HÜSEYİN VASSÂF Hayatı - Eserleri ve Şiirlerinden Seçmeler
Cemâl
KURNAZ
Mustafa
TATCI - İsmail KASAP
İÇİNDEKİLER
On söz............................................................... vıı
HÜSEYİN VASSÂF.............................................................. 1
HAYATI............................................................................... 1
Ailesi.................................................................................... 1
Çalışma Hayatı...................................................................... 2
Tasavvufi Hayatı.................................................................... 4
Araştırmaları, Seyahatleri...................................................... 12
Vefatı.................................................................................. 15
ESERLERİ.......................................................................... 16
a) Kitaplar
1-
Şerh-i Esmâr-ı Esrâr
Sefine-i Evliyâ-yı Ebrâr 18
2-
Esrâr-ı Kur'âniye'den Bir
Nebze..................... 19
3-
Güldeste-i Hakikat........................................ 20
4. Kitab-ı Külliyât................................................................ 20
5-
Hâtıra-ı Hicâziyye......................................... 20
6-
Suriye'de Bir Cevelân.................................... 20
7-
Ravza-i Sâdâttan Bir Şemme.......................... 20
8-
Bursa Hâtırası............................................... 20
9-
Tertîb-i Cedid Coğrafiyye-i
Umûmî............... 20
10-
Hülâsâ-i Coğrafiyye-i Umûmî...................... 21
11-
Müntehabât-ı Ezhâr-ı İrfân........................... 21
12-
Gülzâr-ı Aşk............................................... 21
13-
Vesîletü'n-Necât........................................ 21
14-
Mürâselât.................................................. 21
15-
Bursah Mehmed Tahir Bey........................ 22
16-
Es'ad-nâme............................................... 22
17-
Risâle-i Hayriyye...................................... 22
18-
Risâle-i Şevkiyye...................................... 22
19-
Risâle-i Mûştâkiyye................................... 22
20-
Risâle-i Salâhiyye....... ’............................ 22
21-
Vâkı'at...................................................... 23
22-
Tevfik-nâme............................................. 23
23-
Kemâlü'l-Kemâl........................................ 23
24-
Remzî-nâme............................................. 23
25-
Mir'âtû'l-Kemâl......................................... 23
26-
Feyzü'l-Kemâl........................................... 23
27-
Kemâl-nâme-i Şeyh Hakkı......................... 23
28-
Lücec-i Asri Şerh-i Kelâm-ı
Mısri.............. 24
29-
Gülzâr-ı Şâdî Der Beyân-ı
Menâkıb-ı
Emin-i Tokadı ........................................... 24
30-
Mir'ât-ı Incilâ-yı Hakikat........................... 24
31-
Aynü'l-Hayat............................................ 25
32-
Divân-ı Vassâf.......................................... 25
b) Yayınlanmış Makale ve Şiirleri....................................... 27
Hüseyin Vassâf ın el yazısıyla
hayat hikayesinin ilk sayfası................................................ 30
SEÇME ŞİİRLERİ............................................................. 31
SÖZLÜK......................................................................... 121
BİBLİYOGRAFYA......................................................... 141
ÖN SÖZ
Hüseyin Vassâf, Türk irfan hayatına önemli eserler bıraktığı halde,
araştırmacılardan gereken ilgiyi görmemiş bir şahsiyettir. Bu ilgisizlikte,
onun eserlerinin latin harfleriyle basılmamış olmasının da etkisi vardır.
Maalesef Türk Ansiklopedisi ve Islâm Ansiklopedisi gibi iki önemli kaynakta
Hüseyin Vassâf maddesi yoktur. Diğer bazı ansiklopedilerde ise, Hüseyin Vâsıf
Bey adıyla, kısa ve birbirinin benzeri bilgiler tekrarlanmaktadır.
Biz bu çalışmamızda Vassâfm hayatı ve eserlerini ayrıntılı olarak ortaya
koyduktan sonra, Divan'ından seçtiğimiz 76 şiirine yer verdik.
Vassâfın Divân'ı, büyük boy 265 sayfadır. İçinde 504 şiir bulunmaktadır.
Mürettep değildir. Müellif hattı yegâne nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde
bulunmaktadır (Yazma Bağışlar Bl. No: 2311). Divan'da gazel, kaside, murabba,
muhammes, müsebba, terbi1, tahmis, tesdis, tesbi1, taştir,
matla', müfred, mesnevi, ruba'î, kıt'a ve şarkı gibi hemen her çeşit nazım
şekli kullanılmıştır. Bu nazım şekilleriyle içinde na't, münacat, medhiye,
mersiye türünde yazılmış şiirler, tarih manzumeleri ve silsilenameler
çoğunluktadır. Kendi şiirlerini de tahmis, taştir ve tesbi' etmiştir.
Son devir edebiyat tarihimiz için belgesel bir nitelik taşıyan eser
hakkında, bir mersiyeler ve medhiyeler divânıdır dense yanlış olmaz. Vassâf,
Sefîne-i Evliyâ'yı yazarken dolaştığı türbe ve tekkelerin tarikat büyüklerine
yazdığı şiirlere, tanıştığı postnişinler hakkında yazdıklarını da ekleyince
Divan, manzum bir biyografiler (terâcim-i ahvâl) kitabı görüntüsü almıştır.
Yine devrinin meşhur şeyhleri ile tanıdıklarının vefatı münasebetiyle kaleme
aldığı tarih manzumeleri eseri tarih açısından da önemli kılmaktadır.
Vassâf, Divan'ının başında kendi şairliği ve şiirleri hakkında oldukça
alçak gönüllü ifadeler kullanır:
"Tabî'at-ı şi'riyem yoktur. Binaenaleyh şâir değilim. Manevî zevk ve
aşk tesiriyle zaman zaman kalbten doğup lisândan sudür etmiş manzûmelerimden
terekküb eden bu divanı şa'iriyyet nokta-i nazarından tedkîk edenler
aldanırlar. Hatâları çoktur. Fakat mevzû'âtı itibarıyla erbâb-ı ma'nâ belki ona
bir kıymet verirler. Hatâlarını tashîh ve nazımına afv ile müsamaha
buyuranlardan Cenâb-ı Hak râzı olsun."
Vassâf, bu sözlerinde büsbütün haksız sayılmaz. Şiirlerinin tamamı göz
önüne alındığında, sanat değeri bakımından bunların hepsinin aynı seviyede
olmadığı görülecektir. Şiirlerde birbirinin tekrarı niteliğinde söyleyişler ve
vezin kusurları sıklıkla karşımıza çıkar. Bunda, eserin müret- tep hale
dönüştürülmeyip, müsvette olarak kalmasının da payı düşünülmelidir. Şairin
samimiyeti ve tasavvuf tarihine yönelik gayreti, bu eseri, zaaflarına rağmen
önemli hale getirmektedir.
Biz, bu çalışmamızda söyleyiş yönünden başarılı olan şiirleri seçmeye
özen gösterdik. Divân, belge niteliği taşıyan manzumeleri açısından başlıbaşına
incelenmeye değerdir.
Şiirlerde Vassâfın kendisine ait olan notları (V.) şeklinde belirttik.
Eserin sonunda, Osmanlı Türkçesine fazla aşina olmayan okuyucuya yardımcı olmak
amacıyla kısa bir sözlük hazırladık.
Bu çalışmamız, araştırmacıların ilgisini, Cumhuriyetin başlarında
aramızdan ayrılan, Sefine-i Evliyâ, Gülzâr-ı Aşk gibi hacimli eserleri
başta olmak üzere otuz civarında eserin sahibi Hüseyin Vassâf Bey'e
yönlendirebilirse, amacına ulaşmış olacaktır.
Hazırlayanlar
hüseyîn
vassâf
HAYATI
Ailesi
Hüseyin VassâPın babası Ürgüplü Hacı Osman Efendi, onun babası Ali
Aga'dır. Annesi Gürcü asıllı Falıma Emsal Hanım'dır. Babası, Mısır valisi
meşhur Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa'nm hizmetinde bulunmuş, bunların
vefatından son,ra Mehmed Ali Paşa'nın damadı Sadrazam Yûsuf Kâmil Paşa'nın
hizmetine girerek uzun yıllar Mısır'da ve İstanbul'da görev yapmıştır. Onun da
vefatından sonra Paşa’nın eşi Zeynep Hanım-efendi babasının ve eşinin emek-
dârına gerekli ilgiyi göstermiştir. Annesi Gürcü kızı olduğu için, önce Müşir
Zarif Mustafa Paşa'nın hizmetine alınmış, sonra Zeynep Hanımefendi'nin annesi
ve Mehmed Ali Paşa’nın hanımı Şem'înûr Kadınefendi tarafından hizmetine alınmış
ve hazinedar kalfalığına yükseltilmiş, Kadınefendi'nin vefatında, kızı Zeynep
Hanımefendi tarafından, VassâPın babası Osman Efendi ile evlendirilmişim
Aksaray'da Valide Camii karşısında Kara Mehmed Paşa Sokağı'nda ve Kogancı
Dede Mahallesi'nde 35 numaralı ev, Zeynep Hanımefendi tarafından satın alınarak
yarısı babasının, yarısı annesinin üzerine ihsan olunup 1281/1866 senesinde
burada bir düğün yapılarak evlendirilmişlerdir. Bir sene sonra kardeşi Ali Nuri
Bey 1282/1865-6, iki sene sonra kız kardeşi Refia Hanım 1284/1867-8, 8 Mart
1288/10 Muharrem 1289 (20 Mart 1872) Çarşamba gecesi Hüseyin Vassâf, 1297/1880
senesinde Mehmed Salahaddin isminde bir kardeşi dünyaya gelmiştir. Bunlardan,
Refia ve Salahaddin küçük yaşlarında vefat etmişlerdir.
Hüseyin Vassâf'ın adı, Şeyh Ahmed Zarîfî tarafın-dan, Muharrem ayında
doğduğu için, ismi Hüseyin; "inşaallah Vassâf-ı Muhammedi olur" diye
mahlası da Vassâf konmuştur. Vassâf'ın annesi, kardeşi Salahaddin'in
doğumundan sonra hastalanıp 1297/1880 tarihinde; babası da Cemâziye'l- âhir
1308/Şubat 1891) tarihinde vefat etmiştir. Anne, baba ve kardeşlerinin
kabirleri Merkez Efendi Kabristanında aile mezarhğındadır.[1]
Hüseyin Vassâf 10 Şubat 1309-15 Şaban 1310 (4 Mart 1893) tarihinde
Harbiye Nezâreti kâtiblerinden ve Sekbânbaşı Camii imâmı Hafız Mehmed Emin
Efendi'nin kızı Fâika Hanım (1879-1946) ile evlenmiştir. Bu evlilikten üç oğlu
ve bir kızı dünyaya gelmiştir. Büyük oğlu Osmân Tal'ât (Erler, 1896-1959),
Almanya'da ve İsviçre'de elektrik mühendisliği tahsil etmiştir. İkinci oğlu
Ahmed Cevdet, on sekiz aylıkken vefat etmiştir. Üçüncü oğlu Muhammed Suat Erler
(1910-1984)'dir. Dördüncü çocuğu Ayşe Muallâ’dır. İstanbul'da yaşamakta olan
Süha Erler oğlunun oğlu; Ergûn Sander ise kızının oğludur.
Çalışma Hayatı
Hüseyin Vassâf, öğrenimine Kara Mehmed Paşa Camii bitişiğindeki ibtidâî
mektebinde başlamıştır. İlk hocası Mehmed Efendi'dir. İbtidâî öğrenimini
Ağayokuşu ibtidâî mektebinde hocası Şükrü Efendiden tamamlamıştır. Yusuf
Paşa'da devrinin en seçkin okullarından olan Medrese-i Hayriyye'de ve sonra
Mekteb-i Osmanî'de ve Aksaray'da Valide Rüşdiyesi'nde okuyarak diploma
almıştır. Sonra Mekteb-i Mülkiye İdadîsi'ne giren Vassâf, buradan mezun
olmuştur. Babasının vefatı üzerine ailenin geçimini üstlenmek zorunda
kalmıştır. Mülga Rûsûmât emâneti evrak kaleminde çalışan kardeşi vasıtasıyla 20
yaşında 27 Ramazan 1309/12 Eylül 1308/25 Nisan 1892'de burada göreve
başlamıştır. Bir sene sonra iki yüz elli kuruş maaşla Şirket-i Hayriyye
tahrirât kalemine girmiştir. Burada bir sene kadar çalıştıktan sonra yeniden
Rüsûmât'a dönmüştür.
Rüsûmât'ta (Gümrükte) otuz iki sene hizmetten sonra Rüsûmat Mektûbî
Kalemi mümeyyizliğine, sonra 1 Temmuz 1325/14 Temmuz 1909'da Galata Emtia-i
Dahiliye Gümrüğü Kontrolü memurluğuna, 22 Eylül 1331/5 Ekim 1915) tarihinde
Sirkeci Gümrük Müdürlüğüne tayin olunmuştur. I. Dünya Harbi münâsebetiyle diğer
gümrükler işleme kapalı kalıp ithalât ve ihracât Sirkeci'de şimendüferle
sınırlı kaldığından, burada dört sene olağanüstü bir gayretle çalışmıştır. 6
Mart 1336/6 Mart 1920'de ödüllendirilerek terfian İstanbul Rüsûmat (Gümrük)
Başmüdürü olmuştur. Rüsûmat Genel Müdürlüğünde rıhtım, antlaşma, kanun ve
İntihabat komisyonlarında sekreterlikte bulunduğu gibi, Karadeniz Gümrükleri
teftişine ve Bartın ve Zonguldak'da bazı işlerin araştırılmasında
görevlendirilmiştir. Bu görevleri sırasında Bulgaristan ile ticaret ve gümrük
ihtilafnamesi ve liman nizamnamesi düzenlenmesiyle ilgili komisyonlarda, Romanya
ve Bulgaristan ile ticaret anlaşmaları esasına yönelik görüşmelerde görev
yapmıştır. Bu hizmetlerinde daima memleket ve devletin menfaatini gözetmiştir.
Osmanlı Devleti'nin yıkılması ve Millî Hükümetin teşekkülü sırasında Millî
Hükümetin rüsümâta ait inkılâbını İstanbul'da iki ay müddetle idare etmiştir.
Nihayet emekliliğini istemiştir. Bu isteği hükümet merkezinde kabul edilmemişse
de, ısrarı üzerine 29 Rebiü'l-âhir 1341-19 Kanûn-ı evvel 1338/19 Aralık 1922
tarihinde emekli olmuştur.
Tasavvufî Hayatı
Hüseyin Vassâf Bey’in, dervişliğe ve tasavvufa karşı ilgisi küçük
yaşlarında aile çevresinde başlamıştır. Annesi, Nakşibendî tarîkatinden
Gümüşhâneli Ahmed Ziyaeddin Efendi'ye bağlıdır. Babası, İstanbul'da Topkapı
civarında Pazar Tekkesi denilen İbrahim Ûmmî Sinan Dergâhı'nın şeyhi Salih
Efendi (1285/1868)'nin dervişlerindendir. Onun vefatından sonra oğlu Şeyh Ahmed
Zarifi Efendi (ö. 21 Muharrem 1331/31 Aralık 1912)[2]'ye
intisap etmiştir. Hüseyin Vassâfa, adını yukarıda belirttiğimiz gibi bu Ahmed
Zarifi Efendi vermiştir. Babası, bir arahk meşhur Mesnevîhân Mevlevi Mehmed
Esâd Dede'nin sohbetlerinde bulunmuştur. Vassâf, on beş yaşlarında Valide
Rüşdiyesi'ne devam ettiği sırada Mehmed Esâd Dede'den Farsça dersleri almış,
Mesnevî-i Şerif, Bostan, Hafız, Arûz-ı Endülüsî, Gülşen-i Râz ve Kasi- de-i
Hamriyye okumuştur. VassâPın tasavvuf merakı ve aşkı, bu derslerden sonra daha
da artmıştır.
Vassâf, gümrükteki memuriyeti sırasında İstanbul'a gelen Kerbelâ hatibi
Şeyh Nâsır Efendi'den Süleymaniye Câmii'nde bir sene kadar Buharî-i Şerif
okumuştur. 13171899-1900 senesinde Bursa'ya gitmiş uzun bir zaman burada
kalmıştır. 1318/1900-1901 senesinde Bâyezîd Câmii'nde Hoca Hüsnü Efendi'nin
Buhârî-i Şerif derslerine devam etmiştir. Bu bir kaç sene içinde bir hayli
hadîs bilgisi elde etmiştir. Müderris Hoca Necib Efendi'den Kasîde-i Bürde,
Ahmed Nazmî Efendi'den Ruhû'l-Beyân Tefsiri okumuştur. Ahmed Nazmî ile birlikte
ayrıca Yasin-i Şerif tefsirini tercüme etmişlerdir. Bu arada Aksaray'da Şekerci
Sokagı'ndaki Uşşâkî dergâhının bulunduğu yerde görev yapan Nakşibendî
tarikinden Şeyh Abalı Hafız ile Sûnbül Hânkâhı şeyhi Ziyâeddin Efendi'nin
sohbetlerinden yararlanmıştır.
1314 (1896-97) senesinde Şam'dan Istanbula gelen ve VassâPın evinde
misafir kalan Hanefî âlimlerinden ve Şabânî tarîkatinin Bekriyye kolu
şeyhlerinden Şeyh Muhammed Sultân Efendi[3]'ye
intisap etmiş ve bir kaç sene sonra bu şeyhten icâzetnâme almıştır.' Şeyhin
vefatından sonra Edirne'de Şeyh Sezâî'nin beşinci göbek evlâdından Gûlşenî Veli
Dede Dergâhı Şeyhi Şuayb Şerefeddîn Efendi'ye'* gıyaben arz-ı muhabbet
etmiştir. Küçük Ayasofya'da oturan Şabâniyye tarikati halifelerinden Hacı Kâmil
Efendi'nin feyiz dairelerinde senelerce kalmıştır. Bunların yanında Vassâf,
Sûnbül Hankâhıyla Seyyid Nizâm dergâhının zikir ve sohbetlerine de düzenli
olarak katılmış, Şeyh Şuaeddîn ve Şeyh Mahmud Efendilerin sohbet ve zikir
halkalarında bulunmuştur.
Bu sırada Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi ile haberleşmeleri devam etmiştir.
Seneler sonra, Şuayb Şerefeddin Efendi'nin, "âlem-i bekaya seferimiz
mukarrerdir, hemen Edirne'ye geliniz" demesi üzerine ona intisap etmiş, on
sene kadar terbiyelerinde kalmıştır. Vassâf, Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi'den
söz eden bir şiir yazmıştır:
Cenâb-ı Şeyh Sezâ'i-i Gülşenî feyzi
Bu abd-i kemteri Vassâf1! mûstenîr eyler
Kemâl-i ka’bı kerâmâtı ebher ü azher
Dü-çeşm-i şevkimi Hak-bîn edip karır eyler
Dil-i hazinimi pervâne-i muhabbet edip
Civâr-ı şu'le-i irfanda mûstedîr eyler
Riyâz-ı gülşenin el-yevm bülbül-i zarı
Cenâb-ı Şeyh Şerefüddin beni esir eyler
Semâ-yı ma'rifetin necm-i pertevi ki odur
Kulûb-ı kâsiyeyi nûru şu'le-gîr eyler
Onun vücûdu bu dîne şeref-pezîr-i Hudâ
Füyûz-ı ilm ü kemâli onu bî-nazîr eyler
Uluvv-i himmet ü irfânı zahir oldukça
Hudâ-yı azze ve celle bâtınında pir eyler
Hulûs-ı aşk u muhabbetle kemteri Vassâf
Bu yolda hissini ta'zîmini kesir eyler[4]
Vassâf, Şerefeddin Efendi'nin vefatından sonra halifesi Ahmed Müslim
Efendi'nin terbiyesine girmiş, onun emirleriyle halifesi Şeyh Şehrî Efendi'den
Gülşenî hilâfetnâmesi almıştır. Bu tarîkatle olan münasebetini, yazmış olduğu
silsilenamede söz konusu etmiştir:
Tarîk-ı Gülşenî'ye nisbetim var andelîb-âsâ
Meşâm-ı canıma gül-bûy-ı Yûsuf gelmede cânâ
Doğunca matla'-ı ma'nâdan âhir bir meh-i tâbân
Harîm-i sineme envâr-ı aşk ile olup peydâ
Münevver oldu hamdolsun Huda'ya gönlümün
şehri Kemâl-i şükr ile eltâf-ı Hak'tan ettim istid'â
Cenâb-ı Şeyh Şehrî himmet-i pâk-i azız ile
Hilâfetle fakiri kâm-yâb etti safa bahşâ
Azizim mürşidimden almış idi himmet-i feyzi
Hakire tercümân-ı âlem-i gayb oldu ol cânâ
Huda’nın avn ü tevfîkiyle bezm-âşinâyım ben
Erenlerden ümîd-vârım beni reddeylemez hâşâ
Husûsan Şeyh Şerefeddîn azîz-i evvelimdir bil
Gülistân-ı muhabbette yegâne bir gül-i râ'nâ
Mükerremdir muhteremdir edîb-i nükte-pîrâdır
Beşuştur hem halûktur hâsılı bir mürşîd-i a'lâ
Kemâl-i hilnıe mazhar vâris-i irfân-ı
peygamber
Ma'ârif gülşenînde fi'l-hakîka bülbül-i şeydâ
Cenıâl-i enverinden müstenir olmaktadır uşşâk
Kulûb-ı âşıkanm neş'esi bir nür-ı feyz-i ikrâ
Esir oldum onun irfanına ez-cân u dil billâh
Tecellâ-yı kemâlinden beni mest etti tahsîsâ
Azizim mürşidim makbûl u mergûbum odur el-hak
Feyz-bahşâ-yı devrânından desem ol zât için uhrâ
Gelir subh u mesâ bûy-ı kemâli canıma yâ hû
Benim'çün zâtıdır fî külli vaktin Ka'be-i
ulyâ
Cenâb-ı Kâdir ü Kayyûm’dan istirhâmım oldur
ki
Safâ-yı rahmetinde dâim etsün her zamân Mevlâ
Der-i ihsânının bir abdidir Vassâf-ı bî-evsâf
Şefâ’at-hâhıyam dâim ola çeşm-i dilim bînâ[5]
Vassâf bu sûfîlerden başka Kadiri şeyhlerinden Müştak Baha'nın oğlu Edhem
Baba'nm halifesi Şeyh Muhammed Kemter Hazretlerinden semâ' telkini ile bir
icazet-nâme almıştır. Müştâk Baba ve oğlu Edhem Baba hakkında bir eser yazdığı
için, Kadiri şeyhi mânâ âleminde kendisine Sümûhî mahlasını vermiştir.
Vassâf, aralarında kırk seneden fazla hukuk ve muhabbet bulunan Şeyh Hacı
Ali Behçet Efendi ile Tâhir Ağa Dergâhı'nda sohbette bulunmuştur.[6] Özellikle burada med-
fun bulunan Şeyh Seiahaddîn-i Uşşâkî nâmına âşıklara hizmet etmiştir.
Vassâf, Gülşenî hilafetnamesi aldıktan sonra, seyr ü sülûka nihayet
olmadığından, bir mûrşid-i kâmil aramaktayken Kasımpaşa'da Hüsâmeddin Uşşâkî
dergâhında[7] o sırada sec- câde-nişîn olan
Şeyh Hafız Mustafa Hilmî-i Sâfî'nin[8] dâire-i feyzlerinde yeniden
seyr û sülûka başlamıştır. Bu sırada Şeyh Hafız Mustafa Safi da vefat etmiştir,
(ö. 1925)[9] [10]
Bunun üzerine Şeyh'in halifelerinden İnegöl Müftüsü Mehmed İzzet Sâfiyullah
Efendi11 gelip (1869-70), VassâPın seyr ü sülû- kunu tamamlatarak
hilafet vermiş, azizinin tâc, hırka ve kemerini bir icazetnameyle birlikte
Vassâf'a teslim etmiştir (30 Haziran 1342/1925) Bundan altı ay sonra
da.tekkeler kapanmıştır.
Hüseyin Vassâf da kendi postnişinliği sırasında Pötürgeli Ali Rıza
Efendi, Sivaslı Muhammed Ömer Rüşdü, Göreleli Ali Osman Sıdkı, Ankaralı
Muhammed Mecdi'ye icazet vermiştir.
Buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılacağı üzere Vassâf, uzun bir zaman
Halveti Gülşenî tarikinden feyz almış, şeyhinin vefatından sonra Uşşakî tariki
üzere seyr ü sülûkunu tamamlamıştır. Bununla birlikte diğer bazı tarikatlerden
hilafet ve icazet almış "câmiü't-turûk" bir mutasavvıftır. Kendisi
feyz aldığı tarikatleri bir şiirinde şöyle dile getirir:
Bülbül-i şeydâ-yı aşkız Gülşenî Uşşâkîyiz
Reh-revân-ı ehl-i zevkiz Gülşenî Uşşâkîyiz
Ârif-i esrâr-ı tevhidiz Huda'ya çok şükür
Pey-rev-i erbâb-ı sıdkız Gülşenî Uşşâkîyiz
Ibtidâ vü intihâ seyrinde cevlân eyleriz
Hisse-yâb-ı cem' ü farkız Gülşenî Uşşâkîyiz
Cür'a-dâr-ı câm-ı feyz-i akdesiz mest olmuşuz
Ez-derûn-ı pür-vecd ü şevkiz Gülşenî Uşşâkîyiz
Mekteb-i ilm-i ledünde eyledik tahsîl-i hâl
Ders-i aşkta ayn-ı meşkiz Gülşenî Uşşâkîyiz
Halvetiyiz Kübrevîyiz Nûrbahşî Mevlevi
Nakşbendîyiz Sadîkız Gülşenî Uşşâkîyiz
Sâye-pâk-i Cenâb-ı Ahmed-i Muhtâr'da
Hazret-i Hak ile Hakk'ız Gülşenî Uşşâkîyiz
Biz cemâl-i tâb-nâk-ı hayrânîyiz Vassâfiyiz
Gıbta-bahş-ı garb u şarkız Gülşenî Uşşâkîyiz[11]
Hüseyin Vassâf, devrinin birçok tanınmış siması ile arkadaşlık etmiştir.
Bunlar içinde Tâhirü'l-Mevlevî ve Suudü'l- Mevlevî, Tahiraga Tekkesi Şeyhi Ali
Behçet Efendi, Üsküdar Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Akyürek, Bursa Mısrî Dergâhı
Şeyhi Mehmet Şemsettin ülusoy, lbnü'1-Emin Mahmut Kemal, Mehmet Besim, Halil
Nihat Boztepe ve felsefe profesörü Mehmed Ali Aynî sayılabilir.
Bunlardan lbnü'1-Emin Mahmud Kemal'in, Vassâfın tasavvuf ile şekillenen
kişiliği hakkındaki değerlendirmeleri dikkat çekicidir: "Hüseyin Vassâf merhum,
çocukluğundan beri kemâl-i salâh u takvâ ile mevsuf emsali nâdir bir merd-i
kâmil ve ehl-i hakikat u tarikat bir âşık-ı sâdık idi. Mehâsin-i ahlâkın
mücessem nümûnesi idi. Fart-ı tevâzu, sehâ ve mürüvvet, hayra delâlet,
muhtâcîne muavenet, sıdk u istikamet, namus ve iffet, bilmediğini öğrenmeye
gayret, ilme ve ehline hürmet ve hüsn-i hâl ashâbına fedâkârane hizmet,
ibadullaha şefekat onun şiâr-ı mahsûsu idi."[12]
Tâhir'ül-Mevlevî de aynı görüştedir: "Merhum hakîkaten asfiyâ-yı
ümmetten idi. Dervişliği dolayısıyla tevazu'u ve hüsn-i ahlâkı gıbta edilicek
bir dereceye varmıştı."[13]
Araştırmaları, Seyahatleri
Hüseyin Vassâf gerek memur olduğu yıllarda, gerekse emekli olduktan
sonra, birçok yer gezmiş ve buralarda bulunan mutasavvıfların sağ olanlarıyla
bizzat görüşmüş, vefat etmiş olanların ise hayatları ve halifeleri hakkında
bilgi toplamış, tekke ve türbelerinde incelemelerde bulunmuştur.
1922 senesinde emekli olan Vassâf Bey bu tarihten itibaren daha ciddî
çalışmalara girişmiştir. İlk olarak Bursah İsmail Hakkı Celvetî'nin eserlerini
incelemiş, bu sırada 1342 (1926) senesinde ikinci kez Bursa'ya giderek
incelemelerde bulunmuştur. Kemöl-nâme-i Şeyh İsmail Hakki Bursavî adh
eseri, bu araştırmaların sonucunda ortaya çıkmıştır.
1323/1905-6 senesinde Gelibolu'da Yazıcızâde Mehmed Efendi'nin türbesini
ziyaret etmiş, burada Muhammediyye'nin müellif hattı nüshasını görmüştür.
Buradan aynı yıl Hicaz’a gitmiş, Mekke'de yirmi üç gün kalmıştır. Haccı tamamladıktan
sonra Peygamber'in kabrine yüz sürmek arzusuyla Medine'ye geçmiştir. Burada bir
hafta kalmıştır. Bu seyahatte görüp yaşadıklarını Hâtıra-i Hicâziyye adh
eserinde anlatmıştır.
Edirne'de oturan Gülşenî şeyhi Şerefeddin Efendi’ye intisap ve ziyaret
amacı ile Edirne'ye gitmiş, burada Hz. Sezayî'ninki başta olmak üzere çeşitli
türbelere ziyaretlerde bulunmuş, incelemeler yapmıştır. Şerefeddin Efendi ile
olan haberleşmeleri ile gördüğü sülük ve rüyâlardan bahseden Mûrâselât
adh bir eser yazmıştır. Bu eser, Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi'nin biyografisi
ve Hüseyin Vassâfla olan mektuplarını ihtiva etmektedir.[14]
Vassâf, 1327/1909 senesinde Ankara'ya gitmiş, bir hafta Hacı Bayram
türbesini ziyarette bulunmuştur. Oradan Konya'ya geçerek Mevlânâ'yı ziyaret
etmiştir. Bu ziyaretin etkisiyle Hz. Mevlânâ'ya atfen şu gazeli yazmıştır:
Titriyor cân u dilim Hazret-i Mevlânâ'ya
Bu sebeble yanarım Hazret-i Mevlânâ'ya
Severim cân u gönülden o muazzam pîri
Arz-ı tekrîm ederim Hazret-i Mevlânâ'ya
Konya'nın kubbe-i hadrâsı göründükte hemân
Yandı dil nâire-i Hazret-i Mevlânâ'ya
Ne muallâ ne mutarrâ ne müfahham ravza
Mest olur zâiri hep Hazret-i Mevlânâ'ya
Geldi bir lerze-i aşk sabr u karârım gitti
Âşıkım neyleyeyim Hazret-i Mevlânâ'ya
Ma'kes-i hüsn-i ezel oldu mübârek zâtı
Mazhar-ı tâm dediler Hazret-i Mevlânâ'ya
Akıbet aşk ile sürdü yüzünü Vassâf ı
Hâk-i pâk-i kadem-i Hazret-i Mevlânâ'ya[15]
Buradan Afyonkarahisar'a geçmiş Sultan Divânî'yi ziyaret etmiş ve tekrar
İstanbul'a dönmüştür. Hüseyin Vassâf, çeşitli zamanlarda ziyaret ve
incelemelerde bulunmak amacıyla Bandırma, Gönen, Manyas, Gemlik, İzmit, Yalova,
Eskişehir, Afyonkarahisar, Uşak, Manisa, Menemen, İzmir, Siroz, Drama, Selanik,
Manastır ve Üsküp bölgelerini dolaşmıştır.
Vassâf, 1330/1914 senesinde Suriye'ye seyahate çıkmış, Beyrut'ta Yahya
Peygamber, Şam'da Şeyhû'l-Ekber, Bilâl-i Habeşî, ashab-ı kiramdan ve
Peygamber'in hanımlarından bir çoğu, Abdülganî Nablusî ve Mevlânâ Hâlid
Ziyaeddin-i Nakşibendî'yi ziyaret etmiştir. Bu arada ilk şeyhi Muhammed Sultân
el-Mübarek eş-Şabanî'nin kabrini de görmüş ve ziyarette bulunmuştur. Oradan Baelbek’e
ve Humus'a geçmiştir. Humus'ta Ömer İbn Abdülaziz, Abdullah İbn Hazret-i Ömer
ve Seyfullah el-Meslûl Hazret-i Hâlid türbelerini ziyaret etmiştir. Sonra
Hama'ya gitmiş, Eşrefoğlu Rumi'nin şeyhi Hüseyin Hamavî'nin ve Haleb'te
Zekeriyâ Peygamberin türbelerini görmüştür. Yafa yoluyla Kudüs'e gelmiş,
burada da Süleyman ve Dâvûd Peygamberlerin; Râbiatü'l-Adeviyye ve Selmân-ı
Farisî’nin türbelerini ziyaret etmiştir. Halîlü'r- Rahmân İbrâhîm Peygamberin
ravzasıyla Hazret-i İsa'nın makamı ve Kum'da meşhur Kumame külliyesini
görmüştür. Şam'da Şeyh Bedreddin ile görüşmüştür.
Tekrar İstanbul'a gelen Vassâf, Niyazî-i Mısrî'nin Lim- ni'deki türbesini
ziyarete niyetlenmişse de, bindiği vapur fırtına sebebiyle İzmir'e çıkmak
zorunda kalmış, ziyareti gerçekleştirememiştir.
15 Zilhicce 1341/19 Temmuz 1923’te Tekirdağ'a giden Vassâf, bölgedeki
mutasavvıflarla ilgili araştırmalar yapmıştır. Yine bu sırada Uzunköprü'de
merhum Şerefeddin Gülşe- nî'nin damadı Şeyh Hafız Mustafa ile görüşmüş, daha
sonra birlikte Edirne'ye geçmişlerdir. Şeyh Sezâî ve Şeyh Şerefeddin Efendi'nin
türbeleri ziyaret edilmiştir. Vassâf, tekrar İstanbul'a dönmüştür.
Bu sırada yirmi seneden fazla telifine uğraştığı Sefine-i Evliyâ'yı
temize çekmeye başlayan Vassâf, bu çalışmasını iki senede tamamlamıştır.
İstanbul'un Aksaray semtinde, babasından kalan evi tamir ettirip
döşeterek buraya taşınmış, bu taşınma sırasında beş yüz cilt kitabını Umumî
Kûtûphane'ye vermiştir. Bu ev, büyük İstanbul yangınında yanmıştır. Yangından
bir hafta önce gerçekleştirilen bu bağış sayesinde beş yüz cilt kitap kurtulmuştur.
Vefatı
Hüseyin Vassâf ömrünün son senelerinde, kış aylarım İstanbul
Vezneciler'deki Tekke Sokağı'ndaki evinde, yazlarını ise Suadiye'deki
yazlığında geçirmiştir.
21 Teşrin-i sâni 1929-19 Cumâdelâhir 1348/22 Ekim 1929’da
Arnavutköyü'ndeki evinde damar sertliğinden vefat etmiştir. 57 yaşında vefat
eden Vassâf, bu kısa hayatında önemli çalışmalara imza atmıştır. Vasiyeti
üzerine Rumeli Hisarı kabristanına gömülmüştür.[16]
Tahirü'l-Mevlevî, onun hakkında bir vefat manzumesi yazmıştır:
Ber-muktezâ-yı hikmet-i takdîr-i Kibriya
Bir arifin hayât-ı demi buldu intiha
Mîr-i Hüseyin-meşreb ü vassâf~ı ehl-i Hak
Kıldı cihân-ı kurb-ı llâhi'ye i'tilâ
Olmuş idi hayâtı onun halka nef-i mahz
Hulk-ı Hudâ olurdu cemâlinde rûşenâ
Yapmış idi sefine velîler rükûbuna
Kendi idi o keştî-i Hak üzre nâ-hudâ
Girdaba hiç düşürmedi fülk-i hayâtını
Daldı muhît-i zâta olup vahdet-âşinâ
Her ân u lâhza şa'şa'a-i mihr-i vasi ile
Bulsun revân-ı pâk ü musaffası incilâ
Çıktı semâ-yı sâbi'a gûlbank-i makdemi
Vardı Cenâb-ı Hazret'e Vassâf-ı evliyâ[17]
H. 1346
Arkadaşı Su'udü'l-Mevlevî'mn tarihi ise şudur :
Da'vet-i Hak'la bir velî-sîret
Oldu lâhık kirâm-ı eslâfa
Mazhar-ı izz-i vasi olur târih
l'tilâ-yı Hüseyn-i Vassâfa[18]
ESERLERİ
Hüseyin Vassâf, 57 sene gibi pek de uzun sayılamayacak ömründe hepsi
birbirinden değerli otuzdan fazla eser kaleme almıştır. Sefine-i Evliyâ,
bu eserlerin en tanınmışıdır. Eserleri arasında Süleyman Çelebi'nin Mevlid'ine Gûlzâr-ı
Aşk adıyla yazdığı şerh (Eserin 622 sayfalık müellif hattı tek yazması için
bkz. Sûleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2315) Bursalı Mehmet Tahir ve
İbnül Emin M. Kemâl Beyler gibi devrin tanınmış zevatıyla ilgili biyografik
eserleri de vardır. Diğer taraftan bazı sufî şairlerin ve bilhassa XVII. asrın
büyük mutasavvıfı Niyâzî-i Mısrî'nin şiirlerine yaptığı şerhler de önemlidir.
Âlim ve fâzıl pek çok hoca elinde yetişen Vassâf Bey'in zamanla büyük bir
kütüphanesi olmuşsa da, Aksaray'da oturduğu evi yandığında, aralarında kendi
yazdığı bazı eserlerinin de bulunduğu pek çoğu yanmıştır.
1925 senesinde tekkeler kapatıldığında Kasımpaşa Uşşak! Tekkesi şeyhi
bulunan Vassâf, harf inkılabı olmadan az önce bu eserlerinin bir kısmının
anlaşmalarını yapmış olmasına rağmen başaramamıştır. Merhumun bunları yeni harflere
çevirip bastırmaya ise ömrü vefa etmemiştir. Kitapların yazma müellif hattı
nüshalarının çoğu, oğlu Suat Erler tarafından Sûleymaniye Kütüphanesi’ne
bağışlanmıştır. Tahirağa Dergâ- hı'ndan intikal eden bazıları ise Çemberlitaş
Dönem So- kak'taki Karababa Tekkesi'ndedir.
Eserlerinde şu imzalarına rastlanmaktadır:
Bir abd-i nâkısi'l-kemâl ve kâmili'l-vebâl El-Hac Hüseyin Vassâf-ı
Gülşen-i Uşşâk-ı Mısrî.
Ene'l-fakîrü'l-hakîr Hüseyin Vassâf-ı Gülşen-i Uşşâ-kî-î Müştak!
el-muhtâc ilâ rahmeti'llahi Te'âlâ.
Hüseyin Vassâf-ı Gülşenî-i Uşşâkî-i Mısrî-i Halvet!.
Dervişlerin kemteri, Uşşâkîlerin ahkan, bâbu'llahın efkârı Hüseyin
Vassâf-ı bî-evsâf, herhalde muhtâc-ı eltâf.
Yazmış olduğu eserlerden tespit edebildiklerimizin künyeleri şöyledir:
a) Kitaplar
1-
Şerh-i Esmâr-ı Esrar
Sefine-i Evliyâ-yı Ebrâr:
Tarikat silsilelerini ve şeyh biyografilerini toplayan bu eser 5 cilttir.
Hüseyin Vassâf bu önemli eserini yazmaya 15 Şubat 1318/28 Şubat 1903'de
sahaflarda eline geçen Esmâr-ı Esrâr'ı şerh etmek maksadıyla yazmaya başlamışsa
da, sadece onun şerhi olmaktan çıkmış, toplanan geniş bilgiler sayesinde beş
büyük cilt haline gelerek biyografi kitaplarının en büyüklerinden birisi
olmuştur. Müsveddesini 25 Safer 1342/7 Ekim 1923 tarihinde tamamlamıştır. Eseri
temize çekince bir tarih söylemiştir:
"Beş ciltten ibaret sejîne-i Evliyâ nâm eser-i fakiranemin
hitâmında, Hazret-i $eyh-i Ekber Muhiddin Arabi efendimizin zuhûr-ı
rûhaniyetleriyle söylenmiş târihtir:
Çıkıp isnâ aşer târihini şöyle ettiler tebyîn
Sana ikrâm-ı Hak'tır hinıınet-i şeyh bilmiş ol Vassâf
Bu tarihden de anlaşıldığına göre eserin temize çekilmesi 12 Cemâdelûla
1343/ 8 Ocak 1925'te tamamlanmıştır.
I.
cilt: Mukaddime, tasavvufun
anlamlan gibi giriş yazılarından sonra lbnü'1-Emin Mahmud Kemâl İnal, Muhammed
Sâdık Vicdâni, Şeyh Vasfı Abdürrezzak Âlimî, Bağdatlı Muhammed Said Efendi,
Muhammed Hazmı, Muhammed Besim ve Ahmet Remzi Akyürek'in takrizleri vardır.
Bu ciltte şu tarikatler ve şeyhleri bulunmaktadır: Kadiriye, Rûmiyye,
Ismailiyye, Ganiyye-i Kadiriyye, Halisiyye, Yafiyye, Geribiyye, Müştakiyye,
Enveriyye, Rufâiyye, Bedeviyye, Mcdyeniyye, Suhreverdiyye, Şazeliyye, Desukiye,
Senûsiyye, Zeyniyye, Kûbreviyye, Mevleviyye, Sadiler ve Bektaşiler.
II.
cilt: Nakşibendiler,
Çeştiyye, Bayramiyye ve Celvetiyye tarikatleri ile şeyhleri.
III.
cilt: Celvetiyye,
Halvetiyye, Rûşeniyye, Gûlşeniyye, Sezâîyye, Karamaniyye, Cemaliyye, Sünbüliyye
ve Şabaniyye tarikatleri ve şeyhleri.
IV.
cilt: Şabaniyye kolundan
Çerkeşiyye, İbrahimiyye, Bekriyye, Sinaniyye ve Uşakiyye tarikatleri ile
şeyhleri.
V.
cilt: Ramazaniyye,
Cerrahiyye, Rufaiyye, Cihangiriyye, Mısriyye ve Mevleviyye tarikatleri ve
şeyhleri.
Vassâf, bu cildin sonunda İstanbul'da bulunan çeşitli talikalara ait
tekkeler hakkında bilgi vermiş, kendi hayat hikayesini 20 sayfalık bir bölümde
anlatmıştır.[19]
Eser, Vassâf hayatta iken basılmak üzere matbaaya teslim edilmiş, ancak
harf inkılâbı yapılınca basımı gerçekleşememiştir. Bugün müellifin kendi hattı
ile yazılmış bilinen tek el yazma nüshası İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi'nde
bulunmaktadır (C. l-V, Yazma Bağışlar Bl. Nu. 2305-2309).
Eserin I. cildi yeni harflerle yayınlanmışsa da, (Haz. Mehmet Akkuş-Ali
Yılmaz, Seha Neşriyat İst. 1990), hazır olduğu söylenen diğer ciltler henüz
basıhnamıştır.
2-
Esrâr-ı Kur'âniye'den Bir
Nebze:
İsmail Hakkı Bursevî nin Rühü'l-Beyân isimli tefsirinden Yasin-ı Şerif
kısmının tercümesidir. Arkadaşı Ahmet Nazmı Efendi ile birlikte yazmıştır. Bir
büyük cilttir.
Rûhü'l-Beyân'dan iki cüz'ün tercümesidir.
4. Kitab-ı Külliyât:
Fezâil ve âdâb-ı Islâmiyyeye dâir Fütûhât-ı Kenzü'l- Kur'ân'dan alınmış
bazı konulan içeren bir cilttir (Süleyma- niye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl.
No: 2318).
Haremeyn! ziyareti esnasındaki gözlemlerini ve yaşadığı manevî zevki
anlatan bir seyahatnamedir. Zeylinde Şam seyahati de yer almıştır.
Seyahatnamedir. Hâtıra-ı Hicâziyye'ye zeyldir. 1913'de Halep, Humus,
Hama, Trablusşam, Beyrut, Şam, Yafa ve Kudüs'e yaptığı seyahati anlatır.
7-
Ravza-i Sâdâttan Bir Şemme:
Ahmed er-Rufâî'nin menâkıp ve biyografisidir. Yazılması uzun zaman
almıştır. Yazann belirttiğine göre eser, bir Rufaî şeyhinde kalmıştır.
1317 senesindeki Bursa seyahatini anlatır.
9-
Tertîb-i Cedid Coğrafiyye-i
Umûmî:
Üç büyük cilt olan bu eserin ilk iki cildi büyük yangında yanmıştır. 1.
cilt için Maarif Nezareti'nden izin alınmış ve basılmıştır.
10-
Hûlâsâ-i Cografiyye-i
Umûmî:
1309'da yazılmış ve İstanbul'da basılmıştır.
11-
Müntehabât-ı Ezhâr-ı İrfan:
Vassâf'ın incelemiş olduğu dinî-tasavvufî eserlerden iltikât etmiş olduğu
beş defterden oluşan bir ciltlik bir çalışmadır (Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma
Bağışlar Bl. Nu: 2314).
Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n-Necât isimli mevlidinin şerhidir. Büyük
bir cilttir. Mevlid hakkında yapılmış en ciddi şerh sayılabilir (Süleymaniye
Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. No: 2315).[20]
Süleyman Çelebî ve Mevlid'i üzerine yapılmış küçük bir incelemedir.
Bursalı Mehmed Tahir Bey'in isteği üzerine Sırat-ı Müstakim'de yayınlanmış iki
yazısının ("Mevlid~i Süleyman Çelebi Hazretleri", 1V/79, s. 9-10;
"İlk Mevlid-i Şerif Cemiyeti Ne Zaman Teşekkül Etti?", IV/80, s.
24-25) genişletilmesiyle meydana gelmiştir. Başında İbnüİ-Emin Mahmut Kemal'in
takrizi vardır. Basılmıştır (Necm-i İstiklâl Matbaası, İst. 1329).[21]
Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi'nin hayat hikayesi ve mektuplarını ihtiva
eden bir eserdir (Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2310).
Bursalı Mehmed Tahir Bey hakkında yazılmış bir eserdir.
VassâPın, Mesnevi hocası Mevlevi Mehmed Esad Dede hakkında yazdığı bir
eserdir. Bu eser, Esad Dede’nin bazı şiirlerini ihtiva etmesi bakımından çok
önemlidir.[22] 1339'da yazılmıştır
(Sûleymaniye Ktp. Ragıp Paşa Bl. Nu. 3287/1293; Ank. Millî Ktp. MFA 06 1569).
Sefine'de, bir nüshasının Karababa Tekkesinde olduğu belirtilmektedir (C. 1,
s.14).
Yahya Efendi Dergâhı şeyhi Haşan Hayri Efendi'nin hayatı hakkındadır.
Kaygusuz şeyhi Mustafa Şevki Efendi'nin hayatı hakkındadır.
Kadiri şeyhi Müştak Baba ile oğlu Edhem Baha'nın hayatları ve halifeleri
hakkında yazılmış bir eserdir (Sûleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, Nu:
2320).
Abdullah Salâheddin-i Uşşâki'nin hayatı hakkında yazılmış bir eserdir
(Sûleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2318. Karababa Tekkesi'nde de
bir nüshası vardır.)
Vassâf'ın, kendi sûlûkunda yaşadığı manevî halleri anlattığı bir
eserdir. Şeyhi Mustafa Safi'nin emriyle yazmıştır.
lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey'in kardeşi Tevfik Bey'in hayatı hakkında
manzum bir eserdir.
lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey’in hususî, dinî, edebî, İçtimaî ve siyasî
hayatıyla ilgili olarak yazılmış altı yüz sayfalık bir eserdir.
Üsküdar Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Remzi Dede'nin hayatı hakkındadır. Bu
eserin nüshasının kimin elinde olduğu belli değildir. Bir fotokopisi Prof. Dr.
Hasibe Mazıoğlu'dadır (Ahınet Remzi Akyürek ve Şiirleri, Ank. 1987, s.
1).
lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey'in, "Ey rûh-ı şahsî ki bütün cânlara
cansın" diye başlayan na'tının şerhidir.
lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey'in bir kıt'asının şerhidir.
Bursah İsmail Hakkı'mn hayatı ve eserleriyle ilgili bir ciltlik bir
eserdir. Bir nüshası Bursa Orhangazi Genel Kütüpha- nesi'ndedir. Buraya İsmail
Hakkı Dergâhı'ndan Şubat 1926'da
gelmiştir. Hattı rikâdır. Müstensihi Mehmed Şemseddin Mısrî'dir. 60
yaprak, 119 sayfadır. Her sayfada 23 satır vardır. Tasnif Nu: 92, eski kayıt
nu: 129. Müellifin bildirdiğine göre diğer bir nüshası da Karababa
Tekkesi'ndendir.
28-
Lûcec-i Asri Şerh-i Kelâm-ı
Mısrî:
Niyazî-i Mısrî'nin, "ilim bahr vücûd esdâf anun dürdâne- siyem
ben" nutkunun şerhidir. Müellif bu şerhin bir nüshasını Bursa Mısrî
Dergâhı şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi'ye göndermiştir. (Bu nüshadan çekilen bir
fotokopi M. Tatcı'nın Küttıphanesinde bulunmaktadır.2
29-
Gülzâr-ı Şâdî Der Beyân-ı
Menâkıb-ı Emin-i Tokadı:
Mehmed Emin Tokadî'nin hayatını anlatan bir risaledir.
30-
Mir'ât-ı Incilâ-yı Hakikat:
Niyazî-i Mısrî'nin "Halk içre bir âyineyem herkes bakar bir ân
görür" ve "İbn-i vaktem ben ebu'l-vakt olmazam" mısrala-
rıyla başlayan iki gazelinin şerhidir. Eserin adı Sefine'nin son cildindeki
eserler listesinde yoktur. Bu sebeble, son eserlerinden birisi olduğu tahmin
edilebilir. Eserin isminin ebced değeri aynı zamanda eserin yazıldığı 1345
(1926) tarihini göstermektedir. Şerhin Fahameddin Ulusoy'un elindeki iki
nüshası ile Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki müellif hattı nüshası bilinmektedir
(Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2313).[23] [24]
Prof. Mehmed Ali Aynî hakkında yazılan bir eserdir. Vassâf, bu eserini
yazdıktan sonra okuyup değerlendirmede bulunmasını arzu ettiğinden dolayı
Mehmed Ali Aynî Bey'e göndermiştir. Sefine ve tncilâ-yı Mir'ât-ı Hakikaı'ıaki
eserler listesinde bu eserden bahsedilmez. Bundan hareketle Aynü'l- Hayat'ın,
müellifin son eserlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Mehmed Ali Aynî,
Hüseyin VassâPın kendisine gönderdiği bu eseri bastıramadan öldüğünü söyler.[25]®
VassâPın şiirlerini topladığı 265 sayfalık bir eserdir. Müellif hattı
yegâne nüshası Sûleymaniye Kütüphanesi (Yazma Bağışlar Bl. No: 2311)'ndedir.
Eser üzerinde bir tez çalışması yapılmıştır: İsmail Kasap, Hüseyin Vassâf ve
Divanı, Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ank. 1996).
Divan, 265 büyük boy çizgili sayfa bir yazmadır yer yer boş sayfalar
bulunmaktadır. İçinde 504 şiir vardır. Şair sonradan doldurmak amacıyla boş
bıraktığı harf sonu sayfaların bir kısmını dolduramamıştır. Başında (x) işaret
bulunan şiirler sülûkunu tamamladıktan sonra yazdığını söylemektedir.
Divan bu haliyle müretteb değildir. Şiirler harf sırasına göre dizilmeye
çalışılmışsa da sonlara doğru harf sırası bırakılmış, gazeller, kasideler,
müfretler, tahmisler, leştirler, tesbiler kanşık şekilde verilmiş, şaire
yazılan nazireler, şairin yazdığı nazireler, hatta şaire yazılan medhiyeler
bile Divan'a eklenmiştir.
Vassâf, aruza son derece hakim ve kolaylıkla şiir yazabilen bir şairdir.
Daha çok Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtûn Fâ'ilün, Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Mefâ'îlün vezinlerini kullanmıştır. Şiirleri, dönemine göre oldukça sade bir
dille kaleme alınmıştır.
Vassâf, divanında gazel, kaside, murabba', muhammes, müsebba', terbi',
tahmis, tesdis, tesbi', taştir, matla' ve müfred, mesnevi, ruba'î, kıt'a ve
şarkı gibi hemen her çeşit nazım şeklini kullanmıştır. Bu nazım şekilleriyle
içinde na't, müna- cat, medhiye, mersiye türünde yazılmış şiirler, tarih manzumeleri
ve silsilenameler çoğunluktadır. Şairin, kendi şiirlerini de tahmis, taştir ve
tesbi1 ettiği görülür.
Divan, son devir edebiyat tarihimiz için belgesel bir nitelik
taşımaktadır. Onun hakkında "bir mersiyeler ve medhiyeler divanıdır"
diyebiliriz. Vassâf, Sefine-i Evliyâ'yı yazarken dolaştığı türbe ve tekkelerin
tarikat büyüklerine yazdığı şiirlere, tanıştığı postnişinler hakkında
yazdıklarını da ekleyince divan manzum bir "terâcim-i ahvâl" kitabı
görüntüsü almıştır. Yine meşhur şeyhleri ve tanıdıkları için yazdığı vefat
tarihleri ile tekke ve camilerin inşa ve tamiri hakkında yazdığı tarih manzumeleri
Divan'ı tarih açısından da önemli bir kaynak haline getirmiştir.
Kasidelerin birçoğu mersiye ve medhiye tütündedir. Medhiyeler daha ziyade
tarikatler ve mürşidler hakkında yazılmıştır. Bunlar arasında Nakşı, Halveti,
Rufâî, Kadiri, Celvetî, Cerrahî, Mısrî, Mevlevî, Bayramı, Şabanî, Uşşâkî,
Gülşenî, Sünbülî büyükleri sayılabilir. Niyâzî-i Mısrî 10'dan fazla şiirle
hakkında en çok şiir yazılan tarikat büyüğüdür. Mısrî'den sonra, şeyhi Mustafa
Safî Efendi gelir.
Bunların dışında Nakşbendî, Mevlevi, Celvetî, Sünbülî ve Gülşenî tâcları
için yazılan beş ayrı tacnâme de dikkati çekmektedir.
Divan'da başkalarının şiirlerine nazireler, tahmisler, taştir- ler,
tesdisler ve tesbi'lerin yanında başkalarının Vassâf'a yazdığı nazireler ve
tahmisler de vardır. Bunlardan Behçet Dede, Mehmet Şemseddin Mısrî ve
Tâhirü'l-Mevlevî'ninkiler bir kaç adettir. Bir de müşterek gazeller
bulunmaktadır.
b) Yayınlanmış Makale ve Şiirleri
"Şeyh İbrahim Efendi Hazretleri", Mahfil, 11/23-24, s.
204-205, 222-227.
"Şeyh Şemsi Efendi Hazretleri", Mahfil, 111/28-29, s.88-
89, 112-113.
"Şeyh Osman ve Mehmet İzzi Efendiler", Mahfil, 111/32,
s. 146-147.
"Gazel (Hayranıyız redifli)", Mahfil, 111/35, s. 167.
"Hacı Ahmet Şükrü Efendi Hazretleri", Mahfil, V/52, s.
67.
"Hissi Bir Tarih Makalesine Lahika", Mahfil, V/53, s.
90.
"Mevlid-i Süleyman Çelebi Hazretleri", Sırât-ı Müstakim, IV/79,
s. 9-10.
"İlk Mevlid-i Şerif Cemiyeti Ne Zaman Teşekkül Etti?", Sırât-ı
Müstakim, IV/80, s . 24-25.
"Tulû-i Nûr-ı Huda", Sırât-ı Müstakim, IV/81, s. 45-47.
"Ziyaret-i Ravza-i Mutahhara", Sırât-ı Müstakim, 1V/84, s.
102-103.
"Şehr-i Recebin İlk Cuma Gecesi", Sırât-ı Müstakim, 1V/96, s.
307-308.
"Mirac-ı Şerif Münasebetiyle", Sırât-ı Müstakim, 1V/100,
s. 370-371.
"Hicaz Valisi Beyefendi'ye Açık Mektup", Sırdt-ı Müstakim,
V/lll, s. 122-123.
"İstikamet", Sırât-ı Müstakim, V/114, s. 166-167.
"Sırât-ı Müstakim Vasıtasıyla Bursa Mebusu Muhterem Tahir
Beyefendi'ye Vl/133, Sırât-ı Müstakim, s. 38-39.
"Mekâtib-i Evkaf Nâzır-ı Muhteremine Bir Rica", Sırât-ı Müstakim,
Vl/145, s. 236.
"Na't-ı Şerif (Eyler redifli Ceride-i Sûfiyye, 111/56, s. 93.
"Na't-ı Şerif (Bana redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/57, s. 103.
"Na't-ı Şerif (Aşkından redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/58, s. 111.
"Na't-ı Şerif (Muhammed redifli)", Ceride-i Sûfiyye,
111/59, s. 121.
"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/60, s. 133.
"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/62, s. 157
"Hz. Mısrî Niyazi'ye (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/65,
s. 188.
"Istimdad (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/66, s. 199.
"Huzûr-ı Saadette (Şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/67, s.
208.
"Hz. Mevlânâ'ya (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/92, s.
256.
"Hz. Celâleddin-i Rûmi (şiir)", Ceride-i Sûfiyye,
111/75, s. 267.
"Şeyh Osman Şemsi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/75,
s. 286-287; III/78, s. 317.
"Sâhib-i Tarikat Hz. Pir Şaban-ı Veli", Ceride-i Sûfiyye,
111/ 81, s. 348.
"Karabaş Veli Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/86, s.
397.
"Şeyh Mustafa Ma'nevî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye,
111/87, s. 407-408.
"Hazret-i Nasûhî", Ceride-i Sûfiyye, 111/88, s. 416-417.
"Üsküdarlı Şeyh Nuri. Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/90,
s. 434.
"Kuşadah İbrahim Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/91,
s. 444.
"Bosnevî Hacı Tevfik-i Şabanı Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye,
111/92, s. 452.
"Şeyh Kâmil ve Âlim Yakup Han Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye,
111/95, s. 483.
"Şeyh Mehmed Necip Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/96,
s. 493-494.
"Şeyh Mustafa Zekâi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/97,
s. 5-6.
"Hasan-ı Ensa Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/98, s.
19- 20.
"Muharrem Serâir Subhânî Şeyh Mustafa Enver-i Şabanı
Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/99, s. 32-33.
"Müteahhirîn-i Urefâ-yı Şabaniyyeden Kâmil Efendi Hazretleri", Ceridc-i
Sûfiyye, 111/100, s. 47-48.
"Bandırmak Şeyh Haşim Mustafa Efendi Hazretleri", Ceride-i
Sûfiyye, 111/104, s. 116.
"Şeyh İbrahim Nakşî Sünbülî k.s.", Ceride-i Sûfiyye, 1V/105,
s. 123.
"Hoca Ali er-Rûmî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/106,
s. 132.
"İbrahim Ümmî Sinan Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/107,
s. 138-139.
"Mirac-ı Şerif Münasebetiyle", Sırât-ı Müstakim, 1V/100,
s. 370-371.
"Hicaz Valisi Beyefendi'ye Açık Mektup", Sırât-ı Müstakim,
V/lll, s. 122-123.
"İstikamet", Sırât-ı Müstakim, V/114, s. 166-167.
"Sırât-ı Müstakim Vasıtasıyla Bursa Mebusu Muhterem Tahir
Beyefendi'ye VI/133, Sırât-ı Müstakim, s. 38-39.
"Mekâtib-i Evkaf Nâzır-ı Muhteremine Bir Rica", Sırât-ı Müstakim,
Vl/145, s. 236.
"Na't-ı Şerif (Eyler redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/56, s. 93.
"Na't-ı Şerif (Bana redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/57, s. 103.
"Na't-ı Şerif (Aşkından redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/58, s. 111.
"Na't-ı Şerif (Muhammed redifli)", Ceride-i Sûfiyye,
111/59, s. 121.
"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/60, s. 133.
"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye,
111/62, s. 157
"Hz. Mısrî Niyâzî'ye (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/65,
s. 188.
"Istimdad (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/66, s. 199.
"Huzûr-ı Saadette (Şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/67, s.
208.
"Hz. Mevlânâ'ya (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/92, s.
256.
"Hz. Celâleddin-i Rûmi (şiir)", Ceride-i Sûfiyye,
111/75, s. 267.
"Şeyh Osman Şemsi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/75,
s. 286-287; 111/78, s. 317.
"Sâhib-i Tarikat Hz. Pîr Şaban-ı Veli", Ceride-i Sûfiyye,
111/ 81, s. 348.
"Karabaş Veli Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/86, s.
397.
"Şeyh Mustafa Ma'nevî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye,
111/87, s. 407-408.
"Hazret-i Nasühî", Ceride-i Sûfiyye, III/88, s. 416-417.
"Üsküdarlı Şeyh Nuri Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, III/90,
s. 434.
"Kuşadalı İbrahim Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/91,
s. 444.
"Bosnevî Hacı Tevfik-i Şabanı Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye,
111/92, s. 452.
"Şeyh Kâmil ve Âlim Yakup Han Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye,
111/95, s. 483.
"Şeyh Mehmed Necip Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/96,
s. 493-494.
"Şeyh Mustafa Zekâi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/97,
s. 5-6.
"Hasan-ı Ensa Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/98, s.
19- 20.
"Muharrem Serâir Subhânî Şeyh Mustafa Enver-i Şabanî
Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/99, s. 32-33.
"Müteahhirîn-i Urefâ-yı Şabaniyyeden Kâmil Efendi Hazretleri", Ceridc-i
Sûfiyye, 111/100, s. 47-48.
"Bandırmalı Şeyh Haşim Mustafa Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye,
111/104, s. 116.
"Şeyh İbrahim Nakşî Sünbülî k.s.", Ceride-i Sûfiyye, IV/105,
s. 123.
"Hoca Ali er-Rûmî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/106,
s. 132.
"İbrahim Ümmî Sinan Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/107,
s. 138-139.
30 |
ŞİİRLERİNDEN
SEÇMELER
-1-
Mefûlü Fâilâtü Mefâîlü Fâilün
Yâ Rab sülûkumu âsân buyur bana
Rahrn eyle lutfunu ihsan buyur bana
Pek zor göründü gönlüme rûy-ı mücâhede
Âsâr-ı feyzini îkan buyur bana
Te'sîr-i gurbet ile kaldım ortada
Lutf eyle vuslatı şâyân buyur bana
Sahrâ-yı gamda kalıp ağlıyor gönül
Mahzun gönlümüşâdân buyur bana
Vassâf-ı bı-mecâlini bahşet Habîbine
Erdir selâmete gufrân buyur bana
-2-
Fâilâıün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Her taraf esrâr-ı vahdetten nişân oldu bana
Zevk-i vuslat semt-i cânândan ayan oldu bana
Her iki âlemde maksûdum Cemâlu'llahdır
Derd-i dil aşkın yolunda yâr-ı cân oldu bana
Kalbime envâr-ı Hak dâim tecellî etmede
Gayrı bundan böyle vahdet âşiyân oldu bana
Bûd u nâ-bûd-ı cihan söyler Ene'l-Hak sırrını
Her biri ders-i ma'ârifden beyân oldu bana
Bir tecellîsi kulu VassâPa feyz-â-feyz olur
llticâ-gâhım Hudâ-yı Müste'ân oldu bana
-3-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Yâ Resûl ihlâs ile ettim kavı îmân sana
Mazhar-ı feyzim senin sayende bin şükrân sana
Rûtbe-i ulviyyeni mûmkin mi takdir eylemek
İns ü cân ile mela'ik cümleten hayran sana
Coştu gönlüm fart-ı hubbunla karârım kalmadı
Bâb-ı lutfunda gedâdır cümle ins ü cân sana
Âşıkın olmak gibi bir devlet-i uzmâ mı var
Râh-ı aşkında feda olsun nice bin cân sana
Derd-i aşkın en büyük dârû iken âşıklara
Nale-kâr olmak diler kalb-i hazin her ân sana
Bâb-ı vasfında aczden başka bir sermâye yok
Hüccet-i âliyyedir bu Hazret-i Kur'ân sana
Âsitan-ı pâkine rû-mâl olan âşıklara
Bezl-i in'âm eylemek mu’tâd-ı âlî-şân sana
Bir nigâh-ı şefkatin uğrunda âh u zâr edip
Âşıkın Vassâf kıldı cânmı kurbân sana
Arz-ı hissiyyât için subh u mesâ virdim budur
Yâ Resûlallah cândan eyledim îmân sana
-4-
Mefâîlün Mefâîün Feûlün
Açılsın bendeki esrâr-ı ma'nâ1
Be-hakk-ı sûre-i Inııâfetehnâ[26]
[27]
Meded kıl pîr-i dest-gîrim Salâhı
Garibin kemlerin Vassâf a cânâ
Kemter-i dergâhınâm geldim sana
Feyz û istimdâdı ihsân et bana
Nefs-i zâlimden benim hâlim harâb
Pençe-i kahrından olsaydım rehâ
Olmuşum dûçâr-ı ye's bilmem neden
Kasvet-i kalb etti tahmîl-i cefâ
Nûr-ı aynım şendedir lutf u kerem
Abd-i ahkâr muntazırdır dâimâ
Âşık u kemter Hûseyn-i pûr-kusûr
Boynunu bükmüş safâ ister safâ
-5-
Mefâîlün Mefâîlün Feûlün
Beni vuslatla reşâd eyle yâ Rab
İnayet ile âbâd eyle yâ Rab
Esîr-i nefs olup kaldım perîşân
Dil-i vîrânıma dâd eyle yâ Rab
Kemâl-i rahmetinle et tecellî
İki âlemde imdâd eyle yâ Rab
Ayırma zümre-i erbâb-ı dilden
Beni anlar ile şâd eyle yâ Rab
Cemâl-i bâ-kemâlin âşıkıdır
Kulun "Vassâfı iş'âr eyle yâ Rab
-6-
Mcfâîlûn Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün
Eriştir aslıma aslımla agâh et beni yâ Rab
Seni bilmiş olanlar ile hem-râh et beni yâ
Rab
Tarikat âleminde yandı dil-i tâb cemâlinle
Garibim âşıkım aşkınla pür âh et beni yâ Rab
Senin'çün âh eden bir kalb yanarmış nâr-ı
hicrana
Visâlin bezmine şâyeste dil-hâh et beni yâ
Rab
Kalıp vâdi-i firkatte arar cân u dilim yâ Rab
Butun erbâb-ı aşka hâk-i şehrâh et beni yâ
Rab
Gönül göz rûşenâ olmak diler şems-i cemâlinden
Eriştir aslıma aslımla agâh et beni yâ Rab
-7-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ’ilün
Hazret-i Ahmed Muhammed aşkına kıl feth-i bâb
Bu dil-i mahzûnuma yâ Rabbe'r-Rahîm kıl
feth-i bâb
Vâdi-i hasrette kaldım merhamet şefkat buyur
Lutf u ihsanınla eyle mazhar-ı hüsn-i me'âb
İftahi'l-bâbıı bi-lutfik yâ
Azîme'l-Mültecâ
Çeşm-i dil olsun küşâde kalmasın gitsin hicâb
Gönüle gelsin mübârek vuslatınla inşirâh
Dâsitân-ı aşk ile ol dem müdevven bir kitâb
Gerçi cürmüm çok yüzüm yok arz-ı hâcâta nukat
Âşık-ı âvâre bir bîçâreyem pür-ıztırâb
Nûr-ı vashnla münevver eyle hicrân kalmasın
Şems-i ihsânın tulu1 etsin gönül
olsun mücâb
Dâimâ muhtacınım Vassâf-ı hasret-dîdeyim
Nâ-ümîd olmam efendim çünki lütfün bî-hisâb
-8-
CÂNÂN'A
Fâılâtûn Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
Dâima olmaktadır ben âşıka zülfün nikâb
Lutf edip ref-i hicâb et kalbe doğsun âfitâb
Gönlüme düştü kemâl-i aşk ile fikr-i visal
Her zaman çekmekteyim ben firkatinle çok azâb
Vuslatın derdiyle nâlânım âmân rahm et bana
Sevgili bir dânecik cânân-ı bî-rahm ver cevâb
llticâ-gâhım mübârek âsitân-ı re'fetin
Çok ümîd-vâr-ı atayım cândan ettim intisâb
Âşık-ı şeydâ-yı rûhsânn olan Vassâfına
Sevgili Mahbûbunun aşkına eyle feth-i bâb
-9-
Mefûlü Mefâ'îlü Mefâ'îlü Fe'ülün
Allahım eriştir beni sen canıma yâ Rab
Ver neş'e-i ezkâr dil-i devrânıma yâ Rab
Müsıağrak-ı ezkâr olayım cân u dilimle
Sırr-ı veled-i kalb ile cevlânıma yâ Rab
Esrâr-ı llâhiyyen ile kalbimi doldur
Tâ ki ereyim sen ulu Zî-şânıma yâ Rab
Mahbûbuna bahş eyleyiver merhamet eyle
Erdir beni de ol meh-i tâbânıma yâ Rab
Bir abd-i hakirin sana bend oldu bu Vassâf
Lutf eyle acı hâl-i perîşânıma yâ Rab
-10-
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün
Beni nıe'yûs-ı visal eyleme yâ Rab lutf et
Beni mehcûr-ı kemâl eyleme yâ Rab lutf et
Hep senin
lutfunu ümmîd ederim cananım
Beni mahrûm-ı cemâl eyleme yâ Rab lutf et
Ihsân kapma yüz sürerek boynumu büktüm
Beni dûçâr-ı melal eyleme yâ Rab lutf et
O güzel mağfiretinden edemem kat’-ı ümîd
Beni mazhar-ı Celâl eyleme yâ Rab lutf et
Gece gündüz kulunun virdi budur Allahım
Beni me'yûs-ı visal eyleme yâ Rab lutf et
-11-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Ne şerefli iş imiş kesb-i kemâl-i san'at
Ne güzel meslek imiş kesb-i kemâl-i san'at
San'at inşân için altun bileziktir denilir
Çalışıp eyleyegör kesb-i kemâl-i san'at
Ehl-i san'at parasız kalmıyor asla yâ Hû
İbret al eyle hemân kesb-i kemâl-i san'at
Sa'y edince oluyor mazhar-ı in'am-ı Hudâ
Eyle tahsîl-i rızâ kesb-i kemâl-i san'at
Sa'y ile buldular erbâb-ı mesâ'î ni'met
Edin evlâd-ı vatan kesb-i kemâl-i san'at
İki âlemde de mes'ûd olasın ey Vassâf
Nushum evlâdlanma kesb-i kemâl-i san'at
-12-
Mefâîlûn Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün
Cenâb-ı Fahr-i âlemdir zuhür-ı Âdem'e bâis
Nebiyy-i pür-keremdir hâdisât-ı âleme bâis
Habîb-i Hazret-i Hak'tır o nûr-ı dîde-i ümmet
Delîl-i mağfirettir hem necât-ı âdeme bâis
Şeref-bahşâ-yı devrândır harîm-i hâss-ı
cânândır
O rûh-ı ehl-i îmândır hübût-ı Âdem'e bâis
Der-i ihsânına kul ol o Mahbûb-i İlâhînin
Emîn ol zât-ı pâkidir sürûr-ı âdeme bâis
Onun dîvâne-i hüsn ü cemâli oldu Vassâfı
O ser-tâc-ı risâlettir şu'ûn-ı âleme bâis
-13-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Zümre-i aşk u mahabbet geldi geçti fevc fevc[28]
Kârbân-ı kûy-ı vahdet geldi geçti fevc fevc
Neş'e-i tevhîd ile mest oldu uşşâk-ı cemâl
Âşıkân-ı bezm-i halvet geldi geçti fevc fevc
Gülşen-i esrâr-ı cânândan haberdâr ol gönül
Ârifân-ı râz-ı sohbet geldi geçti fevc fevc
Kimseye bakî değildir bu güzergâh-ı cihân
Sâlikân-ı râh-ı celvet geldi geçti fevc fevc
Yan yakıl erbâb-ı hâle peyrev ol Vassâf-ı yâr
Hep serâirdân-ı hikmet geldi geçti fevc fevc
-14-
Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün
Göründü her taraftan hazret-i dîdâr mevc-â-mevc
Bütün zerrât olup nura tecellî-sâr mevc-â-mevc
Bi-hamdi'llâh mûnewer-sâz-ı aşkım feyz-i akdesle
Safâ-yâb olmada gönlüm benim her-bâr mevc-â-mevc
Tecellî-sâz olur Mevlâm cihânın bâtınından hep
Açıldı gülşen-i ezhâr pür-esrâr mevc-â-mevc
Geçip varlıktan artık sırra müstağrak olur gönlüm
Garîk-i bahr-i vahdet eyledi Settâr mevc-â-mevc
Hakikatte Hudâ'dan gayrı yok ey âşık-ı şeydâ
Dil-i VassâPı mest etti o gül-rûhsâr mevc-â-mevc
-15-
Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün
Bütün zerrât olup nûra tecellî-zâr
mevc-â-mevc
Ziyâ-pâş oldu yer yer pertev-i dîdâr
mevc-â-mevc
Bihamdi'llâh sırr-ı aşka sâik-i feyz-i
Rabbânî
Safâ-yâb olmada gönlüm benim her bâr
mevc-â-mevc
Nukûş-ı levh-i eşya olsalar da perde-i şâir
Meşârikten megâribten çıkar envâr mevc-â-mevc
Eder terk-i sivâ müstagrak-ı vahdet olur
gönlüm
Bütün yek-reng ü yek âhengdir ebhâr
mevc-â-mevc
Hudâ zâhir Huda bâtın odur manzûr u hem nâzır
Dil-i VassâPa şevk-âver o gül-rûhsar
mevc-â-mevc
Bu gazele şuarâ-yı mutasavvifeden üstâdım Muhammed Besîm
Beyefendi'nin bir tahmîs-i nefîsi vardır. Divânın nihayetine
dere olunmuştur (V).
-16-
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün
Meclis-i aşka şeref verdi yine dilber-i şûh
Revnak-efzâ-yı kulûb oldu yine dilber-i şûh
Bezm-i rindâna tenezzül buyurup taltîfen
Bizi hallendirerek geldi yine dilber-i şûh
Salınıp lutf-ı revân-bahş ile cümlemizi
Kodu hayrette esir etti yine dilber-i şûh
Ehl-i dil cezbe-i aşka tutulup oldu harâb
Akh târâc ile eyleyivermişti yine dilber-i
şûh
Vasf-ı cânâneye kadir mi olur Vassâf ı
Bizleri vecde getirmişti yine dilber-i şûh
-17-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Hâlık-ı kevn ü mekân zî-şânsın yâ Rab meded
Sâhib-i gufrân-ı bî-pâyânsın yâ Rab meded
Kulların mü'minlere ebvâb-ı ihsânın açık
Sâhib-i cûd u kerem Sûbhânsın yâ Rab meded
Âşıkânın rûz u şeb dökmektedir gözden yaşı
Çeşm-i uşşâka yegâne cânsın yâ Rab meded
Rahmetin semtinden estikçe dil-i mahzûna bâd
Feyz-bahşâ sâhibü'l-ihsânsın yâ Rab meded
Neş'e-i tevhîd ile hüşyâr olur erbâb-ı dil
Sâhib-i vechü'l-kerîm ü ânsın yâ Rab meded
Birsin Allâhım şerikin yok Azîmü'ş-şânsın
Merhametli sevgili Yezdan'sın yâ Rab meded
İkicâ etse kulun dergâhına mağfûr olur
Mülk-i gencîne-i gufrânsın yâ Rab meded
Tâ'ifü'l-Beytü'l-Harâm oldum kemâl-i şükr ile
Merhametli bir Celîlü'ş-şânsın yâ Rab meded
Dâimâ zikr-i dilimdir yâ Gıyâse'l-Müstagîs
Kullara ihsân eder Mennân'sın yâ Rab meded
Abd-i pür-şerm ü hicâb Vassâfa zâtın aşkına
Lutf edip rahm eyle kim Rahmân'sın yâ Rab
meded
-18-
Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün
Zuhûrâtsız kahnca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd
Fütûhâtsız kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd
Erenler himmetinden dûr u mehcûr olmasın yoksa
Himâyeisiz kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd
Mübarek hânkâh-ı izzete rû-mâl olur gönlüm
Sahâbetsiz kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd
Gece-gündüz düşüncem feyz-i pâk-i evliyâu'llâh
Kerâmetsiz kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd
Fakirin kemterin Vassâfa rahm et Hazret-i
Şeyhim
Vesâyeısiz kahnca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd
-19-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Aşk-ı cânân âşık-ı sâdıklara gâyet leziz
Zevk-i vuslat fâik ü lâyıklara gâyet leziz
Aşk-ı Hak'ta hayrete dûçâr olur erbâb-ı dil
Dâima derler bizim bu hâlimiz gâyet leziz
Zülf-i cânân sâye saldı âşıkânın kalbine
Lezzet-i dîdâr gibi âlemde yok gâyet leziz
Her seherde terk-i hâb u râhat eyler ehl-i
aşk
Zâr u feryâd eylemek onlar için gâyet leziz
Bülbül-âsâ nağme-sâz olmaktadır Vassâf-ı aşk
Hakk'a abdiyyet ona gelmektedir gâyet leziz
-20-
Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün
Gönül aşk-ı Muhammed'le demâdem âh u zâr
eyler
Kararmış kalbi nûr-ı aşkı gâyet tâb-dâr eyler
Umûm ezvâk-ı kevneyne değişmem hâlet-i aşkı
Bu aşkın sırrına agâh olamaz kârı zâr eyler
Ümîd-i vuslat-ı dîdâr ile gülzâr-ı aşkında
Cemâl-i tâb-nâk-i uşşakını bî-ihtiyâr eyler
Güzel cananın atf-ı nigâhı kalbe iksîrdir
Anun'çün rûz u şeb durmaz bu gönlüm iftikâr
eyler
Zülâl-i lutfuna kandır kulun Vassâfı cananım
Senin aşkın ile cân u gönülden iftihâr eyler
-21-
Fâilatûn Fâilâtün Fâilün
Levh-i dilde nakş olundu mühr-i yâr
Gayr-i münfekk oldu dilden aşk-ı yâr
Âşıkım aşkını cemâlu'llâhadır
Gel yetiş imdâda ey Perverdigâr
Merhamet kıl bir nigâh et ey Latif
Neş‘e-i aşkından oldum girye-bâr
4
Dâima sermestinem ey nûr-ı
aşk
Şîve-i ma’şûkân etti bî-karâr
Hep visâlin zevkidir âh ettiren
Behcet-i vechinden oldum cezbe-dâr
-22-
MePûlü Mefâîlû Mefâîlû Feûlûn
Yâ Rab bizi de zümre-i pîrâna yetiştir[29] [30]
Nazar buyurup ni'met-i ihsana yetiştir
Bahşeyle bizi Hazret-i Mahbûbuna lütfen
Mehcûr-ı visâl ile cânâna yetiştir
Hasrette koma âteş-i hicrânına yakma
Ser-tâcımız ol cevher-i Kur'ân'a yetiştir
Feyz-i ezelî-i keremin bizlere rûhdur
In'âmın ile dûrre-i irfana yetiştir
Dergâh-ı ulûhiyyetine kulluğumuz
Esbâb-ı hidâyet ile gufrana yetiştir
Vahdet ilinin sırrına hem-râz eyle
Erdir bizi ol şems-i dırahşâna yetiştir
Vassâf-ı hazin garka-i deryâ-yı hicâbdır
Rahmet buyurup mefhar-i devrâna yetiştir?
-23-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Hakk ile mahbûbuna âşık olan nâlân olur®
Girye-bâr-ı aşk olanlar âkıbet handan olur
Ağlamaktır âşıkın bâdî'-i feyz ü izzeti
Ağlayan gözlerde envâr-ı Hudâ tâbân olur
Aşk-ı Hakk'a mâlik olmak çok büyük bir saltanat
Âşık-ı Mevlâ olanlar server-i meydân olur
Vuslata meftün olan ehl-i kemâl olmak gerek
Mülk-i irfâna o demde Yüsuf-ı Ken'ân olur
Âleme gelmekteki maksad nedir idrâk için
Hasr-ı evkât eyleyenler kâmilü'l-insân olur
Mazhar-ı tevhîd-i ePâl ü sıfat u zât olan
Şübhe etme bil muhakkak pîr ü pîrân olur
Vâkıf-ı ilmden olmak şereftir sâlike
Öyle bir sâlik nihâyet nâtıku'l-Kur'ân olur
Âşık-ı zât-ı Hudâ'nm kân zikru'llâhtır
Neş'e-i ezkâr ile kalbi onun rahşân olur
Hakk ile Peygamber'e aşkım tezâyüd etmede
Abd-i mahz olmuş kulu VassâPı da kurbân olur
® lbnü'1-Emîn Mahmud Kemâl Bey Efendi'nin bir kıt'ası üzerine
söylenmiştir (V).
-24-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
Küntıi kendin sırrını kendinde bulmaktır hüner1
Hâ'il-i vuslat giyâhı dilde yolmaktır hüner
Nefsine ârif olanlar Rabbine âgâh olur
Terk-i hestî eyleyip fi'l-hâl solmaktır hüner
Âleme gelmekteki maksad nedir müdrik isen
Ehl-i beyt-i Mustafâ'ya bende olmaktır hüner
Çeşme'-i irfân-ı Haydar'dır hayât-bahşâ-yı dil
Hâne-i kalb aşk-ı cânân ile dolmaktır hüner
Durmayıp seyrân eden devrâna bak da ibret al
Kârvân-ı ehl-i îkâna katılmaktır hüner
Târ-ı gîsûsiyle dîdârı verir zînet dile
Öyle bir ma'şûk için yanmak yakılmaktır hüner
Şemsi-i Mısrî ezelden aşk ile olmuş enîs
Gül-beden cânân için VassâPa yanmaktır hüner
9 "Gizli bir hazine idim." Aclunî, Keşfü'l-Hafâ,
II, 132.
Bursa'da Mısrî Âsitânesi şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi
Hazretleriyle müştereken söylenmiştir (V). Her beytin birinci
mısraı M. Şemseddin Efendi, İkincisi Vassâf Bey'e aittir.
-25-
Hazret-i Salahî-i LJşşâkî'nin Bir Gazelini
Tahmis
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Vâdi-i aşka düşüp Mecnûn'a sor Leylâ nedir
Ol ruh-ı Leylâ'daki gül-câm-ı müstesnâ nedir
Âleme gelmekteki maksad nedir dünyâ nedir
Çünkü Âdem-zâdesin bil Âdem-i ma’nâ nedir
Âdem isen anla sırr-ı alleme'l-esmâ-1
nedir
Anla ef'âl ü sıfâı u zâtı var onda haber
Her nefes bâr-ı nesîm-i zülf-i anber-bû eser
Gafil olma aç gözün âkil isen kıl el-hazer
Mazhar-ı esmâ-i hüsnâdır çü âlem ser-te-ser
Ism-i A'zam mazharı olan dil-i dânâ nedir
3 Zulmet-i tende kalıp dûçâr-ı hüzn etme veli
Âric-i Kuds-i menâzil ol safâ-yâb et veli
Bir tuzaktır mâsivâ kapdırma minhâc-ı dili
Gel urûc eyle sivâdan anla mi'râc-ı dili
Kabe kavseyne erip bil sırr-ı ev ednâ1 nedir
H "Âdem'e isimleri öğretti."
Bakara, 31.
12 "İki kavis miktarı.......... "
Necm, 9.
13 ".... Hatta
ondan daha yakın." Necm, 9.
14
Öyle ihzar et dili kim kâbil-i in'âm ola
Misl-i mir'ât-ı mücellâ ma'kes-i gül-fâm ola
Mâhı rû'yet eyleyip vuslat için bayram ola
Kalbi tathîr et sivâdan kâbil-i ilham ola
Bilesin Hakke'l-yakînde sırr-ı mâ evhâ[31] nedir
Feyz-yâb olmak dilersen çek bu dünyâdan elin
Sûrî varlıktan geçip çek câm-ı ehvâdan elin
Hakk'a döndQr rûyunu çek cümle eşyadan elin
Hâk-i pây-i mürşide düş çek dü-âiemden elin
Bildire ummân-ı dilde dürr-i bî-hemtâ nedir
Ol kadar nûş etmek ister dil şarâb-ı aşkı ki
Mest-i lâ-ya'kıl olup bulsa nisâb-ı aşkı ki
Bol bol iç Vassâf ol câm-ı safâ-yı aşkı ki
Şöyle mest etsin Salâhî cây-ı Hak aşkı ki
Ni'met-i ukbâya hâhiş kalmasın dünyâ nedir
-26-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Kimde ki aşkın nişanı var makâlden bellidir
Gizlenir mi ondan esrâr ki hısâlden bellidir
Âşık-ı sâdık gelince râviden mehcûr olur
Âşık-ı sâdık hakikatte suâlden bellidir
Feyz-i uşşâkın mazharı olmaktaki devlet büyük
Mazhariyyet isteyenler hüsn-i hâlden bellidir
4 Hazret-i cânânımız taltifi bezi etmiş bize
Bezm-i aşkta sunduğu âb-ı zülâlden bellidir
Bî-nihâye hamd ü şükr etmekte Vassâf Rabbine
Sevgili Allâh'ımm lutfu cemâlden bellidir
-Tl-
Feilâtûn Feilâtûn Feilâtûn Feilün
Söyle derdin nedir ey dil bana gel eyleme nâz
Kendine hâs olan hâl ile ol gel dem-sâz
Ehl-i irfan dediler âlem-i ekbersin sen
Zevk-i vicdân ile ifhâm-ı merâm eyle biraz
3 Sende meknuz olarak var nice esrâr-ı kemâl
Sahn-ı gülşendeki bülbül gibi eyle âgâz
Kuş değil rûh değil sâye değilsin ammâ
Arş-ı a’lâ-yı mahabbette edersin pervâz
Bu senin derdine elbette devâ olsa gerek
Bir devâ-sâz tabibi edegör mahrem-i râz
Gâh olur âteş-i derdinle yanar cümle cihân
Gâh olur zevk u neşâtınla cihân nagme-tırâz
Reviş-i hâline baktım ki karârın yoktur
Şendeki hâletin esrân nedir kıl ibrâz
Hâne-i kalbini tathîr edegör ey Vassâf
Lem'a-i feyz-i İlâhî olacak tâb-endâz
Dâimâ âh u figân eylemeye meylin var
Yazamaz hâlini bir türlü kalem dür u dırâz
-28-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Ahsen-i takvime hayrân olmuşuz hayrânîyiz
Âşık-ı şeydâ-yı cânân olmuşuz hayrânîyiz
İçmişiz peymâne-i aşkı ezel bezminde biz
Gülşen-i lâhûta hayrân olmuşuz hayrânîyiz
Mest ü medhûşuz bütün seyrânımız gülzâr-ı aşk
Neş'e-yâb-ı nûr-ı cânân olmuşuz hayrânîyiz
Andelîb-i bâğ-ı hüsn olduk safâ-yı cân ile
Behcet-i cânâna hayrân olmuşuz hayrânîyiz
Ol tecellî-gâh-ı hüsnün âşık-ı Vassâfıyız
Ahsen-i takvime hayrân olmuşuz hayrânîyiz
-29-
Fâilâıûn Feilâtün Feilâtün Feilün
Mest ü medhûş-ı visaliyiz dahi hayrânîyiz
Âşık-ı nûr-ı cemâliyiz dahi hayrânîyiz
Tâ ezel zevk ile geldik yine zevken gideriz
Peyrev-i ehl-i kemâliyiz dahi hayrânîyiz
Aşk-ı Hak bizlere sermâye-i cân olmuştur
Dâimâ ebkem û lâlîyiz dahi hayrânîyiz
4 Ey gönül uğrar isen gülşen-i İbrahim'e
De ki ey ârif-i hâliyiz dahi hayrânîyiz
Âlem-i dilde bize behcet-i aşk olmuşsun
Cezbe vû hâle misâliyiz dahi hayrânîyiz
Bâb-ı ihsanına geldik bizi mehcür etme
Vâkıf-ı sırr-ı menâlîyiz dahi hayrânîyiz
Nazar et merhamet eyle bu garîb VassâPa
Sun bize âb-ı zülâlîyiz dahi hayrânîyiz
-30-
MePûlü Feûlûn
Meftûn-ı visaliz
Uşşâk-ı cemâliz
Hayrân-ı kemâliz
Mestân-ı celâliz
Mecnûn-ı Hudâ'yız
Biz ahde vefayız
Cânâne fedayız
Vîrâne-serâyız
Bâkîye meylimiz var
Dîdâra şevkimiz var
Allah'a recâmız var
Gencîne-nümâyız
Pûr-zevk-i şuhûduz
Biz ârif-i cûduz
Râz-dân-ı vücûduz
Mir'ât-ı safâyız
Mir'ât-ı mûcellâyız
Müştâk-ı Mustafâ'yız
Vassâf-ı musaffâyız
Envâr-ı Hudâ'yız
-31-
Feilâtün Feilâtûn Feilâtün Feilün
Ehl-i Hak münkir ile eyleyemez istînâs
Ehl- i aşk gafil ile eyleyemez istînâs
Sâlik-i râh-ı şerî'at ise bir kimse eğer
Âtıl u bâtıl ile eyleyemez istînâs
Mazhar-ı zevk-i tarikat ise bir kimse eğer
Ehl-i gaflet ile hîç eyleyemez istînâs
4 Hakkı hak bâtılı bâtıl bilen erbâb-ı şuhûd
Ehl-i butlân ile hîç eyleyemez istînâs
Evliyalar yoludur râh-ı basiret Vassâf
Çünki onlar ile kör eyleyemez istînâs
-32-
Feilâtün Feilâtün Feilün
Düşünüp fikrini etme teşviş
Vakt-i merhûnunu bekler her iş
Çok telâş etme sakın her işte
Kıl te'enni ola gör dür-endîş
l'timâd eyleme dünyâya sakın
Rûz-ı ukbâyı hemân kıl derpiş
Kimsenin gönlünü yıkma zinhar
Pek fena kimseye derler delirmiş
Abd-i mahz olmağa sa'y et Vassâf
Mütevekkil olagör ey derviş
-33-
Feilâtûn Feilâıün Feilün
Ne şerefli reh-i Hak'tır ihlâs
Mazhar-ı midhat-ı Hak'tır ihlâs
Ehl-i ihlâsı senâ-kâr Kur’ân
Ba'is-i ni'met-i aşktır ihlâs
Hâlis û muhlis için lutf-i Huda
Sebeb-i rütbe-i zevktir ihlâs
Dâhil ol mekteb-i ihlâsa çalış
Çünkü ser-nâme-i meşktir ihlâs
Abd-ı hâlis ola gör ey Vassâf
Bilmiş ol riPat-i halktır ihlâs
-34-
Feilâtün Feilâtün Feilün
Nazar-ı merhamet et yâ Feyyâz
Mazhar-ı ma'rifet et yâ Feyyâz
Feyz-i akdesle mukaddesle beni
Sâlik-i mes'adet et yâ Feyyâz
Feyz û ihsanına pâyân yoktur
Afv edip mağfiret et yâ Feyyâz
Bâb-t lutfunda ümidim çoktur
Kerem et mültefet et yâ Feyyâz
Nûr-ı feyzinle kulun VassâPı
Nâil-i mekremet et yâ Feyyâz
-35-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Bir tarîka girmeden deP-i cehalettir garaz
Şeyhe teslim olmadan ders-i hakikattir garaz
Lâyıkıyla ver gönül ahkâm-ı şer'-i envere
Sâlik-i şer1 olmadan feyz-i hidâyettir garaz
Ittibâ' et isr-i pâk-i Hazret-i Peygamber'e
Aşka mâlik olmadan kesb-i saâdettir garaz
Durma nefsinle cihâd et böyledir fermân-ı Rab
Hak mücâhid olmadan tahsîl-i rif'attır garaz
Kalma câhil sâhib-i irfân olup bil kendini
Ehl-i irfân olmadan îkân-ı vahdettir garaz
Vaktini beyhûdeye sarf etme bîdâr ol gönül
Zâkir-i Hak olmadan Allah’a vuslattır garaz
Ey garîb Vassâf sa'y et bil müsemmâ sırrını
Zikr-i esmâdan murâd şükrân-ı ni'ınenir garaz
-36-
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün
Ebedî aşk ile cânânıma oldum merbüt
Ezelî feyz ile Kur'ân'ıma oldum merbüt
Arz-ı nisbet ederek bende-i hassı oldum
O güzeller güzeli cânıma oldum merbüt
İki âlemde bana bâis-i şâdânîdir
Rabt-ı kalb eylerim îmânıma oldum merbüt
Ehl-i dil zümresine dâhil olup feyz aldım
Nûr-ı aşkım gül-i handanıma oldum merbüt
Câm-ı lutfiyle safâ-dâr oluyor Vassâfı
Çok şükür ki şeh-i devrânıma oldum merbüt
-37-
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün
Bulur erbâb-ı safâdan dil-i mahzünum haz
Alır erbâb-ı vefadan dil-i mahzünum haz
Bâdi-i şevk u teselli olur erbâb-ı kulüb
Sohbet-i canla bulur bu dil-i gül-gûnum haz
Gelse Leylâ-yı emel vuslat ile şâd olsam
Bulur elbette o demde dil-i mahzünum haz
Doyamam zevk-i cemâline onun vallahi
Hâl-i mestîde bulur bu dil-i mahzünum haz
Gezme vâdî-i beyâbânda a Vassâf böyle
Feyz-i cânânla bulur bu dil-i meşhûnum haz
-38-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Vecde geldi hüsn-i dilberden gönül eyler
semâ'
01 güzel cânânın aşkından gönül eyler semâ'
Ermek ister âşıkân vuslat-serâ-yı halvete
Dâim istimdâd eder candan gönül eyler semâ'
Olmuşum dîdâra müştak âşık-ı şûrîdeyim
Her zamân bu hâl-i mestîden gönül eyler semâ'
Öyle ezvâk-ı derûn var semâ'-ı aşkta ki
Arş-ı esrarı temâşâdan gönül eyler semâ1
Cezbe-dâr oldu kemâl-i neş'eden Vassâf-ı aşk
Hazret-i Allah'a aşkından gönül eyler semâ’
-39-
Fâilâtûn Fâilâtün Fâilâtün Feilün
Dâhil-i bezm olmağa nâ-mahremâna yok mesâğ
Gülşen-i vahdet-serâya bir lâne yok mesâğ
Aşk-ı Hak'ta kendini mahv etmeyen âvâreye
Halvet-i lâhût-ı Hakk-ı lâ-mekâna yok mesâğ
3 Neş'e-i tevhîd ile mest olmayan bî-çâredir
Vâhidiyyet âleminde gâfilâna yok mesâğ
Alem-i dilde enîs olmak gerek Mevlâ ile
Âlem-i insden habîr ol yoksa hâna yok mesâğ
Aklını al başına Vassâf-ı dil-haste hemân
Zevk-i Hak'tan bî-haber bî-çâregâna yok mesâğ
-40-
Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün
Hudâ-yı lem-yezelden dilerim versin bize insaf
Kemâl-i rahm u şefkatle bize ibzal ede elıâf
Uyup şeytâna aldanma onun tertibine bakma
Hevâ-yı nefs ile ömr-i azîzi eyleme isrâf
Vücûd-ı fâniyi mahv et bulursun Hazret-i Hakk'ı
Tatahhur eyle çirkâb-ı sivâdan sâf olursun sâf
Canım cânân-ı aşkım Hazret-i Ahmed Muhammed’dir
Nebiyy-i muhteremdir merhamet kânı o
pür-evsâf
Ubeyd-i sâdık-ı mahz-ı cihândır dâima Vassâf
Onu afv eyle yâ Rab be-hak-ı Süre-i Ahkâf
-41-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Âşık-ı şeydâ-yı cânız bülbül-i gülzâr-ı aşk
Gülşen-i vuslatta dem-sâzız yetiş dTdâr-ı aşk
Nâr-ı aşktan yanmışız bî-çâreyiz hem dil-harâb
Müstemidd-i lutfunuz ey neş've-i ser-şâr-ı aşk
Sâye-i aşkta vuslat râygân olsun bize
Gel tulü1 et mihr-i nâzım rûhumuz envâr-ı aşk
Biz tecellî-i cemâlin olmuşuz dîvânesi
Cezbe-dâr eyler bizi cânâna güftâr-ı aşk
Cezbe-i aşka tutulmuş olmuşuz Vassâf-ı aşk
Yâver olsun dâimâ uşşâkma ol yâr-ı aşk
-42-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Feyz-i ihsân-ı Huda'dır bizlere âsâr-ı aşk
Ni'met-i uzmâ-yı aşktır bizlere âsâr-ı aşk
Rû-nümâdır her tarafta sırr-ı aşk ey âşıkân
Devlet-i gülşen-serâdır bizlere âsâr-ı aşk
Aşk-ı Hakk ehli olup devrân ile ettik semâ1
Vermede zevk-i sâadet bizlere âsâr-ı aşk
Aşk en kestirme yoldur maksada vuslat için
Bir hümâ-yı saltanattır bizlere âsâr-ı aşk
Ehl-i aşk oldunsa Vassâf eyle ifnâ-yı vücûd
Câm-ı lebrîz-i safâdır bizlere âsâr-ı aşk
-43-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Târumârım ey celâl-i yâr-i aşk
Kıl tecellî ey cemâl-i yâr-i aşk
Sabra yoktur takatim ey şîve-kâr
Oldu gönlüm bî-mecâl-i yâr-i aşk
Zülf-i zer-târın esiri oldu dil
Pür-enînim ey hayâl-i yâr-i aşk
Kudret ihsan et temaşaya seni
Pek latifsin nev-nihâl-i yâr-i aşk
Kalb-i Vassâf a tulü' et lutf ile
Nûr-i tâbân-ı visâl-i yâr-i aşk
-44-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Kalbime feyz-âver oldu zikr-i Hak
Rûhuma zevk-âver oldu zikr-i Hak
Zikr-i Hakk oldu müsemmâ köprüsü
Gönlüme zevk-âver oldu zikr-i Hak
Bezm-i aşkta türlü hâlât rû-nümâ
Rûhuma sır-âver oldu zikr-i Hak
Geçtim esmadan müsemmâ feyzine
Nûr-i pâk-dâver oldu zikr-i Hak
Dâima zînet verir VassâPına
Her zamân vecd-âver oldu zikr-i Hak
-45-
Na't-ı Şerif
Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Cümle âlem mazhar-ı feyzin senin
Ehl-i îmân nâil-i lütfün senin
Hep bu varhk sâye-i hükmün senin
Yâ Rasûlallah uluvv-i şan senin
Server-i kevneysin fermân senin
Nâzenîn-i hazret-i cânânsın
Âşık-ı şûrîdesin sen cânsın
Merhamet re'fet ile pür-şânsın
Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin
Server-i kevneysin fermân senin
Iştiyâkım var o nûr-ı iutfuna
İhtiyâcım var zuhûr-ı İutfuna
Boynumu büktüm huzûr-ı İutfuna
Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin
Server-i kevneysin fermân senin
Garka-i deryâ-yı isyan olmuşum
Abdinim muhtâc-ı ihsân olmuşum
Âşık-ı eltâf-ı gufran olmuşum
Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin
Server-i kevneysin fermân senin
Tekrar eden bu son iki mısra Müştak
Baha'nındır (bkz. Mehmet
Kemal Gündogdu, Müştak Baba, Divan,
İst. 1997, s. 168).
Nasır u mansûr zâtın aşkına
Kıl beni mağfûr zâtın aşkına
Eyleme mehcür zâtın aşkına
Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin
Server-i kevneysin fermân senin
Ahkarın Vassâf meftunun senin
Âşık-ı şeydâ-yı mecnûnun senin
Bende-i mahsûs-ı mahzûnûn senin
Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin
Server-i kevneysin fermân senin
-46-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Âşık-ı sâdık olanlar dâima nâlân gerek
Âşık-ı nâlân olanlar âkıbet şâdân gerek
Emr-i Sübhânî ki fe'l-yebkû hesîrâdır ona
İmtisâlen li'l-emr-i uşşak için giryân gerek
Ehl-i Hak dünyâyı hülyadan ibaret bildiler
Tâlib-i esrar olanlar Hakk'a rû-gerdân gerek
4 Çeşm-i âşıktan akan bir katreye olmaz bahâ
Âb-ı çeşm-i âşıkân bir derde bin derman gerek
Aşk-ı cânân ile ağla durma ağla hâline
Sen garîb Vassâfa rahman rahmet-i Sübhân gerek
-47-
TESBÎ’İğ
MePûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün
Ey server-i âlem ne güzel fahr-i cihansın
Göz nûru gönül pertevi yektâ-yı evânsın
Bir dânesisin Hazret-i Hakk'ın bize şansın
Sen sırr-ı Huda nûr-ı bedi'ü'l-cereyânsın
Mir'ât-ı mücellâ-yı hakikat heme-ânsın
Ey rûh-ı müşahhas ki bütün cânlara cânsın
Ağyara nihânsın dil-i uşşâka ayânsın
Hicrân-zede dil-hasteye var hayli sevânih
Eşvâkın ile kalbe doğar mihr-i levâyih
Kudret bulamam ki edeyim arz-ı medâyih
Âşıklara hiç fâide eyler mi nesâyih
Hak aşkına kıl gönlüme îsâl-i fevâyih
Bûyundur eden güllere îrâs-ı medâyih
Rûyunla da mihr ü mehe envâr-feşânsın
Dîdâr-ı melihin ki güzeller güzelidir
Gönüldeki aşkın bana feyz-i ezelîdir
Avareliğim hüsnüne meftün olahdır
Râhında senin canı fedâ cân emelidir
îsâr-ı hayât meslek-i aşkın temelidir
Her zerre senin lem'a-i vechinle celidir
Zâhirde fakat mihr-i hafiyyü'i-leme'ânsın
16 lbnü'1-Emîn Mahmûd Kemâl Bey
Efendi'nin bir na'tınm beş
beytini tesbi (V).
Maksûdumuz ancak kerem-i bî-bedelindir
İhsan u kerem eylemek el-hak emelindir
Elıâf-ı çelilen bize meşhur meselindir
Dillerde yanan âteş-i aşk-ı mâ-hasalindir
Âşıklarının kalbleri taht-ı hacelindir
Hüsn-i ezelî âşık-ı hüsn-i ezelindir
Bir öyle cemîlsin ki cemâllerde nihânsın
Pek nazlısısın Hazret-i Allah çelilin
Memdûh-ı güzînisin o Mevlâ-yı cemilin
Övmüş de yaratmış seni hiç yoktur adilin
İnsan u melek hepsi senin abd-i dahilin
Lutfunla şifâyâb ola Vassâf-ı alilin
Ey nuhbe-i mahlûk-ı Ahad gelmedi mislin
Vallâhi ve billâhi vahîd-i dû-cihânsın
-48-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Derd-i hicrâna esîr olmuş devâ ister gönül
Çâre-sâz-ı derd olur bir meh-likâ ister gönül
Vâdi-i gurbette kalmış pür-enîn ü ızdırâb
Âşık-ı şeydâ-yı vuslat istifa ister gönül
Cân atar ol sevgili cânânının gülzânna
Mazhar-ı aşk olmaya feyz-i Hudâ ister gönül
Dest-i sâkîden şarâb-ı aşkı içmiş zevk ile
İş bu mihnethâneden artık rehâ ister gönül
Kadrini takdir edip Vassâf-ı cânân olmuşum
İltifata mazhariyyetle safâ ister gönül*?
*? Bu gazelin ilk ve son beyti karciğar
makamında bestekâr Cemil
Bey tarafından şarkı olarak bestelendi (V).
-49-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Ey Hüseyn-i bî-nevâ kaiden geçip ma'nâya gel
Gir harîm-i zevk-i cânâna hemân Mevlâ'ya gel
Kayd-ı sûretten eğer geçmez isen hâlin harâb
Pek yazıktır hâline ez cân u dil Leylâ'ya gel
Olma mağrûr-ı fenâ ey âşık-ı bîçâre koş
Dergeh-i pür-rahmet-i Mevlâ'daki yağmaya gel
Merhamet şefkat kerem ibzâl eden cananın
Hân-ı hâsında olan lezzet-fezâ na'mâya gel
Elde fırsat var iken sa'y eyle mahv-i suret et
Âlem-i hestîdeki varlıkla hak ma'nâya gel
-50-
Mefûlü Mefâilû Mefâilü Feûlün
Gülşende beni kendine râm eyledi bülbül
Hâli ile ifhâm-ı meram eyledi bülbül
Depretti gönül âlemini nefhâ-i rühu
Hoş demdeme-i zevke kıyam eyledi bülbül
Yaktı dilimi âteş-i hicran ile billâh
Şeb tâ be-seher terk-i menâm eyledi bülbül
Ders verdi bana mekteb-i aşkında güzelce
Ümmîdi-i vuslatla bekâm eyledi bülbül
Sundukta hemân câm-ı musaffâ-yı şarâbı
VassâPım da mest ü müdâm eyledi bülbül
-51-
Na't-ı Güzîn
Mefâ'îlün Mefâ’îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Veliyyü'n-ni'meti'l-a'zam kemâl-i rahm ile hâsıl
Onun için dâimâ olmaktayım ihsânını sâil
Onun her hâline ben âşığım vallâhi billâhi
Muhammedi ma'kes-i dîdâr-ı Hak'tır olmadım gâfil
Cenâb-ı Aynî'nin bir nutku vardı ki bedelsizdir:
"Bu hikmethâne-i îcâdda hakka k'odur âmil"
Nigâh-ı re'fetinden dür u mehcûr olmasın gönlüm
Canım cânân-ı kalbimdir dil u cânım buna kâil
Onu sevmezse bir âdem muhakkak düşmen-i Rab'tir
Sevenler mazhar-ı tevfîk-i Hak'tır oldular kâmil
Vücûd-ı akdesi dünyâya zînet-bahş olup geldi
Bunu böyle bilenler oldular esrarına vâsıl
Abîd-i sâdıkı Vassâfı ümmîd-i visâl eyler
Günâhı çok büyük ammâ ümmîde olmasın hâil
-52-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
Sırrıma cilve-nümâ cânânı gözler gözlerim
Kendidir nûr-ı Hudâ cânânı gözler gözlerim
Hânkâh-ı aşka girdim vuslatı tahsil için
Derdime her dem devâ cânânı gözler gözlerim
Bağ-ı aşkın bülbülü oldum nihâyet-i zevk ile
Yoluna cânlar fedâ cânânı gözler gözlerim
Bâb-ı ihsânında büktüm boynumu hicrân ile
Âşıka eyler atâ cânânı gözler gözlerim
Bâde-i bezm-i elestin mestiyim VassâPıyım
Âh kim ol hûş-rübâ cânânı gözler gözlerim
-53-
MePûlü Mefâîlû Mefâîlû Feûlûn
Kalbimde doğan nûr-ı teselliyle açıldım
Bir gonca idim şems-i tecellîyle açıldım
Bir hayli zaman vardı gönül pek kapanıktı
Envâr-ı rûhun aks-i hayâliyle açıldım
Cânânımın ihsanına binlerle şükürler olsun
Ol câm-ı safâ-dâr-ı zülâliyle açıldım
Bir bende-i dîrînesi olmak ne şereftir
Kurtardı beni zevk-i visâliyle açıldım
Kalb oldu tecellî-i İlâhiyle münevver
Zulmet giderek nûr-ı cemâliyle açıldım
-54-
Feilâtün Feilâtûn Feilün
Kalbime nûr-ı âlâsın şeyhim
Sâhib-i feyz ü vefâsın şeyhim
Masdar-ı nûr-ı ma'ârifsin
Arz-ı ta'zîme sezasın şeyhim
Âsitânın gurebâ melce'idir
Kalb-i uşşâka safâsın şeyhim
Ârif-ı sırr-ı tarîkatsin sen
Vâkıf-ı çûn u çerâsın şeyhim
Arz-ı ta'zîm ediyor Vassâf ın
Bana sen râh-nûmâsın şeyhim
-55-
Mefâ'îlûn Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Tecellîgâh-ı aşk olmaktadır bu lâne-i kalbim
Fedaî oldu nûr-ı zâta bu pervâne-i kalbim
O cananım kerem kılsın da gönlüm şâd-kâm
olsun
Nihayet mazhar-ı ümran ola vîrâne-i kalbim
Bekasız âlemin alâyişinden yüz çevirdim ben
Bana dünyâdan el çektirdi bu ferzâne-i kalbim
Ruh-ı cânân ile bulsun şeref ümmîdine düştüm
Güzel ma'şûkuma tahsis olundu hâne-i kalbim
Kulu Vassâf ez-cân böyle istirhâm eder
Hak'tan
Tecellî-i hâne-i dâim ola kâşâne-i kalbim
-56-
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâîlün Mefâ'îlün
Temâşâ-yı cemâl-i yâr ile şeydâ olup geldim
O gül-ruhsârı gördüm âşık-ı Leylâ olup geldim
Bu gönlüm cân atar tekrâr o bezm-i akdese her
an
Onun hicri yüzünden aşk-ı ser-tâ-pâ olup
geldim
Tarîk-i feyz-i aşka iktidâ ettim bu hasretle
Ümîd-i vuslat-ı dîdâr ile peydâ olup geldim
Güzel yüzlü sevimli öyle bir cânâna meftûnum
Onun zevk-i hayâliyle ebed-peymâ olup geldim
Gece gündüz gönül uğraşmada şehnâz-ı aşk ile
Visâl-i dilberin mecnûnu bî-pervâ olup geldim
Nevâl-i rahmetinden nâ-ümîd olmam dü-âlemde
Esîr-i lutfuyum derdimle pür-sevdâ olup
geldim
Kemâl-i fahr ile i'lân eder Vassâf pür-aşkım
Hakîki aşk-ı cânân na'tını gûya olup geldim
-57-
Fâilâtün Mefâ'ilün Feilün
Zevk-i vahdetle rûşenâ oldum
Yâr-i bâkî'ye âşinâ oldum
Dil-i mahzunuma gelince safâ
Sekr-i halvetle hoş-nevâ oldum
Sevgili yârimin misâli yok
Mû'min-i vahdet-i Hudâ oldum
Nazra-i şefkatiyle oldum şâd
Râh-ı zulmette pür-ziyâ oldum
Bende-i muhlisi olup Vassâf
Hân-ı lutfunda pür-senâ oldum
-58-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
Kalbim olmuş mehbit-i esrâr-ı aşk âr eylemem
Hem-dem oldum ben hezâra terk-i gülzâr
eylemem
Var benim gönlümde bir hâl bilmiyor agyâr-ı
aşk
Hâlime mahrem olandan gayra izhâr eylemem
Ol güzel cânânımın zülf-i zer-i zer-tânnı
Seyr ederken bî-karânm terk-i ruhsâr eylemem
Ketm-i aşk müşkîl iken uşşâk olur bî-ihtiyâr
Ihtiyâr elden gidince hazm-ı güftâr eylemem
Kalb-i ehl-i dildeki aşk nükte-i dil-sûzdur
Vasfına kâdir değil Vassâf inkâr eylemem
-59-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fa'ilün
Anladım fâide yok laklaka-i dünyâdan
Bunalıp kaldı gönül dağdağa-i dünyâdan
Nefs-i emmâre elinde olarak bâzîçe
Pek harâb oldu gönül debdebe-i dünyâdan
Kapanıp dîde-i ma'nâ kararıp kalb-i hazin
Hiç hayır ummuyorum safsata-i dünyâdan
Feyz ü esrâr-ı tarikat erişe şeyhimden
Usanıp bıktı gönül gulgule-i dünyadan
Medet et Hazret-i Pîr'im bu kulun Vassâf a
Kalbimin meylini kes mastaba-i dünyâdan
-60-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fa'ilün
Neş'e-i tevhîd ile mest ü müdâmım ben bugün
Zevk-i tevhîd-i şerifte müstedâmım ben bugün
Gûlşen-i vahdette bir nurun tecellâsmdayım
Andelîb-âsâ figânda ber-devârmm ben bugün
Rehber-i âlî-cenâbım Gülşenî'dir Halveti
Gülşenı'yim Halvetî'yim pür-be-kâmım ben bugün
Âlenı-i aşkımdaki ma’şüka-i vicdânımın
Hem esîr-i zülfüyüm Mecnûn-ı nâmım ben bugün
Feyz-i aşk ile safâ-yâb olmada Vassâf-ı aşk
Neş'e-i tevhîd ile mest ü müdâmım ben bugün
-61-
Mefâîlün Mefâîlün Feûlün
Şerîatsiz tarikat gayr-ı mümkün
Şerîatsiz hakikat gayr-ı mümkün
Şerîattir esâsı ehl-i dînin
Şerîatsiz hakîkat gayr-ı mümkün
Şerîattir hayât-ı abd-i hâsın
Şerîatsiz keramet gayr-ı mümkün
Şerîattir mihengi ehl-i aşkın
Şerîatsiz hidâyet gayr-ı mümkün
Şerîattir bize ihsân-ı Mevlâ
Şerîatsiz letâfet gayr-ı mümkün
Şerîattir gıdâsı ehl-i zühdün
Şerîatsiz zehâdet gayr-ı mümkün
Şerîattir sırr-ı VassâPa zîver
Şerîatsiz velâyet gayr-ı mümkün
18 Bu mısra "Şerîatsiz saâdet gayr-i mümkün" şeklinde de söy-
lenebilir (V).
-62-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fa'lün
Peyrev-i zümre-i merdân-ı vefâ oldum ben
Sâlik-i râh-ı kemâl-i urefâ oldum ben
Ehl-i Beyt hubbiyle kalbimi şenlendirdim
Bende-i âl-i abâ ehl-i velâ oldum ben
Murg-ı dil eyledi pervâz sarây-ı aşka
Onda cânâm görüp hoşça edâ oldum ben
Incizâb-ı ezelî eyledi meftûn-ı cemâl
Âşık-ı Hazret-i Mahbûb-ı Hudâ oldum ben
Ne cemâldir o cemâl medhine kudret yetmez
Ona pervâne-i şeydâ-yı likâ oldum ben
Gözümü kalbimi tezyin buyurur nûr-ı cemâl
Zevk-i ni'metle ferah-yâb-ı safâ oldum ben
Cümle zerrât-ı cihân çeşmime cânân görünür
Sırr-ı tevhide erip ehl-i Hudâ oldum ben
Mazhar-ı feyz-i İlâhî oluyordu gönlüm
Şimdi bülbül gibi hep nağme-serâ oldum ben
Hak tecellîsiyle âleme sığmaz Vassâf
Uyarak kâfile-i aşka fedâ oldum ben
-63-
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Tarîk-i feyz-i aşkın sâlik-i dîvânesiyim ben
Şarâb-ı sırr-ı aşkın adetâ mestânesiyim ben
Cemâl-i hazret-i cânân ile yanmaktadır gönlüm
Güzel cananımın envârının pervânesiyim ben
Visâl-i yâr için dâim tehâlük gösterir gönlüm
Bu aşkın neş'esinden âlemin biganesiyim ben
Vücûdum mülkünü mahv u harâb etmektedir
hicrân
Gönül mecnûn-ı Leylâ’dır onun aşk lânesiyim
ben
Tecelliyât-ı cânândır kulu Vassâfa cân-bahşâ
Umûm uşşâk-ı hüsnün kemterîn bir dânesiyim
ben
İlk iki beyit Hafız İhsan Bey tarafından mâhur makamından İlâhi
olarak bestelenmiştir (V.).
-64-
Mefâîlün Mefâîlün Feûlün
Cemâl-i enverin müştakıyım ben
Esîr-i hüsn-i yâr-i bâkîyim ben
Gece gündüz düşüncem oldu cânân
Dahîl-i zümre-i uşşâkîyim ben
Yanar dil nâr-ı aşk-ı Hakk'a her gâh
Cihân bilsin ki aşk mihrakıyım ben
Bugün meyhâne-i ma'nâ-yı zevkim
Safâ-cûyân-ı Hak mısdakıyım ben
Dem-i fırsattır ey Vassâf hemân gel
Kadeh-bahşâ-yı aşkım sakiyim ben
-65-
Mefûlü Fâilâtü Mefâîlû Fâilûn
Bulsun safâyı gönlüm o vech-i Habîb’ten
Gülzâr-ı aşk içinde dem-i andelîbten
Râz-ı ezel mi söyleniyor perde perde hep
Esrâr-ı aşkı sormadadır dil-i Habîb'ten
Sordum bu derd-i hestî-i yek-rûze âlemi
Terk-i sivâ cevâbın aldım tabîbten
Yâ Rab Habîb'in aşkım sâmân-suz kıl
Vareste eylesin beni sabr u şekîbten
Vassâf-ı nâ-şekîbe terahhumla kıl nazar
Kat'-ı kerem buyurma bu abd-i garîbten
-66-
Huzûr-ı Saâdet-i Nebeviyyede iken
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Mübarek Ravza-i Habîb-i Kibriya'dır bu
Edeble gel ziyâret kıl makâm-ı müctebâdır bu
Huzûr-ı izzetinde gaflete dûçâr olup durma
Huzûr-ı kalb ile eyle ziyâret mültecâdır bu
Kemâl-i aşk ile ol hâk-i paye yüz sür ey âşık
Ziyâret-gâh-ı akdes derd-i uşşâka devâdır bu
Onun her zerre-i pâki cilâ-yı çeşm-i uşşâktır
Onu kuhl eyleyen erbâb-ı aşka tütiyâdır bu
Bin üç yüz yığiımi üçte ben de rû-mâl oldum
hamd olsun
Ubeyd-i sâdık ı Vassâfa her dem hoş-safâdır
bu[32]
-67-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
İnzivâda zevki buldum halvet oldum yâr ile
Zevk-yâb olmaktadır dil Hayder-i Kerrâr ile
Ayn-ı Tür oldu gönül Hakk'ın tecellîyâtına
Sâye-i pâk-i Cenâb-ı Seyyidü'l-ebrâr ile
Mâsivâ kaydı gidince geldi zevk-i ma'nevî
Kenz-i irfân oldu mekşûf neş’e-i esrar ile
Ol kadar müstağrak-ı zevk u huzûr oldum ki
ben
Vasfına takat erişmez kudret-i güftâr ile
Mazhar-ı tevhîd-i ePâl u sıfât olmaktayım
Cümle zerrât oldu mir’ât aks-i vech-i yâr ile
Nâr-ı hicrân yakmada kalb-i hazini ân-be-ân
İştigâlim dâimâ müzdâd olur dîdâr ile
Abd-i Hak Vassâf-ı aşk oldum ezelden feyz-bâr
Zevk-yâb olmaktayım gönlüm varımı îsâr ile
-68-
Yâ Hazret-i Aşk
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
Ol güzel cânânın aşkı cevher-i cândır bize
Aşık-ı şeydâsı olmak mâye-i şândır bize
Kalbimiz envâr-ı aşka ma'kes olmuştur bizim
Dâima pür zevk ü şevkiz Hak nümâyândır bize
Pirimiz ser-tâcımız burhânımız îmânımız
Reh-nümâ-yı aşk Hüsâmeddîn Sultân'dır bize
Neş'e-i aşk ile düştük hâk-i pây-ı mürşide
Şeyhimiz ihsân-ı Hak'tır nür-ı Yezdândır bize
Feyz-i sâfî-i İlâhî mazharıyız çok şükür
Bir nigâh-ı iltifatı ayn-ı ihsândır bize
Aşk ile devrân eder ez-cân u dil zikr eyleriz
Cezbedârız aşkımız mir'ât-ı cânândır bize
Cümleten Uşşâkîyiz hep olmuşuz Vassâf-ı aşk
Âşıkız ma’şûka-i vicdânımız cândır bize
-69-
Fâilâtûn Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
İnzivada zevk-i halvet buldu dil dildâr ile
Kevser-i vuslattadır dil Haydâr-i Kerrâr ile
Kalb-i âteş-nâke döndü sîne-i Sina'ya bak
In'ikâs-ı nûr-ı pâk-i Seyyidü'l-ebrâr ile
Ol kadar müstağrak-ı ezvâk-ı vahdettir gönül
Vasfına takat yetişmez nîrû-yı güftâr ile
Müdrik-i tevhîd-i efâl ü sıfât olmaktayım
Cümle zerrât oldu mücellâ aks-i vech-i yâr ile
Nâr-ı hicranı izdiyâd eyler dil-i mahrûrda
Çeşm-i bînî fer bulunca lem'a-i dîdâr ile
Aşka istiğrâk ile Vassâf buldum safveti
Vâridât-ı aşka erdim vanmı îsâr ile
-70-
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
Mübtelâ-yı hicr-i yârim bî-karâr oldum yine
Aşk-ı cânân ile âhir pür-şerâr oldum yine
Gül cemâli hâtıra geldikçe oldum dil-harâb
Ol güzel ma'şûk için pek lerze-dâr oldum yine
Bir zamanlar gülşen-i vuslatta olmuşken hezâr
Şimdi mahzûn u mûkedder girye-bâr oldum yine
Gülşen-i tevhidde tâir bülbül-i hoş-gû iken
Ses kısıldı gamla hem-dem dâg-dâr oldum yine
-71-
Feilâtûn Feilâtün Feilâtün Feilün
Gönlümü nâr-ı muhabbet yine sûzân etti
Bahs-i pür-zevki dili ma'kesi-i cânân etti
Neş'e-i nûr-ı cemâliyle gönül cezbededir
Cezbe-i aşk-ı visâli bezmine bürhân etti
Dâima gönlüme envân tecellî ediyor
Bezl-i lutfu ile müstağrak-ı şükrân etti
Yanayım mahv olayım kalmaya varlık bende
O güzeller güzeli zâtına hayrân etti
Dâhil-i zümre-i uşşâkı olan Vassâfı
Mazhar-ı feyz ederek nâil-i ihsan etti
-72-
Na't-ı Şerif
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Vücûd-ı akdesin ayn-ı beşaret yâ Resûlallah
Zuhûr-ı pür-sürûrun mahz-ı rahmet yâ
Resûlallah
Sen ol mahbûb-ı memdûh-ı güzîn-i Hazret-i
Hak'sın
Kudûmun bâis-i envâ'-i ni'met yâ Resûlallah
Seni idrâk için akl-ı beşer izhâr-ı acz eyler
Ukül-ı âdeme gelmekte hayret yâ Resûlallah
Şenindir bunca devletler şu'ûnât hep şenindir
Şenindir her iki âlemde rifat yâ Resûlallah
Hadîs-i kâinatın metni hem tafsilisin el-hak
Sana ma'lûm bidayetle nihayet yâ Resûlallah
Ser-â-pâ pûr-hakâyık bir kitâbullâh-ı
ekbersin
Tecellî-gâh-ı esrâr-ı hûviyyet yâ Resûlallah
Güzelsin pek güzelsin tâb-ı hüsnünle cihân
pür-nûr
Gelir îmânıma her demde kuvvet yâ Resûlallah
Tahassür canıma te'sîrini gösterdi bî-tâbım
Gönül göz hepsi ister Hakk'a ru'yet yâ Resûlallah
Gözümde tûtmede dîdâr-ı nûr-â-nûr-ı tâbâmn
Canım cânân-ı kalbim kıl inâyet yâ Resûlallah
Gözüm sende gönül sende ümidim cümleten sende
Veliyyû'n-ni'metim genc-i melâhat yâ
Resûlallah
Tulü' et mihr-i rahşânım gönül göz rûşenâ
olsun
Senin aşkınladır eşvâk-ı vuslat yâ Resûlallah
Tenezzül eyle lütfen kalb-i nâ-şâdım
ferahlansın
Buyur bu âşık-ı şeydâna re'fet yâ Resûlallah
Gezip vâdî-i hasrette arar mahbûbunu rûhum
Beni yakmaktadır nâr-ı muhabbet yâ Resûlallah
Tahammülsüz olan hicrin beni dîvâne etmiştir
Bana olsun visâlin zevki kısmet yâ Resûlallah
Raûfsun hem Rahîrrisn kimseyi mahrûm
buyurmazsın
Hayâlinle gönül bulmakta lezzet yâ Resûlallah
Efendimsin cânımsın bâis-i feyz û hayâtsın
Devâ-yı derd-i rûhumsun sehâvet yâ Resûlallah
Kapından başka yoktur mültecâ mahbûb-ı
Rahmân'ım
Dahîl-i bâb-ı ihsânım inâyet yâ Resûlallah
Beni dûr etme cananım be-hakk-ı Hazret-i Zehrâ
Senin kıtmîr-i bâbındır himâyet yâ Resûlallah
Âmân cânân-ı zî-şânım terahhum kıl kerem
kânım
Ubeyd-i sâdıkındır eyle şefkat yâ Resûlallah
Medâr-ı iftihânmdır kapında abd-i mahz olmak
Kerem ey ma'den-i hilm ü beşâret yâ
Resûlallah
Gönül titrer mu'azzam nâm-ı pâkin yâd
olundukça
Safâ-bahşâ-yı erbâb-ı basiret yâ Resûlallah
Gözüm giryân gönül nâlân esîr-i mihnet-i
hicrân
Yetiş imdâdıma kenz-i saadet yâ Resûlallah
Bu hasret imtidâdından tahammül kalmadı bende
Sana ma'lum bunu arza ne hacet yâ Resûlallah
Seherlerde yanıp yakılmada bu haste-dil
billâh
Eder her ihtiyâcı kesb-i şiddet yâ Resûlallah
Geceler leyle-i yeldâ ana hemdem gâm-ı ferda
Nevâl-i İutfuna kattın semahat yâ Resûlallah
Misâl-i bülbül nâlişteyim gûlzâr-ı vashnda
Marîz-i aşkınım ver feyz-i sıhhat yâ
Resûlallah
Beni dûnyâ-yı gafletten rehâ-yâb et
halâskârım
Kulunda kalmasın aslâ kesafet yâ Resûlallah
Görünsün neş'e-i vahdet mübarek vech-i pâkinden
Safâ-yı cân ile gelsin letafet yâ Resûlallah
Hakâyık gülşeninde sırr-ı vahdetten haberdâr et
Bu gönlüm olmasın nâme-sâr-ı gaflet yâ Resûlallah
Nigâh-ı iltifatınla beni dil-şâd buyur canım
Dil-i nâşâdıma gelsin meserret yâ Resûlallah
Âmân ey mefhar-i âlem sığındım bâb-ı ihsana
Hümûm-ı mâsivâ etmekte su'ûbet yâ Resûlallah
Tulû'-ı mihr-i dîdâra dü-çeşm intizâr eyler
Kerem ey şems-i iklîm-i mürüvvet yâ
Resûlallah
Cemâl i enverin kılmak temâşâ pür-saâdettir
Olur mu hiç ona takdîr-i kıymet yâ Resûlallah
Hitâb-ı len terânî[33]'de
bulunma merhamet eyle
Tecellî eyle ey sâhib-risâlet yâ Resûlallah
Gönül mehcûr-ı dîdâr-ı bedi'in olmasın yoksa
Görünmez çeşmime in'âm-ı cennet yâ Resûlallah
Açılmış gonca-i a'mal kerem bağında cânânım
Görünsün kalbime envâr-ı behcet yâ Resûlallah
Günahkârım şerm-sârım reh-i gufrâmna düştüm
Yetirir Hazret-i Mevlâ vesâtet yâ Resûlallah
Der-i devlet-meâba inrisâbım tâ ezeldendir
Medâr-ı mefharettir arz-ı nisbet yâ
Resûlallah
Kemâl-i aşk ile geldim der-i ihsanına canım
Dahîlek ey şeh-i mülk-i melâhat yâ Resûlallah
Yüzüm sürsem be-tekrâr ravza-i pâk-ı
ıtır-nâke
Bu cism-i pür-illette kalmaz illet yâ
Resûlallah
Tehalük etmede kalbim o âlî südde-i pâke
Edeb ta'zîm ile etsem ziyaret yâ Resûlallah
Şeb-i mi'râctaki esrâr-ı halvet aşkına eyle
Dem-i eyyâm-ı gurbette vikâyet yâ Resûlallah
Husûsâ son dem-i ömrümde de eltâfa muhtâcım
O ân-ı hevl-nâkte ver selâmet yâ Resûlallah
Tenezzül eyle lütfen ihtizanmda nasîb olsun
Bu yolda arz-ı teslîm-i emânet yâ Resûlallah
Temâşâ-yı cemâl-i eltâfınla mest olup hayrân
Gidersem dâr-ı ukbâya ne devlet yâ Resûlallah
Durmuşum bağlayıp dergâh-ı lutfunda boyun
büktüm
Yegâne matlabtır nûr-ı vuslat yâ Resûlallah
Senin mir'ât-ı hüsnünden göründü Hazret-i Allah
lle'1-âhir sana olsun tahiyyat yâ Resûlallah
Senin âzâd kabul etmez kulundur âşıkın Vassâf
Bu abd-i rû-siyâha kıl şefaat yâ Resûlallah
Kasidem elde aşkın dilde geldim bâb-ı ihsana
Kerem ey menba’-ı âsâr-ı rahmet yâ Resûlallah
-73-
Na't-ı Şerif
Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün
Vücûdun âleme Hak'tan atâdır yâ Resûlallah
Ne dense şân-ı pâkine sezâdır yâ Resûlallah
Gubâr-ı âsitânın çeşmime sürmek diler gönlüm
Mariz-i aşkına âlî devâdır yâ Resûlallah
Derûnum âteş-i aşkınla sûzân olmada her ân
Visâlin şerbeti ayn-ı şifâdır yâ Resûlallah
Gece gündüz düşüncem sensin ey mahbûb-ı
Sübhanı
Sana cânımla evlâdım fedadır yâ Resûlallah
Nigâh-ı lutfuna muhtaç olan kemter kulun
Vassâf
Kapında boynunu bükmüş gedâdır yâ Resûlallah
-74-
Cânım içinde cânân sensin yâ Resûlallah
Gönlümde mihr-i tâbân sensin yâ Resûlallah
Mahbûb-ı ferd-i Sübhân sensin yâ Resûlallah
Vâhid-i kevn ü mekân sensin yâ Resûlallah
Cihâna pertev-efşân sensin yâ Resûlallah
Iklîm-i dilde sultân sensin yâ Resûlallah
Eden dillerde devrân sensin yâ Resûlallah
Bize Hudâ'dan ihsân sensin yâ Resûlallah
Şifâ-bahşâ-yı devrân sensin yâ Resûlallah
Kulun VassâPa derman sensin yâ Resûlallah
22 Bu şiirin tamamında vezin problemi bulunmaktadır.
-75-
Na't-ı Şerif
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün
lftirâk-ı nûr-ı rahşândan gönül durmaz yanar
Derd-i bî-hemtâ-yı hicrandan gönül durmaz
yanar
Hasret-i pür-sûz-ı cânândan gönül durmaz
yanar
Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi
Çâre-sâz ol derdime ey çaresizler çâresi
Ey Resûl-i müctebâ cânım sana olsun fedâ
Lutf edip göster cemâlin ey kerîm-i pür-vefâ
Hasret u firkatle feryâd eylerim subh u mesâ
Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi
Çâre-sâz ol derdime ey çaresizler çâresi
Vâdi-i hasrette kalmış rû-siyâh u âvâreyim
Hem zuhûr-ı lutfuna muhtaç bir bî-çâreyim
Gözleri yollarda kalmış âşık-ı hem-vâreyim
Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi
Çâre-sâz ol derdime ey çaresizler çâresi
Bâb-ı lutfunda gedâ-yı hâksârım el-meded
Dâima muhtacınım şefkat-nisânm el-meded
Âşık-ı şûrîde-i pür-intizârım el-meded
Gel yetiş imdâdıma ey kimsesizler kimsesi
Çâre-sâz ol derdime ey çâresizler çâresi
Merhamet re’fet kerem senden umar her ümmetin
Âlemi dil-sîr eder elbette hân-ı rahmetin
Ahkarın VassâPa melce1 âsitân-ı
devletin
Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi
Çâre-sâz ol derdime ey çâresizler çâresi
-76-
Dede Ömer Ruşenî Hazretlerinin Na't-ı
Meşhurunu Tahmis
Çeşm-i hasret-zedeme yâr u enîsi oldu yaşı
Kalb-i firkat-zedemin âh ile vâh oldu işi
Rûh u cismim arıyor durmayıp arş u ferşi
Çün doğup tuttu cihân yüzünü hüsnün güneşi
Kim ola sevmeye bu veçhile sen mâh-veşi
Sensin âyıne-i zât-ı ezelî gonca-dehen
Gelmedi âleme gelmez yine senden ahsen
Nûr-ı hüsnün ile âlemleri kıldın rûşen
Türk ü Kürd ü Acem ü Hind bilir bunu ki sen
Haşîmî'sin Arabi'sin Medenî'sin Kureşî
Kimde zahir ola envâr-ı muhabbet şereri
Hâl u kâlinde nümâyan olur onun eseri
Kalb-i uşşâka şeref vermede aşkın güheri
Sensin ol puşt ü penâh-ı melek ü ins û peri
Enbiyânın güzeli sevgilisi hûb u hoşı
Seni bir dâne yaratmış o Kerim-i mutlak
Yaraşır şânına izzetle büyüklük el-hak
Bezm-i uşşâka verirsin kereminle revnak
Dîk-i hikmette pişirdi çü senin sevgini Hak
Cebreil olsa n'ola matbahının hîme-keşi
Cümle âşıklarına oldu vücûdun cânân
Aşk u şevkinle tahayyürdedir el-hak devrân
Bâis-i halk-ı cihân fâtih-i ebvâb-ı cinân
Parmağından akıtıp âb-ı revân-bahşı revân
Nice yüz bin kişiden ref idiversin ataşı
Cân u dilden sana âşık kim ise server olur
Hubb-ı zâtınla saadet bularak cevher olur
Kim ki mahrûm ola aşkından işi bed-ter olur
Üzülür ırk-ı Ebû Cehl gibi ebter olur
Sen Ebu'l-Kâsım ile her kim ederse güreşi
Kim ki takdir ederek âşıkın olsaydı senin
Hiç doyar mıydı temâşâsına vech-i hüsnün
Merhamet şefkat için senden ümidi kesenin
Kesilip başı ayakta göriser her geh senin
İzine yüz sürüben koymaz ayağına başı
Aşk-ı zâtın ile her dem ola kalbim şâbâş
Yanıyor kalb-i hazinim edemem hâlimi fâş
Açıla çeşm-i dilim olmayayım ben huffâş
Lâle benzer ki gül-i rûyine indirmedi baş
Muğ-ı Hindu gibi yandı kızarup içi dışı
Ger uluvv-i kerem ü tab'ını kul müş'ir ise
Kesret-i cürm û günâhdan utanır mubsır ise
Bana ey nûr-ı vûcûd merhamet eyle der ise
Sen emîre kul olan her ne kadar mûdbir ise
Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî
Âşık oldum o senin câzibedâr kâkülüne
İki âlemde saadet verir aşkın kuluna
Cân fedâ eyleme VassâPa şereftir yoluna
Ve'd-duhâ 2verdine ve'l-îeyl[34]
[35] okurum sünbülüne
Rûşenî virdi budur külle gadâtin ve aşı
SÖZLÜK
A
Âb-ı çeşm-i âşıkân:
Aşıkların göz yaşı.
Âb-ı revân: Akan su.
Âb-ı zülâlî: Berrak su,
billur, ayna.
Âbâd: Mamur, şenlikli,
bayındır.
Abd-i ahkâr: Âciz kul.
Abd-i dahilîn: Kulluğa
giren.
Abd-i garîb: Kimsesiz
insan.
Abd-i Hak: Hakk'm kulu.
Abd-i hakir: Âciz kul.
Abd-i hâlis: Has kul,
bütün günah ve hatalardan temizlenmiş kul.
Abd-i mahz: Halis kul.
Abd-i pûr-şerm: Utangaç
kişi.
Abdıyyet: Kulluk.
Abîd-i sâdık: Sadık kul.
Âdem-i ma'nâ: Mânâ adamı.
lnsan-ı kâmil.
Âdem-zâde: Âdemoğlu.
Âfitâb: Güneş
Agâh: Uyanık.
Ağyâr: Yabancılar,
kesret. Varlığı Hakk'ın dışında vehmedilen şeyler.
Ahd: Sözleşme.
Ahkâm: Hükümler.
Ahkar: Pek aciz.
Ahsen-i takvim: En güzel
kıvamda yaratılan varlık, in- san-ı kâmil.
Ahsen: En güzel.
Akd: Bağlama, sözleşme,
nikah.
Akıbet: Son.
Âkil: Akıllı.
Akl-ı beşer: İnsan aklı.
Aks: Yansıma.
Alâyiş: Gösteriş.
Âlem-i aşk: Aşk âlemi.
Âlem-i dil: Gönül âlemi.
Âlem-i ekber: En büyük
âlem, kâmil insan.
Âlem-i hestî: Varlık
âlemi.
Âlem-i ins: İnsanlık
âlemi.
Âlı: Yüce.
Âlî-şân: $an ve şerefi
yüce olan.
Alleme'l-esmâ: isimleri
öğretti (Bakara/31).
Âmil: İşi yapan, yapıcı.
Ân-be-ân: Her an.
Anber-bu: Anber kokusu. Andelîb-âsâ: Bülbül gibi. Andelîb-i bâğ-ı hüsn:
Güzellik bağının bülbülü.
Âr: Namus, benlik.
Âric: Yukan çıkıcı, yükselmiş. Arif: Hakk'ı bilen.
Arş: Dokuzuncu gök. Bütün
âlemi çevreleyen, âlem tasavvurunun sonu ve en yüksek noktası kabul edilen
yer. Allah'ın izzet ve saltanatının tecellî ettiği mahal. Zatî âlem. Arş-ı
a'lâ, arşullah, arş-ı Rahman gibi ifadeler için de kullanılır.
Âsân: Kolay.
Âsâr-ı aşk: Aşk eserleri, izleri.
Âsitân: Eşik, dergâh, tekke; mecazen gönül.
Âşık-ı bîçâre: Çaresiz âşık. Âşık-ı Mevlâ: Hak âşıkı.
Âşık-ı nâlân: İnleyen âşık. Âşık-ı sâdık: Sâdık, gerçek âşık. Âşık-ı
şeydâ: Çılgın âşık.
Âşık-ı şüride: Taşkın âşık. Âşıkân: Âşıklar.
Aşî: Akşam yemeği.
Âşiyân: Yuva.
Atâ: Bahşiş, ihsan.
Atf-ı nigâh: Göz atmak.
Âtıl:lşe yaramaz.
Âvâre: Boş gezen.
Âvârelik: Serserilik, başıboşluk.
Ayan: Açık, belli.
Âyine: Ayna, mecazen kâmil insan.
Ayn: Oz, hakikat, gerçek, aynı, göz.
Âzâd: Hür, kölelikten kurtulmuş.
Azîmü'ş-şân: Şanı yüce olan Allah.
B
Ba'is: Sebep.
Bâb-ı ihsan: İhsan kapısı.
Bâb-ı lutf: Lütuf kapısı.
Bâd: Rüzgâr, yel.
Bâde: Kadeh.
Bâdî-i feyz: Feyze sebep olan.
Bâdî-i şevk. Şevke sebep olan.
Bağ-ı aşk: Aşk bağı, gönül.
Bahs: Söz konusu etme, iddialaşma.
Bahş: Bağış, ihsan.-
Bahşâ: Bağışlayıcı, verici.
Bâis-i feyz: Feyiz sebebi.
Bâis: Sebep.
Bâr: Yük, meyve.
Bâtıl: Boş, çürük, hükümsüz. Bâzîçe: Oyun, oyuncak. Bcd-ter: Çok kötü.
Behçet: Güzellik, sevinç, güler- yüzlülük.
Beka: Kalıcı.
Be-kâm: İsteğine kavuşmuş.
Bende-i âl-i abâ: Ehl-i beyte bağlı.
Bende-i hâss: Has kullar, seçkinler, arifler.
Bende: Kul, köle, bağlı.
Ber-devâm: Devam üzre, sürekli.
Beşaret: Müjde.
Beyhude: Boş yere.
Bezi: Kendiliğinden verme. Bezm-i akdes: En kutsal meclis. Bezm-i aşk:
Aşk meclisi.
Bezm-i elest: Elest
meclisi. “Elestü" Arapça'da “değil miyim?" demektir. Kur'- an'da 7.
surenin 172-173. âyetlerinde, Allah'ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"
sorusunda geçer. Ruhlar bu soruya “Evet Rabbimizsin” diye cevab verdikleri için
biribir- lerine tanık tutmuşlar ve şehadet etmişlerdir. Kıyamet gününde her
ruh burada verdiği sözü yerine getirmek, Rabbini tanımak zorundadır. Sûfîler
Bezm-i elest'de verilen cevabların bazılarının olumlu “Kâlû belâ”; bazılarının
olumsuz “lâ” şek-linde olduğuna inanırlar. Bu cevaba göre kıyamette üç sıra
insan görülecektir. Rab-lerinin sorusunu tastik edip gözleri ve dilleriyle
kabul edenler; soruyu sadece kulaklarıyla duyup kararsızlık gösterenler.
Sadece lâ deyip Rablerinin birliğini kabul etmeyenler. Buna ahd-i sâbık da
derler. Onlara göre bu sır, bu dünyada iken bilinip yaşanacaktır.
Bezm-i halvet: Halvet
meclisi. Yalnız kalman yer.
Bezm-i rindân: Rintlerin
bir araya geldikleri meclis.
Bezm-i uşşak: Âşıkların
meclisi. Bî-çâre: Çaresiz, dertli.
Bî-çâregân: Çaresizler,
dertliler. Bî-hemtâ: Eşsiz, benzersiz.
Bî-ihtiyâr: İhtiyarsız,
elde olmadan, kendiliğinden.
Bî-karâr: Kararsız, ne yapacağını bilmeyen.
Bî-mecâl: Mecalsiz, dermansız, takatsiz.
Bi-nihâye: Sonsuz.
Bi-pervâ: Pervasız.
Bî-tâb: Güçsüz, kuvvetsiz.
Bidâr: Uyanık.
Bigâne: Yabancı, ilgisini kesmiş. Kayıtsız.
Bidayet: Başlama, başlangıç.
Bihanıdi'llâh; Allaha hamdol- sun.
Bûd u nâ-bûd: Varlık ve yokluk.
Burhan: Delil.
Butlân: Haksızlık, boş olma, hükümsüz olma.
Bûy: Koku.
Bülbül-i gülzâr-ı aşk: Aşk bahçesinin bülbülü, âşık.
Bülbül-i hoş-gû: Güzel nağmeli bülbül, âşık, şair.
c-ç
Câm-ı lebrîz-i safâ: Ağzına kadar dolu huzur veren kadeh.
Câm-ı lutf: Lutuf kadehi.
Câm-ı musaffa: Saf içki kadeh.
Câm-ı safâ-dâr: Safa veren kadeh.
Cân-bahşâ: Cân bahşeden, cân veren, cân bağışlayan.
Cây: Yer.
Câzibedâr: Çekici.
Celâl: Büyüklük, ululuk.
Allah'ın bir ismi. Ululuk sahibi Allah.
Celi: Açık, parlak.
Çelil: Büyük, ulu.
Celîlü'ş-şân: Şanı yüce
olan Allah.
Celvet: İlâhî nitelikler
kazanan, sâlikin cem* makamını yaşadıktan sonra farka gelip hal-ka karışması.
Dışından halk, içinden Hak ile olma hâli.
Cemâl: Güzellik.
Cemal-i bâ-kemâl:
Mükemmel güzellik.
Cemâlu'llah: Allah'ın güzelliği. Cevher: Yaradılış, asılmaya. Cevlân:
Dolaşma, gidip gelme. Cezbe-dâr: Cezbeli.
Cezbe-i aşk: Aşk cezbesi.
Aşk sebebiyle kendinden geçme hali.
Cezbe: Kendine doğru
çekme; Hakk'ın muhabbet gösterip sâliki zatına çekmesi.
Cila: Parlama, açma.
Cilve-nümâ: Cilve gösteren, cilve eden.
Cûd: Cömertlik.
Cûrm: Kusur, ceza, kabahat.
Çâre-sâz: Çâre bulan.
Çerâ: Niçin.
Çeşm-i bînî: Gören göz.
Çeşm-i dil: Gönül gözü.
Çirk-âb: Pis su.
D
Dâd eylemek: İnsaf etmek, adaletli davranmak.
Dâğ-dâr: Üzüntülü, yarak.
Dağdağa: Gürültü, telaş, zorluk.
Dahil: Yabancı, sığınan, sığınmış, muhacir, içerde.
Dahîlek: Yalvarırım, sana sığınırım.
Dâhil-i bezm: Meclise gelen.
Dâr-ı ukbâ: Ahiret evi. Ûte âlemi.
Dâr-ı fenâ: Yokluk evi, gelip geçici yer olan dünya.
Dâr-ı izzet: İzzet evi; ahadiyet makamı.
Dâr-ı mihnet: Mihnet evi.
Mecazen dünya.
Dârû: İlaç, tiryak.
Debdebe: Gürültü, şamata, gösteriş.
Def: Ortadan kaldırmak, yok etmek.
Dem-i andelib: Bülbül sesi. Dem-sâz: Arkadaş, dost, sırdaş. Dem: Zaman,
an, müddet. Demdeme: Avaz, yüksek ses. Der: Kapı.
Der-i ihsân: İhsan kapısı. Dergâh-ı lutf: Lutuf dergahı.
Dergâh-ı ulûhiyyet: Cenab-ı Hakk'ın zan.
Derpiş: Önde olan.
Derûn: İç, göğüs, gönül. Dest: El.
Devâ-sâz: Çare bulan.
Devlet-i uzmâ: En büyük
devlet, en büyük saadet.
Devlet-meâb: Devletin,
saadet ve ihtişamın sığınacağı yer, padişah.
Devrân: Devir, felek, dünya. Dırâz: Uzun.
Dîdâr: Yüz, cemâl, sevgilinin yüzü.
Dîde-i ma'nâ: mânâ gözü. Dik: Kazan.
Dirine: Eski, kadim.
Dil-ber: Gönül alan, sevgili. Dil-dâr: Kalbin sahibi, sevgili.
Dil-hâh: Gönül arzusu.
Dil-harâb: Gönlü yıkılmış, gönlü kırılmış.
Dil-haste: Gönül hastası, âşık.
Dil-i dânâ. Bilen gönül.
Dil-i mahzûn: Hüzünlü, mahzun gönül.
Dil-i nâşâd: Üzüntülü gönül.
Dil-sîr: Gönlü tok olan.
Dil-şâd: Gönlü sevinçli.
Düçâr: Yakalanmış, çatmış.
Dür: Uzak.
Dür-endîş: Önceden görüp düşünen. Tedbirli.
Dü-âlem: İki âlem
Dü-çeşm: İki göz
Dürr-i bi-hemtâ: Eşsiz inci.
Dürre-i irfân: İrfan incisi.
E
Ebedî: Sonsuza kadar.
Ebed-peymâ: Ebedî, ebediyyen.
Ebhâr: Deryalar, denizler.
Ebkem: Konuşmayan.
Ebter: Eksik, soyu kesik.
Ebu'l-Kâsım: Kasımın babası, Hz. Peygamber.
Ebvâb-ı ihsan: İhsan kapılan.
Ednâ: Pek aşağı.
EPâl: Fiiller, işler.
Ehl-i aşk: Aşk ehli.
Ehl-i Beyi: Hz. Peygamber'in evine mensup olanlar, Al-i abâ.
Ehl-i butlan: Hak yola mensup olmayan kişiler.
Ehvâ: Muhabbet, arzu.
El-hak: Doğrusu, gerçeği.
Tam gerçek.
Eltâf: Lutuflar,
iyilikler, ihsanlar.
Emir: Emredici olan, şerif.
Ene'l-Hak: "Hak
benim" anlamında Hallâc-ı Mansur'un söylemiş olduğu meşhur şanh.
Enîs: Dost, arkadaş.
Enva': Çeşitler, türler.
Envâr: Nûrlar.
Envâr-feşân: Nurlar saçan.
Envâr-ı aşk: Aşk nurlan.
Envâr-ı behcet: Güzellik nurlan, sevinç nurlan.
Envâr-ı Huda: Hakk'ın nurlan.
Enver: En nurlu.
Erbâb: Ulu, yüce, reis, işten anlayan.
Erbâb-ı şuhûd: Ru'yet ehli sufi- ler.
Esbâb: Sebepler,
Esîr-i hüsn: Güzellik tutkunu.
Esîr-i nefs: Nefsinin esiri.
Esîr-i zülf: Bağlı, tutkun, kesrete bağlanıp kalan âşık.
Esma: İsimler.
Esrâr: Sırlar,
Eşvâk: Şevkler.
Evkât: Vakitler.
Ez-cân: Cândan.
Ezhâr: Çiçekler.
Ezkâr: Zikirler.
Ezvâk: Zevkler.
Ezvâk-ı derûn: Gönül zevkleri.
F
Fahr-i cihân: Âlemin övüncü
Hz. Peygamber.
Faik: Üstün.
Fakir: Nefsini idrak ile yokluğa ulaşan sûfî.
Fart: Çok aşın olmak, acele etmek
Fâş: Meydana çıkmış.
Fenâ: Yokluk.
Fer: İşık.
Ferah-yâb: Ferah bulan. Huzurlu.
Ferman: Padişah tarafından verilen yazılı emir.
Ferş: Yer, yeryüzü, döşeme, yaymak.
Ferzâne: Bilgili kimse, hakim.
Feth-i bâb: Kapı açmak.
Fevc fevc: Dalga dalga.
Feyyâz: Çok feyz veren.
Feyz: Bolluk, bereket, ilim-ir- fan, suyun taşması.
Feyz-â-feyz: Feyiz ile dolu.
Feyz-âver: Feyiz getiren.
Feyz-bahşâ; Feyiz ve bereket veren.
Feyz-bâr: Feyiz saçan.
Feyz-i akdes: Zât âleminden gelen tecellî olup kesbîdir.
Feyz-yâb: Bollaşan, feyiz bulan.
Firkat: Aynlık.
Fütûhât: Fetihler, zaferler, galibiyetler, açılmalar.
G
Gâfilân: Gafiller.
Garka: Suya batmış.
Gayr-ı mümkün: Mümkün değil, İmkânsız.
Gedâ: Kul, köle.
Genc-i melâhat: Güzellik hâzinesi.
Gencîne-nümâ: Hâzinenin yerini gösteren.
Gıyâse'l-Müstagîs: Yardım bekleyenlerin yardımcısı olan Allah.
Gîsû: Uzun saç.
Giryân: Ağlayan.
Girye-bâr: Göz yaşı döken.
Giyâh: Nebat, bitki.
Gonca-dehen: Gonca ağızh.
Gonca: Tomurcuk gül. Açılmamış çiçek.
Gubâr: Toz.
Gufran: Hakk'm günahları bağışlayıp örtmesi. Rahmeti.
Gulgııle: Bağrışıp çağrışma, şamata.
Gurebâ: Garipler.
Güftâr: Sözler.
Gûl-câm: $arap dolu kadeh. Gûl-fâm: Gül renkli.
Gûl-gün: Gül renkli, penbe. Gül-i handan: Açan gül. Gûl-rûhsar: Gül
yanaklı. Gûl-şen: Gül bahçesi.
Gül-zâr: Gül bahçesi.
Güzin: Seçilmiş, beğenilmiş.
H
Hâb: Uyku.
Habîr: Haberdâr. İyi bilen, Hâcât: Haceder, ihtiyaçlar. Hacel: Utanma.
Hâdisât: Yeni şeyler, yeni olaylar.
Hafi: Gizli, saklı.
Açıkta olmayan.
Hâhiş: Fazla arzu, isteyiş.
Hâil: Korku veren.
Hâil: Perde, engel.
Hâk-pây: Ayak tozu.
Hakâyık: Gerçekler.
Hakkâ: Doğrusu, gerçekten.
Hakke'l-yakîn: Tasavvufta
varılacak olan son mertebe, oluş yoluyla inanmak, bilerek, bularak, olarak
idrâk etmek, Cenâb-ı Hakk'ın ahadiyet makamında kendi hakikatini seyretmesi.
Hâk-sâr: Toz toprak
içinde kalmış, perişan halli.
Halâskâr: Kurtarıcı.
Hâlet: Hal, suret, keyfiyet. Hâlık: Yaratıcı olan Allah. Halvet: Her an
Allah ile olma hâli.
Halveti: Halveti yoluna
mensup.
Hân-ı hâs: Mevlit, bayram
ve düğün gibi merasimlerde yedirilen özel yemek.
Hân: Sofra.
Handân: Gülen, gülücü.
Hâne-i kalb: Kalb evi.
Gönül.
Hânkâh: Fakir ve
dervişlerin misafir edilip konakladıkları yer.
Harîm-i hâss: Büyük bir
kimsenin kendine özel dairesi. Hakk'ın mahremi olmak.
Hasr: Keşfetmek, yorulmak.
Hasret-zede: Hasrete düşmüş, hasrete uğramış.
Hayder-i Kerrâr: Hz. Ali.
Hayrân: Şaşa kalmış, beğenmiş.
Hayret: Şaşa kalma, ne yapacağını bilememe.
Hazer: Çekinme.
Hazin: Üzüntü veren, kederli.
Hazm: Sağlam görüş, doğru ve kesin karar.
Hazret-i Zehra: Hz. Fatıma.
Hem-râz: Sırdaş.
Hem-vâre: Daima.
Her gâh: Her zaman.
Hestî: Varlık.
Hevâ: Arzu, heves, istek, nefis.
Hevl-nâk: Korkulu, korkunç.
Hezâr: Bin, bülbül.
Hısâl: Hasletler, huylar.
Hîme-keş: Odun çeken.
Hicâb: Perde.
Hicrân: Aynhk.
Hidâyet: Doğruluk, İslamlık.
Hilm: Yumuşak tabiatlı.
Himâyet: Koruma.
Hoş-nevâ: Sesi güzel.
Hubb-ı zât: Zat sevgisi.
Hudâ-yı lem-yezel: Dâimi,
zâil olmaz, baki, zevalsiz olan Allah.
Huffâş: Yarasa.
Hûş-rübâ: Akıl alan.
Hübût: Aşağı inme.
Hüccet: Delil.
Hûmâ: Devlet kuşu.
Hümûm: Tasalar, kaygılar,
kederler.
Hûsn-i ezelî: Ezelî güzellik.
Hûşyâr: Uyanık, akıllı, zeki.
Hûzn: Hüzün, keder.
1-1
Istıfâ: Seçme, ayıklama.
İkan: Doğru, kesin, açık
bilgi; salikin tatmin olmasını sağlayan bilgi.
îrâs: Sebep olmak,
vermek, varis bırakmak, gerekmek,
îsâl: Ulaştırmak, vasıl etmek.
îsâr: Kendisi muhtaç
olduğu halde başkasına nimet vermek; cömertlikte bulunmak.
İbzâl: Esirgemeyip bolca
sar- fenne.
Ifhâm: Bildirmek, anlatmak.
İfnâ-yı vûcûd: Vüdudu yok etmek, yok farzetmek.
İftihâr eylemek: Övünmek.
İftikâr: Yoksulluğunu
açığa vurmak. Çok ihtiyacı olmak.
İhsan: İyilik, lütuf,
bağış.
Ihtizâr: Huzura çıkmak, hazır olmak.
Ihtizâr: Çekinmek, korunmak, sakınmak.
İhzar: Hazır etmek.
İksir: Çok tesirli, her
derde deva ilaç.
İktidâ: Uymak, tabi olmak.
İllet: Esas sebep,
vesile, hastalık, maraz.
İltica etmek: Sığınmak, llıicâ-gâh: Sığınılacak yer.
İltifat: Samimi sözlerle
okşamak, güler yüz göstermek.
İmtisâl: Örnek kabul
etme, uyma, misal verme.
In'âm eylemek: Ni'met
vermek, ihsan etmek, hidayete ulaştırmak.
In’ikâs: Aksetme, tersine
dönme, yansıma.
İnâyet: Yardım, lutuf.
Incizâb: Çekilme.
İns: İnsan.
İnşirâh: Yarma, açma.
Intisâb: Bağlanma.
İntizâr: Bekleme.
İnzivâ: Dünyadan el etek
çekmek.
Ism-i a'zam: Cenâb-ı
Hakk'ır bütün isimlerine câm olan ve ehlince bilinen za ismi. lnsân-ı kamil.
Isr: Alamet, ayak izi.
Istînâs: Alışmak,
ehlileşmek.
Istiğrâk: Kaybolmak.
Istimdâd: Meded istemek,
yar dım beklemek.
Istirhâm: Merhamet
istemek yardım istemek.
Iş'âr eylemek: Bildirmek,
habe vermek.
İştiyak: Arzu.
Ittibâ1: Tabi olmak, bağlanmak.
İzdiyâd: Fazlalaşmak.
Artmak.
İzhâr: Açığa çıkarmak.
K
Kabil: Kabul eden, istidatlı.
Kâil: Söyleyen, anlatan,
nakit den, razı olan.
Kalb-i âteş-nâk: Ateşli
kalb, âşı kişinin gönlü.
Kâmil: Olgun. Olgun
insan.
Kân: Maden.
Kârvân: Kervan.
Kasvet: İç sıkıntısı.
Kâşane: Büyük ve gösterişli ev.
Kat': Kesme, ayırma.
Kat'-ı ümîd: Ümit kesme.
Kavi: Sağlam.
Kavseyn: İki kavis. Bkz. Necm Sûresi, Ayet 9.
Kayd: Bağlanmak.
Kemter: Aciz, fakîr, aşağı.
Kemterin: Acizler,
fakirler, aşağılar.
Kenz: Hazine.
Kenz-i saâdet: Saadet hâzinesi.
Kerîm: İhsan ve inayet
sahibi olan Allah, cömert.
Kesâfet: Bulanıklık.
Kesb: Kazanç.
Kesret: Çokluk.
Kemi: Saklamak, gizlemek.
Kevneyn: İki âlem, dünya
ve âhiret.
Kevser: Cennette bulunan
bir havuz. Marifetullah, le- dün ilmi.
Kıımîr: Ashab-ı kehfin
köpeğinin adı.
Kıyâm: Ayakta durmak.
Kitâbullâh-ı ekber: En büyük kitap; Hz. Peygamber veya insân-ı kâmil.
Kudüm: Ayak basmak, ileri geçmek, uzak bir yerden gelmek.
Kuhl: Sürme, göz ilacı.
Kulûb: Kalbler.
Kureyşî: Hz. İbrahim
soyuna -Kureyşe- mensup. Hz. Peygamber.
Kûy-ı vahdet: Vahdet
köşesi, birlik makamı.
Küşâde: Açılmış, ferah.
L
Laklaka: Boş ve mânâsız söz.
Lâlî: Dilsiz, konuşmayan.
Lâne: Yuva.
Lem'a: Parlak, aydınlık. Leme'ân: Parıldama.
Lerze-dâr: Titr’k, titreyici.
Levâyih: Levh dar, tasanlar. Levh-i dil: G inül sayfası. Leyle-i yeldâ:
Uzun gece. Lezzet-fezâ: Lezzet artıran.
Lezzet-i dîdâr: Hakk'ın dîdânnı seyretmekten doğan manevî zevk.
M
Ma'ârif: Allah bilgisi.
Ma’kcs: Ayna, akis yeri. Ma-hasal: Hasıl olan.
Mağfiret: Esirgeme, affetme, rahmet etme.
Mağfur: Rahmetlik olmuş, dua edilmiş olan.
Mağrûr-ı fena: Yokluk mağruru. Dünyalık için gururlanan.
Mâh-veş: Aya benzeyen, ay yüzlü.
Mahbûb-ı Hudâ: Hakk'ın sevgilisi.
Mahrem: Gizli.
Mahrem-i râz: Sırlan bilen.
Mahrûr: Hararetli, ateşli.
Mahv: Yokluk.
Mahz: Öz, saf.
Mahzûn: Hüzünlü, kederli.
Mâlik: Sahib. Mülkte
tasarruf eden.
Mansûr: Adı Hüseyin,
lakabı el Hallaç, el-Beyzavî, 9-10. yy.larda yetişmiş coşkun sufi. Aşka mağlup
olup fe- nafillah makamında sim ifşa etmiş, “Enel-Hak” diyerek vahdeı-i
vûcud'un halka yayılmasına sebep olmuştur. Zamanın şeriat âlimlerince “şer'e”
muhalif bulunan bu sözlerden sonra Hallac’ın asılmasına karar verilmiştir. Su
filerce gerçek bir aşk şehidi kabul edilen Hallac’ın Divan'ı ve
Kitabû't-Tavasîn isminde eserleri vardır.
Manzûr: Görülen, bakılan.
Mariz: Hasta.
Masdar: Menba, çıkış yeri.
Mâsivâ: Hakk’m dışında
vehm edilen şeyler.
Mastaba: Sedir.
Matbah: Mutfak.
Matlab: İstenilen.
Mâye: Maye, esas.
Mazhar: Nail olma. Zuhur
yeri. Me'yûs: Üzüntülü.
Mecnûn: Deli. Leylâ ve
Mecnûn hikâyesinin erkek kahramanı. Âmir oğullarından Kays adlı bir Arap
delikanlısının Leylâ adlı bir kıza âşık olduktan sonra aldığı lakab. Tasavvuf
edebiyatında cezbeye düşen derviş için kullanılır. Fenafillalıtaki kişiyi
temsil eder.
Medâr-ı iftihar: Övünç
kaynağı.
Medâr-ı mefharet: Övünç kaynağı.
Medâyih: Medhiyyeler. Övgüler.
Medhûş: Dehşete düşmüş, şaşırmış.
Mefhar; Övünmeye vesile olan.
Meftûn: Tutkun, vurulmuş.
Megârib. Batılar, garplar.
Meh-i tâbân: Parlak ay.
Meh-likâ: Ay yüzlü.
Mehbit: Bir şeyin indiği yer.
Mehcûr: Hicret etmiş. Mekremet: Cömertlik.
Mekşûf: Keşfedilmiş, açılmış.
Mela'ik: Melekler.
Melal: Hüzün, sıkıntı, gam.
Melce': Sığınılacak yer.
Melih; Güzel, şirin.
Memdûh: Övülen.
Menâm: Uyku.
Menba': Kaynak.
Mennân: İhsanı bol.
Merbüt: Bağlanmış.
Mes'adet:Bahtiyarhk, iyilik.
Mcsâ; Akşam.
Mesâ'î: İş zamanı, çalışmalar.
Mesâğ: İzin, müsaade.
Mest-i lâ-ya’kıl: Aklını yitirmiş, kendinden geçmiş sarhoş.
Mestân: Sarhoşlar.
Mesti: Sarhoş.
Meşârik: Yıldızlarla ay ve güneşin doğma dereceleri.
Meşhûn: Doldurulmuş.
Meşk: Öğretmek, üzerinde tek- raren çalışmak.
Mevc-â-mevc: Dalga dalga.
Mısdâk: Bir şeyin doğruluğunu isbata yarayan.
Mi'râc-ı dil: Gönül miracı. Midhat: Medhetme, övme. Mihenk: Ayar taşı.
Ölçüt. Mihr: Güneş, muhabbet. Mihr-i tâbân: Parlak güneş. Mihrak: Hareket
kaynağı. Minhâc: Yol.
Mir'ât-ı mücellâ: Parlatılmış ayna.
Mir'ât-ı safâ: Saf ayna. Gönül. Misi: Benzer.
Mubsır: Görücü, gösteren. Muğ: Mecusî.
Muhlis: Halis olan kişi.
Mukbil: Mübarek, bahtiyar, İkbali iyi..
Muntazır: Bekleyen, gözleyen.
Musaffa: Temizlenmiş, saflaşmış.
Mu'tâd: Adet olunmuş, alışılmış.
Mübtelâ: Düşkün.
Mücâb: Cevab verilmiş.
Mücâhede: Uğraşma,
savaşma, çalışıp çabalama. Tasavvufla nefsi yenmeye çalışma.
Mücellâ: Parlatılmış.
Müctebâ: Seçilmiş, kıymetli.
Müdbir: Talihsiz, düşkün.
Müdevven: Bir araya
getirilip düzenlenmiş.
Müdrik: İdrak eden. Anlayan.
Mühr: Mühür, mecazen
dudak.
Mükedder: Kederli.
Mültecâ: İltica edilecek,
sığınılacak yer.
Mültefet: Kendisine
iltifat edilmiş olan.
Münfekk: Sökülen, aynlan.
Mürg-ı dil: Gönül kuşu.
Müsemmâ: İsimlenen.
Müstağrak: Batmış, dalmış, gark olmuş, yok olmuş.
Müstc'ân: kendisinden yardım beklenilen.
Müstedâm: Sürekli, devamlı.
Müstemidd: Yardım isteyen.
Müş'ir: Haber veren, bildiren.
Müşahhas: Somut.
Müştak: Arzu ve iştiyak
gösteren.
Mütevekkil: Tevekkül
eden, vekil tayin eden.
Müzdâd: Çoğaltılmış.
N
Na't: Methederek,
vasıflarını anlatma. Hz. Peygamber'i öven şiir türü.
Nâ-mahremân: Mahrem olmayanlar.
Nâ-şâd: Mahzun, kederli.
Nâ-ümîd: Ümitsiz.
Nağme-sâz: Ahenkle söyleyen, terennüm eden.
Nağme-serâ: Şarkı okuyan.
Nagme-arâz: Nağme
süsleyen.
Nâlân; İnleyen.
Nâle-kâr olmak: İnleyici
olmak.
Nâliş: İnleme.
Na’mâ: İhsan, bağış.
Nâm-ı pak1 Adı
temiz.
Nasır: Yardım eden.
Nâtık: Konuşan.
Nazenin: Cilveli,
şımarık.
Nâzım: Düzenleyen.
Nazra: Bakış.
Necat: Kurtulma.
Nefha-i rûh: Ruhun
üflenmesi.
Nefs-i emmâre: Kötülüğü
emreden nefis.
Neş'e-yâb: Neş'e veren.
Neşât: Sevinç, şen olmak.
Nev-nihâl: Taze fidan.
Nevâ: Ses, ahenkli ses.
Nevâl: Bahşiş, kısmet, yiyicek.
Nîrû: Kuvvet, güç.
Nigâh: Bakış.
Nihân: Gizli.
Nikâb: Örtü.
Nuhbe: Seçkin, İyi.
Nukat: Noktalar.
Nuküş: Nakışlar.
Nûr-â-nûr: Baştan başa nûr, nûr üstüne nür.
Nûr-ı ayn: Göz nûru.
Nush: Nasihat.
Nûş: İçmek.
Nümâ: Gösteren.
Nümâyân: Görünen.
P
Pâk-dâver: Temiz hüküm veren.
Pâyân: Son,
Penâh: Sığınacak yer. Dayanak.
Pertev-efşân: İşık saçan.
Pertev: İşık.
Pervâne: Ateş etrafında dönen kelebek, mecazen âşık.
Pervâz: Uçmak, kanat açmak.
Perverdigâr: Besleyen,
velinimet, koruyan, kollayan, Allah.
Peymâ: Ölçen, öçücü.
Peymâne-i aşk; Aşk kadehi, kâmil insanın sözleri.
Peyrev olmak: İzinden gitmek, uymak.
Pür-sûz: Yakıcı, alevli.
Pür-şerâr: Kıvılcım dolu.
Pür-zevk: Çok zevkli.
Püşt: Sırt, omuz.
R
Rabt: Bağlama.
Râh: Yol.
Râh-nümâ: Yol gösteren.
Ralışân: Parlak.
Râm olmak: Boyun eğmek.
Raûf: Çok acıyan, esirgeyen, merhamet sahibi.
Râvî: Rivayet eden.
Ravza: Bahçe.
Râygân: Beleş, bedava.
Râz: Sır.
Râz-dân: Sırrı bilen, sırra ortak olan dost.
Râz-ı ezel: Ezel sim.
Ref: Kaldırma, yükseltme.
Reh-nümâ: Yol gösteren.
Rehâ: Kurtuluş, kurtulma.
Rehâ-yâb: Yolcu olan,
kurtulan.
Rehber: Yol gösteren,
kamil mûrşid.
Resûl-i mûctebâ: Seçkin
resûl. Hz. Muhammed
Reşâd: Aklın kuvvetli
olması, Hak yolda yürümek, doğru yolda olmak.
Reviş: Gidiş, yürüyüş, tarz.
Rcvnak-efzâ;
Güzelleştiren, parlaklığı artıran.
RiPat. Yücelik, yücelik.
Rindân: Rindler, dünyadan
el- etek çekmişler.
Ru'yet: Görme İç gözle görüş.
Rü-gerdân: Yüz çeviren,
yüz döndüren.
Rü-mâl: Yüz süren.
Rû-nümâ: Yüz gösteren.
Rû-siyâh: Yüzü kara.
Ruhsâr: Yanak.
Rûşen: Aydınlık.
Rûy: Yüz.
Rûz: Gün
S
Sa'y; Çalışma, gayret.
Safâ-bahş: Safa veren,
huzur veren, eğlendiren.
Safâ-cûyân: Safa ve
eğlence arayanlar.
Safâ-dâr: Huzurlu.
Safâ-yâb: Safa bulmuş, huzura kavuşmuş.
Safvet: Temizlik, saflık.
Sahabet: Sahip olma, sohbetinde bulunmuş olma.
Sahn: Avlu, orta.
Sahra: Çöl.
Saik: Sevk eden.
Sâil: Soru soran, dileyen; dilenci.
Sâkî: İçki sunan.
Sâlik: Tasavvufta manen yol almaya başlayan kişi.
Sâmân-sûz: Rahat ve huzur bozan.
Sarf: Gider, harcama.
Saye. Gölge.
Sehâvet: Cömertlik.
Sekr: Manevî sarhoşluk.
Selâmet: Kurtuluş.
Semâ': İşitmek.
Semahat: Cömertlik.
Senâ-kâr: Öven.
Ser-â-pâ: Baştan ayağa.
Ser-nâme: Mektup başlığı, yazı başı.
Ser-şâr: Ağzına kadar dolu.
Ser-tâ-pâ: Baştan ayağa.
Ser-tâc: Baş tacı.
Ser-te-ser: Baştan başa.
Serâirdân: Gizlilikler.
Sermâye: Ana mal.
Server: Baş, reis.
Sevânih: İçe doğan fikirler.
Seyrân: Bakışlar,
görmeler, gezmeler.
Sezâ: Uygun.
Sır-âver: Sır getiren.
Sivâ: Masiva, gayr, başka
şeyler.
Su'ûbet: Zorluk, güçlük.
Subh u mesâ: Sabah ve akşam.
Sûrî: Suretle ilgili.
Sûzân: Yakıcı.
Südde:Kapı, eşik.
Sülük: Bir tarîkate
intisab edip manevî ve ruhî yolculuğa çıkmak, sâlikin şahsî arzularından geçip
İlâhî iradenin hakimiyetine girmesi.
$
Şâbâş: Alkışlama.
Şâd: Sevinçli.
Şâdân: Sevinçli.
Şâyân: Uygun, layık.
Şeb; Gece.
Şefkat-nisâr: Şefkat saçan.
Şehnaz: Çok güzel.
Şehrâh: Büyük ve işlek yol.
Şekîb: Sabır, tahammül.
Şems-i dırahşân: Işık saçan güneş.
Şer*: Şeriat.
Şeref-bahş: Şeref veren.
Şer er: Kıvılcım, Şerik: Ortak.
Şerm-sâr: Utangaç.
Şevk-âver: Şevk veren, Şive: İşve.
Şîve-kâr; Şiveli, işveli.
Şu'ûn: işler, fiiller, olaylar.
Şu'ûnât: Şuunlar, keyfiyetler, haller.
Şûh: Oynak.
Şûride: Perişan.
T
Tâ'zîm: Hürmet.
Tab': Huy, yaratılış.
Tâb-dâr: Parlak, ışıklı. Tâb-endâz: Işık saçan.
Tâb-ı hüsn: Güzellik nuru.
Tâb-nâk: Işıklı.
Tâbân: İşıklı, parlak.
Tafsil: Ayrıntı.
Tahayyür: Hayret içinde kalmak.
Tahiyyat: Selamlar, dualar. Tahmil: Yükleme.
Tahsîl-i rızâ: Rızasını kazanmaya çalışmak.
Tâir: Uçan.
Tâlib-i esrâr: Sırların talibi.
Taltif: İyilik yaparak gönül almak.
Târ: Tel, kıl; karanlık, siyah.
Târâc: Yağma.
Tarik: Yol.
Tatahhur: Temizlenme.
Tathîr: Temizleme.
Te'enni: İhtiyat.
Tecellâ: Görünme, bilinme.
Tecellî; Görünme, parlama.
Tecellî-gâh: Tecelli yeri, kalb.
Tecellî-sâr: Tecelli yeri.
Tecellî-zâr: Tecelli yeri.
Tehalük: İstekle atılma, tehlikeye aldırış etmemek.
Tenezzül buyurmak: İnmek, aldırış etmek.
Terahhum: Acıma.
Terk-i hestî: Varlık terki.
Teşviş: Karışıklık.
Tezâyüd: Artma, çoğalma.
Tezyin: Süsleme.
Tulu' etmek:'D6ğmak.
Tûtiyâ: Göze çekilen sürme.
U-V
Ubeyd: Kulcagız.
Ukûl: Akıllar.
Ulühiyyet: Biricik ilah. Allahtık.
Uluvv: Büyüklük.
Urefâ: Arifler.
Urûc: Yükselme.
Uşşak: Âşıklar.
Vahîd: Yalnız, tek, benzeri olmayan.
Vâhidiyyet: Birlik, teklik.
Vâkıf: Bilen.
Vareste: Kurtulmuş, affedilmiş.
Vâridât: Gönüle gelenler, ilhamlar.
Vâsıl: Kavuşan.
Ve'd-duhâ: kuşluk vaktine an- dolsun, (Duha Suresi,1).
Ve'l-leyl: Geceye andolsun, (Duha suresi, 2)
Vech: Yüz, cemal.
Velâ: Yakınlık.
Veled-i kalb: Kalb çocuğu. İlahî visal sim.
Veliyyü'n-ni'met: Nimet veren, nimet ihsan eden.
Vesâtet: Vasıta olma.
Vesâyet: Vasiyet, tenbih, emir.
Vîrâne: Harap olmuş ev, âşıkın gönlü.
Vikâyet: Koruma.
Vird: Dua.
Visal: Kavuşma.
Y-Z
Ye's: Ümitsizlik.
Yek-renk: Tek renkli, aynı renkten.
Yek-rûze: Geçici, bir günlük.
Yekta: Tek, biricik.
Zahir: Açıkta, meydanda.
Zâkir: Zikreden.
Zehâdet: Zahitlik.
Zer-târ: Altın tel.
Zerrât: Zerreler.
Zevk-âver: Zevk veren, zevk getiren.
ZS-şân: Şanlı.
Zînet: Süs
Zinhar: Asla, sakın.
Ziyâ-pâş: Aydınlık veren, ışık saçan.
Zuhûr: Ortaya çıkma, görünür olma.
Zulmet: Karanlık.
Zülâl: Tatlı.
BİBLİYOGRAFYA
ACLUNÎ İsmail b. Muhammed: Keşfü'l-Hafâ, Beyrut, 1351.
AKKUŞ, Mehmet: "Yayınlanmamış Bir Sûfiler Ansiklopedisi: Sefîne-i
Evliyâ", İlim ve Sanat, Sayı: 2, İst. 1985, s. 88- 91.
AKSÜT, Ali Kemali: Mehmet Ali Aynî-Hayatı ve Eserleri, İst. 1944
AYNÎ, Mehmet Ali: Canlı Tarihler, Türkiye Yayınevi, C. 2,
İstanbul,1945.
BALIKÇI, Yavuz; Osmanzâde Hüseyin Vassâf Efendi'nin Ceride- i
Sofiye'de Yayınlanmış Olan $iir ve Makaleleri, Gazi Eğt. Fak. TDE. Böl.
Lisans Tezi, Ank. 1996.
BAŞBAKANLIK Arşivler Genel Müdürlüğü, Ahvâl-i Sicil Komisyonu, s.
361-62.
ERDOĞAN, Mustafa: "Niyazî-i Mısrî Şerhleri", Dergâh, Sayı: 71
(1996), s. 15-17.
GÜRLEK, Dursun: Hüseyin Vassaf, Zaman Gazetesi, 14 Haziran 1998, s. 3
ERDOĞAN, Mustafa: Niyazî-i Mısrî Şerhleri, Gazi Eğt. Fak. TDE Böl.
Lisans tezi, Ank. 1994, s. 77-107.
HÜSEYİN VASSÂF, Divan-ı Vassâf, Süleymaniye Kütüphanesi, Yz.
Bağışlar, Nu: 2311.
HÜSEYİN VASSÂF, Sefine-i Evliyâ, C. I, Haz. Ali Yılmaz - Mehmet
Akkuş, İst. 1990.
İNAL, İbnülemin Mahmut Kemal: Son Asır Türk Şairleri, C. IV, İst.
1988, s. 1915.
KARA, Mustafa: Bursa'da Tarikatler ve Tekkeler, C. II, Bursa,
1993.
KARA, Mustafa: "Ibnülemin'e Mevlid", Dergâh, Sayı: 93,
Kasım 1997, s. 3-4.
KARABULUT, Ali Rıza; "Mevlevi Ahmed Remzi Dede", Erciyes,
Sayı: 68, Ağustos 1983, s. 25.
KASAP, İsmail: Hüseyin Vassâf ve Divanı, Gazi Ün. SBE. Yüksek
Lisans Tezi, Ank. 1996.
KURNAZ, Cemâl - TATCI, Mustafa: "Hüseyin Vassâf", TDVIA.
C. XIX, İst. 1999.
Meydan Larousse, C. XII, 545.
OLGUN, Tahir: Sair Anıdan, Ali Emîrî Kütüphanesi, Şer'iyye Bl. 1168, s.
32-33.
REVNAKOĞLU, C. Server: Revnahoğîu Arşivi, Divan Edebiyatı Müzesi
(İstanbul), B/170
TATCI, Mustafa: "Kendi Kaleminden Hüseyin Vassâf Bey ve Kayıp Bir
Eseri încilâ-yı Mir'ât-ı Hakikat", Yedi İklim, Sayı: 71, s. 54-64.
Aynı yazı için ayrıca bkz. M. Tatcı, Edebiyattan İçeri, Ank. 1997,
559-589.
TÜRKTEN, Nevzat; "Dedenin Kızı Lebibe Gürzumar’dan Naklen", Erciyes,
Sayı: 68, Ağustos 1983, s. 17.
UZUN, Mustafa: "Şeyh Hüseyin Vassâf Efendi'nin Bir Mektubu", Marmara
Ün. llâhiyat Fak. Dergisi, Sayı: 3, İst. 1985, s. 371-380.
ZAMANT1LI, Abdülkadir; "Remzinâme ve Remzi Dede İçin", Erciyes,
Sayı: 33, s. 1-6.
[1] Kabir
Nu. 1429 (Revnakoğlu, 170/194).
Şeyh Salih ve Ahmed Zarifi Efendiler için bkz.
Turgut Kut, "İstanbul Hankahları Meşâyihi", TUBA, Sayı: 19
(Harvard 1995), s. 31.
[3] Bu
zatın biyografisini Sefine'nin IV. cildinde yazmıştır.
Şuayb Şerefeddin Efendi'nin Izâhü'l-Meram fi
Meziyeti'l-Kelâm Şerhun Noktati ve'I-Kelam isimli eseri Yaman Ankan tarafından
Kâinatın Mihveri adıyla yaymlanmışur (İst. 1976).
[4] Divan,
s. 42.
[5] Divan, s. 4.
[6] Vassâf, Behçet Efendi'yle aralarındaki
muhabbeti "Tâhir Ağa Der-gâhı Şeyhi el-Hâc Ali Behçet Efendi
Hazretlerine" başlığıyla ithaf ettiği bir gazelinde dile getirmiştir:
Nakşbendî gülüdür Hazret-i şeyhim Behçet
Reh-i aşk bülbülüdür Hazret-i şeyhim Behçet
Bezm-i tevhide verir neş'eyi halatı ile
Aşk-ı Hak'la doludur Hazret-i şeyhim Behçet
Mazhar-ı zevk-i hakîkî olarak feyz-âver
Kâdiri Sünbülîdir Hazret-i şeyhim Behçet
Revnak-efzâ-yı dil ü cân-ı mûridândır o
Kendi Hak yoludur Hazret-i şeyhim Behçet
Çok sever muhlisi Vassâfı ona meftûndur
Nakş-bendî gülüdür Hazret-i şeyhim Behçet
(Divan, s. 17).
[7] Bu dergâh hakkında bkz. Mustafa Özdamar, Dersaaadet
Dergahları, İst. 1994, s. 189.
[8] Mustafa Safî hakkında bkz. Sefine-i
Evliyft, C. IV; Sadık Vicdanî,
Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, Haz. İrfan Gündüz, İst. 1995, s. 243.
[9] Hüseyin Vassâf Bey, Mustafa Safi hakkında,
son mısraı tarih olan bir vefat manzumesi yazmışur:
Hazret-i şeyh Mustafâ Sâfi-i pür-zevk ü safâ
Bülbül-i gülşen-serâ-yı aşka ol mihr û vefa
llm ü irfan sahibi gayet beşûşu'l-vech idi
Isr-i pâk-i evliyâullaha etti iktizâ
Hüsn-sîret hem fazîlet sâhibi bir zât idi
Pek kanâatkâr idi az şeyle kıldı iktifâ
Şöhret ü şandan be-gâyet müctenib bir merd idi
inzivayı pek severdi şeyh-i sâhib-ihtifâ
Hazret-i kutbu'l-edeb nazmen dedi Vassâfma
Râh-ı Hah'da cdn verip cdn buldu Sâfî Mustafâ (Divan,
s. 2).
Mehmed İzzet Safiyullah hk. bkz. Sadık
Albayrak, Son Devir Osınanh Uleması, C. V, İst. 1997, s. 126.
[12] lbnû'1-Emin Mahmud Kemâl, Son Asır Türk
Şairleri, Dergâh Yayınlan, İst. 1988, C. 4, s. 158.
[13] Tahir'ûl-Mevlevî, Şair Anıtları, Millet
Ktp., Ali Emiri Nu, 1168, s. 32-33. Aynca bkz. İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a.
g. e., C. IV s.1958; C. Server Revnakoğlu, Divan Edebiyatı Müzesi Revnakoğiu
Arşivi B/170, s. 195).
[14] Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar:
Nu: 2310.
[15] Divan, s. 182.
[16] Vefat ilanı için bkz. Cumhuriyet Gazetesi,
22 Teşrin-i sâni 1929, s. 4.
[17] Tahir'ül-Mevlevî, $air Anıtları, Millet Ktp.,
Ali Emiri Nu, 1168, s. 32-33. Ayrıca bkz. İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a. g. e.,
C. IV, s. 1958; C. Server Revnakoğlu, Divan Edebiyatı Müzesi Revnakoğlu
Arşivi B/170, S. 195).
1’ İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a. g. e., C. 4, s.
158. H. Nihad Boztepe ve Mehmed Besim’in Vassâf hakkmdaki şiirleri için bkz.
İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a. g. e., C. 4, s. 1961-62.
20
Aynı hayat hikayesi, yazarın Mehmed Şemsedin-i
Mısri'ye gönderdiği Incilâ-yı Mir'ât-ı Hakikat adlı eserinin müsveddesinde de
bulunmaktadır (Mustafa Tatcı, Edebiyattan İçeri, s. 559-589).
[20] Eser Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatcı tarafından
yayma hazırlanmış olup henüz basılmamıştır.
[21] Eser Cemâl Kurnaz ve Mustafa Tatcı tarafından
yayına hazırlanmış olup henüz basılmamıştır.
[22]Cenıâl
Kurnaz, Mustafa Tatcı, "Mehmed Es’ad Dede”, TDVIA, (Basılmamış
madde.) Ayrıca, Mehmed Es'ad Dede'nin hayatı ve şiirleri tarafımızdan yayma
hazırlanmıştır.
[23] Metin
ve özellikleri hk. bkz. Mustafa Erdoğan, Niyazî-i Mısrî Şerhleri,
Gazi Eğt. Fak. TDE Böl. Lisans tezi, Ank. 1994, s. 77- 107.; Mustafa Erdoğan,
"Niyazî-i Mısrî Şerhleri", Dergâh, Sayı: 71 (1996), s. 15-17).
Eseri tanıtan bir yazı için bkz. Mustafa Tatcı,
"Kendi Kaleminden Hüseyin Vassâf Bey ve Kayıp Bir Eseri: Incilâ-yı
Mir'ât-ı Hakikat", Edebiyattan İçeri, Ank. 1997, 559-589.
Canlı Tarihler, 2,Türkiye Yayınevi, İst. 1945;
İsmail Kasap, Hüseyin Vassâf ve Divanı, Ank. 1996, s. 13.; Ali Kemali
Aksüt, Mehmet Ali Aynî-Hayatı ve Eserleri, İst. 1944, s.4
[26] Şiirin başında "Hazret-i Salâhaddin-i
Uşşâkî'nin kabrini ziyaret-
le"yazıldığı belirtilmiştir.
[27] "Biz sana apaçık bir fetih
verdik." âyetinden kısmî iktibas
(Fetih, 1).
Fevc fevc gazeline
Üsküdar Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Dede
Haz-retlerinin taştîri vardır. Divan'ın nihâyetindedir (V).
[29] Hazret-i Sezâyî-i Gülşeni
Efendimizin "Yâ Rab reh-i maksûdum pâyâna yetişdir" nutkuna âcizane bir naziredir ki, mûştâk-ı cemâl olan Uşşâk lisânından söylenmiştir (V).
[30] Âciz kulunuz dergeh-i zî-şânına düştük
Zulmette koma şems-i
dırahşâna yetiştir
? Vassâf-ı hazinin yüzü yok arz etsin
Şefkat buyurup mefhar-i devrâna yetişdir
"Kuluna vahyedecegini vahyetti." Necm, 10.
20
Nâbî'nin, "Sakın terk-i edebden küy-i mahbûb-ı Hudâ'dır bu"
mısraıyla başlayan meşhur gazeline naziredir.
[34] "Kuşluk
vaktine and olsun." (Duhâ, 1).
[35] "Geceye
and olsun." (Duhâ, 2).
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar