Biz bu âlimin, Mâlik bin Enes olduğunu kabul ediyoruz."[158]
Peygamberimizin, Zeyd bin Sûhân ile Cündebün Hallerini Haber
vermesi
Ebû Ya'lâ, İbn-i Mende, Beyhekî Ali'nin şöyle dediğini rivayet e-derler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "içinizden
herhangi biri, cennete kendisinden Önce
uzuvlarından bazısı gidecek olan bir adama bakmak isterse, İşte Zeyd bin
Sûhân'a baksın!" Yine İbn-i Mende ile İbn-i Asâkir Büreyde'den şöyle rivayet
ederler; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabı ile birlikte giderken: "Ah şu Cündeb, ne Cündeb'tür! Şu Zeyd, ne Zeyd'dir" buyurdu. Ashab sordu:
"Ey Allanın Resulü, siz iki adamdan mı bahsediyorsunuz?" Peygamberimiz: "Cündüb,
kahraman adam! Kılıcim çeker ve bir darbe indirir, bununla (hakkı
bâtıldan ayırdığı gibi), tek başına bir ümmet oluverir. Hayırlı Zeyd'e gelince: O da
kahraman bir adam. Savaşta
elini kaybeder, eli kendisinden önce cennete gider."
Velîd bin Ukbe, Osman
bin Affân (radıyallahü anh)
zamanında Küfe'ye vali olmuştu. Bir sihirbazı sokak
başına oturtmuş, insanlara ölüyü dirilttiğine dâir birtakım sihirbazlık ve hokkabazlık oyunları
gösteriyordu. Bu,
Cündeb un kulağına gitti. Kılıcim kuşanıp oraya gitti. Baktı ki söylenenler doğru imiş.
Kılıcim çekip sihirbazın başim gövdesinden ayırıverdi ve sonra: "Ey sihirbaz,
haydi şimdi kendi nefsini dirilt bakalım!" diye
haykırdı. Zeyd bin Sûhân'a gelince:-Bu zâtın eli Kadisiye meydan muharebesinde
kesilmiştir. Sonra Hazret-i
Ali ile birlikte Cemel vak'asma katıldı ve oradr öldürüldü.
(İbn-i Asâkir, bunun bir benzeri rivayeti; Ali'den, İbn-i Abbâs'tan ve İbn-i Amr'den de rivayet
etmiştir. [159]
İbn-i Sa'd ise, el-Eclah tarikiyle Ubeyd bin
Lâhık'tan şu haberi
nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferde idi. Ashabtan bir
grup, şarkılar söyleyerek geldi ve inip yerleşti.
Sonra bir başka grup gelip mola verdi. Peygamberimiz de ashabimn bazı ihtiyaçlarim karşılamak istedi. O da bu maksatla inip mola verdi ve
şöyle demiye başladı: "Cündeb, bu Cündeb kimdir? Şu eli kesik hayırlı Zeyd de kimdir?" Sonra işi
bitince binip yola koyuldu. Ashabı da kendisine yaklaşarak, az önce söylediklerinin
mânâsını kendisinden sordular. Peygamberimiz de kendilerine şu
cevabı verdi: "İlci
adam. Bu ümmette görülürler. Bunlardan biri ki Cündeb'tür; kılıcim çekip kuvvetle
vurur ve bununla bâtılı yok edip hak ile onun a-rasını ayırır. (Yâni
bâtılı uzaklaştırmış olur.) Diğeri ise Zeyd'dir; bu da Allah
yolunda elini kaybeder. Sonra Zeyd'in cesedinin geri kalanim da cennete göndererek,
kendinden önce cennete gitmiş bulunan parçasıyla
birleştirir." ilgili hadisi açıklamak üzere el-Eclah demiştir ki: Cündeb bin Zü-beyr el-Gâdırî'dir, Velîd bin Ukbe'nin yanında onun sihirbazını öldürmüştür. Zeyd bin
Sûhân ise: Elini Celulâ Savaşında Allah yolunda
kaybetti, sonra kendisi de Cemel olayında şehid düştü."
Hâkim Hasan-ı Basrî'den şu haberi nakletmiştir:
Küfe emirlerinden biri, bir sihirbazı halkın önüne
takdim ederek, birtakım oyun ve icrââtta bulunmasını emretti. Sihirbaz emîrin
emri üzerine icrââta başladı. Halk çok sayıda toplanıp
seyrediyordu. Cündeb'ün bundan haberi olunca hemen kılıcim kuşanıp oraya geldi. Baktı ki, durum aynen kendisine söylendiği gibidir. Hemen kılıcim çekip
sihirbazın kellesini uçuruverdi. Halk bunu görünce
korkuya kapılıp dağılmaya
başladı. Cündeb halka hitaben dedi ki: "Ey insanlar,
korkmaymız! Benim sizinle bir işim yoktur, benim
maksadım sihirbaz idi. İşte onun da vücûdunu ortadan kaldırmış oldum." [160]
İbn-i Asâkir'in yine bu konuda Haris
el-Aver'den rivayeti de şöyledir: Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) anlattığı şeyler
arasında "Zeydü'l-Hayr = Hayırlı Zeyd" diye anılan Zeyd bin Sûhân
da vardı. Peygamberimiz'in bu husustaki sözü şöyleydi: "Yakında ashabımı gören
tabiîn nesli arasında bir adam bulunur. O, Zeydü'l-Hayr'dır. Onun vücûdundan
bir parça, kendisinden Önce cennete gidecektir. Yirmi sene sonra da
kendisi (şehîd olup) cennete gidecektir."
İşte bu Hayırlı Zeyd, Nehâvend
taraflarındaki bir savaşta
sol elini kaybetti. Yirmi sene sonra
da Cemel vak'asına katıldı ve burada öldürüldü. Öldürülmezden az önce
demişti ki: "Ben bir rüya gördüm. Bu rüyamda yirmi sene önce kaybettiğim elim, yukarıdan bana "haydi gel, gel!"
diye işaret ediyordu. Kanâatim odur ki, ben artık Ölüp elime kavuşacağım." ve dediği gibi o, bu savaşta Ali'nin yanında şehid düşmüştür."[161]
Peygamberimizin, Ammâr bin Yâsir'in Katledileceğini Haber
vermesi
Buhârî ve Müslim'in ittifakla Ebû Saîd'den, ayrıca Müslim'in tek başına Ümmü Seleme ve Ebû Katâde'den rivayet ettikleri
hadîs şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ammâr'a hitaben buyurdu ki:
"Ey Ammâr seni,
isyan eden topluluk öldürür!"
Bu hadîs, mütevâtirdir. Mütevâtir Hadîsler
adlı kitabımızda beyan ettiğimiz gibi, bu hadîsi yirmiye yakın sahâbî rivayet etmiş bulunuyor.[162]
Beyhekî ve Ebû Nuaym, Ammâr'ın âzadlı kölelerinden şu haberi nakletmiştir: "Ammâr bir gün hastalanmıştı.
Hastalığı giderek ağırlaştı. Derken bayıldı.
Bizler ise onun etrafında toplanmış ağlaşıyorduk. Bir müddet sonra kendine
geldi ve bizlerin ağlaşmakta olduğumuzu gördü. Dedi ki:
"Benim, böylece yatağımda öleceğimi mi zannediyorsunuz? Bana
Sevgili Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdi ki: "Beni
ancak halîfeye isyan etmiş bir topluluk öldürecektir ve benim dünyadan son nasibim de bir içim süt olacakmış."
Ahmed, İbn-i Sa'd, Taberânî, Beyhekî, Ebû Nuaym ve sahihtir kaydiyle Hâkim, Ebû'l-Bahterl'den şu haberi
nakletmişlerdir: Ammâr bin Yâsir, Sıffîn savaşında kendisine bir içim süt
getirilmesinden sonra, bu sütü içti ve gülmeye başladı. Kendisine: "Niçin gülüyorsunuz?" diye
sordular. O da cevaben dedi ki: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana demişti ki: "Ey
Ammâr, senin dünya nimetlerinden en son içeceğin,
bir içimlik süt olacaktır!" İşte ben bunun için (şehîd olarak ölümüm yaklaşmıştır) diye
gülüyorum."
Ammâr bin Yâsir,
böyle söyledi, sütünü içtikten sonra savaşmaya başladı ve şehîd oldu.
(Bu, bu şekilde
Ammâr'dan diğer tarîkler ile de rivayet edilmiş bulunmaktadır. Keza Ruzzîn dahi bunu bu şekilde Ebû Hüreyre'den rivayet
etmiş bulunmaktadır.)
Yine Hakimin sahihtir kaydiyle Huzeyfe'den
de bir rivayeti var. Onun bu rivayetine göre Huzeyfe demiştir ki: Ben, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Ammâr'a hitaben: "Ey
Ammâr, seni isyan etmiş bir topluluk öldürecektir! Senin dünyâ nimetlerinden
en son alacağın, bir içimlik süt olacaktır"
buyurduğunu işittim."
Ahmed, Taberânî ve Hâkim Amr bin el-Âs'tan şu haberi
naklet-mislerdir: "Ben, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ım, gerçekten sen Ammâr sebebiyle şu Kureyşi tahrik etmiş
oldun (da onlar aklim Ammâr'a takmış bulunuyorlar.) Şüphesiz Ammâr'ın katili de cehenne [163] mdedir!"
diye buyurduğunu işittim."
İbn-i Sa'd da bu konuda Huzeyl'den
şöyle bir haber nakletmiştir: "Adamın biri, Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Yâ Resûlallah, Ammâr yıkılan duvar
altında kaldı ve öldü!"
diye bir haber getirdi. Peygamberimiz ise: "Hayır Ammâr Ölmedi!" karşılığim verdi. Sonradan anlaşıldı
ki, gerçekten Ammâr ölmemiştir." [164]
Peygamberimizin, Hakra Ehlinin Öldürüleceklerini Haber vermesi
Beyhekî Eyyûb bin Beşîr el-Evsî'den
şu haberi rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferde iken yolu Zühre Harrası'na uğramıştı.
Burada biraz durakladı ve: "Innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn!" buyurdu. Ölüm olayında söylenmesi âdet ve sünnet olan bu sözün, O'nun tarafından burada söylenmesi
üzerine ashâb, bunun sebebini sordular. Peygamberimiz de: "Bu Harra'da ashabımdan sonra ümmetimin
hayırlıları olan kimseler öldürüleceklerdir. Bu sebeble böyle söyledim."
Beyhekî'nin bu rivayeti mürseldir.
Fakat Beyhekî kendisi der ki: "İbn-i Abbâs'ın
bir âyeti tefsir sadedinde söylediği bir sözde bunu te'yîd eder
mâhiyettedir." [165]
Yine Beyhekî, Hasan-ı Basrı'den şu haberi nakletmiştir: "Harra o-layında Şamlılar
Medine'de o kadar adam Öldürdüler ki, hattâ Medine lilerden neredeyse bir tek
kişi bile kurtulamıyacaktı."
Yine Beyhekî'nin rivayetine göre Mâlik bin
Enes de şöyle demiştir: "Harra Olayı Gününde yalnız
Kur'ân hafızlarından tam yediyüz kişi öldürüldü.
Bunların üçyüz tanesi Ashab-ı Kiram efendilerimizdendi. Bu olay, Müâviye'nin
oğlu Yezîd zamanında olmuştur."[166]
Bir de bu
konuda Beyhekî'nin Muğîra tarikiyle sevkettiği bir haber var. Bu da şöyledir: "Yezîd'in komutanlarından Müslim bin Ukbe, Medine'yi yağma ettirdi: Burada üç gün müddetle herşeyi mübâh ilân etti. Bu sırada ehl-i İslâmın ırz ve
nâmûsu Öylesine çiğnendi ki, bakire kızlardan bin kadarı,
bakireliklerini zâyî ettiler." [167](Medine yakınındaki Harra olayı,
hicretin altmış üçüncü yılında vukua gelmiştir.)[168]
Peygamberimizin, Merci Azrâ'da Mazlum Olarak Öldürülenleri Haber
vermesi
Yâkûb bin Süfyân
Târih'inde, Beyhekî ve İbn-i Asâkir Ebû'l-Esved'den şu haberi nakletmiştir:
"Bir gün Muâviye, mü'ıninlerin annesi Âişe'yi ziyarete gitti. Âişe validemiz kendisine:
"Ey Muâviye, Azrâ'da Hucür ve arkadaşlarim nasıl
ve niçin öldürttün?" diye çıkıştı,
Muâviye ise şu cevabı verdi: "Ben, onların yaşamasını bu ümmet için zarar, öldürülmelerini
ise iyilik olarak gördüm ve bu görüşle öldürttüm." Muâviye'den bu cevabı alan Âişe validemiz de şunu ilâve
ettiler: "Ben ise, Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hususta: "Azrâ'da ümmetimden bazı kimseler
mazlum oarak öldürülecekler! Bu mazlumların hatırı için Allah da
buğzeder, Allah'ın melekleri de" diye buyurduğunu işitmiştim."
(Bu hadîs mürseldir.)
Beyhekî ile İbn-i Asâkir Ali bin Ebû Tâlib'ten de şu haberi nakletmiştir: Ali, Iraklılara hitaben dedi ki: "Ey
Iraklılar, sizden yedi kişi Azrâ denilen yerde
katledilir. Bunların meseli, Kitâbımız'da anlatılan Ashâb-ı Ühdûd'un meselidir." Ali'nin
bu sözüne uygun olarak yedi kişi: yâni Hucür ve arkadaşları Merc-i Azrâ'da katledildiler."
Ebû Nuaym bu konuda der ki: Meşhur
Zeyyâd bin Sümeyye hutbe okuyordu. Ümeyye Oğullarimn âdeti veçhile hutbede Ali'yi andı ve onu kötüledi. Hucür bin Adiyy
de eline bir taş alarak Zeyyâd'a attı. Bu suretle
onu, Ali'yi kötülemekten menetmek
istedi. Zeyyâd ise bunu şikâyet olarak Muâviye'ye yazdı. Muâviye de
Hucür bin Adiyy ile arkadaşlarimn kendisine gönderilmelerini emretti. Bunlar yola çıkarıldılar. Şam'a doğru giderlerken Merc-i Azrâ denilen yere gelip mola
vermişlerdi. Bu sırada, kendilerini öldürmeleri için Muâviye'nin
gönderdiği a-damlar da buraya gelip onlarla karşılaştılar ve onların
hepsini öldürdüler."
(Beyhekî, Ali'nin bu husustaki yukarıda geçen sözüyle ilgili olarak der ki:
"Hazret-i Ali, böyle bir sözü kendiliğinden söylemiş olamaz. Muhakkak o
bunu, Hazret-i Peygamber'den işitmiş olması sebebiyle söylemiştir.) [169]
Peygamberimizin Amr bin Hamık’ın Öldürüleceğini Haber vermesi
İbn-i Asâkir Rifâa bin
Şeddâdel-Becelî'den şu haberi nakletmiştir: "Ben, Muâviye onu yakalamam
için emir verdiği zaman onunla beraber kaçıp yola çıkmıştım.
Yolda giderken o bana dedi ki: "Ey Rifâa, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), onların
beni öldüreceğini haber vermiştir.
Hem dahî bilmelisin ki, ins ve cin, benim kanıma ortak olmuştur."
O bana bunları söyler söylemez, peşimize takılan atlıların da ileriden görünmeleri
bir oldu. Ben derhal Amr bin Hamık'a veda ederek kendisinden ayrıldım ve sıvışarak
kayboldum. Tam bu sırada yılanın biri, onun üzerine atılarak kendisini
sokup öldürdü. Muâviye'nin atlıları geldikleri zaman, ancak
onun ölüsüne yetişmiş
oldular. Başim keserek götürdüler ve İslâm tarihinde kesilip de emîr'e
hediye edilen ilk müslüman başı da bu oldu." [170]
Peygamberimizin Zeyd bin Erkam’ın Âmâ Olacağını Haber vermesi
Beyhekî Zeyd bin Erkam'dan rivayet
eder. O şöyle demiştir: Bir gün ben, hasta olmuştum. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni ziyarete ve geçmiş olsun,
demeye geldi ve beni şu sözleriyle teselli
buyurdu: "Senin bu hastalığın, korkulacak ve sana zararı olacak bir
hastalık değildir. Fakat ileride,
benden sonra yaşıyacak ve âmâ olacaksın. O zaman hâlin
nasıl olacak?" Ben, Resûlullah Efendirniz'in bu sözü üzerine dedim ki: "O zaman ben de, sabreder,
sabrımın sevabim da Allah'tan ümîd
ederim." Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunun üzerine şu müjdeyi
verdiler: "Bu takdirde sen de cennete girersin! Hem de hesaba
çekilmeksizin."
(Zeyd bin Erkam, gerçekten
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) vefatından sonra âmâ oldu. Sonra Allahü teâlâ kendisine gözlerini
bağışladı (gözleri iyi olup görmeye başladı.) Daha sonra da vefat etti. [171]
24-6 Peygamberimizin, Bazı İmamların, Namazı Vaktinin Dışında
Kıldıracaklarim Haber vermesi
İbn-i Mâce ve Beyhekî İbn-i Mesûd'dan rivayet ederler. O şöyle demiştir:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu: "Sizler bazı insanlar göreceksiniz ki onlar,
namazlarim vaktinde kılmayacaklar. Onlara yetiştiğiniz zaman, namazınızı evlerinizde ve vaktinde kılimz!
Sonra gidip onlara u-yarak kılimz ve onların arkasında
kıldığimz bu namazı, nafile sayimz." [172]
Beyhekî ile Ebû Nuaym'in yine İbn-i Mesûd'dan rivayeti şöyledir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Yakın bir gelecekte işlerinizin başına öyle adamlar geçecektir ki, onlar sünneti söndürüp bid'ati îlân edeceklerdir! Namazı da vaktinden
geciktireceklerdir..." [173]
İbn-i Mâce de Ubâdetü'bnü
Sâmit'in Peygamberimiz'den şöyle rivayet ettiğini bildirir: "Yakında
bazı emirler (devlet adamları) gelecek, bunların çok meşgaleleri
olacak, bu yüzden namazı vaktinden geciktirecekler. Siz, (namazlarimzı
vaktinde kılıp) onların arkasında kıldığimz namazı, nafile olarak
niyet ediniz..."
(Ben derim ki, bu hadîslerin
haber verdiği ümerâ (devlet adamları), Ümeyye Oğulları idi... Çünkü onlar, bununla tanimrlar,
bununla meşhurdurlar.. . Durum, Ömer İbn-i Abdül-Azîz
zamanına kadar devam etmiştir. O gelmiş,
namazı vaktinde kıldırarak durumu düzeltmiştir.) (Suyûtî)[174]
Peygamberimizin Bazı Kimselerin Ömrünü ve O Neslin Ne Zaman
Tükeneceğini Haber vermesi
Buhârî ve Müslim İbn-i Ömer'den şöyle rivayet ederler: Bir gece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize yatsı namazını kıldırdıktan sonra ayağa
kalkıp şöyle buyurdu:
"Şu geceyi görüyorsunuz ya, İşte bu geceden itibaren yüz
sene sonra, bugün yeryüzünde yaşamakta
olanlardan hiç biri hayatta kalmayacaktır."
(Peygamberimiz bu sözüyle o neslin yüz
sene sonra tükeneceğini haber vermiş oluyordu... -Suyûtî-)
Müslim'in Abdullah bin Câbir'den
rivayetinde ise şöyle denilmektedir: "Siz bana
kıyametin ne zaman kopacağim soruyorsunuz. Bunu bilmek ise, ancak Allah'a
mahsustur. Ben ise sizlere, sadece, bugün yeryüzünde yaşamakta olanlardan yüz
sene sonra kimsenin kalmayacağım haber veriyorum!"
Müslim'in senedlerine dayanarak
naklettiği bir habere göre,
Pey-gamberimiz'in ashabından Ebû't-Tufeyl şöyle demiştir: "Peygamberi-miz'i
görenlerden benden başka kimse hayatta kalmamıştır."
(Gerçekten de
Ebû't-Tufeyl, yüzüncü senenin başında vefat etmiştir.)
Hâkim, Beyhekî ve Ebû Nuaym'in Muhammed bin Zeyyâd el-Elhânî
tarikiyle Abdullah bin Büsr'den şu
mealde bir rivayetleri vardır: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün Abdullah bin Büsr'e
işaretle: "Şu delikanlı bir asır yaşıyacaktır!"
buyurdu. O da tam yüz sene ömür sürdü. Bu Abdullah'ın
yüzünde göze batacak şekilde
bir siğil vardı. Peygamberimiz: "Ve bu delikanlı, yüzündeki siğil sönmeden de ölmez"
buyurmuştu... Hakîkaten o vefat etmezden önce, yüzündeki siğili de sönmüştü...
Yine bu cümleden
olarak İbn-i Sa'd ve diğerlerinin kaydettiği şu
haber de manidardır: Habîb bin Müslime, Medine'ye gelip Peygamberi-miz'i görmek istedi... Arkasından da babası yetişti ve Peygamberimizde hitaben dedi ki: "Bu oğlum, benim elim ve ayağım demektir. Onu yanınızda alakoyub da asker yapmayimz!" Peygamber Efendimiz de onun oğlu Habîb'e hitaben: "Haydi babanla git, o
yakında vefat eder, sen de o zaman bana gelirsin" buyurdu. Babası da
gerçekten o sene vefat etti." (Habîb, ertesi sene asker olup cihâda iştirak etti.)[175]
Peygamberimizin, Numan bin Beşir'in Şehid Olacağını Haber
vermesi
İbn-i Sa'd, Asını bir Ömer bin Katâde'den rivayet ediyor: "Amre bint-i
Ravâha, bir beze sarmış
olduğu çocuğunu, yâni Nûmân bin Beşîr'i
alarak, Hazret-i Peygambere getirdi ve: "Ey Allah'ın elçisi, çocuğumun ileride malimn ve
çocuklarimn çok olması için dua ediveriniz!"
diyerek ricada bulundu... Peygamberimiz de ona verdiği
cevapta buyurdu ki: "Sen onun, dayısı Abdullah bin Ravâba kadar yaşamasına
razı değil misin? O Abdullah
ki, övülecek bir şekilde yaşadı ve şehîd olarak ölüp cennete
girdi!"
Yine İbn-i Sa'd, Müslime bin Muhârib'ten ve başkalarından şu haberi nakletmiştir: "Mervân bin Hakem'in hilâfeti zamanında
Merc-i Râhit Savaşında Dahhâk bin Kays öldürüldüğü zaman, Nûman bin Beşîr
Humus tan kaçmak istedi. Kendisi, buranın valisi idi... Mervan'a muhalefet etmiş ve
Abdullah bin Zübeyr için çalışıp davette bulunmuştu... Kaçınca Humuslular peşine düşüp onu yakaladılar ve katlettiler. Peygamber Efendimiz ise bu hususta; "...Şam ehlinden bir münafığın onu öldüreceğine dâir" işarette bulunmuştu..."[176]
Peygamberimizin, Yalan Hadis Rivayet Eden Şeytanları ve Hadis
Namına Yalan Söyleyenleri Haber vermesi
Müslim'in Ebû Hüreyre'den rivayetine
göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimin son zamanlarında bazı insanlar zuhur eder ve
bunlar, sizlerin ve sizlerin atalarimn hiç duymadıkları şeyler konuşurlar... Bunlar,
müthiş yalancılardır! Bunların zararından
ve saptırmasından son derece sakimnız!"
İbn-i Adiyy ve Beyhakî'nin rivayetinde de:
"tblîs, sokak sokak dolaşıp: "Bana falanca da şu hadîsi rivayet etti" diyerek hadîs rivayet etmeye
kalkışmadıkça, kıyamet kopmaz!" buyurulmuştur..." [177]
İbn-i Adiyy ve Beyhekî, Îsâ bin Ebû Fâtıma el-Fizârî'den nakleder. O demiştir ki: "Bir gün ben, Mescid-i Haram'da bir
üstadın yakimnda oturuyordum. O bana hadîs yazdırıyordu ve:
"Bana el-Şeybânî rivayet etti" dedi. Baktım, onun yanında
birisi var, o da: "Bana el-Şeybânî rivayet etti" dedi. Üstad: "Bana
el-Şeybânî el-ŞaTrî'den rivayet etti" dedi.
Yanındaki adam ise:
"Bana el-Şa'bî'nin kendisi rivayet etti" dedi. Bu
sırada üstad: "O da el-Hâris'ten rivayet etmiştir"
dedi. Yanındaki adam ise: "Vallahi ben, el-Hâris'in kendisini gördüm, bana bizzat kendisi
rivayet etti" diyerek and içti. Üstad: "El-Hâris ise Ali'den
naklet-miştir" dedi.
Yanındaki adam ise: "Vallahi ben Ali'nin kendisini gördüm
ve onunla Sıffîn savaşına katıldım!" diyerek yemin etti. Ben bu
durum karşısında hayret edip, hemen Allah'a sığındım ve Ayete'l-Kürsfyi okumaya başladım. "Velâ yeûdühû hıfzuhümâ" kısmına gelip bunu da
okuduğum zaman, baktım ortalıkta birşey kalmamıştır.
Yâni bana musallat olup yanıltmaya çalışan tblîs, kayıplara karışmıştır."[178]
Peygamberimizin, Dördüncü Asırda İnsanların Değişeceğini Haber
vermesi
Imrân bin
Husayn'dan Müslim rivayet ediyor, O şöyle
demiştir: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Sizin en hayırlılarimz,
benim asrımda o-lanlannızdır! Sonra, benim asnmdakilere yakın olanlardır, sonra
da bunlara yakın olanlardır. Bunlardan sonra ise Öyle
adamlar gelecektir ki, hıyanet edip emniyetten eser bırakmayacaklar, şahitlik etmeleri is-tenilmediği halde şahitlik edecekler, adayacaklar fakat
adaklarim yerine getirmeyecekler... Çokça yiyip bol kilo almak ve şişmanlamak
ise, onlarda moda olacak... (Halbuki mü'ınin birtek karnim doyurmak için yer. Münank ise, yedi karnım
doyurmak için yer.)[179]
Peygamberimizin, Bir Topluluğa, İçlerinden En Son Ölenin Ateş
İçerisinde Öleceğini Haber vermesi
Beyhekî'nin Ebû Nadra tarikiyle Ebû
Hüreyre'den rivayeti şöyledir: "Peygamber Efendimiz, bir gün karşılaştığı bazı kimselere
hitaben: "Sizin içinizden en son vefat edecek olan kişi, ateş içerisinde ölecektir" buyurdu. Bunların içinde Semura
bin Cündeb de vardı. Ebû Nadra demiştir ki: Gerçekten bunların en son vefat edeni, Semura
olmuştur."
Hafız Abdürrezzâk'ın rivayetine göre, bunlar üç kişi olup: Ebû
Hüreyre, Semura ve diğer bir adam,.. Bu üçüncü adam, adı
geçenlerin her ikisinden önce vefat etmiştir. Bu yüzden birisi eğer Ebû Hüreyre'yi kızdırmak isterse: "Haberin
var mı, Semura vefat etti" deyi verirmiş... Ebû Hüreyre de bunu duyunca
ateş içinde ölmek korkusuyla bayılıp düşermiş... Sonunda Ebû Hüreyre de
Semura'dan önce vafet etti."
İbn-i Asâkir'in Muhammed bin Sîrîn'den
nakline göre, yukarıda geçen, (Peygamberimiz'in önceden haber verdikleri
veçhile) Semura bin Cündeb'ün vefatı da şöyle olmuştur: Bir gün Semura, Arapların Gezâz Hastalığı dedikleri puntaya
tutulmuş... Aşırı derecede üşütmekten tir tir titriyormuş.
Titremekten adetâ yerinde duramaz olmuş ve
büyük bir kazanın su ile doldurulmasını ve altında kuvvetli ateş yakılmasını emretmiştir. Derhal onun
bu emrini yerine getirmişler. O da suyu kaynamakta olan bu kazanın
üzerine bazı şeyler
koydurup oturmuş, kendisini şiddetle kaynamakta olan suyun Buhârîna vermiş... Böylece ısınıp titremekten kurtulmak istemiş... Derken kazanın üst tarafına konulan şeyler
ansızın çökmüş, Semura da kazanın içine düşerek ölmüştür."[180]
Peygamberimizin, Bir Topluluğa İçlerinden Birinin Cehennemlik
Olduğunu Haber vermesi
Taberânî ve diğer bazıları, RâfV bin Hudeyc'in şöyle dediğini kaydeder: "Raccâl bin Anfüve adındaki
zâtın, başkalarim imrendirecek derecede devamlı Kur'ân okumakta
ve okuyuştaki huşûda pek acâib bir hâli vardı. Hayırlı işlere koşturmakta da şaşılacak bir durumda görülürdü.
Bir gün bizler bâzı arkadaşlarla oturuyorduk.
Raccâl de yanımızda oturmakta idi. Derken Peygamber Efendimiz çıkageldi
ve buyurdu ki; "Şu
topluluktan birinin yeri ateştir!11 Bunun üzerine ben, oradaki insanların tamamim tanımak istedim,
baktım: Ebû Hüreyre, Ebû Ervâ, Tufeyl bin Amr ve Raccâl bin Anfüve var...
Hepsine dikkatle baktım, hayretler içinde kaldım ve kendi kendime: "Acaba
bu şakı adam kimdir ki?" demekten kendimi alamadım.
Ben, Resûlüllah Efendimizin vefatından sonra Hanîfe Oğulları'na döndüm.
Orada Raccâl in ne yaptığim sordum. Aldığım
cevab: "Onun, fitneye kapıldığı, Resûlüllah'ın a-leyhine ve Müseylime'nin
lehine şehâdette bulunduğu..." merkezinde oldu. Bu sefer de, yine kendi
kendime dedim ki: "Elbette Allah Resûlü'nün buyurduğu haktır!"
Seyf bin Ömer rivayet eder: Farrât bin
Hayyân Ebû Hüreyre ve Raccâl, Resûlüllah'ın
yanından çıktılar... Bu sırada Resûlüllah: "Bunlardan birinin yeri
cehennemdir ve onun iki omzu üzerinde hâin bir kafa vardır!" buyurdu.
Sonunda Raccâl, Müseyleme'ye katıldı. Bu haber geldiği zaman, Ebû Hüreyre ile
Farrât sevinçlerinden secdeye kapandılar."[181]
Peygamberimizin, Velid bin Ukbe'nin Haline İşareti
Hâkim ve Beyhâkl,
Velîd bin Ukbe'nin kendisinden şöyle nakleder:
"Resûlüllah (sallallahü aleyhi
ve sellem) Mekke'yi
fethettiği zaman, Mekke halkı çocuklarim alıp getirdiler. Resûlüllah da onların başlarim
meshedip haklarında hayır duada bulundular... Bu sırada anam da beni, başıma
kokular sürerek Rasulullah'a götürdü. Fakat Rasulullah benim başıma meshetmedi
ve bana hiç dokunmadı..."
Beyhekî bu
hususta der ki: "Şüphesiz bu, Velîd hakkındaki ilâhî takdir icâbı ve bunu
yüce Allah'ın Resûlü'ne bildirmiş olması neticesi o-larak böyle olmuştur. ve
daha sonraki Velîd'e âit haberler de bunu te'yîd eder mahiyette olmuştur..
Târihen bilindiği gibi, Velîd Hazret-i Osman'ın valisi idi ve bu sırada içki
içmekle tanınmıştı... Namazı da son derece geciktirmiş olarak (ve bâzan da
sarhoş olarak) kıldınrdı... Hazret-i Osman'ın öldürülmesine kadar varan fitnelerin çıkış sebeplerinden
biri de, şüphesiz yine bu Velîd idi..." [182]
Peygamberimizin, Kays bin Metata'nın Halini Haber vermesi
Hâtib, Ruvâtü Mâlik adlı eserinde Ebû
Seleme bin Abdurahmanhn şöyle dediğini nakleder: "Bir gün, Selmân-ı Fârisî, Suheyb-i Rûmî ve Bilâl-i Habeşî'nin
de bulundukları bir topluluk, oturmuş konuşuyorlardı... Derken bu topluluğun bulunduğu yere Kays bin
Metâta da geldi... Öfkeyle oradakileri süzdükten sonra şöyle konuşmaya başladı: "Evs ve Hazrecin (Medinelilerin)
Muhammed'e ve diğer kendilerinden (Araplardan) olan
adamlara sahip çıkıp yardım etmelerini anladık... Peki şu Arap olmayan adamlara
ne oluyor? Bunlara niçin sahip çıkılıp yardım ediliyor?"
Orada oturanların içinde Muaz da vardı.
Muâz derhal ayağa kalkarak Kays bin Metâta'nın yakasından tutup
doğruca Peygamberimiz'e götürdü ve onun söylediklerini
O'na haber verdi. Peygamber
Efendimiz ise bundan çok
öfkelendi ve cübbesini sürüyerek doğruca
Mescid'e gitti... Sonra da "namaz toplayıcıdır" diye nida olundu...
Ashâb da bunun üzerine Mescid'e toplandılar. Peygamberimiz ise Allah'a hamd ü
sena ederek kısa bir hutbe irâd ettiler... Buyurdular ki: "Ey insanlar!
Rabbimiz, bir tek Rab'tır, hepimizin atası da Hazret-i Âdem'dir! Dînimiz de birdir... A-raplık dediğiniz şey ise, ne sizlerin
anası, ne de babasıdır... Bu, konuşulan bir lisandan
ibarettir... Her Arapçayı konuşan Araptır..."
Bu sırada Muaz bin Cebel, kılıcim eline
almış duruyordu... Hazret-i Peygamber'e sordu: "Ey Allah'ın Resulü, bu münafık hakkında ne buyürürsünüz, onun başim vurayım mı?" Hazret-i Peygamberdin cevâbı ise: "Bırak onu, onun cehenneme yolu
var!" oldu."
Gerçekten de Hazret-i Peygamber'in vefatından sonra yüz gösteren ir-tidâd olaylarimn içinde bu adam da vardı. Sonunda mürted olarak öldürüldü.[183]
Peygamberimizin, İbn-i Abbâs'ın Halini Haber vermesi
Beyhekî ve Ebû Nuaym, Abdü'l-Muttalib'in oğlu Abbâs'tan rivayet eder: "Ben oğlum Abdullah'ı Peygamber Efendimiz'e göndermiştim, işini görüp
dönecekti... Gittiğinde Peygamberimizin yanında bir adam görmüş ve birşey demeden dönüp
gelmiş... Sonra Hazret-i
Peygamber beni gördüğü zaman ben kendisine: "Ey Allah'ın Resulü,
oğlum Abdullah'ı bir iş
için size göndermiştim. O da yanimzda bir adam gördüğü için bir şey demeden dönüp gelmiş" dedim ve bunu, sırf O'nun yanındaki adama saygısından böyle
yapmış olduğunu da haber verdim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "Demek o, O'nu görmüş
mü?" dedi. Ben de "evet" dedim. O da: "Onun gördüğü Cebrâîl idi. Abdullah, sonunda gözleri âmâ olmadan ölmez
ve mutlaka kendisine çok geniş bir ilim de yerilmiş olacaktır" buyurdu. [184]
Ebû Nuaym ise, İbn-iAbbas'ın kendisinden şu haberi nakletmiştir; Bir
gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana dedi ki: "Ey
Abdullah, sonunda senin gözlerin âmâ
olacaktır." Nitekim
de öyle oldu. Yine bir defasında Hazret-i Peygamber bana: "Gün gelecek,
suya batacak ve Ölümden döneceksin!" buyurmuştu. Nitekim gün geldi ben,
Taberiye gölüne düşüp ölümden döndüm.
Bir defasında da Hazret-i
Peygamber bana, fitneden
sonra bir hicret yapacağımı söylemişti. Öyle ümid ediyorum ki
bu işaret buyurulan hicret de, Ali bin Ebû Talib'in oğlu Muhammed bin Hanefi'ye'ye olan hicre-timdir. Böyle
söylemekle bir yanlışım varsa, Allah beni affetsin. Ali
ile oğlu Muhammed'den de Allah razı
olsun!"[185]
24-7 Peygamberimizin Ümmetinin Yetmiş Üç Fırkaya Ayrılacağim Haber
vermesi
Beyhekî ve Hakim, Ebû Hüreyre'den rivayetle
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet ederler:
"Yahudiler
yetmiş bir (veya yetmiş iki) fırkaya ayrılmışlardır.
Nâsâra (hıristiyanlar) ise, yetmiş iki fırkaya bölündüler. Benim ümmetim de,
yetmiş üç fırkaya bölünür. (Pek
çok gurup ve partilere ayrılır.) [186]
Yine Bakim ve Beyhekî'nin Muâviye'den rivayetlerine
göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bizden
önceki kitap ehli, dinlerinde yetmiş iki
fırkaya ayrıldılar. Şu benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır (ki bunlar hevâ ve
bid'at fırkaları olacaktır). Bunların hepsi cehennemdedir. Ancak bir tanesi
müstesnadır. Bu ise, cemâattir (yâni sünnet ve cemâat ehli olan
müslümanlardır). Yine benim ümmetim i-çinde öyle
kavimler bulunacaktır ki, kuduz hastalığına yakalanan bir kişinin
bu hastalık nasıl bütün vücuduna işleyip yayılırsa, benim
sünnetime aykırı.olan bid'atler de bu kavimlerin bütün vücuduna işleyip yayılacaktır. Öyle
ki, vücudlarında bid'atin nüfuz etmediği ne bir damar kalır, ne de bir
mafsal." [187]
Yine Beyhekî ile Hakim, İbn-i Ömer'den rivayet ediyorlar. O şöyle demiştir:
"Resülüllah buyurdu: "îsrâil oğullarına
gelen hastalık ve kötülükler,
benim ümmetim üzerine de gelecektir. Hatta onlardan biri, bir mahremine alenen
zina etmiş olsa, onları taklit ederek bunu işleyen
ümmetim içinde dahi bulunacaktır. Isrâü oğulları yetmiş bir
fırkaya ayrılmış idi. Benim ümmetim
ise, yetmiş üç fırkaya (daha çok guruplara)
ayrılacaktır. Bu fırkaların biri müstesna, diğerleri hep cehennemdedir!"
Peygamberimizin böyle buyurması üzerine, müstesna olan (cehennemde
olmayan) bu fırkanın kimler olduğunu sordular. Peygamber Efendimiz de onlara verdiği cevabda aynen şöyle buyurdular:
"Onları cehennemden kurtarıp cennete
götüren şey; şu anda benim ve ashabımın üzerinde bulundukları şeydir! (Kitap
ve Sünnet'e dayalı, bid'at ve hurafe karışmamış olan dindir) İslâm'dır!" [188]
(Yine Beyhekî ile Hâkim'in Amr bin Avf tan bir rivayetleri olup, o da bu
mealdedir. Yalnız bu ikisiyle beraber Bezzâr'ın İbn-i Abbâs'tan bir rivayetleri daha bulunmaktadır. Bu rivayet
dahi aynı mealde ise de, bunun sonunda; "...Hatta onlardan biri keler
deliğine girse, siz dahi
gireceksiniz" buyurulmuştur.)
Taberani El-Evsat'ında güzel bir senedle El-Müstevrid
bin Şeddât'tan şu haberi
nakletmiştir: Resülüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Şu ümmet,
evvelkilerin sünnetlerinden (âdetlerinden) hiçbir şey bırakmaz, hepsini yapar!" [189]
Yine Taberani, Avf bin Mâlik'ten şu haberi
nakletmiştir. Yâni Avf şöyle demiştir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu; "Benim şu
ümmetim, yetmiş üç fırkaya ayrılıp da yetmiş ikisinin cehennem yolunu, bir
tanesinin de cennet yolunu tuttuğu
zaman, acaba sizlerin hali ne olacaktır?"
Ben bunun üzerine dedim ki: "Ey
Allah'ın Resulü, bu buyurduğunuz ne zaman olacaktır?" İşte benim bu sorum üzerine Hazret-i Peygamber'in cevabı da şöyle olmuştur:
"Zabıta ve emniyet memurlarimn çoğaldığı, cariyeler iş başına geçtiği (veya söz sahibi olduğu), zayıf ve ehliyetsiz kimselerin kürsi ve
minberleri işgal ettiği, Kur'an musiki kabul edildiği, mescidîer aşırı
bir şekilde süslendiği, minberler fazlaca yükseltildiği, "devlet malı deniz, yemeyen domuz" tekerlemesine
uyulduğu, zekât bir haraç addedilip verilmek istenilmediği; emânetler, ele geçirilmiş bir ganimet sayıldığı, din ilminin AJlah
rızasının dışında başka maksat ve gayelerle tahsil edildiği zaman... Aynı zamanda kişinin
karısına itaat edip anasına itaatsizlik gösterdiği, babasını kendisinden uzaklaştırdığı, birtakım arkadaşlar
e-dinip onları kendisine yaklaştırdığı ve şu ümmetten son
gelenlerin ilk gelenlere lanet ettiği zaman... Yine bir kabile veya
millete en kötüsü hükmettiği, en alçak adama en mühim işlerin danışıldığı veya emanet edildiği, kişiye sırf şerrinden korkulduğu için itibâr ve ikram edildiği zaman... İşte bütün bu söylediklerim
meydana geldiği 2aman; daha önce haber verdiğim husus da meydana gelecektir ve o zamanın insanları,
kendilerine iyi bir yer arayıp Şam'a
sığınacaklardır." Bunun üzerine ben: "Şam
fethedilecek mi?" diye sordum. Efendimiz de: "Yakında fethedilir,
fethinden sonra da fitneler sökün eder" buyurdular."
Hâkimin Ebû Hüreyre'den rivayetine
göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde de şöyle
buyurmuştur: "Sizler, sizden evvelkilerin
sünnetlerine (âdetlerine), kulacı kulacına ve karışı
karışına uyacaksınız! O derece ki onlar kertenkelenin
deliğine girseler, onları takliden siz de
gireceksiniz."
Bunun üzerine oradakilerden biri sordu:
"Ey Allah'ın Resulü, "sizden evvelkiler" derken, acaba
yahudiler ile nasranileri mi kastediyorsunuz?" Peygamber Efendimiz de: "Başka kimler
olacak?" diyerek karşılık verdi."[190]
Peygamberimizin Haricilerin Çıkacağim Haber vermesi
Buhârî ve Müslim, Ebû Said el-Hudri'den rivayet
ederler: "Ben Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında oturuyordum. O, orada bulunan bazı kimselere
ganimet malım taksını ediyordu. Derken oraya Zülhuvaysıra denilen adam geldi
ve: "Ey Allah'ın Resulü, malı adaletle dağıt!" diyerek çıkıştı. Peygamber Efendimiz de
kendisine: "Yazık sana, ben adalet etmezsem, kim adalet edecek?"
diyerek karşılık verdi. Ayrıca: "Şayet ben adalet etmeyecek
olursam, bir Peygamber olmama rağmen büyük bir zarara ve hüsrana
düşmüş olurum!" diye ilâve etmeye de lüzum gördüler. Bunun üzerine Ömer: "Bana izin ver de şunun boynunu vurayım!" diyerek izin istedi.
Resülüllah Efendimiz ise: "Bırak yâ Ömer, bunun bazı arkadaşları
olacak, onların namaz ve oruç gibi ibadetlerinin çokluğu
yanında, sizler kendi oruç ve namazlarimzı az bulacaksınız. Buna rağmen okudukları Kur'an, gırtlaklarından aşağıya
inmeyecektir. Okun yaydan fırlayıp uzaklaştığı gibi de İslâm'dan uzaklaşacaklardır.
Onların içinde siyah bir adam bulunacak, bu adamın bir kolunda kadınların
memesi gibi bir şişkinlik
bulunacak ve bu şişkinlik, bir insan kalbi gibi devamlı atıp
duracak. Bunlar, insanların bölündüğü sırada meydana
gelecektir."
Bu hadisi rivayet eden Ebû Said der ki:
"Ben, bütün bunları aynen Resülüllah Efendimiz'den duyduğuma şahitlik ederim! Yine ben şahid-lik ederim ki: Ali
bin Ebû Talib ile birlikte biz onlarla savaştık.
Ben, bu sırada Ali'nin yanında idim. Ali, bu işareti taşıyan adamın yanına getirilmesini emretti. Arayıp getirdiler.
Aynen Peygamberimizin haber verdiği gibi, siyah bir adamdı ve bir kolunda kadın memesi
gibi devamlı deprenen bir şişkinlik vardı."
Ebû Ya'lâ'nın rivayetine göre,
Ali: "Bu adamı tanıyan var mıdır?" diye sormuş,
içlerinden biri: "Bu adamın adı Harkus'tur. Anası da buradadır" demiş. Anasını çağırıp: "Bunun babası kimdir?" diye sorulduğunda, şu cevabı vermiş: "Ben, bunun babasının kim olduğunu bilmiyorum. Vaktiyle Rabze taraflarında koyun
güderken, karanlık gibi bir şey üzerime çöktü. Ben buna İşte o şeyden hâmile
kaldım" karşılığim vermiştir.
Müslim Ebû Said'den rivayet
ediyor. Bu rivayete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Müslümanların iki büyük fırkaya ayrılması
sırasında Mârika (Hâriciler) çıkar, bu iki fırkadan hakka daha yakın olan taraf, Mârika ile
savaşır." [191]
Yine Müslim'in Abide'den şöyle rivayeti var:
"Ali, Nehrevân'da Hâriciler ile savaşı
bitirdikten sonra: "Bunların içlerini iyice araştırın.
Eğer gerçekten
Resülüllah Efendimiz'in haber verdiği kimseler iseler muhakkak aralarında eli noksan olan bir adamın bulunması
lâzını. A-raştırıp o adamı bulunuz!" dedi. Araştırdılar
ve o adamı bulup getirdiler. Ali onu görünce derhal
"Allahü Ekber!" diyerek tekbir getirdi. Bunu üç defa tekrarladıktan
sonra: "Vallahi sizlerin şımaracağimzdan korkma-sam, bunlarla (Hâricilerle) savaşanlar hakkında yüce Allah'ın ne kadar büyük mükafatlar
vadettiği hakkında Resülüllah Efendimiz'den duyduklarımı sizlere anlatmak
isterdim" dedi. Ben de onun böyle söylemesi
üzerine: "Sen bütün bunları Resülüllah1 tan mı duydun?" diye sordum.
Ali de: "Evet, Kabe'nin Râbbi'ne yemin ederim, Resülüllah'tan
duydum!" karşılığim verdi ve bu
yeminini, üç defa da tekrarladı."
Hâkim'in rivayetine göre de Sâid bin
Cemhân şöyle demiştir: "Ben, Abdullah bin Ebû Evfâ'nın
yanına gitmiştim. O bana:
"Baban ne oldu?" diye sordu. Ben de: "Hâriciler'in bir kolu olan
Ezârika öldürdü" dedim. Abdullah bunun üzerine öfkelenerek: "Allah onlara lanet etsin! Peygamber Efendimiz onların
"cehennemin köpekleri"
olduğunu bildirmişti" diyerek konuştu." [192]
Peygamberimizin, Rafıza, Kaderiye, Mürcie ve Zenadika Gibi
Fırkaların Geleceklerini Haber vermesi
Bezzâr, Ebû Ya'lâ, Hâkim ve Zevâidi'l-Müsned adlı kitabında Abdullah
bin Ahmed, Ali (radıyallahü anh)'den şu haberi rivayet etmişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana hitaben buyurdu: "Ey
Ali, sende Îsâ Peygamber'in haline bir benzerlik
bulunmaktadır. Şöyle ki: Yahudiler ona o kadar kızdılar ki, sonunda
onun anasına iftira etmekten kendilerini alamadılar. Nasrâniler de ona o kadar
muhabbet duydular ki, onu haddi olmayan bir mertebeye (tanrılık
mertebesine) çıkardılar."
İşte Hazret-i Ali, Peygamberimiz'in bu hadisine dayanarak dermiş ki: "Haberiniz olsun, benim hakkımda iki
fırka muhakkak helak olacaktır! Bunlardan birisi, beni aşırı derecede seven fırka, diğeri de bana aşırı derecede kızan fırkadır. Beni aşırı
seven fırka, bana bende olmayan bir sıfatı yakıştırıp (Ali
ilâhtır) diyerek helak olacaktır. Diğeri ise, bana iftira edip kâfirliğimi iddia edecek ve bu yüzden helak olacaktır." [193]
İmâm-ı Ahmed, İbn-i Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadislerinde buyurdular ki:
"Benim şu ümmetimde, insan üzerinde bir şekil değişimi olacaktır. Haberiniz
olsun bu, kaderi yalanlayanlar ile zındıklığa kaçanlar üzerinde
olacaktır." [194]
Ahmed sahih bir senedle Abdullah
bin Ömer'den şu merfu haberi
nakletmiştir: "ileride ümmetim içinde mesh ve kazf (insanlar üzerinde
şekil değişikliği, büyük bir yer
patlaması ve göçmesi) gibi olaylar
olur! Bu olaylar, İslâmı görünüşte savunup da aslında zındıklığa sapan kimseler üzerinde
tecelli eder." [195]
Taberânî de Ebû Mûsâ el-Eşari'den şu
merfû haberi nakletmiştir: "Benim ümmetim, kaderi
yalanlamadıkları müddetçe İslama sınısıkı sarılmış olurlar. Kaderi yalanladıkları zaman da, helak olma zamanları gelmiş olur." [196]
Peygamberimizin Meymune’nin Mekke Dışında vefat Edeceğini Haber
vermesi
İbn-i Ebî Şeybe ile Beyhekî'nin verdikleri habere göre,
Yezid bin Esam şöyle demiştir: "Meymûne validemiz, bir gün Mekke'de rahatsızlandı ve hemen kendisinin Mekke dışına
çıkarılmasını istedi ve bu hususta
dedi ki: "Ben Mekke'de ölmem. Zira Resülüllah
bana, Mekke dışında vefat edeceğimi söylemiştir." Tabii bunun üzerine kendisini alıp Mekke dışındaki Sörf denilen yere
götürdüler. O da orada vefat etti."[197]
24-8 Peygamberimizin; Sünnetini Reddedip Hüccet Saymayan ve Kuranın
Müteşabih Ayetlerini Esas Alarak Mücadele Eden Kimselerin Geleceğini Haber
vermesi
Beyhekî, Mikdâd bin Mâdikerb'ten rivayet eder. 0,
Resülüllah'ın şöyle dediğini nakletmiştir: "Unutmayimz, bana kitap ve bir de onun misli
kadar (hadisler) verildi. Fakat yakında öyle adamlar gelir ki, karnim
iyice doyurmuş olarak koltuğuna kasılır ve der ki: "Siz Kur'an'a bakınız!
Kur'ân'da helâl olanı helâl olarak alimz. Haram olanı da haram olarak alimz,
gerisini bırakınız! -Hadis'e, sünnete aldırış etmeyiniz-" [198]
Yine Beyhekî ile Ebû Davud'un, Ebû Rafı den rivayetlerine
göre, bu hususta Peygamber (s.a.vj bir hadislerinde de şöyle buyurmuştur:
"Çok geçmez sizden biri koltuğuna kasılarak oturur. Kendisine benim emir
veya yasaklarımdan biri haber verildiği zaman, bunu kabul etmeye yanaşmaz ve:
"Biz, böyle bir şey bilmiyoruz. Biz, Kur'an'da ne bulduksa ona tâbi
oluruz!" diyerek karşılık verir."
Buhârî ile Müslim'in yine bu konuda Âişe'den rivayetleri ise
şöyledir: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) Al-i Imran Sûresi'nin: "Kitabı sana
O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir, bunlar kitabın anasıdır. Bazı âyetleri
de müteşâbihtir (birbirine benzer ve çeşitli anlamlar taşır). Kalblerinde
eğrilik olanlar ise, fitne çıkarmak ve kendilerine göre tevil etmek (yorumlamak)
için, bu müteşabih âyetlerin peşine düşerler" mealindeki yedinci âyetini
okudu ve sonra şöyle buyurdu: "Eğer sizler, Kur'an'ın müteşabih
âyetlerinin peşine düşerek mücadele edenleri görürseniz, biliniz ki böylelefi
yüce Allah'ın demin okuduğum âyetiyle haber verdiği kimselerdir. Şahsi
yorumlarıyla İslâm'da fitne çıkarmak isteyen kimselerdir. Bunlardan
sakimnız."
Eyyûb-i Sahtiyâni hazretleri derdi ki:
"Ben, şahsen ehl-i bid'attan olup da Kur'an'ın müteşabih âyetlerinin
peşine düşerek, bunları esas alarak mücadele etmeyenim hiç görmedim. Dikkat ediniz,
benim tesbit ettiğim hususu, sizler de aynen görebilirsiniz."[199]
Peygamberimizin, Kays bin Hırşe’nin Halini Haber vermesi
Taberânî ve Beyhekî, Ebû Zeyyâd el-Sekafi'nin torunu
Muhammed bin Yezid'den nakleder. O demiştir
ki: Kays bin Hırşe,
Peygamberin (sallallahü
aleyhi ve sellem) huzuruna geldi ve: "Ey Allah'ın
Resulü, senin Allah'tan getirdiğin şeyler üzerine
ve dâima hakkı söyleyeceğime söz vererek sana biat etmek istiyorum!"
dedi. Peygamberimiz de kendisine:
"Ey Kays, ihtimaldir ki benden sonra bazı adamlar ve durumlarla karşı karşıya gelirsin de, onlara karşı hakkı söylemeye güç yetirememiş olabilirsin!"
buyurdu. Kays ise, ne üzerine biat ederse, o
hususta mutlaka vefalı olacağına yemin etti. Peygamberimiz de
kendisine: "O halde sana hiçbir beşer zarar veremez" buyurdu.
Kays, Zeyyâd bin Ebû Süfyan'ı ayıpladığı gibi, bunun
oğlu Ubey-dullah'ı da acı acı tenkit
ederdi. Bu tenkitlere vâkıf olan Ubeydullah, a-damlarından birini göndererek
Kays'ı yanına getirtti ve ona: "Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iftira eden sen
misin?" diyerek çıkıştı. Kays, hiç istifini bozmadan: "Hayır ben
değilim, fakat sen istersen, onun kim olduğunu sana söylerim!" dedi ve
arkasından: "O, Allah'ın kitabı ve Resülü'nün sünneti ile ameli
terkedendir" sözünü de ilâve etti. Ubeydulîah: "Peki o
kimdir?" diye sordu. Kays da hiç çekinmeden: "Sen, senin baban ve
size emir veren kişidir!" cevabim verdi.
Sonra kendisini alamayıp: "Hem söyler misin, ben Allah'a ve Resülü'ne ne gibi bir
iftirada bulunmuşum?" dedi. Ubeydullah da: "Hiç bir beşerin sana
zarar veremeyeceğini iddia edermişsin" dedi. Kays bunun üzerine
"evet" dedi. Ubeydullah ise, iyice gadaba gelerek: "Şimdi nasıl yalan söylediğini görürsün sen!" diye konuştu ve: "Derhal
bana işkenceciyi ve bütün işkence aletlerini getiriniz!" diye bağırdı. Bunun üzerine Besmele ile hemen yere uzanan
Kays, oracıkta ruhunu teslim ediverdi. Gerçekten de kendisine bir zarar veremedikleri
gibi, şaşırıp kaldılar."[200]
Peygamberimizin Ensara Kendisinden Sonra Bazı Haksızlıklara
Uğrayacaklarim Haber vermesi
Hâkim ve Ebû Nuaym Enes'ten rivayet
ederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensar'a hitaben buyurdu: "Benden sonra sizler, bazı bencilliğe
kapılan insanlar tarafından haksızlığa uğrayacaksınız. Işde ve bölüşme
hususunda sizleri arkaya iteceklerdir. Sizler, Havuz başında bana kavuşuncaya kadar sabrediniz." [201]
Hâkim'in Muksını'den rivayetine göre,
birgün Ebû Eyyub el-Ensâri Muaviye'ye gidip bir hacetinden bahsetmiş. Muaviye
ise kendisine kötü davranmış ve başim kaldırıp da onun yüzüne bakmamış. Bunun üzerine, bu gibi
durumlarla karşılaşacaklarim Hazret-i Peygamber'in kendilerine vaktiyle haber
verdiğini söyleyen Ebû Eyyub'a karşı, Muaviye şu soruyu yöneltmiş: "Peki size ne ile
emretti?" Ebû Eyyub: "Havuz başında kendisiyle buluşuncaya kadar sabır etmemizi emretti" demiş. Muaviye de: "Öyleyse
sabrediniz!" karşılığim vermiş. Neticede öfkelenen Ebû Eyyub, ölünceye
kadar Muaviye ile konuşmayacağına dâir yemin ederek
oradan ayrılmıştır." [202]
Peygamberimizin, Ebû Hüreyre'nin Halini Haber vermesi
Hâkim, Ebû Hüreyre'den yaptığı bir rivayette, Hazret-i Peygamber'in Ebû Hüreyre hakkında: "Ebû Hüreyre,
ilim dağarcığıdır!" buyurduğunu bildirmiştir." [203]
İbn-i Sa'd'ın İbn-i Ömer'den olan rivayeti ise şöyledir:
"Bizim içimizde Ebü Hüreyre, Peygamber Efendimiz'i en iyi tanıyanımız, O'nun hadisini de en iyi
bilenimizdir!" [204]
Peygamberimizin, Kendisinden Sonra Kendisini Çok Seven Makbul
Bir Kavmin Geleceğini Haber vermesi
Hâkim'in rivayetine göre, Ebû Hüreyre
şöyle demiştir: Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
"Ümmetimin
içinde öyle insanlar bulunacaktır ki, onlar, beni
görmek uğrunda mallarim ve ev halkim feda edercesine can atacaklardır. Beni, can ve
mallarından daha çok seveceklerdir," [205]
Peygamberimizin, Ümmetinin Erkekliği Giderilmiş (Hadım) Kişileri Hizmetçi Edineceklerini Haber
vermesi
İbn-iAdiyy, Dârekutni ve İbn-iAsâkir'in Muaviye'den rivayetlerine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlar:
"ileride öyle bir kavim gelecektir ki, onlara
ihsâ (hadımlaştırma) isabet edecektir. O zavallılara, hayır ve
iyilikle muamele ediniz!" (Böyle bir kötülüğü yapmayimz)." [206]
Peygamberimizin Bazı Zabıta Kuvvetlerini Haber vermesi
Müslim, Ebû Hüreyre'den şu haberi
nakletmiştir: Resülüllah buyurdu:
"Yakında Öyle insanlar gelecektir ki, bunların ellerinde sığır kuyruğu gibi kamçılar bulunur. Güya emniyeti te'ınin ediyoruz, diyerek Allah'ın kullarına
zulmederler. Bu yüzden Allah'ın gadabına uğrarlar."
Müslim Ebii Hüreyre'den şu haberi
nakletmiştir: Peygamber (s.a. v.) buyurdu:
"Ümmetimden iki sınıf cehennemliktir. Ben bunları henüz görmüş değilim. Bunlardan biri, ellerinde sığır kuyruğu gibi kamçılar
bulundurup Allah'ın kullarim dövenlerdir. Diğeri
de, giyinik oldukları halde çıplak olan (çıplak sayılacak şekilde
giyinen) bazı kadınlardır. Bu kadınlar, erkeklerin ilgi ve kalblerini çekmek
için başlarim deve hörgücü gibi yaptırıp çalımlı çalımlı (sükse
yaparak) yürürler."
Hafız Ebû Nuaym, yukarıdaki hadisle ilgili bir açıklama yaparak ve
kendi zamanına kıyaslayarak demiştir ki: "Bu hadisde
durumlarından bahsedilen kadınların, Irak'taki şarkıcı
kadınlar olduğunu söyleyenler
olmuştur. Zira bu kadınlar, başlarına
büyük ve yuvarlak başlıklar koyup bürgülerini de bunun üzerine atarak deve
hörgücü gibi bir
manzara arzederler."[207]
Peygamberimizin Hicazdan Bir Ateş Çıkacağim Haber vermesi
Hâkim'in Ebû Hüreyre'den rivayetine
göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Hicaz'dan büyük bir ateş çıkmadıkça kıyamet
kopmaz. Bu ateş, tâ Busrâ demlen yerdeki develerin boyunları görülecek
kadar yüksek ve ışıklı olacaktır." [208]
Yine Hâkim Ebû Zerr'den
şu hadîsi rivayet eder: "Biz bir seferde Peygamber Efendimiz'le beraber idik.
Dönüşümüz sırasında içimizden bazıları
Medine'ye bir an önce girebilmek için acele ettiler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdular: "Bunlar yakında Medine'yi en
güzel bir şekilde bırakmışlarken, onu yırtıcı kuşlar ve hayvanlar işgal
eder. Bilemiyorum, verkan dağından fışkıracak olan ateş, ne zaman fışkıracaktır. Bu ateş çıktığı zaman, Busrâ1 daki develerin boyunlarim aydınlatacaktır."
Ben bu hususta
derim ki: Bu ateş, hicretin 654. yılında çıkmıştır.[209]
Peygamberimizin Bağdat Şehrinin Kurulacağim Haber vermesi
Ebû Nuaym'ın Huzeyfe'den rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Yakın bir gelecekte doğuda iki nehir
arasında büyük bir şehir kurulur. Yeryüzünün hazine ve defineleri oraya
akar. Orada insanların en şerlileri
otururlar. Bunlar kılıçla şiddetli bir azaba uğradıktan
sonra, Allah bu şehri batırır."
Ben derim ki: Bu
şehir (yâni Bağdad), gerçekten ikinci asırda yapıldı ve
yedinci asırdaki Tatar istilasıyla da en şiddetli bir azaba maruz kaldı. Allah tarafından yere batırılması ne zaman
olur, bunu bilemeyiz. -Suyûtî-[210]
24-9 Peygamberimizin, Ümmetinden Bir Taifenin Kıyamete Kadar Hak
Üzere Bulunacağim Haber vermesi
Buhârî ve Müslim, Mâgirâ bin Şâbe'den rivayetle
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şu hadisini
bildirirler:
"Allah'ın emri gelip kıyamet
kopuncaya kadar ümmetimden bir taife, dâima hak üzere bulunacaktır!"
(Taberânî'nin ve sahihtir kaydıyle Hâkim'in Ömer (radıyallahü anh)'den rivayetleri de, aynen bu mealdedir.)
Ahmed ve sahihtir kaydiyle Hâkim, Câbir bin Semura'dan bir hadis
rivayet ederler ki, bu da şu mealdedir:
"Kıyamete kadar bu dini dimdik ayakta tutmak için mücadele eden bir
müslüman cemâat muhakkak bulunacaktır."
Hafız Bezzar'ın da Ebû Hüreyre'den rivayetine göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şu din-i mübin üzerinde devamlı sebat ve mücadele veren
bir müslüman topluluk, dâima bulunacaktır ve bunlara, muhalefet edenlerin
muhalefetinden bir zarar dokunmayacaktır. Bu böylece, tâ kıyamete kadar devam edecektir." [211]
Peygamberimiz, Her Asırda Bir Müceddidin Bulunacağim da Haber
vermiştir
Hâkim, Ebû Hüreyre'den şu haberi
nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Şüphesiz Allah,
şu ümmete her yüz senenin başında onun dinini tecdid edecek
bir müceddid gönderecektir." [212]
Deccal ile İlgili Bir Bölüm
Abdullah bin Ahmed'in Zevaidü'l-Müsned adlı kitabında, Mus'ab bin
Cüsâme'den bir rivayet var. Bü rivayete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur; "Bir
gün gelecek, insanlar ümmetim için en büyük fitne olan Deccâl'i
unutacaklar. Camilerin kürsi ve minberlerinde de imamlar bunu hiç zikretmez
olacaklar. İşte böyle bir zamanda Deccâl, ansızın ve beklenmeksizin
çıkmış olacaktır." [213]
Ben derim ki: "Şu içinde bulunduğun
zamanı bir gözden geçir. Deccâl diye bir fitneyi ananı; kürsi ve minberlerde
bunu müslüman halka tebliğ eden bir imam veya mürşidi, acaba görebilir misin?
Cevabim ben vereyim: Hiç göremezsin!" [214]
Peygamberimizin İyilerin Önce ve Sırasıyla Bu Dünyamızdan
Gideceklerini Haber vermesi
Hâkim, sahihtir kaydiyle Ruveyfi' bin
Sâbit'ten rivayet ediyor: "Bir» gün Peygamber Efendimiz,
ashabı ile birlikte oturuyorlardı. Derken bir miktar hurma
getirip takdim ettiler. Peygamberimiz ve ashabı, bu hurmayı yiyip bitirdiler. Geride
hurma çekirdekleri ile hurmanın kötüsü kaldı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları göstererek
durumun neye benzediğini sordu ve başkasının birşey söylemesine mahal
bırakmadan şöyle buyurdu: "İçinizden iyiler, önce ve sırasıyla gider,
geriye de sadece böyleleri (kötüleri) kalır." [215]
Peygamberimizin Ümmetinin Ahvali ile İlgili verdikleri Haberler
Ki Bunlar, Aynen Onun Haber verdiği Gibi Olmuştur
Buhârî ve Müslim, Huzeyfe bin
el-Yemân'dan rivayet ederler. O şöyle demiştir: insanlar, Peygamber Efendimiz'den
dâima hayrı sorarlardı. Ben ise, korunabilmek için şerrin ne olduğunu
sorardım. Bir gün yine bu maksatla dedim ki: "Ey Allah'ın elçisi, bizler
bin câhiliye ve şer içinde yaşıyorduk. Allah bize, bu hayrı ve hidayeti
lütfetti. Acaba bu hayır ve hidayetten sonra, yine şer ve cehalet olacak
mıdır?" O: "Evet" buyurdu. Ben: "Bu serden sonra yine bir
hayır var mıdır?" diye sordum. Efendimiz'in bu soruma cevabı da: "Evet,
fakat biraz karışık" şeklinde oldu. Ben yine sordum ve: "Bu karışıklık nedir?" dedim. Peygamberimiz de: "Bazı
insanlar gelir. Bunlar, benim sünnetimi ve yolumu bırakarak başkalarimn
sünnetini ve yolunu alırlar, İşte bunlardan, hayrın da, şerrin de meydana
geldiğini görürsün" diye cevab buyurdular. Ben, Bununla da yetinmeyip:
"Ey Allah'ın elçisi, bu karışık hayırdan sonra, yine şer olacak
mıdır?" diye sordum. O da: "Evet, hem de insanları cehenneme davet
edecekler. Kendilerine uyanları, kendileri gibi cehennemlik edecekler"
buyurdu. Ben, bunların kimler olduğu üzerinde bilgi sahibi
olmak merakıyla: "Peki, bunlar kimlerdir?" dedim. Allah'ın Resulü,
bu soruma da cevap verdiler ve: "Bunlar, bizını cildimizden ve bizim lisanımızı
konuşan kimselerdir" buyurdular.
(Bu hadisin devamı şöyledir).
Bunun
üzerine ben: "Bana neyi emir ve tavsiye
buyurursunuz?" dedim. Efendimiz: "Müslümanların cemaatinden ve
imamından sakın ayrılma!" buyurdu. Ben, yine kendimi yenemediğim bir ilgi
ve merakla: "Peki ey Allah'ın Resulü, öyle bir zamanda müslümanların bir
cemâati ve imamı dahi bulunmaz ise, ne yapmamı emredersiniz?" dedim. Peygamber Efendimiz de:
"O günkü fırkaların hepsinden uzak dur! Sana ne kadar zor ve imkansız gibi
gelirse gelsin, bu hal üzere tâ ölünceye kadar azını ve sebat et!" diyerek
cevab ve tavsiyede bulundular." [216]
İmam-ı Evzai, bu hadisle ilgili olarak der
ki: Hadis'de geçen birinci şer, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatından sonra
meydana gelen riddet (dinden dönme) olayıdır.
Beyhaki, İbn-i Ömer'den
şöyle nakleder: Süleym Oğulları bir gün kendi mâden yataklarından elde edilmiş
bir miktar altın getirdiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "İleride bazı altın madenleri daha bulunacaktır. Fakat
buna, insanların şerlileri sahip olacaklardır" buyurdu. [217]
Beyhekî'nin
Sevbân'dan rivayet ettiği hadis-i şerif de şöyledir:
"İleride öyle durumlar olacaktır ki,
diğer ümmetler sizlerin üzerine, aç kalmış insanların ortaya konulan yiyeceğe
üşüştükleri gibi üşü-şeceklerdir."
Peygamberimizin böyle buyurması üzerine, ashabdan biri: "O gün
bizler sayı bakımından çok az olacağız da ondan mı?" diye sordu. Efendimiz
de: "Hayır, o gün sizler sayı bakımından çok olacaksınız. Fakat i-yice
güçten düşüp, selin vadiye getirdiği çör-çöp gibi değersiz olacaksınız. Çünkü
Allah, düşmanlarimzın sizler hakkında duydukları korkuyu, onların kalblerinden
gidermiş, sizlerin kalblerini de vehen ile doldurmuş bulunacaktır.."
Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü,
vehen nedir?"
Resülüllah da buna
şu karşılığı verdi: "Vehen,
dünya sevgisi ve ö-lümü göze alamamaktır. (Bu
yüzden kalblere musallat olan mânevi bir za'f ve hastalıktır.)"
Buhârî Ebû
Hüreyre'den rivayet eder. Resülüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"insanlar üzerine öyle zamanlar gelecektir ki, kişi elde ettiği mahn, helâl mi, yoksa haram mı olduğunu hiç
düşünmeyecektir!"
Buhârî ve Müslim, yine Ebû
Hüreyre'den rivayet ediyorlar. Resülüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuş:
"Öyle bir gün gelecektir ki,
içinizden (müslü-manlardan) biri, beni bir defacık, iki defacık görmeye karşılık bütün malından ve ev halkından vazgeçmeye can
atacaktır! (Beni bu kadar çok sevecektir.)"
Yine Ebû Hüreyre'den Müslim rivayet ediyor:
Resülüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ah, kardeşlerimi görmeyi çok
özledim!" Bunun üzerine ashab: "Bizler senin kardeşlerin değil miyiz Ey Allah'ın Resulü?" dediler. O da
şöyle buyurdu: "Sizler benim ashabım (arkadaşlarım)sınız. Benim kardeşlerim
ise, henüz aramızda bulunmayan (ve fakat beni canlarından daha çok sevecek
olan) müslümanlardır."
Beyhekî ve Ebû Nuaym İbn-i Abbâs'tan rivayet ederler. O şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu:
"Bugün sîzler işitip anlıyorsunuz... Sizden sonrakiler de
sizden işitip
anlayacaklar... Daha sonrakiler de gelip sizden işitenlerden işitip anlayacaklardır."
Buhârî ve Müslim ise, Ebû
Bekre'den şu hadîsi rivayet ederler: "Bugün Ben'den burada işitenler bu işittiklerini, burada bulunamamış olanlara tebliğ etsinler! Ümîd edilir ki, kendisine tebliğ edilenlerden bazıları, burada işitenlerden daha iyi anlayıp kavramış olabilirler..."
(Peygamberimiz bu
hadîsını, Veda Haccı'nda söylemiş ve ashabından buradaki hutbesinde îrâd
buyurdukları İslâmî hakikatleri ki bunlar İslâm'ın
başlıca esaslarim içeriyordu ve bunlar O'nun ümmetine başlıca vasiyet ettiği şeylerdi, İşte bunların burada bulunamayanlara ulaştırılmasını istiyordu... Sevgili Peygamberimiz, bu hutbesini ömrünün sonlarına doğru ve müslümanların en büyük bir
cemâat hâline geldikleri bir günde ve yerde irâd etmiş bulunuyordu... Bu bakımdan bu hadîsin ve
hutbenin Önemi çok büyüktür.)
İbn-i Mâce ve Beyhekî'nin
Ebû Hârûn el-Abedl'den rivayetine göre, ashâb-ı kiramdan Ebû Saîd el-Hudrî,
kendisinden ilim öğrenmeye gelenlere karşı büyük bir sevgi ve şefkatle:
"Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vasiyeti üzerine merhaba!" dermiş ve bu çok
manâlı alâka ve merhabadan sonra da: "Bize Sevgili Peygamberimiz haber
verdiler. Buyurdular ki: "Yakında sizlere ilim öğrenmek için etraftan
pekçok gelenler olur. Onlar, sizlerin yardımı ve sıcak ilgisi sayesinde dinlerini öğrenmek isterler...
Onlara karşı, çok iyi ve hayırlı bir şekilde davranmanızı vasiyet ediyorum!"
(Bunu bu
şekilde, İbn-i Mâce de Ebû
Hüreyre'den rivayet etmiştir.)
Buhârî ve Müslim İbn-i Ömer'den şu hadîsi rivayet ederler: "Şüphesiz Allah; kullarına büyük bir lutfu ve nimeti olan
ilmi, kullarimn kalblerinden söküp alırcasına alıp
kaldırmayacaktır. Bilakis Allah ilmi, ilim sahiplerinin tükenmesi neticesinde
alıp kaldıracaktır. Allah'ın istediği ve emrettiği şekilde bir tek âlim
kalmayınca, insanlar bazı kiîn -seleri kendilerine dînî lider edineceklerdir.
Fakat Dunlar aslında câhil kimseler olacaktır. Bundan dolayı da kendilerinin peşinden gelen insanları, delâlete sevkedeceklerdir...
Zira insanlar onlara, bunlar âlimlerdir diyerek dinlerine âit meseleleri
soracaklar, onlar da bilmedikleri
halde fetva vereceklerdir. İşte bu şekilde, hem kendileri sapıtmış, hem de başkalarim saptırmış olacaklardır."
Ebû Nuaym, Ebû Hüreyre'nin
şöyle dediğini nakleder: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu: "İlim, yeryüzünden
tâ Süreyya Yıldızına çekilmiş bile olsa, Fârisin
evladlarından bazı adamlar onu oradan alıp yeryüzüne indirir ve insanlara Öğretir!" [218]
Müslim ve Beyhekî, İbn-i Sîrîn'den naklederler. O demiştir ki: Bir gün ben Ebû Hüreyre'nin yanında idim.
Adamın biri kendisine anlayamadığım bir şey sordu... Ebû Hüreyre: "Allahü
Ekber!" diyerek hayretini ifâde ettikten sonra şöyle dedi: "Bunu, bu
adamdan Önce iki kişi daha sormuştu, bu üçüncüleri oluyor... Ben
Resûlülîah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) işittim, o şöyle buyurmuştu: "Bazı adamlar
gelecek, meseleyi çok ilerilere götürüp: "Evet, bütün varlıkları Allah
yaratmıştır, peki Allah'ı kim yaratmıştır?" diyecekler." [219]
Beyhekî'nin
Sünen'inde Enes'ten rivayet ettiği bir hadis de şu mealdedir: "Ümmetim
için korktuğum şeylerden biri de, onların namazlarim vaktinden evvel veya geç
kılrıalandır!"
Ebû Nuaym, Abbâs bin
Abdül-Milttalib'ten rivayet eder. O şöyle demiştir: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu: Dîn, o
kadar ilerleyecektir ki, zaman gelecek
Allah yolunda denize dalınacak, denizler geçilecek... Derken öyle adamlar da
gelecektir ki, bunlar Kur'ân okuyacaklar, bu sebeble kibire düşüp; "Biz
Kur'ân'ı okuduk, bizden daha iyi Kur'ân okuyan kim var? Kur'ân'ı bizden daha
iyi anlıyan var mıdır? Bizden daha âlim olan var mıdır?" gibi büyüklük
dâvasına kapılacaklardır."
Peygamber Efendimiz böyle buyurduktan sonra, ashabına dönerek sordu:
"Söyleyin bakayım, böylesine insanlarda hayırdan eser bulunur mu? Biliniz
ki, bunlar ancak cehennem odunudurlar!" [220]
Ahmed, Bezzâr, Taberânî, Ebû Nuaym ve
sahih bir senedle Hâkim,
Semura'dan rivayet ediyor. O demiştir ki: Bir gün Peygamber Efendimiz buyurdular:
"Allah'ın sizlere büyük bir başarı vererek Acem diyarim fethedeceğiniz
günler yakındır. O gün, elleriniz ganimetle dolacaktır. Fakat sonra onlar aslan
kesilip sizinle amansız savaşlar yapacaklar ve sizin mallarimzı ellerine geçireceklerdir..."
(Enes'ten,
Huzeyfe'den, İbn-i Ömer ve Ebû Mûsa'dan gelen
rivayetler de bu merkezdedir.)
Ebû Nuaym'ın, Ebû Hüreyre'den rivayetine göre, Peygamber Efendimiz bir gün, Medine'nin bir bölgesi üzerine dikkatle bakmış ve sonra şöyle buyurmuştur: "Burada birtakım ahş-verişler olacak, mal kazanmak maksadıyla yeminler
edilecek, tabiî bu yeminler îlâhî huzura yük-selmeyecektir. Ben burada köle ve hayvan pazarlayanları, onların dellalhğım
yapanları görür gibi
oluyorum."
Hâkim'in rivayetine göre Ubâde bin
Sâmit şöyle demiştir: Ben Peygamber Efendimiz'in şöyle buyurduklarim duydum:
"Benden sonra başı niza birtakım emirler gelecek, bunlar sizin makbul bildiğinizi merdûd, merdûd bildiğinizi de makbul sayacaklar... İçinizden her kim o günlere yetişecek olursa, Allah'a
isyan olan bir İşte kula itaat etmesin!"
İbn-i Râhûye Muâz bin Cebel'den
rivayet eder. Muaz, Uz. Peygam-ber'in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Size verilen bahşişi, bahşiş
olduğu müddetçe alimz. Dîninize karşı rüşvet mâhiyetinde olan bir şeyi sakın kabul etmeyiniz. Gerçi bunun terki de her
kula müyesser olmaz... Ne o devletlilerden korkarak, ne de fakirlik endişesiyle bu duruma
düşmemenizi vasiyet ederim!"
Haberiniz olsun,
îmân (ve İslâm) değirmeni dönecek (işler
tersine gidecek)tir. Sizler, hiçbir zaman Allah'ın Kitâbı'ndan ayrılmayimz!
Yine unutmayimz ki, sultan ile Kur'ân birbirinden ayrı düşeceklerdir... Siz,
sakın Kur'ân'dan ayrı düşmeyiniz! Unutmayimz, başimza öyle adamlar gelecektir
ki, onlara itaat etseniz, sizi doğru yoldan ayırırlar, itaat etmeseniz sizi
öldürürler." [221]
Bu sırada ashâbtan: "Ey Allah'ın
Resulü, bizlere ne yapmamızı emredersiniz?" diye soran oldu. O da buyurdu ki:
"Îsâ (aleyhisselâm)m ashabimn yaptığı gibi yaparsınız.
Onlar dînlerinde sebat ettikleri için asıldılar. Testerelerle kesilip
doğrandılar. Biliniz ki, Allah'a itaat hâlinde ölmek, O'na isyan hâlinde
yaşamaktan hayırlıdır."
Hâkim'in
Abdullah bin Hâriş'ten nakline göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: "İleride öyle
sultanlar gelir ki, fitnenin asıl kaynağı bunlardır. Hiç bir kimseye, dîninden
o miktar almadıkça, bir şey vermezler."
İbn-i Kani'de Hıcr bin Adiyy tarikiyle şu hadîsi
rivayet etmiştir: "Ümmetimden bazı kimseler, içkiyi başka başka isınıler
vererek içeceklerdir."
(Hâkim, bu hadîsin bir
benzerini ise; Âişe'den rivayet
etmiştir.)
Ebû Ya'lâ'nın Enes tarikiyle rivayet ettiği hadîs ise şu
mealdedir: "Zaman ilerler, öyle günler gelir ki, adam kalkar, büyük bir
cür'etle: "Şu bir avuç paraya dînini satacak olan var
mı?" diye bağırır." [222]
Ahmed, Imrân bin Husayn
el-Dabbî'den rivayet eder. O şöyle der: "Ben, Basra'dayken Abdullah bin
Abbâs ile beraber bir adamla karşılaştık. Adam: "Elbette Allah ve O'nun Resulü doğru
söylemiştir" diyordu. Bunun sebebini sorduğumuzda şöyle anlattı:"Bir
gün ben, kendi kabilemizden yaşlı bir adamın oğlunu, fidyesini vererek
kurtarmak için Hazret-i Peygamber'e gitmiştim... Maksadımı söylediğimde Hazret-i Peygamber bana:
"Kurtarmak istediğin kişi, İşte burada... Alıp babasına götür"
buyurdu. Ben: "Fidyesini almayacak mısınız, ey Allah'ın Resulü?"
dedim. Resûlüllah da bana: "tsmâîl (aleyhisselâm)'ın soyundan bir adamın fidyesini alıp da yemek,
Muhammed'in ailesine lâyık olan bir şey değildir! Ben zâten, Kureyş'in geleceği
için yine Ku-reyş'in kendisinden endîşe etmekteyim! (Kureyş'in başına
gelecek olan kötülükler, yine Kureyş'ten gelecektir.) Ben bu sırada;
"Kureyş'e ne olacak?" diye sordum. O da: "Ömrün uzun olursa,
burada onlara ne olacağını görürsün... insanları, iki havuz arasında kalan
koyunların, bir bu havuza, bir öbür havuza koşturdukları gibi, bir o tarafa,
bir bu tarafa koşturduklarim görürsün" buyurdu, İşte sizin de gördüğünüz
gibi, şimdi ben bunun gerçekleştiğine şahit olduğum için Öyle söylemiş bulunuyorum... Zira insanlar
önceleri İbn-i Abbâs'a koşturup ondan izin (emir) alıyorlardı... Şimdi de
Muâviye'ye koşturup ondan izin alıyorlar... Bu sebeble Peygamberimiz'in
o sözünü hatırlamış oldum..."
Yine Ahmed, İbn-i
Abbâs'tan rivayetle şu hadîsi kaydeder:
"Ahir zamanda bazı kimseler, ağaran saçlarim siyaha boyarlar, başlarim kuş
yuvası gibi yaptırırlar. Bunlar, cennetin kokusunu duymazlar..." [223]
İbn-i Sa'd ile İbn-i Mâce ise,
Sülâme binti Hur'dan şöyle naklederler: "Ben, Resûlüllah Efendimiz'in:
"Öyle zaman gelir ki, insanlar kendilerine namaz kıldıracak kimseyi
bulamazlar!" dediğini işittim."
Taberânî,Ebû Ümâme'den
rivayet ediyor. O şöyle diyor: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Ümmetimin son zamanlarına doğru kendisi hakkında en çok
endîşe ettiğim şeylerden biri de;
yıldızlara (yıldız falma, yıl-dıznâme denilen hurafeye) inanmaları, kaderi
yalanlamaları ve idarecilerin zulmüdür!"
İbn-i Sa'd, İbn-i Seken, Taberânî ve
Târih'inde Buhârî Cünâde
el-Ezdî'den rivayet ediyorlar. O şöyle demiştir: Peygamberimiz buyurdu:
"Üç şey câhiliyedendir ve ehl-i İslâm
da bunları bırakamaz... Bunlardan biri: Yağmurun yağmasını yıldızlardan bilmek (veya
istemek), ikincisi: Kişinin nesebine ta'n edip sövmek, üçüncüsü ise: Ölü
üzerine niyahadır. (Çağırıp-bağırmak, yas tutmak.)" [224]
Taberânî Ebû'd-Derdâ'dan
rivayet ediyor. O diyor ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu: "Ben, ümmetim üzerine üç
şeyden korkuyorum: Alimin zellesi, münafığın Kur'ân ile mücâdele etmesi,
kaderin yalanlanması..."
Ebû Ya'lâ ve BezzârAbdurrahmân bin Avftan
şöyledir hadîs rivayet ederler: "Dünyanın zîneti, yüz yirmi beş yıl sonra
kalkar..." [225]
Taberânî Ebû
Ümâme'den naklen şu hadisi bildirir: "Muhakkak şu dinîn bir ikbâl, bir de
idbâr devri vardır. (Yani ilerleme ve gerileme zamanları
vardır.., (Dînin ilerleme devrinin başlıca âmili; müslüman topluluğun
tamâmimn dinde fakîh olmasıdır. Ancak bir iki kişi müstesna olabilir (yâni
müslümanların yüzde doksan sekizinin derin din bilgisine sâhîb olmasıdır.)
içlerinde alenen günah işleyenlerin sayısı da, bir veya ikiyi geçmez... Tabiî
bu bir veya iki kişi de, o kahir, âlim ve dindar ekseriyetin içinde tamamen silik ve
eziktir. Hiç bir şeye ve söze kadir değillerdir... Dînin
idbâr (gerileme) devri ise, müslüman bir topluluğun tamamen câhil bırakılmasıdır. O kadar ki,
içlerinde fakîh (yâni derin din bilgisine sahip) bir iki kişi ancak bulunur.
Bulunsa da bunlar, kahir ve câhil ekseriyetin te'siri altındadırlar. Tamamen silik ve ezik vayiyette-dirler,
hiç bir kelâma kadir değillerdir..."
"Ve zaman gelir, bu ümmetin âhiri evvelini lanetler
olur... Tabîî asıl lanete lâyık olanlar ise bunlardır. Bunlar, içkiyi de alanen
içerler... Zinayı da alenen yaparlar. O gün, bu gibi çirkinliklere karşı çıkıp:
"Bu ayıptır, günahtır" diyenler, Ebû Bekir ve Ömer gibidirler... Bu
gerçek mü'ıninlere, o günkü emr-i bil-mârûf nehy-i anil-münkerin çok zor olmasına
karşılık elli sahâbî sevabı vardır..."
(Gerek müellif, gerekse muhakkik, bu
rivayet üzerinde harhangi bir hüküm veya yorum vermemektedirler).
Ahmed, Bezzâr ve sahihtir
kaydiyle Hâkim İbn-i Ömer'den naklederler. O şöyle demiştir: "Ben,
Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurduklarına şahit oldum:
"Ümmetimin,
herhangi bir zalime "sen zâlimsin!" demekten korkup çekindiği zaman, biliniz ki artık ümmetimin işi bitmiştir! Artık onun hayat ışığı sönmüştür."
Ebû Ya'lâ ve Taberani Ebû
Hüreyre'den naklederler. O demiştir ki: Bir gün sevgili Peygamberimiz bizlere
hitaben şunları söylediler:
"Ey insanlar! Kadınlarimz itaat
etmez, gençleriniz günâha dahcı olduğu zaman, sizlerin hâli ne olacak?"
Ashâb dediler ki: "Demek bunlar olacak mı, ey Allah'ın elçisi?" Peygamberimiz de:
"Evet, hem de bundan daha kötüsü olacak! iyiyi emredip kötüyü nehyetmeyi
terkettiğiniz zaman, hâliniz ne olacak? Bu, öncekinden daha kötü değil mi?" buyurdu. Dediler ki: "Demek buda mı
olacak?" Buyurdu ki: "Bundan daha kötüsü bile olacak. Bizzat kötü
olanı iyi, iyi olanı da kötü kabul ettiğiniz zaman, hâliniz daha müşkil olmaz
mı?"
Hâkim'in Ali tarikiyle
şöyle bir rivayeti var. Diyor ki: Peygamber buyurdu: "Müslümanlar
âlimlerine buğzettikleri, çarşı ve
sokaklarim çok bakımlı kıldıkları ve sırf
zengin olmak için evlilik yaptıkları zaman; Allah kendilerini dört şeyle cezalandırır! Şöyle ki: Başlarına zâlim hükümetler,
zaman darlığı (kıtlık ve kuraklık) ve adaleti gözetmeyen hâkimler
verir. Yaptıkları savaşlarda başarıyı da düşmanlarına verir."
Hâkim,
sahihtir kaydiyle İbn-i Ömer'den
şöyle rivayette bulunur: "Ümmetimin son zamanlarında, öyle kimseler olur
ki, bunlar mescidlere namaz kılmaya hayvanlarimn (veya arabalarimn) ipek
ve atlas gibi yumuşak minderlerine kasılmış olarak gelirler... Hanımları ise,
giyinik fakat çıplaktır. Başlarim ise, deve hörgücü gibi yaptırır
yükseltirler..."
Yine Hâkim Muâz bin Cebelden şu hadîsi nakleder;
"Benim ümmetim, kendilerinden şu üç şey zuhur etmedikçe şeriat üzerinde
devam eder... Bunlardan birincisi ilmin kaldırılması, ikincisi zina mahsûlü çocukların
çoğalması, üçüncüsü de sekkâr adamların belirmesidir..." Sekkâr adamların
kimler olduğu soruldu. Bunun üzerine Hazret-i
Peygamber: "Bunlar, birbiriyle karşılaştıkları
zaman, birbirine lanet okuyarak selamlaşan kimselerdir (ki, birbirini)
gördükleri zaman, "Merhaba kâfir! Merhaba domuz herif.,." gibi
sözlerle şakalaşıp (!) laflaşırlar."[226]
Ahmed, Taberânî ve
sahihtir kaydiyle Hâkim Ebû
Ümâme'den şu hadîsi, ivâyet ederler: "İslâm'ın yapışılacak
urveleri (kulpları) birer birer çözülüp dağılacaktır! Her ne zaman
müslümanlar bunlardan birini kaybetseler, bundan sonra gelen kulpa yapışırlar... O da çözülüp dağılınca,
ondan sonrakine yapışırlar... İslâm'ın
urvelerinden ilk bozulacak olanı, hükümet ve siyâset işleridir. En son bozulacak olanı ise, şüphesiz
namazdır..."
Bezzâr ve Taberânîİbn-iMesûd'dan
şöyle rivayet ederler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu: İleride sizleri bekliyen sabır
ve mihnet günleri vardır... O günler gelip çattığı zaman sabretmek» adetâ
elinde köz (ateş) tutmak gibi olacaktır. İşte bu sabır ve mihnet
günlerinde Kitap ve Sünnetle amel edene elli kişilik sevab vardır." Bu
sırada Ömer sordu:
"Bizden elli kişinin sevabı mı, yoksa onlardan elli kişinin sevabı
mı?" diye... Peygamber Efendimiz de: "Sizden elli
kişinin sevabı" diye cevap verdiler."
[227]
Yine Bezzâr, Taberânî ve sahihtir
kaydiyle Hâkim, İbn-i Mesûd'dan rivayet ederler. Peygamber
Efendimiz buyurdu:
"Öyle günler gelecek ki, içinizden biri, yükü hafif olana imrenecektir.
Bugün (yükü ağır olana) mâl ve evlâdı çok olana imrendiğiniz gibi... Hattâ kişi, bir kardeşinin kabrine uğradığında kendisini toprağa
atıp: "Ah kardeşim, keşke senin yerinde ben olsaydım!"
diyerek inliyecektir. Bunu, sâdece üzerine çöken belâların ağırlığından
yapacaktır." [228]
Taberânî'nin
Ümmü Seleme'den rivayetine göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: "Zaman gelecek
yalancı adama inanılacak, gerçek a-dama inanılmayacak... Hâin adama güven
duyulacak da, emîn kişiye güyenilmeyecek... Kişi, şahitliği istenilmediği halde
şahitlik yapmak istiye-cek, yemin etmesi gerekmediği halde yemin edecek.,.
Böyle bir zamanda dünyalık bakımında en zengin kişi, bir alçağın oğlu alçak
olacak..." [229]
Yine Taberânî Ebû Ümâme el-Bahili'den rivayet eder. O şöyle
der: Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu: "Şimdi insanlar, hamdolsun
meyveli ağaç gibidir. Fakat zaman gelecek insanlar, meyvesiz ve dikenli ağaca
dönecekler. Sen onlarla konuşsan, onlar daha fazla konuşacak. Konuşmak istemesen, onlar seni kendi hâline bırakmıyacak.
Kaçsan bile kaçamı-yacaksın..." Denildi ki: "Peki çâre nedir, ey
Allah'ın elçisi?" Buyurdu ki: "Çare, onların senin şerefine
saldırmalarına karşı sabredecek, sabrimn karşılığim da âhirette
alacaksın..."
Taberânî Ebû
Ümâme'nin tarikiyle, Peygamberin (s.a.v ) şöyle buyurduğunu nakleder:
"îş gittikçe şiddetlenecek, mal gittikçe çoğalacak, insanların hırsı da o
nisbette artacaktır. Kıyamet ise, sâdece insanların en şerlileri üzerine
kopacaktır." [230]
Yine Taberânî, Huzeyfe'nin şöyle dediğini nakleder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "îyiyi
emredip kötüyü yasaklamanın terkedileceği zaman; Isrâîl Oğullarına isabet eden
şeyin size de isabet edeceği zamandır. Yâni sizin hayırlılarimz şerlilerinize
karşı gereksiz tâvizle!1 verip gevşediği, fıkıh ilminin fâsıkların eline
geçtiği ve idarenin de gençlerin elinde bulunduğu zamandır..."
İbn-i Mâce'nin
Câbir'den rivayetine göre, Hazret-i
Peygamber bir hadîslerinde de şöyle
buyurmuştur: "Şu ümmetin âhiri evveline lanet o-kuduğu zaman, Benim bir
hadîsınıi gizleyen, Allah'ın âyetlerinden birini gizlemiş gibi günahkâr
olur!"
Muâz bir Cebel'den Bezzâr ve Taberânî'nin
rivayet ettikleri hadîs de şöyledir: "Ahir zamanda öyle kimseler gelir ki,
bunlar açıktan birbirine dost görünürler, fakat gizliden gizliye birbirine
düşmanlık ederler." Bunun nasıl olacağimn sorulması üzerine de Hazret-i Peygamber şu
karşılığı vermiştir: "Bunların bazısının bazısından beklentileri olacak ve
aynı zamanda birbirlerinden de korkacaklardır." [231]
Taberânl İbn-i Abbâs'tan
rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu: "ileride bazı kavimler
gelecek, yüzleri insan yüzü gibi, fakat kalbleri şeytan kalbi gibi olacak.
Kötülükten sakınmazlar. Kendilerinin yanında bulunsan seni idare ederler,
ayrıldığın zaman da arkandan çekiştirirler. Seninle konuşurken yalan
söylerler, bir şeyi emânet etsen hıyanet e-derler.
Sabileri yaramaz, gençleri şımarık, yaşlıları ise iyiliği emretmez, kötülüğü de
nehyetmezler... Onlarla arkadaş olmayı şeref bilmek çok yanlıştır. Çünkü onlar
yaşimn adamı değillerdir. Elleri de çok sıkıdır. Yumuşak huylu insana, kötü
gözle bakarlar, iyiliği emredip kötülükten meneden de onların yanında
müttehemdir. Onların aralarında müminler ezilmiş, fâsıklar ise muhteremdir.
Sünnete bid'at, bid'ate de sünnet gözüyle bakarlar, İşte insanlar bu duruma
gelince, en şerlileri kendilerine musallat olur. içlerinden bazı hayırlı
kişiler durmayıp dua ederler, fakat duaları kabul edilmez..." [232]
Ahmed,
Ebû Yâtâ ve Beyhekî Ebû
Hüreyre'den rivayetle Peygamber Efendimiz'in şöyle buyurduğunu naklederler: "Bir zaman
gelecek kişi, fâcirlik ile acizlik arasında tercih yapmak durumunda
bırakılacak. O zamana yetişen bir müslüman, fâcirliği değil, acizliği tercih
etsin!"
Taberânı'nin
Ebû Hüreyre yoluyla rivayeti de şöyledir: "Ümmetime, önceki ümmetlerin
hastalığı bulaşacaktır!" Ashâb: "Ümmetlerin hastalığı nedir yâ
Resûlellah?" diye sordu. Peygamberimiz de: "Şımarmak, kibirlenmek, birbirine arka
çevirmek, birbirini kıskanmak, birbirine buğz etmek, pintilik gibi hâl ve
sıfatlardır" buyurdu ve devamla: "Sonunda da, zulüm ve kıtaller
başlar..." buyurdu."
Ebû Ya'lâ Ebû
Hüreyre'den rivayet eder: Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu: "Bu ümmetten ilk
kaldırılacak olan şey, haya ve emânettir! En son kaldırılacak olan şey de
namazdır..." [233]
Hâkim sahihtir
kaydiyle Câbir'den şu hadîsi rivayet eder: "Ümmetim üzerine en çok
korktuğum şeylerden biri de, Lût kavminin yaptığı iştir."
İbn-i Asâkir İbn-i Ömer'den nakleder. O şöyle demiştir: "Ben
Resûlüllah'tan işittim, O şöyle buyurdu: "Ümmetimin İslâm'dan ilk dökeceği (terk edeceği) şey, bir su kabım tersine
çevirir gibi..." [234]
Beyhekî Hasan'dan
şu mealde bir hadîs rivayet etmiştir: "insanlar Öyle zamanlar
göreceklerdir ki, mescidlerde toplanıp dünyâ işlerini konuşacaklar. Sizler
onların yanına oturmayimz, onların Allah'a yarar işleri yoktur..,"
(Hasan-ı Basrî'den gelen bu rivayet, mürseldir.
Zübeyr bin
Bekkâr Ömer bin Hafs'tan şu haberi
nakleder: "Öyle .zamanlar gelecektir ki, hükümdarlar
haccı bir gezinti olarak yapacaklar. Zenginler ticâret için, fakirler de
dilenerek dünyalık toplamak için yapacaklardır." [235]
Ahmed Kitâbü'z-Zühd'de Bekr bin
Sevâde'den rivayetle şu hadîsî nakleder: "Ümmetimde
bazı gençler olacak. Bunlar, bol nimetler içinde büyüyüp gelişecekler. Zira ana ve babalarimn
himmeti, sâdece bunları yedirip beslemek
olacaktır. Bunlar da büyüyünce kimseleri beğenmeyip çalımlı çalımlı kelâm
edecekler..."
Ebû'l-Kâsını el-Beğavt ile İbn-i Asâkir İbn-i Abbâs tarikiyle şu hadîsi naklederler: "Ümmetim
içinde bir kavim zuhur edip Kur'ân okuyacak,
fıkıh tahsil edecektir. Şeytan kendilerine yanaşıp
diyecek ki: "Ne olur, hükümdara gidip de onun yakınlığim kazansanız
ve bu sebeble biraz dünyalık elde etseniz. Korkmayan, dininizi olduğu gibi
korursunuz..." Fakat siz onun bu vesvesesine aldanmayımz! Çünkü sultana yanaşıp da dînine zarar verdirmemek mümkün olmayacaktır.
Sâdece bir sürü hatâlar irtikâp edilmiş olacaktır..."
Beyhekî el-Zühd'de Ebû Hüreyre
yoluyla şu haberi nakletmiştir: "Öyle bir zaman gelecektir ki, kişi, dağa kaçmadıkça dînini koruyamaz olacak! O zamanda
helâlinden mal kazanmak da kolay olmayacaktır, İşte bu zamanda kişinin helak
sebebi, eşi ve çocukları olacaktır! Eğer çoluk çocuğu yok ise, bu seferde ana-babası olacaktır. Şayet bunlar da yoksa, helaki
akrabalarimn elinde olacaktır." Ashâb hayret
ederek: "Ey Allah'ın Resulü, bu nasıl olacaktır?" dediler. Peygamberimiz de: "Onlar
onu, geçindirecek kadar bol kazanç kazanamamakla itham edip ayıplı-yacaklardır.
O da, bunlar tarafından ayıplanmamak için, çeşitli gayr-i meşru kazanç yollarına baş vurup helak olacaktır..."[236]
24-10 Peygamberimizin Kıyamet Alâmetleri Olarak Haber verdiği ve Aynen
Çıkan Bazı Haberler
Buhârî ve Müslim Enes'den rivayet ederler. O
şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "ilmin kaldırılması, cahilliğin yerleşmesi, içkinin açıkça içilmesi ve zinanın zuhur
etmesi, kıyametin yaklaşmış olduğunun alâmetlerinden
bazılarıdır..." [237]
Yine Buhârî ve Müslim'in Ebû Hüreyre'den rivayetine
göre, bir arabi gelip Hazret-i Peygamber'e:
"Kıyamet ne zaman kopacaktır?" diye sormuş. Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) buna verdiği cevap da: "Emânet zâyî edildiği zaman, kıyametin kopmasını bekle!" olmuştur.
Arâbî, "Emânetin zayi edilmesi nedir?" demiş. Peygan berimiz de:
"iş ehil olmayanlara verildiği
zaman, kıyameti bekle!" buyurmuştur.
Buhârî ve Müslim yine Ebû Hüreyre'den
rivayet ederler: Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyametin ne zaman kopacağim" sormuştu, Peygamber Efendimizin
buna cevâbı ise: "Kendisine kıyametin ne zaman kopacağı sorulan kişi, bunu soran
kişiden daha iyi biliyor olamaz! Fakat Ben»
bunun bazı alâmetlerinden haber verebilirim: Eğer cariyenin efendisini doğurduğunu görürsen, İşte bu kıyamet alâmetlerinden biridir. Yalınayak, kör ve konuşmasını bilmez çobanların yeryüzüne mâlik olduklarım görürsen,
keza sığır çobanlarimn şehirlere inip yüksek binalar yaptırmakta başkalarıyla
yarıştıklarim görürsen, İşte
bunlar da kıyamet alâmetlerinden bazılarıdır."[238]
Bezzâr Amr bin
Avf'tan nakleder. O da şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu: "Kıyamet kopmazdan önce aldatıcı (hayırsız ve kurak) yıllar olacak ve
o günlerde yalancılara inanılacak, doğrulara inanılmayacak... Hainlere
güvenilecek de emîn adamlara güvenilmeyecek, söz tamamen değersiz adamların
eline geçecek."
Taberanî Enes'ten
rivayet eder: "Resûlüllah Efendimiz buyurdu: "Fuhşun yayılması,
konuşmaların çok çirkinleşmesi, akraba ile ilişiğin kesilmesi, emîn kişinin
hâin ilân edilip hâin adama itimâd edilmesi de kıyamet alâmetlerindendir."
Tirmizl de yine Enes'ten merfuân şöyle
rivayet eder: "Allah'a yemin ederim ki, sizler imamimzı öldürmedikçe
kıyamet kopmaz! O gün, kılıçlarimzı çalıştıracaksınız ve sizlere, içinizden en
şerli olan vâris olacaktır."
Taberanî İbn-i Mes'üd'dan rivayet ediyor. O şöyle diyor: Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu: "Oğlunun ana-babasına karşı Öfkeli
olması, yağmurun yakıcı olması, şerlilerin çoğalması,
kişinin yakınlarına arka çevirip u-zaktakileri kendine
dost edinmesi, her kabilenin liderliğini münafıkların ele geçirmesi,
mescidlerdeki mihrabların alabildiğine
süslü yapılması, kalblerin ise harabe bir şekilde bulunması, mü'ınin kişinin kendi kabilesi
içinde en hor duruma düşmesi, kadınların kadınlarla erkeklerin
erkeklerle iktifa etmesi, gençlerin iş başına geçmesi, kadınların
söz sahibi olması, dünyanın en mâmur yerlerinin harâb
edilip en harabe yerlerinin de en bakımlı hale getirilmesi, içkilerin alenen
içilip şımarılması ve insanların aşın derecede eğlenceye
kapılması gibi haller de kıyamet alâmetlerindendir."
Taberânî Ebû Mûsa'dan
rivayet eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu: "Zaman kısalıp yıllar ve mahsûller
azalmadıkça Allah'ın kitabı Kur'ân utanılacak bir şey sayılmadıkça, hâinler emm, emîn olan kişiler de hâin sayılmadıkça asla kıyamet kopmayacaktır.
Keza yalancılar doğru, doğrular yalancı sayılmadıkça, savaşlar, haksızlıklar,
hased ve hırslar iyice artmadıkça; işler karışıp tersine gitmedikçe, hevâ ve
hevese uyulup zan ile hüküm verilmedikçe, ilim kaldırılıp cahillik yaygın bir
hâl almadıkça, yeryüzü kana bulanmadıkça da kıyamet kopmayacaktır." [239]
Yine Taberanî ve Hâkim Ebû Zer tarikiyle Hazret-i Peygamber'in
şöyle dediğini nakleder: "Zaman kısaldığı, taylasan giyenlerin çoğaldığı,
ticâret ve malın arttığı, mâl sahiplerine zenginliği sebebiyle hürmet ve itibâr
e-dildiği, ahş-verişte hilelerin arttığı zaman; kıyamet yaklaşmış demektir.
İşte böyle bir zamanda, kişinin bir köpek yavrusu beslemesi, evlât beslemesinden
kendisi için daha hayırlı olacaktır. Böyle bir zamanda bir küçüğe acıyan, bir
büyüğe saygı duyan da kalmayacaktır!" [240]
Taberanî Enes'ten Hazret-i Peygamberin
şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Hilâî'in bir gün erken görülmesi de
kıyamet alâmetlerindendir! Herkes tarafından hilâl görüldüğü zaman denilecektir
ki: "Şimdi bu hilâl, tam iki günlüktür! Mescidlerin yol edilmesi ve
anîden ölümlerin çoğalması da kıyamet
alâmetlerindendir!"
Bu hususla
ilgili Buhârî'nin Tarihindeki
Talha bin Ebû Hadreften olan rivayeti de şöyledir:
"Kıyamet alâmetlerinden biri de, hilâî'in görüldüğünden bir gün evvel görülmüş olduğunun iddia edilmesidir. Hilâl herkes tarafından
görüldüğü zaman, iki günlük olduğu iddia edilecektir. Halbuki o, iki günlük
değil bir günlük olacaktır." [241]
Ahmed, Bezzâr, Taberanî ve
sahihtir kaydiyle Hâkim,
İbn-i Mes'ûd'dan rivayet ederler: "Kişinin sâdece tanıdığına selâm
vermesi, ticâretin'çok yaygın hâle gelip kişiye hanımimn bu hususta yardımcı
olması, akraba ile ilginin kesilmesi, yalancı şahitliğin çoğalması, doğru şahitliğin
çeşitli endişelerle gizlenmesi ve kişi namaz kılmıyacağı halde mescide uğrayıp
oradan geçmesi de kıyamet alâmetlerindendir..."
Taberanî Abdurrakmân
el-Ensarî'den naklen şu hadisi rivayet eder; "Kıyamet alâmetlerinden
bazıları da şunlardır: Yağmurların çok yağması ve bitkilerin azalması,
okuyanların çoğalması, gerçekten bilgi edinenlerin ise azalması, emredenlerin
çoğalması, emîn insanların gerçekten çok azalması."
Ahmed'in
Ebû Hüreyre'den olan rivayeti de şöyledir: "Hicaz toprakları (Şam
Ovası gibi), sulanan ve yeşilliği bol olan bir yer haline gelmedikçe, kıyamet
kopmaz! Bu maddi bolluğun yanı sıra, emniyet ve asayiş de
artar. Hattâ Irak'la Mekke arasında yolculuk eden bir yolcunun yolunu kaybetme
korkusu dışmda hiçbir korkusu
kalmaz." [242]
Ebû Ya'lâ Ebû Hüreyre'den şöyle
nakleder: "Zaman iyice kısalmadan kıyamet kopmaz! O
derece ki, bir sene bir ay gibi olur. Bir ay bir hafta, bir hafta bir gün gibi
olur. Bir gün ise, bir ot alevinin yanıp geçi-verdiği gibi geçer gider."
Taberanî de Enes'ten şu hadisi
nakleder: "Eğer ümmetim, şu altı şeyi helal sayarsa mahvolup
gider: Birbiriyle lanetleşmeyi, içkiyi, ipekli
giymeyi, çalgıcı çengicî kadın tutup söyletmeyi, erkeğin erkekle, kadımın da kadınla iktifa etmesini... İşte ümmetim
bunları helâl saydığı zaman,
helak oldu demektir." [243]
İbn-i Mâce ve Beyhekî Enes'ten rivayet ederler.
Onun naklettiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar mescidlerde birbirine karşı övünme
yarışına girmedikçe kıyamet kopmaz!"
Yine İbn-i Mâce'nin İbn-i Abbâs'tan bir rivayeti
var. Buna göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizlerin Benden sonra
mescidlerinizi, yahûdî ve hristiyanlann mâbedlerini süsledikleri gibi süsleyeceğinizi görüyorum!"
(Yine İbn-i Mâce'nin Ömer bin el-Hattâb'tan rivayetine göre Hazret-i
Peygamber, bu husustaki
hadislerin birinde de şöyle buyurmuştur:
"Hiç bir kavmin (ümmetin) ameli, onlar mâbedlerini süslemeye kalkışmadıkça bozulmamıştır.) [244]
Hâkim,
İbn-i Mes'ûd'dan rivayet eder. O şöyle demiştir: "Kıyamet kopmazdan önce
mîrâs malimn bölüşülmesi ortadan kalkacak, düşmandan alman ganimet
sebebiyle de kimse sevinç duymaz olacak..." [245]
Ben bu hususta derim ki: Bu rivayette
verilen haberin ikinci şıkkı bizını zamanımızda gerçekleşmiş durumdadır.
Birinci şıkka âit de bazı belirtiler vardır. Zira zamammızdaki devletin
vezirleri (bakanları), mirasçılardan çoğunu mirastan mahrum
etmektedirler... (Suyûtî). [246]
Beyhekî ve
sahihtir kaydiyle Hâkim,
İbn-i Mes'ûd'dan rivayet e-derler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîslerinde de şöyle buyurmuştur: "Kıyamet
kopmazdan önce mescidler yol edinilecek, kişi sadece tanıdığına selâm verir
olacak, kadın kocasıyla beraber ticâret yapacak, at ve kadın son derece
azalacak, sonra bir çoğalma olacak. Bu çokluk kıyamete kadar devam
edecektir."[247]
Ebûd-Derda Hadisiyle İlgili Bir Bölüm
Deylemî
Ebû'd-Derdâ'dan rivayet eder. O demiştir ki: Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem) bir gün Harise Oğullarına mensub adamın birine hitaben: "Sen
Allah yolunda gazaya gitmiyor musun?" dedi. O adam da: "Ey Allah'ın
Resulü, elbette gitmek
isterim, fakat birkaç fidan dikmiştim, onlar kurur diye korkuyorum. Onlara
bakacak başka kimsem de yoktur" dedi. Peygamberimiz ise ona tekrar
buyurdu ki: "Senin Allah yolunda gaza etmen, o birkaç fidanına bakmandan
daha hayırlıdır!" Adam, Efendimiz'in bu sözü üzerine gazaya katıldı...
Dönüşünde de, çok güzel bir fidanlıkla karşılaştı..."[248]
Hasan bin Muhammed bin El-Alevî’nin Rivayeti
İbn-i Âsâkîr, Hasan bin
Muhammed el-Alevî'den rivayet ediyor. O şöyle
anlatıyor: "Ben, bir gün Kûfe'deki Cuma Mescidinde idim. O sırada isyan
hâlinde bulunan Karmatîler, tâ Hicaz'a kadar gidip Mekke'yi işgal etmişler,
Haceru'l-Esved'i de sökerek Kûfe'ye getirmişlerdi. Kûfe'liler ise
daha Önce bana da, Hazret-i Ali'nin Haceru'l-Esved'le ilgili olarak şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Sanki ben, Ham soyundan olup da
el-Esvedü'd-Dendânî adındaki adamın, Hacer-i Esved'i şu yedinci
kemerden aşağıya doğru sarkıttığim görür gibi oluyorum!"
İşte, Hazret-i Ali'nin bu sözünün
tecellisine ben şahid oldum. O adama o
sıralarda "Rahme" diye hitap ediyorlardı. Karmatiler Mescid'e girdikleri
zaman, başlarındaki adam ona hitaben: "Ey Rahme, haydi
Hacer-i Esved'i al, Mescidin damına çık, oradan aşağı
sarkıt!" diye emir verdi. O da yani Esved-i Dendâni de onu alarak
Mescid'in damına çıktı, birinci kemere varıp durdu. Halk da merakla bakışıyorlardı.
Fakat sanki orada birisi onun elinden tutup da yediyormuş gibiydi.
O, oradan ikinci kemere geçti, buradan sarkıtacakmış gibi
yaptı, sonra üçüncü kemere geçti. Böylece tâ yedinci
kemere kadar gidip Hacer-i Esved'i oradan sarkıttı. Bunu benimle birlikte
seyreden cemâat da hayretler içinde kalmıştı. Zira onlar, bana da
naklettikleri gibi, Hazret-i Ali'nin bunu daha önceden bu şekilde haber verdiğini işitmişlerdi. Şimdi de aynen gözleriyle görmüş oluyorlardı. Onlar hayretlerinin büyüklüğünden, "Allahü Ekber! "
diyerek tekbir getirdiler."
Ben derim ki:
"Ali (radıyallahü anh), böyle bir şeyi kendiliğinden haber vermiş olamaz. Muhakkak bu, bunu Hazret-i Peygamberden duymuştur. Karmati-ler'in
fitnesi ve Hacer-i Esved'i yerinden söküp
getirmeleri ise, hicretin 317. yılında olmuştu. (Suyûtî) [249]
------------------------
[227] Bunu, Ebû Dâvûd ve İmam-ı Ahmed de rivayet etmiştir.
[228] Bunu, Buhârî, Müslim ve imam-ı Mâlik d©
rivayet etmişlerdir.
[229] Tirmizi de bunu
Huzeyfe'den rivayet etmiştir
[230] Buhârî ile Müslim de Ebû Hüreyre'den bu mealde bir hadis
rivayet etmişlerdir ki, bu hadis daha önce zikredilmiştir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar