Print Friendly and PDF

HÜSEYİN VASSÂF Hayatı - Eserleri ve Şiirlerinden Seçmeler

Bunlarada Bakarsınız

 


Cemâl KURNAZ

Mustafa TATCI - İsmail KASAP

İÇİNDEKİLER

On söz............................................................... vıı

HÜSEYİN VASSÂF.............................................................. 1

HAYATI............................................................................... 1

Ailesi.................................................................................... 1

Çalışma Hayatı...................................................................... 2

Tasavvufi Hayatı.................................................................... 4

Araştırmaları, Seyahatleri...................................................... 12

Vefatı.................................................................................. 15

ESERLERİ.......................................................................... 16

a) Kitaplar

1-                                  Şerh-i Esmâr-ı Esrâr Sefine-i Evliyâ-yı Ebrâr 18

2-                                  Esrâr-ı Kur'âniye'den Bir Nebze..................... 19

3-                                  Güldeste-i Hakikat........................................ 20

4. Kitab-ı Külliyât................................................................ 20

5-                                  Hâtıra-ı Hicâziyye......................................... 20

6-                                  Suriye'de Bir Cevelân.................................... 20

7-                                  Ravza-i Sâdâttan Bir Şemme.......................... 20

8-                                   Bursa Hâtırası............................................... 20

9-                                   Tertîb-i Cedid Coğrafiyye-i Umûmî............... 20

10-                                  Hülâsâ-i Coğrafiyye-i Umûmî...................... 21

11-                                  Müntehabât-ı Ezhâr-ı İrfân........................... 21

12-                                  Gülzâr-ı Aşk............................................... 21

13-                                  Vesîletü'n-Necât........................................ 21

14-                                  Mürâselât.................................................. 21

15-                                  Bursah Mehmed Tahir Bey........................ 22

16-                                  Es'ad-nâme............................................... 22

17-                                  Risâle-i Hayriyye...................................... 22

18-                                  Risâle-i Şevkiyye...................................... 22

19-                                  Risâle-i Mûştâkiyye................................... 22

20-                                  Risâle-i Salâhiyye....... ............................ 22

21-                                  Vâkı'at...................................................... 23

22-                                  Tevfik-nâme............................................. 23

23-                                  Kemâlü'l-Kemâl........................................ 23

24-                                  Remzî-nâme............................................. 23

25-                                  Mir'âtû'l-Kemâl......................................... 23

26-                                  Feyzü'l-Kemâl........................................... 23

27-                                  Kemâl-nâme-i Şeyh Hakkı......................... 23

28-                                  Lücec-i Asri Şerh-i Kelâm-ı Mısri.............. 24

29-                                  Gülzâr-ı Şâdî Der Beyân-ı Menâkıb-ı

Emin-i Tokadı ........................................... 24

30-                                  Mir'ât-ı Incilâ-yı Hakikat........................... 24

31-                                  Aynü'l-Hayat............................................ 25

32-                                  Divân-ı Vassâf.......................................... 25

b) Yayınlanmış Makale ve Şiirleri....................................... 27

Hüseyin Vassâf ın el yazısıyla

hayat hikayesinin ilk sayfası................................................ 30

SEÇME ŞİİRLERİ............................................................. 31

SÖZLÜK......................................................................... 121

BİBLİYOGRAFYA......................................................... 141

ÖN SÖZ

Hüseyin Vassâf, Türk irfan hayatına önemli eserler bı­raktığı halde, araştırmacılardan gereken ilgiyi görmemiş bir şahsiyettir. Bu ilgisizlikte, onun eserlerinin latin harfleriyle basılmamış olmasının da etkisi vardır. Maalesef Türk Ansiklopedisi ve Islâm Ansiklopedisi gibi iki önemli kay­nakta Hüseyin Vassâf maddesi yoktur. Diğer bazı ansiklo­pedilerde ise, Hüseyin Vâsıf Bey adıyla, kısa ve birbirinin benzeri bilgiler tekrarlanmaktadır.

Biz bu çalışmamızda Vassâfm hayatı ve eserlerini ay­rıntılı olarak ortaya koyduktan sonra, Divan'ından seçtiğimiz 76 şiirine yer verdik.

Vassâfın Divân'ı, büyük boy 265 sayfadır. İçinde 504 şiir bulunmaktadır. Mürettep değildir. Müellif hattı yegâne nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (Yazma Bağışlar Bl. No: 2311). Divan'da gazel, kaside, murabba, muhammes, müsebba, terbi1, tahmis, tesdis, tesbi1, taştir, matla', müfred, mesnevi, ruba'î, kıt'a ve şarkı gibi hemen her çeşit nazım şekli kullanılmıştır. Bu nazım şekilleriyle içinde na't, münacat, medhiye, mersiye türünde yazılmış şiirler, ta­rih manzumeleri ve silsilenameler çoğunluktadır. Kendi şiir­lerini de tahmis, taştir ve tesbi' etmiştir.

Son devir edebiyat tarihimiz için belgesel bir nitelik ta­şıyan eser hakkında, bir mersiyeler ve medhiyeler divânıdır dense yanlış olmaz. Vassâf, Sefîne-i Evliyâ'yı yazarken dolaş­tığı türbe ve tekkelerin tarikat büyüklerine yazdığı şiirlere, tanıştığı postnişinler hakkında yazdıklarını da ekleyince Divan, manzum bir biyografiler (terâcim-i ahvâl) kitabı gö­rüntüsü almıştır. Yine devrinin meşhur şeyhleri ile tanıdıkla­rının vefatı münasebetiyle kaleme aldığı tarih manzumeleri eseri tarih açısından da önemli kılmaktadır.

Vassâf, Divan'ının başında kendi şairliği ve şiirleri hak­kında oldukça alçak gönüllü ifadeler kullanır:

"Tabî'at-ı şi'riyem yoktur. Binaenaleyh şâir değilim. Manevî zevk ve aşk tesiriyle zaman zaman kalbten doğup li­sândan sudür etmiş manzûmelerimden terekküb eden bu di­vanı şa'iriyyet nokta-i nazarından tedkîk edenler aldanırlar. Hatâları çoktur. Fakat mevzû'âtı itibarıyla erbâb-ı ma'nâ belki ona bir kıymet verirler. Hatâlarını tashîh ve nazımına afv ile müsamaha buyuranlardan Cenâb-ı Hak râzı olsun."

Vassâf, bu sözlerinde büsbütün haksız sayılmaz. Şiir­lerinin tamamı göz önüne alındığında, sanat değeri ba­kımından bunların hepsinin aynı seviyede olmadığı görüle­cektir. Şiirlerde birbirinin tekrarı niteliğinde söyleyişler ve vezin kusurları sıklıkla karşımıza çıkar. Bunda, eserin müret- tep hale dönüştürülmeyip, müsvette olarak kalmasının da payı düşünülmelidir. Şairin samimiyeti ve tasavvuf tarihine yönelik gayreti, bu eseri, zaaflarına rağmen önemli hale ge­tirmektedir.

Biz, bu çalışmamızda söyleyiş yönünden başarılı olan şiirleri seçmeye özen gösterdik. Divân, belge niteliği taşıyan manzumeleri açısından başlıbaşına incelenmeye değerdir.

Şiirlerde Vassâfın kendisine ait olan notları (V.) şek­linde belirttik. Eserin sonunda, Osmanlı Türkçesine fazla aşina olmayan okuyucuya yardımcı olmak amacıyla kısa bir sözlük hazırladık.

Bu çalışmamız, araştırmacıların ilgisini, Cumhuriyetin başlarında aramızdan ayrılan, Sefine-i Evliyâ, Gülzâr-ı Aşk gibi hacimli eserleri başta olmak üzere otuz civarında eserin sahibi Hüseyin Vassâf Bey'e yönlendirebilirse, amacına ulaş­mış olacaktır.

Hazırlayanlar

hüseyîn vassâf

HAYATI

Ailesi

Hüseyin VassâPın babası Ürgüplü Hacı Osman Efendi, onun babası Ali Aga'dır. Annesi Gürcü asıllı Falıma Emsal Hanım'dır. Babası, Mısır valisi meşhur Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa'nm hizmetinde bulunmuş, bunların vefa­tından son,ra Mehmed Ali Paşa'nın damadı Sadrazam Yûsuf Kâmil Paşa'nın hizmetine girerek uzun yıllar Mısır'da ve İstanbul'da görev yapmıştır. Onun da vefatından sonra Paşa’nın eşi Zeynep Hanım-efendi babasının ve eşinin emek- dârına gerekli ilgiyi göstermiştir. Annesi Gürcü kızı olduğu için, önce Müşir Zarif Mustafa Paşa'nın hizmetine alınmış, sonra Zeynep Hanımefendi'nin annesi ve Mehmed Ali Paşa’nın hanımı Şem'înûr Kadınefendi tarafından hizmetine alınmış ve hazinedar kalfalığına yükseltilmiş, Kadınefendi'nin vefatında, kızı Zeynep Hanımefendi tarafından, VassâPın ba­bası Osman Efendi ile evlendirilmişim

Aksaray'da Valide Camii karşısında Kara Mehmed Paşa Sokağı'nda ve Kogancı Dede Mahallesi'nde 35 numaralı ev, Zeynep Hanımefendi tarafından satın alınarak yarısı babası­nın, yarısı annesinin üzerine ihsan olunup 1281/1866 sene­sinde burada bir düğün yapılarak evlendirilmişlerdir. Bir sene sonra kardeşi Ali Nuri Bey 1282/1865-6, iki sene sonra kız kardeşi Refia Hanım 1284/1867-8, 8 Mart 1288/10 Muhar­rem 1289 (20 Mart 1872) Çarşamba gecesi Hüseyin Vassâf, 1297/1880 senesinde Mehmed Salahaddin isminde bir kardeşi dünyaya gelmiştir. Bunlardan, Refia ve Salahaddin küçük yaşlarında vefat etmişlerdir.

Hüseyin Vassâf'ın adı, Şeyh Ahmed Zarîfî tarafın-dan, Muharrem ayında doğduğu için, ismi Hüseyin; "inşaallah Vassâf-ı Muhammedi olur" diye mahlası da Vassâf konmuş­tur. Vassâf'ın annesi, kardeşi Salahaddin'in doğumundan sonra hastalanıp 1297/1880 tarihinde; babası da Cemâziye'l- âhir 1308/Şubat 1891) tarihinde vefat etmiştir. Anne, baba ve kardeşlerinin kabirleri Merkez Efendi Kabristanında aile mezarhğındadır.[1]

Hüseyin Vassâf 10 Şubat 1309-15 Şaban 1310 (4 Mart 1893) tarihinde Harbiye Nezâreti kâtiblerinden ve Sekbânbaşı Camii imâmı Hafız Mehmed Emin Efendi'nin kızı Fâika Hanım (1879-1946) ile evlenmiştir. Bu evlilikten üç oğlu ve bir kızı dünyaya gelmiştir. Büyük oğlu Osmân Tal'ât (Erler, 1896-1959), Almanya'da ve İsviçre'de elektrik mühendisliği tahsil etmiştir. İkinci oğlu Ahmed Cevdet, on sekiz aylıkken vefat etmiştir. Üçüncü oğlu Muhammed Suat Erler (1910-1984)'dir. Dördüncü çocuğu Ayşe Muallâ’dır. İstanbul'da yaşamakta olan Süha Erler oğlunun oğlu; Ergûn Sander ise kızının oğludur.

Çalışma Hayatı

Hüseyin Vassâf, öğrenimine Kara Mehmed Paşa Camii bi­tişiğindeki ibtidâî mektebinde başlamıştır. İlk hocası Mehmed Efendi'dir. İbtidâî öğrenimini Ağayokuşu ibtidâî mektebinde hocası Şükrü Efendiden tamamlamıştır. Yusuf Paşa'da devrinin en seçkin okullarından olan Medrese-i Hayriyye'de ve sonra Mekteb-i Osmanî'de ve Aksaray'da Valide Rüşdiyesi'nde okuyarak diploma almıştır. Sonra Mekteb-i Mülkiye İdadîsi'ne giren Vassâf, buradan mezun olmuştur. Babasının vefatı üzerine ailenin geçimini üstlenmek zorunda kalmıştır. Mülga Rûsûmât emâneti evrak kaleminde çalışan kardeşi vasıtasıyla 20 yaşında 27 Ramazan 1309/12 Eylül 1308/25 Nisan 1892'de burada göreve başlamıştır. Bir sene sonra iki yüz elli kuruş maaşla Şirket-i Hayriyye tahrirât kalemine girmiştir. Burada bir sene kadar çalıştıktan sonra yeniden Rüsûmât'a dönmüştür.

Rüsûmât'ta (Gümrükte) otuz iki sene hizmetten sonra Rüsûmat Mektûbî Kalemi mümeyyizliğine, sonra 1 Temmuz 1325/14 Temmuz 1909'da Galata Emtia-i Dahiliye Gümrüğü Kontrolü memurluğuna, 22 Eylül 1331/5 Ekim 1915) tari­hinde Sirkeci Gümrük Müdürlüğüne tayin olunmuştur. I. Dünya Harbi münâsebetiyle diğer gümrükler işleme kapalı kalıp ithalât ve ihracât Sirkeci'de şimendüferle sınırlı kaldı­ğından, burada dört sene olağanüstü bir gayretle çalışmıştır. 6 Mart 1336/6 Mart 1920'de ödüllendirilerek terfian İstanbul Rüsûmat (Gümrük) Başmüdürü olmuştur. Rüsûmat Genel Müdürlüğünde rıhtım, antlaşma, kanun ve İntihabat komis­yonlarında sekreterlikte bulunduğu gibi, Karadeniz Gümrükleri teftişine ve Bartın ve Zonguldak'da bazı işlerin araştırılmasında görevlendirilmiştir. Bu görevleri sırasında Bulgaristan ile ticaret ve gümrük ihtilafnamesi ve liman ni­zamnamesi düzenlenmesiyle ilgili komisyonlarda, Romanya ve Bulgaristan ile ticaret anlaşmaları esasına yönelik görüş­melerde görev yapmıştır. Bu hizmetlerinde daima memleket ve devletin menfaatini gözetmiştir. Osmanlı Devleti'nin yı­kılması ve Millî Hükümetin teşekkülü sırasında Millî Hükümetin rüsümâta ait inkılâbını İstanbul'da iki ay müd­detle idare etmiştir. Nihayet emekliliğini istemiştir. Bu isteği hükümet merkezinde kabul edilmemişse de, ısrarı üzerine 29 Rebiü'l-âhir 1341-19 Kanûn-ı evvel 1338/19 Aralık 1922 tarihinde emekli olmuştur.

Tasavvufî Hayatı

Hüseyin Vassâf Bey’in, dervişliğe ve tasavvufa karşı ilgisi küçük yaşlarında aile çevresinde başlamıştır. Annesi, Nakşibendî tarîkatinden Gümüşhâneli Ahmed Ziyaeddin Efendi'ye bağlıdır. Babası, İstanbul'da Topkapı civarında Pazar Tekkesi denilen İbrahim Ûmmî Sinan Dergâhı'nın şeyhi Salih Efendi (1285/1868)'nin dervişlerindendir. Onun vefatından sonra oğlu Şeyh Ahmed Zarifi Efendi (ö. 21 Muharrem 1331/31 Aralık 1912)[2]'ye intisap etmiştir. Hüseyin Vassâfa, adını yukarıda belirttiğimiz gibi bu Ahmed Zarifi Efendi vermiştir. Babası, bir arahk meşhur Mesnevîhân Mevlevi Mehmed Esâd Dede'nin sohbetlerinde bulunmuştur. Vassâf, on beş yaşlarında Valide Rüşdiyesi'ne devam ettiği sı­rada Mehmed Esâd Dede'den Farsça dersleri almış, Mesnevî-i Şerif, Bostan, Hafız, Arûz-ı Endülüsî, Gülşen-i Râz ve Kasi- de-i Hamriyye okumuştur. VassâPın tasavvuf merakı ve aşkı, bu derslerden sonra daha da artmıştır.

Vassâf, gümrükteki memuriyeti sırasında İstanbul'a gelen Kerbelâ hatibi Şeyh Nâsır Efendi'den Süleymaniye Câmii'nde bir sene kadar Buharî-i Şerif okumuştur. 13171899-1900 senesinde Bursa'ya gitmiş uzun bir zaman burada kalmıştır. 1318/1900-1901 senesinde Bâyezîd Câmii'nde Hoca Hüsnü Efendi'nin Buhârî-i Şerif derslerine devam etmiştir. Bu bir kaç sene içinde bir hayli hadîs bilgisi elde etmiştir. Müderris Hoca Necib Efendi'den Kasîde-i Bürde, Ahmed Nazmî Efendi'den Ruhû'l-Beyân Tefsiri okumuştur. Ahmed Nazmî ile birlikte ayrıca Yasin-i Şerif tefsirini tercüme etmişlerdir. Bu arada Aksaray'da Şekerci Sokagı'ndaki Uşşâkî dergâhının bu­lunduğu yerde görev yapan Nakşibendî tarikinden Şeyh Abalı Hafız ile Sûnbül Hânkâhı şeyhi Ziyâeddin Efendi'nin sohbetlerinden yararlanmıştır.

1314 (1896-97) senesinde Şam'dan Istanbula gelen ve VassâPın evinde misafir kalan Hanefî âlimlerinden ve Şabânî tarîkatinin Bekriyye kolu şeyhlerinden Şeyh Muhammed Sultân Efendi[3]'ye intisap etmiş ve bir kaç sene sonra bu şeyhten icâzetnâme almıştır.' Şeyhin vefatından sonra Edirne'de Şeyh Sezâî'nin beşinci göbek evlâdından Gûlşenî Veli Dede Dergâhı Şeyhi Şuayb Şerefeddîn Efendi'ye'* gıyaben arz-ı muhabbet etmiştir. Küçük Ayasofya'da oturan Şabâniyye tarikati halifelerinden Hacı Kâmil Efendi'nin feyiz daire­lerinde senelerce kalmıştır. Bunların yanında Vassâf, Sûnbül Hankâhıyla Seyyid Nizâm dergâhının zikir ve sohbetlerine de düzenli olarak katılmış, Şeyh Şuaeddîn ve Şeyh Mahmud Efendilerin sohbet ve zikir halkalarında bulunmuştur.

Bu sırada Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi ile haberleşmeleri devam etmiştir. Seneler sonra, Şuayb Şerefeddin Efendi'nin, "âlem-i bekaya seferimiz mukarrerdir, hemen Edirne'ye geliniz" demesi üzerine ona intisap etmiş, on sene kadar terbiyelerinde kalmıştır. Vassâf, Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi'den söz eden bir şiir yazmıştır:

Cenâb-ı Şeyh Sezâ'i-i Gülşenî feyzi

Bu abd-i kemteri Vassâf1! mûstenîr eyler

Kemâl-i ka’bı kerâmâtı ebher ü azher

Dü-çeşm-i şevkimi Hak-bîn edip karır eyler

Dil-i hazinimi pervâne-i muhabbet edip

Civâr-ı şu'le-i irfanda mûstedîr eyler

Riyâz-ı gülşenin el-yevm bülbül-i zarı

Cenâb-ı Şeyh Şerefüddin beni esir eyler

Semâ-yı ma'rifetin necm-i pertevi ki odur

Kulûb-ı kâsiyeyi nûru şu'le-gîr eyler

Onun vücûdu bu dîne şeref-pezîr-i Hudâ

Füyûz-ı ilm ü kemâli onu bî-nazîr eyler

Uluvv-i himmet ü irfânı zahir oldukça

Hudâ-yı azze ve celle bâtınında pir eyler

Hulûs-ı aşk u muhabbetle kemteri Vassâf

Bu yolda hissini ta'zîmini kesir eyler[4]

Vassâf, Şerefeddin Efendi'nin vefatından sonra halifesi Ahmed Müslim Efendi'nin terbiyesine girmiş, onun emirle­riyle halifesi Şeyh Şehrî Efendi'den Gülşenî hilâfetnâmesi almıştır. Bu tarîkatle olan münasebetini, yazmış olduğu silsi­lenamede söz konusu etmiştir:

Tarîk-ı Gülşenî'ye nisbetim var andelîb-âsâ

Meşâm-ı canıma gül-bûy-ı Yûsuf gelmede cânâ

Doğunca matla'-ı ma'nâdan âhir bir meh-i tâbân

Harîm-i sineme envâr-ı aşk ile olup peydâ

Münevver oldu hamdolsun Huda'ya gönlümün şehri Kemâl-i şükr ile eltâf-ı Hak'tan ettim istid'â

Cenâb-ı Şeyh Şehrî himmet-i pâk-i azız ile Hilâfetle fakiri kâm-yâb etti safa bahşâ

Azizim mürşidimden almış idi himmet-i feyzi Hakire tercümân-ı âlem-i gayb oldu ol cânâ

Huda’nın avn ü tevfîkiyle bezm-âşinâyım ben Erenlerden ümîd-vârım beni reddeylemez hâşâ

Husûsan Şeyh Şerefeddîn azîz-i evvelimdir bil Gülistân-ı muhabbette yegâne bir gül-i râ'nâ

Mükerremdir muhteremdir edîb-i nükte-pîrâdır

Beşuştur hem halûktur hâsılı bir mürşîd-i a'lâ

Kemâl-i hilnıe mazhar vâris-i irfân-ı peygamber

Ma'ârif gülşenînde fi'l-hakîka bülbül-i şeydâ

Cenıâl-i enverinden müstenir olmaktadır uşşâk

Kulûb-ı âşıkanm neş'esi bir nür-ı feyz-i ikrâ

Esir oldum onun irfanına ez-cân u dil billâh

Tecellâ-yı kemâlinden beni mest etti tahsîsâ

Azizim mürşidim makbûl u mergûbum odur el-hak

Feyz-bahşâ-yı devrânından desem ol zât için uhrâ

Gelir subh u mesâ bûy-ı kemâli canıma yâ hû

Benim'çün zâtıdır fî külli vaktin Ka'be-i ulyâ

Cenâb-ı Kâdir ü Kayyûm’dan istirhâmım oldur ki

Safâ-yı rahmetinde dâim etsün her zamân Mevlâ

Der-i ihsânının bir abdidir Vassâf-ı bî-evsâf

Şefâ’at-hâhıyam dâim ola çeşm-i dilim bînâ[5]

Vassâf bu sûfîlerden başka Kadiri şeyhlerinden Müştak Baha'nın oğlu Edhem Baba'nm halifesi Şeyh Muhammed Kemter Hazretlerinden semâ' telkini ile bir icazet-nâme al­mıştır. Müştâk Baba ve oğlu Edhem Baba hakkında bir eser yazdığı için, Kadiri şeyhi mânâ âleminde kendisine Sümûhî mahlasını vermiştir.

Vassâf, aralarında kırk seneden fazla hukuk ve muhabbet bulunan Şeyh Hacı Ali Behçet Efendi ile Tâhir Ağa Dergâhı'nda sohbette bulunmuştur.[6] Özellikle burada med-
fun bulunan Şeyh Seiahaddîn-i Uşşâkî nâmına âşıklara hiz­met etmiştir.

Vassâf, Gülşenî hilafetnamesi aldıktan sonra, seyr ü sülûka nihayet olmadığından, bir mûrşid-i kâmil aramaktayken Kasımpaşa'da Hüsâmeddin Uşşâkî dergâhında[7] o sırada sec- câde-nişîn olan Şeyh Hafız Mustafa Hilmî-i Sâfî'nin[8] dâire-i feyzlerinde yeniden seyr û sülûka başlamıştır. Bu sırada Şeyh Hafız Mustafa Safi da vefat etmiştir, (ö. 1925)[9] [10] Bunun üze­rine Şeyh'in halifelerinden İnegöl Müftüsü Mehmed İzzet Sâfiyullah Efendi11 gelip (1869-70), VassâPın seyr ü sülû- kunu tamamlatarak hilafet vermiş, azizinin tâc, hırka ve kemerini bir icazetnameyle birlikte Vassâf'a teslim etmiştir (30 Haziran 1342/1925) Bundan altı ay sonra da.tekkeler kapanmıştır.

Hüseyin Vassâf da kendi postnişinliği sırasında Pötürgeli Ali Rıza Efendi, Sivaslı Muhammed Ömer Rüşdü, Göreleli Ali Osman Sıdkı, Ankaralı Muhammed Mecdi'ye icazet vermiştir.

Buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılacağı üzere Vassâf, uzun bir zaman Halveti Gülşenî tarikinden feyz almış, şeyhi­nin vefatından sonra Uşşakî tariki üzere seyr ü sülûkunu ta­mamlamıştır. Bununla birlikte diğer bazı tarikatlerden hilafet ve icazet almış "câmiü't-turûk" bir mutasavvıftır. Kendisi feyz aldığı tarikatleri bir şiirinde şöyle dile getirir:

Bülbül-i şeydâ-yı aşkız Gülşenî Uşşâkîyiz

Reh-revân-ı ehl-i zevkiz Gülşenî Uşşâkîyiz

Ârif-i esrâr-ı tevhidiz Huda'ya çok şükür

Pey-rev-i erbâb-ı sıdkız Gülşenî Uşşâkîyiz

Ibtidâ vü intihâ seyrinde cevlân eyleriz

Hisse-yâb-ı cem' ü farkız Gülşenî Uşşâkîyiz

Cür'a-dâr-ı câm-ı feyz-i akdesiz mest olmuşuz

Ez-derûn-ı pür-vecd ü şevkiz Gülşenî Uşşâkîyiz

Mekteb-i ilm-i ledünde eyledik tahsîl-i hâl

Ders-i aşkta ayn-ı meşkiz Gülşenî Uşşâkîyiz

Halvetiyiz Kübrevîyiz Nûrbahşî Mevlevi

Nakşbendîyiz Sadîkız Gülşenî Uşşâkîyiz

Sâye-pâk-i Cenâb-ı Ahmed-i Muhtâr'da

Hazret-i Hak ile Hakk'ız Gülşenî Uşşâkîyiz

Biz cemâl-i tâb-nâk-ı hayrânîyiz Vassâfiyiz

Gıbta-bahş-ı garb u şarkız Gülşenî Uşşâkîyiz[11]

Hüseyin Vassâf, devrinin birçok tanınmış siması ile arka­daşlık etmiştir. Bunlar içinde Tâhirü'l-Mevlevî ve Suudü'l- Mevlevî, Tahiraga Tekkesi Şeyhi Ali Behçet Efendi, Üsküdar Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Akyürek, Bursa Mısrî Dergâhı Şeyhi Mehmet Şemsettin ülusoy, lbnü'1-Emin Mahmut Kemal, Mehmet Besim, Halil Nihat Boztepe ve felsefe profe­sörü Mehmed Ali Aynî sayılabilir.

Bunlardan lbnü'1-Emin Mahmud Kemal'in, Vassâfın ta­savvuf ile şekillenen kişiliği hakkındaki değerlendirmeleri dikkat çekicidir: "Hüseyin Vassâf merhum, çocukluğundan beri kemâl-i salâh u takvâ ile mevsuf emsali nâdir bir merd-i kâmil ve ehl-i hakikat u tarikat bir âşık-ı sâdık idi. Mehâsin-i ahlâkın mücessem nümûnesi idi. Fart-ı tevâzu, sehâ ve mü­rüvvet, hayra delâlet, muhtâcîne muavenet, sıdk u istikamet, namus ve iffet, bilmediğini öğrenmeye gayret, ilme ve ehline hürmet ve hüsn-i hâl ashâbına fedâkârane hizmet, ibadullaha şefekat onun şiâr-ı mahsûsu idi."[12]

Tâhir'ül-Mevlevî de aynı görüştedir: "Merhum hakîkaten asfiyâ-yı ümmetten idi. Dervişliği dolayısıyla tevazu'u ve hüsn-i ahlâkı gıbta edilicek bir dereceye varmıştı."[13]

Araştırmaları, Seyahatleri

Hüseyin Vassâf gerek memur olduğu yıllarda, gerekse emekli olduktan sonra, birçok yer gezmiş ve buralarda bulu­nan mutasavvıfların sağ olanlarıyla bizzat görüşmüş, vefat etmiş olanların ise hayatları ve halifeleri hakkında bilgi top­lamış, tekke ve türbelerinde incelemelerde bulunmuştur.

1922 senesinde emekli olan Vassâf Bey bu tarihten itiba­ren daha ciddî çalışmalara girişmiştir. İlk olarak Bursah İsmail Hakkı Celvetî'nin eserlerini incelemiş, bu sırada 1342 (1926) senesinde ikinci kez Bursa'ya giderek incelemelerde bulunmuştur. Kemöl-nâme-i Şeyh İsmail Hakki Bursavî adh eseri, bu araştırmaların sonucunda ortaya çıkmıştır.

1323/1905-6 senesinde Gelibolu'da Yazıcızâde Mehmed Efendi'nin türbesini ziyaret etmiş, burada Muhammediyye'nin müellif hattı nüshasını görmüştür. Buradan aynı yıl Hicaz’a gitmiş, Mekke'de yirmi üç gün kalmıştır. Haccı tamam­ladıktan sonra Peygamber'in kabrine yüz sürmek arzusuyla Medine'ye geçmiştir. Burada bir hafta kalmıştır. Bu seyahatte görüp yaşadıklarını Hâtıra-i Hicâziyye adh eserinde anlat­mıştır.

Edirne'de oturan Gülşenî şeyhi Şerefeddin Efendi’ye inti­sap ve ziyaret amacı ile Edirne'ye gitmiş, burada Hz. Sezayî'ninki başta olmak üzere çeşitli türbelere ziyaretlerde bulunmuş, incelemeler yapmıştır. Şerefeddin Efendi ile olan haberleşmeleri ile gördüğü sülük ve rüyâlardan bahseden Mûrâselât adh bir eser yazmıştır. Bu eser, Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi'nin biyografisi ve Hüseyin Vassâfla olan mektuplarını ihtiva etmektedir.[14]

Vassâf, 1327/1909 senesinde Ankara'ya gitmiş, bir hafta Hacı Bayram türbesini ziyarette bulunmuştur. Oradan Konya'ya geçerek Mevlânâ'yı ziyaret etmiştir. Bu ziyaretin et­kisiyle Hz. Mevlânâ'ya atfen şu gazeli yazmıştır:

Titriyor cân u dilim Hazret-i Mevlânâ'ya

Bu sebeble yanarım Hazret-i Mevlânâ'ya

Severim cân u gönülden o muazzam pîri

Arz-ı tekrîm ederim Hazret-i Mevlânâ'ya

Konya'nın kubbe-i hadrâsı göründükte hemân

Yandı dil nâire-i Hazret-i Mevlânâ'ya

Ne muallâ ne mutarrâ ne müfahham ravza

Mest olur zâiri hep Hazret-i Mevlânâ'ya

Geldi bir lerze-i aşk sabr u karârım gitti

Âşıkım neyleyeyim Hazret-i Mevlânâ'ya

Ma'kes-i hüsn-i ezel oldu mübârek zâtı

Mazhar-ı tâm dediler Hazret-i Mevlânâ'ya

Akıbet aşk ile sürdü yüzünü Vassâf ı

Hâk-i pâk-i kadem-i Hazret-i Mevlânâ'ya[15]

Buradan Afyonkarahisar'a geçmiş Sultan Divânî'yi ziyaret etmiş ve tekrar İstanbul'a dönmüştür. Hüseyin Vassâf, çeşitli zamanlarda ziyaret ve incelemelerde bulunmak amacıyla Bandırma, Gönen, Manyas, Gemlik, İzmit, Yalova, Eskişehir, Afyonkarahisar, Uşak, Manisa, Menemen, İzmir, Siroz, Drama, Selanik, Manastır ve Üsküp bölgelerini dolaşmıştır.

Vassâf, 1330/1914 senesinde Suriye'ye seyahate çıkmış, Beyrut'ta Yahya Peygamber, Şam'da Şeyhû'l-Ekber, Bilâl-i Habeşî, ashab-ı kiramdan ve Peygamber'in hanımlarından bir çoğu, Abdülganî Nablusî ve Mevlânâ Hâlid Ziyaeddin-i Nakşibendî'yi ziyaret etmiştir. Bu arada ilk şeyhi Muhammed Sultân el-Mübarek eş-Şabanî'nin kabrini de görmüş ve ziya­rette bulunmuştur. Oradan Baelbek’e ve Humus'a geçmiştir. Humus'ta Ömer İbn Abdülaziz, Abdullah İbn Hazret-i Ömer ve Seyfullah el-Meslûl Hazret-i Hâlid türbelerini ziyaret et­miştir. Sonra Hama'ya gitmiş, Eşrefoğlu Rumi'nin şeyhi Hüseyin Hamavî'nin ve Haleb'te Zekeriyâ Peygamberin tür­belerini görmüştür. Yafa yoluyla Kudüs'e gelmiş, burada da Süleyman ve Dâvûd Peygamberlerin; Râbiatü'l-Adeviyye ve Selmân-ı Farisî’nin türbelerini ziyaret etmiştir. Halîlü'r- Rahmân İbrâhîm Peygamberin ravzasıyla Hazret-i İsa'nın makamı ve Kum'da meşhur Kumame külliyesini görmüştür. Şam'da Şeyh Bedreddin ile görüşmüştür.

Tekrar İstanbul'a gelen Vassâf, Niyazî-i Mısrî'nin Lim- ni'deki türbesini ziyarete niyetlenmişse de, bindiği vapur fırtına sebebiyle İzmir'e çıkmak zorunda kalmış, ziyareti ger­çekleştirememiştir.

15 Zilhicce 1341/19 Temmuz 1923’te Tekirdağ'a giden Vassâf, bölgedeki mutasavvıflarla ilgili araştırmalar yapmıştır. Yine bu sırada Uzunköprü'de merhum Şerefeddin Gülşe- nî'nin damadı Şeyh Hafız Mustafa ile görüşmüş, daha sonra birlikte Edirne'ye geçmişlerdir. Şeyh Sezâî ve Şeyh Şerefeddin Efendi'nin türbeleri ziyaret edilmiştir. Vassâf, tekrar İstan­bul'a dönmüştür.

Bu sırada yirmi seneden fazla telifine uğraştığı Sefine-i Evliyâ'yı temize çekmeye başlayan Vassâf, bu çalışmasını iki senede tamamlamıştır.

İstanbul'un Aksaray semtinde, babasından kalan evi tamir ettirip döşeterek buraya taşınmış, bu taşınma sırasında beş yüz cilt kitabını Umumî Kûtûphane'ye vermiştir. Bu ev, bü­yük İstanbul yangınında yanmıştır. Yangından bir hafta önce gerçekleştirilen bu bağış sayesinde beş yüz cilt kitap kurtul­muştur.

Vefatı

Hüseyin Vassâf ömrünün son senelerinde, kış aylarım İstanbul Vezneciler'deki Tekke Sokağı'ndaki evinde, yazlarını ise Suadiye'deki yazlığında geçirmiştir.

21 Teşrin-i sâni 1929-19 Cumâdelâhir 1348/22 Ekim 1929’da Arnavutköyü'ndeki evinde damar sertliğinden vefat etmiştir. 57 yaşında vefat eden Vassâf, bu kısa hayatında önemli çalışmalara imza atmıştır. Vasiyeti üzerine Rumeli Hisarı kabristanına gömülmüştür.[16]

Tahirü'l-Mevlevî, onun hakkında bir vefat manzumesi yazmıştır:

Ber-muktezâ-yı hikmet-i takdîr-i Kibriya

Bir arifin hayât-ı demi buldu intiha

Mîr-i Hüseyin-meşreb ü vassâf~ı ehl-i Hak

Kıldı cihân-ı kurb-ı llâhi'ye i'tilâ

Olmuş idi hayâtı onun halka nef-i mahz

Hulk-ı Hudâ olurdu cemâlinde rûşenâ

Yapmış idi sefine velîler rükûbuna

Kendi idi o keştî-i Hak üzre nâ-hudâ

Girdaba hiç düşürmedi fülk-i hayâtını

Daldı muhît-i zâta olup vahdet-âşinâ

Her ân u lâhza şa'şa'a-i mihr-i vasi ile

Bulsun revân-ı pâk ü musaffası incilâ

Çıktı semâ-yı sâbi'a gûlbank-i makdemi

Vardı Cenâb-ı Hazret'e Vassâf-ı evliyâ[17]

H. 1346

Arkadaşı Su'udü'l-Mevlevî'mn tarihi ise şudur :

Da'vet-i Hak'la bir velî-sîret

Oldu lâhık kirâm-ı eslâfa

Mazhar-ı izz-i vasi olur târih

l'tilâ-yı Hüseyn-i Vassâfa[18]

ESERLERİ

Hüseyin Vassâf, 57 sene gibi pek de uzun sayılamayacak ömründe hepsi birbirinden değerli otuzdan fazla eser kaleme almıştır. Sefine-i Evliyâ, bu eserlerin en tanınmışıdır. Eserleri arasında Süleyman Çelebi'nin Mevlid'ine Gûlzâr-ı Aşk adıyla yazdığı şerh (Eserin 622 sayfalık müellif hattı tek yazması için bkz. Sûleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2315) Bursalı Mehmet Tahir ve İbnül Emin M. Kemâl Beyler gibi devrin tanınmış zevatıyla ilgili biyografik eserleri de vardır. Diğer taraftan bazı sufî şairlerin ve bilhassa XVII. asrın büyük mutasavvıfı Niyâzî-i Mısrî'nin şiirlerine yaptığı şerhler de önemlidir.

Âlim ve fâzıl pek çok hoca elinde yetişen Vassâf Bey'in zamanla büyük bir kütüphanesi olmuşsa da, Aksaray'da oturduğu evi yandığında, aralarında kendi yazdığı bazı eserlerinin de bulunduğu pek çoğu yanmıştır.

1925 senesinde tekkeler kapatıldığında Kasımpaşa Uşşak! Tekkesi şeyhi bulunan Vassâf, harf inkılabı olmadan az önce bu eserlerinin bir kısmının anlaşmalarını yapmış olmasına rağmen başaramamıştır. Merhumun bunları yeni harflere çe­virip bastırmaya ise ömrü vefa etmemiştir. Kitapların yazma müellif hattı nüshalarının çoğu, oğlu Suat Erler tarafından Sûleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır. Tahirağa Dergâ- hı'ndan intikal eden bazıları ise Çemberlitaş Dönem So- kak'taki Karababa Tekkesi'ndedir.

Eserlerinde şu imzalarına rastlanmaktadır:

Bir abd-i nâkısi'l-kemâl ve kâmili'l-vebâl El-Hac Hüseyin Vassâf-ı Gülşen-i Uşşâk-ı Mısrî.

Ene'l-fakîrü'l-hakîr Hüseyin Vassâf-ı Gülşen-i Uşşâ-kî-î Müştak! el-muhtâc ilâ rahmeti'llahi Te'âlâ.

Hüseyin Vassâf-ı Gülşenî-i Uşşâkî-i Mısrî-i Halvet!.

Dervişlerin kemteri, Uşşâkîlerin ahkan, bâbu'llahın efkârı Hüseyin Vassâf-ı bî-evsâf, herhalde muhtâc-ı eltâf.

Yazmış olduğu eserlerden tespit edebildiklerimizin künye­leri şöyledir:

a) Kitaplar

1-               Şerh-i Esmâr-ı Esrar Sefine-i Evliyâ-yı Ebrâr:

Tarikat silsilelerini ve şeyh biyografilerini toplayan bu eser 5 cilttir.

Hüseyin Vassâf bu önemli eserini yazmaya 15 Şubat 1318/28 Şubat 1903'de sahaflarda eline geçen Esmâr-ı Esrâr'ı şerh etmek maksadıyla yazmaya başlamışsa da, sadece onun şerhi olmaktan çıkmış, toplanan geniş bilgiler sayesinde beş büyük cilt haline gelerek biyografi kitaplarının en büyükle­rinden birisi olmuştur. Müsveddesini 25 Safer 1342/7 Ekim 1923 tarihinde tamamlamıştır. Eseri temize çekince bir tarih söylemiştir:

"Beş ciltten ibaret sejîne-i Evliyâ nâm eser-i fakiranemin hi­tâmında, Hazret-i $eyh-i Ekber Muhiddin Arabi efendimizin zuhûr-ı rûhaniyetleriyle söylenmiş târihtir:

Çıkıp isnâ aşer târihini şöyle ettiler tebyîn

Sana ikrâm-ı Hak'tır hinıınet-i şeyh bilmiş ol Vassâf

Bu tarihden de anlaşıldığına göre eserin temize çekilmesi 12 Cemâdelûla 1343/ 8 Ocak 1925'te tamamlanmıştır.

I.            cilt: Mukaddime, tasavvufun anlamlan gibi giriş yazıla­rından sonra lbnü'1-Emin Mahmud Kemâl İnal, Muhammed Sâdık Vicdâni, Şeyh Vasfı Abdürrezzak Âlimî, Bağdatlı Muhammed Said Efendi, Muhammed Hazmı, Muhammed Besim ve Ahmet Remzi Akyürek'in takrizleri vardır.

Bu ciltte şu tarikatler ve şeyhleri bulunmaktadır: Kadiriye, Rûmiyye, Ismailiyye, Ganiyye-i Kadiriyye, Halisiyye, Yafiyye, Geribiyye, Müştakiyye, Enveriyye, Rufâiyye, Bedeviyye, Mcdyeniyye, Suhreverdiyye, Şazeliyye, Desukiye, Senûsiyye, Zeyniyye, Kûbreviyye, Mevleviyye, Sadiler ve Bektaşiler.

II.            cilt: Nakşibendiler, Çeştiyye, Bayramiyye ve Celvetiyye tarikatleri ile şeyhleri.

III.            cilt: Celvetiyye, Halvetiyye, Rûşeniyye, Gûlşeniyye, Sezâîyye, Karamaniyye, Cemaliyye, Sünbüliyye ve Şabaniyye tarikatleri ve şeyhleri.

IV.            cilt: Şabaniyye kolundan Çerkeşiyye, İbrahimiyye, Bekriyye, Sinaniyye ve Uşakiyye tarikatleri ile şeyhleri.

V.              cilt: Ramazaniyye, Cerrahiyye, Rufaiyye, Cihangiriyye, Mısriyye ve Mevleviyye tarikatleri ve şeyhleri.

Vassâf, bu cildin sonunda İstanbul'da bulunan çeşitli tali­kalara ait tekkeler hakkında bilgi vermiş, kendi hayat hika­yesini 20 sayfalık bir bölümde anlatmıştır.[19]

Eser, Vassâf hayatta iken basılmak üzere matbaaya teslim edilmiş, ancak harf inkılâbı yapılınca basımı gerçekleşe­memiştir. Bugün müellifin kendi hattı ile yazılmış bilinen tek el yazma nüshası İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi'nde bu­lunmaktadır (C. l-V, Yazma Bağışlar Bl. Nu. 2305-2309).

Eserin I. cildi yeni harflerle yayınlanmışsa da, (Haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz, Seha Neşriyat İst. 1990), hazır olduğu söylenen diğer ciltler henüz basıhnamıştır.

2-            Esrâr-ı Kur'âniye'den Bir Nebze:

İsmail Hakkı Bursevî nin Rühü'l-Beyân isimli tefsirinden Yasin-ı Şerif kısmının tercümesidir. Arkadaşı Ahmet Nazmı Efendi ile birlikte yazmıştır. Bir büyük cilttir.

3-              Güldeste-i Hakikat:

Rûhü'l-Beyân'dan iki cüz'ün tercümesidir.

4. Kitab-ı Külliyât:

Fezâil ve âdâb-ı Islâmiyyeye dâir Fütûhât-ı Kenzü'l- Kur'ân'dan alınmış bazı konulan içeren bir cilttir (Süleyma- niye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. No: 2318).

5-              Hâtıra-ı Hicâziyye:

Haremeyn! ziyareti esnasındaki gözlemlerini ve yaşadığı manevî zevki anlatan bir seyahatnamedir. Zeylinde Şam se­yahati de yer almıştır.

6-              Suriye'de Bir Cevelân:

Seyahatnamedir. Hâtıra-ı Hicâziyye'ye zeyldir. 1913'de Halep, Humus, Hama, Trablusşam, Beyrut, Şam, Yafa ve Kudüs'e yaptığı seyahati anlatır.

7-              Ravza-i Sâdâttan Bir Şemme:

Ahmed er-Rufâî'nin menâkıp ve biyografisidir. Yazılması uzun zaman almıştır. Yazann belirttiğine göre eser, bir Rufaî şeyhinde kalmıştır.

8-              Bursa Hâtırası:

1317 senesindeki Bursa seyahatini anlatır.

9-              Tertîb-i Cedid Coğrafiyye-i Umûmî:

Üç büyük cilt olan bu eserin ilk iki cildi büyük yangında yanmıştır. 1. cilt için Maarif Nezareti'nden izin alınmış ve basılmıştır.

10-            Hûlâsâ-i Cografiyye-i Umûmî:

1309'da yazılmış ve İstanbul'da basılmıştır.

11-            Müntehabât-ı Ezhâr-ı İrfan:

Vassâf'ın incelemiş olduğu dinî-tasavvufî eserlerden iltikât etmiş olduğu beş defterden oluşan bir ciltlik bir çalışmadır (Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2314).

12-             Gülzâr-ı Aşk:

Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n-Necât isimli mevlidinin şerhidir. Büyük bir cilttir. Mevlid hakkında yapılmış en ciddi şerh sayılabilir (Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. No: 2315).[20]

13-             Vesîletü'n-Necât:

Süleyman Çelebî ve Mevlid'i üzerine yapılmış küçük bir incelemedir. Bursalı Mehmed Tahir Bey'in isteği üzerine Sırat-ı Müstakim'de yayınlanmış iki yazısının ("Mevlid~i Süleyman Çelebi Hazretleri", 1V/79, s. 9-10; "İlk Mevlid-i Şerif Cemiyeti Ne Zaman Teşekkül Etti?", IV/80, s. 24-25) genişletilmesiyle meydana gelmiştir. Başında İbnüİ-Emin Mahmut Kemal'in takrizi vardır. Basılmıştır (Necm-i İstiklâl Matbaası, İst. 1329).[21]

14-             Mürâselât:

Şeyh Şuayb Şerefeddin Efendi'nin hayat hikayesi ve mek­tuplarını ihtiva eden bir eserdir (Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2310).

15-            Bursah Mehmed Tahir Bey:

Bursalı Mehmed Tahir Bey hakkında yazılmış bir eserdir.

16-            Es'ad-nâme:

VassâPın, Mesnevi hocası Mevlevi Mehmed Esad Dede hakkında yazdığı bir eserdir. Bu eser, Esad Dede’nin bazı şiirlerini ihtiva etmesi bakımından çok önemlidir.[22] 1339'da yazılmıştır (Sûleymaniye Ktp. Ragıp Paşa Bl. Nu. 3287/1293; Ank. Millî Ktp. MFA 06 1569). Sefine'de, bir nüshasının Karababa Tekkesinde olduğu belirtilmektedir (C. 1, s.14).

17-             Risâle-i Hayriyye:

Yahya Efendi Dergâhı şeyhi Haşan Hayri Efendi'nin hayatı hakkındadır.

18-             Risâle-i Şevkiyye:

Kaygusuz şeyhi Mustafa Şevki Efendi'nin hayatı hakkın­dadır.

19-             Risâle-i Mûştâkiyye:

Kadiri şeyhi Müştak Baba ile oğlu Edhem Baha'nın hayat­ları ve halifeleri hakkında yazılmış bir eserdir (Sûleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, Nu: 2320).

20-             Risâle-i Salâhiyye:

Abdullah Salâheddin-i Uşşâki'nin hayatı hakkında yazıl­mış bir eserdir (Sûleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2318. Karababa Tekkesi'nde de bir nüshası vardır.)

21-              Vâkı'at:

Vassâf'ın, kendi sûlûkunda yaşadığı manevî halleri anlat­tığı bir eserdir. Şeyhi Mustafa Safi'nin emriyle yazmıştır.

22-              Tevfik-nâme:

lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey'in kardeşi Tevfik Bey'in hayatı hakkında manzum bir eserdir.

23-              Kemâlü'l-Kemâl:

lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey’in hususî, dinî, edebî, İçtimaî ve siyasî hayatıyla ilgili olarak yazılmış altı yüz sayfa­lık bir eserdir.

24-              Remzî-nâme:

Üsküdar Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Remzi Dede'nin ha­yatı hakkındadır. Bu eserin nüshasının kimin elinde olduğu belli değildir. Bir fotokopisi Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu'dadır (Ahınet Remzi Akyürek ve Şiirleri, Ank. 1987, s. 1).

25-              Mir'âtü'l-Kemâl:

lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey'in, "Ey rûh-ı şahsî ki bütün cânlara cansın" diye başlayan na'tının şerhidir.

26-              Feyzü'l-Kemâl:

lbnü'1-Emin Mahmud Kemal Bey'in bir kıt'asının şerhidir.

27-              Kemâl-nâme-i Şeyh Hakkı:

Bursah İsmail Hakkı'mn hayatı ve eserleriyle ilgili bir cilt­lik bir eserdir. Bir nüshası Bursa Orhangazi Genel Kütüpha- nesi'ndedir. Buraya İsmail Hakkı Dergâhı'ndan Şubat 1926'da

gelmiştir. Hattı rikâdır. Müstensihi Mehmed Şemseddin Mısrî'dir. 60 yaprak, 119 sayfadır. Her sayfada 23 satır vardır. Tasnif Nu: 92, eski kayıt nu: 129. Müellifin bildirdiğine göre diğer bir nüshası da Karababa Tekkesi'ndendir.

28-             Lûcec-i Asri Şerh-i Kelâm-ı Mısrî:

Niyazî-i Mısrî'nin, "ilim bahr vücûd esdâf anun dürdâne- siyem ben" nutkunun şerhidir. Müellif bu şerhin bir nüsha­sını Bursa Mısrî Dergâhı şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi'ye göndermiştir. (Bu nüshadan çekilen bir fotokopi M. Tatcı'nın Küttıphanesinde bulunmaktadır.2

29-             Gülzâr-ı Şâdî Der Beyân-ı Menâkıb-ı Emin-i Tokadı:

Mehmed Emin Tokadî'nin hayatını anlatan bir risaledir.

30-             Mir'ât-ı Incilâ-yı Hakikat:

Niyazî-i Mısrî'nin "Halk içre bir âyineyem herkes bakar bir ân görür" ve "İbn-i vaktem ben ebu'l-vakt olmazam" mısrala- rıyla başlayan iki gazelinin şerhidir. Eserin adı Sefine'nin son cildindeki eserler listesinde yoktur. Bu sebeble, son eserle­rinden birisi olduğu tahmin edilebilir. Eserin isminin ebced değeri aynı zamanda eserin yazıldığı 1345 (1926) tarihini göstermektedir. Şerhin Fahameddin Ulusoy'un elindeki iki nüshası ile Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki müellif hattı nüs­hası bilinmektedir (Yazma Bağışlar Bl. Nu: 2313).[23] [24]

31-             Aynû'l-Hayat:

Prof. Mehmed Ali Aynî hakkında yazılan bir eserdir. Vassâf, bu eserini yazdıktan sonra okuyup değerlendirmede bulunmasını arzu ettiğinden dolayı Mehmed Ali Aynî Bey'e göndermiştir. Sefine ve tncilâ-yı Mir'ât-ı Hakikaı'ıaki eserler listesinde bu eserden bahsedilmez. Bundan hareketle Aynü'l- Hayat'ın, müellifin son eserlerinden biri olduğunu söyleye­biliriz. Mehmed Ali Aynî, Hüseyin VassâPın kendisine gön­derdiği bu eseri bastıramadan öldüğünü söyler.[25]®

32-             Divân-ı Vassâf:

VassâPın şiirlerini topladığı 265 sayfalık bir eserdir. Müellif hattı yegâne nüshası Sûleymaniye Kütüphanesi (Yazma Bağışlar Bl. No: 2311)'ndedir. Eser üzerinde bir tez çalışması yapılmıştır: İsmail Kasap, Hüseyin Vassâf ve Divanı, Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ank. 1996).

Divan, 265 büyük boy çizgili sayfa bir yazmadır yer yer boş sayfalar bulunmaktadır. İçinde 504 şiir vardır. Şair son­radan doldurmak amacıyla boş bıraktığı harf sonu sayfaların bir kısmını dolduramamıştır. Başında (x) işaret bulunan şiir­ler sülûkunu tamamladıktan sonra yazdığını söylemektedir.

Divan bu haliyle müretteb değildir. Şiirler harf sırasına göre dizilmeye çalışılmışsa da sonlara doğru harf sırası bıra­kılmış, gazeller, kasideler, müfretler, tahmisler, leştirler, tesbiler kanşık şekilde verilmiş, şaire yazılan nazireler, şairin yazdığı nazireler, hatta şaire yazılan medhiyeler bile Divan'a eklenmiştir.

Vassâf, aruza son derece hakim ve kolaylıkla şiir yazabilen bir şairdir. Daha çok Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtûn Fâ'ilün, Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün vezinlerini kullan­mıştır. Şiirleri, dönemine göre oldukça sade bir dille kaleme alınmıştır.

Vassâf, divanında gazel, kaside, murabba', muhammes, müsebba', terbi', tahmis, tesdis, tesbi', taştir, matla' ve müfred, mesnevi, ruba'î, kıt'a ve şarkı gibi hemen her çeşit nazım şeklini kullanmıştır. Bu nazım şekilleriyle içinde na't, müna- cat, medhiye, mersiye türünde yazılmış şiirler, tarih manzu­meleri ve silsilenameler çoğunluktadır. Şairin, kendi şiirlerini de tahmis, taştir ve tesbi1 ettiği görülür.

Divan, son devir edebiyat tarihimiz için belgesel bir nitelik taşımaktadır. Onun hakkında "bir mersiyeler ve medhiyeler divanıdır" diyebiliriz. Vassâf, Sefine-i Evliyâ'yı yazarken do­laştığı türbe ve tekkelerin tarikat büyüklerine yazdığı şiirlere, tanıştığı postnişinler hakkında yazdıklarını da ekleyince di­van manzum bir "terâcim-i ahvâl" kitabı görüntüsü almıştır. Yine meşhur şeyhleri ve tanıdıkları için yazdığı vefat tarihleri ile tekke ve camilerin inşa ve tamiri hakkında yazdığı tarih manzumeleri Divan'ı tarih açısından da önemli bir kaynak haline getirmiştir.

Kasidelerin birçoğu mersiye ve medhiye tütündedir. Medhiyeler daha ziyade tarikatler ve mürşidler hakkında yazılmıştır. Bunlar arasında Nakşı, Halveti, Rufâî, Kadiri, Celvetî, Cerrahî, Mısrî, Mevlevî, Bayramı, Şabanî, Uşşâkî, Gülşenî, Sünbülî büyükleri sayılabilir. Niyâzî-i Mısrî 10'dan fazla şiirle hakkında en çok şiir yazılan tarikat büyüğüdür. Mısrî'den sonra, şeyhi Mustafa Safî Efendi gelir.

Bunların dışında Nakşbendî, Mevlevi, Celvetî, Sünbülî ve Gülşenî tâcları için yazılan beş ayrı tacnâme de dikkati çek­mektedir.

Divan'da başkalarının şiirlerine nazireler, tahmisler, taştir- ler, tesdisler ve tesbi'lerin yanında başkalarının Vassâf'a yazdığı nazireler ve tahmisler de vardır. Bunlardan Behçet Dede, Mehmet Şemseddin Mısrî ve Tâhirü'l-Mevlevî'ninkiler bir kaç adettir. Bir de müşterek gazeller bulunmaktadır.

b) Yayınlanmış Makale ve Şiirleri

"Şeyh İbrahim Efendi Hazretleri", Mahfil, 11/23-24, s. 204-205, 222-227.

"Şeyh Şemsi Efendi Hazretleri", Mahfil, 111/28-29, s.88- 89, 112-113.

"Şeyh Osman ve Mehmet İzzi Efendiler", Mahfil, 111/32, s. 146-147.

"Gazel (Hayranıyız redifli)", Mahfil, 111/35, s. 167.

"Hacı Ahmet Şükrü Efendi Hazretleri", Mahfil, V/52, s. 67.

"Hissi Bir Tarih Makalesine Lahika", Mahfil, V/53, s. 90.

"Mevlid-i Süleyman Çelebi Hazretleri", Sırât-ı Müstakim, IV/79, s. 9-10.

"İlk Mevlid-i Şerif Cemiyeti Ne Zaman Teşekkül Etti?", Sırât-ı Müstakim, IV/80, s . 24-25.

"Tulû-i Nûr-ı Huda", Sırât-ı Müstakim, IV/81, s. 45-47.

"Ziyaret-i Ravza-i Mutahhara", Sırât-ı Müstakim, 1V/84, s. 102-103.

"Şehr-i Recebin İlk Cuma Gecesi", Sırât-ı Müstakim, 1V/96, s. 307-308.

"Mirac-ı Şerif Münasebetiyle", Sırât-ı Müstakim, 1V/100, s. 370-371.

"Hicaz Valisi Beyefendi'ye Açık Mektup", Sırdt-ı Müstakim, V/lll, s. 122-123.

"İstikamet", Sırât-ı Müstakim, V/114, s. 166-167.

"Sırât-ı Müstakim Vasıtasıyla Bursa Mebusu Muhterem Tahir Beyefendi'ye Vl/133, Sırât-ı Müstakim, s. 38-39.

"Mekâtib-i Evkaf Nâzır-ı Muhteremine Bir Rica", Sırât-ı Müstakim, Vl/145, s. 236.

"Na't-ı Şerif (Eyler redifli Ceride-i Sûfiyye, 111/56, s. 93.

"Na't-ı Şerif (Bana redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/57, s. 103.

"Na't-ı Şerif (Aşkından redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/58, s. 111.

"Na't-ı Şerif (Muhammed redifli)", Ceride-i Sûfiyye, 111/59, s. 121.

"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/60, s. 133.

"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/62, s. 157

"Hz. Mısrî Niyazi'ye (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/65, s. 188.

"Istimdad (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/66, s. 199.

"Huzûr-ı Saadette (Şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/67, s. 208.

"Hz. Mevlânâ'ya (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/92, s. 256.

"Hz. Celâleddin-i Rûmi (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/75, s. 267.

"Şeyh Osman Şemsi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/75, s. 286-287; III/78, s. 317.

"Sâhib-i Tarikat Hz. Pir Şaban-ı Veli", Ceride-i Sûfiyye, 111/ 81, s. 348.

"Karabaş Veli Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/86, s. 397.

"Şeyh Mustafa Ma'nevî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/87, s. 407-408.

"Hazret-i Nasûhî", Ceride-i Sûfiyye, 111/88, s. 416-417.

"Üsküdarlı Şeyh Nuri. Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/90, s. 434.

"Kuşadah İbrahim Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/91, s. 444.

"Bosnevî Hacı Tevfik-i Şabanı Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/92, s. 452.

"Şeyh Kâmil ve Âlim Yakup Han Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/95, s. 483.

"Şeyh Mehmed Necip Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/96, s. 493-494.

"Şeyh Mustafa Zekâi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/97, s. 5-6.

"Hasan-ı Ensa Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/98, s. 19- 20.

"Muharrem Serâir Subhânî Şeyh Mustafa Enver-i Şabanı Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/99, s. 32-33.

"Müteahhirîn-i Urefâ-yı Şabaniyyeden Kâmil Efendi Hazretleri", Ceridc-i Sûfiyye, 111/100, s. 47-48.

"Bandırmak Şeyh Haşim Mustafa Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/104, s. 116.

"Şeyh İbrahim Nakşî Sünbülî k.s.", Ceride-i Sûfiyye, 1V/105, s. 123.

"Hoca Ali er-Rûmî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/106, s. 132.

"İbrahim Ümmî Sinan Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/107, s. 138-139.

"Mirac-ı Şerif Münasebetiyle", Sırât-ı Müstakim, 1V/100, s. 370-371.

"Hicaz Valisi Beyefendi'ye Açık Mektup", Sırât-ı Müstakim, V/lll, s. 122-123.

"İstikamet", Sırât-ı Müstakim, V/114, s. 166-167.

"Sırât-ı Müstakim Vasıtasıyla Bursa Mebusu Muhterem Tahir Beyefendi'ye VI/133, Sırât-ı Müstakim, s. 38-39.

"Mekâtib-i Evkaf Nâzır-ı Muhteremine Bir Rica", Sırât-ı Müstakim, Vl/145, s. 236.

"Na't-ı Şerif (Eyler redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/56, s. 93.

"Na't-ı Şerif (Bana redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/57, s. 103.

"Na't-ı Şerif (Aşkından redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/58, s. 111.

"Na't-ı Şerif (Muhammed redifli)", Ceride-i Sûfiyye, 111/59, s. 121.

"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/60, s. 133.

"Na't-ı Şerif (Resulullah redifli )", Ceride-i Sûfiyye, 111/62, s. 157

"Hz. Mısrî Niyâzî'ye (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/65, s. 188.

"Istimdad (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/66, s. 199.

"Huzûr-ı Saadette (Şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/67, s. 208.

"Hz. Mevlânâ'ya (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/92, s. 256.

"Hz. Celâleddin-i Rûmi (şiir)", Ceride-i Sûfiyye, 111/75, s. 267.

"Şeyh Osman Şemsi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/75, s. 286-287; 111/78, s. 317.

"Sâhib-i Tarikat Hz. Pîr Şaban-ı Veli", Ceride-i Sûfiyye, 111/ 81, s. 348.

"Karabaş Veli Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/86, s. 397.

"Şeyh Mustafa Ma'nevî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/87, s. 407-408.

"Hazret-i Nasühî", Ceride-i Sûfiyye, III/88, s. 416-417.

"Üsküdarlı Şeyh Nuri Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, III/90, s. 434.

"Kuşadalı İbrahim Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/91, s. 444.

"Bosnevî Hacı Tevfik-i Şabanı Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/92, s. 452.

"Şeyh Kâmil ve Âlim Yakup Han Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/95, s. 483.

"Şeyh Mehmed Necip Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/96, s. 493-494.

"Şeyh Mustafa Zekâi Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/97, s. 5-6.

"Hasan-ı Ensa Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/98, s. 19- 20.

"Muharrem Serâir Subhânî Şeyh Mustafa Enver-i Şabanî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/99, s. 32-33.

"Müteahhirîn-i Urefâ-yı Şabaniyyeden Kâmil Efendi Hazretleri", Ceridc-i Sûfiyye, 111/100, s. 47-48.

"Bandırmalı Şeyh Haşim Mustafa Efendi Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, 111/104, s. 116.

"Şeyh İbrahim Nakşî Sünbülî k.s.", Ceride-i Sûfiyye, IV/105, s. 123.

"Hoca Ali er-Rûmî Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/106, s. 132.

"İbrahim Ümmî Sinan Hazretleri", Ceride-i Sûfiyye, IV/107, s. 138-139.

30


ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER

-1-

Mefûlü Fâilâtü Mefâîlü Fâilün

Yâ Rab sülûkumu âsân buyur bana

Rahrn eyle lutfunu ihsan buyur bana

Pek zor göründü gönlüme rûy-ı mücâhede

Âsâr-ı feyzini îkan buyur bana

Te'sîr-i gurbet ile kaldım ortada

Lutf eyle vuslatı şâyân buyur bana

Sahrâ-yı gamda kalıp ağlıyor gönül

Mahzun gönlümüşâdân buyur bana

Vassâf-ı bı-mecâlini bahşet Habîbine

Erdir selâmete gufrân buyur bana

-2-

Fâilâıün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Her taraf esrâr-ı vahdetten nişân oldu bana

Zevk-i vuslat semt-i cânândan ayan oldu bana

Her iki âlemde maksûdum Cemâlu'llahdır

Derd-i dil aşkın yolunda yâr-ı cân oldu bana

Kalbime envâr-ı Hak dâim tecellî etmede

Gayrı bundan böyle vahdet âşiyân oldu bana

Bûd u nâ-bûd-ı cihan söyler Ene'l-Hak sırrını

Her biri ders-i ma'ârifden beyân oldu bana

Bir tecellîsi kulu VassâPa feyz-â-feyz olur

llticâ-gâhım Hudâ-yı Müste'ân oldu bana

-3-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Yâ Resûl ihlâs ile ettim kavı îmân sana

Mazhar-ı feyzim senin sayende bin şükrân sana

Rûtbe-i ulviyyeni mûmkin mi takdir eylemek

İns ü cân ile mela'ik cümleten hayran sana

Coştu gönlüm fart-ı hubbunla karârım kalmadı

Bâb-ı lutfunda gedâdır cümle ins ü cân sana

Âşıkın olmak gibi bir devlet-i uzmâ mı var

Râh-ı aşkında feda olsun nice bin cân sana

Derd-i aşkın en büyük dârû iken âşıklara

Nale-kâr olmak diler kalb-i hazin her ân sana

Bâb-ı vasfında aczden başka bir sermâye yok

Hüccet-i âliyyedir bu Hazret-i Kur'ân sana

Âsitan-ı pâkine rû-mâl olan âşıklara

Bezl-i in'âm eylemek mu’tâd-ı âlî-şân sana

Bir nigâh-ı şefkatin uğrunda âh u zâr edip

Âşıkın Vassâf kıldı cânmı kurbân sana

Arz-ı hissiyyât için subh u mesâ virdim budur

Yâ Resûlallah cândan eyledim îmân sana

-4-

Mefâîlün Mefâîün Feûlün

Açılsın bendeki esrâr-ı ma'nâ1

Be-hakk-ı sûre-i Inııâfetehnâ[26] [27]

Meded kıl pîr-i dest-gîrim Salâhı

Garibin kemlerin Vassâf a cânâ

Kemter-i dergâhınâm geldim sana

Feyz û istimdâdı ihsân et bana

Nefs-i zâlimden benim hâlim harâb

Pençe-i kahrından olsaydım rehâ

Olmuşum dûçâr-ı ye's bilmem neden

Kasvet-i kalb etti tahmîl-i cefâ

Nûr-ı aynım şendedir lutf u kerem

Abd-i ahkâr muntazırdır dâimâ

Âşık u kemter Hûseyn-i pûr-kusûr

Boynunu bükmüş safâ ister safâ

-5-

Mefâîlün Mefâîlün Feûlün

Beni vuslatla reşâd eyle yâ Rab

İnayet ile âbâd eyle yâ Rab

Esîr-i nefs olup kaldım perîşân

Dil-i vîrânıma dâd eyle yâ Rab

Kemâl-i rahmetinle et tecellî

İki âlemde imdâd eyle yâ Rab

Ayırma zümre-i erbâb-ı dilden

Beni anlar ile şâd eyle yâ Rab

Cemâl-i bâ-kemâlin âşıkıdır

Kulun "Vassâfı iş'âr eyle yâ Rab

-6-

Mcfâîlûn Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

Eriştir aslıma aslımla agâh et beni yâ Rab

Seni bilmiş olanlar ile hem-râh et beni yâ Rab

Tarikat âleminde yandı dil-i tâb cemâlinle

Garibim âşıkım aşkınla pür âh et beni yâ Rab

Senin'çün âh eden bir kalb yanarmış nâr-ı hicrana

Visâlin bezmine şâyeste dil-hâh et beni yâ Rab

Kalıp vâdi-i firkatte arar cân u dilim yâ Rab

Butun erbâb-ı aşka hâk-i şehrâh et beni yâ Rab

Gönül göz rûşenâ olmak diler şems-i cemâlinden

Eriştir aslıma aslımla agâh et beni yâ Rab

-7-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ’ilün

Hazret-i Ahmed Muhammed aşkına kıl feth-i bâb

Bu dil-i mahzûnuma yâ Rabbe'r-Rahîm kıl feth-i bâb

Vâdi-i hasrette kaldım merhamet şefkat buyur

Lutf u ihsanınla eyle mazhar-ı hüsn-i me'âb

İftahi'l-bâbıı bi-lutfik yâ Azîme'l-Mültecâ

Çeşm-i dil olsun küşâde kalmasın gitsin hicâb

Gönüle gelsin mübârek vuslatınla inşirâh

Dâsitân-ı aşk ile ol dem müdevven bir kitâb

Gerçi cürmüm çok yüzüm yok arz-ı hâcâta nukat

Âşık-ı âvâre bir bîçâreyem pür-ıztırâb

Nûr-ı vashnla münevver eyle hicrân kalmasın

Şems-i ihsânın tulu1 etsin gönül olsun mücâb

Dâimâ muhtacınım Vassâf-ı hasret-dîdeyim

Nâ-ümîd olmam efendim çünki lütfün bî-hisâb

-8-

CÂNÂN'A

Fâılâtûn Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

Dâima olmaktadır ben âşıka zülfün nikâb

Lutf edip ref-i hicâb et kalbe doğsun âfitâb

Gönlüme düştü kemâl-i aşk ile fikr-i visal

Her zaman çekmekteyim ben firkatinle çok azâb

Vuslatın derdiyle nâlânım âmân rahm et bana

Sevgili bir dânecik cânân-ı bî-rahm ver cevâb

llticâ-gâhım mübârek âsitân-ı re'fetin

Çok ümîd-vâr-ı atayım cândan ettim intisâb

Âşık-ı şeydâ-yı rûhsânn olan Vassâfına

Sevgili Mahbûbunun aşkına eyle feth-i bâb

-9-

Mefûlü Mefâ'îlü Mefâ'îlü Fe'ülün

Allahım eriştir beni sen canıma yâ Rab

Ver neş'e-i ezkâr dil-i devrânıma yâ Rab

Müsıağrak-ı ezkâr olayım cân u dilimle

Sırr-ı veled-i kalb ile cevlânıma yâ Rab

Esrâr-ı llâhiyyen ile kalbimi doldur

Tâ ki ereyim sen ulu Zî-şânıma yâ Rab

Mahbûbuna bahş eyleyiver merhamet eyle

Erdir beni de ol meh-i tâbânıma yâ Rab

Bir abd-i hakirin sana bend oldu bu Vassâf

Lutf eyle acı hâl-i perîşânıma yâ Rab

-10-

Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün

Beni nıe'yûs-ı visal eyleme yâ Rab lutf et

Beni mehcûr-ı kemâl eyleme yâ Rab lutf et

Hep senin lutfunu ümmîd ederim cananım

Beni mahrûm-ı cemâl eyleme yâ Rab lutf et

Ihsân kapma yüz sürerek boynumu büktüm

Beni dûçâr-ı melal eyleme yâ Rab lutf et

O güzel mağfiretinden edemem kat’-ı ümîd

Beni mazhar-ı Celâl eyleme yâ Rab lutf et

Gece gündüz kulunun virdi budur Allahım

Beni me'yûs-ı visal eyleme yâ Rab lutf et

-11-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Ne şerefli iş imiş kesb-i kemâl-i san'at

Ne güzel meslek imiş kesb-i kemâl-i san'at

San'at inşân için altun bileziktir denilir

Çalışıp eyleyegör kesb-i kemâl-i san'at

Ehl-i san'at parasız kalmıyor asla yâ Hû

İbret al eyle hemân kesb-i kemâl-i san'at

Sa'y edince oluyor mazhar-ı in'am-ı Hudâ

Eyle tahsîl-i rızâ kesb-i kemâl-i san'at

Sa'y ile buldular erbâb-ı mesâ'î ni'met

Edin evlâd-ı vatan kesb-i kemâl-i san'at

İki âlemde de mes'ûd olasın ey Vassâf

Nushum evlâdlanma kesb-i kemâl-i san'at

-12-

Mefâîlûn Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

Cenâb-ı Fahr-i âlemdir zuhür-ı Âdem'e bâis

Nebiyy-i pür-keremdir hâdisât-ı âleme bâis

Habîb-i Hazret-i Hak'tır o nûr-ı dîde-i ümmet

Delîl-i mağfirettir hem necât-ı âdeme bâis

Şeref-bahşâ-yı devrândır harîm-i hâss-ı cânândır

O rûh-ı ehl-i îmândır hübût-ı Âdem'e bâis

Der-i ihsânına kul ol o Mahbûb-i İlâhînin

Emîn ol zât-ı pâkidir sürûr-ı âdeme bâis

Onun dîvâne-i hüsn ü cemâli oldu Vassâfı

O ser-tâc-ı risâlettir şu'ûn-ı âleme bâis

-13-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Zümre-i aşk u mahabbet geldi geçti fevc fevc[28]

Kârbân-ı kûy-ı vahdet geldi geçti fevc fevc

Neş'e-i tevhîd ile mest oldu uşşâk-ı cemâl

Âşıkân-ı bezm-i halvet geldi geçti fevc fevc

Gülşen-i esrâr-ı cânândan haberdâr ol gönül

Ârifân-ı râz-ı sohbet geldi geçti fevc fevc

Kimseye bakî değildir bu güzergâh-ı cihân

Sâlikân-ı râh-ı celvet geldi geçti fevc fevc

Yan yakıl erbâb-ı hâle peyrev ol Vassâf-ı yâr

Hep serâirdân-ı hikmet geldi geçti fevc fevc

-14-

Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

Göründü her taraftan hazret-i dîdâr mevc-â-mevc

Bütün zerrât olup nura tecellî-sâr mevc-â-mevc

Bi-hamdi'llâh mûnewer-sâz-ı aşkım feyz-i akdesle

Safâ-yâb olmada gönlüm benim her-bâr mevc-â-mevc

Tecellî-sâz olur Mevlâm cihânın bâtınından hep

Açıldı gülşen-i ezhâr pür-esrâr mevc-â-mevc

Geçip varlıktan artık sırra müstağrak olur gönlüm

Garîk-i bahr-i vahdet eyledi Settâr mevc-â-mevc

Hakikatte Hudâ'dan gayrı yok ey âşık-ı şeydâ

Dil-i VassâPı mest etti o gül-rûhsâr mevc-â-mevc

-15-

Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

Bütün zerrât olup nûra tecellî-zâr mevc-â-mevc

Ziyâ-pâş oldu yer yer pertev-i dîdâr mevc-â-mevc

Bihamdi'llâh sırr-ı aşka sâik-i feyz-i Rabbânî

Safâ-yâb olmada gönlüm benim her bâr mevc-â-mevc

Nukûş-ı levh-i eşya olsalar da perde-i şâir

Meşârikten megâribten çıkar envâr mevc-â-mevc

Eder terk-i sivâ müstagrak-ı vahdet olur gönlüm

Bütün yek-reng ü yek âhengdir ebhâr mevc-â-mevc

Hudâ zâhir Huda bâtın odur manzûr u hem nâzır

Dil-i VassâPa şevk-âver o gül-rûhsar mevc-â-mevc

Bu gazele şuarâ-yı mutasavvifeden üstâdım Muhammed Besîm

Beyefendi'nin bir tahmîs-i nefîsi vardır. Divânın nihayetine

dere olunmuştur (V).

-16-

Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün

Meclis-i aşka şeref verdi yine dilber-i şûh

Revnak-efzâ-yı kulûb oldu yine dilber-i şûh

Bezm-i rindâna tenezzül buyurup taltîfen

Bizi hallendirerek geldi yine dilber-i şûh

Salınıp lutf-ı revân-bahş ile cümlemizi

Kodu hayrette esir etti yine dilber-i şûh

Ehl-i dil cezbe-i aşka tutulup oldu harâb

Akh târâc ile eyleyivermişti yine dilber-i şûh

Vasf-ı cânâneye kadir mi olur Vassâf ı

Bizleri vecde getirmişti yine dilber-i şûh

-17-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Hâlık-ı kevn ü mekân zî-şânsın yâ Rab meded

Sâhib-i gufrân-ı bî-pâyânsın yâ Rab meded

Kulların mü'minlere ebvâb-ı ihsânın açık

Sâhib-i cûd u kerem Sûbhânsın yâ Rab meded

Âşıkânın rûz u şeb dökmektedir gözden yaşı

Çeşm-i uşşâka yegâne cânsın yâ Rab meded

Rahmetin semtinden estikçe dil-i mahzûna bâd

Feyz-bahşâ sâhibü'l-ihsânsın yâ Rab meded

Neş'e-i tevhîd ile hüşyâr olur erbâb-ı dil

Sâhib-i vechü'l-kerîm ü ânsın yâ Rab meded

Birsin Allâhım şerikin yok Azîmü'ş-şânsın

Merhametli sevgili Yezdan'sın yâ Rab meded

İkicâ etse kulun dergâhına mağfûr olur

Mülk-i gencîne-i gufrânsın yâ Rab meded

Tâ'ifü'l-Beytü'l-Harâm oldum kemâl-i şükr ile

Merhametli bir Celîlü'ş-şânsın yâ Rab meded

Dâimâ zikr-i dilimdir yâ Gıyâse'l-Müstagîs

Kullara ihsân eder Mennân'sın yâ Rab meded

Abd-i pür-şerm ü hicâb Vassâfa zâtın aşkına

Lutf edip rahm eyle kim Rahmân'sın yâ Rab meded

-18-

Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

Zuhûrâtsız kahnca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd

Fütûhâtsız kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd

Erenler himmetinden dûr u mehcûr olmasın yoksa

Himâyeisiz kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd

Mübarek hânkâh-ı izzete rû-mâl olur gönlüm

Sahâbetsiz kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd

Gece-gündüz düşüncem feyz-i pâk-i evliyâu'llâh

Kerâmetsiz kalınca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd

Fakirin kemterin Vassâfa rahm et Hazret-i Şeyhim

Vesâyeısiz kahnca kalb-i nâ-şâdım eder feryâd

-19-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Aşk-ı cânân âşık-ı sâdıklara gâyet leziz

Zevk-i vuslat fâik ü lâyıklara gâyet leziz

Aşk-ı Hak'ta hayrete dûçâr olur erbâb-ı dil

Dâima derler bizim bu hâlimiz gâyet leziz

Zülf-i cânân sâye saldı âşıkânın kalbine

Lezzet-i dîdâr gibi âlemde yok gâyet leziz

Her seherde terk-i hâb u râhat eyler ehl-i aşk

Zâr u feryâd eylemek onlar için gâyet leziz

Bülbül-âsâ nağme-sâz olmaktadır Vassâf-ı aşk

Hakk'a abdiyyet ona gelmektedir gâyet leziz

-20-

Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

Gönül aşk-ı Muhammed'le demâdem âh u zâr eyler

Kararmış kalbi nûr-ı aşkı gâyet tâb-dâr eyler

Umûm ezvâk-ı kevneyne değişmem hâlet-i aşkı

Bu aşkın sırrına agâh olamaz kârı zâr eyler

Ümîd-i vuslat-ı dîdâr ile gülzâr-ı aşkında

Cemâl-i tâb-nâk-i uşşakını bî-ihtiyâr eyler

Güzel cananın atf-ı nigâhı kalbe iksîrdir

Anun'çün rûz u şeb durmaz bu gönlüm iftikâr eyler

Zülâl-i lutfuna kandır kulun Vassâfı cananım

Senin aşkın ile cân u gönülden iftihâr eyler

-21-

Fâilatûn Fâilâtün Fâilün

Levh-i dilde nakş olundu mühr-i yâr

Gayr-i münfekk oldu dilden aşk-ı yâr

Âşıkım aşkını cemâlu'llâhadır

Gel yetiş imdâda ey Perverdigâr

Merhamet kıl bir nigâh et ey Latif

Neş‘e-i aşkından oldum girye-bâr

4      Dâima sermestinem ey nûr-ı aşk

Şîve-i ma’şûkân etti bî-karâr

Hep visâlin zevkidir âh ettiren

Behcet-i vechinden oldum cezbe-dâr

-22-

MePûlü Mefâîlû Mefâîlû Feûlûn

Yâ Rab bizi de zümre-i pîrâna yetiştir[29] [30]

Nazar buyurup ni'met-i ihsana yetiştir

Bahşeyle bizi Hazret-i Mahbûbuna lütfen

Mehcûr-ı visâl ile cânâna yetiştir

Hasrette koma âteş-i hicrânına yakma

Ser-tâcımız ol cevher-i Kur'ân'a yetiştir

Feyz-i ezelî-i keremin bizlere rûhdur

In'âmın ile dûrre-i irfana yetiştir

Dergâh-ı ulûhiyyetine kulluğumuz

Esbâb-ı hidâyet ile gufrana yetiştir

Vahdet ilinin sırrına hem-râz eyle

Erdir bizi ol şems-i dırahşâna yetiştir

Vassâf-ı hazin garka-i deryâ-yı hicâbdır

Rahmet buyurup mefhar-i devrâna yetiştir?

-23-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Hakk ile mahbûbuna âşık olan nâlân olur®

Girye-bâr-ı aşk olanlar âkıbet handan olur

Ağlamaktır âşıkın bâdî'-i feyz ü izzeti

Ağlayan gözlerde envâr-ı Hudâ tâbân olur

Aşk-ı Hakk'a mâlik olmak çok büyük bir saltanat

Âşık-ı Mevlâ olanlar server-i meydân olur

Vuslata meftün olan ehl-i kemâl olmak gerek

Mülk-i irfâna o demde Yüsuf-ı Ken'ân olur

Âleme gelmekteki maksad nedir idrâk için

Hasr-ı evkât eyleyenler kâmilü'l-insân olur

Mazhar-ı tevhîd-i ePâl ü sıfat u zât olan

Şübhe etme bil muhakkak pîr ü pîrân olur

Vâkıf-ı ilmden olmak şereftir sâlike

Öyle bir sâlik nihâyet nâtıku'l-Kur'ân olur

Âşık-ı zât-ı Hudâ'nm kân zikru'llâhtır

Neş'e-i ezkâr ile kalbi onun rahşân olur

Hakk ile Peygamber'e aşkım tezâyüd etmede

Abd-i mahz olmuş kulu VassâPı da kurbân olur

® lbnü'1-Emîn Mahmud Kemâl Bey Efendi'nin bir kıt'ası üzerine

söylenmiştir (V).

-24-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

Küntıi kendin sırrını kendinde bulmaktır hüner1

Hâ'il-i vuslat giyâhı dilde yolmaktır hüner

Nefsine ârif olanlar Rabbine âgâh olur

Terk-i hestî eyleyip fi'l-hâl solmaktır hüner

Âleme gelmekteki maksad nedir müdrik isen

Ehl-i beyt-i Mustafâ'ya bende olmaktır hüner

Çeşme'-i irfân-ı Haydar'dır hayât-bahşâ-yı dil

Hâne-i kalb aşk-ı cânân ile dolmaktır hüner

Durmayıp seyrân eden devrâna bak da ibret al

Kârvân-ı ehl-i îkâna katılmaktır hüner

Târ-ı gîsûsiyle dîdârı verir zînet dile

Öyle bir ma'şûk için yanmak yakılmaktır hüner

Şemsi-i Mısrî ezelden aşk ile olmuş enîs

Gül-beden cânân için VassâPa yanmaktır hüner

9 "Gizli bir hazine idim." Aclunî, Keşfü'l-Hafâ, II, 132.

Bursa'da Mısrî Âsitânesi şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi

Hazretleriyle müştereken söylenmiştir (V). Her beytin birinci

mısraı M. Şemseddin Efendi, İkincisi Vassâf Bey'e aittir.

-25-

Hazret-i Salahî-i LJşşâkî'nin Bir Gazelini Tahmis

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Vâdi-i aşka düşüp Mecnûn'a sor Leylâ nedir

Ol ruh-ı Leylâ'daki gül-câm-ı müstesnâ nedir

Âleme gelmekteki maksad nedir dünyâ nedir

Çünkü Âdem-zâdesin bil Âdem-i ma’nâ nedir

Âdem isen anla sırr-ı alleme'l-esmâ-1 nedir

Anla ef'âl ü sıfâı u zâtı var onda haber

Her nefes bâr-ı nesîm-i zülf-i anber-bû eser

Gafil olma aç gözün âkil isen kıl el-hazer

Mazhar-ı esmâ-i hüsnâdır çü âlem ser-te-ser

Ism-i A'zam mazharı olan dil-i dânâ nedir

3 Zulmet-i tende kalıp dûçâr-ı hüzn etme veli

Âric-i Kuds-i menâzil ol safâ-yâb et veli

Bir tuzaktır mâsivâ kapdırma minhâc-ı dili

Gel urûc eyle sivâdan anla mi'râc-ı dili

Kabe kavseyne  erip bil sırr-ı ev ednâ1 nedir

H "Âdem'e isimleri öğretti." Bakara, 31.

12  "İki kavis miktarı.......... " Necm, 9.

13  ".... Hatta ondan daha yakın." Necm, 9.

14   

Öyle ihzar et dili kim kâbil-i in'âm ola

Misl-i mir'ât-ı mücellâ ma'kes-i gül-fâm ola

Mâhı rû'yet eyleyip vuslat için bayram ola

Kalbi tathîr et sivâdan kâbil-i ilham ola

Bilesin Hakke'l-yakînde sırr-ı evhâ[31] nedir

Feyz-yâb olmak dilersen çek bu dünyâdan elin

Sûrî varlıktan geçip çek câm-ı ehvâdan elin

Hakk'a döndQr rûyunu çek cümle eşyadan elin

Hâk-i pây-i mürşide düş çek dü-âiemden elin

Bildire ummân-ı dilde dürr-i bî-hemtâ nedir

Ol kadar nûş etmek ister dil şarâb-ı aşkı ki

Mest-i lâ-ya'kıl olup bulsa nisâb-ı aşkı ki

Bol bol iç Vassâf ol câm-ı safâ-yı aşkı ki

Şöyle mest etsin Salâhî cây-ı Hak aşkı ki

Ni'met-i ukbâya hâhiş kalmasın dünyâ nedir

-26-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Kimde ki aşkın nişanı var makâlden bellidir

Gizlenir mi ondan esrâr ki hısâlden bellidir

Âşık-ı sâdık gelince râviden mehcûr olur

Âşık-ı sâdık hakikatte suâlden bellidir

Feyz-i uşşâkın mazharı olmaktaki devlet büyük

Mazhariyyet isteyenler hüsn-i hâlden bellidir

4 Hazret-i cânânımız taltifi bezi etmiş bize

Bezm-i aşkta sunduğu âb-ı zülâlden bellidir

Bî-nihâye hamd ü şükr etmekte Vassâf Rabbine

Sevgili Allâh'ımm lutfu cemâlden bellidir

-Tl-

Feilâtûn Feilâtûn Feilâtûn Feilün

Söyle derdin nedir ey dil bana gel eyleme nâz

Kendine hâs olan hâl ile ol gel dem-sâz

Ehl-i irfan dediler âlem-i ekbersin sen

Zevk-i vicdân ile ifhâm-ı merâm eyle biraz

3 Sende meknuz olarak var nice esrâr-ı kemâl

Sahn-ı gülşendeki bülbül gibi eyle âgâz

Kuş değil rûh değil sâye değilsin ammâ

Arş-ı a’lâ-yı mahabbette edersin pervâz

Bu senin derdine elbette devâ olsa gerek

Bir devâ-sâz tabibi edegör mahrem-i râz

Gâh olur âteş-i derdinle yanar cümle cihân

Gâh olur zevk u neşâtınla cihân nagme-tırâz

Reviş-i hâline baktım ki karârın yoktur

Şendeki hâletin esrân nedir kıl ibrâz

Hâne-i kalbini tathîr edegör ey Vassâf

Lem'a-i feyz-i İlâhî olacak tâb-endâz

Dâimâ âh u figân eylemeye meylin var

Yazamaz hâlini bir türlü kalem dür u dırâz

-28-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Ahsen-i takvime hayrân olmuşuz hayrânîyiz

Âşık-ı şeydâ-yı cânân olmuşuz hayrânîyiz

İçmişiz peymâne-i aşkı ezel bezminde biz

Gülşen-i lâhûta hayrân olmuşuz hayrânîyiz

Mest ü medhûşuz bütün seyrânımız gülzâr-ı aşk

Neş'e-yâb-ı nûr-ı cânân olmuşuz hayrânîyiz

Andelîb-i bâğ-ı hüsn olduk safâ-yı cân ile

Behcet-i cânâna hayrân olmuşuz hayrânîyiz

Ol tecellî-gâh-ı hüsnün âşık-ı Vassâfıyız

Ahsen-i takvime hayrân olmuşuz hayrânîyiz

-29-

Fâilâıûn Feilâtün Feilâtün Feilün

Mest ü medhûş-ı visaliyiz dahi hayrânîyiz

Âşık-ı nûr-ı cemâliyiz dahi hayrânîyiz

Tâ ezel zevk ile geldik yine zevken gideriz

Peyrev-i ehl-i kemâliyiz dahi hayrânîyiz

Aşk-ı Hak bizlere sermâye-i cân olmuştur

Dâimâ ebkem û lâlîyiz dahi hayrânîyiz

4 Ey gönül uğrar isen gülşen-i İbrahim'e

De ki ey ârif-i hâliyiz dahi hayrânîyiz

Âlem-i dilde bize behcet-i aşk olmuşsun

Cezbe vû hâle misâliyiz dahi hayrânîyiz

Bâb-ı ihsanına geldik bizi mehcür etme

Vâkıf-ı sırr-ı menâlîyiz dahi hayrânîyiz

Nazar et merhamet eyle bu garîb VassâPa

Sun bize âb-ı zülâlîyiz dahi hayrânîyiz

-30-

MePûlü Feûlûn

Meftûn-ı visaliz

Uşşâk-ı cemâliz

Hayrân-ı kemâliz

Mestân-ı celâliz

Mecnûn-ı Hudâ'yız

Biz ahde vefayız

Cânâne fedayız

Vîrâne-serâyız

Bâkîye meylimiz var

Dîdâra şevkimiz var

Allah'a recâmız var

Gencîne-nümâyız

Pûr-zevk-i şuhûduz

Biz ârif-i cûduz

Râz-dân-ı vücûduz

Mir'ât-ı safâyız

Mir'ât-ı mûcellâyız

Müştâk-ı Mustafâ'yız

Vassâf-ı musaffâyız

Envâr-ı Hudâ'yız

-31-

Feilâtün Feilâtûn Feilâtün Feilün

Ehl-i Hak münkir ile eyleyemez istînâs

Ehl- i aşk gafil ile eyleyemez istînâs

Sâlik-i râh-ı şerî'at ise bir kimse eğer

Âtıl u bâtıl ile eyleyemez istînâs

Mazhar-ı zevk-i tarikat ise bir kimse eğer

Ehl-i gaflet ile hîç eyleyemez istînâs

4 Hakkı hak bâtılı bâtıl bilen erbâb-ı şuhûd

Ehl-i butlân ile hîç eyleyemez istînâs

Evliyalar yoludur râh-ı basiret Vassâf

Çünki onlar ile kör eyleyemez istînâs

-32-

Feilâtün Feilâtün Feilün

Düşünüp fikrini etme teşviş

Vakt-i merhûnunu bekler her iş

Çok telâş etme sakın her işte

Kıl te'enni ola gör dür-endîş

l'timâd eyleme dünyâya sakın

Rûz-ı ukbâyı hemân kıl derpiş

Kimsenin gönlünü yıkma zinhar

Pek fena kimseye derler delirmiş

Abd-i mahz olmağa sa'y et Vassâf

Mütevekkil olagör ey derviş

-33-

Feilâtûn Feilâıün Feilün

Ne şerefli reh-i Hak'tır ihlâs

Mazhar-ı midhat-ı Hak'tır ihlâs

Ehl-i ihlâsı senâ-kâr Kur’ân

Ba'is-i ni'met-i aşktır ihlâs

Hâlis û muhlis için lutf-i Huda

Sebeb-i rütbe-i zevktir ihlâs

Dâhil ol mekteb-i ihlâsa çalış

Çünkü ser-nâme-i meşktir ihlâs

Abd-ı hâlis ola gör ey Vassâf

Bilmiş ol riPat-i halktır ihlâs

-34-

Feilâtün Feilâtün Feilün

Nazar-ı merhamet et yâ Feyyâz

Mazhar-ı ma'rifet et yâ Feyyâz

Feyz-i akdesle mukaddesle beni

Sâlik-i mes'adet et yâ Feyyâz

Feyz û ihsanına pâyân yoktur

Afv edip mağfiret et yâ Feyyâz

Bâb-t lutfunda ümidim çoktur

Kerem et mültefet et yâ Feyyâz

Nûr-ı feyzinle kulun VassâPı

Nâil-i mekremet et yâ Feyyâz

-35-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Bir tarîka girmeden deP-i cehalettir garaz

Şeyhe teslim olmadan ders-i hakikattir garaz

Lâyıkıyla ver gönül ahkâm-ı şer'-i envere

Sâlik-i şer1 olmadan feyz-i hidâyettir garaz

Ittibâ' et isr-i pâk-i Hazret-i Peygamber'e

Aşka mâlik olmadan kesb-i saâdettir garaz

Durma nefsinle cihâd et böyledir fermân-ı Rab

Hak mücâhid olmadan tahsîl-i rif'attır garaz

Kalma câhil sâhib-i irfân olup bil kendini

Ehl-i irfân olmadan îkân-ı vahdettir garaz

Vaktini beyhûdeye sarf etme bîdâr ol gönül

Zâkir-i Hak olmadan Allah’a vuslattır garaz

Ey garîb Vassâf sa'y et bil müsemmâ sırrını

Zikr-i esmâdan murâd şükrân-ı ni'ınenir garaz

-36-

Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün

Ebedî aşk ile cânânıma oldum merbüt

Ezelî feyz ile Kur'ân'ıma oldum merbüt

Arz-ı nisbet ederek bende-i hassı oldum

O güzeller güzeli cânıma oldum merbüt

İki âlemde bana bâis-i şâdânîdir

Rabt-ı kalb eylerim îmânıma oldum merbüt

Ehl-i dil zümresine dâhil olup feyz aldım

Nûr-ı aşkım gül-i handanıma oldum merbüt

Câm-ı lutfiyle safâ-dâr oluyor Vassâfı

Çok şükür ki şeh-i devrânıma oldum merbüt

-37-

Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün

Bulur erbâb-ı safâdan dil-i mahzünum haz

Alır erbâb-ı vefadan dil-i mahzünum haz

Bâdi-i şevk u teselli olur erbâb-ı kulüb

Sohbet-i canla bulur bu dil-i gül-gûnum haz

Gelse Leylâ-yı emel vuslat ile şâd olsam

Bulur elbette o demde dil-i mahzünum haz

Doyamam zevk-i cemâline onun vallahi

Hâl-i mestîde bulur bu dil-i mahzünum haz

Gezme vâdî-i beyâbânda a Vassâf böyle

Feyz-i cânânla bulur bu dil-i meşhûnum haz

-38-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Vecde geldi hüsn-i dilberden gönül eyler semâ'

01 güzel cânânın aşkından gönül eyler semâ'

Ermek ister âşıkân vuslat-serâ-yı halvete

Dâim istimdâd eder candan gönül eyler semâ'

Olmuşum dîdâra müştak âşık-ı şûrîdeyim

Her zamân bu hâl-i mestîden gönül eyler semâ'

Öyle ezvâk-ı derûn var semâ'-ı aşkta ki

Arş-ı esrarı temâşâdan gönül eyler semâ1

Cezbe-dâr oldu kemâl-i neş'eden Vassâf-ı aşk

Hazret-i Allah'a aşkından gönül eyler semâ’

-39-

Fâilâtûn Fâilâtün Fâilâtün Feilün

Dâhil-i bezm olmağa nâ-mahremâna yok mesâğ

Gülşen-i vahdet-serâya bir lâne yok mesâğ

Aşk-ı Hak'ta kendini mahv etmeyen âvâreye

Halvet-i lâhût-ı Hakk-ı lâ-mekâna yok mesâğ

3 Neş'e-i tevhîd ile mest olmayan bî-çâredir

Vâhidiyyet âleminde gâfilâna yok mesâğ

Alem-i dilde enîs olmak gerek Mevlâ ile

Âlem-i insden habîr ol yoksa hâna yok mesâğ

Aklını al başına Vassâf-ı dil-haste hemân

Zevk-i Hak'tan bî-haber bî-çâregâna yok mesâğ

-40-

Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün

Hudâ-yı lem-yezelden dilerim versin bize insaf

Kemâl-i rahm u şefkatle bize ibzal ede elıâf

Uyup şeytâna aldanma onun tertibine bakma

Hevâ-yı nefs ile ömr-i azîzi eyleme isrâf

Vücûd-ı fâniyi mahv et bulursun Hazret-i Hakk'ı

Tatahhur eyle çirkâb-ı sivâdan sâf olursun sâf

Canım cânân-ı aşkım Hazret-i Ahmed Muhammed’dir

Nebiyy-i muhteremdir merhamet kânı o pür-evsâf

Ubeyd-i sâdık-ı mahz-ı cihândır dâima Vassâf

Onu afv eyle yâ Rab be-hak-ı Süre-i Ahkâf

-41-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Âşık-ı şeydâ-yı cânız bülbül-i gülzâr-ı aşk

Gülşen-i vuslatta dem-sâzız yetiş dTdâr-ı aşk

Nâr-ı aşktan yanmışız bî-çâreyiz hem dil-harâb

Müstemidd-i lutfunuz ey neş've-i ser-şâr-ı aşk

Sâye-i aşkta vuslat râygân olsun bize

Gel tulü1 et mihr-i nâzım rûhumuz envâr-ı aşk

Biz tecellî-i cemâlin olmuşuz dîvânesi

Cezbe-dâr eyler bizi cânâna güftâr-ı aşk

Cezbe-i aşka tutulmuş olmuşuz Vassâf-ı aşk

Yâver olsun dâimâ uşşâkma ol yâr-ı aşk

-42-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Feyz-i ihsân-ı Huda'dır bizlere âsâr-ı aşk

Ni'met-i uzmâ-yı aşktır bizlere âsâr-ı aşk

Rû-nümâdır her tarafta sırr-ı aşk ey âşıkân

Devlet-i gülşen-serâdır bizlere âsâr-ı aşk

Aşk-ı Hakk ehli olup devrân ile ettik semâ1

Vermede zevk-i sâadet bizlere âsâr-ı aşk

Aşk en kestirme yoldur maksada vuslat için

Bir hümâ-yı saltanattır bizlere âsâr-ı aşk

Ehl-i aşk oldunsa Vassâf eyle ifnâ-yı vücûd

Câm-ı lebrîz-i safâdır bizlere âsâr-ı aşk

-43-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Târumârım ey celâl-i yâr-i aşk

Kıl tecellî ey cemâl-i yâr-i aşk

Sabra yoktur takatim ey şîve-kâr

Oldu gönlüm bî-mecâl-i yâr-i aşk

Zülf-i zer-târın esiri oldu dil

Pür-enînim ey hayâl-i yâr-i aşk

Kudret ihsan et temaşaya seni

Pek latifsin nev-nihâl-i yâr-i aşk

Kalb-i Vassâf a tulü' et lutf ile

Nûr-i tâbân-ı visâl-i yâr-i aşk

-44-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Kalbime feyz-âver oldu zikr-i Hak

Rûhuma zevk-âver oldu zikr-i Hak

Zikr-i Hakk oldu müsemmâ köprüsü

Gönlüme zevk-âver oldu zikr-i Hak

Bezm-i aşkta türlü hâlât rû-nümâ

Rûhuma sır-âver oldu zikr-i Hak

Geçtim esmadan müsemmâ feyzine

Nûr-i pâk-dâver oldu zikr-i Hak

Dâima zînet verir VassâPına

Her zamân vecd-âver oldu zikr-i Hak

-45-

Na't-ı Şerif

Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Cümle âlem mazhar-ı feyzin senin

Ehl-i îmân nâil-i lütfün senin

Hep bu varhk sâye-i hükmün senin

Yâ Rasûlallah uluvv-i şan senin

Server-i kevneysin fermân senin

Nâzenîn-i hazret-i cânânsın

Âşık-ı şûrîdesin sen cânsın

Merhamet re'fet ile pür-şânsın

Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin

Server-i kevneysin fermân senin

Iştiyâkım var o nûr-ı iutfuna

İhtiyâcım var zuhûr-ı İutfuna

Boynumu büktüm huzûr-ı İutfuna

Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin

Server-i kevneysin fermân senin

Garka-i deryâ-yı isyan olmuşum

Abdinim muhtâc-ı ihsân olmuşum

Âşık-ı eltâf-ı gufran olmuşum

Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin

Server-i kevneysin fermân senin

Tekrar eden bu son iki mısra Müştak Baha'nındır (bkz. Mehmet

Kemal Gündogdu, Müştak Baba, Divan, İst. 1997, s. 168).

Nasır u mansûr zâtın aşkına

Kıl beni mağfûr zâtın aşkına

Eyleme mehcür zâtın aşkına

Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin

Server-i kevneysin fermân senin

Ahkarın Vassâf meftunun senin

Âşık-ı şeydâ-yı mecnûnun senin

Bende-i mahsûs-ı mahzûnûn senin

Yâ Rasûlallah uluvv-i şân senin

Server-i kevneysin fermân senin

-46-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Âşık-ı sâdık olanlar dâima nâlân gerek

Âşık-ı nâlân olanlar âkıbet şâdân gerek

Emr-i Sübhânî ki fe'l-yebkû hesîrâdır ona

İmtisâlen li'l-emr-i uşşak için giryân gerek

Ehl-i Hak dünyâyı hülyadan ibaret bildiler

Tâlib-i esrar olanlar Hakk'a rû-gerdân gerek

4 Çeşm-i âşıktan akan bir katreye olmaz bahâ

Âb-ı çeşm-i âşıkân bir derde bin derman gerek

Aşk-ı cânân ile ağla durma ağla hâline

Sen garîb Vassâfa rahman rahmet-i Sübhân gerek

-47-

TESBÎ’İğ

MePûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün

Ey server-i âlem ne güzel fahr-i cihansın

Göz nûru gönül pertevi yektâ-yı evânsın

Bir dânesisin Hazret-i Hakk'ın bize şansın

Sen sırr-ı Huda nûr-ı bedi'ü'l-cereyânsın

Mir'ât-ı mücellâ-yı hakikat heme-ânsın

Ey rûh-ı müşahhas ki bütün cânlara cânsın

Ağyara nihânsın dil-i uşşâka ayânsın

Hicrân-zede dil-hasteye var hayli sevânih

Eşvâkın ile kalbe doğar mihr-i levâyih

Kudret bulamam ki edeyim arz-ı medâyih

Âşıklara hiç fâide eyler mi nesâyih

Hak aşkına kıl gönlüme îsâl-i fevâyih

Bûyundur eden güllere îrâs-ı medâyih

Rûyunla da mihr ü mehe envâr-feşânsın

Dîdâr-ı melihin ki güzeller güzelidir

Gönüldeki aşkın bana feyz-i ezelîdir

Avareliğim hüsnüne meftün olahdır

Râhında senin canı fedâ cân emelidir

îsâr-ı hayât meslek-i aşkın temelidir

Her zerre senin lem'a-i vechinle celidir

Zâhirde fakat mihr-i hafiyyü'i-leme'ânsın

16 lbnü'1-Emîn Mahmûd Kemâl Bey Efendi'nin bir na'tınm beş

beytini tesbi (V).

Maksûdumuz ancak kerem-i bî-bedelindir

İhsan u kerem eylemek el-hak emelindir

Elıâf-ı çelilen bize meşhur meselindir

Dillerde yanan âteş-i aşk-ı mâ-hasalindir

Âşıklarının kalbleri taht-ı hacelindir

Hüsn-i ezelî âşık-ı hüsn-i ezelindir

Bir öyle cemîlsin ki cemâllerde nihânsın

Pek nazlısısın Hazret-i Allah çelilin

Memdûh-ı güzînisin o Mevlâ-yı cemilin

Övmüş de yaratmış seni hiç yoktur adilin

İnsan u melek hepsi senin abd-i dahilin

Lutfunla şifâyâb ola Vassâf-ı alilin

Ey nuhbe-i mahlûk-ı Ahad gelmedi mislin

Vallâhi ve billâhi vahîd-i dû-cihânsın

-48-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Derd-i hicrâna esîr olmuş devâ ister gönül

Çâre-sâz-ı derd olur bir meh-likâ ister gönül

Vâdi-i gurbette kalmış pür-enîn ü ızdırâb

Âşık-ı şeydâ-yı vuslat istifa ister gönül

Cân atar ol sevgili cânânının gülzânna

Mazhar-ı aşk olmaya feyz-i Hudâ ister gönül

Dest-i sâkîden şarâb-ı aşkı içmiş zevk ile

İş bu mihnethâneden artık rehâ ister gönül

Kadrini takdir edip Vassâf-ı cânân olmuşum

İltifata mazhariyyetle safâ ister gönül*?

*? Bu gazelin ilk ve son beyti karciğar makamında bestekâr Cemil

Bey tarafından şarkı olarak bestelendi (V).

-49-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün

Ey Hüseyn-i bî-nevâ kaiden geçip ma'nâya gel

Gir harîm-i zevk-i cânâna hemân Mevlâ'ya gel

Kayd-ı sûretten eğer geçmez isen hâlin harâb

Pek yazıktır hâline ez cân u dil Leylâ'ya gel

Olma mağrûr-ı fenâ ey âşık-ı bîçâre koş

Dergeh-i pür-rahmet-i Mevlâ'daki yağmaya gel

Merhamet şefkat kerem ibzâl eden cananın

Hân-ı hâsında olan lezzet-fezâ na'mâya gel

Elde fırsat var iken sa'y eyle mahv-i suret et

Âlem-i hestîdeki varlıkla hak ma'nâya gel

-50-

Mefûlü Mefâilû Mefâilü Feûlün

Gülşende beni kendine râm eyledi bülbül

Hâli ile ifhâm-ı meram eyledi bülbül

Depretti gönül âlemini nefhâ-i rühu

Hoş demdeme-i zevke kıyam eyledi bülbül

Yaktı dilimi âteş-i hicran ile billâh

Şeb tâ be-seher terk-i menâm eyledi bülbül

Ders verdi bana mekteb-i aşkında güzelce

Ümmîdi-i vuslatla bekâm eyledi bülbül

Sundukta hemân câm-ı musaffâ-yı şarâbı

VassâPım da mest ü müdâm eyledi bülbül

-51-

Na't-ı Güzîn

Mefâ'îlün Mefâ’îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün

Veliyyü'n-ni'meti'l-a'zam kemâl-i rahm ile hâsıl

Onun için dâimâ olmaktayım ihsânını sâil

Onun her hâline ben âşığım vallâhi billâhi

Muhammedi ma'kes-i dîdâr-ı Hak'tır olmadım gâfil

Cenâb-ı Aynî'nin bir nutku vardı ki bedelsizdir:

"Bu hikmethâne-i îcâdda hakka k'odur âmil"

Nigâh-ı re'fetinden dür u mehcûr olmasın gönlüm

Canım cânân-ı kalbimdir dil u cânım buna kâil

Onu sevmezse bir âdem muhakkak düşmen-i Rab'tir

Sevenler mazhar-ı tevfîk-i Hak'tır oldular kâmil

Vücûd-ı akdesi dünyâya zînet-bahş olup geldi

Bunu böyle bilenler oldular esrarına vâsıl

Abîd-i sâdıkı Vassâfı ümmîd-i visâl eyler

Günâhı çok büyük ammâ ümmîde olmasın hâil

-52-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

Sırrıma cilve-nümâ cânânı gözler gözlerim

Kendidir nûr-ı Hudâ cânânı gözler gözlerim

Hânkâh-ı aşka girdim vuslatı tahsil için

Derdime her dem devâ cânânı gözler gözlerim

Bağ-ı aşkın bülbülü oldum nihâyet-i zevk ile

Yoluna cânlar fedâ cânânı gözler gözlerim

Bâb-ı ihsânında büktüm boynumu hicrân ile

Âşıka eyler atâ cânânı gözler gözlerim

Bâde-i bezm-i elestin mestiyim VassâPıyım

Âh kim ol hûş-rübâ cânânı gözler gözlerim

-53-

MePûlü Mefâîlû Mefâîlû Feûlûn

Kalbimde doğan nûr-ı teselliyle açıldım

Bir gonca idim şems-i tecellîyle açıldım

Bir hayli zaman vardı gönül pek kapanıktı

Envâr-ı rûhun aks-i hayâliyle açıldım

Cânânımın ihsanına binlerle şükürler olsun

Ol câm-ı safâ-dâr-ı zülâliyle açıldım

Bir bende-i dîrînesi olmak ne şereftir

Kurtardı beni zevk-i visâliyle açıldım

Kalb oldu tecellî-i İlâhiyle münevver

Zulmet giderek nûr-ı cemâliyle açıldım

-54-

Feilâtün Feilâtûn Feilün

Kalbime nûr-ı âlâsın şeyhim

Sâhib-i feyz ü vefâsın şeyhim

Masdar-ı nûr-ı ma'ârifsin

Arz-ı ta'zîme sezasın şeyhim

Âsitânın gurebâ melce'idir

Kalb-i uşşâka safâsın şeyhim

Ârif-ı sırr-ı tarîkatsin sen

Vâkıf-ı çûn u çerâsın şeyhim

Arz-ı ta'zîm ediyor Vassâf ın

Bana sen râh-nûmâsın şeyhim

-55-

Mefâ'îlûn Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün

Tecellîgâh-ı aşk olmaktadır bu lâne-i kalbim

Fedaî oldu nûr-ı zâta bu pervâne-i kalbim

O cananım kerem kılsın da gönlüm şâd-kâm olsun

Nihayet mazhar-ı ümran ola vîrâne-i kalbim

Bekasız âlemin alâyişinden yüz çevirdim ben

Bana dünyâdan el çektirdi bu ferzâne-i kalbim

Ruh-ı cânân ile bulsun şeref ümmîdine düştüm

Güzel ma'şûkuma tahsis olundu hâne-i kalbim

Kulu Vassâf ez-cân böyle istirhâm eder Hak'tan

Tecellî-i hâne-i dâim ola kâşâne-i kalbim

-56-

Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâîlün Mefâ'îlün

Temâşâ-yı cemâl-i yâr ile şeydâ olup geldim

O gül-ruhsârı gördüm âşık-ı Leylâ olup geldim

Bu gönlüm cân atar tekrâr o bezm-i akdese her an

Onun hicri yüzünden aşk-ı ser-tâ-pâ olup geldim

Tarîk-i feyz-i aşka iktidâ ettim bu hasretle

Ümîd-i vuslat-ı dîdâr ile peydâ olup geldim

Güzel yüzlü sevimli öyle bir cânâna meftûnum

Onun zevk-i hayâliyle ebed-peymâ olup geldim

Gece gündüz gönül uğraşmada şehnâz-ı aşk ile

Visâl-i dilberin mecnûnu bî-pervâ olup geldim

Nevâl-i rahmetinden nâ-ümîd olmam dü-âlemde

Esîr-i lutfuyum derdimle pür-sevdâ olup geldim

Kemâl-i fahr ile i'lân eder Vassâf pür-aşkım

Hakîki aşk-ı cânân na'tını gûya olup geldim

-57-

Fâilâtün Mefâ'ilün Feilün

Zevk-i vahdetle rûşenâ oldum

Yâr-i bâkî'ye âşinâ oldum

Dil-i mahzunuma gelince safâ

Sekr-i halvetle hoş-nevâ oldum

Sevgili yârimin misâli yok

Mû'min-i vahdet-i Hudâ oldum

Nazra-i şefkatiyle oldum şâd

Râh-ı zulmette pür-ziyâ oldum

Bende-i muhlisi olup Vassâf

Hân-ı lutfunda pür-senâ oldum

-58-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

Kalbim olmuş mehbit-i esrâr-ı aşk âr eylemem

Hem-dem oldum ben hezâra terk-i gülzâr eylemem

Var benim gönlümde bir hâl bilmiyor agyâr-ı aşk

Hâlime mahrem olandan gayra izhâr eylemem

Ol güzel cânânımın zülf-i zer-i zer-tânnı

Seyr ederken bî-karânm terk-i ruhsâr eylemem

Ketm-i aşk müşkîl iken uşşâk olur bî-ihtiyâr

Ihtiyâr elden gidince hazm-ı güftâr eylemem

Kalb-i ehl-i dildeki aşk nükte-i dil-sûzdur

Vasfına kâdir değil Vassâf inkâr eylemem

-59-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fa'ilün

Anladım fâide yok laklaka-i dünyâdan

Bunalıp kaldı gönül dağdağa-i dünyâdan

Nefs-i emmâre elinde olarak bâzîçe

Pek harâb oldu gönül debdebe-i dünyâdan

Kapanıp dîde-i ma'nâ kararıp kalb-i hazin

Hiç hayır ummuyorum safsata-i dünyâdan

Feyz ü esrâr-ı tarikat erişe şeyhimden

Usanıp bıktı gönül gulgule-i dünyadan

Medet et Hazret-i Pîr'im bu kulun Vassâf a

Kalbimin meylini kes mastaba-i dünyâdan

-60-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fa'ilün

Neş'e-i tevhîd ile mest ü müdâmım ben bugün

Zevk-i tevhîd-i şerifte müstedâmım ben bugün

Gûlşen-i vahdette bir nurun tecellâsmdayım

Andelîb-âsâ figânda ber-devârmm ben bugün

Rehber-i âlî-cenâbım Gülşenî'dir Halveti

Gülşenı'yim Halvetî'yim pür-be-kâmım ben bugün

Âlenı-i aşkımdaki ma’şüka-i vicdânımın

Hem esîr-i zülfüyüm Mecnûn-ı nâmım ben bugün

Feyz-i aşk ile safâ-yâb olmada Vassâf-ı aşk

Neş'e-i tevhîd ile mest ü müdâmım ben bugün

-61-

Mefâîlün Mefâîlün Feûlün

Şerîatsiz tarikat gayr-ı mümkün

Şerîatsiz hakikat gayr-ı mümkün

Şerîattir esâsı ehl-i dînin

Şerîatsiz hakîkat gayr-ı mümkün

Şerîattir hayât-ı abd-i hâsın

Şerîatsiz keramet gayr-ı mümkün

Şerîattir mihengi ehl-i aşkın

Şerîatsiz hidâyet gayr-ı mümkün

Şerîattir bize ihsân-ı Mevlâ

Şerîatsiz letâfet gayr-ı mümkün

Şerîattir gıdâsı ehl-i zühdün

Şerîatsiz zehâdet gayr-ı mümkün

Şerîattir sırr-ı VassâPa zîver

Şerîatsiz velâyet gayr-ı mümkün

18 Bu mısra "Şerîatsiz saâdet gayr-i mümkün" şeklinde de söy-

lenebilir (V).

-62-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fa'lün

Peyrev-i zümre-i merdân-ı vefâ oldum ben

Sâlik-i râh-ı kemâl-i urefâ oldum ben

Ehl-i Beyt hubbiyle kalbimi şenlendirdim

Bende-i âl-i abâ ehl-i velâ oldum ben

Murg-ı dil eyledi pervâz sarây-ı aşka

Onda cânâm görüp hoşça edâ oldum ben

Incizâb-ı ezelî eyledi meftûn-ı cemâl

Âşık-ı Hazret-i Mahbûb-ı Hudâ oldum ben

Ne cemâldir o cemâl medhine kudret yetmez

Ona pervâne-i şeydâ-yı likâ oldum ben

Gözümü kalbimi tezyin buyurur nûr-ı cemâl

Zevk-i ni'metle ferah-yâb-ı safâ oldum ben

Cümle zerrât-ı cihân çeşmime cânân görünür

Sırr-ı tevhide erip ehl-i Hudâ oldum ben

Mazhar-ı feyz-i İlâhî oluyordu gönlüm

Şimdi bülbül gibi hep nağme-serâ oldum ben

Hak tecellîsiyle âleme sığmaz Vassâf

Uyarak kâfile-i aşka fedâ oldum ben

-63-

Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün

Tarîk-i feyz-i aşkın sâlik-i dîvânesiyim ben

Şarâb-ı sırr-ı aşkın adetâ mestânesiyim ben

Cemâl-i hazret-i cânân ile yanmaktadır gönlüm

Güzel cananımın envârının pervânesiyim ben

Visâl-i yâr için dâim tehâlük gösterir gönlüm

Bu aşkın neş'esinden âlemin biganesiyim ben

Vücûdum mülkünü mahv u harâb etmektedir hicrân

Gönül mecnûn-ı Leylâ’dır onun aşk lânesiyim ben

Tecelliyât-ı cânândır kulu Vassâfa cân-bahşâ

Umûm uşşâk-ı hüsnün kemterîn bir dânesiyim ben

İlk iki beyit Hafız İhsan Bey tarafından mâhur makamından İlâhi

olarak bestelenmiştir (V.).

-64-

Mefâîlün Mefâîlün Feûlün

Cemâl-i enverin müştakıyım ben

Esîr-i hüsn-i yâr-i bâkîyim ben

Gece gündüz düşüncem oldu cânân

Dahîl-i zümre-i uşşâkîyim ben

Yanar dil nâr-ı aşk-ı Hakk'a her gâh

Cihân bilsin ki aşk mihrakıyım ben

Bugün meyhâne-i ma'nâ-yı zevkim

Safâ-cûyân-ı Hak mısdakıyım ben

Dem-i fırsattır ey Vassâf hemân gel

Kadeh-bahşâ-yı aşkım sakiyim ben

-65-

Mefûlü Fâilâtü Mefâîlû Fâilûn

Bulsun safâyı gönlüm o vech-i Habîb’ten

Gülzâr-ı aşk içinde dem-i andelîbten

Râz-ı ezel mi söyleniyor perde perde hep

Esrâr-ı aşkı sormadadır dil-i Habîb'ten

Sordum bu derd-i hestî-i yek-rûze âlemi

Terk-i sivâ cevâbın aldım tabîbten

Yâ Rab Habîb'in aşkım sâmân-suz kıl

Vareste eylesin beni sabr u şekîbten

Vassâf-ı nâ-şekîbe terahhumla kıl nazar

Kat'-ı kerem buyurma bu abd-i garîbten

-66-

Huzûr-ı Saâdet-i Nebeviyyede iken

Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün

Mübarek Ravza-i Habîb-i Kibriya'dır bu

Edeble gel ziyâret kıl makâm-ı müctebâdır bu

Huzûr-ı izzetinde gaflete dûçâr olup durma

Huzûr-ı kalb ile eyle ziyâret mültecâdır bu

Kemâl-i aşk ile ol hâk-i paye yüz sür ey âşık

Ziyâret-gâh-ı akdes derd-i uşşâka devâdır bu

Onun her zerre-i pâki cilâ-yı çeşm-i uşşâktır

Onu kuhl eyleyen erbâb-ı aşka tütiyâdır bu

Bin üç yüz yığiımi üçte ben de rû-mâl oldum hamd olsun

Ubeyd-i sâdık ı Vassâfa her dem hoş-safâdır bu[32]

-67-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

İnzivâda zevki buldum halvet oldum yâr ile

Zevk-yâb olmaktadır dil Hayder-i Kerrâr ile

Ayn-ı Tür oldu gönül Hakk'ın tecellîyâtına

Sâye-i pâk-i Cenâb-ı Seyyidü'l-ebrâr ile

Mâsivâ kaydı gidince geldi zevk-i ma'nevî

Kenz-i irfân oldu mekşûf neş’e-i esrar ile

Ol kadar müstağrak-ı zevk u huzûr oldum ki ben

Vasfına takat erişmez kudret-i güftâr ile

Mazhar-ı tevhîd-i ePâl u sıfât olmaktayım

Cümle zerrât oldu mir’ât aks-i vech-i yâr ile

Nâr-ı hicrân yakmada kalb-i hazini ân-be-ân

İştigâlim dâimâ müzdâd olur dîdâr ile

Abd-i Hak Vassâf-ı aşk oldum ezelden feyz-bâr

Zevk-yâb olmaktayım gönlüm varımı îsâr ile

-68-

Yâ Hazret-i Aşk

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

Ol güzel cânânın aşkı cevher-i cândır bize

Aşık-ı şeydâsı olmak mâye-i şândır bize

Kalbimiz envâr-ı aşka ma'kes olmuştur bizim

Dâima pür zevk ü şevkiz Hak nümâyândır bize

Pirimiz ser-tâcımız burhânımız îmânımız

Reh-nümâ-yı aşk Hüsâmeddîn Sultân'dır bize

Neş'e-i aşk ile düştük hâk-i pây-ı mürşide

Şeyhimiz ihsân-ı Hak'tır nür-ı Yezdândır bize

Feyz-i sâfî-i İlâhî mazharıyız çok şükür

Bir nigâh-ı iltifatı ayn-ı ihsândır bize

Aşk ile devrân eder ez-cân u dil zikr eyleriz

Cezbedârız aşkımız mir'ât-ı cânândır bize

Cümleten Uşşâkîyiz hep olmuşuz Vassâf-ı aşk

Âşıkız ma’şûka-i vicdânımız cândır bize

-69-

Fâilâtûn Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

İnzivada zevk-i halvet buldu dil dildâr ile

Kevser-i vuslattadır dil Haydâr-i Kerrâr ile

Kalb-i âteş-nâke döndü sîne-i Sina'ya bak

In'ikâs-ı nûr-ı pâk-i Seyyidü'l-ebrâr ile

Ol kadar müstağrak-ı ezvâk-ı vahdettir gönül

Vasfına takat yetişmez nîrû-yı güftâr ile

Müdrik-i tevhîd-i efâl ü sıfât olmaktayım

Cümle zerrât oldu mücellâ aks-i vech-i yâr ile

Nâr-ı hicranı izdiyâd eyler dil-i mahrûrda

Çeşm-i bînî fer bulunca lem'a-i dîdâr ile

Aşka istiğrâk ile Vassâf buldum safveti

Vâridât-ı aşka erdim vanmı îsâr ile

-70-

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

Mübtelâ-yı hicr-i yârim bî-karâr oldum yine

Aşk-ı cânân ile âhir pür-şerâr oldum yine

Gül cemâli hâtıra geldikçe oldum dil-harâb

Ol güzel ma'şûk için pek lerze-dâr oldum yine

Bir zamanlar gülşen-i vuslatta olmuşken hezâr

Şimdi mahzûn u mûkedder girye-bâr oldum yine

Gülşen-i tevhidde tâir bülbül-i hoş-gû iken

Ses kısıldı gamla hem-dem dâg-dâr oldum yine

-71-

Feilâtûn Feilâtün Feilâtün Feilün

Gönlümü nâr-ı muhabbet yine sûzân etti

Bahs-i pür-zevki dili ma'kesi-i cânân etti

Neş'e-i nûr-ı cemâliyle gönül cezbededir

Cezbe-i aşk-ı visâli bezmine bürhân etti

Dâima gönlüme envân tecellî ediyor

Bezl-i lutfu ile müstağrak-ı şükrân etti

Yanayım mahv olayım kalmaya varlık bende

O güzeller güzeli zâtına hayrân etti

Dâhil-i zümre-i uşşâkı olan Vassâfı

Mazhar-ı feyz ederek nâil-i ihsan etti

-72-

Na't-ı Şerif

Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün

Vücûd-ı akdesin ayn-ı beşaret yâ Resûlallah

Zuhûr-ı pür-sürûrun mahz-ı rahmet yâ Resûlallah

Sen ol mahbûb-ı memdûh-ı güzîn-i Hazret-i Hak'sın

Kudûmun bâis-i envâ'-i ni'met yâ Resûlallah

Seni idrâk için akl-ı beşer izhâr-ı acz eyler

Ukül-ı âdeme gelmekte hayret yâ Resûlallah

Şenindir bunca devletler şu'ûnât hep şenindir

Şenindir her iki âlemde rifat yâ Resûlallah

Hadîs-i kâinatın metni hem tafsilisin el-hak

Sana ma'lûm bidayetle nihayet yâ Resûlallah

Ser-â-pâ pûr-hakâyık bir kitâbullâh-ı ekbersin

Tecellî-gâh-ı esrâr-ı hûviyyet yâ Resûlallah

Güzelsin pek güzelsin tâb-ı hüsnünle cihân pür-nûr

Gelir îmânıma her demde kuvvet yâ Resûlallah

Tahassür canıma te'sîrini gösterdi bî-tâbım

Gönül göz hepsi ister Hakk'a ru'yet yâ Resûlallah

Gözümde tûtmede dîdâr-ı nûr-â-nûr-ı tâbâmn

Canım cânân-ı kalbim kıl inâyet yâ Resûlallah

Gözüm sende gönül sende ümidim cümleten sende

Veliyyû'n-ni'metim genc-i melâhat yâ Resûlallah

Tulü' et mihr-i rahşânım gönül göz rûşenâ olsun

Senin aşkınladır eşvâk-ı vuslat yâ Resûlallah

Tenezzül eyle lütfen kalb-i nâ-şâdım ferahlansın

Buyur bu âşık-ı şeydâna re'fet yâ Resûlallah

Gezip vâdî-i hasrette arar mahbûbunu rûhum

Beni yakmaktadır nâr-ı muhabbet yâ Resûlallah

Tahammülsüz olan hicrin beni dîvâne etmiştir

Bana olsun visâlin zevki kısmet yâ Resûlallah

Raûfsun hem Rahîrrisn kimseyi mahrûm buyurmazsın

Hayâlinle gönül bulmakta lezzet yâ Resûlallah

Efendimsin cânımsın bâis-i feyz û hayâtsın

Devâ-yı derd-i rûhumsun sehâvet yâ Resûlallah

Kapından başka yoktur mültecâ mahbûb-ı Rahmân'ım

Dahîl-i bâb-ı ihsânım inâyet yâ Resûlallah

Beni dûr etme cananım be-hakk-ı Hazret-i  Zehrâ

Senin kıtmîr-i bâbındır himâyet yâ Resûlallah

Âmân cânân-ı zî-şânım terahhum kıl kerem kânım

Ubeyd-i sâdıkındır eyle şefkat yâ Resûlallah

Medâr-ı iftihânmdır kapında abd-i mahz olmak

Kerem ey ma'den-i hilm ü beşâret yâ Resûlallah

Gönül titrer mu'azzam nâm-ı pâkin yâd olundukça

Safâ-bahşâ-yı erbâb-ı basiret yâ Resûlallah

Gözüm giryân gönül nâlân esîr-i mihnet-i hicrân

Yetiş imdâdıma kenz-i saadet yâ Resûlallah

Bu hasret imtidâdından tahammül kalmadı bende

Sana ma'lum bunu arza ne hacet yâ Resûlallah

Seherlerde yanıp yakılmada bu haste-dil billâh

Eder her ihtiyâcı kesb-i şiddet yâ Resûlallah

Geceler leyle-i yeldâ ana hemdem gâm-ı ferda

Nevâl-i İutfuna kattın semahat yâ Resûlallah

Misâl-i bülbül nâlişteyim gûlzâr-ı vashnda

Marîz-i aşkınım ver feyz-i sıhhat yâ Resûlallah

Beni dûnyâ-yı gafletten rehâ-yâb et halâskârım

Kulunda kalmasın aslâ kesafet yâ Resûlallah

Görünsün neş'e-i vahdet mübarek vech-i pâkinden

Safâ-yı cân ile gelsin letafet yâ Resûlallah

Hakâyık gülşeninde sırr-ı vahdetten haberdâr et

Bu gönlüm olmasın nâme-sâr-ı gaflet yâ Resûlallah

Nigâh-ı iltifatınla beni dil-şâd buyur canım

Dil-i nâşâdıma gelsin meserret yâ Resûlallah

Âmân ey mefhar-i âlem sığındım bâb-ı ihsana

Hümûm-ı mâsivâ etmekte su'ûbet yâ Resûlallah

Tulû'-ı mihr-i dîdâra dü-çeşm intizâr eyler

Kerem ey şems-i iklîm-i mürüvvet yâ Resûlallah

Cemâl i enverin kılmak temâşâ pür-saâdettir

Olur mu hiç ona takdîr-i kıymet yâ Resûlallah

Hitâb-ı len terânî[33]'de bulunma merhamet eyle

Tecellî eyle ey sâhib-risâlet yâ Resûlallah

Gönül mehcûr-ı dîdâr-ı bedi'in olmasın yoksa

Görünmez çeşmime in'âm-ı cennet yâ Resûlallah

Açılmış gonca-i a'mal kerem bağında cânânım

Görünsün kalbime envâr-ı behcet yâ Resûlallah

Günahkârım şerm-sârım reh-i gufrâmna düştüm

Yetirir Hazret-i Mevlâ vesâtet yâ Resûlallah

Der-i devlet-meâba inrisâbım tâ ezeldendir

Medâr-ı mefharettir arz-ı nisbet yâ Resûlallah

Kemâl-i aşk ile geldim der-i ihsanına canım

Dahîlek ey şeh-i mülk-i melâhat yâ Resûlallah

Yüzüm sürsem be-tekrâr ravza-i pâk-ı ıtır-nâke

Bu cism-i pür-illette kalmaz illet yâ Resûlallah

Tehalük etmede kalbim o âlî südde-i pâke

Edeb ta'zîm ile etsem ziyaret yâ Resûlallah

Şeb-i mi'râctaki esrâr-ı halvet aşkına eyle

Dem-i eyyâm-ı gurbette vikâyet yâ Resûlallah

Husûsâ son dem-i ömrümde de eltâfa muhtâcım

O ân-ı hevl-nâkte ver selâmet yâ Resûlallah

Tenezzül eyle lütfen ihtizanmda nasîb olsun

Bu yolda arz-ı teslîm-i emânet yâ Resûlallah

Temâşâ-yı cemâl-i eltâfınla mest olup hayrân

Gidersem dâr-ı ukbâya ne devlet yâ Resûlallah

Durmuşum bağlayıp dergâh-ı lutfunda boyun büktüm

Yegâne matlabtır nûr-ı vuslat yâ Resûlallah

Senin mir'ât-ı hüsnünden göründü Hazret-i Allah

lle'1-âhir sana olsun tahiyyat yâ Resûlallah

Senin âzâd kabul etmez kulundur âşıkın Vassâf

Bu abd-i rû-siyâha kıl şefaat yâ Resûlallah

Kasidem elde aşkın dilde geldim bâb-ı ihsana

Kerem ey menba’-ı âsâr-ı rahmet yâ Resûlallah

-73-

Na't-ı Şerif

Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün

Vücûdun âleme Hak'tan atâdır yâ Resûlallah

Ne dense şân-ı pâkine sezâdır yâ Resûlallah

Gubâr-ı âsitânın çeşmime sürmek diler gönlüm

Mariz-i aşkına âlî devâdır yâ Resûlallah

Derûnum âteş-i aşkınla sûzân olmada her ân

Visâlin şerbeti ayn-ı şifâdır yâ Resûlallah

Gece gündüz düşüncem sensin ey mahbûb-ı Sübhanı

Sana cânımla evlâdım fedadır yâ Resûlallah

Nigâh-ı lutfuna muhtaç olan kemter kulun Vassâf

Kapında boynunu bükmüş gedâdır yâ Resûlallah

-74-

Cânım içinde cânân sensin yâ Resûlallah

Gönlümde mihr-i tâbân sensin yâ Resûlallah

Mahbûb-ı ferd-i Sübhân sensin yâ Resûlallah

Vâhid-i kevn ü mekân sensin yâ Resûlallah

Cihâna pertev-efşân sensin yâ Resûlallah

Iklîm-i dilde sultân sensin yâ Resûlallah

Eden dillerde devrân sensin yâ Resûlallah

Bize Hudâ'dan ihsân sensin yâ Resûlallah

Şifâ-bahşâ-yı devrân sensin yâ Resûlallah

Kulun VassâPa derman sensin yâ Resûlallah

22 Bu şiirin tamamında vezin problemi bulunmaktadır.

-75-

Na't-ı Şerif

Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâ'ilün

lftirâk-ı nûr-ı rahşândan gönül durmaz yanar

Derd-i bî-hemtâ-yı hicrandan gönül durmaz yanar

Hasret-i pür-sûz-ı cânândan gönül durmaz yanar

Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi

Çâre-sâz ol derdime ey çaresizler çâresi

Ey Resûl-i müctebâ cânım sana olsun fedâ

Lutf edip göster cemâlin ey kerîm-i pür-vefâ

Hasret u firkatle feryâd eylerim subh u mesâ

Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi

Çâre-sâz ol derdime ey çaresizler çâresi

Vâdi-i hasrette kalmış rû-siyâh u âvâreyim

Hem zuhûr-ı lutfuna muhtaç bir bî-çâreyim

Gözleri yollarda kalmış âşık-ı hem-vâreyim

Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi

Çâre-sâz ol derdime ey çaresizler çâresi

Bâb-ı lutfunda gedâ-yı hâksârım el-meded

Dâima muhtacınım şefkat-nisânm el-meded

Âşık-ı şûrîde-i pür-intizârım el-meded

Gel yetiş imdâdıma ey kimsesizler kimsesi

Çâre-sâz ol derdime ey çâresizler çâresi

Merhamet re’fet kerem senden umar her ümmetin

Âlemi dil-sîr eder elbette hân-ı rahmetin

Ahkarın VassâPa melce1 âsitân-ı devletin

Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi

Çâre-sâz ol derdime ey çâresizler çâresi

-76-

Dede Ömer Ruşenî Hazretlerinin Na't-ı Meşhurunu Tahmis

Çeşm-i hasret-zedeme yâr u enîsi oldu yaşı

Kalb-i firkat-zedemin âh ile vâh oldu işi

Rûh u cismim arıyor durmayıp arş u ferşi

Çün doğup tuttu cihân yüzünü hüsnün güneşi

Kim ola sevmeye bu veçhile sen mâh-veşi

Sensin âyıne-i zât-ı ezelî gonca-dehen

Gelmedi âleme gelmez yine senden ahsen

Nûr-ı hüsnün ile âlemleri kıldın rûşen

Türk ü Kürd ü Acem ü Hind bilir bunu ki sen

Haşîmî'sin Arabi'sin Medenî'sin Kureşî

Kimde zahir ola envâr-ı muhabbet şereri

Hâl u kâlinde nümâyan olur onun eseri

Kalb-i uşşâka şeref vermede aşkın güheri

Sensin ol puşt ü penâh-ı melek ü ins û peri

Enbiyânın güzeli sevgilisi hûb u hoşı

Seni bir dâne yaratmış o Kerim-i mutlak

Yaraşır şânına izzetle büyüklük el-hak

Bezm-i uşşâka verirsin kereminle revnak

Dîk-i hikmette pişirdi çü senin sevgini Hak

Cebreil olsa n'ola matbahının hîme-keşi

Cümle âşıklarına oldu vücûdun cânân

Aşk u şevkinle tahayyürdedir el-hak devrân

Bâis-i halk-ı cihân fâtih-i ebvâb-ı cinân

Parmağından akıtıp âb-ı revân-bahşı revân

Nice yüz bin kişiden ref idiversin ataşı

Cân u dilden sana âşık kim ise server olur

Hubb-ı zâtınla saadet bularak cevher olur

Kim ki mahrûm ola aşkından işi bed-ter olur

Üzülür ırk-ı Ebû Cehl gibi ebter olur

Sen Ebu'l-Kâsım ile her kim ederse güreşi

Kim ki takdir ederek âşıkın olsaydı senin

Hiç doyar mıydı temâşâsına vech-i hüsnün

Merhamet şefkat için senden ümidi kesenin

Kesilip başı ayakta göriser her geh senin

İzine yüz sürüben koymaz ayağına başı

Aşk-ı zâtın ile her dem ola kalbim şâbâş

Yanıyor kalb-i hazinim edemem hâlimi fâş

Açıla çeşm-i dilim olmayayım ben huffâş

Lâle benzer ki gül-i rûyine indirmedi baş

Muğ-ı Hindu gibi yandı kızarup içi dışı

Ger uluvv-i kerem ü tab'ını kul müş'ir ise

Kesret-i cürm û günâhdan utanır mubsır ise

Bana ey nûr-ı vûcûd merhamet eyle der ise

Sen emîre kul olan her ne kadar mûdbir ise

Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî

Âşık oldum o senin câzibedâr kâkülüne

İki âlemde saadet verir aşkın kuluna

Cân fedâ eyleme VassâPa şereftir yoluna

Ve'd-duhâ 2verdine ve'l-îeyl[34] [35] okurum sünbülüne

Rûşenî virdi budur külle gadâtin ve aşı

SÖZLÜK

A

Âb-ı çeşm-i âşıkân: Aşıkların göz yaşı.

Âb-ı revân: Akan su.

Âb-ı zülâlî: Berrak su, billur, ayna.

Âbâd: Mamur, şenlikli, bayın­dır.

Abd-i ahkâr: Âciz kul.

Abd-i dahilîn: Kulluğa giren.

Abd-i garîb: Kimsesiz insan.

Abd-i Hak: Hakk'm kulu.

Abd-i hakir: Âciz kul.

Abd-i hâlis: Has kul, bütün günah ve hatalardan temizlenmiş kul.

Abd-i mahz: Halis kul.

Abd-i pûr-şerm: Utangaç kişi.

Abdıyyet: Kulluk.

Abîd-i sâdık: Sadık kul.

Âdem-i ma'nâ: Mânâ adamı. lnsan-ı kâmil.

Âdem-zâde: Âdemoğlu.

Âfitâb: Güneş

Agâh: Uyanık.

Ağyâr: Yabancılar, kesret. Varlığı Hakk'ın dışında vehmedilen şeyler.

Ahd: Sözleşme.

Ahkâm: Hükümler.

Ahkar: Pek aciz.

Ahsen-i takvim: En güzel kı­vamda yaratılan varlık, in- san-ı kâmil.

Ahsen: En güzel.

Akd: Bağlama, sözleşme, nikah.

Akıbet: Son.

Âkil: Akıllı.

Akl-ı beşer: İnsan aklı.

Aks: Yansıma.

Alâyiş: Gösteriş.

Âlem-i aşk: Aşk âlemi.

Âlem-i dil: Gönül âlemi.

Âlem-i ekber: En büyük âlem, kâmil insan.

Âlem-i hestî: Varlık âlemi.

Âlem-i ins: İnsanlık âlemi.

Âlı: Yüce.

Âlî-şân: $an ve şerefi yüce olan.

Alleme'l-esmâ: isimleri öğretti (Bakara/31).

Âmil: İşi yapan, yapıcı.

Ân-be-ân: Her an.

Anber-bu: Anber kokusu. Andelîb-âsâ: Bülbül gibi. Andelîb-i bâğ-ı hüsn: Güzellik bağının bülbülü.

Âr: Namus, benlik.

Âric: Yukan çıkıcı, yükselmiş. Arif: Hakk'ı bilen.

Arş: Dokuzuncu gök. Bütün âlemi çevreleyen, âlem ta­savvurunun sonu ve en yüksek noktası kabul edilen yer. Allah'ın izzet ve saltanatının tecellî ettiği mahal. Zatî âlem. Arş-ı a'lâ, arşullah, arş-ı Rahman gibi ifadeler için de kullanılır.

Âsân: Kolay.

Âsâr-ı aşk: Aşk eserleri, izleri.

Âsitân: Eşik, dergâh, tekke; me­cazen gönül.

Âşık-ı bîçâre: Çaresiz âşık. Âşık-ı Mevlâ: Hak âşıkı.

Âşık-ı nâlân: İnleyen âşık. Âşık-ı sâdık: Sâdık, gerçek âşık. Âşık-ı şeydâ: Çılgın âşık.

Âşık-ı şüride: Taşkın âşık. Âşıkân: Âşıklar.

Aşî: Akşam yemeği.

Âşiyân: Yuva.

Atâ: Bahşiş, ihsan.

Atf-ı nigâh: Göz atmak.

Âtıl:lşe yaramaz.

Âvâre: Boş gezen.

Âvârelik: Serserilik, başıboşluk.

Ayan: Açık, belli.

Âyine: Ayna, mecazen kâmil in­san.

Ayn: Oz, hakikat, gerçek, aynı, göz.

Âzâd: Hür, kölelikten kurtul­muş.

Azîmü'ş-şân: Şanı yüce olan Allah.

B

Ba'is: Sebep.

Bâb-ı ihsan: İhsan kapısı.

Bâb-ı lutf: Lütuf kapısı.

Bâd: Rüzgâr, yel.

Bâde: Kadeh.

Bâdî-i feyz: Feyze sebep olan.

Bâdî-i şevk. Şevke sebep olan.

Bağ-ı aşk: Aşk bağı, gönül.

Bahs: Söz konusu etme, iddi­alaşma.

Bahş: Bağış, ihsan.-

Bahşâ: Bağışlayıcı, verici.

Bâis-i feyz: Feyiz sebebi.

Bâis: Sebep.

Bâr: Yük, meyve.

Bâtıl: Boş, çürük, hükümsüz. Bâzîçe: Oyun, oyuncak. Bcd-ter: Çok kötü.

Behçet: Güzellik, sevinç, güler- yüzlülük.

Beka: Kalıcı.

Be-kâm: İsteğine kavuşmuş.

Bende-i âl-i abâ: Ehl-i beyte bağlı.

Bende-i hâss: Has kullar, seç­kinler, arifler.

Bende: Kul, köle, bağlı.

Ber-devâm: Devam üzre, sü­rekli.

Beşaret: Müjde.

Beyhude: Boş yere.

Bezi: Kendiliğinden verme. Bezm-i akdes: En kutsal meclis. Bezm-i aşk: Aşk meclisi.

Bezm-i elest: Elest meclisi. “Elestü" Arapça'da “değil miyim?" demektir. Kur'- an'da 7. surenin 172-173. âyetlerinde, Allah'ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusunda geçer. Ruhlar bu soruya “Evet Rabbimizsin” diye cevab verdikleri için biribir- lerine tanık tutmuşlar ve şehadet etmişlerdir. Kıya­met gününde her ruh bu­rada verdiği sözü yerine getirmek, Rabbini tanımak zorundadır. Sûfîler Bezm-i elest'de verilen cevabların bazılarının olumlu “Kâlû belâ”; bazılarının olumsuz “lâ” şek-linde olduğuna inanırlar. Bu cevaba göre kıyamette üç sıra insan görülecektir. Rab-lerinin sorusunu tastik edip göz­leri ve dilleriyle kabul edenler; soruyu sadece ku­laklarıyla duyup kararsız­lık gösterenler. Sadece lâ deyip Rablerinin birliğini kabul etmeyenler. Buna ahd-i sâbık da derler. Onlara göre bu sır, bu dünyada iken bilinip yaşanacaktır.

Bezm-i halvet: Halvet meclisi. Yalnız kalman yer.

Bezm-i rindân: Rintlerin bir araya geldikleri meclis.

Bezm-i uşşak: Âşıkların meclisi. Bî-çâre: Çaresiz, dertli.

Bî-çâregân: Çaresizler, dertliler. Bî-hemtâ: Eşsiz, benzersiz.

Bî-ihtiyâr: İhtiyarsız, elde ol­madan, kendiliğinden.

Bî-karâr: Kararsız, ne yapaca­ğını bilmeyen.

Bî-mecâl: Mecalsiz, dermansız, takatsiz.

Bi-nihâye: Sonsuz.

Bi-pervâ: Pervasız.

Bî-tâb: Güçsüz, kuvvetsiz.

Bidâr: Uyanık.

Bigâne: Yabancı, ilgisini kes­miş. Kayıtsız.

Bidayet: Başlama, başlangıç.

Bihanıdi'llâh; Allaha hamdol- sun.

Bûd u nâ-bûd: Varlık ve yok­luk.

Burhan: Delil.

Butlân: Haksızlık, boş olma, hükümsüz olma.

Bûy: Koku.

Bülbül-i gülzâr-ı aşk: Aşk bah­çesinin bülbülü, âşık.

Bülbül-i hoş-gû: Güzel nağmeli bülbül, âşık, şair.

c-ç

Câm-ı lebrîz-i safâ: Ağzına ka­dar dolu huzur veren ka­deh.

Câm-ı lutf: Lutuf kadehi.

Câm-ı musaffa: Saf içki kadeh.

Câm-ı safâ-dâr: Safa veren ka­deh.

Cân-bahşâ: Cân bahşeden, cân veren, cân bağışlayan.

Cây: Yer.

Câzibedâr: Çekici.

Celâl: Büyüklük, ululuk. Allah'ın bir ismi. Ululuk sahibi Allah.

Celi: Açık, parlak.

Çelil: Büyük, ulu.

Celîlü'ş-şân: Şanı yüce olan Allah.

Celvet: İlâhî nitelikler kazanan, sâlikin cem* makamını yaşadıktan sonra farka gelip hal-ka karışması. Dışından halk, içinden Hak ile olma hâli.

Cemâl: Güzellik.

Cemal-i bâ-kemâl: Mükemmel güzellik.

Cemâlu'llah: Allah'ın güzelliği. Cevher: Yaradılış, asılmaya. Cevlân: Dolaşma, gidip gelme. Cezbe-dâr: Cezbeli.

Cezbe-i aşk: Aşk cezbesi. Aşk se­bebiyle kendinden geçme hali.

Cezbe: Kendine doğru çekme; Hakk'ın muhabbet göste­rip sâliki zatına çekmesi.

Cila: Parlama, açma.

Cilve-nümâ: Cilve gösteren, cilve eden.

Cûd: Cömertlik.

Cûrm: Kusur, ceza, kabahat.

Çâre-sâz: Çâre bulan.

Çerâ: Niçin.

Çeşm-i bînî: Gören göz.

Çeşm-i dil: Gönül gözü.

Çirk-âb: Pis su.

D

Dâd eylemek: İnsaf etmek, ada­letli davranmak.

Dâğ-dâr: Üzüntülü, yarak.

Dağdağa: Gürültü, telaş, zor­luk.

Dahil: Yabancı, sığınan, sığın­mış, muhacir, içerde.

Dahîlek: Yalvarırım, sana sığı­nırım.

Dâhil-i bezm: Meclise gelen.

Dâr-ı ukbâ: Ahiret evi. Ûte âlemi.

Dâr-ı fenâ: Yokluk evi, gelip geçici yer olan dünya.

Dâr-ı izzet: İzzet evi; ahadiyet makamı.

Dâr-ı mihnet: Mihnet evi.

Mecazen dünya.

Dârû: İlaç, tiryak.

Debdebe: Gürültü, şamata, gös­teriş.

Def: Ortadan kaldırmak, yok etmek.

Dem-i andelib: Bülbül sesi. Dem-sâz: Arkadaş, dost, sırdaş. Dem: Zaman, an, müddet. Demdeme: Avaz, yüksek ses. Der: Kapı.

Der-i ihsân: İhsan kapısı. Dergâh-ı lutf: Lutuf dergahı.

Dergâh-ı ulûhiyyet: Cenab-ı Hakk'ın zan.

Derpiş: Önde olan.

Derûn: İç, göğüs, gönül. Dest: El.

Devâ-sâz: Çare bulan.

Devlet-i uzmâ: En büyük dev­let, en büyük saadet.

Devlet-meâb: Devletin, saadet ve ihtişamın sığınacağı yer, padişah.

Devrân: Devir, felek, dünya. Dırâz: Uzun.

Dîdâr: Yüz, cemâl, sevgilinin yüzü.

Dîde-i ma'nâ: mânâ gözü. Dik: Kazan.

Dirine: Eski, kadim.

Dil-ber: Gönül alan, sevgili. Dil-dâr: Kalbin sahibi, sevgili.

Dil-hâh: Gönül arzusu.

Dil-harâb: Gönlü yıkılmış, gönlü kırılmış.

Dil-haste: Gönül hastası, âşık.

Dil-i dânâ. Bilen gönül.

Dil-i mahzûn: Hüzünlü, mah­zun gönül.

Dil-i nâşâd: Üzüntülü gönül.

Dil-sîr: Gönlü tok olan.

Dil-şâd: Gönlü sevinçli.

Düçâr: Yakalanmış, çatmış.

Dür: Uzak.

Dür-endîş: Önceden görüp dü­şünen. Tedbirli.

Dü-âlem: İki âlem

Dü-çeşm: İki göz

Dürr-i bi-hemtâ: Eşsiz inci.

Dürre-i irfân: İrfan incisi.

E

Ebedî: Sonsuza kadar.

Ebed-peymâ: Ebedî, ebediyyen.

Ebhâr: Deryalar, denizler.

Ebkem: Konuşmayan.

Ebter: Eksik, soyu kesik.

Ebu'l-Kâsım: Kasımın babası, Hz. Peygamber.

Ebvâb-ı ihsan: İhsan kapılan.

Ednâ: Pek aşağı.

EPâl: Fiiller, işler.

Ehl-i aşk: Aşk ehli.

Ehl-i Beyi: Hz. Peygamber'in evine mensup olanlar, Al-i abâ.

Ehl-i butlan: Hak yola mensup olmayan kişiler.

Ehvâ: Muhabbet, arzu.

El-hak: Doğrusu, gerçeği. Tam gerçek.

Eltâf: Lutuflar, iyilikler, ihsan­lar.

Emir: Emredici olan, şerif.

Ene'l-Hak: "Hak benim" anla­mında Hallâc-ı Mansur'un söylemiş olduğu meşhur şanh.

Enîs: Dost, arkadaş.

Enva': Çeşitler, türler.

Envâr: Nûrlar.

Envâr-feşân: Nurlar saçan.

Envâr-ı aşk: Aşk nurlan.

Envâr-ı behcet: Güzellik nur­lan, sevinç nurlan.

Envâr-ı Huda: Hakk'ın nurlan.

Enver: En nurlu.

Erbâb: Ulu, yüce, reis, işten anlayan.

Erbâb-ı şuhûd: Ru'yet ehli sufi- ler.

Esbâb: Sebepler,

Esîr-i hüsn: Güzellik tutkunu.

Esîr-i nefs: Nefsinin esiri.

Esîr-i zülf: Bağlı, tutkun, kes­rete bağlanıp kalan âşık.

Esma: İsimler.

Esrâr: Sırlar,

Eşvâk: Şevkler.

Evkât: Vakitler.

Ez-cân: Cândan.

Ezhâr: Çiçekler.

Ezkâr: Zikirler.

Ezvâk: Zevkler.

Ezvâk-ı derûn: Gönül zevkleri.

F

Fahr-i cihân: Âlemin övüncü

Hz. Peygamber.

Faik: Üstün.

Fakir: Nefsini idrak ile yokluğa ulaşan sûfî.

Fart: Çok aşın olmak, acele et­mek

Fâş: Meydana çıkmış.

Fenâ: Yokluk.

Fer: İşık.

Ferah-yâb: Ferah bulan. Hu­zurlu.

Ferman: Padişah tarafından ve­rilen yazılı emir.

Ferş: Yer, yeryüzü, döşeme, yaymak.

Ferzâne: Bilgili kimse, hakim.

Feth-i bâb: Kapı açmak.

Fevc fevc: Dalga dalga.

Feyyâz: Çok feyz veren.

Feyz: Bolluk, bereket, ilim-ir- fan, suyun taşması.

Feyz-â-feyz: Feyiz ile dolu.

Feyz-âver: Feyiz getiren.

Feyz-bahşâ; Feyiz ve bereket ve­ren.

Feyz-bâr: Feyiz saçan.

Feyz-i akdes: Zât âleminden ge­len tecellî olup kesbîdir.

Feyz-yâb: Bollaşan, feyiz bulan.

Firkat: Aynlık.

Fütûhât: Fetihler, zaferler, ga­libiyetler, açılmalar.

G

Gâfilân: Gafiller.

Garka: Suya batmış.

Gayr-ı mümkün: Mümkün de­ğil, İmkânsız.

Gedâ: Kul, köle.

Genc-i melâhat: Güzellik hâzi­nesi.

Gencîne-nümâ: Hâzinenin ye­rini gösteren.

Gıyâse'l-Müstagîs: Yardım bek­leyenlerin yardımcısı olan Allah.

Gîsû: Uzun saç.

Giryân: Ağlayan.

Girye-bâr: Göz yaşı döken.

Giyâh: Nebat, bitki.

Gonca-dehen: Gonca ağızh.

Gonca: Tomurcuk gül. Açılma­mış çiçek.

Gubâr: Toz.

Gufran: Hakk'm günahları ba­ğışlayıp örtmesi. Rahmeti.

Gulgııle: Bağrışıp çağrışma, şamata.

Gurebâ: Garipler.

Güftâr: Sözler.

Gûl-câm: $arap dolu kadeh. Gûl-fâm: Gül renkli.

Gûl-gün: Gül renkli, penbe. Gül-i handan: Açan gül. Gûl-rûhsar: Gül yanaklı. Gûl-şen: Gül bahçesi.

Gül-zâr: Gül bahçesi.

Güzin: Seçilmiş, beğenilmiş.

H

Hâb: Uyku.

Habîr: Haberdâr. İyi bilen, Hâcât: Haceder, ihtiyaçlar. Hacel: Utanma.

Hâdisât: Yeni şeyler, yeni olay­lar.

Hafi: Gizli, saklı. Açıkta olma­yan.

Hâhiş: Fazla arzu, isteyiş.

Hâil: Korku veren.

Hâil: Perde, engel.

Hâk-pây: Ayak tozu.

Hakâyık: Gerçekler.

Hakkâ: Doğrusu, gerçekten.

Hakke'l-yakîn: Tasavvufta varı­lacak olan son mertebe, oluş yoluyla inanmak, bilerek, bularak, olarak idrâk etmek, Cenâb-ı Hakk'ın ahadiyet maka­mında kendi hakikatini seyretmesi.

Hâk-sâr: Toz toprak içinde kal­mış, perişan halli.

Halâskâr: Kurtarıcı.

Hâlet: Hal, suret, keyfiyet. Hâlık: Yaratıcı olan Allah. Halvet: Her an Allah ile olma hâli.

Halveti: Halveti yoluna men­sup.

Hân-ı hâs: Mevlit, bayram ve düğün gibi merasimlerde yedirilen özel yemek.

Hân: Sofra.

Handân: Gülen, gülücü.

Hâne-i kalb: Kalb evi. Gönül.

Hânkâh: Fakir ve dervişlerin misafir edilip konaklad­ıkları yer.

Harîm-i hâss: Büyük bir kim­senin kendine özel dairesi. Hakk'ın mahremi olmak.

Hasr: Keşfetmek, yorulmak.

Hasret-zede: Hasrete düşmüş, hasrete uğramış.

Hayder-i Kerrâr: Hz. Ali.

Hayrân: Şaşa kalmış, beğenmiş.

Hayret: Şaşa kalma, ne yapaca­ğını bilememe.

Hazer: Çekinme.

Hazin: Üzüntü veren, kederli.

Hazm: Sağlam görüş, doğru ve kesin karar.

Hazret-i Zehra: Hz. Fatıma.

Hem-râz: Sırdaş.

Hem-vâre: Daima.

Her gâh: Her zaman.

Hestî: Varlık.

Hevâ: Arzu, heves, istek, nefis.

Hevl-nâk: Korkulu, korkunç.

Hezâr: Bin, bülbül.

Hısâl: Hasletler, huylar.

Hîme-keş: Odun çeken.

Hicâb: Perde.

Hicrân: Aynhk.

Hidâyet: Doğruluk, İslamlık.

Hilm: Yumuşak tabiatlı.

Himâyet: Koruma.

Hoş-nevâ: Sesi güzel.

Hubb-ı zât: Zat sevgisi.

Hudâ-yı lem-yezel: Dâimi, zâil olmaz, baki, zevalsiz olan Allah.

Huffâş: Yarasa.

Hûş-rübâ: Akıl alan.

Hübût: Aşağı inme.

Hüccet: Delil.

Hûmâ: Devlet kuşu.

Hümûm: Tasalar, kaygılar, ke­derler.

Hûsn-i ezelî: Ezelî güzellik.

Hûşyâr: Uyanık, akıllı, zeki.

Hûzn: Hüzün, keder.

1-1

Istıfâ: Seçme, ayıklama.

İkan: Doğru, kesin, açık bilgi; salikin tatmin olmasını sağlayan bilgi.

îrâs: Sebep olmak, vermek, va­ris bırakmak, gerekmek,

îsâl: Ulaştırmak, vasıl etmek.

îsâr: Kendisi muhtaç olduğu halde başkasına nimet ver­mek; cömertlikte bulun­mak.

İbzâl: Esirgemeyip bolca sar- fenne.

Ifhâm: Bildirmek, anlatmak.

İfnâ-yı vûcûd: Vüdudu yok et­mek, yok farzetmek.

İftihâr eylemek: Övünmek.

İftikâr: Yoksulluğunu açığa vurmak. Çok ihtiyacı ol­mak.

İhsan: İyilik, lütuf, bağış.

Ihtizâr: Huzura çıkmak, hazır olmak.

Ihtizâr: Çekinmek, korunmak, sakınmak.

İhzar: Hazır etmek.

İksir: Çok tesirli, her derde deva ilaç.

İktidâ: Uymak, tabi olmak.

İllet: Esas sebep, vesile, hasta­lık, maraz.

İltica etmek: Sığınmak, llıicâ-gâh: Sığınılacak yer.

İltifat: Samimi sözlerle okşa­mak, güler yüz göstermek.

İmtisâl: Örnek kabul etme, uyma, misal verme.

In'âm eylemek: Ni'met vermek, ihsan etmek, hidayete ulaştırmak.

In’ikâs: Aksetme, tersine dön­me, yansıma.

İnâyet: Yardım, lutuf.

Incizâb: Çekilme.

İns: İnsan.

İnşirâh: Yarma, açma.

Intisâb: Bağlanma.

İntizâr: Bekleme.

İnzivâ: Dünyadan el etek çek­mek.

Ism-i a'zam: Cenâb-ı Hakk'ır bütün isimlerine câm olan ve ehlince bilinen za ismi. lnsân-ı kamil.

Isr: Alamet, ayak izi.

Istînâs: Alışmak, ehlileşmek.

Istiğrâk: Kaybolmak.

Istimdâd: Meded istemek, yar dım beklemek.

Istirhâm: Merhamet istemek yardım istemek.

Iş'âr eylemek: Bildirmek, habe vermek.

İştiyak: Arzu.

Ittibâ1: Tabi olmak, bağlanmak.

İzdiyâd: Fazlalaşmak. Artmak.

İzhâr: Açığa çıkarmak.

K

Kabil: Kabul eden, istidatlı.

Kâil: Söyleyen, anlatan, nakit den, razı olan.

Kalb-i âteş-nâk: Ateşli kalb, âşı kişinin gönlü.

Kâmil: Olgun. Olgun insan.

Kân: Maden.

Kârvân: Kervan.

Kasvet: İç sıkıntısı.

Kâşane: Büyük ve gösterişli ev.

Kat': Kesme, ayırma.

Kat'-ı ümîd: Ümit kesme.

Kavi: Sağlam.

Kavseyn: İki kavis. Bkz. Necm Sûresi, Ayet 9.

Kayd: Bağlanmak.

Kemter: Aciz, fakîr, aşağı.

Kemterin: Acizler, fakirler, aşa­ğılar.

Kenz: Hazine.

Kenz-i saâdet: Saadet hâzinesi.

Kerîm: İhsan ve inayet sahibi olan Allah, cömert.

Kesâfet: Bulanıklık.

Kesb: Kazanç.

Kesret: Çokluk.

Kemi: Saklamak, gizlemek.

Kevneyn: İki âlem, dünya ve âhiret.

Kevser: Cennette bulunan bir havuz. Marifetullah, le- dün ilmi.

Kıımîr: Ashab-ı kehfin köpeği­nin adı.

Kıyâm: Ayakta durmak.

Kitâbullâh-ı ekber: En büyük kitap; Hz. Peygamber veya insân-ı kâmil.

Kudüm: Ayak basmak, ileri geçmek, uzak bir yerden gelmek.

Kuhl: Sürme, göz ilacı.

Kulûb: Kalbler.

Kureyşî: Hz. İbrahim soyuna -Kureyşe- mensup. Hz. Peygamber.

Kûy-ı vahdet: Vahdet köşesi, birlik makamı.

Küşâde: Açılmış, ferah.

L

Laklaka: Boş ve mânâsız söz.

Lâlî: Dilsiz, konuşmayan.

Lâne: Yuva.

Lem'a: Parlak, aydınlık. Leme'ân: Parıldama.

Lerze-dâr: Titr’k, titreyici.

Levâyih: Levh dar, tasanlar. Levh-i dil: G inül sayfası. Leyle-i yeldâ: Uzun gece. Lezzet-fezâ: Lezzet artıran.

Lezzet-i dîdâr: Hakk'ın dîdânnı seyretmekten doğan mane­vî zevk.

M

Ma'ârif: Allah bilgisi.

Ma’kcs: Ayna, akis yeri. Ma-hasal: Hasıl olan.

Mağfiret: Esirgeme, affetme, rahmet etme.

Mağfur: Rahmetlik olmuş, dua edilmiş olan.

Mağrûr-ı fena: Yokluk mağ­ruru. Dünyalık için gu­rurlanan.

Mâh-veş: Aya benzeyen, ay yüzlü.

Mahbûb-ı Hudâ: Hakk'ın sevgi­lisi.

Mahrem: Gizli.

Mahrem-i râz: Sırlan bilen.

Mahrûr: Hararetli, ateşli.

Mahv: Yokluk.

Mahz: Öz, saf.

Mahzûn: Hüzünlü, kederli.

Mâlik: Sahib. Mülkte tasarruf eden.

Mansûr: Adı Hüseyin, lakabı el Hallaç, el-Beyzavî, 9-10. yy.larda yetişmiş coşkun sufi. Aşka mağlup olup fe- nafillah makamında sim ifşa etmiş, “Enel-Hak” diyerek vahdeı-i vûcud'un halka yayılmasına sebep olmuştur. Zamanın şeriat âlimlerince “şer'e” muhalif bulunan bu sözlerden sonra Hallac’ın asılmasına karar verilmiştir. Su filerce gerçek bir aşk şehidi kabul edilen Hallac’ın Divan'ı ve Kitabû't-Tavasîn isminde eserleri vardır.

Manzûr: Görülen, bakılan.

Mariz: Hasta.

Masdar: Menba, çıkış yeri.

Mâsivâ: Hakk’m dışında vehm edilen şeyler.

Mastaba: Sedir.

Matbah: Mutfak.

Matlab: İstenilen.

Mâye: Maye, esas.

Mazhar: Nail olma. Zuhur yeri. Me'yûs: Üzüntülü.

Mecnûn: Deli. Leylâ ve Mec­nûn hikâyesinin erkek kahramanı. Âmir oğulla­rından Kays adlı bir Arap delikanlısının Leylâ adlı bir kıza âşık olduktan son­ra aldığı lakab. Tasavvuf edebiyatında cezbeye dü­şen derviş için kullanılır. Fenafillalıtaki kişiyi temsil eder.

Medâr-ı iftihar: Övünç kaynağı.

Medâr-ı mefharet: Övünç kay­nağı.

Medâyih: Medhiyyeler. Övgü­ler.

Medhûş: Dehşete düşmüş, şa­şırmış.

Mefhar; Övünmeye vesile olan.

Meftûn: Tutkun, vurulmuş.

Megârib. Batılar, garplar.

Meh-i tâbân: Parlak ay.

Meh-likâ: Ay yüzlü.

Mehbit: Bir şeyin indiği yer.

Mehcûr: Hicret etmiş. Mekremet: Cömertlik.

Mekşûf: Keşfedilmiş, açılmış.

Mela'ik: Melekler.

Melal: Hüzün, sıkıntı, gam.

Melce': Sığınılacak yer.

Melih; Güzel, şirin.

Memdûh: Övülen.

Menâm: Uyku.

Menba': Kaynak.

Mennân: İhsanı bol.

Merbüt: Bağlanmış.

Mes'adet:Bahtiyarhk, iyilik.

Mcsâ; Akşam.

Mesâ'î: İş zamanı, çalışmalar.

Mesâğ: İzin, müsaade.

Mest-i lâ-ya’kıl: Aklını yitirmiş, kendinden geçmiş sarhoş.

Mestân: Sarhoşlar.

Mesti: Sarhoş.

Meşârik: Yıldızlarla ay ve güne­şin doğma dereceleri.

Meşhûn: Doldurulmuş.

Meşk: Öğretmek, üzerinde tek- raren çalışmak.

Mevc-â-mevc: Dalga dalga.

Mısdâk: Bir şeyin doğruluğunu isbata yarayan.

Mi'râc-ı dil: Gönül miracı. Midhat: Medhetme, övme. Mihenk: Ayar taşı. Ölçüt. Mihr: Güneş, muhabbet. Mihr-i tâbân: Parlak güneş. Mihrak: Hareket kaynağı. Minhâc: Yol.

Mir'ât-ı mücellâ: Parlatılmış ay­na.

Mir'ât-ı safâ: Saf ayna. Gönül. Misi: Benzer.

Mubsır: Görücü, gösteren. Muğ: Mecusî.

Muhlis: Halis olan kişi.

Mukbil: Mübarek, bahtiyar, İkbali iyi..

Muntazır: Bekleyen, gözleyen.

Musaffa: Temizlenmiş, saflaş­mış.

Mu'tâd: Adet olunmuş, alışıl­mış.

Mübtelâ: Düşkün.

Mücâb: Cevab verilmiş.

Mücâhede: Uğraşma, savaşma, çalışıp çabalama. Tasavvuf­la nefsi yenmeye çalışma.

Mücellâ: Parlatılmış.

Müctebâ: Seçilmiş, kıymetli.

Müdbir: Talihsiz, düşkün.

Müdevven: Bir araya getirilip düzenlenmiş.

Müdrik: İdrak eden. Anlayan.

Mühr: Mühür, mecazen dudak.

Mükedder: Kederli.

Mültecâ: İltica edilecek, sığını­lacak yer.

Mültefet: Kendisine iltifat edil­miş olan.

Münfekk: Sökülen, aynlan.

Mürg-ı dil: Gönül kuşu.

Müsemmâ: İsimlenen.

Müstağrak: Batmış, dalmış, gark olmuş, yok olmuş.

Müstc'ân: kendisinden yardım beklenilen.

Müstedâm: Sürekli, devamlı.

Müstemidd: Yardım isteyen.

Müş'ir: Haber veren, bildiren.

Müşahhas: Somut.

Müştak: Arzu ve iştiyak göste­ren.

Mütevekkil: Tevekkül eden, ve­kil tayin eden.

Müzdâd: Çoğaltılmış.

N

Na't: Methederek, vasıflarını anlatma. Hz. Peygamber'i öven şiir türü.

Nâ-mahremân: Mahrem olma­yanlar.

Nâ-şâd: Mahzun, kederli.

Nâ-ümîd: Ümitsiz.

Nağme-sâz: Ahenkle söyleyen, terennüm eden.

Nağme-serâ: Şarkı okuyan.

Nagme-arâz: Nağme süsleyen.

Nâlân; İnleyen.

Nâle-kâr olmak: İnleyici olmak.

Nâliş: İnleme.

Na’mâ: İhsan, bağış.

Nâm-ı pak1 Adı temiz.

Nasır: Yardım eden.

Nâtık: Konuşan.

Nazenin: Cilveli, şımarık.

Nâzım: Düzenleyen.

Nazra: Bakış.

Necat: Kurtulma.

Nefha-i rûh: Ruhun üflenmesi.

Nefs-i emmâre: Kötülüğü em­reden nefis.

Neş'e-yâb: Neş'e veren.

Neşât: Sevinç, şen olmak.

Nev-nihâl: Taze fidan.

Nevâ: Ses, ahenkli ses.

Nevâl: Bahşiş, kısmet, yiyicek.

Nîrû: Kuvvet, güç.

Nigâh: Bakış.

Nihân: Gizli.

Nikâb: Örtü.

Nuhbe: Seçkin, İyi.

Nukat: Noktalar.

Nuküş: Nakışlar.

Nûr-â-nûr: Baştan başa nûr, nûr üstüne nür.

Nûr-ı ayn: Göz nûru.

Nush: Nasihat.

Nûş: İçmek.

Nümâ: Gösteren.

Nümâyân: Görünen.

P

Pâk-dâver: Temiz hüküm ve­ren.

Pâyân: Son,

Penâh: Sığınacak yer. Dayanak.

Pertev-efşân: İşık saçan.

Pertev: İşık.

Pervâne: Ateş etrafında dönen kelebek, mecazen âşık.

Pervâz: Uçmak, kanat açmak.

Perverdigâr: Besleyen, velini­met, koruyan, kollayan, Allah.

Peymâ: Ölçen, öçücü.

Peymâne-i aşk; Aşk kadehi, kâ­mil insanın sözleri.

Peyrev olmak: İzinden gitmek, uymak.

Pür-sûz: Yakıcı, alevli.

Pür-şerâr: Kıvılcım dolu.

Pür-zevk: Çok zevkli.

Püşt: Sırt, omuz.

R

Rabt: Bağlama.

Râh: Yol.

Râh-nümâ: Yol gösteren.

Ralışân: Parlak.

Râm olmak: Boyun eğmek.

Raûf: Çok acıyan, esirgeyen, merhamet sahibi.

Râvî: Rivayet eden.

Ravza: Bahçe.

Râygân: Beleş, bedava.

Râz: Sır.

Râz-dân: Sırrı bilen, sırra ortak olan dost.

Râz-ı ezel: Ezel sim.

Ref: Kaldırma, yükseltme.

Reh-nümâ: Yol gösteren.

Rehâ: Kurtuluş, kurtulma.

Rehâ-yâb: Yolcu olan, kurtu­lan.

Rehber: Yol gösteren, kamil mûrşid.

Resûl-i mûctebâ: Seçkin resûl. Hz. Muhammed

Reşâd: Aklın kuvvetli olması, Hak yolda yürümek, doğ­ru yolda olmak.

Reviş: Gidiş, yürüyüş, tarz.

Rcvnak-efzâ; Güzelleştiren, par­laklığı artıran.

RiPat. Yücelik, yücelik.

Rindân: Rindler, dünyadan el- etek çekmişler.

Ru'yet: Görme İç gözle görüş.

Rü-gerdân: Yüz çeviren, yüz döndüren.

Rü-mâl: Yüz süren.

Rû-nümâ: Yüz gösteren.

Rû-siyâh: Yüzü kara.

Ruhsâr: Yanak.

Rûşen: Aydınlık.

Rûy: Yüz.

Rûz: Gün

S

Sa'y; Çalışma, gayret.

Safâ-bahş: Safa veren, huzur veren, eğlendiren.

Safâ-cûyân: Safa ve eğlence ara­yanlar.

Safâ-dâr: Huzurlu.

Safâ-yâb: Safa bulmuş, huzura kavuşmuş.

Safvet: Temizlik, saflık.

Sahabet: Sahip olma, sohbe­tinde bulunmuş olma.

Sahn: Avlu, orta.

Sahra: Çöl.

Saik: Sevk eden.

Sâil: Soru soran, dileyen; di­lenci.

Sâkî: İçki sunan.

Sâlik: Tasavvufta manen yol almaya başlayan kişi.

Sâmân-sûz: Rahat ve huzur bo­zan.

Sarf: Gider, harcama.

Saye. Gölge.

Sehâvet: Cömertlik.

Sekr: Manevî sarhoşluk.

Selâmet: Kurtuluş.

Semâ': İşitmek.

Semahat: Cömertlik.

Senâ-kâr: Öven.

Ser-â-pâ: Baştan ayağa.

Ser-nâme: Mektup başlığı, yazı başı.

Ser-şâr: Ağzına kadar dolu.

Ser-tâ-pâ: Baştan ayağa.

Ser-tâc: Baş tacı.

Ser-te-ser: Baştan başa.

Serâirdân: Gizlilikler.

Sermâye: Ana mal.

Server: Baş, reis.

Sevânih: İçe doğan fikirler.

Seyrân: Bakışlar, görmeler, gezmeler.

Sezâ: Uygun.

Sır-âver: Sır getiren.

Sivâ: Masiva, gayr, başka şey­ler.

Su'ûbet: Zorluk, güçlük.

Subh u mesâ: Sabah ve akşam.

Sûrî: Suretle ilgili.

Sûzân: Yakıcı.

Südde:Kapı, eşik.

Sülük: Bir tarîkate intisab edip manevî ve ruhî yolculuğa çıkmak, sâlikin şahsî arzu­larından geçip İlâhî ira­denin hakimiyetine gir­mesi.

$

Şâbâş: Alkışlama.

Şâd: Sevinçli.

Şâdân: Sevinçli.

Şâyân: Uygun, layık.

Şeb; Gece.

Şefkat-nisâr: Şefkat saçan.

Şehnaz: Çok güzel.

Şehrâh: Büyük ve işlek yol.

Şekîb: Sabır, tahammül.

Şems-i dırahşân: Işık saçan gü­neş.

Şer*: Şeriat.

Şeref-bahş: Şeref veren.

Şer er: Kıvılcım, Şerik: Ortak.

Şerm-sâr: Utangaç.

Şevk-âver: Şevk veren, Şive: İşve.

Şîve-kâr; Şiveli, işveli.

Şu'ûn: işler, fiiller, olaylar.

Şu'ûnât: Şuunlar, keyfiyetler, haller.

Şûh: Oynak.

Şûride: Perişan.

T

Tâ'zîm: Hürmet.

Tab': Huy, yaratılış.

Tâb-dâr: Parlak, ışıklı. Tâb-endâz: Işık saçan.

Tâb-ı hüsn: Güzellik nuru.

Tâb-nâk: Işıklı.

Tâbân: İşıklı, parlak.

Tafsil: Ayrıntı.

Tahayyür: Hayret içinde kal­mak.

Tahiyyat: Selamlar, dualar. Tahmil: Yükleme.

Tahsîl-i rızâ: Rızasını kazan­maya çalışmak.

Tâir: Uçan.

Tâlib-i esrâr: Sırların talibi.

Taltif: İyilik yaparak gönül al­mak.

Târ: Tel, kıl; karanlık, siyah.

Târâc: Yağma.

Tarik: Yol.

Tatahhur: Temizlenme.

Tathîr: Temizleme.

Te'enni: İhtiyat.

Tecellâ: Görünme, bilinme.

Tecellî; Görünme, parlama.

Tecellî-gâh: Tecelli yeri, kalb.

Tecellî-sâr: Tecelli yeri.

Tecellî-zâr: Tecelli yeri.

Tehalük: İstekle atılma, tehli­keye aldırış etmemek.

Tenezzül buyurmak: İnmek, al­dırış etmek.

Terahhum: Acıma.

Terk-i hestî: Varlık terki.

Teşviş: Karışıklık.

Tezâyüd: Artma, çoğalma.

Tezyin: Süsleme.

Tulu' etmek:'D6ğmak.

Tûtiyâ: Göze çekilen sürme.

U-V

Ubeyd: Kulcagız.

Ukûl: Akıllar.

Ulühiyyet: Biricik ilah. Allah­tık.

Uluvv: Büyüklük.

Urefâ: Arifler.

Urûc: Yükselme.

Uşşak: Âşıklar.

Vahîd: Yalnız, tek, benzeri ol­mayan.

Vâhidiyyet: Birlik, teklik.

Vâkıf: Bilen.

Vareste: Kurtulmuş, affedilmiş.

Vâridât: Gönüle gelenler, il­hamlar.

Vâsıl: Kavuşan.

Ve'd-duhâ: kuşluk vaktine an- dolsun, (Duha Suresi,1).

Ve'l-leyl: Geceye andolsun, (Duha suresi, 2)

Vech: Yüz, cemal.

Velâ: Yakınlık.

Veled-i kalb: Kalb çocuğu. İlahî visal sim.

Veliyyü'n-ni'met: Nimet veren, nimet ihsan eden.

Vesâtet: Vasıta olma.

Vesâyet: Vasiyet, tenbih, emir.

Vîrâne: Harap olmuş ev, âşıkın gönlü.

Vikâyet: Koruma.

Vird: Dua.

Visal: Kavuşma.

Y-Z

Ye's: Ümitsizlik.

Yek-renk: Tek renkli, aynı renkten.

Yek-rûze: Geçici, bir günlük.

Yekta: Tek, biricik.

Zahir: Açıkta, meydanda.

Zâkir: Zikreden.

Zehâdet: Zahitlik.

Zer-târ: Altın tel.

Zerrât: Zerreler.

Zevk-âver: Zevk veren, zevk ge­tiren.

ZS-şân: Şanlı.

Zînet: Süs

Zinhar: Asla, sakın.

Ziyâ-pâş: Aydınlık veren, ışık saçan.

Zuhûr: Ortaya çıkma, görünür olma.

Zulmet: Karanlık.

Zülâl: Tatlı.

BİBLİYOGRAFYA

ACLUNÎ İsmail b. Muhammed: Keşfü'l-Hafâ, Beyrut, 1351.

AKKUŞ, Mehmet: "Yayınlanmamış Bir Sûfiler Ansiklopedisi: Sefîne-i Evliyâ", İlim ve Sanat, Sayı: 2, İst. 1985, s. 88- 91.

AKSÜT, Ali Kemali: Mehmet Ali Aynî-Hayatı ve Eserleri, İst. 1944

AYNÎ, Mehmet Ali: Canlı Tarihler, Türkiye Yayınevi, C. 2, İstanbul,1945.

BALIKÇI, Yavuz; Osmanzâde Hüseyin Vassâf Efendi'nin Ceride- i Sofiye'de Yayınlanmış Olan $iir ve Makaleleri, Gazi Eğt. Fak. TDE. Böl. Lisans Tezi, Ank. 1996.

BAŞBAKANLIK Arşivler Genel Müdürlüğü, Ahvâl-i Sicil Komisyonu, s. 361-62.

ERDOĞAN, Mustafa: "Niyazî-i Mısrî Şerhleri", Dergâh, Sayı: 71 (1996), s. 15-17.

GÜRLEK, Dursun: Hüseyin Vassaf, Zaman Gazetesi, 14 Haziran 1998, s. 3

ERDOĞAN, Mustafa: Niyazî-i Mısrî Şerhleri, Gazi Eğt. Fak. TDE Böl. Lisans tezi, Ank. 1994, s. 77-107.

HÜSEYİN VASSÂF, Divan-ı Vassâf, Süleymaniye Kü­tüphanesi, Yz. Bağışlar, Nu: 2311.

HÜSEYİN VASSÂF, Sefine-i Evliyâ, C. I, Haz. Ali Yılmaz - Mehmet Akkuş, İst. 1990.

İNAL, İbnülemin Mahmut Kemal: Son Asır Türk Şairleri, C. IV, İst. 1988, s. 1915.

KARA, Mustafa: Bursa'da Tarikatler ve Tekkeler, C. II, Bursa, 1993.

KARA, Mustafa: "Ibnülemin'e Mevlid", Dergâh, Sayı: 93, Kasım 1997, s. 3-4.

KARABULUT, Ali Rıza; "Mevlevi Ahmed Remzi Dede", Erciyes, Sayı: 68, Ağustos 1983, s. 25.

KASAP, İsmail: Hüseyin Vassâf ve Divanı, Gazi Ün. SBE. Yüksek Lisans Tezi, Ank. 1996.

KURNAZ, Cemâl - TATCI, Mustafa: "Hüseyin Vassâf", TDVIA. C. XIX, İst. 1999.

Meydan Larousse, C. XII, 545.

OLGUN, Tahir: Sair Anıdan, Ali Emîrî Kütüphanesi, Şer'iyye Bl. 1168, s. 32-33.

REVNAKOĞLU, C. Server: Revnahoğîu Arşivi, Divan Edebiyatı Müzesi (İstanbul), B/170

TATCI, Mustafa: "Kendi Kaleminden Hüseyin Vassâf Bey ve Kayıp Bir Eseri încilâ-yı Mir'ât-ı Hakikat", Yedi İklim, Sayı: 71, s. 54-64. Aynı yazı için ayrıca bkz. M. Tatcı, Edebiyattan İçeri, Ank. 1997, 559-589.

TÜRKTEN, Nevzat; "Dedenin Kızı Lebibe Gürzumar’dan Naklen", Erciyes, Sayı: 68, Ağustos 1983, s. 17.

UZUN, Mustafa: "Şeyh Hüseyin Vassâf Efendi'nin Bir Mektubu", Marmara Ün. llâhiyat Fak. Dergisi, Sayı: 3, İst. 1985, s. 371-380.

ZAMANT1LI, Abdülkadir; "Remzinâme ve Remzi Dede İçin", Erciyes, Sayı: 33, s. 1-6.

 



[1] Kabir Nu. 1429 (Revnakoğlu, 170/194).

Şeyh Salih ve Ahmed Zarifi Efendiler için bkz. Turgut Kut, "İstanbul Hankahları Meşâyihi", TUBA, Sayı: 19 (Harvard 1995), s. 31.

[3] Bu zatın biyografisini Sefine'nin IV. cildinde yazmıştır.

Şuayb Şerefeddin Efendi'nin Izâhü'l-Meram fi Meziyeti'l-Kelâm Şerhun Noktati ve'I-Kelam isimli eseri Yaman Ankan tarafından Kâinatın Mihveri adıyla yaymlanmışur (İst. 1976).

[4] Divan, s. 42.

[5]    Divan, s. 4.

[6]     Vassâf, Behçet Efendi'yle aralarındaki muhabbeti "Tâhir Ağa Der-gâhı Şeyhi el-Hâc Ali Behçet Efendi Hazretlerine" başlığıyla ithaf ettiği bir gazelinde dile getirmiştir:

Nakşbendî gülüdür Hazret-i şeyhim Behçet

Reh-i aşk bülbülüdür Hazret-i şeyhim Behçet

Bezm-i tevhide verir neş'eyi halatı ile

Aşk-ı Hak'la doludur Hazret-i şeyhim Behçet

Mazhar-ı zevk-i hakîkî olarak feyz-âver

Kâdiri Sünbülîdir Hazret-i şeyhim Behçet

Revnak-efzâ-yı dil ü cân-ı mûridândır o

Kendi Hak yoludur Hazret-i şeyhim Behçet

Çok sever muhlisi Vassâfı ona meftûndur

Nakş-bendî gülüdür Hazret-i şeyhim Behçet (Divan, s. 17).

[7]    Bu dergâh hakkında bkz. Mustafa Özdamar, Dersaaadet Dergahları, İst. 1994, s. 189.

[8]    Mustafa Safî hakkında bkz. Sefine-i Evliyft, C. IV; Sadık Vicdanî,
Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, Haz. İrfan Gündüz, İst. 1995, s. 243.

[9]    Hüseyin Vassâf Bey, Mustafa Safi hakkında, son mısraı tarih olan bir vefat manzumesi yazmışur:

Hazret-i şeyh Mustafâ Sâfi-i pür-zevk ü safâ

Bülbül-i gülşen-serâ-yı aşka ol mihr û vefa

llm ü irfan sahibi gayet beşûşu'l-vech idi Isr-i pâk-i evliyâullaha etti iktizâ

Hüsn-sîret hem fazîlet sâhibi bir zât idi

Pek kanâatkâr idi az şeyle kıldı iktifâ

Şöhret ü şandan be-gâyet müctenib bir merd idi inzivayı pek severdi şeyh-i sâhib-ihtifâ

Hazret-i kutbu'l-edeb nazmen dedi Vassâfma

Râh-ı Hah'da cdn verip cdn buldu Sâfî Mustafâ (Divan, s. 2).

Mehmed İzzet Safiyullah hk. bkz. Sadık Albayrak, Son Devir Osınanh Uleması, C. V, İst. 1997, s. 126.

Divan, s. 68.

[12]    lbnû'1-Emin Mahmud Kemâl, Son Asır Türk Şairleri, Dergâh Yayınlan, İst. 1988, C. 4, s. 158.

[13]    Tahir'ûl-Mevlevî, Şair Anıtları, Millet Ktp., Ali Emiri Nu, 1168, s. 32-33. Aynca bkz. İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a. g. e., C. IV s.1958; C. Server Revnakoğlu, Divan Edebiyatı Müzesi Revnakoğiu Arşivi B/170, s. 195).

[14]   Bkz. Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar: Nu: 2310.

[15]   Divan, s. 182.

[16]   Vefat ilanı için bkz. Cumhuriyet Gazetesi, 22 Teşrin-i sâni 1929, s. 4.

[17]   Tahir'ül-Mevlevî, $air Anıtları, Millet Ktp., Ali Emiri Nu, 1168, s. 32-33. Ayrıca bkz. İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a. g. e., C. IV, s. 1958; C. Server Revnakoğlu, Divan Edebiyatı Müzesi Revnakoğlu Arşivi B/170, S. 195).

1’ İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a. g. e., C. 4, s. 158. H. Nihad Boztepe ve Mehmed Besim’in Vassâf hakkmdaki şiirleri için bkz. İbnül-Emin Mahmud Kemâl, a. g. e., C. 4, s. 1961-62.

20        Aynı hayat hikayesi, yazarın Mehmed Şemsedin-i Mısri'ye gönderdiği Incilâ-yı Mir'ât-ı Hakikat adlı eserinin müsveddesinde de bulunmaktadır (Mustafa Tatcı, Edebiyattan İçeri, s. 559-589).

[20]  Eser Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatcı tarafından yayma hazırlan­mış olup henüz basılmamıştır.

[21]   Eser Cemâl Kurnaz ve Mustafa Tatcı tarafından yayına hazırlan­mış olup henüz basılmamıştır.

[22]Cenıâl Kurnaz, Mustafa Tatcı, "Mehmed Es’ad Dede”, TDVIA, (Basılmamış madde.) Ayrıca, Mehmed Es'ad Dede'nin hayatı ve şiirleri tarafımızdan yayma hazırlanmıştır.

[23] Metin ve özellikleri hk. bkz. Mustafa Erdoğan, Niyazî-i Mısrî Şerhleri, Gazi Eğt. Fak. TDE Böl. Lisans tezi, Ank. 1994, s. 77- 107.; Mustafa Erdoğan, "Niyazî-i Mısrî Şerhleri", Dergâh, Sayı: 71 (1996), s. 15-17).

Eseri tanıtan bir yazı için bkz. Mustafa Tatcı, "Kendi Kaleminden Hüseyin Vassâf Bey ve Kayıp Bir Eseri: Incilâ-yı Mir'ât-ı Hakikat", Edebiyattan İçeri, Ank. 1997, 559-589.

Canlı Tarihler, 2,Türkiye Yayınevi, İst. 1945; İsmail Kasap, Hüseyin Vassâf ve Divanı, Ank. 1996, s. 13.; Ali Kemali Aksüt, Mehmet Ali Aynî-Hayatı ve Eserleri, İst. 1944, s.4

[26] Şiirin başında "Hazret-i Salâhaddin-i Uşşâkî'nin kabrini ziyaret-
le"yazıldığı belirtilmiştir.

[27]  "Biz sana apaçık bir fetih verdik." âyetinden kısmî iktibas
(Fetih, 1).

Fevc fevc gazeline Üsküdar Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Dede
Haz-retlerinin taştîri vardır. Divan'ın nihâyetindedir (V).

[29]  Hazret-i Sezâyî-i Gülşeni Efendimizin "Yâ Rab reh-i maksûdum pâyâna yetişdir" nutkuna âcizane bir naziredir ki, mûştâk-ı cemâl olan Uşşâk lisânından söylenmiştir (V).

[30] Âciz kulunuz dergeh-i zî-şânına düştük

Zulmette koma şems-i dırahşâna yetiştir

? Vassâf-ı hazinin yüzü yok arz etsin

Şefkat buyurup mefhar-i devrâna yetişdir

"Kuluna vahyedecegini vahyetti." Necm, 10.

20 Nâbî'nin, "Sakın terk-i edebden küy-i mahbûb-ı Hudâ'dır bu"
mısraıyla başlayan meşhur gazeline naziredir.

"Sen beni göremezsin." A‘raf/143.

[34]  "Kuşluk vaktine and olsun." (Duhâ, 1).

[35] "Geceye and olsun." (Duhâ, 2).


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar