Print Friendly and PDF

Bu Mecliste Taraf Yoktur

 


Seyyid Muhammed Nûru'l-'Arabî

1220/1805'de dünyaya gelen Nûru’l-’Arabî, küçük yaştan itibaren Ezher'de ilim tahsiline başlamıştır. Şeyhu'l-Islâm Şeyh Haşan el- Kuveynî gibi meşhur âlimlerden ilim almıştır.[1]

1244/1828 tarihinde Yanyalı Şeyh Ahmed Efendi ile Yanya'ya azîmet ve orada Nakşibendî şeyhi Şeyh Yusuf Efendi yanında sekiz ay kadar ikâmet ederek, mezkur şeyhin emriyle Mekke'ye gitmiştir.[2]

Mekke'de bir sene mucâveret ederek bu esnada Şeyh Ömer Abudurresûl'den hadis ilmi okumuş ve Şeyh İbrahim el-Halevetî'den de Halvetiyye tarikatını almıştır.[3] Şeyh Abdurresûl'e biat etmek istedi­ğinde o, Mısır'a gitmesini ve giderken Şâfl'î mezhebine göre amel edip, na­mazları cem' ve kasr etmesini istemiştir.

Şeyhin emrine uyarak Mısır'a giden Nûru'l-'Arabî, Ezher medresesine gitmiş, Üstâd Şeyh Haşan el-Kuveynî'nin elini öpmüştü. Kendisinden İmam Hüseyin Câmiini ziyaret etmesini isteyince, Nûrü'l-'Arabî oraya gitmişti. Kuşluk vakitlerinde dolu olan mescidde bu defa kimseler yoktu!. İçeri girdiğinde mihrabda oturmakta olan pek nürârî bir kimse gördü. "İçime onun Habîbullah olduğu doğdu", diyen Nûru'l-'Arabî, yanma vara­rak rükbesini öpmüştü. O da sırtını sıvazlayarak ona duâ etmiş, sonra "Git” buyurmuştu. Kapıya doğru yürüyüp çıktığında orada kimseler gö­rülmüyordu. Biraz sonra tekrar mihraba geldiğinde, orda da kimse yoktu. Bunun üzerine mescidin sokağa açılan kapısından çıkıp gitmişti. Câmiye döndüğünde, her tarafın insanlarla dolu olduğunu gören Nûru’l-’Arabî, Şeyh Haşan. el-Kuveynî’nin yanına gidip elini saygıyla öptü. "Artık sâ­na ilim açılmıştır; Anadolu’ya gidebilirsin," dedi.[4]

1245/1829'da Kahire'den ayrılıp Siroza gelmiş, oradan da Koçana ge­lerek, bir medreseye müderris olup, 1255/1839 yılma kadar kalmıştır. Bundan sonra oradan ayrılıp Üsküb'e gidip yerleşmiştir.

Nûru'l-'Arabî, pek fazla sigara içiyordu. Bir gece rüyasında, Medine'ye gitmiş Mahmûdiyye Medresesinde abdest aldıktan sonra, Harem-i Şerife girmek istemişti. Kapıda duran Hz. Ömer "Git, abdest al"; demiş. O da tekrar abdest alıp geldiğinde, aynı-emri yine tekrar et­mişti. Bunun üzerine abdest aldım, deyince, öfkelenerek sırtına eliyle iki defa vurunca hemen istifra etmeye balamış ve içinde bulunan duman kir­leri, istifra ile dışarı boşalmıştı. Bundan sonra Hz. Ömer yeniden abdest almasını emretmiş; o da abdest alarak Harem-i Şerife girmişti. Resûlullah salla'llâhü aleyhi ve sellem mihrabda, solda Hz. Ebû Bekir ve Ömer, sağında ise Hz. Osman ve Ali oturuyorlardı. Resûlullah, huzura gelen Nûru'l-'Arabî'yi oturtmaları için yanındakilere işaret edince Hz. Ebû Bekr ona, "otur" dedi. Büyük bir saygıyla Hz. Ali'nin yanında oturunca, Hz. Ebû Bekr "yanımızda niçin oturmadın?" buyurdu. O bir şey söyleyemeyince Hz. Ali, "bu mecliste taraf yoktur," dedi. Bundan sonra uykusundan uyandı.[5]

Nûru'l-'Arabî'nin rüyasında Resûlullah'tan, tevhîd-i ef al, tevhîd-i sıfat ve Tevhîd-i zât telkinlerini aldığı rivâyet edilmektedir.[6]

Müsâferet sebebiyle İstanbul'da bulunduğu sırada Şeyh Abdulhâlık Efendiden Nakşibendiyye tarikatını almıştır.[7]

1259/1843'de ikinci defa olarak Hacca gitmiş, Mekke’de Şeyh Abdülhâlık Efendi'nin halîfelerinden Şeyh Mustafa b. Mahmûd Tırabzonî'den tekmîl-i tarikatla "teslîk" ve "irşâd" icâzetnâmesi almış­tır.[8]                               .

Mekke'de kaldığı sırada Meczûb Melâmî Derviş Muhammed el- Mekkî'ye mülâki olarak bir halveti erbain çıkardıktan sonra bekâ, cem' ve hazret-i cem' makamları telkini almıştır.[9]

1289/1872 yılında İstanbul'a geldiğinde, Harîrîzâde onunla müşerref olmuş ve ondan bir takım tarikat kitapları okumuştur.[10]

Harîrîzâde, Şeyh Nûru'l-'Arabî'den Halvetiyye ve Nakşibendiyye tarikatlarında iki meşreb yani zahir, bâtın; iki seyr yani mestûr, âmir ya­ni; Tarikat sülükü ve sûfiyye yolu olan esmânın telkini, hakikat sülûkü ve melâmiyye yolu olan "Allah'ı bilme" hususlarında sülük verme icâzeti almıştır. .

Ehl-i şuhûd zevkine binâen vahdet-i vücûda kâil olan ilk mutasavvıf Nûru'l-'Arabîdir. Bu hâlde şer'î merâtib muhafaza edilir.[11]

Şeyh Muhammed Nûru'l-'Arabi, çoğunluğu Türkçe olan otuzdan fazla eser telif etmiştir.[12]

1305/1887 tarihinde seksen beş yaşında olduğu halde Ustrumca'da irtihal etmiş ve vefat eylediği odada defnolunarak orası türbe şekline if­rağ edilmiştir.[13]    

Kabri Şerifinin Olduğu Yer








[1]    Tibyân, III, vr. 215a.

[2]    A.g.e., III, vr. 315a;Tomar-ı turuk, s. 87.

[3]    Tibyân, III, vr. 315a.

[4]    A.g.e., III, vr. 215b.

[5]    Göst. yer.

[6]    Tomar-ı turuk, s. 89.

[7]    A.g.e., s. 89;Tibyân, vr. 216a.

[8]Göst.yer.                                                                                                                                                   [9]    Tomar-ı turuk, s. 89.

[10]  Bk. Harîrizâde'nin tahsili.

[11]  Tibyân, III, vr. 317a.

[12]  Hakkında ve eserleri konusunda bilgi için bk. Tibyân, III, vr. 316 vd.

[13]  Bk. Tomar-ı turuk, s. 93; Tibyân, III, Nûriyye tarikatı (Nûru'l-'Arabi'ye nisbet edilmiştir); Melâmilik ve Melâmiler.




Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar