Öteki Taraf İlişkileri
Transpersonel (Benötesi) Psikoloji
David
M. WULFF[1]
Çev.
Yrd. Doç. Dr. Ali Ulvi MEHMEDOĞLU[2]
Saliha UYSAL[3]
Maslow’un düşüncesi, alan olarak çok daha geniş olan ve
hümanist psikolojinin sınırlarını aşan bir başka araştırma akımına esin
kaynağı olmuştur. 1960’ların sonlarında, Hümanist Psikoloji Dergisi ve
Hümanist Psikoloji Derneği’nin kuruluşundan yalnızca birkaç yıl sonra, Maslow
ve meslektaşları, araştırmalarının, kendilerini tamamen “hümanist” meselelerden
öteye, kozmik anlam ya da nihâî ilgi meselelerine sevk ettiğini gittikçe daha
çok fark etmeye başladılar. Ortaya çıkan bu yeni akımı isimlendirmeye ilişkin
çeşitli tartışmalardan sonra, kimilerince davranışçılık, klasik psikanaliz ve
hümanist psikolojiye paralel şekilde bir “dördüncü güç” olarak görülen bu akımı
“transpersonel psikoloji” olarak adlandırdılar. Transpersonel psikolojinin
kamuoyuna ilk sunumu ise Maslow’un 1967’de San Francisco’da îlk Uniteryen
Kilisesi’nde verdiği bir konferansla oldu. Maslow’un, kendini- gerçekleştirme
ve doruk deneyimler konusundaki araştırmasından bölümler özetlediği bu
konferansı, Transpersonel Psikoloji Dergisi’nin ilk sayısında baş makale
olarak yayınlandı. Aynı sayıda transpersonel psikolojinin “felsefî babası”
olarak tanıtılan Maslow, hümanist psikolojiyi bir geçiş bilimi, “daha üst”
transpersonel şekle henüz bir hazırlık olarak düşünüyordu1.
Selefi [hümanist psikoloji] gibi
transpersonel psikoloji de, çağdaş psikologlar tarafından çeşitli gerekçelerle
ihmal edilmiş olan geniş bir olgu ve kavram çeşidini aydınlatmaya
uğraşmaktadır. Maslow’un altını çizerek tekrarladığı öneriyi izleyen
transpersonel psikoloji taraftarları, olası en kesin bilimsel yöntemleri bu konulara
uygulamaya çalışmışlardır. Transpersonel Psikoloji Dergisi’nin amaç
beyanına göre, transpersonel psikoloji aşağıdaki konuların empirik olarak
araştırılmasını kapsamaktadır:
Transpersonel süreç, değerler ve
durumlar, bütünleştirici bilinç, üst düzey-ihtiyaçlar, doruk deneyimler, vecd,
mistik tecrübe, varoluş, öz, mutluluk, huşû, hayret, beni aşkın- laştırma, ruh,
günlük hayatın kutsanması, birlik, kozmik farkındalık, kozmik oyun, bireysel
ve türler-arası sinerji, meditasyon teori ve pratikleri, ruhsal yönelimler,
merhamet, transpersonel birliktelik, transpersonel idrâk ve etkinleşme ve
ilgili kavram, deneyim ve uygulamalar.
Dergi’nin kurucu editörü Anthony Sutich, bu olguların
naturalist, teist veya başka herhangi bir açıdan da yorumlanabileceğini ilâve
eder.[4]
Din psikologlarının geleneksel bir
şekilde meşgul oldukları birtakım olgularla açıkça ilgilenmiş olan
transpersonel psikoloji, yine de daha önceki bu çalışmadan önemli bir ayrılışı
temsil eder. Doğu’nun dinî deneyimine, özellikle de meditasyona verilen çok
daha geniş yer son derece açıktır. Meditasyon araştırmaları, bu eserin 4.
bölümünde etraflıca incelenmiştir. Daha büyük ayrılık ise, transpersonel
psikolojinin, yeni bir bilimsel anlayış paradigması geliştirmek adına büyük
dinî geleneklerin —temel olarak yine Doğu’nun- psikolojik anlayışlarını kendine
mal etme çabasıdır. Hall ve Lindzey’in kişilik teorileri konusunda kaleme
aldıkları standart eserin[5] “Doğu
Psikolojisi” üzerine bir bölüm içermesi; ki bu bölümde Daniel Goleman
tarafından taslağı hazırlanan ve Theravada Budist kuralının üçüncü bölümü olan Abhidhamma’nın
psikolojik iç-görüleri önemli yer tutmaktadır, sadece transpersonel
psikolojideki bu eğilimi örneklemekle kalmaz, aynı zamanda transpersonel alanın
bir bütün olarak gittikçe daha çok tanındığına da kanıt teşkil eder. İsviçreli
varoluşçu psikoterapist Medard Boss tarafından anlatılan, geleneksel Hindû
irfânıyla ilk elden karşılaşmasına dair duyarlı bir hikâ- ye[6], bize,
transpersonele yönelik çağdaş ilginin sadece Amerikalılara münhasır olmadığını
hatırlattığı gibi, Doğu’dan iç-görüleri anlayıp kendine mal etmenin —Boss gibi
önemli birisi için bile— zorluklarını da göstermektedir.
Çağdaş fiziğin bütüncül “sistemler
görüşü”nden sonra olağanüstü hız kazanan yeni bir paradigma arayışı, fizikçi
Fritjof Capra’ya göre, eski mistik öğretilerle, özellikle de Doğu
gelenekleriyle çarpıcı benzerlikler göstermektedir.[7] Capra son çalışmalarından
birinde, yirminci yüzyıl fiziğindeki devrimin daha yaygın bir devrime, yani
bütün bilimlerde bir “dönüm noktası”na ve birey, toplum ve çevre için benzer
bir dönüşüm ve iyileştirme vaat eden yeni bir gerçeklik vizyonuna işaret ettiğini
öne sürer.[8] [9] Ken Wilber’ın
çok-düzeyli bir “bilinç tayfı/spektrumu” tasvir edip insanoğlunun “tamamlayıcı
Bütünlük ve Ruh”a7 yönelik tekâmülünün bir
modelini oluşturma çabaları;[10] önemli
ölçüde farklılık arz eden psikolojik ve dinî kavramları (ikincisi esasen Do-
ğu’dan) eşitlemek ve onları gerçekliğin hayli senkretik ve her şeyi kapsayan
vizyonuna göre düzenlemek için transpersonel yönelimin bazı taraftarları
arasındaki cüretkâr eğilimi örneklerle anlatmaktadır. Örnek deneme derlemeleri,
Ornstein,[11] Tart,[12] Walsh ve
Shapiro[13] ve Walsh ve
Vaughan[14] tarafından
yayına hazırlanan kitaplarda bulunabilir.
“Transpersonel
psikologlarca tercih edilen coşkulu retorik”,[15] —Batılı psikoloji ile Doğulu
dini— bütünleştirme noktasındaki çağdaş bir çabadan daha az bir din psikolojisi
önerir. Michael Washburn’ün belirttiği gibi, “transpersonel psikoloji kapsamlı
bir girişimdir; o, herhangi birinin kesinlikle kapsamında olmaksızın muhtelif
beşerî disiplinleri tanzim eden beşeri bir bilimdir (Geisteswissenschaft).”[16] Washburn,
çok-disiplinli niteliği ve bütüncül anlayış ideali nedeniyle, transpersonel
psikolojiyi transpersonel teori diye adlandırmanın daha doğru
olabileceğini belirterek devam eder. Dolayısıyla alanın, din psikolojisinin
sınırlarının ötesine yayılmış olduğunu kabul ederek, yine de en azından bazı
din psikologlarının meşgul olduğu iç içe geçmiş iki alt konuya döneceğiz: Ölüme
yakın deneyimler ve parapsikoloji.
Ölüme Yakın Deneyimler (Near-Death Experiences)
Ölüme yakın olma deneyimi,
transpersonel alanın en kışkırtıcı araştırma konusudur. Günümüzde ölüme yakın
deneyimler olarak adlandırılan şeyin menkıbevî kanıtı yüzyıllardır mevcuttu,
fakat ilk kez sistematik bir şekilde derlendiği ondokuzuncu yüzyıl sonlarına
kadar kaydedilmemişti. İsviçreli jeoloji profesörü ve böylesi tecrübelerin
bizzat deneği olan Albert Heim, on yılı aşkın bir süre, ciddî kazalardan
kurtulanların, özellikle Alpler’de hayâtî tehlikesi bulunan düşüşlere maruz
kalmış kişilerin raporlarını topladı.[17] Heim, bu tür kaza
kurbanlarının yaklaşık %95’i —ve muhtemelen hayatta kalamayan büyük çoğunluk—
için, yaklaşan ölüm deneyiminin son derece zevkli olduğu sonucuna vardı. Daha
az ciddî durumlarda bile insanı felce uğratabilecek ıstırap veya kaygıdan
azade, bu denekler, aşırı teyakkuz, çok hızlı zihinsel faaliyet ve derin huzur
ve teslimiyet hisleri yaşadılar. Bazıları, yaşamlarının hızlı bir tekrarına
tanık oldular ve en aşkın güzelliğin görsel ve işitsel deneyimlerini
anlattılar.
Ölüme yakın deneyim
olgusu, Raymond Moody’nin, mülâkat yaptığı yaklaşık 150 kişinin deneyimleri
üzerine popüler bir rapor niteliğindeki Life After Life adlı kitabının
yayınlanmasıyla birlikte yaygın bir ilgi konusu haline geldi.[18] Bir filozof
ve fizikçi olan Moody, aşağıdaki “ideal” durumu oluşturmak üzere bu raporlarda
sıklıkla tekrarlanan unsurları birleştirdi.
Bir adam ölmek üzere, [yani] en büyük fiziksel acı
noktasına ulaşmış durumda, ve doktorunun kendisinin öldüğünü söylediğini
işitiyor. Rahatsız edici bir ses, bir uğultu ya da çınlama sesi duymaya
başlıyor, ve aynı anda kendini fiziksel bedeninin dışında hissediyor, fakat
henüz bulunduğu fiziksel çevre içerisinde, ve kendi bedenini uzaktan
seyrediyor, bir seyirci gibi. Bu olağandışı hâkim noktadan hayata döndürülme
çabasını izliyor ve duygusal çalkantı içerisinde.
Bir süre sonra kendini toparlıyor
ve bu tuhaf durumuna gittikçe alışmaya başlıyor. Hâlâ bir ‘bedene’ sahip
olduğunu fark ediyor, lakin bu, ardında bıraktığı fiziksel bedenden çok farklı
bir yapıya ve çok farklı güçlere sahip bir beden. Derken başka şeyler olmaya
başlıyor. Onunla buluşmak ve ona yardım etmek için başkaları geliyor. Ölmüş
akraba ve dostlarının ruhlarını algılıyor, ve daha önce hiç karşılaşmadığı
sevimli, sıcakkanlı ruha benzer bir şey -nuranî bir varlık- karşısında
beliriyor. Bu varlık, sözlü olmayan bir şekilde, ona hayatını değerlendirmesi
için bir soru yöneltiyor ve hayatının önemli olaylarının genel görüntüsünü
yansıtan, kendiliğinden bir tekrarını göstererek ona yardımcı oluyor. Bir anda
kendini, görünüşte dünyevî hayat ile âhiret hayatı arasındaki sınırı temsil
eden, bir çeşit engel ya da ayırıcı çizgiye yaklaşmış buluyor. Lâkin kendi ölüm
zamanı henüz gelmediği için, dünyaya geri dönmesi gerektiğini anlıyor. Bu
safhada direniyor, şu ana kadar öbür dünyada yaşadıklarından hoşlandığı için
geri dönmek istemiyor. Güçlü mutluluk, sevgi ve huzur duygularının etkisi
altında kalıyor. Bu tutumuna rağmen, yine de, bir şekilde fiziksel bedeniyle
tekrar birleşiyor ve hayatta kalıyor.
Daha sonra başkalarına anlatmaya
çalışıyor, ama bunu yaparken güçlük çekiyor. Her şeyden önce, bu doğaüstü
olayları tanımlamak için uygun beşeri sözcükleri bulamıyor. Alay ettiklerini de
anladığı için diğer insanlara anlatmaktan vazgeçiyor. Her şeye rağmen bu
deneyim yaşamını, özellikle ölüme ve ölümün hayatla ilişkisine ilişkin görüşlerini
derinden etkiliyor.[19]
Moody’e bilgi
verenlerin hiçbiri birçok parçadan oluşan bu deneyimi kendi bütünlüğü
içerisinde nakledemese de, pek çoğu, on beş veya buna yakın farklı unsurun
ekserisini tanımlamışlardır. Bu unsurların sıralanışı da az çok değişiklik
gösteriyordu, fakat işaretlenen sapmalar enderdi. İlk raporunun devamında
Moody, sık rastlanmayan, dört başka unsur daha eklemiştir: bilinç yerine
geldiğinde unutulan, tam bilginin geçici vizyonu veya evrensel kavrayış;
tarifsiz güzellikteki ışık şehri; fiziksel dünyayla olan bağlarını henüz
koparamayan şaşkın ruhlar alanı; bazı ruhsal varlık veya aracılar vasıtasıyla
fiziksel ölümden doğaüstü kurtuluş.[20]
Moody’ninkinden önceki tarihlerde
yapılmış çeşitli çalışmaları içeren diğer araştırmalar, genel olarak onun
bulgularını desteklemektedir[21]. Standardize
edilmiş anketlerin geliştirilmesi, kültürlerarası kanıtlar ve alternatif kavramsal
modellerle araştırmacılar, yeni Ölümeşiği Bilimi (Circumthanatology) alanında,
ölüme yakın deneyimin doğasını ve şartlarını, artan bir isabetle açıkça
belirleyebilmektedirler. Sözgelimi, Karlis Osis ve Erlendur Haraldsson,
Birleşik Devletler’de ve Hindistan’da, ölmekte olanların gördükleri ve genellikle
kendilerine öteki dünyada rehberlik etmek üzere geleceklerine inandıkları
varsanısal (hallucinatory) varlıkları rapor ederler[22]. Bu varlıklar ağırlıklı olarak
ya ölmüş kişiler, çoğunlukla akrabalar; ya da melekler, İsa veya Shiva gibi
dinî figürlerdir. Ancak Amerikalıların, dinî figürlerden ziyade ölülerin
hayaletlerini görmeleri beş kez daha büyük ihtimaldir, halbuki Hintliler,
Hıristiyan hastalar da dâhil, dinî figürler gördüklerini çok daha sık
bildiriyorlar. Nancy Evans Bush’a göre, ruhsal bir varlık veya hayal ile
karşılaşmalar, ölüme yakın deneyim yaşamış olan çocuklar tarafından sıkça
anlatılmıştır, ancak 17 benzer rapordan oluşan derlemesinde Bush, hayatı tekrar
gözden geçirmeye ilişkin hiçbir beyan bulamamıştır. Öte yandan ışık deneyimi,
çocukların %65’i tarafından dile getirilmiştir, bu oran yetişkinlerden oluşan
gruplara nispetle neredeyse iki kattır[23].
XVI. yüzyıldan
Hieronymus Bosch’un Ascension to the Empyrean (Göğe Yükseliş) adlı tablosu, ölümü karanlıktan parlak bir ışık tüneline doğru bir geçit
olarak
resmediyor.
İntihar girişiminden sonra hayatta kalan kişiler, ölüme
yakın deneyimlerini, diğer ölüme yakın kurtulanları gibi, aşağı yukarı aynı
oranda (yaklaşık %50) bildirmişlerdir. Ancak, şaşırtıcı bir biçimde, anlamlı
bir cinsiyet farklılığı görülmektedir. İntihar girişiminde bulunan kadınların
sadece %35’i ölüme yakın deneyimlerini bildirmişken, erkeklerin ise %80’i
bildirmiştir. Erkeklerin oranının daha yüksek oluşu, Heim tarafından dile
getirilen yaklaşıma göre, erkeklerin öz-yıkımın (self-destruction) daha
öldürücü yöntemlerini kullanmaya eğilimli oldukları ve bu nedenle, eğer
hayatta kalırlarsa, ölüme daha çok yakınlaşmış olacakları meşhur gerçeğini
yansıtıyor olabilir. Beklediğimizin aksine, intiharla bağlantılı ölüme yakın
deneyimler genellikle çok olumlu ve bazen de son derece güzeldir. Üstelik ölüme
yakın deneyimlerle bağlantılı çok derin dönüşümler bu şartlar altında meydana
gelmiştir. Kanıtlar, ölüme yakın deneyim yaşayan intihar girişimcilerinin,
intiharı tekrar denemelerinin ihtimal dâhilinde olmadığını gösteriyor[24].
Ölüme yakın deneyim yaşamış bireyler, çoğu kez uyumlu bir
pozitif tutum değişikliği örüntüsünün bir veya daha fazla unsurunu
sergiliyorlar. Bu unsurlar arasında şunlar bulunmaktadır: (1) Ölüm korkusunda
dikkate değer bir azalış; (2) göreceli bir zarar verilemezlik hissi; (3) eşsiz
fakat henüz bilinemeyen bir görev için seçilmiş olma duygusu; (4) Tanrı veya
diğer bir dış gücün, kendilerinin yeni kader duygusundan sorumlu olduğu
kanaati; (5) ölümden sonraki bir hayat şekline yeni ya da yoğun bir inanç. Pek
çok raporda sıklıkla hayatın kıymetini yeniden değerlendirme, hayatı dolu dolu
yaşamak için yeni bir ivedilik duygusuyla birlikte önceliklerin yeniden
düzenlenmesi ve hayat olaylarını daha pasif bir kabullenmeyi birlikte getiren
ölümün gerçekliğine katlanma duygusu, şimdi eskiden düşünülenden daha az
kontrol edilebilir olarak algılanmaktadır[25]. Ölüme yakın deneyimin
derinliğini ölçmek için Kenneth Ring’in indeksini[26] kullanan Steven McLaughlin ve
Newton Malony, deneyimin derinliğinin ölçülen dinin önemindeki (r= .46) ve
bildirilen dinî faaliyetteki (r= .38) artışla anlamlı bir şekilde ilişkili
olduğunu bulgulamışlardır. Diğer taraftan, ölüme yakın deneyim öncesindeki
dindarlığın geriye dönük hesaplamaları, daha önceki dinî bakış açısının ölüme
yakın deneyimlerin meydana gelişinde ya da içeriğinde değil daha çok yorumunda
etkili olduğu biçimindeki yaygın görüşün doğruluğuna delil teşkil edecek
şekilde, derinlik indeksiyle hiçbir ilişki göstermemektedir[27].
Bazı araştırmacıların, deneklerinin, ölüme yakın
deneyimlerin insan kişiliğinin fiziksel ölümden sonra varlığını devam
ettirdiğini gösterdiği şeklindeki yaygın kanaatini paylaştıkları açıktır.
Ancak, psikiyatrist ve parapsikolog Ian Stevenson, ölüme yakın deneyimlerin,
şimdiye kadar hayatta kalma hipotezini destekleyen hiçbir nesnel kanıt
sağlamadıklarını belirtir[28]. Daha
doğrusu, böylesi deneyimler, Russell Noyes ve Roy Kletti tarafından ayrıntılı
olarak hazırlanan bir yoruma göre, yalnızca ölüm tehlikesiyle tetiklenen
intibaki süreçleri yansıtabilir[29]. Stanislav
Grof ve Joan Halifax’ın, ölme deneyiminin benzer dramatik doğum süreçlerinin
derinlerde gömülü anılarını canlandırdı- ğı[30] şeklindeki önerisini ve Ronald
Siegel’in, ölüme yakın deneyimlerin, ilaçların ve merkezî sinir sistemini
etkileyen diğer şartların yol açtığı varsanılar olduğu[31] şeklindeki teorisini içeren
çeşitli başka natüralist açıklamalar da ileri sürülmüştür.
Carol Zaleski, bunları ve diğer
teorileri, ölüme yakın deneyim literatürüne hâkim çalışmasında[32], hayali
(visionary) öteki dünya yolculuklarını içeren daha geniş tarihsel çerçeve
içerisinde yeniden inceler. Zaleski, [bu tecrübelerin oluşmasında] önceki
bölümlerden âşina olduğumuz, oksijen ihtiyacı, limbik sistemin görev
yapamaması, endorfinler, sınırlı çevresel uyarım ve rüyamsı (hypnagogic) görüntü
gibi açıklayıcı ilkeleri dikkate alır. Yeterli bir ölüm paradigması için
aslında Jungcu bir “ölüm arketipi” ihtimalini alternatif olarak ileri süren[33] Michael
Grosso gibi, Zaleski de bu teorilerin hiçbirinin ölüme yakın deneyimlerin bütün
çeşitlerini açıklamak için yeterince kuşatıcı olmadığı sonucuna varmıştır.
Zaleski bunun yerine, öteki dünya yolculuğ unu, hem kendimizi kâinatta
yönlendirmek üzere bir tasavvur, hem de ahlakî ve manevî hayat için bir yönerge
sistemi olarak hizmet gören dinî tasavvurun bir ürünü olarak düşünmemizi
önerir. Nesne-ilişkileri terimleriyle ifade edilecek olursa, ölüme yakın
deneyimler bu nedenle bize, öte dünyaya giriş yolumuzdan ziyade, bu dünyada
kendimizi evde hissetmemize yardım eden yanılsamalı geçiş fenomenleri olarak düşünülebilir.
Parapsikoloji
Stevenson’ın,
reenkarnasyon izlenimi uyandıran vakalar üzerine yaptığı araştırmanın[34],
transpersonel psikoloji kapsamına alınıp alınamayacağı açık olmadığı için, bu
alandaki bazı öğrenciler transpersonel psikolojiyi böylesi parapsikolojik
konulardan ayrı tutmayı tercih etmektedirler[35]. Ölüme yakın deneyim üzerine
araştırma yapmak da aynı nedenlerle transpersonel psikoloji dışında
tutulabilirdi, zira onun beden-dışı deneyim dâhil birtakım bileşenleri
parapsikologları uzun süre ilgilendirmişti. William James, Theodore Flournoy ve
Robert Thouless gibi seçkin isimler hariç; din psikologları da sözde paranormal
veya psişik fenomenlere literatürde gerçekten nadiren atıfta bulunulduğu için
şüphe ile bakmaktadırlar. Flournoy, bilimsel araştırma yapanların bu alanı
ihmal ederek çokça hata yaptıklarını ileri sürer, zira bu alan insan doğasına
ve yeteneklerine beklenmedik şekilde ışık tutabilir[36]. Flournoy, ruhçuluğun
-ölülerin ruhlarının kimi zaman insan hayatına müdahale ettikleri doktrini- bütünüyle
hatalı olduğu kanaatini taşısa da; telepati, durugörü ve telekinezi gibi
paranormal fenomenlerin olabilirliğini kabul eder, bunların mevcudiyetinin iyi
oluşturulmuş deneysel araştırmalarla bir gün kanıtlanabileceğini öngörür.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında derlenen, paranormal fenomenlerle ve ölümden
sonra hayatta kalma dâhil aynı tür fenomenlerle alakası olan en iyi kanıtlar,
Gardner Murphy ve birlikte çalıştığı Laura Dale tarafından bir kitapta
toplanmış ve değerlendirilmiştir[37]. Ünlü bir
Amerikalı sosyal psikolog olan[38] Murphy,
oldukça şüpheli olan bir alana yıllarca destek vererek itibarını cesurca riske
atmıştır. Onun bu alana yaptığı diğer katkıları arasında James’in ruhsal
araştırma hakkındaki yazılarını derlediği bir kitap bulunmaktadır[39].
Lawrence Grensted’e
göre, parapsikolojik araştırmaların ihsasları din psikolojisi için “sonuçta
önemli olabilir.”[40] Özellikle
telepati üzerine yoğunlaşan zoolog Alister Hardy, din psikolojisinin karşı
karşıya bulunduğu belki de en önemli noktanın şu olduğunu ileri sürmektedir.
Tanrı olarak adlandırılabilecek
gücün tamamen bireyin içinde -bilinçaltının derinliklerinde- bulunup
bulunmadığı veya [öyle ise] en azından aşkın olup olmadığıdır. Bir zihnin başka
bir zihinle diğer fiziksel araçlarla kurduğundan öte bir ilişki kurabildiği
şüpheden uzak bir şekilde gösterilebilseydi -yani gerçekte zihinsel hayatımızın
unsurları beynin psiko-kimyasal yapısının ötesine geçebilir- o zaman bu,
zihinlerimizin, bilinçaltının veya bilincin, Jung tarafından öne sürülen kolektif
bilinçaltı ihtimali gibi, bireysel kendiliğimizin ötesinde, daha geniş bazı
zihinsel alanlarla veya belki de tasavvur edilemeyecek şekilde daha büyük
şeylerle temas kurabileceği iddiasına en azından inandırıcılık katardı. Bu,
içerisinde belki de kutsal’ın (numinous) -Otto’nun din için kullandığı
"mysterium tremendum” (titretici gizem) terimi- bulunduğu düşünülen maddi
olmayan zihinsel bir dünyanın bilimsel olarak kabulüne yönelik önemli bir adım
teşkil ederdi[41].
Hardy, telepatiye
yönelik kanıtlar yeterince gelişmiş yani telepatinin bilimsel gerçekliği
yaygın olarak onaylanmış olsaydı, o zaman dinî tecrübeye bakışımızın da son
derece etkilenebileceğini iddia etmektedir.
Parapsikolojik araştırmanın dinî
ihsasları, anekdotsal ve deneysel araştırmalardan toplanmış delillere oldukça
âşina olan Episkopal rahip Alson Smith tarafından hayli ayrıntılı olarak
incelenmiştir. Smith, bu bulguların, her insanın bir ruha sahip olduğu ve bu
ruhun bedensel ölümden sonra yaşamını sürdürebileceği teminatını vererek;
evrensel bir ruhun ve bir ruhlar âleminin mevcut olduğunu varsayarak; insan
özgürlüğünün bir sınırı ve duanın aracılığının mümkün olduğunu göstererek; ve
daha evrensel sosyal bir ahlakın temellerini sağlayıp, tüm insanların
“ruhsallık hazinesi”ni paylaştığını vurgulayarak “parçalanmış iman çemberi”ni
onarmaya yardımcı olabileceğini savunmaktadır[42]. Bazı paranormal olaylar için
“karşı konulamaz” oluşu kanıt sayan Robert Thouless’in daha ölçülü analizi,
parapsikolojinin rolünün, “ruhsal bir dünyayı ve ölümden sonraki bir hayatı
kapsayan ve mûcizeler, kehânetler ve vizyonlar gibi dinî anlatı olgularının
daha anlaşılabilir gibi görünmesini sağlayan”, daha makul bir görüş oluşturmak
olduğunu belirt- mektedir[43]. Thouless,
“dinî inancın merkezi unsurları”na doğrudan deneysel araştırmayla
erişilemeyeceğini de düşünmektedir. Alan Angoff, Uluslararası Parapsikoloji
Dergisi’nin bu konuya tahsis edilen özel sayısında, din ve parapsikoloji
hakkındaki literatürün genişliği ve düzensizliği üzerinde durur[44].
Psişik
araştırma alanına sempati duyan başkaları gibi Smith ve Thouless de,
parapsikologların iddialarının geçerli bilime esaslı bir meydan okuma gibi
gözüktüğüne işaret etmektedirler. Bu nedenle pek çok araştırmacının bu
tartışmalı alandan uzak durdukları anlaşılabilir. Ancak paranormal deneyimlerin,
birçoklarının zannettiğinden daha geniş bir alana yayılmış olduğ u gerçektir.
Greeley’in Amerikalı ulusal örnekleminin %58’i en az bir kere birileriyle
uzaktan temas kurduklarını bildirmiş, %24’ü bir ya da birkaç kere uzak bir
mesafede meydana gelen olayları görmüş olduklarını iddia etmiş, %28’i ise ölmüş
birisiyle en az bir veya iki kere irtibat kurduklarını hissettiklerini
söylemişlerdir[45]. Paranormal
deneyimlerle ilişkili olan kişisel veya demografik faktörleri araştıran Greeley
ve çalışma arkadaşları, bu tür tecrübeleri yaşayanların ya aile kökenlerinde
ya da evliklerinde bulunan gerilimi anlatmaya eğilimli olduklarını, bu durumun
daha duyarlı görünmelerinde epeyce payı olabileceğini bulmuşlardır. Bu
araştırmacılar, paranormal fenomenler deneyimi —Karl Beth’e göre din
psikolojisinin asıl görevlerinden biridir[46]— ile ilişkili şartları
incelemenin mümkün olduğunu, son derece güç olan doğrulukları konusuna
bulaşmadan, göstermişlerdir. Eğer biz gerçekten bir paradigma değişimi ile
karşı karşıyaysak, transpersonel psikologların ve diğerlerinin savunduğu gibi,
paranormal fenomenler psikolojinin alt dalları içerisinde hâlâ bir yer
bulabilir. Ancak Murphy’nin kaydettiği gibi “tabu olan alanlar, bir hayli
aşındırıcı etki altında olsalar dahi, hızla değişmezler.”[47]
[1] Bu
tercüme, David M. Wulff’un, Psychology of Religion: Classic and Contemporary
Views, (New York 1991) adlı eserinin 612-618 sayfaları arasıdır.
[2] M. Ü.
îlâhiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
[3] M. Ü.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Psikolojisi Yüksek Lisans Öğrencisi.
1 A. H. Maslow, Toward a Psychology
of Being, New York 1968, s. ııı-ıv. [Türkçesi: Abraham Maslow, İnsan
Olmanın Psikolojisi (çev. Okhan Gündüz), İstanbul 2001].
[4] Anthony J. Sutich, “Some
Considerations Regarding Transpersonal Psychology”, Journal of Transpersonal
Psychology, 1, (1969), 11-20, s. 16.
[5] C. S. Hall ve G. Lindzey, Theories of Personality, New
York 1978.
[6] Medard Boss, A Psychiatrist Discovers India
(translated by H. A. Frey), London 1965.
(Original German edition 1959).
[7] Fritjof Capra, The Tao of
Physics, Berkeley, California 1975. [Türkçesi: F. Capra, Fiziğin Tao’su
(çev. Kaan Ökten), İstanbul 1991].
[8] Fritjof Capra, The Turning
Point: Science, Society, and the Rising Culture, New York 1982. [Türkçesi:
F. Capra, Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası (çev. Mustafa Armağan),
İstanbul 1989, 1991].
[9] Ken Wilber, Up from Eden: A Transpersonal View of Human
Evolution, Garden City. N. Y. 1981, s. 11.
[10] Ken Wilber, “Psychologia Perennis:
The Spectrum of Consciousness”, Journal of Transpersonal Psychology, 7,
(1975), s. 105-132; Ken Wilber, The Spectrum of Consciousness, Wheaton,
111. Quest 1977; Ken Wilber, Up from Eden: A Transpersonal View of Human
Evolution, Garden City. N. Y. 1981.
[11] R. E. Ornstein, (ed.), The
Nature of Human Consciousness: A Book of Readings, New York: 1973.
[12] C. T. Tart, (Ed.), Altered
States of Consciousness: A Book of Readings, New York 1969; C. T. Tart,
(ed.), Transpersonal Psychologies, New York 1975.
[13] R. N. Walsh ve D. H. Shapiro,
(eds.), Beyond Health and Normality: Explorations of Exceptional
Psychological Well-Being, New York 1983.
[14] R. N. Walsh ve F. Vaughan, (eds.),
Beyond Ego: Transpersonal Dimensions in Psychology, Los Angeles 1980.
[Türkçesi: R. N. Walsh ve F. Vaughan, (eds.), Ego Ötesi (çev. Halil
Ekşi), İstanbul 2001].
[15] Carol Zaleski, Otherworld
Journeys: Account of Near-Death Experience in Mediavel and Modern Times,
New York 1987, s. 107.
[16] Michael Washburn, The Ego and
the Dynamic Ground: A Transpersonal Theory of Human Development, Albany
1988, s. v.
[17] Albert Heim, “Remarks on Fatal
Falls”, translated by R. Noyes and R. Kletti, Omega, 3, (1972), s.
45-52. (Original German edition 1892).
[18] Raymond A. Moody, Jr., Life
After Life, Harrisburg 1976. (First published 1975). [Türkçesi:
Raymond A. Moody, Ölümden Sonra Hayat (çev. Gönül Suveren), İstanbul
1978, 1983].
[19] Moody, Life After Life, s. 23-24.
[20] Raymond A. Moody, Jr., Reflections on Life After Life,
Covington 1977.
[21] Stanislav Grof ve Joan Halifax, The
Human Encounter with Death, New York 1977; C. R. Lundahl, (ed.), A
Collection of Near-Death Research Readings, Chicago 1982; R. Noyes, Jr. ve
R. Kletti, “Depersonalization in the Face of Life-Threatening Danger: A
Description”, Psychiatry, 39, (1976), s. 19-27; Karlis Osis ve Erlendur
Haraldsson, Deathbed Observations by Physicians and Nurses: A Cross-Cultural
Survey, New York 1962; Karlis Osis ve Erlendur Haraldsson, At the Hour
of Death, (rev. ed.), New York 1986; Kenneth Ring, Life at Death: A
Scientific Investigation of the Near-Death Experience, New York 1980; M. B.
Sabom, Recollections of Death: A Medical Investigation, New York 1981.
[Türkçesi: M. B. Sabom, Ölüm Anıları: Tıbbî Bir Araştırma (çev. E.
Konyalıoğlu), İstanbul 1992].
[22] Osis ve Haraldsson, At the Hour of Death, (rev.
ed.), New York 1986.
[23] Nancy Evans Bush, “The Near-Death
Experience in Children: Shades of the Prison-House Reopening”, Anabiosis-The
Journal of Near Death Studies, 3 (1983), s. 177-193.
[24] K. Ring ve S. Franklin, “Do
Suicide Survivors Report Near-Death Experiences?”, Omega, 12,
(1981-1982), s. 191-208. (Reprinted in Lundahl, 1982).
[25] R. Noyes, Jr., “Attitude Change
Following Near-Death Experiences”, Psychiatry, 43 (1980), s. 234-242.
[26] Kenneth Ring, Life at Death: A
Scientific Investigation of the Near-Death Experience, New York 1980.
[27] Steven A. McLaughlin ve Newton H.
Malony, “Near-Death Experiences and Religion: A Further Investigation”, Journal
of Religion and Health, 23 (1984), s. 149-159.
[28] lan Stevenson, “Research into the
Evidence of Man’s Survival after Death: A Historical and Critical Survey with a
Summary of Recent Developments”, Journal of Nervous and Mental Diseases,
165 (1977), s. 152-170.
[29] R. Noyes, Jr. ve R. Kletti,
“Depersonalization in the Face of Life-Threatening Danger: An Interpretation”, Omega,
7 (1976), s. 103-114.
[30] Stanislav Grof ve Joan Halifax, The Human Encounter with
Death, New York 1977.
[31] Ronald K. Siegel, “The Psychology
of Life After Death”, American Psychologist, 35 (1980), s. 911-931.
[32] Carol Zaleski, Otherworld
Journeys: Account of Near-Death Experience in Mediavel and Modern Times,
New York 1987.
[33] C. R. Lundahl, (Ed.), A Collection of Near-Death
Research Readings, Chicago 1982, s. 224.
[34] lan Stevenson, Cases of the
Reincarnation Type: Vol. I. Ten Cases in India, Charlottesville, Va. 1975;
lan Stevenson, “The Explanatory Value of the Idea of Reincarnation”, Journal
of Nervous and Mental Diseases, 165 (1977), s. 305-326.
[35] M. Boucouvalas, “Transpersonal
Psychology: A Working Outline of the Field”, Journal of Transpersonal
Psychology, 12 (1980), s. 37-46.
[36] T. Flournoy, Spiritism and
Psychology, Abridged and translated by H. Carrington, New York 1911.
(Original French edition 1911).
[37] Gardner Murphy ve Laura A. Dale, Challange
of Psychical Research: A Primer of Parapsychology, New York 1961.
[38] E. R. Hilgard, Psychology in America: A Historical
Survey, San Diego 1987.
[39] Gardner Murphy ve R. O. Ballou,
(eds.), William James on Psychical Research, New York 1960.
[40] Lawrence W. Grensted, The Psychology of Religion,
London 1952, s. 165.
[41] A. Hardy, The Biology of God: A
Scientist’s Study of Man the Religious Animal, New York 1976, s. 121.
(British edition 1975).
[42] Alson J. Smith, Religion and the New Psychology,
Garden City, N.Y. 1951, s. 160-175.
[43] Robert H. Thouless, An Introduction to the Psychology of
Religion, London 1971, s. 88. (First Edition 1923).
[44] Alan Angoff, “The Literature of Religion and
Parapsychology”, International Journal of Parapsychology, 8 (1966), s.
321-334.
[45] A. M. Greeley, The Sociology of
Paranormal: A Reconnaissance, Sage Research Papers in the Social Sciences,
3/90-023, (Studies in Religion and Ethnicity Series), Beverly Hills, California
and London 1975.
[46] Karl Beth, “Die Aufgaben der
Religionpsychologie”, Religionpsychologie; Veröffentlinchungen des Wiener
Religionpsychologischen Forschung-Institutes, 1 (1926), s. 4-14.
[47] N. Farberow, (ed.), Taboo Topics, New York 1963, s.
58.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar